Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Gökten su indirdi. Dereler kendi ölçüsünce çağlayıp aktı. Akıntı, üste çıkan köpüğü taşıyıp götürür. Buna benzer bir köpük de değerli maden elde etmek için veya faydalanmak için ateşte eritilen madenlerin üzerinde de oluşur. İşte Allah hakk ve batıla böyle örnek verir. Köpük yok olup gider. İnsana fayda veren şey ise kalıcı olur. İşte Allah böyle örnekler verir....
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: "Hakk Rabb'inizdendir. O halde dileyen iman etsin, dileyen küfretsin." Kuşkusuz Biz, zalimler için bir ateş hazırladık. Çadır gibi onları kuşatan. Eğer yardım isterlerse, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su yağdırılır. O ne kötü bir içecektir! Ve ne kötü bir barınma yeridir....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden gibi karınlarında kaynar....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gökyüzü erimiş bir maden gibi olur....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
Ellezî ceale lekumul arda firâşen ves semâe binââ(binâen), ve enzele mines semâi mâen fe ahrece bihî mines semarâti rızkan lekum, fe lâ tec’alû lillâhi end
âden
ve entum ta’lemûn(tâ’lemune)....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
1.
ellezî
: o ki, ki o
2.
ceale
: kıldı, yaptı
3.
lekum
: sizin için, size
4.
el arda
: arz, yeryüzü
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O, yeryüzünü sizin için bir döşek (firaşen) ve göğü de bir yapı (bina) kıldı / yaptı (ceale). Gökten su indirdi ve bununla sizin için (çeşitli) ürünlerden (semere) rızk çıkardı. Öyleyse bile bile Tanrı'ya eşler (endaden) koşmayın....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
1.
ve kulnâ
: ve biz dedik
2.
yâ
: ey
3.
âdemu
: Âdem
4.
uskun
: iskân ol, otur, yerleş
...
Bəqərə Suresi, 58. Ayet:
Ve iz kulnâdhulû hâzihil karyete fe kulû minhâ haysu şi’tum ragaden vedhulûl bâbe succeden ve kûlû hıttatun nagfir lekum hatâyâkum ve senezîdul muhsinîn(muhsinîne)....
Bəqərə Suresi, 58. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
iz
: olmuştu, olduğu zaman
3.
kulnâ
: dedik
4.
udhulû
: girin
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi end
âden
yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh(lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb(azâbi). ...
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
1.
ve min en nâsi
: ve insanlardan (bir kısmı)
2.
men
: kim, kimse
3.
yettehizu
: edinir
4.
min dûni allâhi
: Alla...
Bəqərə Suresi, 267. Ayet:
Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve topraktan, yerden size verdiğimiz mahsulün, madenlerin ve gömünün temizinden, helâlinden, sağlıklısından karşılık gözetmeden gönüllü hayra harcayınız. Kendinizin, göz yummadan alıcısı olmayacağınız kötü malı hayır diye vermeye kalkışmayınız. Allah’ın zengin olduğunu, muhtaç olmadığını, övülmeye, şükredilmeye lâyık olduğunu biliniz....
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
'Allahım, ey mülkün, devletin, saltanatın gerçek sahibi! Sen mülkü, devleti, saltanatı sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselere verir, mülkü, devleti, saltanatı sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselerden de çeker alırsın. Sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri aziz eder, güçlendirir yüceltirsin, sünnetine, düzeninin ...
Ali-İmran Suresi, 55. Ayet:
Hani Allâh şöyle buyurmuştu: "Seni ben vefat ettireceğim (önceki açıklamaya atıfla, gizli suikastla seni öldüremezler, seni ben, v
âden
dolunca vefat ettireceğim). . . Seni kendime ref' edeceğim (hakikatinin yüceliklerini yaşatacağım); hakikati reddedenler (kâfirler) arasından alarak arındıracağım ve sana tâbi olanları kıyamet sürecine kadar, hakikati inkâr edenlerden değerli - üstün kılacağım. Sonra dönüşünüz banadır. Aranızda ayrılığa düştüğünüz konularda, hükmü ben vereceğim. "...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıb
âden
lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne). ...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
1.
mâ kâne
: olmadı, olmaz, olamaz
2.
li beşerin
: bir insan için
3.
en yu'tiye-hu allâhu
: Allah ona vermesi
4.
el kitâbe
<...
Nisa Suresi, 33. Ayet:
Erkek ve kadın herkes için, ebeveyn ve akrabaların bıraktıklarından, pay alacak vârisler belirledik. Kendi iradeniz ve hür seçiminizle aranızda akit gerçekleştirilen sözleşmeli yakınlarınıza da paylarını verin. Allah her an, açık-gizli her şeye şâhittir....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; bir kavim size ellerini uzatmaya kalktığı zaman (Allah) onların ellerini sizden çekmişti. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun (ruhunuzu, vechinizi (fizik vücudunuzu), nefsinizi ve iradenizi Allah'a teslim edin)! Mü'minler artık Allah'a tevekkül etsinler (güvensinler)....
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Ve iz kâle mûsâ li kavmihî yâ kavmizkurû ni’metallâhi aleykum iz ceale fîkum enbiyâe ve cealekum mulûk(mulûken), ve âtâkum mâ lem yu’ti ehaden minel âlemîn(âlemîne)....
Maidə Suresi, 20. Ayet:
1.
ve iz kâle mûsâ
: ve Hz. Musâ demişti
2.
li kavmi-hi
: kavmine
3.
yâ kavmi uzkurû
: ey kavmim zikredin, anın, hatırlayın!
4.
Maidə Suresi, 33. Ayet:
İnnemâ cezâûllezîne yuhâribûnallâhe ve resûlehu ve yes’avne fil ardı fes
âden
en yukattelû ev yusallebû ev tukattaa eydîhim ve erculuhum min hılâfin ev yunfev minel ard(ardı), zâlike lehum hızyun fîd dunyâ ve lehum fîl âhırati azâbun azîm(azîmun)....
Maidə Suresi, 33. Ayet:
1.
innemâ
: ancak
2.
cezâû
: ceza
3.
ellezîne yuhâribûne
: o harp edenler, savaşanlar
4.
allâhe ve resûle-hu
: All...
Maidə Suresi, 64. Ayet:
Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh(maglûletun) gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ(yeşâû) ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufren) ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti) kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâda(fes
âden
) vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne)....
Maidə Suresi, 64. Ayet:
1.
ve kâlet(i) el yehûdu
: ve yahudiler dedi
2.
yedu allâhi
: Allâh'ın (cc.) eli
3.
maglûletun
: bağlanmış
4.
gullet eydî-him
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! Hac yaparken av hayvanı öldürmeyin. Ve sizden kim onu kasten öldürürse, öldürdüğüne eş değerdeki hayvanı iki dürüst kişinin onunla ilgili vereceği karara istinaden kurban edilmek üzere Kabeye getirerek tazmin etmekle yükümlüdür; yahut muhtaçları doyurmak suretiyle veya ona denk olacak kadar oruç tutarak günahının kefaretini ödemelidir: (Bu,) yaptığı fiilin tam ağırlığını hissedebilsin diyedir. Allah geçmişi silmiştir. Ama her kim onu yeniden işlerse, Allah cezasını on...
Maidə Suresi, 115. Ayet:
Kâlellâhu innî munezziluhâ aleykum, fe men yekfur ba’du minkum fe innî uazzibuhu azâben lâ uazzibuhû ehaden minel âlemîn(âlemîne)....
