Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş
, qan, donuz əti, Allahdan başqasının adı ilə kəsilmiş, boğulmuş, (daş, ağac və s. ilə) vurulmuş, (yuxarıdan yuvarlanaraq) yıxılıb ölmüş, buynuzlanıb ölmüş və vəhşi heyvanların parçalayıb yediyi heyvanlar sizə haram edildi. Canı çıxmadan kəsdikləriniz isə istisnadır. Dikinə qoyulmuş daşların (bütlərin) qarşısında kəsilmiş heyvanlar və fal oxları ilə qismətinizi axtarmağınız da (haram edilmişdir). Bunlar günah işlərdir. Bu gün kafirlər sizin dininizdən (dininizi yıxmaqdan) ümidlərini kəsdilər....
Ənam Suresi, 145. Ayet:
De: “Mənə vəhy olunanların içində murdar olmaları səbəbilə
leş
, axıdılan qan, yaxud donuz əti və ya günah olaraq Allahdan başqasının adı ilə kəsilmiş heyvan istisna olmaqla, yemək yeyən bir kimsəyə haram edilmiş bir şey görmürəm. Kim məcbur qalarsa, həddi aşmadan zəruri ehtiyacı qədər (yeyərsə, bilsin ki), Rəbbin şübhəsiz, bağışlayandır, rəhmlidir!...
Ənam Suresi, 145. Ayet:
De: “Mənə nazil edilən kitabda
leş
, qan, murdar donuz əti və ya Allahdan başqasının adına kəsilən heyvandan başqa heç kimə yeməsi haram olan bir şey görmürəm. Kim yemək məcburiyyətindədirsə, həddi aşmadan, ehtiyacı olduğu qədər yeyə bilər." Həqiqətən, sənin Rəbbin Bağışlayandır, Onun mərhəməti sonsuzdur....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek, neredeyse görmelerini yok edecekti. Şimşek, aydınlık verince ışığında yürürler; üzerlerine karanlık çökünce de oldukları yerde kalakalırlar. Allah dileseydi onların işitme ve görme yeteneklerini tamamen yok ederdi. Kuşkusuz, Allah'ın gücü her şeye yeter....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Hatırlayın! Musa ile kırk gece için söz
leş
miştik. Sonra siz, onun arkasından buzağı yaparak zalim
leş
tiniz....
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hani! Musa'ya: "Ey Musa, asla tek çeşit yiyeceğe dayanamayız. Rabb'inden bizim için yerden çıkan ürünlerden; sebzesinden, acurundan, sarımsağından, mercimeğinden, soğanından çıkarmasını iste." demiştiniz. Musa da: "Daha değerli olanı daha değersiz olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? O halde şehre inin; sizin istedikleriniz orada var." dedi. Böylece, onların üzerine alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu. Ve Allah'ın gazabına uğradılar. Bu, Allah'ın ayetlerine inanmadıklarından ve nebilerin...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra siz o kimselersiniz ki; birbirinizi öldüren, bir kısmınızı yurtlarından çıkarıp, onlara karşı günahta ve düşmanlıkta iş birliği yapanlarsınız. Bir de esir olarak size gelirlerse, onlarla fidye
leş
iyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak, üzerinize haram kılınmıştı. Yoksa böyle yapmakla Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz. Sizden böyle yapanların cezası dünya hayatında aşağılanma, Kıyamet Günü'nde de en şiddetli azaba uğramaktır. Zira Allah, yaptıklarınızda...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Ant olsun ki Kitap verilenlere hangi ayeti getirirsen getir, yine de onlar senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar, birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Eğer, sana verilen bunca ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, o zaman zalimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
Sana, ayın evrelerini soruyorlar. De ki: "O, insanlar ve hacc için bir zaman ölçüsüdür." Evlerinize arkalarından girmeniz birr değildir; birr, takvalı davranmaktır. Öyleyse evlerinize kapılarından girin. Allah'a karşı takvalı olun ki kurtuluşa erebilesiniz....
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Allah için Haccı ve Umreyi tam yapın. Eğer engellenirseniz, o zaman hediyeden kolayınıza gelen şeyi gönderin! Ancak hediye yerine ulaşıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin. Sizden hasta olan veya başından bir rahatsızlığı bulunan; oruç tutmalı veya sadaka vermeli ya da nusuktan sayılacak bir fidye vermeli! Emin olduğunuz vakitte; kim, hac vaktine kadar umre ile faydalanmak isterse, hediyeden kolayına geleni göndermeli! Fakat kim bulamazsa, hac günlerinde üç, döndükten sonra da yedi gün olmak ...
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ona, "Allah'a karşı takvalı ol." dendiği zaman, kendisini üstün görmesi onu günaha sevk eder. İşte böylesine Cehennem yeter. O, ne kötü bir döşektir!...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Sizden öncekiler gibi sıkıntı ve zorluklar çekmeden Cennet'e gireceğinizi mi sandınız? Onlara dokunan sıkıntı ve zorluklarla öylesine sarsıldılar ki Resul ve onunla birlikte olan Müminler, "Allah'ın yardımı ne zaman?" dediler. İyi bilin ki Allah'ın yardımı yakındır....
Bəqərə Suresi, 220. Ayet:
Dünya ve ahiret hakkında... Bir de sana öksüzleri soruyorlar. De ki: "Onların hayatlarını düzene sokmak, sahipsiz bırakmaya göe hayırlı olandır." Eğer birlikte yaşayacak olursanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncu olanla yapıcı olanı ayırt etmesini bilir. Eğer, Allah dileseydi, sizi zora koşardı. Zira Allah, Çok Güçlü ve Her Şeye Egemen'dir....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte o elçiler ki her birine farklı lütuflarda bulunduk. Allah, onların kimisi ile konuşmuş, kimisinin de derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya beyyineler verdik ve onu Kudus'un Ruhu ile destekledik. Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, bunca açık kanıttan sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Yalnız onlar ihtilafa düştüler; onlardan kimisi iman etti, yine onlardan kimisi de inkar etti. Eğer Allah dileseydi birbirleriyle savaşmazlardı. Ancak, Allah neyi dilerse onu yapar....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Gökte ve yerde olan her şey, Allah'ındır. İçinizde olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çeker. Allah hak eden kimseyi bağışlar, hak eden kimseye de azap eder. Allah, Her Şeye Güç Yetiren'dir....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
Bu Kitap'ı sana indiren O'dur. O'nun bir kısım ayetleri muhkemdir ki bunlar Kitap'ın anasıdır. Diğer ayetler de muteşabihtir. Böyleyken kalbinde eğrilik bulunanlar, fitne çıkarmak ve kendi anlayışlarına uydurmak için muteşabih ayetlere yönelirler. Oysa onun en doğru te'vilini ancak Allah bilir. İlimde derin
leş
miş olanlar: "Biz O'na iman ettik, bütün ayetler Rabb'imizdendir." derler. Bunu ancak selim akıl sahibi olanlar düşünüp öğüt alır....
Ali-İmran Suresi, 29. Ayet:
De ki: "İçinizdekini gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. O, yerde ve gökte olan her şeyi bilir. Kuşkusuz, Allah Her Şeye Güç Yetiren'dir."...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
Bir resul olarak İsrailoğulları'na: "Doğrusu size Rabb'inizden bir ayetle geldim. Sizin için çamurdan kuş şeklinde bir şey yaratırım. Ona üflerim, Allah'ın izniyle hemen kuş oluverir. Körü ve alacalıyı iyi
leş
tiririm. Allah'ın izni ile ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yediğinizi ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer mümin iseniz kuşkusuz bunda sizin için bir ayet vardır."...
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i Kitap'tan öylesi vardır ki, kendisine yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Öylesi de var ki bir dinar emanet etsen, başına dikilmedikçe onu sana iade etmez. Bunun sebebi: "Ümmilerin malını yemede vebal yoktur." diye düşünmelerindendir. Onlar, bile bile, Allah adına yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlar, nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ve insanların ipine tutunmadıkları sürece zillet içinde olurlar. Onlar, Allah'ın gazabına uğradılar. Yoksunluğa tutsak oldular. Bunun nedeni, onların asi
leş
ip hadlerini aşarak, Allah'ın ayetlerini yalanlamaları ve haksız yere nebilerini öldürmeleridir. Bu ceza, onların isyan etmelerinden ve haddi aşmış olmalarındandır....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Arkalarında küçük ve aciz evlat bırakanlar, onlara karşı nasıl endişe duyuyorlarsa, aynı endişeyi onlar hakkında da duysunlar. Allah'a karşı takva ehli olsunlar ve doğru olan şey neyse onu söylesinler....
Nisa Suresi, 31. Ayet:
Eğer siz, yasaklananların büyüklerinden sakınırsanız, kötülüklerinizi küfrederiz. Ve sizi şerefli bir meskene yer
leş
tiririz....
Nisa Suresi, 35. Ayet:
Eğer, her ikisinin arasının bozulmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem belirleyin, eğer uzlaşmak isterlerse, Allah onların aralarını bulur. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen'dir, Her Şeyden Haberdar'dır....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler! Bazı yüzlerin azalarını silip, arkaları gibi dümdüz yapmadan veya Cumartesi yasağını çiğneyenleri lanetlediğimiz gibi sizi de lanetlemeden önce yanınızda bulunanı, doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin. Zira Allah'ın hükmü mutlaka gerçek
leş
ir....
Nisa Suresi, 57. Ayet:
İman edip salihatı yapanları da altlarından ırmaklar akan Cennetlere koyacağız. Onlar, orada kesintisiz olarak sürekli kalıcıdırlar. Orada, kendileri için arındırılmış eşler vardır. Ve onları serin bir gölgeye yer
leş
tireceğiz....
Nisa Suresi, 64. Ayet:
Biz, hiçbir resulü Allah'ın izni ile yalnızca kendisine itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendi kendilerine haksızlık yaptıklarında, sana gelip, Allah'tan bağışlanmalarını dileselerdi ve sen de Resul olarak onların bağışlanmasını dileseydin; Allah'ın tevbeleri kabul edici ve çok merhamet edici olduğunu göreceklerdi....
Nisa Suresi, 76. Ayet:
İman edenler Allah yolunda savaşırlar, Kafirler de tağutun yolunda savaşırlar. O halde şeytanı evliya edinenlerle savaşın. Kuşkusuz, şeytanın hilesi/düzeni zayıftır....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, ellerinizi çekin, salatı ikame edin, zekatı yapın denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir kısmı Allah'ın haşyeti gibi, hatta daha fazla insanlara haşyet duyarlar. Ve "Ey Rabb'imiz! Neden üzerimize savaş yazdın, bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya?" dediler. De ki: "Dünya geçimliği önemsizdir. Ahiret, takva sahibi kimseler için daha hayırlıdır." Ve hurma çekirdeğinin içindeki lif kadar size haksızlık edilmez....
Nisa Suresi, 87. Ayet:
Kendisinden başka ilah olmayan Allah, gerçek
leş
eceği kesin olan Kıyamet Günü'nde, sizi kesin olarak toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?...
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak, aranızda antlaşma olan halka sığınanlar veya ne sizinle ne de kendi halkıyla savaşmayı içine sindiremeyip size gelenler hariç. Eğer Allah dileseydi, onları başınıza musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. Eğer tarafsız kalarak ve sizinle savaşmayıp barış isterlerse, Allah onların aleyhinde size bir yol vermemiştir....
Nisa Suresi, 92. Ayet:
Hata ile olması dışında, bir Mü'min'in bir Mü'min'i öldürmesi olacak şey değildir. Kim, hata ile bir Mü'min'i öldürürse, Mü'min bir rekabeyi özgürlüğüne kavuştursun, ailesi bağışlamadığı takdirde, ölenin ailesine diyet ödesin. Eğer, öldürülen mü'min; düşmanınız olan bir halka mensupsa, Mü'min bir rekabeyi özgürlüğüne kavuştursun. Eğer, aranızda anlaşma bulunan bir halktansa, ailesine diyet vermek ve mü'min bir rekabeyi özgürlüğüne kavuşturmak gerekir. Kim bunları bulamazsa, Allah'tan t...
Nisa Suresi, 102. Ayet:
Sen de içlerinde bulunup; onlara salatı ikame ettirdiğin zaman, onların bir kısmı seninle beraber salata dursun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar, secde edince, arkanıza geçsinler. Sonra, salat etmemiş olan diğer kısım gelsin, seninle beraber salatı ikame etsin. Önlemlerini ve silahlarını da alsınlar. Kafirler, silahlarınızdan ve eşyalarınızdan uzak kalmanızı arzu ederler ki, size aniden baskın düzenlesinler. Eğer yağmurdan dolayı bir eziyet görürseniz veya hasta olursanız, ön...
Nisa Suresi, 162. Ayet:
Ancak, onlardan ilimde derin
leş
miş olanlar ve Mü'minler, sana ve senden önce indirilene inanırlar. Salatı ikame edenler, zekatı yapanlar, Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman edenler; işte onlara büyük bir ödül vereceğiz....
Maidə Suresi, 14. Ayet:
Ve "Biz Nasarayız." diyenlerden de söz aldık. Öğütlendikleri şeyden nasiplenmeyi unuttular. Biz de kıyamet gününe kadar aralarına düşmanlık ve kin yer
leş
tirdik. Ve Allah, ne iş yaptıklarını yakında haber verecektir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Biz sana, kendinden önceki Kitap'ı tasdik eden, onu düzenleyen bu Kitap'ı hakk olarak indirdik. O halde, aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Ve sakın sana gelen hakkı bırakıp onların hevalarına uyma. Ve Biz, sizin her biriniz için, bir şeriat ve yöntem belirledik. Allah dileseydi, sizi tek tip bir topluluk yapardı. Ancak sizlere verdiği ile sizi sınıyor. O halde hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Allah, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri bildirecektir....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve aralarında, Allah'ın sana indirdiğiyle hükmet. Onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından ve onlardan sakın. Eğer verdiğin kararlara uymazlarsa, bilesin ki Allah, bazı günahları nedeniyle onlara musibet isabet ettirmeyi istiyor. İnsanların pek çoğu elbette fasıktır....
Maidə Suresi, 64. Ayet:
O Yahudiler, "Allah'ın eli bağlıdır." dediler. Böyle söylemelerinden dolayı elleri bağlandı ve söyledikleri yüzünden lanetlendiler. Oysaki O'nun iki eli de açıktır. Nasıl dilerse öyle infak eder. Yemin olsun ki sana Rabb'inden indirilen şey onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü arttıracaktır. Biz de aralarına Kıyamet Günü'ne kadar düşmanlık ve nefret yer
leş
tirdik. Savaş için ateş yaktıkları her seferinde Allah onu söndürdü. Yeryüzünde bozgunculuk için koşuşuyorlar. Ve Allah bozguncuları sevmez...
Maidə Suresi, 97. Ayet:
Allah, Beyt-i Haram olan Kabe'yi ve o haram olan ayı ve hediye kurbanlığı ve gerdanlıkları insanlar için kıyam yaptı. Bilesiniz ki Allah, göklerdekini ve yerdekini bilmektedir. Kuşkusuz, Allah, Her Şeyi Bilen'dir....
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah, "Ey Meryem oğlu İsa! Senin ve annenin üzerinde olan nimetimi hatırla." Hani seni Kudus'un Ruhu ile desteklemiştim, insanlarla beşikte ve yetişkinlikte konuşuyordun. Ve hani sana Kitap'ı, Hikmet'i, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim. Ve hani Ben'im iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey tasarlıyordun ve ona üflüyordun, Ben'im iznimle hemen kuş oluyordu; kör olarak doğanı ve abrası Ben'im iznimle iyi
leş
tiriyordun. Hani Ben'im iznimle ölüleri çıkarıyordun. Hani İsrailoğulları'nı senden uzaklaş...
Maidə Suresi, 116. Ayet:
Allah: "Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, Allah'tan başka beni ve annemi iki ilah edinin diye sen mi söyledin?" buyurduğunda, "Sen yücesin." dedi. "Gerçek olmayan bir şeyi söylemek haddim değil. Ben onu söyleseydim, Sen onu bilirdin. Nefsimde olanı bilirsin, ben ise Sen'in zatında olanı bilmem. Sen, gaipleri eksiksiz bilensin."...
Ənam Suresi, 12. Ayet:
De ki: "Gökte ve yerde olan şeyler kimindir?" De ki: "Rahmeti Kendi üzerine yazan Allah'ındır." O, gerçek
leş
eceği kesin olan Kıyamet Günü'nde sizi mutlaka toplayacaktır. O kimseler ki kendi nefislerine hüsran ettiler, işte onlar iman etmezler....
Ənam Suresi, 35. Ayet:
Eğer yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yapabilirsen bir tünelle yerden veya bir merdivenle gökten onlara bir ayet getir! Eğer Allah dileseydi, elbette onları doğru yol üzerinde toplardı. O halde sakın cahillerden olma!...
