Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Bunun üzerine, Allah da onlara hem dünya kazancını hem de ahiretin en iyi kazancını verdi. Allah, muhsin olanları sever....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Elbette Allah, size verdiği sözü tuttu; O'nun izni ile onları kırıp geçiriyordunuz. Ne var ki arzuladığınız zafere kavuştuktan sonra, gevşediniz. Verilen emre uymayarak, itaatsizlik ettiniz. Kiminiz dünyayı isterken, kiminiz de ahireti istiyordu. Bundan dolayı Allah sınamak için, size olan desteğini kesti. Ancak yine de sizi affetti. Allah, müminlere karşı gerçekten lütuf sahibidir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya sevabını isterse; bilsin ki dünyanın da ahiretin de sevabı yalnızca Allah katındadır. Allah, Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören'dir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar, Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyen ve Ahireti de inkar eden kimselerdi....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiçbir nebiye, yeryüzünde düşmana üstünlük sağlayıncaya kadar, esir almak yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti istiyor. Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti isterse ve mümin olarak onun gerektirdiği şekilde çalışırsa, işte onların çalışmaları meşkurdur....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Biz, bu dünyayı isteyene de ahireti isteyene de veririz. Bu, Rabb'inin atalarındandır. Rabb'inin ataları kısıtlanmış değildir....
Saffat Suresi, 52. Ayet:
Diyordu ki: "Sen gerçekten ahireti doğrulayanlardan mısın?"...
Zümər Suresi, 9. Ayet:
Gece saatlerinde secde ederek, kıyam durarak itaatkar olan, ahireti hesaba katan ve Rabb'inin rahmetini uman kimse, bu nankörlerle bir tutulur mu hiç? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" Kesinlikle yalnızca temiz akıl sahipleri öğüt alırlar....
Fussilət Suresi, 7. Ayet:
Onlar zekat yapmazlar. Ahireti inkar ederler....
Qiyamə Suresi, 21. Ayet:
"Ahireti de umursamıyordunuz."...
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik(kablike) ve bil
âhireti
hum yûkınûn(yûkınûne)....
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yu'minûne
: îmân ederler
4.
bi mâ
: şeye
<...
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
İlâhî emirlere yapışanlar, sana indirilene, Kur’ân’a; senden önce indirilenlere, diğer kutsal kitaplara iman edenlerdir. Âhiretin, ebedî yurdun varlığına, delilleriyle, gerekçeleriyle bilerek kesinlikle inananlardır....
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
Onlar ki sana indirilene de, senden önce indirilmiş olanlara da inanırlar. Ve onlar ahireti de yakınen tanırlar....
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
Hem sana vahyedilene hem de senden önce vahyedilene inananlardır onlar. Âhıreti gereğince kavrayıp anlayanlar da onlardır....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Ulâikellezîneşteravul hayâted dunyâ bil
âhireti
, fe lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne)....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
1.
ulâike ellezîne
: işte o kimseler, onlar
2.
eşteravu
: satın aldılar
3.
el hayâte ed dunyâ
: dünya hayatı
4.
bi el
âhireti
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Onlar, ahireti verip dünya hayatını satın alan kimselerdir. Artık bunlardan azap hiç hafifletilmez. Onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Onlar, ahireti dünya yaşayışına satmış kimselerdir. Onların azâbı da hafifletilmez, onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
İşte bunlar, ahireti verip dünya hayatını satın alanlardır; bundan dolayı azabları hafifletilmez ve kendilerine yardım edilmez....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Bunlar ahireti dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azâb hafifletilmez ve kendilerine yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Bunlar Ahıreti dünya hayatına satmış kimselerdir, onun için bunlardan azab hafiflendirilmez ve kendilerine bir yardım da olunmaz...
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Bunlar, ahireti dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
İşte onlar, ahireti satıp, dünya hayatını satın alan kimselerdir. Onlardan azap hiç hafifletilmeyecektir. Ve onlar, hiç bir yardım da göremeyeceklerdir....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
İşte onlar,
âhireti
verip dünyâ hayâtını satın alan kimselerdir. Onlardan azâb hiç hafifletilmez ve onlara hiç yardım edilmez....
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Öyleleri,
âhireti
dünya hayatıyla değiştiren kimselerdir. Onların azabı hiç hafiflemez; kimseden yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Vettebeû mâ tetlûş şeyâtînu alâ mulki suleymân(suleymâne) ve mâ kefere suleymânu ve lâkinneş şeyâtîne keferû yuallimûnen nâses sihrâ, ve mâ unzile alel melekeyni bi bâbile hârûte ve mârût(mârûte), ve mâ yuallimâni min ehadin hattâ yekûlâ innemâ nahnu fitnetun fe lâ tekfur fe yeteallemûne minhumâ mâ yuferrikûne bihî beynel mer’i ve zevcih(zevcihî), ve mâ hum bi dârrîne bihî min ehadin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yeteallemûne mâ yadurruhum ve lâ yenfeuhum ve lekad alimû le menişterâhu mâ lehu ...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
1.
ve ittebeû
: ve tâbi oldular, uydular
2.
mâ tetlû
: okunan şey
3.
eş şeyâtînu
: şeytanlar
4.
alâ mulki
: mülkün...
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
Ve men azlemu mimmen menea mesâcidallâhi en yuzkere fîhesmuhu ve seâ fî harâbihâ ulâike mâ kâne lehum en yedhulûhâ illâ hâifîn(hâifîne) lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl
âhireti
azâbun azîm(azîmun)....
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
1.
ve men
: ve bir kimse, kişi
2.
azlemu
: daha zalim
3.
mimmen (min men)
: ondan
4.
menea
: men etti, engelledi
Bəqərə Suresi, 130. Ayet:
Ve men yergabu an milleti ibrâhîme illâ men sefihe nefseh(nefsehu), ve lekadistafeynâhufîd dunyâ, ve innehu fîl
âhireti
le mines sâlihîn(sâlihîne)....
Bəqərə Suresi, 130. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yergabu
: rağbet etmez, yüz çevirir, uzaklaşır
3.
an milleti ibrâhîme
: İbrâhîm'in dîni
4.
illâ
...
Bəqərə Suresi, 200. Ayet:
İbadetinizi bitirdiğinizde, atalarınızı hatırladığınız gibi, hatta daha güçlü bir haykırışla Allah'ı hatırla(maya devam ed)in! Çünkü öyle insanlar var ki, (sadece), "Ey Rabbimiz! Bize bu dünyada ver." diye dua ederler. Böyleleri, ahiretin nimetlerinden nasip alamayacaklardır....
Bəqərə Suresi, 217. Ayet:
Yes’elûneke aniş şehril harâmi kıtâlin fîh(fîhi), kul kıtâlun fîhi kebîr(kebîrun), ve saddun an sebîlillâhi ve kufrun bihî vel mescidil harâmi ve ihrâcu ehlihî minhu ekberu indallâh(indallâhi), vel fitnetu ekberu minel katl(katli), ve lâ yezâlûne yukâtilûnekum hattâ yeruddûkum an dînikum inistetâû ve men yertedid minkum an dînihî fe yemut ve huve kâfirun fe ulâike habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhireh(
âhireti
), ve ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Herhangi biriniz arzu eder mi ki, ağaçlarının altından ırmaklar akan, içinde her türlü meyvaları bulunan, hurma ağaçları ve üzüm çubuklarıyla dolu bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken, kendisine ihtiyarlık gelip çatsın; bahçeye de, içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! Allah dünyanın geçici,
âhireti
n ebedî olduğu konusunda düşünesiniz diye, ibret verici misalleri size böyle açıklıyor....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
İz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi kelimetin minh(minhu), ismuhul mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ vel âhıreti ve minel mukarrebîn(mukarrebîne). ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
1.
iz kâlet
: demiş(ler)di
2.
melâiketu
: melekler
3.
yâ meryemu
: ey Meryem
4.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
Ali-İmran Suresi, 56. Ayet:
Fe emmellezîne keferû fe uazzibuhum azâben şedîden fîd dunyâ vel âhıreti, ve mâ lehum min nâsirîn(nâsirîne). ...
Ali-İmran Suresi, 56. Ayet:
1.
fe emma
: artık, fakat öyle ise
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
keferû
: inkâr ettiler
4.
fe uazzibu-hum
: o...
Ali-İmran Suresi, 85. Ayet:
Ve men yebtegi gayrel islâmi dînen fe len yukbele minh(minhu), ve huve fîl
âhireti
minel hâsirîn(hâsirîne). ...
Ali-İmran Suresi, 85. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yebtegi
: arar, ister
3.
gayre el islâmi
: İslâm'dan başka
4.
dînen
: bir dîn
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Bunlar Allah’ı ve
âhireti
tasdik eder, iyiliği yayar, kötülükleri önler ve hayırlı işlere yarışırcasına koşarlar. İşte onlar salihlerdendirler....
Ali-İmran Suresi, 145. Ayet:
Hiçbir can, Allah'ın izni olmadan ölmez. O, belirlenmiş bir ecele göredir. Kim dünyanın yararını isterse ona ondan veririz; kim de ahiretin yararını isterse ona da ondan veririz. Şükredenlerin karşılıklarını vereceğiz....
Ali-İmran Suresi, 145. Ayet:
Hiç kimse, tayin edilmiş belli bir vadeden önce, Allah'ın izni olmadan ölmez. Ve kim bu dünyanın nimetlerini arzularsa kendisine ondan vereceğiz; kim de ahiretin nimetlerini arzularsa ona da bunu vereceğiz; ve (Bize) şükredenleri mükafatlandıracağız....
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Fe âtâhumullâhu sevâbed dunyâ ve husne sevâbil âhireh(
âhireti
), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne)....
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
1.
fe âtâ-humu allâhu
: böylece Allah onlara verdi
2.
sevâbe ed dunyâ
: dünya sevabı
3.
ve husne
: ve güzel, en güzel
4.
sevâbi...
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah, güzel davrananları sever....
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Allah da onlara dünya nîmetlerini ve
âhireti
n güzelim mükâfatını verdi ve Allah, iyilik edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Bu sebeple Allah da onlara hem dünya sevabını, hem
âhireti
n güzel sevabını verdi. Allah iyi yararlı işlerde bulunan iyileri sever....
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Binnetice Allah da kendilerine hem dünya sevabını verdi hem de ahıretin güzel sevabını, öyle ya Allah güzel iş yapan muhsinleri sever...
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Allah da onlara hem dünya nimetini verdi hem de ahiretin güzel sevabını verdi; öyle ya Allah güzel iş yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Bunun üzerine Allah, onlara, hem bu dünya nimetlerini, hem de ahiretin en güzel nimetlerini bağışladı: Zira Allah, iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
sadaka-kumu allâhu
: Allah size sadık kaldı
3.
va'de-hû
: onun vaadi
4.