Maidə Suresi, 115. Ayet:
1.
kâle allâhu
: Allâh (cc.) buyurdu
2.
innî munezzilu-hâ
: muhakkak ki ben onu indiririm
3.
aleykum
: sizin üzerinize
4.
fe me...
Ənam Suresi, 149. Ayet:
De ki: 'Öyle ise en mükemmel delil Allah’ındır. O hâlde (O) dileseydi, elbette sizi hep berâber hidâyete erdirirdi. (Ama O, sizi kendi ir
âden
ize bıraktı.)'...
Əraf Suresi, 44. Ayet:
Ve nâdâ ashâbul cenneti ashâben nâri en kad vecednâ mâ vâadenâ rabbunâ hakka(hakkan) fe hel vecedtum mâ vaade rabbukum hakka(hakkan) kâlû neam fe ezzene muezzinun beynehum en lâ'netullâhi alez zâlimîn(zâlimîne). ...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte kavminden ehil ve güvenilir yetmiş erkeği, en hayırlılarını temsilci seçti. Onları şiddetli bir gürleme halinde âni bir sarsıntı yakalayınca Mûsâ: 'Ey Rabbim, sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradenin tecellisine uygun olsaydı, onları da, beni de, daha önce helâk ederdin. İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği günahlar yüzünden hepimizi mi helâk edeceksin? Bu yalnızca, senin imtihanındır. Bununla sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecell...
Tövbə Suresi, 4. Ayet:
İllâllezîne âhedtum minel muşrikîne summe lem yankusûkum şey'en ve lem yuzâhirû aleykum ehaden fe etimmû ileyhim ahdehum ilâ muddetihim, innallâhe yuhıbbul muttekîn (muttekîne)....
Tövbə Suresi, 4. Ayet:
1.
illâ
: hariç, müstesna
2.
ellezîne âhedtum
: ahdleştiğiniz kimseler, ahd aldığınız
3.
min el muşrikîne
: müşriklerden
4.
sum...
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
Kellezîne min kablikum kânû eşedde minkum kuvveten ve eksere emvâlen ve evlâdâ(evl
âden
), festemteû bi halâkihim, festemta’tum bi halâkikum kemâstemteallezîne min kablikum bi halâkihim ve hudtum kellezî hâdû, ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve ulâike humul hâsirûn (hâsirûne)....
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
1.
ke ellezîne
: o kimseler gibi
2.
min kabli-kum
: sizden önceki
3.
kânû eşedde
: daha şiddetli, kuvvetli idiler
4.
min-kum
Tövbə Suresi, 107. Ayet:
Vellezînettehazû mesciden dırâran ve kufran ve tefrîkan beynel mu’minîne ve irs
âden
li men hâraballâhe ve resûlehu min kabl(kablu), ve le yahlifunne in erednâ illâl husnâ, vallâhu yeşhedu innehum le kâzibûn(kâzibûne)....
Tövbə Suresi, 107. Ayet:
1.
ve ellezîne ettehazû
: ve onlar ... edindiler
2.
mesciden
: bir mescid
3.
dırâran
: zarar vermek için
4.
ve kufran
...
Yunus Suresi, 20. Ayet:
Bir de: 'Muhammed’e Rabbinden maddî bir delil, bir mûcize indirilse, olmaz mı?' derler. Sen de: 'Duyu ve bilgi alanı ötesi, gayb âlemi ile ilgili tasarruflar Allah’a aittir. Siz hakkın bâtıla galebesini bekleyin, ben de sizinle beraber ilâhî iradenin tecellisini bekleyeceğim.' de....
Hud Suresi, 60. Ayet:
Ve utbiû fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), e lâ inne
âden
keferû rabbehum, e lâ bu'den li âdin kavmi hûd(hûdin)....
Hud Suresi, 60. Ayet:
1.
ve utbiû
: ve tâbî tutulurlar
2.
fî
: de, da
3.
hâzihi ed dunyâ
: bu dünyada
4.
la'neten
: lânet
Yusif Suresi, 12. Ayet:
Ersilhu ma anâ gaden yerta’ ve yel’ab ve innâ lehu lehâfizûn(lehâfizûne)....
Yusif Suresi, 12. Ayet:
1.
ersil-hu
: onu gönder
2.
mea-nâ
: bizimle birlikte
3.
gaden
: yarın
4.
yerta'
: bol bol yesin (beğendiği meyvel...
Yusif Suresi, 30. Ayet:
Ve şehirde kadınlar (birbirleriyle): "Falan kişizadenin karısı genç kölesinin gönlünü çelmeye kalkmış!" diye dedikodu etmeye başladılar, "Tutkudan yüreği paralanmış kadının; doğrusu, açıkça yoldan çıkmış biri olarak görüyoruz onu!"...
Yusif Suresi, 31. Ayet:
Kadınların bu kötü konuşmaları kulağına değince, kişizadenin karısı, onları davet edip kendileri için mükellef bir ziyafet hazırladı, ve her birinin eline bir bıçak tutuşturdu. Sonra (Yusuf'a): "Çık (şimdi) onların karşısına!" dedi. Kadınlar o'nu görünce güzelliği karşısında şaşırıp kaldılar ve şaşkınlıklarından ellerini kestiler: "Aman Allahım!" dediler, "Bu ölümlü biri olamaz; olsa olsa gözde bir melek bu!"...
Yusif Suresi, 32. Ayet:
(Kişizadenin karısı:) "İşte hakkında beni kınayıp yerdiğiniz kimse bu!" dedi, "Evet, gerçekten de o'nun gönlünü çelmek istedim, ama o kendini (bundan) sakındı. Ne var ki eğer bundan sonra da istediğim şeyi yapmazsa mutlaka hapsedilecek ve kendini aşağılanmış kimselerin arasında bulacak!"...
Yusif Suresi, 78. Ayet:
Kâlû yâ eyyuhel azîzu inne lehû eben şeyhan kebîren fe huz ehadenâ mekâneh(mekânehu), innâ nerâke minel muhsinîn(muhsinîne)....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Semadan su indirdi. Böylece vadiler takdir edildiği kadar sel oldu aktı. Ve sel, üste çıkan köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya meta (eşya) yapmak isteyerek ateşte yakılan (eriyen) şeylerden (madenlerden) de, üzerlerinde onun gibi köpük oluşur. Allah, işte böylece hak ve bâtıla misal verir. Sonra köpük çözülüp, dağılarak gider. Fakat insanlara faydası olan şeyler, böylece yeryüzünde kalır. Allah, işte böyle misaller verir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
O, gökten yağmur gibi Kur’ân ayetleri indirdi. Bir hesap, bir plan dahilinde vâdiler dolusu akan suya benzeyen Kur’ân ayetleri yüzeydeki çerçöpü, tortuyu alır, götürür. Bu tıpkı, süs eşyası, ya da âlet yapmak için ateşte eritilen madenlerin yüzeyinde açığa çıkan köpük şeklindeki tortunun arındırılması gibidir. İşte Allah hak ile bâtılı, böyle misaller vererek mukayese eder. Köpük, çerçöp, bütün köpüksü şeyler gibi akar gider. İnsanlara fayda sağlayanlar ise yeryüzünde, insanların gönüllerinde ka...
