Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sənə nazil edilənə və səndən əvvəl nazil edilənlərə iman gətirdiklərini iddia edənləri görmədinmi?! Onlar tağuta inanmamaları əmr olunduğu halda onun hüzurunda mühakimə olunmaq istəyirlər. Şeytan isə onları uzaq (dərin) bir zəlalətə salmaq istəyir. (Tağut kəliməsi Quranda, “büt, şeytan, zəlalətdə olan kimsə və s.” mənalarda işlədilmişdir. Yuxarıdakı ayənin nüzul səbəbi ilə əlaqəli olaraq bildirilir ki, münafiqlərdən biri mübahisə etdiyi şəxsə, aralarında hökm verməsi üçün Həzrət Peyğəmbərin (s.ə...
Cümə Suresi, 2. Ayet:
(Əksəriyyəti yazıb-oxumaq bilməyən) ümmi ərəblərə özlərindən peyğəmbər göndərən Odur. (Bu Peyğəmbər) əvvəllər haqq yoldan açıq-aşkar azsalar da, onlara (Allahın) ayələrini oxuyar, onları (günahlardan, şirk və küfr çir
kab
ından) təmizləyər, onlara Kitabı və hikməti (Quranı və şəriəti) öyrədər....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabb'inden kelimeler aldı. Böylece, Âdem'in tevbesini
kab
ul etti. Kuşkusuz O, Tevbeleri
Kab
ul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korunup sakının ki: Hiç kimse bir başkasına yardım edemez. Kimseden şefaat
kab
ul edilmez. Kimseden fideye de alınmaz. Kimseye yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Hatırlayın! Musa, halkına: "Ey halkım! Siz buzağıyı edinmekle kuşkusuz kendinize zulmettiniz. Hemen tevbe edin ve böylece nefislerinizi öldürün. Bu Bari'nizin yanında sizin için hayırlı olandır." demişti. Sonra da O, tevbenizi
kab
ul etmişti. Kuşkusuz O, Tevbeleri
Kab
ul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Hani! Bir zamanlar sizden, birbirinizin kanlarını dökmeyeceğinize ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair kesin söz almıştık. Bu sözümüzü
kab
ul ettiğinizin tanıkları sizlersiniz....
Bəqərə Suresi, 91. Ayet:
Onlara, "Allah'ın indirdiklerine iman edin." denildiğinde, "Biz, ancak bize indirilene iman ederiz." dediler. Ve ondan başkasını
kab
ul etmezler. Oysa O, yanlarındakini tasdik eden, hak bir kitaptır. Onlara de ki: "Madem inanıyordunuz, ne diye daha önce Allah'ın nebilerini öldürüyordunuz?"...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hiç kimsenin bir başkasının yerine bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye
kab
ul edilmeyeceği ve hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği günden korunup sakının....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani bir zamanlar İbrahim, İsmail ile birlikte Beyt'in temellerini yükseltirken: "Ey Rabb'imiz! Bunu bizden
kab
ul et; kuşkusuz Sen, Her Şeyi İşiten ve Her Şeyi Bilen'sin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Ey Rabb'imiz! Bizi, Sana teslim olanlardan kıl. Bizim soyumuzdan da Sana teslim olan bir toplum yap. Bize, menasikimizi göster. Tevbelerimizi
kab
ul et. Kuşkusuz Tevbeleri
Kab
ul Eden, Rahmeti Kesintisiz Olan yalnızca Sen'sin....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip, kendisini düzelten ve gerçeği gizlemeyenlerin tevbelerini
kab
ul ederim. Zira Ben, Tevbeleri
Kab
ul Eden'im, Rahmetim Kesintisiz'dir....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz birr değildir. Ama birr: Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, kitaplara ve nebilere iman etmek; malını sevdiği halde onu yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yol oğluna, yardım isteyenlere, ri
kab
olanlara vermek; "salatı ikame etmek, zekat yapmak", söz verdiği zaman sözünü yerine getirmek, sıkıntıda, zorlukta ve felakete uğrama durumunda sabretmektir. İşte bunlar, sadık olanlardır. Ve işte bunlar, takva sahibi olanlardır....
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Siyam gecesinde kadınlarınıza yaklaşmanız sizin için helal kılındı. Onlar, sizin için örtüdür; siz de onlar için örtüsünüz. Allah, nefsinize sahip olmadığınızı bildi ve tevbenizi
kab
ul edip sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın, Allah'ın sizin için yazdığı şeyi isteyin. Şafak vaktinin siyah ipliği, beyaz ipliğinden ayırt edilme anına kadar, yiyin için. Sonra da geceye dek siyamı tamamlayın. Eğer mescitlerde itikaftaysanız onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın koyduğu sınırlardır. Bu sınırla...
Ali-İmran Suresi, 19. Ayet:
Kuşkusuz, Allah katında din, İslam'dır. Kitap verilenler, kendilerine bilgi geldikten sonra ihtirasları nedeniyle ihtilafa düştüler. Kim, Allah'ın ayetlerini
kab
ul etmezse bilsin ki, kuşkusuz Allah, Hesabı Çabuk Gören'dir....
Ali-İmran Suresi, 35. Ayet:
Hani, bir zaman İmran'ın hanımı: "Rabbim! Karnımdaki hür bırakılmış olanı sana adadım. Benden
kab
ul et. Kuşkusuz, Sen Her Şeyi Duyan'sın, Her Şeyi Bilen'sin." demişti....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabb'i onu iyi bir şekilde
kab
ul etti. Ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi. Onu, Zekeriya'nın korumasına verdi. Zekeriya ne zaman mihraba girse, onun yanında yiyecek bir şey bulurdu. "Ey Meryem! Bunlar sana nereden geldi?" derdi. O da "Bunlar, Allah'tandır." derdi. Kuşkusuz, Allah, hak edeni, hesapsız olarak rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allah, Nebilerden söz almıştı: "Size, kitap ve hikmet verdim; şimdi yanınızdakini tasdik eden bir resul geldiğinde, ona kesinlikle inanacak ve yardım edeceksiniz." "Bunu
kab
ul ettiniz mi? Bu önemli görevi üstlendiniz mi?" demişti. "
Kab
ul ettik." dediler. Allah: "Öyleyse tanık olun, Ben de sizinle birlikte tanık olanlardanım." dedi....
Ali-İmran Suresi, 85. Ayet:
Kim İslam'dan başka bir din seçerse, bilsin ki o din ondan asla
kab
ul edilmeyecektir ve o ahirette hüsrana uğrayacaktır....
Ali-İmran Suresi, 90. Ayet:
İman ettikten sonra kafir olup ve küfürlerinde ısrarcı olanların tevbeleri asla
kab
ul edilmeyecektir. İşte onlar sapkın olanlardır....
Ali-İmran Suresi, 91. Ayet:
Kuşkusuz Kafir olup, Kafir olarak ölenler; kurtulmak için yeryüzü dolusu altını fidye olarak verseler de onlardan
kab
ul edilmeyecektir. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur....
Ali-İmran Suresi, 96. Ayet:
İnsanlar için kurulan ilk ev, Bekke'deki, kutlu ve bütün insanlığa yol gösteren (
Kab
e) dir....
Ali-İmran Suresi, 128. Ayet:
Bu konuda senin yapabileceğin bir şey yoktur. O ya onların tevbelerini
kab
ul edecek ya da onlara azap edecek. Çünkü onlar, zalim kimselerdir....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah'tan gelen rahmet sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer
kab
a ve katı kalpli biri olsaydın etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları affet. Onlar için bağışlanma dile. Yapacağın işlerde onlara danış. Karar verdikten sonra da artık Allah'a tevekkül et. Kuşkusuz Allah, kendisine tevekkül edenleri sever....
Nisa Suresi, 16. Ayet:
Sizden onu yapan iki er kişiye de eziyet edin. Eğer tevbe eder, kendilerini düzeltirlerse onları rahat bırakın. Allah, Tevbeleri
Kab
ul Eden'dir ve Rahmeti Kesintisiz Olan'dır....
Nisa Suresi, 17. Ayet:
Allah katında tevbe; cahillikle bir kötülük yapıp hemen ardından o kötülüğü terk edenlerin tevbesidir. Allah, ancak bu gibilerin tevbelerini
kab
ul eder. Zira Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir....
Nisa Suresi, 26. Ayet:
Allah, size açıklamak; sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve tevbenizi
kab
ul etmek ister. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir....
Nisa Suresi, 27. Ayet:
Allah, tevbelerinizi
kab
ul etmek ister. Şehvetlerine tabi olanlar ise, sizin derin bir sapkınlığa düşmenizi isterler....
Nisa Suresi, 64. Ayet:
Biz, hiçbir resulü Allah'ın izni ile yalnızca kendisine itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendi kendilerine haksızlık yaptıklarında, sana gelip, Allah'tan bağışlanmalarını dileselerdi ve sen de Resul olarak onların bağışlanmasını dileseydin; Allah'ın tevbeleri
kab
ul edici ve çok merhamet edici olduğunu göreceklerdi....
Nisa Suresi, 92. Ayet:
Hata ile olması dışında, bir Mü'min'in bir Mü'min'i öldürmesi olacak şey değildir. Kim, hata ile bir Mü'min'i öldürürse, Mü'min bir re
kab
eyi özgürlüğüne kavuştursun, ailesi bağışlamadığı takdirde, ölenin ailesine diyet ödesin. Eğer, öldürülen mü'min; düşmanınız olan bir halka mensupsa, Mü'min bir re
kab
eyi özgürlüğüne kavuştursun. Eğer, aranızda anlaşma bulunan bir halktansa, ailesine diyet vermek ve mü'min bir re
kab
eyi özgürlüğüne kavuşturmak gerekir. Kim bunları bulamazsa, Allah'tan t...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara, iki adem oğlunun gerçek öyküsünü anlat: İkisi de birer sunu sundular. Birisininki
kab
ul olundu, diğerininki ise
kab
ul olunmadı. Dedi ki: "Yemin olsun seni öldüreceğim." Dedi ki: "Allah, yalnız takva sahiplerinden
kab
ul eder."...
Maidə Suresi, 36. Ayet:
Yeryüzünde olanların tamamı ve bir o kadarı daha, Kafirlerin olsa ve Kıyamet Günü'nün azabından kurtulmak için bunları karşılık olarak verseler, bu onlardan asla
kab
ul edilmeyecektir. Onlar için elem verici bir azap vardır....
Maidə Suresi, 39. Ayet:
Kim yaptığı haksızlıktan sonra tevbe eder ve uslanırsa, kuşkusuz Allah onun tevbesini
kab
ul eder. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Maidə Suresi, 89. Ayet:
Allah, kasıtsız yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz, ancak bilinçli olarak ettiğiniz yeminlerden dolayı sorumlu tutar. Bunun bedeli ailenize yedirdiğinizin ortalaması üzerinden on yoksulu yedirmek veya onları giydirmek veya bir re
kab
eyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. Fakat bunlara gücü yetmeyene üç gün siyam vardır. Bozduğunuz yeminlerinizin bedeli budur. Yeminlerinizi bozmayın. Allah, size ayetlerini böyle açıklıyor. Umulur ki şükredersiniz....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler! İhramlıyken av hayvanı öldürmeyin. Sizden kim bile bile öldürürse, karşılık olarak yapacağı şey, sizden adil iki kişinin kararıyla, avlanılan şeye denk
Kab
e'ye ulaşacak hediye göndermek veya yoksulları doyurmak veya buna denk siyamdır ki bu yaptığı işin vebalini tatması içindir. Allah geçmiştekini affetti. Kim aynı suçu tekrar ederse, Allah onun hesabını sorar. Ve Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, Hesap Sorucu'dur....
Maidə Suresi, 97. Ayet:
Allah, Beyt-i Haram olan
Kab
e'yi ve o haram olan ayı ve hediye kurbanlığı ve gerdanlıkları insanlar için kıyam yaptı. Bilesiniz ki Allah, göklerdekini ve yerdekini bilmektedir. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen'dir....
Ənam Suresi, 36. Ayet:
Ancak kulak veren kimseler bu daveti
kab
ul eder. Ölülere gelince onları ancak Allah diriltir. Sonra O'na döndürülürler....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinen, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Hiç kimsenin kazandığı şeyle bir felaket yaşamaması için Kur'an ile uyar. O kimse için Allah'tan başka ne bir veli ne de bir şefaatçi vardır. O, bütün varlığını fidye olarak verse de ondan
kab
ul edilmez. Onlar, kazandıklarından dolayı mahvolan kimselerdir. Onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır....
Əraf Suresi, 161. Ayet:
Onlara, "Şu beldeye yerleşin ve orada dilediğiniz şeylerden yiyin. Af dilediğinizi söyleyin ve teslim olmuş/
kab
ullenmiş olarak kapısından girin" denilmişti. Biz, "Yanlışlarınızı bağışlayalım ve iyilik edenlere fazlasıyla verelim."...
Əraf Suresi, 193. Ayet:
Onları gerçeği
kab
ul etmeye davet etseniz, size tabi olmazlar. Onları davet etseniz de etmeseniz de size karşı tutumları değişmez....
Tövbə Suresi, 27. Ayet:
Sonra Allah, bunun ardından hak edenin tevbesini
kab
ul eder. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Tövbə Suresi, 29. Ayet:
Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmayan; Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan ve Hak Din'i, din edinmeyen kimselerle, üstünlüğünüzü
kab
ul ettirinceye, kendi elleriyle size belli bir cizye verinceye kadar savaşın....
Tövbə Suresi, 53. Ayet:
De ki: "İster istekli, ister isteksiz infak edin; sizden asla
kab
ul edilmeyecektir. Çünkü siz fasık bir toplum oldunuz."...
Tövbə Suresi, 54. Ayet:
İnfaklarının
kab
ul edilmesine engel şey, onların, Allah'a ve Resul'üne karşı küfretmeleri, salata üşene üşene gelmeleri ve istemeyerek infak etmeleridir....
Tövbə Suresi, 60. Ayet:
Sadakalar, Allah'tan bir farz olarak; ancak yoksullara, düşkünlere, bununla ilgili görevlilere, kalpleri kazanılacak kimselere, ri
kab
olanlara, borçlulara, Allah yoluna ve yol oğluna aittir. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir....
Tövbə Suresi, 84. Ayet:
Onlardan ölen hiçbir kimseye, asla salat etme ve
kab
irlerinin başında da durma. Çünkü onlar, Allah ve Resul'ünü Küfrettiler. Ve onlar fasık olarak öldüler....
Tövbə Suresi, 102. Ayet:
Diğer bir kısmı da suçlarını itiraf ettiler. Onlar, iyi bir ameli kötü bir amelle karıştırmışlardı. Belki Allah, onların tevbesini
kab
ul eder. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Tövbə Suresi, 104. Ayet:
Bilmediler mi ki kullarından tevbeyi
kab
ul eden ve sadakaları alan Allah'tır. Kuşkusuz Allah, Tevbeleri
Kab
ul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Geri kalan bir bölümün işi de Allah'ın yargısına kalmıştır; onlara ya azap eder veya tevbelerini
kab
ul eder. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir....
Tövbə Suresi, 117. Ayet:
Ant olsun ki, Allah, Nebi'nin ve zor şartlarda ona destek olan muhacir ve ensarın tevbelerini
kab
ul etti. İçlerinden bir kısmının kalpleri kaymak üzereyken yine de onların tevbelerini
kab
ul etti. Çünkü O, onlara karşı Çok Şefkatli'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Tövbə Suresi, 118. Ayet:
Ve geri bırakılan üç kişinin tevbesini de
kab
ul etti. Öyle ki, bütün genişliğine rağmen, yeryüzü onlara dar gelmişti. Canları sıkıldıkça sıkılmıştı. Ve Allah'tan başka sığınılacak kimse olmadığını anladılar. Sonra Allah, tevbeye yöneldikleri için, tevbelerini
kab
ul etti. Kuşkusuz Allah, Tevbeleri
Kab
ul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Yunus Suresi, 89. Ayet:
Allah: "İkinizin duası
kab
ul olunmuştur. Siz, doğru yolunuza devam edin. Bilmeyenlerin yoluna uymayın." dedi....
Yunus Suresi, 108. Ayet:
De ki: "Ey insanlar, işte Rabb'inizden size Hakk geldi. Doğru yolu
kab
ul eden, kendisi için
kab
ul etmiş olur. Sapkınlık eden de kendi aleyhine sapmış olur. Ve ben sizin vekiliniz değilim....
Hud Suresi, 20. Ayet:
Onlar, yeryüzünde Allah'ı aciz bıra
kab
ilecek değillerdir. Kendilerini, Allah'a karşı koruyacak bir yardımcı da bulamayacaklardır. Onların azapları kat kat olacaktır. Onlar, gerçeği duymaya ve görmeye tahammül edemiyorlardı....
Hud Suresi, 28. Ayet:
Dedi ki: "Ey halkım! Bakın! Ya ben Rabb'imden açık bir kanıt üzerinde isem ve O'nun katından bana bir rahmet verilmişse ve siz de bunu görmüyorsanız; istemediğiniz halde, onu size zorla
kab
ul ettirebilir miyim?"...
