Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korunup sakının ki: Hiç kimse bir başkasına yardım edemez. Kimseden şefaat kabul edilmez. Kimseden fideye de alınmaz. Kimseye yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hiç kimsenin bir başkasının yerine bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye kabul edilmeyeceği ve hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği günden korunup sakının....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizden infak edin; İçinde hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı gün gelmeden önce. Gerçeği yalanlayan nankörler, zalimlerin ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah: O'ndan başka ilah yoktur. O, sürekli diridir, koruyup gözetendir. O'nda ne bir dalgınlık olur ne de O'nu bir uyku tutar. Göklerde ve yerde olan her şey O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunabilecek kimmiş? Onların önlerinde ve arkalarında olan her şeyi bilir. Onlar, O'nun ilminden ancak dilediği kadarını kavrayabilirler. O'nun egemenliği yeri ve göğü kuşatmıştır. Bunları korumak O'na ağır gelmez. O, Çok Yüce ve Çok Güçlü'dür....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Her kim, iyi bir işte şefaat ederse, ona o işten bir pay vardır. Her kim de kötü bir işte şefaat ederse, ondan da ona bir pay vardır. Allah Her Şeyi Gözeten'dir....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rabb'lerinin huzurunda hesaba çekilme korkusu olanları, onunla uyar. Kendileri için O'ndan başka ne bir şefaatçi ne de bir veli yoktur. Umulur ki takva sahibi olurlar....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinen, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Hiç kimsenin kazandığı şeyle bir felaket yaşamaması için Kur'an ile uyar. O kimse için Allah'tan başka ne bir veli ne de bir şefaatçi vardır. O, bütün varlığını fidye olarak verse de ondan kabul edilmez. Onlar, kazandıklarından dolayı mahvolan kimselerdir. Onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Ant olsun, sizi ilk yarattığımız gibi yine tek başınıza Bize geldiniz. Sizi hayaline daldırdığımız şeyleri arkanızda bıraktınız. Hani! Ortaklarımız sandığınız şefaatçılarınızı yanınızda görmüyoruz. Ant olsun ki, aranızdaki bağlar artık kopmuştur. Umduklarınızın tamamı sizden kaybolup gitmiştir....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onun verdiği haberin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onun haberinin gerçekleştiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar diyecekler ki: "Gerçekten Rabb'imizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bir şefaatçi var mıdır ki bize şefaatte bulunsun veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?" Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur....
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabb'iniz, o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı; sonra arşa isteva etti. Bütün işlere yasalarını koydu. O'nun izni olmadan hiçbir şefaatçi olamaz. İşte bu Rabb'iniz olan Allah'tır. Öyleyse O'na kulluk edin. Hala düşünüp öğüt almaz mısınız?...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar, Allah'ın yanı sıra bir de kendilerine, ne bir zarar, ne bir yarar sağlamayan şeylere kulluk ediyorlar ve "Bunlar, Allah'ın katında bizim şefaatçilerimizdir." diyorlar. De ki: "Allah'a, göklerde ve yerde kendisinin bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Allah, onların ortak koştuklarından Münezzeh'tir ve Çok Yüce'dir....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın yanında bir "ahd" edinmiş olan kimse hariç, bir şefaate sahip olamayacaklar....
Taha Suresi, 109. Ayet:
İzin Günü, şefaat fayda vermez. Rahman'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse hariç....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların bütün yapıp ettiklerini bilir. Ve onlar, rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat edemezler. Onlar, O'na duydukları derin saygıdan titrerler....
Şüəra Suresi, 100. Ayet:
"Artık şefaat edecek kimsemiz de yok."...
Rum Suresi, 13. Ayet:
Ortak koştukları da onlara şefaatçi olmayacaktır. Ortaklarını da yok sayacaklar....
Səcdə Suresi, 4. Ayet:
O Allah ki; gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yarattı. Sonra arşa isteva etti. Sizin O'ndan başka veliniz ve şefaatçiniz yoktur. Hala öğüt almaz mısınız?...
Səba Suresi, 23. Ayet:
O'nun yanında şefaat, yalnızca izin verdiği kimseye fayda verir. Kalplerindeki korku giderilince: "Rabb'imiz ne buyurdu?" derler. "Gerçeği." derler. Ve O, Çok Yüce'dir, Çok Büyük'tür....
Yasin Suresi, 23. Ayet:
"Ben, O'nun yanı sıra ilahlar edinir miyim? Eğer Rahman, bana bir zarar dilerse, onların şefaatinin bana hiçbir yararı olmaz. Onlar beni kurtaramazlar."...
Zümər Suresi, 43. Ayet:
Yoksa Allah'ın yanı sıra şefaatçiler mi edindiler? De ki: "Onlar hiçbir şeye sahip olmasalar ve akıl etmeseler de mi?...
Zümər Suresi, 44. Ayet:
De ki: "Şefaat etme tamamıyla Allah'ın elindedir. Göklerin ve yerin egemenliği yalnızca O'na aittir. Sonra O'na döndürüleceksiniz....
Mömin Suresi, 18. Ayet:
Yaklaşan gün hakkında onları uyar. O gün korkudan yürekler ağızlara gelir. Zalimler için ne samimi bir dost ne de sözü dinlenir bir şefaatçi vardır....
Zuxruf Suresi, 86. Ayet:
Onların, O'nun yanı sıra dua ettikleri kimseler şefaate güç yetiremezler. Bunu ancak gerçeğe tanıklık edenler kavrar....
Duxan Suresi, 27. Ayet:
Ve sefa sürdükleri nice nimetler....
Əhqaf Suresi, 20. Ayet:
Kafirler, ateşe arz edilirlerken, onlara: "Dünya hayatınızda sahip olduğunuz tüm güzel şeyleri boşa harcadınız. Onlarla sefa sürdünüz. Yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladığınız ve doğru yoldan saptığınız için, artık bugün alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız." denir....
Nəcm Suresi, 26. Ayet:
Göklerde nice melekler var ki, Allah'ın dilediği ve hoşnut olduğu kimseler için izin vermesi dışında onların şefaatleri hiçbir yarar sağlamaz....
Müddəssir Suresi, 48. Ayet:
Artık şefaatçilerin şefaati onlara yarar sağlamaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ
şefâ
atun ve lâ yu’hazu minhâ adlun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne)....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
1.
ve ittekû
: ve sakının, çekinin
2.
yevmen
: gün
3.
lâ teczî
: karşılığı ödenmez
4.
nefsun
: bir nefs, bir kimse...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve, bir kimseden diğer bir kimseye, bir şeyin ödenmeyeceği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Korkun o günden ki hiç kimse, bir başkasının yerine bir şey ödeyemez o gün; kimsenin kimseye şefaati kabul edilmez, kimseden karşılık da alınmaz, onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseyi kurtarmak için bir şey ödeyemeyeceği süreçten korunun; (o süreçte) ne (birbirine) şefaat kabul edilir, ne fidye ödenerek biri kurtarılabilir ne de onlara yardım gelir....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin, hiçbir şekilde başkasının yerine sorguya çekilmeyeceği; başkasının başına geleceklerin bir kısmını bile göğüsleyemeyeceği; kâfir olarak ölenler için hiçbir şefaatçinin şefaatinin kabul edilmeyeceği; cezaların fidyeye çevrilmeyeceği, kimselere yardımın da yapılmayacağı bir günden, Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, kendinizi azaptan koruyun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Hiç kimsenin kimse adına bir şey yapamayacağı, kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve onların (hesaba çekilenlerin) bir yardım göremeyecekleri günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Bir de öyle bir azâb gününden sakının ve korkun ki, o günde (kıyamette) hiç bir kimse, hiç bir kimse adına bir şey ödeyemez, kimseden
şefâ
at da kabul edilmez; azâbdan kurtulmak için kimseden bedel ve karşılık alınmaz. (Allah’ın azabından kurtulmak hususunda) o kâfirlere yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseden faydalanamiyacagi, kimseden bir sefaat kabul edilmeyecegi, kimseden bir fidye alinmayacagi ve yardim gorulmeyecegi gunden korunun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiç bir kimsenin hiçbir kimse için birşey ödeyemiyeceği, hiç kimseden (kâfirler hakkında) şefaat kabul olunmayacağı, hiçbir kimseden kurtuluş akçesi alınmayacağı ve onların yardım olunmayacağı günden korkup sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, kimse kimsenin yerine birşey ödeyemez, aracılık (şefaat) kabul edilmez, kimseden bir fidye alınmaz ve yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korunun ki kimse kimseden bir şey ödeyemez, kimseden şefaat de kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz, hem onlar kurtarılacak da değillerdir....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve kimsenin kimseden bir şey ödeyemeyeceği, kimseden şefaatin kabul olunmayacağı, kimseden fidyenin alınmayacağı ve kimsenin kurtarılamayacağı bir günden sakının!...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimse yerine birşey ödeyemeyeceği, aracılık (şefaat) kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım da edilmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korkun ki (o günde) hiçbir kimse, hiçbir kimse nâmına bir şey ödeyemez. Ondan her hangi bir şefaat kabul olunmaz. Ondan bir fidye (bedel) alınmaz, onlara (Allahın azabından kurtulmak hususunda) yardım da edilmez. ...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, (o gün) kimse, kimse nâmına bir şey ödemez, ondan(Allah’ın izni olmadıkça) bir
şefâ
at de kabûl edilmez, ondan bir fidye de alınmaz ve onlar yardım (da) olunmazlar!...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korkun ki; o günde kimse, kimse için bir şey ödeyemez. Şefaat kabul edilmez. Fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiçbir insanın ötekine en ufak bir yararının dokunmayacağı, hiç kimseden şefaatin kabul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği Gün(ün mutlaka gelip çatacağı) bilinciyle yaşasanıza!...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkunuz ki, o günde hiçbir şahıs hiçbir şahıstan dolayı hiçbir şey ödemez. Ve o şahıstan hiçbir şefaat kabul edilmez. Ve ondan hiçbir fidye alınmaz. Ve onlara ne de yardım olunurlar....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden şefaat kabul edilmeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği azap gününden korkup sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım da görülmeyeceği bir günden kendinizi koruyun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse başkasının yerine birşey ödeyemez, kimseden şefaat kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz, hem onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse, kimsenin cezâsını çekmez (borcunu ödemez); kimseden
şefâ
at (aracılık, iltimas) da kabul edilmez; kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korkup sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Bir de öyle bir günden korkun ki, ne kimse bir başkasının cezasını öder, ne kimseden şefaat kabul edilir, ne kimseden fidye alınır, ne de onlar bir yardım görürler....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve korkun o günden ki, hiç bir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez; hiç bir benlikten şefaat kabul edilmez, hiç bir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
1.
ve iz
: ve olmuştu, olduğu zaman
2.
kultum (iz kultum)
: siz dediniz (siz demiştiniz)
3.
yâ mûsâ
: ey Musa
4.
len nasbirâ
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Ve siz: “Ey Musa! Biz bir (çeşit) yemek (yemeye) asla sabredemeyiz. Artık bizim için Rabbine dua et. Bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden, sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” demiştiniz. (Musa a.s): “Hayırlı olanı, daha değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? (Öyle ise) Mısır'a inin, sizin istediğiniz şeyler muhakkak ki orada var.” demişti. (Sonra da) onların üzerlerine zillet (sefalet) ve fakirlik (damgası) vuruldu. Ve onlar, Allah'tan bir gazab...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Vettekû yevmen lâ teczî nefsun an nefsin şey’en ve lâ yukbelu minhâ adlun ve lâ tenfeuhâ
şefâ
atun ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne)....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
1.
ve ittekû
: ve sakının
2.
yevmen
: gün
3.
lâ teczî
: ödenmeyecek, ödenmez
4.
nefsun an nefsin
: bir kimseden bi...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel) kabul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Sakının o günden ki kimse, o gün kimsenin bir şeyini ödeyemez, kimseden bir karşılık kabul edilmez, kimsenin kimseye şefaati fayda vermez, onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve korunun o süreçten ki, hiçbir nefs bir başkası için bir şey ödeyerek onu kurtaramaz. Ondan bir fidye (kurtuluş bedeli) kabul edilmez; ona şefaat fayda vermez ve dahi yardım edilemez!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin, hiçbir şekilde başkasının yerine sorguya çekilmeyeceği; başkasının başına geleceklerin bir kısmını bile göğüsleyemeyeceği; cezaların fidyeye çevrilmeyeceği; kâfir olarak ölenler için hiçbir şefaatçinin şefaatinin kabul edilmeyeceği, kimselere yardımın da yapılmayacağı bir günden, Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, kendinizi azaptan koruyun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse adına bir şey yapamayacağı, kimsenin yerine bir fidyenin kabul edilmeyeceği, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve (hesaba çekilenlerin) bir yerden yardım göremeyecekleri günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
O günden korkun ki, orada kimse kimseden bir şey ödeyemez (kimse başkasının borç ve mes’uliyetini karşılayamaz), azâbdan kurtulmak için kimseden bedel kabul edilmez; ve kâfir olduğu halde kimseye şefaat fayda vermez, hem de hiç bir taraftan yardım olunmazlar....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse namina bir sey odemiyecegi, hic kimseden fidye alinmiyacagi, kimseye sefaatin yarar saglamayacagi ve onlarin yardim gormiyecegi gunden korunun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve sakının o günden ki, kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye (kurtuluş akçesi) kabul olunmaz ve kimseye de (Allah'ın izni olmaksızın) şefaat fayda vermez, onlar yardım da olunmazlar....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların yardım görmeyeceği günden korunun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimseden yana bir şey ödeyemediği, hiç kimseden fidye alınmadığı ve hiç kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamadığı ve yardımın kesildiği bir günden sakının...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
ve sakının öyle bir günden ki kimse kimseden bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, ve ona şefaat de faide vermez, hem de hiç bir taraftan yardım olunmazlar...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden korkun ki, kimse başka birinin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, ona şefaat fayda vermez ve hiç bir taraftan yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hiç kimsenin başkası adına birşey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye kabul edilmeyeceği, hiç kimseye şefaatin yarar sağlayamayacağı ve böylelerinin hiçbir yerden yardım görmeyeceği günden korkun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiç kimsenin kimseden yana / hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği ve yardımın kesildiği / yardım görülmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
O günden sakının ki hiç bir kimse kimseden yana birşey ödeyemez. Kimseden bedel kabul olunmaz. Kimseye de şefaat fâide vermez ve onlara (başka her hangi bir) yardım da edilmez. ...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hem öyle bir günden sakının ki, (o gün) kimse, kimse nâmına bir şey ödemez, ondan bir kurtuluş bedeli kabûl edilmez, hem ona (Allah izin vermedikçe)
şefâ
at fayda vermez, onlara yardım da edilmez!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden bedel kabul olunmaz, şefaat fayda vermez ve yardım olunmaz....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiçbir insanın diğerine bir yararının olmayacağı, hiç birinden fidye kabul edilmeyeceği; şefaatin fayda etmeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği bir Günü(n gelip çatacağını) aklınızdan çıkarmayın....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, hiçbir şahıs hiçbir şahıs için bir şey ödeyemez ve hiçbir şahıstan fidye de kabul edilmez. Ve ona şefaat da fayda vermez. Ve onlar yardım da olunmazlar....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez. O gün kimseye şefaat fayda vermez, onlar hiç kimseden yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye kabul edilmeyeceği, hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve kendilerine yardım da edilmeyeceği bir günden kendinizi koruyun!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, O gün hiçbir kimse bir başkasının yerine ödeme yapamaz, Hiçbir kimseden fidye kabul edilmez Ve kendisine şefaat fayda etmez. Onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve şu günden sakının ki, kimse kimsenin cezâsını çekmez (borcunu ödemez), kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye
şefâ
at (aracılık, iltimas) fayda vermez, bir taraftan yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden bir kurtuluş karşılığı (fidye) alınmayacağı ve hiç kimseden bir şefaatin kabul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden korkun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Bir de öyle bir günden korkun ki, ne kimse bir başkasının cezasını öder, ne kimseden fidye kabul edilir, ne kimseye bir şefaat fayda verir, ne de onlar bir yardım görürler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiç bir yardım göremeyecekleri o günden korkun....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve İbrahim: "Ey Rabbim!" diye yalvardı, "Burayı emin bir bölge yap ve halkından Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman edenlere bereketli rızıklar bağışla." (Allah): "Her kim hakikati inkar ederse, onun kısa bir süre zevk ü sefa içinde yaşamasına izin veririm -ama sonunda onu ateşin azabına sürerim; ne kötü bir duraktır o!" diye cevap verdi....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Yâ eyyûhellezîne âmenû enfikû mimmâ razaknâkum min kabli en ye’tiye yevmun lâ bey’un fîhi ve lâ hulletun ve lâ
şefâ
ah(
şefâ
atun), vel kâfirûne humuz zâlimûn(zâlimûne)....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
4.
enfikû
: infâk edin,...
