Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Onlar, "Yahudi ve Hıristiyanlardan başkası Cennet'e giremeyecek." derler. Bu, onların kuruntusudur. De ki: "Eğer doğru söylüyorsanız iddianızı kanıtlayın."...
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
Yardımlar Allah yolunda mahsur olan, çalışmaya güç yetiremeyen yoksullar içindir. Bilmeyenler, utangaçlıklarından dolayı onları zengin sanır. Sen, onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek kimseyi rahatsız etmezler. Hayır olarak ne infak ederseniz muhakkak Allah, onu bilir....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Eğer Allah, size yardım ederse hiç kimse size güç yetiremez. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü'minler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak, aranızda antlaşma olan halka sığınanlar veya ne sizinle ne de kendi halkıyla savaşmayı içine sindiremeyip size gelenler hariç. Eğer Allah dileseydi, onları başınıza musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. Eğer tarafsız kalarak ve sizinle savaşmayıp barış isterlerse, Allah onların aleyhinde size bir yol vermemiştir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında tam anlamı ile adaletli olmaya kesinlikle güç yetiremezsiniz. O halde, anlaşmazlığı çözümsüz hale getirip, onları yüzüstü bırakmayın. Eğer, arayı düzelterek, takvalı davranırsanız kuşkusuz ki Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayan ve büyüklenenler var ya, onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar deve iğnenin deliğinden geçmedikçe, Cennet'e giremeyeceklerdir. Mücrimleri böyle cezalandırırız....
Rəd Suresi, 16. Ayet:
De ki: "Göklerin ve yerin Rabb'i kimdir?" De ki: "Allah'tır! O'nun yanı sıra, kendileri için yarar da zarar da sağlamaya güç yetiremeyenleri veliler mi edindiniz?" De ki: "Hiç gören ile kör bir olur mu? Ya da karanlıkla aydınlık bir midir?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratması olan ortaklar mı buldular da bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah her şeyin yaratıcısıdır. O, Eşsiz ve Benzersiz Bir Olan'dır, Varlığın Üzerinde Mutlak Egemen'dir."...
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yutmaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecekler. Her yanından kendilerine ölüm geldiği halde yine de ölemeyecekler. Ardından da daha ağır bir azap tadacaklar....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hiçbir toplum, ecelini öne alamaz ve geciktiremez....
İsra Suresi, 56. Ayet:
De ki: "O'nun yanı sıra, zanda bulunduklarınızı çağırın." Oysa onlar, sizden bir sıkıntıyı yok etme veya onu değiştirmeye güç yetiremezler....
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
"Sen, benimle beraber olmada sabretmeye asla güç yetiremezsin."...
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
"Gerçek şu ki sen benimle birlikte olmada sabretmeye asla güç yetiremezsin." dememiş miydim?...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
Sana, "Sen, kesinlikle benimle birlikte olmaya sabretmeye asla güç yetiremezsin, demedim mi?" dedi....
Kəhf Suresi, 78. Ayet:
"İşte bu yollarımızın ayrılma vaktidir. Sabırlı olmaya güç yetiremediğin şeylerin içyüzünü sana açıklayacağım." dedi....
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
"Duvar ise o şehirde iki yetim gence aitti. Ve onun altında, onlara ait bir servet vardı. Babaları iyi bir kimseydi. İşte onun için Rabb'in, onların erginlik dönemine erişmesini ve -Rabb'lerinden bir rahmet olarak- serveti çıkarmalarını istedi. Ve ben onu kendiliğimden bir iş olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin açıklaması budur."...
Kəhf Suresi, 97. Ayet:
Artık onu aşmaya ve yarıp geçmeye güç yetiremediler....
Ənbiya Suresi, 43. Ayet:
Yoksa onların, onları Bize karşı koruyacak ilahları mı var? Onlar, kendilerine dahi yardıma güç yetiremezler. Ve onlara Bizim tarafımızdan sahip çıkılmaz....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Ve muhsan kadınlara iftira edip de sonra dört tanık getiremeyen kimselere seksen sopa vurun. Ve onların tanıklığını ebediyen kabul etmeyin. Onlar fasıktırlar....
Nur Suresi, 13. Ayet:
İddialarına dört tanık getirmeleri gerekmez miydi? Tanık getiremediklerine göre onlar Allah'ın yanında yalancıdırlar....
Furqan Suresi, 19. Ayet:
İşte onlar söylediklerinizden dolayı sizi yalanladılar. Artık uzaklaştırmaya ve yardım almaya güç yetiremezsiniz. Ve sizden kim haksızlık etmişse ona büyük azabı tattıracağız....
Nəml Suresi, 60. Ayet:
Veya gökleri ve yeri yaratan ve sizin için gökten su indiren mi? Biz onunla, bir ağacını dahi yetiştiremeyeceğiniz güzel bahçeler yetiştirdik. Allah ile birlikte başka bir ilah mı var? Hayır, onlar sapkınlık ediyorlar....
Ənkəbut Suresi, 17. Ayet:
"Siz ise, Allah'tan başka, birtakım putlara kulluk ediyorsunuz ve tasarladığınız putlarla iftira ediyorsunuz. Şunu iyi bilin ki, Allah'tan başka kulluk ettikleriniz, size bir rızık vermeye güç yetiremezler. Öyleyse, rızkı Allah'tan isteyin. Ve yalnızca O'na kulluk edin. O'na şükredin. Eninde sonunda O'na döndürüleceksiniz."...
Səba Suresi, 49. Ayet:
De ki: "Hakk geldi. Artık, Batıl ortaya bir şey koyamaz da geri getiremez de."...
Yasin Suresi, 67. Ayet:
Eğer dileseydik, oldukları yerde sabit bir şekle dönüştürürdük, ileri gitmeye de geri dönmeye de güç yetiremezlerdi....
Yasin Suresi, 75. Ayet:
Oysa bu ilahlar onlara yardım etmeye güç yetiremezler. Ne var ki kendileri onlar için hazır askerlerdir....
Sad Suresi, 2. Ayet:
Doğrusu Kafirler büyüklenmelerine yediremediklerinden muhalefet ediyorlar....
Mömin Suresi, 20. Ayet:
Allah, hakkı gerçekleştirir. Allah'ın yanı sıra yöneldikleri kimseler ise hiçbir şeyi gerçekleştiremezler. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören'dir....
Mömin Suresi, 78. Ayet:
Ant olsun ki, senden önce de birçok Resul gönderdik. Onlardan bir kısmını sana anlattık, bir kısmını ise anlatmadık. Hiçbir Resul, Allah'ın izni olmaksızın bir ayet getiremez. Allah'ın buyruğu geldiği zaman hak yerini bulur. Batıldan yana olanlar hüsrana uğrarlar....
Zuxruf Suresi, 86. Ayet:
Onların, O'nun yanı sıra dua ettikleri kimseler şefaate güç yetiremezler. Bunu ancak gerçeğe tanıklık edenler kavrar....
Əhqaf Suresi, 11. Ayet:
Kafirler, inananlar için: "Eğer Kur'an'da bir "hayır" olsaydı, onlar, bizden önce onu kabul etmiş olmazlardı." dediler. Kur'an'la doğru yolu bulmayı kendilerine yediremediklerinden, "Bu eski bir uydurmadır." diyeceklerdir....
Nəcm Suresi, 58. Ayet:
Onu, Allah'tan başkası çeviremez....
Qiyamə Suresi, 3. Ayet:
O insan, kemiklerini asla bir araya getiremeyeceğimizi mi sanıyor?...
Nəbə Suresi, 37. Ayet:
O, göklerin, yerin ve ikisinin arasında bulunanların Rabb'idir, Rahman'dır. Ondan bir hitaba, hiç kimse güç yetiremez....
Bələd Suresi, 5. Ayet:
Kendisine hiç kimsenin güç yetiremeyeceğini mi sanıyor?...
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir....
Bəqərə Suresi, 18. Ayet:
Sağır, dilsiz ve kördürler; yönlerini değiştiremezler....
Bəqərə Suresi, 18. Ayet:
Sağır, dilsiz ve kördürler: gece karanlığında bir ses işitmez, kimseye bir şey işittiremez, bağırsalar da yardıma gelen olmaz, yollarını bulamazlar. Çabaladıkça batar, o musibetten kurtulup geri dönemezler....
Bəqərə Suresi, 24. Ayet:
Bunu yapamazsanız (bir sûreye eş getiremezseniz) -ki hiç bir zaman yapamayacaksınız -artık o ateşten sakının ki, onun tutuşturucu odunu (kâfir) insanlarla taşlardır. O (ateş) kâfirler için hazırlanmıştır....
Bəqərə Suresi, 32. Ayet:
(Bunu değerlendiremeyen melâike): "Subhaneke (her an yeni bir şey yaratıp bunlarla da asla kayıtlanmayan ve sınırlanmayansın)! Bizde açığa çıkarttığın ilimden başkasını bilmemiz asla mümkün değil! Şüphesiz ki sen, Mutlak İlim (Aliym) ve bunu bir sistem içinde (Hakiym) açığa çıkaransın!"...
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve Biz meleklere : «Âdem'e (saygı yollu) secde edin» dediğimizde, onlar hemen secde ettiler. Yalnız İblîs dayattı, (bunu) kibrine yediremedi de kâfirlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve o vakit melâikeye «Adem için secde edin» dedik, derhal secde ettiler, ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten kâfirlerden idi...
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve o vakit meleklere: «Adem için secde edin!» dedik, derhal secde ettiler. Ancak İblis dayattı, kibrine yediremedi, zaten o kafirlerden idi....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve o zaman meleklere: «Âdem'e secde edin!» dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
O vakit meleklere: "Âdem‘e secde edin!" dedik. İblis dışındaki bütün melekler secde ettiler. İblis bunu yapmadı, kibrine yediremedi ve kâfirlerden oldu...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
1.
ve kâlû
: ve dediler
2.
len yedhule
: asla giremez
3.
el cennete
: cennet
4.
illâ
: ancak, sadece, den başka
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Cennete Yahûdi yahut Nâsranî olmayan kesin olarak giremez dediler, kendi kuruntuları bu. De ki: Doğrucuysanız hadi, delillerinizi getirin bakalım....
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de....
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Onlar: 'Yahudi ve hristiyan olanların dışında kimse, asla Cennet’e giremeyecek' dediler. Bu onların kuruntuları, hayal mahsulü arzularıdır. Sen de onlara: 'Eğer doğru söylüyorsanız, delilinizi getirin' de....
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Dediler ki: "Yahudi veya hristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez." Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüyseniz, kesin kanıtınızı (burhan) getirin."...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
(Yahudilerle Hıristiyanlar) dediler ki: «Yahudi ve Hıristiyan olanlardan başkası elbette Cennet'e giremez.» Bu, onların kuruntularıdır. De ki: (Eğer bu iddianızda) doğru kimselerseniz haydi kesin bilgi veren delillerinizi getirin!...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
(Ehl-i kitap:) Yahudiler yahut hıristiyanlar hariç hiç kimse cennete giremeyecek, dediler. Bu onların kuruntusudur. Sen de onlara: Eğer sahiden doğru söylüyorsanız delilinizi getirin, de....
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
'Yahudi veya Hristiyanlardan başkası cennete giremez,' dediler. Bu, onların kuruntusudur. De ki: 'Doğru sözlüler iseniz delilinizi getirin.'...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Bir de «yahudiler veya hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek.» Dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. De ki: «Eğer doğru iseniz, haydi kesin delilinizi getirin!»...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Bir de «yahudi ve hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek» dediler. Bu onların kendi kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; «Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin delilinizi.»...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Onlar «Yahudilerden ve hıristiyanlardan başka hiç kimse Cennet'e giremeyecek» dediler. Bu onların hüsnükuruntusudur. De ki; «Eğer dediğiniz gibi ise delilinizi getirin.»...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
"Yahudi veya Hristiyanlardan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez" dediler. Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz kesin kanıtınızı (burhan) getirin"....
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
(Ehl-i kitab:) 'Yahudi veya hristiyan olandan başkası aslâ Cennete giremeyecek!' dediler. Bu onların boş temennîleridir. De ki: 'Eğer (iddiâ nızda) doğru kimseler iseniz, delîlinizi getirin!'...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Onlar: "Yahudi ve Hıristiyan olmadıkça hiç kimse cennete giremez!" diye iddia ederler. Bu onların kuruntusudur! De ki: "Eğer söylediklerinizde samimi iseniz, iddianızı kanıtlayın!"...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Ve dediler ki «cennete Yahudi veya Nasranî olanlardan başkası elbette giremeyecektir.» Bu onların boş hülyalarıdır. De ki: «Hüccetinizi getirin, eğer siz sâdık kimseler iseniz.»...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Onlar: “Yahudi veya hıristiyan olanlardan başkası cennete giremeyecek. ” dediler. Bu onların kuruntusudur. De ki: “Eğer doğru sözlü iseniz, delilinizi getirin. ”...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
-Yahudi ve Hıristiyan olanlardan başkası cennete giremeyecek! dediler; bu onların kuruntusudur. Onlara de ki: -Eğer doğru söylüyorsanız, delilinizi getirin....
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Bir de: "Yahudi veya Hıristiyan olanlardan başkası cennete asla giremez!" dediler. Bu onların kendi kuruntuları... Sen de ki: "İddianızda tutarlı iseniz haydi delilinizi ortaya koyun!"...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Dediler ki: «Yahudi veya Hıristiyan olmadıkça, kimse kesin olarak cennete giremez.» Bu, onların kendi kuruntularıdır (öngörüleridir) . De ki: «Eğer doğru sözlüler iseniz, kesin kanıt (burhan) ınızı getiriniz.»...
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
"Yahudi yahut Hıristiyan olandan başkası cennete asla giremeyecek." dediler. Bu, onların hayalleri, kuruntularıdır. De ki onlara: "Eğer doğru sözlü iseniz hadi getirin susturucu kanıtınızı!"...
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
Alah'in mescidlerinde O'nun isminin anilmasini yasak eden ve oralarin yikilmasina calisan kimseden daha zalim kim vardir? Onlarin oralara korkmadan girememeleri gerekir. Dunyada rezillik onlaradir, ahirette buyuk azab da onlaradir....