Ənam Suresi, 60. Ayet:
O'dur geceleyin sizi öldüren, gündüz elde ettiğiniz şeyleri bilen. Sonra, bilinen ecelin gerçek
leş
mesi için diriltendir. Sonunda O'nadır dönüşünüz. Sonra da her ne yaptıysanız onu size haber verecektir....
Ənam Suresi, 107. Ayet:
Eğer Allah dileseydi, onlar müşrik olmazlardı. Seni onların üzerine koruyucu yapmadık. Ve Sen onların vekili de değilsin....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Böylece her nebiye ins ve cinn şeytanları düşman yaptık. Onların kimileri kimilerine aldatıcı yaldızlı sözler vahyederler. Eğer Rabb'in dileseydi bunu yapamazlardı. Onları iftiralarıyla baş başa bırak....
Ənam Suresi, 137. Ayet:
Böylece ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını öldürmeyi hoş gösterdiler. Hem onları mahvetmek hem de dinlerini karmakarışık etmek için. Eğer Allah dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurduklarıyla baş başa bırak....
Ənam Suresi, 145. Ayet:
De ki: "Bana vahyolunanda;
leş
, akıtılmış kan, pis olan domuz eti veya bir sapkınlık olarak Allah'tan başkası adına kesilmiş olanlar hariç, yiyecek kimse için haram kılınmış bir şey bulamıyorum. Kim mecbur kalırsa haddi aşmadan, zaruri ihtiyacı kadar bunlardan yiyebilir." Kuşkusuz Rabb'in Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Ənam Suresi, 148. Ayet:
Müşrik olanlar diyecekler ki: "Eğer Allah dileseydi biz de müşrik olmazdık, babalarımız da. Ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık." Onlardan öncekiler de aynı şekilde yalanladılar da sonunda azabımızı tattılar. De ki: "Yanınızda bir bilgi varsa onu bize gösterin. Siz, zandan başka bir şeye uymuyorsunuz ve ancak yalan yanlış atıp tutuyorsunuz."...
Ənam Suresi, 149. Ayet:
De ki: "Üstün hüccet Allah'ındır. Eğer Allah dileseydi elbette hepinizi doğru yola iletirdi."...
Əraf Suresi, 10. Ayet:
Doğrusu Biz, sizi yeryüzüne yer
leş
tirdik ve orada size geçimlik verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz....
Əraf Suresi, 19. Ayet:
Ey Âdem! "Sen ve eşin cennete yer
leş
in, dilediğiniz yerden yiyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa zalimlerden olursunuz."...
Əraf Suresi, 24. Ayet:
"Bir kısmınız bir kısmınıza düşman olarak inin." dedi. Yeryüzünde, size belli bir süreye kadar yer
leş
me ve yararlanma imkanı vardır." dedi....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onun verdiği haberin gerçek
leş
mesini mi bekliyorlar? Onun haberinin gerçek
leş
tiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar diyecekler ki: "Gerçekten Rabb'imizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bir şefaatçi var mıdır ki bize şefaatte bulunsun veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?" Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur....
Əraf Suresi, 71. Ayet:
"Rabb'inizin azabı ve öfkesi, hakkınızda kesin
leş
ti. Haklarında Allah'ın hiçbir yetki belgesi indirmediği, sizin ve atalarınızın taktığı isimler hakkında benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse! Kuşkusuz ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim." dedi....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
"Hatırlayın! Âd'dan sonra sizi halifeler yapıp yeryüzüne yer
leş
tirdi. O'nun ovalarında köşkler yapıyor, dağlarını yontup evler yapıyorsunuz. Allah'ın nimetlerini düşünün de yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın."...
Əraf Suresi, 100. Ayet:
Önceki halklardan sonra yeryüzüne mirasçı olanların, doğru yolu bulmaları gerekmez miydi? Eğer biz dileseydik onları da suçlarından dolayı cezalandırırdık. Kalplerini mühürlerdik de duymaz olurlardı....
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Mus'tezaf olan halkı da bereketlendirdiğimiz arzın doğusuna ve batısına mirasçı kıldık. Sabretmelerine karşılık Rabb'inin İsrailoğulları'na takdir ettiği hüküm gerçek
leş
ti. Firavun ve halkının yapıp yükselttikleri yapıları harap ettik....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, belirlediğimiz buluşma için adamlarından yetmiş kişi seçti. Kendilerini sarsıntı tutunca: "Ey Rabb'im! Dileseydin bunları da beni de daha önce yok ederdin. İçimizdeki birtakım beyinsizler yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, ancak senin bir fitnendir. Onunla hak edeni sapkınlıkta bırakırsın hak edene de doğru yolu gösterirsin. Sen bizim velimizsin. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın." dedi....
Əraf Suresi, 161. Ayet:
Onlara, "Şu beldeye yer
leş
in ve orada dilediğiniz şeylerden yiyin. Af dilediğinizi söyleyin ve teslim olmuş/kabullenmiş olarak kapısından girin" denilmişti. Biz, "Yanlışlarınızı bağışlayalım ve iyilik edenlere fazlasıyla verelim."...
Əraf Suresi, 171. Ayet:
Hani! Biz, dağı gölgelik gibi üzerlerine kaldırmıştık da onlar da üzerlerine düşecek sanmışlardı. "Size verdiğimize sımsıkı sarılın, içindeki öğüdü tutun ki takva sahibi olabilesiniz."...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu bununla yükseltirdik. Fakat o yere saplandı, hevasına uydu. Onun durumu, üzerine varsan da dilini sarkıtıp soluyan, varmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan halkın durumu böyledir. Sen bu kıssayı anlat, belki öğüt alırlar....
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana Saat'ten soruyorlar. Ne zaman gerçek
leş
ecek diye. De ki: "Onun bilgisi sadece Rabb'imin yanındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de, yere de ağır gelecektir. O size ansızın gelecek." Sanki sen biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi sadece Allah'ın yanındadır." Ancak insanların çoğu bu gerçeği bilmez....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Allah, iki topluluktan birinin sizin olacağını vaat ediyordu. Siz ise kuvveti bulunmayanı istiyordunuz. Oysa Allah da kelimeleriyle Hakk'ı gerçek
leş
tirmek ve Kafirlerin kökünün kesilmesini istiyordu....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Sizin vadinin bir ucunda, onların da öteki ucunda ve kervanın da sizden aşağıda olduğu o gün, eğer bilinen bir yerde buluşmak hususunda söz
leş
miş olsaydınız dahi, anlaşmazlığa düşerdiniz. Ama Allah, gerçek
leş
tirilmesi gereken bir işi yaptı; yok olan, apaçık bir kanıtla yok olsun, yaşayan da apaçık bir kanıtla yaşasın diye. Allah, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Tövbə Suresi, 7. Ayet:
Yaptıkları antlaşmayı bozan müşriklerin, Allah ve Resul'ünün yanında nasıl itibarları olabilir ki? Kendileriyle Mescid-i Haram yanında söz
leş
me yaptıklarınızın durumu başkadır. Onlar, size karşı sözlerinde durdukları sürece siz de sözünüzde durun. Allah, takva sahibi olanları sever....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, sülaleniz; kazandığınız mallarınız, kötüye gitmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşunuza giden evleriniz, size; Allah'tan, O'nun Resulü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli geliyorsa, o halde Allah'ın hükmünün gerçek
leş
mesini bekleyin." Allah, fasık olan halkı hidayete iletmez....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet, hakk geldi ve onlar istemedikleri halde, Allah'ın emri gerçek
leş
ti....
Tövbə Suresi, 72. Ayet:
Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, içinden ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları Cennetler ve Adn Cennetlerinde temiz yer
leş
im yerleri söz verdi. Allah'ın razı olması ise daha büyüktür. İşte büyük başarı budur....
Tövbə Suresi, 80. Ayet:
Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme. Onlar için yetmiş defa bağışlanma dilesen de yine Allah onları bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah'ı ve Resulü'nü inkar etmelerindendir. Allah, fasık olan halkı doğru yola iletmez....
Tövbə Suresi, 96. Ayet:
Kendilerini hoş göresiniz diye, size yemin ederler. Siz, onlardan razı olsanız da bilesiniz ki Allah fasık olan toplumdan asla razı olmaz....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevi Araplardan kimisi de Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanır. İnfak ettiğini Allah katında yakınlığa ve Resul'ün selavatına vesile sayar. Gerçekten o, kendileri için yakınlık vesilesidir. Allah, onları rahmetine alacak. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Yunus Suresi, 16. Ayet:
De ki: "Eğer Allah dileseydi onu size okumazdım. Onu size hiç bildirmezdim. İçinizde bir ömür kaldım. Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?"...
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Böylece, Rabb'inin fasıklar hakkındaki kelimesi gerçek
leş
miş oldu. Onlar iman etmezler....
Yunus Suresi, 48. Ayet:
"Eğer doğru söylüyorsanız, yaptığınız bu uyarı ne zaman gerçek
leş
ecek?" diyorlar....
Yunus Suresi, 51. Ayet:
"Gerçek
leş
mesi için acele istediğiniz azaba gerçek
leş
ince mi inanacaksınız yoksa şimdi mi?"...
Yunus Suresi, 93. Ayet:
Gerçekten Biz, İsrailoğulları'nı güvenli bir yere yer
leş
tirdik. Onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye dek ihtilafa düşmediler. Rabb'in, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında Kıyamet Günü hükmünü verecektir....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Rabb'inin haklarında kelimeleri gerçek
leş
ecek olanlar, iman etmezler....
Yunus Suresi, 99. Ayet:
Oysa Rabb'in dileseydi, yeryüzündekilerin tamamı iman ederdi! Bunu bildiğin halde, insanları zorla mı mü'min yapacaksın?...
Hud Suresi, 8. Ayet:
Eğer, bir ümmet için azabı onlardan belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, "Bunu engelleyen şey nedir ki?" derler. Bilesiniz ki, onlara azap geldiği gün, artık geri çevrilmez. Alaya aldıkları azap onları kuşatır....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Buyruğumuz gerçek
leş
ince, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri Bizden bir rahmetle kurtardık. Onları şiddeti çok ağır bir azaptan kurtardık....
Hud Suresi, 66. Ayet:
Nihayet haklarındaki yargımız gerçek
leş
erek, Salih'i ve beraberinde iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle izin gününün zilletinden kurtardık. Rabb'in, Çok Güçlü'dür, Mutlak Üstün Olan'dır....
Hud Suresi, 94. Ayet:
Hükmümüz gerçek
leş
ince Şu'ayb'ı ve onunla birlikte iman etmiş olanları, Tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri de dehşete düşürücü bir ses yakaladı. Yurtlarında dizüstü çökmüş olarak sabahladılar....
Hud Suresi, 101. Ayet:
Biz onlara haksızlık yapmadık; onlar kendi kendilerine haksızlık yaptılar. Rabb'inin buyruğu gerçek
leş
ince, Allah'ı bırakıp da kulluk ettikleri ilahları kendilerine hiçbir yarar sağlamadı. Yalnızca kayıplarını artırdılar....
Hud Suresi, 118. Ayet:
Rabb'in dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet yapardı. İhtilaf edenler olarak sürüp gitmezlerdi....
Hud Suresi, 119. Ayet:
Ancak Rabb'inin rahmet ettikleri hariç. Bunun için yarattı onları. Kesinlikle Rabb'inin takdir ettiği, "Cehennem'i cinlerden ve insanlardan dolduracağım" hükmü gerçek
leş
ecektir....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, hanımına: "Ona iyi bak, bize faydası olabilir, belki de onu evlat ediniriz." dedi. Böylece Yusuf'u oraya yer
leş
tirdik ki ona kimi hadislerin yorumunu öğretelim. Allah, takdir ettiğini yapandır. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 24. Ayet:
Gerçekten kadın Yusuf'a ilgi duydu. Yusuf da kadına ilgi duydu. Ne var ki Rabb'inin burhanı sayesinde kadına uymadı. Böylece ondan kötülüğü ve fuhşu çevirdik. Kuşkusuz o Bizim muhles kullarımızdandı....
Yusif Suresi, 26. Ayet:
Yusuf: "Kendisi bana sahip olmak istedi." dedi. Kadının ailesinden bir tanık durumu açığa çıkarmak için şöyle öneride bulundu: " Eğer gömleği ön taraftan yırtılmışsa, kadın doğru, Yusuf yalan söylemektedir."...
Yusif Suresi, 41. Ayet:
"Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz rabbine yine içki sunacak, biriniz ise asılacak ve kuşlar onun başından yiyecek. Bana sorduğunuz rüyanın gerçek
leş
ecek yorumu budur."...
Yusif Suresi, 50. Ayet:
Hükümdar: "Onu bana getirin." dedi. Hükümdarın elçisi ona gelince, rabbine dön ve ona, ellerini kesen kadınların durumunu sor. Kuşkusuz Rabb'im onların hilesini bilendir....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Yusuf, anne ve babasını makamına çıkardı. Hepsi onun makamına saygı ile eğildiler. Yusuf: "Ey babacığım! Bu durum, daha önceki rüyamın gerçek
leş
mesidir. Rabb'im onu gerçek kıldı. Ve gerçekten bana ihsanda bulundu. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra, O sizi çölden getirdi. Benim Rabb'im dilediğine lütuf sahibidir. Gerçek şu ki: O, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir."...
İbrahim Suresi, 14. Ayet:
"Ve onlardan sonra sizi mutlaka yeryüzünde yer
leş
tireceğiz. Bu, makamımı ve uyarımı dikkate alan kimseler içindir."...
İbrahim Suresi, 22. Ayet:
Ne zaman ki hüküm gerçek
leş
ti, şeytan onlara: "Şüphesiz ki Allah'ın vaktiyle yaptığı uyarıların hepsi gerçek
leş
ti. Ben de size vadettim. Benim verdiğim sözler ise boş çıktı. Zaten benim size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu. Ben size sadece çağrıda bulundum siz de kendiliğinizden çağrıma uydunuz. O halde beni kınamayın, kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Gerçekten ben, daha önce beni Allah'a ortak koşmanızı da yok saymıştım." dedi. Zalimlerin hakkı ...
İbrahim Suresi, 37. Ayet:
"Rabbimiz! Gerçekten ben, neslimden bir kısmını sahipsiz, ekine elverişli olmayan vadiye; Beyt-i Haram'ın yanına yer
leş
tirdim; Rabb'imiz! Salatı ikame etsinler. İnsanlardan bir kısmının gönlünü onlara yönelt. Ve onları kimi ürünlerle rızıklandır. Umulur ki onlar şükrederler."...
Hicr Suresi, 19. Ayet:
Yeryüzünü yaydık ve oraya ağır baskılar yer
leş
tirdik. Ve orada her türlü bitkiyi bir ölçüye göre yetiştirdik....
Hicr Suresi, 40. Ayet:
"Ancak onlardan muhles kulların hariç."...
Hicr Suresi, 59. Ayet:
"Ancak Lut ailesinin tamamını kurtaracağız."...
Hicr Suresi, 61. Ayet:
Elçiler, Lut'un ailesine geldiklerinde, ...
Nəhl Suresi, 9. Ayet:
Doğru yolu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Eğer O dileseydi, hepinizi hidayete erdirirdi....
Nəhl Suresi, 35. Ayet:
Şirk koşanlar, "Eğer Allah dileseydi biz onun yanı sıra başkasına kul olmazdık. Babalarımız da olmazdı. Ne biz ne de babalarımız O'nun haram kıldığından başka hiçbir şeyi haram kılmazdık." dediler. Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Bu durumda resullerin üzerine düşen, vahyi apaçık bir şekilde tebliğden başkası değil....
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Zulme uğramalarından sonra, Allah yolunda hicret eden kimseleri, kesinlikle dünyada iyi bir yere yer
leş
tiririz. Ahiret ödülü ise daha büyüktür. Keşke hicretten geri kalanlar bunu bilselerdi!...
Nəhl Suresi, 93. Ayet:
Allah, dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah hak edeni saptırır, hak edeni de doğru yola iletir. Siz, yaptığınız her şeyden sorumlu tutulacaksınız....
İsra Suresi, 5. Ayet:
Birincisinin zamanı gelince çok güçlü kullarımızı üzerinize gönderdik. Yurtlarının içlerine kadar girdiler, işgal ettiler. Böylece yapılan uyarı gerçek
leş
miş oldu....
İsra Suresi, 53. Ayet:
Kullarıma de ki: "Sözün en iyi olanını söylesinler!" Şeytan, onların aralarını bozar. Şeytan, insan için apaçık bir düşmandır....
İsra Suresi, 104. Ayet:
Arkasından İsrailoğulları'na, "güven içinde o yerde yer
leş
in! Sonra ahiret için verilen süre dolunca hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz." dedik....
İsra Suresi, 108. Ayet:
Ve derler ki: "Rabb'imiz her şeyden yücedir. Rabb'imizin uyarısı kesinlikle gerçek
leş
ecektir....
Kəhf Suresi, 48. Ayet:
Saf saf Rabb'ine arz olunacaklar. "Ant olsun ki siz, ilk yarattığımız gibi Bize geldiniz. Hayır, size yaptığımız uyarıları, gerçek
leş
tirmeyeceğimizi sanıyordunuz."...