Rəd Suresi, 17. Ayet:
(Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Allah gökten bir yağmur indirdi de vadiler kendi miktarınca sel oldu. Sel de, üzerine çıkan bir köpük yüklenip götürdü. Bir de süs eşyası veya âlet yapmak için, ateşte üzerini yakıp erittikleri madenlerden de bunun gibi bir köpük (posa) vardır. İşte Allah, hak ile bâtılı böyle misallendirir. Köpüğe gelince atılır gider (bâtıl da böyledir). İnsanlara faydası olan (öz kısım) ise yerde kalır (hak buna benzer). Allah, işte böyle misaller verir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Yukarıdan bir su indirdi de vâdiler kendi mıkdarınca seyl oldu, seyl de yüze çıkan bir köpük yüklendi, bir ziynet veya bir meta' yapmak için ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük vardır, İşte Allah, hakkile batılı böyle çarpıştırır, ammâ köpük atılır gider, nâsa menfeati olan ise Arzda kalır, işte Allah, emsali böyle darbeder...
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Gökten bir su indirdi de vadiler kendi miktarınca sel oldu; sel de yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet veya bir eşya yapmak için ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir, işte Allah, hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider insanlara faydası olan ise yerde kalır! İşte Allah böyle misaller verir!...
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca sel olup aktılar. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Allah, gökten su indirdi ve yataklarının kapasitesi ile ölçülü büyüklükte dereler akıttı. Akan sel, yüzeyinde köpük taşır. Süs ya da kullanım eşyası yapmak amacı ile ateşte erittiğiniz madenlerin de buna benzer köpükleri, cürufları vardır. Allah, hak ile batılı bu örnek aracılığı ile anlatır. Köpük, havaya uçup gider; fakat insanlara yarar sağlayan kısım yerde kalır. İşte Allah, böylesine örnekler verir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
(Tanrı) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Tanrı, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayack şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Tanrı örnekleri böyle vermektedir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
O gökten su indirdiğinde ve (kurumuş) nehir yatakları(ndan her biri) kendi hacimlerine göre dolup taştıklarında, akıntı yüzeydeki çerçöpü, tortuyu alır götürür; tıpkı süs eşyası ya da alet yapmak için ateşte eritilen (madenlerin), yüzeyinde açığa çıkan köpüklü tortudan arındırılması gibidir bu. Hak ile batılı Allah işte böyle bir benzetmeyle gözönüne koyuyor: çünkü, gerçekten de, tortuysa, çerçöpse sözkonusu olan, bu, (bütün) köpüksü şeyler gibi akar gider; ama insanlara yararlı olan şeye gelinc...
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarlarınca sel olup cereyana başladı. Sel de hemen kendi üzerine yükselen bir köpüğü yüklendi ve bir ziynet veya bir meta yapmak talebiyle üzerlerine körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah Teâlâ hak ile bâtılı böyle temsil buyurur. İmdi o köpük müzmahil olarak gidiverir, nâsa fâide veren şey ise artık yerde sabit olarak kalır. İşte Allah Teâlâ böylece misaller irad buyurur....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Allah gökten su indirir de dereler kendi miktarınca dolup taşar. Sel üste çıkan köpüğü alıp götürür. Bir ziynet veya eşya yapmak için ateşte erittikleri madenlerde de buna benzer bir köpük vardır. İşte Allah hak ile bâtılı böyle misal verir. Köpük atılıp gider, insanlara fayda veren şey ise yerde kalır. İşte Allah bunun gibi daha nice misaller verir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
O gökten yağmur indirir de vâdiler, dereler kendi ölçülerince dolup sel olur akar. Sel, suların üstünde kabaran köpüğü alıp götürür. İnsanların zinet veya bazı eşyalar yapmak için ateşte erittikleri madenlerin de buna benzer köpüğü olur. İşte Allah hak ile batılı, böyle bir temsil ile anlatır: Köpük yok olup gider, insanlara faydası olan cevher kısmı ise dipte kalır. Allah işte böylece misaller verir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Gökten bir su indirdi de dereler kendi ölçüsünce (o su ile) çağlayıp aktı. Sel üste çıkan köpüğü taşıdı. Süs, yahut eşya yapmak için ateşte yak(ıp erit)tikleri madenlerden de bunun gibi bir köpük (posa) vardır. Allâh, hak ve bâtılı böyle benzetme ile anlatır. Köpük yok olup gider. İnsanlara yararlı olan ise yeryüzünde kalır. İşte Alllah, böyle güzel meseller verir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
(Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp erittikleri şeyler (madenler) de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
O, gökten bir su indirir; dereler o suyla kendi miktarınca akar. Üstte kabaran köpüğü ise akıntı alır, götürür. İnsanların takı veya benzeri şeyler yapmak için ateşte erittikleri madenin de bunun gibi köpüğü vardır. Allah hak ile batılı böyle anlatıyor: Köpük atılır gider; insanlara yararlı olan şey ise olduğu yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin (vadenin) bir yazısı vardır....
İbrahim Suresi, 30. Ayet:
Ve cealû lillâhi end
âden
li yudıllû an sebîlih(sebîlihî), kul temetteû fe inne masîrekum ilen nâr(nâri). ...
İbrahim Suresi, 30. Ayet:
1.
ve cealû
: ve kıldılar
2.
li allâhi
: Allah'a
3.
end
âden
: eşler, denkler
4.
li yudıllû
: saptırmak için
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı; geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Mûtad seyirlerini yapan güneş ile ay’ı size âmade kılan, geceyi ve gündüzü istifadenize veren de O’dur....
Hicr Suresi, 54. Ayet:
İhtiyarlık çağımda mı demişti, bana müjde veriyorsunuz? Neye istin
âden
müjde vermektesiniz bana?...
Hicr Suresi, 54. Ayet:
«Bana, dedi, ihtiyarlık çökmüşken (nasıl olub da) müjde verdiniz? Bu tebşiri neye istinaden yapıyorsunuz»? ...
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi gunduzu, gunesi ayi sizin istifadenize vermistir. Yildizlar da O'nun buyruguna boyun egmistir. Bunlarda, akleden kimseler icin dersler vardir....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi gündüzü, güneşi ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O'nun buyruğuna boyun eğmiştir. Bunlarda, akleden kimseler için dersler vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmiştir. Bunların her birinde aklını kullanan bir toplum için ayetler vardır....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Taze et yemeniz ve takındığınız süs eşyalarını ondan çıkarmanız için denizi sizin istifadenize sunmuştur. O’nun lütfundan aramanız için gemilerin onu yara yara gittiğini görürsün. Artık belki şükredersiniz....
Nəhl Suresi, 91. Ayet:
(Allah ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi teslim etme konusunda) sizinle ahdleştiği zaman Allah'ın ahdini ifa edin (yerine getirin). Onu, sağlamlaştırdıktan (hidayete erdikten ve nefsinizi tezkiye ettikten) sonra yeminleri bozmayın (ruhunuzu Allah'a ulaştırdıktan ve nefsinizi tezkiye ettikten sonra dalâlete düşmeyin). Ve siz, Allah'ı üzerinize kefil kılmıştınız (Allahû Tealâ, sizi hidayete erdirerek, ruhunuzu Kendisine ulaştırarak verdiği sözü, kefaletini yerine getirmişti). Muhakkak ki...
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
Ve daraballâhu meselen karyeten kânet âmineten mutmainneten ye’tîhâ rızkuhâ ragaden min kulli mekânin fe keferet bi en’umillâhi fe ezâkahallâhu libâsel cûi vel havfi bimâ kânû yasnaûn(yasnaûne)....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
1.
ve darabe allâhu
: ve Allah misal verdi
2.
meselen
: bir misal, örnek
3.
karyeten
: bir şehir (halkı)
4.
kânet
...
İsra Suresi, 5. Ayet:
Fe izâ câe va’du ûlâhumâ beasnâ aleykum ib
âden
lenâ ulîbe’sin şedîdin fe câsû hılâled diyâr(diyâri), ve kâne va’den mef’ûlâ(mef’ûlen)....
