Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Biz, Beyt'i insanlar için toplanma yeri ve gü
ven
li bir yer kıldık. "İbrahim'in makamından kendinize bir salat yeri edinin." dedik. İbrahim ve İsmail'den, "Evimi tavaf edenler, kendilerini adamak amacıyla orda toplananlar, "rüku ve secde edenler" için temiz tutun." diye söz aldık....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim: "Ey Rabb'im! Bu beldeyi gü
ven
li bir yer kıl, halkından, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inananları, çeşitli ürünlerle rızıklandır." dedi. O da: "Kafir olanı dahi az bir süre geçindiririm; sonra onu ateşin azabına uğratırım. Orası, varacaklar için ne kötü bir yerdir." dedi....
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
İnsanlardan, Allah'ın yanı sıra başka varlıkları O'na denk tutan ve onları Allah'ı sevdiği gibi se
ven
ler vardır. İman edenlerin Allah'ı sevmeleri ise her türlü sevgiden daha üstündür. Keşke zulmedenler, azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu daha önceden anlayabilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer korkarsanız yaya veya binek üzerinde bulunduğunuzda da gü
ven
likte olduğunuz zamanda da bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı anın....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta olup da yazıcı bulamazsanız, alınan rehinler yeterlidir. Eğer, birbirinize gü
ven
iyorsanız, gü
ven
ilen kimse, üzerindeki emaneti ödesin. Rabb'i olan Allah'a takvalı olsun. Ve tanık olduğunuz şeyi gizlemeyin. Kim onu gizlerse kalben günah işlemiş olur. Allah, yaptığınız her şeyi bilir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık ayetler vardır. İbrahim'in makamı oradadır. Kim oraya girerse gü
ven
de olur. Yoluna gücü yetenin, Beyt'i haccetmesi insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Her kim kefere olursa, bilsin ki Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur....
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra O, üzüntünün ardından, sizden bir kısmınıza, gü
ven
duygusu, sarıp kuşatan bir iç dinginlik indirdi. Bir kısmınız da can kaygısına düşmüştü. Allah hakkında, tıpkı cahiliye dönemindekine benzer biçimde gerçeğe aykırı bir sanı besliyorlardı. "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Her şeyin takdiri yalnız Allah'ındır." Sana, açıklamadıkları şeyleri içlerinde gizliyorlar. "Elimizden bir şey gelseydi buralarda öldürülmezdik." diyorlar. De ki: "Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, üzerleri...
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
Yaptıklarıyla sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi se
ven
kimselerin, azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için can yakıcı bir azap vardır....
Nisa Suresi, 36. Ayet:
Allah'a kulluk edin. Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın. Anne ve babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yol oğluna, Yeminle hak sahibi olduğunuz kimselere iyilik edin. Kuşkusuz Allah, kibirli ve kendini ö
ven
leri sevmez....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara, gü
ven
veya korkuyla ilgili bir haber geldiği zaman, onu hemen yayarlar. Oysaki onu Resul'e ve kendilerinden olan ulu'l-emre bildirselerdi; işin iç yüzünü bilenler, ne olup bittiğini, bilirlerdi. Eğer Allah'ın lütfu ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız hariç hepiniz şeytana uyardınız....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Başkalarını da bulacaksınız hem sizden hem de kendi halklarından gü
ven
de olmak isteyen. Fitne ortamı bulduklarında, hemen onun içine baş aşağı dalarlar. Eğer bunlar, sizden uzak durmazlar, sizinle barış yapmaya yanaşmazlarsa, sizden ellerini çekmezlerse onları yakaladığınız yerde, her nerede bulursanız öldürün. İşte bu kimseler hakkında size apaçık bir yetki verdik....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Salatı ikame ettikten sonra ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde Allah'ı anın. Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman, salatı gereği gibi ikame edin. Kuşkusuz salat, belirlenmiş vakitlerde Mü'minler üzerine yazılmıştır....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size saldırmayı tasarlamıştı da Allah, onları, size saldırmaktan vazgeçirmişti. Allah'a karşı takvalı olun. Mü'minler, yalnızca Allah'a gü
ven
ip yönelsinler....
