Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabb'inden
kel
imeler aldı. Böylece, Âdem'in tevbesini kabul etti. Kuşkusuz O, Tevbeleri Kabul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan bir grup, Allah'ın
kel
amını dinleyip iyice anladıktan sonra, onu bile bile çarpıtırlar....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani! Rabb'i, İbrahim'i birtakım
kel
imeler ile sınamış; o da onları yerine getirmişti. Allah, "Ben seni insanlara önder yapacağım." dedi. İbrahim, "Soyumdan olanları da." deyince; Allah, "Benim ahdim zalimlere ulaşmaz!" dedi....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrapta salat ederken, melekler: " Kuşkusuz Allah, seni Yahya ile müjdeliyor. O, Allah'tan gelen
kel
imeyi tasdik eden, toplumuna öncülük yapan, kendisine sahip olan, iyilerden bir nebi olacak." diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler: "Ey Meryem! Allah, Kendi tarafından bir
kel
ime ile seni müjdeliyor: İsmi Mesih, Meryem Oğlu İsa'dır. Dünyada da ahirette de şeref sahibi, Allah'a çok yakın olanlardandır." dediler....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap Ehli! Gelin aramızda ortak olan bir
kel
imede anlaşalım: Allah'tan başka hiçbir şeye kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi şirk koşmayalım ve Allah'ın yanı sıra kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse deyin ki: "Tanık olun, biz gerçek Müslim olanlarız."...
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz. Siz, bütün kitaplara inandığınız halde onlar sizi sevmezler. Sizinle karşılaştıkları zaman; inandık derler, yalnız kaldıkları zaman ise size olan öf
kel
erinden parmaklarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizden ölün!" Kuşkusuz, Allah, kalplerin gizlediklerini bilir....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar, bollukta da darlıkta da infak ederler. Öf
kel
erini yenerler, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah muhsin olanları sever....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı,
kel
imelerin aslını değiştirerek: "İşittik ve reddettik.", "Kulak vermeden dinleyin.", "Bizi güt." derler; dillerini eğip bükerek dinle alay ederler. Eğer onlar: "İşittik, itaat ettik.", "Bizi gözet." deselerdi bu onlar için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ancak Allah, Kafir oldukları için onları lanetlemiştir. Artık pek azı hariç iman etmezler....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Senden önce gönderdiğimiz resullerden birçoğunu sana anlattık, birçoğunu da anlatmadık. Ve Allah, Musa'yla
kel
imelerle konuştu....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçek olandan başka bir şey söylemeyin. Allah'ın Resulü İsa Mesih, Meryem'in oğludur. Ve o, Allah'ın Meryem'e attığı
Kel
ime ve Kendisinden bir ruhtur. O halde Allah'a ve resullerine iman edin. Ve "Üçtür." demeyin. Buna son verin. Bu, sizin için hayırlı olandır. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 176. Ayet:
Sana soruyorlar. De ki: "Allah
kel
ale hakkında size hükmünü veriyor: Ölen herhangi bir kimsenin çocuğu yoksa yalnızca bir kız kardeşi varsa, mirasın yarısı onundur. Kız kardeşi ölür de çocuğu da yoksa erkek kardeşi onun malına varis olur. Kız kardeş, iki taneyse mirasın üçte ikisi onlarındır. Eğer erkek ve kadın çok kardeşlerse, o zaman erkeğe iki kadın payı vardır. Şaşırıp sapıtmamanız için, Allah, size açıklıyor. Ve Allah Her Şeyi En İyi Bilen'dir."...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Anlaşmalarını bozmalarından dolayı onlara lanet ettik ve kalplerini katılaştırdık.
Kel
imeleri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar, öğütlendikleri şeyden nasiplenmeyi unuturlar, içlerinden çok azı hariç, daima onların hainlik ettiklerini görürsün. Yine de vazgeç ve yaptıklarına aldırma. Kuşkusuz Allah, iyi davrananları sever....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Ant olsun, senden önce de resuller yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı Bizim yardımımız ulaşıncaya kadar sabrettiler. Allah'ın
kel
imelerini değiştirebilecek bir güç yoktur. Nitekim senden önce gönderilmiş elçilerin bir kısım haberleri sana gelmiştir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabb'inin
kel
imesi doğruluk ve adaletçe tamdır. O'nun
kel
imelerini değiştirebilecek yoktur. O, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Əraf Suresi, 144. Ayet:
"Ey Musa! Gönderdiklerimle ve
Kel
amımla seni insanlar arasında üstün kıldım. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!" dedi....
Əraf Suresi, 148. Ayet:
Musa'nın halkı, onun arkasından, böğürmesi olan, süs eşyalarından yapılmış bir buzağı hey
kel
ini benimsediler. Onun kendileriyle konuşamadığını ve yol gösteremediğini görmediler mi ki onu benimsediler? Onu benimsemekle zalimlerden oldular....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Allah, iki topluluktan birinin sizin olacağını vaat ediyordu. Siz ise kuvveti bulunmayanı istiyordunuz. Oysa Allah da
kel
imeleriyle Hakk'ı gerçekleştirmek ve Kafirlerin kökünün kesilmesini istiyordu....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semud halklarının, İbrahim halkının ve Medyen sahiplerinin ve mutefi
kel
erin haberi gelmedi mi? Resulleri onlara açık kanıtlar getirmişti. Allah, onlara haksızlık etmiş değildi. Fakat onlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlardı....
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Böylece, Rabb'inin fasıklar hakkındaki
kel
imesi gerçekleşmiş oldu. Onlar iman etmezler....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır. Allah'ın
kel
imelerinde asla bir değişiklik olmaz. İşte en büyük başarı budur....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Suçlular hoşlanmasalar da Allah,
kel
imeleriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Rabb'inin haklarında
kel
imeleri gerçekleşecek olanlar, iman etmezler....
Hicr Suresi, 78. Ayet:
Ey
kel
iler gerçekten zalim kimselerdi....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Ve sen, Rabb'inin Kitap'ından sana vahyedileni oku! O'nun
kel
imelerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka sığınılacak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: "Rabb'imin
kel
imeleri için denizler ve bir o kadar daha deniz mürekkep olsa; Rabb'imin
kel
imeleri bitmeden denizler biterdi....
Məryəm Suresi, 25. Ayet:
"Hurma ağacını sil
kel
e. Üzerine olmuş taze hurmalar dökülsün."...
Taha Suresi, 18. Ayet:
"O benim asamdır, ben ona dayanırım. Ve onunla koyunlarıma yaprak sil
kel
erim. Onda benim için başka yararlar da var." dedi....
Taha Suresi, 86. Ayet:
Bunun üzerine Musa, halkına öf
kel
i ve üzüntülü bir şekilde geri döndü: "Ey halkım, Rabb'iniz size iyi bir söz vermedi mi? Şimdi bu süre size uzun mu geldi? Yoksa Rabb'inizin gazabının üzerinize inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz sözden döndünüz?" dedi....
Ənbiya Suresi, 52. Ayet:
Hani o, babasına ve halkına: "Kendinizi adadığınız bu hey
kel
ler nedir?" dedi....
Ənbiya Suresi, 87. Ayet:
Ve Zü'n-Nun'u da an! Hani öf
kel
enerek gitmişti de kendisini sıkıntıda bırakmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde, "Senden başka ilah yoktur! Sen yüceler yücesisin. Ben haksızlık yaptım!" diye seslenmişti....
Furqan Suresi, 12. Ayet:
Cehennem onları uzak bir yerden gördüğü zaman, onun öf
kel
enmesini ve uğultusunu işittiler....
Qəsəs Suresi, 59. Ayet:
Rabb'in, ül
kel
erin ana merkezlerine kendilerine ayetlerimizi okuyan bir resulü göndermedikçe, yıkıma uğratıcı olmadı. Biz, halkı zulmetmedikçe, kentleri yıkıma uğratıcı değiliz....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsaydı; deniz ve yedi deniz daha ilave edilseydi, Allah'ın
kel
imeleri tükenmezdi. Kuşkusuz Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir...
Mömin Suresi, 6. Ayet:
İşte böylece Kafirlerin üzerine, Rabb'inin, "Kuşkusuz ki onlar Cehennem halkıdır."
Kel
imesi hak oldu....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi, kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer "ayırma
kel
imesi" olmasaydı kesinlikle aralarında hemen hüküm verilirdi. Kuşkusuz ki zalimler için acı bir azap vardır....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Onlar, senin için "Allah'a karşı yalan uydurdu." diyorlar. Oysaki Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Batılı yok eder. Ve
kel
imeleriyle hakkı gerçekleştirir. O, göğüslerde olanı çok iyi bilendir....
Şura Suresi, 37. Ayet:
Onlar, büyük günahlardan ve fahşadan kaçınan ve öf
kel
endikleri zaman bağışlayan kimselerdir....
Məhəmməd Suresi, 28. Ayet:
Bu, onların, Allah'ı öf
kel
endiren şeylere uymaları ve O'nun rızasını gereksiz görmelerindendir. Böylece onların yaptıkları işleri boşa çıkardı....
Qaf Suresi, 14. Ayet:
Ve Ey
kel
iler ve Tubba halkı. Hepsi resulleri yalanladılar. Böylece uyarım gerçekleşti....
Təhrim Suresi, 12. Ayet:
İmran kızı Meryem; ırzını korumuştu. Ona ruhumuzdan üfledik. O, Rabb'inin
kel
imelerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden saygı gösterenlerden oldu....
İnsan Suresi, 4. Ayet:
Kafirler için zincirler,
kel
epçeler ve alevli ateş hazırladık....
Fəcr Suresi, 11. Ayet:
Onlar ki, ül
kel
erde tağutlaşmışlardı, ...
Bəqərə Suresi, 2. Ayet:
Zâli
kel
kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne)....
Bəqərə Suresi, 2. Ayet:
Üzerinde hiçbir şüpheye yer olmayan bu ilahi
kel
am Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanlara bir rehber (olarak indirilmiş)tir,...
Bəqərə Suresi, 6. Ayet:
Şüphesiz ki (ey sânı yüce peygamber!) o küfre saplanıp kalanları (inkâr ve inadları yüzünden tuttukları yanlış yolun tehli
kel
i sonucundan) korkutsan da, korkutmasan da onlara göre birdir; inanmazlar, d)....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Ulâi
kel
lezîneşterevûd dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne)....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Kulumuza inzâl ettiğimizden (hakikatinden - Esmâ mertebesinden bilincine açığa çıkandan) şüpheniz varsa, onun benzeri bir sûre ortaya koyun. Eğer (sözünüzde) sadıksanız, Allâh (adıyla işaret edilen Ulûhiyetin) dûnunda (Allâh adıyla işaret edilenin misli veya benzeri olması mümkün olmadığı içindir ki, edinilen veya tahayyül edilen tanrılar ancak onun "dûnu"nda olabilir; onların da ne gayrılığından ne denkliğinden ne eş değerinden ne de kapsamından sözedilebilir. "Dûnu"
kel
imesiyle işaret edilen v...
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuza (Hz. Muhammed aleyhisselâma) indirdiğimiz Kur’an’dan şüphede iseniz, haydi siz de onun benzerinden (fesahat ve belâgatta ona eş) bir sûre getirin ve Allah’dan başka şâhidlerinizi (putlarınızı, şair ve âlimlerinizi) de yardıma çağırın; şâyed (Bu beşer
kel
âmıdır) sözünde sadık (doğru söyleyen) kimseler iseniz......
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Allah Âdem’e, yaratılışa ve değerlerine uygun, varlıklara verdiği isimleri, isimlendirilen varlıkları, varlıklar hakkındaki bilgileri, varlıklarla bilgilerin irtibatını; harfleri,
kel
imeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçlarını, uyum kurallarını, gerek duyacağı bütün bilgileri öğretti. Sonra da onları meleklerin önüne koydu. 'Yeryüzünde Âdem’e ihtiyaç olmadığı iddiasında haklı iseniz, bana bunların isimlerini, varlıklar hakkındaki bilgileri, ...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: 'Ey Âdem, bunları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri,
kel
imeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurallarıyla, tek tek anlat' buyurdu. Bu emir üzerine Âdem, onları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri,
kel
imeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurall...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve kulnâ yâ âdemuskun ente ve zevcu
kel
cennete ve kulâ minhâ ragaden haysu şi’tumâ ve lâ takrabâ hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Fe telekkâ âdemu min rabbihî
kel
imâtin fe tâbe aleyh(aleyhi), innehu huvet tevvâbur rahîm(rahîmu)....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
1.
fe
: o zaman, sonra
2.
telekkâ
: telâkki etti, aldı, öğrendi
3.
âdemu
: Âdem
4.
min rabbi-hi
: Rabbinden
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Sonra Âdem, Rabbinden
kel
imeleri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab'tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir)....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım
kel
imeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbinden (beynindeki Esmâ mertebesi boyutundan) gelen ilim ile -
kel
imeler- (yapmaması gerekeni fark edip, kendisinden açığa çıkan vehmine tâbi olma hatasını itiraf edip) tövbe etti. Tövbesi kabul edildi. Şüphesiz ki HÛ; O, tövbeyi kabul edip Rahıymiyeti ile bunun güzel sonuçlarını yaşatandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım)
kel
imeler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabbinden bir takım
kel
imeler aldı. O’na yalvarıp tevbe etti. O da tevbesini kabul buyurdu. Çünkü tevbeyi çok çok kabul eden asıl esirgeyici O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
(Bu kayma ve kendine zulmetme üzerine büyük bir pişmanlık duyup tevbe eden) Âdem, Rabbinden (gelen ve onun kalbine ilka olunan)
kel
imeleri karşılayıp aldı. Allah da onun tevbesini kabul etti. Çünkü tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamette bulunan ancak O'dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabb'inden
kel
imeler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, Rahim'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
derken Adem rabbından bir takım
kel
imeler telâkkı etti yalvardı, o da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bu ara Adem Rabbinden bir takım
kel
imeler belleyip O'na yalvardı. O da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı. Gerçekten tevbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden ancak O'dur!...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabb'ından birtakım
kel
imeler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden bir takım
kel
imeler belleyerek aldı da Rabbi onu affetti. Hiç şüphesiz O, tevbelerin kabul edicisidir ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, rabbinden
kel
imeler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, rahimdir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabbinden
kel
imeler belleyip aldı (Ona yalvardı). O da Tevbesini kabul etdi. Çünkü tevbeyi en çok kabul eden, asıl esirgeyen odur. ...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Nihâyet Âdem, Rabbinden birtakım
kel
imeler aldı (ve onlarla yalvardı, tevbe etti), bunun üzerine (Rabbi) tevbesini kabûl etti. Çünki Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbından
kel
imeler belleyip aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz ki Tevvab, Rahim O'dur, O....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabb-i Azîm'i tarafından bir kısım
kel
imeler telakkî etti. Onun üzerine tevbe eyledi. Tevbeleri ziyâdesiyle kabul eden, pek ziyâde merhamet sahibi olan ise ancak o Rabb-i Kerîm'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem Rabbinden bir takım
kel
imeler (ilhamlar) aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhametli olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım
kel
imeler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O tövbeyi kabul eder, merhameti boldur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabbinden birtakım
kel
imeler aldı (onlarla amel edip Rabbine yalvardı, O da) bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok kabul eden (kulunun günâhından geçen) dir, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım)
kel
imeler aldı. (Allah da) Bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı
kel
imeler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar....
Bəqərə Suresi, 44. Ayet:
Siz kendinizi unutarak diğer insanlara erdemli olmayı mı öğütlüyorsunuz -hem de ilahi
kel
amı okuyup durduğunuz halde?- Siz hiç aklınızı kullanmaz mısınız?...
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Mûsâ ile kırk gece biraraya geleceğimize dair sözleşmiştik. Mûsâ içinizden ayrılınca, hemen onun arkasından buzağı hey
kel
ini put haline getirdiniz. Siz işte o zâlimlersiniz....
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Ve (hatırlayın), Musa'ya ilahi
kel
amı -(böylece) doğruyu yanlıştan ayırt etmek için (kullanacağı) ölçüyü -vermiştik ki doğru yola yönelesiniz;...
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
O (nefislerine) zulmedenler, emrolundukları sözü değiştirdiler. (Tevbe ettik, mânasına gelen Hıtta
kel
imesini alaya alarak buğday mânasında olan Hınta’ya çevirdiler.) Biz de, o zâlimlere, yaptıkları fıskın karşılığı olmak üzere, gökten bir azâb indirdik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Ancak içinizdeki zalimler, kendilerine verilen
kel
imeleri başka
kel
imelerle değiştirdiler. Nitekim, yoldan çıktıkları için zulmedenlerin üzerine gökten bir azap indirdik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Amma o zâlimler, kendilerine söylenmiş olan sözü, başka bir sözle değiştirdiler. (Hıtta
kel
imesini alaya alarak buğday mânâsına olan hınta'ya çevirdiler). Biz de o zâlimlere, yoldan çıkmalarından dolayı, gökten korkunç bir azap indirmiştik....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâ
kel
hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne)....
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hani siz: 'Ya Mûsâ, tek çeşit yemeğe asla katlanmayacağız. Bizim için, yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbine dua ederek iste. Yerin bitirdiği yenilebilecek bitkilerden, sebzesinden, hıyarından acurundan, kabağından, tahılından, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın.' demiştiniz de Mûsâ: 'Daha hayırlı ve onurlu olan bu yaşadığımız hayatı bırakarak, aşağılandığınız bir hayata mı dönmek istiyorsunuz? Mısır’a inin, orada sizin ...