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey âmenû olanlar! İçinde, ne bir alışverişin ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatin bulunmadığı gün (kıyâmet günü) gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan infâk edin (Allah için verin). Ve kâfirler, onlar zâlimlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler! Hiçbir alışverişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin olmadığı kıyamet günü gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayın. İnkâr edenler ise zalimlerin ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey inananlar, sizi rızıklandırdığımız şeylerden bir kısmını yoksullara harcayın o gün gelip çatmadan ki o gün ne alış-veriş var, ne dostluk, ne şefaat. Kâfirlere gelince onlardır zâlimler....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler, ne alışverişin, ne dostluğun, ne de şefaatin olmadığı günden önce, sizi rızıklandırdıklarımızda infak edin (imanınız dolayısıyla karşılıksız bağışlayın). . . Kâfirler (Hakikati inkâr edenler), zâlimlerin (kendi nefsine zarar verenlerin) ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler, bedel ödeyerek kendinizi kurtaracak pazarlığın olmayacağı, dostluğun ve şefaatin fayda sağlamayacağı bir günün gelmesinden önce, Allah’ın size verdiği rızık ve servetin bir kısmını Allah yolunda karşılık beklemeden, gönüllü harcayın. Nankörlük ederek fukara hakkını esirgeyenler, işte onlar kendilerine yazık eden zalimlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler! Alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden önce size rızık olarak verdiklerimizden harcayın. Kâfirler ise zalimlerin ta kendileridirler....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç bir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kâfirler... Onlar zulmedenlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler, ne bir alışverişin, ne bir dostluğun ve ne de bir şefaatın bulunmadığı bir gün (Hesap günü) gelmeden önce size verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcayın. Kâfirler (yok mu), işte onlar zâlimdirler....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey inananlar! Alisverisin, dostlugun, sefaatin olmayacagi gunun gelmesinden once sizi riziklandirdigimizdan hayra sarfedin. Inkar edenler ancak yazik edenlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey imân edenler! İçinde hiçbir alım-satım, içten dostluk ve şefaatin olmadığı gün gelmeden önce sizi rızıklandırdığımızdan (Allah için, Allah yolunda) harcayın. İnkarcılar ise hep o haksızlıkta bulunanlardır....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey inananlar! Alışverişin, dostluğun, şefaatin olmayacağı günün gelmesinden önce sizi rızıklandırdığımızdan hayra sarfedin. İnkar edenler ancak yazık edenlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
İnananlar, ne alışverişin ne dostluğun ve ne de şefaatin (aracılığın) olmadığı gün gelmeden önce size verdiklerimizden dağıtın. İnkar edenler zalimlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey o bütün iman edenler size merzuk kıldığımız şeylerden infak edin: gelmeden evvel bir gün ki onda alım satım yok, dostluk da yok şefaat de yok kâfirler ise hep o zalimlerdir...
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler, alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden önce, size verdiğimiz mallardan nafaka verin. Kafirler ise hep o zalimlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey inananlar, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç bir şefaatin olmadığı gün gelmeden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kafirler... Onlar zulmedenlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey îman edenler, içinde ne bir alış veriş, ne bir dostluk, ne de bir şefaat (imkânı) bulunmayan bir gün gelmezden evvel size verdiğimiz rızıkdan (Hak yolunda) harcayın. Kâfirler zulmedenlerin ta kendileridir. ...
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey îmân edenler! İçinde ne bir alış-veriş, ne bir dostluk, ne de (Allah’ın izni olmadıkça) bir
şefâ
at bulunan bir gün gelmeden önce, sizi rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf edin! Kâfirler ise, zâlimlerin ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler, alış verişin, dostluğun ve şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size verdiğim rızıklardan infak edin. Kafirler işte zalimlerin kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! Pazarlığın, dostluğun ve şefaatin geçerli olmayacağı bir Gün gelmeden önce size rızık olarak bağışladığımız şeylerden (Bizim yolumuzda) harcayın. Ve bilin ki hakikati inkar edenler zalimlerin ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey imân etmiş olanlar! Size rızk olarak verdiğimiz şeylerden infak ediniz. Bir günün gelmesinden evvel ki, onda ne alım satım, ne dostluk, ne de şefaat vardır. O kâfirler ise işte zalim olanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
-Ey iman edenler, İçinde alışverişin, dostluğun ve de şefaatin olmadığı bir gün gelmezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. İnkar edenler, işte onlar, zalimlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler! Ne alışverişin, ne bir dosttan yardım beklemenin, ne de bir kimseden şefaat ummanın mümkün olmadığı bir gün gelmeden önce, size nasip ettiğimiz şeylerden harcayın! Kâfirler, zalimlerin ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey inananlar, ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de
şefâ
atin olmadığı gün gelmezden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allâh için) harcayın. Kâfirler, zâlimlerin tâ kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler, hiç bir alış-verişin, hiç bir dostluğun ve hiç bir şefaatin olmadığı gün gelmezden evvel, size rızık olarak verdiklerimizden infak edin. Kâfirler, onlar zulmedenlerdir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler! Sizi rızıklandırdığımız şeylerden bağışta bulunun-öyle bir günden önce ki, o günde ne bir alışveriş olur, ne bir dosttan yardım beklenir, ne de kimseden bir şefaat umulur. O günü inkâr edenler ise, zalimlerin tâ kendileridir....
Bəqərə Suresi, 254. Ayet:
Ey iman edenler! Alış-verişin, dostluğun, şefaatin olmadığı o gün gelmeden önce size verdiğimiz rızktan infak edip dağıtın. Küfre sapanlar zalimlerin ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
1.
allâhu
: Allah
2.
lâ ilâhe
: ilâh yoktur
3.
illâ
: ancak, sadece, den başka
4.
huve
: o
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy'dır Kayyum'dur. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O'nundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O'nun lminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata edemezler (kavrayamazlar). O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini ko...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. O’nu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar O’nun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gö...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Öyle bir Allah ki ondan başka yoktur tapacak. Diridir, her an yarattıklarını tedbîr ve tasarruf edip durur. Ne uyuklamaya kapılır, ne uykuya dalar. Onundur ne varsa göklerde ve yeryüzünde. Kimdir izni olmadıkça onun yanında şefaate kalkışacak? Önlerindekini de bilir, artlarındakini de. Onun bilgisinden, dilediği miktardan başka hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsüsü gökleri de kaplayıp kucaklamıştır, yeryüzünü de. Göğü, yeri korumak, ona ağır da gelmez. O'dur çok yüce ve çok ulu....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allâh O, tanrı yoktur sadece HÛ! Hayy ve Kayyum (yegâne hayat olan ve her şeyi kendi isimlerinin anlamı ile ilminde oluşturan - devam ettiren); O'nda ne uyuklama (âlemlerden bir an için olsun ayrılık), ne de uyku (yaratılmışları kendi hâline bırakıp kendi Zâtî dünyasına çekilme) söz konusudur. Semâlarda ve arzda (âlemlerdeki tümel ilim ve fiiller boyutunda) ne varsa hepsi O'nundur. Nefsinin hakikati olan Esmâ mertebesinden açığa çıkan kuvve olmaksızın (biiznihi) O'nun indînde kim şefaat edebilir...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah, kendinden başka ilah olmayan (ilah)dır. O, sürekli diridir ve yaratıklarını sürekli koruyup gözetendir. Onu ne bir uyuklama ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. O'nun katında kendisinin izni olmadan kim şefaat edebilir! O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O'nun ilminden dilediği kadarından fazla bir şeyi kuşatamazlar. O'nun Kürsi'si gökleri ve yeri kaplamıştır. [54] Bunları korumak O'na güç gelmez. O, çok yüce, çok büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah... O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah o Allah’dır ki, kendinden başka hiç bir ilâh (Tanrı) yoktur (Ondan başka ibadete müstahak mâbud yoktur). O ezelî ve ebedî hayat ile bizâtihi (kendiliğinden) diridir, (bâkidir). Zât ve kemâl sıfatlarıyla yaratıkların (mahlûkatın) bütün işlerinde hâkim ve kâimdir, her şey onunla kâimdir. Onu ne bir dalgınlık, ne de bir uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi onun. Onun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir? O, bütün varlıkların (dünya ve âhirete ait) önlerinde ve arkalarındaki giz...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah, O'ndan baska tanri olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratiklarini gozetip durandir. Goklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katinda sefaat edecek kimdir? Onlarin islediklerini ve isleyeceklerini bilir, dilediginden baska ilminden hicbir seyi kavrayamazlar. Hukumranligi gokleri ve yeri kaplamistir, onlarin gozetilmesi O'na agir gelmez. O yucedir, buyuktur....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah ki, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur, ancak O vardır; hep diridir O; yarattıklarını kudretiyle tedbiriyle tutup duran O; ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku...... Göktekiler ve yerdekiler O'nun. İzni olmaksızın O'nun katında şefaat edecek olan kim? Yarattıklarının önünde ne var, arkalarında ne var bilir. Onlar ise O'nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. Kürsü'sü (yüce kudret ve saltanatı) gökleri ve yeri kuşatıp kaplamıştır. Her ikisini görüp gözetmek O'na ağır gelmez. O...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah, O'ndan başka tanrı olmayan, kendisini uyuklama ve uyku tutmayan, diri, her an yaratıklarını gözetip durandır. Göklerde olan ve yerde olan ancak O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Onların işlediklerini ve işleyeceklerini bilir, dilediğinden başka ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. Hükümranlığı gökleri ve yeri kaplamıştır, onların gözetilmesi O'na ağır gelmez. O yücedir, büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah'dan başka hiç bir tanrı yoktur. O, daima yaşayan, daima duran, bütün varlıkları ayakta tutandır. O'nu ne gaflet basar, ne de uyur. Göklerdeki ve yerdeki herşey O'nundur. O'nun izni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine! Onların önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun hükümdarlığı, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Her ikisini görüp gözetmek, ona bir ağırlık da vermez. O, çok ulu ve çok bü...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir. Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok y...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah O’dur ki kendisinden başka hiç bir ilah yoktur. Hayy ve Kayyum’dur. O’nu dalgınlık ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. O’nun ilmi olmadan katında şefaat edecek kimdir? Önlerinde ve arkalarında ne varsa bilir. Dilediği kadarından başka O’nun ilminden hiç bir şey kavrayamazlar. Kürsisi gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na ağırlık vermez. O, öyle ulu, öyle azametlidir....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Tanrı... O'ndan başka tanrı yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir. (Onlar ise) Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç birşeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah (o Allahdır ki) kendinden başka hiç bir Tanrı yokdur. (O, zatî, ezelî ve ebedî hayaat ile) diridir (baakıydir). Zâtiyle ve kemâliyle kaaimdir. (Yaratdıklarının heran tedbîr-ü hıfzında yegâne haakimdir, her şey onunla kaaimdir). Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onun. Onun izni olmadıkça nezdinde şefaat edecek kim miş. O (yaratdıklarının) önlerindekini, arkalarındakini, (yapdıklarını, yapacaklarını, bildiklerini, bilmediklerini, açıkladıkla...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah ki, O’ndan başka ilâh yoktur. (O,) Hayy (hayâtı ezelî ve ebedî olan)dır, Kayyûm (bütün mevcûdât kendisiyle kaim olan)dır. O’nu ne bir uyuklama, ne de bir uyku tutar. Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan O’nun huzûrunda şu
şefâ
at edecek olan kimdir? (Onların) önlerindekini ve arkalarındakini (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Hâlbuki (onlar ise) O’nun ilminden, dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Kürsî’si, gökleri ve yeri kaplamıştır; her ikisinin muhâfazası O’n...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah O'ndan başka hiçbir ilah yoktur. Hayy ve Kayyum'dur. O'nu dalgınlık ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi de O'nundur. O'nun izni olmadan katında şefaat edecek kimdir? Önlerinde ve arkalarında ne varsa bilir. Dilediği kadarından başka O'nun ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. Kürsi'si gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O'na ağırlık vermez. O, öyle ulu, öyle yücedir....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah -O'ndan başka ilah yoktur-; Her zaman diridir, bütün varlıkların kendi kendine yeterli yegane kaynağıdır. Ne uyuklama tutar O'nu, ne de uyku. Yeryüzünde ve göklerde ne varsa O'nundur. O'nun izni olmaksızın nezdinde şefaat edebilecek olan kimdir? O, insanların gözlerinin önünde olanı da, onlardan gizli tutulanı da bilir; oysa O dilemedikçe insanlar O'nun ilminden hiçbir şey edinemez, hiçbir şey kavrayamazlar. O'nun sonsuz kudreti ve egemenliği gökleri ve yeri kaplar ve onların korunup deste...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah Teâlâ ki, O'ndan başka bir mabut yoktur. Hayy-ü Kayyûm olan O'dur. O'nu ne uyuklama ne de uyku tutmaz. Göklerde ne varsa yerde ne varsa, hep O'nundur. O'nun izni olmaksızın O'nun yanında şefaat edecek olan kimdir? O, mahlukatının geçmişleri ve gelecekleri ne varsa hepsini bilir. Ve O'nun mahlukatı, O'nun dilediğinden başka O'nun malumatından bir şeyi ihata edemezler. O'nun kürsüsü göklerden ve yerden daha geniştir. Göklerin ve yerin hıfzı O'na ağır gelmez. Ve en yüce ve en ulu olan da anca...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah o Allah'tır ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. O Hayy ve Kayyum'dur. (Ezelî ve ebedî hayat ile bâkidir. Zât ve kemâl sıfatları ile her şeye hâkim olup, bütün varlıklar O'nunla kâimdir). O'nu uyuklama da uyku da tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan, katında kim şefaat edebilir? O, kullarının işlediklerini ve işleyeceklerini bilir. O'nun dilediğinden başka, insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. G...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah, O’ndan başka ilah yoktur. Diri (hayat sahibi) ve yaratıklarının üzerinde gözeticidir. O’nu bir uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan yanında kim şefaat edebilir? Önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O’nun ilminden -dilediği kadarı hariç- hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun otoritesi, gökleri ve yeri kaplamıştır. Onları koruyup gözetmek O’na asla ağır gelmez. O, çok yücedir, çok büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah o İlâhtır ki Kendisinden başka ilâh yoktur. Haydır, kayyûmdur kendisini ne bir uyuklama, ne uyku tutamaz. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat etmek kimin haddine? Yarattığı mahlûkların önünde ardında ne var, hepsini bilir. Mahlûklar ise O’nun dilediğinden başka, ilminden hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri koruyup gözetmek O’na ağır gelmez, O öyle ulu, öyle büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allâh, ki O'ndan başka tanrı yoktur, dâimâ diri ve yaratıklarını koruyup yöneticidir. Kendisini ne bir uyuklama, ne de uyku tutmaz. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. O'nun izni olmadan kendisinin katında kim
şefâ
at edebilir? Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun ilminden, ancak kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. O'nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır (O yüce padişah, göklere, yere, bütün kâinâta hükmetmektedir). Onları koru(yup gözet)mek, kend...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah. O'ndan başka ilah yoktur. Diridir, kaimdir. O'nu uyuklama ve uyku tutmaz. Göklerde de, yerde de ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmaksızın O'nun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, önlerindekini ve, arkalarındakini bilir. Dilediği kadarının dışında, O'nun ilminden hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. . O'nun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O, pek yücedir, pek büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
O Allah ki, Ondan başka tanrı yoktur. O Hayydır, Kayyûmdur. Onu ne uyku tutar, ne uyuklama. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Onundur. Onun katında, Onun izni olmadan şefaat edecek kim var?O, kullarının geleceğini de bilir, geçmişini de. Kulları ise, Onun ilminden, ancak Onun dilediği kadarını kavrayabilirler. Onun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır; her ikisini de görüp gözetmek Ona ağır gelmez. O pek yüce, pek büyüktür....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah'tan başka ilâh yok. Hayy'dır O, sürekli diridir; Kayyûm'dur O, kudretin kaynağıdır. Ne gaflet yaklaşır O'na ne kendinden geçme ne de uyku. Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız O'nun dur. O'nun huzurunda, bizzat O'nun izni olmadıkça, kim şefaat edebilir! O, insanların önden gönderdiklerini de bilir, arkada bıraktıklarını da!... İnsanlar O'nun bilgisinden, bizzat kendisinin dilediği dışında, hiç bir şeyi kavrayıp kuşatamazlar. O'nun kürsüsü, gökleri ve yeri çepeçevre kuşatmıştır. Göklerin ...