iz tehussûne-hum
...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun ki; Allah, size olan vaadine sadık kaldı. O'nun (Allah'ın) izni ile onları perişan edip öldürüyordunuz. Fakat, Allah size sevdiğiniz şeyi (galibiyeti) gösterdikten sonra gevşeklik göstermiştiniz. Ve verilen emir hakkında nizaya (anlaşmazlığa) düştünüz ve isyan ettiniz. Sizden kiminiz dünyayı istiyordu (ganimete koştu), kiminiz ahireti istiyordu (onlar şehit olana kadar yerlerinde kaldı). Sonra sizi imtihan etmek için, sizi onlardan geri çevirdi (mağlup olup geri döndünüz) ve andolsun ki...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan va’dini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, za’f gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de vardı, ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, mü’minlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun ki Allah, size ettiği vaadi doğruladı; izniyle onları bozup öldürdünüz de sonra gevşeklik gösterdiniz, verilen buyruk hakkında çekiştiniz ve sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra tuttunuz, isyan ettiniz. Sizden dünyayı dileyen olduğu gibi
âhireti
dileyen de vardı. Sonra sizi sınamak için onlardan geri çevirdi ve gerçekten de bağışladı sizi ve Allah, inananlara karşı lütuf ve ihsân sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Siz Allah’ın bilgisi, planı dahilinde Allah’ın iradesiyle düşmanlarınızın kökünü kazırken, Allah size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihayet öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı, galibiyeti size gösterdikten sonra, zaafa düştünüz, peygamberin yaptığı harp planı konusunda tartışmaya kalktınız ve sizi yerleştirdiği savunma mevzilerini terkederek âsi oldunuz. İçinizden dünyayı isteyeniniz de vardı,
âhireti
isteyeniniz de vardı. Bir de, Allah sizi denemek için onları mağlup etmekten alıkoydu...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Şüphesiz Allah size vaadettiğini yerine getirdi. Allah'ın izniyle onları kırıp geçiriyordunuz. Ancak (Allah) sevdiğiniz şeyi size gösterince gevşediniz, yapılması gerekende tartışmaya girdiniz ve karşı geldiniz. Sizden kimisi dünyayı, kimisi de ahireti istiyor. Daha sonra (Allah) sizi denemek için onlardan çevirdi (yenilgiye uğrattı). Şüphesiz O sizi bağışladı. Allah mü'minler için lütuf sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları kırıp geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah mü'minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Gerçekten Allah size vaadini doğruladı. O sıra düşmanları öldürüyordunuz; tâ ki, o sevdiğiniz üstünlüğü Allah size gösterdi ve sonra isyan edip verilen emirde çekişerek yılgınlık ettiniz. İçinizden kimi (zafer sevinci ve ganimet arzusu ile) dünyası istiyor, kimi de cenk azmi ile ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi imtihan etmek için (müsibetlere karşı sabır ve metanetinizi denemek için) yardımını üzerinizden alıkoyup onları size gâlip getirdi. Bununla beraber sizi bağışladı da. Allah müminlere i...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
And olsun ki, Allah, size verdigi sozde durdu. Onun izniyle kafirleri kirip biciyordunuz, ama Allah size arzuladiginiz zaferi gosterdikten sonra gevseyip bu hususta cekistiniz ve isyan ettiniz; sizden kimi dunyayi, kimi ahireti istiyordu; derken denemek icin Allah sizi geri cevirip bozguna ugratti. And olsun ki O, sizi bagisladi. Allah'in inananlara nimeti boldur....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
And olsun ki, Allah'ın size verdiği söz doğru çıktı; hani Allah'ın izniyle onları kırıp geçiriyordunuz, tâ ki sevdiğiniz şeyi (zafer ve ganimeti) size gösterdikten sonra korkuyla karışık bir yılgınlık göstererek bu hususta tartışıp çekiştiniz, emre uymadınız ; o kadar ki, kiminiz dünyayı, kiminiz
âhireti
istiyordu. Sonra denemek için sizi onlardan çevirdi (bozguna uğrattı). Şanıma and olsun ki sizi (Allah) affetti. Allah mü'minlere karşı fazl-u kerem sahibidir.....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
And olsun ki, Allah, size verdiği sözde durdu. Onun izniyle kafirleri kırıp biçiyordunuz, ama Allah size arzuladığınız zaferi gösterdikten sonra gevşeyip bu hususta çekiştiniz ve isyan ettiniz; sizden kimi dünyayı, kimi ahireti istiyordu; derken denemek için Allah sizi geri çevirip bozguna uğrattı. And olsun ki O, sizi bağışladı. Allah'ın inananlara nimeti boldur....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de vardı, ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
ALLAH size verdiği sözde durdu ve nitekim izniyle onları darmadağın ettiniz. Ama, sevdiğiniz (zaferi) size gösterdikten sonra duraksadınız, savaş hakkında birbirinizle çekiştiniz ve emirleri dinlemediniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz de ahireti... Sonra, sınamak için sizi onlardan çevirdi ve her şeye rağmen sizi affetti. ALLAH'ın inananlara nimeti boldur...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Filhakika Allahın size va'di doğru çıktı, o hengâmda onları doğruyordunuz tâ o sevdiğiniz galebeyi Allah size gösterdikten sonra ısyan edib verilen emirde nizaa kalarak yıldığınız lâhzeye kadar ki kiminiz dünyayı isteyordu, kiminiz Ahıreti isteyordu, sonra Allah sizi mübtelâ kılmak için onlardan çevirdi, maamafih sizden afiv de etti, Allahın mü'minlere bir fazlı var...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Gerçek şu ki, sizler Allah'ın izniyle onları kesip doğrarken, Allah'ın size va'di doğru çıktı. Nihayet o sevdiğiniz zaferi Allah size gösterdikten sonra isyan edip verilen emirde çekişip yıldığınız ana kadar ki, kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah, sizleri denemek için onlardan (geri) çevirdi. Bununla birlikte sizi de bağışladı. Çünkü Allah'ın inananlara bir lütfu vardır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi, denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Allah size verdiği sözü yerine getirdi. Hani size sevdiğinizi (zaferi) gösterdikten sonra bozuluncaya, savaş konusunda görüş ayrılığına düşünceye ve itaatsizlik edinceye kadar müşrikleri kırıp geçiriyordunuz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra sizi deneyden geçirmek için onların başından savdı. Ama yine de sizi affetti. Allah müminlere karşı gerçekten lütuf sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun, Tanrı size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları kırıp geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve buyruk hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Tanrı) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Tanrı inançlılara karşı fazl sahibi olandır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun ki Allahın size olan va'di Onun izn (-ü keremi) ile onları (düşmanları kolayca) öldüregeldiğiniz, hattâ sevmekde olduğunuz (zafer) i de size gösterdiği zamana kadar — yerine gelmişdi. (Sonra) siz yılgınlık gösterdiniz, isyan etdiniz, (verilen) emir hakkında çekişdiniz. İçinizden kimi dünyâyı istiyor, (yine) içinizden kimi
âhireti
diliyordu. Sonra Allah size ibtilâ vermek için sizi onlardan geri çevirdi. (Bununla beraber) sizi muhakkak bağışladı da. Zâten Allah mü'minlere bol lutf-ü inay...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Ve and olsun ki Allah, (siz) izni ile onları öldürürken, size olan va'dini yerine getirmiştir; tâ ki (Allah) arzu ediyor olduğunuz (zafer)i size gösterdikten sonra, zaafa düşüp(peygamberin geçidi tutan okçulara verdiği) emir husûsunda ihtilâfa düşerek isyân ettiğiniz zamâna kadar! İçinizden dünyayı (ganîmeti) isteyen de vardı, (ve yine) içinizden
âhireti
isteyen de vardı. Sonra (Allah) sizi imtihân etmek için, sizi onlardan (onları mağlûb etmekten) alıkoydu. Bununla berâber muhakkak ki (O) sizi ...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Gerçekten Allah'ın size olan vaadi doğru çıktı; O'nun izni ile kafirleri kırıp biçiyordunuz ki içinizden, dünyayı isteyenler ve ahireti isteyenler bulunduğundan sevdiğiniz zaferi size gösterdikten sonra; baş kaldırdığınız, verilen emir hakkında çekiştiğiniz ve yıldığınız zaman, imtihan etmek için Allah sizi mağlubiyete uğrattı. Bununla beraber sizi bağışladı. Allah mü'minlere lütufkardır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Kasem olsun ki, Allah Teâlâ size vaadini ifâ buyurdu. O zaman ki, onları Cenâb-ı Hakk'ın izniyle kesip doğruyordunuz. Tâ ki o sevdiğinizi size gösterdikten sonra siz isyan ettiniz, yılgınlık gösterdiniz, emirde çekişmeye düştünüz, içinizden kimi dünyayı istiyordu ve sizden kimi de ahireti istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan çevirdi ve mamafih sizi af buyurdu ve Allah Teâlâ mü'minler üzerine fazl sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun ki Allah size olan vaadini yerine getirdi. O'nun izni ile kâfirleri kırıp biçiyordunuz. Nihayet sevdiğiniz zaferi size gösterdikten sonra gevşeyip o emir hakkında çekişmeye kalktınız ve âsi oldunuz. Sizden bir grup dünyayı, bir grup da
âhireti
istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlara karşı yardımını üzerinizden çekti. Bununla beraber sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Kendi izniyle onları öldürdüğünüz sürece Allâh, size (yardım) va'dini doğruladı: Nihâyet siz korktunuz, Allâh size sevdiğiniz(gâlibiyet)i gösterdikten sonra (verilen) emir hakkında (birbirinizle) çekişip isyân ettiniz: Kiminiz dünyâyı istiyordu, kiminiz
âhireti
istiyordu. Sonra Allâh sizi denemek için onlardan geri çevirdi (yenilgiye uğrattı. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allâh mü'minlere karşı çok lutufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları kırıp geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer) i size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı istiyor, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah mü'minlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Allah size vaadini yerine getirmişti; siz o sırada onları Allah'ın izniyle yok etmek üzereydiniz. Fakat hoşlandığınız şeyi Allah size gösterdikten sonra siz zaafa düşüp Peygamberin emri hakkında birbirinizle çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden dünyayı isteyen de var,
âhireti
isteyen de. Sonra Allah sizi sınamak için yüzünüzü düşmanlarınızdan çevirdi. Bununla beraber, kusurunuzu da bağışladı. Zira Allah mü'minlere karşı pek lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun ki, siz onları Allah'ın izniyle öldürmekteyken, Allah size vaadini doğrulamıştı. Nihayet siz korkuya kapıldınız, yapılacak iş hususunda çekiştiniz. Ve Allah, sevdiğiniz şeyi size gösterdikten sonra isyan ettiniz. İçinizden bir kısmı dünyayı istiyordu, bir kısmınız ise
âhireti
istiyordu. Sonra sizi imtihan etmek için onlardan uzaklaştırdı. Yemin olsun, sizi affetmişti. Allah, müminlere karşı lütuf sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 176. Ayet:
Ve lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufr(kufri), innehum len yadurrûllâhe şey’â(şey’an), yurîdullâhu ellâ yec’ale lehum hazzan fîl âhireh(
âhireti
), ve lehum azâbun azîm(azîmun). ...
Ali-İmran Suresi, 176. Ayet:
1.
ve lâ yahzun-ke
: ve seni mahzun etmesin
2.
ellezîne
: onlar
3.
yusâriûne
: koşuyorlar
4.
fî el kufri
: küfür k...
Nisa Suresi, 74. Ayet:
Artık Allah yolunda savaşsın dünya yaşayışı yerine
âhireti
satın alanlar ve kim Allah yolunda savaşır da öldürülür, yahut üstün olursa ona büyük bir ecir vereceğiz....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
O halde dünya hayatı yerine ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaş etsin. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülürse, yahud düşmanına üstün gelirse, ona pek büyük bir mükâfat vereceğiz....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
O halde, dunya hayati yerine ahireti alanlar, Allah yolunda savassinlar . Kim Allah yolunda savasir, oldurulur veya galib gelirse, Biz ona buyuk bir ecir verecegiz....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
O halde, dünya hayatı yerine ahireti alanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır, öldürülür veya galib gelirse, Biz ona büyük bir ecir vereceğiz....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
O halde seferber olun da o geçici dünya hayatını Âhıretin ebedî hayatına satacak olanlar çarpışsın, her kim Allah yolunda çarpışır da katlolunur veya galib gelirse iki surette de biz ona yarın pek büyük bir ecir vereceğiz...
Nisa Suresi, 74. Ayet:
O halde seferber olun da o geçici dünya hayatını ahiretin ebedi hayatı karşılığında satacak olanlar çarpışsın! Her kim Allah yolunda çarpışır da, öldürülür veya üstün gelirse, her iki surette de biz ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Tanrı yolunda savaşsınlar; kim Tanrı yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
Öyleyse, dünya hayatına karşılık ahireti satın alanlar, Allah yolunda savaşsınlar; kim Allah yolunda savaşırken, öldürülür ya da galip gelirse ona büyük bir ecir vereceğiz....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya mükâfatını isterse (bilsin ki) dünyanın da ahiretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya sevab (yarar)ını isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı Allah katındadır. Allah işitendir, görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya mükâfatını isterse, bilsin ki, dünyanın da,
âhireti
n de bütün mükâfatı Allah’ın katındadır. Allah söylenenleri işitici ve yapılanları görücüdür....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Dunya nimetini kim isterse, bilsin ki, dunyanin ve ahiretin nimeti Allah'in katindadir. Allah isitir ve gorur. *...