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
Kuşkusuz, (bu ilahi
kel
ama) iman edenler ile Yahudi inancının takipçilerinden, Hıristiyanlardan ve Sabiilerden Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmış, doğru ve yararlı işler yapmış olanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatları alacaklardır; ve onlar ne korkacak, ne de üzüleceklerdir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye
kel
hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne)....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
E fe tatmeûne en yu’minû lekum ve kad kâne ferîkun minhum yesmeûne
kel
âmallâhi summe yuharrifûnehu min ba’di mâ akalûhu ve hum ya’lemûn(ya’lemûne)....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
1.
e fe tatmeûne
: umuyor musunuz
2.
en yu'minû
: inanmaları
3.
lekum
: size
4.
ve kad kâne
: ve olmuştu
...
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
(Ey mü'minler)! Hâlâ onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan bir fırka (grup) vardı ki, Allah'ın
kel
âmını işitirler, sonra onu akıl ettikleri (anladıkları) halde, bile bile tahrif ederler....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi, bunların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa içlerinden birtakımı, Allah’ın
kel
amını dinler, iyice anladıktan sonra, onu bile bile tahrif ederlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki onlardan bir zümre, Allah'ın
kel
âmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi siz ey iman edenler, (genetik geçmişi bu olan Yahudilerin) size inanmalarını mı ümit ediyorsunuz? Oysa onların bir kısmı vardı ki,
kel
âmullahı (Musa'yı) dinler, dediklerini anlar, sonra da bile bile tahrif ederlerdi (değiştirirler başka anlamlara çevirirlerdi)....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi onların, Yahudilerin size güveneceklerini, peygamberiniz Muhammed’in peygamberliğini tasdik edeceklerini ümit edebilir misiniz? Onlardan bir grup Allah’ın
kel
âmını işitiyor. Sonra da, akılları yattığı halde bile bile ekleyerek, çıkararak, değiştirerek, helâli haram, haramı helâl yaparak, ileri gelenlerinden cezaları kaldırarak ilâhî
kel
âmı tahrif ediyorlar....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Ey müminler, Yahûdilerin size inanacaklarını umar mısınız? Halbuki onlardan bir zümre vardı ki, Allah’ın
kel
âmını (Tevratı) dinlerler ve duyarlardı da, hakkı anladıktan sonra, onu bile bile değiştirirlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
(Ey Peygamber ve mü'minler! Yahudilerin) size inanmalarını çok mu istiyorsunuz ? Halbuki onlardan bir topluluk Allah'ın
Kel
âmını (Tevrat'ı) dinlerler, ona akıl erdirdikten sonra onu bile bile tahrif ederlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi (ey müminler!) onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa ki, onlardan bir zümre, Allah'ın
kel
âmını işitirler de iyice anladıktan sonra, bile bile onu tahrif ederlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi bunların size iman edivereceklerini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir fırka vardı ki Allahın
kel
âmını işitirlerdi de akılları aldıktan sonra onu bile bile tahrif ederlerdi...
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi bunların size iman edeceklerini ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir zümre vardır ki, Allah'ın
kel
amını dinlerlerdi de akılları aldıktan sonra onu bile bile tahrif ederlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz? Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın
kel
âmını işitirlerdi de sonra ona akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi siz onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlar arasında öyle bir grup var ki, Allah'ın
kel
âmını işitirler ve anlamına akılları yattıktan sonra, onu bile bile değiştirirlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Onların size inanacaklarını (güveneceklerini) umuyor musunuz? Oysa onların bir bölümü / zümresi (feriykun) Tanrı'nın sözünü (
kel
am) işitip (yesmeune) aklettikten sonra, bile bile / bilerek (yalemun) onu değiştirirlerdi (yuharrifunehu)....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Artık (ey mü'minler) onların (Yahudilerin) size inanacaklarını umar mısınız? Hâlbuki onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardır ki Allanın
kel
âmını (Tevrâtı) dinlerlerdi de akılları aldıkdan sonra onlar bunu bile bile tahrif (ve tağyir) ederlerdi. ...
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
(Ey mü’minler! Onların) size inanacaklarını mı ümîd ediyorsunuz? Hâlbuki gerçekten onlardan bir fırka vardı ki, Allah’ın
kel
âmını işitirler, sonra onu anlamalarının ardından, kendileri bile bile onu tahrîf eder (değiştirir)lerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Onlardan öyle bir zümre vardı ki, Allah'ın
kel
amını dinlerlerdi de akılları yattıktan sonra, bile bile bunu değiştirirlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi, onların tebliğ ettiğimiz şeye inanacaklarını bekliyor musunuz? Aksine, bir çoğu Allah'ın
kel
amını dinler ama onu anladıktan sonra bile bile çarpıtırlar....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Artık sizin için onların imân edip inanacaklarını ümit eder misiniz? Onlardan muhakkak bir gürûh vardır ki Allah'ın
kel
âmını işitirler de O'nu akılları ile anladıktan sonra tağyire kalkışırlar. Halbuki onlar bilirler....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
(Ey müminler!) Şimdi siz onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan (hahamlık eden) bir zümre vardı ki, Allah'ın
kel
âmını (Tevrat'ı) işitirler de iyice anladıkları halde onu bile bile tahrif eder (değiştirirler) di....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Nasıl olur onların size güvenmelerini beklersiniz ki onlardan bir zümre vardı ki Allah’ın
kel
amını işitip akılları aldıktan sonra, bile bile onu tahrif eder, değiştirirlerdi....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi siz onların size inanacaklarını mı umuyorsunuz? Oysa onlardan bir topluluk var ki, Allah'ın
kel
âmını dinler, onu anladıktan sonra bile bile tahrif ederler....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi siz bunların size inanmalarını mı umuyorsunuz? Bunların içlerinden bir fırka vardı ki, Allah'ın
kel
amını dinliyorlar, sonra onu, kavramalarının ardından, bilip durdukları halde tahrif ediyorlardı....
Bəqərə Suresi, 76. Ayet:
Nitekim, imana ermiş olanlarla buluştuklarında, "(Sizin inandığınız gibi) inanıyoruz!" derler; ama birbirleriyle baş başa kaldıklarında, "Rabbinizin
kel
amını size karşı koz olarak kullansınlar diye mi Allah'ın size açıkladığı şeyleri onlara haber veriyorsunuz? Aklınızı başınıza toplamayacak mısınız? derler....
Bəqərə Suresi, 78. Ayet:
Onlar arasında ilahi
kel
amın gerçek bilgisine sahip olmayan, kitap ile ilgisiz insanlar var; (ki bunlar) sadece bir takım kuruntular(a tabi olurlar) ve zanna dayanırlar....
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
O halde, yazıklar olsun onlara ki, kendi elleriyle, ilahi
kel
am(dan olduğunu iddia ettikleri hususlar)ı kaydettikten sonra, az bir kazanç elde etmek için, "Bu Allah'tandır!" derler. (Böyle diyerek) kendi elleriyle kaydettiklerinden ötürü yazıklar olsun onlara! Ve yine bütün o kazandıklarından ötürü yazıklar olsun böylelerine!...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Buna rağmen yine sizlersiniz birbirinizi katleden ve -kesinlikle yasaklanmış olduğu halde- kendi halkınızdan bir kısmını yurtlarından süren, onlara karşı günahkarlık ve nefrette yarışıp yardımlaşan ve esir olarak elinize düştüklerinde onları ancak fidye alarak bırakan! Böyle yaparak, ilahi
kel
amın bir kısmına inanıyor, diğer kısmını inkar mı ediyorsunuz? Öyleyse bilin ki, içinizden böyle yapanların karşılığı, bütün dünya hayatında zilletten ve Kıyamet Günü en acıklı azaba uğratılmaktan başka bir...
Bəqərə Suresi, 86. Ayet:
Ulâi
kel
lezîneşteravul hayâted dunyâ bil âhireti, fe lâ yuhaffefu anhumul azâbu ve lâ hum yunsarûn(yunsarûne)....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Biz Musa'ya ilahi
kel
amı bahşettik ve birbiri ardınca O'nu izleyen elçiler gönderdik: Meryem oğlu İsa'ya da hakikatin tüm kanıtlarını vahy ettik ve O'nu kutsal ilham ile güçlendirdik. (Ama) ne zaman bir elçi hoşunuza gitmeyen bir şey getirdiyse küstahlıkla haddi aşarak bir kısmını öldürdünüz ve diğerlerini yalanladınız, öyle değil mi?...
Bəqərə Suresi, 88. Ayet:
Yahûdiler, Kur’an’ı anlamak ve bu
kel
âmı kabul etmek hususunda: “-Kalblerimiz örtülü ve kılıflıdır.” dediler. Öyle değil, bilâkis Allah onları küfürleri sebebiyle rahmetinden kovmuştur. Onlardan (İbni Selâm ve arkadaşları gibi) ancak az kimseler iman ederler....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Andolsun ki, Mûsâ size apaçık âyetler, mûcizelerle gelmişti de, onun arkasından tuttunuz o buzağı hey
kel
ini put haline getirdiniz. Siz işte o zâlimlersiniz....
Bəqərə Suresi, 97. Ayet:
(Ey peygamber, onlara) şunu anlat: Kim ki, Allah'ın izniyle senin kalbine, önceki çağlarda indirdiklerini doğrulayan, inananlara bir muştu ve rehber olan bu (ilahi
kel
am)ı indirdiği için Cebrail'e düşmanlık besliyorsa;...
Bəqərə Suresi, 101. Ayet:
Ve(şimdi bile), ne zaman Allah'tan onlara halen sahip oldukları hakikati tasdik eden bir elçi gelse, kendilerini önceki çağlarda vahyedilen
kel
ama bağlı sayanlardan bazısı, (O'nun dediklerinin) farkında değillermiş gibi ilahi
kel
ama sırtlarını dönerler....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, (Rasûlullah'a) "raina" değil (bizi gözet, bize dikkat et anlamında. Yahudiler raina
kel
imesini aksan ve vurgulama ile "ahmak" anlamına gelecek şekilde kullanıp hakaret ettikleri için bu uyarı yapılmıştı) "unzurna" deyin ve dinleyin. Kâfirler (hakikati inkâr edenler) için feci bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Ayrıca Yahudiler, "Hıristiyanlar geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar" iddiasında bulunurken Hıristiyanlar da (aynı şekilde); "Yahudiler, geçerli, tutarlı bir inanç temelinden yoksunlar" diye iddia ederler; ve her iki taraf da (bu iddialarında) ilahi
kel
ama atıfta bulunurlar! Hatta bilgiden yoksun bulunanlar, onların söylediklerini aynen tekrarlayıp dururlar; ama anlaşamadıkları şeyler konusunda Kıyamet Günü aralarında hüküm verecek olan Allah'tır....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yu
kel
limunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim misle kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn(yûkınûne)....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
lâ ya'lemûne
: bilmiyorlar
4.
lev lâ
: olsa, olmaz mıydı, ...
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Ve len terdâ an
kel
yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin)....
Bəqərə Suresi, 121. Ayet:
Kendilerine ilahi
kel
amı emanet ettiklerimiz (ve) ona gereği gibi uyanlar -işte onlardır (gerçekten) iman edenler; hakikati inkara kalkışanlara gelince- işte onlardır asıl kaybedenler!...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve izibtelâ ibrâhîme rabbuhu bi
kel
imâtin fe etemmehun(etemmehunne), kâle innî câiluke lin nâsi imâmâ(imâmen), kâle ve min zurriyyetî kâle lâ yenâlu ahdiz zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
1.
ve iz ibtelâ
: ve imtihan etmişti
2.
ibrâhîme
: İbrâhîm
3.
rabbu-hu
: onun Rabbi
4.
bi
kel
imâtin
:
kel
imeler il...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve İbrâhîm'i Rabbi
kel
imelerle imtihan etmişti. Nihayet (imtihan) tamamlanınca da (Allah şöyle) buyurdu: “Muhakkak ki Ben, seni insanlara imam kılacağım.” (İbrâhîm a.s): “Benim zürriyetimden de (imamlar kıl).” deyince; (Allah): “Benim ahdime (imamlık ve önderlik rahmetime, senin zürriyetinden olan) zâlimler nail olamaz.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım
kel
imelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrâhim’i bir takım
kel
imeler, suallerle imtihan etmiş, sınamış; İbrâhim imtihanını başarı ile tamamlayınca, Allah: 'Ben seni insanların iyiliği, kurtuluşu için imam, önder olarak hazırlayıp görevlendireceğim' buyurmuştu. İbrâhim: 'Benim neslimden de imamlar, önderler görevlendir ya Rabbi' dedi. Allah: 'Benim peygamberlik ve önderlik ile ilgili sözüm, taahhüdüm zâlimler, âsiler için geçerli olmayacaktır' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım
kel
imelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hatırlayın ki bir vakıt Hz. İbrahim’i, Rabbi bir takım
kel
imelerle (emir ve yasaklarla) imtihan etti. Hz. İbrahim o
kel
imeleri tamamen yerine getirdi. Allah: “- Ben, seni, insanlara (dinde önder) imam yapacağım ( tâ ki, din işlerinde sana uysunlar).” buyurdu. Hazreti İbrahim: “- Benim zürriyetimi de imam yap.” diye yalvardı. Allah: “- Senin zürriyetinden olan zâlimler benim imâmetime nâil olamaz.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve hatırlayın o zamanı ki, Rabbi, İbrahim'i birtakım
kel
imelerle denemiş, o da onları tamamlayıp yerine getirince, (Allah) ona : «Seni insanlara imam (bir rehber, bir önder) yapacağım» demişti. İbrahim : «Benim neslimden de...» deyince, Allah : «Benim ahdim (imamet ve önderlik rahmetim) zâlimlere erişmez,» buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım
kel
imelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. «Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!) » dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Rabbi, bir zamanlar İbrahim'i birtakım
kel
imelerle sınamış; o da onlara eklemişti: (Tanrı) 'Seni insanlara önder yapacağım,' demişti. 'Soyumdan da?..,' deyince, 'Zalimler benim sözüme dahil olmaz' buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da hatırda tutun ki bir vakit İbrahimi Rabbı bir takım
kel
imat ile imtihan etti, o onları itmam edince «ben seni bütün insanlara İmam edeceğim» buyurdu «ya Rabbi zürriyetimden de» dedi, buyurdu ki benim ahdime zalimler nail olamaz...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da hatırlayın ki, bir vakit Rabbi, İbrahim'i bir takım
kel
imelerle imtihan etti. O, onları tamamlayınca Rabbi: «Ben seni bütün insanlara önder yapacağım.» buyurdu. İbrahim: «Rabbim zürriyetimden de yap» dedi. Rabbi ise: «Zalimler Benim ahdime nail olamaz.» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım
kel
imeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, «Ben seni bütün insanlara imam yapacağım.» buyurdu. İbrahim, «Zürriyetimden de yap!» dedi. Rabbi ona «zâlimler benim ahdime nail olamaz!» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani rabbi İbrahim'i bir takım
kel
imelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Tanrı İbrahim'e:) "Seni kuşkusuz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Tanrı:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve hatırlayın o zaman ki Rabbi, İbrâhîmi bir takım
kel
imelerle (emirleriyle) imtihan edib de o, bunları tamamen yerine getirince: «Seni insanlara îmam (rehber) yapacağım» buyurmuş, (İbrâhîm). «Zür-riyyetimden de» demiş, Allah ise: «Zaalimler ahdime (rahmetime, imametime, taatıma) eremez» demişdi. ...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve bir zaman Rabbi, İbrâhîm’i birtakım
kel
imelerle (emir ve yasaklarla) imtihân etmiş, bunun üzerine (o) onları tamâmen yerine getirmişti. (Rabbi de ona:) 'Doğrusu ben seni insanlara imam (her hususta kendisine tâbi' olunan rehber) yapıcıyım' buyurdu.(İbrâhîm ise:) 'Neslimden de (imamlar yap)!' dedi. (Rabbi de:) 'Verdiğim söz (senin neslinden de olsa, aslâ) zâlimlere ulaşmaz!' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani, İbrahim'i Rabb'ı bir takım
kel
imelerle imtihan etmişti de o da bunları tamamlayınca, Seni insanlara imam kılacağım, buyurmuştu. O da: Soyumdan da, demişti. Allah da; zalimler ahdime eremez buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da yâd et ki, bir vakit İbrahim'i Rabbisi birtakım
kel
imeler ile imtihan etmişti. O da bunları tamamen yerine getirmişti. (Cenâb-ı Hak) Dedi ki, «Ben seni nâsa imam kılacağım.» O da dedi ki: «Zürriyetimden de.» (Hak Teâlâ da) Buyurdu ki, «Benim ahdime zalimler nâil olamaz.»...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım
kel
imelerle (emirlerle) imtihan etmiş, o ise bunları tamamen yerine getirmişti. Allah: “Ben seni insanlara imam (önder) yapacağım. ” buyurdu. İbrahim: “Zürriyetimden de!” deyince, “Zâlimler ahdime ermez. ” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zaman Rabbi İbrâhim'i birtakım
kel
imelerle sınamış, o da onları tamamlayınca: "Ben seni insanlara önder yapacağım" demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. (Rabbi): "zâlimlere ahdim ermez (onlar için söz vermem!)" buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım
kel
imelerle denemeden geçirmişti. O da bunları tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e) : «Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım» demişti. (İbrahim) «Ya soyumdan olanlar?» deyince (Allah:) «Zalimler benim ahdime erişemez» demişti....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabb'i, İbrahim'i bazı
kel
imelerle imtihana çekmiş, o da onların hakkını vermişti de Rab şöyle demişti: "Seni insanlara önder yapacağım." İbrahim, "soyumdan birilerini de" deyince Allah: "Benim ahdime zalimler eremezler." buyurdu....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve il
kel
erini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya il
kel
erini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet çıkar / ver. Bize ibadet yöntemlerini (yer veya il
kel
erini) göster ve tevbemizi kabul et. Kuşkusuz sen tevbeleri kabul edensin, rahimsin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (kıl) . Bize ibadet yöntemlerini (yer veya il
kel
erini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.»...
