Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani sizden, "Size verdiğimizi kuvvetlice alın ve dinleyin." diye kesin söz almış ve Tur'u üzerinize kaldırmıştık. Demişlerdi ki: "Dinledik ama itaat etmiyoruz." Küfr'leri yüzünden kalplerine buzağı sevgisi içirildi. De ki: "Eğer gerçekten inanıyorsanız, inancınız sizden ne kötü şey istiyor!"...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyen kimseler: "Allah'ın bizimle konuşması veya bize bir ayet göndermesi gerekmez mi?" dediler. Onlardan öncekiler de onların sözlerine benzer sözler söylemişlerdi. Kalpleri birbirlerine benziyor. Bilmek isteyen kimseler için ayetleri iyice açıkladık....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa siz, Yakup'un ölümü anında onun yanında mıydınız? Hani oğullarına: "Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?" demişti. Onlar da: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek ilaha kulluk edeceğiz. Biz, O'na teslim olanlardanız." demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğulları'nın meleleri, nebilerine: "Bize bir komutan tayin et de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. O: "Ya savaş üzerinize yazılır da savaşmazsanız." dedi. Onlar: "Yurdumuzdan çıkarılıp çocuklarımızdan koparılmışken, niçin Allah yolunda savaşmayalım?" dediler. Fakat üzerlerine savaş yazılınca da içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri çok iyi bilir....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehli Kitap, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Daha önce Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi: "Bize Allah'ı açıkça göster." demişlerdi. Bu haksızlıklarından dolayı, onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine apaçık kanıtlar içeren bilgiler geldiği halde yine de buzağıyı ilah edindiler. Biz onları bağışladık ve Musa'ya apaçık bir yetki verdik....
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Ölü, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen ve boğularak ölmüş, vurularak ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş; yırtıcı hayvan tarafından yenmiş -canı çıkmadan kesilmiş olanlar hariç- ve putlar adına kesilenler haram kılındı. Fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır. Artık, Kafirler, dininize bir şey yapmaktan umutlarını kesmişlerdir. Öyleyse, onlara huşu duymayın. Bana huşu duyun. Bugün, sizin için dininizi kemale erdirdim/ikm...
Əraf Suresi, 43. Ayet:
Göğüslerinde tasadan ne varsa çıkarıp almışız. Yanı başlarında ırmaklar akmaktadır. Derler ki: "Bizi buna ulaştıran Allah'a hamdolsun. Eğer Allah bizi doğru yola iletmeseydi biz kendiliğimizden doğru yolu bulamazdık. Ant olsun ki Rabb'imizin resulleri gerçeği getirmişlerdir." Onlara: "İşte yaptığınız işlere karşılık, hak ettiğiniz Cennet budur." diye seslenilir....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Onun verdiği haberin gerçekleşmesini mi bekliyorlar? Onun haberinin gerçekleştiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar diyecekler ki: "Gerçekten Rabb'imizin resulleri gerçeği getirmişler. Acaba bir şefaatçi var mıdır ki bize şefaatte bulunsun veya geri döndürülsek de yaptıklarımızdan başkasını yapsak?" Gerçekten onlar kendilerine yazık etmişlerdir. Uydurdukları şeyler kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte o beldeler ki sana bazı haberlerini anlatıyoruz. Resulleri onlara beyyinat getirmişlerdi. Ancak onlar, daha önce yalanlamış oldukları şeye inanmak istemediler. Allah Kafirlerin kalplerini işte böyle mühürler....
Ənfal Suresi, 71. Ayet:
Eğer sana ihanet etmek isterlerse; daha önce Allah'a da ihanet etmişlerdi. Allah, onlara karşı sana imkan verdi. Allah, Her Şeyi Bilen'dir, En İyi Hüküm Veren'dir....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet, hakk geldi ve onlar istemedikleri halde, Allah'ın emri gerçekleşti....
Tövbə Suresi, 75. Ayet:
Onlardan kimi de "Eğer lütfundan bize verirse, ant olsun sadaka vereceğiz ve ant olsun salihlerden olacağız." diye Allah'a söz vermişlerdi....
Yusif Suresi, 8. Ayet:
Hani: "Çok sayıda kardeş olduğumuz halde, babamız, Yusuf ve kardeşini bizden daha çok seviyor. Doğrusu babamız apaçık bir yanılgı içindedir." demişlerdi....
Yusif Suresi, 20. Ayet:
Onu ucuz bir fiyata, birkaç dirheme sattılar. Ona önem vermemişlerdi....
Kəhf Suresi, 10. Ayet:
Gençler, mağaraya sığındıkları zaman şöyle demişlerdi: "Rabb'imiz, bize kendi katından bir rahmet ver. İşimizde doğru olanı yapma bilinci lütfet."...
Taha Suresi, 99. Ayet:
İşte böylece geçmişlerin haberlerinden sana anlatıyoruz. Gerçek şu ki sana katımızdan bir zikir verdik....
Taha Suresi, 116. Ayet:
Hani! Meleklere: "Âdem'e secde edin." demiştik. Hemen secde etmişlerdi, iblis ise bundan kaçınmıştı....
Möminun Suresi, 1. Ayet:
Mü'minler gerçekten kurtuluşa ermişlerdir....
Nur Suresi, 23. Ayet:
Hiçbir şeyden haberi olmadığı halde muhsan mü'min kadınlara iftira atan kimseler dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Ve onlar için büyük bir azap vardır....
Şüəra Suresi, 105. Ayet:
Nuh halkı gönderilmişleri yalanladı....
Şüəra Suresi, 123. Ayet:
Âd halkı gönderilmişleri yalanladı....
Şüəra Suresi, 141. Ayet:
Semud halkı gönderilmişleri yalanladı....
Şüəra Suresi, 153. Ayet:
"Sen kesinlikle büyülenmişlerdensin." dediler....
Şüəra Suresi, 160. Ayet:
Lut halkı gönderilmişleri yalanladı....
Şüəra Suresi, 176. Ayet:
Eyke halkı gönderilmişleri yalanladı....
Şüəra Suresi, 185. Ayet:
"Sen iyice büyülenmişlerdensin." dediler....
Ənkəbut Suresi, 23. Ayet:
Allah'ın ayetlerini ve O'nunla buluşma gerçeğini yok sayanlar; işte onlar, Benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir. Onlar için acıklı bir azap vardır....
Rum Suresi, 9. Ayet:
Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden öncekilerinin sonları nasıl olmuş, bir bakmadılar mı? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler; yeryüzünü alt üst etmişlerdi; onu, kendilerinin imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Resulleri, onlara nice açık belgelerle gelmişti. Allah onlara haksızlık yapmamış, onlar kendi kendilerine haksızlık yapmışlardı....
Əhzab Suresi, 15. Ayet:
Oysaki onlar, daha önce arkalarını dönüp kaçmayacaklarına dair Allah'a söz vermişlerdi. Allah'a verilen söz sorumluluktur....
Fatir Suresi, 25. Ayet:
Eğer seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onların resulleri, onlara kanıt içeren bilgiyle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi....
Fatir Suresi, 42. Ayet:
Eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, diğer toplumlardan kesinlikle daha doğru yolda olacaklarına dair var güçleriyle Allah'a yeminler etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı geldiğinde bu onların yalnızca nefretlerini artırdı....
Yasin Suresi, 52. Ayet:
"Eyvah bize! Yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu Rahman'ın uyardığı şeydir. Resuller doğru söylemişler." dediler....
Sad Suresi, 19. Ayet:
Kuşların tamamı toplu halde ona yönelmişlerdi....
Sad Suresi, 21. Ayet:
Birbirleriyle davalıların haberi sana geldi mi? Duvarı aşarak mihraba gelmişlerdi!...
Fussilət Suresi, 14. Ayet:
Hani! Onlara, onlardan önceki ve sonrakilere, "Allah'tan başkasına kulluk etmeyin." diye resuller gelmişti. Onlar, "Eğer Rabb'imiz isteseydi kesinlikle melekler indirirdi. O halde biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeylere Kafirlik ediyoruz." demişlerdi....
Fəth Suresi, 10. Ayet:
Sana bi'at edenler, aslında Allah'a bi'at etmişlerdir. Allah'ın eli onların eli üzerindedir. Kim bağlılığını bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah'a verdiği söze bağlı kalırsa, Allah, ona büyük bir ödül verecektir....
Zariyat Suresi, 53. Ayet:
Sanki böyle yapmayı sonrakilere vasiyet etmişler! Hayır, onlar azgın bir halktır....
Mümtahinə Suresi, 4. Ayet:
Ancak İbrahim'in babasına: "Allah'tan olacak olana gücüm yetmez, fakat senin için bağışlanma dileyeceğim" sözü hariç. İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için iyi bir örnek vardır. Onlar halklarına şöyle demişlerdi: "Biz, sizden ve sizin Allah'ın yanı sıra kulluk ettiğiniz şeylerden kesinlikle uzağız. Biz, sizi reddediyoruz. Siz, ilahın yalnızca Allah olduğuna inanıncaya kadar bizimle sizin aranızda düşmanlık ve buğz devam edecektir. Rabb'imiz! Yalnız Sana dayandık, yalnız Sana...
Mümtahinə Suresi, 13. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın gazap ettiği halka dönmeyin. Kafirlerin mezarlık halkından ümitlerini kestikleri gibi onlar da ahiretten ümitlerini kesmişlerdir....
Ğaşiyə Suresi, 19. Ayet:
Ve dağlara, nasıl dikilmişler?...
Fatihə Suresi, 7. Ayet:
Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlık ve şaşkınlığa saplanmamışların yoluna......
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte onlar, Rablerinden (nefslerini oluşturan Esmâ bileşiminden kaynaklanan) HÜDA (hakikati idrak) hâlindedirler ve onlar kurtuluşa ermişlerdir....
Bəqərə Suresi, 7. Ayet:
Allâh, onların, beyinlerindeki hakikat algılamasını kilitlemiştir; basîretleri perdelidir. Yaptıklarının sonucu olarak feci bir azabı hak etmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 7. Ayet:
Hür iradeye, özgürce seçme hakkına sahipken, sana ve Kur’ân’a itibar etmemeleri, inkârları sebebiyle, Allah onların kalplerini, kafalarını anlayışsız, kulaklarını duyarsız hale getirir. Gözlerinde de bir perde vardır, basiretleri bağlanmıştır. Büyük bir cezayı hak etmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 8. Ayet:
Öyle insanlar da vardır ki "Allah’a ve âhiret gününe inandık." derler; Oysa iman etmemişlerdir....
Bəqərə Suresi, 9. Ayet:
(Lafta "'B' anlamı kapsamınca iman ettik" diyerek) hakikatleri olan Allâh'ı ve iman etmişleri aldatmaya çalışırlar; hâlbuki kendilerini aldatırlar da bunun şuurunda değiller!...
Bəqərə Suresi, 11. Ayet:
Onlara, "Yeryüzünde bozgun çıkartmayın" dendiğinde, "Tam tersine, bizler barış ve esenlik getirenleriz" demişlerdir....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
İşte onlar, hidayete karşılık dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kazançlı olmamış ve kendileri de doğru yola girememişlerdir....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir. Bu yüzden yaptıkları ticaretten kazanç elde edememişler ve de hidayete erememişlerdir....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Onlar; hidayet karşılığı sapıklığı satın almış kimselerdir. Ticaretleri kendilerine kar sağlamamıştır. Ve onlar hidayete ermişlerden değildirler....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
İşte onlar, hidayeti sapıklıkla değiştirmiş kimselerdir. Fakat ne bu ticaretlerinden bir kazanç sağlamışlar, ne de amaçlarına ulaşabilmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır)....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allâh kesinlikle bir sivrisinek kanadı veya ondan da ufak bir şeyi misal vermekten kaçınmaz. İmanın gereğini yaşayanlar bunun Rablerinden kaynaklanan bir Hak olduğunu bilirler. Bu gerçeği inkâr edenler ise, (misalî anlatımları değerlendirmeyip) "Allâh, acaba bununla ne demek istedi" derler. Bu anlatım, çoğunun (fıtratlarının elvermemesinden dolayı) sapmasına yol açar; bir kısmını da gerçeğe hidayet eder. Allâh, onunla (bu tür anlatımla) sâfiyetini yitirmişlerden başkasını saptırmaz!...
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Şüphesiz Allah (hakkı açıklamak için) sivrisinek ve onun da ötesinde bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman etmişlere gelince, onlar böyle misallerin Rablerinden gelen hak ve gerçek olduğunu bilirler. Kâfir olanlara gelince: Allah böyle misal vermekle ne murat eder? derler. Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır (çünkü bunlar birer imtihandır)....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana hamdederek daima seni tesbih ve takdis ediyoruz.” demişler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demişti....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabbin meleklere, ben yeryüzünde mutlaka bir halife yaratacağım demişti. Demişlerdi ki: Orada bozgunculuk edecek ve kan dökecek birini mi yaratacaksın? Biz, sana hamd ederek noksan sıfatlardan arılığını söylemede, seni kutlamadayız ya; ben, sizin bilmediğinizi bilirim demişti....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabbin meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim' demişti. [4] Melekler de: 'Sen orada bozgunculuk çıkaracak ve kanlar akıtacak birini mi var edeceksin! Oysa biz senin yüceliğinden övgü ile söz etmekte (seni hamd ile tesbih etmekte) ve senin bütün eksikliklerden uzak, ulu sıfatların sahibi olduğunu dile getirmekteyiz' demişlerdi. Allah da, 'ben sizin bilmediklerinizi bilirim' demişti....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
(Ey Habîbim), o vaktı hatırla ki, Rabbin Meleklere: “-Ben yer yüzünde (hükümlerimi yerine getirecek) bir halife (bir insan) yaratacağım.” demişti. Melekler de: “- Biz seni hamdinle tesbih ve noksanlıklardan tenzih etmekte olduğumuz halde, orada fesad çıkaracak ve kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın?” demişlerdi. Allah: “-Ben, sizin bilemiyeceğiniz şeyleri bilirim.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Rabbin (ezelî irâdesi Âdem'i var kılmayı murad ettiğinde) meleklere : «Ben yeryüzünde herhalde (emirlerimi yerine getirecek, Benim adıma konuşacak) bir halîfe var kılacağım» demişti. (Melekler de) «Orada fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın ?! Oysa biz Seni hamdinle tesbîh ve Seni takdîs ediyoruz» demişlerdi. (Allah), «Şüphesiz ki Benim bildiğimi siz bilmezsiniz» demişti....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabbin meleklere: «Muhakkak ben yer yüzünde (benim emirlerimi tebliğ ve infaza me'mur) bir halîfe (bir insan, âdem) yaratacağım» demişdi. (Melekler) de: «Biz seni hamdinle tesbîh ve seni takdis (ayıblardan, eş koşmakdan, eksikliklerden tenzîh) edib dururken (yerde) orada bozgunculuk edecek, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın?» demişlerdi. Allah (da) : «Sizin bilemeyeceğinizi her halde ben bilirim» demişdi. ...
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabbın meleklere: Ben, yeryüznde bir halife yaratacağım, demişti de melekler: Biz seni hamd ile tesbih, takdis eder dururken yeryüzünde fesad çıkarıp, kanlar dökecek kimse mi yaratacaksın? demişlerdi. Allah da: Sizin bilmediklerinizi ben bilirim, buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabbin meleklere 'Yeryüzünde bir halife yapacağım' buyurmuş, onlar da şöyle demişlerdi: 'Biz Seni hamdinle tesbih ve takdis edip dururken, orada bozgunculuk edip kan dökecek birisini mi yaratacaksın?' Rabbin ise, 'Ben sizin bilmediğinizi bilirim' buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 32. Ayet:
Demişlerdi ki: Noksan sıfatlardan seni arı biliriz, bize bildirdiğin şeylerden başka bilgimiz yok. Şüphe yok ki sen, her şeyi bilirsin, hüküm ve hikmet sahibisin....
Bəqərə Suresi, 32. Ayet:
(Melekler) de: «Seni tenzih ederiz. Senin bize öğretdiğinden başka bizim hiç bir bilgimiz yok. Çünkü (her şey'i) hakkıyle bilen, hüküm ve hikmet sahibi olan şübhesiz ki sensin Sen» demişlerdi. ...
Bəqərə Suresi, 32. Ayet:
Melekler ise: Sana tesbih ederiz, bize öğrettiğinden başka bilgimiz yok. Alim, Hakim Sensin Sen, demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Hani meleklere, “Âdem için saygı ile eğilin” demiştik de İblis hariç bütün melekler hemen saygı ile eğilmişler, İblis (bundan) kaçınmış, büyüklük taslamış ve kâfirlerden olmuştu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Hani meleklere, Âdem'e secde edin demiştik de İblisten başka bütün melekler secde etmişlerdi. O, secde etmekten çekinmiş, ululanmak istemişti de kâfirlerden olmuştu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Onu hatırla ki, meleklere: “-Âdem’e (hürmet olarak) secde edin.” demiştik de bütün melekler secde etmişlerdi. Ancak İblis secde etmekten yüz çevirip kibirlendi ve kâfirlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Hani meleklere: «Âdeme (yahud: Âdem için Allaha) secde edin» demişdik de (şeytanların reisi olan) iblisden başkası hemen secde etmişlerdi. O ise dayatmış, kibirlenmek istemişdi. (Zâten de) o kâfirlerdendi. ...
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Hani meleklere: Adem'e secde edin demiştik de onlar hemen secde edivermişlerdi. Sadece şeytan kaçınmış, büyüklük taslamış ve kafirlerden olmuştu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Hani Biz meleklere demiştik ki: «Âdem'e secde ediniz.» Onlar da hemen secde edivermişlerdi. Yanlız İblîs (Şeytan) kaçınmış, kibirlenmiş ve kâfirlerden olmuştu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Meleklere: -Adem için secde edin, demiştik de onlar da hemen secde edivermişlerdi. Sadece İblis kaçınmış, büyüklenmiş ve kafirlerden olmuştu....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Ve Biz demiştik ki: «Ey Âdem! Sen ve refîkan şu cennette oturun. Dilediğiniz yerlerde onun yemişlerinden bol bol yiyin. Ancak şu ağaca yaklaşmayın, yoksa ikiniz de zâlimlerden olursunuz.»...
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Tîh sahrâsında (güneşin ateşinden korunmak için) üstünüze bulutla gölge yaptık ve size kudret helvası ile bıldırcın gönderdik ve bu helâl rızkımızdan yeyin, dedik. Onlar itâat etmemekle bize zulmetmediler, ancak kendi nefislerine zulmetmişlerdi....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Ve (Sina çölünde sizi güneşin yakıcı sıcaklığından korusun diye) üstünüze bulutu gölge yapmış, üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirmiş ve «Size rızık olarak verdiklerimizin iyisinden yeyin,» demiştik. (Fakat onlar bu nimetlerin şükrünü yerine getirmeyip nankörlük etmekle) Bize zulmetmemişlerdi, ama kendilerine zulmetmişlerdi....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Sizi bulutlarla gölgelendirmiş ve sizin için manna ve bıldırcın (selva) indirmiştik: "Sizi rızıklandırdıklarımızın temizlerinden (tayyib) yiyin (külu)" (dedik). Onlar bize zulmetmediler, ancak kendi nefslerine zulmetmişlerdi....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Ve («Tîh» de güneşin sıcaklığından korunmanız için) üstünüze (ince bir) bulutu gölge yapmış, size (orada) kudret helvasiyle yelve kuşunu indirmiş, «Size rızk olarak verdiğimiz şeylerin iyilerinden, güzellerinden (en temiz ve halâl olanlarından) yeyin» (onları gizlice saklayıb ve biriktirib de nankörlük ve tama'kârlık etmeyin demişdik). Onlar (o nankörlükleriyle) bize zulmetmemişler, fakat kendi kendilerine zulmetmişlerdi. ...