Hud Suresi, 91. Ayet:
"Ey Şu'ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz, biz, seni içimizde güçsüz görüyoruz.
Kab
ilen olmasaydı seni taşlardık. Esasen sen değerli biri de değilsin." dediler....
Hud Suresi, 92. Ayet:
"Ey halkım! Size göre
kab
ilem Allah'tan daha mı değerli ki O'na sırt çevirdiniz. Kuşkusuz Rabb'im yaptıklarınızı kuşatmıştır."...
Yusif Suresi, 34. Ayet:
Bunun üzerine Rabb'i dileğini
kab
ul etti ve tuzaklarını ondan savdı. O' Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Yusif Suresi, 70. Ayet:
Yüklerini yükletirken su
kab
ını öz kardeşinin yükü içine koydurttu. Sonra bir çağırıcı: "Ey kervancılar! Siz hırsız kimselersiniz." diye seslendi....
Yusif Suresi, 72. Ayet:
"Hükümdarın su
kab
ını arıyoruz. Onu bulana bir deve yükü ödül var." dediler. Çağırıcı: "Ben buna garanti veriyorum." dedi....
Yusif Suresi, 75. Ayet:
"Su
kab
ı kimin yükünde bulunursa, bunun cezası, yük sahibinin kendisidir. Biz haksızları böyle cezalandırırız." dediler....
Yusif Suresi, 76. Ayet:
Bunun üzerine, kardeşinin yükünden önce diğerlerinin yükünü aramaya başladı. Sonra su
kab
ını öz kardeşinin yükünden bulup çıkardı. İşte Yusuf için böyle bir tedbir aldık. Allah, böyle dilemeseydi hükümdarın dinine göre kardeşini alıkoyamayacaktı. Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Her bilenin üstünde bir bilen vardır....
Rəd Suresi, 36. Ayet:
Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen ile sevinirler.
Kab
ilelerden onun bir kısmını küfreden gruplar vardır. De ki: "Ben yalnızca Allah'a kulluk etmekle ve O'na şirk koşmamakla emrolundum. Ben yalnızca O'na çağırıyorum ve dönüşüm yalnızca O'nadır."...
İbrahim Suresi, 40. Ayet:
"Rabbim! Beni ve soyumu salatı ikame eden kıl. Rabbimiz isteğimi
kab
ul et."...
İbrahim Suresi, 44. Ayet:
Azabın kendilerine geleceği gün ile insanları uyar. O zaman kendilerine haksızlık yapanlar: "Rabb'imiz! Bize biraz daha süre ver de Senin çağrını
kab
ul edelim ve resullere uyalım." diyecekler. Allah da: "Daha önce sizin için bir tükenişin, inişe geçişin olmadığına yemin edenler sizler değil miydiniz?" diyecek....
Nəhl Suresi, 22. Ayet:
Sizin ilahınız, bir tek ilahtır. Buna rağmen, ahirete inanmayanların kalpleri, bunu
kab
ul etmez. Ve onlar büyüklenen kimselerdir....
İsra Suresi, 23. Ayet:
Rabb'in, Kendisinden başkasına kul olmamanızı, anne ve babaya iyi davranmanızı kaza etti. Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa sakın onlara "öf" deme, onlara
kab
a davranma. Ve ikisine de kerim şekilde konuş....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu, o Sa'at'in kesin olduğunu bilmeleri için onları haberdar ettik. O zaman, onların durumu hakkında aralarında tartışıyorlardı. "Onların üzerlerine bir bina yapın; onların Rabb'leri, onları daha iyi bilir." dediler. Düşünceleri
kab
ul edilenler: "Onların üzerlerine bir mescid yapalım." dediler....
Kəhf Suresi, 94. Ayet:
"Ey Zu'l-Karneyn! Şüphesiz Ye'cuc ve Me'cuc yeryüzünde fesat çıkaranlardır. Onun için, onlarla bizim aramıza ücreti mu
kab
ilinde bir set yap, olmaz mı?" dediler....
Taha Suresi, 12. Ayet:
"Ben senin Rabb'inim. Şimdi ayak
kab
ılarını çıkar. Sen temizlenmiş vadide, Tuva'dasın."...
Taha Suresi, 122. Ayet:
Sonra Rabbi onu seçti, tevbesini
kab
ul etti. Ve ona doğru yolu gösterdi....
Həcc Suresi, 5. Ayet:
Ey insanlar! Eğer öldükten sonra yeniden dirilmekten kuşkunuz varsa; bilin ki Biz, sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra bir alakadan, sonra yapısı belli belirsiz mudğadan yarattık. Ne olduğunuzu bilin diye size açıklıyoruz. Ve Biz, dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir bebek olarak çıkarırız. Sonra kiminiz ergenlik çağına ulaşır. Ve sizden bir kısmınız vefat ettirilir. Kiminiz de ömrünün en kötü dönemine erişir; bir şey bilmez yaşlı bir bunak haline gelir. ...
Həcc Suresi, 7. Ayet:
Kuşkusuz o Sa'at gelecektir. Onun geleceği kesindir. Ve Allah,
kab
irlerde olanları diriltecektir....
Nur Suresi, 4. Ayet:
Ve muhsan kadınlara iftira edip de sonra dört tanık getiremeyen kimselere seksen sopa vurun. Ve onların tanıklığını ebediyen
kab
ul etmeyin. Onlar fasıktırlar....
Nur Suresi, 10. Ayet:
Ya üzerinizde, Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı! Allah, tevbeleri
Kab
ul Eden'dir, En İyi Hüküm Verendir....
Nur Suresi, 49. Ayet:
Ama verilen hüküm lehlerine olursa seve seve
kab
ul ederler....
Nəml Suresi, 48. Ayet:
Kentte bozguncu olan, bozgunculuk yapan dokuz
kab
ile vardı. Yeryüzünde bozgunculuk yapardı. Düzeltmeye yanaşmazlardı....
Əhzab Suresi, 24. Ayet:
Allah, doğru kimseleri, doğruluklarından dolayı ödüllendirecek, münafıkları, dilerse cezalandıracak veya tevbelerini
kab
ul edecektir. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Əhzab Suresi, 73. Ayet:
Allah, münafık erkeklere ve kadınlara; Müşrik erkeklere ve kadınlara azap eder; Mü'min erkeklerin ve kadınların tevbelerini
kab
ul eder. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Səba Suresi, 27. Ayet:
De ki: "O'na ortak
kab
ul ettiklerinizi bana gösterin! Asla böyle bir şey olamaz. O, Allah ki; Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir."...
Yasin Suresi, 51. Ayet:
Sur'a üflenmiştir! İşte o zaman onlar,
kab
irlerinden Rabb'lerine akın ederler....
Mömin Suresi, 3. Ayet:
O, suçu bağışlayan, tevbeyi
kab
ul eden, cezası şiddetli, sınırsız güç sahibi olandır. O'ndan başka ilah yoktur. Dönüş, yalnızca O'nadır....
Mömin Suresi, 5. Ayet:
Onlardan önce Nuh halkı ve onlardan sonraki topluluklar da yalanladılar. Her ümmet, kendi resullerini yalanlamaya yöneldi. Hakk'ı, Batıl'la yok etmek için mücadele ettiler. Ben de onları yakalayıverdim. A
kab
inde cezalandırmam nasılmış gördüler!...
Fussilət Suresi, 39. Ayet:
Kupkuru olarak gördüğün yeryüzünün, sonradan üzerine su indirdiğimiz zaman harekete geçmesi ve nemalanıp
kab
arması da O'nun ayetlerindendir. Ona hayat veren, elbette ki ölüleri de diriltir. O, Her Şeye Gücü Yeten'dir....
Fussilət Suresi, 47. Ayet:
O Sa'at'ın bilgisi yalnızca O'na havale olunur. O'nun bilgisi dışında hiçbir ürün
kab
uğundan çıkmaz. Hiçbir dişi hamile kalmaz ve doğum yapmaz. Onlara: "Bana ortak koştuklarınız nerede?" diye seslenileceği gün, onlar: "Bizden bir tanık olmadığını Sana bildiririz." derler....
Şura Suresi, 25. Ayet:
Ve O, kullarının tevbesini
kab
ul eder ve kötülüklerini bağışlar. Ve yaptığınız şeyleri bilir....
Şura Suresi, 26. Ayet:
İman edip salihatı yapanların isteklerini
kab
ul eder ve onlara lütfundan daha fazlasını verir. Kafirlere" ise şiddetli bir azap vardır....
Şura Suresi, 31. Ayet:
Siz, yeryüzünde aciz bıra
kab
ilecek olanlar değilsiniz. Sizin, Allah'tan başka bir veliniz ve yardımcınız yoktur....
Şura Suresi, 47. Ayet:
Allah tarafından geri döndürülmeyecek olan günün gelmesinden önce, Rabb'inizin çağrısına olumlu yanıt verin. İzin Günü, sizin için bir sığınak yoktur. Sizin için
kab
ul etmemek de yoktur....
Casiyə Suresi, 35. Ayet:
İşte bu, Allah'ın ayetlerini alay konusu etmeniz nedeniyledir. Sizi, dünya hayatı aldattı. Artık bugün onlar, Cehennem'den çıkarılmazlar. Ve onlardan özür de
kab
ul edilmez....
Əhqaf Suresi, 11. Ayet:
Kafirler, inananlar için: "Eğer Kur'an'da bir "hayır" olsaydı, onlar, bizden önce onu
kab
ul etmiş olmazlardı." dediler. Kur'an'la doğru yolu bulmayı kendilerine yediremediklerinden, "Bu eski bir uydurmadır." diyeceklerdir....
Hucurat Suresi, 12. Ayet:
Ey inananlar! Zannın birçoğundan sakının. Kuşkusuz bazı zanlar günahtır. Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Bir kısmınız, bir kısmınızın gıybetini yapmasın. Hiç sizden biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? Elbette ondan tiksinirsiniz. Öyleyse Allah'a için takva sahibi olun. Kuşkusuz Allah, Tevbeleri
Kab
ul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Hucurat Suresi, 13. Ayet:
Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi
kab
ilelere ve sülalelere ayırdık. Allah'ın yanında en kerim olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi Bilen'dir, Her Şeyden Haberdar'dır....
Qəmər Suresi, 7. Ayet:
Kab
irlerinden baygın gözlerle çıkarlar. Etrafa dağılmış çekirgeler gibidirler....
Vaqiə Suresi, 34. Ayet:
Kab
artılmış döşeklerdedirler....
Vaqiə Suresi, 57. Ayet:
Sizi Biz yarattık. Bu gerçeği hala
kab
ul etmeyecek misiniz?...
Hədid Suresi, 15. Ayet:
Bugün artık sizden kurtuluş fidyesi
kab
ul edilmez ve Kafirlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. Sizin mevlanız odur. Ne kötü varış yeridir o....
Mücadilə Suresi, 3. Ayet:
Hanımlarına zihar yapıp sonra da kararlarından dönenlerin, ilişkiye girmeden önce bir re
kab
eyi özgürlüğüne kavuşturması gerekir. İşte size, yapmanız gereken öğütleniyor. Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır....
Mümtahinə Suresi, 12. Ayet:
Ey Nebi! İnanan kadınlar; Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina yapmamak, çocuklarını öldürmemek elleri ve ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek maruf olan konularda sana asilik yapmamak koşuluyla sana bi'at ederlerse onların bi'atlarını
kab
ul et ve onlar için Allah'tan bağışlanma dile. Kuşkusuz Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Təğabun Suresi, 6. Ayet:
İşte bu, resulleri kendilerine açık kanıt içeren bilgilerle geldiklerinde: "Bir beşer mi bizi doğru yola iletecek?" diyerek,
kab
ul etmeyerek yüz çevirmelerindendir. Allah'ın onların inanmalarına ihtiyacı yoktur. Allah, Hiçbir Şeye Muhtaç Olmayan'dır, Övgüye Değer Yegane Varlık'tır....
Məaric Suresi, 43. Ayet:
O gün, onlar
kab
irlerinden fırlayıp çıkarlar. Sanki bir hedefe koşuyor gibi;...
Müzzəmmil Suresi, 20. Ayet:
Rabb'in, senin bazen gecenin üçte ikisinden daha az, bazen yarısı, bazen üçte bir kadar vakit geçirdiğini elbette biliyor. Seninle beraber bulunanlardan bir grubun da. Geceyi ve gündüzü takdir eden Allah'tır. Onu asla hesaplayamayacağınızı bildi de tevbenizi
kab
ul etti. O halde ilahi mesajı gücünüz yettiğince insanlara ulaştırmaya çalışın. Ayrıca Allah, içinizden kimin hasta olduğunu bilmektedir. Kiminizin Allah'ın lütfundan rızkını aramak için yeryüzünde çalışmaya, kiminizin de kendisini A...
Nəbə Suresi, 23. Ayet:
Orada "ah
kab
en" kalacaklardır....
Əbəsə Suresi, 21. Ayet:
Sonra onu öldürdü ve
kab
re koydurdu....
İnfitar Suresi, 3. Ayet:
Denizler
kab
arıp taştığı zaman, ...
İnfitar Suresi, 4. Ayet:
Kab
irler alt üst edildiği zaman, ...
Adiyat Suresi, 9. Ayet:
Bilmez mi
kab
irlerde olanlar çıkarıldığı zaman, ...
Təkəsur Suresi, 2. Ayet:
Ta ki ölüp
kab
irlere girinceye kadar....
Nəsr Suresi, 3. Ayet:
O zaman, Rabb'ini hamd ile tesbih et. Ve O'ndan mağfiret dile. Kuşkusuz O, tevbeleri
kab
ul edendir....
Fatihə Suresi, 1. Ayet:
Yaratan, yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden, âlemlerin, bütün varlıkların mürebbisi, sahibi Allah’a hamdolsun....
Fatihə Suresi, 7. Ayet:
Kendilerine, (fazlından ve ihsanından) nimet verdiğin kimselerin (Peygamberlerle velilerin) yoluna (hakkı
kab
ul etmeyip küfre vardıklarından) gazâba uğrayanların ve sapıklarınkine değil... (Amin=
Kab
ul buyur, Allah’ım!...)...
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min
kab
lik(
kab
like) ve bil âhireti hum yûkınûn(yûkınûne)....
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yu'minûne
: îmân ederler
4.
bi mâ
: şeye
<...
Bəqərə Suresi, 4. Ayet:
Onlar hakikatinden sana (boyutsal geçişle) inzâl olunana ve öncekilere inzâl olmuşlara iman ederler; geleceklerindeki sonsuz yaşam süreçlerine de ikân (kesin idrakten kaynaklanan
kab
ul) hâlindedirler....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte bunlar yaratan, yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rablerinin gösterdiği doğru yolda yürüyen, faaliyet gösteren erlerdir. İşte bunlar kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa erenlerdir....
Bəqərə Suresi, 10. Ayet:
Onların
kab
lerinde hastalık vardır. Allâh da hastalıklarını artırmıştır. Yalan söylemelerinden ötürü onlara acı bir azâb vardır....
Bəqərə Suresi, 14. Ayet:
İman edenlerle beraberken "Amenna -
kab
ul ettik" derler, şeytanlarıyla (vehimlerine tâbi olarak onları saptıranlarla) başbaşa olduklarında ise: "Biz sizinle aynı fikirdeyiz, onlarla alay ediyoruz" derler....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Onlar (o münafıklar) o kimselerdir ki, hidâyet mu
kab
ilinde dalâleti satın almışlardır. Onların bu ticaretleri bir kazanç temin etmemiştir. Ve onlar hidâyete ermiş kimseler değildir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Çakan şimşek neredeyse gözlerini alacak gibi olur. Bu onların önlerini aydınlatınca o ışıkta yürürler. Ama üzerlerine karanlık bastırınca dimdik ayakta kalırlar. Allah dileseydi onların işitme ve görme
kab
iliyetlerini alırdı. Allah'ın her şeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Çakan şimşekler neredeyse gözlerini alıverir; ışık verince hareket ederler, karanlık çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar. Şayet Allah dileseydi, onları işitme ve görme (yetenek)lerinden yoksun bıra
kab
ilirdi: Çünkü Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min
kab
likum leallekum tettekûn(tettekûne)....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
en nâsu
: insanlar
3.
u'budû
: kul olun
4.
rabbe-kum
: (sizin) Rabbiniz
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratan yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden Rabbinizi ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Rabbinize bağlanın, saygıyla Rabbinize kulluk ve ibadet edin. Umulur ki, günahlardan arınıp, azaptan korunur, emirlerine yapışır, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranır, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olur, himayesine mazhar olursunuz....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
Ve beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min tahtihel enhâr(enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min
kab
l(
kab
lu) ve utû bihî muteşâbihâ(muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
1.
ve beşşir
: ve müjdele
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
3.
ve amilû
: ve yaptılar
4.