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Dünya nimetini kim isterse, bilsin ki, dünyanın ve ahiretin nimeti Allah'ın katındadır. Allah işitir ve görür....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya mükâfatını isterse (bilsin ki) dünyanın da ahiretin de mükâfatı Allah katındadır. Allah her şeyi işiten ve her şeyi görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünyada mükafatını elde etmek isterse bilsin ki, dünyanın da ahiretin de mükafatı Allah'ın katındadır. Hiç kuşkusuz Allah herşeyi işiten ve görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya sevab (yarar)ını isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı Tanrı katındadır. Tanrı işitendir, görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünyâ mükâfatını isterse (bilsin ki) dünyânın, da,
âhireti
n de mükâfatı Allahın nezdindedir. Allah hakkıyle işidici, kemâliyle görücüdür. ...
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya mükâfâtını isterse, artık (bilsin ki) dünyanın da
âhireti
n de mükâfâtı Allah katındadır. Allah ise, Semî' (hakkıyla işiten)dir, Basîr (hakkıyla gören)dir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim, dünya mükafatını isterse bilsin ki; dünyanın da, ahiretin de mükafatı Allah'ın katındadır. Allah; Semi', Basir olandır....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim bu dünyanın nimetlerini isterse, (ona hatırlat ki) hem bu dünyanın hem de ahiretin nimetleri Allah katındadır ve Allah gerçekten her şeyi duyan, her şeyi görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Her kim dünya sevabını isterse muhakkak dünyanın da ahiretin de sevabı Allah Teâlâ'nın indindedir. Ve Allah Teâlâ bihakkın işitici ve görücüdür....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya mükafatını isterse bilsin ki dünyanın da, ahiretin de mükafatı Allah katındadır. Allah, işiten ve görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya savab (yarar) ını isterse, dünyanın da, ahiretin de sevabı Allah katındadır. Allah işitendir, görendir....
Nisa Suresi, 134. Ayet:
Kim dünya mükâfatını isterse, Allah katında hem dünyanın, hem de
âhireti
n mükâfatı vardır. Ve Allah herşeyi işitir, herşeyi görür....
Maidə Suresi, 5. Ayet:
El yevme uhılle lekumut tayyibât(tayyibâtu) ve taâmullezîne ûtûl kitâbe hıllun lekum ve taâmukum hıllun lehum vel muhsanâtu minel mu’minâti vel muhsanâtu min ellezîne utûl kitâbe min kablikum izâ âteytumûhunne ucûrehunne muhsınîne gayra musâfihîne ve lâ muttehızî ehdân(ehdânin) ve men yekfur bil îmâni fe kad habita ameluhu ve huve fîl âhıreti minel hâsirîn(hâsirîne)....
Maidə Suresi, 5. Ayet:
1.
el yevme
: bugün
2.
uhılle
: helal kılındı
3.
lekum(u)
: sizin için, size
4.
et tayyibâtu
: güzel ve helâl olan...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel kelime min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ er resûlu
: ey Resul
2.
lâ yahzun-ke
: seni üzmesin (mahzun etmesin)
3.
ellezîne yusâriûne
: yarışan kimseler, yarışanlar
4.
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Mâ cealallâhu min bahîretin ve lâ sâibetin ve lâ vasîletin ve lâ hâmin ve lâkinnellezîne keferû yefterûne alâllâhi kezib(kezibe) ve ekseruhum lâ ya’kılûn(ya’kılûne)....
Maidə Suresi, 103. Ayet:
1.
mâ ceale
: kılmadı, yapmadı
2.
allâhu
: Allâh (cc.)
3.
min
: ...'den
4.
bahîretin
: putlar için ayırılan ve kul...
Ənam Suresi, 92. Ayet:
Ve hâzâ kitâbun enzelnâhu mubârekun musaddıkullezî beyne yedeyhi ve li tunzire ummel kurâ ve men havlehâ, vellezîne yu’minûne bil
âhireti
yu’minûne bihî ve hum alâ salâtihim yuhâfizûn(yuhâfizûne). ...
Ənam Suresi, 92. Ayet:
1.
ve hâzâ
: ve bu
2.
kitâbun
: bir kitap
3.
enzelnâ-hu
: onu indirdik
4.
mubârekun
: kutsal, mübarek
Ənam Suresi, 92. Ayet:
İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitab, feyz-u bereketi Dünyayı tutacak, evvelki kitablar bu tasdık etmedikçe mu'teber olmıyacak, bir de ümmülkurayı ve hem bütün çevresindekileri inzar edesin diye ki Âhıreti te'min edecekler buna iyman ederler ve onlar namazlarının üzerine muhafız olurlar...
Ənam Suresi, 113. Ayet:
Ve li tesgâ ileyhi ef’idetullezîne lâ yu’minûne bil âhıreti ve li yerdavhu ve li yakterifû mâ hum mukterifûn(mukterifûne)....
Ənam Suresi, 113. Ayet:
1.
ve li tesgâ
: ve meyletsin
2.
ileyhi
: ona
3.
ef'idetu
: gönülleri
4.
ellezîne
: ki onlar
Ənam Suresi, 135. Ayet:
De ki: «Ey kavmim! Son derece iktidarınız ile yapacağınızı yapınız, şüphe yok ki, ben de (memur olduğum vazifeyi) yapmaktayım. Artık şüphesiz yakında bileceksinizdir ki, dar-ı ahiretin güzel akibeti (kime) nâsip olacaktır! Şu muhakkak ki, zalimler felâha eremiyeceklerdir.»...
Ənam Suresi, 150. Ayet:
Kul helumme şuhedâekumullezîne yeşhedûne ennallâhe harreme hâzâ, fe in şehidû fe lâ teşhed meahum, ve lâ tettebi’ ehvâellezîne kezzebû bi âyâtinâ vellezîne lâ yu’minûne bil
âhireti
ve hum bi rabbihim ya’dilûn(ya’dilûne)....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
1.
kul
: de
2.
helumme
: getirin
3.
şuhedâe-kum ellezîne
: şahitleriniz ki onlar
4.
yeşhedûne
: şahitlik ederler
Ənam Suresi, 150. Ayet:
"Haydi" de, "Allah’ın bunu haram kıldığına dair tanıklık edecek şahitlerinizi getirin!" Eğer onlar yalan yere şahitlik ederlerse, sakın sen onlarla birlikte tanıklık etme.Âyetlerimizi yalan sayanların ve
âhireti
tasdik etmeyenlerin keyiflerine uyma!Nasıl uyarsın ki onlar başkalarını, kendilerinin Rabbi olan Allah’a eşit tutmaktadırlar....
Əraf Suresi, 44. Ayet:
(44-45) Cennetlikler, cehennemlikleri: «Biz Rabbimizin bize vadettigini gercek bulduk, Rabbinizin size de vadettigini gercek buldunuz mu?» diye seslenirler, «Evet» derler. Aralarinda bir munadi, «Allah'in laneti Allah yolundan alikoyan, o yolun egriligini isteyen ve ahireti inkar eden zalimleredir» diye seslenir....
Əraf Suresi, 44. Ayet:
(44-45) Cennetlikler, cehennemliklere: 'Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, Rabbinizin size de vadettiğini gerçek buldunuz mu?' diye seslenirler, 'Evet' derler. Aralarında bir münadi, 'Allah'ın laneti Allah yolundan alıkoyan, o yolun eğriliğini isteyen ve ahireti inkar eden zalimleredir' diye seslenir....
Əraf Suresi, 44. Ayet:
(44-45) Cennet ehli, cehennem ehline (şöyle) seslenir: -Biz, Rabbimizin bize vaad ettiğinin gerçek olduğunu gördük. Siz de Rabbinizin vaadini gerçek buldunuz mu? Onlar da: -Evet! derler. Aralarında bir münâdi: -Allah’ın laneti; ahireti inkar ederek, (insanları) Allah’ın yolundan saptıran zalimlerin üzerinedir! diye seslenir....
Əraf Suresi, 44. Ayet:
(44-45) Cennetlikler cehennemliklere: "Biz, Rabbimizin bize vâd ettiği şeylerin gerçek olduğunu gördük; siz de Rabbinizin size vâd ettiklerinin gerçekleştiğini gördünüz mü?" deyince onlar: "Evet" diye cevap verirler. Derken bir görevli aralarında: "Allah’ın lâneti o zalimlere olsun ki onlar insanları Allah yolundan uzaklaştırır, onu eğri büğrü göstermek isterlerdi ve onlar
âhireti
de inkâr ederlerdi." diye nida eder....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Ellezîne yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen) ve hum bil
âhireti
kâfirûn(kâfirûne). ...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
1.
ellezîne
: o kimseler, onlar
2.
yasuddûne
: alıkoyarlar, mani olurlar
3.
an sebîli allâhi
: Allah'ın yolundan
4.
ve yebgûne-...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar, Allah'ın yolundan alıkoyarlar. Ve onun (o yolun) eğri olmasını isterler. Ve onlar ahireti (ruhun ölümden evvel Allah'a ulaşmasını) inkâr edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
O zâlimlere ki halkı Allah yolundan menederlerdi o yolun eğri bir hâle gelmesini isterlerdi ve onlar
âhireti
inkâr ederlerdi....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Zâlimler, insanları Allah’ın yolundan İslâm’dan vazgeçirenler, İslâmî hayatı yaşamaya, İslâmî faaliyetlere engel olanlar ve engelleme tedbirleri alanlar, Allah’ın yolunda, İslâm’da tezat, tenakuz, pürüz, yalan, sapma arayanlardır. Onlar özellikle
âhireti
, ebedî yurdu inkâr eden kâfirlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar Allah'ın yolundan alıkoyar ve onu çarpık bir hale sokmak isterler. Onlar aynı zamanda ahireti inkar ederler....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
"Ki onlar Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda çarpıklık arayanlar ve ahireti tanımayanlardır."...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
İnsanları Allah yolundan çevirenler ve yolu eğri (çarpık) bir hale getirmek isteyenler, işte onlar,
âhireti
inkâr edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
(44-45) Cennetlikler, cehennemlikleri: «Biz Rabbimizin bize vadettigini gercek bulduk, Rabbinizin size de vadettigini gercek buldunuz mu?» diye seslenirler, «Evet» derler. Aralarinda bir munadi, «Allah'in laneti Allah yolundan alikoyan, o yolun egriligini isteyen ve ahireti inkar eden zalimleredir» diye seslenir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
(44-45) Cennetlikler, cehennemliklere: 'Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, Rabbinizin size de vadettiğini gerçek buldunuz mu?' diye seslenirler, 'Evet' derler. Aralarında bir münadi, 'Allah'ın laneti Allah yolundan alıkoyan, o yolun eğriliğini isteyen ve ahireti inkar eden zalimleredir' diye seslenir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Ki Allah yolundan menederler ve onu eğib büğmek isterler ve Âhıreti münkir kâfirler idi...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Ki, Allah'ı yolundan alıkoyarlar ve onu eğip bükmek isterler ve onlar ahireti de inkar eden kafirlerdi.»...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar, Allah'ın yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler, ahireti de inkâr ederlerdi»....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar Allah yolundan alıkoyan ve onu, eğri ve çelişkili göstermek isteyenlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Ki Onlar, Allahın yolundan (insanları) men' edegelenler, onu eğri (hakka aykırı) bir haale getirmek isteyenlerdi. Onlar
âhireti
de inkâr edicilerdi». ...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
'Onlar ki, (insanları) Allah yolundan men' ederler ve ona (Allah’ın dînine) bir eğrilik ararlardı. Ve onlar
âhireti
inkâr ediciydiler.'...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar ki; Allah'ın yolundan alıkoyarlar ve onu eğriltmek isterler. Ve onlar; ahireti de inkar edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
«Öyle zalimler ki, Allah'ın yolundan men ederlerdi. Ve o yolun eğri büğrü olmasını isterlerdi. Ve onlar ahireti münkir kimseler idi.»...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar Allah yolundan alıkoyarlar ve o Allah yolunu eğriltmeye çalışırlar. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
(44-45) Cennet ehli, cehennem ehline (şöyle) seslenir: -Biz, Rabbimizin bize vaad ettiğinin gerçek olduğunu gördük. Siz de Rabbinizin vaadini gerçek buldunuz mu? Onlar da: -Evet! derler. Aralarında bir münâdi: -Allah’ın laneti; ahireti inkar ederek, (insanları) Allah’ın yolundan saptıran zalimlerin üzerinedir! diye seslenir....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
(44-45) Cennetlikler cehennemliklere: "Biz, Rabbimizin bize vâd ettiği şeylerin gerçek olduğunu gördük; siz de Rabbinizin size vâd ettiklerinin gerçekleştiğini gördünüz mü?" deyince onlar: "Evet" diye cevap verirler. Derken bir görevli aralarında: "Allah’ın lâneti o zalimlere olsun ki onlar insanları Allah yolundan uzaklaştırır, onu eğri büğrü göstermek isterlerdi ve onlar
âhireti
de inkâr ederlerdi." diye nida eder....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar ki Allâh'ın yolundan menedip, onu eğriltmek isterler,
âhireti
de inkâr ederlerdi....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
«Ki onlar Allah'ın yolundan alıkoyanlar, onda çarpıklık arayanlar ve onlar ahireti tanımayanlardır.»...