Ənam Suresi, 19. Ayet:
De ki: "Tanıklık yönünden hangi şey daha gü
ven
ilirdir?" De ki: "Aramızda tanık Allah'tır. Bu Kur'an; bana, sizi ve ulaştığı herkesi uyarmam için vahyedildi. Yoksa Allah ile beraber başka ilahlar olduğuna tanıklık mı ediyorsunuz? De ki: "Ben tanıklık etmem." De ki: "O ancak tek ilahtır. Kuşkusuz ben, sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım."...
Ənam Suresi, 35. Ayet:
Eğer yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yapabilirsen bir tünelle yerden veya bir merdi
ven
le gökten onlara bir ayet getir! Eğer Allah dileseydi, elbette onları doğru yol üzerinde toplardı. O halde sakın cahillerden olma!...
Əraf Suresi, 68. Ayet:
"Ben, size Rabb'imin mesajlarını iletiyorum. Ben, sizin için gü
ven
ilir bir öğütçüyüm."...
Tövbə Suresi, 6. Ayet:
Eğer müşriklerden biri senden korunma isterse, ona bu korumayı sağla ki Allah'ın sözlerini öğrenip anlama imkanı bulabilsin. Sonra da onu gü
ven
içinde olacağı yere ulaştır. Zira bunlar, gerçeği bilmeyen bir halktır....
Tövbə Suresi, 26. Ayet:
Sonra Allah, Resul'ünün ve inananların üzerine dinginlik ve gü
ven
indirdi. Görmediğiniz ordular indirdi ve gerçeği Kafirlere azap verdi. İşte budur Kafirlerin cezası....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz ona yardım etmezseniz, iyi bilin ki Allah ona yardım etmişti. Hani Kafirler onu çıkardıklarında iki kişiden ikincisiydi. İkisi mağaradayken, o, arkadaşına: "Üzülme, kuşkusuz Allah bizimle beraberdir." demişti. Bunun üzerine Allah, üzerlerine dinginlik ve gü
ven
indirmişti. Onu, sizin görmediğiniz güçlerle desteklemişti. Ve küfredenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise en yüce olandır. Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir....
Tövbə Suresi, 108. Ayet:
Orada asla durma, ilk yapıldığında takva üzere yapılan mescit, içinde bulunmaya daha layıktır. Orada arınmayı se
ven
kişiler vardır. Allah, arınmak isteyenleri sever....
Yunus Suresi, 71. Ayet:
Onlara, Nuh'un haberini anlat. Hani o halkına: "Ey halkım! Eğer aranızda durmam ve Allah'ın ayetlerini hatırlatmam size ağır geliyorsa, bilin ki ben yalnızca Allah'a gü
ven
iyorum. Öyleyse yapacağınızı yapmak için şirk koştuklarınızla toplanıp karar verin. Sonra ne yapacaksanız yapın. Sonra bana fırsat vermeden aldığınız kararı hemen uygulayın!" demişti....
Yunus Suresi, 93. Ayet:
Gerçekten Biz, İsrailoğulları'nı gü
ven
li bir yere yerleştirdik. Onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık. Kendilerine ilim gelinceye dek ihtilafa düşmediler. Rabb'in, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında Kıyamet Günü hükmünü verecektir....
Hud Suresi, 90. Ayet:
Rabb'inizden bağışlanma dileyin. Sonra O'na tevbe edin! Rabb'imin, Rahmeti Kesintisiz'dir, Çok Se
ven
'dir....
Hud Suresi, 110. Ayet:
Ant olsun! Musa'ya Kitap'ı verdik de onda anlaşmazlığa düştüler. Rabb'in tarafından önceden takdir edilmiş bir karar olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlar da bunun hakkında ikilem ve gü
ven
sizlik içindedirler....
Yusif Suresi, 11. Ayet:
"Ey babamız! Yusuf hakkında neden bize gü
ven
miyorsun? Oysaki biz onun iyiliğini isteyenleriz." dediler....