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
(26-27) Allah sivrisinegi ve onun ustununu misal olarak vermekten cekinmez. Inananlar bunun Rablerinden bir gercek oldugunu bilirler. Inkar edenler ise «Allah bu misalle neyi muradetti?» derler, O, bu misalle bircogunu saptirir, bircogunu da yola getirir. Onunla saptirdigi yalniz fasiklardir ki onlar Allah'la yapilan sozlesmeyi
kab
ulden sonra bozarlar. Allah'in birlestirilmesini buyurdugu seyi ayirirlar ve yeryuzunde bozgunculuk yaparlar; zarara ugrayanlar iste onlardir....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
(26-27) Allah sivrisineği ve onun üstününü misal olarak vermekten çekinmez. İnananlar bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar edenler ise 'Allah bu misalle neyi murad etti?' derler, O, bu misalle birçoğunu saptırır, birçoğunu da yola getirir. Onunla saptırdığı yalnız fasıklardır ki onlar Allah'la yapılan sözleşmeyi
kab
ulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar; zarara uğrayanlar işte onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
(26-27) Allah sivrisinegi ve onun ustununu misal olarak vermekten cekinmez. Inananlar bunun Rablerinden bir gercek oldugunu bilirler. Inkar edenler ise «Allah bu misalle neyi muradetti?» derler, O, bu misalle bircogunu saptirir, bircogunu da yola getirir. Onunla saptirdigi yalniz fasiklardir ki onlar Allah'la yapilan sozlesmeyi
kab
ulden sonra bozarlar. Allah'in birlestirilmesini buyurdugu seyi ayirirlar ve yeryuzunde bozgunculuk yaparlar; zarara ugrayanlar iste onlardir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
(26-27) Allah sivrisineği ve onun üstününü misal olarak vermekten çekinmez. İnananlar bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar edenler ise 'Allah bu misalle neyi murad etti?' derler, O, bu misalle birçoğunu saptırır, birçoğunu da yola getirir. Onunla saptırdığı yalnız fasıklardır ki onlar Allah'la yapılan sözleşmeyi
kab
ulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar; zarara uğrayanlar işte onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O kimseler (o fâsıklardır) ki, Allah’ın ahdini (O’na verdikleri sözü) kat'iyen
kab
ûlünden sonra bozarlar, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi (akrabâlar ve mü’minler arasındaki irtibâtı) keserler ve yeryüzünde fesad çıkarırlar. İşte onlar, zarara uğrayanların ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Ki onlar, Allah ile yapılan sözleşmeyi
kab
ul ettikten sonra bozanlar, Allah’ın, birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlardır. İşte kaybedecek olanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Ki onlar Allah'a yapılan sözleşmeyi
kab
ulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar....
Bəqərə Suresi, 28. Ayet:
Nasıl da varlığınızın hakikatinin Allâh Esmâ'sı (B işareti kapsamında) olduğunu inkâr ediyorsunuz? Ölüydünüz (hakikatinizin ne olduğunu bilmeden yaşıyordunuz), O sizi diriltti (inzâl ettiği ilimle size hayat verdi); sizi yine öldürecek (kendini sırf bedenmiş gibi
kab
ul hâlinden), yine diriltecek (kendini beden sanma hâlinden arındırarak bilinç boyutu hâliyle yaşam). . . Nihayet sonunda hakikatinizi göreceksiniz!...
Bəqərə Suresi, 28. Ayet:
Allaha nasıl olub da küfrediyor (Onun varlığını ve birliğini inkâr ediyor) sunuz? Halbuki siz ölüler iken (henüz babalarınızın sulbünde bir nutfe iken annelerinizin rahminde, sonra da dünyâda sizi) O diriltdi. Sonra sizi yine O öldürecek, tekrar sizi (
kab
irde ve neşirde) O diriltecek ve nihayet (Haşirden sonra) yine yalınız ona döndürüleceksiniz. ...
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabb’in meleklere; 'Ben yeryüzünde dünya düzeni kurmaya, ilâhi hükümleri icraya, yeryüzünü imâra yetkili halifeler hazırlayıp yerleştireceğim' demişti. Melekler: 'Orada bozgunculuk yapacak, karışıklık çıkaracak, kan dökecek birilerini mi hazırlayıp yerleştireceksin? Oysa biz sana hamdederek zikrediyor, seni tesbih ediyoruz. Senin kutsallığını biliyor,
kab
ul ediyor, Seni takdis ediyoruz' dediler. Rabbin: 'Ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
1.
fe
: o zaman, sonra
2.
telekkâ
: telâkki etti, aldı, öğrendi
3.
âdemu
: Âdem
4.
min rabbi-hi
: Rabbinden
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Sonra Âdem, Rabbinden kelimeleri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini
kab
ul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab'tır (tövbeleri
kab
ul edendir), rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir)....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini
kab
ul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok
kab
ul edendir, çok bağışlayandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabbinden bâzı sözler belledi de Allah tövbesini
kab
ul etti. Şüphe yok ki o, bütün tövbeleri
kab
ul eder, rahîmdir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri
kab
ul eden ve merhameti bol olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbinden (beynindeki Esmâ mertebesi boyutundan) gelen ilim ile -kelimeler- (yapmaması gerekeni fark edip, kendisinden açığa çıkan vehmine tâbi olma hatasını itiraf edip) tövbe etti. Tövbesi
kab
ul edildi. Şüphesiz ki HÛ; O, tövbeyi
kab
ul edip Rahıymiyeti ile bunun güzel sonuçlarını yaşatandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabbinden ikaz, uyarı ifade eden vahiyler aldı, günah işlemekten vazgeçip Rabbine itaate yöneldi, tevbe etti. Yaratan, yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenini veren, koruyan, kontrol eden Rabbi, Âdem’in tevbesini
kab
ul etti. O insanları tevbeye, itaate sevkeden ve tevbeleri
kab
ul edendir, engin merhamet sahibidir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem daha sonra Rabbinden bazı sözler öğrendi (ve onlarla Rabbine tevbe etti), Rabbi de onun tevbesini
kab
ul etti. Şüphesiz O, tevbeleri daima
kab
ul edendir ve çok rahmet sahibidir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini
kab
ul etti. Şüphesiz O, tevbeleri
kab
ul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabbinden bir takım kelimeler aldı. O’na yalvarıp tevbe etti. O da tevbesini
kab
ul buyurdu. Çünkü tevbeyi çok çok
kab
ul eden asıl esirgeyici O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbi'nden emirler aldi; onlari yerine getirdi. Rabb'i de bunun uzerine tevbesini
kab
ul etti. Suphesiz o tevbeleri daima
kab
ul edendir, merhametli olandir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
(Bu kayma ve kendine zulmetme üzerine büyük bir pişmanlık duyup tevbe eden) Âdem, Rabbinden (gelen ve onun kalbine ilka olunan) kelimeleri karşılayıp aldı. Allah da onun tevbesini
kab
ul etti. Çünkü tevbeyi çokça
kab
ul eden ve çokça merhamette bulunan ancak O'dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbi'nden emirler aldı; onları yerine getirdi. Rabb'i de bunun üzerine tevbesini
kab
ul etti. Şüphesiz o tevbeleri daima
kab
ul edendir, merhametli olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bu durum devam ederken Âdem, Rabbinden bir takım ilhamlar aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri
kab
ul eden ve merhameti bol olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabb'inden kelimeler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini
kab
ul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, Rahim'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
derken Adem rabbından bir takım kelimeler telâkkı etti yalvardı, o da tevbesini
kab
ul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bu ara Adem Rabbinden bir takım kelimeler belleyip O'na yalvardı. O da tevbesini
kab
ul buyurup ona yine baktı. Gerçekten tevbeyi çok
kab
ul eden ve çok merhamet eden ancak O'dur!...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini
kab
ul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok
kab
ul eden, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden bir takım kelimeler belleyerek aldı da Rabbi onu affetti. Hiç şüphesiz O, tevbelerin
kab
ul edicisidir ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, rabbinden kelimeler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini
kab
ul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, rahimdir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabbinden kelimeler belleyip aldı (Ona yalvardı). O da Tevbesini
kab
ul etdi. Çünkü tevbeyi en çok
kab
ul eden, asıl esirgeyen odur. ...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Nihâyet Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı (ve onlarla yalvardı, tevbe etti), bunun üzerine (Rabbi) tevbesini
kab
ûl etti. Çünki Tevvâb (tevbeleri çok
kab
ûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbından kelimeler belleyip aldı. Bunun üzerine onun tevbesini
kab
ul etti. Şüphesiz ki Tevvab, Rahim O'dur, O....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem Rabbinden (yol gösterici) sözler aldı. Ve (Allah) O'nun tevbesini
kab
ul etti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri
kab
ul eden, rahmet dağıtan....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabb-i Azîm'i tarafından bir kısım kelimeler telakkî etti. Onun üzerine tevbe eyledi. Tevbeleri ziyâdesiyle
kab
ul eden, pek ziyâde merhamet sahibi olan ise ancak o Rabb-i Kerîm'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem Rabbinden bir takım kelimeler (ilhamlar) aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri
kab
ul eden ve merhametli olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbinden emirler aldı, onları yerine getirdi. Bunun üzerine, Rabbi de tevbesini
kab
ul etti. Nitekim O, tevbeleri daima
kab
ul eden ve merhametli olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini
kab
ul etti. Zaten O tövbeyi
kab
ul eder, merhameti boldur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı (onlarla amel edip Rabbine yalvardı, O da) bunun üzerine onun tevbesini
kab
ul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok
kab
ul eden (kulunun günâhından geçen) dir, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım) kelimeler aldı. (Allah da) Bunun üzerine tevbesini
kab
ul etti. Şüphesiz O, tevbeleri
kab
ul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Sonra Âdem, Rabbinden öğrendiği sözlerle tevbe etti; Rabbi de onun tevbesini
kab
ul etti. Gerçekten de O tevbeleri
kab
ul eden ve merhameti pek geniş olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı kelimeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini
kab
ul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe
kab
ul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar....
Bəqərə Suresi, 46. Ayet:
Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve bunu
kab
ullenen kimselerdir....
Bəqərə Suresi, 46. Ayet:
Onlar, kesinlikle Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve bunu
kab
ullenen kimselerdir....
Bəqərə Suresi, 46. Ayet:
Onlar, kesinlikle Rabblerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve bunu
kab
ullenen kimselerdir....
Bəqərə Suresi, 46. Ayet:
İşte o kalbi Allah'a saygı ile ürperenler, kendilerinin herhalde Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini düşünen ve
kab
ullenen kimselerdir....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
1.
ve ittekû
: ve sakının, çekinin
2.
yevmen
: gün
3.
lâ teczî
: karşılığı ödenmez
4.
nefsun
: bir nefs, bir kimse...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve, bir kimseden diğer bir kimseye, bir şeyin ödenmeyeceği ve ondan (hiç kimseden) bir şefaatin
kab
ul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve onlara yardım edilmeyeceği günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse bir başkası adına bir şey ödeyemez. Hiçbir kimseden herhangi bir şefaat
kab
ul olunmaz, fidye alınmaz. Onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Korkun o günden ki hiç kimse, bir başkasının yerine bir şey ödeyemez o gün; kimsenin kimseye şefaati
kab
ul edilmez, kimseden karşılık da alınmaz, onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat
kab
ul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseyi kurtarmak için bir şey ödeyemeyeceği süreçten korunun; (o süreçte) ne (birbirine) şefaat
kab
ul edilir, ne fidye ödenerek biri kurtarılabilir ne de onlara yardım gelir....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin, hiçbir şekilde başkasının yerine sorguya çekilmeyeceği; başkasının başına geleceklerin bir kısmını bile göğüsleyemeyeceği; kâfir olarak ölenler için hiçbir şefaatçinin şefaatinin
kab
ul edilmeyeceği; cezaların fidyeye çevrilmeyeceği, kimselere yardımın da yapılmayacağı bir günden, Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, kendinizi azaptan koruyun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Hiç kimsenin kimse adına bir şey yapamayacağı, kimseden bir şefaatin
kab
ul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve onların (hesaba çekilenlerin) bir yardım göremeyecekleri günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin
kab
ul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Bir de öyle bir azâb gününden sakının ve korkun ki, o günde (kıyamette) hiç bir kimse, hiç bir kimse adına bir şey ödeyemez, kimseden şefâat da
kab
ul edilmez; azâbdan kurtulmak için kimseden bedel ve karşılık alınmaz. (Allah’ın azabından kurtulmak hususunda) o kâfirlere yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseden faydalanamiyacagi, kimseden bir sefaat
kab
ul edilmeyecegi, kimseden bir fidye alinmayacagi ve yardim gorulmeyecegi gunden korunun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiç bir kimsenin hiçbir kimse için birşey ödeyemiyeceği, hiç kimseden (kâfirler hakkında) şefaat
kab
ul olunmayacağı, hiçbir kimseden kurtuluş akçesi alınmayacağı ve onların yardım olunmayacağı günden korkup sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat
kab
ul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat
kab
ul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, kimse kimsenin yerine birşey ödeyemez, aracılık (şefaat)
kab
ul edilmez, kimseden bir fidye alınmaz ve yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korunun ki kimse kimseden bir şey ödeyemez, kimseden şefaat de
kab
ul edilmez, kimseden fidye de alınmaz, hem onlar kurtarılacak da değillerdir....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve kimsenin kimseden bir şey ödeyemeyeceği, kimseden şefaatin
kab
ul olunmayacağı, kimseden fidyenin alınmayacağı ve kimsenin kurtarılamayacağı bir günden sakının!...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da
kab
ul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o gün hiç kimse başkasının yerine bir şey ödeyemez, hiç kimseden aracılık
kab
ul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz ve hiç kimse başkalarından yardım görmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimse yerine birşey ödeyemeyeceği, aracılık (şefaat)
kab
ul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım da edilmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korkun ki (o günde) hiçbir kimse, hiçbir kimse nâmına bir şey ödeyemez. Ondan her hangi bir şefaat
kab
ul olunmaz. Ondan bir fidye (bedel) alınmaz, onlara (Allahın azabından kurtulmak hususunda) yardım da edilmez. ...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, (o gün) kimse, kimse nâmına bir şey ödemez, ondan(Allah’ın izni olmadıkça) bir şefâat de
kab
ûl edilmez, ondan bir fidye de alınmaz ve onlar yardım (da) olunmazlar!...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden korkun ki; o günde kimse, kimse için bir şey ödeyemez. Şefaat
kab
ul edilmez. Fidye alınmaz ve onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiçbir insanın ötekine en ufak bir yararının dokunmayacağı, hiç kimseden şefaatin
kab
ul edilmeyeceği, kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin yardım görmeyeceği Gün(ün mutlaka gelip çatacağı) bilinciyle yaşasanıza!...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkunuz ki, o günde hiçbir şahıs hiçbir şahıstan dolayı hiçbir şey ödemez. Ve o şahıstan hiçbir şefaat
kab
ul edilmez. Ve ondan hiçbir fidye alınmaz. Ve onlara ne de yardım olunurlar....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden şefaat
kab
ul edilmeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği azap gününden korkup sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat
kab
ul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım da görülmeyeceği bir günden kendinizi koruyun....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse başkasının yerine birşey ödeyemez, kimseden şefaat
kab
ul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz, hem onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse, kimsenin cezâsını çekmez (borcunu ödemez); kimseden şefâat (aracılık, iltimas) da
kab
ul edilmez; kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden bir şefaatin
kab
ul edilmeyeceği ve hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korkup sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Bir de öyle bir günden korkun ki, ne kimse bir başkasının cezasını öder, ne kimseden şefaat
kab
ul edilir, ne kimseden fidye alınır, ne de onlar bir yardım görürler....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve korkun o günden ki, hiç bir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ödemez; hiç bir benlikten şefaat
kab
ul edilmez, hiç bir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
mûsâ
: Musa
3.
li kavmi-hi
: kendi kavmine
4.
yâ
: ey
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Ve Musa (a.s) kavmine: “Ey kavmim! Buzağıyı (ilâh) edinmenizle muhakkak ki siz, kendi nefslerinize zulmettiniz. Hemen Yaratıcınız'a tövbe edin. Artık nefslerinizi (birbirinizi) öldürün. bu, Yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.” demişti. Böylece O, tövbenizi
kab
ul buyurdu.Muhakkak ki O, O tövbeleri
kab
ul eden ve Rahîm olandır....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Mûsâ, kavmine dedi ki: “Ey kavmim! Sizler, buzağıyı ilâh edinmekle kendinize yazık ettiniz. Gelin yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün (kendinizi düzeltin). Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah da onların tövbesini
kab
ul etti. Çünkü O, tövbeleri çok
kab
ul edendir, çok merhametlidir.”...