Bəqərə Suresi, 130. Ayet:
Ve düşünme mele
kel
eri dumura uğramış olanlar dışında kim, bu dünyada gerçekten yücelttiğimiz ve şüphesiz ahirette de dürüst ve erdemliler arasında yer alacak olan İbrahim'in inanç sistemini terk etmek ister?...
Bəqərə Suresi, 138. Ayet:
Siz de Allah’ın ortaya koyduğu tabiî renklere boyanın, insan yaratılışına uygun, İslâmî il
kel
eri ve değerler manzumesini hayata geçirin. Allah’tan başka kim, insan fıtratına uygun en güzel boyayı, insan tabiatına en uygun değerleri ortaya koyabilir. Biz daima, yalnız O’nu ilâh tanıyor, candan müslümanlar olarak O’na bağlanıyor, saygıyla O’na kulluk ve ibadet ediyoruz....
Bəqərə Suresi, 148. Ayet:
Her müslüman milletin kıbleye yönelişi farklı yönlerdendir, her milletin yöneldiği farklı hedefleri vardır. Öyleyse Allah’ın emirlerini yerine getirmede, dünya ve âhiret için en hayırlı olanda, Kur’ân öğretmede, Kur’ân il
kel
erini yaşamada hayırlı hedeflere doğru yarışın. Hangi ülkede bulunursanız bulunun, Allah sizin hepinizi bir araya getirerek birliğinizi sağlayacaktır, birlikte hepinizi huzurunda hesaba çekecektir. Allah’ın gücü kudreti her şeye yeter....
Bəqərə Suresi, 159. Ayet:
Bakın, katımızdan indirdiğimiz hakikatin ve rehberliğin delilini ilahi
kel
am aracılığıyla insanlığın önüne koyduktan sonra onu gizleyip örtbas edenlere gelince: İşte onlardır Allah'ın lanet edeceği ve onlardır yargılama yeteneğine sahip herkesin de lanet yağdıracağı....
Bəqərə Suresi, 174. Ayet:
İnnellezîne yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî butûnihim illen nâre ve lâ yu
kel
limuhumullâhu yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun elîm(elîmun)....
Bəqərə Suresi, 174. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yektumûne
: ketmederler, gizlerler
4.
mâ
: şey(ler)
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
Ulâi
kel
lezîneşteravud dalâlete bil hudâ vel azâbe bil magfireh(magfireti), fe mâ asberehum alen nâr(nâri)....
Bəqərə Suresi, 176. Ayet:
İşte böyle; hakikati ortaya koymak için ilahi
kel
amı indiren Allah olduğuna göre, ona karşı kendi görüşlerini dayatanlar derin bir açmazdadırlar....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâi
kel
lezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne)....
Bəqərə Suresi, 185. Ayet:
Ramazan ayı, bütün insanların iyiliği, kurtuluşu için bir hidayet rehberi olan, Allah’tan gelen, Allah’ın peygamberiyle öğrettiği, hakkı bâtıldan, imanı küfürden, helâli haramdan ayıran apaçık delilleri, şeriatı içeren Kur’ân’ın indirildiği aydır. Sizden kim bu ayda devamlı ikametgâhında bulunursa, o ayın başından sonuna kadar, aksatmadan oruç tutsun. Kim hasta olur veya yolculukta bulunursa, oruç tutamadığı günler sayısınca diğer günlerde oruç tutar. Allah dinî hükümler koymakla, size kolaylık ...
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
Hac mevsiminde ticaret yaparak, Rabbinizden gelecek bir lütfu, kazancı aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafattan akın akın indiğinizde, Meş’ar-i Haram yanında, Müzdelife’de Allah’ı zikredin. Allah’a ibadet edin, Allah’ın dinini, şeriatını anlatın. Allah’ın, Kur’ân’da ve Rasûlünün sünnetinde size öğrettiği şekilde şer’î mü
kel
lefiyetleri yerine getirerek, dinini, kitabını ve sünneti anlatarak onu zikredin. Doğrusu siz, bundan önce, başlarına buyruk hareket ederek dalâleti, bozuk düzeni,...
Bəqərə Suresi, 205. Ayet:
Ve izâ tevellâ seâ fîl ardı li yufside fîhâ ve yuhli
kel
harse ven nesl(nesle), vallâhu lâ yuhıbbul fesâd(fesâda)....
Bəqərə Suresi, 205. Ayet:
İş başına, iktidara geldikleri, dünya liderliğini ele geçirdikleri, Kurân’ı ve Kur’ân hükümlerini engelleyerek, dünyayı, halkı istedikleri istikamette yönlendirdikleri zaman, yeryüzünde, ül
kel
erde fesadı yaymak, kadına ait değerleri, kazanç ve gelir düzenini bozmak; tabiatı, toprağı tahrip edip ürün veremez hale getirmek; ilmî araştırmaları, Kur’ân üzerinde çalışmayı, derinleşmeyi baltalamak; nesillere hayat hakkı tanımamak, tohumları, bitkileri, ürünleri bozma planları uygulamak; gençleri mahve...
Bəqərə Suresi, 219. Ayet:
Sana, mayalanmış, zihnî mele
kel
eri bulandıran şarap ve benzeri içkiler ve kumarla ilgili sualler soruyorlar. 'Her ikisinde de bilerek işlenmiş büyük günah, zarar var ve insanlar için bir takım faydalar da var. Ancak her ikisinin de bilerek işlenen günahı, zararı, faydasından daha çok ve büyüktür.' de. Bir de sana Allah yolunda İslâm uğrunda karşılık beklemeden, gönüllü ne kadar harcayacaklarını soruyorlar. 'Gönül rızaları ile ihtiyaç fazlasını, değerlisini' de. Allah dünya ve âhiretle ilgili iş...
Bəqərə Suresi, 221. Ayet:
Müşri
kel
eri imân edinceye kadar nikah etmeyiniz. Elbette mü'min olan bir cariye, bir müşrikeden hayırlıdır. Velev ki müşrike sizin hoşunuza gitsin. Ve müşrik erkeklere de, imân etmedikçe (müslüman kadınları) nikah ettirmeyiniz. Elbette bir mü'min köle, bir müşrikten hayırlıdır. Velev ki o müşrik hoşunuza gidecek olsun. Onlar (o müşrik ve müşri
kel
er, insanı) ateşe davet ederler. Allah Teâlâ ise kendi izniyle cennete ve mağfirete davet buyurur. Ve insanlara âyetlerini açıkça bildirir, tâ ki tezekk...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Vel vâlidâtu yurdı’ne evlâdehunne havleyni kâmileyni li men erâde en yutimmer radâah(radâate), ve alel mevlûdi lehu rızkuhunne ve kisvetuhunne bil ma’rûf(ma’rûfi), lâ tu
kel
lefu nefsun illâ vus’ahâ, lâ tudârra vâlidetun bi veledihâ ve lâ mevlûdun lehu bi veledihî ve alel vârisi mislu zâlik(zâlike), fe in erâdâ fısâlen an terâdın min humâ ve teşâvurin fe lâ cunâha aleyhimâ ve in eradtum en testerdıû evlâdekum fe lâ cunâha aleykum izâ sellemtum mâ âteytum bil ma’rûf(ma’rûfi), vettekullâhe va’lemû e...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
1.
ve el vâlidâtu
: ve anneler
2.
yurdı'ne
: süt emzirirler
3.
evlâde-hunne
: kendi evlâtlarını
4.
havleyni
: iki ...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler, (nikâhlı olsun veya boşanmış olsun, doğan) çocuklarını tam iki sene emzirirler. (Bu hüküm) süt emzirmeyi tamamlamak isteyen kimseler içindir. (Annelerin) yiyecekleri ve giyecekleri marufla (örf ve adete uygun olarak) kendisi için doğurulmuş olanın (babanın) üzerinedir. (Hiç) kimse kendi gücünün yettiğinden fazlasıyla mü
kel
lef (sorumlu) tutulmasın. Ne bir anne çocuğu ile, ne de kendisi için doğurulmuş olan (baba), çocuğu ile zarara uğratılmasın. Ve mirasçının üzerindeki (sorumluluk) da b...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler, (boşanmadan önce veya boşandıktan sonra doğan) çocuklarını tam iki yıl emzirsinler. Bu hüküm süt emzirmeyi tamamlamak istiyenler içindir. Annelerin yiyeceği ve giyeceği, orta hal üzere gücü yettiği kadar çocuğun babası üzerinedir. Hiç kimse gücünden ziyadesiyle mü
kel
lef tutulamaz. Ne bir anne, ne de bir baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Babanın ölümü ile mirascı olan da, yiyecek, giyecek ve zarar hususlarında baba gibidir. Eğer ana ve baba, aralarında danışma ve rızâ ile iki sene ...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Valideler evlâdlarını emziğin tamamlanmasını istiyenler için iki bütün yıl emzirirler, evlâd kendisinin olana da emzirenlerin yiyecekleri, giyecekleri lâyıkiyle borc, maamafih herkes ancak vüsuna göre mü
kel
lef olur, ne yavrısiyle bir ana, ne de yavrısiyle bir baba ızrar edilmesin, varise düşen de aynı borc, eğer baba ve ana biribirlerinin müşavere ve rizalariyle memeden kesmek isterlerse kendilerine günah yok, ve şayed çocuklarınızı başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi güzel güzel verdi...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber herkes ancak gücüne göre mü
kel
lef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur. Eğer ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yo...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler çocuklarını tamam iki yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Onların yiyeceği, giyeceği ma’ruf vech üzre çocuk kendisinden olana aiddir. Kimse, takatından fazlasıyla mü
kel
lef olmaz. Ne bir anne çocuğu sebebiyle, ne de bir baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de bunun gibidir. Eğer kendi aralarında rıza ve müşavere ile memeden kesmeyi arzu ederlerse, ikisinin üstüne de bir vebal yoktur. Çocuklarınızı emzirmek isterseniz, meşru şekilde verdiğinizi tesl...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamam yapdırmak isteyen (ler) içindir. Onların (annelerin) ma'ruf vech ile yiyeceği, giyeceği; çocuk kendisinin olan (babaya) âiddir. Kimse taakatınden ziyadesiyle mü
kel
lef tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de bir çocuk kendisinin olan (bir baba) çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen (vazıyfe) de bunun gibidir. Eğer (ana ve baba) aralarında rızaa ve müşavere ile (bil'ittifak çocuğu iki sene dolmadan) memeden ke...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler de, emzirmeyi tamamla mak isteyen (baba) için, çocukları nı tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisinin olan (babaya) da, meşrû' (örfe uy gun) bir şekilde onların (annelerin)yiyecek ve giyecekleri(ni te’mîn etme borcu) vardır. Kimse gücünün yet meyeceği bir şey le mü
kel
lef tutulmaz. Ne anne, yavrusu yüzünden ne de çocuk kendisinin olan (baba), çocuğu yüzünden zarara uğratılır. (Baba öldüğü zaman) mîras¬çının üzerine de bunun aynısı (borçtur). Artık (anne ile baba) kendi rızâ la rıyla ve müş...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Onların yiyeceği, giyeceği uygun şekilde çocuk kendisinden olana aittir. Kimse gücünün üstünde bir şeyle mü
kel
lef olmaz. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de bunun gibidir. Eğer kendi aralarında anlaşıp, danışarak çocuğu memeden kesmek isterlerse; ikisine de bri vebal yoktur. Çocuklarınızı emzirtmek isterseniz, vereceğinizi güzelce teslim etmek şartıyla size ...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Valideler çocuklarını tam iki sene emzirirler, emzirmeyi tamam yaptırmak isteyen için. Bu validelerin nafakaları ve elbiseleri kadri ma'ruf üzere mevludün leh üzerinedir. Hiçbir şahıs kendi takatinden ziyâdesiyle mü
kel
lef olmaz. Ne bir ana çocuğu sebebiyle, ne de bir baba evladı sebebiyle zarara sokulmasın. Varis üzerine de onun mislidir. İmdi ana ile baba kendi rızaları ile ve bir müşavere ile çocuğu memeden kesmek isterlerse ikisinin üzerine de bir günah yoktur. Ve siz evladınızı başkasına emz...
Bəqərə Suresi, 238. Ayet:
Vakit namazlarını ve eşsiz, hayırları bol namazı (cuma namazını), dünyevî gaile ve düşüncelerden sıyrılarak rükünlerine, şartlarına, vakitlerine riayet ederek kılın. Saygı ve bağlılık içinde dünya
kel
âmı konuşmadan, uzun uzun kıyamda durarak sorumluluk şuuruyla ibadet edin, dinî, insanî ve vicdanî sorumluluklarınızı yerine getirerek, Allah için ortaya çıkıp, İslâm’ı tebliğ edin....
Bəqərə Suresi, 243. Ayet:
Sayıları binlerce olduğu halde ölüm korkusuyla ül
kel
erinden çıkanları görmedin mi? O sebeple Allah onlara «Ölün!» dedi. Sonra da onları diriltti. Şüphesiz ki Allah insanlara karşı merhamet, şefkat ve yardım edicidir. Ne var ki insanların çoğu şükretmezler....
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
Allah’ın ihsan ettiği darlıkta da bollukta da, Allah’a karz-ı hasen olarak borç verecek, mâlî mü
kel
lefiyetlerin dışında Allah rızası için, Allah yolunda cihad edenlerin masraflarını karşılayacak, Allah’ın kullarına güzel ödünç verecek yiğit var mı içinizde? Allah da ona, verdiğinin birçok katını ödesin. Sonunda Allah’ın huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz....
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Sonunda Allah’ın izni ve lütfuyla onları yendiler. Dâvûd, Câlût’u öldürdü. Allah kendisine devlet, hükümdarlık, peygamberlik, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisi verdi. Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olan bazı şeyleri de ona öğretti. Eğer Allah insanların bir kısmıyla diğer bir kısmının devletlerini, medeniyetlerini ortadan kaldırmasa, iktidarlarından uzaklaştırmasa, zulümlerine karşı koydurmasa, azgınlarını, kötülük yapanlarını engelletmese, insanlara s...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Tilker rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’din), minhum men
kel
lemallâhu ve rafea ba’dahum derecât(derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudus(rûhıl kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer(kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd(yurîdu)....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
1.
tilke
: o
2.
er rusulu
: resûller
3.
faddalnâ
: biz faziletli kıldık, üstün kıldık
4.
ba'da-hum
: onların bir k...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte o Rasûllerden bazısını bazısından daha üst özellikli kıldık. Onlardan kimi Allâh
kel
âmına muhatap oldu, kimini de derecelerle daha yükseltti. Meryemoğlu İsa'ya da açık deliller verdik, varlığında açığa çıkan Ruh-ül Kuds (kutsal kuvveler) ile teyit ettik. . . Eğer Allâh dileseydi, onlardan sonraki toplumlar kendilerine açık deliller ulaştığı hâlde birbirlerini öldürmezdi. Fakat fikir ayrılığına düştüler, kimi iman etti kimi de inkâr etti. Eğer Allâh dilemiş olsaydı birbirlerini öldürmezlerdi...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O işaret olunan Resuller, biz onların bazısını bazısından efdal kıldık, içlerinden kimi var Allah
kel
âmına
Kel
im etti, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı, Meryemin oğlu İsaya da o beyyineleri verdik ve kendisini Ruhul'kudüs ile te'yid eyledik, eğer Allah dilese idi bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o beyyineler geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi, ve lâkin ıhtilâfa düştüler kimi iman etti kimi küfür, yine Allah dilese idi birbirlerinin kanına girmezlerdi ve lak...
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
Ev
kel
lezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
Veya çatıları üzerine çökmüş (altı üstüne gelmiş) bir karyeye uğrayan kimsenin, “Allah bunu (bu kasabayı) ölümünden sonra nasıl diriltecekî demesi gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz sene öldürdü. Sonra da diriltti. (Ona) “Ne kadar (ölü bir vaziyette) kaldın?”dedi. (O da): “Bir gün veya günün bir kısmı kadar.” dedi. (Allah): “Hayır, yüz yıl kaldın. Haydi yiyecek ve içeceğine bak, bozulup kokuşmadı. Ve merkebine bak. (Bu), seni insanlara bir âyet (canlı bir ibret) kılmamız içindir. Ve kemiklere ba...
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
Yoksa sen, altı üstüne gelmiş, ıpıssız kalan bir şehre uğrayan kimsenin gördükleri karşısında: 'Bu şehri, böyle bir ölümden sonra Allah nasıl diriltecek?' diyen kimse gibi mi düşünüyorsun? Suali soran kimseyi Allah yüz sene ölü halde bulundurdu. Sonra onu diriltti. Ona: 'Burada ne kadar kaldın?' diye sordu. O: 'Bir gün kaldım veya bir günden biraz daha eksik bir süre' dedi. Allah: 'Hayır, yüz sene kaldın. Öyle iken yiyeceğine, içeceğine dikkatlice bir bak, henüz bozulmamış. Hele eşeğine bak. Se...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tubtılû sadakâtikum bil menni vel ezâ,
kel
lezî yunfiku mâlehu riâen nâsi ve lâ yu’minu billâhi vel yevmil âhır(âhıri), fe meseluhu ke meseli safvânin aleyhi turâbun fe esâbehu vâbilun fe terakehu saldâ(salden), lâ yakdirûne alâ şey’in mimmâ kesebû vallâhu lâ yehdîl kavmel kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
4.
lâ tubtılû
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Allah, ilmi, Kur’ân’ın ifadesine vukufu, meseleleri anlamayı, isabetli kararı ve çözümü, olayları değerlendirme kabiliyetini, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselere verir. Kendilerine ilim ve hikmet, Kur’ân verilenler, dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşanlardır. Kur’ân hükümleri ve vahy ile gelen il
kel
erden, yalnızca akıl ve vicdan sahipleri düşünüp ibret alırlar....