Ali-İmran Suresi, 103. Ayet:
Va’tasımû bihablillâhi cemîân ve lâ teferrekû, vezkurû ni’metallâhi aleykum iz kuntum a’dâen fe ellefe beyne kulûbikum fe asbahtum bi ni’metihî ihvânâ(ihvânen), ve kuntum alâ
şefâ
hufretin minen nâri fe enkazekum minhâ, kezâlike yubeyyinullâhu lekum âyâtihî leallekum tehtedûn(tehtedûne). ...
Ali-İmran Suresi, 103. Ayet:
1.
ve ı'tasımû
: ve sarılın
2.
bi habli allâhi
: Allah'ın ipine
3.
cemîân
: topluca, hepiniz
4.
ve lâ teferrekû
: ...
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlara, nerede olurlarsa olsunlar bir aşağılanma damgası vurulmuştur-ancak Allah'tan bir ahitle veya insanlardan ahitle bundan kurtulabilirler. Onlar Allah'ın gazabına uğramış ve sefalete mahkûm olmuşlardır. Bunun sebebi de Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleridir. Zira isyan etmişler ve haddi aşmışlardır....
Nisa Suresi, 11. Ayet:
Allah evlâtlarınız arasındaki miras taksimini size şöyle emrediyor. Erkeğe kadının payının iki mislidir. Çocuklar ikiden fazla kadın ise, murisin bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer varis bir tek kadınsa, terekenin yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı mirastan, ana-babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da, ana babası ona vâris olmuşsa, anasının payı üçte birdir. Eğer ölenin kardeşleri varsa, anasına altıda bir düşer. Bütün bu paylar, ölenin yaptığı vasi...
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Men yeşfa’
şefâ
aten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ, ve men yeşfa’
şefâ
aten seyyieten yekun lehu kiflun minhâ. Ve kânallâhu alâ kulli şey’in mukîtâ(mukîten)....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
1.
men
: kim, kimse, kişi
2.
yeşfa'
: şefaat eder, yardımcı olur
3.
şefâ
aten haseneten
: güzel şefaat, iyiliğe yardım etme
4.
y...
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim güzel bir şefaatle (iyilik yapılmasına) yardım ederse, ondan (o iyilikten) onun bir nasibi olur. Ve kim kötü bir şefaatle (günah işlenmesine) yardım ederse onun da ondan (o şerrden) bir payı olur. Ve Allah, herşeye mukayyet olandır (gözetendir)....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim iyi bir şefaatte bulunursa o şefaatten payı vardır ve kim kötü bir şefaatte bulunursa ondan payı var ve Allah her şeyi bilir korur....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim, güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. Allah her şeyin üzerinde koruyucudur....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim güzel bir yardımda (şefaatte) bulunursa, ona o yardımdan bir hisse (sevab) olur. Kim de kötü bir yardım ve tavassutta bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah herşey’e hakkıyla kadir ve şahiddir....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim güzel bir şefaatte bulunur (hakkını savunamıyan birine sahip çıkıp haklılığını isbatlamasını veya suç zanlılığından kurtarmasını veya hakkının geri alınmasını sağlarsa), ona, o şefaatten (sevap ve sonuç bakımından) bir pay vardır. Kim de kötü bir şefaatte bulunursa ona da (günah ve suç bakımından) bir hisse varda. Allah, her şeyi görüp gözeten ve her şeye gücü yetendir....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Her kim güzel bir şefaatte bulunursa ona ondan bir nasîb olur, her kim de kötü bir şefaatte bulunursa ona da ondan bir nazîr olur, Allah her şeye nâzır bulunuyor...
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim, güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine bir hisse vardır; kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır. Tanrı her şeyin üzerinde koruyucudur....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim güzel bir şefaatle
şefâ
atde bulunursa ondan kendisine bir hisse (sevab) vardır. Kim de kötü bir şefaatle
şefâ
atde bulunursa ondan kendisine bir (günâh) pay (ı) vardır. Allah her şey'e hakkıyle kaadir ve nazırdır. ...
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim güzel bir
şefâ
atle
şefâ
atte bulunursa (faydalı bir işe aracı olursa), ona bundan bir nasib vardır. Kim de kötü bir himâye ile
şefâ
atte bulunursa, ona da bundan bir hisse vardır. Zîrâ Allah, herşeye gücü yeten (ve herşeyi gören)dir....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Her kim güzel bir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir nâsib olur. Ve her kim kötü bir şefaatle şefaatte bulunursa onun için de ondan bir hisse olur. Ve Allah Teâlâ herşey üzerine bihakkın nazîrdir....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Her kim güzel bir şefaatte bulunursa, o iyilikten kendisine de bir nasip vardır. Kim de kötü bir hususta şefaat ederse, ondan da kendisine bir pay düşer. Allah her şey üzerinde kadirdir....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim, güzel bir aracılıkla aracılıkta (şefaatte) bulunursa, ondan kendisine de bir hisse vardır: kim de kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine, bir pay vardır. Allah her şeyin üzerinde koruyucudur....
Ənam Suresi, 40. Ayet:
De ki: «Bana haber verir misin: Eğer size Allahın azabı gelir, yahud size kıyamet gelib çatarsa Allahdan başkasını mı çağıracaksınız? Eğer (putlarınızın şefaatçi olduğunu söylemekde) saadık (adamlar) iseniz (çağırın onları bakayım)»! ...
Ənam Suresi, 51. Ayet:
1.
ve enzir
: ve uyar, ikaz et
2.
bi-hi
: onunla
3.
ellezîne yehâfûne
: korkan kimseler
4.
en yuhşerû
: haşrolmak<...
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Ve Rab'lerine haşrolunmaktan korkan kimseleri, onunla uyar. Onların, O'ndan (Allah'tan) başka bir dostu ve şefaat edeni yoktur. Böylece onlar takva sahibi olurlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Kendileri için Allah’tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi bulunmaksızın, Rab’lerinin huzurunda toplanmaktan korkanları, Allah’a karşı gelmekten sakınsınlar diye, onunla (Kur’an ile) uyar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin tapısında hasredilmeden korkanları Kur'ân'la korkut ve çekinsinler diye de bildir ki onlara, Rablerinden başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerine haşrolunmalarından korkanları O'nunla (nefslerindeki Esmâ kuvvelerinin yaşatacakları konusunda) uyar. . . Onların O'nun dûnunda ne bir Veliyy'i ve ne de bir şefaat edicisi vardır. . . Umulur ki takvayı gerçekleştirirler....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Toplanıp Rablerinin huzuruna getirileceklerinden korkanları, Kur’ân ile uyar. Onlar için Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden ne bir velî, bir koruyucu, ne bir otorite, ne de bir şefaatçi vardır. Umulur ki, Allah’a sığınırlar, emirlerine yapışır, günahlardan arınıp azaptan korunurlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranırlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olurlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rabblerinin huzuruna çıkarılacaklarından korkanları onunla (Kur'an'la) uyar. Onlar için O'ndan (Allah'tan) başka dost ve şefaatçi yoktur. Umulur ki sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an'la) uyarıp korkut; onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rableri huzurunda toplanacaklarından korkanları, sen Kur’an’la korkut ki, onların, Rablerinden başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi yoktur. Gerektir ki, onlar, sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Ve bunun (Kur'ân) ile Rabbınıza haşr olunacaklarına (inanıp) korkanları uyar; onlara Rablarından gayri ne bir sahip çıkan dostları, ne de bir şefaatçileri vardır; ola ki, (Allah'tan) korkup kötülüklerden sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rab'lerinin huzuruna çıkacaklarının heyecanıyla dolanları onunla (Kuran'la) uyar: O'ndan başka bir sahipleri ve şefaatçıları (aracıları) yok. Belki korunurlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Hem bununla şunları inzar eyle ki rablarının huzuruna haşrolunacaklarından korkarlar, öyle ki kendileri için onun huzurunda ne bir dost ne bir
şefâ
atci yok, gerektir ki onlar korunurlar...
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Öyleki, kendileri için O'nun huzurunda ne bir dost ne de bir şefaatçı vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah'tan korkarlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kuran'la) uyarıp korkut. Onlar için ondan başka ne velileri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerine (götürülüb) toplanacaklarından korkanları sen onunla (Kur'an ile) inzâr et ki onların Ondan (Rablerinden) başka ne bir yâri, ne de bir şefaatçisi yokdur. (Senin bu inzârın) onların sakınmaları içindir. ...
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Ve Rablerinin huzûrunda toplanacaklarından korkanları, onunla (Kur’ân ile)korkut; onlar için O’ndan (O Rablerinden) başka ne bir dost, ne de bir
şefâ
atçi vardır; tâ ki(günahlardan) sakınsınlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rabblarına toplanacaklarından korkanları, sen onunla uyar. O'ndan başka bir dost ve şefaatçıları yoktur. Umulur ki sakınalar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Kendilerini Allaha karşı koruyacak veya Onun nezdinde şefaat edecek birisi olmadan Allahın huzurunda toplanmaktan korkanları böylece uyar ki Ona karşı sorumluluklarının bilincine (tam olarak) varabilsinler....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Ve onunla o kimseleri korkut ki, onlar Rablerinin huzuruna haşrolunacaklarından korkarlar bir halde ki, onlar için ondan başka bir yar, bir şefaatci yoktur. Umulur ki, ittikada bulunurlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla uyar. O'ndan başka bir dostları ve şefaatçileri yoktur. Umulur ki Allah'tan korkarlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rab’lerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (vahy) ile uyar ki onların Allah’tan başka velileri ve şefaatçıları yoktur. Umulur ki korunurlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Allah’ın huzurunda toplandıklarında, Allah’tan başka birtakım tanrıların, kendilerini kurtaracaklarına inanan o kimseleri sen Kur’ân’la uyar ki, O’nun huzurunda kendilerini savunacak ne bir hamileri, ne de bir şefaatçileri olmayacaktır. Böylece umulur ki bu şirkten sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerine (götürülüp) toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an'la) uyarıp korkut; onlar için ondan başka ne veli'leri vardır ne şefaatçileri. Umulur ki korkup sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin huzuruna çıkarılmaktan korkan ve Ondan başka bir dostu yahut şefaatçisi olmayan kimseleri sen bu Kur'ân ile uyar; olur ki sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin huzurunda haşredileceklerinden korkanları, o vahiy ile uyar ki korunabilsinler. Onların O'ndan başka ne bir dostu vardır ne de şefaatçısı....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
1.
ve zere
: ve bırak, terket
2.
ellezîne
: o kimseler
3.
ittehazû
: edindiler
4.