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
Allah'ın mescidlerinde O'nun isminin anılmasını yasak eden ve oraların yıkılmasına çalışan kimseden daha zalim kim vardır? Onların oralara korkmadan girememeleri gerekir. Dünyada rezillik onlaradır, ahirette büyük azab da onlaradır....
Bəqərə Suresi, 119. Ayet:
(Habîbim) şübhe yok ki biz seni (rahmetimizin) kâmil bir müjdeci (si) ve (azabımızın) gerçek korkutucu (su ve habercisi) olarak o Hak (Kur'ân) ile gönderdik. Sen cehennemin arkadaşlarından (cehennemlik olanların küfürde ayak diremelerinden) mes'ul olacak değilsin. ...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım emirler ile denemiş, o da onları yerine getirmişti. Bunun üzerine Allah; «Seni insanlara önder yapacağım» demişti. İbrahim; «Soyumdan da» deyince, Allah; «Zalimler bu taahhüdümün kapsamına asla giremezler» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara: "Allâh'ın inzâl ettiğine (varlığın ve varlığınızın Allâh Esmâ'sı olduğuna ve Sünnetullah bilgisine) iman edin" denildiğinde onlar: "Hayır, babalarımız neye tâbi ise biz de onların tâbi olduklarına (dışsal tanrısallığa) uyarız" derler. . . Ya babaları gerçeğe akıl erdiremeyen hakikati bulamamış kişidiyseler?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Allahın indirdiğine uyun denildiği vakit de onlara yok dediler: Atalarımızı neyin üzerinde bulduksa ona uyarız, ya ataları bir şeye akl erdiremez ve doğruyu seçemez idiseler demi?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara: «Allah'ın indirdiğine uyun.» denildiğinde, «Hayır, atalarımızı neyin üzerinde bulduksa ona uyarız.» dediler. Ya ataları birşeye akıl erdirememiş ve doğruyu seçememiş idiyseler?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara: «Allah'ın indirdiğine uyun.» dendiği vakit de: «Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız.» dediler. Ya ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara uyacaklar?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Ve onlara, «Allah'ın indirdiğine uyun» denildiği zaman, dediler ki: «Hayır biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.» Ataları bir şeye akıl erdirememiş, doğru bir yola gitmez oldukları halde de mi (onlara uyacaklar)?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara, Allah’ın indirdiğine uyun denilince: -Hayır, biz, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız, derler; ya ataları bir şeye akıl erdiremeyen ve doğru yolda olmayan kimseler idiyseler?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara: "Gelin Allah’ın indirdiği buyruklara tâbi olun!" denildiğinde: "Hayır, biz babalarımızı hangi inanç üzerinde bulduysak ona uyarız." derler. Babaları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış olsalar da mı onlara uyacaklar?...
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
Kâfirlerin hâli, kendilerine yönelen, çağıranların sesini duyup da ne dediğini anlamayanların hâline benzer. Çünkü onlar (anlayışları itibarıyla) sağırdırlar, dilsizdirler (Hakk'ı dillendiremezler), kördürler (apaçık hakikati değerlendiremezler). Akıllarını kullanmazlar!...
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler....
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
İnkâr edenler (ile onları îmâna da'vet eden)in misâli, çağırma ve bağırmadan başka bir şey duymayan (ve anlamayan hayvanlarla, on)lara haykıran (çoban)ın hâli gibidir.(Onlar) sağırdır (hakkı işitmezler), dilsizdir (hakkı söylemezler), kördür (hakikati görmezler), bu yüzden onlar akıl erdiremezler....
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
Küfre sapanların örneği çağırma ve bağırmadan başka bir şeyi duymayan (duyduğu şeyin anlamını bilmeyen hayvan) a haykıranın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akıl erdiremezler....
Bəqərə Suresi, 184. Ayet:
1.
eyyâmen
: günler
2.
ma'dûdâtin
: adetli, sayılmış, sayılı
3.
fe men
: fakat kim
4.
kâne
: oldu, idi
<...
Bəqərə Suresi, 184. Ayet:
(Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Fakat sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı), diğer (başka) günlerden (oruç tutarak) tamamlanır. (İhtiyarlıktan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalıktan dolayı) ona (oruç tutmaya) güç yetiremeyenlerin, bir yoksulu (sabah, akşam) doyuracak (kadar) bir fidye vermesi (gerekir).Artık kim isteyerek (gönülden) bir hayır yaparsa (orucunu veya fidyeyi artırırsa),işte o, kendisi için bir hayırdır.Oruç tutmak sizi için daha h...
Bəqərə Suresi, 184. Ayet:
(Oruç) Sayılı günlerdir. Artık sizden kim hasta veya yolculukta olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde (tutsun). Zor dayanabilenlerin (veya: güç yetiremeyenlerin) üzerinde bir yoksulu doyuracak kadar fidye (vardır). Kim gönlünden bir hayır yaparsa (fidye oranını arttırmak, daha çok yoksul doyurmak vb.) bu da kendisi için hayırlıdır. Oruç tutmanız - eğer bilirseniz - sizin için daha hayırlıdır....
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
1.
et talâku
: boşamak
2.
merratâni
: iki kere
3.
fe
: artık, bundan sonra
4.
imsâkun
: tutmak
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşanma iki keredir. Bundan sonra (kadın) ya ma'rufla (örf ve adete uygun olarak) iyilikle tutulur veya ihsanla serbest bırakılır. Kadınlarınıza verdiklerinizden bir şey (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Ancak ikisi de, Allah'ın (evlilik hakkındaki) hududunu gereği üzere yerine getiremeyeceklerinden (ayakta tutamayacaklarından) korkmaları hariç. O zaman siz de eğer, Allah'ın bu hududunu ikame edemeyeceklerinden (gereği üzere yerine getirimeyeceklerinden) korkarsanız, bu durumda kadının (ayr...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
O boşama iki keredir. Ondan sonrası, ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helal olmaz. Erkek ve kadın Allah'ın yükümlü kıldığı görevleri yerine getiremeyeceklerinden korkarlarsa o başka. Eğer siz de bunların Allah'ın verdiği yükümlülükleri doğru dürüst yerine getiremeyeceklerinden korkarsanız, kadının ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. Bunlar, işte Allah'ın belirlediği sınırlardır. Sakın bunları aşmayın! H...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey imân edenler! Allah'a ve Âhiret gününe inanmayıp malını insanlara gösteriş için harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül incitmekle boşa çıkarmayın. Çünkü onun misâli, kaygan bir kayaya benzer ki, üzerinde azıcık toprak vardır, derken ona şiddetli bir yağmur dokunur da dazlak bırakır; işleyegeldikleri hiç bir şeye karşılık (bir sevap ve mükâfat) kazanmaya güç getiremezler. Allah inkarcıları doğru yola eriştirmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey inananlar, Tanrı'ya ve ahiret gününe inanmayan, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç birşeye güç yetiremez (elde edemez)ler. Tanrı kafirler kavmine hidayet vermez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; ona sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde edemez) ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
(Sadakalar) kendilerini Allah yoluna adayan, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirler içindir. İffetlerinden dolayı (dilenmedikleri için), bilmeyen onları zengin sanır. Sen onları yüzlerinden tanırsın. İnsanlardan arsızca (bir şey) istemezler. Siz hayır olarak ne verirseniz, şüphesiz Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
Sadakalarınızı kendilerini Allah yoluna adayıp da yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremeyen fakirlere verin. Bilmeyen kimse iffetlerinden dolayı onları zengin zanneder. Sen onları simalarından tanırsın. İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Hayır adına her ne harcarsanız Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük yapıp kimseden birşey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
(Sadakalar) Kendilerini Tanrı yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı bilmeyen onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, kuşkusuz Tanrı onu bilir....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
(Sadakalar) Kendilerini Allah yolunda adayan fakirler içindir ki, onlar, yeryüzünde dolaşmaya güç yetiremezler. İffetlerinden dolayı cahil olan (kişi,) onları zengin sanır. (Ama) Sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük ederek insanlardan istemezler. Hayırdan her ne infak ederseniz, şüphesiz Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler! Belirli bir vakte kadar aranızda borçlandığınızda onu yazın. Aranızda bir katip doğrulukla yazsın. Katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin ve yazsın. Üzerinde hak olan kişi de yazdırsın ve Rabbi olan Allah'dan korksun da üzerindeki haktan bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan kişi aklı ermeyen veya zayıf biri olursa yahut kendisi yazdırmaya güç yetiremezse velisi doğrulukla yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki erkek bulamazsa...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler, belirli bir süre için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip doğru olarak yazsın, katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan sakınsın, ondan hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu), düşük akıllı ya da za'f sahibi veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahid tutun; eğer iki erkek yoksa, şahidlerden rıza gö...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey inananlar, belirli bir süre (ecelin) için borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızdan bir katip onu doğru olarak yazsın; katip Tanrı'nın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve rabbi olan Tanrı'dan sakınsın, ondan hiçbir şeyi eksiltmesin. Eğer üzerinde hak olan (borçlu) düşük akıllı ya da za'f sahibi ise veya kendisi yazmaya güç yetiremeyecekse, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden de iki şahit tutun; eğer iki erkek yoksa, şahitl...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
1.
lâ yukellifu
: mükellef kılmaz, sorumlu tutmaz
2.
allâhu
: Allah
3.
nefsen
: nefs, kişi, kimse
4.
illâ
: ancak,...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla mükellef kılmaz (sorumlu tutmaz). Kazandığı (dereceler) onundur ve iktisap ettiği (kazandığı negatif dereceler) de onundur (sorumluluğu onun üzerindedir). Rabbimiz! Şâyet unuttuysak veya hata yaptıysak bizi aheze etme (sorgulama). Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizim üzerimize ağır yük yükleme. Rabbimiz, takat (güç) yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esması ile bize tecelli et, rahmet n...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. (Kişinin nefsinin) Kazandığı lehine, kazandırdıkları aleyhinedir. "Rabbimiz, unuttuklarımızdan veya yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet. Bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et."...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi fâidesine, yapdığı (Şer) kendi zararınadır. «Ey Rabbimiz, unutduk, yahud yanıldıysak bizi tutub sorguya çekme. Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, taakat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (saadır olan günahları) sil, bağışla, bizi yarlığa, bizi esirge. Sen mevlâmızsın bizim. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et». ...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
"Allah hiç kimseye taşıyabileceğinden daha fazlasını yüklemez: Kişinin yaptığı her iyilik kendi lehinedir, her kötülük de kendi aleyhine." "Ey Rabbimiz! Unutur veya bilmeden hata yaparsak bizi sorgulama!" "Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yükler yükleme! Ey Rabbimiz! Güç yetiremeyeceğimiz yükleri bize taşıtma!" "Ve günahlarımızı affet, bizi bağışla ve rahmetini yağdır üstümüze! Sen Yüce Mevlamızsın, hakikati inkar eden topluma karşı bize yardım et!"...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği fenalık da kendi aleyhinedir. Ya Rabbenâ! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma! Ya Rabbenâ! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ya Rabbenâ! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma! Affet bizi, lütfen bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize! Sensin Mevlâmız, yardımcımız! Kâfir topluluklara karşı Sen yardı...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah, hiç kimseye güç yetireceğinden başkasını yüklemez. Kazandığı lehine, kazandırdıkları da aleyhinedir. «Rabbimiz, unuttuklarımızdan ya da yanıldıklarımızdan dolayı bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz, kendisine güç yetiremeyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla. Bizi esirge, Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.»...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiç bir benliğe, yaratılış kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez/teklifte bulunmaz. Her benliğin yaptığı iyilik kendi lehine, işlediği kötülük kendi aleyhinedir/kişinin hem kendisi hem başkaları için kazandığı onun lehine, yalnız kendi nefsi için kazandığı onun aleyhinedir/kişinin kendi emeği ile kazandığı lehine, başkalarının sırtından kazandığı aleyhinedir. "Ey Rabb'imiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabb'imiz! Bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme....
Ali-İmran Suresi, 10. Ayet:
Şu (mal ve evlâtlarıyla öğünen ve peygamberin mal ve evlâdı yoktur, diye dil uzatan) kâfirler var ya! Muhakkak ki onlardan ne malları, ne de evlâdları, Allah’dan gelecek hiç bir azâbı geri çeviremez; ve işte onlar, cehennemde ateşin çırasıdırlar....
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Himayeniz altındaki yetim kızların, dulların, hakları ve menfaatleriyle ilgili konularda, adaleti yerine getirememe endişeniz varsa eğer, onları nikâhınıza almayın. Sosyal zaruretlerin gereği her biriniz, himayeniz altında olmayan, aranızda evlilik yasağı bulunmayan, evlilik çağına gelmiş, hoşunuza giden özelliklere sahip yetim kızlardan, hür, dul kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın, nikâhlandığınızı tescil ve ilan edin. Bu tür hallerde dahi evleneceğiniz hanımlar arasında adaleti sağlay...
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Eğer yetim (kız)lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır....
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Eğer yetim (kız)lar konsunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, (onlarla değil) size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Şayet adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin). Bu sapmamanıza daha yakındır....
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Eğer yetîm kızlar hakkında (adaleti yerine getiremeyeceğinizden) korkarsanız sizin için helâl olan (diğer) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâh edin. Şâyed (bu suretle de) adalet yapamayacağınızdan endîşe ederseniz o zaman bir (dâne ile), yahud mâlik olduğunuz câriye (ile iktifa edin). Bu (tek zevce veya cariye) sizin (Hakdan) eğrilib sapmamanıza daha yakındır. ...
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Şâyet öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O(kadı)nlar arasında da adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın; yahut ellerinizin altında bulunan(câriye)lerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur....
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Eğer yetim(kız) lar konusunda adaleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, bu durumda, size helal olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Şayet (yine de) adalet yapamıyacağınızdan korkarsanız, o zaman bir (eş) ya da sağ ellerinizin malik olduğu (cariye) ile (yetinin.) Bu sapmamanıza daha yakındır....