Əraf Suresi, 45. Ayet:
O zalimler ki, halkı Allah'ın yolundan alıkoyar, o yolda eğrilik ararlardı. Onlar
âhireti
de inkâr eden kimselerdi....
Əraf Suresi, 45. Ayet:
Onlar, Allah'ın yolundan geri çevirip yolun eğri büğrüsünü isterler. Onlar ahireti de inkar edenlerdir....
Əraf Suresi, 156. Ayet:
Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhıreti innâ hudnâ ileyk(ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’(şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn(yu’minûne)....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Bir nebî (peygamber) için yeryüzünde kesin zafer kazanıncaya kadar onun esirlerinin olması, olmaz (uygun değildir). Siz, dünya malını istiyorsunuz ve Allah, ahireti istiyor. Ve Allah; Azîz'dir, Hakîm'dir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak yakışmaz. Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygamber, yeryüzünde kâfirlere üstolup onları iyice kahretmedikçe tutsak almamıştır. Siz, geçici dünyâ malını istiyorsunuz, Allah'sa
âhireti
istemekte ve Allah, üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiçbir Peygamberin, ülkede, yeryüzünde ağırlığını hissettirip düşmanlarının kolunu kanadını kıpırdatamaz hale getirmedikçe, tamamen kuvvetlenmedikçe, esirlerin hayatta kalmalarını sağlaması, fidye hesabı yapması doğru değildir. Siz dünya malını istersiniz. Oysa Allah
âhireti
, ebedî yurdu kazanmanızı murad eder, Allah kudretli, hikmet sahibi ve hükümrandır....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Bir Peygamber'e yeryüzünde kesin galibiyet sağlamadan esir almak yaraşmaz. Siz dünya varlığını istiyorsunuz Allah ise (sizin için) ahireti istiyor. Allah yücedir, hakimdir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir Peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça (düşmana üstün gelmedikçe), esirleri bulunmak (ve ondan fidye almak) vâki olmamıştır. Siz, geçici dünya malını istiyorsunuz. Halbuki Allah
âhireti
kazanmanızı diliyor. Allah Aziz’dir (dostlarını düşmanlarına üstün kılar), hükmünde hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryuzunde savasirken, dusmani yere sermeden esir almak hicbir peygambere yarasmaz. Gecici dunya malini istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanizi ister. Allah Guclu'dur, Hakim'dir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygambere yeryüzünde ağır basıp zafer elde etmedikçe esirler edinmesi uygun olmamıştır. Siz, dünya malını istiyorsunuz. Allah ise Âhireti (elde etmenizi) istiyor. Allah çok üstündür ve yegâne hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir almak hiçbir peygambere yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde ağır basıncaya (küfrün belini kırıncaya) kadar, hiçbir peygambere esirleri bulunması yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz, halbuki Allah (sizin için) ahireti istiyor. Allah güçlüdür, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygambere, yeryüzünde savaşa katılmaksızın esirler edinmesi yakışmaz. Siz bu dünyanın geçici malını istiyorsunuz; ALLAH ise (sizin için) ahireti ister. ALLAH Üstündür, Bilgedir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir Peygamber için Arzda ağır basmadıkça esirleri olmak doğru değildir, siz, Dünya uruzunu istiyorsunuz Allah ise Âhıreti kazanmanızı dileyor ve Allah azîzdir hakîmdir...
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kafirlere karşı ezici bir üstünlük sağlamadıkça), esirlerinin olması doğru değildir. Siz dünya varlığını istiyorsunuz, Allah ise ahireti kazanmanızı istiyor. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiçbir peygamberin, yeryüzünde ağır basmadıkça (kesin zafere ulaşıp üstün gelmedikçe) esirleri olması layık değildir. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde üstünlüğünü perçinlemedikçe hiçbir peygamberin esir alması yerinde değildir. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah sizin hesabınıza ahireti istiyor. Allah üstün iradeli ve hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Tanrı (size) ahireti istemektedir. Tanrı, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygamberin yer yüzünde ağır basıb (harb edib) zaferler kazanıncaya kadar (muhaarib düşmandan) esirler alması (vaaki) olmamışdır. Siz geçici dünyâ malını arzu ediyorsunuz. Halbuki Allah
âhireti
(daha çok âhiret sevabını kazanmanızı,
âhireti
düşünmenizi) ister. Allah azizdir (dostlarını düşmanları üzerine gaalib kılandır), hakimdir (her haale lâyık olanı hakkıyle ve hikmetiyle bilendir). ...
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde (küfrün belini kırıp) ağır basmadıkça, bir peygamberin esirlerinin olması (fidye alması) muvâfık değildir! (Siz) şu dünyanın geçici menfaatini istiyorsunuz; Allah ise
âhireti
(arzulamanızı) istiyor. Çünki Allah, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygambere yeryüzünde savaşırken zaferler kazanıncaya kadar esirler alması yaraşmaz. Geçici dünya malını istiyorsunuz. Allah ise ahireti istiyor. Ve Allah; Aziz'dir, Hakim'dir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygamber için yerde tamamen kuvvetlenmedikçe esirler edinmesi muvafık değildir. Siz dünya menfaatini istersiniz. Allah Teâlâ ise ahireti irâde buyurur. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiçbir peygambere yeryüzünde ağır basıp düşmanı yere sermeden esir almak yaraşmaz. Siz geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah ahireti kazanmanızı istiyor. Allah Azîz'dir, yegâne hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde savaşırken, düşmanı yere sermeden esir alma hiç bir peygambere yaraşmaz! Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah, ahireti kazanmanızı ister. Allah güçlüdür, hakimdir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Bir Peygamberin, dünyada zafer kazanıp küfrü zelil kılmadıkça, esirler edinip onları fidye karşılığında serbest bırakması uygun düşmez. Siz dünya metâını istiyorsunuz. Allah ise
âhireti
kazanmanızı istiyor. Allah azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde ağır bas(ıp küfrün belini iyice kır)ıncaya kadar hiçbir peygambere esirler sâhibi olmak yakışmaz. Siz, geçici dünyâ malını istiyorsunuz, Allâh ise (sizin için)
âhireti
istiyor. Allâh dâimâ üstün, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiç bir peygambere, yeryüzünde kesin bir zafer kazanıncaya kadar esir alması yakışmaz. Siz dünyanın geçici yararını istiyorsunuz. Oysa Allah (size) ahireti istemektedir. Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Yeryüzünde iyice güçlenmedikçe esirler almak, hiçbir peygamber için uygun değildir. Siz dünyanın gelip geçici menfaatini istiyorsunuz; Allah ise
âhireti
murad ediyor. Allah'ın kudreti herşeye üstündür, her işi ve her hükmü hikmet iledir....
Ənfal Suresi, 67. Ayet:
Hiçbir peygamber için, yeryüzünde ağır basmadıkça, esirlere sahip olmak uygun değildir. Siz şu iğreti dünyanın nimetini istiyorsunuz; Allah ise
âhireti
istiyor. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir....
Tövbə Suresi, 18. Ayet:
Allah’ın mescitlerini ancak Allah’ı ve
âhireti
tasdik eden, namazı gereği gibi kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden çekinmeyen müminler bina edip şenlendirir. İşte onlar cennete ve bütün muratlarına kavuşmayı umabilirler....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey inananlar, size ne oldu da Allah yolunda savaşa çıkın dendiği zaman olduğunuz yerde mıhlanıp kaldınız. Âhireti bıraktınız da dünyâ yaşayışına mı râzı oldunuz? Fakat dünyâ hayatının faydası, âhirete nispetle pek azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, "Allah yolunda savaşa çıkın!" denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki 'Allah yolunda savaşa çıkın' denildiği zaman yere çakılıp kaldınız. Ahiretin yerine dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının geçimliği ahirete göre çok azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, size: “- Allah yolunda topluca savaşa çıkın, seferber olun.” dendiği zaman, yere ve meskenlerinize meyledip ağırlaştınız? Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat
âhireti
n yanında, dünya hayatının zevk ve faydası pek az bir şeydir....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiği zaman yere çakılıp kalıyorsunuz? Dünya hayatını ahirete tercih mi ediyorsunuz? Fakat dünya hayatının faydası ahiretin yanında pek azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler! Ne oldu ki size Allah yolunda seferber olun denilince yerinize yığıldınız kaldınız yoksa Âhıretten geçib Dünya hayata razı mı oldunuz? Fakat o Dünya hayatın zevkı Âhıretin yanında ancak pek az bir şey...
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler, size ne oldu ki, size: «Allah yolunda savaşa çıkın!» denildiğinde yerinize yığılıp kaldınız? Yoksa ahiretten geçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama dünya hayatının zevki ahiretin yanında pek az bir şeydir....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, «Allah yolunda cihada çıkın.» denilince olduğunuz yere yığılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatına razı mı oldunuz? Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey mü'minler, size ne oldu da «Allah yolunda savaşa çıkınız» dendiğinde yere çakıldınız. Yoksa dünya hayatını ahirete tercih mi ettiniz? Oysa dünya hayatının hazzı, ahiretin hazzı yanında pek azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey îman edenler, ne oldunuz ki size: «Allah yolunda elbirlik gazâye çıkın» denildiği zaman yere (mıhlanıb) ağırlaşdınız? Âhiretden (vaz geçib yalınız) dünyâ hayaatına mı raazî oldunuz? Fakat bu dünyâ hayaatının fâidesi
âhireti
n yanında pek azdır. ...
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey îmân edenler! Size ne oldu ki: 'Allah yolunda seferber olun!' denildiği zaman(olduğunuz) yere ağırlaştınız (çakılıp kaldınız)! Âhiretten (vazgeçip) dünya hayâtına mı râzı oldunuz? Fakat (iyi bilin ki) dünya hayâtının menfaati,
âhireti
n yanında ancak pek azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler; size ne oldu ki: Allah yolunda elbirliği ile savaşa çıkın, denildiği zaman, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahireti bırakıp da dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki dünya hayatının geçimi ahiretin yanında pek azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey imân edenler! Sizin için ne var ki, size, «Allah yolunda seferber olunuz,» denildiği zaman yere yığıldınız kaldınız. Yoksa ahirete bedel dünya hayatına mı razı oldunuz? Halbuki, dünya hayatının metaı, ahiretin yanında pek az bir şeyden başka değildir....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki: “Allah yolunda elbirlik gazâya çıkın!” denilince yere mıhlanıp ağırlaştınız. Yoksa
âhireti
bırakıp da dünya hayatına mı râzı oldunuz? Fakat bu dünya hayatının kârı,
âhireti
n yanında pek az bir şeydir....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
-Ey iman edenler! Size ne oluyor da ‘Allah yolunda savaşa çıkın!’ dendiği zaman yere çöküp kaldınız? Ahireti bırakıp dünya hayatına mı razı oldunuz? Oysa dünya hayatının geçimi ahirete göre çok az bir şeydir....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki "Allah yolunda seferber olunuz!" emri verilince bulunduğunuz yere yığılıp kaldınız?Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz?Ama iyi bilin ki dünya hayatının zevki,
âhireti
n yanında pek az bir şeydir!...
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey inananlar, size ne oldu ki: "Allâh yolunda topluca savaşa çıkın!" dendiği zaman yere çakılıp kaldınız? âhirettense dünyâ hayâtına mı râzı oldunuz? Ama dünyâ hayâtının geçimi,
âhireti
n yanında pek azdır....