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Hani Mûsâ, kavmine, siz buzağıya kapılmakla gerçekten kendinize zulmettiniz; tertemiz yaratıcınıza tövbe edin de nefislerinizi öldürün. Bu, yaratıcınız katında sizin için çok hayırlıdır demişti de Allah, bu yüzden tövbenizi
kab
ul etmişti. Şüphe yok ki o, tövbeleri
kab
ul eden rahîmdir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tevbenizi
kab
ul etmiş olur. Çünkü acıyıp tevbeleri
kab
ul eden ancak O'dur....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim, buzağıyı kendinize (tanrı) edinerek nefslerinizdekine (hakikatinize) zulmettiniz! Bu yüzdendir ki Bari'ye (varlığı kendi Esmâ'sından olarak özel bir yapıda yaratana) tövbe edin (varlığınızdaki kendisini inkâr edip, dışınızda tanrı edindiğiniz için) ve benliklerinizi öldürün! Bunu yapmanız Bari indînde hayırlıdır, tövbenizi
kab
ul eder. Muhakkak ki O, tövbe edeni affeden ve sonucunda rahmetini bağışlayandır. "...
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Mûsâ kavmine: 'Ey kavmim, siz buzağıyı put edinmekle kendinize, birbirinize yazık ettiniz, zulmettiniz. Bari gelin, günah işlemekten vazgeçerek tevbe ile, sizi ayırıcı özelliklerle düzenli, sağlıklı, ahenkli, dengeli yaratıcınıza itaate yönelin. Değilse iç karışıklığa düşerek, birbirinizden bulun, birbirinizin kanını dökün. Tevbe etmeniz, sizi ayırıcı özelliklerle düzenli, sağlıklı, ahenkli, dengeli yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.' demişti. Bunun üzerine tevbe ettiniz de Allah te...
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa kavmine: 'Ey kavmim! Şüphesiz siz buzağıya tapınmakla kendinize zulmettiniz. Şu halde, yaratıcınıza tevbe edin ve nefislerinizi öldürün. [9] Böyle yapmanız yaratanınız katında sizin için daha hayırlıdır' demişti. Yaratanınız da sizin tevbenizi
kab
ul etti. Şüphesiz O, tevbeleri her zaman
kab
ul eden ve çok bağışlayandır....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Hani Musa, kavmine: "Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah)ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır" demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi
kab
ul etti. Şüphesiz O tevbeleri
kab
ul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
O zaman Mûsâ, buzağıya tapan kavmine: “- Ey kavmim, siz buzağıya tapmakla kendinize zulmettiniz. Hemen yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi öldürün (Islâh edin). İşte bu yapacağınız, yaradanınız katında sizin için hayırlıdır.” demişti de; Allah tevbelerinizi
kab
ul etmişti. Çünkü o, tevbeleri çok çok
kab
ul edendir, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa milletine «Ey milletim! Buzagiyi tanri olarak benimsemekle kendinize yazik ettiniz. Yarataniniza tevbe edin, tevbe etmeyenlerinizi oldurun, bu Yarataniniz katinda sizin icin hayirli olur; O daima tevbeleri
kab
ul ve merhamet eden oldugu icin tevbenizi
kab
ul eder,» demisti....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa da kavmine : «Ey milletim! Cidden buzağıyı (İlâh) edinmenizle kendinize zulmettiniz. Derhal (her kusurdan pak ve yüce olan) Yaradanınıza tevbe edin; (nefsinizin kötü arzularını kesin de Allah yolunda) kendinizi öldürün. Bu, Yaradanınız katında sizin için daha hayırlıdır,» demişti. Bunun üzerine (Allah) tevbenizi
kab
ul buyurmuştu. Şüphesiz ki O, O'dur tevbeleri çokça
kab
ul eden, O'dur çokça merhamette bulunan....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa milletine 'Ey milletim! Buzağıyı tanrı olarak benimsemekle kendinize yazık ettiniz. Yaratanınıza tevbe edin ve nefislerinizi öldürün, bu Yaratanınız katında sizin için hayırlı olur; O daima tevbeleri
kab
ul ve merhamet eden olduğu için tevbenizi
kab
ul eder' demişti....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa kavmine demişti ki: Ey kavmim! Şüphesiz siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize kötülük ettiniz. Onun için Yaradanınıza tevbe edin de nefislerinizi (kötü duygularınızı) öldürün. Öyle yapmanız Yaratıcınızın katında sizin için daha iyidir. Böylece Allah tevbenizi
kab
ul etmiş olur. Çünkü acıyıp tevbeleri
kab
ul eden ancak O'dur....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa, halkına demişti ki: 'Ey halkım, sizler buzağıya tapmakla nefsinize (kişilik, öz, ruh) zulmettiniz. Yaratıcınıza tövbe edin ve nefsinizi (egonuzu) öldürün. Bu, yaratıcınız katında sizin için daha iyidir.' O, sizi affeder. Elbette O, tövbeleri
kab
ul edendir, Rahim'dir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Ve bir vakit Musa kavmine dedi ki: «Ey kavmim cidden siz o danaya tutulmanızla kendinize zulmettiniz gelin bârinize dönün, tevbe edin de nefislerinizi öldürün, böyle yapmanız bâriniz yanında sizin için hayırlıdır» bu suretle tevbenizi
kab
ul buyurdu. Filhakika o, öyle tevvab öyle rahîmdir...
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Ve bir vakit Musa, kavmine dedi ki: «Ey kavmim, cidden siz o buzağıya tapmakla kendinize zulmettiniz. Gelin yaratanınıza dönün, tevbe edin de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız yaratanınız yanında sizin için hayırlıdır.» Böylece tevbenizi
kab
ul buyurdu. Gerçekten O, tevbeleri çok
kab
ul eden, devamlı merhamet edendir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız katında sizin için hayırlıdır, böylece tevbenizi
kab
ul buyurdu. Gerçekten de o Tevvab ve Rahîm'dir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Hani Musa, kavmine dedi ki: «Ey kavmim, sizler buzağıyı ilâh edinmekle kendinize zulmettiniz. Gelin, yaratıcınıza tevbe edin ve nefislerinizi öldürün. Yaratıcınız katında bu sizin için hayırlıdır': Allah da tevbenizi
kab
ul etti. Hiç şüphesiz O, tevbeleri
kab
ul edendir ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa kavmine demişti ki: "Ey kavmim, sizler buzağıyı (Tanrı) edinmekle nefsinize zulmettiniz. Barinize tevbe edin ve nefsinizi öldürün (faktulü). Bu, bariniz katında sizin için daha hayırlıdır. (Bunun üzerine) O, tevbenizi (
kab
ul etti) (fetabe aleyküm). Elbette O, tövbeleri
kab
ul edendir (tevvab), rahimdir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Ve hani Musa, kavmine: «Ey kavmim, siz buzağıya tutunmakla (onu tanrı edinmekle) şübhesiz kendinize yazık etmişsiniz. Hemen Yaradanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün (ıslâh edin), böyle yapmanız Yaradanınız katında, sizin için çok hayırlıdır» demişdi de (Allah da) tevbelerinizi
kab
ul etmişdi. Çünkü o, tevbeleri en çok
kab
ul edenin, en çok esirgeyenin, ta kendisidir. ...
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
O vakit Mûsâ, kavmine: 'Ey kavmim! Şübhe yok ki siz, buzağıyı (ilâh) edinmekle kendinize zulmettiniz; öyle ise yaratanınıza tevbe edip, nefislerinizi öldürün! Bu (hâliniz), yaratanınızın katında sizin için daha hayırlıdır' dedi. Bunun üzerine (Allah) tevbenizi
kab
ûl etti. Şübhesiz ki Tevvâb (tevbeleri çok
kab
ûl eden), Rahîm (çok merhametli olan) ancak O’dur....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Hani, Musa, kavmine: Ey kavmim, buzağıya tapınmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen yaradanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün. Bu yaradanınızın katında sizin için daha hayırlıdır, demişti. Allah da tevbenizi
kab
ul etmişti. Muhakkak ki Tevvab, Rahim O'dur, O....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Ve Musa, halkına (dönüp) "Ey halkım!" demişti. "Doğrusu buzağıya taparak kendinize karşı suç işlediniz, o halde tevbe ederek (tekrar) Yaratıcınıza yönelin ve nefsinizi yok edin; bu, sizin için Yaratıcınızın katında en hayırlısı olacaktır." Bunun üzerine O, tevbenizi
kab
ul etmişti: Çünkü yalnız O'dur tevbeleri
kab
ul eden, Rahmet Dağıtan....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Ve o zaman ki Mûsa kavmine, «Ey kavmim! Buzağıya tutunmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen Hâlikınıza tevbe edin, nefislerinizi öldürün. Bu sizin için Rabbiniz indinde hayırlıdır» demişti. (O Hâlik-i Kerîm de) Bunun üzerine tevbelerinizi
kab
ul etti. Şüphesiz O Tevvab ve Rahîm'dir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa kavmine: “Ey kavmim! Buzağıya tapmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürünüz. Bu, yaratıcınızın katında sizin için daha hayırlıdır. ” demişti. Allah da tevbenizi
kab
ul etmişti. Çünkü O, tevbeleri çok
kab
ul edendir, çok merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa kavmine: -Ey halkım! Siz buzağıyı ilah edinerek kendinize yazık ettiniz. Hemen yaratıcınıza tevbe edip, nefislerinizin hakkından geliniz. Böyle yapmanız, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır, o daima tevbeleri
kab
ul eden ve acıyan olduğu için tevbenizi
kab
ul eder, demişti....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Mûsâ kavmine dedi ki: "Ey kavmim! Sizler buzağıya tutulmakla kendinize çok yazık ettiniz! Derhal Yaradanınıza tevbe edin! Allah yolunda kendinizi öldürün! Böyle yapmanız sizin için Yaratan nezdinde daha hayırlıdır." Böylece Allah da sizin tövbelerinizi
kab
ul etsin. Çünkü o tövbeleri çok
kab
ul eder, merhamet ve ihsanı boldur....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Mûsâ kavmine demişti ki: "Ey kavmim, sizler, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz; gelin Yaratıcınıza tevbe edin de nefislerinizi öldürün. Bu, Yaratıcınız katında sizin için daha iyidir. (Bu sûretle O), sizin tevbenizi
kab
ul buyurmuş olur. Çünkü O, öyle bağışlayıcı, öyle merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Musa, kavmine dedi: «Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (tanrı) edinmekle kendinize zulmettiniz. Hemen, kusursuzca yaratan (gerçek ilah) ınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.» Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi
kab
ul etti. Şüphesiz O tevbeleri
kab
ul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
O vakit Musa kavmine, 'Ey kavmim,' demişti. 'Buzağıyı tanrı edinmekle kendinize yazık ettiniz. Yaratanınıza tevbe edin ve nefislerinizi öldürün. Yaratıcınızın katında bu sizin için daha hayırlıdır.' Böylece Allah tevbenizi
kab
ul etmişti. Çünkü O tevbeleri
kab
ul eden ve çok merhametli olandır....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Hani Mûsa, toplumuna demişti ki: "Ey toplumum, buzağıyı tanrı edinmenizle öz benliklerinize zulmettiniz. Hadi, yaratıcınıza, Bâri'nize tövbe edin; egolarınızı öldürün. Böyle yapmanız yaratıcınız katında sizin için daha iyidir; O sizin tövbelerinizi
kab
ul eder. Hiç kuşkusuz O, evet O, tövbeleri çok
kab
ul edendir, rahmeti sonsuz olandır."...
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra, ölümü (yokluğunuzu - gerçekte yegâne var olanın Vahid-ül Kahhar olduğu gerçeğini) tatmanızın a
kab
inde, yeni bir anlayışla hayata başlatmıştık sizi, belki bunu değerlendirirsiniz diye....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Musa, bir zamanlar halkı için su aramıştı. 'Değneğinle taşa vur,' demiştik. Bunun üzerine taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her
kab
ile, içmesi için ayrılan pınarı bilmişti: 'ALLAH'ın rızkından yiyin için, yeryüzünde bozgunculuk yaparak dolaşmayın.'...
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Ve bir zaman Mûsâ (Tih çölünde) kavmi için su istemişti de (ona): 'Asânla taşa vur!' dedik. Bunun üzerine (taşa vurunca) ondan on iki pınar fışkırdı. Doğrusu her
kab
île (su)içeceği yeri bildi. (Onlara şöyle dedik:) 'Allah’ın (size lûtfettiği) rızkından yiyin, için; fakat fesad çıkarıcılar olarak yeryüzünde bozgun culuk yapmayın!'...
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Musa'nın, kavmi için su aradığı zamanı da hatırlayın ki, Biz 'Asânı taşa vur' demiştik de taştan on iki pınar kaynamıştı. Böylece, her
kab
ile kendi su içeceği yeri öğrendi. 'Allah'ın rızkından yiyin, için; fakat fesatçılık edip de yeryüzünü bozguna vermeyin' dedik....
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Ve siz: “Ey Musa! Biz bir (çeşit) yemek (yemeye) asla sabredemeyiz. Artık bizim için Rabbine dua et. Bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden, sebzesinden,
kab
ağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” demiştiniz. (Musa a.s): “Hayırlı olanı, daha değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? (Öyle ise) Mısır'a inin, sizin istediğiniz şeyler muhakkak ki orada var.” demişti. (Sonra da) onların üzerlerine zillet (sefalet) ve fakirlik (damgası) vuruldu. Ve onlar, Allah'tan bir gazab...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hani, “Ey Mûsâ! Biz bir çeşit yemeğe asla katlanamayız. O hâlde, bizim için Rabbine yalvar da, o bize yerden biten sebze,
kab
ak, sarımsak, mercimek, soğan versin” demiştiniz. O da size, “İyi olanı düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Öyle ise inin şehre! İstedikleriniz orada var” demişti. Böylece zillet ve yoksulluk onları kapladı. Onlar, Allah’ın gazabına uğradılar. Bunun sebebi, onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor, peygamberleri de haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların ...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Bir zaman demiştiniz ki: Yâ Mûsâ, biz bir türlü yemeğe dayanamayız. Rabbinden bizim için iste de bize yerin yetiştirdiği şeylerden versin. Yerden yeşillik,
kab
ak, sarımsak, mercimek, soğan bitirsin. Mûsâ demişti ki: Daha hayırlı olanı, ondan daha aşağılık bir şeyle değiştirmek mi istiyorsunuz? Mısır'a inin, orada dilediğiniz şey var. Üzerlerine aşağılık ve yoksulluk çullanmıştı, Allah'ın da gazabına uğradılar. Evet, öyle de oldu; çünkü Allah'ın delillerine inanmamışlardı, haksız yere peygamberle...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hani siz: 'Ya Mûsâ, tek çeşit yemeğe asla katlanmayacağız. Bizim için, yaratan, yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbine dua ederek iste. Yerin bitirdiği yenilebilecek bitkilerden, sebzesinden, hıyarından acurundan,
kab
ağından, tahılından, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın.' demiştiniz de Mûsâ: 'Daha hayırlı ve onurlu olan bu yaşadığımız hayatı bırakarak, aşağılandığınız bir hayata mı dönmek istiyorsunuz? Mısır’a inin, orada sizin ...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hatırlayın ki, bir vakit; “- Ey Mûsâ, biz, bir türlü yemeğe (Kudret helvası ile bıldırcın etinden ibaret olan yemeğe) mümkün değil katlanamayacağız; artık sen, bizim için Rabbine duâ et de, arzın yetiştirdiği şeylerden: sebzesinden,
kab
ağından, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin” dediniz. Musâ’da: “- O hayırlı olanı, şu daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir şehire inin, orada size istediğiniz (sebzeler) var.” dedi. Onların üzerine horluk ve yoksulluk yüklendi ve Alla...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Fakat siz, 'Musa! Artık tek bir çeşit yiyeceğe dayanamıyacağız. Rabbini bizim için çağır da bize fasulye,
kab
ak, sarımsak, mercimek, soğan gibi toprağın bitirdiğinden yetiştirsin,' demiştiniz de, 'İyi olanı daha düşük olanla mı (özgürlüğü kölelikle mi) değiştirmek istiyorsunuz? İsterseniz Mısır'a geri dönün, orada aradığınızı bulabilirsiniz!,' demişti. Böylece alçaklık ve yoksulluğa mahkum edildiler ve ALLAH'ın gazabına uğradılar. Çünkü onlar ALLAH'ın ayetlerine karşı sürekli nankörce davranıyor...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Ve bir vakit «ya Musa biz bir türlü yemeğe
kab
il değil katlanamıyacağız, artık bizim için rabbine dua et, bize Arzın yetiştirdiği şeylerden: Sebzesinden,
kab
ağından, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın» dediniz, ya: O hayırlı olanı o daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya inin o vakit size istediğiniz var» dedi, üzerlerine de zillet ve meskenet binası kuruldu ve nihayet Allahdan bir gadaba değdiler, evet öyle: Çünkü Allahın ayetlerine küfrediyorlar ve haksızlıkla ...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Ve bir vakit: «Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, artık bizim için rabbine dua et, bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden,
kab
ağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın.» dediniz. (O da): «O üstün olanı daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya inin, o vakit size istediğiniz olacaktır.» dedi. Üzerlerine de zillet ve meskenet damgası basıldı ve sonunda Allah'tan bir gazaba uğradılar. Evet öyle oldu, çünkü Allah'ın ayetlerini inkar ediyorlar...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hani bir zamanlar, «Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden,
kab
ağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.» dediniz. O da size «O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır.» dedi. Üzerlerine zillet ve meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba uğradılar. Evet öyle oldu, çünkü Allah'ın â...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Demiştiniz ki: "Ey Musa! Artık tek bir çeşit yiyeceğe dayanamayacağız. Rabbine bizim için dua et de bize yerin bitirdiklerinden
kab
ak, sarımsak, mercimek ve soğan yetiştirsin / çıkartsın." (Musa:) "Hayırlı olanı daha değersiz olanla mı değiştirmek (bedele) istiyorsunuz? İsterseniz Mısır'a geri dönün / inin, orada aradığınızı bulabilirsiniz / istediğiniz var!" demişti. Böylece alçaklık ve yoksulluğa mahkum edildiler / üzerlerine alçaklık ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Tanrı'nın gazabına uğradı...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Bir vakit şöyle dediniz: "Mûsa! Biz bir çeşit yemeğe imkânı yok katlanamayız. O halde bizim için Rabbine yalvar da yerin bitirdiği sebzesinden,
kab
ağından, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın." Mûsa da: "Ne o! dedi. Siz, daha üstün olanı vererek daha düşük olanı mı almak istiyorsunuz? Pekâla, şehre inin, işte istediklerinizi orada bulursunuz." Üzerlerine aşağılık ve yoksulluk damgası basıldı ve neticede Allah’tan bir gazaba uğradılar. Evet öyle oldu! Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini...