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Fakat zulmedenler, sözü, kendilerine söylenen şekilden başka bir şekle sokmuşlar, değiştirmişlerdi. Biz de zulmedenlere, kötülükte bulunduklarından dolayı gökten bir azap indirivermiştik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
(Evet, öyle demişdik de içlerinden nefislerine) zulmedenler sözü kendilerine söylenenden başkasına çevirmişlerdi, biz de o zaalimlerin üstüne gökden etdikleri fıskın karşılığı olmak üzere murdar bir azâb indirmişdik. ...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Bir de, 'Ey Musa,' demiştiniz. 'Tek çeşit yemeğe katlanamıyoruz. Rabbine bizim için dua et de, yerin bitirdiklerinden bize sebze, hıyar, sarımsak, mercimek, soğan türü şeyler çıkarsın.' Musa ise 'Değerli olan şeyi, âdi şeylerle mi değiştirmek istiyorsunuz?' dedi. 'Öyleyse şehre inin; orada istedikleriniz olur.' Böylece onların üzerine bir alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu ve Allah'ın gazabına uğradılar. Bunun nedeni de, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmel...
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Hani Mûsâ kavmine, “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor” demişti. Onlar da, “Sen bizimle eğleniyor musun?” demişlerdi. Mûsâ, “Kendini bilmez cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Bir vakit de Mûsâ kavmine: “Allah, size bir sığır kesmenizi emrediyor.” demişti. Onlar: “Bizi alayamı alıyorsun?” demişlerdi. Mûsâ da: “ Ben cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım” demişti. (Mûsâ’nın kavminde bir adam öldürülmüş olup katili bilinemiyordu. Bunun üzerine Mûsâ’dan Allah’a duâ ederek kaatili öğrenivermesi istenmişti. O da, Allah’a duâ etti ve kavmine: “-Allah size bir sığır boğazlamanızı emrediyor.” demişti. Önce Mûsâ’ya karşı bu sözü hakikate uzak görmüşler, sonra ciddiyetini anlam...
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Hatırlayın ki bir vakit de Musa, milletine : «Allah size bir sığır boğazlamanızı emrediyor» demişti. Onlar (atalarınız): «Bizi alaya mı alıyorsun ?!» demişlerdi. O da : «Öyle câhillerden olmaktan Allah'a sığınırım» demişti....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Hani, bir de Musa kavmine: Allah, herhalde bir sığır boğazlamanızı emrediyor, demişti. Onlar: Sen bizimle alay mı ediyorsun, demişlerdi. Musa da: Ben cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Hani Musa kavmine: -Allah, size bir inek kesmenizi emrediyor, demişti. Onlar: -Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. Musa da: -Ben cahillerden olmaktan Allah’a sığınırım, demişti....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Bir vakit de Mûsâ kavmine: «Allah, bir sığır kesmenizi emrediyor» demiş, onlar da: «Ay! Sen bizimle alay mı ediyorsun» diye cevap vermişlerdi. Mûsâ da «Öyle cahillere katılmaktan Allah’a sığınırım» demişti....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Hani Musa kavmine: «Allah, muhakkak sizin bir sığır kesmenizi emrediyor» demişti. Onlar: «Bizi alaya mı alıyorsun?» demişlerdi. (O da) «Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım» demişti....
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
Peki demişlerdi, Rabbine dua et de ne biçim inek keselim, açıklasın bize. Mûsâ, Allah diyor ki demişti, ne işten kalmış kart olacak, ne genç. İkisi arası dinç bir inek olmalı. Hadi, size emredilen şeyi yapın....
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
Bizim için Rabbına duâ et de o sığırın durumunu açıkça bize bildirsin, demişlerdi. Mûsâ: “- Allah buyuruyor ki, o ne çok yaşlı, ne de pek genç, ikisi ortası bir dinç sığırdır. Artık emrolunduğunuz şeyi yapın.” demişti....
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
(Öyle ise) bizim için Rabbine duâ et de onun ne olduğunu bize açıklasın, demişlerdi. Musa da (aldığı emri beyânla): «Allah diyor ki: O ne pek kart, ne de pek genç, ikisi ortası bir dinç sığırdır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin» demişti....
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
(Yine) demişlerdi ki: «Bizim için Rabbine duâ et de onun (o ineğin) ne olduğunu (kaç yaşında olacağını) bize iyice açıklasın». (Musâ da): «Allah diyor ki o, ne çok yaşlı, ne de pek gene değil, ikisi ortası bir dine (inek) dir. Artık emrolunduğunuz şey'i yapın» demişdi. ...
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
Onlar, Bizim için Rabbına dua et de onu bize iyice bildirsin, demişlerdi. Musa da: Allah, o, ne çok kart, ne de çok körpedir. İkisi ortası dinç bir sığırdır, buyuruyor. Artık emrolunduğunuz şeyi yapın, demişti....
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
«Rabbine adımıza yalvar da, bize niteliklerini açıklasın» demişlerdi. (O da Rabbine yalvardıktan sonra onlara) Demişti ki: «Şüphesiz Allah diyor ki: O ne pek geçkin, ne de pek genç, ikisi arası dinç(likte bir sığır olmalı) dır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin.»...
Bəqərə Suresi, 69. Ayet:
Demişlerdi ki: Rengi nasıl olsun? Rabbine dua et de açıklasın bize. Mûsâ, Allah diyor ki demişti, sapsarı, lekesiz olacak, bakanlara sevinç, neşe verir bir renk....
Bəqərə Suresi, 69. Ayet:
(Yine) şöyle demişlerdi: “- Bizim için Rabbine duâ et de, onun rengi nedir? bize açıklasın. “Mûsâ da: “-Rabbim buyuruyor ki, o , bakanlara ferahlık verecek altın sarısı gibi bir sığırdır.” demişti....
Bəqərə Suresi, 69. Ayet:
Onlar tekrar: «Bizim için Rabbine duâ et de o sığırın rengi nedir, bize açıklasın» demişlerdi. Musa da : «Rabbim buyuruyor ki, hiç şüphesiz o, bakanların içini açacak şekilde parlak sarı bir sığırdır» demişti.....
Bəqərə Suresi, 69. Ayet:
Demişlerdi ki: «Rabbine adımıza (bir daha) yalvar da, bize rengini bildirsin.» O da: «(Rabbim) diyor ki: O, bakanların içini ferahlatacak sarı bir inektir» demişti....
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
Demişlerdi ki: Bu nasıl inek? Bizce inek ineğe benzer. Rabbine dua et de bize bildirsin. Allah dilerse buluruz elbet....
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
Onlar yine : «Bizim için Rabbine duâ et de o sığırın mâhiyetini (iyice) bize açıklasın. Çünkü tarif edilen sığır bize (diğerlerine) benzer gibi geliyor. Allah dilerse, elbette (boğazlanması emrolunan sığırı) bulabiliriz» demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
(Yine) demişlerdi: «Bizim için Rabbine duâ et de o nedir? Apaçık anlatsın bize. Çünkü bizce bir çok inekler birbirine benziyor. Allah dilerse (istenen ineği bulmıya) muvaffak oluruz (yahud hidâyete erdirilmiş bulunuruz). ...
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
Dediler ki: «Rabbine dua et, bize açıkça bildirsin. Şüphe yok ki o sığır bize iştibahlı oldu. Ve şüphesiz ki Allah Teâlâ dilerse biz elbette hidâyete ermişler oluruz.»...
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
(Onlar yine:) «Rabbine (bir kere daha) adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre (birçok) sığır birbirinin benzeridir. İnşaallah (Allah dilerse,) biz doğruya varırız» demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 71. Ayet:
Mûsâ, Allah diyor ki demişti, ne çifte koşulup tarla sürmüş olacak, ne ekin sulamış olacak. Ayıpsız, lekesiz, alacasız olmalı. Hah demişlerdi, şimdi gerçeği söyledin. İneği boğazladılar, boğazladılar ama az kaldı bu emri yerine getirmeyeceklerdi....
Bəqərə Suresi, 71. Ayet:
Musa da (aldığı emir üzerine) «Rabbim o, yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruğa girmemiş bir sığırdır, salmadır, hiç alacası lekesi yoktur, buyuruyor» demişti. Onlar: «İşte şimdi hakikatle geldin» demişlerdi. Bunun üzerine o sığırı boğazladılar. Az kalsın bunu yapmıyacaklardı....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Yine bir vakıt sizden şöyle kesin söz almıştık: “ Birbirinizin kanlarını dökmiyeceksiniz, birbirinize zulüm yaparak bir kısmınızı yurdlarınızdan çıkarmıyacaksınız.” Sonra, siz de bunları ikrar ve kabul ettiniz. Bununla beraber geçmişlerinizin bu ahdine siz de şâhitlik edersiniz (ve bu ahitleri Tevrat’da da görüyorsunuz.)...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani, Tûr’u tepenize dikerek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
De ki: O vakit sizden kesin söz almıştık, Tur dağını üstünüze yüceltmiştik. Size verdiğimizi azimle tutun, dinleyin demiştik. Onlar da duyduk demişlerdi ve âsi olduk. Buzağı sevgisi, küfürleri yüzünden tâ iliklerine işlemişti. İnanmışsanız inancınız, ne de kötü ve pis şey emrediyor size....
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve): "Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve baş kaldırdık." İnkârları yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: "İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emrediyor?"...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Bir vakıt: “- Size verdiğimiz Tevrat’ı kuvvetle tutun, emirlerini dinleyip gereğince amel edin.” diye Tur’u üzerinize kaldırıp sizden sağlam ahd almıştık. Onlar: “-Kulağımızla işittik, kalbimizle isyan ettik.” demişlerdi. Çünkü küfürleri sebebiyle kalblerine buzağı sevgisi sinmişti. Habibim, onlara şöyle de: “Eğer siz mümin olsanız, imanınız size buzağıya tapın ve Kur’an’ı inkâr edin diye” çirkin şeyleri emretmezdi....
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
(Ve nerede sözünüzün doğruluğu ki) bir vakit sizden söz almıştık : Tûr'u üzerinde yükseltip size verdiğimiz (Tevrat)ı sıkı tutun, (buyruklarımızı iyice) dinleyin, demiştik. (Ama) onlar (yani atalarınız), «Dinledik ve karşı geldik» demişlerdi. Küfürleri sebebiyle buzağıya (tapma) sevgisi (içlerine) sindirilmişti. De ki: Eğer mü'minler (olduğunuzu İddia ediyor) iseniz, imanınız size ne kötü şey emrediyor!...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani sizden misak almış ve üzerinize Tur (dağını) kaldırmıştık / yükseltmiştik: "Size verdiğime sıkıca sarılın ve dinleyin" (demiştik). Demişlerdi ki: "Dinledik ve karşı geldik / baş kaldırdık" (asayna). Küfürlerinden dolayı buzağı (tutkusu) kalplerine sinmişti / içirilmişti (üşribu). De ki: "Eğer inançlılar iseniz inancınız size ne kötü / çirkin (şeyler) buyuruyor VEYA inançlılar olsaydınız inancınız size kötü / böyle çirkin şeyler buyurmazdı"....
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Bir vakit «Size verdiğimiz (Tevrat) ı kuvvetle tutun (ona sımsıkı yapışın, söz) dinleyin» (diye) «Tur» u tepenizin üstüne kaldırıb sizden te'mînatlı va'd almışdık. «(Kulağımızla) dinledik, (kalbimizle) isyan etdik» demişlerdi. (Çünkü) küfürleri yüzünden özlerine buzağı (bir su gibi) içirilmiş (iyice işlemiş) di. De ki: «Eğer mü'min (kimse) ler iseniz inancınız size ne kötü şey emrediyor.» ...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani sizden kesin söz almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik (ve) : «Size verdiğimize (Kitaba) sımsıkı yapışın ve dinleyin» (demiştik) . Demişlerdi ki: «Dinledik ve başkaldırdık.» Küfürleri yüzünden buzağı (tutkusu) kalplerine sindirilmişti. De ki: «İnanıyorsanız, inancınız size ne kötü şey emredip önermektedir?»...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani kesin söz almıştık sizden de Tûr'u üzerinize kaldırmıştık. "Size verdiğimizi kuvvetlice tutun ve dinleyin." demiştik. Şöyle demişlerdi: "Dinledik ve isyan ettik." İnkârları yüzünden gönüllerine buzağı içirildi. De ki: "Eğer inanan kişilerseniz, ne kötü şeydir size imanınızın emretmekte olduğu..."...
Bəqərə Suresi, 100. Ayet:
Onlar ne zaman bir söz vermişlerse, içlerinden bir grup bu sözü bozup atmadı mı? Zaten onların çoğu iman etmezler....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Tuttular da Süleyman'ın saltanatı aleyhine, Şeytanların kapıldıkları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir olmamıştı, Şeytanlar kâfir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil'deki Hârût, Mârût adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kâfir olma demeden bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah'ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar ...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
tuttular Süleyman mülküne dair Şeytanların uydurup takib etdikleri şeylerin ardına düştüler, halbuki Süleyman küfretmedi ve lâkin o şeytanlar küfr ettiler, nasa sihir ta'lim ediyorlar ve Babilde Harut Marut iki melek üzerine indirilen şeyleri öğretiyorlardı, halbuki o ikisi «biz ancak bir imtihan için gönderildik sakın sihir yapmayı tecviz edib de kâfir olma» demedikce bir kimseye öğretmezlerdi, işte bunlardan kişi ile zevcesinin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı, fakat Allahın izni olmadık...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve şeytanların, Süleymân’ın saltanatı aley hin de söylemekte oldukları (sihir yaptığına dâiruy dur dukları) şeylere tâbi' oldular. Hâlbuki Süleymân kâfir olmadı (sihir yapmadı); fakat şey tan lar insan lara sihri (ta'lîm ederek) ve Bâbil’deki iki me leğe, (yani) Hârût ve Mârût’a indirilen şeyleri öğre terek kâfir oldular. Hâlbuki (o iki melek): 'Biz ancak bir imtihan (için gönderilmiş)iz, sakın (sihri câiz görerek yapıp da) kâfir olma!' deme dikçe hiçbir kimseye öğret mez lerdi. Buna rağmen o ik...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar Süleyman aleyhisselâm mülkü aleyhine şeytanların uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman, asla küfretmedi, fakat o şeytanlar kâfir oldular. Onlar nâsa sihir ve Babil'deki iki meleğe, Harût ile Marût'a indirilmiş olan şeyleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise, «Biz ancak bir fitneyiz, sakın kâfir olma!» demedikçe bir kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. İşte birtakım kimseler bu iki melekten zevç ile zevcenin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat bunlar Alla...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysa ki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!" demedikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça...
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Ve kâletil yahûdu leysetin nasârâ alâ şey’(şey’in) ve kâletin nasârâ leysetil yahûdu alâ şey’in ve hum yetlûnel kitâb(kitâbe), kezâlike kâlellezine lâ ya’lemûne
misle
kavlihim, fallâhu yahkumu beynehum yevmel kıyâmeti fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne)....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
1.
ve kâleti
: ve dedi
2.
el yahûdu
: yahudiler
3.
leyseti
: değil
4.
en nasârâ
: hristiyanlar
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Yahudiler dediler ki: "Hristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir"; hristiyanlar da: "Yahudiler bir şey üzere değillerdir" dediler. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Yahudiler: «Hıristiyanlar hiçbir gerçeğe dayanmıyor» dediler. Hıristiyanlar da; «Yahudiler hiçbir gerçeğe dayanmıyor» dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar. Gerçeği bilmeyenler de onların dediğini söylemişlerdi. Kıyamet günü Allah, anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında hüküm verir....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Yahudiler: "Hristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir" derken, Hristiyanlar da: "Yahudiler bir şey üzere değildir" dediler. Oysa onlar kitabı okuyorlar. Bilmeyenler (bilgisizler) de onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Tanrı, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Yahûdiler: "Hıristiyanlar, bir temel üzerinde değiller," dediler. Hıristiyanlar da: "Yahûdiler bir temel üzerinde değiller," dediler. Oysa hepsi de Kitabı okuyorlar. Bilmeyenler de tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi. Artık Allâh, ayrılığa düştükleri şey hakkında, kıyâmet günü aralarında hüküm verecektir....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Yahudiler dedi ki: «Hıristiyanlar bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir. «; Hıristiyanlar da: «Yahudiler bir şey (herhangi bir temel) üzere değillerdir» dedi. Oysa onlar, Kitabı okuyorlar. Bilmeyen (bilgisiz) ler de, onların söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Artık Allah, kıyamet günü anlaşmazlığa düştükleri şeyde aralarında hüküm verecektir....
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
Allah’ın mescitlerine, mescitlerde Allah’ın zikredilmesine, Allah’a ibadet edilmesine, Allah’ın dininin, şeriatının anlatılmasına mani olanlardan, mescitlerin harap olmasına çalışanlardan, daha zâlim kim olabilir? Böylelerinin o mescitlere korka korka girmekten başka seçenekleri de yoktur. Dünyada onlar için zillet vardır. Onlar âhirette, ebedî yurtta da büyük bir cezayı hak etmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
'Allah oğul edindi' dediler. O bundan yücedir. Aksine göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'na aittir. Hepsi O'na boyun eğmişlerdir.[22]...