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki, 'Allah yolunda seferber olun' dendiğinde yerinize yapışıp kaldınız? Yoksa âhiret yerine dünya hayatına mı razı oldunuz? Fakat
âhireti
n yanında dünya menfaati pek az birşeydir....
Tövbə Suresi, 44. Ayet:
Allah’ı ve
âhireti
tasdik edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihada katılmama hususunda senden izin istemezler. Allah, o takvâ ehlini pek iyi bilir....
Tövbə Suresi, 45. Ayet:
Senden katılmamak için izin isteyenler sadece Allah’ı ve
âhireti
tasdik etmeyenler, kalpleri şüphe ile çalkalanıp şüpheleri içinde bocalayıp duranlardır....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Kimi bedevîler de Allah’ı ve
âhireti
tasdik eder;Allah yolunda harcamasını, Allah’a yakın olmaya ve Resulünün dualarını almaya vesile sayar. İyi bilin ki bu, onlar için Allah’a yakınlık vesilesidir. Allah onları rahmet diyarı olan cennete yerleştirecektir.Çünkü Allah gafurdur, rahimdir (affı, merhamet ve ihsanı boldur)....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
1.
lehum el buşrâ
: onlara müjde vardır
2.
fî el hayâti ed dunyâ
: dünya hayatında
3.
ve fî el âhıreti
: ve ahirette
4.
lâ tebd...
Hud Suresi, 16. Ayet:
Ulâikellezîne leyse lehum fil âhıreti illen nâr(nâru) ve habita mâ sanaû fîhâ ve bâtılun mâ kânû ya'melûn(ya'melûne). ...
Hud Suresi, 16. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
ellezîne
: o kimseler
3.
leyse
: yoktur, değildir
4.
lehum
: onlar için
Hud Suresi, 18. Ayet:
(18-19) Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar, Rab’lerinin huzuruna çıkarıldıklarında, şahitler: -Bunlar, Rab’leri hakkında yalan söyleyen kimselerdir.” derler. Dikkat edin, Allah’ın laneti, Allah’ın yolundan engelleyen ve onda bir çarpıklık arayan ve ahireti de tanımayan zalimlerin üzerinedir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Ellezîne yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ve hum bil âhıreti hum kâfirûn(kâfirûne)....
Hud Suresi, 19. Ayet:
1.
ellezîne
: o kimseler
2.
yasuddûne
: saptırırlar, engel olurlar
3.
an sebîli allâhi
: Allah'ın yolundan
4.
ve yebgûne-hâ
...
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki; Allah'ın yolundan (kişinin mürşidine ulaşmasına mani olarak ruhunun, vücudundan ayrılarak Allah'a ulaştıran Sıratı Mustakîm'e ulaşmasına engel oldukları için) saptırırlar. Ve onu (ruhun ölmeden Allah'a ulaşmasını) eğmek ve bükmek isterler (gerçek kavramından uzaklaştırmak isterler). Onlar, ahireti (ruhun ölmeden Allah'a ulaşmasını) inkâr edenlerdir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar, halkı Allah yolundan menederler ve o yoldan saptırmak isterler, onlar
âhireti
inkâr edenlerin ta kendileridir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Zâlimler, müslümanları Allah yolundan, İslâm’a girmekten alıkoyanlar, İslâmî hayatı yaşamaya, İslâmî faaliyetlere engel tedbirler alanlardır, Allah yolunda tezat, tenakuz, pürüz, yalan, sapma arayanlardır. Onlar özellikle
âhireti
, ebedî yurdu inkâr edenlerdir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar Allah'ın yolundan alıkoyar ve onda çarpıklık ararlar. Onlar aynı zamanda ahireti inkar edenlerdir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Bunlar Allah'ın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar, ahireti tanımayanlardır....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Zalimler ki, Allah yolundan çevirirler, onu eğriltmek isterler, bunlar
âhireti
inkâr edenlerdir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Bunlar Allah'in yolundan alikorlar ve o yolu egriltmege calisirlar; iste onlar ahireti inkar edenlerdir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Bunlar Allah'ın yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeğe çalışırlar; işte onlar ahireti inkar edenlerdir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar, (insanları) Allah'ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki ALLAH'ın yolundan alıkoyarlar ve onu çarpıtmak isterler. Onlar ahireti de inkar ederler....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki Allah yolundan men'ederler ve onu eğriltmek isterler, hem de Âhıreti onlar münkirdirler...
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki, Allah yolundan alıkoyarlar ve onu eğriltmek isterler. Ahireti inkar edenler de onlardır....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar insanları Allah yolundan alıkoyarlar. O yolu eğri göstermeye yeltenirler ve ahireti de inkâr ederler....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Öyle (zaalimler) ki (insanları) Allahın yolundan döndürürler, onu eğriltmek isterler. Onlar
âhireti
inkâr edenlerin ta kendileridir. ...
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki, (insanları) Allah yolundan men' ederler ve ona (o yola) eğrilik (bulmak)isterler. Ve onlar,
âhireti
inkâr edenlerin ta kendileridir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki Allah yolundan alıkorlar. Ve o yolu eğriltmeye çalışırlar. Ve ahireti inkar edenler de onlardır....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki, Allah Teâlâ'nın yolundan (nâsı) men'e çalışırlar. Ve onun (o yol) için eğrilik isterler ve onlar (evet) onlar ahireti münkirdirler....
Hud Suresi, 19. Ayet:
O zâlimler ki, insanları Allah yolundan alıkorlar ve o yolu eğriltmeye çalışırlar. Onlar ahireti de inkâr ederler....
Hud Suresi, 19. Ayet:
(18-19) Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar, Rab’lerinin huzuruna çıkarıldıklarında, şahitler: -Bunlar, Rab’leri hakkında yalan söyleyen kimselerdir.” derler. Dikkat edin, Allah’ın laneti, Allah’ın yolundan engelleyen ve onda bir çarpıklık arayan ve ahireti de tanımayan zalimlerin üzerinedir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
O zalimler ki insanları Allah yolundan çevirirler ve onu eğri göstermek isterler. Âhireti de inkâr ederler....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Onlar ki Allâh'ın yoluna engel olurlar ve onu eğriltmek isterler ve onlar, (evet) onlar,
âhireti
de tanımazlar....
Hud Suresi, 19. Ayet:
Bunlar, Allah'ın yolundan engelleyenler ve onda çarpıklık arayanlardır. Onlar, ahireti de tanımayanlardır....
Hud Suresi, 19. Ayet:
O zalimler ki, halkı Allah yolundan alıkoyar ve o yolu eğri göstermek isterler. Onlar
âhireti
de inkâr edenlerdir....
Hud Suresi, 19. Ayet:
O zalimler ki, Allah'ın yolundan alıkoyar, o yolu yamultmak isterler. Onlar,
âhireti
de inkâr ederler....
Hud Suresi, 22. Ayet:
Lâ cereme ennehum fil âhıreti humul ahserûn(ahserûne)....
Hud Suresi, 22. Ayet:
1.
lâ cereme
: bedeli yok, kurtuluşu yok, mecburi, kesinlikle
2.
enne-hum
: muhakkak onlar
3.
fî el âhıreti
: ahirette
4.
hum e...
Hud Suresi, 103. Ayet:
İnne fî zâlike le âyeten li men hâfe azâbel âhıreh(âhıreti), zâlike yevmun mecmûun lehun nâsu ve zâlike yevmun meşhûd(meşhûdun)....
Hud Suresi, 103. Ayet:
1.
inne
: muhakkak, gerçekten
2.
fî zâlike
: bunda vardır
3.
le âyeten
: elbette bir âyet (delil)
4.
li men hâfe
:...
Hud Suresi, 103. Ayet:
Bunda,
âhireti
n, ebedî yurdun azâbından korkanlar için gerçekten ibretler, uyarılar vardır. Hesap günü olması sebebiyle, kıyamet günü bütün insanların toplanacağı bir gündür. Bu, ümmetlerin ve insanların denetlendiği, hesaba çekildiği, delilleri, şâhitleri ortaya konarak, mü’minlere yapılan zulmün hesabının sorulduğu bir gündür....
Hud Suresi, 103. Ayet:
Ahiretin azabindan korkanlara, bunda, hic suphesiz ibret vardir. Bu, insanlarin toplanacagi gundur; bu, gorulecek bir gundur....
Hud Suresi, 103. Ayet:
Ahiretin azabından korkanlara, bunda, hiç şüphesiz ibret vardır. Bu, insanların toplanacağı gündür; bu, görülecek bir gündür....
Hud Suresi, 103. Ayet:
Ahiretin azabından korkanlara bunda ibretler vardır. Bu, toplanma günüdür. Bu, şahitlik günüdür....
Hud Suresi, 107. Ayet:
(Ahiretin) gökleri ve yeri durdukça, onlar, cehennem’de ebedî olarak kalıcıdırlar, Ancak Rabbinin dilediği başka (dilediğinin azabını başka bir azaba çevirir, veya azab çeken müminleri selâmete çıkarır, cennete kor.) Çünkü Rabbin, dilediğini, hemen noksansız yapar....
Hud Suresi, 108. Ayet:
Amma bahtiyar olanlar, cennetliktirler, Ahiretin gökleri ve yeri durdukça, onlar, cennette ebedî olarak kalıcıdırlar. Ancak Rabbinin (daha önce müminlerden bir kısım günahkârların azabını) dilediği müddet müstesna. Bu bitmez ve tükenmez bir lütûfdur....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Kâle lâ ye’tikumâ taâmun turzekânihî illâ nebbe’tukumâ bi te’vîlihî kable en ye’tiyekumâ, zâlikumâ mimmâ allemenî rabbî, innî terektu millete kavmin lâ yu’minûne billâhi ve hum bil
âhireti
hum kâfirûn(kâfirûne)....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
lâ ye'tikumâ
: size (ikinize) gelmez
3.
taâmun
: bir yemek
4.