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
Şüphe yok ki, daha önce peygamberlere imân edenler, Mûsa dinini
kab
ul eden Yahûdiler, Hristiyanlar ve her dinden bir şey alıp meleklere tapanlar (var ya), bunlardan her kim, Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve Hazreti Peygamberin şeriatı üzerine salih bir âmel işlerse, elbette bunların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun olacak değillerdir....
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
Şübhe yok ki (senden evvel peygamberlere) îman edenler (olsun, Musa dînini
kab
ul eden) Yahudiler (olsun), Nasrânî (Hiristiyan) ve Sabiîler (olsun) kim (peygamberin şerîatine göre) Allaha ve âhiret gününe inanır, bununla beraber (o şerîatin emri vech ile) saalih (iyi) amel (ve hareket) de bulunursa elbette onların Rableri katında ecirleri (mükâfatları) vardır. Hem onlara bir korku da yokdur, onlar mahzun da olacak değillerdir. ...
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
İşte o zaman, Sina Dağı'nı üzerinize şahit tutarak ciddi ve samimi (görünen) taahhüdünüzü
kab
ul etmiş ve "Size bahşettiğimiz şeye (bütün) gücünüzle sımsıkı sarılın ki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincine varasınız!" (demiştik)....
Bəqərə Suresi, 64. Ayet:
Verdiğiniz sözün a
kab
inde, sözünüzden dönüp, halkı arzuladığınız istikamette yönlendirdiniz. Eğer üzerinizde Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, herhalde zarara uğrayanlardan olurdunuz....
Bəqərə Suresi, 64. Ayet:
Sonra onun (Tevrâtı
kab
ul edişinizin) arkasından yine yüz çevirmişdiniz. İşte eğer üzerinizde Allanın fazl-u rahmeti olmasaydı elbette maddî ve ma'nevî en büyük zarara uğrayanlardan olacakdınız (mahvolacakdınız). ...
Bəqərə Suresi, 64. Ayet:
Sonra bunun ardından yüz çevirdiniz. Fakat üzerinize Allah’ın ihsânı ve rahmeti(tevbelerinizi
kab
ûl etmesi) olmasaydı, mutlaka zarara uğrayanlardan olurdunuz....
Bəqərə Suresi, 78. Ayet:
Bunların bir kısmı ümmîdir, Mekke civarındaki bilinen
kab
ilelerdir. Okumayı yazmayı, kutsal kitapları bilmezler. Kuruntudan ve kulaktan dolma, hahamlardan ve papazlardan öğrendikleri yalandan ve boş laflardan başka bildikleri yoktur. Onlar kesinlikle zanna dayalı konuşurlar....
Bəqərə Suresi, 83. Ayet:
Hani İsrailoğullarından söz almıştık; Allâh gayrını var
kab
ul edip ona tapınmayın, ana-babanızın hakkını verin, yakınlarınıza, yetimlere, yoksullara ihsanda bulunun; insanlara güzel (Hakk'a erdirici) sözler söyleyin; namazı ikame edip zekâtı verin. (Onlardaki namaz ve zekât İslâm'dakinden farklıydı. ) Ancak bundan sonra, birazınız hariç, yüz çevirdiniz ve hâlâ da çevirmekte devam ediyorsunuz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
1.
ve iz
: ve olmuştu
2.
ehaznâ
: aldık
3.
mîsâka-kum
: sizin misakiniz (kesin sözünüz)
4.
lâ tesfikûne
: dökmeyin...
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Ve “Birbirinizin kanlarını dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayın.” diye sizden misak almıştık. Siz de bunu (misakınızı) ikrar etmiştiniz (
kab
ul etmiştiniz) ve sizler (buna) şahitsiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Hani, “Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız” diye de sizden kesin söz almıştık. Sonra bunu böylece
kab
ul etmiştiniz. Kendiniz de buna hâlâ şahitlik etmektesiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
(Ey İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları
kab
ul etmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Hani sizden, birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yaşadığı yerden uzaklaştırmayın diye söz almıştık. Siz de buna şahitlik eder hâlde ikrar (
kab
ul) etmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Yine sizden, kanlarınızı akıtmayacaksınız ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız, diye kesin söz aldık. Siz bunu aynen
kab
ul etmiştiniz ve bizzat kendiniz buna şahitlik ediyorsunuz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Yine bir vakıt sizden şöyle kesin söz almıştık: “ Birbirinizin kanlarını dökmiyeceksiniz, birbirinize zulüm yaparak bir kısmınızı yurdlarınızdan çıkarmıyacaksınız.” Sonra, siz de bunları ikrar ve
kab
ul ettiniz. Bununla beraber geçmişlerinizin bu ahdine siz de şâhitlik edersiniz (ve bu ahitleri Tevrat’da da görüyorsunuz.)...
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Kaninizi dokmeyin, birbirinizi yurdunuzdan surmeyin diye sizden soz almistik, sonra bunu boylece
kab
ul etmistiniz, buna siz sahidsiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin diye sizden söz almıştık, sonra bunu böylece
kab
ul etmiştiniz, buna siz şahidsiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
(Ey İsrailoğulları!) Birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacağınıza dair sizden söz almıştık. Her şeyi görerek sonunda bunları
kab
ul etmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarından çıkarmıyacaksınız diye de sizden söz almıştık. Bunu
kab
ul etmiş ve tanık olmuştunuz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Hani birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan sürmeyeceksiniz diye de sizden söz almıştık. Kendi tanıklığınızla bunu
kab
ul etmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Bir zaman da: 'Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız!' diye sağlam sözünüzü almıştık, sonra (bunu açıkça)
kab
ûl ettiniz. Ve siz(buna) şâhidlik etmektesiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
O zaman, birbirinizin kanını dökmeyeceğinize, birbirinizi yurtlarınızdan sürmeyeceğinize dair kesin söz almıştık sizden, siz de
kab
ul etmiştiniz; ve (şimdi de) buna şahitlik yapıyorsunuz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Bir zamanlar da sizden: “Birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. ” diye söz almıştık. Sonra da bunu
kab
ul etmiş, (bu ikrarınıza) şâhit de olmuştunuz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Hani sizden, "Birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi ülkenizden çıkarmayın!" diye söz almıştık, siz de bunu
kab
ul etmiştiniz. Buna siz de şahitlik edersiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
"Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz,birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız?" diye sizden kesin söz almıştık; göre göre bunu
kab
ul etmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Yine hatırlayın ki, sizden, 'Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz; birbirinizi yurdunuzdan çıkarmayacaksınız' diye söz almıştık; siz de şahitsiniz ki, bu ahdi
kab
ul etmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Sizden şu sözü de almıştık: Birbirinizin kanını dökmeyeceksiniz. Birbirlerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız. Bunu
kab
ul etmiştiniz. Hâlâ da buna tanıklarsınız....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Bu misakı
kab
ul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Bu misakı
kab
ul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı birleşiyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Bu misakı
kab
ul eden sizler yine birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşiyorsunuz. Eğer esir düşüp gelirlerse (kurtulmaları için) fidyelerini veriyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır. ...
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
İşte onlar öyle bir gürûhtur ki, ahiret mu
kab
ilinde dünya hayatını satın almışlardır. Binaenaleyh onlardan azap hafiflendirilmeyecektir. Ve onlara yardım da olunmayacaktır....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun ki, Mûsâ’ya kutsal kitabı verdik. Ondan sonra, ardarda rasuller, peygamberler görevlendirerek gönderdik. Meryem oğlu Îsâ’ya da apaçık mûcizeler verdik. Onu, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî ve ekonomik düzeni içeren, ihya eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kitabı getiren elçi Cebrâil ile destekledik. Size, hoşunuza gitmeyen emirleri, hükümleri getiren Rasuller geldikce, davetlerini
kab
ullenmeyip büyüklük taslayarak zorbalığa mı başvurdunuz? Bir kısmını yalanladınız,...
Bəqərə Suresi, 88. Ayet:
Yahûdiler, Kur’an’ı anlamak ve bu kelâmı
kab
ul etmek hususunda: “-Kalblerimiz örtülü ve kılıflıdır.” dediler. Öyle değil, bilâkis Allah onları küfürleri sebebiyle rahmetinden kovmuştur. Onlardan (İbni Selâm ve arkadaşları gibi) ancak az kimseler iman ederler....
Bəqərə Suresi, 88. Ayet:
Ama onlar: "Kalplerimiz zaten bilgi ile dolu!" derler. Hayır, bilakis Allah, onları hakikati
kab
ullenmeyi reddettikleri için gözden çıkarmıştır. Zira onlar sadece basmakalıp birkaç şeye inanırlar....
Bəqərə Suresi, 88. Ayet:
"Kalplerimiz
kab
uk tutmuştur." dediler. Hayır öyle değil. Küfürleri yüzünden Allah onları lanetlemiştir de çok az bir kısmı iman eder....
Bəqərə Suresi, 89. Ayet:
Ve lemmâ câehum kitâbun min indillâhi musaddikun limâ meahum, ve kânû min
kab
lu yesteftihûne alellezîne keferû, fe lemmâ câehum mâ arafû keferû bihî, fe la’netullâhi alel kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 89. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman
2.
câe-hum
: onlara geldi
3.
kitâbun
: bir kitap
4.
min indillâhi (inde allâhi)
: Al...
Bəqərə Suresi, 89. Ayet:
Ve onlara, Allah katından onların beraberindeki şeyi (Tevrat'ı) tasdik eden bir Kitap, (Kur'ân) geldiği zaman (o'nu
kab
ul etmediler). (Kur'ân gelmeden) önce kâfirlere karşı (zor durumda kaldıklarında, Tevrat'ta bahsi geçen ahir zaman Peygamberi adına) fetih ve zafer için (Allah'tan) yardım istiyorlardı. Oysa, O bildikleri (Tevrat'ta vasfı bildirilen Peygamber) onlara gelince O'nu inkâr ettiler. Bu yüzden Allah'ın lâneti kâfirlerin üzerinedir....
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Allah’ın, kullarından dilediğine ihsânından (Kitab) indirmesine (hasedle) isyân ederek, Allah’ın indirdiğini (Kur’ân’ı) inkâr etmekle, mu
kab
ilinde kendilerini sattıkları şey ne kötüdür! Bu yüzden gazab üstüne gazaba uğradılar. İşte kâfirler için (pek) aşağılayıcı bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Nefislerini, mu
kab
ilinde sattıkları şey ne kötü bir şey! O şey Allah'ın fazlından olarak kullarının dilediği zâta inzal etmiş olmasına haset ederek Allah Teâlâ'nın inzal ettiğini inkar etmeleridir. Artık gazaptan gazaba uğradılar. Kâfirler için bir mühîn azap da vardır....
Bəqərə Suresi, 91. Ayet:
Ve izâ kîle lehum âminû bi mâ enzelallâhu kâlû nu’minu bi mâ unzile aleynâ ve yekfurûne bi mâ verâehu ve huvel hakku musaddikan limâ meahum kul fe lime taktulûne enbiyâallâhi min
kab
lu in kuntum mu’minîn(mu’minîne)....
Bəqərə Suresi, 91. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman
2.
kîle lehum
: onlara denildi
3.
âminû
: âmenû olun, îmân edin
4.
bi mâ
: şeye
Bəqərə Suresi, 91. Ayet:
Onlara: "Allâh'ın indirdiğine inanın!" denilse, "Bize indirilene inanırız." derler, ötesini
kab
ul etmezler. Halbuki o, kendi yanlarında bulunanı doğrulayıcı bir gerçektir. De ki: "Gerçekten inanıyor idiyseniz neden daha önce Allâh'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?"...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Biz sizden söz almıştık, Tur'u (benlik dağı) üzerinizde kaldırmıştık. . . "Verdiğimizi özünüzdeki kuvve ile yaşayın, algılayın ve gereğine uyun" (demiştik). Onlar ise: "Algıladık ama
kab
ul etmedik" dediler. Bu inkârları yüzünden kalpleri buzağı sevgisiyle (dışsallıkla) doldu! De ki: "İman edenleriz diyorsanız, imanınızın getirisi de buysa, ne kötü bir şey bu!"...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve şeytanların, Süleymân’ın saltanatı aley hin de söylemekte oldukları (sihir yaptığına dâiruy dur dukları) şeylere tâbi' oldular. Hâlbuki Süleymân kâfir olmadı (sihir yapmadı); fakat şey tan lar insan lara sihri (ta'lîm ederek) ve Bâbil’deki iki me leğe, (yani) Hârût ve Mârût’a indirilen şeyleri öğre terek kâfir oldular. Hâlbuki (o iki melek): 'Biz ancak bir imtihan (için gönderilmiş)iz, sakın (sihri câiz görerek yapıp da) kâfir olma!' deme dikçe hiçbir kimseye öğret mez lerdi. Buna rağmen o ik...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar Süleyman aleyhisselâm mülkü aleyhine şeytanların uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman, asla küfretmedi, fakat o şeytanlar kâfir oldular. Onlar nâsa sihir ve Babil'deki iki meleğe, Harût ile Marût'a indirilmiş olan şeyleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise, «Biz ancak bir fitneyiz, sakın kâfir olma!» demedikçe bir kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. İşte birtakım kimseler bu iki melekten zevç ile zevcenin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat bunlar Alla...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, (siz peygamber aleyhisselâma, bizi gözet mânasına geldiği gibi, İbrani lisanında Yahûdilerin sövme mânasına kullandıkları) “Râina” lâfzı ile hitap etmeyin. Bize bak, mânasına gelen “Unzurna” deyin. Allah’ın hükmünü dinleyip
kab
ul edin. Bu şekilde harekette bulunan kâfirler için çok acıklı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey inananlar, "Râ'inâ (bizi gözet, yahut:
kab
a söz)" demeyin, "unzurna (bize bak)" deyin ve dinleyin. Kâfirler için acı bir azâb vardır....
Bəqərə Suresi, 108. Ayet:
Em turîdûne en tes’elû resûlekum kemâ suile mûsâ min
kab
l(
kab
lu), ve men yetebeddelil kufra bil îmâni fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli)....