dîne-hum
: onların dini, kendile...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Kendilerinin dînini bir oyun ve bir eğlence edinenleri bırak. Ve onları dünya hayatı aldattı. Ve de kazandıklarından (kazandıkları nâkıs derecelerden) dolayı nefsin helâk olacağını, onunla hatırlat. Onun için Allah'tan başka bir dost ve bir şefaatçi yoktur. O, bütün fidyeleri verse de ondan alınmaz (kabul edilmez). İşte onlar kazandıklarından dolayı helâk olmuş kimselerdir. İnkâr etmiş oldukları şeylerden dolayı, onlar için kaynar sudan bir içecek ve elîm bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinenleri ve dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak. Hiç kimsenin kazandığı yüzünden mahrumiyete sürüklenmemesi için Kur’an ile öğüt ver. Yoksa ona Allah’tan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi. (Kurtuluşu için) her türlü fidyeyi verse de bu ondan kabul edilmez. İşte onlar kazandıkları yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. Küfre saplanıp kalmalarından dolayı onlara çılgınca kaynamış bir içecek ve elem dolu bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyundan, bir eğlenceden ibâret sayan ve dünyâ yaşayışına aldanan kişileri bırak kendi hallerine. Sen, ancak Kur'ân'la öğüt ver de hiç kimse, kazandığı suçlar yüzünden helâk olmasın. Ona, Allah'tan başka ne bir dost vardır, ne bir şefaatçi. Suçlu, varını-yoğunu, kurtuluşu için fedâ etse kabul edilmez. Kazançları yüzünden helâk olanlar, inkârlarından dolayı kaynar su içeceklerdir ve pek acı bir azap vardır onlara....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyun ve eğlence edinmiş, kendilerini dünya hayatının aldatmış olduğu kimseleri, kendi hâllerine bırak. Ancak bununla beraber hatırlat ki; bir nefs, yaptıkları sonucu helâke düşmesin! Onun Allâh dûnundan ne bir Veliyy'i ve ne de bir şefaatçisi olmaz. . . Her fidyeyi verse de, ondan alınmaz! İşte bunlar yaptıklarının getirisi yüzünden rehin tutulacak olanlardır. . . Onlar için yakıcı bir içecek ve hakikat bilgisini inkâr etmeleri nedeniyle de acı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini, şeriatlarını, medeniyetlerini bir oyun ve bir eğlence konusu yapan; oyunları ve eğlenceleri dinleri haline getiren ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bir tarafa bırak. Kur’ân’ı onlara tebliğ et, Kur’ân ile onlara öğüt ver: Hiçbir kimse, işlediği ameller sebebiyle felâkete dûçar olmasın; Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden bir veli, bir koruyucu, bir otorite, bir dost ve şefaatçinin olmadığını herkes bilsin. O azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, fidye karşılığı a...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlenceye alan ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Ancak onunla (Kur'an'la) uyar ki, bir kimse kazandığından dolayı helake gitmesin. Aksi halde Allah'tan başka ne bir dostu ne de bir şefaatçisi olur. Her türlü fidyeyi verse de kabul edilmez. İşte bu duruma düşenler kazandıklarından dolayı helake sürüklenenlerdir. Onlara inkar etmelerine karşılık kızgın bir içecek ve acıklı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'an'la) hatırlat ki, bir nefis, kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah'tan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
(Ey Rasûlüm), bırak o dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinip de dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunan kimseleri!... Kur’an’la hatırlat ki, bir nefis yaptığı günah yüzünden bir defa helâke düşmesin. O vakit Allah’dan başka, ona, ne bir dost, ne de bir şefaatçi yoktur. Azabı kaldırmak için ne kadar fidye verse alınmaz. Onlar, dünyada kazandıkları günahlar yüzünden helâke düşürülmüşlerdir. Yaptıkları küfür sebebiyle onlara kaynar su ve acıklı bir azab vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyuncak ve eğlence edinenleri, dünya hayatının aldattığı kimseleri (kendi hallerine) bırak (da bocalayıp dursunlar). Ve Kur'ân ile şunu hatırlat ki, bir kimse kendi kazandığı ile kendini mahvetmeye görsün, (o takdirde) onun için Allah'tan başka ne bir yakın dost, ne de bir şefaatçi vardır. Her türlü fidyeyi de verse kendisinden alınmaz. Kazandıklarına karşılık mahvolanlar işte bunlardır. (Evet) bunlar için inkârlarına karşılık çok kaynar bir içki ve elem verici bir azâb vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin felâkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun eğlenceye alanları ve dünya hayatına aldananları bırak. Sen bununla (Kuran'la) hatırlat ki, bir kişi kazandığının felaketli sonucunu çekmesin. Onun ALLAH'tan başka bir Sahibi ve Şefaatçisi yoktur. Her türlü fidyeyi verse bile kendisinden kabul edilmez. Bunlar, kazandıklarından dolayı felaketli sonuca uğrayanlarlardır; inkarları yüzünden kaynar sudan bir içkiyi ve acı verici bir azabı hakketmişlerdir...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Bırak o dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunan kimseleri de bu vesiyle ile şunu ıhtar et ki bir nefis kendi kesbiyle besalet kabzasına düşmeye görsün o vakıt Allahın huzurı celâlinde ona başka ne bir sahabet eden bulunur ne bir şefaat, her dürlü fidyeyi denkleştirse bile kabul edilmez, onlar azâbın kabzai besaletine teslim olunmuş kimselerdir, nankörlük ettiklerinden dolayı onlara sâde hamîmden bir şerab ve elîm bir azâb vardır...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının kendilerini aldattığı kimseleri bırak! Bu vesile ile şunu da ihtar et ki: «Bir kimse yaptıkları yüzünden azabın pençesine düşmeye görsün, o zaman Allah'ın yüce huzurunda O'ndan başka ne bir koruyucu, ne de bir şefaatçi bulunur. Her türlü fidyeyi denkleştirse bile kabul edilmez. Onlar azabın pençesine düşmüş kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve gayet acı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz. Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kuran'la) hatırlat ki, bir nefs kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Tanrı'dan başka ne bir velisi, ne bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfretmelerinden dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen, kendilerini dünyâ hayaatı aldatmış bulunan kimseleri (öylece haaline) bırak. Sen yalınız onunla (Kur'an ile) va'z et ki hiç bir kimse kazandığı (günâh) yüzünden helake sürüklenib atılmasın. Ona Allahdan ne bir yâr, ne de bir şefaatçi yokdur. O, bütün varını fidye olarak verse yine ondan alın (ıb kabul olun) maz. Onlar (dünyâda) kazandıkları (günâhlar) yüzünden helake sürüklenmiş kimselerdir. Küfr-ü inkâr etmekde oldukları (hakıykatler) den dolayı kayn...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
O hâlde dinlerini bir oyun ve bir eğlence edinen ve dünya hayâtı kendilerini aldatan kimseleri bırak; hem (sen) onunla (o Kur’ân ile) nasîhat et ki, bir kimse kazandığı(günahlar) yüzünden helâke düşürülmesin! Ona Allah’dan başka ne bir dost, ne de bir
şefâ
atçi vardır. (Azâbı kendinden men' etmek için) her türlü fidyeyi fedâ edecek de olsa, ondan alınmaz....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Bırak o dinlerini oyun ve eğlence edinenleri; dünya hayatının aldattığı kimseleri. Sen, onunla öğüy ver ki Allah'tan başka dostu ve şefaatçısı olmayan bir kimse; kazandığından ötürü yok olmasın. O, bütün varını fidye olarak verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıklarından ötürü yok olanlardır. Küfür edegeldiklerinden dolayı onlara, kaynar sudan içecek ve elim bir azab vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence ittihaz eden ve kendilerini dünya hayatı mağrur etmiş bulunan kimseleri bırak. Ve onunla öğüt ver ki, hiçbir kimse kazandığı şey sebebiyle helâke düşmesin, onun için Allah Teâlâ'dan başka ne bir dost ve ne de bir şefaatcı yoktur. Ve o bütün fidyeyi feda edecek olsa ondan alınmaz. Onlar o kimselerdir ki, kazanmış oldukları şeyler sebebiyle azaba maruz kalmışlardır. Onlar için küfrettikleri şey sebebiyle pek sıcak sudan bir içki ve pek incitici bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlenceye alanları, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Sen o (Kur'an'la) öğüt ver ki, kişi kazandığı amel sebebiyle helâke uğramasın. O kimse için Allah'tan başka ne bir dost, ne de şefaatçı vardır. O bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan alınmaz. Onlar kendi kazandıkları yüzünden helâka sürüklenmiş kimselerdir. Onlar için kaynar sudan bir içki ve inkârlarından dolayı da acıklı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak; sen Kur’an ile, kişinin, kendi kazancı yüzünden, Allah’tan başka bir dost ve şefaatçinin bulunmadığı ahirette tehlikeye düşmemesi için öğüt ver. Zira o kişi, bütün varlığını fidye olarak verse bile, kendisinden alınıp kabul edilmez. İşte bunlar, kendi kazandıkları yüzünden tehlikeye girmiş kimselerdir. Kafir olmaları dolayısıyla onlar için kaynar bir içecek ve acı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyuncak ve eğlence haline getiren, kendilerini dünya hayatı aldatmış olan kimseleri kendi hallerine bırak!Sen yalnız Kur’ân ile va’z et ki, Allah’tan başka yardımcısı ve şefaatçisi bulunmayan hiçbir nefis, işlediği günahlar yüzünden helâke teslim edilmesin. O, her türlü fidyeyi denkleştirse bile, yine ondan kabul edilmez. İşledikleri günahları yüzünden helâke sürüklenenler, mahvolanlar, işte bunlardır. İnkârlarından dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve acı veren bir azap vardır...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyun ve eğlence (konusu) edinenleri ve dünya hayatı kendilerini mağrur kılanları bırak. Onunla (Kur'an'la) hatırlat ki, bir nefis,kendi kazandıklarıyla helake düşmesin; (böylesinin) Allah'tan başka ne bir velisi, ne de bir şefaatçisi vardır; her türlü fidyeyi verse de kabul olunmaz. İşte onlar, kazandıkları nedeniyle helake uğrayanlardır; küfre saptıklarından dolayı onlar için çılgınca kaynar sular ve acıklı bir azab vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinen, dünya hayatına aldanmış kimseleri bırak. Fakat sen Kur'ân ile öğüt ver ki, kimse kazandığı günahlarla helâke sürüklenmesin. O zaman kişinin Allah'tan başka ne bir dostu olur, ne bir şefaatçisi. Her türlü fidyeyi verse de yine kabul edilmez. İşte onlar, kazandıkları günahlarla helâke düşmüş olanlardır. İnkâr edip durmaları yüzünden onlara kaynar sudan bir içecek ve acı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence haline getirmiş, dünya hayatı kendilerini aldatmış olanları bırak da o Kur'an ile şunu hatırlat: Bir kişi, kendi elinin üretip kazandığına teslim edilirse onun, Allah dışında ne bir dostu kalır ne de şefaatçısı. Her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte bunlar, kazandıklarına teslim edilmişlerdir. Nankörlük ettiklerinden ötürü onlar için kaynar sudan bir içki ve korkunç bir azap vardır....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
ci'timû-nâ
: bize geldiniz
3.
furâdâ
: fertler olarak, tek tek
4.