turzekâni-hi
: onunla rızıklandırı...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yûsuf dedi ki: “Sizin yiyeceğiniz yemek size gelmeden önce, onun ne olduğunu bildiririm. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir milletin dinini bıraktım.”...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yûsuf, size dedi, rızıklanacağınız hiçbir yemek gelmiyor ki ben onu, önceden haber vermiş olmayayım; bu da Rabbimin bana öğrettiklerinden. Şüphe yok ki ben, Allah'a inanmayan ve
âhireti
inkâr eden topluluğun dinini terkettim....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
(Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yûsuf: 'Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce, rüyaların tâbirini size bildireceğim. Meselelerin ve olayların tahlili, ilmî yorumu, akıl yürütme, rüyaların tâbiri, Rabbimin vahiy ve ilham ile bana öğrettiği ilimlerdendir. Ben Allah’a iman etmeyecek olan bir kavmin geleneksel düzeninden, hayat tarzından uzaklaştım. Onlar özellikle
âhireti
, ebedî yurdu inkâr ediyorlardı.' dedi....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Dedi ki: 'Size, rızık olarak verilen yemek henüz ulaşmadan ben size onun ne olduğunu mutlaka haber veririm. Bu Rabb'imin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben Allah'a inanmayan ve ahireti de inkâr eden bir kavmin dinini terkettim. [1]...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Dedi ki: "Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terkettim."...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yûsuf, delikanlılara şöyle dedi: “- Size rızık olarak verilecek bir yemek, daha size gelmeden önce onun ne çeşit ve nasıl bir yemek olduğunu size haber verdim. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben, Allah’a, inanmıyan ve topyekûn ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yusuf: «Rabbimin bana ogrettigi bilgi ile, daha yiyeceginiz yemek gelmeden size onu yorumlarim. Dogrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkar eden, bir milletin dinini birakmisimdir....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yusuf: 'Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmeden size onu yorumlarım. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve ahireti inkar eden, bir milletin dinini bırakmışımdır....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
(Yusuf) dedi ki: Size yedirilecek yemek gelmeden önce onun yorumunu mutlaka size haber vereceğim. Bu, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şüphesiz ben Allah'a inanmayan bir kavmin dininden uzaklaştım. Onlar ahireti inkâr edenlerin kendileridir....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Dedi ki: size merzuk olacağınız bir taam gelecek a her halde o gelmezden evvel ben size bunun ta'birini haber vermiş bulunurum, bu bana rabbımın ta'lim buyurduklarındandır, çünkü ben, Allaha inanmıyan ve hep Âhıreti inkâr edenlerden ıbaret bulunan bir kavmin milletini bıraktım...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yusuf şöyle dedi: «Size yiyeceğiniz bir yemek gelecek ya, işte, o gelmeden önce kesinlikle ben size bunun tabirini bildirmiş olurum. Bu, bana Rabbimin öğrettiklerindendir. Çünkü ben, Allaha inanmayan ve hepsi ahireti inkar eden bir toplululuğun dinini bıraktım.»...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yusuf dedi ki: «Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tabirini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim.»...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yusuf dedi ki; «Payınıza ayrılan yemek, henüz önünüze gelmeden önce onun ne olduğunu size bildirebilirim. Bu önsezi bana Allah'ın öğrettiği bilgilerdendir. Ben Allah'a inanmayan ve ahireti inkâr eden milletin dininden çıktım.»...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Dedi ki: «Size rızıklanacağınız bir taam gelecek oldu mu, ben muhakkak onun ne olduğunu size daha gelmezden evvel haber veririm. Bu, Rabbimin bana öğretdiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allaha inanmaz bir kavmin dînini — ki onlar
âhireti
inkâr edenlerin ta kendileridir — terketdim». ...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
(Yûsuf) şöyle dedi: 'Kendisiyle rızıklanacağınız hiçbir yemek size gelmez ki, daha(o) gelmeden onun te’vîlini (mâhiyetini) size haber vermiş olmayayım. Bunlar, Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Şübhesiz ki ben, Allah’a îmân etmeyen ve kendileri gerçekten
âhireti
inkâr eden kimseler olan bir kavmin dînini terk ettim.'...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Hazreti Yusuf da dedi ki: «İkinize merzûk olacağınız bir taam gelmez ki, illâ ben onu daha size gelmeden evvel haber veririm. Bunlar bana Rabbimin talim buyurmuş olduğu şeylerdendir. Şüphe yok ki, ben Allah Teâlâ'ya imân etmez olan bir kavmin milletini (dinini) terkettim ve onlar (evet), onlar ahireti münkir kimselerdir.»...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
(Yusuf) dedi ki: “Rabbimin bana öğrettiği ilim ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmezden evvel onu size haber veririm. Doğrusu ben, Allah'a inanmayan ve
âhireti
inkâr eden bir kavmin dinini terkettim. ”...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yusuf: -Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile, daha yiyeceğiniz yemek gelmeden size onu yorumlarım, dedi. Doğrusu ben, Allah’a inanmayan ve ahireti inkar eden bir toplumun dinini bıraktım....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
(37-38) Yusuf: "Yiyeceğiniz yemek size henüz gelmeden, her birinizin rüyasının tabirini size bildirmiş olurum. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Ama, önce biraz beni dinleyin: Ben Allah’a iman etmeyen,
âhireti
de inkâr eden bir halkın dinini bir tarafa atıp, atalarım İbrâhim, İshak ve Yâkub’un dinine tabi oldum. Allah’a herhangi bir şeyi şerik saymak bizim için asla doğru olmaz. Bu tevhid inancı, Allah’ın hem bize, hem de insanlara olan ihsanıdır. Ama ne yazık ki insanların çoğu bu nime...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
(Yûsuf) şöyle dedi: "Size rızık olarak verilen yemek henüz size gelmezden önce bunun yorumunu size haber vermiş olurum. Bu (yorum) Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir (bu bilgileri Rabbim bana lutfetti). Ben, Allah'a inanmayan,
âhireti
de inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim:...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Dedi ki: «Size rızıklanacağınız bir yemek gelecek olsa, ben mutlaka size daha gelmeden önce onun ne olduğunu haber veririm. Bu, rabbimin bana öğrettiklerindendir. Doğrusu ben, Allah'a iman etmeyen, ahireti de tanımayanların ta kendileri olan bir topluluğun dinini terkettim.»...
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yusuf dedi ki: 'Size nasipleneceğiniz bir yiyecek gelmeden önce ben size onu haber veririm. Bu bana Rabbimin öğrettiği bilgilerdendir. Ben Allah'a inanmayan ve
âhireti
inkâr eden bir kavmin dinini terk ettim....
Yusif Suresi, 37. Ayet:
Yûsuf dedi ki: "Rızıklanacağınız herhangi bir yemek size gelmeden önce onun yorumunu ikinize mutlaka bildiririm." Bu, Rabbimin bana öğrettiği şeylerdendir. Ben, Allah'a inanmayan ve
âhireti
de tamamen inkâr eden bir toplumun milletini terk ettim."...
Yusif Suresi, 38. Ayet:
(37-38) Yusuf: "Yiyeceğiniz yemek size henüz gelmeden, her birinizin rüyasının tabirini size bildirmiş olurum. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Ama, önce biraz beni dinleyin: Ben Allah’a iman etmeyen,
âhireti
de inkâr eden bir halkın dinini bir tarafa atıp, atalarım İbrâhim, İshak ve Yâkub’un dinine tabi oldum. Allah’a herhangi bir şeyi şerik saymak bizim için asla doğru olmaz. Bu tevhid inancı, Allah’ın hem bize, hem de insanlara olan ihsanıdır. Ama ne yazık ki insanların çoğu bu nime...
Yusif Suresi, 57. Ayet:
Ve le ecrul âhıreti hayrun lillezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). ...
Yusif Suresi, 57. Ayet:
1.
ve le ecrul âhıreti
: ve mutlaka, ahiretin ecri (mükâfatı)
2.
hayrun
: daha hayırlıdır
3.
lillezîne (li ellezîne)
: o kimseler için
4.
Yusif Suresi, 57. Ayet:
Ve mutlaka âmenû olan (yaşarken Allah'a ulaşmayı dileyen) kimseler için ahiretin (ruhu hayatta iken Allah'a ulaştırmanın) ecri (mükâfatı) daha hayırlıdır. Ve onlar takva sahibi olmuşlardır....
Yusif Suresi, 57. Ayet:
Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır....
Yusif Suresi, 57. Ayet:
Ahiretin karşılığı ise, inananlar ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır....
Yusif Suresi, 57. Ayet:
Ve elbette ki, imân etmiş ve takvâya devam eder bulunmuş kimseler için ahiretin mükâfaatı daha hayırlıdır....
Yusif Suresi, 57. Ayet:
Ahiretin karşılığı ise, iman edenler ve takvada bulunanlar için daha hayırlıdır....
Yusif Suresi, 101. Ayet:
Rabbi kad âteytenî minel mulki ve allemtenî min te’vîlil ehâdîs(ehâdîsi), fâtıras semâvâti vel ardı ente veliyyî fîd dunyâ Vel âhıreh(âhıreti), teveffenî muslimen ve elhıknî bis sâlihîn(sâlihîne). ...
Yusif Suresi, 101. Ayet:
1.
rabbi
: Rabbim
2.
kad
: oldu, olmuştu
3.
âteyte-nî
: bana verdin
4.
min el mulki
: mülkten
Yusif Suresi, 109. Ayet:
Ve mâ erselnâ min kablike illâ ricâlen nûhî ileyhim min ehlil kurâ, e fe lem yesîrû fîl ardı fe yanzurû keyfe kâne âkıbetullezîne min kablihim, ve le dârul âhıreti hayrun lillezînettekav, e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne)....
Yusif Suresi, 109. Ayet:
1.
ve mâ erselnâ
: ve biz göndermedik
2.
min kabli-ke
: senden önce
3.
illâ
: ...den başka, ancak
4.
ricâlen
: erk...
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allâhu yebsutur rızka li men yeşâu ve yakdir(yakdiru), ve ferihû bil hayâtid dunyâ, ve mal hayâtud dunyâ fîl âhıreti illâ metâ’u(metâun)....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
1.
allâhu
: Allah
2.
yebsutu er rızka
: rızkı genişletir
3.
li men yeşâu
: dilediği kimseye
4.
ve yakdiru
: ve dar...
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediğine rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediği için rızkı genişletir ve daraltır. Onlar dünya hayatına sevindiler. Oysa dünya hayatı ahiretin yanında bir geçimlikten (metadan) başka bir şey değildir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediğine rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediği kimseye rızkı genişletir, daraltır da, onlar ise Dünya hayat ile ferahlamaktalar, halbuki Dünya hayat Âhıretin yanında bir yol azığından ibarettir...
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediğine bol rızık verir ve dilediğinin rızkını kısıtlar. Onlar dünya hayatı ile böbürlendiler. Oysa dünya hayatı, ahiretin yanında basit bir metadan başka bir şey değildir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah, dilediğine rızkı genişletir ve (dilediğine de) daraltır. Fakat (onlar) dünya hayâtıyla şımardılar. Hâlbuki dünya hayâtı,
âhireti
n yanında (değersiz) bir menfaatten başka bir şey değildir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Alah; dilediği kimseye rızkı genişletir, daraltır. Onlar ise dünya hayatı ile sevindiler. Halbuki dünya hayatı ahiretin yanında sadece bir geçimlikten ibarettir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediğine rızkını kolaylaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatı ile şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı sadece bir geçimlikten ibarettir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediği kimsenin rızkını bollaştırır, dilediği kimsenin rızkını ise daraltır. O inkârcılar, sadece dünya hayatıyla sevinirler. Halbuki dünya hayatı,
âhireti
n yanında geçici, değersiz bir metadan başka bir şey değildir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allâh, dilediğine rızkı açar da, kısar da. Dünyâ hayâtıyle sevindiler. Oysa
âhireti
n yanında dünyâ hayâtı, bir geçimden ibârettir....
Rəd Suresi, 26. Ayet:
Allah dilediği kimse için rızkı bollaştırır da, daraltır da. Onlar ise dünya hayatıyla şımardılar. Lâkin
âhireti
n yanında dünya hayatı az bir nasiplenmeden ibarettir....
Rəd Suresi, 34. Ayet:
Lehum azâbun fîl hayâtid dunyâ ve le azâbul âhıreti eşakk(eşakku), ve mâ lehum minallâhi min vâk(vâkın)....
Rəd Suresi, 34. Ayet:
1.
lehum
: onlar için vardır
2.
azâbun
: bir azap
3.
fîl hayâti ed dunyâ
: dünya hayatında
4.
ve le azâbu el âhıreti
<...
Rəd Suresi, 34. Ayet:
Onlar için dünya hayatında bir azap vardır ve ahiretin azabı daha da meşakkatlidir. Ve onların Allah'tan (Allah'ın azabından) koruyan bir koruyucusu yoktur....
Rəd Suresi, 34. Ayet:
Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur....
Rəd Suresi, 34. Ayet:
Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Tanrı'dan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur....
Rəd Suresi, 34. Ayet:
Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah'tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur....
Rəd Suresi, 42. Ayet:
Onlardan öncekiler de peygamberlere karşı hileler, sinsi planlar yaptılar. Allah’ın planlarının yanında başka planların hükmü olmaz. O, herkesin yapacağı, işleyeceği hayırları ve şerleri bilir. Bu yurdun dünyanın sonunun,
âhireti
n kimin olduğunu yakında, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler öğrenecekler....
İbrahim Suresi, 3. Ayet:
Ellezîne yestehıbbûnel hayâted dunyâ alel âhıreti ve yasuddûne an sebîlillâhi ve yebgûnehâ ivecâ(ivecen), ulâike fî dalâlin baîd(baîdin)....
İbrahim Suresi, 3. Ayet:
1.
ellezîne
: o kimseler, onlar
2.
yestehıbbûne
: tercih ederler, severler
3.
el hayâte ed dunyâ
: dünya hayatını
4.
alâ el âhı...
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Yusebbitullâhullezîne âmenû bil kavlis sâbiti fil hayâtid dunyâ ve fil âhıreh(âhıreti), ve yudıllullâhuz zâlimîne ve yef’alullâhu mâ yeşâ’(yeşâu)....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
1.
yusebbitu allâhu
: Allah sebat ettirir
2.
ellezîne âmenû
: ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler, âmenû olanlar
3.
bi el kavli es sâbiti
: sabit söz ile
Nəhl Suresi, 22. Ayet:
Sizin ilâhınız bir tek İlâhtır. Öyle iken
âhireti
inkâr edenlerin kalpleri bu gerçeği de inkâr eder. Hep kibirlenip dururlar....