Bəqərə Suresi, 108. Ayet:
1.
em
: veya, yoksa
2.
turîdûne
: istiyorsunuz
3.
en tes'elû
: sorguya çekmek, sual etmek
4.
resûle-kum
: sizin re...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min
kab
lihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn(yûkınûne)....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
lâ ya'lemûne
: bilmiyorlar
4.
lev lâ
: olsa, olmaz mıydı, ...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
1.
ve ittekû
: ve sakının
2.
yevmen
: gün
3.
lâ teczî
: ödenmeyecek, ödenmez
4.
nefsun an nefsin
: bir kimseden bi...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimseden kimseye bir şey ödenmediği ve onlardan bir fidye (bedel)
kab
ul edilmeyeceği ve kendilerine şefaatin fayda vermeyeceği ve onlara yardım olunmayacağı bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Sakının o günden ki kimse, o gün kimsenin bir şeyini ödeyemez, kimseden bir karşılık
kab
ul edilmez, kimsenin kimseye şefaati fayda vermez, onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye
kab
ul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve korunun o süreçten ki, hiçbir nefs bir başkası için bir şey ödeyerek onu kurtaramaz. Ondan bir fidye (kurtuluş bedeli)
kab
ul edilmez; ona şefaat fayda vermez ve dahi yardım edilemez!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin, hiçbir şekilde başkasının yerine sorguya çekilmeyeceği; başkasının başına geleceklerin bir kısmını bile göğüsleyemeyeceği; cezaların fidyeye çevrilmeyeceği; kâfir olarak ölenler için hiçbir şefaatçinin şefaatinin
kab
ul edilmeyeceği, kimselere yardımın da yapılmayacağı bir günden, Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, kendinizi azaptan koruyun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse adına bir şey yapamayacağı, kimsenin yerine bir fidyenin
kab
ul edilmeyeceği, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve (hesaba çekilenlerin) bir yerden yardım göremeyecekleri günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin
kab
ul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
O günden korkun ki, orada kimse kimseden bir şey ödeyemez (kimse başkasının borç ve mes’uliyetini karşılayamaz), azâbdan kurtulmak için kimseden bedel
kab
ul edilmez; ve kâfir olduğu halde kimseye şefaat fayda vermez, hem de hiç bir taraftan yardım olunmazlar....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve sakının o günden ki, kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye (kurtuluş akçesi)
kab
ul olunmaz ve kimseye de (Allah'ın izni olmaksızın) şefaat fayda vermez, onlar yardım da olunmazlar....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimseden fidye
kab
ul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
ve sakının öyle bir günden ki kimse kimseden bir şey ödeyemez, kimseden fidye
kab
ul edilmez, ve ona şefaat de faide vermez, hem de hiç bir taraftan yardım olunmazlar...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden korkun ki, kimse başka birinin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye
kab
ul edilmez, ona şefaat fayda vermez ve hiç bir taraftan yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye
kab
ul edilmez ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hiç kimsenin başkası adına birşey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye
kab
ul edilmeyeceği, hiç kimseye şefaatin yarar sağlayamayacağı ve böylelerinin hiçbir yerden yardım görmeyeceği günden korkun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiç kimsenin kimseden yana / hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı ve hiç kimsenin şefaatinin
kab
ul edilmeyeceği ve yardımın kesildiği / yardım görülmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
O günden sakının ki hiç bir kimse kimseden yana birşey ödeyemez. Kimseden bedel
kab
ul olunmaz. Kimseye de şefaat fâide vermez ve onlara (başka her hangi bir) yardım da edilmez. ...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hem öyle bir günden sakının ki, (o gün) kimse, kimse nâmına bir şey ödemez, ondan bir kurtuluş bedeli
kab
ûl edilmez, hem ona (Allah izin vermedikçe) şefâat fayda vermez, onlara yardım da edilmez!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden bedel
kab
ul olunmaz, şefaat fayda vermez ve yardım olunmaz....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiçbir insanın diğerine bir yararının olmayacağı, hiç birinden fidye
kab
ul edilmeyeceği; şefaatin fayda etmeyeceği ve hiç kimseye yardım edilmeyeceği bir Günü(n gelip çatacağını) aklınızdan çıkarmayın....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, hiçbir şahıs hiçbir şahıs için bir şey ödeyemez ve hiçbir şahıstan fidye de
kab
ul edilmez. Ve ona şefaat da fayda vermez. Ve onlar yardım da olunmazlar....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye
kab
ul edilmez. O gün kimseye şefaat fayda vermez, onlar hiç kimseden yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye
kab
ul edilmeyeceği, hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve kendilerine yardım da edilmeyeceği bir günden kendinizi koruyun!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, O gün hiçbir kimse bir başkasının yerine ödeme yapamaz, Hiçbir kimseden fidye
kab
ul edilmez Ve kendisine şefaat fayda etmez. Onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve şu günden sakının ki, kimse kimsenin cezâsını çekmez (borcunu ödemez), kimseden fidye
kab
ul edilmez, hiç kimseye şefâat (aracılık, iltimas) fayda vermez, bir taraftan yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ödeyemeyeceği, hiç kimseden bir kurtuluş karşılığı (fidye) alınmayacağı ve hiç kimseden bir şefaatin
kab
ul edilmeyeceği ve yardım görülmeyeceği bir günden korkun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Bir de öyle bir günden korkun ki, ne kimse bir başkasının cezasını öder, ne kimseden fidye
kab
ul edilir, ne kimseye bir şefaat fayda verir, ne de onlar bir yardım görürler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden fidye
kab
ul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiç bir yardım göremeyecekleri o günden korkun....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Ve Biz beyt'i (Kâbe'yi) insanlar için sevap (kazanılan) ve emin olan (bir yer) kılmıştık. Ve siz, İbrâhîm'in makamından bir namaz yeri ittihaz edinin. Ve Biz, İbrâhîm (a.s)'a ve İsmail (a.s)'a: “Tavaf edenler, âkifler (ibadet için kalanlar), rükû ve secde edenler için beytim'i temiz tutsunlar.” diye ahdettik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Beyt'i (Kâbe - kalp) insanlara güvenilir sığınak yaptık! İbrahim makamını (Hullet makamı, Esmâ mertebesi kuvveleriyle tahakkuk makamı) musalla (namazın yaşandığı yer) edinin. İbrahim ve İsmail'e: "Beytimi; tavaf edenler, kulluğunu yaşamak için oraya kapananlar ve secde eden rükû edenler için arındırılmış olarak muhafaza edin" dedik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz, ta o zaman bu Beyt’i, Kâbe’yi, insanların iyiliği için bir sevap kazanma ve güvenli bir yer haline getirdik. Siz de Makam-ı İbrâhim tarafında namaz kılıp dua etmeyi gelenek haline getirin. İbrâhim ile İsmâil’e: 'Beytimi, evimi, tavaf edenler, itikâfa girenler, ibadete kapananlar, cemaat halinde rükûlara vararak namaz kılanlar, İslâmî faaliyette bulunanlar, secdelere varanlar için tertemiz tutun' diye ahid verdik, emrettik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Ve o vakit, Kâbe’yi insanlar için bir sevap ve emniyet yeri yapmıştık. Ey müminler, siz de İbrahim’in makâmından kendinize bir namazgâh edinin. İbrahim ile İsmail’e de şöyle emretmiştik: “- Evimi (kâbe’yi) tavaf edenlere, orada ibadet kasdiyle oturanlara, rükû ve secde eden namaz kılıcılara tertemiz tutun.”...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Kab
eyi, insanlar icin toplanma ve guven yeri kilmistik. Ibrahim'in makamini namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, ruku ve secde edenler icin temiz tutun diye Ibrahim ve Ismail'e ahd verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Kab
eyi, insanlar için toplanma ve güven yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Kab
eyi halk için bir odak noktası ve bir güven yeri kıldık. İbrahim'in makamını bir namaz yeri olarak kullanın. 'Ziyaretçiler, kendini ibadete verenler ve eğilip secde edenler için ikiniz Evimi temiz tutun,' diye İbrahim ve İsmail'i görevlendirmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Ve o vakit
Kab
e'yi insanlar için dönüp varılacak sevap kazanma ve güvenilir bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından kendinize bir namazgah edinin! Ve İbrahim ile İsmail'e şöyle emir verdik: «Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rüku ve secdeye varanlar için tertemiz bulundurun.»...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Kâbe'yi insanlar için toplanma ve güven yeri yapmıştık. «İbrahim'in makamını (Kâbe'nin tümünü) namaz yeri edininiz» İbrahim ile İsmail'e; «Bu evimi ziyaretçiler, kendilerini ibadete adayanlar, rüku ve secde edenler için temiz tutun» diye emir vermiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Evi (
Kab
e'yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik (emna) yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin". İbrahim ve İsmail'e de "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Beyt (-i şerifi, Kâbey) i insanlar için bir toplantı yeri ve emîn bir mahal yapmışdık (hatırlayın). «Siz de İbrâhîmin makamından bir namazgah edinin», İbrâhîm ile İsmâîle de: «Evimi tavaf edenler, (ibâdet kasdıyle orada) kalanlar, rükû ve sücûd eyleyenler (namaz kılanlar) için titizlikle temizleyin» diye kuvvetli emir vermişdik. ...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve güven yeri yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e: “Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Beyt'imi temizleyin. ” diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Kâbe’yi insanlar için toplanma yeri ve emniyet mahalli kılmış ve: -İbrahim’in makamını namazgah edinin, İbrahim ve İsmail’e de: -Beyt’imi tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için temizleyin, diye kuvvetli bir emir vermiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Kâbe'yi insanlar için bir toplanma yeri ve güvenli bir mahal yaptık. Siz de İbrahim'in makamını namazgâh edinin. Nitekim Biz İbrahim ile İsmail'e, 'Tavaf edenler, orada ibadet için kalanlar, rükû ve secde edenler için Beytimi temiz tutun' diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
O vakit İbrâhim: 'Yaratan, yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden Rabbim! Burasını emin, güvenli bir belde haline getir. Halkını, Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe imân edenlerini çeşitli meyvalarla rızıklandır.' diye dua etti. Allah: 'Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlere dahi rızık verir de, hayattan biraz nasib al...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Ve iz yerfeu ibrâhîmul kavâide minel beyti veismâîl(ismâîlu) rabbenâ te
kab
bel minnâ inneke entes semîul alîm(alîmu)....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
1.
ve iz
: ve o zaman, olduğu zaman
2.
yerfeu
: yükseltir
3.
ibrâhîmu
: İbrâhîm
4.
el kavâide
: temeller
...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrâhîm (a.s) ve İsmail (a.s), beyt'in (Kâbe'nin) temellerini yükseltiyorlardı (ve şöyle dua ediyorlardı): “Rabbimiz, bizden (bunu)
kab
ul buyur. Muhakkak ki Sen, Sen, en iyi işiten ve en iyi bilensin.”...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor, “Ey Rabbimiz! Bizden
kab
ul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin” diyorlardı....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
O vakit İbrahîm ve İsmâîl Kâbe'nin temel duvarlarını yükselttiler de Rabbimiz dediler, bu evi yaptık, sen
kab
ul et. Şüphe yok ki sen, her şeyi duyansın, bilensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu
kab
ul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Ve hani İbrahim, İsmail ile el BEYT'in (Kâbe - kalp - şuurun 7. kat semâsı) ana duvarlarını yükseltip (şöyle yönelmişti): "Rabbimiz, bizden
kab
ul buyur, şüphesiz ki sen (varlığın hakikati olarak) Algılayan Aliym'sin. "...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrâhim ile İsmâil, mâbedin, Kâbe’nin temellerini yükseltirlerken: 'Yaratan, yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden ey Rabbimiz, bizden bunu
kab
ul buyur. Sen, sadece Sen her şeyi işitir ve bilirsin.' dediler....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani, İbrahim ve İsmail birlikte Ka'be'nin sütunlarını yükseltiyorlardı. (O zaman şöyle demişlerdi): 'Ey Rabbimiz! Bizden
kab
ul et! Sen duyan ve bilensin.'...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'be'nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz bizden (bunu)
kab
ul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin";...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Ve o zaman, İbrahim ile İsmail (Aleyhisselâm) Kâbe’nin temellerini yükselttiler ve şöyle dua ettiler: “Ey Rabbimiz, bizden bu hayırlı işi
kab
ul et; hakikaten Sen duâmızı işitici, niyyetimizi bilicisin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Ibrahim ve Ismail,
Kab
enin temellerini yukseltiyordu. «Rabbimiz! Yaptigimizi
kab
ul buyur. suphesiz ki, Sen hem isitir hem bilirsin» dediler....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani İbrahim, Beyt-i Şerifin temellerini yükseltiyordu da İsmail ile birlikte (şöyle duâ ediyorlardı): «Ey Rabbimiz! Bunu
kab
ul buyur bizden, şüphesiz ki daima İşiten, hakkıyla bilen ancak Sensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim ve İsmail,
Kab
enin temellerini yükseltiyordu: 'Rabbimiz! Yaptığımızı
kab
ul buyur. Şüphesiz ki, Sen hem işitir hem bilirsin'...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor, (şöyle diyorlardı:) Ey Rabbimiz! Bizden bunu
kab
ul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim, İsmail ile birlikte evin (
kab
enin) temellerini yükseltiyor: 'Rabbimiz, bizden
kab
ul et, şüphesiz sen İşitensin, Bilensin.'...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
ve o vakit ki İbrahim beyitten temelleri yükseltiyordu İsmaille birlikte şöyle dua ettiler: Ey bizim Rabbımız
kab
ul buyur bizden, daima işiten, daima bilen sensin ancak sen...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Ve o zaman ki, İbrahim Beyt'in temellerini yükseltiyordu. İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: «Ey Rabbimiz, bizden
kab
ul buyur. Çünkü daima işiten, daima bilen Sensin ancak Sen!...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı, İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden
kab
ul buyur, hiç şüphesiz işiten sensin, bilen sensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani İbrahim ile İsmail, Kâbe'nin duvarlarını yükseltirlerken söyle dua etmişlerdi; «Ey Rabbimiz, yaptığımızı
kab
ul et hiç şüphesiz sen herşeyi işiten ve bilensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim, İsmail ile birlikte Evin (
Kab
enin) temellerini / sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): "Rabbimiz, bizden (bunu)
kab
ul et, kuşkusuz sen işitensin, bilensin"....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani İbrâhîm o Beytin temellerini (yahud: divarlarını), İsmail ile birlikde, yükseltiyordu (da ikisi de şöyle düâ etmişlerdi:) «Ey Rabbimiz, bizden (şu hizmeti)
kab
ul buyur. Şübhesiz hakkıyle işiden, kemâliyle bilen sensin Sen». ...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Ve bir zaman İbrâhîm, İsmâîl ile berâber Beyt’in (Kâ'be’nin) temellerini yükseltiyordu. (Ve şöyle duâ ediyorlardı:) 'Rabbimiz! (Yaptığımızı) bizden
kab
ûl buyur! Şübhe yok ki Semî' (her duâyı işiten), Alîm (herşeyi bilen) ancak sensin!'...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani, İbrahim, Ka'be 'nin temellerini İsmail ile birlikte yükseltiyordu ve diyordu ki: Rabbımız bizden
kab
ul buyur. Şüphesiz ki, Sensin Sen Semi', Alim....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim ve İsmail Mabed'in temellerini yükseltirken yalvardılar: "Ey Rabbimiz! Bunu
kab
ul et; Sensin her şeyi bilen, her şeyi duyan!"...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
O vakti yâd et ki, İbrahim Beytullah'ın temellerini İsmail ile beraber yükseltiyor, «Ya Rabbenâ! Bizden
kab
ul buyur, şüphe yok ki Sen semî' ve alîmsin,» diyordu....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim, İsmail ile beraber Beyt'in temellerini yükseltiyor ve şöyle duâ ediyorlardı: “Ey Rabbimiz! Yaptığımız bu hayırlı işi bizden
kab
ul buyur, şüphesiz ki sen işitensin bilensin. ”...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim, İsmail’le birlikte
Kab
e’nin temellerini yükseltiyor (ve şöyle dua ediyorlardı): -Rabbimiz hizmetimizi
kab
ul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrâhim ile İsmâil beytullah’ın temellerini yükseltirken şöyle dua ediyorlardı. "Ey bizim Kerîm Rabbimiz! Yaptığımız bu işi
kab
ul buyur bizden! Hakkıyla işiten ve bilen ancak Sen’sin."...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrâhim, İsmâ'il'le beraber Ev'in temellerini yükseltiyor: "Rabbi'imiz, bizden
kab
ul buyur, kuşkusuz sen işitensin, bilensin."...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim, İsmail'le birlikte Evin (Ka'benin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti:) «Rabbimiz bizden (bunu)
kab
ul et, şüphesiz, Sen işiten ve bilensin»;...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani, İbrahim ile İsmail, Kâbe'nin temellerini yükseltirken, 'Rabbimiz,' diyorlardı, 'bunu bizden
kab
ul et. Çünkü Sen herşeyi işiten, herşeyi bilensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrahim'in, İsmail'le birlikte, Beytullah'ın ana duvarlarını yükselterek şöyle yakardıkları zamanı da an: "Rabb'imiz, bizden gelen niyazları
kab
ul buyur; sen, evet sen, Semî'sin, her şeyi çok iyi duyarsın; Alîm'sin, her şeyi çok iyi bilirsin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
1.
rabbe-nâ
: Rabbimiz
2.
ve ic'al-nâ
: ve bizi kıl
3.
muslimeyni
: teslim olan (iki kişi)
4.