İsra Suresi, 5. Ayet:
1.
fe
: artık böylece
2.
izâ câe
: geldiği zaman
3.
va'du
: vade, zaman
4.
ûlâ-humâ
: ikisinden birincisi
İsra Suresi, 64. Ayet:
«Hem onlardan gücün yettiğince sesinle yerinden oynat, süvarinle piyadenle üzerlerine yürü ; mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara va'dlerde bulun, —ama Şeytan onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez—»....
Kəhf Suresi, 19. Ayet:
Ve kezâlike beasnâhum li yetesâelû beynehum, kâle kâilun minhum kem lebistum, kâlû lebisnâ yevmen ev ba'da yevm(yevmin), kâlû rabbukum a'lemu bi mâ lebistum feb'asû ehadekum bi verıkıkum hâzihî ilel medîneti fel yanzur eyyuhâ ezkâ taâmen fel ye'tikum bi rızkın minhu vel yetelattaf ve lâ yuş'ırenne bikum ehadâ(ehaden)....
Kəhf Suresi, 19. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve böylece
2.
beasnâ-hum
: onları dirilttik, uyandırdık
3.
li yetesâelû
: karşılıklı birbirlerine sorsunlar diye
4.
Kəhf Suresi, 22. Ayet:
Se yekûlûne selâsetun râbiuhum kelbuhum, ve yekûlûne hamsetun sâdisuhum kelbuhum recmen bil gayb(gaybi), ve yekûlûne seb'atun ve sâminuhum kelbuhum, kul rabbî a'lemu bi ıddetihim mâ ya'lemuhum illâ kalîl(kalîlun), fe lâ tumâri fîhim illâ mirâen zâhirâ(zâhiren), ve lâ testefti fîhim minhum ehâdâ(eh
âden
)....
Kəhf Suresi, 22. Ayet:
1.
se yekûlûne
: diyecekler
2.
selâsetun
: üç
3.
râbiu-hum
: onların dördüncüsü
4.
kelbu-hum
: onların köpeği
...
Kəhf Suresi, 23. Ayet:
Ve lâ tekûlenne li şey'in innî fâılun zâlike gadâ(gaden). ...
Kəhf Suresi, 23. Ayet:
1.
ve lâ tekûlenne
: ve deme muhakkak
2.
li şey'in
: bir şey için
3.
innî
: muhakkak ben
4.
fâılun
: yaparım
<...
Kəhf Suresi, 26. Ayet:
Kulillâhu a'lemu bimâ lebisû, lehu gaybus semâvâti vel ard(ardı), ebsır bihî ve esmı', mâ lehum min dûnihî min veliyyin ve lâ yuşriku fî hukmihî ehadâ(ehaden)....
Kəhf Suresi, 26. Ayet:
1.
kulillâhu (kuli allâhu)
: de ki Allah
2.
a'lemu
: en iyi bilir
3.
bimâ
: şeyi (ne kadar)
4.
lebisû
: kaldılar
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Vetlu mâ ûhıye ileyke min kitâbi rabbik(rabbike), lâ mubeddile li kelimâtihî ve len tecide min dûnihî multehadâ(multehaden)....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
1.
vetlu (ve utlu)
: ve oku
2.
mâ
: şeyi
3.
ûhıye
: vahyedildi
4.
ileyke
: sana
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
1.
ve kulil hakku (ve kul el hakku)
: ve de ki hak
2.
min rabbi-kum
: Rabbinizdendir
3.
fe men şâe
: bundan sonra dileyen kimse
4.
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: “Hak Rabbinizdendir.” Bundan sonra artık dileyen inansın ve dileyen inkâr etsin. Muhakkak ki Biz, zalimler için kenarları, onları (kâfirleri) ihata eden (saran, kaplayan) bir ateş hazırladık. Ve eğer onlar yağmur isterlerse (ateşe karşı), erimiş maden gibi koyu ve kaynar, yüzleri kavuran bir su yağdırılır. Ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dost (yardımcı)....
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: “Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin.” Biz zalimlere öyle bir ateş hazırladık ki, onun alevden duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) feryat edip yardım dilediklerinde, maden eriyiği gibi, yüzleri yakıp kavuran bir su ile kendilerine yardım edilir. O ne kötü bir içecektir! Cehennem ne korkunç bir yaslanacak yerdir....
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: "Hak Rabbinizdendir! İsteyen iman etsin, isteyen inkâr etsin!" Doğrusu biz, zâlimler için dev dalgalar hâlinde öyle bir ateş hazırlamışız ki, onları her yönden kuşatmıştır! Eğer yardıma çağırsalar; erimiş maden benzeri, yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur! O ne kötü içecek, o ne kötü yaşam ortamı!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
'Toplumda hakça bir düzen gerçekleştirecek olan hak kitap, Kur’ân Rabbiniz tarafından gelmiştir. Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde, kendi iradesi ve tercihi ile dileyen İslâm’a ve Kur’ân’a iman etsin. Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde, kendi iradesi ve tercihi ile dileyen bu hak dini inkâr etsin.' de. Biz inkâr ile isyan ile Kur’ân’ı hafife alan zâlimlere, duvarları, alevi, dumanı kendilerini saracak bir ateş hazırladık. F...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: 'Hak Rabbinizdendir. Artık isteyen inansın, isteyen inkar etsin.' Şüphesiz biz zalimlere duvarları kendilerini çepeçevre kuşatacak bir ateş hazırladık. Yardım istediklerinde kendilerine erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su ile kendilerine yardımda bulunulur. O ne kötü bir içecektir! Orası ne kötü bir duraktır....
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
(Ey Rasulüm), de ki: “- Kur’ân Rabbinizden gelen bir hakdır. Artık dileyen iman etsin, dileyen kâfir olsun. Çünkü biz, zalimler için böyle bir ateş hazırladık ki, onun kalın duvarları kendilerini kuşatmaktadır.” Onlar, susuzluktan imdad istedikçe, erimiş maden tortusu gibi kaynar su ile imdad edilirler ki, o, yüzleri kavurur. O ne fena içkidir ve o ateş de ne kötü konuklama yeridir!......
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: «Gercek Rabbinizdendir.» Dileyen inansin, dileyen inkar etsin. suphesiz zalimler icin, duvarlari cepecevre onlari icine alacak bir ates hazirlamisizdir. Onlar yardim istediklerinde, erimis maden gibi yuzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kotu bir icecek ve cehennem ne kotu bir duraktir!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: 'Gerçek Rabbinizdendir.' Dileyen inansın, dileyen inkar etsin. Şüphesiz zalimler için, duvarları çepeçevre onları içine alacak bir ateş hazırlamışızdır. Onlar yardım istediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. Bu ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
Ve de ki: Hak, Rabbinizdendir. Öyle ise dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Biz, zalimlere öyle bir cehennem hazırladık ki, onun duvarları kendilerini çepe çevre kuşatmıştır. (Susuzluktan) imdat dileyecek olsalar imdatlarına, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. Ne fena bir içecek ve ne kötü bir kalma yeri!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Çünkü biz zalimler için öyle bir ateş hazırlamışız ki, duvarları, çepeçevre onları içine alacaktır. Eğer feryad edip yardım isteseler, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su ile cevap verilir. O ne kötü bir içecek ve ne kötü bir dayanma yeri!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: Gerçek, Rabbınızdandır. İsteyen inansın, isteyen inkar etsin. Şüphesiz ki zalimler için, duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmış bir ateş hazırlamışızdır. Onlar feryad edip yardım dilediklerinde, erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su kendilerine sunulur. O, ne kötü içecek ve ne kötü duraktır....