Bəqərə Suresi, 271. Ayet:
İmanda sadâkatinizin ve kemâlinizin ifadesi olan sadakalarınızı, mü
kel
lefiyetlerinizi yerine getirmede örnek bir davranış olarak açıktan verirseniz ne iyi. Eğer sadakalarınızı gizlice hazırlar, fakirlere verirseniz işte bu riyadan uzak davranış, sizin için daha hayırlıdır. Allah da bu sebeple sizin kusurlarınızın bir kısmını siler, bağışlar. Allah işlediğiniz gizli-açık bütün amellerden haberdardır....
Bəqərə Suresi, 280. Ayet:
Eğer borçlu, darlık, ekonomik sıkıntı içindeyse, eli genişleyinceye kadar ona mühlet vermek gerekir. Darda olan borçlulardaki alacağınızı, imanda sadâkatin ve kemâlin ifadesi olan sadakaya, malî mü
kel
lefiyetlere sayarak bağışlamanız, bilirseniz eğer, böyle fazileti yüksek, mükâfatı büyük bir davranış, sizin için daha hayırlıdır....
Bəqərə Suresi, 285. Ayet:
Âmener resûlu bimâ unzile ileyhi min rabbihî vel mu’minûn(mu’minûne), kullun âmene billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulih(rusulihî), lâ nuferriku beyne ehadin min rusulih(rusulihî), ve kâlû semi’nâ ve ata’nâ gufrâneke rabbenâ ve iley
kel
masîr(masîru)....
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Lâ yu
kel
lifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
1.
lâ yu
kel
lifu
: mü
kel
lef kılmaz, sorumlu tutmaz
2.
allâhu
: Allah
3.
nefsen
: nefs, kişi, kimse
4.
illâ
: ancak,...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah kimseyi gücünün yettiğinden başkasıyla mü
kel
lef kılmaz (sorumlu tutmaz). Kazandığı (dereceler) onundur ve iktisap ettiği (kazandığı negatif dereceler) de onundur (sorumluluğu onun üzerindedir). Rabbimiz! Şâyet unuttuysak veya hata yaptıysak bizi aheze etme (sorgulama). Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizim üzerimize ağır yük yükleme. Rabbimiz, takat (güç) yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve bize rahmet et (Rahîm esması ile bize tecelli et, rahmet n...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mü
kel
lef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allâh kimseyi kapasitesi dışındakinden mü
kel
lef tutmaz. (Yaptığı iyi işler sonucu) kazandığı da kendinedir, (zararlı işler sonucu) alacağı karşılık da kendinedir. Rabbimiz, unutursak veya hataya düşersek bizi bundan dolayı cezalandırma. Rabbimiz, bizden öncekilere yüklemiş olduğun ağır vecibeleri bize yükleme. Rabbimiz, takatimizin yetmeyeceği şeyleri de bize yükleme. Bizi affeyle, mağfiret eyle, rahmet et. Sen mevlâmızsın. Tüm hakikati örten seni inkâr edenlere (kâfirlere) karşı bizi zafere erd...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah herkesi, ancak gücünün yettiği ölçüde mü
kel
lef kılar. Herkesin, işlediği sâlih ameller, yaptığı hayırlar, kazandığı sevaplar lehine değerlendirilecektir. İşlediği günahlar, yaptığı kötülükler de aleyhine değerlendirilecektir. 'Ey Rabbimiz, unutursak veya istemeden, bilmeden hata edersek bizi sorumlu tutma, cezalandırma. Ey Rabbimiz, bize, bizden öncekileri sorumlu tuttuğun ağır ve katı hükümlere benzer, riayeti güç sınırlamalar, altından kalkılmaz ağır mü
kel
lefiyetler yükleme. Ey Rabbimiz ...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah her kişiyi ancak gücünün yeteceğiyle mü
kel
lef tutar; herkesin kazandığı (iyilik ve güzellik) kendi yararınadır; yüklendiği (kötülük ve vebal) kendi zararınadır. Ey Rabbimiz ! Unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin ağır bir yükü yükleme. Ey Rabbimiz! Güç getiremiyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et.. Sensin Mevlâmız (yegâne sahibimiz, koruyucumuz ve yakın dostumuz).. Artık kâfir milletlere karşı bi...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mü
kel
lef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah, kimseyi gücünün yetmeyeceği bir şeyle mü
kel
lef tutmaz. Kazandığı (iyilik)kendi lehine, işlediği (kötülük) de kendi aleyhinedir. (Ey mü’minler! Şöyle duâ ediniz:)'Rabbimiz! Eğer unutursak veya hatâ edersek, bizi mes’ûl tutma! Rabbimiz! Bizden öncekilere onu yüklediğin gibi, bize de ağır bir yük yükleme! Rabbimiz! Kendisine(dayanabilmek için) takatimiz olmayan şeyi de bize yükleme! Hem bizi affeyle! Ve bizi bağışla! Hem bize merhamet buyur! Sen bizim Mevlâmızsın; artık kâfirler topluluğuna ...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiç kimseyi gücünün yetmeyeceği bir yük ile mü
kel
lef kılmaz. Kazandığı iyilik kendi faydasına, yaptığı kötülük de kendi zararınadır. “Ey Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi hesaba çekme! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlâ'mızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”...
Ali-İmran Suresi, 3. Ayet:
Nezzele aley
kel
kitâbe bil hakkı musaddikan limâ beyne yedeyhi ve enzelet tevrâte vel incîl(incîle). ...
Ali-İmran Suresi, 3. Ayet:
(Geçmişte vahyedilenlerden) bugüne ulaşan doğru haberleri tasdik eden bu ilahi
kel
amı sana safha safha indiren O'dur. Tevrat'ı ve İncil'i de O indirmişti;...
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
Huvellezî enzele aley
kel
kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzekkeru illâ ulûl elbâb(elbâbi)....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
O, kitabı, Kur’ân’ı sana indirendir. Onun, Kur’ân’ın bir kısım âyetleri muhkemdir. Bunlar Kur’ân’ın, bütün kutsal kitapların esasıdır, levh-i Mahfuzda yazılı temel kurallardır. Diğerleri de insanlığın devamlı çoğalan meselelerine çözüm getirmeye müsait, birden fazla mânaya açık, müteşabih âyetlerdir. Akılları, kalpleri sapmaya meyilli, kötü niyetli olanlar, sırf fitne çıkarmak, ortalık bulandırmak,
kel
imelere keyfî anlamlar yükleyerek te’vil yapıp kafa karıştırmak arzusunda oldukları için, müteş...
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
İlahi
kel
amın özü olan açık ve kesin hükümlü mesajlar ile müteşabihleri kapsayan bu ilahi
kel
amı sana bahşeden O'dur. Kalpleri hakikatten sapmaya meyilli olanlar, sırf kafaları karıştır(acak şeyler bul)mak için ve ona (keyfi) anlamlar yüklemek amacıyla ilahi
kel
amın müteşabih olarak ifade edilen kısmına uyarlar; oysa Allah'tan başka kimse onun kesin anlamını bilemez. Bu yüzden bilgide derinleşenler şöyle derler: "Biz ona inanırız: (ilahi
kel
amın) tümü Rabbimizdendir; derin kavrayış sahipleri dış...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aley
kel
belâg(belâgu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi). ...
Ali-İmran Suresi, 22. Ayet:
Ulâi
kel
lezîne habitat a’mâluhum fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve mâ lehum min nâsırîn(nâsırîne). ...
Ali-İmran Suresi, 23. Ayet:
(Daha önce) vahiyden kendilerine pay verilenleri bilmez misin? Onlara aralarında hüküm verirken Allah'ın
kel
amına başvurmaları yolunda çağrı yapılmıştır; ama bazısı, inatla (ondan) yüz çevirir;...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
Kulillâhumme mâli
kel
mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedi
kel
hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). ...
Ali-İmran Suresi, 28. Ayet:
Müminler, müminleri bırakarak kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa artık Allah ile arasında hiçbir ilişki kalmaz. Yalnız, kafirlerin size yönelik tehli
kel
erinden korunabilirsiniz. Allah sizi kendinden korkmaya çağırıyor. Dönüş Allah'adır....
Ali-İmran Suresi, 36. Ayet:
Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez zekeru
kel
unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi). ...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
1.
fe tekabbele-hâ
: böylece onu kabul etti (buyurdu)
2.
rabbu-hâ
: onun Rabbi
3.
bi kabûlin hasenin
: güzel bir kabul ile
4.
v...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Böylece Rabbi onu güzel bir kabulle kabul buyurdu, güzel bir şekilde yetiştirdi. Ve Zekeriyya (A.S)'ı, ona bakmakla mü
kel
lef kıldı. Zekeriyya (A.S), onun yanına mihraba her girişinde, onun yanında bir rızık bulurdu, "Yâ Meryem, bu sana nasıl, nereden (geldi)" deyince, o da: "O, Allah'ın katından" diyordu. Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi
kel
imetin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne). ...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
1.
fe nâdet-hu el melâiketu
: bunun üzerine, melekler ona nida etti
2.
ve huve
: ve o
3.
kâimun yusallî
: ayakta namaz kılıyor
4.
...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, o (Zekeriyya A.S) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, "Allah'ın, onu, "Allah'tan bir
kel
imeyi (Hazreti İsa'yı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini" nidâ ettiler (bildirdiler)....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir
kel
imeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir
Kel
ime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mabette Rabbine yöneliş hâlindeyken, melâike Ona nida etti: "Allâh'tan sana Bi-
kel
imeyi (İsa - özel kuvvelerin açığa çıktığı Allâh
kel
imesini) tasdik edici, seyyid (kuvvelerinin efendisi), hasur (nefsaniyetini kontrol eden) sâlihlerden bir Nebi olarak (varlığındaki Hakk'ı yaşayan) Yahya'yı müjdeler. "...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Onun mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, 'Allah sana, Allah katından olan
Kel
ime'yi [6] doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdelemektedir' diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir
kel
imeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, Zekeriyya (Aleyhisselâm) mihrab’da namaz kılmağa durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi; “- Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah’dan gelen bir
kel
imeyi (Hz. Îsa’yı) tasdik edecek, kavminin efendisi olacak, nefsine hâkim bulunacak ve sâlihlerden bir peygamber olacaktır.”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Zekeriyya mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi: Allah'tan bir
kel
ime (olan İsâ)yı tasdîk edici, baş olmaya lâyık, son derece nefsine hâkim, iffetli ve iyilerden bir peygamber olmak üzere Allah Yahya'yı sana müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir
Kel
ime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken melâi
kel
er kendisine nida ettiler, o kalkmış mihrabda namaz kılıyordu: Haberin olsun Allah sana Yahyayı müjdeliyor: Allahdan bir
kel
imeyi tasdik edecek, hem bir efendi, hem gayet zahid, ve bir Peygamber, salihînden....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O kalkmış mihrabda namaz kılarken melekler kendisine şöyle seslendiler: «Haberin olsun, Allah sana, Allah'tan gelen bir
kel
imeyi doğrulayacak, efendi, son derece nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: «Allah sana, Allah'dan bir
kel
imeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.» diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Zekeriyya, mabette namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler; Allah sana Yahya'yı müjdeliyor. O, Allah'ın dolaysız
kel
imesini doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi : "Tanrı, sana Yahya'yı müjdeler. O, Tanrı'dan olan bir
kel
imeyi (İsa'yı) doğrulayan efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir"....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda durub namaz kılarken melekler ona (şöyle) nida ettir «Gerçek, Allah sana kendisinden bir
kel
imeyi tasdıyk edici, bir efendi, nefsine haakim ve saalihlerden bir peygamber olmak üzere Yahyâyi müjdeler». ...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken o, ma'bedde namaz kılarken ayakta olduğu bir sırada, melekler ona şöyle nidâ ettiler: 'Doğrusu Allah, sana Allah’dan bir
kel
ime (olan Îsâ’)yı tasdîk edici, bir efendi, bir iffet sâhibi ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeliyor!'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendiler: Allah sana, kendisinden bir
kel
imeyi tasdik edici bir efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mihrapta kâim olarak namaz kılmakta iken ona melekler nidâ etti: «Muhakkak Allah Teâlâ sana Allah tarafından olan bir
kel
imeyi musaddık ve seyyid ve nefsine hakim ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjde eder.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyâ mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı bir çocuk müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir
Kel
ime'yi (İsâ'yı) tasdik edici, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olacak. ”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mihrapta namaz kılmakta iken, melekler O’na, Allah’ın kendisine Yahya’yı, Allah’tan gelen bir
kel
imeyi tasdik eden, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak müjdelediğini söylediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta namaz kılmakta iken melekler kendisine seslenip: "Allah sana, Allah’tan bir
kel
imeyi tasdik edecek, hem efendi, hem gayet zahid, hem peygamber olacak olan Yahya’yı müjdeler." dediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyyâ, mabedde durmuş namaz kılarken, melekler ona: "Allâh sana, Allah'tan bir
kel
imeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler," diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılmakta iken, melekler ona seslendi: «Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan
kel
imeyi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mihrapta namaz kılmaktayken melekler ona 'Allah seni Yahya ile müjdeliyor,' diye seslendiler. 'O Allah'tan bir
kel
imeyi tasdik edici, kavminin efendisi, nefsine hâkim, salihler zümresinden bir peygamber olacak.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir
kel
imeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."...
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Kâle rabbi ennâ yekûnu lî gulâmun ve kad beleganiyel kiberu vemraetî âkir(âkirun), kâle kezâli
kel
lâhu yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu). ...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tu
kel
limen nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri). ...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
rabbi ic'al lî
: Rabbim benim için kıl,ver
3.
âyeten
: bir delil, alâmet, işaret
4.
kâle
: dedi<...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: «Yarabbi! Benim için bir alâmet kıl.» Buyurdu ki: «Senin için alâmet, nâs ile bir işaretten başka üç gün te
kel
lüm edememektir. Maamafih Rabbini çokça zikret ve akşam sabah namaz kıl!»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
İz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi
kel
imetin minh(minhu), ismuhul mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ vel âhıreti ve minel mukarrebîn(mukarrebîne). ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
1.
iz kâlet
: demiş(ler)di
2.
melâiketu
: melekler
3.
yâ meryemu
: ey Meryem
4.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle demişlerdir: "Ey Meryem,! Muhakkak ki Allah, Kendinden bir
kel
ime ile seni müjdeliyor. Onun ismi "Mesih, Meryem oğlu Îsâ'dır. Dünyada ve ahirette şereflidir ve mukarrebinlerdendir."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir
kel
ime ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler, yâ Meryem, gerçekten de Allah seni, kendisinin bir
kel
imesiyle müjdelemektedir adı da Meryemoğlu Mesîh İsa'dır onun ve o, dünyada da kadri yüce bir erdir, âhirette de ve yakınlardandır o....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir
Kel
ime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melâike Meryem'e şöyle demişti: "Allâh kendisinden Bi-
kel
imeyi (kendisini tanımladığı Esmâ'sından kendisini vasfettiği bazı kuvveleri açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu İsa'dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecîh (şerefi çok yüce) ve mukarrebûndandır (Allâh'a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allâh'ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi). "...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler şöyle söylemişlerdi: 'Ey Meryem! Allah seni kendi katından, adı Meryem oğlu İsa Mesih olacak bir '
Kel
ime' ile müjdelemektedir. O dünyada da, ahirette de üstün şerefe sahip ve Allah'a yakın kimselerden olacaktır.'...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir
kel
imeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler: “-Ey Meryem, Allah kendinden bir
kel
imeyle (bir emirle yaratılacak çocuğu) sana müjdeliyor; ismi, Meryem’in oğlu Mesîh İsa’dır. Dünyada da ahirette de şanı yücedir, hem de Allah’a yakın olanlardan...” demişti....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler bir de şöyle demişlerdi : «Ey Meryem ! Allah seni kendinden gelen bir
kel
imeyle müjdeliyor ki ismi Meryem oğlu Mesîh İsâ' dır; Dünya ve Âhirette şerefli ve itibarlıdır ; aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir
Kel
ime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler dediği vakit: Ya Meryem! Haberin olsun Allah seni tarafından bir
kel
ime ile müjdeleyor: İsmi Mesih İsa ibni Meryem, dünya ve ahırette vecîh olarak hem de mukarrebînden....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle dediği vakit: «Ey Meryem, haberin olsun, Allah seni dünya ve ahirette itibarlı biri ve kendisine yakın olanlardan olarak tarafından bir «
kel
ime» ile müjdeliyor! Adı, Meryem oğlu Mesih İsa'dır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle demişti: «Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir
kel
imeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler dediler ki; 'Ey Meryem, Allah seni dolaysız
Kel
ime'si ile müjdeliyor. Onun adı Meryemoğlu İsa Mesih'tir. O dünyada da ahirette de yüce, şanlıdır ve Allah'ın yakınlarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler, dediler ki; "Meryem, doğrusu Tanrı kendinden bir
kel
imeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Tanrı'ya) yakın kılınanlardandır.."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler: «Ey Meryem. Allah, kendinden bir
kel
imeyi sana müjdeliyor: Adı İsâ, (lakabı) Mesîh, (sıfatı) Meryem oğludur. Dünyâda da, âhiretde de sânı yücedir. (Allaha) çok yakınlardandır da». ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler demişti ki: 'Ey Meryem! Şübhesiz Allah, seni tarafından bir
kel
imeyle(bir çocukla) müjdeliyor! İsmi, Meryemoğlu Îsâ Mesîh’tir, dünya ve âhirette şereflidir ve Allah’a yakın kılınanlardandır.'...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem; Allah kendinden bir
kel
imeyi sana müjdeliyor. Adı; Meryem oğlu İsa, Mesih'tir. Dünyada da, ahirette de, şanı yücedir. Allah'a yakın kılınanlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Vaktâ ki melekler demişlerdi: «Ey Meryem! Şüphesiz Allah Teâlâ sana taraf-ı ilâhisinden bir
kel
ime ile müjde veriyor ki, adı Mesih, Meryem oğlu İsâ'dır. Dünyâda da ahirette de vecih ve mukarrep olanlardandır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir
kel
ime ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ Mesih'dir. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır. ”...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: -Meryem, Allah sana, adı Mesih, Meryem oğlu, İsa dünya ve ahirette itibarlı ve öncülerden/mukarrebinden olacak kendisinden bir
kel
imeyi (İsa’yı) müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Gün geldi, melekler ona: "Meryem! Allah, Kendisi tarafından bir
kel
ime vereceğini sana müjdeliyor. Adı Îsâ, lakabı Mesih, sıfatı Meryem oğludur. Dünyada da âhirette de itibarlı, Allah’a en yakın kullardan olacaktır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: "Ey Meryem, Allâh seni, kendisinden bir
kel
ime ile müjdeliyor: Adı Meryem oğlu Îsâ Mesih'dir; dünyâda da, âhirette de gözde (şerefli) ve (Allah'a) yakın olanlardandır."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler, dedi ki: «Meryem, doğrusu Allah, kendinden bir
kel
imeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada da, ahirette de 'seçkin, onurlu, saygın' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani, melekler 'Ey Meryem,' demişlerdi, 'Allah seni kendisinden bir
kel
ime ile müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu Mesih İsa'dır. O dünyada ve âhirette şerefi büyük, Allah'ın yakın kullarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Bir de melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah seni, kendisinden bir
kel
imeyle muştuluyor. Adı, Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Dünya ve âhirette yüz akıdır. Allah'a yaklaştırılanlardandır."...