leke
: sana
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi
kab
ul et. Muhakkak ki Sen, Sen, tövbeleri
kab
ul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin)....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi
kab
ul et. Çünkü sen, tövbeleri çok
kab
ul edensin, çok merhametli olansın.”...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbimiz, bizi sana teslîm olmuş kullardan et, soyumuzdan da Müslüman bir ümmet izhar eyle. İbadet yerlerini, ibadetimizin yolunu yordamını göster bize. Tövbe ettikçe tövbemizi
kab
ul et. Şüphe yok ki sen, tövbeleri
kab
ul eden rahîmsin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi
kab
ul et; zira, tevbeleri çokça
kab
ul eden, çok merhametli olan ancak sensin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, bizi sana teslim olmuş kıl ve neslimizden de sana teslim olmuş bir topluluk oluştur. Bize menasıkın (hac uygulamasının şartlarını) göster ve tövbemizi
kab
ul et. Muhakkak ki sen (Tevvab) tövbeleri
kab
ul eden Rahıym'sin (sonucunda onun salt güzelliklerini yaşatansın). "...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Ey Rabbimiz, bizi sana boyun eğen, İslâm’ı yaşayan, senin hükmüne razı olan müslümanlar olarak yetiştir. Soyumuzdan yalnız sana boyun eğen, senin hükmüne razı olan müslüman bir ümmet, İslâm’ı yaşayan müslüman bir nesil meydana getir. Bize ibadet edeceğimiz mübarek makamları, ibadetimizin usullerini, yollarını, icra şeklini göster, öğret. Tevbemizi, Sana itaate yönelişimizi, rahmetinle
kab
ul et. Sen, sadece Sen, insanları tevbeye sevkeden ve tevbeleri
kab
ul edensin, engin merhamet sahibisin.' di...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Ey Rabbimiz! İkimizi sana teslim olmuş kimseler eyle. Soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize ibadet yer ve yöntemlerimizi göster ve tevbemizi
kab
ul et. Şüphesiz sen her zaman tevbeleri
kab
ul edensin ve rahmet sahibisin.'...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi
kab
ul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri
kab
ul eden ve esirgeyensin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, bizi sana teslim ve ihlâs sahibi olmakta sabit kıl. Soyumuzdan bir topluluğu da, Sana boyun eğen bir ümmet yap; bize ibadet yollarımızı ve hac vazifelerimizi göster, kusurlarımızı afvedip tevbemizi
kab
ul buyur. Muhakkak ki, Sen tevbeleri
kab
ul edensin, müminlere merhamet buyuransın....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«ORabbimiz! Ikimizi Sana teslim olanlardan kil, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ummet yetistir. Bize ibadet yollarimizi goster, tevbemizi
kab
ul buyur, cunku tevbeleri daima
kab
ul eden, merhametli olan ancak Sensin"....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz! İkimizi Müslüman olarak Sana boyun eğmekte sabit kıl, soyumuzdan da yalnız Sana teslimiyet gösterip boyun eğen bir ümmet meydana getir. Bize hac ibâdetimizi göster. Tevbelerimizi de
kab
ul buyur. Şüphesiz ki tevbeyi en çok
kab
ul eden, en çok merhametli olan Sensin Sen!....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi
kab
ul buyur, çünkü tevbeleri daima
kab
ul eden, merhametli olan ancak Sensin'....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi
kab
ul et; zira, tevbeleri çokça
kab
ul eden, çok merhametli olan ancak sensin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Rabbimiz, ikimizi sana teslim olanlar (müslümanlar) yap. Soyumuzdan da sana teslim olan bir topluluk çıkar. Bize nasıl ibadet edeceğimizi göster, sana yönelmemizi
kab
ul et, kuşkusuz sen yönelişleri
kab
ul edensin, Rahimsin.'...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, bizi yalnız senin için boyun eğen müslüman kıl! Soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet vücuda getir! Bizlere yapacağımız ibadetleri göster ve tevbe ettikçe üzerimize rahmetinle bak! Tevbeleri çok
kab
ul eden, çok merhamet eden Sensin ancak Sen!...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, ikimizi de sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi
kab
ul buyur. Hiç şüphesiz sen tevbeleri
kab
ul edensin ve çok merhametlisin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet çıkar / ver. Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi
kab
ul et. Kuşkusuz sen tevbeleri
kab
ul edensin, rahimsin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«Ey Rabbimiz, ikimizi de sana teslîmiyyetde sabit kıl. Soyumuzdan da (yalınız Sana boyun eğen) müslüman bir ümmet (yetişdir), Bize ibâdet edeceğimiz yerleri (Hac amellerini) göster (öğret), tevbemizi
kab
ul et. Çünkü tevbeleri en çok
kab
ul eden, ve (mü'minleri) hakkıyle esirgeyen Sensin Sen». ...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Rabbimiz! Bizi, sana teslîm olan kimseler eyle ve neslimizden sana teslîm olan bir ümmet (çıkar)! Bize, (râzı olacağın hac, kurban gibi) kulluk usûllerimizi göster ve tevbelerimizi
kab
ûl buyur! Şübhesiz ki Tevvâb (tevbeleri çok
kab
ûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak sensin!'...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbımız ikimizi de sana teslim olanlar kıl. Soyumuzdan da sana teslim olanlar yetiştir, bize ibadet edeceğimiz yerleri göster, tevbelerimizi
kab
ul et. Çünkü Sensin Sen, Tevvab, Rahim....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Ey Rabbimiz, bizi Sana teslim olanlardan kıl ve bizim soyumuzdan Sana teslim olacak bir topluluk çıkar, bize ibadet yollarını göster ve tevbemizi
kab
ul et: Şüphesiz yalnız Sensin tevbeleri
kab
ul eden, rahmet dağıtan!"...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«Ya Rabbenâ! Bir de bizleri Sana iki muhlis müslüman kıl ve zürriyetimden de senin için bir müslüman ümmet (vücuda getir). Ve bizlere haccın usulünü göster, tevbelerimizi de
kab
ul buyur. Şüphe yok ki Sen tevvâbsın, rahîmsin» diye de duada bulunuyordu....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl. Neslimizden de sana teslim olan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yerlerimizi göster. Tevbemizi
kab
ul buyur. Tevbeleri çok
kab
ul eden, çok merhametli olan ancak sensin. ”...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbimiz, bizi sana teslim olan iki kul ve soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize ibadet yollarımızı göster ve tevbelerimizi
kab
ul et, zira tevbeleri
kab
ul edip, bağışlayan ancak sensin!...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey bizim Kerîm Rabbimiz! Bizi, yalnız Sana boyun eğen müslüman kıl. Soyumuzdan da yalnız Sana teslimiyet gösteren bir Müslüman ümmet yetiştir. Ve bizlere ibadetimizin yollarını göster, tövbelerimizi
kab
ul buyur. Muhakkak ki tövbeleri en güzel şekilde
kab
ul eden, çok merhametli olan ancak Sensin!"...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, bizi sana teslim olanlar yap, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar; bize ibâdet yerlerimizi göster, tevbemizi
kab
ul et; zira, tevbeleri
kab
ul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Sen!"...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (kıl) . Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi
kab
ul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri
kab
ul eden ve esirgeyensin.»...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Rabbimiz, bizi yalnız Sana teslim olmuş kullar eyle. Neslimizden de Sana teslim olan bir ümmet yarat. İbadetlerimizin yolunu bize göster, tevbelerimizi
kab
ul et. Çünkü Sen tevbeleri çok
kab
ul edersin ve çok merhametlisin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi
kab
ul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe
kab
ul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."...
Bəqərə Suresi, 130. Ayet:
Kendini bilmiyenden başka, kim Hazreti İbrahim’in dininden yüz çevirir? Hakikat ki, biz İbrahim’i (dünyada peygamberlik şerefiyle ve Kâbeyi îmar vazifesiyle) seçtik. O, ahirette de sâlihlerdendir....
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Yaratan, yaşama
kab
iliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden Rabbi ona: 'İslâm’ı yaşayan müslüman ol, bana teslim olarak hükmüme razı ol' buyurunca, 'Ben yaratan, yaşama
kab
iliyeti gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden, âlemlerin, bütün varlıkların Rabbine teslim olarak hükmüne razı oldum, İslâm’ı yaşayan müslüman oldum.' dedi....
Bəqərə Suresi, 135. Ayet:
Yahudiler ve hristiyanlar: 'Yahudi ya da hristiyan olunuz ki, doğru, hak yolu bulmuş olasınız' dediler. Sen de: 'Hayır, Hanif olan, Hakka ve tevhide yönelik İbrâhim’in dininde, İslâm dininde birleşelim. Hiçbir zaman o, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan, gizli şirk yaşayan, başka otoriteler de
kab
ul eden müşriklerden, putperestlerden olmadı' de....
Bəqərə Suresi, 136. Ayet:
"Allah'a, bize indirilene, İbrâhim'e, İsmâ'il'e, İshak'a, Ya'kub'a ve sıbt(torun
kab
ile)lere indirilene, Mûsâ ve Îsâ'ya verilene ve (diğer) peygamberlere Rabbleri tarafından verilene inandık, onlar arasında bir ayırım yapmayız, biz Allah'a teslim olanlarız." deyin....
Bəqərə Suresi, 140. Ayet:
"Yoksa siz, İbrâhim, İsmâ'il, İshak, Ya'kub ve sıbt(torun
kab
ile)lerin, yahûdi, yahut hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz?" De ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allâh mı?" Allâh tarafından bildiği bir (gerçeğin) tanıklığını gizleyenden daha zâlim kim olabilir? Allâh yaptıklarınızdan gâfil değildir....
Bəqərə Suresi, 142. Ayet:
İnsanların, anlayışı kıt ve aşağılık yaşam ehli olanları "Onları eski kıblelerinden (Kudüs'ten Kâbe'ye) döndüren (gerekçe) nedir?" derler. De ki: "Batı da doğu da Allâh'ındır. Dilediğine hidâyet eder, sırat-ı müstakime yönelmesi için. "...
Bəqərə Suresi, 142. Ayet:
(Medine’deki Yahûdi ve münafık) insanlardan akılsızlar yakında şöyle diyecekler: “-Müslümanları (eskidenberi Kudüs’e doğru namaz kıldıkları) kıbleden (Kâbe’ye) çeviren ne?” Onlara de ki, doğu da, batı da Allah’ındır; dilediğini doğru yola iletir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl'e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe'yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah'ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki A...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin (arzulayıp da şu anda) yönelmediğin kıbleyi (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Biz doğru yolu gösterdiğimiz gibi, sizi de, Kur’ân’ı bilen ve bütün insanlara tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler ve doğruları konuşan şâhitler olmanız, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlün, Muhammed’in de Kur’ân’ı tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek önder, doğruları konuşan şâhit olması için sizi mûtedil, âdil, hayırlı, makul, seçkin, ahlâkî değerleri, itidali ve adâleti belirleyici güç
kab
ul eden açık bir topl...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ey Müslümanlar, böylece sizi seçkin ve şerefli bir ümmet kıldık ki, bütün insanlar üzerine adâlet örneği ve hak şâhidleri olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şâhit olsun; ve (ey Rasûlüm) hâlen yönelmekte olduğun Kâbe’yi, ancak Rasûle uyanlarla geri dönenler arasını ayırt etmek için kıble kıldık. Gerçi bu kıbleyi çeviriş büyük ve ağır ise de yalnız, o Allah’ın hidâyet ettiği kimselere ağır gelmez ve Allah imanınızı zâyietmez. Muhakkak Allah Tealâ İnsanlara çok merhametlidir, günahlarını bağışl...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
İşte böylece sizin insanlığa şahitler olmanız, Resûl'ün de size şahit olması için sizi mutedil bir millet kıldık. Senin yöneldiğin yeri (Kâbe'yi) biz ancak Peygamber'e uyanı, ökçeleri üzerinde geri dönenden ayırdetmemiz için kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı asla zayi edecek değildir. Zira Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece biz sizi, insanlara şahid olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinize şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun yönü [
Kab
e'yi] kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden (yenkalibu) ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu) Tanrı'nın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Tanrı inancınızı boşa çıkaracak değildir. Kuşkusuz Tanrı insanlara şefkat edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böylece sizleri de bir ümmet-i vasat kıldık ki nâs üzerine şahitler olasınız. Ve bu Peygamber de sizlerin üzerinize tam bir şahit olsun. Ve senin, evvelce tarafına müteveccih bulunduğun Kâbe'yi yine kıble yapmadık, ancak Resûle kimlerin tâbi olacaklarını, gerisi gerisine döneceklerden temyiz etmek için yaptık. Gerçi bu büyük bir hadisedir. Ancak Allah'ın hidâyet ettiği zâtlar hakkında değil. Ve Allah sizin imânınızı elbette zâyi edecek değildir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ nâsa elbette raûf...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
İşte böylece sizi, bütün insanlara karşı şâhitler olmanız için tam ortada vasat bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhit olsun. Biz senin arzulayıp da üstünde durduğun Kâbe'yi; Peygamber'e uyanı, ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye kıble yaptık. Doğrusu bu, Allah'ın hidayet edip yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı aslâ zâyi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah insanlara şefkatlidir ve merhamet edendir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun. Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin Kâbeyi kıble yapmamızın sebebi, sırf Peygamberin izinden gidenlerle ondan ayrılıp gerisin geriye dönecekleri meydana çıkarmaktır. Gerçi bu oldukça ağır bir iştir. Ancak Allah’ın doğru yola erdirdiği kimseler için mesele teşkil etmez. Allah imanınızı zayi edecek değildir. Çünkü Allah insanlara karşı pek şefkatlidir, çok...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Biz sizi böylece vasat bir ümmet yaptık-tâ ki siz insanlara şahitler olun, Peygamber de size bir şahit olsun. Senin vaktiyle yöneldiğin Kâbe'yi ise, kim Peygambere uyuyor, kim de topuğu üzerinde gerisin geri dönüyor, görelim diye kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına pek güç gelir. Yoksa Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Gerçekten, Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz, vechinin semâda takallüb ettiğini (Hakk'ı müşahede âleminde hâlden hâle girdiğini) görmekteyiz. ("Hakk'ın vechi ne yana dönersen orada" gerçeğince, niçin illâ Kudüs'e bağlı kalayım, İbrahim'le davet ettiği Kâbe varken, düşüncesi. ) Artık seni razı olacağın bir kıbleye elbette döndüreceğiz. O hâlde vechini (yüzünü - Hakk'ı müşahedeni) Mescid-i Haram'a (Kâbe - içi mutlak yokluk - gayb olana) döndür. Ve nerede olursanız olunuz "vech"lerinizi O'nun tarafına döndürün. Muhakkak ki kendilerine Kit...
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz senin, yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu, yücelerden haber beklediğini biliyoruz, görüyoruz. İşte şimdi, seni, memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına, Kâbe’ye çevir. Siz de ey mü’minler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, kıble ile ilgili, Rablerinden gelen gerekçeli, hikmete dayalı bu emrin, doğru olduğunu, kitaplarında müjdelenen peygamber Muhammed’in atası ...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun ki, sen kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tâbi olmazlar. Sen de onların kıblesine tâbi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesini
kab
ul etmezler. Sana gelen bunca bilgiden sonra, sen onların şahsî arzu ve ihtiraslarına uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz sen de zalimlerden, âsilerden olursun....