Nisa Suresi, 25. Ayet:
Sizden kim hür mü'min kadınlarla evlenmeye güç yetiremezse o zaman elinizin altındaki mü'min cariyelerinizden biriyle evlensin. Allah, imanlarınızı (sizden) daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Şu halde onları, iffetli olmaları, zina işlememeleri ve gizli dost edinmemeleri şartıyla sahiplerinin izinleriyle nikahlayın ve bu durumda mehirlerini de güzelce verin. Evlendiklerinde eğer bir fuhuş işlerlerse hür kadınlara uygulanan cezanın yarısı ile cezalandırılırlar. Bu izin, içinizden kötü yo...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
İçinizden özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan en...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
İçinizden özgür inançlı(kadın)ları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inançlı cariyelerinizden (alsın). Tanrı sizin inancınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak ehlinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın). Bu, sizden günaha sapmaktan endi...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
Sizden kim hür ve müslüman kadınları nikâhla alacak bir bolluğa güc yetişdiremezse o halde sağ ellerinizin mâlik olduğu mü'min cariyelerinizden (alsın). Allah sizin îmanınızı çok iyi bilendir. Kiminiz kiminizden (haasıl olmuşsunuz) dur. O halde — fuhuşda bulunmayan, gizli dostlar da edinmeyen namuslu kadınlar olmak üzere — onları, saahiblerinin izniyle, kendinize nikahlayın. Ücretlerini (mehirlerini) de güzellikle onlara verin. Onlar evlendikden sonra bir fuhuş irtikâb eldiler mi o vakit üzerler...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
Sizden; hür, inanmış kadınlarla evlenmeye güç yetiremeyen kimse, inanmış genç kızlarınızdan sağ ellerinizin sahib olduklarından (alsın) . Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Birbirinizdensiniz. Onlarla zinadan kaçınmaları, iffetli yaşamış ve gizli dost tutmamış olmaları halinde, velilerinin izniyle evlenin. Ve ma'ruf şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa; onlara hür kadınlara verilen cezanın yarısı verilir. Bu; içinizden, günaha girme korkusu olanlaradır. Sabretmeniz...
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar (koruyup gözeten). Allâh'ın fazlıyla açığa çıkardığı bazı özellikler sebebiyle bazısı diğerinden üstündür, mallarından karşılıksız bağışlarlar. Sâliha kadınlar eşlerine saygılı ve söz dinlerler. Allâh'ın kendilerini korumasıyla gayblarını korurlar (yalnızken başka erkeklerle olmazlar). Serkeşlik yapmasından korktuğunuz (evlilik sorumluluğunu yerine getiremeyecek olmasından çekindiğiniz) eşlerinize öğüt verin (yanlışlarını fark ettirin); (anlamamakta ısrar ...
Nisa Suresi, 43. Ayet:
Ey o bütün iman edenler! Sarhoş iken namaza yaklaşmayın: Söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb iken de -yoldan geçmeniz başka- guslünüzü edinceye kadar, ve eğer hasta olur veya seferde bulunursanız veya biriniz hacet yerinden gelir veya kadınlara dokunursanız da suya güç yetiremezseniz o zaman temiz bir toprağa teyemmüm edin: Niyyetle yüzünüze ve ellerinize mesheyleyin, cidden Allah afvi çok bir gafur bulunuyor...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, «ellerinizi savaştan çekin ; namazı kılın, zekâtı verin» denilen kimseleri görmedin mi ? Savaş üzerlerine farz kılınınca içlerinden bir topluluk (düşmanları olan) insanlardan, Allah'tan korkar gibi veya daha fazla korkarlar ve : «Ey Rabbimiz ! Neden üzerimize savaşı farz kıldın ? Bizi yakın bir zamana kadar geciktiremez miydin ?» derler. De ki: Dünya geçimliği ne de olsa azdır. Âhiret ise, Allah'tan korkup kötülüklerden sakınanlar için daha hayırlıdır ; hem hurma çekirdeğindeki fiti...
Nisa Suresi, 88. Ayet:
O halde siz ne diye münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları vebal yüzünden terslerine döndürdüğü halde; Allah'ın saptırdığı yola getirmek mi istiyorsunuz, Allah her kimi saptırırsa artık sen onu yola getiremezsin....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak, aranızda antlaşma olan bir kavme sığınanlar, ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sindiremeyip, darlanarak size gelenler müstesna. Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, onları sizin başınıza musallat ederdi de, sizinle savaşırlardı. Artık onlar, sizden uzak dururlar, sizinle savaşmaz, size düşmanca davranmaz, barış teklif ederlerse, bu durumda Allah, size, onların aleyhinde olabilecek bir ruhsat vermemiştir....
Nisa Suresi, 98. Ayet:
Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstaz'aflar olup hiç bir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) bulamayanlar başka....
Nisa Suresi, 98. Ayet:
Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstaz'aflar olup hiç bir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) bulamayanlar başka....
Nisa Suresi, 98. Ayet:
Ancak erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan müstaz'aflar olup hiç bir çareye güç yetiremeyenler ve bir yol (çıkış) da bulamayanlar başka....
Nisa Suresi, 123. Ayet:
(Sünnetullah - Allâh sistem ve düzeni) ne sizin kuruntularınıza ne de kendilerine daha önce hakikat bilgisi verilmiş (de onu değerlendirememiş) olanların kuruntularına göre değildir! Kim bir kötülük yaparsa onun sonuçlarını yaşar! (Artık bundan sonra da) Allâh dûnunda olan ne bir hâmi ne de bir yardımcı bulabilir!...
Nisa Suresi, 129. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
len testatîû
: asla güç yetiremezsiniz
3.
en
: olmak
4.
ta'dilû
: adaletle davranırsınız, adaleti sa...
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Ve kadınlar arasında adaleti sağlamaya gayret etseniz bile asla güç yetiremezsiniz o halde birine tamamen meyledip (ilgi gösterip), böylece diğerini muallakta (boşta) gibi terketmeyin. Ve eğer arayı düzeltir ve takva sahibi olursanız, o taktirde muhakkak ki Allah, Gafur'dur ve Rahîm'dir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Çok isteseniz de kadınlar arasında adaletli davranmaya güç yetiremezsiniz. Şu halde bütünüyle birine yönelip de diğerini öyle askıdaymış gibi bırakmayın. [23] Eğer arayı düzeltir ve kötülüklerden sakınırsanız şüphesiz Allah çok baışlayıcı, çok merhamet edicidir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Kadınlar arasında ne kadar âdil davranmak isteseniz de elbette (buna) güç getiremezsiniz. 0 halde büsbütün (birine) meyledip (diğerini) askıdaymış gibi bırakmayın ve eğer arayı düzeltir (inat, bencillik ve haksızlıktan) sakınırsanız, şüphesiz ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Üzerine düşüp uğraşsanız da kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bâri birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, günahtan sakınırsanız Allah şüphesiz çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız yine güç yetiremezsiniz. Bari birisine büsbütün meyledip de ötekini askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan sakınırsanız şüphesiz Allah bağışlar ve merhamet eder....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Kadınlarınız arasında her yönden adaletli davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz, Tanrı, bağışlayandır, esirgeyendir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Kadınlar arasında adalet (ve müsavatı tatbik) etmenize ne kadar hırs gösterseniz, asla güc yetiremezsiniz. Bari (birine) büsbütün meyledib de ötekini (ne dul, ne kocalı bir durumda) askılı gibi bırakmayın. Eğer (nefsinizi) İslah eder, (haksızlıkdan) sakınırsanız şübhe yok ki Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir. ...
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Ve ne kadar hırs da gösterseniz, kadınlar arasında adâletli olmaya aslâ güç yetiremezsiniz; öyleyse (birisine) büsbütün meylederek yönelip de onu (diğerini) askıda kalmış gibi (ne kocalı, ne kocasız bir hâlde) bırakmayın! Fakat (aralarında haksız davranışlarınızı) düzeltir ve (geçimsizlikten) sakınırsanız, artık şübhe yok ki Allah, Gafûr(çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Kadınlar arasında adaleti sağlamaya -ne kadar özen gösterseniz de- güç yetiremezsiniz. Öyleyse, büsbütün (birine) eğilim (sevgi ve ilgi) gösterip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve sakınırsanız, şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir....
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Tutkunluk derecesinde isteseniz de kadınlar arasında adaleti sağlamaya asla güç yetiremezsiniz. O halde tam bir eğilimle bir yana yönelip de öbürünü askıdaymış gibi bırakmayın. Barışı esas alıp sakınırsanız, Allah çok affedici, çok merhametli olacaktır....
Nisa Suresi, 143. Ayet:
Onlar, imanla küfür arasında bocalayıp dururlar, ne onlara mal olurlar, ne bunlara ve Allah, kimi doğru yolundan saptırdıysa onu yola getiremezsin artık....
Nisa Suresi, 172. Ayet:
Ne İsa, Allahın kulu olmaktan kaçınacak kadar gurura kapıldı, ne de Ona yakın olan melekler. Ona kulluk etmeyi gururlarına yediremeyenler ve küstahça böbürlenenler (bilsinler ki hesap günü) Allah hepsini kendi katında toplayacaktır....
Nisa Suresi, 172. Ayet:
Ne Mesih, ne de meleklerin Allah'a en yakın olanları, Allah'a kul olmaktan çekinmez. Kim Allah'a kul olmayı kibrine yediremez de bundan kaçınırsa, Allah onların hepsini huzuruna toplayacaktır....
Nisa Suresi, 173. Ayet:
İşte o zaman o iyman edib salâh işlemiş olanlara ecirlerini tamamile ödeyecek, hem de fazlından onlara ziyadesini verecek, amma, o kibirlerine yediremeyib çekinenleri elîm bir azab ile ta'zib edecek, ve Allaha karşı kendilerine ne bir hâmi, ne de bir yardımcı bulamıyacaklar...
Nisa Suresi, 173. Ayet:
İşte o zaman, iman edip güzel işler yapanlara mükafatlarını tamamıyla ödeyecek hem de bol ihsanından fazlasını bile verecektir. Ancak o kibirlerine yediremeyip çekinenleri acı bir azap ile cezalandıracak ve Allah'a karşı kendilerine ne bir kayırıcı, ne de bir yardımcı bulamayacaklardır....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Dediler ki: “Ey Mûsâ! O (dediğin) topraklarda gayet güçlü, zorba bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça, biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, biz de gireriz.”...
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Onlarsa yâ Mûsâ demişlerdi, orada zorlu erler var, onlar orada oldukça biz, kesin olarak giremeyiz, ama oradan çıkarlarsa gireriz....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Dediler ki: "Yâ Musa, muhakkak ki orada zorba bir halk yaşıyor. . . Onlar oradan çıkıncaya kadar biz oraya asla giremeyiz. . . Şayet oradan kendiliklerinden giderlerse, o zaman biz gireriz. "...
Maidə Suresi, 22. Ayet:
İsrâiloğulları: “- Ya Mûsa! O mukaddes yerde zâlimler kavmi var. Onlar, oradan çıkmadıkça asla biz oraya giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, o zaman, biz de gireriz.” dediler....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Ya Musâ, dediler: Orada bir kavm var hepsi cebbar, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya giremeyiz, şayed çıkarlarsa biz de gireriz...
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Onlar da: «Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de gireriz» dediler....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Dediler ki: «Ey Musa, doğrusu orada zorbalar güruhu var. Doğrusu, onlar oradan çıkıncaya kadar biz kat'iyyen giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de muhakkak giricileriz». ...
Maidə Suresi, 22. Ayet:
-Ey Musa, orada zorba bir kavim var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya giremeyeceğiz. Eğer çıkarlarsa, biz de gireriz, diye karşılık vermişlerdi....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
"Ya Mûsâ, dediler, orada zorba ve güçlü bir millet var. Onlar oradan çıkmadıkça biz asla giremeyiz. Eğer çıkarlarsa, ancak o zaman gireriz."...
Maidə Suresi, 24. Ayet:
Yâ Mûsâ demişlerdi, onlar orada bulundukça biz, oraya ebedîyen giremeyiz. Sen, Rabbinle git, ikiniz çarpışın onlarla, biz burada oturup duracağız....
Maidə Suresi, 24. Ayet:
İsrâiloğulları şöyle dediler: “- Ey Mûsa, o zâlimler orada iken biz hiç bir zaman oraya giremeyiz. Artık sen ve Rabb’in beraber gidin de ikiniz harp edin; biz mutlaka burada oturucularız.”...
Maidə Suresi, 24. Ayet:
Onlar (yine) ey Musa ! dediler, o zorbalar orada oldukça biz kesinlikle oraya giremeyiz. Sen, Rabbinle git de ikiniz (onlarla) savaşın, biz burada otururuz....
Maidə Suresi, 24. Ayet:
Ya Musâ, dediler: Onlar orada bulundukça biz oraya ebedâ giremeyiz, haydi sen rabbınla git ikiniz harb edin biz işte burada otururuz...
Maidə Suresi, 24. Ayet:
Onlar da (şöyle) söylediler: «Yâ Musa, onlar orada bulundukça biz oraya ilel'ebed giremeyiz. Artık sen Rabbinle beraber git! Bu suretle ikiniz harb edin! Biz mutlakaa oturucularız». ...
Maidə Suresi, 24. Ayet:
(Ama) onlar: "Ey Musa!" dediler, "Ötekiler orada oldukça biz o (topraklar)a asla giremeyeceğiz. O halde sen ve Rabbin gidin ve birlikte savaşın! Biz burada kalacağız!"...
Maidə Suresi, 24. Ayet:
Yine dediler ki: "Ya Mûsâ! O zorbalar orada oldukları müddetçe biz asla giremeyiz. Haydi sen Rabbinle git, ikiniz onlarla savaşın, biz işte burada oturuyoruz."...