Kəhf Suresi, 60. Ayet:
Bir zamanlar Musa, genç arkadaşına: "İki denizin bir
leş
tiği yere ulaşıncaya kadar yoluma devam edeceğim veya uzun zaman gitmeye devam edeceğim." demişti....
Kəhf Suresi, 61. Ayet:
İkisinin arasının bir
leş
tiği yere ulaştıklarında hutlarını unuttular. O da denizin derinliklerine doğru kendi yolunu tuttu....
Kəhf Suresi, 98. Ayet:
"Bu Rabb'imden bir rahmettir. Ama Rabb'imin uyarısı gerçek
leş
tiği zaman, onu yerle bir eder. Ve Rabb'imin uyarısı gerçektir." dedi....
Məryəm Suresi, 16. Ayet:
Kitap'ta Meryem'i de an! Hani o, ailesinden ayrılarak, doğu tarafında bir yere çekilmişti....
Məryəm Suresi, 17. Ayet:
Sonra ailesi ile arasına bir perde çekti. O zaman, ona ruhumuzu gönderdik. Ona normal bir beşer yapısında temessül etti....
Məryəm Suresi, 51. Ayet:
Kitap'ta Musa'yı da an. O, muhles bir resul, bir nebiydi....
Məryəm Suresi, 61. Ayet:
Rahman, kullarına gıyaben Adn Cennetleri söz verdi. Kuşkusuz O'nun sözü gerçek
leş
ecektir....
Məryəm Suresi, 71. Ayet:
Sizden oraya gelmeyecek hiç kimse yoktur. Bu Rabb'inin üzerine aldığı kesin
leş
miş bir yargıdır....
Taha Suresi, 7. Ayet:
Sözü açıkça söylesen de söylemesen de bil ki O, gizliyi de saklıyı da bilir....
Taha Suresi, 64. Ayet:
"Şu halde bütün oyunlarınızı bir
leş
tirin, sonra bir düzen içinde ortaya koyun. Bugün üstün gelen kesinlikle başarıyı elde etmiş olur."...
Taha Suresi, 69. Ayet:
"Sağ elinde olanı at, onların yaptığı şeyleri yutacak. Onların yaptıkları sihirbaz hilesinden başka bir şey değil. Ve sihirbazlar ne yaparlarsa yapsınlar kurtuluşa eremezler."...
Ənbiya Suresi, 31. Ayet:
Ve Biz, onları sarsmasın diye yeryüzüne ağır baskılar yer
leş
tirdik. Orada yol bulmaları için geçitler yaptık....
Ənbiya Suresi, 38. Ayet:
"Eğer doğru söyleyenlerdenseniz bu uyarı ne zaman gerçek
leş
ecek?" diyorlar....
Ənbiya Suresi, 57. Ayet:
"Allah'a yemin ederim ki, siz buradan ayrıldıktan sonra, putlarınız hakkında tasarladığımı gerçek
leş
tireceğim."...
Həcc Suresi, 25. Ayet:
Kafir olanlar ve Allah'ın yolundan ve Mescid-i Haram'dan engelleyenler -bilsinler ki- onu, orada yer
leş
ik olan ve dışarıdan gelen bütün insanların eşitçe adanmaları için yaptık. Kim orada haksızlıkla sapkınlık yaparsa, ona acı azaptan tattıracağız....
Həcc Suresi, 53. Ayet:
Kalplerinde hastalık olan ve kalpleri kararıp katılaşmış olanlara, şeytanın kattığı şeyi, sınav vesilesi kıldık. Zalimler derin bir yanılgı içindedirler....
Həcc Suresi, 59. Ayet:
Onları kesinlikle hoşnut olacakları bir yere yer
leş
tirecektir. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, Çok Şefkatli'dir....
Həcc Suresi, 77. Ayet:
Ey iman edenler! Ruku edin, secde edin, Rabb'inize kulluk edin, hayır yapın ki kurtuluşa erebilesiniz....
Möminun Suresi, 18. Ayet:
Gökten kararınca su indirdik. Ve onu yeryüzünde yer
leş
tirdik. Kuşkusuz Biz, onu gidermeye de gücü yetenleriz....
Möminun Suresi, 29. Ayet:
Ve de ki: "Rabbim! Beni kutlu, bereketli bir yere indir. Ve Sen doğru yere yer
leş
tireceklerin en hayırlısısın."...
Möminun Suresi, 50. Ayet:
Meryem oğlunu ve annesini bir ayet kıldık. Ve ikisini, suyu olan yer
leş
ime uygun bir tepeye yer
leş
tirdik....
Möminun Suresi, 107. Ayet:
"Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak zalim olduğumuz kesin
leş
miş olur."...
Nur Suresi, 43. Ayet:
Allah'ın, bulutları sürüklediğini, sonra aralarını bir
leş
tirdiğini, sonra da onları küme haline getirdiğini görmüyor musun? Böylece aralarından yağmur çıktığını görürsün. Ve gökten içinde dolu bulunan dağ gibi kümeleri getiriyor. Neredeyse parıltısı gözlerinizi alan şimşeği dilediğine isabet ettiriyor, dilediğinden de onu uzak tutuyor....
Furqan Suresi, 32. Ayet:
Kafirler: "Kur'an ona bir defada ve topluca indirilmeli değil miydi?" dediler. Oysaki bu, onu kalbine iyice yer
leş
tirelim diyedir. Onu düzenli bir şekilde pekiştire pekiştire indirdik....
Furqan Suresi, 45. Ayet:
Rabb'inin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? Dileseydi onu sabit kılardı. Sonra da Güneş'i ona yol gösterici yaptık....
Furqan Suresi, 51. Ayet:
Eğer dileseydik, elbette her beldeden bir uyarıcı çıkarırdık....
Şüəra Suresi, 4. Ayet:
Eğer dileseydik gökten öyle bir ayet indirirdik ki hepsi ona boyun eğmek zorunda kalırdı....
Şüəra Suresi, 24. Ayet:
Musa: "Eğer bütün gerçekliği ile doğruyu bilmek istiyorsanız, bilesiniz ki O, göklerin, yerin ve bu ikisi arasında bulunanların Rabb'idir." dedi....
Şüəra Suresi, 206. Ayet:
Sonra da onlara yapılan uyarı gerçek
leş
se, ...
Nəml Suresi, 39. Ayet:
Cinlerden bir ifrit: "Sen makamından kalkmadan önce onu sana getiririm. Bunu gerçek
leş
tirebileceğimden eminim." dedi....
Nəml Suresi, 46. Ayet:
Salih: "Ey halkım! Neden iyilik dururken, kötülüğün bir an önce olmasını istiyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dileseniz olmaz mı? Belki bağışlanırsınız!" dedi....
Nəml Suresi, 49. Ayet:
Allah'a yemin ederek dediler ki: "Gece ona ve ailesine baskın yapalım. Sonra da onun velisine ailesinin yok edilmesiyle bir ilgimiz yok, biz kesinlikle doğru söyleyenleriz diyelim."...
Nəml Suresi, 56. Ayet:
Fakat halkının cevabı: "Lut ailesini kasabamızdan çıkarın; çünkü onlar temiz kalmak isteyen kimselermiş!" olmaktan başka bir şey olmadı....
Nəml Suresi, 61. Ayet:
Yoksa yeryüzünü yer
leş
me yeri yapan ve orda nehirler akıtan, orada ağır baskılar koyan ve iki deniz arasına engel koyan mı? Allah ile beraber bir ilah mı? Hayır, onların çoğu bilmiyorlar....
Nəml Suresi, 71. Ayet:
"Eğer doğru söyleyenlerdenseniz, bu uyarı ne zaman gerçek
leş
ecek?" diyorlar....
Nəml Suresi, 82. Ayet:
Üzerlerine söz gerçek
leş
tiği zaman, onlara yerden bir dabbe çıkarırız. Kuşkusuz o, onlara, insanların ayetlerimize inanmadıklarını söyler....
Nəml Suresi, 85. Ayet:
Ve haksızlıkları nedeniyle üzerlerine söz gerçek
leş
miş oldu. Artık onlar konuşamazlar....
Qəsəs Suresi, 8. Ayet:
Derken Firavun ailesi, kendileri için bir düşman ve başlarına dert olacak olan onu, buluntu olarak aldı. Firavun, Haman ve askerleri yanlış yaptılar....
Qəsəs Suresi, 29. Ayet:
Musa, süresini tamamlayınca, ailesi ile yola çıktı. Tur tarafında bir ateş fark etti. Ailesine: "Bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Belki size ondan bir haber veya ısınmanız için bir ateş getiririm." dedi....
Qəsəs Suresi, 42. Ayet:
Bu dünyada arkalarına bir lanet taktık. Kıyamet Günü ise onlar çirkin
leş
tirilmiş olanlardandır....
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
"Eğer seninle beraber doğru yoldan gidersek, yerimizden kovuluruz." dediler. Katımızdan bir rızık olarak her türlü ürünün kendilerine getirildiği, saygı duyulan kutlu yere güven içinde yer
leş
tirmedik mi? Ne var ki onların çoğu bilmiyorlar....
Qəsəs Suresi, 58. Ayet:
Şımararak, geçindikleri şeylere şükretmeyen nice kenti yıkıma uğrattık. İşte bunlar, onların yer
leş
im yerleri! Kendilerinden sonra pek az kullanılan evleri. Şimdi onların hepsi bize kaldı....
Qəsəs Suresi, 63. Ayet:
Haklarında sözün gerçek
leş
tiği kimseler: "Rabb'imiz! İşte bunlar azdırdığımız kimselerdir. Kendimiz azdığımız gibi, onları da azdırdık. Uzak olduğumuzu Sana arz ederiz. Zaten onlar, bize kulluk etmiyorlardı." dediler....
Ənkəbut Suresi, 25. Ayet:
İbrahim: "Siz, dünya hayatında Allah'ın yanı sıra putları aranızda dostluk vesilesi edindiniz. Sonra Kıyamet Günü, bir kısmınız bir kısmınızı yalanlayacak ve bir kısmınız bir kısmınızı lanetleyeceksiniz. Varacağınız yer ateştir. Ve sizin için bir yardımcı yoktur." dedi....
Ənkəbut Suresi, 58. Ayet:
İnananları ve salihatı yapanları, içinde sürekli kalacakları Cennet'te; altından ırmaklar akan köşklere yer
leş
tireceğiz. İyi işler yapanların ödülü ne güzeldir!...
Rum Suresi, 12. Ayet:
Sa'atin gerçek
leş
tiği gün, mücrimler umutlarını kaybederler....
Rum Suresi, 14. Ayet:
Sa'at'in gerçek
leş
tiği gün; İzin Günü, onlar birbirinden ayrılırlar....
Rum Suresi, 21. Ayet:
O'nun ayetlerinden biri de, sizin için kendi cinsinizden eşler yaratmasıdır. Siz, onunla dingin
leş
ir huzur bulursunuz. Birbirinize karşı, aranızda sevgi ve rahmet oluşturdu. Düşünen bir toplum için bunda nice ayetler vardır....
Loğman Suresi, 10. Ayet:
Gördüğünüz gibi gökleri direksiz yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsmaması için ağır baskılar yer
leş
tirdi. Orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten su indirip, orada her kerim çiftten bitki bitirdi....
Səcdə Suresi, 13. Ayet:
Eğer dileseydik, herkese elbette hidayetini verirdik. Fakat Ben'den söz hak oldu: "Cehennemi tamamen cin ve insanlardan dolduracağım."...
Əhzab Suresi, 4. Ayet:
Allah, hiç kimsenin bedenine iki kalp yer
leş
tirmedi. Zihar yaptığınız eşlerinizi, size anne yapmadı. Ve himayeniz altına aldıklarınızı öz evladınız kılmadı. Bunlar sizin söylediğiniz boş sözlerdir. Allah gerçeği söyler. Ve doğru yola O iletir....
Əhzab Suresi, 17. Ayet:
De ki: Eğer Allah başınıza bir kötülük getirmeyi dilese sizi kim koruyabilir? Veya size bir rahmet dilese... Onlar, kendileri için Allah'tan başka bir veli de bir yardımcı da bulamazlar....
Əhzab Suresi, 33. Ayet:
Evlerinizde vakarlı olun. Cahiliye dönemindeki gösteriş gibi gösteriş yapmayın. Salatı ikame edin, zekatı yapın. Allah'a ve Resul'üne itaat edin. Ey Nebi'nin ailesi! Allah sizden her türlü kirliliği giderip sizi tertemiz kılmak istiyor....
Əhzab Suresi, 38. Ayet:
Nebi, Allah'ın farz kılması gereği olarak bir şeyi yapmasından dolayı suçlanamaz. Bu, daha önceki toplumlarda da geçerli olan Allah'ın yasasıdır. Allah'ın emri, kesin
leş
miş bir yazgıdır....
Əhzab Suresi, 54. Ayet:
Bir şeyi açığa vursanız da gizleseniz de şunu bilin ki; kuşkusuz Allah, Her Şeyi En İyi Bilen'dir....
Səba Suresi, 14. Ayet:
Onun ölümünü gerçek
leş
tirdiğimiz zaman; ölümünü, "minsee"yi kemiren "debbetularz"dan başka bir şey ortaya çıkarmadı. Yere kapandığında ortaya çıktı ki; cinler o gaybı bilselerdi, o alçaltıcı azap içinde kalmazlardı....
Səba Suresi, 20. Ayet:
Ant olsun ki, iblis onlar hakkındaki beklentisini gerçek
leş
tirdi. İnananlardan oluşan bir topluluk hariç, hepsi ona uydular....
Səba Suresi, 50. Ayet:
De ki: "Eğer yanlış yola sapmışsam sadece kendi zararıma sapmış olurum. Eğer doğru yoldaysam, bilesiniz ki Rabb'imin bana verdiği vahiy sayesindedir. O, Her Şeyi Duyan'dır, En Yakın Olan'dır....
Fatir Suresi, 35. Ayet:
O ki, bizi lütfundan kalınacak bir yurda yer
leş
tirdi. Orada bize bir yorgunluk dokunmayacak ve orada bize bir usanç gelmeyecek....
Yasin Suresi, 11. Ayet:
Sen ancak Zikir'e uyan ve görmediği halde Rahman'a haşyet duyan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesine bağışlanma ve çok şerefli bir ödülü haber ver....
Yasin Suresi, 47. Ayet:
Onlara: "Allah'ın sizi rızıklandırdığı şeylerden infak edin." dendiği zaman, Kafirler, iman edenlere: "Allah'ın dileseydi doyuracağı kimseyi biz mi doyuracağız? Siz ancak apaçık bir sapkınlık içindesiniz." dediler....
Yasin Suresi, 66. Ayet:
Eğer dileseydik, elbette gözlerini kör ederdik de yol bulmak için koşuşturup dururlardı. Yollarını nasıl bulacaklardı ki?...
Yasin Suresi, 67. Ayet:
Eğer dileseydik, oldukları yerde sabit bir şekle dönüştürürdük, ileri gitmeye de geri dönmeye de güç yetiremezlerdi....
Saffat Suresi, 40. Ayet:
Allah'ın muhles kulları hariç....
Saffat Suresi, 74. Ayet:
Ancak Allah'ın muhles kulları hariç....
Saffat Suresi, 128. Ayet:
Allah'ın muhles kulları hariç....
Saffat Suresi, 160. Ayet:
Allah'ın muhles kulları hariç....
Saffat Suresi, 169. Ayet:
"Biz de Allah'ın muhles kullarından olurduk."...
Sad Suresi, 83. Ayet:
"Ancak içlerinden muhles kulların hariç."...
Zümər Suresi, 19. Ayet:
Hakkında azap kararı gerçek
leş
miş olana gelince; ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?...
Zümər Suresi, 38. Ayet:
Onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "Elbette Allah." Diyecekler. De ki: "O halde Allah'ın yanı sıra yöneldiğiniz ilahlar, eğer Allah bana bir sıkıntı vermek istese, o sıkıntıya engel olabilirler mi? Veya Allah bana bir rahmet dilese, buna engel olabilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter!" De ki: "Sığınıp güvenmek isteyenler, yalnızca O'na sığınıp güvensinler."...
Zümər Suresi, 71. Ayet:
Kafirler bölük bölük Cehennem'e sürülürler. Oraya vardıklarında, kapıları açılır. Cehennem'in bekçileri onlara: "İçinizden size Rabb'inizin ayetlerini okuyan, sizi bu gününüzle karşılaşacağınıza dair uyaran resuller gelmedi mi?" derler. Onlar: "Evet geldi." derler. Fakat azap sözü Kafirlerin üzerine gerçek
leş
ti....
Mömin Suresi, 20. Ayet:
Allah, hakkı gerçek
leş
tirir. Allah'ın yanı sıra yöneldikleri kimseler ise hiçbir şeyi gerçek
leş
tiremezler. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören'dir....