Bəqərə Suresi, 149. Ayet:
Nereden yola çıkarsan çık, namazda yüzünü Mescid-i Haram tarafına, Kâbe’ye çevir. Bu Rabbinden gelen gerekçeli, hikmete dayalı, Kur’ân âyetiyle bildirilen doğrudur. Allah işlediğiniz amellerden gâfil, habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Muhakkak ki Safa ve Merve, Allah'ın (ibadet yerlerini gösterir dîni) şiarlarındandır (işaretlerindendir). Artık kim beyt'i (Kâbe'yi) hacceder veya umre (niyetiyle) ziyareti yaparsa, o taktirde, iki (niyetle) tavaf etmesinde bir günah yoktur. Her kim de isteyerek (kendiliğinden) hayır olarak (fazladan tavaf) yaparsa mutlaka Allah Şakir'dir (şükrün karşılığını verendir) ve Alîmdir (en iyi bilendir)....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) nişanelerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse, bunda bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz Allah onu bilir, karşılığını verir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah
kab
ul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Safa ve Merve, Allâh işaretlerindendir. Kim hac veya umre niyetiyle El Beyt'i (Kâbe) ziyaret ederse, onları da (Safa - Merve) tavaf etmesinde bir sakınca yoktur. Kim hayır olması için daha fazlasını yaparsa, Allâh (varlığındaki Esmâ mertebesinden) Şakir'dir (yapılanları fazlasıyla değerlendiren), Aliym'dir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Gerçekten, Safa ile Merve Allah’ın (emrettiği haccın) alâmetlerindendir. Bunun için, hac veya umre kasdiyle kim Kâbe’yi ziyaret ederse, yine Safa ile Merve’yi tavaf etmesinde bir günah yoktur. Her kim de (gönülden koparak vâcibden ziyade) bir hayır işlerse muhakkak Allah Şakirdir= mükâfatını verir. Alîmdir= her şeyi bilir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
suphesiz Safa ile Merve Allah'in nisanelerindendir. Kim
Kab
e'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur. Kim gonulden iyilik yaparsa, karsiligini gorur. Dogrusu Allah sukrun karsilgini verendir ve bilendir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Şüphesiz ki, S a f â ile M e r v e Allah'ın (ibâdet yerleri olarak gösterdiği) alâmetlerdendir. Artık kim Beyt'i (
Kab
e'yi) hacceder veya umre (niyetiyle) ziyaret ederse, bu ikisini tavaf etmesinde bir sakınca yoktur. Her kim de gönülden (kendisine vâcib olmadığı halde) bir hayr ve iyilik işlerse, şüphesiz ki Allah (onu mükâfatlandırarak) şükrün karşılığını verendir ve O her şeyi bilendir.....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın nişanelerindendir. Kim
Kab
e'yi hacceder veya umre yaparsa, bu ikisini de tavaf etmesinde bir beis yoktur. Kim gönülden iyilik yaparsa, karşılığını görür. Doğrusu Allah şükrün karşılığını verendir ve bilendir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Şüphe yok ki, Safa ile Merve Allah'ın koyduğu nişanlardandır. Her kim Beytullah'ı ziyaret eder veya umre yaparsa onları tavaf etmesinde kendisine bir günah yoktur. Her kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa şüphesiz Allah
kab
ul eder ve (yapılanı) hakkıyla bilir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Hiç şüphesiz Safa ile Merve, Allah'a ibadet sembollerindendir. Buna göre, kim Hacc veya Umre amacı ile Kâbe'yi ziyaret ederse, bu iki tepeyi tavaf etmesinde hiçbir sakınca yoktur. Kim gönüllü olarak bir iyilik yaparsa, bilsin ki, Allah karşılığını verir ve yaptığını bilir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Kuşkusuz Safa ve Merve (tepeleri) Tanrı'nın ayetlerindendir. Böylece kim Evi (
Kab
eyi) hacceder veya umre yaparsa, artık bu ikisini tavaf etmesinde kendisi için bir sakınca yoktur. Kim gönülden bir hayır yaparsa (karşılığını alır). Kuşkusuz Tanrı şükrün karşılığını verendir, bilendir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Safâ ile Merve Allah'ın nişanelerindendir. Kim ki Hacc veya Umre niyetiyle Kâbe'yi ziyaret ederse, bunlar arasında tavaf etmesinde kendisine bir vebal yoktur. Her kim gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz ki Allah karşılığını verir, O her şeyi bilir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Safa ve Merve, Allah’ın alametlerindendir. Bundan dolayı kim
Kab
e’yi hacceder yahut umre yaparsa her ikisini tavaf etmesinde bir sakınca yoktur. Kim gönlünden koparak bir hayır işlemek isterse... Çünkü Allah, mükafat veren ve her şeyi bilendir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Safa ile Merve Allah’ın belirlediği nişanelerdendir. Kim hac veya umre niyetiyle Kâbe’yi ziyaret ederse oraları tavaf etmesinde bir beis yoktur. Her kim de, farz olmadığı halde gönlünden koparak bir hayır işlerse, mükâfatını görür. Zira Allah şükrün karşılığını verir. O, az amele çok mükâfat veren ve her şeyi bilendir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Safâ ile Merve, Allah'ın nişanlarındandır. Kâbe'yi ziyaret eden yahut umre yapan için, onları tavaf etmekte bir sakınca yoktur. Kim fazladan bir hayır işlerse, Allah onu bilir ve ödüllendirir....
Bəqərə Suresi, 159. Ayet:
(159-16) 0 Gercekten indirdigimiz belgeleri ve dogru yolu Kitab'da insanlara acikladiktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetciler lanet eder, ancak tevbe edenler, islah olanlar ve gercegi ortaya koyanlar mustesna; iste onlarin tevbesini
kab
ul ederim. Ben, tevbeleri daima
kab
ul ve merhamet edenim....
Bəqərə Suresi, 159. Ayet:
(159-160) Şüphesiz ki, indirdiğimiz o açık belgeleri ve doğru yolu, Kitab'da insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah lanet eder, hem lânetçiler lanet eder. Ancak tevbe edip kendini düzeltenler ve hakkı açıklayıp ortaya koyanlar bu lanetin dışında kalır, işte Ben onların tevbesini
kab
ul ederim. (Çünkü) tevbeleri çokça
kab
ul eden, geniş rahmette bulunan ancak Benim....
Bəqərə Suresi, 159. Ayet:
(159-160) İndirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitab'da insanlara açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetçiler lanet eder, ancak tevbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; işte onların tevbesini
kab
ul ederim. Ben, tevbeleri daima
kab
ul ve merhamet edenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
1.
illâ
: ancak, sadece
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
tâbû
: tövbe ettiler
4.
ve
: ve
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Tövbe edenler, ıslâh olanlar (nefsleri tezkiye olanlar) ve beyan edenler (açıklayanlar) hariç (onlara lânet olunmaz). O taktirde, işte onların tövbelerini
kab
ul ederim. Ve Ben tövbeleri
kab
ul eden, rahîm esmasıyla tecelli edenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar (lânetlenmekten) kurtulmuşlardır. Çünkü ben onların tövbelerini
kab
ul ederim. Zira ben tövbeleri çok
kab
ul edenim, çok merhamet edenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak içlerinden tövbe edenler, hallerini düzeltenler ve doğruyu söyleyenler müstesna. Onların tövbesini
kab
ul ederim. Ben tövbeleri
kab
ul eden rahîmim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini
kab
ul ederim. Ben tevbeyi çokça
kab
ul eden ve çokça esirgeyenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak bunlardan tövbe edenler (yanlışını idrak edip kesin olarak ondan vazgeçenler) ve ıslah olanlar (içinde bulundukları yanlışlar ortamından çıkanlar) ve gerçeği dile getirenler istisnadır. Ben Tevvab ve Rahıym'im (tövbeyi
kab
ul edip, çeşitli güzel sonuçlarını yaşatan)....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe ederek, İslâmî hakikatleri ortaya koyarak Allah’a itaate yönelenlere, yaymaya devam ettikleri yanlış bilgileri düzeltenlere, Muhammed’in bütün insanlığın son hak peygamberi, Kur’ân’ın Allah’ın son mükemmel kutsal kitabı olduğunu, İslâmî hakikatleri bütün insanlığa açıklayanlara lânet edilmez. İşte onları ben bağışlarım. Ben insanları tevbeye, itaate sevkeder, tevbeleri
kab
ul ederim. Çok merhametliyim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip durumlarını düzelten ve (gerçeği) açıklayanların tevbelerini
kab
ul ederim. Ben sürekli tevbeleri
kab
ul eden ve rahmet sahibi olanım....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların tevbelerini
kab
ul ederim. Ben, tevbeleri
kab
ul edenim, esirgeyenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak Peygamberin vasfını gizlemekten tevbe edenler, hallerini düzeltenler ve gizlediklerini (Peygamberin vasıflarını) açıklayanlar başka. Ben, artık onların günahlarını bağışlarım; ve ben Tevvabım= tevbeyi
kab
ul edenim. Rahîm’im= çok merhametliyim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
(159-16) 0 Gercekten indirdigimiz belgeleri ve dogru yolu Kitab'da insanlara acikladiktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetciler lanet eder, ancak tevbe edenler, islah olanlar ve gercegi ortaya koyanlar mustesna; iste onlarin tevbesini
kab
ul ederim. Ben, tevbeleri daima
kab
ul ve merhamet edenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
(159-160) Şüphesiz ki, indirdiğimiz o açık belgeleri ve doğru yolu, Kitab'da insanlara açıkladıktan sonra gizleyenler yok mu, işte onlara hem Allah lanet eder, hem lânetçiler lanet eder. Ancak tevbe edip kendini düzeltenler ve hakkı açıklayıp ortaya koyanlar bu lanetin dışında kalır, işte Ben onların tevbesini
kab
ul ederim. (Çünkü) tevbeleri çokça
kab
ul eden, geniş rahmette bulunan ancak Benim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
(159-160) İndirdiğimiz belgeleri ve doğru yolu Kitab'da insanlara açıkladıktan sonra, gizleyen kimseler var ya, onlara hem Allah lanet eder, hem lanetçiler lanet eder, ancak tevbe edenler, ıslah olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; işte onların tevbesini
kab
ul ederim. Ben, tevbeleri daima
kab
ul ve merhamet edenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tevbelerini
kab
ul ederim. Ben tevbeyi çokça
kab
ul eden ve çokça esirgeyenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak, yönelip kendilerini düzeltenler ve (kitabı) açıklayanlar hariç; onların tevbesini
kab
ul ederim. Ben tevbeleri
kab
ul edenim, Rahim'im....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip kendilerini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. Ben, onları bağışlarım. Ben, çok çok tevbe
kab
ul ederim ve çok bağışlarım....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça
kab
ul ederim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Yalnız tevbe edenler, ıslâh olanlar ve gerçeği ortaya koyanlar müstesna; onları ben bağışlarım. Zira ben tevbeleri
kab
ul ederim ve merhametliyim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak, tevbe edip (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (kitabı / indirileni) açıklayanlar hariç; onların tevbesini
kab
ul ederim. Ben tevbeleri
kab
ul edenim, Rahim'im....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe (ve rücu) edenler, (hareketlerini) düzeltenler ve (hakıykatı gizlemeyib) iyice açıklayanlar başka. Ben artık onların günâhlarından geçerim. Ben en çok tevbeyi
kab
ul edenim, en çok esirgeyenim. ...
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip (hâllerini) düzeltenler ve (gizlediklerini) açıklayanlar müstesnâ; işte onlar var ya, onların tevbelerini
kab
ûl ederim. Çünki ben, Tevvâb (tevbeleri çok
kab
ûl eden)im, Rahîm (merhameti bol olan)ım....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edenler, islah edenler ve (gerçeği) söyleyenler müstesna. Ben; onların tevbelerini
kab
ul ederim. Ve ben Tevvab, Rahim'im....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak, tevbe edenler, kendilerini düzeltenler ve (tebliğ edilen) hakikati duyuranlar bunun dışındadır: Onların tevbesini
kab
ul edeceğim; zira yalnız Benim tevbeleri
kab
ul eden, rahmet dağıtan....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tövbe edenler, ıslahta bulunanlar ve açıklayanlar müstesna. İşte onların tövbelerini
kab
ul ederim. Ve tevvâb, rahîm olan ancak Ben'im....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar lânetlenmekten kurtulmuşlardır. Ben onların tevbesini
kab
ul edenim ve ben tevbeleri daima
kab
ul edenim, merhamet edenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edenler, hallerini düzeltenler ve onu açıklayanlar müstesna. Bunların tevbelerini
kab
ul ederim. Tevbeleri
kab
ul eden, bağışlayan benim!...
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak onlardan tövbe edip hallerini düzelten ve gerçekleri açıklayanlara gelince: Ben onların tövbelerini
kab
ul ederim. Zira tövbeleri
kab
ul eden, çok merhametli olan Ben’im....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip uslananlar ve (gerçeği) açıklayanlar başka. Onları bağışlarım. Çünkü ben tevbeyi çok
kab
ul edenim, çok esirgeyenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edenler, (kendilerini) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar (a gelince) ; artık onların tevbelerini
kab
ul ederim. Ben, tevbeleri
kab
ul edenim, esirgeyenim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Ancak tevbe edip durumlarını düzelten ve sakladıkları şeyi açıklayanlar müstesnâdır; Ben onların tevbelerini
kab
ul ederim. Çünkü Ben tevbeleri
kab
ul eden sonsuz rahmet sahibiyim....
Bəqərə Suresi, 160. Ayet:
Tövbe edip hallerini düzeltenlerle gerçeği açıklayanlar müstesna. İşte böylelerinin tövbesini
kab
ul ederim. Doğrusu ben tövbeleri çok çok
kab
ul edenim, rahmeti sınırsız olanım....
Bəqərə Suresi, 163. Ayet:
İlâh
kab
ul ettiğiniz, Vahid'dir (TEK'tir, ikincisi olmayan sayılırlıktan berî olan)! Tanrı yoktur, sadece "HÛ" ve Rahman ur Rahıym'dir (herşeyi kendi rahmetinden, Esmâ'sından meydana getirmiştir)....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Şüphesiz ki semâlar ve arzın (gökler ve yeryüzünün - şuur boyutlarının ve bedenin) yaratılışının; gece ile gündüzün (âlemlerin gerçekte yokluğu realitesinin ardından yeniden âlem sûretlerini seyir hâline geçiş) birbiri ardınca gelişinin; insanların yararı için denizde akıp giden gemide (ilâhî ilim denizinde yüzen bireysel şuurda); Allâh'ın semâdan su inzâl edip onunla ölümden sonra arzı diriltmesinde (bilinç katlarından ilim inzâl ederek hakikatine şuuru olmayan bedende "diri" olanın açığa çıkar...
Bəqərə Suresi, 173. Ayet:
Size yalnızca ölmüş hayvanı, kanı, domuz etini ve Allâh'tan başkası adına kesilmiş olanı haram kılmıştır. Ama zor durumda kalanın, kendine zulmetmeden, (haram kılınanı) helal
kab
ul etmeyerek ve haddi aşmadan (ihtiyaç fazlasına kaçmadan) yemesinde üzerine bir suç yoktur. Muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir....
Bəqərə Suresi, 174. Ayet:
Muhakkak o kimseler ki, Allah'ın kitaptan inzal etmiş olduğunu gizlerler ve bunun mu
kab
ilinde az bir bedel alırlar. İşte onlar karınlarında ateşten başka bir şey yemezler. Ve Allah onlar ile Kıyamet gününde konuşmaz ve onları temize çıkarmaz ve onlar için elîm bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
İşte onlar, hidâyete mu
kab
il dalâleti, bağışlanmaya karşılık azâbı satın alanlardır. Onlar ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!...
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
Onlar o kimselerdir ki, hidâyet mu
kab
ilinde dalâleti, mağfiret mu
kab
ilinde azabı satın almışlardır. Onları ateşe karşı bu kadar sabırlı kılan nedir?...
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne)....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
1.
leyse
: değil
2.
el birre
: birr, ebrar kılacak davranış biçimi
3.
en tuvellû
: dönmeniz, yönelmeniz
4.
vucûhe-kum
...
Bəqərə Suresi, 180. Ayet:
Ölüm hastalığı anında, bıra
kab
ileceği malı, serveti olanlarınıza, Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerine göre, meşrû, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun bir şekilde anaya, babaya, akrabalara vasiyet yapması farz kılındı. Bu vasiyetleri icra etmek, yerine getirmek de, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, azaptan korunanlara, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minlerin üzeri...
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Her kim bunu işittikten ve
kab
ullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Her kim bunu işittikten ve
kab
ullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. Şüphesiz Allah (her şeyi) işitir ve (her şeyi) bilir....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Kim de bunu işittikten (ve
kab
ullendikten) sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kutibe aleykumus sıyâmu kemâ kutibe alellezîne min
kab
likum leallekum tettekûn(tettekûne)....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: kimseler, onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular
4.
kutibe
: yazıldı
Bəqərə Suresi, 185. Ayet:
(O sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, insanlara doğru yolu göstermek ve hidâyet ile furkandan (hak ile bâtılı ayıran hükümlerden) apaçık deliller olmak üzere, Kur’ân onda indirilmiştir. Öyle ise içinizden kim o aya erişirse, artık onda oruç tutsun! Kim de hasta olur veya yolculukta bulunursa, artık (onun üzerine, tutamadığı günler) sayısınca başka günler(deoruç tutma borcu) vardır. Allah size kolaylık ister ve size zorluk istemez. İşte (bütün bunlar)sayıyı tamamlamanız ve sizi hidâyete erdirmesin...
Bəqərə Suresi, 186. Ayet:
Kullarım sana beni sordukları zaman, benim kendilerine daima yakın olduğumu söyle. Bana dua ettiği vakit, dua edenin duasını
kab
ul ederim, dileğini yerine getiririm. O halde kullarım da benim davetime uysunlar, bana imân etsinler. Umulur ki, doğru, huzurlu ve aydınlık yolu bulurlar....
Bəqərə Suresi, 186. Ayet:
Kullarım sana benden sorarlarsa (bilsinler ki) ben onlara yakınım. Bana dua ettiğinde dua edenin duasını
kab
ul ederim. Şu halde benim çağrıma kulak versin ve bana iman etsinler. Olur ki doğru yola uyarlar....
Bəqərə Suresi, 186. Ayet:
(Ey Rasûlüm) kullarım sana benden sordularsa, muhakkak ki ben çok yakınımdır; bana dua edince, dua edenin duasını
kab
ul ederim. O halde onlar da benim dâvetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola ulaşmış olsunlar....
Bəqərə Suresi, 186. Ayet:
Kullarim sana Beni sororlarsa, bilsinler lki Ben, suphesiz onlara yakinim. Benden isteyenin, dua ettiginde duasini
kab
ul ederim. Artik onlar da davetimi
kab
ul edip Bana inansinlar ki dogru yolda yuruyenlerden olsunlar....
Bəqərə Suresi, 186. Ayet:
Kullarım sana benden sorarlarsa, şüphesiz ki Ben (onlara çok) yakınım. Bana duâ edince, duâ edenin dileğini
kab
ul ederim. O halde onlar da benim davetime gelsinler ve bana inansınlar (imânlarında devamlılık göstersinler) ki doğruya erişmiş, saadete kavuşmuş olsunlar....