Maidə Suresi, 36. Ayet:
Şüphe yok ki, hakikati inkara şartlanmış olanlar, Kıyamet Günündeki azaptan kurtulmak için yeryüzündeki her şeyi ve hatta iki kat fazlasını fidye olarak teklif etseler de kabul ettiremezler; çünkü şiddetli bir azap bekler onları....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer, önceden kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olup (bunu değerlendiremeyenler), iman edip, (şirkten) korunsaydı, elbette onların kötülüklerini siler ve onları Naîm cennetlerine koyardık....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Bir zararı olmayacak zannettiler de (hakikate) kör oldular, (hakikatin seslenişine) sağır kesildiler! Sonra Allâh onların tövbelerini kabul etti. . . Sonra onlardan çoğu (yine) kör (hakikati değerlendirememek) ve sağır (anlatılanı algılayamamak) kesildiler! Allâh onların yapmakta olduklarına (yaptıklarının yaratanı olarak) Basıyr'dir....
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Allah, ne bahîre, ne sâibe, ne vasîle, ne de hâm’dan hiçbirini (meşrû')kılmamıştır; fakat inkâr edenler Allah’a karşı yalan uyduruyorlar! Çünki onların çoğu akıl erdiremezler....
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Allah Teâlâ bahireden, saibeden, vasileden ve hâmden hiçbirini (meşru) kılmamıştır. Fakat kâfir olanlar Allah Teâlâ'ya karşı yalan söyleyerek iftirada bulunurlar. Ve onların çokları ise akıl erdiremezler....
Ənam Suresi, 32. Ayet:
Ve dünya hayatı bir oyundan, bir lehivden (oyalanmadan) başka bir şey değildir. Ve elbette ahiret yurdu ittikada bulunanlar için hayırlıdır. (Buna) Akıl erdiremez misiniz?...
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki, senden önce de Rasuller yalanlanmıştı. Onlar, kendilerine yardımımız gelinceye kadar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrederek mücadeleye devam ettiler, Allah’ın sözlerini, kanunlarını kimse değiştiremez, onların yerini tutacak kanunları da koyacak yoktur. Andolsun ki, sana, Rasullerin karşılaştıkları sıkıntılardan bir kısmı anlatılmıştır....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Gerçek şu ki, senden önce (de) peygamberler yalanlanmıştır; ama onlar, Bizden yardım gelinceye kadar bütün düzmece ithamlara ve kendilerine yapılan bütün eziyetlere sabırla katlandılar: Çünkü hiçbir güç Allahın vaatlerini(n sonucunu) değiştiremez. Ve o peygamberlerin tarihleri hakkında şu anda sen de bilgi sahibisin....
Ənam Suresi, 91. Ayet:
Onlar, Allah’ın, yüceliğini, kudretini, kadrini, zâtını vasfının, sıfatlarının tecellisinin ifade ettiği şekilde künhüyle kavrayamadılar, Allah’ı hakkıyla tanıyıp saygıyla hafsalalarına yerleştiremediler. 'Allah insanların iyiliği, kurtuluşu için hiçbir şey indirmedi' deme cehaletinde bulundular. 'Öyleyse, Mûsâ’nın, insanların iyiliği, kurtuluşu için bir nur ve hidâyet rehberi olarak getirdiği kitabı kim indirdi? Siz onları kâğıt parçaları olarak görüyor, çoğunu gizlediğiniz halde, bir kısım ilâ...
Ənam Suresi, 91. Ayet:
Onlar: 'Allah bir insana herhangi bir şey indirmemiştir' derken Allah'ı hakkıyla değerlendiremediler. De ki: 'Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet rehberi olarak getirdiği, sizin de parça parça kağıtlar haline getirip gösterdiğiniz, çoğunu da gizlediğiniz Kitab'ı kim indirdi? Size (bu kitapla) sizin de babalarınızın da bilmediği şeyler öğretildi.' Sen: 'Allah (indirdi)' de. Sonra bırak onları daldıkları şeyde oynayadursunlar....
Ənam Suresi, 91. Ayet:
«Allah hicbir insana bir sey indirmemistir» demekle Allah'i geregi gibi degerlendiremediler. De ki: «Musa'nin insanlara nur ve yol gosterici olarak getirdigi Kitap'i kim indirdi? ki siz onu kagitlara yazip bir kismini gosterip cogunu gizlersiniz, atalarÙnÙzÙn ve sizin bilmediiniz size onunla retilmi_tir.» «Allah» de, sonra da onlarÙ daldÙklarÙ sapÙklÙkta bÙrak, oynasÙnlar....
Ənam Suresi, 91. Ayet:
'Allah hiçbir insana bir şey indirmemiştir' demekle Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. De ki: 'Musa'nın insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği Kitap'ı kim indirdi? Ki siz onu kağıtlara yazıp bir kısmını gösterip çoğunu gizlersiniz, atalarınızın ve sizin bilmediğiniz size onunla öğretilmiştir.' 'Allah' de, sonra da onları daldıkları sapıklıkta bırak, oynasınlar....
Ənam Suresi, 91. Ayet:
Onlar: "Tanrı beşere hiç bir şey indirmemiştir" demekle Tanrı'nın gerçek gücünü ölçemediler / değerlendiremediler veya Tanrı'nın gücünü gerçekten / gerektiği gibi değerlendiremediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kağıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu gözardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Tanrı." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma ...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin sözü doğruluğun ve adaletin doruğuna erdi. O'nun sözlerini hiçbir güç değiştiremez. O her şeyi işitir ve bilir....
Ənam Suresi, 147. Ayet:
Eğer seni yalanladılarsa, de ki: "Rabbiniz bol rahmet sâhibidir. Fakat O'nun azâbı da suçlu toplumdan geri çevrilmez (gazabı suçluların üzerine bir indi mi, onu kimse geri çeviremez)."...
Əraf Suresi, 36. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır....
Əraf Suresi, 36. Ayet:
Âyetlerimizi inkâr edenler ve onları kabûl etmeyi ululuklarına yediremeyenlerse cehennem ehlidir ve orada ebedî kalır onlar....
Əraf Suresi, 36. Ayet:
Peygamberlere indirilen âyetlerimizi yalanlayanlar; kibirlenip büyüklük taslayarak âyetlerimizdeki şer’î hükümleri kabullenmeyi gururlarına yediremeyenler, zorbalar, diktatörler, işte onlar da cehennem ehlidir. Onlar orada ebedî kalırlar....
Əraf Suresi, 36. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara inanmayı kibirlerine yediremeyenler ise cehennemin sakinleridir ve sonsuza dek orada kalacaklardır....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki o kimseler, onlar
2.
kezzebû
: yalanladılar
3.
bi âyâti-nâ
: âyetlerimizi
4.
ve estekberû
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Muhakkak ki âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara kibirlenenler; onlara gök kapıları açılmaz (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştıramazlar). Deve (veya urgan) iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Mücrimleri (suçluları) işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalan sayıp onlara inanmaya tenezzül etmeyenlere gök kapıları kesin olarak açılmaz ve deve iğne yordamından geçer de onlar gene cennete giremezler ve biz, mücrimleri işte böyle cezâlandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Bizim dinî esasları, şer’î hükümleri hâvî âyetlerimizi yalanlayanlara, âyetlerimizdeki şer’î hükümleri gururlarına yediremeyerek benimsemeyen zorbalara, diktatörlere, göğün kapıları, rahmet ve merhamet kapıları, yağmur ve rızık kapıları açılmayacaktır. Onların cennete girmesi, devenin iğne deliğinden geçmesi kadar imkânsızdır. Biz İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsileri, suçluları işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı büyüklük taslayanlara göğün kapıları açılmaz ve deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler. Suçluları işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlıyanlar ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler (var ya), onlara gök kapıları açılmaz (ruhları göğe yükselmez) ve deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar (hiç bir zaman) cennete giremezler. İşte biz, günahkârlara (müşriklere) böyle ceza veririz....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Dogrusu ayetlerimizi yalan sayip, onlara karsi buyukluk taslayanlara, gogun kapilari acilmaz; deve ignenin deliginden gecmedikce cennete de giremezler. Suclulari boyle cezalandiririz....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Doğrusu ayetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı büyüklük taslayanlara, göğün kapıları açılmaz; deve iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara imanı kibirlerine yediremeyen kimselere kesinlikle gök kapıları açılmayacak ve deve iğnenin deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte Biz suçluları böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat) iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara burun kıvıranlar var ya, gökyüzü kapıları yüzlerine açılmaz ve deve, iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler. Biz ağır suçluları işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Şübhesiz ki âyetlerimizi yalanlayıp, ona karşı kibirlenenler yok mu, onlara gök kapıları açılmaz ve deve, iğne deliğine girinceye kadar (onlar) Cennete giremezler. İşte suçluları (kâfirleri) ise, böyle cezâlandırırız!...
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Muhakkak ki ayetlerimizi yalan sayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara; işte onlara, göğün kapıları açılmaz ve onlar; deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler. Biz, suçluları işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Gerçek şu ki, Ayetlerimizi yalanlamaya kalkışan ve onlara tepeden bakan kimselere göğün kapıları açılmayacaktır; ve onlar, halatın iğne deliğinden geçebilmesinden daha kolay giremeyecekler cennete. Günaha gömülüp gidenleri Biz işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayan ve onlara iman etmeyi kibirlerine yediremeyenlere göğün kapıları açılmaz, deve iğnenin deliğinden geçmedikçe de cennete giremezler. Suçluları işte biz böyle cezalandırırız!...
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayıp, onlara karşı büyüklük taslayanlara, onlara gök kapıları açılmayacak, halat iğne deliğinden geçmedikçe, onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte biz, suçluları böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalan sayanlara ve onları kabule tenezzül etmeyenlere gök kapıları açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar da cennete giremeyeceklerdir. İşte Biz, suçlu kâfirleri böyle cezalandırırız!...
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmağa tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve deve, iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir! İşte suçluları böyle cezâlandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayan ve onlara karşı kibirlenenlere semâ kapıları açılmaz; deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar da Cennete giremezler. Mücrimleri Biz işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayan ve onlar karşısında büyüklük taslayanlar var ya, gök kapıları açılmayacaktır onlar için ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremeyeceklerdir onlar. Suçluları böyle cezalandırırız biz....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalan sayanlar ve onlara inanmaya tenezzül etmeyenlere göğün kapıları açılmaz. (Ruhları göğe yükselmiyecek veya duaları kabul edilmeyecek.) Deve iğne deliğinden geçmedikçe bunlar Cennete giremezler. Biz günahkarları işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara îmân etmeyi kibirlerine yediremiyenler var ya! Onlara gök kapılan açılmaz ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar cennete giremezler. İşte biz, suçluları böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Bizim ayetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmayıp tenezzül etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi tekzip edenlere ve onlara îmân ve itaati kibirlerine yediremeyenlere (dua ve amelleri için) gök kapıları açılmaz. (Ruhlan yükselemez. Dünyevî arzuların fevkine çıkarak ruhanî hayatın ufuklarına yükselemezler.) Bunlar, deve iğne deliğinden geçinceye kadar Cennet'e giremiyeceklerdir. Mücrimleri işte Biz, böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
“Şüphesiz âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlardan (dönüp) kibirlenmek isteyenler, onlara gök kapıları açılmayacak, deve iğnenin deliğinden geçinceye kadar da cennete giremeyecekler. İşte böylece mücrimleri cezalandırırız.”...
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayan ve onlara iman etmeyi yediremeyenlere, elbette sema kapıları açılmaz ve duaları kabul edilmez; deve iğne deliğinden geçmedikçe onlar cennete giremezler. Mücrimleri Biz işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
HİÇ ŞÜPHESİZ mesajlarımızı yalanlamaya kalkan ve onları küçümseyenlere yüce âlemlerin kapıları açılmayacak; ve onlar halat iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremeyecekler. Biz, günahta ısrar edenleri işte böyle cezalandırırız....
Əraf Suresi, 40. Ayet:
Âyetlerimizi yalan sayıp onları (kabul etmeyi) kibirlerine yediremeyenlere göğün kapıları açılmaz. Deve iğne deliğine girmedikçe cennete giremezler. İşte biz günahkârlara böyle ceza veririz....
Əraf Suresi, 43. Ayet:
Gönüllerinde kin adına ne varsa hepsini çıkarmışızdır ve altlarından ırmaklar akmaktadır. 'Bizi doğru yola ileterek buraya kavuşturan Allah'a hamd olsun. Eğer Allah bize hidayet vermiş olmasaydı biz doğru yola giremezdik. Şüphesiz ki Rabbimizin elçileri hakkı getirdiler' derler. Onlara: 'İşte bu cennete yaptıklarınıza karşılık olarak mirasçı kılındınız' diye seslenilir....
Əraf Suresi, 46. Ayet:
İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: "Selâm size!" diye seslenirler....
Əraf Suresi, 46. Ayet:
Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir sûr (perde) vardır. A’raf (cennet hisarı) üzerinde de bir takım insanlar (sevab ve günahları eşit olup en son cennete girecek olanlar) var ki, bunlar, cennetlik ve cehennemliklerden her birini çehreleriyle tanırlar; ve henüz cennete giremeyip onu arzu eder oldukları halde, cennetliklere “Selâmün Aleyküm”, diye nida ederler....
Əraf Suresi, 46. Ayet:
İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: «Selâm size!» diye seslenirler....
Əraf Suresi, 46. Ayet:
Aralarını bir perde böler. Orta yerde de bazı kimseler var ki herkesi görünüşlerinden tanırlar. Cennet halkına, 'Selam size,' diye seslenirler. Bunlar oraya (cennete), canları istedikleri halde giremediler....
Əraf Suresi, 46. Ayet:
İki taraf arasında bir set ve bu setin tepelerinde her iki grubu simalarından tanıyan kimseler vardır. Cennete girememiş, fakat gireceklerini uman bu kimseler cennetliklere «selâmun aleyküm» diye seslenirler....
Əraf Suresi, 49. Ayet:
A’raftakiler, kâfirlerin ileri gelenlerine fakir müminleri göstererek: “- Bunlar, müminlerin zayıfları değil midir ki, siz dünyada bunları tahkir edip onlar Allah’ın rahmetine erişemez (cennete giremez) ler diye yemin ediyordunuz?” derler. O anda fukaraya şöyle denir; “- Cennete girin. Size hiç bir korku yoktur ve siz mahzun da olacak değilsiniz.”...