Mömin Suresi, 46. Ayet:
Ateş! Sabah akşam ona arz olunurlar. O saatin gerçek
leş
eceği gün: "Firavuncuları azabın şiddetlisine sokun!"...
Mömin Suresi, 64. Ayet:
Sizin için yeryüzünü yer
leş
im alanı, gökyüzünü de üzerinize bir tavan gibi yapan Allah'tır. O, size en iyi şekille şekil veren ve sizi temiz şeylerden rızıklandırandır. İşte Rabbiniz olan Allah odur. Âlemlerin Rabb'i olan Allah, ne mübarektir....
Fussilət Suresi, 25. Ayet:
Biz, onlara birtakım yandaşlar musallat ettik. Yaptıklarını ve yapacaklarını onlara süslü gösterdiler. Cinn ve insten, kendilerinden önce gelip geçmiş topluluklarda yürürlükte olan "söz" üzerlerine gerçek
leş
ti. Onlar hüsrana uğrayan kimselerdir....
Fussilət Suresi, 27. Ayet:
Böylesi Kafirlere şiddetli bir azap tattıracağız. Ve onları yaptıklarının en kötüsü ile kesinlikle cezalandıracağız....
Şura Suresi, 8. Ayet:
Eğer Allah dileseydi kesinlikle onları bir tek ümmet yapardı. Ne var ki O hak eden kimseyi rahmetinin içine koyar. Zalimlere gelince, onların velisi ve yardımcısı yoktur....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onların, kendilerine ilim geldikten sonra anlaşmazlığa düşmelerinin nedeni kıskançlık ve ihtiraslarıdır. Eğer Rabb'inden, "belirlenmiş bir süreye kadar" sözü verilmemiş olunsaydı, aralarında hemen hüküm gerçek
leş
tirilirdi. Onların ardından Kitap'a mirasçı olanlar, tam bir ikilem ve kaygı içindedirler....
Şura Suresi, 15. Ayet:
İşte bunun için, artık sen onlara çağrıda bulun. Buyrulduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına uyma. Onlara de ki: "Allah'ın Kitap'tan indirdiği şeye inandım. Ve bana aranızda adaleti gerçek
leş
tirmem buyruldu. Allah, bizim de Rabb'imizdir, sizin de Rabb'inizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Öyleyse aramızda çekişmeye gerek yoktur. Nasıl olsa Allah aramızı bulacak. Dönüş yalnızca O'nadır....
Şura Suresi, 18. Ayet:
İnanmayanlar, alayımsı bir şekilde, onun hemen gerçek
leş
mesini istiyorlar. İnananlar ise tedbirlidirler. Onun gerçek olduğunu bilirler. Sa'at hakkında tartışanlar, derin bir sapkınlık içindedirler....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Onlar, senin için "Allah'a karşı yalan uydurdu." diyorlar. Oysaki Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Batılı yok eder. Ve kelimeleriyle hakkı gerçek
leş
tirir. O, göğüslerde olanı çok iyi bilendir....
Zuxruf Suresi, 20. Ayet:
"Eğer Rahman dileseydi, biz onlara kulluk etmezdik." dediler. Onların bu konuda hiçbir bilgileri yoktur. Onlar yalnızca saçmalıyorlar....
Duxan Suresi, 54. Ayet:
İşte böyle. Ve onları güzel gözlü hurilerle eş
leş
tirdik....
Casiyə Suresi, 26. Ayet:
De ki: "Sizi yaşatan sonra öldüren Allah'tır. Sonra sizi, gerçek
leş
eceği kesin olan Kıyamet Günü bir araya toplayacaktır." Ancak insanların çoğu bu gerçeği kavramıyorlar....
Casiyə Suresi, 28. Ayet:
Her ümmeti toplanmış görürsün. Her ümmet, amel defteriyle yüz
leş
meye çağrılır: "Bugün, yaptıklarınızın karşılığı size verilecektir."...
Əhqaf Suresi, 16. Ayet:
Onlar, yaptıklarının karşılığını en iyi şekilde verdiğimiz ve kötülüklerini görmezden geldiğimiz, Cennet ehli olan kimselerdir. Bu, kendilerine verilen doğru sözün gerçek
leş
mesidir....
Əhqaf Suresi, 18. Ayet:
İşte onlar ki, Cinn ve insten, kendilerinden önce gelip geçmiş topluluklarda yürürlükte olan "söz" üzerlerine gerçek
leş
ti. Onlar hüsrana uğrayan kimselerdir....
Məhəmməd Suresi, 6. Ayet:
Onları, dünyada kendilerine tarif ettiği Cennet'e yer
leş
tirecektir....
Məhəmməd Suresi, 12. Ayet:
Allah, iman edip salihatı yapanları, içinden ırmaklar akan Cennetlere yer
leş
tirir. Kafirler ise her şeyden yararlanıp, hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir....
Məhəmməd Suresi, 21. Ayet:
İtaat etmek ve maruf söz söylemektir. Fakat iş kesin
leş
ince Allah'a verdikleri sözde dursalardı elbette bu onlar için hayırlı olan olurdu....
Məhəmməd Suresi, 38. Ayet:
İşte siz böylesiniz. Allah yolunda infak etmeye çağrılırsınız ancak sizden bir kısmınız cimrilik yapar. Kim cimrilik yaparsa, aslında kendi aleyhinde cimrilik yapmış olur. Allah zengindir, siz ise yoksulsunuz. Eğer yüz çevirirseniz, sizin yerinize başka bir halk getirir. Onlar sizin gibi olmazlar....
Hucurat Suresi, 5. Ayet:
Eğer onlar, sen yanlarına çıkıncaya kadar sabredip bekleselerdi, elbette daha iyi olurdu. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Hucurat Suresi, 7. Ayet:
Allah'ın Resul'ünün aranızda olduğunu unutmayın. Eğer birçok işte size uysaydı kesinlikle sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah, size imanı sevdirdi ve kalplerinizi onunla güzel
leş
tirdi; küfürden, fasıklıktan ve isyandan nefret ettirdi. İşte bunlardır seçimlerini doğru yapmış olanlar....
Qaf Suresi, 7. Ayet:
Ve yine yeryüzünü döşedik, oraya ağır baskılar yer
leş
tirdik. Ve orada her çeşitten göz alıcı çiftler yetiştirdik....
Qaf Suresi, 14. Ayet:
Ve Eykeliler ve Tubba halkı. Hepsi resulleri yalanladılar. Böylece uyarım gerçek
leş
ti....
Qaf Suresi, 17. Ayet:
Sağında ve solunda yer
leş
miş iki kaydedici, yaptıklarını kayda geçirmektedirler....
Zariyat Suresi, 6. Ayet:
Kuşkusuz din kesinlikle gerçek
leş
ecektir....
Zariyat Suresi, 26. Ayet:
Habersizce ailesine gidip, hemen kızarmış buzağı eti getirdi....
Tur Suresi, 7. Ayet:
Rabb'inin azabı kesinlikle gerçek
leş
ecektir....
Tur Suresi, 20. Ayet:
Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Biz, onları temiz, "güzel bakışlı" hurilerle eş
leş
tirmişizdir....
Tur Suresi, 25. Ayet:
Bir araya gelerek söy
leş
irler:...
Qəmər Suresi, 12. Ayet:
Yeryüzünde de kaynakları fışkırttık. Böylece sular kararlaştırılan amaç için bir
leş
ti....
Qəmər Suresi, 41. Ayet:
Ant olsun ki, Firavun ailesine de uyarıcılar gelmişti....
Vaqiə Suresi, 1. Ayet:
Olacak olan o müthiş olay gerçek
leş
tiği zaman....
Vaqiə Suresi, 2. Ayet:
Onun gerçek
leş
mesini yalanlayan kimse kalmayacak....
Vaqiə Suresi, 65. Ayet:
Dileseydik kesinlikle onu çer-çöp yapardık da siz şaşırıp kalırdınız....
Vaqiə Suresi, 70. Ayet:
Eğer dileseydik onu tuzlu yapardık. Buna şükretmeniz gerekmez mi?...
Hədid Suresi, 22. Ayet:
Ne yeryüzünde ne de kendinizde meydana gelen bir musibet yoktur ki Biz onu gerçek
leş
tirmeden önce bir Kitap'ta yazılmamış olsun. Kuşkusuz bu Allah'a kolaydır....
Həşr Suresi, 9. Ayet:
Onlardan önce Medine'yi yurt edinen ve kalplerine iman yer
leş
miş olanlar, kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilen ganimetlerden dolayı, -kendileri muhtaç olsa bile- kalplerinde bir kaygı, kıskançlık duymazlar. Onları kendilerine tercih ederler. Kim, kendisini cimrilikten korursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir....
Səff Suresi, 12. Ayet:
Sizin suçlarınızı bağışlar ve sizi içinden nehirler akan Cennetlere koyar. Ve sizi, Adn Cennetlerinde, hoş meskenlere yer
leş
tirir. İşte bu, büyük kurtuluştur....
Münafiqun Suresi, 5. Ayet:
Ve onlara, "Gelin, Allah'ın Resul'ü sizin için bağışlanma dilesin." dendiği zaman; tersleyerek, büyüklük taslayıp, çekip gittiklerini görürsün....
Münafiqun Suresi, 6. Ayet:
Zaten onlar için bağışlanma dilesen de dilemesen de fark etmez. Allah, onları asla bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, böyle fasık halkı asla doğru yola iletmez....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Herhangi birinize ölüm gelip çatıp da "Rabb'im! Ölümümü yakın bir zamana kadar ertelesen de böylece ben de sadaka versem ve iyilerden olsam." demezden önce, size rızık olarak verdiklerimizden karşılıksız yardımda bulunun....
Talaq Suresi, 12. Ayet:
Allah, yedi göğü ve benzer şekilde yeryüzünü yaratandır. Allah'ın her şeye gücünün yettiğini, Allah'ın bilgisinin her şeyi kuşattığını bilesiniz diye, buyruğu onlar arasında iner durur....
Mülk Suresi, 13. Ayet:
Sözünüzü gizleseniz de açığa vursanız da fark etmez; O, göğüslerde olanı En İyi Bilen'dir....
Mülk Suresi, 25. Ayet:
"Eğer doğru söylüyorsanız, yaptığınız bu uyarı ne zaman gerçek
leş
ecek?" diyorlar....
Mülk Suresi, 27. Ayet:
Onu yakından gördükleri zaman, gerçeği yalanlayan nankörlerin yüzleri kötü
leş
ti. Onlara: "İşte bu, sizin isteyip durduğunuz şey!" denildi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Kuşkusuz Biz onları belalandırdık. Tıpkı, bahçelerinin ürünlerini sabah erkenden toplayacaklarına dair söz
leş
en bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi....
Haqqə Suresi, 1. Ayet:
Gerçek
leş
eceği kesin olan!...
Haqqə Suresi, 2. Ayet:
Nedir gerçek
leş
eceği kesin olan?...
Haqqə Suresi, 3. Ayet:
Gerçek
leş
eceği kesin olanın ne olduğunu, nereden bileceksin?...
Haqqə Suresi, 15. Ayet:
İzin Günü gerçek
leş
ecek olan gerçek
leş
ir....
Məaric Suresi, 1. Ayet:
İsteyen, gerçek
leş
ecek olan azabı istedi....
Məaric Suresi, 11. Ayet:
Onlar, birbirleriyle yüz
leş
ecekler. Mücrim olan, İzin Günü'nün azabından kurtulmak için mümkün olsa oğullarını fidye olarak verebilmeyi ister;...
Müzzəmmil Suresi, 6. Ayet:
Kuşkusuz gece, bir oluşu gerçek
leş
tirmek için söz bakımından daha etkilidir....
Müzzəmmil Suresi, 18. Ayet:
Gök, o günün şiddeti ile çatlayıp parçalanacak ve O'nun uyarısı gerçek
leş
ecektir....
Mürsəlat Suresi, 7. Ayet:
Uyarıldığınız şey kesinlikle gerçek
leş
ecektir....
Mürsəlat Suresi, 21. Ayet:
Sonra onu korunaklı bir yere yer
leş
tirdik....
Mürsəlat Suresi, 36. Ayet:
Onlara izin verilmez ki, özür dilesinler....
Naziat Suresi, 32. Ayet:
Ona dağlar yer
leş
tirdi....
Naziat Suresi, 34. Ayet:
Fakat o en büyük olay gerçek
leş
tiği zaman....
Təkvir Suresi, 7. Ayet:
Nefisler eş
leş
tirildiği zaman, ...
Təkəsur Suresi, 6. Ayet:
Bilesiniz ki kesinlikle alevli ateşle karşı karşıya kalacaksınız....
Fil Suresi, 4. Ayet:
Onlara çamurdan sert
leş
miş taşlar atan....
Bəqərə Suresi, 3. Ayet:
İşte onlar gayblarındaki (algılayamadıkları) hakikate (Nefslerinin Allâh Esmâ'sının anlamlarının bir terkip - bi
leş
imi şeklinde meydana geldiğine) iman ederler, salâtı ikame ederler (fiilen edâ yanı sıra anlamını yaşarlar) ve kendilerine verdiğimiz maddi - manevî yaşam gıdasından Allâh adına karşılıksız paylaşırlar....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte onlar, Rablerinden (nefslerini oluşturan Esmâ bi
leş
iminden kaynaklanan) HÜDA (hakikati idrak) hâlindedirler ve onlar kurtuluşa ermişlerdir....
Bəqərə Suresi, 6. Ayet:
Kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip, senin peygamberliğini, Kur’ân’ı, Allah’a imanın gerektirdiği esasları inkârda ısrar edenleri, kâfirleri, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatarak uyarmanla uyarmaman fark etmiyor. İman etmeyecekler....
Bəqərə Suresi, 11. Ayet:
Onlara "Yeryüzünde yozlaşmaya ve çürümeye yol açmayın!" dediklerinde "Biz sadece düzeltmeye ve iyi
leş
tirmeye çalışıyoruz!" diye cevap verirler....
Bəqərə Suresi, 12. Ayet:
İyi bilesiniz ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, fakat bunun farkında değildirler......
Bəqərə Suresi, 12. Ayet:
Bilesin ki onlar, fesadçıların ta kendileridir de bunun farında değiller....
Bəqərə Suresi, 13. Ayet:
Onlara; insanların inandıkları gibi siz de inanın, denilince; o beyinsizlerin inandığı gibi mi biz de inanacağız? derler. Bilesin ki asıl beyinsizler onlardır da bunu bilmezler....
Bəqərə Suresi, 19. Ayet:
Yahut münâfıklar, karanlıklar içinde, gök gürültüleri çıkararak, şimşekler çaktırarak yağan yağmura tutulanlar gibi, şüphe, nifak ve inkâr karanlıkları içinde, tehditler ve müjdelerle dolu Kur’ân âyetlerini getiren vahiy sağanağı ile karşılaşanlardır. Ölümden çekinerek gök gürlemeleri yüzünden parmaklarıyla kulaklarını tıkayan kimseler gibi, tehdit âyetlerini duymamak için kulaklarını tıkarlar. Halbuki Allah, kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincin...
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek neredeyse onların gözlerini kamaştırır. Onları her aydınlatmasında onun (ışığında) yürürler. Ve onların üzerlerine karanlık çökünce de dikilip kalırlar. Ve eğer Allah dileseydi, onların duymalarını da görmelerini de elbette giderirdi. Muhakkak ki Allah, herşeye kâdirdir (herşeye gücü yeter)....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek neredeyse gözlerini alıverecek. Önlerini her aydınlatışında ışığında yürürler. Karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, elbette onların işitme ve görme duyularını giderirdi. Şüphesiz Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
(O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Çakan şimşek neredeyse gözlerini alacak gibi olur. Bu onların önlerini aydınlatınca o ışıkta yürürler. Ama üzerlerine karanlık bastırınca dimdik ayakta kalırlar. Allah dileseydi onların işitme ve görme kabiliyetlerini alırdı. Allah'ın her şeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Çakan şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Şüphesiz Allah, herşeye güç yetirendir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
O şimşek, neredeyse gözlerini kapıp alıverecek; onları aydınlatınca da ışığı altında yürürler ve karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, onların işitme ve görme duyularını da giderirdi. Şüphesiz ki Allah, her şeye kâdirdir. (Nerdeyse Kur’an’ın hidayet nuru gözlerini alacak... Kur’anı Kerimin “İslâmın” bahşettiği ganimet ve nimetlerini gördükçe, emniyet içerisinde yürürler. Fakat cihâd ve İslâmın yüklediği vazifelerle karşılaştıkları zaman, karanlıkta dikilip kalanların hâli gibi, ger...
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Simsegin cakmasi neredeyse gozlerini alir; onlari aydinlattikca isiginda yururler ve uzerlerine karanlik basinca durakalirlar. Allah dileseydi isitme ve gormelerini giderirdi. Dogrusu Allah her seye Kadir'dir. *...