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Dediler ki: "Allah oğul edindi." O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
«Allah ogul edindi» dediler; hasa, oysa, goklerde ve yerde olanlar O'nundur. Hepsi O'na boyun eg
misle
rdir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
'Allah oğul edindi' dediler; haşa, oysa, göklerde ve yerde olanlar O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Onlar; «Allah oğul edindi» dediler. O böyle bir şeyden münezzehtir. Göklerdeki ve yeryüzündeki varlıkların tümü O'nundur, hepsi O'na boyun eğmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
"Tanrı oğul edindi" dediler. O (bu yakıştırmadan) yücedir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, hepsi O'na gönülden boyun eğmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
“Allah çocuk edindi. ” dediler. Hâşâ! O yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Dediler ki: «Allah oğul edindi.» O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Ve kâlellezîne lâ ya’lemûne lev lâ yukellimunâllâhu ev te’tînâ âyeh(âyetun), kezâlike kâlellezîne min kablihim
misle
kavlihim, teşâbehet kulûbuhum, kad beyyennal âyâti li kavmin yûkınûn(yûkınûne)....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
lâ ya'lemûne
: bilmiyorlar
4.
lev lâ
: olsa, olmaz mıydı, ...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilgisi olmayanlar, Allah bizimle konuşsa, yahut bize bir delil, bir mucize gelse dediler. Önce gelenler de tıpkı onlar gibi söylemişlerdi. Kalpleri, ne kadar da birbirine benzedi onların. Gerçeği iyice bilmek isteyenlere âyetlerimizi apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlimden nasipleri olmayanlar: 'Allah bizimle konuşmalı, ya da bize bir âyet, bir mûcize, maddî bir işaret gelmeli' dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri, akılları birbirine benzedi. İlme, delile ve gerekçeye itibar eden, inanmak isteyen bilgi toplumları için, Muhammed’in hak peygamber olduğu ile ilgili âyetleri, mûcizeleri açık seçik açıkladık....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilgi sahibi olmayanlar 'Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi?' dediler. Onlardan öncekiler de onların bu sözlerine benzer şeyler söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benziyor. Biz iyi anlayan bir topluluk için ayetlerimizi açık bir şekilde gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilgisizler, dediler ki: "Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalbleri birbirine benzedi. Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Müşriklerin ve kitap ehlinin cahilleri: “- Allah, bize senin hak peygamber olduğunu söyleyeydi, yahud sen bize bir alâmet getireydin ya” dediler. Bunlardan önce Yahûdî ve Hristiyanlar da tıpkı bunlar gibi (peygamberlerine: “-Bize Allah’ı aşikâr göster ve gökten sofra indir.”) söylemişlerdi. Küfür ve inadda kalbleri birbirine benzemiştir. Biz hakikatı anlayanlara mûcizeleri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler: «Allah bizimle konusmali veya bize bir ayet gelmeli degil miydi?» dediler. Onlardan oncekiler de onlarin soylediklerinin tipkisini soyle
misle
rdi. Kalbleri birbirine benzedi. Kesinlikle inanan kimseler icin ayetleri aciklamisizdir....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
(Gerçeği) bilmeyenler, «Allah bizimle konuşsa ya..» Veya «bize bir âyet (mu'cize, açık belge) gelse ya..» derler. Bunlardan öncekiler de tıpkı bunların dedikleri gibi demişlerdi. Kalbleri ne kadar birbirine benzemiş! Hakikati bilip şüpheden kurtulanlara âyetlerimizi yeterince açıklamışızdır....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler: 'Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet gelmeli değil miydi?' dediler. Onlardan öncekiler de onların söylediklerinin tıpkısını söylemişlerdi. Kalbleri birbirine benzedi. Kesinlikle inanan kimseler için ayetleri açıklamışızdır....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir âyet (mucize) gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de işte tıpkı onların dediklerini demişlerdi. Kalpleri (akılları) nasıl da birbirine benzedi? Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlmi olmayanlar da: «Ne olur Allah bizimle konuşsa, yahut bize bir mucize gelse!» dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı bunların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Cidden gerçekleri bilmek isteyen bir ümmet için biz mucizeleri açık bir şekilde gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilgiden nasibi olmayanlar da «Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!» dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler «Allah bizimle konuşmalı ya da bize bir mucize gelmeliydi» dediler. Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Kesin iman sahiplerine ayetleri apaçık göstermişizdir....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilgisizler "Tanrı bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?" dediler. Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Biz kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler ise: 'Allah bizimle (de) konuşmalı veya bize bir mu'cize gelmeli değil miydi?' dediler. Kendilerinden öncekiler de böyle onların sözlerinin benzerini söylemişlerdi. Kalbleri (ne kadar da) birbirine benzedi! Doğrusu (biz) kat'î olarak îmân edecek bir kavim için âyetleri iyice açıkladık....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi demişlerdi. Kalbleri birbirine benzemiş. Biz yakınen bilmek isteyen bir kavme ayetlerimizi apaçık bildirdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
(Yalnız) bilgiden yoksun olanlar: "Allah neden bizimle konuşmaz ve neden bize (mucizevi) bir işaret göstermez?" derler. Onlardan önce yaşamış olanlar da tıpkı onların dedikleri gibi demişlerdi: Kalpleri hep birbirine benziyor. Gerçekte Biz, bütün işaretleri, yürekten inanıp tasdik etmeye niyetli olanlar için açık ve anlaşılır kıldık....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler: -Ne olur Allah bizimle konuşsa veya bize bir ayet gelse?! demektedirler. Onlardan öncekiler de tıpkı onların söyledikleri gibi söylemişlerdi; kalpleri (nasıl da) birbirine benzemiş. Oysa biz, iyice bilmek isteyen bir toplum için ayetlerimizi apaçık göstermişizdir....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Gerçeği bilmeyenler dediler ki: "Allah bizimle konuşmalı veya bize mûcize gösterilmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de buna benzer sözler söylemişlerdi. Kalpleri nasıl da birbirine benziyor! Gerçekleri iyice bilmek isteyenler için delilleri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler dediler ki: "Allâh bizimle konuşmalı, ya da bize bir âyet (mu'cize) gelmeli değil miydi?" Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi demişlerdi. Kalbleri birbirine benzedi. Gerçekleri iyice bilmek isteyenlere âyetleri açıkladık....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilgisizler, dediler ki: «Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?» Onlardan öncekiler de onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. Kalbleri birbirine benzeşti. Biz, kesin bir bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık göstermişiz....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Cahiller, 'Allah bizimle konuşsa veya bize bir mucize gelseydi' dediler. Daha evvelkiler de bunların sözüne benzer şeyler söylemişlerdi. Bunların kalpleri hep birbirine benziyor. Oysa Biz, hakkı yakînen bilmek isteyenlere âyetlerimizi açıklamışızdır....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani, İbrahim ve İsmail birlikte Ka'be'nin sütunlarını yükseltiyorlardı. (O zaman şöyle demişlerdi): 'Ey Rabbimiz! Bizden kabul et! Sen duyan ve bilensin.'...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani İbrahim ile İsmail, Kâbe'nin duvarlarını yükseltirlerken söyle dua etmişlerdi; «Ey Rabbimiz, yaptığımızı kabul et hiç şüphesiz sen herşeyi işiten ve bilensin....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani İbrâhîm o Beytin temellerini (yahud: divarlarını), İsmail ile birlikde, yükseltiyordu (da ikisi de şöyle düâ etmişlerdi:) «Ey Rabbimiz, bizden (şu hizmeti) kabul buyur. Şübhesiz hakkıyle işiden, kemâliyle bilen sensin Sen». ...
Bəqərə Suresi, 130. Ayet:
İbrahim milletinden (varlığın-ın hakikatine iman etmişlerden), kendini bilmez akılsızlardan başka kim yüz çevirebilir ki! Andolsun ki biz Onu dünyada seçtik - saflaştırdık ve sonsuz gelecek sürecinde de sâlihlerdendir....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa siz Yakup ölmek üzereyken olaya şahit olanlardan mıydınız? Hani O oğullarına: "Benden sonra neye kulluk edeceksiniz?" demişti de, onlar da:"Senin ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilâhı olan İlâhun VAHİD'e (hakikatlerini meydana getiren Allâh Esmâ'sına) kulluğumuza devam edeceğiz. Biz ona teslim olmuşluğun bilincinde olanlarız" demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olduk" demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa Yakub can verirken sizler yaninda mi idiniz? O, ogullarina: «Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?» diye sormustu; Onlar da: «Senin Tanrina ve atalarin Ibrahim, Ismail, Ishak'in Tanrisi olan tek Tanriya kulluk edecegiz, bizler O'na teslim olmusuzdur» de
misle
rdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa (ey Yahudiler ve ey Hıristiyanlar!) Yâkub'a ölüm hazır olunca siz orada bulunuyor muydunuz ? Hani Yâkub (o sırada) oğullarına : «Benden sonra neye ibâdet edeceksiniz ?» demişti de, onlar da, «Senin Tanrına, babaların İbrahim, İsmail ve İshâk'ın tek olan Tanrısına ibâdet edeceğiz; biz ancak O'na teslim olmuşuzdur» diye cevap vermişlerdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa Yakub can verirken sizler yanında mı idiniz? O, oğullarına: 'Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?' diye sormuştu; Onlar da: 'Senin Tanrına ve ataların İbrahim, İsmail, İshak'ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk edeceğiz, bizler O'na teslim olmuşuzdur' demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yakup can verirken tanık olsaydınız. O, çocuklarına: 'Benden sonra kime kulluk edeceksiniz,' diye sormuştu. Onlar da, 'Senin Tanrın, ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın Tanrısı olan tek Tanrıya kulluk edeceğiz, biz O'na teslim olanlarız,' demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa siz Yakub'un ölüm anında orada şahitler miydiniz? O, oğullarına: "Benden sonra kime kulluk edeceksiniz?" dediğinde, onlar: "Senin tanrına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın tanrısı olan tek bir tanrıya kulluk edeceğiz, biz O'na teslim olanlarız / bizler ona teslim olduk" demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa (Ey Yahudiler), ölüm Yakubun önüne geldiği vakit siz de orada haazır mı idiniz? (Hayır) o, oğullarına: «Benden (ölümümden) sonra neye ibâdet edeceksiniz?» dediği zaman onlar: «Senin Tanrına ve babaların İbrâhîmin, İsmâîlin, İshakın birtek Tanrı olan Allahına ibâdet edeceğiz. Biz, ona teslîm olmuşuzdur» demişlerdi. ...
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa Ya'kub 'a ölüm geldiğinde siz orada mıydınız? Hani o, oğullarına: Benden sonra neye ibadet edeceksiniz? demişti. Onlar da: Senin İlah'ına ve ataların İbrahim'in, İshak'ın İlah'ına tek ilah olarak ibadet edeceğiz. Ve biz O'na teslim olmuşuz, demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Ne o, yoksa siz ölüm Yâkub’a gelip çattığında, o evlatlarına: "Benim ölümümden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde siz orada mı bulunuyordunuz? Onlar cevaben şöyle demişlerdi: "Senin İlahına, senin ataların İbrâhim, İsmâil ve İshak’ın İlahı olan Tek İlaha kulluk ederiz. Ve biz ancak O’na teslim olan müslümanlarız."...
Bəqərə Suresi, 133. Ayet:
Yoksa siz, Yakub'un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: «Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?» demişti de, onlar: «Senin ilahına ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olmuşuz.» demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmettir ki, gelip geçmişlerdir. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandığınız şeyler de size aittir. Ve siz onların yapmış oldukları amellerden mes'ul olmayacaksınızdır....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun ki (Habîbim) sen, kendilerine Kıble verilenlere (kıble mes'elesine dâir) her âyeti (burhanı, mu'cizeyi) getirmiş olsan onlar (inadiarmdan) yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine tâbi' olucu değilsin. (Hattâ) onların kimi kiminin (Yahudiler Hıristiyanların, Hıristiyanlar Yahudilerin) kıblesine uyucu değildir. Andolsun (Habîbim) sana gelen bunca ilim (ve vahy) den sonra (bilfarz) onların hevâ (ve heves) terine uyacak olursan, o takdirde şübhesiz ve muhakkak (kendilerine) ya...
Bəqərə Suresi, 166. Ayet:
o vakit o metbu olanlar azabı görerek tabi olanlardan teberri etmişlerdir, aralarındaki bütün rabıtalar didik didik kopmuştur...
Bəqərə Suresi, 166. Ayet:
O zaman, izlenenler, kendilerini izleyenlerden uzaklaşıp gitmişlerdir. Azabı gördüler artık, aralarındaki bağlar parçalanıp koptu....
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara: 'Allah’ın indirdiğine Kur’ân’a tâbi olun, Kur’ân’ı uygulayın' denildiğinde: 'Hayır. Biz Kur’ân’a değil, gördüğümüz, bildiğimiz atalarımızın yoluna, hayat tarzına, onların uygulaya geldikleri eski âdetlere, geleneklere uyarız' derler. Atalarının akılları hiçbir şeye ermiyor olsa da, onlar hak yolu tercih etmemişler, doğruyu, aydınlığı, refahı bulamamışlarsa da mı, onların yolundan gidecekler?...
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
İşte bunlar BilHÜDA (nefslerinin hakikati olan Allâh Esmâ'sına iman) karşılığında dalâleti (dışa yönelik tanrı inancına sapmak); mağfiret (hakikatindeki Esmâ inancı getirisi olan bağışlanma) yerine azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar dayanıklı imişler!...
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
İşte onlar hidâyeti bırakıp dalaleti, mağfireti verip azabı satın almışlardır. Bunlar ateşe karşı ne kadar da dayanıklı imişler!...
Bəqərə Suresi, 212. Ayet:
Hakikati inkara şartlanmış olanlara (yalnız) bu dünya hayatı güzel görünür. Bu nedenle, imana ermişlerle alay ederler; ama Kıyamet Günü Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyanlar onlardan daha üstün (bir konumda) olacaklardır. Ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir....
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, kendinizden önce gelenlerin benzer durumu başınıza gelmeden Cennet'e gireceğinizi mi sandınız ?! Onlara ezici üzücü sıkıntı ve zorluklar gelip dokundu da sarsıldıkça sarsıldılar, o kadar ki Peygamber ve Onunla beraber olan inanmışlar: «Allah'ın yardımı ne zaman ?!» diyecek duruma gelmişlerdi. Haberiniz olsun ki, Allah'ın yardımı elbette yakındır....
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler, sizin başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Başlarına öyle yoksulluk ve sıkıntı geldi, öyle sarsıldılar ki, nihayet peygamber ve beraberindeki müminler: “Allah'ın yardımı ne zaman?” demişlerdi. Biliniz ki Allah'ın yardımı çok yakındır....
Bəqərə Suresi, 227. Ayet:
Yok eğer talâka azmetmişlerse şüphesiz Allah söylediklerini işidir, kurduklarını bilir...
Bəqərə Suresi, 227. Ayet:
Yok eğer boşamaya karar vermişlerse, şüphesiz ki Allah söylediklerini işitir, kurduklarını bilir....
Bəqərə Suresi, 227. Ayet:
Eğer boşamaya kesin karar vermişlerse, şüphesiz Allah çok iyi işiten, çok iyi bilendir....
Bəqərə Suresi, 228. Ayet:
Boşanmış kadınlar kendi nefisleri için üç hayz müddeti beklerler. Onların rahîmlerinde Cenâb-ı Hakk'ın yaratmış olduğu şeyleri gizlemeleri, onlara helâl olmaz. Eğer onlar Allah Teâlâ'ya, ahiret gününe imân etmişler iseler ve onların kocaları eğer ıslah kasdinde bulunurlarsa o bekleme zamanında o zevcelerini geri almağa çok haklıdırlar. Kadınların lehinde de onların aleyhlerindeki meşru hakka mümasil bir hak vardır. Fakat erkekler için kadınlar üzerine bir derece ziyâde hak vardır. Ve Allah Teâlâ...
Bəqərə Suresi, 232. Ayet:
Kadınları boşadıktan sonra, bekleme sürelerinin sonuna gelmişlerse, aralarında uygun bir şekilde anlaştıkları taktirde başka erkeklerle evlenmelerine engel olmayın. Bu, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanan her biriniz için uyarıdır; bu, sizin için en erdemli ve en temiz (yol)dur. Allah her şeyi aslıyla bilir, ama siz bilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 243. Ayet:
Görmedin mi o kimseleri ki, binlerce kişi oldukları halde, ölüm korkusuyla yurtlarını terk etmişlerdi. Allah onlara 'Ölün!' dedi, sonra da onları tekrar diriltti. Gerçek şu ki, insanlar üzerinde Allah'ın pek büyük lütuf ve nimeti vardır; lâkin çoğu insanlar şükretmezler....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
1.
e lem tera ilâ
: görmedin mi
2.
el melei
: ileri gelenleri, eşrafı
3.
min benî isrâîle
: İsrailoğulları'ndan
4.