kemâ
: gibi
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Ve andolsun ki; sizi ilk defa yarattığımız gibi Bize tek tek (tek başına) geldiniz ve size ne verdiysek (neyin sahibi yaptıysak, ne lütfettiysek) arkanızda bıraktınız (terkettiniz). Sizinle ortak olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi sizinle beraber görmüyoruz. Andolsun, sizinle aranızdaki bağları koparılmış, haklarında zanda bulunmuş olduğunuz şeyler, sizden uzaklaşıp gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geldiniz. Size verdiğimiz dünyalık nimetleri de arkanızda bıraktınız. Hani hakkınızda Allah’ın ortakları olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Artık aranızdaki bağlar tamamen kopmuş ve (Allah’ın ortağı olduklarını) iddia ettikleriniz, sizi yüzüstü bırakıp kaybolmuşlardır....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki size verdiğimiz her şeyi arkanızda bırakmışsınız da sizi evvelce nasıl yarattıysak tıpkı onun gibi tek başınıza, yapayalnız huzurumuza gelmişsiniz. Sizce Tanrıya eş olan şefaatçilerimizi de yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bağlar, tamamıyla kopmuş, boşuna umduklarınız elinizden çıkmış, kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. Yaratılışınızda ortaklarımız sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda göremeyeceğiz. Andolsun, aranız açılmış ve (tanrı) sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun sizi ilk defa yarattığımız (durumdaki) gibi (orijininizin farkındalığıyla) FERD'ler olarak bize geldiniz! Sizi hayaline daldırdığımız şeyleri, geride bıraktınız. . . (Allâh) ortakları sanıp şefaatçi edindiklerinizi de sizinle beraber görmüyoruz. . . Andolsun ki aranızdaki bağ kopmuş ve var sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir!...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz. Dünyada size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. Kulluğunuzda ve ibadetinizde hakkı olan Allah’ın, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında, ortakları olduğunu iddia ettiğiniz aracılarınızı, şefaatçılarınızı da yanınızda göremeyeceğiz. Andolsun, tanrı sandığınız şeylerle aranız açılmış, aranızdaki bağlar kopmuş, onlar sizden uzaklaşıp kaybolmuştur....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Siz, ilk kez yarattığımız gibi bize yalnız başlarınıza geldiniz ve size verdiklerimizi arkanızda bıraktınız. Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçilerinizi de beraberinizde görmüyoruz! Aranızdaki bağlar kesildi ve (ilah olduklarını) sandıklarınız yanınızdan kayboldular. [9]...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun, sizi ilk defa nasıl çırılçıplak yaratmışsak, onun gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza gelirsiniz. Size verdiğimiz mal ve mülkü dünyada bırakırsınız. Artık Allah’a ortak koştuğunuz ve şefaatçı zannettiğiniz putları sizinle görmeyiz. Gördünüz ya, aranızdaki bağlar paramparça koptu ve (faydalarını) umduklarınızın hepsi sizden kaybolup gitti....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Onlara: «And olsun ki, sizi ilk defa yarattigimiz gibi size verdiklerimizi ardinizda birakarak bize birer birer geldiniz; icinizde Allah'in ortaklari oldugunu sandiginiz sefaatcilarinizi beraber gormuyoruz. And olsun ki aranizdaki baglar kopmus, ortak sandÙklarÙnÙz sizden ayrÙlmÙ_lardÙr» denecek.*...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Şanıma and olsun ki, sizi ilk yarattığımız gibi bize bir bir geldiniz ve size verdiğimiz nimetleri arkanızda bıraktınız. Aranızda (Allah'a) ortak olduğunu iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi beraberinizde göremiyoruz. And olsun ki, aranızdaki bağlar kopmuş ve iddia edip durduğunuz (her şey) sizden ayrılıp kaybolmuştur....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Onlara: 'And olsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi size verdiklerimizi ardınızda bırakarak bize birer birer geldiniz; içinizde Allah'ın ortakları olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı beraber görmüyoruz. And olsun ki aranızdaki bağlar kopmuş, ortak sandıklarınız sizden ayrılmışlardır' denecek....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi teker teker bize geleceksiniz ve (dünyada) size verdiğimiz şeyleri arkanızda bırakacaksınız. Yaratılışınızda ortaklarımız sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda göremeyeceğiz. Andolsun, aranız açılmış ve (tanrı) sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
'Sizi ilk defa yarattığımız gibi bize tek olarak geldiniz. Size hayal gibi gösterdiğimiz şeyleri ardınızda bıraktınız. Hakkınızda (verilecek kararda Tanrı ile) ortak davranacaklarını ileri sürdüğünüz şefaatçılarınızı yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bağlar kesilmiştir. İleri sürdükleriniz sizi terketmiştir.'...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Celâlim hakkı için işte geldiniz: bize teker teker: ilk defa yarattığımız gibi ve o size bahş edib hayâlına daldırdığınız servetleri arkalarınızın gerisine bıraktınız, hani o sizin mevcudiyyetinizde şürekâ olduklarını zu'm ettiğiniz şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyoruz? Gördünüz ya aranızdaki rabıtalar didik didik koptu ve o zu'm ettiklerinizin hepsi sizden gaib olub gitti...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki Bize, ilk defa yarattığımız gibi, işte teker teker geldiniz. Ve size verip hayaline daldırdığımız servetleri arkalarınızın gerisine bıraktınız. Hani o sizin var oluşunuzda Allah'ın ortakları olduğunu yanlış yere sandığınız şefaatçıları yanınızda görmüyoruz? Gördünüz ya aranızdaki bağlar büsbütün koptu ve güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz herşeyi arkanızda bıraktınız. Allah'ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına, şefaatlarına güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (olarak)' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun, sizi ilk defa (doğumunuzda) yaratdığımız gibi (âhıretde de) yapayalınız, teker teker (çırılçıplak) huzurumuza gelmişsinizdir (geleceksiniz). Size ihsan etdiğimiz şeyleri (malları) da sırtlarınızın arkasına bırakmışsınızdır. İçinizde, kendileri hakıykaten (Allahın) ortakları olduğunu boş yere iddia etdiğiniz şefaatçilerinizi de şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağ) parça parça kopmuşdur. Haklarında kuru zan besler olduğunuz şeyler (putlar) sizden gaaib olub gitmişdir. ...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Ve and olsun ki, sizi ilk def'a yarattığımız gibi bize (mal ve evlâdsız olarak ve çıplak bir hâlde) teker teker gelmiş ve (dünyada) size verdiklerimizi sırtlarınızın gerisine(arkanızda) bırakmışsınızdır! Hakkınızda (ibâdetlerinizde) gerçekten kendilerinin (Allah’a)ortak olduklarını zannettiğiniz
şefâ
atçilerinizi de berâberinizde göremiyoruz! Doğrusu, aranız(daki bağlar) kopmuş ve (
şefâ
atçi) zannetmekte olduğunuz şeyler sizden kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki siz; ilk defa yarattığımız gibi, yapayalnız ve teker teker huzurumuza geldiniz. Ve size verdiğimiz şeyleri ardınızda bıraktınız. Hani, ortaklarınız olduğunu sandığınız şefaatçılarınızı da beraberinizde görmüyoruz. Andolsun ki; aranızdaki bağlar artık kopmuştur. Ortak sandıklarınız da sizden kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
(Ve Allah şöyle diyecektir): "İşte şimdi Bize yapayalnız geldiniz, tıpkı sizi ilk yarattığımız gibi; ve (hayatta iken) size bahşettiğimiz her şeyi arkanızda bıraktınız. Kendinizle ilgili olarak Allaha ortak koştuğunuz o şefaatçilerinizi yanınızda görmüyoruz! Gerçek şu ki, sizin (dünyadaki hayatınız ile) aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiştir ve bütün eski dostlarınız sizi terk etmiştir!"...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki, siz Bizim huzurumuza ilk evvel yarattığımız gibi teker teker gelmişsinizdir. Ve size verip içine daldırdığımız şeyleri arkalarınızın gerisine bırakmışsınızdır. Ve sizinle beraber şefaatçilerinizi göremiyoruz ki, sizin hakkınızda onların ortaklar olduğunu zûm ediyordunuz. Muhakkak ki aranızda rabıtalar parçalanıp kopmuştur ve zûm eder olduğunuz şeyler sizden kaybolup gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun ki, sizi ilk defa yarattığımız gibi, yine teker teker bize geldiniz. (Dünyada) size verip de hayaline daldırdığımız şeyleri ardınızda bıraktınız. Hani Allah'ın ortakları sandığınız şefaatçıları da yanınızda göremiyoruz? Andolsun onlarla aranızdaki bütün bağlar kopmuş ve (şefaatçı) sandığınız şeyler sizden ayrılıp gitmiştir....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Sizi ilk defa yarattığımız gibi, bize tek başınıza geldiniz. Size bağışlandıklarımızı arkanızda bıraktınız. Kendiniz için ortaklar olduğunu zannettiğiniz şefaatçilerinizi yanınızda göremiyoruz. Aranızdaki bağlar kopmuş ve iddia ettikleriniz sizden uzaklaşıp gitmiş....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Kıyamet günü de Hak Teâlâ şöyle buyuracaktır:" İşte siz ilk yarattığımızda olduğunuz gibi çırıl çıplak, teker teker huzurumuza geldiniz! Size verdiğimiz mallarınızı da çok gerilerde bıraktınız. Hani, siz dünyada iken Allah’a şerik olduğunu iddia ettiğiniz şefaatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz? Gördünüz ya, aranızdaki bağlar bir bir koptu ve ortak olduklarını iddia edip güvendiklerinizin hepsi sizden uzaklaştı."...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
"Andolsun, sizi ilk kez yarattığımız gibi, yine tek olarak bize geldiniz ve (dünyâda) sizi hayâline daldırdığımız şeyleri arkanızda bıraktınız. Hani, siz(in yaratılışınızda ve ibâdetleriniz)de (bize) ortak olduklarını sandığınız
şefâ
atçilerinizi de yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bağlar kesilmiş ve (
şefâ
'atçi) sandığınız şeyler sizden kaybolup gitmiştir!"...
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda) ' bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız. İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp koparılmıştır ve haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Kıyamet günü, tıpkı sizi ilk olarak yarattığımız gibi yapayalnız huzurumuza gelirsiniz. Dünyada size verdiklerimizi arkada bırakmışsınızdır. İbadetinizden pay sahibi zannettiğiniz şefaatçilerinizi o gün sizin yanınızda görmeyiz. Aranızdaki bütün bağlar kopmuş, Allah'a ortak saydıklarınız sizi terk edip ortadan kaybolmuştur....
Ənam Suresi, 94. Ayet:
Yemin olsun, sizi ilk yarattığımızdaki gibi yapayalnız/teker teker bize geldiniz. Size verip hayaline daldırdığımız şeyleri de sırtlarınızın arkasında bıraktınız. Sizinle ilgili hususlarda ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçılarınızı da yanınızda görmüyorsunuz. Yemin olsun, koptu aranızdaki tüm bağlar ve uzaklaşıp kayboldu yanınızdan o bir şey sandıklarınız....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
1.
hel yanzurûne
: mı bakıyorlar, bekliyorlar?
2.
illâ
: başka, yalnız, sadece
3.
te'vîle-hu
: onun tevîli, yorumu, sonucu
4.
y...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar sadece onun tevîline (yorumuna) mı bakıyorlar. Onun tevîlinin geldiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar: “Rabbimizin resûlleri hak ile gelmiştir. Artık bize şefaat edecek şefaatçiler var mı ki; bize şefaat etsinler. Veya (dünyaya) döndürülmüş olsaydık, yapmış olduklarımızdan başkasını yapardık.” derler. Nefslerini hüsrana uğrattılar. Ve uydurdukları şeyler kendilerinden ayrıldılar....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar ise ancak, (“Görelim bakalım!” diyerek) Kur’an’ın bildirdiği sonucu (te’vilini) bekliyorlar. Onun bildirdiği sonuç gelip çattığı gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler veya (dünyaya) döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?” Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. (İlâh diye) uydurdukları (putlar) da onları yüzüstü bırakarak uzaklaşıp kaybolmuşlardır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar, kitapta söylenenlerin gelip çıkmasını mı bekliyorlar ancak? Bir gün o söylenen şeyler, o sözlerin sonucu gelecek de evvelce onu unutanlar, gerçekten de Rabbimizin peygamberleri diyecekler, hak olarak gelmişlerdi; şimdi şefaatçilerden biri var mı ki şefaat etsin bize, yahut da tekrar dünyâya dönmemize imkân verilse de oradayken yaptığımız işlerden başka işler yapsak. Gerçekten de kendilerine yazık etmişlerdir, aslı yokken inanıp durdukları mabutlar da onları bırakmış, kaybolup gitmiştir....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
(Fakat onlar), Onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçılarımız var mı ki bize şefaat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Sadece tevilini (kesin anlamını) bekliyorlar? O'nun tevilinin açığa çıktığı süreçte, daha önce onu unutmuş olanlar şöyle derler: "Gerçekten Rabbimizin Rasûlleri Hakk'ı getirmiş. . . Acaba bizim için şefaatçilerden var mı ki, bize şefaat etsinler yahut döndürülelim de (daha önce) yaptıklarımızın gayrını yapalım!" Onlar gerçekten nefslerini hüsrana uğrattılar ve varsandıkları şeylerin boş olduğunu gördüler!...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
İlle de, bunun sonucunun nereye varacağını bekleyerek, karar vermeyi ileri bir tarihe mi atıyorlar? Kur’ân’ın verdiği haberlerin ortaya çıkacağı gün, önceden bunu unutmuş olanlar, 'Rabbimizin Rasulleri bize gerekçeli, hikmete dayalı indirilen kitaplarla, toplumda hakça düzeni gerçekleştirmek için gelmişler. Bize şefaat edebilecek olan var mı ki, şefaatci olsalar? Yahut dünyaya geri döndürülmemiz mümkün mü ki, işlemiş olduğumuz amellerden başka ameller yapalım.' derler. Onlar birbirlerini hüsran...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onun haber verdiği sonuçlardan başka bir şey mi bekliyorlar? Onun haber verdiği sonuçların geldiği gün daha önce onu unutmuş olanlar: 'Rabbimizin peygamberleri hakkı bildirmişlerdi. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler? Yahut geriye döndürülsek de daha önce yaptıklarımızdan farklı işler yapsak' derler. Onlar kendilerini zarara sokmuşlardır ve uydurdukları şeyler de yanlarından kaybolmuştur....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar, onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: "Gerçekten Rabbimizin elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
O kâfirler, Allah’ın mükâfat ve cezası gerçek midir? diye ancak beklerler, Kıyamette bunların doğruluğu meydana çıkınca, daha önce dünyada onu unutanlar şöyle diyecekler: “- Gerçekten Rabbimizin Peygamberleri hakkı getirmişler. Şimdi şefaatçılardan hiç biri var mı ki, bize şefaatta bulunsunlar? Veya geri döndürülür müyüz ki, yaptığımız günahın gayri olan sevabı yapsak?” Gerçekten onlar, kendilerine yazık ve ziyan ettiler. Uydurmuş oldukları putlar da kendilerinden uzaklaşarak kaybolmuştur....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Kitap'in haber verdigi sonuctan baska bir sey mi bekliyorlar? Sonuc gelip cattigi gun, onceleri onu unutmus olanlar, «Rabbimizin peygamberleri suphesiz bize gercegi getirmisti, simdi bize sefaat etsin, yahut geriye cevrilsek de islediklerimizin baska turlusunu islesek» derler. Dogrusu kendilerini mahvetmislerdir, uydurduklari seyler onlari koyup kacmislardir.*...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
O inatla inkâr edenler O'nun ancak haber verdiği elim sonucu beklerler. O'nun haber verdiği elîm sonuç geldiği gün daha önce onu unutanlar diyecekler ki: «Gerçekten Rabbınızın peygamberleri hak ile gelmişlerdi. Bize şefaat edecek şefaatçiler acaba (ortada) var mı ki şefaat etsinler ?! Veya geri döndürülür müyüz ki daha önce yaptıklarımızın başkasını yapalım». Onlar cidden zararda kalıp kendilerine yazık ettiler. İftira edip durdukları (putlar ve ilâhlaştırdıkları) şeyler yan çizip onlardan uzakl...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Kitap'ın haber verdiği sonuçtan başka bir şey mi bekliyorlar? Sonuç gelip çattığı gün, önceleri onu unutmuş olanlar, 'Rabbimizin peygamberleri şüphesiz bize gerçeği getirmişti, şimdi bize şefaat etsin, yahut geriye çevrilsek de işlediklerimizin başka türlüsünü işlesek' derler. Doğrusu kendilerini mahvetmişlerdir, uydurdukları şeyler onları koyup kaçmışlardır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