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Çakan şimşek neredeyse onların gözlerini kapıp alır. Önlerini aydınlatınca da onun ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık çöktüğü zaman ise (oldukları yerde) dikilip kalırlar. Allah dileseydi onların işitmelerini de, gözlerini de alıverirdi. Şüphesiz ki Allah'ın her şeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşeğin çakması neredeyse gözlerini alır; onları aydınlattıkça ışığında yürürler ve üzerlerine karanlık basınca durakalırlar. Allah dileseydi işitme ve görmelerini giderirdi. Doğrusu Allah her şeye Kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
(O esnada) şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada birazcık yürürler, karanlık üzerlerine çökünce de oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah şüphesiz her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek! Önlerini aydınlattıkça ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık basınca da dikilir kalırlar. ALLAH dileseydi işitme ve görmelerini giderirdi. ALLAH herşeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini aydınlatınca ışığında yürüyorlar, karanlıklar üzerlerine çökünce de dikilip kalıyorlar. Allah dileseydi işitme ve görmelerini alıverirdi. Şüphe yok ki, Allah her şeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek onların görme yeteneklerini nerede ise alıverecek. Çevrelerini aydınlatınca şimşeğin ışığı altında yürürler, fakat üzerlerine karanlık çökünce oldukları yerde kalakalırlar. Allah dileseydi, onların işitme ve görme yeteneklerini büsbütün giderirdi. Hiç kuşkusuz Allah her şeyi yapabilir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek neredeyse gözlerini kapıverecek! Önlerini aydınlattıkça ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık basınca da dikilir kalırlar. Tanrı dileseydi işitmelerini de, görmelerini de gideriverirdi. Tanrı herşeye gücü yetendir (kadir)....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
O şimşek hemen hemen gözlerini kapıp alıverecek. Onları aydınlatınca (ışığı) içinde yürürler, başlarına karanlık çökünce ise dikilib kalırlar. Allah dileseydi onların işitmelerini, gözlerini de giderirdi. Şübhe yok ki Allah her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
O şimşek, nerede ise gözlerini(n nûrunu) kapıp alıverecek! Ne zaman onlara aydınlık verse, onda (onun ışığında) yürürler; onlara karanlık çöktüğü zaman ise (oldukları yerde)dikilip kalırlar. Hâlbuki Allah dileseydi, elbette onların işitmelerini ve görmelerini giderirdi. Şübhesiz ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Az kalsın şimşek gözlerini alıverecek. Onları aydınlattıkça ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık basınca dikilip kalıverirler. Şayet Allah, dileseydi onların işitmelerini de, görmelerini de giderirdi. Muhakkak ki Allah, her şeye Kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Çakan şimşekler neredeyse gözlerini alıverir; ışık verince hareket ederler, karanlık çökünce oldukları yerde çakılıp kalırlar. Şayet Allah dileseydi, onları işitme ve görme (yetenek)lerinden yoksun bırakabilirdi: Çünkü Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
O esnada şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar. Etraflarını aydınlatınca bir kaç adım yürürler. Fakat üzerlerine karanlık çökünce oldukları yerde kalırlar. Allah dileseydi elbette onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek nerdeyse gözlerini köreltecek. Önlerini aydınlattı mı ışığında yürürler, (şimşek sönüp) karanlık çökünce de dikilir kalırlar. Allah dileseydi kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Allah gerçekten her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Neredeyse gözlerini kapıverecek olan şimşek önlerini aydınlattı mı o(nun ışığı)nda yürürler, üzerlerine karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allâh dileseydi elbette işitmelerini ve görmelerini de götürürdü. Şüphesiz Allâh'ın her şeyi yapmaya gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Çakan şimşek, neredeyse gözlerini kapıverecek; önlerini her aydınlattığında (biraz) yürürler, üzerlerine karanlık basıverince de kalakalırlar. Allah dileseydi, işitmelerini de görmelerini de gideriverirdi. Hiç şüphe yok Allah, herşeye güç yetirendir....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşeğin parıltısı gözlerini alacak gibidir. Şimşek etrafı aydınlatınca o ışıkta biraz yürürler; üzerlerine karanlık çökünce de oldukları yerde kalırlar. Eğer Allah dileseydi, onların kulaklarını sağır, gözlerini kör ederdi. Zira Allah'ın kudreti herşeye yeter....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
Şimşek, neredeyse gözlerini çarpıp götürüverecek. Kendilerine her aydınlık sunduğunda, orada yürürler. Üzerlerine karanlık binince çakılıp kalırlar. Eğer Allah dileseydi, işitme güçlerini de gözlerini de elbette alıp götürürdü. Çünkü Allah her şeye Kadîr'dir....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar! Sizi ve sizden oncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karsi gelmekten korunmus olabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar! Sizi de, sizden öncekileri de yaratan Rabbinize ibâdet ediniz ki korunup sakınanlar olabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar, sizi ve sizden öncekileri yaratmış olan Allah'a kulluk ediniz ki; Allah'ın azabından korunabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O’na karşı gelmekten korunmuş olabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan Rabb'inize ibadet edin ki, korunabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
Rabbiniz, sizin yaşamanız, yer
leş
meniz, menfaatiniz için yeryüzünü tarıma elverişli ovalar, iskâna uygun araziler haline, işlevli hale getiren, göğü de yükseltip düzenleyerek tavan olarak inşa eden, gökten su indirerek depolayandır. O su ile, size rızık olarak topraktan çeşitli ürünler çıkardı. Artık, bundan sonra da, bile bile Allah’a eşler, ortaklar koşmayın....
Bəqərə Suresi, 24. Ayet:
Bunu yapamazsanız, ki asla yapamayacaksınız, o takdirde, Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, yakıtı insanlar, suçlular, kâfirler, putperestler ve mâbut saydıkları taşlar olan ateşten korunun. Bu ateş, kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, nankörler için hazırlanmıştır....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İman ederek, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenleri, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanları, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyi
leş
tirmeye ön ayak olanları, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenleri müjdele: Onlara, altlarından ırmaklar akan cennet konakları var. Orada kendilerine ikram edilen herhangi bir meyvadan yediklerinde: 'Bu, daha önce tattığımı...
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allah, hakkı açıklamak için sayısız darb-ı meselli delillerden birini, bir sivrisineği, ondan daha küçük, daha büyük bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman edenler, bunların Rablerinden gelen hak düzeni yer
leş
tirmek için, öğüt verici, ibretli bir delil olduğunu bilirler. Kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler ise, bunları hafife alarak; 'Allah böyle darb-ı meselli bir delil ile ...
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
(26-27) Allah sivrisinegi ve onun ustununu misal olarak vermekten cekinmez. Inananlar bunun Rablerinden bir gercek oldugunu bilirler. Inkar edenler ise «Allah bu misalle neyi muradetti?» derler, O, bu misalle bircogunu saptirir, bircogunu da yola getirir. Onunla saptirdigi yalniz fasiklardir ki onlar Allah'la yapilan sozlesmeyi kabulden sonra bozarlar. Allah'in birlestirilmesini buyurdugu seyi ayirirlar ve yeryuzunde bozgunculuk yaparlar; zarara ugrayanlar iste onlardir....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
(26-27) Allah sivrisineği ve onun üstününü misal olarak vermekten çekinmez. İnananlar bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar edenler ise 'Allah bu misalle neyi murad etti?' derler, O, bu misalle birçoğunu saptırır, birçoğunu da yola getirir. Onunla saptırdığı yalnız fasıklardır ki onlar Allah'la yapılan söz
leş
meyi kabulden sonra bozarlar. Allah'ın bir
leş
tirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar; zarara uğrayanlar işte onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar, Allâh ahdini (Esmâ'sını açığa çıkarmanın farkındalığıyla yaşama istidadının gereğini) dünyaya geldikten sonra yerine getirmezler. Bir
leş
tirilmesini emrettiğini (Esmâ hakikati müşahedesini) keserler ve arzda (bedensel yaşam boyutunda) fesat çıkarırlar (bedensel arzular {karındaki ikinci beyin dürtüleri - komutları/nefsi emmâre} peşinde ömür tüketirler). İşte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Fâsıklar, kulluk söz
leş
mesinde kesin söz verdikten sonra, Allah’a verdikleri taahhüdü bozanlar, koyduğu ilâhî düzene, şeriatına aykırı hayat yaşayanlardır. Allah’ın, riayet edilmesini, bir
leş
tirilmesini, bütün olarak düşünülmesini, uygulanmasını emrettiği, bütün peygamberlerin tek davet ve tebliğ konusu İslâm dinindeki devamlılığı sağlayan hükümleri bir kenara atarak, ayrı dinler icat edenler; şer’î kuralları, şer’î düzeni, Kur’ân’ın bütünlüğünü bozarak, parçalayarak İslâm’ı tesirsiz kılmaya çal...
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Bunlar, Allah'a vermiş oldukları sözü kesinlik kazandırdıktan sonra bozarlar; Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiğini keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Zarara (hüsrana) uğrayacak olanlar da bunlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
(26-27) Allah sivrisinegi ve onun ustununu misal olarak vermekten cekinmez. Inananlar bunun Rablerinden bir gercek oldugunu bilirler. Inkar edenler ise «Allah bu misalle neyi muradetti?» derler, O, bu misalle bircogunu saptirir, bircogunu da yola getirir. Onunla saptirdigi yalniz fasiklardir ki onlar Allah'la yapilan sozlesmeyi kabulden sonra bozarlar. Allah'in birlestirilmesini buyurdugu seyi ayirirlar ve yeryuzunde bozgunculuk yaparlar; zarara ugrayanlar iste onlardir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
0 fâsıklar ki, Allah'ın (Elestu bi-Rabbiküm = Ben sizin Rabbınız değil miyim ? hitabındaki veya semavî kitaplarda geleceği haber verilen son peygambere inanmaları hususundaki) ahdini tevsîk ettikten sonra bozarlar. Allah'ın (biraraya getirilip) bitiştirilmesini emrettiği (dinî, ahlâkî, içtimaî bağları) keserler ve yeryüzünde fesad çıkarırlar. İşte zararda kalanlar ancak onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
(26-27) Allah sivrisineği ve onun üstününü misal olarak vermekten çekinmez. İnananlar bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. İnkar edenler ise 'Allah bu misalle neyi murad etti?' derler, O, bu misalle birçoğunu saptırır, birçoğunu da yola getirir. Onunla saptırdığı yalnız fasıklardır ki onlar Allah'la yapılan söz
leş
meyi kabulden sonra bozarlar. Allah'ın bir
leş
tirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar; zarara uğrayanlar işte onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar ki ALLAH ile yaptıkları anlaşmaya bağlılık sözü verdikten sonra onu bozarlar, ALLAH'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar kaybedenlerdir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'ın bir
leş
tirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar ki Tanrı ile yaptıkları anlaşmayı (ahid) onayladıktan (misakihi) sonra onu bozarlar, Tanrı'nın bir
leş
tirilmesini buyurduğu şeyi keserler / ayırırlar ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) yaparlar. İşte onlar zarara uğrayanlardır (hümülhasirun)....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O (fâsıklar) ki Allanın, (Kitablarında Muhammede îman etmeleri hakkındaki ahid (ve emr) ini onu te'kid de etdikden sonra bozarlar, Allah'ın bir
leş
tirilmesini emretdiği şey'i (hısımlık rabıtalarını, cem'iyyet birliğini, peygambere îmanda bir
leş
meyi) keserler, yer yüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar hüsrâne (maddî ve manevî en büyük zarara) uğrayanların ta kendileridir. ...
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O kimseler (o fâsıklardır) ki, Allah’ın ahdini (O’na verdikleri sözü) kat'iyen kabûlünden sonra bozarlar, Allah’ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi (akrabâlar ve mü’minler arasındaki irtibâtı) keserler ve yeryüzünde fesad çıkarırlar. İşte onlar, zarara uğrayanların ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Allah'ın ahdini pekiştirdikten sonra bozanlar, bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi koparanlar, yeryüzünde fesad çıkaranlar, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar ki, (fıtratlarına) yer
leş
tikten sonra Allah'a karşı taahhütlerini bozarlar, Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi koparıp ayırır ve yeryüzünü fesada verirler: İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar ki, kesin söz verip bağlandıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler. Yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar gerçekten zarara düşmüş olanlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Ki onlar, Allah ile yapılan söz
leş
meyi kabul ettikten sonra bozanlar, Allah’ın, bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlardır. İşte kaybedecek olanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar ki, söz verip bağlandıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar, Allâh'ın, bir
leş
tirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabâlık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar; işte ziyana uğrayanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Ki (bunlar) Allah'ın ahdini, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozarlar, Allah'ın kendisiyle bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarırlar. Kayba uğrayanlar, işte bunlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O fâsıklar, söz
leş
tikten sonra Allah'ın ahdini bozarlar; Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi keserler; yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte onlar, hüsrana düşenlerin tâ kendileridir....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O fâsıklar ki Allah'a verdikleri ahdi, onunla anlaşıp bağlandıktan sonra bozar, Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi keser ve yeryüzünde bozgun çıkarırlar. İşte bunlardır hüsrana uğrayanlar....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O bozguncular ki (ezelde) Allah'a (itaat edeceklerine) söz verdikleri halde, sonradan bozarlar. Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği (yakınlık ve îmân bağlarını) keserler, yeryüzünü fesad ve bozgunculuğa boğarlar. Bunlar hüsrana uğrayanlardır......
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O (fasıklar) ki, kuvvetli bir ahidle bağlandıktan sonra, Allah'ın ahdini bozarlar, Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi (îmân ve akrabalık bağlarını) keserler....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
(O fasıklar ki), söz verip anladıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar. Allâh'ın, bir
leş
tirmesini emrettiği (iman ve akrabalık bağlarını) keserler ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
O fasıklar ki, (îmân ve itaat hususunda yeminle söz verip bağlandıktan sonra, Allah'a verdikleri sözü bozarlar; (İman ve akrabalık bağları gibi) Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi keser (koparır)lar....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Ki onlar Allah'a yapılan söz
leş
meyi kabulden sonra bozarlar. Allah'ın bir
leş
tirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar ki (fıtrat) söz
leş
mesinden sonra Allah’ın (aldığı) sözü bozarlar, Allah’ın kurulmasını emrettiği bağları kesip koparırlar ve yeryüzünde ahlâkî çürümeye neden olurlar işte bunlardır hüsrana uğrayanlar!...
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar Allah’a verdikleri sözü vesikalandırdıktan sonra onu bozan, Allah’ın bir
leş
tirilmesini emrettiği bağı kesen ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlardır. İşte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
(Bu fasıklar,) Allah ile akd olununan söz
leş
meyi sağlamladıktan sonra bozarlar. Allah’ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi parçalarlar. Yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte bütün ziyana uğrayan bunlardır....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
(O fasıklar ki), söz verdikten sonra Allah'ın ahdini bozarlar; Allah'ın bir
leş
tirilmesini emrettiği şeyi keserler....
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar Allah'ın ahdini, misak ile bağladıktan sonra bozarlar. Allah'ın vaslını (bir
leş
tirilmesini) emrettiği şeyi keserler....
Bəqərə Suresi, 28. Ayet:
Allah’ı nasıl inkâr edersiniz? Biyolojik hücreler, ruhsuz, bilinçsiz ölü varlıklar halinde idiniz, hayatî fonksiyonlarınız yoktu. Hücrelerinize ruh yayarak sizlere hayat verdi. Sonra ecelleriniz gelince, sizlerin ölümlerinizi gerçek
leş
tirecek. Sonra yine diriltecek. Sonra da onun huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz....
Bəqərə Suresi, 29. Ayet:
Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan summestevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât(semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun)....
Bəqərə Suresi, 29. Ayet:
O, yeryüzündeki varlıkların ve imkânların hepsini sizin için yaratandır. Sonra göğe yönelerek çekimini tesis eden, dengesini sağlayan, hükümranlığını kuran, gökleri yaratılış amacına uygun yedi gök olarak düzenleyendir. Her şey, O’nun ilmi, planı, iradesi dahilinde gerçek
leş
mektedir....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabb’in meleklere; 'Ben yeryüzünde dünya düzeni kurmaya, ilâhi hükümleri icraya, yeryüzünü imâra yetkili halifeler hazırlayıp yer
leş
tireceğim' demişti. Melekler: 'Orada bozgunculuk yapacak, karışıklık çıkaracak, kan dökecek birilerini mi hazırlayıp yer
leş
tireceksin? Oysa biz sana hamdederek zikrediyor, seni tesbih ediyoruz. Senin kutsallığını biliyor, kabul ediyor, Seni takdis ediyoruz' dediler. Rabbin: 'Ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Rabbin, meleklere şöyle demişti: 'Yeryüzüne bir halife yer
leş
tireceğim.' Melekler de: 'Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini mi yer
leş
tireceksin? Halbuki biz seni överek yüceltiyor ve mutlak otoriteni onaylıyoruz,' dediler. 'Bilmediğinizi Ben bilirim,' dedi....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Rabbin, meleklere şöyle demişti: "Yeryüzüne bir halife yer
leş
tireceğim / Yeryüzünde bir halife varedeceğim / Yeryüzünde (birisini) halife yapacağım (caılün)". Melekler de: "Orada bozgunculuk yapacak (yüfsidü), kan akıtacak (yesfiküddima) birisini mi yer
leş
tireceksin / var edeceksin / (halife) yapacaksın? Halbuki biz seni hamdinle yüceltiyor (nüsebbihu) ve kutsuyoruz (nükaddisu)" dediler. "Sizin bilmediğinizi / bilmediklerinizi / bilemeyeceklerinizi ben bilirim" dedi....