Əraf Suresi, 75. Ayet:
Kavminin ileri gelenlerinden olup iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler, âciz sayıp hor gördükleri kimselerden ona iman etmiş olanlara, siz Sâlih'i, Rabbinden gönderilmiş mi biliyorsunuz dediler. Onlar da biz dediler, onun vâsıtasıyla gönderilenlere inandık....
Əraf Suresi, 75. Ayet:
Kavminin içinde kibirlerine yediremeyen cumhur cemaat =ileri gelenler, hırpalanmakta olanlardan iman etmiş olanlara: «Siz, Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderilmiş olduğunu biliyor musunuz?» dediler. Onlar: «Doğrusu biz, onun gönderildiği şeye inanıyoruz!» dediler....
Əraf Suresi, 75. Ayet:
Onun kavminden (îman etmeyi) kibirlerine yediremeyen ileri gelenleri de kendilerince hor görünenlere, onların içinden îman edenlere şöyle dedi (ler): «Siz, Saalihin gerçekden Rabbi katından gönderilmiş bir peygamber olduğunu biliyor musunuz»? Onlar da: «Biz, dediler, doğrusu onunla ne gönderildiyse ona îman edicileriz». ...
Əraf Suresi, 76. Ayet:
O kibirlerine yediremeyenler: «Doğrusu biz, sizin inandığınız şeye inanmıyoruz!» dediler....
Əraf Suresi, 88. Ayet:
Kavminin ileri gelenlerinden olup iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler, ey Şuayb dediler, mutlaka seni de, sana inananları da hep berâber ya şehrimizden çıkaracağız, yahut da bizim dinimize dönersiniz. O da dedi ki: Biz istemesek de zorla mı yapacaksınız bunu?...
Əraf Suresi, 88. Ayet:
Onun kavminden (îman etmeyi) kibirlerine yediremeyen kodamanlar şöyle dedi: «Ey Şuayb, seni ve beraberindeki îman edenleri ya muhakkak memleketimizden çıkaracağız, yahud mutlaka bizim dînimize döneceksiniz». O: «Ya istemesek de mi?» dedi. ...
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine biz de, ayrı ayrı alâmetler olmak üzere, başlarına tuufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. (Böyle iken) yine (îman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar öyle günahkârlar güruhu idiler. ...
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine biz de birbirinden ayrı mucizeler olarak başlarına sel baskını, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de kibirlerine yediremediler. Onlar öyle günahkârlar gürûhu idiler....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de onlara ayrı ayrı mucizeler olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gönderdik. Yine de onlar iman etmeyi kibirlerine yediremediler ve bir mücrimler güruhu olup çıktılar....
Əraf Suresi, 179. Ayet:
Andolsun ki cinn ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp, çoğalttık! Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını değerlendiremezler; kulakları var, onlarla duyduklarını kavrayamazlar!. . İşte bunlar en'am (evcil hayvanlar) gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin (gılaf içinde - kozalarında yaşayanların) ta kendileridir!...
Əraf Suresi, 191. Ayet:
(191-193) O’na hiç bir şey yaratmaya güç yetiremeyen, zaten kendileri de yaratılıp duran mahlûkları mı eş ortak sayıyorlar? Halbuki o şerikler, kendilerini putlaştıranların imdadına yetişemezler. Hatta onlar kendi nefislerine bile yardım sağlayamazlar. Şayet siz onları doğru yola çağıracak olursanız size uymazlar. O müşrikleri siz ha hakka çağırmışsınız, ha susmuşsunuz, size karşı onların durumu aynıdır....
Əraf Suresi, 192. Ayet:
1.
ve lâ yestetîûne
: ve güç yetiremezler
2.
lehum
: onlara
3.
nasran
: bir yardım
4.
ve lâ
: ve olmaz
<...
Əraf Suresi, 192. Ayet:
Ve onlara bir yardıma güç yetiremezler. Ve onlar kendilerine (de) yardım edemezler....
Əraf Suresi, 192. Ayet:
Bu putlar, ne o tapınanlara, ne de kendi nefislerine yardım etmeğe güç yetiremezler....
Əraf Suresi, 192. Ayet:
Hem o ortaklar onlara hiçbir şekilde yardıma güç getiremezler ve kendi kendilerine de yardımcı olamazlar....
Əraf Suresi, 192. Ayet:
(191-193) O’na hiç bir şey yaratmaya güç yetiremeyen, zaten kendileri de yaratılıp duran mahlûkları mı eş ortak sayıyorlar? Halbuki o şerikler, kendilerini putlaştıranların imdadına yetişemezler. Hatta onlar kendi nefislerine bile yardım sağlayamazlar. Şayet siz onları doğru yola çağıracak olursanız size uymazlar. O müşrikleri siz ha hakka çağırmışsınız, ha susmuşsunuz, size karşı onların durumu aynıdır....
Əraf Suresi, 193. Ayet:
(191-193) O’na hiç bir şey yaratmaya güç yetiremeyen, zaten kendileri de yaratılıp duran mahlûkları mı eş ortak sayıyorlar? Halbuki o şerikler, kendilerini putlaştıranların imdadına yetişemezler. Hatta onlar kendi nefislerine bile yardım sağlayamazlar. Şayet siz onları doğru yola çağıracak olursanız size uymazlar. O müşrikleri siz ha hakka çağırmışsınız, ha susmuşsunuz, size karşı onların durumu aynıdır....
Əraf Suresi, 197. Ayet:
1.
ve ellezîne
: ve onlar
2.
ted'ûne
: siz dua ediyorsunuz, çağırıyorsunuz
3.
min dûni-hi
: ondan başka
4.
lâ yestetîûne
Əraf Suresi, 197. Ayet:
O'ndan başka dua ettiğiniz şeyler (çağırdıklarınız) size yardım etmeye muktedir değillerdir (güç yetiremezler) ve kendilerine de yardım edemezler....
Əraf Suresi, 197. Ayet:
O'ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de....
Əraf Suresi, 197. Ayet:
O'ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de......
Əraf Suresi, 197. Ayet:
O'ndan başka taptıklarınız ise size yardıma güç yetiremezler, kendilerine de....
Ənfal Suresi, 22. Ayet:
Allah katında canlıların en kötüsü bir şeye akıl erdiremeyen sağır ve dilsizlerdir....
Ənfal Suresi, 22. Ayet:
Şüphesiz ki, Allah Teâlâ nezdinde hayvanların en kötüsü, o sağırlar ve dilsizlerdir ki, akıl erdiremezler....
Ənfal Suresi, 62. Ayet:
(62-63) Eğer hile yapıp seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki Allah, sana yeterdir; seni ve mü'minleri yardımıyla destekleyip güçlendiren O'dur. Mü'minlerin gönüllerini birbirine ısındırıp biraraya getiren de O'dur. Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi harcasaydın yine de onların kalblerini birbirine ısındırıp biraraya getiremezdin. Ama Allah'tır ki onların kalblerini birbirine ısındırıp biraraya getirmiştir. Şüphesiz ki O, çok güçlü, çok üstündür ve yegâne hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 62. Ayet:
(62-63) Eğer birtakım hilelerle seni aldatmak isterlerse, hiç endişe etme. Allah sana yeter. O’dur ki seni yardımıyla ve bir de müminlerle destekledi. Müminlerin kalplerini birbirine ısındırıp bir araya getirdi. Şayet sen dünyada bulunan her şeyi sarf etseydin bile yine de onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Çünkü O azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
1.
ve ellefe
: ve birleştirdi
2.
beyne
: arasını
3.
kulûbi-him
: onların kalpleri
4.
lev
: eğer
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve onların kalplerinin arasını (sevgiyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk etseydin (verseydin), onların kalplerinin arasını birleştiremezdin. Ve lâkin Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O; Azîz'dir, Hakîm'dir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Onların gönüllerini birleştirmiştir. Yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın gene de gönüllerini birleştiremezdin onların, fakat Allah, aralarını uzlaştırdı. Şüphe yok ki o, üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
(İman edenlerin) kalplerini, verdiği paylaşım sevgisi ile tek kalp gibi yapmıştır! Şayet sen yeryüzünde ne varsa toptan bağışlamış olsan, onların kalplerinin arasını birleştiremezsin. . . Fakat Allâh onların arasını ülfetle birleştirdi. . . Muhakkak ki O, Aziyz'dir, Hakiym'dir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve kalblerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalblerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını sevgi ile birleştirdi. Çünkü Allah her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
(62-63) Eğer hile yapıp seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki Allah, sana yeterdir; seni ve mü'minleri yardımıyla destekleyip güçlendiren O'dur. Mü'minlerin gönüllerini birbirine ısındırıp biraraya getiren de O'dur. Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi harcasaydın yine de onların kalblerini birbirine ısındırıp biraraya getiremezdin. Ama Allah'tır ki onların kalblerini birbirine ısındırıp biraraya getirmiştir. Şüphesiz ki O, çok güçlü, çok üstündür ve yegâne hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve onların gönüllerini uzlaştıran da. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın yine de onların kalplerini birleştiremezdin. Ancak Allah, onların arasında birleşmeyi sağladı; çünkü O, güçlüdür, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
ve onların gönüllerine sevgi verib birleşdirendir. Sen yer yüzünde olan (her) şey'i topdan harcamış olsan yine onların gönüllerini (böyle) birleşdiremezdin. Fakat Allah onların aralarını bulub kaynaşdırdı. Çünkü O, mutlak gaalibdir, tam hüküm ve hikmet saahibidir. ...
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve (birbirlerine düşman olanların) kalblerinin arasını (îman ve ihlâsla) birleştirdi. Eğer yeryüzünde bulunanların hepsini sarf etseydin, yine onların kalblerinin arasını birleştiremezdin; fakat Allah, (onları birbirlerine kardeş yaparak) aralarını (muhabbetle)kaynaştırdı. Çünki O, Azîz (kudreti dâimâ galib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve onların kalblerini birleştirmiştir. Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi sarfetsen yine de onların kalblerini birleştiremezdin. Fakat Allah birleştirdi onların arasını. Muhakkak ki Allah; Aziz'dir, Hakim'dir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Onların gönüllerini birleştiren Allah'tır. Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O Azîz'dir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Kalplerinizin arasını birleştirdi. Eğer yeryüzünde olan her şeyi sarfetseydin bile onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını birleştirmiştir. Şüphesiz O güçlüdür, hakimdir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
(62-63) Eğer birtakım hilelerle seni aldatmak isterlerse, hiç endişe etme. Allah sana yeter. O’dur ki seni yardımıyla ve bir de müminlerle destekledi. Müminlerin kalplerini birbirine ısındırıp bir araya getirdi. Şayet sen dünyada bulunan her şeyi sarf etseydin bile yine de onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Çünkü O azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Tövbə Suresi, 2. Ayet:
Yeryüzünde dört ay daha dolaşın ve bilin ki siz Allah'ı âciz bir hâle getiremezsiniz ve şüphe yok ki Allah, kâfirleri aşağılık bir hâle getirecektir....
Tövbə Suresi, 17. Ayet:
(Allah'a) Ortak koşanlar nefislerinin küfrünü göre göre Allâh'ın mescidlerini şenlendiremezler. Onların yaptıkları işler, boşa çıkmıştır. Ve onlar, ateşte sürekli kalacaklardır....
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arşı üzerinde hükümrân olan, her işi yerli yerince çekip çeviren Allah’tır. Kendisinden izin çıkmadıkça, O’nun katında hiçbir şefaatçi iş bitiremez. İşte Rabbiniz, bu vasıflara sahib olan Allah’tır. Öyleyse O’nu bir tanıyarak, yalnız O’na ibadet ediniz. Hâlâ gerçekleri düşünmeyecek misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?...
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Onlara apaçık delilleri muhtevî olan âyetlerimiz okunduğu zaman bize kavuşmayı ummayanlar, bize bundan başka bir Kur'ân getir, yahut da değiştir onu dediler. De ki: Ben onu kendiliğimden değiştiremem, ben, ancak bana vahyedilene uyarım ve şüphe yok ki ben, isyân ettiğim takdîrde o pek büyük günün azâbından korkarım....
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Ayetlerimiz onlara acik acik okununca, bizimle karsilasmayi ummayanlar, «Bundan baska bir Kuran getir veya bunu degistir» dediler. De ki: «Onu kendiligimden degistiremem, ben ancak, bana vahyolunana uyarim. Ben Rabbime karsi gelirsem, buyuk gunun azabÙna ugramaktan korkarÙm.»...
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Âyetlerimiz onlara karşı açık-seçik okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, «bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir» derler. De ki: Onu kendiliğimden değiştiremem, bu bana yakışır şey değildir ; ben ancak bana vahyedilene uyarım; eğer Rabbime isyan edersem, o büyük günün azabından korkarım....
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Ayetlerimiz onlara açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar, 'Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir' dediler. De ki: 'Onu kendiliğimden değiştiremem, ben ancak, bana vahyolunana uyarım. Ben Rabbime karşı gelirsem, büyük günün azabına uğramaktan korkarım.'...
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Onlara apaçık olan ayetlerimiz okunduğu zaman, bize kavuşmayı ummayanlar, 'Bundan başka bir Kuran getir, yahut onu değiştir!,' derler. De ki: 'Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben yalnız bana vahyedilene uyarım. Rabbime karşı gelirsem, büyük gününazabından korkarım.'...
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Böyle iken, âyetlerimiz, kesin birer belge olarak kendilerine okunduğu zaman, o bizimle karşılaşmayı ummayanlar, «Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir.» dediler. De ki, «Onu kendiliğimden değiştiremem, benim açımdan bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım. Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.»...
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Onlara açık açık âyetlerimiz okunduğu zaman, bizimle buluşmayı ummayanlar: "Bundan başka bir Kur'ân getir veya bunu değiştir." derler. De ki: "Onu kendi tarafımdan değiştiremem. Ben sadece bana vahyolunana uyarım. Şâyet ben Rabbime karşı gelirsem, büyük bir günün azâbından korkarım."...
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Kendilerine apaçık âyetlerimiz okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar, 'Bize bundan başka bir Kur'ân getir veya onu değiştir' derler. De ki: Ben onu kendiliğimden değiştiremem. Ben, ancak bana vahyedilene uyarım. Rabbime isyan edecek olursam, büyük bir günün azabından korkarım....