Ali-İmran Suresi, 46. Ayet:
Ve yu
kel
limun nâse fîl mehdi ve kehlen ve mines sâlihîn(sâlihîne). ...
Ali-İmran Suresi, 46. Ayet:
1.
ve yu
kel
limu en nâse
: ve insanlarla konuşacak
2.
fî el mehdi
: beşikte
3.
ve kehlen
: ve yetişkinlik çağı
4.
ve min es sâli...
Ali-İmran Suresi, 46. Ayet:
Ve nasa
kel
âm söyleyecek: hem beşikte hem yetişkin iken, hem de salihînden....
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
1.
ve resûlen
: ve resûl, elçi olarak
2.
ilâ benî isrâîle
: İsrailoğulları'na
3.
en-nî
: muhakkak ki ben
4.
kad ci'tu-kum bi
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
Ve onu (Meryem oğlu Îsâ Mesih'i ), "Benî İsrâîl'e (İsrailoğulları'na)" resûl olarak gönderecek. (Onlara şöyle diyecek): "Muhakkak ki ben size Rabbiniz'den âyet (mucizeler) getirdim. Ben gerçekten size nemli topraktan kuş hey
kel
i yaparım, sonra onun içine üflerim. O zaman o, Allah'ın izniyle kuş olur. Doğuştan kör olanı ve abraş hastalığını iyileştiririm. Ve Allah'ın izniyle ölüyü diriltirim. Yediğiniz şeyleri ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber veririm. Eğer siz mü'minler iseniz mu...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
'İsrailoğullarına gönderilen bir elçi olarak (diyecek ki): 'Ben size, Rabbinizden bir kanıt ile geldim. Size balçıktan kuş hey
kel
i yapıp ona üflerim ve ALLAH'ın izniyle bir kuş oluverir. ALLAH'ın izniyle körü ve cüzzamlıyı iyileştirir, ölüyü diriltirim. Ne yediğinizi ve evlerinizde neler biriktirdiğinizi size bildirebilirim. İnanacaksanız bu kanıtlar sizin için yeterlidir....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
Kul yâ ehlel kitâbi teâlev ilâ
kel
imetin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ na’bude illâllâhe ve lâ nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi ennâ muslimûn(muslimûne). ...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitap ehli (yahudiler ve hristiyanlar)
3.
teâlev
: gelin
4.
ilâ
kel
imetin
...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey Kitab Ehli! Sizinle bizim aramızda aynı olan bir
kel
imeye (Tevhit sözüne) geliniz. Allah'tan başkasına kul olmayalım ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayalım ve bir kısmımız, bazılarını, Allah'tan başka Rab'ler edinmesinler.” Bundan sonra eğer dönerlerse, o zaman; “Bizim müslüman olduğumuza (teslim olduğumuza) şahit olun” deyiniz....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
Onlara: 'Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, sizinle bizim aramızdaki, benzer, doğru, ortak temel değerlere, il
kel
ere,
kel
ime-i tevhide,
kel
ime-i şehadete, İslâm dinine gelin: Yalnızca Allah’ı ilâh tanıyalım. Candan müslümanlar olarak Allah’ın hükmüne teslim olalım. Saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edelim, yalnız Allah’ın şeriatına bağlanalım, Allah’a boyun eğelim. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, bir kısmımız, Allah’ı bırakıp, kulları durum...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir
kel
imeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız."...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
(Râsûlüm), de ki: “- Ey kitap ehli (olan Hristiyan ve Yahudî’ler)! Bizimle sizin aranızda müsavî bir
kel
imeye gelin. Şöyle ki: Allah’dan başkasına tapmayalım, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rab’lar edinmiyelim”. Eğer kitap ehli bu
kel
imeden yüz çevirirlerse, (o halde) şöyle deyin: “- Şâhid olun, biz gerçek müslümanlarız. (Bu ayet-i kerime, Yahudiler: İbrahim Yahudî’dir ve biz onun dinine bağlıyız, demeleri üzerine nâzil olmuştur.)...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitap Ehli! aramızda ortaklaşa (ölçü ve en âdil dengeyi sağlayacak) bir
kel
imeye gelin ; (o da): Allah'tan başkasına kulluk etmemeniz, hiçbir şeyi O'na ortak koşmamanız ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rabler = tanrılar edinmememizdir. Eğer yüzçevirirlerse, deyin ki: Şâhid olun biz şüphesiz Müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: Ey ehli kitab! gelin: Sizinle bizim aramızda müsavi bir
kel
imeye, şöyle ki: Allahdan başka ma'bud tanımıyalım ona hiç bir şey'i şerik koşmıyalım, ve ba'zımız ba'zımızı Allahdan beride Rab ittihaz etmesin, eğer buna karşı yüz çevirirlerse o vakit şöyle deyin: Şahid olun ki biz hakikaten müslimiz: müsalemetkârız...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey kendilerine kitap verilenler, gelin aramızda ortak bir
kel
imede birleşelim, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir ortak koşmayalım ve Allah'tan başka kimimiz kimimizi Rab edinmesin!» Eğer bundan yüz çevirirlerse: «Bizim gerçekten müslüman olduğumuza şahit olun!» deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitab! Hepiniz, sizinle bizim aramızda müsavi olan bir
kel
imeye gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab ittihaz edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse o vakit, şahit olun ki, biz müslümanız” deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki : "Ey Kitap ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir
kel
imeye [tevhide] gelin. Tanrı'dan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Tanrı'yı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı rabler edinmeyelim". Eğer yine yüz çevirirlerse deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız"....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitablılar (Yahudiler, Hıristiyanlar), hepiniz bizimle sizin aranızda müsâvî (ve âdil) bir
kel
imeye gelin, (şöyle) diyerek: «Allahdan başkasına tapmayalım. Ona hiç bir şey'i eş tutmayalım, Allahı bırakıb da kimimiz kimimizi Rabler (diye) tanımıyalım». (Buna rağmen) eğer yine yüz çevirirlerse (o halde) deyin ki: «Şâhid olun, biz muhakkak müslümanlarız». ...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: 'Ey ehl-i kitab! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir
kel
imeye gelin! Şöyle ki: 'Allah’dan başkasına ibâdet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da bazımız bazımızı rabler edinmesin!’ ' Buna rağmen (onlar yine de) yüz çevirirlerse artık: 'Şâhid olun ki gerçekten biz Müslümanlarız' deyin!...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: Ey Ehl-i Kitab; hepiniz, sizinle bizim aramızda eşit olan bir
kel
imeye gelin: Allah'dan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah'ı bırakıp da kimimiz, kimimizi Rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse; o vakit şahid olun ki biz, müslümanız, deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey ehl-i kitap! Bizim ile sizin aranızda müsavî olan bir
kel
imeye geliniz. Allah Teâlâ'dan başkasına ibadet etmeyelim. Ve O'na hiç bir şeyi şerik kılmayalım. Ve Allah Teâlâ'dan başka bazımız bazımızı rab ittihaz etmesin.» Eğer yüz çevirirlerse deyiniz ki, «Şahit olunuz, bizler muhakkak müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda eşit bir
kel
imeye geliniz. Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. ” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse: “Şâhit olun ki, biz müslümanlarız. ” deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir
kel
imeye gelin: "Yalnız Allah'a tapalım. O'na hiçbirşeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka tanrılar edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse; "Şâhid olun, biz müslümanlarız!" deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitap ehli, bizimle aranızda müşterek (olacak) bir
kel
imeye gelin. (Ki o da şudur:) Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp kimimiz kimimizi Rabler edinmeyelim.» Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: «Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 74. Ayet:
O rahmetini dilediğinin te
kel
ine verir. Hiç kuşkusuz Allah'ın lütfu büyüktür....
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
İnnellezîne yeşterûne bi ahdillâhi ve eymânihim semenen kalîlen ulâike lâ halaka lehum fîl âhırati ve lâ yu
kel
limuhumullâhu ve lâ yenzuru ileyhim yevmel kıyâmeti ve lâ yuzekkîhim ve lehum azâbun elîm(elîmun). ...
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki onlar
2.
yeşterûne
: satarlar
3.
bi ahdi allâhi
: Allah'ın ahdini
4.
ve eymâni-him
...
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
Fakat, Allah’ın ahdini (kitaplarındaki peygambere iman sözünü) ve kendi yeminlerini birkaç paraya satan kimseler (var ya!) işte onların ahirette hiç bir nasîbi yoktur. Allah onlara
kel
âmiyle hitap etmiyecek ve kıyamet günü onlara merhamet nazarıyla bakmıyacak ve kendilerini temize çıkarmıyacaktır. Onlar için çok acıklı bir azap vardır....
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
Fakat onlar, o Allahın ahdini ve kendi yeminlerini bir kaç paraya satanlar işte onların Ahırette hiç nasıbi yoktur, Allah onlara
kel
âmiyle hitab etmiyecek ve kıyamet günü nazar buyurmıyacak, ve kendilerine temize çıkarmıyacaktır, onların hakkı elîm bir azabdır...
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir pahaya satanlar var ya, onların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Allah kıyamet günü onlara
kel
âmıyla hitap etmeyecek, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Doğrusu onlardan (ehl-i kitabdan) elbette bir fırka da vardır ki, kendisi Kitab’dan olmadığı hâlde, onu Kitab’dan sanasınız diye, (doğru
kel
imeyi değiştirerek) dillerini Kitab’la eğip bükerler. Ve o, Allah tarafından olmadığı hâlde: 'Bu, Allah katındandır!' derler. Bu sûretle onlar, Allah’a karşı (hakikati) bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir kısmı da, aslında kitaptan olmadığı halde, Sizin kitaptan zannetmeniz için, Okurken ağızlarını dillerini eğip bükerler (bazı
kel
imelerin telaffuzunu değiştirirler). Bir şeyler söyleyip, "Bu Allah tarafındandır." derler. Halbuki o, Allah tarafından değildir. Bile bile Allah adına yalan uydururlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir grup var ki, Kitapta olmayan bir şeyi, siz Kitaptan sanasınız diye dillerini Kitapla eğip büker(sözlerini, Kitabın sözü imiş gibi göstermek için
kel
imeleri dillerinde bükerek okur, onları, Kitabın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve: "O, Allâh katındandır." derler. Oysa o, Allâh katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah'ın vahiy, sağlam muhakeme ve peygamberlik bağışladığı hiç kimsenin bundan sonra halkına, "Allah'ın yanısıra bana da kulluk edin!" demesi düşünülemez; aksine, (onlara şöyle öğüt verir): "ilahi
kel
amın bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Allah adamları olun!"...
Ali-İmran Suresi, 99. Ayet:
De ki: "Ey geçmiş vahyin izleyicileri! (Doğru olduğuna) bizzat kendiniz şahit olduğunuz halde onu eğri göstermeye çalışarak, (bu ilahi
kel
ama) iman edenleri neden Allah yolundan alıko(ymaya çabalı)yorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
İçinizden, iyiliğe, dünya ve âhiret için en hayırlı olana, İslâm’a, Kur’ân’a, Kuran il
kel
eriyle yaşamaya davet eden; Kurân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşrû olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip etttiği, icrasında hayır gördüğü planları, programları, adaleti uygulayarak, kamu düzenini sağlayan, iyiliği emreden, şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri, bunların savunuculuğunu, sözcülüğ...
Ali-İmran Suresi, 105. Ayet:
Ve lâ tekûnû
kel
lezîne teferrakû vahtelefû min ba’di mâ câehumul beyyinât(beyyinâtu), ve ulâike lehum azâbun azîm(azîmun)....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Yahudiler, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’a ve insanlara taahhütlerine sadâkatle bağlanmadıkça, Allah’ın ahdine, zımmîlik statüsüne, insanların, müslümanların himayesine sığınmadıkça aşağılanma, onlara alınyazısı haline getirildi. Allah’ın hışmına, gazabına uğramışlardır. Ül
kel
erinden ve kavimlerinden uzakta yaşama da onlara alınyazısı haline getirildi. Bütün bunlar Tevrat ve Kur’ân’daki Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, haklı bir sebep ortada yokken peygamberleri öldürmeleri yüzündend...
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara, âhiret gününe iman ederler. Kurân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşru olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü planları, programları, adaleti uygulayarak, kamu düzenini sağlarlar, iyiliği emrederler. Şeriat’ın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yasaklayarak, önleyici tedbirler al...
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey âmenû olanlar! Kendinizden (mü'minlerden) başkalarını sırdaş edinmeyin. Onlar sizi fesada düşürmekten geri kalmazlar ve size sıkıntı verecek şeyleri temenni ettiler. Kin ve öf
kel
eri ağızlarından (sözlerinden) belli olmuştur. Göğüslerinde gizledikleri şey (kinleri) daha da büyüktür. Akıl etmiş olsaydınız, size âyetleri açıklamıştık....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler, sizden olmayanları dost edinmeyin; onlar, sizi şaşırtmakta kusur etmezler, sıkıntıya düşmenizi arzu ederler. Baksana, öf
kel
eri ağızlarından taşmaktadır; sinelerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, sizlere ayetleri açıkça bildirdik....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler; sizden başkalarını dost edinmeyin. Onlar; sizi, şaşırtmaktan geri kalmazlar. Sıkıntıya düşmenizi isterler. Öf
kel
eri ağızlarından taşmaktadır. Sinelerinin gizlediği ise daha büyüktür. Düşünürseniz size ayetlerimizi açıkladık....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler! Sizden olmayan kimseleri sakın sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten aslâ geri kalmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Öf
kel
eri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, âyetleri size açıklamış bulunuyoruz....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
- Ey iman edenler, sizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Zira onlar size ellerinden gelen her türlü kötülüğü yaparlar, size sıkıntı verecek şeyleri arzu ederler. Kinleri / öf
kel
eri ağızlarından taşmaktadır. İçlerinde gizledikleri (nefret) ise daha da büyüktür. Eğer aklınızı kullanıyorsanız işte size ayetleri açıkladık....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
1.
hâ entum ulâi
: işte siz busunuz, böylesiniz
2.
tuhıbbûne-hum
: onları seversiniz
3.
ve lâ yuhıbbûne-kum
: ve onlar sizi sevmezler
4.
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte siz (mü'minler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca "biz îmân ettik" dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öf
kel
erinden parmak uçlarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizden ölün."Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte siz öyle (inanca sahip) kişilersiniz ki (inandığınız hakikat dolayısıyla) onları seversiniz. Onlar ise (sizinle aynı inançta olmadıkları için) sizi sevmezler! Siz hakikat bilgisinin tümüne iman edersiniz. Sizinle karşılaştıklarında "İman ettik" derler; kendi başlarına kaldıklarında ise size öf
kel
erinden parmaklarını ısırırlar! "Öfkenizin ateşiyle kahrolun!" de. . . Muhakkak ki Allâh, Esmâ'sıyla varlığınızın hakikati olarak içinizdekini bilir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte siz böyle kimselersiniz: Onlar sizi sevmezken siz onları seviyorsunuz ve Kitab'ın tümüne inanıyorsunuz. Sizinle karşılaştıkları zaman 'iman ettik' derler. Yalnız kaldıklarında ise size karşı olan öf
kel
erinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: 'Öfkenizden ölün. Şüphesiz Allah kalplerde olanı bilmektedir.'...