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Sonra Adem'e (Esmâ'nın programlanışı, Esmâ bi
leş
iminin açığa çıkışıyla yoktan var edilene) bütün Esmâ'yı (Esmâ ül Hüsnâ'sının anlamlarını açığa çıkarmayı ve kavramayı) talim etti (programladı). Sonra melâikeye: "Eğer dediğinizde ısrarlı iseniz bana (Adem'in) varlığındaki Esmâ'nın (özelliklerinin) neler olduğunu anlatın" dedi....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Hani biz meleklere: 'Âdem’e secde ederek saygı gösterin' demiştik. Melekler hemen secde ederek saygı gösterdiler. Yalnız İblis dayattı. Büyüklük taslayıp serkeşlik etti, kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerden, kâfirlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
1.
ve kulnâ
: ve biz dedik
2.
yâ
: ey
3.
âdemu
: Âdem
4.
uskun
: iskân ol, otur, yer
leş
...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin, cennette yer
leş
in. Oradan (oradaki yiyeceklerden) dilediğiniz yerden bol bol yeyin. Ve bu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.”...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Dedik ki: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennete yer
leş
in. Orada dilediğiniz gibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.”...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yer
leş
in; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve biz: 'Ey Adem, sen ve eşin cennete yer
leş
in ve orada, istediğiniz yerde yiyeceklerden bolca yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, sonra kendi kendilerine haksızlık edenlerden olursunuz' dedik....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve dedik ki: "Ey Adem, sen ve eşin cennette yer
leş
. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yer
leş
in; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve dedik ki: «Ey Adem, sen ve eşin cennete yer
leş
in, ikiniz de orada dilediğiniz yerde bol bol yiyin, ancak şu ağaca yaklaşmayın ki, haddini aşan zalimlerden olmayasınız.»...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Dedik ki; «Ey Adem, sen ve eşin Cennete yer
leş
iniz, oranın yiyeceklerinden istediğinizi bolbol yiyiniz, fakat şu ağaca yanaşmayınız, yoksa zalimlerden olursunuz.»...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve dedik ki: "Ey Adem! Eşinle birlikte cennette kal / yer
leş
/ otur (üskün). Dilediğiniz yerden bolca yiyin ancak şu ağaca (hazihişşecerete) yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz!"...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve demişdik ki: «Ey Âdem, sen eşinle beraber Cennetde yer
leş
, Ondan (Cennetin yiyeceklerinden), neresinden isterseniz, ikiniz de bol bol yeyin. (Fakat) şu ağaca yaklaşmayın. Yoksa ikiniz de (nefsine) zulmedenlerden olursunuz». ...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Hem demiştik: 'Ey Âdem! Sen zevcen (Havvâ) ile Cennete yer
leş
; dilediğiniz yerde ondan bol bol yiyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, sonra zâlimlerden olursunuz!'...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve (sonra) "Ey Adem" dedik: "Sen ve eşin bu bahçeye yer
leş
in ve orada dilediğinizden serbestçe yiyin; ancak bir tek şu ağaca yaklaşmayın ki zalimlerden olmayasınız."...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Biz de şöyle dedik: “Ey Âdem! Sen ve eşin, beraberce cennete yer
leş
in. Orada olanlardan dilediğiniz yerde bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz, her ikiniz de zulmedenlerden olursunuz. ”...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve dedik ki: "Âdem! Eşinle birlikte cennete yer
leş
in, oradaki nimetlerden istediğiniz şekilde bol bol yiyin, sadece şu ağaca yaklaşmayın. Böyle yaparsanız zalimlerden olursunuz."...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve dedik ki: «Ey Adem, sen ve eşin cennette yer
leş
. İkiniz de ondan, neresinden dilerseniz, bol bol yiyin; ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz.»...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Âdem'e de dedik ki: 'Ey Âdem, sen ve eşin Cennete yer
leş
in. Orada istediğiniz yerden bol bol yiyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa kendinize yazık edersiniz.'...
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve Âdem'e şöyle buyurmuştuk: "Ey Âdem, sen ve eşin cennete yer
leş
in ve ondan dilediğiniz yerde, bol bol yiyin. Ama şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zulme sapanlardan olursunuz."...
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Ancak şeytan her ikisinin de ayağını oradan kaydırdı ve kendilerini içinde bulundukları yerden çıkarttı. Biz de: 'Birbirlerinize düşman olarak oradan inin. Yeryüzünde sizin için bir yer
leş
me yeri ve belli süreye kadar geçiminizi sağlayacak varlık verilecektir' dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları (durum)dan çıkardı. Biz de: "Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yer
leş
im ve meta vardır" dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Nihayet onları (Âdem ile Havvâ’yı) Şeytan (bir desise ile) Cennetten kaydırdı ve içinde bulundukları nimetten onları çıkardı. Biz de: “- Biri-birinize düşman olarak buradan (yere) inin. Yeryüzünde sizin için bir vakte (ömrünüzün sonuna) kadar yer
leş
mek ve menfaatlenmek vardır.” demiştik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Seytan oradan ikisinin de ayagini kaydirtti, onlari bulunduklari yerden cikardi, onlara «Biribirinize dusman olarak inin, yeryuzunde bir muddet icin yerlesip gecineceksiniz» dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara 'Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yer
leş
ip geçineceksiniz' dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Derken şeytan onları(n ayaklarını) oradan kaydırdı da içinde bulundukları şeyden (o ni'metten) onları çıkardı. Bunun üzerine (biz onlara) şöyle dedik: '(Ey Âdem, Havvâ ve Şeytan!) Birbirinize düşman olarak inin! Artık sizin için yeryüzünde bir zamâna kadar bir yer
leş
me ve bir faydalanma vardır.'...
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Nihayet şeytan onları cennetten kaydırdı. Onları bulundukları yerden çıkardı. Biz de: Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Yeryüzünde sizin için bir zamana kadar yer
leş
im ve faydalanma vardır, dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Ne var ki şeytan ayaklarını kaydırıp onları oradan uzaklaştırmış, içinde bulundukları yerden çıkarmıştı. Bunun üzerine biz de: “Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir müddet yer
leş
mek ve geçinmek vardır. ” dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırdı, onları bulundukları yerden çıkardı. Biz de onlara: -Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yer
leş
ip geçineceksiniz, dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Fakat Şeytan, oradan ikisinin ayağını kaydırdı ve böylece onları içinde bulundukları durumdan çıkardı. Biz de: «Kiminiz kiminize düşman olarak inin, sizin için yeryüzünde belli bir vakte kadar bir yer
leş
im ve meta vardır» dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Derken Şeytan, ayaklarını kaydırdı da onları bulundukları yerden çıkardı. Biz de 'İnin aşağı,' dedik. 'Artık birbirinize düşman olarak yaşayacaksınız. Yeryüzünde sizin için belirli bir vakte kadar bir yer
leş
im ve bir nasip vardır.'...
Bəqərə Suresi, 39. Ayet:
Kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip, senin peygamberliğini inkârda, küfürde ısrar edenler ve âyetlerimizi, Kur’ân’ı yalanlayanlar, işte onlar Cehennemliktirler. Onlar, orada ebedî kalırlar....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
1.
ve iz
: ve olduğu zaman, olmuştu
2.
necceynâ-kum
: sizi biz kurtardık
3.
min âli fir'avne
: firavun ailesinden
4.
yesûmûne-k...
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Ve sizi firavun ailesinden kurtarmıştık ki (onlar), size kötü azap ediyorlar, oğullarınızı kesip kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardır....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Hani, sizi azabın en kötüsüne uğratan, kadınlarınızı sağ bırakıp, oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Bunda, size Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık, ki size en kötü azabı yaşattırıyorlardı. Erkek çocuklarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Rabbinizin azametli bir belâsı içindeydiniz....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Hani sizi, size en kötü işkenceleri uygulayan, erkek çocuklarınızı öldürüp kadınlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinden kurtarmıştık. Başınıza gelen bu durumda sizin için Rabbinizin büyük bir imtihanı vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Sizi, dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı hatırlayın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıp, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Size iskence eden, kadinlarinizi sag birakip ogullarinizi bogazlayan Firavun ailesinden sizi kurtarmistik; bu Rabbinizin buyuk bir imtihani idi. *...
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Size işkence eden, kadınlarınızı sağ bırakıp oğullarınızı boğazlayan Firavun ailesinden sizi kurtarmıştık; bu Rabbinizin büyük bir imtihanı idi....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Hem hatırlayın ki, bir zaman sizi Firavun'un ailesinden kurtardık. Size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor ve kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
(Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Sizi Fir'avn âilesinden de kurtarmıştık. Hani (onlar), size azâbın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı ve bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Sizi, en dayanılmaz işkencelere uğrattıklarında, Firavun ailesinin elinden kurtardığımızı anın. Onlar, kadınlarınızı diri bırakıyorlarken, erkek çocuklarınızı boğazlıyorlardı. Bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
1.
ve iz
: ve olduğu zaman, olmuştu
2.
faraknâ
: biz ayırdık, yardık
3.
bi-kum
: size, sizin için
4.
el bahre
: de...
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Ve sizin için denizi yarmış, böylece sizi kurtarıp firavun ailesini boğmuştuk. Ve siz de (bunu) görüyordunuz....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Hani, sizin için denizi yarmış, sizi kurtarmış, gözlerinizin önünde Firavun ailesini suda boğmuştuk....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Varlığınızdaki Allâh Esmâ'sı kuvvesinin açığa çıkartılmasıyla denizi yarıp sizi kurtarmış; Firavun ailesini ise size bakıp dururken boğmuştuk!...
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Hani, sizin için denizi yarmıştık da, sizi kurtarıp gözlerinizin önünde Firavun ailesini boğmuştuk....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Denizi yarip sizi kurtarmis ve gozlerinizin onunde Firavun ailesini batirmistik....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Denizi yarıp sizi kurtarmış ve gözlerinizin önünde Firavun ailesini batırmıştık....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Hani önünüze çıkan denizi yararak sizi (boğulmaktan) kurtarmış ve gözleriniz önünde Firavun ailesini boğmuştuk....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Sizin için denizi yarmıştık, sizi kurtarmış ve Fir'avn âilesini boğmuştuk; siz de bunu görüyordunuz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Hani, biz Mûsâ ile kırk gece için söz
leş
miştik. Sizler ise onun ardından (kendinize) zulmederek bir buzağıyı tanrı edinmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Mûsâ ile kırk gece biraraya geleceğimize dair söz
leş
miştik. Mûsâ içinizden ayrılınca, hemen onun arkasından buzağı heykelini put haline getirdiniz. Siz işte o zâlimlersiniz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Musa ile kırk gece için söz
leş
miştik. Sizse onun ardından, zalimlerden olup buzağıya tapmıştınız. [7]...
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Hani Musa ile kırk gece için söz
leş
miştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Musa'yla kırk gece için söz
leş
miştik. Ancak siz onun ardından kendinize zulmederek buzağıya taptınız....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Ve bir vakit Musa'ya kırk gece (Tur'da kalmak ve sonra kendisine Tevrat verilmek üzere) söz
leş
tik. Sonra siz, onun arkasından kendinize zulmederek buzağıya taptınız....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Hani Musa ile kırk geceliğine söz
leş
miştik de siz onun arkasından buzağıyı ilâh edinerek zalimlerden olmuştunuz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Hani Musa'yla kırk gece için söz
leş
miştik (vaadna). Ancak siz onun ardından kendinize buzağıyı (Tanrı) edinmiş ve zalimler olmuştunuz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Hani Musa ile kırk gece («Tur» da kalmak ve ondan sonra kendisine Tevrat verilmek üzere) vaid
leş
mişdik. Yine siz onun arkasından (nefsinizin) zaalimler (i) olarak («Sâmirî» nin tanrı diye gösterdiği) buzağıya tutunmuş (onu tanrı edinmiş) diniz. ...
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Yine bir vakit Mûsâ ile kırk gece için söz
leş
miştik; sonra onun (Tûr’a gitmesinin)ardından siz zâlim kimseler olarak buzağıyı (ilâh) edindiniz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Ve hani, Musa ile kırk geceyi vaid
leş
miştik. Yine siz zalimler olarak onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Ve bir vakit Mûsa ile kırk geceyi vade
leş
tirmiştik, sonra siz zalimler olarak O'nun arkasından buzağıya tutunmuş idiniz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Musa ile kırk gece için söz
leş
miştik. Sonra siz onun ardından buzağıyı ilâh edinmiştiniz. Böylece kendinize zulmettiniz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Musa ile kırk gece için söz
leş
miştik ama siz zalimlik ederek onun arkasından buzağıya tapınmıştınız....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Mûsâ ile kırk gece için söz
leş
miştik, sonra siz onun ardından buzağıyı (tanrı) edinmiştiniz, (kendinize böylece) zulmediyordunuz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Hani Musa ile kırk gece için söz
leş
miştik. Ama sonra siz, onun arkasından buzağıyı (tanrı) edinmiş ve (böylece) zalimler olmuştunuz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Bir de Musa ile kırk gece için söz
leş
miştik. Siz ise bunun ardından buzağıyı tanrı edinip zalim olmuştunuz....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Ve Mûsa ile kırk gece için söz
leş
miştik de siz bunun ardından buzağıyı tanrı edinmiştiniz. Zulme sapmıştınız siz....
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Hani Musa'ya Kitabı (varlığın hakikati bilgisini) ve Furkan'ı (doğrularla yanlışları ayırt etme yetisini - bilgisini) vermiştik; gerçeğe yönelesiniz diye....
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Hani doğru yola gelesiniz diye Musa'ya Kitab'ı ve Furkan'ı verdik....
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Hani Musâya, (sapıklıkdan ayrılıb) doğru yola gelesiniz diye, («Tur» da) o kitabı (Tevrâtı) ve Furkaanı (Hak ile batılı ayırd eden hükümleri) vermişdik. ...
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Ve (hatırlayın), Musa'ya ilahi kelamı -(böylece) doğruyu yanlıştan ayırt etmek için (kullanacağı) ölçüyü -vermiştik ki doğru yola yönelesiniz;...
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Doğru yola gelesiniz diye Musa’ya kitabı ve furkanı vermiştik....
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Mûsâ’ya Kitap ve Furkan’ı verdik, ta ki doğru yolda yürüyebilesiniz....
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Yola gelesiniz diye Mûsâ'ya Kitap ve furkan (gerçekle bâtılı birbirinden ayıran ölçü) vermiştik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra, ölümünüzün ardından sizi dirilttik ki, şükredebilesiniz....
Bəqərə Suresi, 58. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
iz
: olmuştu, olduğu zaman
3.
kulnâ
: dedik
4.
udhulû
: girin
Bəqərə Suresi, 58. Ayet:
Hani biz: 'Bu şehre girip yer
leş
in. Buradaki nimetlerden Allah’ın sünneti düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde dilediğiniz şekilde bol bol yeyin. Kapılardan, şehrin giriş noktalarından birlikte, saygıyla secde ederek girin, girerken, ya Rabbi, bizi affet deyin ki, sizin hatalarınızı affedelim. İyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iy...
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
(Gizli şirk içinde olsalar bile {Yusuf: 106}) iman edenler, Yahudiler, Hristiyanlar ve Sabiiler (yıldızların tanrı olduğuna inanıp onlara tapanlar) arasından; nefslerinin Allâh Esmâ'sından meydana geldiğine ve gelecekte yaşanacak sürece iman edenler ve bunun gereği kendilerini selâmete çıkaran çalışmalara devam edenler, Rablerinin (Esmâ bi
leş
imlerinin) indînde ecre (bunun getirisi olan kuvvelere) kavuşurlar. Onlar için ne korkulacak bir şey kalır ne de onları üzecek bir olay!...
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
Hakka ve tevhide yönelik inançları olanlar, sözde iman edenler, yahudiliğin takipçileri, hrıstiyanlar, sâbiîler, inançlarını terkedenler geçmişin kirlerinden arınarak Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve Âhiret gününe hakkıyla imân ederler, gevşekliği bırakıp, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirirler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlarlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak,...
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Hani sizden söz almıştık ve Tur'u da üstünüze kaldırmıştık (Musa'nın bir mucizesi). Size verdiğimizi (hakikat bilgisini) bir kuvve olarak tutun ve onun içinde olanı zikredip hatırlayın ki korunabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Hani bir vakitte misakınızı almış, Tûr'u da üzerinize kaldırmış, «Size verdiğimizi kuvvetle ahzediniz, onda olanı zikreyleyiniz ki, ittika etmiş olabilesiniz» demiştik....