min ba'di mû...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Hz. Musa'dan sonra, İsrailoğulları'ndan ileri gelenleri görmedin mi? Kendi peygamberlerine: “Bizim için bir melik beas et (görevlendir) de Allah'ın yolunda savaşalım.” demişlerdi. (O Peygamber de) dedi ki: “Eğer savaş sizin üzerinize yazılırsa (farz kılınırsa) sizin savaşmamanızdan korkulur." (İleri gelenler): “Biz niçin Allah'ın yolunda savaşmayalım? Yurtlarımızdan ve oğullarımız (arasından) çıkarılmıştık.” dediler. Fakat savaş onların üzerine yazılınca (farz kılınınca) onlardan pek azı hariç, ...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Görmez misin İsrailoğullarının ileri gelenlerini? Hani Mûsâ'dan sonra bir zaman geldi ki peygamberlerine, bize bir padişah gönder de ona uyup Allah yolunda savaşa girişelim demişlerdi. Peygamberleri, size savaş farz edilir de savaşmayıverirseniz demişti. Neden savaşmayacakmışız demişlerdi, yurtlarımızdan çıkarıldık, evladımızdan ayırdılar bizi. Fakat savaş farz edilince pek azı katlandı, öbürleri dönüverdiler. Allah bilir zâlimleri....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: "Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım" demişlerdi. "Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?" dedi. "Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?" dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerinden bir grubu görmedin mi? Hani onlar Nebilerine: "Bizim için bir Melîk bâ's et de Allâh yolunda savaşalım" demişlerdi. O Nebi de sordu: "Ya üzerinize savaş hükmolur da savaşmazsanız?". . . Dediler: "Biz niye Allâh yolunda savaşmayalım ki? Üstelik yurdumuzdan, çocuklarımızdan olmuşken!" Ne zaman ki üzerlerine savaşmak hükmoldu, onlardan pek azı hariç savaşmaktan yüz çevirdiler. Allâh zâlimleri (onları Esmâ'sından yaratan olması dolayısıyla) Aliym'...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâ’dan sonra İsrâiloğulları’nın ileri gelenlerini görmüyor musun? Kendi peygamberlerine: 'Bize gücü, otoritesi olan bir kral, bir ordu komutanı tayin et de onun komutasında Allah yolunda İslâm uğrunda savaşalım' demişlerdi. Peygamber de: 'Ya size savaş farz olur da, savaşmazsanız?' diye sordu. Onlar: 'Yurtlarımızdan çıkarılıp sürülmüş, çocuklarımızdan ayrı bırakılmış olduğumuz halde, Allah yolunda İslâm uğrunda neden savaşmayalım?' dediler. Kendilerine, savaş yazılı kanun haline getirilince, f...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Onlar peygamberlerine: 'Bizim için bir hükümdar gönder de (onun emrinde) Allah yolunda savaşalım' demişlerdi. Peygamber: 'Ya savaş size farz kılınır da savaşmazsanız?' dedi. Onlar: 'Yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olan bizler niçin Allah yolunda savaşmayalım ki?' demişlerdi. Üzerlerine savaş farz kılındığında ise çok azı dışında yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: "Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım" demişlerdi, O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı hariç yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
(Ey Rasûlüm). Mûsâ’dan sonra İsrâiloğullarından ileri gelen bir topluluğun müşaveresine vâkıf olmadın mı? Hani onlar, peygamberlerine şöyle demişlerdi: “- Bize bir padişah gönder de onun yardımı ile Allah yolunda düşmanlarımıza karşı savaşalım.” O da: “- Ya üzerinize bir savaş farz kılınır da muharebe etmezseniz?” demişti. Onlar “- Niçin Allah yolunda savaşmıyalım? Yurdlarımızdan çıkarıldık, çocuklarımızdan uzak bırakıldık.” dedilerdi. Ne zaman ki üzerlerine savaş farz kılındı, içlerinden pek az...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra Israilogullarinin ileri gelenlerini gormedin mi? Peygamberlerinden birine, «Bize bir hukumdar gonder de Allah yolunda savasalim» de
misle
rdi. «Ya savas size farz kilindiginda gitmeyecek olursaniz?» demisti. «Memleketimizden ve cocuklarimizdan uzaklastirildigimiza gore niye Allah yolunda savasmiyalim?» de
misle
rdi. Ama savas onlara farz kilininca, az bir kismi mustesna yuz cevirdiler. Allah zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrail oğulları'nın ileri gelenlerini görmedin mi? Hani peygamberlerinden birine: «Bize bir hükümdar gönder (ta'yîn et) de Allah yolunda savaşalım,» demişlerdi. O da : «Ya bir de savaş size farz kılınır da savaşmayacak olursanız?!» demişti. Onlar: «Bize ne olmuş da Allah yolunda savaşmıyalım; gerçekten yurtlarımızdan çıkarılıp ailemizden ayrı bırakıldık» diyerek (bu hususta kararlı olduklarını bildirmişlerdi). Bunun üzerine savaş onlara farz kılınınca, pek azından başkası (savaşma...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerinden birine, 'Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım' demişlerdi. 'Ya savaş size farz kılındığında gitmeyecek olursanız?' demişti. 'Memleketimizden ve çocuklarımızdan uzaklaştırıldığımıza göre niye Allah yolunda savaşmıyalım?' demişlerdi. Ama savaş onlara farz kılınınca, az bir kısmı müstesna yüz cevirdiler. Allah zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: «Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. «Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?» dedi. «Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?» dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Şu olay dikkatini çekmedi mi? İsrailoğullarının ileri gelenleri, Musa'dan sonra peygamberlerinden birine, 'Bize bir kral atasan da ALLAH uğrunda savaşsak,' demişlerdi. 'Ya savaş gerekir de savaşmazsanız?!,' demişti. Onlar, 'Yurdumuzdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırılmış durumda iken neden ALLAH yolunda savaşmayalım,' diye karşılık vermişlerdi. Fakat kendilerine savaş farzedilince pek azı hariç yüz çevirdiler. ALLAH zalimleri Bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani nebilerinden birine: "Bize bir melik gönder de Tanrı yolunda savaşalım" demişlerdi. O: "Ya üzerinize savaş yazıldığı halde savaşmayacak olursanız?" demişti. "Bize ne oluyor ki Tanrı yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık)" demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı zaman, az bir kısmı dışında yüz çevirdiler. Tanrı zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâdan sonra İsrail oğullarının ileri gelenlerine bakmadın mı? Hani onlar, peygamberlerine : «Bize bir hükümdar gönder (ta'yîn et) de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. O (da): «Ya üzerinize bir muhaarebe yazılıb (farz edilib) de savaşı tutmayıverirseniz?» demişdi. Onlar (şöyle) söylemişlerdi: «Allah yolunda neye savaşmayalım? Hem hakıykaten yurdlarımızdan çıkarıldık, hem evlâdlarımızdan (mahrum edildik)». Fakat vaktâ ki uhdelerine savaş yazıldı, içlerinden birazı müstesna olmak üzere, (muhaa...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâ’dan sonra İsrâiloğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Hani bir peygamberlerine şöyle demişlerdi: 'Bize bir hüküm dar gönder ki, Allah yolunda savaşalım!' (Peygamberleri) dedi ki: 'Ya üzerinize savaş farz kılınır da, savaşmayacak olursa nız?' (On lar:) 'Gerçekten yurt larımızdan ve evlâd la rımız(ın ya nın)dan çıkarıldığımız hâlde, ne den biz Allah yolunda savaşmayalım?' dediler. Fakat üzer leri ne savaş farz kılınınca, içlerinden pek azı müs tesnâ, (savaştan) yüz çevirdiler. Hâlbuki Al...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğulları'nın ileri gelenlerini görmedin mi? Hani onlar peygamberlerine: “Bize bir hükümdar gönder de (onun maiyyetinde) Allah yolunda savaşalım!” demişlerdi. “Üzerinize savaş farz kılınır da ya savaşmazsanız?” dedi. Onlar da: “Biz Allah yolunda neden savaşmayalım? Hem yurtlarımızdan çıkarıldık, hem de oğullarımızın arasından uzaklaştırıldık. ” dediler. Fakat onların üzerine savaş farz kılınınca (verdikleri söze rağmen) içlerinden pek azı hariç, hepsi yüz çevirdiler. Allah zâ...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerinden birine: -Bize, bir hükümdar gönder de, Allah yolunda savaşalım demişlerdi. Peygamberleri: -Ya, savaş size farz olunca savaşmazsanız? demişti de: -Bizler neden Allah yolunda savaşmayalım ki, biz yurtlarımızdan ve oğullarımızdan uzaklaştırıldık, demişlerdi. Fakat üzerlerine savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç yüz çevirdiler. Allah, zalimleri şüphesiz bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerine dikkat ettin mi? O vakit onlar aralarındaki Peygambere: "Ne olur, bize bir hükümdar tayin et de biz de Allah yolunda cihad edelim!" demişlerdi. O cevaben: "Ya savaşma emri size farz kılınır, siz de savaşmazsanız?" deyince onlar: "Ne diye Allah yolunda cihad etmeyelim ki vatanlarından çıkarılan biz, çoluk çocuğundan ayrı düşenler yine biziz!" dediler. Fakat savaşma kendilerine farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, hepsi dönüverdiler. Allah o z...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâ'dan sonra İsrâil oğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerine: "Bize bir hükümdar gönder, (onun önderliğinde) Allâh yolunda savaşalım." demişlerdi. "Ya size savaş yazılınca savaşmazsanız?" dedi. Dediler: "Bizler neden Allâh yolunda savaşmayalım ki; oysa biz yurtlarımızdan ve oğullarımızın arasından çıkarılıp sürüldük?" Fakat kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allâh zâlimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının önde gelenlerini görmedin mi? Hani, peygamberlerinden birine: «Bize bir melik gönder de Allah yolunda savaşalım» demişlerdi, O: «Ya üzerinize savaş yazıldığı halde, savaşmayacak olursanız?» demişti. «Bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım? Ki biz yurdumuzdan çıkarıldık ve çocuklarımızdan (uzaklaştırıldık.)» demişlerdi. Ama onlara savaş yazıldığı (öngörüldüğü) zaman, az bir kısmı dışında (çoğunluğu) yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Onlar, kendilerine gönderilmiş olan peygambere, 'Bize bir hükümdar tayin et de Allah yolunda savaşalım' demişlerdi. Peygamber, 'Size savaş farz kılındığında sakın bundan kaçınmayasınız?' dedi. Onlar 'Yurdumuzdan çıkarılmış, evlâdımızdan ayrı düşmüşken, bize ne oluyor ki Allah yolunda savaşmayalım?' dediler. Kendilerine savaş farz kılındığında ise, pek azı müstesna, sözlerinden dönüverdiler. Allah o zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsa'dan sonra İsrailoğulları'nın kodamanlar meclisini görmedin mi? Kendilerine gelen bir peygambere şöyle demişlerdi: "Bize bir kral gönder, Allah yolunda çarpışalım." Peygamber dedi ki: "Üstünüze savaş yazılır da savaşmazsanız ne olacak?" Dediler ki: "Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayız? Yurtlarımızdan çıkarıldık, oğullarımızdan uzak düşürüldük." Nihayet, üzerlerine savaş yazıldığında pek azı hariç yüz çevirdiler. Allah, zalimleri çok iyi bilir....
Bəqərə Suresi, 247. Ayet:
Onlara peygamberleri dedi ki: «Allah size Talut'u (melik olarak) gönderdi.» Onlar: «Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık (mülk) onun olabilir?» demişlerdi. O (şöyle) demişti: «Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve vücud gelişimini arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.»...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Tâlût askerî erkânı ve ordusu ile hareket edince: 'Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim o nehirden su içerse benden değildir. Kim de o sudan tatmazsa işte o bendendir. Ancak herkes eliyle bir avuç su içebilir.' dedi. İçlerinden pek azı hariç, o nehre varır varmaz nehirden su içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde, nehri geçmeyenler: 'Bizim bu gün Câlût ordusuna karşı duracak gücümüz yok' dediler. Allah’a kavuşacaklarına inanıp bilenler ise onlara: 'N...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: «Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır).» Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. «Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok.» dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: «Nice a...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut orduyla birlikte ayrılıp, çıktığı vakit dedi ki: “Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa şüphesiz ki bendendir. Yalnız eliyle bir avuç alanlar başka.” Derken onlardan birazı müstesna olmak üzere hepsi de ondan içiverdiler. Talut ve beraberindeki mü’minler ırmağı geçtikleri vakit dediler ki: “Nice az bir topluluk Allah’ın izniyle pek çok fırkaları mağlup etmişlerdir. Allah sabredenlerle beraberdir.”...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut, ordusuyla birlikte ayrıldığında: -Allah, sizi bir ırmakla deneyecektir. Kim sudan içerse benden değildir, sadece eliyle bir avuç almasından başka ondan tatmayan bendendir, dedi. Onlardan pek azı hariç o sudan içtiler. Nihayet Talut ve kendisiyle beraber iman edenler ırmağı geçince, ötekiler: -Bugün Câlût’a ve onun ordusuna karşı koyacak gücümüz yok, dediler. Rablerine kavuşacaklarını düşünenler ise: -Nice sayıca az topluluklar, Allah’ın izni ile sayıca çok olan toplulukları yenmişlerdir. ...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah Teâlâ ki, O'ndan başka bir mabut yoktur. Hayy-ü Kayyûm olan O'dur. O'nu ne uyuklama ne de uyku tutmaz. Göklerde ne varsa yerde ne varsa, hep O'nundur. O'nun izni olmaksızın O'nun yanında şefaat edecek olan kimdir? O, mahlukatının geçmişleri ve gelecekleri ne varsa hepsini bilir. Ve O'nun mahlukatı, O'nun dilediğinden başka O'nun malumatından bir şeyi ihata edemezler. O'nun kürsüsü göklerden ve yerden daha geniştir. Göklerin ve yerin hıfzı O'na ağır gelmez. Ve en yüce ve en ulu olan da anca...
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allâh rızasını isteyerek veya enfüslerindeki bir tespitten dolayı (Esmâ bileşimlerinin kendilerinde oluşturduğu anlayış ile) mallarını infak edenlerin misaline gelince. . . Kendisine şiddetli bir yağmur isâbet edip, yemişlerini iki kat vermiş tepedeki bir bahçeye benzer. Ona böyle bol yağmur yerine çiseleyen bir yağmur dahi yeterlidir. Allâh yaptıklarınıza Basıyr'dir....
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allah'in rizasini kazanmak ve kalblerini saglamlastirmak icin mallarini sarfedenlerin durumu, yuksekce bir tepede bulunan, bol yagmur aldiginda ye
misle
rini iki kat veren, bol yagmur yagmasa bile cisentisi dusen bir bahcenin durumu gibidir. Allah islediklerinizi gorur....
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allah'ın hoşnutluğunu isteyerek ve kendilerini (imân ve İslâm, hürriyet ve bağımsızlık vadisinde) kökleştirip sağlam bir düzeye eriştirmek için mallarını harcayanların misâli, yüksekçe bir arazideki güzel bahçeye benzer ki, ona bol bol yağmur dokunmuş da yemişlerini iki kat vermiştir. Ona bol bol yağmur dokunmasa bile bir çisenti (dokunmak yeter). Allah işleye geldiklerinizi görüp bilendir....
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allah'ın rızasını kazanmak ve kalblerini sağlamlaştırmak için mallarını sarfedenlerin durumu, yüksekçe bir tepede bulunan, bol yağmur aldığında yemişlerini iki kat veren, bol yağmur yağmasa bile çisentisi düşen bir bahçenin durumu gibidir. Allah işlediklerinizi görür....
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allahın rızasını aramak ve kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda paydar kılmak için mallarını infak edenlerin meseli ise bir tepedeki güzel bir bağçenin haline benzer ki kuvvetli bir sağanak düşmüş de ona yemişlerini iki kat vermiştir, bir sağanak düşmezse ona mutlak bir çisenti vardır, Allah amellerinizi gözetiyor...
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allah'ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların hâli ise, bir tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sağnak düşmüş de yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir çisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı görür....
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allah'ın rızasını kazanmak ve kalblerindekini sağlamlaştırmak için mallarını infak edenlerin hali, bir tepedeki güzel bir bahçenin haline benzer. Kuvvetli bir sağanak düşünce; yemişlerini iki kat verir. Bol yağmur yağmasa bile bir çisenti bulunur ve Allah işlediklerinizi görür....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
(İnfaklarınız) şu fakirler içindir ki, kendilerini hepten Allâh yoluna vermişler, dünyalık yaşam gıdası için çalışmaya vakit ayırmamışlardır. İstemekten çekindikleri için de, iç yüzlerine vâkıf olmayanlar onları zengin sanır. Ancak sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük edip kimseden bir şey talep etmezler. (Artık) hayırdan ne bağışlarsanız muhakkak Allâh onu Aliym'dir....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
O ribayı yiyenler, şeytanın bir dokunuşla çarptığı kişinin kalkışından başka türlü kalkamazlar. Bu böyledir, çünkü onlar, "Alış-veriş de riba gibidir." demişlerdir. Oysa ki Allah, alış-verişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kendisine Rabb'inden bir öğüt gelip de yaptığından vazgeçenin geçmişi kendisine, işi Allah'a kalmıştır. Yeniden ribaya dönene gelince, böyleleri ateşin dostlarıdır. Sürekli kalacaklardır orada....
Bəqərə Suresi, 285. Ayet:
Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene inanmıştır, inananlar da. Hepsi de Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inanmıştır. Peygamberlerinden hiçbirini öbüründen ayırmayız, duyduk demişlerdir ve itaat ettik, Rabbimiz, yarlıganma dileriz senden, varacağımız yer, kapındır senin....
Bəqərə Suresi, 285. Ayet:
Peygamber, Rabbi'nden kendisine indirilene iman etmiştir, mü’minler de! Hepsi de, Allah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman etmiş ve: -Allah’ın peygamberlerinden hiç birini (diğerinden) ayırmayız. İşittik ve itaat ettik, Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş sanadır.” demişlerdir....
Bəqərə Suresi, 285. Ayet:
Resul, Rabb'inden kendisine indirilene inanmıştır; müminler de. Hepsi; Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, resullerine inanmışlardır. Allah'ın resullerinden hiç birini ötekinden ayırmayız. Şöyle demişlerdir: "Dinledik, boyun eğdik. Affet bizi, ey Rabb'imiz. Dönüş yalnız sanadır."...
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
"HÛ"dur; ki sana inzâl ettiği BİLGİ (Kitap) işaretlerinin bir kısmı muhkemdir (açık - net anlaşılır hükümler ihtiva eden), bilginin (Kitabın) anası - temelidir; diğerleri de müteşabihâttır (teşbih - misal benzetme yollu anlatım). Kalplerinde zey (art niyetli, olayı saptırmak isteyen düşünceye sahip) olan kişiler, fitne amaçlı tevilini (yorumunu - neye işaret ettiğini) yapmak üzere müteşabih olanlarıyla hükmederler. Bunların tevilini (kesin olarak ne kastedildiğini) ancak Allâh bilir. İlimde Rasi...
Ali-İmran Suresi, 13. Ayet:
Kad kâne lekum âyetun fî fieteynil tekatâ fietun tukâtilu fî sebîlillâhi ve uhrâ kâfiratun yeravnehum
misle
yhim ra’yel ayn(ayni), vallâhu yûeyyidu bi nasrihî men yeşâ’(yeşâu) inne fî zâlike le ibreten li ulîl ebsâr(ebsâri). ...
Ali-İmran Suresi, 13. Ayet:
1.
kad kâne
: olmuştu
2.
lekum
: sizin için
3.
âyetun
: âyet, ibret
4.
fî fieteyni
: iki topluluk hakkında, toplul...
Ali-İmran Suresi, 17. Ayet:
(Onlar) sabredenlerdir, sadıklardır, kanitlerdir (kulluğunun idrakıyla boyun eğmişlerdir), (muhtaçlara) bağışlayanlardır, seher vakti (uyanma sürecinde) eksikliklerinden dolayı istiğfar edenlerdir....
Ali-İmran Suresi, 18. Ayet:
Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur....
Ali-İmran Suresi, 18. Ayet:
Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sahibleri, O'ndan baska tanri olmadigina sahidlik et
misle
rdir. O'ndan baska tanri yoktur, O gucludur, Hakim'dir....
Ali-İmran Suresi, 18. Ayet:
Allah, melekler ve adaleti yerine getiren ilim sahibleri, O'ndan başka tanrı olmadığına şahidlik etmişlerdir. O'ndan başka tanrı yoktur, O güçlüdür, Hakim'dir....
Ali-İmran Suresi, 18. Ayet:
Allah, adaleti ayakta tutarak (delilleriyle) şu hususu açıklamıştır ki, kendisinden başka ilâh yoktur. Melekler ve ilim sahipleri de (bunu ikrar etmişlerdir. Evet) mutlak güç ve hikmet sahibi Allah'tan başka ilâh yoktur....
Ali-İmran Suresi, 18. Ayet:
Allah, kendisinden başka tanrı olmadığına tanıktır. Meleklerle ilim sahipleri de adalet ölçüsüne sarılarak tanıklık etmişlerdir ki, o Azîz ve Hakîm olandan başka hiçbir ilah yoktur....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
1.
fe in hâccû-ke
: bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa
2.
fe kul
: o zaman de, söyle
3.
eslemtu
: ben teslim ettim
4.
vech...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa o zaman onlara de ki: "Ben ve bana tâbi olanlar vechimizi (fizik vücudumuzu) Allah'a teslim ettik. O kitab verilenlere ve ümmîlere: "Siz de vechinizi (fizik vücudunuzu) (Allah'a) teslim ettiniz mi?" de. Eğer teslim ettilerse, o taktirde, hidayete ermişlerdir. Ve eğer yüz çevirirlerse, o zaman sana düşen sadece tebliğdir. Ve Allah, kullarını en iyi görendir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ(etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eger seninle tartismaya girisirlerse, «Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a verdim,» de. Kendilerine Kitab verilenlere ve kitabsizlara: «Siz de Islam oldunuz mu?» de, sayet Islam olurlarsa dogru yola gir
misle
rdir, yuz cevirirlerse, sana yalniz teblig etmek duser. Allah kullarini gorur.*...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, 'Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a verdim' de. Kendilerine Kitap verilenlere ve kitapsızlara: 'Siz de İslam oldunuz mu?' de, şayet İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle çekişip tartışırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Tanrı'ya teslim ettim." Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: "Siz de teslim oldunuz mu?" Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Tanrı, kulları hakkıyla görendir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Seninle tartışmaya girişirlerse: Ben, bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a teslim ettim, de. Kendilerine kitab verilenler ve ümmilere: Siz de İslam oldunuz mu? de. Eğer İslam olurlarsa; doğru yola girmişlerdir. Şayet yüz çevirirlerse; sana, yalnız tebliğ etmek düşer. Ve Allah, kullarını görendir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Artık seninle mücadelede bulunurlarsa de ki: «Ben nefsimi Allah Teâlâ'ya teslim ettim, bana tâbi olanlar da.» Ve kendilerine kitap verilmiş olanlar ile ümmîlere de de ki: «İslâmiyet'i kabul ettiniz mi?» Eğer İslâmiyet'i kabul etmişler ise şüphesiz hidâyete ermişlerdir. Ve eğer kaçınırlarsa senin üzerine lâzım gelen ancak tebliğdir. Allah Teâlâ ise kulları büsbütün görücüdür....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle çekişip tartışırlarsa, de ki: «Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a teslim ettim.» Ve kendilerine kitap verilenlerle ümmilere, de ki: «Siz de teslim oldunuz mu?» Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık yalnızca sana düşen duyurup bildirme (tebliğ) dir. Allah, kulları hakkıyla görendir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Ey Muhammed! Eğer seninle tartışmaya girerlerse, "Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah'a verdim." de. Kendilerine Kitab verilenlere ve kitapsızlara "Siz de İslam oldunuz mu?" de. Şayet İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir. Yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Ya Muhammed ! Din hususunda, Yahudiler ve Nasâra, seninle mücadele ederlerse de ki: “Ben, bana tâbî olanlarla birlikte kendimi Allahû Tealâ'ya teslim etmişimdir.” Ya Muhammed! kitap verilenlere ve Arab'ın müşriklerine deki; “Siz islâm'ı kabul ettiniz mi?” Eğer tevhidde ve Muhammed (AS)'ı tasdikte ihlâs ederlerse, dalâletten çıkmış, hidayete ermişlerdir. Eğer İslâm'dan yüz çevirirlerse, sana vacib olan ancak risaletini tebliğdir. (Yoksa hidayet değil.) Allah Teale, kullarının tasdik ve tekzibini ...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Ey Muhammedi Eğer seninle tartışmaya girişirlerse, “Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah'a verdim” de. Kendilerine kitap verilenlere ve kitapsızlara, “Siz de İslâm oldunuz mu?” de. Şayet İslâm olurlarsa doğru yola girmişlerdir. Yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
“(Râsûlüm) eğer seninle uğraşırlarsa; “Bana uyanlarla birlikte yüzümü Allâh’a teslim ettim.” de. Kitap verilenler ile ümmîlere de: “Müslüman oldunuz mu?” de. Eğer müslüman olurlarsa, hidâyete ermişlerdir. Şâyet yüz çevirirlerse, artık sana tebliğ düşer. Allâh da kullarını görendir.”...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle münakaşaya girişirlerse, (onlara) de ki: “Ben, bana tâbî olanlar ile birlikte Allah'a teslim oldum.” Kendilerine kitap verilenlere ve cahil müşriklere de de ki; “Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?” Eğer teslim olmuşlarsa (ve İslâm'a girmişlerse) doğru yolu bulmuşlardır. Eğer yüz çevirirlerse, sana (sadece bunu onlara) duyurmak düşer....