Nəhl Suresi, 30. Ayet:
Ve kîle lillezînettekav mâ zâ enzele rabbukum, kâlû hayrâ(hayren), lillezîne ahsenû fî hâzihid dunyâ haseneh(haseneten), ve le dârul âhıreti hayr(hayrun), ve le ni’me dârul muttekîn(muttekîne). ...
Nəhl Suresi, 30. Ayet:
1.
ve kîle
: ve denir
2.
mâzâ
: ne
3.
enzele
: indirdi
4.
rabbu-kum
: sizin Rabbiniz
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Vellezîne hâcerû fillâhi min ba’di mâ zulimû li nubevvi ennehum fîd dunyâ haseneh(haseneten), ve le ecrul âhıreti ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne). ...
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
1.
ve ellezîne hâcerû
: ve hicret edenler
2.
fîllâhi (fî allâhi)
: Allah yolunda
3.
min ba'di mâ
: şeyden sonra
4.
zulimû
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse ahiretin mükâfatı elbette daha büyüktür....
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Baskı, zulüm ve işkenceye uğradıktan sonra, Allah yolunda, memleketlerinden, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret edenleri, dünyada güzel bir yere yerleştireceğiz, devlet kurduracağız. Eğer bilmiş olsalardı,
âhireti
n, ebedî yurdun mükâfatı elbette daha büyüktür....
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, onları dünyada güzel bir şekilde yerleştireceğiz. Eğer bilirlerse ahiretin mükâfatı elbette daha büyüktür....
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür....
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Zulme uğratıldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenlere biz, dünyada elbette güzelce mekân tutturacağız. Âhiretin ödülü mutlaka daha büyüktür. Bir bilselerdi!...
Nəhl Suresi, 60. Ayet:
Lillezîne lâ yu’minûne bil âhıreti meselus sev’(sev’i), ve lillâhil meselul â’lâ, ve huvel azîzul hakîm(hakîmu)....
Nəhl Suresi, 60. Ayet:
1.
lillezîne (li ellezîne)
: onlara aittir
2.
lâ yu'minûne
: mü'min olmazlar, inanmazlar
3.
bi el âhıreti
: ahirete (hayattayken Allah'a ulaşma gününe)
4.<...
Nəhl Suresi, 107. Ayet:
Zâlike bi ennehumustehebbûl hayâted dunyâ alel âhıreti ve ennallâhe lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne). ...
Nəhl Suresi, 107. Ayet:
1.
zâlike
: işte bu
2.
bi enne-hum
: onların olmalarından dolayı, sebebiyle
3.
istehebbû
: sevgiyle istediler (çok sevdiler)
4.
Nəhl Suresi, 109. Ayet:
Lâ cereme ennehum fîl âhıreti humul hâsirûn(hâsirûne). ...
Nəhl Suresi, 109. Ayet:
1.
lâ cereme
: şüphesiz, şüphe yok
2.
enne-hum
: onların olduğuna
3.
fî el âhıreti
: ahirette
4.
hum el hâsirûne
:...
Nəhl Suresi, 122. Ayet:
Ve âteynâhu fîd dunyâ haseneh(haseneten), ve innehu fîl âhıreti le mines sâlihîn(sâlihîne)....
Nəhl Suresi, 122. Ayet:
1.
ve âteynâ-hu
: ve biz ona verdik
2.
fî ed dunyâ
: dünyada
3.
haseneten
: haseneler, güzellikler, iyilikler, (pozitif) dereceler
4.
İsra Suresi, 7. Ayet:
İn ahsentum ahsentum li enfusikum ve in ese’tum fe lehâ, fe izâ câe va’dul âhıreti li yesûu vucûhekum ve li yedhulûl mescide kemâ dehalûhu evvele merretin ve li yutebbirû mâ alev tetbîrâ(tetbîren)....
İsra Suresi, 7. Ayet:
1.
in ahsentum
: eğer ahsen olursanız, ahsen davranırsanız
2.
ahsen-tum
: ahsen oldunuz
3.
li enfusi-kum
: kendi nefsiniz için
4.
...
İsra Suresi, 10. Ayet:
Ve ennellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen)....
İsra Suresi, 10. Ayet:
1.
ve ennellezîne (enne ellezîne)
: ve muhakkak o kimseler ki
2.
lâ yu'minûne
: inanmazlar, mü'min olmazlar (kalplerine îmân yazılmaz)
3.
bi el âhıreti
: ahirete
İsra Suresi, 19. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
erâde el âhırete
: ahireti istedi
3.
ve saâ
: ve çalıştı
4.
lehâ
: ona, onun için
...
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim mü'min olarak ahireti istedi ise ve onun (ahiret) için, onun gerektirdiği şekilde çalıştı ise işte onların çalışması, böylece meşkur (şükrün, karşılığını hakeden) oldu....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de mü'min olarak ahireti ister ve ona ulaşmak için gereği gibi çalışırsa, işte bunların çalışmalarının karşılığı verilir....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Ve kim, inanarak
âhireti
diler ve bu hususta adamakıllı çalışıp çabalarsa bu çeşit kimseler, çalışmalarının mükâfatını mutlaka görürler....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de,
âhireti
, ebedî yurdu isterse, mü’min olarak kendine yaraşır bir çaba ile
âhireti
kazanmak için gayret gösterirse, işte onların niyetleri, çabaları, emekleri makbuldür, mükâfatlandırılacaktır....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti ister ve mü'min olarak onun için gereken çabayı gösterirse işte onların çabaları kabul görür....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de mümin olduğu halde ahireti ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte bunların çalışmaları makbul olur....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Ahireti isteyip, inanmis olarak onun icin gerekli calismada bulunan kimselerin, iste onlarin calismalari sukre deger....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Ahireti isteyip, inanmış olarak onun için gerekli çalışmada bulunan kimselerin, işte onların çalışmaları şükre değer....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti diler ve bir mümin olarak ona yaraşır bir çaba ile çalışırsa, işte bunların çalışmaları makbuldür....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim ahireti seçer ve mümin olarak gereken çabayı gösterirse, işte onların çabası takdir edilir....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Her kim de Âhıreti ister ona lâyık bir sa'yile onun için mü'min olarak çalısırsa işte bunların sa'ıyleri meşkûr olur...
İsra Suresi, 19. Ayet:
Her kim de ahireti ister ve inanarak orası için gerekli çalışmayı yaparsa, işte bunların çalışması şükre değer....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti isterse ve mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile onun için çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti ister ve bir inançlı olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de mü'min olarak
âhireti
diler, onun için (ona gereken) bir sa'y ile çalışırsa işte onların (bu) çalışmaları meşkûr (ve makbul) olur. ...
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de
âhireti
ister ve mü’min olarak ona lâyık bir gayretle çalışırsa, işte onların çalışmaları (Allah katında) makbûldür....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti isterse ve onun için inanmış olarak gerekli çabayı gösterirse; işte onların say'i şükre değerdir....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Ve her kim mü'min olduğu halde ahireti diler ve onun için (layık-ı veçhile) çalışmasıyla çalışırsa işte o gibi kimselerin çalışmaları şayan-ı şükran bulunur....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de inanmış olarak ahireti ister ve çalışmasını da onun için yaparsa, işte onların bu çalışmaları meşkûr ve makbul olur....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti isterse ve tüm çabasıyla onun için çalışırsa, o mümindir ve böyle yapanların çalışması övülmeye değerdir....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de
âhireti
ister ve ona lâyık bir biçimde mümin olarak gayret gösterirse, işte bunların çalışmaları makbul olur....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de
âhireti
ister ve inanarak ona yaraşır biçimde çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de ahireti ister ve bir mü'min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de
âhireti
ister ve inanmış olarak ona lâyık bir çabayla çalışırsa, işte öylelerinin çabaları karşılık görür....
İsra Suresi, 19. Ayet:
Kim de
âhireti
ister ve inanmış olarak ona yaraşır bir gayretle çalışırsa, böylelerinin gayretleri teşekkürle karşılanır....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Bunları herkese (dünyayı isteyene de ahireti isteyene de) veririz. Ve bunlar, Rabbinin atâ (ihsan)larındandır. Rabbinin atâları (ihsanları) mahzur (sınırlı, kısıtlı, men edilmiş) değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Hepsine, dünyayı isteyenlere de,
âhireti
isteyenlere de, Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı, sınırlı ve kısıtlanmış değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Her birine: dünyayı isteyen şunlara da, ahireti isteyen bunlara da, Rabbinin dünyadaki ihsanından veririz. Rabbinin dünyadaki ihsan ve bahşişi hiç kimseden menedilmiş değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından (istediklerini) veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Hepsine; (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Herbirine, onlara ve bunlara (dünyayı isteyenlere de,
âhireti
isteyenlere de)Rabbinin ihsânından meded veririz. Rabbinin ihsânı ise (kimseye) yasaklanmış değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyene de ahireti isteyene de) Rabbinin vergisinden birbiri ardınca veririz. Esasen Rabbinin ihsanı hiç kimseye yasak kılınmış değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Hepsine, dünyayı isteyenlere de,
âhireti
isteyenlere de Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir....
İsra Suresi, 20. Ayet:
Hepsine onlara da, onlara da (dünyâyı isteyenlere de,
âhireti
isteyenlere de, mü'minlere de, kâfirlere de) Rabbinin vergisiden uzatırız. Rabbinin vergisi kesilmez....
İsra Suresi, 21. Ayet:
İnsanları birbirinden nasıl üstün kıldığımıza dikkat et. Ahiretin dereceleri ve üstünlükleri daha büyüktür...
İsra Suresi, 21. Ayet:
Bir baksana, insanları dünyada nasıl birbirinden üstün kıldık. Oysa ahiretin dereceleri daha büyük olduğu gibi, aralarındaki üstünlük farkları daha geniş çaplıdır....
İsra Suresi, 21. Ayet:
Onları birbirlerinden nasıl üstün kıldığımıza bir bak! Ahiretin üstünlük ve fazileti ise daha büyüktür....
İsra Suresi, 21. Ayet:
Onları birbirine nasıl üstün kıldığımıza bir bak. Âhiretin ise mertebeleri de, üstünlükleri de daha yüksektir....
İsra Suresi, 45. Ayet:
1.
ve izâ kara'te
: ve kıraat ettiğin (okuduğun) zaman
2.
el kur'âne
: Kur'ân
3.
ceal-nâ
: kıldık
4.
beyne-ke
: se...
İsra Suresi, 72. Ayet:
Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ ve edallu sebîlâ(sebîlen). ...
İsra Suresi, 72. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
kâne
: oldu
3.
fî hâzihî
: burada
4.
a'mâ
: kör
İsra Suresi, 104. Ayet:
Ve kulnâ min ba’dihî li benî isrâîleskunûl arda fe izâ câe va’dul âhıreti ci’nâ bikum lefîfâ(lefîfen)....
İsra Suresi, 104. Ayet:
1.
ve kulnâ
: ve dedik, söyledik
2.
min ba'di-hî
: ondan sonra
3.
li benî isrâîle
: İsrailoğullarına
4.
uskunû el arda
...
İsra Suresi, 104. Ayet:
Ondan sonra benî İsraile, “Arzda (orada) iskân olun (yerleşin)!” dedik. Ahiretin vadesi (vaadi) gelince sizi biraraya getireceğiz....
İsra Suresi, 104. Ayet:
Ondan sonra da İsrailoğullarına 'Ülkeye yerleşin,' buyurduk. 'Âhiretin vadesi geldiğinde, hepinizi derleyip huzurumuza getiririz.'...
Taha Suresi, 127. Ayet:
Ve kezâlike neczî men esrefe ve lem yu’min bi âyâti rabbih(rabbihî), ve le azâbul âhıreti eşeddu ve ebkâ....
Taha Suresi, 127. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve işte böyle
2.
neczî
: cezalandırırız, karşılığını veririz
3.
men esrefe
: kim israf ederse, israf eden kimse
4.
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir....
Taha Suresi, 127. Ayet:
iste haddi asanlari, Rabbinin ayetlerine inanmayanlari boylece cezalandiracagiz. Hem, ahiretin azabi bu dunya azabindan daha siddetli ve daha devamlidir....