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Sizler, işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öf
kel
erinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle ölün." Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Iste siz, onlar sizi sevmezken onlari seven ve Kitablarin butunune inanan kimselersiniz. Size rasladiklari zaman: «Inandik"derler, yalniz kaldiklarinda da, size of
kel
erinden parmaklarini isirirlar. De ki: «Ofkenizden catlayin". Allah kalblerde olani bilir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Siz (ey mü'min)ler, öylesiniz ki onları seversiniz, onlar ise sizi sevmez ve siz (kutsal) kitab(lar)ın hepsine imân edersiniz. Onlar ise sizinle karşılaşınca «inandık» derler, kendi başlarına kalınca size karşı öf
kel
erinden parmaklarının uçlarını ısırırlar. De ki: Öfkenizle ölün ! Şüphesiz ki Allah kalblerde olanları bilir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte siz, onlar sizi sevmezken onları seven ve Kitapların bütününe inanan kimselersiniz. Size rastladıkları zaman: 'İnandık' derler, yalnız kaldıklarında da, size öf
kel
erinden parmaklarını ısırırlar. De ki: 'Öfkenizden çatlayın'. Allah kalblerde olanı bilir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte sizler, onlar sizi sevmediği halde onları sevenlersiniz! Üstelik siz bütün kitaplara/kitabın tümüne inanırsınız. Sizinle karşılaştıkları zaman 'İnandık,' derler, yalnız kaldıklarında ise size olan öf
kel
erinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: 'Öfkenizden canınız çıksın.' Kuşkusuz ALLAH göğüslerin özünü Bilendir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Sizler işte böylesiniz; onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında "inandık" derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size olan kin ve öf
kel
erinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: "Kin ve öfkenizle ölün". Şüphesiz Tanrı, sinelerin özünde saklı duranı bilendir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz; (onlar ise) kitabların tamâmına îmân ettiğiniz hâlde sizi sevmezler. Hâlbuki sizinle karşılaştıkları zamân: 'Îmân ettik!' derler. Kendi başlarına kalınca da, size olan öf
kel
erinden parmaklarını ısırırlar. De ki: 'Öfkenizle geberin!' Muhakkak ki Allah, sînelerin içinde olanı hakkıyla bilendir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Siz onları sev(meye haz)ırsınız, ama onlar, bütün vahiylere inansanız bile sizi sevmeyecekler. Ve sizinle karşılaştıklarında, "Biz (sizin inandığınız gibi) inanıyoruz!" derler: ama kendi başlarına kalınca size karşı öf
kel
erinden parmaklarını ısırırlar. De ki: "Öfkenizle kahrolun! Unutmayın, Allah (insanların) kalplerinde ne varsa hepsini bilir!"...
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Sizler, işte böylesiniz: onları seversiniz, oysa onlar sizi sevmezler. Siz Kitabın tümüne inanırsınız, onlar sizinle karşılaştıklarında «inandık» derler, kendi başlarına kaldıklarında ise, size karşı olan kin ve öf
kel
erinden dolayı parmak uçlarını ısırırlar. De ki: «Kin ve öfkenizle ölün.» Şüphesiz Allah, sinelerin özünde saklı duranı bilendir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Siz öyle kişilersiniz ki, onlar sizi sevmedikleri halde siz onları seversiniz. Ve Kitap'ın tümüne inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında "İnandık!" derler; başbaşa kaldıklarında size öf
kel
erinden parmak uçlarını ısırırlar. De ki onlara: "Öfkenizle geberin!" Allah, göğüslerin içindekini çok iyi bilmektedir....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
İz hemmet tâifetâni minkum en tefşelâ vallâhu veliyyuhumâ ve alâllâhi fel yetevek
kel
il mu’minûn(mu’minûne). ...
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
1.
iz hemmet
: hamletti, meyletti
2.
tâifetâni
: iki taife, iki grup
3.
min-kum
: sizden
4.
en tefşelâ
: korkmak, ...
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar (muttekîler), bollukta ve darlıkta (Allah için) infâk ederler (verirler) ve onlar öf
kel
erini yutanlardır (tutanlardır) ve insanları affedenlerdir. Ve Allah, muhsinleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öf
kel
erini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O sakınanlar, ferahlıkta, darlıkta mallarını yoksullara harcayanlar, öf
kel
erini yenenler ve insanları affedenlerdir ve Allah, ihsânda bulunanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öf
kel
erini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar ki, bollukta ve darlıkta Allâh için karşılıksız bağışta bulunurlar, kızdıklarında öf
kel
erini kontrol ederler, insanların kusurlarını affederler. Allâh ihsan edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
İlâhî emirlere yapışanlar, bollukta da, darlıkta da, sevinçli zamanlarında ve kederli anlarda da, refah günlerinde ve ekonomik darboğazlardan geçerken de, Allah için, karşılık gözetmeden, gönüllü harcayanlardır, öf
kel
erini yutanlardır, insanları affedenlerdir. Allah iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, i...
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar bollukta ve darlıkta hayır için harcar, öf
kel
erini tutar ve insanları bağışlarlar. Allah da iyilikte bulunanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öf
kel
erini yenenler ve insanlar (daki hakların)dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
(O takva sahipleri) Bollukta ve darlıkta harcayıp yedirenler, öf
kel
erini yutanlar, insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah da iyilik edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar bollukta ve darlikta sarfederler, of
kel
erini yenerler, insanlarin kusurlarini affederler. Allah iyilik yapanlari sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar ki, bollukta da, darlıkta da (Allah'ın hoşnutluğuna erişmek için) harcarlar; öf
kel
erini yutarlar, insanları (kusur ve günahlarına bakmayıp) bağışlarlar. Allah ise iyilikte bulunanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar bollukta ve darlıkta sarfederler, öf
kel
erini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öf
kel
erini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O erdemliler ki bollukta ve darlıkta yardım için para harcarlar, öf
kel
erini kontrol ederler, insanların kusurlarını görmemezlikten gelirler. ALLAH iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O müttekîler ki bollukta ve darlıkta infak ederler, ve kızdıklarında öf
kel
erini yutarlar ve nasın kusurlarını afvedicidirler, Allah da muhsinleri sever...
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O takva sahipleri, bollukta ve darlıkta nafaka verenler, kızdıklarında öf
kel
erini yutanlar ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah, iyilik edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O (Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öf
kel
erini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar bollukta ve darlıkta Allah için mal harcarlar, öf
kel
erini yenerler ve insanların kusurlarını bağışlarlar. Hiç kuşkusuz Allah iyilikseverleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar, bollukta da , darlıkta da infak edenler, öf
kel
erini yenenler ve insanlar (daki hakların) dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Tanrı, iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar (O takvaa sahipleri) bollukda ve darlıkda infaak edenler, öf
kel
erini yutanlar, insanlar (ın kusurların) dan, afv ile, geçenlerdir. Allah iyilik edenleri sever. ...
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar ki, bollukta ve darlıkta (mallarını Allah yolunda) sarf ederler, (kızdıkları zaman) öf
kel
erini yenerler ve insanları affederler. Allah ise, iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar ki; bollukta ve darlıkta infak ederler, öf
kel
erini yenerler, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah, ihsan edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar ki hem bolluk hem de darlık zamanında (Allah yolunda) harcarlar, öf
kel
erini kontrol altında tutarlar ve insanları affederler, çünkü Allah iyilik yapanları sever;...
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O takvâ sahipleri ki bollukta ve darlıkta Allah için infak ederler, öf
kel
erini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah da güzel davrananları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Muttakiler, bollukta da darlıkta da veren, öf
kel
erine hakim olan ve insanların kusurlarını bağışlayanlardır. Allah iyilik edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O müttakîler ki bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar, kızdıklarında öf
kel
erini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar, bollukta da, darlıkta da infak edenler, öf
kel
erini yenenler ve insanlar (daki hakların) dan bağışlama ile (vaz) geçenlerdir. Allah, iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O takvâ sahipleri ki, bollukta da, darlıkta da Allah için harcarlar, öf
kel
erini yutarlar, insanların kusurlarını bağışlarlar. Allah ise iyilik yapanları sever....
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Onlar bollukta ve darlıkta infak ederler. Öf
kel
erini yutanlardır onlar, insanları affedenlerdir. Allah, güzel düşünüp güzel davrananları sever....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
İn yemseskum karhun fe kad messel kavme karhun misluh(misluhu), ve til
kel
eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs(nâsi), ve li ya’lemallâhullezîne âmenû ve yettehize minkum şuhedâe vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne). ...
Ali-İmran Suresi, 156. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûnû
kel
lezîne keferû ve kâlû li ıhvânihim izâ darabû fîl ardı ev kânû guzzen lev kânû indenâ mâ mâtû ve mâ kutilû, li yec’alallâhu zâlike hasreten fî kulûbihim vallâhu yuhyî ve yumît(yumîtu), vallâhu bi mâ ta’melûne basîr(basîrun). ...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevek
kel
alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne)....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
1.
fe bi-mâ
: o zaman sebebiyle
2.
rahmetin
: rahmet
3.
min allâhi
: Allah'tan
4.
linte
: yumuşak davrandın
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi fel yetevek
kel
il mu’minûn(mu’minûne)....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
1.
in yansur-kumu allâhu
: eğer Allah size yardım ederse
2.
fe lâ gâlibe
: o taktirde galip gelecek, yenecek yoktur
3.
lekum
: size, sizin için
4.
...
Ali-İmran Suresi, 164. Ayet:
Allah, mesajlarını onlara iletmek, onları arındırmak ve onlara ilahi
kel
amı ve hikmeti öğretmek için içlerinden kendileri gibi (beşerden) bir elçi çıkararak müminlere lütufda bulunmuştur; halbuki daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 176. Ayet:
Ve lâ yahzun
kel
lezîne yusâriûne fîl kufr(kufri), innehum len yadurrûllâhe şey’â(şey’an), yurîdullâhu ellâ yec’ale lehum hazzan fîl âhireh(âhireti), ve lehum azâbun azîm(azîmun). ...
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği rızık ve servetten, imkânlardan yoksullara vermeyerek cimri davrananlar, malî mü
kel
lefiyetleri yerine getirmeyenler, bunun kendileri için daha hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu kendileri için şerdir, bir vebaldir. Cimrilik edip, malî mü
kel
lefiyetleri yerine getirmeyerek Allah yolunda karşılık gözetmeden gönüllü harcamadıkları şeyler, kıyamet günü ateşten bir halka olarak boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası, bâki olan Allah’ın tasarruf...
Ali-İmran Suresi, 189. Ayet:
Göklerin ve yeryüzünün egemenliği Allah'ın te
kel
indedir. Hiç kuşkusuz Allah'ın gücü herşeye yeter....
Ali-İmran Suresi, 196. Ayet:
İnkarcıların ül
kel
erdeki egemenliği seni aldatmasın....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey imân edenler, sabrederek mücadeleye devam edin, sebat ve kararlılık gösterin. Hazırlıklı ve uyanık olun, sabrederek mücadelede yarışı siz kazanın, gücünüzü, birliğinizi, devletinizi, topraklarınızı, ümmetin menfaatlerini korumak, îlây-ı
kel
imetullah (Allah’ın düzeninin hakim kılınması) ve tebliğe devam edebilmek için dinî, sosyal, siyasî, ekonomik müesseseler, savunma işbirlikleri kurun, öncü teşekküller, araştırma-geliştirme kurumları oluşturarak münasebetlerinizi ilerletin, ordular, özel sa...
Nisa Suresi, 7. Ayet:
Lir ricâli nasîbun mimmâ tera
kel
vâlidâni vel akrabûne, ve lin nisâi nasîbun mimmâ tera
kel
vâlidâni vel akrabûne mimmâ kalle minhu ev kesur(kesura). Nasîben mefrûdâ(mefrûdan)....
Nisa Suresi, 7. Ayet:
Anne baba ile yakın akrabanın teri
kel
erinde erkeklere hisse bulunduğu gibi, anne baba ile yakın akrabanın teri
kel
erinde kadınlara -azından da çoğundan da- farz olarak belirlenmiş hisseler vardır....
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Ve lekum nısfu mâ terake ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumur rubuu mimmâ terakne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn(deynin). Ve lehunner rubuu mimmâ teraktum in lem yekun lekum veled(veledun), fe in kâne lekum veledun fe lehunnes sumunu mimmâ teraktum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin). Ve in kâne raculun yûrasu
kel
âleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâs sudus(sudusu), fe in kânû eksera min zâlike...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
1.
ve lekum
: ve sizin
2.
nısfu
: yarısı
3.
mâ terake
: bırakılan şeyler
4.
ezvâcu-kum
: sizin eşleriniz
...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (
kel
âle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, ...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
(Erkekler); eğer çocukları yoksa karılarınızdan kalanın (miraslarının) yarısı sizindir; şayet çocukları varsa, içlerinden gelen şekilde yaptıkları vasiyetten ve borçlarından sonra (kalanın) dörtte biri sizindir. . . (Erkekler); eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri eşlerinizindir; şayet çocuğunuz varsa, içinizden doğan vasiyetten (hadise göre 1/3'ü aşmamalıdır vasiyet; Buhari, Müslim) ve borcunuzdan sonra (kalanın) sekizde biri onlarındır. . . Eğer (kendisine) vâris olunulan erk...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Yaptıkları vasiyet ve borçları terekeden düştükten sonra, eğer çocukları yoksa, eşlerinizin bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, yaptığınız vasiyet ve borcunuz terekeden düştükten sonra sizin de bıraktığınızın dörtte biri onlarındır, eşlerinizindir. Çocuğunuz varsa, yaptığınız vasiyet yerine getirildikten veya borcunuz ödendikten sonra bıraktığınız mirasın sekizde biri onlarındır. Bir erkek veya kadının ana-babası ve çocukları bu...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Zevcelerinizin çocuğu yoksa geriye bıraktıkları malın yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa size, bıraktıkları maldan dörtte bir hisse vardır; fakat bu hisseler, yapacakları vasiyyeti ve borcu ödedikten sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa zevcelerinize, bıraktığınız maldan dörtte bir hisse ve eğer çocuğunuz varsa bıraktığınız maldan onlara sekizde bir var; ancak bu hüküm, yapacağınız vasiyyeti ve borcu ödedikten sonradır. Eğer bir erkek veya bir kadının, çocuğu ve babası bulunmadığı halde ...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Kadinlarinizin cocuklari yoksa biraktiklarinin yarisi sizindir, cocuklari varsa, biraktiklarinin ettikleri vasiyetten veya borctan artakalanin dortte biri sizindir. Sizin cocugunuz yoksa ettiginiz vasiyet veya borc ciktiktan sonra biraktiklarinizin dortte biri karilarinizindir; cocugunuz varsa, biraktiklarinizin sekizde biri onlarindir. Eger bir erkek veya kadina
kel
ale yollu (cocugu ve babasi olmadigi halde) varis olunuyor ve bunlarin ana-bir erkek veya bir kiz kardesi bulunuyorsa, her birine e...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Kadınlarınızın çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı sizindir, çocukları varsa, bıraktıklarının ettikleri vasiyetten veya borçtan arta kalanın dörtte biri sizindir. Sizin çocuğunuz yoksa ettiğiniz vasiyet veya borç çıktıktan sonra bıraktıklarınızın dörtte biri karılarınızındır; çocuğunuz varsa, bıraktıklarınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadına
kel
ale yollu (çocuğu ve babası olmadığı halde) varis olunuyor ve bunların ana-bir erkek veya bir kız kardeşi bulunuyorsa, her birine ...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra eşlerinizin, eğer çocukları yoksa, bıraktıklarının yarısı sizindir. Çocukları varsa bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (
kel
âle şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kızkardeşi varsa, ...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Size ise zevcelerinizin terikesinin yarısı bir çocukları yoksa, ve eğer bir çocukları varsa o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan sonra o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan sonra, onlara da sizin terikenizden dörtte bir eğer bir çocuğunuz yoksa, ve eğer bir çocuğunuz varsa o zaman onlara sekizde bir, ettiğiniz vasıyyetten veya borçtan sonra; ve eğer bir erkek veya kadının (çocuğu ve babası yok ta)
kel
âle cihetinden (yan koldan) mirasına konuluyor ve (...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Eğer karılarınızın çocuğu yoksa, bıraktığının yarısı sizindir. Eğer çocuğu varsa, o zaman dörtte biri sizindir. Bunlar, ettikleri vasiyetten veya borçları ödendikten sonradır. Eğer çocuğunuz yoksa, sizin bıraktıklarınızın dörtte biri, çocuğunuz varsa sekizde biri ettiğiniz vasiyetten veya borçtan sonra, karılarınızındır. Eğer bir erkek veya kadının çocuğu ve babası yok da
kel
ale yönünden -yan koldan- ana bir erkek veya kız kardeşi bulunuyorsa her birine altıda bir düşer. Eğer bunlar, bundan fazl...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Eğer hanımlarınızın çocukları yoksa, bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Şâyet bir çocukları varsa o zaman mirasın dörtte biri sizindir. Bu paylar, ölenin vasiyeti yerine getirildikten ve varsa, borcu ödendikten sonra verilir. Eğer çocuğunuz yoksa, sizin de, yapacağınız vasiyetten ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır (zevcelerinizindir). Çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, anababası ve çocukları bulunmadığı halde (
kel
âle şekl...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Çocukları olmayan kadınlarınızın tere
kel
erinin yarısı sizin olacaktır; ama bir çocuk bıraktılarsa, yapmış oldukları vasiyet veya (ödemek zorunda oldukları) borçları (düşüldük)ten sonra tere
kel
erinin dörtte-birini alacaksınız. Eğer çocuğunuz yoksa, dul zevceleriniz, terekenizin dörtte-birini alacaktır; ama eğer geride çocuğunuz varsa, yapmış olduğunuz vasiyet veya (ödemek zorunda olduğunuz) borçlar düşüldükten sonra terekenizin sekizde-birine sahip olacaklardır. Eğer kadın veya erkek, birinci der...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Zevcelerinizin çocuğu yok ise tere
kel
erinin yarısı sizin içindir. Eğer onların çocuğu var ise sizin için tere
kel
erinin dörtte biri vardır. Yapmış oldukları vasiyetten veya borçtan sonra, zevcelerinize de terekenizin dörtte biri vardır, eğer sizin çocuğunuz yok ise. Eğer sizin çocuğunuz varsa, onlara da terekenizden sekizde biri vardır, yapmış olduğunuz vasiyetten veya borçtan sonra. Ve eğer bir erkeğin veya bir kadının
kel
âle cihetinden mirasına konuluyor da onun bir erkek kardeşi veya bir hemşi...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Eşlerinizin çocukları yoksa teri
kel
erinin yarısı siz kocalarındır. Eğer çocukları varsa dörtte biri size aittir. Bütün bunlar, yaptığı vasiyetin ve üzerindeki borcun ifasından sonradır. Sizin de çocuğunuz yoksa terikenizin dörtte biri eşlerinizindir. Eğer çocuğunuz varsa terikenizin sekizde biri onlara aittir. Bunlar da yapacağınız vasiyetin ve borcunuzun ödenmesinden sonradır. Eğer miras bırakan erkek veya kadın, çocuğu ve anne babası olmayan bir kimse olur ve onun erkek veya kız kardeşi de bul...