Ali-İmran Suresi, 23. Ayet:
Tevrat’dan kendilerine bir miktar nasip verilenleri görmez misin ki, aralarında hüküm vermek için Allah’ın kitabına dâvet olunuyorlar da sonra onlardan bir zümre, o Tevrat’ın hükmüne arkasını çeviriyor. Onlar böyle hakikatlerden yüz çevirmeyi âdet edinenlerdir. (Bu âyet-i kerime, zina eden iki yahudi hakkında nâzil olmuştur: Hazreti Peygamber Efendimizin hakemliğine müracaat etmişler ve Rasûlü Ekrem Aleyhisselâm Tevrat ahkâmına göre recmedilmelerine “taşlanarak öldürülmelerine” hüküm verince kız...
Ali-İmran Suresi, 34. Ayet:
Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir, bilendir....
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Ve melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem muhakkak ki Allah, seni seçti ve tertemiz yarattı ve seni âlemlerin kadınları üzerine üstün kıldı."...
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti....
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Hani melekler şöyle seslenmişlerdi: 'Ey Meryem! Allah seni seçti, temizledi ve dünyaların kadınlarına üstün kıldı.'...
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Hani bir de melekler: «Ey Meryem !» demişlerdi, «doğrusu Allah seni seçip beğendi, süzüp tertemiz kıldı ve seni (çağındaki milletlerin) kadınlarından üstün tuttu.»...
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Hani melekler demişlerdi: Ey Meryem! Allah seni seçti; seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti....
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Melekler şöyle demişlerdi: «Ey Meryem, Şüphesiz Allah seni süzüp seçti, seni tertemiz yarattı ve seni alemin kadınlarına üstün kıldı!...
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Bir zaman da melekler şöyle demişlerdi: 'Ey Meryem! Şübhesiz ki Allah, seni seçti, seni temiz kıldı ve seni âlemlerin kadınlarına seçkin kıldı.'...
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Hani melekler: Ey Meryem, şüphesiz Allah seni seçip temizledi. Dünyaların kadınlarından seni üstün tuttu, demişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Hani bir zamanlar da melekler şöyle demişlerdi: -Ey Meryem, Allah seni seçip, tertemiz yarattı ve dünya kadınlarına seni tercih etti....
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Hani, bir de melekler 'Ey Meryem,' demişlerdi, 'Allah seni seçti, tertemiz yaptı, dünya kadınları üzerinde seçkin kıldı....
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Bir de melekler şöyle demişlerdi: "Ey Meryem, Allah seni seçti. Seni tertemiz kıldı ve seni âlemlerin kadınları üstüne yüceltti."...
Ali-İmran Suresi, 43. Ayet:
“Ey Meryem! Rabbine divan dur. Secde et ve (O’nun huzurunda) rükû edenlerle beraber rükû et” demişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 43. Ayet:
'Ey Meryem, Rabbinin divanında dur, itaate devam et, uzun uzun kıyamda durarak sorumluluk şuuruyla, namaz kıl, saygıda kusur etme, dinî, insanî ve vicdanî sorumluluklarını yerine getir, secdelere kapanarak, rükû ederek namaz kılanlarla beraber rükûa vararak namazlarını cemaatle kıl, saygıyla Allah’ın emirlerine itaat ederek İslâmî faaliyetlere katılanlarla birlikte sen de saygıyla canla başla İslamî sorumluluklara, ibadetlere, cemaate, faaliyetlere katıl' demişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 43. Ayet:
Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber rüku' et» demişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle demişlerdir: "Ey Meryem,! Muhakkak ki Allah, Kendinden bir kelime ile seni müjdeliyor. Onun ismi "Mesih, Meryem oğlu Îsâ'dır. Dünyada ve ahirette şereflidir ve mukarrebinlerdendir."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler Meryem’e: 'Allah sana kendisinden gelen 'ol’ emri mûcizesini müjdeliyor. Onun adı Mesih’tir, Meryem’in oğlu Îsâ’dır. Dünyada da âhirette, ebedî yurtta da itibarlıdır, makam sahibidir, yüz akıdır. Allah’a en yakın olanlardan, gözdelerindendir.' demişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler şöyle söylemişlerdi: 'Ey Meryem! Allah seni kendi katından, adı Meryem oğlu İsa Mesih olacak bir 'Kelime' ile müjdelemektedir. O dünyada da, ahirette de üstün şerefe sahip ve Allah'a yakın kimselerden olacaktır.'...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler bir de şöyle demişlerdi : «Ey Meryem ! Allah seni kendinden gelen bir kelimeyle müjdeliyor ki ismi Meryem oğlu Mesîh İsâ' dır; Dünya ve Âhirette şerefli ve itibarlıdır ; aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Kelime'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem; Allah kendinden bir kelimeyi sana müjdeliyor. Adı; Meryem oğlu İsa, Mesih'tir. Dünyada da, ahirette de, şanı yücedir. Allah'a yakın kılınanlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
O zaman melekler, "Ey Meryem!" demişlerdi, "Allah, Kendisinden bir söz ile sana, Meryem oğlu İsa Mesih adıyla bilinecek, bu dünyada ve öteki dünyada büyük şeref sahibi ve Allah'ın en yakınlarından olacak (bir oğul) müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Vaktâ ki melekler demişlerdi: «Ey Meryem! Şüphesiz Allah Teâlâ sana taraf-ı ilâhisinden bir kelime ile müjde veriyor ki, adı Mesih, Meryem oğlu İsâ'dır. Dünyâda da ahirette de vecih ve mukarrep olanlardandır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani, melekler 'Ey Meryem,' demişlerdi, 'Allah seni kendisinden bir kelime ile müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu Mesih İsa'dır. O dünyada ve âhirette şerefi büyük, Allah'ın yakın kullarındandır....
Ali-İmran Suresi, 57. Ayet:
Fakat o kimseler ki, imân etmişler ve sâlih amellerde bulunmuşlardır. Onlara da mükâfaatlarını tamamen ödeyecektir. Ve Allah Teâlâ zalimleri sevmez....
Ali-İmran Suresi, 73. Ayet:
Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun
misle
mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâu, vallâhu vâsiun alîm(alîmun). ...
Ali-İmran Suresi, 73. Ayet:
1.
ve lâ tu'minû
: inanmayın, îmân etmeyin
2.
illâ li men
: o kimseden başka
3.
tebia dîne-kum
: sizin dîninize tâbî oldu, uydu
4.
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitablılardan öyle kimse vardır ki kendisine bir kantar (altın) emânet etsen onu sana eksiksiz öder. öyle kimse de vardır ki ona emaneten tek bir altın versen onu — sen üzerinde ayak direyib durmadıkça — sana ödemez. Bunun sebebi şudur: Onlar «Ummîler hakkında bize karşı (mes'uliyyete) bir yol yokdur» demişler (öyle fikir beslemişler) dir. Onlar Allaha karşı, kendileri de bilib durdukları halde, yalan söylerler. ...
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehlikitap'tan öylesi vardır ki, ona yüklerle emanet teslim etsen onu sana iade eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dînar emanet etsen, tepesine çökmedikçe onu sana geri vermez. Bunun sebebi şudur: Onlar: "Ümmîlerin, bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir." demişlerdir. Onlar, bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani, Allah peygamberlerden, “Andolsun, size vereceğim her kitap ve hikmetten sonra, elinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona mutlaka iman edeceksiniz ve ona mutlaka yardım edeceksiniz” diye söz almış ve, “Bunu kabul ettiniz mi; verdiğim bu ağır görevi üstlendiniz mi?” demişti. Onlar, “Kabul ettik” demişlerdi. Allah da, “Öyleyse şahid olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
An o zamanı ki Allah, peygamberlerden, size kitap ve hikmet verdim, sonra da sizdeki kitabı gerçekleyen bir peygamber göndereceğim, ona mutlaka inanacaksınız, mutlaka yardım edeceksiniz diye söz almıştı ve ikrar ettiniz mi, size yüklediğim bu ağır yükü aldınız, yüklendiniz mi demişti. İkrar ettik demişlerdi de o da öyleyse tanık olun demişti, ben de sizinle berâber tanıklık edenlerdenim....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allah, peygamberlerden: "Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz" diye söz almış, "Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?" dediğinde, "Kabul ettik" cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size Kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksınız." Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?" Onlar: "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım," demişti....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Allah peygamberlerden ahid almisti: «And olsun ki size Kitab, hikmet verdim; sizde olani tasdik eden bir peygamber gelecek, ona mutlaka inanacaksiniz ve ona mutlaka yardim edeceksiniz, inkar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?» demisti. «Ikrar ettik» de
misle
rdi de: «µahid olun, Ben de sizinle beraber sahidlerdenim» demisti....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allah, Peygamberlerden kesin söz almıştı: «And olsun ki size kitap ve hikmet verdim, sonra sizinle beraber bulunanı kabul eden bir peygamber gelince, herhalde ona inanasınız ve ona mutlaka yardım edesiniz» (buyurmuş ve) «bunu ikrar ettiniz mi, bunun üzerine ahde bağlı ağır yükümü kabul ettiniz mi ?» demişti. Onlar da: «İkrar ettik» diye kesin söz vermişlerdi. (Allah): «Öyle ise şâhid olun, ben de sizinle beraber şâhidlerdenim» buyurmuştu....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Allah peygamberlerden ahid almıştı: 'And olsun ki size Kitap, hikmet verdim; sizde olanı tasdik eden bir peygamber gelecek, ona mutlaka inanacaksınız ve ona mutlaka yardım edeceksiniz, ikrar edip bu ahdi kabul ettiniz mi?' demişti. 'İkrar ettik' demişlerdi de: 'Şahid olun, Ben de sizinle beraber şahidlerdenim' demişti....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allah, peygamberlerden: «Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz» diye söz almış, «Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?» dediğinde, «Kabul ettik» cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Tanrı peygamberlerden 'kesin bir söz (misak)' almıştı: "Andolsun size Kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir elçi geldiğinde, ona kesin olarak inanacak ve ona yardımda bulunacaksınız". Demişti ki: "Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı? Onlar : "İkrar ettik" demişlerdi de "Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım," demişti....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allah, Peygamberlerden söz almış: And olsun ki; size, kitabı, hikmeti verdim. Yanınızda olanı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde mutlaka o'na inanacak ve yardım edeceksiniz. İkrar edip de ahdi kabul ettiniz mi? demişti. Onlar da: İkrar ettik, demişlerdi. Allah: Şahid olsun, Ben de sizinle beraber şahidlerdenim, demişti....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Allah vaktiyle peygamberlerden kesin söz almıştı: “Celâlim hakkı için, size kitap ve hikmet verdim. Sizde olan o kitap ve hikmeti tasdik edip doğrulayan bir peygamber gelecek. Ona mutlaka iman edeceksiniz ve mutlaka ona yardımda bulunacaksınız. Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar da: “Kabul ettik. ” demişlerdi. Allah da: “O halde şâhit olun, ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım. ” buyurmuştu....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allah peygamberlerden 'kesin bir söz (misak) ' almıştı: «Andolsun size Kitap ve hikmetten verip sonra size beraberinizdekini doğrulayan bir peygamber geldiğinde, ona kesin olarak iman edecek ve ona yardımda bulunacaksanız.» Demişti ki: «Bunu ikrar ettiniz ve bu ağır yükümü aldınız mı?» Onlar: «İkrar ettik» demişlerdi de «Öyleyse şahid olun, ben de sizinle birlikte şahid olanlardanım» demişti....
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
Allah, o kavme nasıl doğru yolu gösterir ki inandıktan sonra kâfir olmuştur. Halbuki onlar, Peygamberin gerçek olduğuna da tanıklık etmişlerdi, onlara apaçık deliller de gelmişti ve Allah, zâlim kavmi doğru yola sevk etmez ki....
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
Kendilerine apaçık deliller gelmiş ve Peygamberin hak olduğuna şehadet getirmişlerken (bu) imanlarından sonra dinlerinden çıkıp küfre sapan bir topluluğu Allah nasıl hidâyete ulaştırır? Allah zâlimler topluluğunu (kavmini) hidayete eriştirmez....
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
nasıl muvaffak eder Allah? bir kavmi ki kendilerine beyyineler gelmiş ve Peygamberin hakk olduğuna şehadet getirmişler iken imanlarının arkasından nankörlük edib küfre sapmışlardır, halbuki Allah zalimler güruhunu muvaffak etmez...
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
Kendilerine apaçık deliller gelmiş, o peygamberin şübhesiz bir hak olduğuna şâhidlik de etmişler iken îmanlarının arkasından küfre sapan bir kavmi Allah nasıl hidâyete erdirir (Muvaffak eder)? Allah zaalimler güruhunu hidâyete götürmez. ...
Ali-İmran Suresi, 87. Ayet:
Onlar, ALLAH'ın, meleklerin ve insanların toplu lanetini hakketmişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlardan, Allah'ın ipine sarılanlar ve insanların ipine yapışanlar [16] dışında kalanlara nerede bulunurlarsa bulunsunlar alçaklık damgası vurulmuştur. Onlar Allah'ın gazabını haketmişlerdir ve kendilerine miskinlik damgası da vurulmuştur. Onlar bunu Allah'ın ayetlerini inkâr ettikleri ve haksız yere peygamberleri öldürdükleri için hak ettiler. Karşı geldikleri ve taşkınlık ettikleri için bunu hak ettiler....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlar (Yahudî’ler) nerede bulunurlarsa boyunlarına zillet ve horluk takılmıştır. Meğer ki cizye vermek sureti ile Allah’ın ve müminlerin barış ve emniyeti altına girmiş olsunlar. Onlar dönüp Allah’ın gazâbına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi şu: Çünkü onlar, Allah’ın âyetlerini inkâr etmişler, peygamberleri haksız yere öldürmüşlerdi; çünkü onlar, isyan etmişler ve aşırı gitmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlar (yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah'ın ahdine ve insanların (müminlerin) himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur; Allah'ın hışmına uğramışlar ve miskinliğe mahkum edilmişlerdir. Çünkü onlar, Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Bu da, onların isyan etmiş ve haddi aşmış bulunmalarındandır....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Nerede olsalar, onlara aşağılık damgası vurulmuştur. Yalnız, Allah'ın ipine ve insanlar ile yaptıkları antlaşmalara bağlı kalanlar müstesna. Onlar Allah'ın gazabına uğradılar, alınlarına perişanlık damgası vuruldu. Bu, onların Allah'ın ayetlerini inkâr etmeleri ve sebepsiz yere peygamberleri öldürmeleri yüzündendir. Çünkü onlar Allah 'a başkaldırmış ve ölçüleri çiğnemişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlar (Yahudiler) nerede bulunurlarsa bulunsunlar üzerlerine zillet (damgası) vurulmuşdur (kurtulamazlar) Meğer ki Allahın ipine ve insanların (mü'minlerin) ahdine (sığınmış) olsunlar. Onlar döne dolaşa Allahın hışmına uğradılar. Üzerlerine de bir miskinlik vuruldu. Bunun sebebi şudur: Çünkü onlar Allahın âyetlerini inkâr ile kâfir olmuşlar, peygamberleri haksız yere öldürmüşlerdi. (Biz de) şudur: Çünkü onlar isyan etmişler ve aşırı gitmişlerdi. ...
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlar, Allah'a ve insanlara karşı taahhütlerine (sadakatle) bağlanmadıkları sürece, nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillete duçar olurlar; çünkü Allah'ın gazabına uğramış ve aşağılanmaya mahkum edilmişlerdir. Bütün bunlar (başlarına geldi,) çünkü Allah'ın mesajlarını inkarda ve peygamberleri haksız yere öldürmekte ısrar ettiler; bütün bunlar (vaki oldu), çünkü (Allah'a) isyanda bulundular ve hakkın sınırlarını inatla ihlal ettiler....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Allah’tan gelmiş olan bir ipe ve insanlar tarafından uzatılan bir ipe (sisteme) tutunmaları müstesna, onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, üzerlerine zillet damgası vurulmuştur. Allah’ın gazabına uğramış, meskenete mahkûm edilmişlerdir. Bu, onların Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmeleri sebebiyle olmuştur. Çünkü âsi olmuşlar ve haddi aşmışlardır....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Nerede olsalar, onlara alçaklık (damgası) vurulmuştur (ezilmeğe mahkûmdurlar). Meğer ki Allâh'ın ahdine ve (inanan) insanların ahdine sığınmış olsunlar. Allâh'ın gazabına uğradılar ve üzerlerine miskinlik damgası vuruldu (yoksulluk içinde ezildiler). Böyle oldu, çünkü onlar Allâh'ın âyetlerini inkâr ediyorlar, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı ve çünkü isyân etmişlerdi, haddi aşıyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlara, nerede olurlarsa olsunlar bir aşağılanma damgası vurulmuştur-ancak Allah'tan bir ahitle veya insanlardan ahitle bundan kurtulabilirler. Onlar Allah'ın gazabına uğramış ve sefalete mahkûm olmuşlardır. Bunun sebebi de Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve peygamberleri haksız yere öldürmeleridir. Zira isyan etmişler ve haddi aşmışlardır....
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Allah'tan bir ipe ve insanlardan bir ipe tutunmaları dışında, nerede bulunsalar üzerlerine zillet damgası vurulur. Allah'ın hışmına uğramışlardır. Üzerlerine miskinlik damgası vurulmuştur. Bu böyledir. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerine küfrediyor, haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı; isyan etmişlerdi, zulüm ve azgınlık sergiliyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 116. Ayet:
Hakikati inkara şartlanmış olanlara gelince; onları ne dünya malları ne de evlatları Allah'a karşı koruyabilir. İşte onlar içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum edilmişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatındaki maddi harcamaları, kendilerine zulmetmiş kimselerin tarlası üzerinden eserek bu tarlanın ekinini mahveden dondurucu rüzgara benzer. Allah onlara zulmetmiş değildir, tersine onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatında harcadıkları şeyin örneği; kavurucu soğuk bir rüzgara benzer. Kendilerine zulmetmiş bir toplumun ekinine isabet eder de, onu helak eder. Oysa Allah, onlara zulmetmemiş fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatında harcadıkları şeyin durumu, kendilerine yazık etmiş bir topluluğun ekinine isabet ederek onu telef eden kavurucu bir rüzgâra benzer. Aslında onlara Allah haksızlık etmemiş, onlar kendi kendilerine yazık etmişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Ve hani sizden iki fırka korku ve endişe duyarak geri çekilmek istiyorlardı. Halbuki Allah onların dost ve yardımcısı idi, (bunu hatırlayarak geri çekilmekten vazgeçmişlerdi). Mü'minler ancak Allah'a güvenip dayansınlar....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O dem ki içinizde iki taife yılmak istemişlerdi Allah zahîrleri iken, ve ancak Allaha demek dayanmalı mü'minler...