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: “Gerçek Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin. Biz zâlimler için öyle bir ateş hazırlamışızdır ki, onun kalın duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır. Susuzluktan yardım istediklerinde, erimiş m
âden
gibi yüzleri kavuran bir su ile yardım edilir. O ne kötü bir içecek ve cehennem ne kötü bir duraktır!”...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: -Hak Rabbinizdendir. Dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin. Biz zalimler için, duvarları kendilerini çepeçevre kuşatan bir ateş hazırladık. Yardım isterlerse, onlara erimiş maden gibi yüzleri kavuran bir su ile yardım edilir. O, ne kötü bir içecektir, ne kötü bir dayanaktır....
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: "İşte Rabbiniz tarafından gerçek geldi. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin." Şu da bir gerçektir ki Biz o zalimlere, duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmış olan müthiş bir ateş hazırladık. Eğer susuzluktan feryad edecek olurlarsa kendilerine erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su verilir. O ne fena bir içecektir ve cehennem ne fena bir barınaktır!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: "Bu gerçek, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Çünkü biz zâlimlere öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı onları kuşatmıştır. Eğer (susuzluktan) feryâd edip yardım isteseler erimiş m
âden
gibi yüzleri haşlayan bir su ile kendilerine yardım edilir! O ne kötü bir içecektir ve ne kötü bir dayanacak(koltuk)dur!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
De ki: Hak, Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin. Zalimler için Biz bir ateş hazırladık ki, duvarları onları çepeçevre kuşatmıştır. Su için feryat edecek olsalar, feryatlarına, erimiş maden gibi, yüzleri kavuran bir suyla cevap verilir. Ne kötü bir içecektir o! Ve yerleşilecek ne fena bir yerdir orası!...
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
Ve de ki: "Hak, Rabbinizdendir. Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." Biz, zalimler için öyle bir ateş hazırladık ki, çadırı/duvarı/dumanı onları çepeçevre kuşatmıştır. Eğer yardım dileseler, erimiş maden gibi yüzleri pişiren bir su ile yardımlarına koşulur. O ne kötü içecek, o ne kötü sığınak/dayanak!...
Kəhf Suresi, 38. Ayet:
Lâkinne huvallâhu rabbî ve lâ uşriku bi rabbî ehadâ(ehaden)....
Kəhf Suresi, 38. Ayet:
1.
lâkinne
: fakat
2.
huvallâhu (huve allâhu)
: o Allah
3.
rabbî
: benim Rabbim
4.
ve lâ uşriku
: ve ben şirk koşm...
Kəhf Suresi, 42. Ayet:
Ve uhîta bi semerihî fe asbeha yukallibu keffeyhi alâ mâ enfeka fîhâ ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ ve yekûlu yâ leytenî lem uşrik bi rabbî ehadâ(ehaden). ...
Kəhf Suresi, 42. Ayet:
1.
ve uhîta
: ve ihata edildi (kuşatılıp, mahvedildi)
2.
bi semeri-hi
: onun ürünleri
3.
fe asbeha
: böylece oldu
4.
yukallibu<...
Kəhf Suresi, 47. Ayet:
Ve yevme nuseyyirul cibâle ve terel arda bârizeten ve haşernâhum fe lem nugâdir minhum ehadâ(ehaden). ...
Kəhf Suresi, 47. Ayet:
1.
ve yevme
: ve o gün
2.
nuseyyiru
: yürüteceğiz
3.
el cibâle
: dağlar
4.
ve tere
: ve görürsün
Kəhf Suresi, 49. Ayet:
Ve vudıal kitâbu fe terel mucrimîne muşfikîne mimmâ fîhi ve yekûlûne yâ veyletenâ mâli hâzel kitâbi lâ yugâdiru sagîreten ve lâ kebîreten illâ ahsâhâ, ve vecedû mâ amilû hâdırâ(hâdıren), ve lâ yazlimu rabbuke ehadâ(ehaden). ...
Kəhf Suresi, 49. Ayet:
1.
ve vudıa
: ve kondu
2.
el kitâbu
: kitap
3.
fe tere
: o zaman görürsün
4.
el mucrimîne
: mücrimler
Kəhf Suresi, 96. Ayet:
“Bana (yeterince) demir madeni getirin” dedi. İki yamacın arasındaki boşluğu (dağlarla) bir hizaya getirince, “körükleyin!” dedi. Demiri eritip kor (gibi) yapınca da, “Bana erimiş bakır getirin, bunun üzerine boşaltayım” dedi....
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
Kul lev kânel bahru mid
âden
li kelimâti rabbî le nefidel bahru kable en tenfede kelimâtu rabbî ve lev ci’nâ bi mislihî mededâ(mededen). ...
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
lev
: eğer, ise, olsa
3.
kâne el bahru
: deniz(ler) oldu
4.
mid
âden
: mürekkep
Kəhf Suresi, 110. Ayet:
Kul innemâ ene beşerun mislukum yûhâ ileyye ennemâ ilâhukum ilâhun vâhid(vâhidun), fe men kâne yercû likâe rabbihî fel ya’mel amelen sâlihan ve lâ yuşrik bi ıbâdeti rabbihî ehadâ(ehaden)....
Kəhf Suresi, 110. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
innemâ
: ancak, sadece, yalnız
3.
ene
: ben
4.
beşerun
: bir beşer
...
Məryəm Suresi, 26. Ayet:
Fe kulî veşrabî ve karrî aynâ(aynen), fe immâ terayinne minel beşeri ehaden fe kûlî innî nezertu lir rahmâni savmen fe len ukellimel yevme insiyyâ(insiyyen)....
Məryəm Suresi, 26. Ayet:
1.
fe
: böylece, artık
2.
kulî
: ye
3.
veşrebî
(şeribe)
: ve iç
: (içti)
4.
ve karrî aynen
: ve gözün aydı...
Taha Suresi, 96. Ayet:
(Samiri): “Ben, onların görmediği şeyi gördüm. Resûl'ün (Cebrail A.S'ın) izinden (ayağının bastığı yerdeki topraktan) bir avuç aldım. Sonra da onu (erimiş madenin içine) attım. Ve böylece (bu), nefsime (bana) güzel göründü.” dedi....
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ve sizin için ona, zorlu savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ve sizin için ona, zorlu savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ve sizin için ona, zorlu savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?...
Həcc Suresi, 5. Ayet:
Ey insanlar! Eğer ba'sten şübhede iseniz şu muhakkak ki biz sizi bir topraktan halketmekteyiz, sonra bir alekadan, sonra hılkati belli belirsiz bir mudgaden, ki size anlatalım diye hem müsemma bir ecele kadar dilediğimiz müddet rahimlerde durduruyoruz da sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da kuvvetinize irmeniz için, bununla beraber içinizden kimisi vefat ettiriliyor, yine içinizden kimisi de biraz ılimden sonra bir şey bilmesin diye erzeli omre doğru giri itiliyor, Arzı da görürsün ...
Həcc Suresi, 36. Ayet:
Biz, büyükbaş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik....
Həcc Suresi, 36. Ayet:
Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Allah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık. Onlarda sizin için hayır vardır. Şu halde onlar, ayakları üzerine dururken üzerlerine Allah'ın ismini anınız (ve kurban ediniz). Yan üstü yere düştüklerinde ise, artık (canı çıktığında) onlardan hem kendiniz yeyin, hem de ihtiyacını gizleyen-gizlemeyen fakirlere yedirin. İşte bu hayvanları biz, şükredesiniz diye sizin istifadenize verdik....