Yusif Suresi, 54. Ayet:
Ve Hükümdar: "Onu bana getirin. Onu, yanımda seçkin bir kimse yapayım." dedi. Onunla görüştüğünde de: "Sen bundan böyle yanımızda itibarlısın ve gü
ven
desin." dedi....
Yusif Suresi, 64. Ayet:
"Size gü
ven
ir miyim hiç? Bundan önce kardeşiniz hakkında da size gü
ven
miştim! Ama en iyi koruyucu Allah'tır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir." dedi....
Yusif Suresi, 99. Ayet:
Ne zaman ki Yusuf'un yanına girdiler, anne ve babasını kucakladı ve "Allah'ın izni ile gü
ven
içinde Mısır'a girin." dedi....
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Yoksa onlar, hiç beklemedikleri bir anda Allah'ın her şeyi kaplayan azabının gelmesinden veya o saatin onlara, farkında olmadan ansızın gelmesinden gü
ven
de midirler?...
İbrahim Suresi, 35. Ayet:
Bir zamanlar İbrahim şöyle demişti: "Rabb'im! Bu şehri gü
ven
li kıl. Beni ve çocuklarımı putlara kulluk yapmaktan uzak tut."...
Hicr Suresi, 46. Ayet:
Onlara: "Gü
ven
ve esenlik içinde oraya girin." denecek....
Hicr Suresi, 82. Ayet:
Güya dağlardan gü
ven
li evler yontuyorlardı....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
Allah, gü
ven
li ve her yönden tatmin olmuş bir kenti örnek verdi. Oraya, her yerden bol bol rızık geliyordu. Ne var ki, Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler. Bunun üzerine Allah da onlara kaypaklıkları nedeniyle açlık ve korku elbisesini tattırdı....
İsra Suresi, 68. Ayet:
Peki, sizi karada yerin dibine geçirmesinden veya üzerinize bir kasırga göndermesinden gü
ven
de misiniz? Sonra kendinize bir vekil de bulamazsınız....
İsra Suresi, 104. Ayet:
Arkasından İsrailoğulları'na, "gü
ven
içinde o yerde yerleşin! Sonra ahiret için verilen süre dolunca hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz." dedik....
Möminun Suresi, 13. Ayet:
Sonra onu gü
ven
li ve sağlam bir mekanda bir nutfe kıldık....
Nur Suresi, 55. Ayet:
Allah, sizden iman eden ve salihatı yapanlara, tıpkı kendilerinden öncekileri halife kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzünde halife kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini mutlaka sağlamlaştıracağını ve endişelerinden sonra onları mutlaka gü
ven
e kavuşturacağını vaat etti. Onlar, Bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Bundan sonra da kim küfrederse, işte onlar yoldan çıkanların ta kendileridir....
Furqan Suresi, 58. Ayet:
Ve sen, ölümsüz Olan'a gü
ven
ip dayan. Ve O'nu övgü ile yücelt. O'nun kullarının suçlarından haberdar olması sana yeter....
Şüəra Suresi, 107. Ayet:
"Sizin için gü
ven
ilir bir Resulüm."...
Şüəra Suresi, 125. Ayet:
"Sizin için gü
ven
ilir bir resulüm."...
Şüəra Suresi, 143. Ayet:
"Sizin için gü
ven
ilir bir Resulüm."...
Şüəra Suresi, 146. Ayet:
"Siz burada; bulunduğunuz yerde hep gü
ven
içinde bırakılacak mısınız?"...
Şüəra Suresi, 162. Ayet:
"Sizin için gü
ven
ilir bir resulüm."...
Şüəra Suresi, 178. Ayet:
"Sizin için gü
ven
ilir bir resulüm."...
Nəml Suresi, 89. Ayet:
Kim iyi şeylerle geldiyse, onun için getirdiğinden daha iyisi vardır. Onlar, İzin Günü dehşetten gü
ven
de olanlardır....