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman içinizden iki grup oluşturanlar, Allah yardımcıları iken, yılıp çekilmek istemişlerdi. Demek ki, inananlar, yalnızca Allah'a dayanmalıdırlar....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Ve hani sizden iki bölük, Allah da kendilerinin yardımcıları olduğu halde, korkarak geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Halbuki müminlere düşen, yalnız Allah’a dayanıp güvenmeleridir....
Ali-İmran Suresi, 127. Ayet:
(Allah) kâfirlerden bir kısmını koparıp ayırsın veya başaşağı etsin diye (yardımda bulunmuş) ve bu sebeple onlar hüsrana uğrayarak yüzüstü gelmişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 135. Ayet:
Ve onlar, utanç verici bir iş yaptıkları veya kendi kendilerine (başka türlü) bir zulüm işledikleri zaman, Allah'ı anar ve günahlarının affı için yalvarırlar -zaten Allah'tan başka kim günahları affedebilir?- ve her ne (zulüm) işlemişlerse onda bilerek ısrar etmezler....
Ali-İmran Suresi, 143. Ayet:
Gerçekten siz, savaşa tutuşmazdan önce, ölüp şehid olmayı arzu etmiştiniz. Fakat işte onu gördüğünüz halde bakıp duruyorsunuz. (Bu âyet-i kerime, Bedir savaşında bulunamayıp Medine’de kalanlar hakkında nâzil olmuştur. Bunlar Bedir savaşında bulunup şehid olmayı arzu etmişlerdi. Fakat daha sonra Uhud savaşında bulundukları halde, çokları savaşa karşı ayak direyememişti)....
Ali-İmran Suresi, 146. Ayet:
Nice peygamberlerin yaninda Rabbe kul olmus pek cok kimse savasmistir. Allah yolunda baslarina gelenlerden oturu gevseme
misle
r, yilmamislar ve boyun egme
misle
rdi. Allah, sabredenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 146. Ayet:
Nice peygamberlerin yanında Rabbe kul olmuş pek çok kimse savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelenlerden ötürü gevşememişler, yılmamışlar ve boyun eğmemişlerdi. Allah, sabredenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 146. Ayet:
Nice peygamberler vardır ki onların yanında bir çok rabbani (Rabbine yönelen kimse) savaşmıştır. Allah yolunda başlarına gelen musibetler sebebiyle gevşememişler, zaaf göstermemiş ve boyun da eğmemişlerdir. Allah sabredenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Onlar sadece «Ey Rabbimiz, günahlarımızı ve davranışlarımızdaki aşırılıklarımızı affeyle, ayaklarımızı kaydırma ve kâfirler karşısında bize yardım et» demişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
enzele
: indirdi
3.
aleykum
: sizin üzerinize
4.
min ba'di
: sonradan, ...den sonra, arkasında...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Uhud savaşında sen, Allah’dan gelen bir merhamet sayesindedir ki, onlara (Ashaba) yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, muhakkak onlar etrafından dağılıp gitmişlerdi. Artık onları bağışla ve kendilerine Allah’dan mağfiret dile. İş hususunda fikirlerini al (müşavere et). Müşavereden sonra da bir şeyi yapmağa karar verdin mi, artık Allah’a güven ve dayan. Gerçekten Allah tevekkül edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Deme ki mahza Allahdan bir rahmet iledir ki sen onlara yumuşak bulundun, eğer katı yürekli bir nobran olsa idin elbette etrafından dağılmış gitmişlerdi, o halde kusurlarını afvet de günahlarına istiğfar ediver ve emirde reylerini al, sonra da azmettin mi artık Allaha mütevekkil ol, çünkü Allah mütevekkil olanları sever...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli bir nobran olsaydın kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi. O halde onları bağışla, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işlerde onların görüşlerini al. Sonra bir kere karar verdin mi artık Allah'a dayan, çünkü Allah, kendisine güvenenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
(O vakit) sen Allahdan bir esirgeme sayesindedir ki onlara yumuşak davrandın. Eğer (bilfarz) kaba, katı yürekli olsaydın onlar etraafından her halde dağılıb gitmişlerdi bile. Artık onları bağışla (Allahdan da) günâhlarının yarlığanmasını iste. İş hususunda onlarla müşavere et. Bir kerre de azmetdin mi artık Allaha güvenib dayan. Çünkü Allah kendine güvenib dayananları sever. ...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer sen kaba ve katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp gitmişlerdi. Onları affet, onların bağışlanmaları için dua et ve işlerinde onlarla istişare et. Kararını verdiğinde de yalnız Allah'a dayan. Çünkü Allah kendisine tevekkül edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
E ve lemmâ asâbetkum musîbetun kad asabtum
misle
yhâ, kultum ennâ hâzâ, kul huve min indi enfusikum innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). ...
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
1.
e ve lemmâ
: ve ... olduğu zaman
2.
asâbet-kum
: size isabet etti
3.
musîbetun
: bir musibet, bela
4.
kad asabtum
<...
Ali-İmran Suresi, 166. Ayet:
(166-167) İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musîbet de Allah'ın izniyledir. Bu da mü'minleri belirlemesi, münafıklık yapanları da ayırd etmesi içindir ki onlara : «Geliniz Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz» denilmişti ; onlar ise «Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik» diye cevap vermişlerdi. Onlar o gün imândan çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir...
Ali-İmran Suresi, 166. Ayet:
(166-167) İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: «Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz.» denilmişti. Onlar ise: «Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik.» demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar, kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir....
Ali-İmran Suresi, 166. Ayet:
(166-167) İki ordunun çarpıştığı gün başınıza gelen ancak Allah’ın izni ile olmuştu. Müminleri belirlemek ve münafıklık edenleri de ortaya çıkarmak için. O münafıklara: -Gelin, Allah yolunda savaşın veya müdafaada bulunun! denilmiş, onlar da: -Savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik elbette, demişlerdi. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah onların gizlediğini çok iyi biliyor....
Ali-İmran Suresi, 167. Ayet:
(166-167) İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musîbet de Allah'ın izniyledir. Bu da mü'minleri belirlemesi, münafıklık yapanları da ayırd etmesi içindir ki onlara : «Geliniz Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz» denilmişti ; onlar ise «Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik» diye cevap vermişlerdi. Onlar o gün imândan çok küfre yakındılar. Kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir...
Ali-İmran Suresi, 167. Ayet:
(166-167) İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: «Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz.» denilmişti. Onlar ise: «Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik.» demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar, kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir....
Ali-İmran Suresi, 167. Ayet:
(166-167) İki ordunun çarpıştığı gün başınıza gelen ancak Allah’ın izni ile olmuştu. Müminleri belirlemek ve münafıklık edenleri de ortaya çıkarmak için. O münafıklara: -Gelin, Allah yolunda savaşın veya müdafaada bulunun! denilmiş, onlar da: -Savaşmayı bilseydik, ardınızdan gelirdik elbette, demişlerdi. Onlar o gün, imandan çok küfre yakındılar. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Allah onların gizlediğini çok iyi biliyor....
Ali-İmran Suresi, 173. Ayet:
Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine: "Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun." dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve "Hasbunallah ve ni’me’l-vekil" "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" demişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Böylece, kendilerine hiçbir kötülük dokunmadan, ALLAH'tan bir nimet ve lütufla geri döndüler. . ALLAH'ın rızasını gözetmişlerdi. Büyük lütfun sahibi ALLAH'tır....
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Onlar, "Muhakkak ki Allah, “bize ateşin yiyeceği bir kurbanı getirinceye kadar, hiçbir Resûl'e“ îmân etmememiz için bize ahdetti" dediler. Onlara de ki: "Benden önce Resûller, beyyinelerle ve sizin söylediğiniz o şey ile size gelmişlerdi. Eğer siz sâdıklar (doğru söyleyenler) iseniz, o halde onları niçin öldürdünüz....
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Onlar (Yahudiler) şöyle demişlerdi: "Allâh bize, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir Rasûle iman etmememiz konusunda emretti. " De ki: "Benden önce Rasûller açık deliller olarak gelmiş ve de istediğinizi getirmişlerdi. Eğer sözünüzde sadık idiyseniz, niçin onları öldürdünüz?"...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
"Allah, yakılarak sunulan bir kurban getirmedikçe, hiçbir elçiye inanmamamızı bize emretmiştir" iddiasında bulunanlara gelince, (Ey Peygamber, onlara) de ki: "Benden önce de peygamberler size hakikatin tüm kanıtlarını ve o hakkında konuştuğunuzu getirmişlerdi: Peki, söylediğinizde samimi idiyseniz neden onları katlettiniz?"...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
O kimseler ki, «Şüphe yok Allah bize ahdetti ki, Ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar hiçbir peygambere imân etmeyelim,» dediler. De ki: «Şüphe yok benden evvel size peygamberler mûcizeler ile ve dediğiniz şey ile gelmişlerdi. Artık ne için onları öldürdünüz, eğer siz sâdık kimseler iseniz?»...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Onlar şöyle demişlerdi: "Allah bize ant verdi, kendisi bize ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir resule inanmayacağız." Söyle onlara: "Size benden önce o dediğinizle birlikte açık deliller getiren resuller gelmişti. Peki, madem doğru sözlülerdiniz neden onları katlettiniz?"...
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer senin peygamberliğini yalanlarlarsa, senden önceki bütün peygamberler yalanlanmış olur. Senden öncekiler de apaçık âyetlerle, mûcizelerle, vahyin içeriğini açıklayan beyanlarla, tavsiyelerle, hak peygamber olduklarını tasdik eden delillerle, hikmet dolu sayfalarla, aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Ey Muhammed ! Eğer seni(n peygamberliğini) yalan saydılarsa, senden önceki birçok peygamberler de yalanlanmıştır ki, onlar açık belgeler, mu'cizeler, irşâd dolu sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Şimdi seni tekzib ettilerse senden evvel de bir çok Resuller tekzib olundu ki o beyyineler ve o hikmetli sahifeler, ve o nurlu kitab ile gelmişlerdi...
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
İmdi seni tekzîp ederlerse şüphe yok senden evvel de peygamberler tekzîp olunmuşlardı ki, beyyineler ile, hikmet dolu sahifeler ve nûrlu kitap ile gelmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Seni yalanladılarsa, senden önce de resuller yalanlandı. Açık-seçik deliller, kutsal sayfalar ve aydınlatıcı Kitap'ı getirmişlerdi onlar....
Ali-İmran Suresi, 187. Ayet:
Allah kitap verilenlerden, “kitabı insanlara muhakkak açıklayacaksınız, gizlemeyeceksiniz” diye söz almıştı da, onlar, kitabı arkalarına atıp umursamamışlar, az bir bedele karşılık değişmişlerdi, alış verişleri ne kötüdür....
Ali-İmran Suresi, 187. Ayet:
Hani, kendilerine kitap verilenlerden, Allah, 'Bu kitabı halka açıklayacak, onu asla saklamayacaksınız' diye ahit almıştı. Onlar ise bu ahdi kulak ardı edip az bir paraya satıvermişlerdi. Ne kötü bir alışverişti o!...
Ali-İmran Suresi, 190. Ayet:
Kesinlikle semâların (algılanan boyuttan kuantsal boyuta kadar) ve arzın (algılamaya göre madde kabul edilen her boyutun) yaratılışında, gece ve gündüzün birbirine dönüşmesi sisteminde (neden ve nasıl gece gündüz oluşumu, süreleri vs. ) öze ermişler (Ulül Elbab) için işaretler vardır....
Ali-İmran Suresi, 191. Ayet:
Onlar (öze ermişler) ayakta, otururken ya da yanları üzere uzanmışken Allâh'ı anıp (hatırlayıp), semâların ve arzın yaratılışını (günün getirisi ölçüsünde evren ve derûnu ya da beyin indînde bedenin yeri ve özelliklerini) tefekkür edip; "Rabbimiz, bunları boş yere yaratmadın! Subhan'sın (yersiz ve anlamsız bir şey yaratmaktan münezzeh, her an yeni bir şey yaratma hâlinde olansın)! (Açığa çıkardıklarını değerlendirmemenin getireceği pişmanlıktan) yanmadan bizi koru" (derler)....
Ali-İmran Suresi, 198. Ayet:
Fakat Rablerinden korunanlara gelince, onlara altlarında nehirler akan cennetler vardır. Orada sonsuza dek yaşarlar Allâh indînden inzâl olan ile (hakikatleri olan Allâh Esmâ'sının bilinçlerine inzâl {boyutsal geçiş} ettiği kuvveler ile). Allâh indînde olanlar, Ebrâr (Allâh'a ermişler) için daha hayırlıdır....
Ali-İmran Suresi, 198. Ayet:
Lâkin o Allahdan korkan, korunan kullar, onlar için cennetler var altından ırmaklar akar, içlerinde kalmak üzere onlar, Allah tarafından konukluklar, Allah yanındaki ise ermişler için daha hayırlıdır...
Ali-İmran Suresi, 198. Ayet:
Fakat o Allah'tan korkan, korunan kullar için; içlerinde ebedi kalmak ve Allah tarafından konuk edilmek üzere, altından ırmaklar akan cennetler var. Allah katındaki ise ermişler için daha hayırlıdır....
Nisa Suresi, 25. Ayet:
İçinizden özgür mü'min kadınları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inanmış cariyelerinizden (alsın.) Allah sizin imanınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak velilerinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra, fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın.) Bu, sizden günaha sapmaktan en...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
İçinizden özgür inançlı(kadın)ları nikahlamaya güç yetiremeyenler, o zaman sağ ellerinizin malik olduğu inançlı cariyelerinizden (alsın). Tanrı sizin inancınızı en iyi bilendir. Öyleyse onları, fuhuşta bulunmayan, iffetli ve gizlice dostlar edinmemişler olarak ehlinin izniyle nikahlayın. Onlara ücretlerini (mehirlerini) maruf (güzel ve örfe uygun) bir şekilde verin. Evlendikten sonra fuhuş yapacak olurlarsa, özgür kadınlar üzerindeki cezanın yarısı(nı uygulayın). Bu, sizden günaha sapmaktan endi...
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sana indirilen Kur’ân’a ve senden önce indirilen kitablara iman ettik, diye boş iddiada bulunanlara bakmaz mısın! O azgın şeytana muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki onu (şeytanı) tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan ise, onları çok uzak bir sapıklığa düşürmek ister. (Bu âyet-i kerime, bir münafığın, bir Yahudi ile olan dâvasına hakem olarak Hazreti Peygamberi değil de Yahudi sihirbazı azgın şeytan Kâb İbni Eşref’i seçmek istemesi ile ilgili hâdise üzerine nâzil olmuştur. Şöyle ki: Yahudi, Hz. Pey...
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sana ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia ettikleri halde azgınların ve despotların yasalarını uygulamak isteyenleri görmüyor musun? Oysa onu inkar etmekle emredilmişlerdi; fakat şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Ya ellerinin yaptığı yüzünden başlarına bir musıbet geldiği zaman nasıl? sonra gelmişler de sana «billâhi muradımız sırf bir iyilik yapmak ve ara bulmaktan ibaret idi» diye yemin ediyorlar...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Ya kendi yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket geldiği zaman durumları nasıl olur? Sonra gelmişler bir de sana: «Vallahi, muradımız sırf bir iyilik yapmak ve ara bulmaktan ibaretti.» diye yemin ediyorlar....
Nisa Suresi, 89. Ayet:
Arzu etmişlerdir ki, kendilerinin kâfir oldukları gibi siz de kâfir olup onlar ile müsavî bulunasınız. O halde onlar Allah yolunda muhâceret edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyiniz. Eğer yüz çevirirlerse artık onları her nerede bulursanız tutunuz ve öldürünüz. Ve onlardan ne bir dost, ne de bir yardımcı ittihaz etmeyiniz....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar; yahut ne size karşı harp etmeyi, ne de kendi kavimlerine karşı savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp bîtaraf olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, bunları üzerinize musallat kılaradı da sizinle savaşırlardı. O halde sizi bırakıp bir tarafa çekildikleri ve sizinle savaşmayıp barışa yattıkları takdirde de Allah, onların aleyhinde sizin için tecavüze bir yol (izin) vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak şöylelerine dokunmayın ki sizinle aralarında misak olan bir kavme vasıl olmuş bulunurlar, yahud ne size harb etmeği ne de kendi kavmlerine harb etmeği havsalalarına sığdıramıyarak size gelmişlerdir, eğer Allah dilese idi bunları üzerinize musallat kılardı da sizinle harb ederlerdi, o halde sizi bırakıb bir tarafa çekildikleri ve sizinle harb etmeyib sulha yattıkları takdirde de Allah aleyhlerinde size bir yol vermemiştir...
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir....
Nisa Suresi, 98. Ayet:
Ancak, hiç bir çıkış yoluna gücü yetmeyen ve göç etmeye yol bulamayan erkek, kadın ve çocuk ezilmişler hariç....
Nisa Suresi, 113. Ayet:
Eğer Allah'ın sana yönelik lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onların bir takımı seni yanıltmaya yeltenmişlerdi. Oysa onlar sadece kendilerini yanıltırlar, sana hiçbir zarar dokunduramazlar. Çünkü Allah, kitabı ve hikmeti indirerek sana, daha önce bilmediğin gerçekleri öğretmiştir. Hiç şüphesiz Allah'ın sana yönelik lütfu son derece büyüktür....
Nisa Suresi, 113. Ayet:
Eğer senin üzerinde Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı, onlardan bir zümre seni bile, hükümde şaşırtmaya yeltenmişlerdi. Fakat onlar yalnız kendi kendilerini şaşırtırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Nasıl zarar verebilirler ki Allah sana kitap ve hikmeti indirmekte ve sana bilmediklerini öğretmektedir. Gerçekten Allah’ın senin üzerindeki lütfu pek büyüktür....
Nisa Suresi, 131. Ayet:
Gerek göklerde gerekse yeryüzünde ne varsa hepsi Allah'a aittir. Size ve sizden önce kendilerine kitap verilmişlere Allah'tan korkmayı emrettik. Eğer kafir olursanız, biliniz ki, göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey Allah'ındır. Onun hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve övgüye layıktır....