Həcc Suresi, 36. Ayet:
Kurbanlık develeri (ve sığırları) da sizin için Allah’ın (dîninin) alâmetlerinden kıldık; onlarda sizin için hayır vardır. Öyle ise (onlar) ayakta dururken, üzerlerine Allah’ın ismini zikredin (ve kurbân edin)! Nihâyet yanları yere yaslandığında (canları çıkınca)onlardan yiyin ve kanâat edene (istemeyene) de (açıkça) isteyene de yedirin! İşte böylece onları sizin istif
âden
ize verdik; tâ ki şükredesiniz....
Həcc Suresi, 37. Ayet:
Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!...
Həcc Suresi, 37. Ayet:
Onların ne etleri ne de kanları Allah'a ulaşır; fakat O'na sadece sizin takvânız ulaşır. Sizi hidayete erdirdiğinden dolayı Allah'ı büyük tanıyasınız diye O, bu hayvanları böylece sizin istifadenize verdi. (Ey Muhammed!) Güzel davrananları müjdele!...
Həcc Suresi, 37. Ayet:
Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat O’na (sâdece) sizin takvânız ulaşacaktır. İşte böylece onları sizin istif
âden
ize verdi ki, sizi hidâyete erdirdiği için (tekbir getirerek) Allah’ı çokça yüceltesiniz! (Ey Resûlüm!) Artık o iyilik edenleri müjdele!...
Nur Suresi, 28. Ayet:
Fe in lem tecidû fîhâ ehaden fe lâ tedhulûhâ hattâ yu’zene lekum ve in kîle lekumurciû ferciû huve ezkâ lekum, vallâhu bimâ ta’melûne alîm(alîmun)....
Nur Suresi, 28. Ayet:
1.
fe in
: artık, o zaman eğer
2.
lem tecidû
: bulamazsınız
3.
fî-hâ
: orada
4.
ehaden
: birisi
Furqan Suresi, 38. Ayet:
Ve
âden
ve semûdâ ve ashâber ressi ve kurûnen beyne zâlike kesîrâ(kesîren)....
Furqan Suresi, 38. Ayet:
1.
ve
âden
: ve Ad (kavmi)
2.
ve semûdâ
: ve Semud (kavmi)
3.
ve ashâbe er ressi
: ve Ress ashabı (Hz. Şuayb'ın kavmi)
4.
ve ku...
Furqan Suresi, 52. Ayet:
Fe lâ tutııl kâfirîne ve câhidhum bihî cih
âden
kebîrâ(kebîren)....
Furqan Suresi, 52. Ayet:
1.
fe
: artık
2.
lâ tutıı
: itaat etme
3.
el kâfirîne
: kâfirler
4.
ve câhid-hum
: ve onlarla cihad et, savaş
...
Qəsəs Suresi, 83. Ayet:
Tilked dârul âhıretu nec’aluhâ lillezîne lâ yurîdûne uluvven fîl ardı ve lâ fesâdâ(fes
âden
), vel âkıbetu lil muttekîn(muttekîne)....
Qəsəs Suresi, 83. Ayet:
1.
tilke
: bu, işte bu
2.
ed dâru el âhiretu
: ahiret diyarı, ahiret yurdu
3.
nec'alu-hâ
: onu kılarız
4.
li ellezîne
...
Ənkəbut Suresi, 38. Ayet:
Ve
âden
ve semûde ve kad tebeyyene lekum min mesâkinihim, ve zeyyene lehumuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli ve kânû mustebsırîn(mustebsırîne)....
Ənkəbut Suresi, 38. Ayet:
1.
ve
âden
: ve Ad (kavmi)
2.
ve semûde
: ve Semud (kavmi)
3.
ve kad
: ve olmuştu
4.
tebeyyene
: beyan edildi
...
Rum Suresi, 9. Ayet:
Onlar yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Kendilerinden öncekilerin âkıbetlerinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bakmıyorlar mı? İncelemiyorlar mı? Onlar kendilerinden daha güçlü idiler. Toprağı sürmüşler, maden ocakları açmışlar, bacalar tüttürmüşler, kendilerinin imar ettiklerinden daha çok imar faaliyeti yapmışlardı. Rasulleri onlara açık seçik delillerle, mûcizelerle gelmişlerdi. Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar kendilerine, birbirlerine zulmetmekteydiler....
Rum Suresi, 9. Ayet:
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı....
Rum Suresi, 9. Ayet:
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Elçileri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Tanrı onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı....
Rum Suresi, 9. Ayet:
Onlar dünyayı hiç dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden önce yaşayanların âkıbetlerinin nasıl olduğunu görsünler? Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler. Toprağı altüst etmiş, sular, maden, ekin gibi nimetlerden yararlanmış ve şimdikilerin yeri imar edişlerinden daha fazlasıyla imar etmişler, resulleri de kendilerine aşikâr, parlak deliller getirmişlerdi. Ama hakikati reddettiler ve sonuçta yok olup gittiler. Allah onlara asla zulmetmedi, lâkin onlar kendi öz canlarına zulmettiler....
Rum Suresi, 9. Ayet:
Yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğuna baksınlar. Onlar, kendilerinden daha güçlü idiler; (sular, madenler çıkarmak, ekin ekmek, ağaç dikmek için) toprağı (kazmış), alt üst etmişler ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da elçileri, deliller getirmişti. Allâh onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı....
Rum Suresi, 9. Ayet:
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar, güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de, onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı....
Loğman Suresi, 34. Ayet:
İnnallâhe indehu ilmus sâah(sâati), ve yunezzilul gays(gayse), ve ya’lemu mâ fîl erhâm(erhâmi), ve mâ tedrî nefsun mâzâ teksibu gadâ(gaden), ve mâ tedrî nefsun bi eyyi ardın temût(temûtu), innallâhe alîmun habîr(habîrun). ...
Loğman Suresi, 34. Ayet:
1.
innallâhe (inne allâhe)
: muhakkak ki Allah
2.
inde-hu
: onun yanında, katında
3.
ilmu es sâati
: saatin ilmi, bilgisi
4.
ve...
Əhzab Suresi, 12. Ayet:
Ve iz yekûlul munâfikûne vellezîne fî kulûbihim maradun mâ vaadenallâhu ve resûluhû illâ gurûrâ(gurûran)....
Əhzab Suresi, 12. Ayet:
1.
ve iz yekûlu
: ve söylüyorlardı, diyorlardı.
2.
el munâfikûne
: münafıklar
3.
ve ellezîne
: ve o kimseler, onlar
4.
fî
Əhzab Suresi, 22. Ayet:
Ve lemmâ real mu’minûnel ahzâbe kâlû hâzâ mâ vaadenallâhu ve resûluhu ve sadakallâhu ve resûluhu ve mâ zâdehum illâ îmânen ve teslîmâ(teslîmen)....
Əhzab Suresi, 22. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman
2.
ree
: gördü
3.
el mu'minûne
: mü'minler
4.
el ahzâbe
: birlikler
Səba Suresi, 12. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
allâhe
: için, ... e ait
3.
suleymâne
: Süleyman
4.
er rîha
: rüzgâr
Səba Suresi, 12. Ayet:
Ve Süleymân'a da rüzgârı râm ettik, sabahleyin bir aylık yol alırdı, akşamleyin bir aylık yol ve ona bakır m
âden
ini, sel gibi akıttık ve cinlerden, huzûrundan iş işliyenler vardı Rabbinin izniyle ve onlardan, emrimizden çıkana yakıp kavuran azâbı tattırırdık....