(Fakat onlar), Onun tevilinden başka bir şey beklemiyorlar. Tevili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi bizim şefaatçılarımız var mı ki bize şefaat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduğumuz amellerden başkasını yapalım? Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler (putlar) da kendilerinden kaybolup gitti....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onun haberlerinin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Haberleri gerçekleştiği gün, onu daha önce önemsemeyenler, 'Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişlerdi. Bizim için aracılık edecek bir şefaatçı var mı? Yahut, öncekinden farklı davranmak için geri gönderilsek,' derler. Kişiliklerini yitirmişlerdir ve uydurdukları şeyler de onları terketmiştir....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar hele bakalım nereye varacak diye onun ancak te'vilini gözetiyorlar, onun te'vili geleceği gün önceden onu unutmuş olanlar şöyle diyecekler hakıkat rabbımızın Peygamberleri hakkı tebliğ etmişlermiş, bak şimdi bizim şefaatçilerden hiç biri var mı ki bize şefaat etsinler? Veya geri döndürülür müyüz ki yaptığımız işin gayrisini yapsak? Yok doğrusu nefislerine yazık ettiler ve o iftira ettikleri şeyler onlardan gaib olub gittiler...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar, bakalım sonu nereye varacak diye ancak onun tehditlerinin gerçekleşmesini bekliyorlar. Onun tehditlerinin geleceği gün önceden onu unutmuş olanlar: «Muhakkak ki, Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişlermiş. Bak şimdi bizim şefaatçılardan hiçbiri var mı ki, bize şefaat etsinler? Veya geri döndürülsek de yaptığımız işlerden başkasını yapsak?» diyecekler. Doğrusu onlar, kendilerine yazık ettiler ve uydurup güvendikleri şeyler yanlarından kaybolup gitmiş olacaktır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: «Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?» Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar ille de onun somut yorumunu mu bekliyorlar? Somut yorumu ortaya çıktığı gün onu vaktiyle unutmuş olanlar Rabbimizin peygamberleri gerçeği getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek aracılarımız var mı ya da işlemiş olduğumuz kötülüklerden farklı işler yapmak üzere tekrar geri döndürülür müyüz derler. Onlar kendilerini hüsrana düşürmüşler ve uydurdukları ilâhlar ortalıkta görünmez olmuştur....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar diyecekler ki: "Gerçekten rabbimizin elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Gerçek şu ki, onlar kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar (kâfirler) onun te'vîlinden başkasını bekler mi? (Hayır). Onun haber verdiği akıbetin (başlarına) geldiği gün ise daha evvelden onu (o akıbeti) unutanlar diyecek (ler) ki; «Cidden Rabbimizin Peygamberleri hakkı (gerçeği) getirmişdir. Şimdi bizim için şefaatçilerden (kimse) var mıdır ki bize şefaat etsinler, yahud (dünyâye) döndürülür müyüz ki (evvelce) yapmış olduğumuzdan başkasını yapalım». Onlar kendilerine cidden yazık etmişlerdir. Uydurmakda devam etdikleri şeyler (putlar) da kendileri...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
(Onlar o Kitâb’ın) haberinin (kıyâmetin) ortaya çıkmasından başka bir şey beklemiyorlar. O’nun haberi (o âkıbet) geldiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar derler ki: 'Gerçekten Rabbimizin peygamberleri (bize) hakkı getirmişler. Şimdi bizim
şefâ
atçilerimiz var mı ki bize
şefâ
at etsinler veya (dünyaya) geri döndürülür müyüz ki yapmakta olduklarımızdan başkasını yapalım?' (Onlar) gerçekten kendilerini hüsrâna uğratmışlardır ve uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitmiştir....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar, onun te'vilinden başkasını mı bekliyorlar? Onun te'vilinin geldiği gün; daha önce onu unutmuş olanlar derler ki: Gerçekten Rabbımızın elçileri, bize hakkı getirmiştir. Şimdi bize şefaat edecek var mı ki; şefaat etsin. Yahut geriye çevrilir miyiz ki, yapmış olduğumuzdan başkasını yapalım? Onlar gerçekten kendilerini hüsrana uğratmışlardır. Ve uydurageldikleri şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar onun akibetinden başkasını beklerler mi? Onun akibeti geldiği gün ise onu evvelce unutmuş olanlar diyecektir ki: «Muhakkak Rabbimizin peygamberleri hakkı getirmişlerdir. İmdi bizim için şefaatçilerden kimse var mıdır ki, bize şefaat ediversinler ve yahut geri döndürülür müyüz ki, yapar olduğumuz şeylerin başkasını yapıverelim.» Şüphe yok ki, onlar nefislerini ziyana uğratmışlardır. Ve o iftira eder oldukları şey de onlardan çıkıp gitmiştir....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar onun te'vilinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onun te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıkacağı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: “Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişler. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat etsinler veya geriye döndürülmemiz mümkün mü ki, yapmış olduklarımız amellerden başkasını yapalım?” Onlar cidden kendilerine yazık ettiler ve uydurdukları şeyler de kendilerini bırakıp gitti....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar yalnızca sonucun ortaya konmasını mı bekliyorlar? Sonucun geldiği gün, önceleri onu unutmuş olanlar: -Rabbimizin elçileri gerçeği getirmişler. Şimdi, bize şefaat edecek bir şefaatçi var mı? Veya yaptıklarımızdan başka şeyler yapmamız için bir dönüşümüz var mı? derler. Onlar, kendilerini mahvetmişler ve uydurdukları şeyler de kaybolup, onlardan ayrılmıştır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Fakat onlar: "Hele bakalım nereye varacak?" diye sadece bu kitabın dâvetinin âkıbetini gözlüyorlar. O’nun haber verdiği müthiş âkibet geldiği gün, daha önce onu unutup bir tarafa bırakanlar şöyle diyecekler:"Gerçekten Rabbimizin elçileri bize hakkı tebliğ etmişlermiş? Acaba burada bize şefaat edecek birisi bulunur mu? Yahut geri döndürülmemiz imkânı olur mu ki bu sefer yaptığımız kötü işlerin yerine güzel güzel işler yapabilelim?"Muhakkak ki onlar, kendilerini hüsrana uğrattılar. Uydurdukları sa...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
İlle onun te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (haber verdiği şeyler ortaya çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim
şefâ
'atçilerimiz var mı ki bize
şefâ
'at etsinler, yahut tekrar geri döndürül(üp dünyâya gönderil)memiz mümkün mü ki, (orada eski) yaptıklarımızdan başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini ziyana soktular ve uydurdukları şeyler, kendilerinden saptı (kaybolup gitti)....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar, onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: «Gerçekten Rabbimizin peygamberleri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak.» Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onlar ise, kitabın haber verdiği şeyin çıkmasını bekliyorlar. O haberin ortaya çıktığı gün, daha önce o günü unutmuş olanlar, 'Gerçekten de Rabbimizin elçileri bize hakkı getirmiş,' derler. 'Şimdi bize şefaat edecek bir aracı yok mu? Veya geri dönsek de evvelce yaptığımız işlerin yerine iyi işler yapsak!' Onlar böylece kendilerini hüsrana düşürmüş; uydurdukları şeyler ise onları terk edip ortadan kaybolmuşlardır....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onun yalnız tevilini gözetirler. Onun tevili geldiği gün, daha önce onu unutanlar şöyle derler: "İnan olsun, Rabbimizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bizim için şefaatçılar var mı ki, bize şefaat etsinler; yahut daha önce yaptıklarımızdan başkasını yapalım diye geri gönderilebilir miyiz?" Öz benliklerini hüsrana ittiler. İftiralarına alet ettikleri, onlardan uzaklaşıp kayboldu....
Əraf Suresi, 66. Ayet:
Kâlelmeleullezîne keferû min kavmihî innâ le nerâke fî sefâhetin ve innâ le nezunnuke minel kâzibîn(kâzibîne)....
Əraf Suresi, 66. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
el meleu ellezîne
: ileri gelen kimseler
3.
keferû
: inkâr edenler, küfredenler, kâfirler
4.
min kavmi-hi
...
Əraf Suresi, 66. Ayet:
O'nun kavminden kâfir olan bir cemaat dedi ki: «Muhakkak biz seni sefahat içinde görüyoruz. Ve biz seni herhalde yalancılardan sanıyoruz.»...
Əraf Suresi, 67. Ayet:
Kâle yâ kavmi leyse bî sefâhetun ve lâkinnî resûlun min rabbil âlemîn(âlemîne)....
Əraf Suresi, 67. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
yâ kavmi
: ey kavmim
3.
leyse bi
: ben değilim
4.
sefâhetun
: sefih, akılsız
Əraf Suresi, 67. Ayet:
Dedi ki: «Ey kavmim! Bende hiçbir sefahat yoktur. Fakat ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir peygamberim.»...
Tövbə Suresi, 72. Ayet:
Allah, inanan erkek ve kadınlara, kıyılarından ırmaklar akan cennetler, içlerinde tertemiz zevk ve sefalar edilecek olan ebedî Adn cennetlerinde bulunan meskenler vaadetmiştir. Allah'ın râzılığıysa daha da büyüktür. İşte budur en büyük kurtuluş ve murâda eriş....
Tövbə Suresi, 109. Ayet:
E fe men essese bunyânehu alâ takvâ minallâhi ve rıdvânin hayrun em men essese bunyânehu alâ
şefâ
curufin hârin fenhâra bihî fî nâri cehennem(cehenneme), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne)....
Tövbə Suresi, 109. Ayet:
1.
e fe men
: o kimse mi?
2.
essese
: tesis etti, kurdu
3.
bunyâne-hu
: binasının temelini kuran
4.
alâ takvâ
: ta...
Yunus Suresi, 2. Ayet:
İnsanları korkutmak ve inananlara, gerçek bir güzel mükâfat, inançlarına karşılık yücelik ve nîmet verileceğini,
şefâ
ate mazhar olacaklarını müjdelemek için içlerinden bir ere vahyetmemiz, insanlara tuhaf mı geldi de kâfirler, şüphe yok ki dediler, bu, apaçık bir büyücü....
Yunus Suresi, 2. Ayet:
İçlerinden bir erkeğe: 'İnsanları (azâb ile) korkut ve îmân edenlere, Rableri katında şübhesiz ki kendileri için bir 'kadem-i sıdk’ (peygamberin
şefâ
ati) bulunduğunu müjdele!' diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu (da) kâfirler: 'Şübhesiz bu, gerçekten apaçık bir sihirbazdır!' dedi(ler)....
Yunus Suresi, 3. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
rabbe-kum allâhu
: sizin Rabbiniz O Allah'tır
3.
ellezî halaka
: ki o yarattı
4.
es semâvâti
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah, semaları ve yeryüzünü 6 günde yaratandır. Sonra arşa istiva etti. İşleri düzenler ve O'nun izni olmadıktan sonra (olmadıkça) bir şefaatçi yoktur. İşte bu Allah, sizin Rabbinizdir. Artık O'na kul olun. Hâlâ tezekkür etmez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş’a kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte O, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphe yok Rabbiniz, öyle bir Allah'tır ki gökleri ve yeryüzünü altı günde yarattı da sonra arşında kudret ve tedbîriyle her şeye hâkim oldu. Her işi o, takdîr ve gereğince tedbîr eder. Onun izni olmadıkça hiçbir
şefâ
atçi,
şefâ
atte bulunamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, artık kulluk edin ona. Düşünmez, ibret almaz mısınız?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah'dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz Allah'tır. O halde O'na kulluk edin. Hâla düşünmüyor musunuz!...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Muhakkak Rabbiniz O Allâh'tır ki, semâlar ve arzı altı aşamalı bir süreçte yarattı; sonra Arş'a istiva etti (Esmâ'sından yarattığı bu âlemlerde gene dileğince hükümran olarak tedbir {idare} etti - {Arş; derûnî mânâda, tüm varlığın tekillik boyutudur. A. H. }), Hükmü üzere tedbir (idare - her an yeni şe'nde olarak) oluyor! Hiç kimse bir diğerine şefaat edemez, şefaat edilecek olanın "HÛ"viyetindeki (yaratılış amacına göre oluşmuş Esmâ bileşimi) elvermedikçe! İşte budur Rabbiniz olan Allâh! O hâld...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'ı kuşatan ve işleri düzene koyan Allah'tır. O'nun izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Düşünüp öğüt almaz mısınız?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip çeviren Allah'tır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbiniz o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş’ı istilâ edip her şeyi hükmü altına aldı. Bütün işleri O idare ediyor. O’nun izni olmadıkça hiç bir şefaatçi yok. İşte bu vasıflara sahip olan Allah, Rabbinizdir. O halde ona ibadet edin. Artık ibret almak için düşünmez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Dogrusu sizin Rabbiniz gokleri ve yeri alti gunde yaratip sonra arsa hukmeden, isi duzenleyen Allah'tir, izni olmadan kimse sefaat edemez. Iste Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz ki Rabblniz gökleri ve yeri altı gün (devir)de yaratıp sonra da Arş üzerine saltanatı ve kudretiyle tecelli ederek her işi gereği gibi düzenleyip yürüten Allah'tır. Onun izni olmadıktan sonra hiçbir şefaatçi şefaat edemez. İşte bu Allah sizin Rabbinizdir. Artık O'na kulluk ediniz. Hâlâ düşünüp öğüt almaz mısınız?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Doğrusu sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah'tır, izni olmadan kimse şefaat edemez. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na kulluk edin. Nasihat dinlemez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da işleri yerli yerince idare ederek arşa istiva eden Allah’dır. Onun izni olmadan hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte O Rabbiniz Allah’tır. O halde O’na kulluk edin. Hâla düşünmüyor musunuz!...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Gökleri ve yeri altı günde yaratan ve sonra tüm otoriteyi kuran Rabbiniz (sahibiniz) ALLAH'tır. Her işi yönetir. İzni olmadan hiç kimse aracılık (şefaat) edemez. Rabbiniz ALLAH budur, O'na kulluk edin. Öğüt almaz mısınız?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı günde olarak yarattı sonra Arş üzerine istivâ buyurdu emri tedbir ediyor hiç şefaatçi yok ancak onun izninden sonra, işte bu evsafın sâhibi Allahdır rabbınız, o halde ona ibadet ediniz, artık düşünmez misiniz!...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbiniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'ı hakimiyeti altına aldı. O'nun izni olmadan hiçbir şefaatçi şefaat edemez; işte Rabbiniz bu vasıfların sahibi olan Allah'tır! O halde O'na ibadet ediniz! Artık düşünmez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbiniz o Allah'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor. O'nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O'na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı; sonra Arş'a kuruldu, her işi tasarlıyor ve çekip çeviriyor. O, izin vermedikçe hiç kimse aracılık (şefaat) edemez. İşte budur Rabbiniz olan Allah; o halde O'na kulluk ediniz; bunlar üzerine düşünüp ders almaz mısınız?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz sizin rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, buyruğu evirip çeviren / yöneten / yönlendiren Tanrı'dır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte rabbiniz olan Tanrı budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şübhesiz ki sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra (emri) arş üzerinde hükümran olan (her) işi (yerli yerinde) tedbîr (ve idare) edegelendir. (Onun indinde) hiç bir kimse şefaatçi olamaz. Meğer ki kendisinin izninden sonra ola. İşte sizin Rabbiniz olan Allah budur (Başkası değil). O halde (birliğini tanıyarak) Ona kulluk edin. (Bunca delillere rağmen) artık iyice düşünüb ibret almaz mısınız? ...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Muhakkak ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden,(her) işi idâre eden Allah’dır! O’nun izni olmadan hiçbir kimse
şefâ
at edici değildir! İşte Rabbiniz olan Allah budur, o hâlde O’na ibâdet edin! Artık (iyice düşünüp) ibret almaz mısınız?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Doğrusu sizin Rabbınız, gökleri ve yeri altı günde yaratıp sonra Arş'a hükmeden Allah'tır. İşi düzenler. İzni olmadıktan sonra kimse şefaat edemez. İşte Rabbınız Allah budur. O'na kulluk edin. Öğüt dinlemez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Muhakkak ki Rabbiniz o Allah Teâlâ'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istiva buyurdu. Her emri tedbir ediyor. Hiçbir şefaat edici yoktur, illâ O'nun izninden sonra. İşte sizin Rabbiniz O'dur. Artık O'na ibadet ediniz, siz hiç düşünmez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabb'iniz o Allah'tır ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra Arş'ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). Buyruğunu icrâ eder (yarattıklarını yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefaat edemez. İşte Rabb'iniz olan Allah budur, siz O'na ibadet ediniz. Düşünmüyor musunuz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz, Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan sonra arşa hükmeden, işi düzenleyen Allah’tır. İzni olmadan kimse şefaat edemez. işte sizin Rabbiniz Allah budur. O’na kulluk edin, öğüt dinlemiyor musunuz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arşı üzerinde hükümrân olan, her işi yerli yerince çekip çeviren Allah’tır. Kendisinden izin çıkmadıkça, O’nun katında hiçbir şefaatçi iş bitiremez. İşte Rabbiniz, bu vasıflara sahib olan Allah’tır. Öyleyse O’nu bir tanıyarak, yalnız O’na ibadet ediniz. Hâlâ gerçekleri düşünmeyecek misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbiniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'a istivâ etti (kuruldu). Emri tebdir (buyruğunu) icra eder (yaratıklarını yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse
şefâ
'at edemez. İşte Rabbiniz Allâh budur. O'na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra da arşa istiva eden işleri de evirip çeviren Allah'tır. Onun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
in Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerine kurulan ve herşeyi çekip çeviren Allah'tır. O izin vermeden şefaat edebilecek hiç kimse yoktur. Rabbiniz olan Allah işte budur; siz de Ona kulluk edin. Hiç düşünmez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şu bir gerçek ki, sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üzerine egemenik kurup iş ve oluşu çekip çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıkça hiçbir şefaatçı devreye giremez. İşte bu Allah'tır sizin Rabbiniz. Artık O'na kulluk/ibadet edin. Düşünüp anlamıyor musunuz?...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
1.
ve ya'budûne
: ve kulluk ediyorlar, ibadet ediyorlar
2.
min dûni allâhi
: Allah'tan başka
3.
mâ lâ yedurru-hum
: onlara zarar vermeyen şey
4.