Nisa Suresi, 152. Ayet:
Ve o kimseler ki, Allah Teâlâ'ya ve peygamberlerine imân etmişlerdir ve onlardan hiçbirinin arasını ayırmamışlardır. İşte onlara da mükâfaatlarını elbette verecektir. Ve Allah Teâlâ gafûrdur, rahîmdir....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Oysa Hz. Musa'dan, bundan daha da büyüğünü istemişler, “O halde, bize Allah'ı açıkça göster.” demişlerdi. Bunun üzerine, zulümlerinden dolayı onları yıldırım yakaladı (helâk etti). Ardından kendilerine belgeler (açık mucizeler) geldikten sonra da buzağıyı (ilâh) edindiler. Buna rağmen, onları bundan (bu suçlarından dolayı) affettik ve Hz. Musa'ya “apaçık sultan (güç ve delil)” verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. (Buna şaşma!) Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve “Allah’ı bize açıkça göster” demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ’ya apaçık bir güç ve yetki verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli, onlara gökten bir kitap indirmeni isterler, Mûsâ'dan bundan da büyük bir şey istemişler, bize Allah'ı apaçık göster demişlerdi de zulümleri yüzünden bir yıldırım düşüp yakıvermişti onları. Sonra da onlara apaçık deliller geldiği halde buzağıya tanrı demişlerdi, gene de bu suçlarını bağışlamıştık da Mûsâ'ya apaçık bir kudret vermiştik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, "Bize Allah'ı apaçık göster" demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitap (Yahudiler) senden, kendilerine "Gökten yazılı Kitap" indirmeni istiyorlar. . . Gerçekten (onlar) bundan daha büyüğünü Musa'dan istediler. . . "Allâh'ı açıktan bize göster" demişlerdi de, zulümleri yüzünden onları yıldırım çarptı. . . Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra tutup buzağıya tapınmaya başladılar. . . Bunu da affettik ve Musa'ya apaçık bir kudret verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Mûsâ’dan, bundan daha büyüğünü istemişlerdi. 'Bize Allah’ı açıkça göster' demişlerdi. Haksızlıkları, şirkleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Üstelik de, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, buzağıyı tanrı edindiler. Biz, bunu da sorgusuz sualsiz affettik. Mûsâ’ya âşikâr ilâhî bir yetki, bir güç verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli senden gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemiş ve 'bize Allah'ı açıkça göster' demişlerdi de zulümlerinden dolayı onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine açık deliller gelmesinin ardından buzağıyı tanrı edindiler de biz bunu bağışladık. Musa'ya da açık bir hüccet verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Bize Allah'ı açıkça göster." Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Musa'ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ey Rasûlüm! Yahudi’ler, üzerlerine gökten bir kitap indirivermeni senden istiyorlar. Gerçekten bundan daha büyüğünü Musa’dan istemişlerdi de: “- Allah’ı açıktan bize göster” dedilerdi. İşte zulümleri yüzünden onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine bunca açık mu’cizeler gelmişken tuttular buzağıya taptılar. Nihayet biz, tevbe ettiklerinden bunları bağışladık ve Musa’ya açık bir hâkimiyet, saltanat verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
(153-15) 4 Kitap ehli, senin kendilerine gokten bir kitap indirmeni isterler. Musa'dan bundan daha buyugunu iste
misle
rdi ve «Bize Alah'i apacik goster» de
misle
rdi. Zulumlerinden oturu onlari yildirim carpmisti. Belgeler kendilerine geldikten sonra da, buzagiyi tanri olarak benimsediler, fakat bunlari affettik ve Musa'ya apacik bir huccet verdik, soz vermelerine karsilik Tur dagini uzerlerine kaldirdik ve onlara: «Kapidan secde ederek girin» dedik, «Cumartesileri asiri gitmeyin» dedik, onlardan s...
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap Ehli'nden Yahudiler) senden gökten üzerlerine bir (yazılı) kitap indirivermeni isterler. (Üzülme), Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler, «Allah'ı bize açıkça göster !» demişlerdi de zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra da kendilerine çok açık belgeler (mu'cizeler) geldiği halde (altından yaptıkları) buzağıyı ilâh edindiler, derken (pişmanlık duyup tevbe ettiler, biz de) onları affettik. Musa'ya da açık belgeler ve deliller verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
(153-154) Kitap ehli, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi ve 'Bize Allah'ı apaçık göster' demişlerdi. Zulümlerinden ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Belgeler kendilerine geldikten sonra da, buzağıyı tanrı olarak benimsediler, fakat bunları affettik ve Musa'ya apaçık bir hüccet verdik, söz vermelerine karşılık Tur dağını üzerlerine kaldırdık ve onlara: 'Kapıdan secde ederek girin' dedik, 'Cumartesileri aşırı gitmeyin' dedik, onlardan s...
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Onlar Musa'dan, bunun daha büyüğünü istemişler de, «Bize Allah'ı apaçık göster» demişlerdi. Zulümleri sebebiyle hemen onları yıldırım çarptı. Bilâhare kendilerine açık deliller geldikten sonra buzağıyı (tanrı) edindiler. Biz bunu da affettik. Ve Musa'ya apaçık delil (ve yetki) verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap halkı, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bunun daha büyüğünü istemiş ve, 'Bize ALLAH'ı fiziksel olarak göster,' demişlerdi. Böyle sınırı aşmalarından ötürü onları yıldırım çarptı. Kendilerine apaçık deliller gelmesine rağmen buzağıya taptılar. Onları yine affettik. Musa'ya da apaçık bir yetki verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler ve: «Allah'ı bize açıkça göster» demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa'ya açık bir delil (yetki) verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i Kitap senden kendilerine gökten kitap indirmeni isterler. Onlar vaktiyle Musa'dan bundan daha büyüğünü isteyerek, 'Bize Allah'ı açıkça göster' demişlerdi. Bu zalimce tutumları yüzünden kendilerini yıldırım çarpmıştı. Arkasından kendilerine açık belgeler geldikten sonra buzağıya taptılar. Bunu da bağışladık ve Musa'ya açık bir mesaj verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Bize Tanrı'yı açıkça göster." Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (tanrı) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Musa'ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitâb, senin üzerlerine gökten bir kitab indirmeni isterler. Hakıykat, onlar Mûsâdan daha büyüğünü istemişler de «Allahı açıkdan bize göster» demişlerdi. İşte zulümleri yüzünden onları yıldırım çarpmışdı. Bil'âhare kendilerine bunca açık âyetler ve deliller geldikden sonra da (Tanrı diye) buzağıya tutunmuşlardı. Nihayet biz (tevbe etdikleri için) bunları afvetmişdik. Biz Musâya apaçık (nice) hüccet (ler) verdik. ...
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitab senden, kendilerine gökten bir kitab indirmeni istiyor; bununla berâber muhakkak ki (onlar) Mûsâ’dan bunun daha büyüğünü isteyerek: 'Bize Allah’ı açıkça göster!' demişlerdi. Bunun üzerine, zulümleri (böyle isyankâr suâlleri ve istekleri)sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine apaçık mu'cizeler gelmesinin ardından buzağıyı (ilâh) edindiler. Nihâyet (onları) bundan affettik (tamâmen helâk etmedik), Mûsâ’ya ise apaçık bir hâkimiyet verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitab ehli senin kendilerine gökten bir kitab indirmeni isterler. Musa' dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Ve; bize Allah'ı apaçık göster, demişlerdi. Zulümlerinden dolayı onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine bunca açık ayetler ve deliller geldikten sonra da buzağıya taptılar. Nihayet Biz, bunu affettik ve Musa'ya apaçık bir hüccet verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Tevratın izleyicileri, (ey Peygamber!) gökten kendilerine bir vahiy indirmeni isterler. Onlar Musadan bunun daha büyüğünü istemişler ve "Bizi Allah ile yüz yüze getir" demişlerdi de bu çarpıklıkları yüzünden onları bir ceza yıldırımı çarpmıştı. Daha sonra (altın) buzağıya tapmaya başlamışlardı ve hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra yapmışlardı bunu. Yine de bu (günahları)nı silmiş ve Musaya (hakikatin) açık kanıtını bahşetmiştik,...
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitab, üzerlerine bir kitap indirmeni senden isterler. Muhakkak onlar bundan daha büyüğünü Mûsa'dan istemişler de, «Bize Allah'ı apaçık göster,» demişlerdi. Artık zulümleri sebebiyle kendilerini yıldırım çarptı. Kendilerine apaçık mûcizeler geldikten sonra da buzağıyı (ma'but) ittihaz ettiler. Nihâyet bundan affettik ve Mûsa'ya pek zahir bir saltanat verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Resulüm! Ehl-i kitap, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Onlar Musa'dan bunun daha büyüğünü istemişler ve: “Bize Allah'ı apaçık göster!” demişlerdi. Bu zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Kendilerine bunca açık deliller geldikten sonra da buzağıya taptılar. Biz bunu da bağışlamıştık ve Musa'ya apaçık bir delil (hâkimiyet) vermiştik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar, Musa’dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi: -Bize Allah’ı apaçık göster, demişlerdi. Zulümleri yüzünden onları yıldırım çarpmıştı. kendilerine belgeler geldikten sonra da buzağıyı ilah edinmişlerdi. Ardından onları bağışladık ve Musa'ya apaçık iktidar verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Bu cahilliklerini çok görme! Nitekim daha önce Mûsâ’dan bundan da fazlasını istemişlerdi ve: "Allah’ı bize açıktan göster!" demişlerdi. Bunun üzerine de, zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Daha sonra kendilerine açık mûcizeler ve deliller gelmesini müteakip bu sefer tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Derken onlar tövbe edince, bunu da bağışladık. Ve Mûsâ’ya da onlar üzerinde âşikâr bir nüfuz ve kudret verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitâp ehli, senden, kendilerine gökten bir Kitâp indirmeni istiyorlar. Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişler: "Allâh'ı bize açıkça göster!" demişlerdi. Haksızlıklarından dolayı derhal onları yıldırım gürültüsü yakalamıştı. Sonra kendilerine açık deliller gelmişken buzağıyı (tanrı) tutmuşlardı. Bundan da vazgeçtik ve Mûsâ'ya açık bir yetki verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: «Bize Allah'ı açıkça göster.» Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı da onları affettik ve Musa'ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap Ehli, senden, onlara gökten kitap indirmeni istiyor. Onlar bundan daha büyüğünü Musa'dan istemiş, 'Bize Allah'ı açıkça göster' demişlerdi de bu zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra onlar, kendilerine apaçık deliller geldiği halde buzağıyı ilâh edinmişlerdi. Biz onların bu günahını da affetmiş, Musa'ya da apaçık deliller vermiştik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehlikitap, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Zaten onlar Mûsa'dan da bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Allah'ı bize açıktan göster." Bunun üzerine zulümlerinden ötürü kendilerini yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine açık-seçik kanıtların gelişi ardından buzağıya taptılar. Biz onların bu günahını da affettik. Biz Mûsa'ya apaçık bir kanıt/bir hükmetme gücü verdik....
Nisa Suresi, 154. Ayet:
(153-15) 4 Kitap ehli, senin kendilerine gokten bir kitap indirmeni isterler. Musa'dan bundan daha buyugunu iste
misle
rdi ve «Bize Alah'i apacik goster» de
misle
rdi. Zulumlerinden oturu onlari yildirim carpmisti. Belgeler kendilerine geldikten sonra da, buzagiyi tanri olarak benimsediler, fakat bunlari affettik ve Musa'ya apacik bir huccet verdik, soz vermelerine karsilik Tur dagini uzerlerine kaldirdik ve onlara: «Kapidan secde ederek girin» dedik, «Cumartesileri asiri gitmeyin» dedik, onlardan s...
Nisa Suresi, 154. Ayet:
(153-154) Kitap ehli, senin kendilerine gökten bir kitap indirmeni isterler. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi ve 'Bize Allah'ı apaçık göster' demişlerdi. Zulümlerinden ötürü onları yıldırım çarpmıştı. Belgeler kendilerine geldikten sonra da, buzağıyı tanrı olarak benimsediler, fakat bunları affettik ve Musa'ya apaçık bir hüccet verdik, söz vermelerine karşılık Tur dağını üzerlerine kaldırdık ve onlara: 'Kapıdan secde ederek girin' dedik, 'Cumartesileri aşırı gitmeyin' dedik, onlardan s...
Nisa Suresi, 157. Ayet:
Ve yine 'Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu Mesih İsa'yı öldürdük' demelerinden dolayı. Gerçekte ise onlar onu ne öldürebilmiş ne de asabilmişlerdir. Ancak ona benzeyen biri kendilerine gösterildi. Onun hakkında aralarında ayrılığa düşenler ondan yana bir tereddüt içindedirler. Bu konuda onlar zanna dayanmaktan başka bir bilgiye sahip değildirler. Kesin olarak onu öldürmediler....
Nisa Suresi, 157. Ayet:
Ve: “-Biz, Allah’ın peygamberi olan Meryem’in oğlu İsa’yı öldürdük”, demeleri sebebiyle kendilerini lânetledik, rahmetimizden kovduk. Halbuki onlar İsa’yı öldürmediler ve asmadılar. Fakat kendilerine bir benzetme yapıldı. (onlardan biri İsa şeklinde kendilerine gösterildi ve bu adam öldürüldü). Esasen İsa’nın katli hakkında kendileri de ihtilâfa düşüp kesin bir şüphe içindedirler. Onların bu öldürme hâdisesine ait bir bilgileri yoktur. Ancak kuru bir zan peşindedirler. Onu gerçekten öldürememişl...
Nisa Suresi, 157. Ayet:
Ve: «Biz Allahın peygamberi, Meryem oğlu Mesih Îsâyı öldürdük» demeleri sebebiyle (dir ki kendilerini rahmetimizden koğduk). Halbuki onlar onu öldürmediler, onu asmadılar da. Fakat (öldürülen ve asılan adam) kendilerine (Îsâ) gibi gösterildi. (Zâten ve) hakıykaten (îsâ ve onun katli) hakkında kendileri de ihtilâfa düşdüler. (Bu babda) kat'i bir şek ve şübhe içindedirler. Onların buna (onun katline) âid hiç bir bilgileri yokdur. Ancak (kupkuru bir) zanna uymak (dadırlar). Onu yakıynen öldürmemişl...
Nisa Suresi, 157. Ayet:
Ve Allah elçisi Meryem oğlu İsa Mesihi öldürdük, demelerinden. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Ancak onlara (İsa'ya) benzer gösterildi. Onun hakkında ihtilafa düşerler. Ondan yana şüphe içindedirler. Bu husustaki bilgileri ancak zanna dayanmaktan ibarettir. Onu gerçekten öldürememişlerdir....
Nisa Suresi, 167. Ayet:
Muhakkak o kimseler ki, kâfir olmuşlar ve Allah yolundan men edivermişlerdir, şüphe yok onlar pek uzak bir sapıklıkla sapıtmışlardır....
Nisa Suresi, 167. Ayet:
İnkâr eden ve insanları Allah yolundan alıkoyan kimseler, pek derin bir sapıklıkla sapıtıp gitmişlerdir....
Nisa Suresi, 168. Ayet:
Filhakika o kimseler ki, kâfir olmuşlar ve zulüm etmişlerdir, onlar için Allah Teâlâ mağfiret edecek değildir ve onları bir yola iletecek değildir....
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyle kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dinini...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Ölmüş hayvan-leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, sert bir cisimle vurulup öldürülmüş, yuvarlanarak ölmüş, boynuzlanıp ölmüş hayvanlar ile yırtıcı hayvanların parçaladığı hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- putperest sunaklarında boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız, geleceğiniz ile ilgili kehanette bulunmanız size haram kılındı. Bütün bunlar fâsıklıktır, hak bir düzenin dışına çıkmadır ve günahkâr, isyankâr davranışlardır. Kulluk sö...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adına boğazlanan, daha ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna olmak üzere boğularak, üzerine bir şey vurularak, yukarıdan düşerek veya boynuzlanarak ölen, canavarın parçaladığı, dikili taşların üzerine kesilen hayvanlar ve fal okları ile kısmet aramanız size haram kılındı. Bütün bunlar fısktır (günahtır, hakka aykırıdır). Bugün artık inkar edenler sizin dininizi ortadan kaldırmaktan ümitlerini kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın benden korkun. Bugün s...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün inkâra sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size di...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Les, kan, domuz eti, Allah'tan baskasi adina kesilenler, -canlari cikmadan once kesmemisseniz, bogulmus, bir yerine vurularak oldurulmus, dusup yuvarlanmis, baska bir hayvan tarafindan susulmus, yirtici hayvan tarafindan yenmis olanlari- dikili taslar uzerine bogazlananlar ile fal oklariyla kismet araminiz size haram kilindi; bunlar fasikliktir. Bugun, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarini kes
misle
rdir, onlardan korkmayin, Benden korkun. Bugun, size dininizi butunledim, uzerinize ola...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Ölü (hayvan), kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazladığınız —yetişerek şartına uygun kesilen müstesna— boğulmuş, (bir cisimle) vurularak öldürülmüş, yüksekçe bir yerden yuvarlanıp ölmüş, süsülerek ölmüş, canavar tarafından parçalanarak ölmüş hayvan; dikili taşlar (putlar) üzerine kesilen ve bir de fal okları, kumar zarlarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. Bütün bunlar (Allah ve din) yolundan çıkıştır. Bugün kâfirler sizin dininizden (onun nurunu söndürmekten) ümidlerini kesmiş...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilenler, -canları çıkmadan önce kesmemişseniz, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları- dikili taşlar üzerine boğazlananlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı; bunlar fasıklıktır. Bugün, inkar edenler sizi dininizden etmekten umutlarını kesmişlerdir, onlardan korkmayın, Benden korkun. Bugün, size dininizi bütünledim, üzerinize ola...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (taş, ağaç vb. ile) vurulup öldürülmüş, yukarıdan yuvarlanıp ölmüş, boynuzlanıp ölmüş (hayvanlar ile) canavarların yediği hayvanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz müstesna- dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanmış hayvanlar ve fal oklarıyle kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar yoldan çıkmaktır. Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dinini...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Ölü, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına boğazlananlar, -boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp yuvarlanmış, başka bir hayvan tarafından süsülmüş, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş olanları canları çıkmadan önce kesmemişseniz-, dikili taşlar üzerine boğazlananlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı; bunlar fasıklıktır. Bugün, kafirler dininizden çıkmanızdan ümitlerini kesmişlerdir, onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki ...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş, kan, domuzun eti ve Tanrı'dan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç- dikili taşlar üzerinde boğazlanan (hayvanlar) ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır. Bugün kafirler, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Ölü, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlananlar, boğularak, vurularak, yuvarlanarak veya sürüklenerek ölen, yırtıcı hayvan tarafından parçalananlar, canları çıkmadan evvel kestiğiniz müstesna, dikili taşlar üzerine kesilenler ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. Bunlar fasıklıktır. Bugün, küfredenler sizin dininizden ümitlerini kesmişlerdir. Öyleyse onlardan korkmayın da Ben'den korkun. Bugün, dininizi kemale erdirdim, üzerinize olan nimetimi tamamladım ve size din...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkası adına kurban edilenler, boğulmuş, bir yerine vurularak öldürülmüş, düşüp ölmüş, süsülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından yenilmiş olanlar -ölmeden yetişip kestikleriniz hariç- ve dikili taşlar adına kesilen hayvanlar ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılınmıştır. Bunlar fasıklıktır. Bugün kafirler, sizin dininizden ümitlerini kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve si...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, boğulmuş, (tahta veya taşla) vurul(arak öldürül)müş, yukarıdan düşmüş, boynuzlanmış ve canavar parçalayarak ölmüş olan havyanlar -henüz canları çıkmadan kestikleriniz hariç- dikili taşlar (putlar) adına boğazlanan hayvanlar ve fal oklariyle kısmet (şans) aramanız size harâm kılındı. Bunlar fısktır (insanı yoldan çıkaran kötü şeylerdir). Bugün artık inkâr edenler, sizin dininiz(i yok etmek)den umudu kesmişlerdir. Onlardan korkmayın, benden ...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Ölü eti, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına kesilen, boğulmuş, vurulmuş, yüksek bir yerden düşmüş, boynuzlanmış, yırtıcı hayvan tarafından yenmiş, -(henüz canlıyken yetişip) kestikleriniz hariç,- dikili taşlar üzerine boğazlanan (hayvanlar), ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. Bunlar fısktır (günahla yoldan sapmadır.) Bugün küfre sapanlar, sizin dininizden (dininizi yıkmaktan) umut kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, Ben'den korkun. Bugün size dininizi kemale erdirdim, ...