Səba Suresi, 12. Ayet:
Süleyman’ın faydalanması için de rüzgârı koyduğumuz kurallara boyun eğdirdik. Gündüzün ilk saatlerinde, bir aylık yol aldırıyor, gündüzün son saatlerinde de bir aylık yol, mesafe kat ettiriyordu. Erimiş bir bakır madenini de ocağından, onun için sel gibi akıttık. Rabbinin bilgisi ve iradesi dahilinde, emriyle, yalnız Süleyman’ın gözü önünde çalışan, iş yapan cinlerden bir grup da vardı. İçlerinden, icra planımızın dışına çıkanlara körüklenen, alev püsküren, dehşetli cehennem ateşinin azâbını tat...
Səba Suresi, 12. Ayet:
Süleyman'a da sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay(lık mesafe) olan rüzgârı (boyun eğdirdik). Onun için erimiş bakır madenini sel gibi akıttık. Cinlerden de, Rabbinin izniyle onun emrinde çalışanlar vardı. Onlardan kim emrimizden sapacak olsa ona şiddetli azaptan tattırırdık....
Səba Suresi, 12. Ayet:
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından taddırırdık....
Səba Suresi, 12. Ayet:
Süleyman’ın emrine de rüzgâr verdik: (Hz. Süleyman o rüzgârla) sabah gidişi bir aylık, akşam dönüşü de bir aylık yol alırdı. Erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Hem Rabbisinin izniyle idaresi altında cinlerden çalışan da vardı. İçlerinden kim emrimizden ayrıldı ise, ona cehennem azabından tattıracağız....
Səba Suresi, 12. Ayet:
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgara boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında rabbinin izniyle iş gören bir kısım cinler vardı. Onlardan kim bizim buyruğumuzdan çıkıp sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık....
Səba Suresi, 12. Ayet:
Süleyman'a da rüzgârları (musahhar kıldık). Sabahtan zevale kadar (gidişi) bir aylık ve zevalden guruba kadar (gidişi de) bir aylık yol kadar idi. Ve onun için bakır madenini sel gibi akıttık. Ve onun önünde Rabbinin izniyle çalışan bazı cinler de var idi ve onlardan her kim Bizim emrimizden sapmış olursa ona da ateş azabından tattırmış olduk....
Səba Suresi, 12. Ayet:
Süleyman için de, sabah gidişi bir ay, akşam dönüşü bir ay (mesafe) olan rüzgâra (boyun eğdirdik); erimiş bakır madenini ona sel gibi akıttık. Onun eli altında Rabbinin izniyle iş görmekte olan bir kısım cinler de vardı. Onlardan kim bizim emrimizden çıkıp sapacak olsa, ona çılgın ateşin azabından tattırırdık....
Səba Suresi, 24. Ayet:
'Göklerden yağdırarak, yerden mahsuller, meyvalar verdirerek, madenler çıkarttırarak size rızık ve servet veren kimdir?' de. 'Allah’tır. Ya biz mutlaka hak yoldayız, veya başımıza buyruk hareket ederek, açıkça hak yoldan uzak bir yanılgı içindeyiz, ya da siz' de....
Səba Suresi, 33. Ayet:
Ve kâlellezînestud’ifû lillezînestekberû bel mekrul leyli ven nehâri iz te’murûnenâ en nekfure billâhi ve nec’ale lehû endâdâ(end
âden
), ve eserrûn nedâmete lemmâ raevûl azâb(azâbe), ve cealnel aglâle fî a’nâkıllezîne keferû, hel yuczevne illâ mâ kânû ya’melûn(ya’melûne)....
Səba Suresi, 33. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
kâle
: dedi
3.
ellezîne
: onlar
4.
istud'ifû
: zaafa uğratıldılar, hakir görüldüler
Səba Suresi, 35. Ayet:
Ve kâlû nahnu ekseru emvâlen ve evl
âden
ve mâ nahnu bi muazzebîn(muazzebîne)....
Səba Suresi, 35. Ayet:
1.
ve kâlû
: ve dediler
2.
nahnu
: biz
3.
ekseru
: daha çok
4.
emvâlen
: mallar (mal olarak)
Sad Suresi, 45. Ayet:
Vezkur ıb
âden
â ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûbe ûlîl eydî vel ebsâr(ebsâri)....
Zümər Suresi, 8. Ayet:
Ve izâ messel insâne durrun deâ rabbehu munîben ileyhi summe izâ havvelehu ni’meten minhu nesiye mâ kâne yed’û ileyhi min kablu ve ceale lillâhi end
âden
li yudılle an sebîlih(sebîlihi), kul temetta’ bi kufrike kalîlen inneke min ashâbin nâr(nâri). ...
Zümər Suresi, 8. Ayet:
1.
ve izâ
: ve ..... olduğu zaman
2.
messe
: dokundu
3.
el insâne
: insan
4.
durrun
: darlık, sıkıntı, zarar
<...
Zümər Suresi, 15. Ayet:
'Ey Allah’a şirk koşanlar! Siz de Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde, kendi iradeniz ve tercihinizle, O’nun dışında, yarattıklarından, dilediğinize tapın.' de. 'Kıyamet günü, asıl hüsrana uğrayanlar, dünyada birbirlerini, kendilerini, ailelerini, vatandaşlarını, milletlerini hak yoldan uzaklaştırarak zarar ve ziyana sokan liderler, güç ve iktidar sahipleridir. Bilesiniz ki, işte kıyas kabul etmeyecek zarar budur.'...
Zümər Suresi, 38. Ayet:
Ve le in seeltehum men halakas semâvâti vel arda le yekûlunnallâh(yekûlunnallâhu), kul e fe raeytum mâ ted’ûne min dûnillâhi in er
âden
iyallâhu bi durrin hel hunne kâşifâtu durrihi ev er
âden
î bi rahmetin hel hunne mumsikâtu rahmetihi, kul hasbiyallâh(hasbiyallâhu), aleyhi yetevekkelul mutevekkılûn(mutevekkılûne)....
Zümər Suresi, 54. Ayet:
Ve Rabbinize (Allah'a) yönelin (ruhunuzu Allah'a ulaştırmayı dileyin)! Ve size azap gelmeden önce O'na (Allah'a) teslim olun (ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi, iradenizi Allah'a teslim edin). (Yoksa) sonra yardım olunmazsınız....
Fussilət Suresi, 9. Ayet:
Kul e innekum le tekfurûne billezî halakal arda fî yevmeyni ve tec’alûne lehû endâdâ(end
âden
), zâlike rabbul âlemîn(âlemîne). ...
Fussilət Suresi, 9. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
e
: mi
3.
inne-kum
: muhakkak ki siz, gerçekten siz
4.
le
: elbette, mutlaka, gerçekten
...
Duxan Suresi, 43. Ayet:
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir....
Duxan Suresi, 43. Ayet:
(43-46) Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir....
Duxan Suresi, 44. Ayet:
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir....
Duxan Suresi, 44. Ayet:
(43-46) Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
1.
ke
: gibi
2.
el muhli
: erimiş maden
3.
yaglî
: kaynar
4.
fî
: içinde
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden gibi karınlarında kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
(45-46) O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
O, karınlarda maden eriyiği kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden gibidir; karınlarda kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Potadaki madenler gibi karınlarda kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden gibi. Karınlarında kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Maden tortusu gibi karınlarında kaynar;...
Duxan Suresi, 45. Ayet:
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
(43-46) Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
(45-46) O, karınlarda maden eriyiği gibi, suyun kaynaması gibi kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Tıpkı erimiş madenler gibi karınlarında kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden gibidir. Karınlarında kaynar,...
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden gibi karınlarında kaynar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar....