<...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Ve onlara fayda ve zarar vermeyen Allah'tan başka şeylere (putlara) kulluk (ibadet) ediyorlar. Ve “Bunlar, Allah'ın yanında bizim şefaatçilerimiz.” diyorlar. De ki: “Yeryüzünde ve semalarda bilmediği bir şeyi Allah'a haber mi veriyorsunuz?” O, Sübhan'dır (münezzehtir), onların ortak koştuğu şeylerden yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah’ı bırakıp, kendilerine ne zarar, ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve “İşte bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır” diyorlar. De ki: “Siz, Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz!? O, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır, yücedir.”....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Ve Allah'ı bırakırlar da kendilerine ne bir zarar edebilecek, ne bir fayda verebilecek şeylere taparlar ve bunlar derler, Allah katında
şefâ
atçilerimiz bizim. De ki: Allah'a, göklerde ve yeryüzünde bilmediği birşeyi mi haber vermedesiniz? O, müşriklerin şirk koştukları şeylerden tamamıyla münezzehtir ve çok yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir."...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allâh dûnundakilere tapınırlar; oysa onlar ne zararı ne de faydası olmayan şeylerdir! Üstelik: "İşte bunlar Allâh indînde bizim şefaatçilerimiz" derler. . . De ki: "Siz, Allâh'a, semâlar ve arzda bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?" Subhan'dır O; onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar, Allah’ı bırakıp, kulları durumundakilerden kendilerine zarar vermeyen ve fayda da sağlamayan şeylere tapıyorlar. 'Bunlar bizim Allah katındaki aracılarımız, şefaatçilerimiz' diyorlar. Sen de: 'Siz, Allah’a, göklerde ve yerde, O’nun bilemeyeceği şeyleri mi haber veriyorsunuz?' de. Allah ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında onların ortak koştukları varlıklardan münezzeh ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah'ı bırakıp kendilerine bir zararı veya yararı olmayan şeylere ibadet ediyor ve: 'Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir' diyorlar. De ki: 'Siz Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi bildiriyorsunuz?' Allah onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek ve yararları dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: "Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" derler. De ki: "Siz, Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah’ı bırakıp kendilerine ne bir zarar, ne de bir menfaat vermeyecek şeylere (putlara) tapıyorlar ve bir de: “-Bu putlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır.” diyorlar. De ki: “-Siz, Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber vereceksiniz?” Haşa, Allah, onların ortak koştukları her şeyden çok uzakatır, çok yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar, Allah'i birakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: «Bunlar, Allah katinda bizim sefaatcilarimizdir» derler. De ki: «Goklerde ve yerde, Allah'in bilmedigi bir seyi mi O'na haber veriyorsunuz?» Allah, onlarin ortak kosmalarÙndan munezzeh ve yucedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar (inkarcı putperestler), Allah'ı bırakıp kendilerine zarar ve yarar veremiyen cisimlere tapıyorlar ve «Bunlar Allah yanında şefaatçilerimizdir» diyorlar. De ki: Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz ?! O, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve çok yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar, Allah'ı bırakarak, kendilerine fayda da zarar da veremeyen putlara taparlar: 'Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır' derler. De ki: 'Göklerde ve yerde, Allah'ın bilmediği bir şeyi mi O'na haber veriyorsunuz?' Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve: Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, diyorlar. De ki: «Siz Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir.»...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
ALLAH'ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de yarar veremiyenlere tapıyorlar ve 'Bunlar, ALLAH yanında bize şefaat edecekler,' diyorlar. De ki: 'ALLAH'ın göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi O'na bildiriyorsunuz? O çok yücedir, ortak koştuklarınızdan uzaktır.'...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allahı bırakıyorlar da kendilerine ne zarar, ne menfaat veremiyecek şeylere tapıyorlar, ve «ha, onlar bizim Allah yanında şefaatçilerimizdir» diyorlar, de ki: siz Allaha Göklerde ve Yerde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? Hâşâ o onların isnad ettikleri ortaklıklardan münezzeh sübhan, yüksek çok yüksektir...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah'ı bırakıyorlar da kendilerine ne zarar, ne de fayda vermeyecek şeylere tapıyorlar ve: «Ha, onlar bizim Allah yanında şefaatçılarımız!» diyorlar. De ki: «Siz Allah'a göklerde ve yerde bilmediği birşey mi haber vereceksiniz?» Haşa! O, onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzeh, yüksek çok yüksektir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah'ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar verebilecek olan şeylere tapıyorlar ve «Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir.» diyorlar. De ki, «Siz Allah'a göklerde ve yerde O'nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?» Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Tanrı'yı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek, yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: «Bunlar Tanrı katında bizim şefaatçilerimizdir» derler. De ki: "Siz, Tanrı'ya, göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk koştuklarınızdan uzak ve yücedir."...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar Allâhı bırakıb, kendilerine ne bir zarar, kendilerine ne bir fâide veremeyecek olan şeylere taparlar. Bir de: «bunlar (bu putlar) Allah yanında bizim
şefâ
atcılarımızdır» derler. De ki: «Siz, Allaha göklerde ve yerde bilmeyeceği bir şey mi haber veriyorsunuz»? Haaşâ, O, eş tutmakda oldukları her şeyden çok uzakdır, çok yücedir. ...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah’ı bırakıp da kendilerine ne zararı dokunacak, ne de fayda verecek şeylere(putlara) tapıyorlar ve: 'Bunlar, Allah katında bizim
şefâ
atçilerimizdir' diyorlar. De ki: 'Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?' O, onların ortak koşmakta oldukları şeylerden pek münezzeh ve pek yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar Allah'ı bırakarak; kendilerine fayda da, zarar da vermeyen şeylere taparlar. Bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır, derler. De ki: Siz, Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi bildiriyorsunuz? Allah, onların ortak koşmalarından münezzeh ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Ve onlar, Allah Teâlâ'nın gayrı, kendilerine ne mazarrat ve ne de menfaat veremiyecek olanlara ibadet ederler ve derler ki: «Bunlar Allah Teâlâ'nın yanında bizim şefaatçilerimizdir.» De ki: «Allah Teâlâ'ya ne göklerde ve ne de yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? O (Hâlik-ı Azîm) onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir, müteâlidir.»...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda vermeyen şeylere taparlar ve: “Bunlar Allah katında bizim şefaatçılarımızdır. ” derler. De ki: “Siz Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Allah onların koştukları ortaklardan yüce ve münezzehtir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere: -Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir, diyerek Allah’tan başkalarına kulluk ederler. De ki: -Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Allah, koştukları şirklerden münezzeh ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar, Allah’tan başka kendilerine ne zarar ne de fayda veremeyen birtakım nesnelere ibadet ediyor ve "Onlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir." diyorlar. De ki: Böyle bir şey olacak da Allah bilmeyecek ha!Ne o, yoksa siz Allah’a göklerde ve yerde olup da bilmediği şeylerin varlığını mı haber vereceğinizi iddia ediyorsunuz?Hâşâ! O, onların iddia ettikleri her türlü ortaktan münezzehtir, yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allâh'ı bırakıp kendilerine ne zarar, ne de yarar veremeyen şeylere tapıyorlar ve: "Bunlar Allâh katında bizim
şefâ
'atçilerimizdir!" diyorlar. De ki: "Allâh'ın, göklerde ve yerde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz?" O, onların koştukları ortaklardan uzak ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah'ı bırakıp kendilerine zarar vermeyecek, yararları da dokunmayacak şeylere kulluk ederler ve: «Bunlar Allah katında bizim şefaatçilerimizdir» derler. De ki: «Siz, Allah'a göklerde ve yerde bilmediği bir şey mi haber veriyorsunuz? O, sizin şirk katmakta olduklarınızdan uzak ve yücedir.»...
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Onlar, Allah'ın yanı sıra, kendilerine yararı veya zararı dokunmayan şeylere kulluk ediyor ve 'Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçilerimiz' diyorlar. De ki: Göklerde veya yerde bilmediği birşeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzeh ve yücedir....
Yunus Suresi, 18. Ayet:
Allah'ın yanında bir de kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: "Bunlar bizim Allah katındaki şefaatçılarımızdır." De onlara: "Allah'a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?" Şanı yücedir O'nun, ortak koştuklarından arınmıştır O....
Yunus Suresi, 88. Ayet:
Ve Mûsâ, Rabbimiz dedi, sen Firavun'a ve ona uyanlardan ileri gelenlere gerçekten de dünyâ yaşayışına âit ziynetler ve mallar verdin. Rabbimiz, onlar bu yüzden halkı doğru yoldan çıkarmada, saptırmadalar. Rabbimiz, mallarını mahvet, yurtlarında kendi sefaletlerini göster onlara da yüreklerini sık, çünkü onlar, o elemli azâbı görünceye dek inanmayacaklar....
Hud Suresi, 21. Ayet:
İşte bunlar, kendilerine yazık etmiş kimselerdir. Allah’a şefaatçi diye uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitmiştir....
Hud Suresi, 37. Ayet:
Gözlerimiz olarak (mâiyet sırrına işaret bu ifade), vahyimizce gemiyi yap. . . Zâlimler hakkında (şefaat için) bana yönelme. . . Kesinlikle onlar boğulacaklardır!...
Hud Suresi, 48. Ayet:
'Ey Nuh, sana, seninle beraber olanlardan türeyen milletlere katımızdan barış, güvenlik, bolluk ve bereket va’dimizle gemidekilerle birlikte gemiden in. Onların neslinden yoldan çıkmış milletler de türeyecek, onlara da dünyada zevk ü sefa tattıracağız. Sonra onlara, tarafımızdan verilen can yakıp inleten müthiş bir azap dokunacak.' denildi....
Hud Suresi, 50. Ayet:
Âd kavmine de kardeşleri Hûd’u özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Hûd: 'Ey kavmim, Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanın, saygıyla Allah’a kulluk ve ibâdet ediniz. Sizin Allah’tan başka tanrınız yoktur. Siz Allah’a ortaklar koşmak, Allah katında şefaatçiler aramakla, sadece yalan uydurmaya devam ediyorsunuz?' dedi....
Hud Suresi, 65. Ayet:
Sâlih’in kavmi, deveyi, bacaklarından kılıçla biçerek öldürdüler. Sâlih: 'Yurdunuzda üç gün daha zevk ü sefa sürün' dedi. Bu, yalanlanması mümkün olmayan bir tehditti....
Yusif Suresi, 84. Ayet:
Ve tevellâ anhum ve kâle yâ esefâ alâ yûsufe vebyaddat aynâhu minel huzni fe huve kezîm(kezîmun)....
Yusif Suresi, 84. Ayet:
1.
ve tevellâ
: ve yüz çevirdi
2.
an-hum
: onlardan
3.
ve kâle
: ve dedi
4.
yâ esefâ alâ yûsufe
: ey Yusuf'a olan ...
Yusif Suresi, 84. Ayet:
Ve onlardan yüzünü çevirdi de, «ya esefâ alâ Yusüf» dedi ve huzünden gözlerine ak düştü artık yutkunuyor yutkunuyordu...
Nəhl Suresi, 27. Ayet:
Sonra kıyamet günü, Allah, o kâfirleri zelil ve perişan edecek ve şöyle buyuracak: “- Nerede o haklarında müminlere muhalefet edip durduğunuz ortaklarım?” Kendilerine ilim verilen Peygamberlerle müminler: “-Gerçekten bütün sefalet ve zillet, bugün kâfirler üzerinedir.” diyeceklerdir....
Nəhl Suresi, 27. Ayet:
Sonra Kıyamet günü onları rüsvay edecek ve diyecek: hani nerede o sizin haklarında şikak çıkarıp durduğunuz şeriklerim? Kendilerine ılim verilmiş olanlar dediler ki: hakıkat bütün sefalet-ü zillet bu gün kâfirlerin üstünedir....
Nəhl Suresi, 27. Ayet:
Sonra kıyamet günü de Allah onları zelil eder ve:"Hani" der, "nerede sizin o uğurlarında müminlere düşman kesildiğiniz ortaklarım(!)" Kendilerine ilim nasib edilenler de: "Gerçekten her türlü zillet ve sefalet bugün kâfirlerin başınadır!" derler....
Nəhl Suresi, 54. Ayet:
Summe iza keşefad durra ankum izâ ferîkun minkum bi rabbihim yuşrikûn(yuşrikûne). ...
Nəhl Suresi, 55. Ayet:
Bunu kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi zevk ü sefa sürün. Fakat yakında başınıza gelecek felâketi, akıbetinizi öğreneceksiniz....
Nəhl Suresi, 117. Ayet:
Onlara dünyada azıcık bir zevk ü sefa, âhirette de can yakıp inleten müthiş bir azap vardır....
İsra Suresi, 16. Ayet:
Bir bölgeyi helâk etmeyi irade ettiğimizde, oranın sefahat önderlerine (Rasûllerle düzelmelerini) emrederiz; (ama onlar) orada bozuk inançlarının gereğine devam ederler. . . Bu yüzden uyarımızın sonucunu yaşamayı hak ederler. . . Biz de onları helâk ederiz....
İsra Suresi, 79. Ayet:
Gecenin bir kısmında, son üçte birinde uyanarak, farz namazına ilâveten, sadece sana mahsus bir ibadet olmak üzere uzun uzun Kur’ân okuyarak teheccüt namazı kıl. Rabbinin seni Makam-ı Mahmud’a, bütün insanlık tarafından övüldüğün bir makama, şefaat makamına göndermesi ümit edilir....
İsra Suresi, 79. Ayet:
(Ey Rasûlüm), sana mahsus fazla bir namaz olarak, gece uykudan kalk da, Kur’ân ile teheccüd (gece namazı) kıl. Rabbinin, seni bir Makam-ı Mahmud’a (ahiretteki Şefaat Makamına) göndermesi yakındır....