Maidə Suresi, 5. Ayet:
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldir. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardand...
Maidə Suresi, 5. Ayet:
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) Kitap verilenlerin yiyeceği size helal, sizin de yiyeceğiniz onlara helaldir. İnançlılardan özgür ve iffetli (olanlar) ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara mehirlerini ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı). Kim inancı / inanmayı tanımayıp küfrederse elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardand...
Maidə Suresi, 5. Ayet:
Bugün size temiz olan şeyler helal kılındı. (Kendilerine) kitap verilenlerin yemeği size helal, sizin de yemeğiniz onlara helaldır. Mü'minlerden özgür ve iffetli kadınlar ile sizden önce (kendilerine) kitap verilenlerden özgür ve iffetli kadınlar da, namuslu, fuhuşta bulunmayan ve gizlice dostlar edinmemişler olarak -onlara ücretlerini (mehirlerini) ödediğiniz takdirde- size (helal kılındı.) Kim imanı tanımayıp küfre saparsa, elbette onun yaptığı boşa çıkmıştır. O ahirette hüsrana uğrayanlardand...
Maidə Suresi, 17. Ayet:
Andolsun ki "Allâh, Meryemoğlu Mesih'tir" diyenler hakikati inkâr etmişlerdir! De ki: "Eğer Meryemoğlu Mesih'i, Onun anasını ve yeryüzünde kim varsa hepsini birden helâk etmeyi dilerse, kim Allâh'a karşı koyacak bir kuvvete sahiptir?". . . Semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin varlığı Allâh (Esmâ ül Hüsnâ özelliklerinin açığa çıkması - seyri) içindir! Dilediğini yaratır! Allâh her şeye Kaadir'dir....
Maidə Suresi, 17. Ayet:
Andolsun, "Tanrı, Meryem oğlu Mesih'tir" diyenler kafir olmuşlardır / küfretmişlerdir (keferelleziyne). De ki: "O, eğer Meryem oğlu Mesih'i, onun annesin ve yeryüzündekilerin tümünü helak etmek isterse, Tanrı'dan [bunu önlemeye] kim birşeye malik olabilir? Göklerin, yerin ve bunların arasındakilerin tümünün mülkü Tanrı'nındır; dilediğini yaratır. Tanrı herşeye güç yetirendir....
Maidə Suresi, 17. Ayet:
"Allâh, Meryem oğlu Mesih'tir." diyenler küfre gitmişlerdir. De ki: "Öyle ise Allâh, Meryem oğlu Mesih'i, annesini ve yeryüzünde olanların hepsini helâk etmek istese, Allah'a karşı kimin elinde bir şey var?" Göklerde, yerde ve ikisinin arasında bulunan herşey O'nundur. O, dilediğini yaratır, Allâh, herşeyi yapabilendir....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Onlarsa yâ Mûsâ demişlerdi, orada zorlu erler var, onlar orada oldukça biz, kesin olarak giremeyiz, ama oradan çıkarlarsa gireriz....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
«Ey Musa! Orada zorba bir millet vardir, onlar oradan cikmadikca biz oraya girmeyecegiz, eger cikarlarsa, biz de gireriz» de
misle
rdi....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
'Ey Musa! Orada zorba bir millet vardır, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya girmeyeceğiz, eğer çıkarlarsa, biz de gireriz' demişlerdi....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Demişlerdi ki: Ey Musa; orada gerçekten zorba bir kavim var. Onlar oradan çıkmadıkça biz katiyyen oraya girmeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa biz de gireriz....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
-Ey Musa, orada zorba bir kavim var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya giremeyeceğiz. Eğer çıkarlarsa, biz de gireriz, diye karşılık vermişlerdi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanlar arasinda bulunan, Allah'in nimete erdirdigi iki adam: «Ustlerine kapidan yuruyun, oradan girerseniz suphesiz galip gelirsiniz; eger inaniyorsaniz Allah'a guvenin» de
misle
rdi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanlar arasında bulunan, Allah'ın nimete erdirdiği iki adam: 'Üstlerine kapıdan yürüyün, oradan girerseniz şüphesiz galip gelirsiniz; eğer inanıyorsanız Allah'a güvenin' demişlerdi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanlar arasında bulunan, Allah'ın nimetine erdirdiği iki adam demişlerdi ki: Onların üstlerine kapıdan yürüyün, oraya girerseniz; muhakkak siz, galiblersiniz. Şayet mü'minlerseniz; Allah'a tevekkül edin....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanlar arasında bulunan Allah’ın nimete erdirdiği iki adam: -Üstlerine kapıdan yürüyün, oradan girerseniz, muhakkak galip gelirsiniz. Eğer, mümin iseniz Allah’a güvenin, demişlerdi....
Maidə Suresi, 24. Ayet:
Yâ Mûsâ demişlerdi, onlar orada bulundukça biz, oraya ebedîyen giremeyiz. Sen, Rabbinle git, ikiniz çarpışın onlarla, biz burada oturup duracağız....
Maidə Suresi, 24. Ayet:
«Ey Musa! Onlar orada oldukca biz asla oraya girmeyecegiz. Sen ve Rabbin gidin savasin, dogrusu biz burada oturacagiz» de
misle
rdi....
Maidə Suresi, 24. Ayet:
'Ey Musa! Onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın, doğrusu biz burada oturacağız' demişlerdi....
Maidə Suresi, 24. Ayet:
Demişlerdi ki: Ey Musa; onalr orada oldukça, ebediyyen oraya girmeyiz. Git, sen ve Rabbın savaşın. Biz, burada oturanlardanız....
Maidə Suresi, 24. Ayet:
-Ey Musa, onlar orada oldukça biz asla oraya girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin savaşın. Biz burada oturacağız, demişlerdi....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara, Adem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), "Andolsun seni öldüreceğim" dedi. Diğeri de "Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder" dedi...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara Adem'in iki oğlunun haberini, Hak olarak anlat. . . Hani ikisi de birer kurban takdim etmişlerdi de, birinden kabul olunmuş, diğerinden kabul olunmamıştı. . . (Kabul olunmayan Kabil) şöyle dedi: "Kesinlikle seni öldüreceğim". . . (Kabul olunan Habil) ise: "Allâh yalnızca muttakilerden kabul eder" dedi....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Ey Rasûlüm, ehl-i kitaba, Âdem’in iki oğlunun haberini hakkıyla oku. Onlar, Allah rızasını kazanmak için kurban kesmişlerdi (hayır işlemişlerdi) de birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul olunmamıştı. Kurbanı kabul olunmıyan (Kâbil) diğerine: “- Seni muhakkak öldüreceğim.” demişti. Kardeşi ona şöyle cevap vermişti. “Allah, ancak takva sahiplerinin kurbanını kabul eder.”...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara, Âdem'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat: Hani birer kurban takdim etmişlerdi de birisinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen kardeş, kıskançlık yüzünden), «Andolsun seni öldüreceğim» dedi. Diğeri de «Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder» dedi (ve ekledi:)...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara Âdemin iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Hani onlar (Allaha) yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi de ikisinden birininki kabul olunmuş, öbürününkü kabul olunmamışdı. O (evvelkisi, kardeşine): «Seni elbette öldüreceğim» demişdi (Berikî de şöyle) söylemişdi: «Allah, ancak (kendisinden) korkanları (nkini) kabul eder». ...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
(Ey Resûlüm!) Onlara, Âdem’in iki oğlunun (Hâbil ile Kabil’in) haberini de hakkıyla oku! Hani birer kurban takdîm etmişlerdi de birisinden (Hâbil’den) kabûl edilmiş, diğerinden (Kabil’den) ise kabûl edilmemişti. (Kabil, Hâbil’e:) 'Seni mutlaka öldüreceğim!' dedi. (Hâbil ise:) 'Allah, ancak takvâ sâhiblerinden (amellerini) kabûl buyurur' dedi....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara Âdem'in iki oğlunun haberini bihakkın oku. O vakit ki, onlar iki kurban takdim etmişlerdi. Birisinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. «Seni elbette öldüreceğim» dedi, diğeri de, «Allah Teâlâ ancak muttakî olanlardan kabul eder» deyiverdi....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Resulüm! Onlara Âdem-'in iki oğlunun haberini gerçek olarak anlat. Hani ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de, birisininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kabul edilmeyen: “Andolsun ki seni öldüreceğim!” deyince kardeşi şöyle demişti: “Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder. ”...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
(27-29) Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: "Seni öldüreceğim" dedi. O da: "Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım." "Ben isterim ki sen, kendi günahınla beraber benim günahımı da yük...
Maidə Suresi, 28. Ayet:
(27-29) Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: "Seni öldüreceğim" dedi. O da: "Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım." "Ben isterim ki sen, kendi günahınla beraber benim günahımı da yük...
Maidə Suresi, 29. Ayet:
(27-29) Onlara Âdem’in iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Onların her ikisi birer kurban takdim etmişlerdi de birininki kabul edilmiş, öbürününki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, kardeşine: "Seni öldüreceğim" dedi. O da: "Allah, ancak müttakilerden kabul buyurur, dedi. Yemin ederim ki, sen beni öldürmek için el kaldırırsan, ben seni öldürmek için sana el kaldırmam. Çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım." "Ben isterim ki sen, kendi günahınla beraber benim günahımı da yük...
Maidə Suresi, 31. Ayet:
Fe beasallâhu gurâben yebhasu fîl ardı li yuriyehu keyfe yuvârî sev’ete ahîh(ahîhi) kâle yâ veyletâ e aceztu en ekûne
misle
hâzel gurâbi fe uvâriye sev’ete ahî, fe asbaha minen nâdimîn(nâdimîne)....
Maidə Suresi, 31. Ayet:
1.
fe bease allâhu
: sonra Allâh (c.c.) gönderdi
2.
gurâben
: bir karga
3.
yebhasu fî el ardı
: yeri eşeleyen
4.
li yuriye-hu
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan bir çoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bu nedenle (ecli) İsrail oğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, elçilerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bundan dolayı İsrailoğullarının üzerine yazdık ki, her kim bir şahsı, bir şahıs mukabilinde veya yerdeki bir fesattan dolayı olmaksızın öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur ve her kim de bir şahsın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanları ihya etmiş gibi olur. And olsun ki, Bizim peygamberlerimiz onlara beyyineler ile gelmişlerdir. Sonra onlardan birçokları bunu müteakib yeryüzünde muhakkak müsrif kimseler olmuşlardır....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
İşte bundan dolayı İsrail oğullarına kitapta şunu bildirdik:Kim katil olmayan ve yeryüzünde fesat çıkarmayan bir kişiyi öldürürse sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir adamın hayatını kurtarırsa sanki bütün insanların hayatını kurtarmış olur. Resullerimiz onlara açık âyetler ve deliller getirmişlerdi. Ne var ki onların çoğu bütün bunlardan sonra, hâla yeryüzünde fesat ve cinayette aşırı gitmektedirler....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bu nedenle, İsrailoğullarına şunu yazdık: Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yer yüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksızca) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun, peygamberlerimiz onlara apaçık belgelerle gelmişlerdir. Sonra bunun ardından onlardan birçoğu yeryüzünde ölçüyü taşıranlardır....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
İşte bu yüzden biz, İsrailoğulları üzerine şunu yazdık: Kim bir kişiyi, bir kişiye karşılık yahut yeryüzünde bir fesat sebebiyle olmaksızın öldürürse, insanları toptan öldürmüş gibidir. Ve kim bir kişiye hayat verirse insanlara toptan hayat vermiş gibidir. Andolsun, resullerimiz onlara açık-seçik kanıtlar getirmişlerdir. Ama onlardan birçoğu bunun ardından da yeryüzünde zulüm ve azgınlığa sapmaktadır....
Maidə Suresi, 36. Ayet:
İnnellezîne keferû lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve
misle
hu meahu li yeftedû bihî min azâbi yevmil kıyâmeti mâ tukubbile minhum, ve lehum azâbun elîm(elîmun)....
Maidə Suresi, 36. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
ellezîne keferû
: kâfir olan kimseler
3.
lev enne lehum
: eğer onların olsa
4.
mâ fî el ardı cemîan
Maidə Suresi, 44. Ayet:
Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik. İçinde bir hidayet, bir nur vardır. (Allah’a) teslim olmuş nebiler, onunla yahudilere hüküm verirlerdi. Kendilerini Rabb’e adamış kimseler ile âlimler de öylece hükmederlerdi. Çünkü bunlar Allah’ın kitabını korumakla görevlendirilmişlerdi. Onlar Tevrat’ın hak olduğuna da şahit idiler. Şu hâlde, siz de insanlardan korkmayın, benden korkun ve âyetlerimi az bir karşılığa değişmeyin. Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler kâfirlerin ta kendileridir....
Maidə Suresi, 53. Ayet:
O zaman inananlar, 'Sizinle beraber olduklarına bütün güçleriyle ALLAH adına yemin edenler bunlar mı,' diyecek. Çabaları boşa çıkmış ve zarar etmişlerdir....
Maidə Suresi, 53. Ayet:
İman edenler derler ki: "Şunlar mıdır o tüm güçleriyle sizinle beraber olduklarına yemin edenler?" Bütün amelleri boşa çıkmıştır da hüsrana uğrayanlardan oluvermişlerdir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
1.
ve izâ câû-kum
: ve size geldikleri zaman
2.
kâlû âmennâ
: iman ettik dediler
3.
ve kad dehalû
: ve girmişlerdir.
4.
bi el k...
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Size geldiklerinde: 'İman ettik' derler. Oysa onlar inkarla girmişler ve yine o hal üzere çıkmışlardır. Allah onların gizlemekte olduklarını daha iyi bilir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Size geldiklerinde: "İnandık" derler. Oysa onlar inkârla girmişlerdir ve yine onunla çıkmışlardır. Allah, gizli tutmakta olduklarını daha iyi bilir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Size geldiklerinde de «amennâ» derler, halbuki kâfir girmişler kâfir çıkmışlardır, neler ketmediyor idiklerini ise Allah kendilerinden daha iyi bilir...
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Size geldiklerinde "inandık" derler. Oysa onlar küfürle girmişlerdir ve yine onunla çıkmışlardır. Tanrı, gizli tutmakta olduklarını daha iyi bilir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Size geldikleri zaman «îman etdik» derler. Halbuki onlar muhakkak küfr ile girmişler, yine muhakkak onunla çıkmışlardır. Allah onların neler gizlemekde olduklarını çok iyi bilendir. ...
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Ve (yahudi münâfıkları) size geldikleri zaman: 'Îmân ettik' derler; hâlbuki şübhesiz (yanınıza) küfürle girmişler yine onlar şübhesiz onunla çıkmışlardır. Hâlbuki Allah onların gizlemekte olduklarını en iyi bilendir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Size geldiklerinde; iman ettik, derler. Halbuki onlar, küfür ile girmişler ve onlar yine onunla çıkmışlardır. Ve Allah; gizlemekte olduklarını çok daha iyi bilir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Ve size geldikleri zaman, «İmân ettik» derler. Halbuki, onlar muhakkak münkir olarak girmişler ve muhakkak münkir olarak çıkmışlardır. Allah Teâlâ da onların gizlediklerini çok iyi bilendir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Sizin yanınıza geldikleri zaman: "Biz müminiz" derler. Halbuki gerçekte onlar kâfir olarak girmişler, yine kâfir olarak çıkmışlardır. Onların içlerinde gizledikleri nifakı Allah pek iyi bilir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
(Onlar) size geldiklerinde "inandık" derler. Oysa küfürle (yanınıza) girmişler, yine onunla (yanınızdan) çıkmışlardır. Allâh onların (içlerinde) gizlediklerini daha iyi bilir....
Maidə Suresi, 61. Ayet:
Size geldiklerinde: «İnandık» derler. Oysa onlar küfürle girmişlerdir ve yine onunla çıkmışlardır. Allah, gizli tutmakta olduklarını daha iyi bilir....
Maidə Suresi, 64. Ayet:
Yahudiler, "Allahın eli sıkıdır" derler. Sıkı olan onların elidir: Ve bu iddialarından dolayı (Allah tarafından) lanetlenmişlerdir. Tersine, Onun elleri sonuna kadar açıktır: O, (lütfunu) dilediği gibi dağıtır. Ama (ey Peygamber,) Rabbin tarafından sana indirilen her şey, onların çoğunun kibirli küstahlıklarında ve hakikati inkarda daha inatçı yapacaktır. Böylece biz, Kitab-ı Mukaddesin takipçileri arasına Mahşer Gününe kadar (sürecek) kin ve nefret tohumları saçtık: ne zaman savaş ateşi yaksala...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Bir de onlar, Tevrat’a, İncil’e, Rablerinden kendilerine indirilen bütün ilâhî kitaplara inanarak amel edip duraydılar, şüphesiz ki, hem üstlerinden (ağaç meyvalarından) hem de ayaklarının altlarından (hububatlardan= tahıllardan) yiyeceklerdi (bol bol rızıklanacaklardı). İçlerinden bir topluluk mûtedildir. (Hz. Peygambere iman etmişlerdir). Fakat çoğu ne fena işler yapıyorlar!...
Maidə Suresi, 69. Ayet:
Hakka ve tevhide yönelik inançları olanlar, sözde iman edenler, yahudiliğin takipçileri, sâbiîler, inançlarını terkedenler ve hristiyanlar, geçmişlerinin kirlerinden arınarak Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara, âhiret gününe hakkıyla iman edip, gevşekliği bırakarak, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirirler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlarlar, yerinde, haklı çıkışlar yap...
Maidə Suresi, 73. Ayet:
Andolsun "Tanrı üçün üçüncüsüdür" diyenler küfretmişlerdir. Oysa tek bir Tanrı'dan başka Tanrı yoktur. Eğer söylemekte olduklarından vazgeçmezlerse, onlardan küfredenlere mutlaka (acı) bir azab dokunacaktır....
Maidə Suresi, 78. Ayet:
İsrailoğullarından kâfir olanlar, Davud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, söz dinlememeleri ve sınırı aşmalarıdır....
Maidə Suresi, 78. Ayet:
İsrailoğullarından Hakk'ı inkâr edenler, Davud'un ve Meryemoğlu İsa'nın lisanı üzere lânetlenmişlerdir (Allâh'tan uzak düşmüşlerdir). . . Bu (sonuç), onların isyan etmeleri ve haddi aşmaları yüzündendir....
Maidə Suresi, 78. Ayet:
İsrailoğulları’ndan küfre sapanlar, Zebur’da Dâvûd’un, İncil’de Meryem’in oğlu Îsâ’nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bu onların, isyankâr olmaları ve devamlı haddi tecavüz etmeleri, aşırı gitmeleri sebebiyledir....
Maidə Suresi, 78. Ayet:
İsrailoğullarından inkar edenler Davud'un ve Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, başkaldırmaları ve sınırı aşmaları sebebiyledir....
Maidə Suresi, 78. Ayet:
Israilogullarindan inkar edenler, Davud'un ve Meryem oglu Isa'nin diliyle lanetlen
misle
rdi. Bu, bas kaldirmalari ve asiri gitmelerindendi....