Nisa Suresi, 13. Ayet:
Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâli
kel
fevzul azîm(azîmu)....
Nisa Suresi, 33. Ayet:
Ve li kullin cealnâ mevâliye mimmâ tera
kel
vâlidâni vel akrabûn(akrabûne). Vellezîne akadet eymânukum fe âtûhum nasîbehum. İnnallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ(şehîden)....
Nisa Suresi, 33. Ayet:
Erkek ve dişi her biri için baba ve ananın ve en yakın akribanın, ve akd ile yeminlerinizin bağladığı kimselerin teri
kel
erinden varislere de tahsıs ettik onlara da nasıblerini verin çünkü Allah her şeye karşı şahid bulunuyor...
Nisa Suresi, 33. Ayet:
Erkek ve dişiden her biri için, baba ve ananın, yakın akrabanın ve kendileriyle sözleşme yapıp yeminlerinizin bağladığı kimselerin teri
kel
erinden mirasçılarını tesbit ettik. Onlara da paylarını verin. Çünkü Allah herşeye karşı şahittir....
Nisa Suresi, 33. Ayet:
(Erkek ve dişiden) her biri için baba ve ananın, yakın hısımların teri
kel
erinden de vârisler yapdık (Akd ile) yeminlerinizin bağladığı kimselere dahi hisselerini verin. Allah, her şey'in üstünde hakîykî şâhiddir. ...
Nisa Suresi, 33. Ayet:
Ve hepsi için baba ve ananın ve yakın hısımlarının ve yeminlerinizin akdettiği kimselerin tere
kel
erinden miras alır varisleri kıldık. Artık onlara nâsiplerini veriniz. Şüphe yok ki Allah Teâlâ herşey üzerine bihakkın şahittir....
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Allah’ın, lütufta bulunarak, birbirlerine üstün olmasına vesile kıldığı özellikleri, ailenin nafakasını ve ihtiyaçlarını kendi mallarından karşılamaları, mallarından karşılık beklemeden, gönüllü harcamaları sebebiyle erkekler, hanımları üzerinde, ailede, aileyi ayakta tutmakla, eğitimlerini, gelişmelerini, aile fertlerinin İslam’da sebatını temin ile mü
kel
lef; denetleyerek sorumluluklarının gereğini yapmalarını sağlayan, hizmet eden, ailede işleyen, kalıcı bir düzen kuran, sorumlu meşrû bir otor...
Nisa Suresi, 37. Ayet:
Bunlar, cimrilik edenler, malî mü
kel
lefiyetleri yerine getirmeyenler, Beytül-mâl harcamalarında cimri davranarak insanlara idarecilik yapanlar, cimriliği tavsiye edenlerdir, zenginlik içindeyken fakirliği, kolaylık içindeyken zorluğu, imkân içindeyken aczi vehmettikleri için Allah’ın, kendilerine lütfundan verdiği maddî-manevî serveti, imkânları gizleyenlerdir. Biz, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısr...
Nisa Suresi, 44. Ayet:
Kendilerine ilahi
kel
amdan bir pay verilmiş olanların şimdi onu sapıklık ile değiştirdiklerini ve sizin (de) yoldan çıkmanızı istediklerini görmüyor musunuz?...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Minellezîne hâdû yuharrifûnel
kel
ime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesma’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni). Ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nâ vesma’ venzurnâ le kâne hayran lehum ve akvem(akveme), ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
1.
min ellezîne
: onlardan bir kısmı
2.
hâdû
: yahudiler
3.
yuharrifûne
: tahrif ederler, bozarlar
4.
el
kel
ime
: ...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, (Tevrat'taki)
kel
imelerin konuldukları yerleri değiştirip tahrif edenler (mânâlarını bozanlar) ve dillerini eğip bükerek ve dîni yererek: “İşittik ve isyan ettik. İşit, işitmez olası ve “râinâ” (bize bak: yahudi dilinde ahmak)” diyorlar. Ve eğer onlar, “İşittik ve itaat ettik, işit ve bize bak.” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam (daha iyi) olurdu. Küfürleri sebebiyle onları lânetledi. Artık onların pek azı hariç, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, (
kel
imeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı
kel
imeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) "İşittik ve karşı geldik", "dinle, dinlemez olası", "râinâ" derler. Eğer onlar "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan öyleleri vardır ki,
KEL
İMELERİ esas anlamlarından kaydırırlar (vahyin orijinalliğini korumazlar). . . Telaffuzlarını eğip bükerler ve Din'de kötü kavramlar oluştururlar: "İşittik ve isyan ettik", "Dinle, dinlemez olası" ve "Raina - anlayışı sınırlı" mânâsına gelecek şekilde vurgulama yaparlar. Eğer onlar, "İşittik ve itaat ettik", "Dinle" ve "Unzurna - gözet bizi" deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. . . Fakat Allâh, içlerindeki hakikati inkâr yü...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudiliğin takipçilerinden bir kısmı, Allah’ın kitabındaki
kel
imeleri, ifadeleri, aslî mânalarından uzaklaştırarak tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, maksadının dışında tefsir ediyorlar, gayesine aykırı te’viller yapıyorlar. 'Sözünü, tebliğini duyduk. Seni, emirlerini, kitabını, sünnetini, devletini tanımıyor, âsi davranıyoruz. Sözlerimiz kabule şâyan görülmese bile bizi de dinle.' diyorlar. 'Dinî, siyasî ve idarî otoriteni, bizim de taleplerimizi dikkate alarak, menfaatlerimizi gözetip kollay...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler,
kel
imeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Hazreti Peygamberin vasfına dair Tevrat’daki
kel
imeleri, konuldukları yerlerden değiştiren Yahudi’lerden bir kısmı, dillerini eğerek ve dine saldırarak şöyle derler: “- Sözünü işittik, emrine isyan ettik. Sen işit, biz seni dinlemeyiz, RAİNA= bizi gözet= bize çobanlık et!” (Burada iki mânaya gelen RAİNA
kel
imesini, Rasûli ekreme hakaret için ikinci mânayı kasdederek kullanıyorlardı.) Eğer onlar; “- Dinledik, itaat ettik. İşit ve bize bak” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha do...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı,
kel
imeleri konulduğu yerden değiştirirler, dillerini eğip bükerek, dine de saldırarak, «işittik (ama kalbimizle) karşı koyduk!» derler. Dinle, a dinlemez olası! «Râinâ — bizi güt, bizi gözet a çoban !» derler. Eğer onlar, «işittik ve itaat ettik», «dinle ve bizi gözet!» deselerdi herhalde kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ama Allah küfürleri sebebiyle onları lânetlemiştir. Bu yüzden —azı müstesna— imân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı
kel
imeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı
kel
imelerin anlamını değiştirir ve 'İşittik ancak kabul etmiyoruz,' veya 'Sözünüz sağır kulağa giriyor' veya dinle alay etmek için dillerini eğip bükerek, 'Raina (çobanımız ol),' derler. Onlar, 'İşittik ve itaat ettik,' 'Dinliyoruz' ve 'Bizi gözet,' deselerdi kendileri için daha iyi ve daha doğru olurdu. Ne var ki ALLAH inkarlarından ötürü onları lanetlemiştir. Çokları inanmaz....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O Yehudî olanlardan ki
kel
imeleri mevzı'larından tahrif ediyorlar, ve dillerini eğerek, dine dokunarak «dinledik ısyan ettik», «dinle dinlenilmeyesi», «râinâ» diyorlar; böyle diyeceklerine «işittik itaat ettik» «dinle ve bizi gözet» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Ve lâkin küfürleri yüzünden Allah kendilerini lâ'netlemiştir. Onun için iymana gelmezler meğer ki pek az....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan kimileri
kel
imelerin yerlerini değiştirip, dillerini eğip bükerek, dine dokunarak «Dinledik, isyan ettik.» , «Dinle dinlenilmez olsaydın.» ve «Bizi güt.» diyorlar. Böyle diyeceklerine «Dinledik, itaat ettik.», «Dinle ve bizi gözet.» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Fakat inkarları yüzünden Allah kendilerini lanetlemiştir. Onun için pek azı dışında imana gelmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki)
kel
imeleri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, «Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)» diyorlar. Halbuki onlar, «İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak» deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudiler içinde öyleleri var ki, bu dine hakaret etmek amacı ile Tevrat'taki
kel
imeleri değiştirerek ve dillerini ağız boşluklarında burarak «işittik ve karşı geldik», «Dinle sözü dinlenmez olasıca!» ve «Raina (Bizi gözet anlamına da gelen eş sesli bir hakaret deyimi)» derler. Oysa eğer (böyle diyecekleri yerde) «duyduk ve uyduk», «işit» ve «bize bak» deselerdi kendileri hesabına daha hayırlı ve tutarlı olurdu. Fakat Allah kâfirlikleri yüzünden kendilerine lânet ettiği için -pek azı dışında- on...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler
kel
imeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' (bizi güt, bize bak) derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve bizi gözet" deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Tanrı onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan kimi
kel
imeleri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden (kaldırıb) değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek, dîne de saldırarak (sana) derler ki: «(Sözünü zaahiren) dinledik, (fakat kalbimizle) isyan etdik. İşit, işitmez olası. Râînâ». Eğer onlar: «Dinledik, itaat etdik. İşit, bize bak» deselerdi kendileri için elbet daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, kendi küfürleri yüzünden onları rahmetinden koğmuşdur. Artık onlar, birazı müstesna olmak üzere, îman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan bir kısmı (Tevrât’taki)
kel
imeleri yerlerinden değiştiriyorlar ve(peygambere karşı) dillerini eğip bükerek (alay etmek) ve dîni kötülemek üzere: 'İşittik ve isyân ettik!', 'Dinle, dinlemez olası!' ve diyorlar. Hâlbuki gerçekten onlar, 'İşittik ve itâat ettik', 'Dinle!' ve (bizi gözet!) deselerdi, onlar için elbette hayırlı ve daha doğru olurdu; fakat küfürleri sebebiyle Allah onlara lâ'net etmiştir; bu yüzden pek azı müstesnâ, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki;
kel
imeleri yerlerinden değiştirir ve dillerini eğip bükerek ve dine tan ederek; işittik ve karşı geldik, duy, duymaz olası ve bizi güt (raina) derler. Eğer işittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet demiş olsalardı, onlar için daha iyi olurdu. İşte Allah, inkarları yüzünden onlara la'net etmiştir. Onların ancak pek azı iman eder....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O Yahudi olanlardan ki,
kel
imeleri yerlerinden tebdîl ederler ve dillerini eğerek ve dine dokunarak, «İşittik ve isyan ettik, işit, işitmez olası ve râina,» derler. Ve eğer onlar «İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize nazar et» deselerdi elbette onlar için hayırlı ve ziyâde dürüst olurdu. Velâkin Allah Teâlâ onlara küfürleri sebebiyle lânet etmiştir. Artık pek az müstesna olmak üzere onlar imân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki,
kel
imeleri yerlerinden değiştirirler. “İşittik ve isyan ettik”, “Dinle, dinlemez olası” derler. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak: “Râinâ” derler. Eğer onlar: “İşittik, itaat ettik, dinle, bizi gözet” deselerdi, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat inkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden,
kel
imelerin anlamlarını saptıranlar ve dillerini eğip bükerek ve dine de bir nefret duyarak: “işittik isyan ettik.”, “İşit duymaz olası” ve “bizi güt” diyenler eğer, “işittik ve itaat ettik, sen de işit ve bize de bak” deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat, Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Onların çok azından başkası iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahûdilerden öyleleri var ki,
kel
imeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dini taşlayarak: "İşittik ve isyân ettik", "dinle, dinlemez olası" ve: "râ'inâ" diyorlar. Eğer onlar: "İşittik ve itâ'at ettik", "Dinle ve bize bak!" deselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Fakat Allâh, inkârlarından dolayı onları la'netlemiştir, pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler,
kel
imeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini de eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: «Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak» derler. Eğer onlar: «İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet'» deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki,
kel
imeleri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bükerek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler....
Nisa Suresi, 51. Ayet:
Bu mükemmel kutsal kitaptaki bir kısım emir ve hükümleri uygulamakla sorumlu tutulan ehl-i kitap âlimlerini görmüyor musun? Putlaştırılmış, hiçbir hayrı olmayan hey
kel
lere; putlaştırılmış, zalim, azgın diktatörlere, idarelere şeytanî güçlere, tağuta inanıyorlar. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler için: 'Bunlar, iman edenlerden, mü’minlerden daha doğru yoldadırlar' diyorlar....
Nisa Suresi, 51. Ayet:
Kendilerine ilahi
kel
amdan bir pay verildiği halde (şimdi) asılsız muammalara ve şeytani güçlere inananların ve hakikati inkara şartlanmış olanların, müminlerden daha doğru yolda olduklarını iddia edenleri görmüyor musun?...
Nisa Suresi, 52. Ayet:
Ulâi
kel
lezîne leanehumullâh(leanehumullâhu). Ve men yel’anillâhu fe len tecide lehu nasîrâ(nasîran)....
Nisa Suresi, 63. Ayet:
Ulâi
kel
lezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim fe a’rıd anhum vaızhum ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâ(belîgan)....
Nisa Suresi, 70. Ayet:
Zâli
kel
fadlu minallâh(minallâhi). Ve kefâ billâhi alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 71. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! İster küçük guruplar halinde ister toplu halde, savaşa giderken tehli
kel
ere karşı hazırlıklı olun....
Nisa Suresi, 78. Ayet:
1.
eyne mâ
: nerede
2.
tekûnû
: olursunuz
3.
yudrik-kum
: size yetişir, erişir
4.
el mevtu
: ölüm
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Ve yekûlûne tâatun, fe izâ berazû min indike beyyete tâifetun minhum gayrallezî tekûl(tekûlu). Vallâhu yektubu mâ yubeyyitûn(yubeyyitûne), fe a’rıd anhum ve tevek
kel
alâllâh(alâllâhi). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen)....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
1.
ve yekûlûne
: ve diyorlar
2.
tâatun
: itaat, bağlılık, kabul etme
3.
fe
: sonra
4.
izâ berazû
: ayrıldıkları za...
Nisa Suresi, 82. Ayet:
Onlar, hâlâ Kur’an’ın Allah
kel
âmı olduğunu ve mânasını düşünmiyecekler mi? Eğer o, Allah’dan başkası tarafından olsaydı, muhakkak ki içinde birbirini tutmıyan birçok söz ve ifadeler bulurlaradı....
Nisa Suresi, 84. Ayet:
Fe kâtil fî sebîlillâh(sebîlillâhi), lâ tu
kel
lefu illâ nefseke ve harrıdıl mu’minîn(mu’minîne), asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû. Vallâhu eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâ(tenkîlen)....
Nisa Suresi, 84. Ayet:
1.
fe
: artık, öyleyse
2.
kâtil
: savaş, cihad et
3.
fî
: ...'da
4.
sebîli allâhi
: Allah'ın yolu
Nisa Suresi, 84. Ayet:
O halde, Allah yolunda, İslâm uğrunda savaş. Sen sadece kendinden sorumlusun. Hesap edilmeyen tehli
kel
eri önlemek, sıkıntıları kolaylaştırmak için mü’minleri de savaşa, savaşa hazırlıklı olmaya tekrar tekrar teşvik et. Umulur ki, Allah kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin güçlerini kırar. Güçlü olan Allah’tır. En şiddetli cezalandıracak olan da O’dur....
Nisa Suresi, 84. Ayet:
Onun için Allah yolunda çarpış, ancak nefsinden başkasiyle mü
kel
lef değilsin, mü'mileri de çarpışmağa teşvik et, me'muldur ki Allaha küfretmekte bulunanların tazyikını defetsin, Allah tazyikce de daha şiddetli tenkilce de daha şiddetlidir....
Nisa Suresi, 84. Ayet:
Artık Allah yolunda savaş. Sen kendinden başkasıyle mü
kel
lef (sorumlu) tutulmayacksın. Îman edenleri de teşvik et. Olur ki Allah o küfredenlerin savletini defeder. Allah, satvetce de çok çetindir, kahr-u ceza bakımından da çok çetindir. ...