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Hani, sizden şu şekilde kesin söz almış da Tûr'u üzerinize kaldırmıştık: "Size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içinde olanı hatırlayıp zikredin ki, sakınabilesiniz."...
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık....
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Bu ibret dolu cezayı, bizzat görenlere ve sonraki nesillere bir ders, bir gözdağı, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, azaptan korunanlara, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlara, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minlere de unutamayacakları bir öğüt, bir ibret vesilesi kıldık....
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık....
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Böylece onların akıbetini hem önlerinde bulunanlar için, hem de kendilerinden sonra gelecekler için bir ibret ve Allah’tan korkanlar için de bir öğüt vesilesi yaptık....
Bəqərə Suresi, 71. Ayet:
Musa da: 'O, onun yeri sürerek veya ekin sulayarak bitkin
leş
miş olmayan, kusursuz ve üzerinde alacalık bulunmayan bir inek olduğunu söylüyor' dedi. Bunun üzerine 'İşte şimdi gerçek olanı bildirdin' dediler ve ineği kestiler. Ama az kalsın bunu yapmayacaklardı....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
Şöyle dedik: "Kesilen ineğin bir parçasıyla, öldürülen adama vurun." İşte böyle diriltir Allah ölüleri. Size ayetlerini gösteriyor ki, aklınızı işletebilesiniz....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Ama bundan sonra kalpleriniz katılaştı, taşa döndü, Hattâ taştan da katı bir hale geldi. Çünkü öyle taşlar var ki içinden nehirler kaynar. Öylesi var ki çatladı mı bağrından su fışkırır. Öylesi de var ki Allah korkusundan yerlere yuvarlanır. Allah, yaptığınızdan gafil değil ki....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
(Ne yazık ki) bu ölünün dirilmesinden sonra (ibret alacakken) kalbleriniz katılaştı. O kalbleriniz taşlar gibi veya ondan daha katı... Çünkü taşların öylesi var ki, içinden nehirler kaynar taşar; öylesi var ki, yarılıp ondan çeşme gibi şarıl şarıl su akar ve öylesi var ki, Allah korkusundan (dağdan) aşağı yuvarlanır düşer. Allah Teâla yaptığınız işlerden gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Bundan sonra yine kalbleriniz katılaştı, taş gibi ve hattâ daha da katı oldu. Çünkü taştan öylesi var ki, ondan ırmaklar fışkırır, öylesi var ki, yarılıp ondan su çıkar, öylesi de var ki, Allah korkusuyla (ilâhî kanunlara boyun eğerek) aşağı düşüp (parçalanır). Allah işlediğiniz (ve işleyeceğinizden habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
(Ne var ki) bunlardan sonra yine kalpleriniz katılaştı. Artık kalpleriniz taş gibi yahut daha da katıdır. Çünkü taşlardan öylesi var ki, içinden ırmaklar kaynar. Öylesi de var ki, çatlar da ondan su fışkırır. Taşlardan bir kısmı da Allah korkusuyla yukardan aşağı yuvarlanır. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
sonra bunun arkasından kalbleriniz katılaştı, şimdi onlar taşlar gibi hattâ daha duygusuz, çünkü taşların öylesi var ki içinde nehirler kaynıyor, öylesi var ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor ve öylesi var ki Allahın haşyetinden yerlerde yuvarlanıyor, sizler ise neler yapıyorsunuz Allah gafil değil...
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun arkasından kalpleriniz katılaştı. Şimdi onlar taşlar gibi, hatta daha duygusuz; çünkü taşların öylesi var ki içinden nehirler kaynıyor, öylesi var ki çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor ve öylesi de var ki Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor. Sizlerin neler yaptığından Allah gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun arkasından yine kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi. Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki, çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra, bunun arkasından yine kalbleriniz katılaşdı. Şimdi o, taş gibi, yahud daha katı. Çünkü taşın öylesi vardır ki ondan ırmaklar kaynar, öylesi vardır ki yarılıb ondan su fışkırır, öylesi de vardır ki Allah korkusiyle yukardan aşağı düşer (yüksekden aşağı yuvarlanır). Allah, ne yaparsanız (hiç birinden) gaafil değildir. ...
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun ardından kalbleriniz katılaştı; artık onlar taş gibi veya daha katıdırlar. Hâlbuki doğrusu o taşlardan öylesi vardır ki, ondan nehirler fışkırır; elbette onlardan öylesi de vardır ki, yarılır da ondan su çıkar. Hem onlardan şübhesiz öylesi de vardır ki, Allah korkusundan düşüp yuvarlanır! Allah ise, yapmakta olduklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun ardından kalbleriniz yine katılaştı. Şimdi onlar taş gibidir. Yahut daha da katı. Zira öylesi vardır ki; ondan ırmaklar kaynar, öylesi vardır ki; yarılıp ondan su fışkırır, öylesi de vardır ki; Allah korkusundan yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan asla gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Ama, bütün bunlardan sonra kalpleriniz katılaştı; kaya gibi hatta daha da sert oldu; Çünkü, unutmayın, öyle kayalar var ki içinden ırmaklar fışkırır; ve öylesi de var ki, yarıldığında içinden su çıkar; bazısı da Allah korkusuyla (yerinden kopup) aşağı yuvarlanır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir!...
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra onu müteakip kalpleriniz katılaştı. O kalpler taşlar gibidir. Veya katılıkça daha şiddetlidir. Ve şüphesiz taşlardan öylesi vardır ki ondan ırmaklar kaynar. Ve yine şüphe yok taşlardan öylesi vardır ki yarılır, kendisinden su çıkar.Ve yine şüphe yok, taşlardan öylesi vardır ki Allah korkusundan aşağıya düşüverir. Allah Teâlâ ise sizin yaptıklarınızdan asla gâfil değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun arkasından kalpleriniz yine katılaştı. Şimdi o kalpler taş gibidir, hatta daha da katıdır. Nitekim taşın öylesi vardır ki, içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi de vardır ki, yarılıp ondan çeşme gibi su akar. Öylesi de vardır ki, Allah korkusundan yuvarlanır düşer. Allah yaptıklarınızı bilmez değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun arkasından kalpleriniz katılaştı, artık onlar taş gibi, hatta ondan da katı! Çünkü öyle taş var ki içinden ırmaklar fışkırır. Öylesi var ki çatlar da bağrından su kaynar. Ve öylesi var ki Allah’a olan tazimi sebebiyle yukarıdan düşüp parçalanır. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun ardından yine kalbleriniz katılaştı; şimdi onlar, taş gibi, hattâ daha da katıdır. Çünkü öyle taş var ki, içinden ırmaklar fışkırır; öylesi var ki, çatlar da bağrından su kaynar, öylesi de var ki, Allâh korkusundan aşağı düşer. Allâh, yaptıklarınızı bilmez değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı da taş kesildi, hattâ taştan da beter oldu. Çünkü taşlardan öylesi vardır, bağrından ırmaklar çağlar. Öylesi vardır, yarılır da arasından su çıkar. Öylesi vardır, Allah korkusundan aşağılara yuvarlanır. Sizin yaptıklarınızdan ise Allah habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 76. Ayet:
İman edenlerle karşılaştıklarında «iman ettik» derler; birbiriyle kendi başlarına kaldıkları zaman ise, derler ki: «Allah'ın size açtık (açıkladık) larını, Rabbiniz katında size karşı bir belge olsun diye mi onlarla söy
leş
iyorsunuz? Hâlâ akıllanmayacak mısınız?»...
Bəqərə Suresi, 81. Ayet:
Evet! İşte (böylesine) büyük bir kötülük işleyen ve (bunun) günahıyla çepeçevre kuşatılan kimseler var ya, işte böyleleridir içinde kalmak üzere ateşe mahkum olanlar!...
Bəqərə Suresi, 82. Ayet:
Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara iman ederek, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyi
leş
tirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenler, işte onlar cennet ehlidirler. Onlar da cennette ebedî yaşarlar....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra da sizler, o kişilersiniz ki birbirinizi öldürüyorsunuz. Bir bölüğünüzü yerinden yurdundan çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde, kötülükte, düşmanlıkta bulunmak üzere bir
leş
iyorsunuz. Elinize esir düşerlerse onlara karşılık esirler veriyor, gene onları yurtlarına sokmuyorsunuz. Halbuki onları yurtlarından çıkarmak bile haramdı size. Yoksa kitabın bir kısmına inanıyor, bir kısmına inanmıyor musunuz? İçinizde bunları yapanların kazancı, dünya hayatında ancak horluktan ibaret, kıyamet günüyse on...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı bir
leş
iyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Hâlbuki siz birbirinizi öldürüyorsunuz, içinizden bir grubu yurtlarından çıkartıyorsunuz. Onlar aleyhine haksız yere düşmanlıkta bir
leş
iyorsunuz. Esir olup da geri getirilirlerse fidyelerini verip onları aranızdan çıkartıyorsunuz (oysa bu haramdı). Yoksa siz (Kitabın) hakikat bilgisinin bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların ereceği karşılık, dünya yaşamında rezil olmaktır. Kıyamet sürecinde ise azabın en şiddetlisine düçar olurlar! Allâh yaptıklarınızdan ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidye
leş
iyordunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların dünya hayatındaki cezası aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yaptıklarınız...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
(Kan dökmemek ve birbirinizi yurdlarınızdan çıkarmamak üzere ahd ve ikrardan) sonra sizler, o kimselersiniz ki, kendi adamlarınızı öldürüyorsunuz ve içinizden bir zümreyi yurdlarından çıkarıp aleyhlerinde zulüm ve düşmanlıkla bir
leş
erek yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar, esir olup size gelirlerse, mal karşılığında esir mübadelesi yaparsınız da yine onların yurdlarında kalmasına müsaade etmezsiniz. Halbuki, onların yurdlarından çıkarılması size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Tevrat ahkâmının bir kısmı...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra siz, birbirinizi olduren, aranizdan bir takimi memleketlerinden suren, onlara karsi gunah ve dusmanlikta birlesen, onlari cikarmak haramken size esir olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz. Kitabin bir kismina inanip, bir kismini inkar mi ediyorsunuz? Aranizda boyle yapanin cezasi ancak dunya hayatinda rezil olmaktir. Ahiret gununde de azabin en siddetlisine onlar ugratilirlar. Allah yaptiklarinizdan gafil degildir....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra siz o kimselersiniz ki, birbirinizi öldürüyorsunuz ve içinizden bir kısmını yurtlarından çıkarıyor da aleyhlerinde günah, düşmanlık ve haksızlıkla biribirinize yardım edip bi
leş
iyorsunuz. (Bununla beraber) onlar size esir olarak gelecek olurlarsa fidye
leş
ir, (kurtuluş akçesi alıp verirsiniz). Halbuki onların (yurtlarından) çıkarılması size haram kılınmıştır. Yoksa Kitab'ın bir kısmına inanıyor, bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz ? Sizden böyle yapanların cezası, ancak dünyada rüsvaylıktır; k...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra siz, birbirinizi öldüren, aranızdan bir takımı memleketlerinden süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkta bir
leş
en, onları çıkarmak haramken size esir olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz. Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Aranızda böyle yapanın cezası ancak dünya hayatında rezil olmaktır. Ahiret gününde de azabın en şiddetlisine onlar uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Bu misakı kabul eden sizler, (verdiğiniz sözün tersine) birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı bir
leş
iyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmak size haram olduğu halde (hem çıkarıyor hem de) size esirler olarak geldiklerinde fidye verip onları kurtarıyorsunuz. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden öyle davrananların cezası dünya hayatında ancak rüsvaylık; kıyamet gününde ise en şiddetli azaba ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Tüm bunlardan sonra, sizler hala birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir grubu yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı bir
leş
iyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmanız zaten size haramken, bu yetmiyormuş gibi size esir düştüklerinde bir de onlardan fidye istiyorsunuz. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Böyle davrananların cezası dünya hayatında rezil olmak ve Diriliş Gününde de azabın en çetinine uğratılmaktan başka ne olabilir? ALLAH yaptıklar...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra da sizler ta şunlarsınız ki kendilerinizi öldürüyorsunuz ve kendinizden bir firkayı diyarlarından çıkarıyorsunuz, aleyhlerinde ism-ü udvan ile bir
leş
iyor tezahürde bulunuyorsunuz ve şayet size esir olarak gelirlerse fidye
leş
meğe kalkıyorsunuz, halbuki çıkarılmaları üzerinize haram kılınmış idi, ya siz kitabın bir kısmına inanıp da bir kısmına küfür mü ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar binnetice Dünya hayatında bir rüsvalıktan başka ne kazanırlar, kıyamet günü de en şiddetli az...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra sizler yine şöyle kimselersiniz ki kendi kendinizi öldürüyorsunuz ve içinizden bir zümreyi yurtlarından çıkarıyorsunuz, aleyhlerinde günah ve düşmanlıkla bir
leş
ip yardımlaşıyorsunuz. Şayet size esir olarak gelirlerse fidye
leş
meye kalkışıyorsunuz. Oysa çıkarılmaları size haram kılınmıştı. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Şu halde içinizde böyle yapanlar sonuçta dünya hayatında rüsvaylıktan başka ne kazanırlar? Kıyamet günü de en şiddetli azaba kakılırla...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda bir
leş
ip birbirinize arka çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidye
leş
meye kalkıyorsunuz. Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne k...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
(Tüm bunlardan) sonra, sizler hala birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir bölümü (ferai) yurtlarından çıkarıyor, kötülük ve düşmanlıkta onlara karşı bir
leş
iyorsunuz. Onları yurtlarından çıkarmanız zaten size haramken, bu yetmiyormuş gibi size esir düştüklerinde bir de onlardan fidye istiyorsunuz. Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmına küfür mü ediyorsunuz? Böyle davrananların cezası dünya hayatında rezil olmak ve diriliş gününde de azabın en çetinine uğratılmaktan başka ne olabilir? Tanr...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
(Öyle oldukdan) sonra sizler, yine onlarsınız ki (işte) kendilerinizi öldürüyor, içinizden bir fırkayı yurdlarından çıkarıyor, aleyhlerinde günah ile, düşmanlıkla bir
leş
ib yardımlaşıyorsunuz. Eğer size esîr olub gelirlerse kendileriyle fidye
leş
ir (esîr mübadelesi yapar, Yine onların; yurdlarında kalmasına müsâade etmez) siniz. Halbuki onların çıkarılması size haram kılınmışdı. Yoksa siz Kitabın (fidyeye âid) bir kısmına inanıyorsunuz da (Katl-i nefsi, nefyi, kötülükde yardımlaşmayı men' eden) bi...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra sizler; birbirinizi öldüren, aranızdan bir takımını yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkla bir
leş
en, onları (yurtlarından) çıkarmak haram kılınmışken esir olarak geldiklerinde fidye
leş
meye kalkan kimselersiniz. Yoksa kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanın cezası; dünya hayatında rezil olmaktan başka birşey değildir. Kıyamet gününde ise onlar, azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra siz o kimselersiniz ki, kendilerinizi öldürürsünüz ve sizden olan bir fırkayı da yurtlarınızdan çıkarırsınız. Ve onların aleyhine mâsiyet ile, zulm ile yardımlaşıyorsunuz. Ve onlar size esir olarak gelince de onlar gibi fidye
leş
mekte bulunuyorsunuz. Halbuki onların öyle yurtlarından çıkarılması sizin üzerinize haram bulunmuştur. Artık siz kitabın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkâr mı eyliyorsunuz? İmdi sizden böyle bir fiilde bulunanların cezası, bu dünya hayatında zilletten başka değ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Bu misakı kabul eden sizler yine birbirinizi öldürüyor, aranızdan bir zümreyi yurtlarından çıkarıyor, onlara karşı günah ve düşmanlıkta bir
leş
iyorsunuz. Eğer esir düşüp gelirlerse (kurtulmaları için) fidyelerini veriyorsunuz. Oysa onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır. Yoksa siz Kitab'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanların cezası dünya hayatında rezil olmaktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise en şiddetli azaba çarptırılacaklardır. ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Buna rağmen, yine birbirinizi öldüren, aranızdan bir grubu yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkta bir
leş
en, -onları çıkarmak haramken- size esir olarak geldiklerinde fidyelerini veren kimselersiniz; yoksa, siz, kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanın cezası dünya hayatında rezil olmak ve kıyamet gününde azabın en şiddetlisine uğratılmaktan başka nedir? Allah sizin yaptıklarınızın hiç birinden gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Ama siz yine birbirinizi öldürüyorsunuz, sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz; onlara karşı günâh ve düşmanlık yapmakta bir
leş
iyorsunuz, onları çıkarmak size yasaklanmış iken (çıkarıyorsunuz, sonra da) esir olarak geldiklerinde fidyelerini veriyor (kurtarıyor)sunuz. Yoksa siz Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Sizden bunu yapanın cezâsı, dünyâ hayâtında rezil olmaktan başka nedir? Kıyâmet gününde de (onlar) azâbın en şiddetlisine itilirler. Allâh yaptıklarınızı ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp -çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidye
leş
iyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız, size haram kılınmıştı. Yoksa siz, Kitabın bir bölümüne inanıp da bir bölümünü inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır. Allah, yapmakta oldu...