İsra Suresi, 79. Ayet:
Gecenin bir bölümünde uykudan kalk da sana has, fazladan bir namazı, onunla (Kur'ân ile) kıl. Umulur ki Rabbin seni MAKAM-I MAH-MÛD'a (=Övülmeğe lâyık makama, Şefaat makamına) eriştirir....
İsra Suresi, 79. Ayet:
Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmud'a (şefaat makamına) göndermesi kesindir....
Kəhf Suresi, 6. Ayet:
Fe lealleke bâhiun nefseke alâ âsârihim in lem yu'minû bi hâzel hadîsi esefâ(esefen)....
Kəhf Suresi, 52. Ayet:
O kıyamet günü Allah kâfirlere şöyle buyuracak: “- Ortaklarım ve şefaatçılarınız diye zannettiğiniz putlarınızı çağırın.” Hemen çağırmış olurlar yakarırlar, fakat onlara cevap vermemiş bulunurlar. Biz, kâfirlerle ilâhları arasına ateşten bir vadi kurarız....
Kəhf Suresi, 52. Ayet:
Ve o (kıyamet) günü Allah kâfirlere şöyle buyuracak: «Ortaklarım ve şefaatçılarınız diye zannettiğiniz putlarınızı çağırın.» Müşrikler onları çağırırlar, fakat kendilerine cevap vermezler. Biz, kâfirlerle ilâhları arasına ateşten bir engel koymuşuzdur....
Məryəm Suresi, 81. Ayet:
Onlar, kendilerine bir yücelik versinler, şefaatçi olsunlar diye Allah'tan başka mâbutlar kabûl etmişlerdir....
Məryəm Suresi, 81. Ayet:
Hâlbuki (onlar,) kendileri için bir izzet (ve
şefâ
at) vesîlesi olsun diye Allah’dan başka ilâhlar edindiler....
Məryəm Suresi, 85. Ayet:
Takvâ sahiplerini, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunanları, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minleri Rahmet sahibi Rahman olan Allah’ın huzuruna, Cennet’e heyet halinde toplayıp getireceğimiz gün, kimse şefaatten nasiplenemeyecek....
Məryəm Suresi, 85. Ayet:
(85-87) Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda topladığımız, günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün, Rahmân nezdinde söz ve izin alandan başkalarının
şefâ
ata güçleri yetmeyecektir....
Məryəm Suresi, 86. Ayet:
İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsileri, suçluları, suya götürülen susamış bir sürü gibi cehenneme sevkedeceğimiz gün, kimse şefaatten nasiplenemeyecek....
Məryəm Suresi, 86. Ayet:
(85-87) Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda topladığımız, günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün, Rahmân nezdinde söz ve izin alandan başkalarının
şefâ
ata güçleri yetmeyecektir....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Lâ yemlikûneş
şefâ
ate illâ menittehaze inder rahmâni ahdâ(ahden)....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
1.
lâ yemlikûne
: malik olmayacaklar, güçleri yetmeyecek
2.
eş
şefâ
ate
: şefaat
3.
illâ men
: ancak kim, kişi, kimse
4.
ittehaz...
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmân'ın indinde, ahd ittihaz edenlerden (Allah'tan ahd alanlardan) başkası şefaate malik olamaz....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmandan ahd almış olanlardan başkaları şefaat de edemez....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
O gün Rahmân (olan Allah)'ın nezdinde söz ve izin alandan başkalarının
şefâ
ata güçleri yetmeyecektir....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın indînde ahd edinmiş (hakikati olan bir kısım Esmâ kuvveleri kendinden açığa çıkmış) olandan başkası, şefaat edemeyecek!...
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmet sahibi Rahman olan Allah katında imanları ile, İslâm’daki sadakatleri ile, rızâyı ilâhîye mazhar olan amelleri ile taahhüt alanların, söz alanların dışında kimse şefaatten nasiplenemiyecek....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın katında bir ahid almış olanların dışındakiler şefaat hakkına sahip olamazlar....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmanın katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olmayacaklardır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman’ın katında bir ahd (iman edip söz ve izin) almış olan kimseden başkaları şefaat etmeye sahip olamıyacaklardır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'in katinda bir ahd almis olandan baskasi asla sefaatte bulunamiyacaktir....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmân'ın yanında bir söz almış olandan başkası şefaate yetkili olmayacak.....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın katında bir ahd almış olandan başkası asla şefaatte bulunamıyacaktır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
(85-87) Takvâ sahiplerini heyet halinde çok merhametli olan Allah'ın huzurunda topladığımız, günahkârları da susuz olarak cehenneme sürdüğümüz gün, Rahmân nezdinde söz ve izin alandan başkalarının
şefâ
ata güçleri yetmeyecektir....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın yanında söz almış olanlardan başkası şefaat (aracılık) edemez....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmanın nezdinde bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaate malik olamıyacaklar...
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın katında bir söz almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
(O gün) Rahmân (olan Allah)'ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Allah'ın bu yolda yetki verdiği kimseler dışında hiç kimse bir başkasına aracılık, şefaat edemez....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmanın katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olmayacaklardır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Çok esirgeyici (Allahın) nezdinde ahd edinmiş olanlardan başkaları şefaat (hakkına) mâlik olmayacaklardır. ...
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
(O gün,) Rahmân’ın katında söz (izin) almış olanlardan başkası
şefâ
at (hakkın)a sâhib olmayacaktır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın katında, ahid almış olanlardan başkası asla şefaatta bulunamayacaktır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
(bu Günde, hayattayken) O sınırsız rahmet Sahibi'yle bir bağ, bir bağlantı içine girmiş olmadıkça kimse şefaatten pay alamayacaktır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Şefaate mâlik olamayacaklardır, ancak Rahmân'ın nezdinde bir ahd alan müstesna....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman'ın huzurunda söz ve izin alandan başkasının şefaata gücü yetmez (izin verilmez)....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman’ın katında bir söz almış olandan başka hiç bir kimse şefaat edemez....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman’ın huzurunda, söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecek....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Yalnız Rahmân'ın huzûrunda söz almış olanlardan başkaları
şefâ
'at edemezler....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmanın katında ahid almışların dışında (onlar) şefaate malik olamayacaklardır....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahmân'dan bir söz almış olanlar dışında hiç kimsenin o gün şefaat yetkisi olmaz....
Məryəm Suresi, 87. Ayet:
Rahman katında söz almış olandan başkaları şefaat imkânı bulamazlar....
Taha Suresi, 109. Ayet:
Yevme izin lâ tenfauş
şefâ
atu illâ men ezine lehur rahmânu ve radıye lehu kavlâ(kavlen)....
Taha Suresi, 109. Ayet:
1.
yevme izin
: o gün, izin günü
2.
lâ tenfau
: fayda vermez
3.
eş
şefâ
atu
: şefaat
4.
illâ
: ancak, den başka
Taha Suresi, 109. Ayet:
İzin günü, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden razı olduğu (tasarruf rızasının sahibi) kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün rahmânın izin verdiği ve sözünden hoşnût olduğu kimseden başka hiçbir fert
şefâ
at de edemez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün şefaat fayda vermez. . . Sadece Rahman'ın izin verdiği ve sözüne (illâ Allâh diyen) razı olduğu kimse müstesna!...
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahmet sahibi Rahmanın şefaat edilmesine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkalarına şefaat fayda sağlamayacak; kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaati de fayda vermeyecek....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, kendisine Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, RAHMAN’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gun Rahman'in izin verdigi ve sozunden hosnut oldugu kimseden baskasinin sefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün şefaat yarar sağlamaz ; meğerki Rahmân'ın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse şefaat etmiş olsun....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünü uygun gördüğü kimseden başkasının şefaatı (aracılığı) yarar vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmânın izin verdiği ve sözüne razı olduğu kimse müstesnâ...
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başka, hiç kimsenin şefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahmân'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün rahmeti bol olan Allah'ın izin verdikleri ve sözünden hoşlandıkları dışında hiç kimsenin aracılığı, şefaati işe yaramaz....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahmanın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün çok esirgeyici (Allahın) kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaati fâide vermez. ...
Taha Suresi, 109. Ayet:
'O gün, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözce kendisinden râzı olduğu(konuşmasına izin verdiği) kimseden başkasının
şefâ
ati fayda vermez.'...
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün; Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün şefaat faide vermez, ancak Rahmân kime izin verirse ve kim için söylemeğe razı olursa o müstesna....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimseden başkasının şefaatı fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimselerden başkasına şefaat fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahman’ın şefaat izni verip sözünden razı olduğu kimselerden başkasının şefaati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün Rahmân'ın izin verip sözünden hoşlandığı kimseden başkasının
şefâ
'ati fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahman (olan Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başkasının şefaati bir fayda vermez....
Taha Suresi, 109. Ayet:
O gün şefaat yarar sağlamaz. Ancak Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimse müstesna......
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
1.
ya'lemu
: bilir
2.
mâ
: şey
3.
beyne eydî-him
: onların elleri arasındaki, önlerindeki
4.
ve mâ
: ve şey
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (Allah'ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O'nun (Allah'ın) haşyetinden korkanlardır....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O bilir, onların önlerinde ve artlarında ne varsa ve Tanrı rızâsına mazhar olandan başkasına
şefâ
at de edemezler ve onlar, onun korkusundan ürkerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!...
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. . . Onlar, ancak rızasını kazanmış kişilere şefaat ederler. . . Onlar, O'nun haşyetinden titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah onların aşikâre, saklı, gizli yaptıklarını, yapacaklarını bilir. Allah’ın rızasına mazhar olmuş kullarından başkasına şefaat etmezler. Onlar korku içinde, Allah’ın emirlerine itina göstererek, saygıdan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O (Allah) onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. O'nun hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. O'nun korkusuyla titremektedirler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların önlerindekinide, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir ve onlar, O’nun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat edemezler. Hepsi O’nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onlarin yaptiklarini ve yapmakta olduklarini bilir. Onlar Allah'in hosnut oldugu kimseden baskasina sefaat edemezler; O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ancak Allah'ın razı olacağı kimse için şefaat ederler ve onlar Allah korkusundan saygıyla titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah'ın hoşnut olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler; O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!...
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O onların geçmişini ve geleceğini bilir. Onlar O'nun hoşnut olduğu kullarından başkası için şefaat etmezler. Onlar bile O'nun karşısında saygıyla titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O onların önlerindekini arkalarındakini bilir ve onlar onun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi onun haşyetinden titrerler...
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Allah'ın razı olacağı kimselerden başkasına şefaat etmezler. Hepsi O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların önlerindekini ve arkalarında bıraktıklarını (yapacaklarını ve yaptıklarını) bilir. Onlar sadece Allah'ın hoşnut olduğu kimselere şefaat ederler ve Allah'ın korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Önlerindekini de, arkalarındakini de O bilir. Bunlar, Onun rızâsına ermiş olandan başka kimseye şefaat etmezler. Bunlar Onun korkusundan titreyenlerdir. ...
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
(Allah) onların önlerindekini ve arkalarındakini (yaptıklarını ve yapacaklarını)bilir; (O’nun) râzı olduğu kimseden başkasına
şefâ
at etmezler ve onlar O’nun korkusundan titreyen kimselerdir....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O, onların önlerindekilerini de bilir, arkalarındakini de bilir. Onlar, Allah'ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Onların ilerilerindekini de gerilerindekini de bilir ve razı olduğundan başkasına şefaat de edemezler ve onlar O'nun mehabetinden kemal-i itina ile korkar kimselerdir....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların öndekilerini de bilir, arkalarındakini de bilir. Onlar, Allah'ın râzı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Allah’ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan tir tir titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O onların yaptıklarını da yapacaklarını da, açıkladıklarını da gizlediklerini de bilir. Onlar, sadece O’nun razı olduğu kimse hakkında şefaat ederler. O’na duydukları tazimden ötürü çekinir, titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
(Allâh) Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. (Allâh'ın) râzı olduğundan başkasına
şefâ
'at edemezler ve onlar, O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir; onlar şefaat de etmezler; (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O'nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah onların geçmişini de bilir, geleceğini de. Onlar, ancak Allah'ın rıza göstereceği kimseler için şefaat ederler; Onun korkusuyla da ürpermektedirler....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O'nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat etmezler. Ve onlar O'nun korkusundan titrerler....
Ənbiya Suresi, 44. Ayet:
Doğrusu onlara da, atalarına da zevk-u sefa içinde hayat yaşattık. Hatta o ömür, onlara uzun bile geldi. Şimdi yurtlarını her taraftan işgal edip topraklarını aldığımızı, boyunlarını vurduğumuzu, kendilerini esir edip sıkıştırdığımızı hâlâ görmüyorlar mı? Bu durumda galip olanlar, üstün gelenler onlar mı?...
Şüəra Suresi, 96. Ayet:
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler....
Şüəra Suresi, 96. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişerek: 'Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak' derler....
Şüəra Suresi, 96. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler "Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!" "Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu." "Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!" "Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!"...
Şüəra Suresi, 97. Ayet:
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler....
Şüəra Suresi, 97. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişerek: 'Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak' derler....
Şüəra Suresi, 97. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler "Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!" "Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu." "Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!" "Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!"...
Şüəra Suresi, 98. Ayet:
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler....
Şüəra Suresi, 98. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişerek: 'Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak' derler....
Şüəra Suresi, 98. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler "Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!" "Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu." "Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!" "Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!"...
Şüəra Suresi, 99. Ayet:
(96-102) Orada putlariyla cekiserek: «Vallahi biz apacik bir sapiklikta idik; cunku biz sizi alemlerin Rabbine esit tutmustuk; bizi saptiranlar ancak suclulardir; simdi sefaatcimiz, yakin bir dostumuz yoktur; keski geriye bir donusumuz olsa da inananlardan olsak derler....
Şüəra Suresi, 99. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişerek: 'Vallahi biz apaçık bir sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur; keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak' derler....
Şüəra Suresi, 99. Ayet:
(96-102) Orada putlarıyla çekişirken şöyle derler "Vallahi de, tallahi de biz besbelli bir sapıklık içinde imişiz!" "Çünkü biz sizi Rabbülâlemin ile bir tutuyorduk. Ama bizi saptıranlar da, o mücrimler oldu." "Şimdi artık ne şefaatçimiz var bizim, ne candan bir dostumuz!" "Ah! Ne olurdu, imkân olsa da dünyaya bir dönsek ve müminlerden olsaydık!"...
Şüəra Suresi, 100. Ayet:
1.
fe
: artık, öyleyse
2.
mâ
: yok
3.
lenâ
: bize, bizim için
4.
min şâfiîne
: şefaatçi
...
Şüəra Suresi, 100. Ayet:
Artık bizim için bir şefaatçi yoktur....
Şüəra Suresi, 100. Ayet:
“İşte bu yüzden bizim şefaatçilerimiz yok.”...
Şüəra Suresi, 100. Ayet:
Artık ne
şefâ
atçilerden bir
şefâ
atçi var bize....