Yunus Suresi, 35. Ayet:
1.
kul
: de
2.
hel
: var mı
3.
min şurekâi-kum
: sizin şirk (ortak) koştuklarınızdan, ortaklarınızdan
4.
men yehdî
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Onlardan sonra da Mûsâ ve Hârûn'u, delillerimizle Firavun'a ve ona uyan ileri gelenlere gönderdik, fakat ona uymayı kibirlerine yediremediler ve zâten de mücrim bir topluluktu onlar....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra, onların ardından Mûsâ ve Hârûn’u âyetlerimizle, mûcizelerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine, kodamanlarına tebliğ göreviyle özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Gururlarına yediremeyerek zorbalık ve diktatörlükle güç ve iktidarlarını kullandılar, İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu, günahkâr bir kavim oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra onların ardından Musa ile Harun'u âyetlerimizle Fir'avn'a ve onun ileri gelen cemaatine gönderdik. (Allah'a imânı) gururlarına yediremediler. Zaten onlar suçlu günahkâr bir topluluk idi....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra bunların arkasından Musâ ile Harunu Fir'avn ve cemaatine âyetlerimizle gönderdik, iymanı kibirlerine yediremediler ve mücrim bir kavm idiler...
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u Firavun ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler. Zaten onlar suçlu bir toplum idiler....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra bunların arkasından Musa ile Harun'u âyetlerimizle Firavun'a ve cemaatine gönderdik. İman etmeyi kibirlerine yediremediler ve günahkâr bir kavim oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra bunların (o peygamberlerin) ardından da Musâyı ve Hârunu âyetlerimizle Fir'avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat (îmanı) kibirlerine yediremediler. Onlar böyle günahkâr bir kavm idiler. ...
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Bunlardan sonra Musa ile Harun'u ayetlerimizle Firavun'a ve erkanına gönderdik. İnanmayı kibirlerine yediremediler. Zaten günahkar bir topluluktular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Onlardan sonra da, Firavun ile ileri gelen yardımcılarına Mûsâ ile Harun’u delillerimiz, mûcizelerimizle gönderdik. Ama onlar büyüklük taslayıp kabul etmeyi kibirlerine yediremediler ve suçlu bir halk oldular....
Yunus Suresi, 100. Ayet:
Allah dilemedikçe hiç kimse iman edemez. O, iğrenç azabı akıl erdiremeyenlerin üzerlerine gönderir....
Yunus Suresi, 100. Ayet:
Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar....
Yunus Suresi, 100. Ayet:
Allah'ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkânı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar....
Hud Suresi, 20. Ayet:
İşte onlar, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değiller. Ve onların Allah'tan başka dostları olmadı. Onlara azap kat kat arttırılır. Onlar işitmeye güç yetiremediler (sem'î hassaları çalışmadı). Ve onlar göremediler (basar hassaları çalışmadı)....
Hud Suresi, 20. Ayet:
Onlar arzda âciz bırakıcılar olmadılar (Sünnetulah'ı geçersiz kılamazlar; herkes yaptığının sonucunu kesinlikle yaşayacaktır). . . Onların Allâh dûnunda velîleri de yoktur. . . Onlara azap kat kat olur. . . (Zira onlar) algılayamadılar ve basîretleriyle değerlendiremediler....
Hud Suresi, 20. Ayet:
Onlar yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir. Onların Allah'tan başka dostları da yoktur. Azab onlar için kat kat artırılır. Çünkü onlar (hakkı) işitmeye güç yetiremezlerdi ve göremezlerdi de....
Hud Suresi, 33. Ayet:
Nûh, dilerse dedi, Allah uğratır ancak o azâba sizi ve onu âciz bir hâle getiremezsiniz siz....
Hud Suresi, 76. Ayet:
"İbrâhim! Vazgeç sen bu işten. İşte Rabbinin helâk emri gelip çattı ve hiç şüphe yok ki onlara, geri çeviremeyecekleri bir azap geliyor."...
Yusif Suresi, 109. Ayet:
Ve senden evvel göndermedik, ancak şehirler ahalisinden kendilerine vahyeder olduğumuz birtakım erler gönderdik. (Münkirler) Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya kendilerinden evvelkilerin akıbetleri nasıl olmuştur? Ve elbette ahiret yurdu ittikada bulunmuş olanlar için hayırlıdır. Artık akıl erdiremeyecek misiniz?...
Rəd Suresi, 14. Ayet:
Hak davet yalnız O’nun adına, gerçek kulluk, ibadet ve dua yalnız O’na yapılır. O’nun dışında kulları durumundakilerden yalvarıp taptıkları şeyler, hiçbir şekilde onların isteklerini yerine getiremez. Onlar, ağzına su gelsin diye, iki avucunu suya doğru açarak işaret eden kimse gibidir. Onların suya ulaşması mümkün değildir. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin ibadetleri ve duaları, ...
Rəd Suresi, 16. Ayet:
De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah'a, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."...
Rəd Suresi, 16. Ayet:
De ki: "Göklerin ve yerin rabbi kimdir?" De ki: "Tanrı'dır." De ki: "Öyleyse, O'nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a'ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Tanrı'ya, O'nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Tanrı, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."...
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin (vadenin) bir yazısı vardır....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin yazılı bir kaydı vardır....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
And olsun ki, senden once nice peygamberler gonderdik; onlara esler ve cocuklar verdik. Allah'in izni olmadan hicbir peygamber bir ayet getiremez. Her seyin vakti ve suresi yazilidir....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
And olsun ki, senden önce nice peygamberler gönderdik; onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir ayet getiremez. Her şeyin vakti ve süresi yazılıdır....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Senden önce elçiler gönderdik ve onlara eşler ve çocuklar verdik. ALLAH'ın izni olmadan hiç bir elçi bir mucize getiremez. Her dönemin bir yazgısı vardır....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Andolsun ki; senden önce nice peygamberler gönderdik. Onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiç bir peygamber bir ayet getiremez. Herkesin süresi yazılıdır....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Andolsun ki senden önce nice peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber bir âyet (mucize) getiremez. Her müddetin (yazıldığı) bir kitabı vardır....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Andolsun, biz senden önce de elçiler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allâh'ın izni olmadan hiçbir elçi, bir âyet (mu'cize) getiremezdi. Her sürenin bir yazısı vardır (herşeyin zamanı yazılıp tesbit edilmiştir)....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Biz senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara eşler ve evlâtlar verdik. Hiçbir peygamber, Allah'ın izni olmadan bir mucize getiremez. Herşeyin yazılı bir vakti vardır....
Rəd Suresi, 38. Ayet:
Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah'ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre için bir yazı vardır....
Rəd Suresi, 41. Ayet:
Bizim yurtlarını işgal edip, her taraftan toprak kopardığımızı, boyunlarını vurup esir aldığımızı, kendilerini sıkıştırdığımızı görmediler mi? Allah dilediği gibi hükmeder, hükümetlerini yönlendirir. Onun hükmünü, hükümetini kimse engelleyemez, bozamaz, değiştiremez. O çok çabuk hesaba çeker....
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
Peygamberleri onlara soyle dedi: «Biz ancak sizin gibi birer insaniz ama, Allah, kullarindan diledigine iyilikte bulunur. Allah'in izni olmadikca biz size delil getiremeyiz. Inananlar sadece Allah'a guvensin.»...
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
Peygamberleri onlara şöyle dedi: 'Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. İnananlar sadece Allah'a güvensin.'...
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
Peygamberleri onlara: Biz de sizin gibi birer insanız, ama Allah kullarından dilediğine ihsanda bulunur. Allah'ın izni olmadıkça biz; size delil getiremeyiz. Mü'minler; Allah'a tevekkül etsinler, demişlerdi....
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
Peygamberleri onlara dedi ki: -Biz ancak sizin gibi birer insanız ama, Allah, kullarından dilediğine iyilikte bulunur. Allah’ın izni olmadıkça biz size delil getiremeyiz. Müminler sadece Allah’a dayansınlar....
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
Elçileri onlara dediler ki: "Evet biz de sizin gibi insandan başka bir şey değiliz. Fakat Allâh, kullarından dilediğine lutfeder. Allâh'ın izni olmadan biz size delil getiremeyiz. İnananlar, Allah'a dayansınlar."...
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
Peygamberleri onlara dedi ki: 'Biz de sizin gibi birer beşeriz; fakat Allah dilediği kuluna lütufta bulunur. Allah'ın izni olmadan biz size bir delil getiremeyiz. Mü'min olanlar ancak Allah'a tevekkül etsinler....
İbrahim Suresi, 15. Ayet:
(15-17) Resuller Allah’tan yardım ve zafer istediler. Neticede her inatçı, zorba zalim hüsrana uğradı. İş bununla bitmeyecek, ardından o zorba, cehenneme girecek. Orada kendisine kanlı irinli su içirilecek, yutmaya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek. Ölüm her yandan ona geldiği halde yine de ölmeyecek. Bunun arkasından da pek şiddetli bir azap daha vardır....
İbrahim Suresi, 16. Ayet:
(15-17) Resuller Allah’tan yardım ve zafer istediler. Neticede her inatçı, zorba zalim hüsrana uğradı. İş bununla bitmeyecek, ardından o zorba, cehenneme girecek. Orada kendisine kanlı irinli su içirilecek, yutmaya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek. Ölüm her yandan ona geldiği halde yine de ölmeyecek. Bunun arkasından da pek şiddetli bir azap daha vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yutmaya çalışacak ve (fakat) onu boğazından kolayca geçiremeyecek. Bütün mekânlardan ona ölüm (öldürücü sebepler) gelecek ve (fakat) o ölemeyecek (ölmek istediği halde ölmesi mümkün olmayacak). Ve onun arkasından galiz (ağır) bir azap vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecektir. Ona her yönden ölüm gelecek fakat ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap gelecektir....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek ve ona her yandan ölüm gelecek, oysa o ölecek değildir (ki azaptan kurtulsun). Bundan ötede şiddetli bir azap da vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yudum yudum içmeye çalışır, (fakat) neredeyse boğazından geçiremez. . . Kendisine her taraftan ölüm gelir fakat o ölmez! Onun ardından da ağır bir azap!...
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek. Zorbayı, diktatörü her taraftan ölüm sıkıntısına benzer felâketler kuşatacak. Ölmeyecek, peşinden de, daha ağır bir cezaya çarptırılacak....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yutkunmaya çalışır ama bir türlü boğazından geçiremez. Her yandan kendisine ölüm geldiği halde yine ölmez. Ardından da çok katı bir azap vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek ve ona her yandan ölüm gelecek, oysa o ölecek değildir (ki azaptan kurtulsun). Bundan ötede şiddetli bir azap da vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yutmaya çalışır, ama boğazından geçiremez. Ölüm kendisine her yandan gelir, ama ölemiyecek. Ardından da çetin bir azap gelecektir....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Yutmaya çalışacak, boğazından geçiremeyecek, her taraftan ona ölüm gelecek, oysa ölmeyecek, arkasından da şiddetli bir azap!...
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yutmaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek ve her yandan ona ölüm gelecek, fakat o ölemez. Arkasından da çetin bir azab gelecektir....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Öyle ki o, bunu zoraaki içmiye çalışacak, bir türlü boğazından geçiremeyecek, her yandan kendisine ölüm gelecek, halbuki ölmeyecek de. Önünden de daha ağır (zorlu ve ebedî) bir azâb gelib çatacak. ...
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yutmaya çalışır, fakat onu neredeyse boğazından geçiremez. Hem ölüm ona her taraftan gelir, hâlbuki o ölecek bir kimse değildir (ki kurtulsun)! Ardından da ağır bir azab vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yudum yudum içer ve onu boğazından geçiremeyecektir ve ona her taraftan ölüm gelecek. Halbuki, o ölmüş olmayacaktır, ve onun arkasından da ağır bir azap vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Yutmaya çalışır, fakat boğazından geçiremez. Her yandan ölüm geldiği halde yine ölemez. Bunun arkasından da daha çetin bir azap vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
(15-17) Resuller Allah’tan yardım ve zafer istediler. Neticede her inatçı, zorba zalim hüsrana uğradı. İş bununla bitmeyecek, ardından o zorba, cehenneme girecek. Orada kendisine kanlı irinli su içirilecek, yutmaya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek. Ölüm her yandan ona geldiği halde yine de ölmeyecek. Bunun arkasından da pek şiddetli bir azap daha vardır....
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
O suyu yutmağa çalışır, fakat boğazından geçiremez ve her yandan ona ölüm geldiği halde yine ölemez. Bunun ardından da kaba bir azâb!...
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yutmaya çalışacak ama boğazından geçiremeyecek. Ölüm her yandan üstüne gelecek de bir türlü ölmeyecek. Arkasından da dehşetli bir azap....
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
1.
meselu
: mesele, durum
2.
ellezîne keferû
: inkâr edenler, kâfir olanlar
3.
bi rabbi-him
: Rab'lerini
4.
a'mâlu-hum
...
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
Rablerini inkar edenlerin örneği şudur: Onların yaptıkları fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremezler. İşte bu uzak bir sapıklıktır....
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur....
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
Rablerine küfredenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur....
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
Rablerini küfr-ü inkâr edenlerin misâli şudur: yapdıkları işler fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şey'i ellerine geçiremezler. İşte bu, (Hakdan) uzak sapıklığın ta kendisidir. ...
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
Rablerine karşı nankörlük edenlerin iyi işleri, tıpkı fırtınalı bir günde rüzgârın savurduğu küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi ele geçiremezler. İşte derin sapıklık budur!...
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
Rablerine küfredenlerin durumu şudur: Onların yaptıkları, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremezler. İşte uzak bir sapıklık (içinde olmak) budur....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
O, (fıtratlarınız gereği halkoluş sürecinde) O'ndan istemiş olduklarınızın hepsinden, size vermiştir. . . Eğer Allâh nimetlerini saymaya kalksanız, onları değerlendirerek sayıp bitiremezsiniz. . . Muhakkak ki insan çok zâlim ve ortadaki açık gerçeği örtücüdür!...