Bəqərə Suresi, 89. Ayet:
Allah katından ellerindeki geçerli bilgileri tasdik eden kitaplar gelmişken, öteden beri kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlere, kâfirlere, inanmayanlara karşı görevlendirilecek peygamberin adını kullanarak üstünlük sağlamaya, insanlardan, tekrar tekrar geleceği ile ilgili haberleri öğrenmeye, mevcut kutsal kitaplardaki bilgileri yeniden değerlendirmeye alarak geleceğini teyide çalışırlarken, ...
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Allah’ın, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kullarından bazılarına vahiy indirmesini, peygamberlik ihsan etmesini; hakka riayet etmedikleri, kural tanımadıkları, isyan ettikleri için, Allah’ın indirdiğini, Kur’ân’ı inkâr ederek kendilerini harcamaları, ne kadar kötü bir şeydir. İşte bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. Kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas ed...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
1.
ve iz ehaznâ
: ve biz almıştık
2.
mîsâka-kum
: sizin misakinizi, kesin sözünüzü
3.
ve refa'nâ
: ve yükselttik, kaldırdık
4.
...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Ve sizden, misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik. Size verdiğimiz şeyi (Tevrat'ı) kuvvetle alın ve (emirlerimizi) işitin (demiştik). “İşittik ve isyan ettik.” dediler. Küfürleri sebebiyle buzağı (sevgisi) onların kalplerine içirildi (yer
leş
tirildi). De ki: “Eğer siz mü'min kimseler iseniz, îmânınızın onunla size emrettiği şey ne kötü....
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Bir zamanlar sizin kesin sözünüzü, taahhüdünüzü aldığımızı hatırlayın.Tûr’u üstünüze kaldırıp; 'Size verdiğimiz kitaba, sıkı sıkı sarılın, sorumluluğuna pürdikkat sahip çıkın, iyice kulak verin' demiştik. Onlar: 'Sözünü duyduk ve emrine isyân ettik' dediler. Kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrarları sebebiyle kalplerine, akıllarına buzağı putunu yer
leş
tirdiler. Onlara: 'Mü’min olmakla alâkanız varsa e...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani, sizden kesin bir söz almıştık ve Tur dağını üzerinize doğru yüseltmiştik. 'Size verdiğimize sıkı sıkıya yapışın ve bildirileni duyun.' Onlar: 'Duyduk ve başkaldırdık' dediler. İnkarcılıklarından dolayı buzağıya olan tutku onların kalplerine iyice yer
leş
tirilmişti. De ki: 'Eğer iman sahibi iseniz, sizin imanınız size ne kadar fena şeyler emrediyor!'...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Ve o zamanı hatırlayınız ki, sizin misakınızı almıştık. «Size verdiğimiz şeyi kuvvetle alınız ve dinleyiniz,» Diye üzerinize Tûr dağını kaldırmıştık. Demiştiler ki: «İşittik ve isyan ettik.» Ve onların küfürleri sebebiyle kalblerinde buzağı (muhabbeti) yer
leş
tirilmişti. De ki: «Size imânınız ne kötü şey emrediyor, eğer mü'minlerseniz.»...
Bəqərə Suresi, 94. Ayet:
De ki: Âhiret yurdu, Allah katında başkalarının değil de bilhassa sizinse ve sözünüzde doğrucuysanız ölümü dilesenize....
Bəqərə Suresi, 94. Ayet:
De ki, «Eger ahiret yurdu Allah katinda baskalarina degil de yalniz size mahsus ise ve eger dogru sozlu iseniz, olumu dilesenize!»...
Bəqərə Suresi, 94. Ayet:
De ki, 'Eğer ahiret yurdu Allah katında başkalarına değil de yalnız size mahsus ise ve eğer doğru sözlü iseniz, ölümü dilesenize!'...
Bəqərə Suresi, 97. Ayet:
De ki: "Kim Cibrîl'e düşman ise şunu bilmeli; kesinlikle O, kendindekinden öncekini tasdik eden ve iman edenlere hidâyet ve müjde olanı (Kurân'ı) senin şuuruna Biiznillah (varlığını meydana getiren Esmâ bi
leş
iminin elvermesiyle) inzâl etmiştir. "...
Bəqərə Suresi, 97. Ayet:
Sen: 'Cebrâil’e düşman olan, Allah’ın düşmanıdır. Çünkü, Kur’ân’ı Allah’ın bilgisi, planı dahilinde Allah’ın iradesiyle senin kalbine, hafızana, Cebrâil bölüm bölüm indirip yer
leş
tirdi. Daha önceki kutsal kitaplara âit içinde nakledilenleri tasdik eden mü’minlere hidayet rehberi olan ve müjdeler getiren Kur’ân’ı indirdi.' beyanımızı insanlara söyle....
Bəqərə Suresi, 98. Ayet:
'Allah’a, meleklerine, Rasullerine, Cebrâil’e ve Mîkâil’e düşman olanlar bilsinler ki, Allah, kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin düşmanıdır.'...
Bəqərə Suresi, 100. Ayet:
Bir söz
leş
meyle anlaşma yaptıkları her defasında, içlerinden bir grup onu bozup atmadı mı! Hayır, onların çoğunluğu iman etmezler!...
Bəqərə Suresi, 100. Ayet:
Fâsıklar ne zaman bir antlaşma, bir söz
leş
me yapsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir grup çıkıp, onu inkâr ederek, yırtıp atacak öyle mi? Zaten onların çoğu imân etmeyecekler....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Bunlar Süleyman'ın (hakikatinin oluşturduğu) mülkü (tasarruf ettikleri) hakkında da (inkâra gidip), şeytanlara (vehmi tahrik ederek saptıranlara) tâbi oldular. Süleyman kâfir olmamıştır (hakikatinden perdelenmemiştir). Lâkin o şeytanlar (vehimlerine tabi olanlar) kâfir olmuştur (hakikati inkâr ederek); zira, insanlara sihirbazlık ve Babil'deki iki meleğe (Melîk'e) inzâl olanı öğretirlerdi. Oysa: "Biz imtihan vesilesiyiz; sakın hakikatinizdekini örterek (dış kuvvetlere başvurmak suretiyle sihir y...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Yahudiler, Süleyman’ın devleti, iktidarı aleyhine şeytanların, şeytan tıynetli ahlâksız azgınların, şeytanî güçlerin uydurup ortaya sürdükleri şeylerin, rüzgârın ve cinlerin Süleyman’a hizmetinin sihirle gerçek
leş
tirildiği uydurmasının ardına düştüler. Süleyman sihirle uğraşarak inkâr edip kâfir olmamıştı. Fakat şeytanlar, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlar iyice küfre saplandılar. İnsanlara sihri, büyüyü öğretiyorlardı. Babil’deki iki meleğe, Hârût ve Mârût’a, sihirle ilgili bir bilgi, bir emir ...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve şeytanların Süleyman'ın yönetimi aleyhinde uydurmuş oldukları şeylerin peşine düştüler. Oysa Süleyman küfre düşmedi. Ama insanlara sihiri ve Babil'deki Harut ve Marut adını taşıyan iki meleğe indirilen şeyleri öğreten şeytanlar küfre düştüler. Bu iki melek: 'Biz ancak bir imtihan vesilesiyiz, sakın küfre düşme' demeden kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Onlar, o iki melekten bir adamla karısının arasını açmada yararlanacakları şeyleri öğreniyorlardı. Allah'ın izni olmadan kimseye bir zarar doku...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Onlar şeytanların Süleyman’ın saltanatı hakkında uydurdukları şeylere tabi oldular. Oysa Süleyman kafir değildi. Fakat insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir idi. Onlar insanlara büyüyü Babil'deki iki meleğe, Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı. O ikisi: -Biz bir imtihan vesilesiyiz, sakın kafir olma! demedikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. O ikisinden karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Onlar kendilerine faydalı olanı değil zararlı olanı öğreniyorlardı. And...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman nimetine kavuşanlar, peygambere ve idarecilerinize, 'Dinî, siyasî ve idarî otoriteni bizim de çıkarlarımızı dikkate alarak, menfaatlerimizi gözetip kollayarak kullan' demeyin, peygambere ve kendinize hakaret içerecek iltibasa meydan vermeyin. 'Kur’ân, sünnet ve ilmî esaslarla, örfün kuralları ve aklın verileriyle çalışan, sesimize kulak veren, yardım, destek ve imkân sağlayan, bize neler kazandırılabileceğinin hesabını yapabilen, ihtilâfları halleden, meseleleri zamana yayarak çözen, d...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! (Siz, onların böylesi kötü etkilerine karşı uyanık olun, mesela) "Râina" demeyin, "Unzurna" deyin ve dinleyip itaat edin. Kâfirler için acı veren bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 105. Ayet:
Ehl-i kitaptan ve ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan müşriklerden kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, Rabbinizden size bir hayır, Kur’ân’dan bir sûre, bir âyet indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, rahmetini, peygamberliği ve hidayeti, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselere lütfeder. Alla...
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitabın çoğunluğu, hakikat kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, sırf, içlerindeki kıskançlıktan dolayı sizi imânınızdan vazgeçirip küfre döndürmeyi arzu ederler. Buna rağmen Allah’ın onlarla ilgili planını gerçek
leş
tirinceye kadar onları sorgusuz sualsiz affedin, azarlamadan, kınamadan onlara hoşgörü ile davranın. Allah’ın gücü kudreti her şeye yeter....
Bəqərə Suresi, 115. Ayet:
Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphesiz ki Allah, kuşatandır, bilendir....
Bəqərə Suresi, 115. Ayet:
Meşrık da Allahındır. Mağrıb da. Onun için nereye (hangi semte) döner, yönelirseniz Âllahın yüzü (kıblesi) oradadır. Şübhe yok ki Allah vaasi'dir, hakkıyle bilicidir. ...
Bəqərə Suresi, 115. Ayet:
Doğu da Allah'ındır, batı da. Her nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (kıblesi) orasıdır. Şüphe yok Allah, kuşatandır, bilendir....
Bəqərə Suresi, 117. Ayet:
O göklerin ve yerin yoktan var edicisi, eşsiz yaratıcısıdır. O bir planı gerçek
leş
tirmeye karar verince sadece ona: 'Ol' der. O da hemen olur....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
(Hakıykati) bilmeyenler (veya bilib de bilmezlenenler): «Ne olur, Allah bizimle (senin hak peygamber olduğuna dâir yüz yüze bir) söylese, konuşsa, yahud (bu babda) bize bir âyet (mucize) gelse» dedi (ler). Onlardan evvelkiler de tıpkı onların söyledikleri gibi söylemiş (ler) di. Kalbleri birbirine ne kadar da benzemiş!. Biz hakıykatleri iyice bilmek isteyenlere âyetlerimizi apaçık göstermişizdir. ...
Bəqərə Suresi, 119. Ayet:
Biz seni gerekçeli, hikmete dayalı, hak bir kitap olan Kur’ân ile Kur’ân’daki hakça düzeni toplumda gerçek
leş
tirmen için rahmetimizi, merhametimizi, ihsanımızı, sevgimizi müjdeleyici, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcı olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Kâfir olarak ölüp kaynayan, köpüren Cehennem azabına maruz kalanlardan sen sorumlu değilsin; cehennemliklerle ilgili herhangi bir talepte bulunma....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi (Esmâ bi
leş
imi hakikati) İbrahim'i bir takım birimlerle (karşılaştırıp onlara karşı düşüncelerini) imtihan etmişti de (yıldız - ay - güneş konularına verdiği cevapları hatırlayın), O da hakkıyla bu konularda değerlendirmelerini ortaya koyarak, başarmıştı. Bundan sonra Rabbi: "Ben seni insanlara imam (ilmi nedeniyle kendisine uyulan) kılacağım" demişti. (İbrahim): "Zürriyetimden de" niyazında bulundu. Rabbi: "Sözüm zulmedenleri kapsamaz" buyurdu....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim şöyle demişti: "Rabbim burasını emin bir mahal kıl ve ehlini (nefslerinin hakikati olarak) Allâh'a ve gelecekte yaşanacak sürece iman edenleri, yaptıklarının sonuçlarıyla rızıklandır. " (Rabbi) dedi: "Kim (hakikati) inkâr ederse onu bile kısa bir zaman (dünya yaşamı) boyunca rızıklandırır, sonra da yanma azabına bırakırım. " O ne kötü gerçekle yüz
leş
medir!...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
O vakit İbrâhim: 'Yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden Rabbim! Burasını emin, güvenli bir belde haline getir. Halkını, Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe imân edenlerini çeşitli meyvalarla rızıklandır.' diye dua etti. Allah: 'Kulluk söz
leş
mesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlere dahi rızık verir de, hayattan biraz nasib al...
Bəqərə Suresi, 129. Ayet:
Ey Rabbimiz, soyumuzdan gelen müslüman ümmet içinden bir peygamber gönder ki, onlara (Kur’an) âyetlerini okusun, kitabı (Kur’an’ı) ve hükümlerini öğretsin, onları günahlardan temizlesin. Muhakkak ki sen azîz olan Hakîmsin (her şeye üstün gelen hikmet sahibisin).”...
Bəqərə Suresi, 129. Ayet:
Ey Rabbimiz! Onlara kendilerinden bir peygamber gönder ki. üzerlerine Senin âyetlerini okusun, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, onları (her türlü şirk ve isyandan) temizlesin. Şüphesiz ki Sen çok üstün çok güçlü ve yegâne hikmet sahibisin....
Bəqərə Suresi, 129. Ayet:
Ey bizim Rabbımız hem de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki üzerlerine ayatını tilâvet eylesin ve kendilerine kitabı ve hikmeti ta'lim etsin ve içlerini dışlarını temiz paklesin, öyle azîz öyle hakîm sensin ancak sen...
Bəqərə Suresi, 129. Ayet:
Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin....
Bəqərə Suresi, 129. Ayet:
'Rabbimiz! Onlara (neslimize) de içlerinden bir peygamber gönder ki, kendilerine senin âyetlerini okusun ve kendilerine Kitâb’ı ve hikmeti (Kitabdaki hükümleri) öğretsin ve onları (günahlardan) temizlesin! Muhakkak ki Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen), Hakîm (her işi hikmetli olan) ancak sensin!'...
Bəqərə Suresi, 135. Ayet:
Yahudiler ve hristiyanlar: 'Yahudi ya da hristiyan olunuz ki, doğru, hak yolu bulmuş olasınız' dediler. Sen de: 'Hayır, Hanif olan, Hakka ve tevhide yönelik İbrâhim’in dininde, İslâm dininde bir
leş
elim. Hiçbir zaman o, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşan, gizli şirk yaşayan, başka otoriteler de kabul eden müşriklerden, putperestlerden olmadı' de....
Bəqərə Suresi, 142. Ayet:
İnsanlardan (Yahudî ve müşriklerden) bir takım beyinsizler: «(Müslümanların namazda kıble edinib) üzerinde durdukları (devam etdikleri eski) Kıblesinden çeviren (sebeb) nedir?» diyecekler. De ki (Habîbim): «Doğu da Allahın, batı da. O, kimi dilerse onu doğru yola iletir.» ...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece sizi açık fikirli bir toplum kıldık ki halkın arasında tanıklar olabilesiniz ve elçi de aranızda tanık olabilsin. Elçiye uyanlarla topukları üzerinde geriye dönenleri birbirinden ayırmak için eskiden yöneldiğin kıbleyi değiştirdik. ALLAH'ın yol gösterdiği kimseden başkasına elbette bu ağır gelir. ALLAH imanınızı boşa çıkarmaz. ALLAH insanlara Şefkatlidir, Rahimdir....
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz senin, yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu, yücelerden haber beklediğini biliyoruz, görüyoruz. İşte şimdi, seni, memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına, Kâbe’ye çevir. Siz de ey mü’minler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, kıble ile ilgili, Rablerinden gelen gerekçeli, hikmete dayalı bu emrin, doğru olduğunu, kitaplarında müjdelenen peygamber Muhammed’in atası ...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
1.
ve le in
: ve eğer gerçekten olursa, olsa
2.
eteyte
: getirsen
3.
ellezîne
: o kimselere, onlara
4.
ûtû
: veril...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Ve eğer gerçekten, kendilerine kitap verilenlere âyetlerin (mucizelerin) hepsini getirsen (yine de) senin kıblene tâbî olmazlar. Ve sen de onların kıblesine tâbî olacak değilsin. Ve onların bir kısmı da diğerlerinin kıblesine uymazlar. Sana gelen ilimden sonra gerçekten onların hevalarına uyacak olursan, o zaman muhakkak ki sen, zâlimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun, sen kendilerine kitap verilenlere her türlü mucizeyi getirsen de, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların arzu ve keyiflerine uyacak olursan, o takdirde sen de mutlaka zalimlerden olursun....