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden gibi karınlarda kaynar:...
Duxan Suresi, 45. Ayet:
Erimiş maden misali, karınlarda kaynar....
Duxan Suresi, 46. Ayet:
(45-46) O, maden eriyiği gibidir. Kaynar suyun kaynaması gibi karınlarda kaynar....
Duxan Suresi, 46. Ayet:
(43-46) Dogrusu gunahkarlarin yiyecegi Zakkum agacidir; karinlarda suyun kaynamasi gibi kaynayan, erimis maden gibidir....
Duxan Suresi, 46. Ayet:
(43-46) Doğrusu günahkarların yiyeceği zakkum ağacıdır; karınlarda suyun kaynaması gibi kaynayan, erimiş maden gibidir....
Duxan Suresi, 46. Ayet:
(45-46) O, karınlarda maden eriyiği gibi, suyun kaynaması gibi kaynar....
Duxan Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Kaynar su nasıl fokurdarsa, o da erimiş maden gibi karınlarında fokurdar....
Əhqaf Suresi, 10. Ayet:
De ki: «Bana haber verin, eğer (bu Kur'an) Allah tarafından (gönderilmiş) olup da siz (buna rağmen) onu (inkâr ile) küfr ediyorsanız ve İsrâîl oğullarından bir şâhid de onun benzerine (istinaden) buna şâhidlik etmiş, îman etmiş olduğu halde siz (îman etmeyi) kibrinize yediremiyorsanız (zulmetmiş olmaz mısınız?). Şübhe yok ki Allah, o zaalimler güruhunu muvaffak etmez». ...
Qəmər Suresi, 26. Ayet:
Se ya’lemûne gaden menil kezzâbul eşir(eşiru)....
Qəmər Suresi, 26. Ayet:
1.
se ya'lemûne
: yakında bilecekler, öğrenecekler
2.
gaden
: yarın
3.
men(i)
: kim
4.
el kezzâbu
: çok yalan söyl...
Hədid Suresi, 4. Ayet:
O gökleri ve yeri altı günde, altı devirde yaratandır. Sonra Arş üzerinde sınırsız kudret ve iktidar makamında hükümranlığını kurandır. Yere atılan tohumu, yere düşen yağmuru bilir, yerden çıkan ekini, suyu ve madenleri bilir. Gökten ineni bilir, gökte yükseleni bilir. Nerede olsanız, Allah orda sizinle beraberdir. Allah işlediğiniz amelleri biliyor, görüyor....
Həşr Suresi, 11. Ayet:
E lem tere ilellezîne nâfekû yekûlûne li ihvânihimullezîe keferû min ehlil kitâbi le in uhrictum le nahrucenne me’akum ve lâ nutîu fî kum ehaden ebeden ve in kûtiltum le nensurennekum, vallâhu yeşhedu innehum le kâzibûn(kâzibûne)....
Həşr Suresi, 11. Ayet:
1.
e lem tere ilâ
: (görmüyor musun) görmedin mi (bakmadın mı)
2.
ellezîne
: onlar
3.
nâfekû
: münafıklık ettiler, nifak çıkardılar
4.
Mümtahinə Suresi, 1. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil meveddeti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk(hakkı), yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cih
âden
fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil meveddeti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli)....
Mümtahinə Suresi, 1. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
3.
lâ tettehizû
: yapmayın, edinmeyin
4.
Haqqə Suresi, 44. Ayet:
O bize isnaden ba'zı lâflar uydurmağa kalkışsaydı...
Haqqə Suresi, 44. Ayet:
O, bize isn
âden
bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,...
Məaric Suresi, 8. Ayet:
1.
yevme
: o gün
2.
tekûnu
: olacak
3.
es semâu
: sema, gökyüzü
4.
ke
: gibi
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün (azap günü) gökyüzü, erimiş maden gibi olacak....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
(8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün semâ, erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
Göğün erimiş bir maden haline geleceği günde görüyoruz....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;...
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün, gök erimiş maden gibi olacak;...
Məaric Suresi, 8. Ayet:
Gok, o gun, erimis maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün ki gök erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
Gök, o gün, erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gökyüzü, erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
Gün gelecek, gök erimiş maden gibi....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün ki olur sema' erimiş bir maden gibi...
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün, gök erimiş bir maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök erimiş bir maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün;...
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök, erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
(Bu hesap,) göğün erimiş madene benzeyeceği Gün (vuku bulacak),...
Məaric Suresi, 8. Ayet:
(7-8) Halbuki, Biz onu pek yakın görürüz. O gün ki, (azabı vaki olur) gök erimiş maden gibi olacaktır....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün, gök erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök erimiş maden gibi olur,...
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök, erimiş maden gibi olur....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök erimiş madene döner....
Məaric Suresi, 8. Ayet:
O gün gök, erimiş bir maden gibi olur....
Məaric Suresi, 9. Ayet:
(8-9) Göğün, erimiş maden gibi ve dağların atılmış renkli yün gibi olacağı günü hatırla....
Cin Suresi, 2. Ayet:
Yehdî iler ruşdi fe âmennâ bih(bihî), ve len nuşrike bi rabbinâ ehadâ(ehaden)....
Cin Suresi, 2. Ayet:
1.
yehdî
: ulaştırır
2.
ilâ er ruşdi
: irşada
3.
fe âmennâ
: artık biz îmân ettik
4.
bi-hî
: ona
Cin Suresi, 7. Ayet:
Ve ennehum zannû kemâ zanentum en len yeb’asallâhu ehadâ(ehaden)....
Cin Suresi, 7. Ayet:
1.
ve enne-hum
: ve onlar ..... olduğunu
2.
zannû
: zannettiler
3.
kemâ
: gibi
4.
zanentum
: siz zannettiniz
<...
Cin Suresi, 9. Ayet:
Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde lis sem’i fe men yestemiıl âne yecid lehu şihâben rasadâ(rasaden)....
Cin Suresi, 9. Ayet:
1.
ve ennâ
: ve gerçekten biz
2.
kun-nâ
: biz olduk
3.
nak'udu
: biz otururuz
4.
min-hâ
: ondan, orada
<...
Cin Suresi, 14. Ayet:
Ve gerçekten bizden, (Allah’a) teslim olanlar da var ve bizden kasitun (kalpleri kasiyet bağlamış) olanlar da var. Artık kim (Allah’a) teslim olmuşsa işte onlar, irşad olmayı (nefsin ve iradenin teslimini) arayanlardır (dileyenlerdir)....
Cin Suresi, 17. Ayet:
Li neftinehum fîh(fîhi), ve men yu’rıd an zikri rabbihî yeslukhu azâben saadâ(saaden)....
Cin Suresi, 17. Ayet:
1.
li
: için, diye
2.
neftine-hum
: onları deneriz, imtihan ederiz
3.
fî-hi
: bu konuda
4.
ve men
: ve kim
Cin Suresi, 18. Ayet:
Ve ennel mesâcide lillâhi fe lâ ted’û maallâhi ehadâ(ehaden)....
Cin Suresi, 18. Ayet:
1.
ve enne
: ve muhakkak ki
2.
el mesâcide
: mescidler
3.
li allâhi
: Allah'a aittir, Allah içindir
4.
fe
: öyleys...
Cin Suresi, 20. Ayet:
Kul innemâ ed’û rabbî ve lâ uşriku bihî ehadâ(ehaden)....
Cin Suresi, 20. Ayet:
1.
kul
: de ki
2.
innemâ
: yalnızca, sadece
3.
ed'û
: dua ederim
4.
rabbî
: Rabbim