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte haddi aşanları, Rabbinin ayetlerine inanmayanları böylece cezalandıracağız. Hem, ahiretin azabı bu dünya azabından daha şiddetli ve daha devamlıdır....
Taha Suresi, 127. Ayet:
Sınırı aşanları ve Rabbinin ayet ve mucizelerine inanmıyanları işte böyle cezalandırırız. Ahiretin cezası elbette daha çetin ve daha süreklidir....
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte biz ölçüsüzce davrananları ve rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir....
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte israfa sapan ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız. Âhiretin azâbı ise elbet daha çetin ve daha süreklidir. ...
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte (haddi aşarak ömrünü) isrâf eden ve Rabbinin âyetlerine îmân etmeyeni böyle cezâlandırırız. Âhiretin azâbı ise, elbette daha şiddetli ve daha devamlıdır....
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte israf edenleri, Rabbının ayetlerine inanmayanları böylece cezalandıracağız. Hem ahiretin azabı daha çetin ve daha süreklidir....
Taha Suresi, 127. Ayet:
«Ve israf eden ve Rabbisinin âyetlerine imân etmeyen kimseyi böylece cezalandırırız ve ahiretin azabı ise elbette ki, daha şiddetlidir ve daha bakidir.»...
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte isrâf eden ve Rabbinin âyetlerine inanmayanları böyle cezâlandırırız. Elbette
âhireti
n azâbı daha çetin ve daha süreklidir....
Taha Suresi, 127. Ayet:
İşte biz ölçüsüzce davrananları ve Rabbinin ayetlerine inanmayanları böyle cezalandırırız; ahiretin azabı ise gerçekten daha şiddetli ve daha süreklidir....
Taha Suresi, 127. Ayet:
İsraf eden/haddi aşan ve Rabbinin ayetlerine inanmayan kimseleri biz böyle cezalandırırız. Ve
âhireti
n azabı çok daha şiddetli, çok daha kalıcıdır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah’a kıyıdan kenardan kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa, gönlü onunla hoş olur. Şâyet başına bir kötülük gelirse, gerisingeri (küfre) dönüverir. O dünyayı da kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu apaçık ziyanın ta kendisidir....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a bir kenardan (yarım yamalak) ibadet eder. Eğer kendine bir hayır dokunursa onunla tatmin olur ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü döner. O dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte bu apaçık bir kayıptır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah’a dinin bir ucundan ibadet eder; eğer kendisine bir hayır isabet ederse ona razı olur, kararlaşır ve eğer bir bela isabet ederse, yüzü üstü döner (dinden çıkar). Dünya ve ahireti perişan olur. İşte bu aldanış, apaçık ziyandır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
insanlar icinde Allah'a, bir yar kenarindaymis gibi kulluk eden vardir. Ona bir iyilik gelirse yatisir, basina bir bela gelirse yuz ustu doner. Dunyayi da ahireti de kaybeder. iste apacik kayip budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlar içinde Allah'a, bir yar kenarındaymış gibi kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bir bela gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi Allah'a yalnız bir yönden kulluk eder. Şöyle ki: Kendisine bir iyilik dokunursa buna pek memnun olur, bir de musibete uğrarsa çehresi değişir (dinden yüz çevirir). O, dünyasını da, ahiretini de kaybetmiştir. İşte bu, apaçık ziyanın ta kendisidir....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan öyleleri var ki ALLAH'a koşullu olarak kulluk eder. İşleri yolunda gidince sevinir; ancak başına bir bela gelince yüzünü çevirir. Böylece dünyayı da ahireti de kaybeder. Gerçek kayıp işte budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
Nâstan kimi de Allaha kıyıdan kıyıya ıbadet eder, eğer kendisine bir hayır isabet ederse ona yatışır ve eğer bir mihnet isabet ederse yüz üstü dönüverir «dünyayı da ahireti de kaybetmiş» olur, işte husranı mübîn odur...
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a kıyıdan kıyıya ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik dokunursa ona yatışır ve eğer bir bela gelirse yüzüstü dönüverir; dünyayı da ahireti de kaybetmiş olur, işte açık hüsran budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlar arasında öylesi de var ki, sınırlı ve somut bir amaç uğruna Allah'a kulluk eder. Eğer işleri iyi giderse hoşnut olur. Fakat eğer sınav amaçlı bir sıkıntı ile karşılaşırsa yüzgeri eder, sırt çevirir. Böylesi hem dünyayı hem de ahireti kaybeder ki, işte apaçık hüsran budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi, Tanrı'ya bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir (kalebe). O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan bazısı da, Allah’a bir kenardan (şübhe içinde) kulluk eder. Artık ona bir iyilik isâbet ederse, onunla mutmain olur. Fakat ona bir kötülük isâbet ederse, yüzüstü döner (dinden çıkar). Dünyayı da,
âhireti
de kaybetmiştir. İşte o apaçık hüsran, budur!...
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan öyleleri de vardır ki; Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Ona bir iyilik gelirse yatışır. Başına bir bela gelirse; yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
Ve insanlardan kimi de vardır ki, Allah'a (imanla küfrün) sınır(ın)da kulluk eder; öyle ki, başına bir iyilik gelse, O'ndan hoşnut olur; ama başına sınayıcı bir güçlük gelse hemen bütünüyle yüz çevirir, ve böylece dünyayı da, ahireti de kaybeder; zaten, hiçbir şeyle kıyaslanamayan kayıp da gerçekte budur!...
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de, Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur. Başına bir belâ gelirse yüzüstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan, Allah’a bir uçurum kenarındaymış gibi kulluk edenler var. Eğer ona bir iyilik dokunursa, onunla tatmin olur. Eğer bir imtihana tabi tutularsa, yüz üstü döner. Dünya ve ahireti kaybeder. İşte apaçık hüsran budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
Öyle insanlar vardır ki Allah’a, sırf bir hesaba binaen, imanla küfrün arasında bir yerde ibadet eder. Şayet umduğu faydayı elde ederse onunla huzur bulup sevinir, eğer bir sıkıntı ve imtihana mâruz kalırsa yüzüstü dönüverir. Dünyayı da
âhireti
de kaybeder. İşte besbelli olan hüsran budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a bir kenardan, ibâdet eder. Eğer kendisine bir hayır gelirse onunla huzûra kavuşur (sevinir) ve eğer başına bir kötülük gelirse yüz üstü döner (dini kötüleyerek ondan vazgeçer). O, dünyâyı da,
âhireti
de kaybetmiştir. İşte apaçık ziyan budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de, Allah'a bir ucundan ibadet eder, eğer kendisine bir hayır dokunursa, bununla tatmin bulur ve eğer kendisine bir fitne isabet edecek olursa yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte bu, apaçık bir kayıptır....
Həcc Suresi, 15. Ayet:
Men kâne yezunnu en len yensurehullâhu fîd dunyâ vel âhıreti felyemdud bi sebebin iles semâi summel yakta’ felyenzur hel yuzhibennekeyduhu mâ yagîz(yagîzu)....
Həcc Suresi, 15. Ayet:
1.
men
: kim
2.
kâne
: oldu
3.
yezunnu
: zanneder
4.
en len yensure-hu
: ona asla yardım etmez
Möminun Suresi, 10. Ayet:
İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır....
Möminun Suresi, 10. Ayet:
İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır....
Möminun Suresi, 10. Ayet:
İşte (yeryüzünün hakimiyetine ve ahiretin nimetlerine) varis olacak onlardır....
Möminun Suresi, 33. Ayet:
Ve kâlel meleu min kavmihillezîne keferû ve kezzebû bi likâil âhıreti ve etrafnâhum fîl hayâtid dunyâ mâ hâzâ illâ beşerun mislukum ye’kulu mimmâ te’kulûne minhu yeşrebu mimmâ teşrabûn(teşrabûne)....
Möminun Suresi, 33. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
el meleu
: ileri gelenler
3.
min kavmi-hi
: onun kavminden
4.
ellezîne keferû
: inkâr eden...
Möminun Suresi, 33. Ayet:
O peygamberin kavminden, Allah’ı inkâr eden, ahireti yalanlayan ve bizim dünya hayatında kendilerine bol bol nimet verdiğimiz ileri gelenler şöyle dediler: “O da ancak sizin gibi bir insandır. Sizin yediğiniz şeylerden yiyor, içtiğiniz şeylerden içiyor.”...
Möminun Suresi, 74. Ayet:
Ve innellezîne lâ yu’minûne bil âhıreti anis sırâtı le nâkibûn(nâkibûne)....
Möminun Suresi, 74. Ayet:
1.
ve inne ellezîne
: ve muhakkak o kimseler
2.
lâ yu'minûne
: inanmazlar
3.
bi el âhıreti
: ahirete (Allah'a hayatta iken ulaşmaya)
4.
Möminun Suresi, 99. Ayet:
(99-100) Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: "Ya Rabbî!" der, "ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım. "Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır....
Möminun Suresi, 100. Ayet:
(99-100) Âhireti inkâr edenlerden birine ölüm gelip çatınca, işte o zaman: "Ya Rabbî!" der, "ne olur beni dünyaya geri gönderin, ta ki zayi ettiğim ömrümü telafi edip iyi işler yapayım. "Hayır, hayır! Bu onun söylediği mânasız bir sözdür. Çünkü dünyadan ayrılanların önünde, artık, diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır....
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Ancak pek az kaldınız der, fakat bir bilseniz
âhireti
n ebedîliğini....
Nəml Suresi, 3. Ayet:
Ellezîne yukîmûnes salâte ve yu’tûnez zekâte ve hum bil âhıreti hum yûkınûn(yûkınûne)....
Nəml Suresi, 3. Ayet:
1.
ellezîne
: ki onlar
2.
yukîmûne
: ikame ederler
3.
es salâte
: namaz
4.
ve yu'tûne
: ve verirler
Nəml Suresi, 3. Ayet:
Mü’minler, namazı adâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılanlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenler, özellikle
âhireti
n varlığını delilleriyle, gerekçeleriyle bilerek kesinlikle inananlardır....
Nəml Suresi, 3. Ayet:
O müminler ki, namazı gereği üzere kılarlar, zekâtı verirler;
âhireti
ancak bunlar hakkıyla tasdik ederler....
Nəml Suresi, 4. Ayet:
İnnellezîne lâ yu’minûne bil
âhireti
zeyyennâ lehum a’mâlehum fe hum ya’mehûn(ya’mehûne)....
Nəml Suresi, 4. Ayet:
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki onlar
2.
lâ yu'minûne
: mü'min olmazlar, inanmazlar
3.
bi el
âhireti
: ahirete (Allah'a ruhun ulaşmasına)
4.
Nəml Suresi, 5. Ayet:
Ulâikellezîne lehum sûul azâbi ve hum fîl âhıreti humul ahserûn(ahserûne)....
Nəml Suresi, 5. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
ellezîne
: onlar
3.
lehum
: onlar için vardır
4.
sûu el azâbi
: azabın kötüsü
...
Nəml Suresi, 66. Ayet:
Beliddâreke ilmuhum fîl âhıreh(âhıreti), bel hum fî şekkin minhâ, bel hum minhâ amûn(amûne)....
Nəml Suresi, 66. Ayet:
1.
bel
: hayır
2.
eddâreke
: yetişti, erişti, tamamlandı
3.
ilmu-hum
: onların ilmi
4.
fî el âhıreti
: ahirette
Nəml Suresi, 66. Ayet:
Fakat
âhireti
n olacağına dair kendilerine (peygamberler vasıtasıyla) arka arkaya ilim ulaşmaktadır. Doğrusu onlar bundan şüphe içerisindedirler, daha doğrusu onlar, âhiretten yana kördürler (delillerini anlıyamazlar)....
Nəml Suresi, 66. Ayet:
Fakat
âhireti
n varlığına dair bilgiler, kendilerine resulleri vasıtasıyla ulaşmaktadır. Doğrusu onlar bundan şüphe içindedirler. Hayır, hayır onlar âhiretten yana kördürler....
Ənkəbut Suresi, 20. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
sîrû
: yürüyün, dolaşın
3.
fî el ardı
: yeryüzünde
4.
fanzurû (fe unzurû)
: o zaman, böylece...