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Kendisinden isteyebileceginiz her seyi size vermistir. Allah'in nimetini sayacak olsaniz bitiremezsiniz. Dogrusu insan pek zalim ve cok nankordur. *...
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size vermiştir. Allah'ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
O'ndan ne dilediyseniz size verdi. ALLAH'ın nimetlerini sayarsanız bitiremezsiniz. İnsanoğlu gerçekten çok zalimdir, çok nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Hem size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi öyle ki Allahın nı'metini saysanız onu bitiremezsiniz, her halde insan, çok zâlim, çok nankör...
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Hem size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi; öyle ki, Allah'ın nimetini saysanız onu bitiremezsiniz. Gerçekten insan çok zalim, çok nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
O size kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetlerini sayacak olursanız, onları bitiremezsiniz. Kuşkusuz insan çok zalim ve son derece nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Tanrı'nın nimetini saymaya kalkışırsanız onu sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, (pek) kafirdir....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
O, size istediğiniz şeylerin hepsinden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız; bitiremezsiniz. Doğrusu insan, pek zalim ve nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Ve size istedikleriniz şeylerin hepsinden vermiştir ve Eğer Allah'ın nîmetini sayacak olsanız sayıp bitiremezsiniz. Şüphe yok ki insan elbette çok zalîmdir, çok nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Kendisinden dilediğiniz her şeyi size vermiştir. Allah’ın nimetini sayacak olsanız bitiremezsiniz. Doğrusu insan pek zalim ve çok nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Ve size her istediğiniz şeyi verdi. Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz. Gerçek şu ki, insan pek zalimdir, pek nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
O, istediğiniz herşeyden size verdi. Onun nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. Fakat insan çok zalim, çok nankördür....
İbrahim Suresi, 34. Ayet:
Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah'ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hiçbir ümmet, ecelini evvele alamaz ve tehir edemez (geciktiremez, sonraya alamaz)....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hicbir ummet kendi suresini one de alamaz, geciktiremez de....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hiçbir ümmet kendi süresini öne alamaz, geciktiremez de....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez....
Hicr Suresi, 5. Ayet:
Hiç bir ümmetin süresi öne geçmez, geciktiremezler de....
Hicr Suresi, 22. Ayet:
Rüzgarları da aşılayıcı olarak gönderdik, gökten su indirip onunla sizi suladık. Yoksa siz onu biriktiremezdiniz....
Nəhl Suresi, 18. Ayet:
Allah'in verdigi nimetleri sayacak olsaniz bitiremezsiniz; dogrusu Allah bagislar, merhamet eder....
Nəhl Suresi, 18. Ayet:
Allah'ın verdiği nimetleri sayacak olsanız bitiremezsiniz; doğrusu Allah bağışlar, merhamet eder....
Nəhl Suresi, 18. Ayet:
ALLAH'ın nimetini saysanız bitiremezsiniz. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir....
Nəhl Suresi, 18. Ayet:
Eğer Allah'ın nimetlerini sayacak olursanız bitiremezsiniz. Hiç kuşkusuz Allah bağışlayıcıdır, merhametlidir....
Nəhl Suresi, 18. Ayet:
Allah'ın nimetini sayacak olursanız; bitiremezsiniz. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahim'dir....
Nəhl Suresi, 18. Ayet:
Allah'ın nimetlerini saymaya kalksanız, saymakla bitiremezsiniz. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir....
Nəhl Suresi, 18. Ayet:
Allah'ın nimetlerini saymaya kalkarsanız, onların sonunu getiremezsiniz. Allah, gerçekten Gafûr ve Rahîm'dir....
Nəhl Suresi, 22. Ayet:
Sizin Tanrı'nız tek bir Tanrı'dır. Âhiret'e imân etmeyenler ise, kalbleri inkâr içindedir ve onlar (Allah'a ve Âhiret'e imânı) gururlarına yediremezler....
Nəhl Suresi, 22. Ayet:
Tanrınız tek bir Tanrıdır. Âhirete inanmayanların kalpleri bunu kabul etmek istemez; çünkü kibirlerine yediremezler....
Nəhl Suresi, 45. Ayet:
Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah'ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden, yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?...
Nəhl Suresi, 73. Ayet:
Allah'tan başka kendilerine göklerden ve yerden rızık olarak bir şey vermeye güç yetiremeyen ve bunu yapamayacak olan şeylere taparlar....
Nəhl Suresi, 73. Ayet:
Allah'ı bırakıp, göklerden ve yerden kendilerine verecek rızıkları olmayan ve vermeye güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?...
Nəhl Suresi, 73. Ayet:
Allah'ı bırakıp da kendilerine, göklerden ve yerden bir parçacık rızık veremeyen, buna güç yetiremeyen şeylere mi tapıyorlar?...
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
1.
ve darabe allâhu
: ve Allah (misal) verdi
2.
meselen
: bir misal, bir örnek
3.
raculeyni
: iki kişi, iki adam
4.
ehadu-humâ<...
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
Allah, iki adamı örnek verdi. İkisinden birisi dilsiz, bir şeye muktedir değil (gücü yetmez). Ve o, Mevlâsı'na (Efendisi'ne) yüktür. Onu nereye yönlendirse (gönderse), bir hayır (fayda) getiremez (sağlayamaz). O, adaletle emreden (irşad makamının sahibi olan) ve Sıratı Mustakîm üzerinde olan kimse ile eşit (müsavi) olabilir mi?...
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?...
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
Allah, şu iki kişiyi de misal verir: Onlardan biri dilsizdir, hiçbir şey beceremez ve efendisinin üstüne bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, doğru yolda yürüyerek adaleti emreden kimse eşit olur mu?...
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
Allah şu iki adamı da misal verdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; efendisine bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?...
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
Allah şöyle bir örnekleme de yaptı: İki adam; birisi dilsiz; hiçbir şeye gücü yetmez, efendisi/yöneticisi üstüne sadece bir yük. Efendi onu nereye gönderse hiçbir hayır getiremez. Şimdi bu adam, dosdoğru bir yol üzerinde bulunup adaletle emreden kişi ile aynı olur mu?...
İsra Suresi, 37. Ayet:
1.
ve lâ temşi
: ve yürüme
2.
fîl ardı
: yeryüzünde
3.
merehan (merah)
: gururlanarak, azametle (aşırı sevinç, gurur)
4.
inne-k...
İsra Suresi, 37. Ayet:
Ve yeryüzünde azametle (gururla) yürüme! Muhakkak ki sen, yeryüzünü asla tahrik edemezsin (hareket ettiremezsin). Ve asla dağların boyuna erişemezsin (dağ kadar yüksek olamazsın)....
İsra Suresi, 37. Ayet:
Yeryüzünde kibirlenerek, büyüklenerek yürüme. Sen asla yeri yaramazsın. Dağlarla da ululuk yarışına giremezsin....
İsra Suresi, 39. Ayet:
İşte bunlar, Rabbinin sana hikmetten vahyettikleridir. Allâh ile beraber bir tanrı da oluşturma! Sonra pişmanlıkla (sendeki kuvveleri haber verildiği halde değerlendiremediğin için) kendi kendine söver hâlde ve (hakikatindekilerden) uzaklaştırılmış olarak Cehennem'e girersin!...
İsra Suresi, 48. Ayet:
1.
unzur
: bak
2.
keyfe
: nasıl
3.
darabû
: (misal) getirdiler, vurguladılar
4.
leke
: sana, senin için
...
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak sana nasıl örnekler verdiler de saptılar. Artık bir yol (bulmay)a güç yetiremezler....
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak senin için nasıl misaller irad ettiler, artık onlar sapıtmış oldular, artık onlar doğru bir yola (gitmeğe) güç yetiremezler....
İsra Suresi, 56. Ayet:
De ki: «Onu (Allâhı) bırakıb boş yere (Tanrı diye) söylediklerinizi çağırın. Onlar sizden her hangi bir sıkıntı gideremeyecekleri gibi değişdiremezler de. ...
İsra Suresi, 88. Ayet:
1.
kul
: de
2.
le in ictemeâti (le in ictemeâti)
: eğer toplansalar
3.
el insu
: insan
4.
ve el cinnu
: ve cin
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: “Eğer ins ve cin (insanlar ve cinler) bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek için içtima etseler (biraraya gelseler); onların bir kısmı, bir kısmına yardımcı olsa bile onun bir benzerini getiremezler.”...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: “Andolsun, insanlar ve cinler bu Kur’an’ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine de destek olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler....
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: "Andolsun, eğer İNS (türü - insan denmiyor) ve CİNN şu Kurân'ın benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine destek de olsalar, gene de onun benzerini getiremezler!"...
İsra Suresi, 88. Ayet:
'Andolsun, bu Kur’ân’ın bir benzerini ortaya koymak üzere insanlar ve cinler bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun bir benzerini meydana getiremezler' de....
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: 'Andolsun, insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek için toplansalar ve birbirlerine yardımcı da olsalar onun bir benzerini getiremezler.'...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."...
İsra Suresi, 88. Ayet:
Ey Rasûlüm, de ki: “- Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler.”...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: Eğer insanlarla cinler, birbirlerine yardımcı ve destek de olsalar, bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek için biraraya gelseler, yine de onun bir benzerini (yazıp) getiremezler....
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: Andolsun, bu Kur'an'ın bir benzerini ortaya koymak üzere insü cin bir araya gelseler, birbirlerine destek de olsalar, onun benzerini ortaya getiremezler....
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: yemin ederim eğer İns-ü Cinn bu Kur'anın mislini getirmek üzere toplansalar bir mislini getiremezler, birbirlerine zahîr de olsalar...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: «Yemin ederim eğer insanlar ve cinler bu Kur'an'ın benzerini getirmek üzere toplansalar, birbirlerine yardımcı bile olsalar onun bir benzerini getiremezler.»...
İsra Suresi, 88. Ayet:
Ey Muhammed! De ki: «Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'ân'ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.»...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: "Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kuran'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler."...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: «Andolsun, ins-ü cin şu Kur'ânın benzerini (meydana) getirmeleri için bir araya toplansa, yekdiğerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini getiremezler». ...
İsra Suresi, 88. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: 'Yemîn olsun ki, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek üzere bir araya gelseler, birbirlerine yardımcı da olsalar,(yine) onun benzerini getiremezler.'...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: İnsanlar ve cinnler bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek için toplansalardı; birbirlerine yardımcı da olsalar onun bir benzerini getiremezlerdi....
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: «Andolsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'an'ın bir mislini getirmek üzere toplanacak olsalar, elbette onun bir mislini getiremeyeceklerdir. Velev ki, bazıları bazılarına yardımcı olsun.»...
İsra Suresi, 88. Ayet:
Resulüm! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur'an'ın bir benzerini meydana getirmek için bir araya gelseler, birbirine yardım da etseler, imkânı yok onun benzerini getiremezler. ”...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: "Yemin ederim! Eğer insanlar ve cinler, bu Kur’ân’ın benzerini yapmak için bir araya toplansalar, hatta birbirlerine destek olup güçlerini birleştirseler bile, yine de onun gibi bir Kitap meydana getiremezler."...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: "Andolsun eğer insan(lar) ve cin(ler) bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine arka ol(up yardım et)seler yine onun benzerini getiremezler."...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: «Eğer bütün ins ve cin (toplulukları), bu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere toplansa, -onların bir kısmı bir kısmına destekçi olsa bile- onun bir benzerini getiremezler.»...
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: Bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için bütün insanlar ve cinler toplanıp da birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler....
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur'an'ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortaya getiremezler."...
İsra Suresi, 102. Ayet:
(Musa) da ona: "Bu (mucizevi olguları, sana) uyarıcı, aydınlatıcı belirtiler olarak göklerin ve yerin (gerçek) sahibinden başkasının indiremeyeceğini pekala biliyorsun!" diye karşılık verdi, "Ve ey Firavun, (onları doğru değerlendirme yolunu seçmediğin için) ben de senin bütünüyle ziyan içinde olduğunu düşünüyorum!"...
Kəhf Suresi, 15. Ayet:
Oysa, bu bizim soydaşlarımız, inançlarını destekleyen açık ve akla uygun bir delil getiremedikleri halde O'ndan başka varlıkları tanrı ediniyorlar: Allah hakkında yalan uyduran kimseden daha zalim kim olabilir?...
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Sana vahyedilen Rabb'inin kitabını oku. Allah'ın sözlerini hiç kimse değiştiremez ve O'nun dışında sığınabileceğin başka bir kimse bulamazsın....
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
Yahut suyu yerin altına çekilir de onu bir daha ara(yıp bul)maya güç yetiremezsin.'...
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
"Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin."...
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
"Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin."...
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
«Yahud olabilir ki suyu (yerin) dib (in) e çekilir de bir daha onu ara (yıb bul) mıya güc yetiremezsin». ...
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
'Yâhut suyu çekilerek yok olur da bir daha onu aramaya aslâ güç yetiremezsin!'...
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
«Yahut suyu çekilir de artık onu aramaya asla güç yetiremezsin.»...
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
«Veya onun suyu dibe göçüverir de böylelikle onu arayıp bulmaya kesinlikle güç yetiremezsin.»...
Kəhf Suresi, 48. Ayet:
Hepsi saf saf Rabbine arzedilecekler; (O da şöyle) buyurur: «İşte andolsun ki, ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz; fakat siz va'd ettiğimiz zamanı gerçekleştiremeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi?»...
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
inne-ke
: muhakkak sen
3.
len testetîa
: asla güç yetiremezsin, yapamazsın
4.
maiye
: benimle be...
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
(Hızır A.S): “Muhakkak ki sen, benim maiyetimde (iken vuku bulacak olaylara) sabretmeye asla güç yetiremezsin.” dedi....
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
O da dedi ki: 'Doğrusu sen benimle sabretmeye güç yetiremezsin....
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."...
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
Dedi ki: "Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin."...
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
(Hızır, cevâben şöyle) dedi: 'Doğrusu sen, berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin!'...
Kəhf Suresi, 67. Ayet:
Dedi ki: «Gerçekten sen, benimle birlikte olma sabrını göstermeye güç yetiremezsin.»...
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
e lem ekul
: ben söylemedim mi, ben demedim mi
3.
inne-ke
: muhakkak sen,
4.
len testetîa
: asla...