Nisa Suresi, 84. Ayet:
Artık Allah yolunda savaşta bulun. Sen nefsinden başkası ile mü
kel
lef olmazsın. Mü'minleri de teşvik et. Umulur ki, Allah Teâlâ o kâfir olanların savletini defeder ve Allah Teâlâ savletce daha şiddetlidir ve tenkilce de daha şedîddir....
Nisa Suresi, 87. Ayet:
1.
allâhu
: Allah
2.
lâ
: yok
3.
ilâhe
: ilâh
4.
illâ
: ...'den başka, hariç
Nisa Suresi, 92. Ayet:
Bir mü’minin diğer bir mü’mini öldürmeye hiçbir şekilde hakkı yoktur. Hata ile öldürmenin de cezası vardır. Hata ile bir mü’mini öldüren kimsenin mü’min bir köleyi esaret boyunduruğundan kurtararak hürriyetine kavuşturması ve ölenin ailesine, vârislerine teslim edilebilecek bir diyet vermesi gerekir. Vârislerin diyeti, imanda sadâkatlerinin ve kemallerinin ifadesi olan sadakaya, malî mü
kel
lefiyetlere sayarak bağışlamaları müstesna. Bu durumda diyet vermez. Öldürülen mü’min olmakla beraber, sizin...
Nisa Suresi, 93. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yaktul
: öldürür
3.
mu'minen
: mü'min
4.
muteammiden
: taammüden , kasten
Nisa Suresi, 102. Ayet:
(Tehli
kel
i bir anda) sen onların arasında bulunup kendilerine namaz kıldırdığında içlerinden bir grup seninle birlikte namaza dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secde ettiklerinde arkanıza geçsinler ve henüz namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte namaz kılsınlar. Bu arada tedbirlerini alsın ve silahlarını da yanlarında bulundursunlar. Kâfirler sizin silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil olmanızı ve birden üzerinize baskın yapmak isterler. Yağmurdan dolayı sıkınt...
Nisa Suresi, 105. Ayet:
İnnâ enzelnâ iley
kel
kitâbe bil hakkı li tahkume beynen nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu). Ve lâ tekun lil hâinîne hasîmâ(hasîmen)....
Nisa Suresi, 105. Ayet:
Biz sana, hakikati ortaya koyan bu ilahi
kel
amı indirdik ki insanlar arasında Allahın sana öğrettiğine göre hüküm verebilesin. O halde ihanet edenlerle tartışmaya girme,...
Nisa Suresi, 113. Ayet:
Ve lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemmet tâifetun minhum en yudıllûke. Ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey’(şey’in). Ve enzelallâhu aley
kel
kitâbe vel hikmete ve allemeke mâ lem tekun ta’lem(ta’lemu). Ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ(azîmen)....
Nisa Suresi, 113. Ayet:
Allahın sana lütfu ve rahmeti olmasaydı, o (kendilerine zulmede)nlerden bazısı seni saptırmaya çalışırdı; ama onlar kendilerinden başka kimseyi saptıramazlar. Sana asla bir zarar da veremezler, çünkü Allah sana bu ilahi
kel
amı indirmiş, hikmeti (vermiş) ve sana bilmediklerini öğretmiştir. Allahın sana olan lütfu gerçekten büyüktür....
Nisa Suresi, 127. Ayet:
Onlar, kadınlar ile ilgili düzenlemeler konusunda kendilerini aydınlatmanı istiyorlar. De ki: "(Bizzat) Allah onlarla ilgili hükümler konusunda sizi aydınlatmaktadır"; nitekim kendiniz onlarla evlenmek istediğinizden haklarını vermediğiniz (sorumluluğunuz altındaki) yetim kızlar ile kimsesiz çocuklar ve sizin yetimlere karşı adaletli davranma yükümlülüğünüz hakkında size tebliğ edilen bu ilahi
kel
amda (Allahın iradesi tezahür etmiş)tir. Ve ne iyilik yaparsanız, unutmayın ki Allah onu tamamıyla b...
Nisa Suresi, 129. Ayet:
Ve len testatîû en ta’dilû beynen nisâi ve lev harastum fe lâ temîlû kullel meyli fe tezerûhâ
kel
muallakah(muallakati). Ve in tuslihû ve tettekû fe innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen)....
Nisa Suresi, 140. Ayet:
Allah bu ilahi
kel
amda size buyurmuştur ki ne zaman Allahın mesajlarının inkar edildiğini ve onların hafife alındığını duyarsanız, başka şeyler konuşmaya başlayıncaya kadar bunu yapanların yanından ayrılmalısınız, yoksa kesinlikle onlar gibi olursunuz. Bakın, Allah, ikiyüzlüleri hakikati inkar edenlerle birlikte cehennemde toplayacaktır,...
Nisa Suresi, 141. Ayet:
Onlar sizi gözetleyip duruyorlar. Size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, mü'minlerden size (gelecek tehli
kel
eri) önlemedik mi?" derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kafirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez....
Nisa Suresi, 141. Ayet:
Onlar sizi gözetleyip duruyorlar. Size Tanrı'dan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: "Sizinle birlikte değil miydik?" derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: "Size üstünlük sağlamadık mı, inançlılardan size (gelecek tehli
kel
eri) önlemedik mi?" derler. Tanrı, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Tanrı, kafirlere inançlıların aleyhinde kesinlikle yol vermez....
Nisa Suresi, 141. Ayet:
Onlar sizi gözetleyip durmaktalar. Size Allah'tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: «Sizinle birlikte değil miydik?» derler. Ama kâfirlere bir pay düşerse: «Size üstünlük sağlamadık mı, mü'minlerden size (gelecek tehli
kel
eri) önlemedik mi?» derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kâfirlere mü'minlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez.....
Nisa Suresi, 151. Ayet:
Öyleleri
kel
imenin tam anlamıyla gerçek kâfirlerin tâ kendisidir. Biz ise o kâfirlere aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyk(aleyke). Ve
kel
lemallâhu mûsâ teklîmâ(teklîmen)....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
1.
ve rusulen
: ve resûller
2.
kad
: olmuştu
3.
kasasnâ-hum
: onları kıssa ettik, anlattık
4.
aleyke
: sana
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Ve daha önce sana kıssa etmiş olduğumuz (bahsettiğimiz) resûllere ve sana bahsetmediğimiz resûllere de (vahyettik). Ve Allah, Hz. Musa ile
kel
imelerle (hitap ederek) konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Daha önce sana hikâyelerini anlattığımız veya anlatmadığımız Rasûllere de (vahyettik). . . Allâh Musa'ya
kel
ime
kel
ime konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Sana önceden anlattığımız elçilere ve anlatmadığımız elçilere de... Ve ALLAH Musa ile de
kel
imelerle konuşmuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Hem gerek sana evvelce naklettiğimiz Resulleri, ve gerek nakletmediğimiz Resulleri gönderdiğimiz gibi, hem de Allahın Musâya
kel
âm söylemesi gibi...
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Ve gerek sana önceden kendilerini anlattığımız peygamberleri, gerekse anlatmadığımız peygamberleri gönderdiğimiz, hem de Allah'ın Musa'ya
kel
am söylemesi gibi....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Hem öyle peygamberler (gönderdik) ki, elbette onları(n kıssalarını) daha önce sana anlattık ve öyle peygamberler de var ki onları(n kıssalarını) sana anlatmadık. Ve Allah, Mûsâ ile (ses, harf ve
kel
imelere muhtaç olmadan, vâsıtasız) bir hitâb ile konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Ve evvelce kıssalarını sana bildirdiğimiz peygamberleri ve kıssalarını sana bildirmediğimiz peygamberleri gönderdik. Ve Allah Teâlâ Mûsa ile bilmuhâtabe (aracısız) te
kel
lüm buyurmuştur....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Bundan önce sana kıssalarını anlattığımız peygamberlere ve kıssalarını sana anlatmadığımız peygamberlere de vahyettik. Musa ile de Allah bizzat
kel
âmıyla konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya
kel
ime
kel
ime söz söylemişti....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illâl hakk(hakka). İnnemâl mesîhu îsâbnu meryeme resûlullâhi ve
kel
imetuhu. Elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minhu, fe âminû billâhi ve rusulihî, ve lâ tekûlû selâseh(selâsetun). İntehû hayran lekum. İnnemâllâhu ilâhun vâhid(vâhidun). Subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen)....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
1.
yâ
: ey
2.
ehle
: ehil, sahip
3.
el kitâbi
: Kitap
4.
lâ taglû
: haddi aşmayın
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitab ehli! Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan (doğrudan, gerçekten) başka bir şey söylemeyin. Mesih İsa, Meryem'in oğludur ve sadece Allah'ın resûlü ve O'nun
kel
imesidir. (Ruh'ûl Kudüs) Onu Meryem'e ilka etti ve o, kendisinden (Ruh'ûl Kudüs'den) bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin! Ve "Üçtür." demeyin (baba Allah, oğul Allah ve Ruh'ûl Kudüs diye üç Allah vardır demeyin), vazgeçin, sizin için hayırlıdır. Allah sadece tek ilâhtır. O'nu, “çocuk sahibi ol...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği)
kel
imesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap ehli, dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında gerçek olanı söyleyin. Meryemoğlu Mesîh İsa, ancak Allah'ın peygamberidir ve Meryem'e ilga ettiği
kel
imesidir ve kendisine ait bir ruhtur. Artık inanın Allah'a ve peygamberlerine ve Tanrı üçtür demeyin, vazgeçin bundan, bu hayırlıdır size. Allah, ancak tek tanrıdır, oğul sahibi olmaktan münezzehtir ve onundur ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve koruyucu olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı "kün: Ol"
kel
imesi(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. "(Tanrı) üçtür" demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmakta...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar. . . Dininizde ölçüyü kaçırıp haddi aşmayın. . . Allâh üzerine Hak olmayanı söylemeyin. . . Meryemoğlu İsa Mesih, yalnızca Allâh Rasûlü ve O'nun
Kel
imesi'dir. . . Onu Meryem'e ilka etmiştir ve kendinden (El Esmâ ül Hüsnâ'sından) bir mânâdır (ruhtur). . . O hâlde Esmâ'sıyla her şeyin hakikati olan Allâh'a ve Rasûllerine iman edin. . . "Üçtür" (baba - oğul - kutsal ruh) demeyin! Sizin hayrınıza olarak (buna) son verin. . . Allâh ancak İlâh'un Vahid'dir...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında doğru olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih Allah'ın peygamberi, Meryem'e bıraktığı
kel
imesi ve O'ndan bir ruhtur. Artık Allah'a ve peygamberlerine iman edin. '(İlah) Üçtür' demeyin. Bu iddialarınızdan vazgeçin. Sizin hayrınıza olur. Şüphesiz ki Allah tek bir ilahtır. Allah bir çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve
kel
imesidir. Onu ('OL'
kel
imesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitab (Hristiyanlar ve Yahudi’ler): Dininizde hududu geçip taşkınlık etmeyin, İsa (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur, gibi sözler söylemeyin. Allah’a karşı ancak hak olanı söyleyin. Meryem’in oğlu Mesîh İsa, Allah’ın Peygamberi, Meryem’e ulaştırıp bıraktığı
kel
imesidir (vasıtasız yaratığıdır); ve ondan bir ruh olmaktan başka bir şey değildir. Artık Allah’a ve peygamberlerine iman edin de Allah “Üç” dür demeyin. Bundan vaz geçin, hakkınızda hayırlı olur. Allah, yalnız bir tek İlâh’dır; çocu...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli! Dininizde taskinlik etmeyin. Allah hakkinda ancak gercegi soyleyin. Meryem oglu Isa Mesih, Allah'in peygamberi, Meryem'e ulastirdigi
kel
imesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanin, «uctur» demeyin, vazgecin, bu hayrinizadir. Allah ancak bir tek Tanri'dir, cocugu olmaktan munezzehtir, goklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. *...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininizde sının aşmayın, ölçüyü kaçırıp aşırı gitmeyin. Allah'a karşı ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu Mesîh İsâ, ancak Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ilka ettiği
kel
imesi ve Allah'tan (gelme) bir ruhtur. O halde Allah'a ve peygamberlerine imân edin de (Tanrı) üçtür, demeyin, bundan vazgeçin, sizin için hayırlı olur. Allah ancak bir tek ilâhtır; çocuğu olmaktan pâk ve münezzehtir ve yücedir. Göklerde olanlar, yerde olanlar O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı
kel
imesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, 'üçtür' demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tek Tanrı'dır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı «kün: Ol»
kel
imesi(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. «(Tanrı) üçtür» demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmakta...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Kitaplılar! Dininizde sınırı aşmayın. ALLAH hakkında yalnız gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, sadece ALLAH'ın elçisi ve Meryem'e gönderdiği
kel
imesi ve O'ndan gelen bir candır. ALLAH'a ve elçilerine inanın. 'Üçtür,' demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Biricik tanrı yalnız ALLAH'tır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Vekil olarak ALLAH yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehli kitab! dininizde gulüvvetmeyin, Allaha karşı hakk olmıyanı söylemeyin, Mesih Isâ ibni Meryem sade Allahın Resulü ve Meryeme ilka eylediği
kel
imesi ve ondan bir ruhtur, başka bir şey değil, gelin Allaha ve Resullerine iyman getirin «üç» demeyin, vaz geçin hakkınızda hayırlı olur, Allah ancak bir tek ilâhtır, o sübhan bir veledi olmaktan münezzehtir, göklerde ve yerde ne varsa onun vekil de Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap verilenler, dininizde aşırılığa gitmeyin ve Allah hakkında yalnızca gerçeği söyleyin! Meryem oğlu Mesih İsa, yalnızca Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı
kel
ime'si ve ondan bir ruhtur; başka birşey değil. Gelin Allah'a ve O'nun peygamberlerine iman getirin ve «üçtür» demeyin. Bundan vazgeçin; hakkınızda hayırlı olur! Allah, ancak bir tek İlah'tır, haşa O'nun bir oğlu olması asla düşünülemez. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak da Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu
kel
imesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda aşırılığa sapmayınız, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın sadece bir peygamberi, Meryem'e sunduğu bir
kel
imesi ve ondan gelen bir ruhtur. Allah'a ve peygamberine inanınız. Allah «üçtür» demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, hayrınıza olan budur. Allah ancak tek bir ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey onundur. Allah insan için yeterli bir vekildir....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Tanrı'ya karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa ancak Tanrı'nın elçisi ve
kel
imesidir. Onu ['Ol'
kel
imesini] Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Tanrı'ya ve elçisine inanın; "üçtür" demeyin. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Tanrı, ancak bir tek tanrıdır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Tanrı yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitâb, dîniniz hususunda haddi aşmayın. Allaha karşı hak olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsâ yalınız Allahın peygamberi ve
kel
imesidir ki onu Meryeme bırakmışdır. O, Allah tarafından (gelen) bir ruhdur. Artık Allaha ve peygamberlerine inanın da (Allah) «üç» (dür) demeyin. Kendiniz için hayırlı olmak üzere (bundan) vazgeçin. Allah, ancak bir tek tanrıdır. O, herhangi bir çocuğu bulunmakdan münezzehdir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onundur. Hakıykî vekîl (ve şâhid...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitab! Dîninizde haddi aşmayın ve Allah’a karşı, haktan başkasını söylemeyin! Meryemoğlu Îsâ Mesîh ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı
kel
imesi ve O’n(un tarafın)dan (yaratılmış) bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine îmân edin! '(Allah) üçtür' demeyin! Kendi hayrınıza olarak (bundan)vazgeçin!Allah, ancak tek bir İlâhdır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir! Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Vekîl olarak da Allah yeter!...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehl-i Kitab; dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih; Allah'ın peygamberi, O'nun Meryem'e ulaştırdığı
kel
imesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Allah üçtür, demeyin. Kendi yararınıza olarak bundan vazgeçin. Allah sadece bir tek ilahtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde haddi tecavüz etmeyiniz ve Allah Teâlâ'ya karşı haktan başkasını söylemeyiniz. Şüphe yok ki, Meryem'in oğlu İsa Allah Teâlâ'nın ancak bir peygamberidir ve O'nun tarafından bir
kel
imedir, O'nu Meryem'e ulaştırmıştır ve O'nun tarafından bir ruhtur. Artık Allah Teâlâ'ya ve O'nun peygamberlerine imân ediniz ve üç demeyiniz, vazgeçiniz, sizin için hayırlı olur. Muhakkak ki, Allah Teâlâ bir tanrıdır, kendisi için bir veled bulunmaktan münezzehtir. Göklerde ne varsa ve yerde n...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı
kel
imesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter!...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
- Ey kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında doğru olandan başka bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih sadece Allah’ın Peygamberi ve Meryem'e ulaştırdığı bir
kel
imesi ve kendinden bir rahmettir. Allah’a ve Peygamberlerine iman edin, “üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin. Allah sadece tek bir ilahtır bir çocuğu olmaktan uzaktır. Göklerdeki ve yerdekiler Onundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehl-i kitap! Dininizde haddi aşmayın, taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri iddia etmeyin. Meryem’in oğlu Mesih Îsâ sadece Allah’ın resulü, Meryeme ulaştırdığı
kel
imesidir. Allah tarafından gelen bir ruhtur. Gelin Allah’a ve elçilerine iman getirin, "Tanrı üçtür!" demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin. Allah ancak tek bir İlahtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Koruyan ve yöneten olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allâh hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allâh'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı
kel
imesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allâh) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allâh, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sâhibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allâh yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryemoğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın peygamberi ve
kel
imesidir. Onu (OL'
kel
imesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve peygamberine inanınız; «üçtür» demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....