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
(Hızır A.S şöyle) dedi: “Muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin, demedim mi?”...
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
(O kul): 'Ben, sen benimle sabretmeye güç yetiremezsin, dememiş miydim?' dedi....
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"...
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
Dedi ki: "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"...
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
(Hızır:) 'Doğrusu sen, berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin, dememiş miydim?' dedi....
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
(72-73) Dedi ki: «Ben demedim mi ki, şüphe yok sen benimle beraber sabra takat getiremezsin?» Dedi ki: «Unuttuğum şey ile beni muahaze etme. Bana bu işimden dolayı bir güçlük teklif eyleme.»...
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
Dedi ki: «Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?»...
Kəhf Suresi, 73. Ayet:
(72-73) Dedi ki: «Ben demedim mi ki, şüphe yok sen benimle beraber sabra takat getiremezsin?» Dedi ki: «Unuttuğum şey ile beni muahaze etme. Bana bu işimden dolayı bir güçlük teklif eyleme.»...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
e lem ekul
: ben demedim mi
3.
leke
: sana
4.
inne-ke
: muhakkak sen
<...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
(Hızır A.S şöyle) dedi: “Sana, 'muhakkak ki sen, benimle beraber sabırlı olmaya asla güç yetiremezsin.' demedim mi?”...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
(O kul): 'Ben, sen benimle sabretmeye güç yetiremezsin, dememiş miydim?' dedi....
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
Dedi ki: "Gerçekte benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?"...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
(Hızır:) '(Ben) sana: 'Doğrusu sen, berâberimde sabretmeye aslâ güç yetiremezsin!’ dememiş miydim?' dedi....
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
Dedi ki: «Ben sana demedim mi ki, şüphe yok sen benimle beraber sabra takat getiremezsin.»...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
Dedi ki: «Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?»...
Kəhf Suresi, 78. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
hâzâ
: bu
3.
firâku
: ayrılık, ayrılma
4.
bey-nî ve beyni ke
: benimle senin aranda, aramızda
Kəhf Suresi, 78. Ayet:
(Hızır A.S) şöyle dedi: “Bu, benimle senin aranda ayrılıktır. Sabırlı olmaya güç yetiremediğin şey(ler)in tevîlini (yorumunu) sana haber vereceğim.”...
Kəhf Suresi, 78. Ayet:
Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim....
Kəhf Suresi, 78. Ayet:
Dedi ki: "İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim....
Kəhf Suresi, 78. Ayet:
Dedi ki: «İşte bu, benimle senin aranda ayrılma (zamanı)mız. Sana, üzerinde sabır göstermeye güç yetiremeyeceğin bir yorumu haber vereceğim....
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
1.
ve emmâ el cidâru
: ve duvar meselesine gelince, duvar ise
2.
fe kâne
: böylece idi
3.
li gulâmeyni
: iki (erkek) çocuğa ait, iki (erkek) çocuğun
4.
...
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
Ve duvar ise şehirde iki yetim (erkek) çocuğa aitti. Onun altında, onlara ait bir define vardı. Ve onların babası salih (bir kimse) idi. Bu sebeple Rabbin, o ikisinin gençlik çağına erişmesini ve Rabbinden bir rahmet olarak, defineyi çıkarmalarını istedi. Ve ben, onu kendi emrim ile (kendi isteğimle) yapmadım (Allah'ın emriyle yaptım). İşte bu, sabırlı olmaya güç yetiremediğin şeylerin (olayların) yorumudur....
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
"Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu."...
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
"Duvar ise şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu) rabbinden bir rahmettir. Bunları ben kendi buyrultum [özel görüşüm] ile yapmadım. İşte, senin sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu."...
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
«Duvara gelince, şehirde iki yetim oğlanındı. Altında ise onlara ait bir hazine var idi. Babaları da sâlih bir kimse idi. Artık Rabbin diledi ki onlar sinn-i rüşte ersinler de hazinelerini çıkarıversinler. (Bu) Rabbinden bir rahmet olarak (böyle yapılmıştır). Ve onu kendi reyimle yapmış olmadım. İşte bu, üzerine sabra takat getiremediğin şeyin izahıdır....
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
«Duvar ise, şehirde iki öksüz çocuğundu, altında onlara ait bir define vardı; babaları salih biriydi. Rabbin diledi ki, onlar erginlik çağına erişsinler ve kendi definelerini çıkarsınlar; (bu,) Rabbinden bir rahmettir. Bunları ben, kendi işim (özel görüşüm) olarak yapmadım. İşte, senin onlara karşı sabır göstermeye güç yetiremediğin şeylerin yorumu.»...
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
"Ve duvar. Duvar, o kentte yaşayan iki yetim oğlanındı. Altında, oğlanlara ait bir define vardı. Oğlanların babası da hayır ve barış seven bir kimse olarak yaşamıştı. Rabbin istedi ki, o çocuklar ergenliklerine ulaşsınlar da Rabbinden bir rahmet olarak definelerini çıkarsınlar. Ben bunları kendi buyruğumun sonucu olarak yapmadım. İşte senin sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin içyüzü budur."...
Kəhf Suresi, 97. Ayet:
Artık onu aşmıya da güc yetiremediler, onu delmiye de muktedir olamadılar. ...
Ənbiya Suresi, 24. Ayet:
Yine de tuttular, O’nun yanısıra başka birtakım tanrılar edindiler. Ey Resûlüm! De ki: "İddianızı ispatlayın, delilinizi getirin görelim!" Böyle bir delil de getiremediklerine göre de ki: "İşte bu tevhid, benimle beraber olanların ve benden önceki peygamberlerin bidirisidir." Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyor ve bu sebeple de ondan yüz çeviriyorlar....
Ənbiya Suresi, 40. Ayet:
Belki aniden gelecek de onlari sasirtacaktir. Artik onu geri ceviremezler; kendileri de ertelenmez....
Ənbiya Suresi, 40. Ayet:
Belki aniden gelecek de onları şaşırtacaktır. Artık onu geri çeviremezler; kendileri de ertelenmez....
Ənbiya Suresi, 43. Ayet:
Yoksa onların kendilerini bize karşı savunacak ilahları mı var? Onlar kendi kendilerine yardım etmeye güç yetiremezler. Bizim tarafımızdan ise yakınlık göremezler. [9]...
Ənbiya Suresi, 43. Ayet:
Yoksa kendilerini bizim (azabımızdan koruyup) engelleyecek bizden başka tanrıları mı vardır ? (Nerede ?..) O tanrılar kendilerine yardıma güç. getiremezler, bizden ise hiç dostluk ve yakınlık göremezler....
Ənbiya Suresi, 43. Ayet:
Yoksa onların bize karşı müdâfaa edebilecek (başkaca) Tanrıları var mı? (Tapdıkları o nesneler) kendi nefislerine bile yardım etmiye güc yetiremezler. Bizden ise hiç sahaabet göremezler onlar. ...
Ənbiya Suresi, 87. Ayet:
Zünnun'a da. Hani o, öfkelenerek giderken kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Ama sonunda karanlıklar içinde: Sen'den başka hiç bir ilah yoktur. Tenzih ederim seni, doğrusu ben, haksızlık edenlerden oldum, diye niyaz etmişti....
Ənbiya Suresi, 87. Ayet:
Zünnûn'u (balık karnına girmiş olan Yûnus ibn Matta'yı) da an; zira (o, kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi, (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı. Nihâyet karanlıklar içinde (kalıp): "Senden başka tanrı yoktur. Senin şânın yücedir, ben zâlimlerden oldum!" diye yalvardı....
Ənbiya Suresi, 87. Ayet:
Ve Zünnûn. Hani kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/ölçüyü kendisine uygulamayacağımızı sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: "Senden başka ilah yok, tespih ederim seni. Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum."...
Həcc Suresi, 73. Ayet:
Ey insanlar! Bir misâl verildi, ona şimdi iyice kulak verin: Şüphesiz ki Allah'tan başka taptıklarınız bir sinek bile yaratamazlar hepsi bunun için biraraya gelse bile (yine de bunu meydana getiremezler). Sinek onlardan bir şey koparıp alsa, onu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de âciz.....
Həcc Suresi, 74. Ayet:
ALLÂH'ı (adıyla işaret edileni) hakkıyla değerlendiremediler! Muhakkak ki Allâh Kaviyy'dir, Aziyz'dir (güçlü ve gücünü karşı konulmaz şekilde kullanandır)....
Həcc Suresi, 74. Ayet:
Onlar, Allah’ın, yüceliğini, kudretini, kadrini, zâtını vasfının, sıfatlarının tecellisinin ifade ettiği şekilde künhüyle kavrayamadılar, Allah’ı hakkıyla tanıyıp saygıyla hafsalalarına yerleştiremediler. Allah güçlü, kudretli, üstün ve hükümrandır....
Həcc Suresi, 74. Ayet:
Allah'i geregi gibi degerlendiremediler. Dogrusu Allah kuvvetlidir, gucludur....
Həcc Suresi, 74. Ayet:
Allah'ı gereği gibi değerlendiremediler. Doğrusu Allah kuvvetlidir, güçlüdür....
Həcc Suresi, 74. Ayet:
Onlar, Tanrı'nın gerçek gücünü ölçemediler / değerlendiremediler veya onlar Tanrı'nın gücünü gerçekten / gerektiği gibi değerlendiremediler. De ki: Kuşkusuz Tanrı güç sahibidir, azizdir....
Möminun Suresi, 43. Ayet:
Hiçbir ümmet, kendi ecelinin önüne geçemez, onu geciktiremez de....
Möminun Suresi, 43. Ayet:
Hiç bir toplum kendisi için belirlenmiş süreyi çabuklaştıramaz, geciktiremez....
Möminun Suresi, 43. Ayet:
Hiçbir ümmet (helakleri için mukadder) vaktini beriye getiremeyeceği gibi (bundan) geri de kalamazlar. ...
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Harûn’u, mucizelerimizle ve açık bir hüccetle, Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (iman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir'avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı. ...
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Harûn’u, mucizelerimizle ve açık bir hüccetle, Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (iman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler....
Möminun Suresi, 46. Ayet:
Fir'avna ve cem'ıyyetine de bunlar kibirlerine yediremediler ve dik başlı bir kavm idiler...
Möminun Suresi, 46. Ayet:
Firavun'a ve ileri gelenlerine. Fakat bunlar, kibirlerine yediremediler ve zaten dik başlı bir topluluk idiler....
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca mucizelerimizle ve apaçık hüccetimizle Fir'avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı. ...
Möminun Suresi, 46. Ayet:
Firavun ile adamlarına gittiler; fakat onlar iman etmeyi kibirlerine yediremediler. Zaten onlar büyüklük taslayan bir zümre idi....
Möminun Suresi, 60. Ayet:
Müslüman nesillerin tevdi ettikleri emanetleri, sorumlulukları, lâyıkı veçhile yerine getirememe endişesiyle kalpleri ürpererek gelecek nesillere aktarmaya, verdikleri zekâtı, sadakayı, vergiyi kabul edilmeme endişesiyle kalpleri ürpererek vermeye devam edenlerdir. Onlar da kesinlikle rablerinin huzuruna vararak hesap verecekler....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Ve muhsinlere (iffetli kadınlara), (zina suçu, iftira) atan sonra da dört şahit getiremeyenlere, o taktirde seksen celde (yalnız cilde tesir edecek sopa) vurun. Ve onların şehadetini (şahitliğini) ebediyyen kabul etmeyin. Ve işte onlar, onlar fasıklardır....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Namuslu kadınlara zina isnat edip sonra da dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun. Artık onların şahitliğini asla kabul etmeyin. İşte bunlar fâsık kimselerdir....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Hür namuslu kadınlara iftirâ edip de sonra dört tanık getiremeyenlere de seksen sopa vurun ve tanıklıklarını ebedîyen kabûl etmeyin ve onlardır buyruktan çıkanların ta kendileri....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Namuslu, iffetli, hür kadınlara, zina suçlamasında bulunup, sonra bunu ispat için dört görgü şâhidi getiremeyenlere, derilerini incitecek şekilde, seksen kırbaç vurun ve artık onların şâhitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar, işte onlar hakça bir düzenin dışına çıkan fâsıklardır, günahkârlardır....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Namuslu kadınlara (zina suçu) atıp sonra dört şahit getiremeyenlere de seksen değnek vurun ve artık onların şahitliklerini asla kabul etmeyin. İşte onlar fasıktırlar....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Iffetli kadinlara zina isnat edip de, sonra dort sahit getiremeyenlere seksen degnek vurun; ebediyen onlarin sahidligini kabul etmeyin. Iste onlar yoldan cikmis kimselerdir....
Nur Suresi, 4. Ayet:
İffetli kadınlara zina isnat edip de, sonra dört şahit getiremeyenlere seksen değnek vurun; ebediyen onların şahidliğini kabul etmeyin. İşte onlar yoldan çıkmış kimselerdir....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar....
Nur Suresi, 4. Ayet:
İffetli kadınlara zinâ isnâd eden, sonra dört şâhid getiremeyenler(in herbirin)e seksen sopa vurun ve ebedî olarak onların şâhidliğini kabûl etmeyin! İşte onlar, fâsıkların ta kendileridir....
Nur Suresi, 4. Ayet:
İffetli, hür kadınlara iftira atan, sonra da dört şahid getiremeyenlere seksen değnek vurun. Ebediyyen onların şahidliğini kabul etmeyin. İşte onlar, fasıkların kendileridir....
Nur Suresi, 4. Ayet:
İffetli kadınları (zinayla) suçlayıp sonra da (bu suçlamayı doğrulayıcı yönde) dört şahit getiremeyen kimselere gelince, böylelerine seksen değnek vurun; bundan böyle hiçbir zaman onların şahitliğini kabul etmeyin; çünkü bunlar gerçekten yoldan çıkmış kimselerdir!...
Nur Suresi, 4. Ayet:
Hürre, afife olan müslüman kadınlarına zina isnad eden, sonra dört şahit getiremeyen kimselere seksener değnek vurun ve onların şehâdetlerini ebedîyyen kabul etmeyin ve onlar ise fâsık kimselerdir....