Qəsəs Suresi, 10. Ayet:
Musa'nın annesi gönlü boş olarak sabahladı. Eğer Biz sözümüze gü
ven
enlerden olması için gönlünü pekiştirmeseydik az kalsın durumu açığa vuracaktı....
Qəsəs Suresi, 26. Ayet:
İki kızından biri: "Ey babacığım! Onu ücretle tut. Gerçekten o, ücretle tutacaklarının en iyisi, güçlüsü ve gü
ven
ilirdir." dedi....
Qəsəs Suresi, 31. Ayet:
Asanı yere bırak! Onun yılan gibi hareket ettiğini görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. "Ey Musa, dön! Korkma, gü
ven
de olanlardansın."...
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
"Eğer seninle beraber doğru yoldan gidersek, yerimizden kovuluruz." dediler. Katımızdan bir rızık olarak her türlü ürünün kendilerine getirildiği, saygı duyulan kutlu yere gü
ven
içinde yerleştirmedik mi? Ne var ki onların çoğu bilmiyorlar....
Ənkəbut Suresi, 67. Ayet:
Çevresindeki insanlar can gü
ven
liği içinde değilken, orayı gü
ven
li harem ve emin bir yer kıldığımızı görmediler mi? Hala batıla mı inanıyorlar ve Allah'ın nimetine nankörlük mü ediyorlar?...
Rum Suresi, 43. Ayet:
Öyleyse Allah tarafından geri döndürülmesi olmayan gün gelmeden önce, yönünü, koruyup gü
ven
e alan dine çevir, ona sıkı sıkıya bağlan. İzin Günü onlar bölük bölük ayrılırlar....
Səba Suresi, 18. Ayet:
Onlarla bereketli kıldığımız kentler arasında birbirlerine yakın kasabalar yaptık. Bunlar arasında yolculuk yapılacak yollar düzenledik. "Buralarda geceleri ve gündüzleri gü
ven
li olarak yolculuk yapın dedik....
Səba Suresi, 37. Ayet:
Sizi, Bize yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. İnananlar ve salihatı yapanlar, işte onlara yaptıklarına karşılık kat kat ödül vardır. Ve onlar, yüksek makamlarda gü
ven
içindedirler....
Zümər Suresi, 38. Ayet:
Onlara: "Gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "Elbette Allah." Diyecekler. De ki: "O halde Allah'ın yanı sıra yöneldiğiniz ilahlar, eğer Allah bana bir sıkıntı vermek istese, o sıkıntıya engel olabilirler mi? Veya Allah bana bir rahmet dilese, buna engel olabilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter!" De ki: "Sığınıp gü
ven
mek isteyenler, yalnızca O'na sığınıp gü
ven
sinler."...
Mömin Suresi, 34. Ayet:
Ant olsun ki daha önce Yusuf size açık kanıt içeren belgelerle gelmişti. Ancak o zaman onun size getirdiği şeyler hakkında kuşkulanıp durmuştunuz. Yusuf ölünce de: "Bundan sonra Allah asla Resul göndermez." dediniz. Allah, haddi aşan, gü
ven
meyen kimseyi işte böyle saptırır....
Mömin Suresi, 83. Ayet:
Resulleri kendilerine kanıt içeren açıklayıcı bilgilerle geldiği zaman, sahip oldukları bilgiye gü
ven
erek şımardılar ve kendisi ile alay ettikleri şey onları kuşattı....
Fussilət Suresi, 40. Ayet:
Ayetlerimizde saptırma yapanlar, Bize gizli kalmazlar. O halde Kıyamet Günü ateşe atılan kimse mi yoksa Bize gü
ven
içinde gelenler mi hayırlıdır? Dilediğinizi yapın. Kuşkusuz O, yaptığınız şeyleri en iyi görendir....
Zuxruf Suresi, 33. Ayet:
Şayet insanlar, tek bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, Rahman'ı küfreden kimselerin, evlerinin tavanlarını ve merdi
ven
lerini gümüşten yapardık....
Duxan Suresi, 18. Ayet:
"Allah'ın kullarını bana verin. Ben sizin için gü
ven
ilir bir resulüm."...
Duxan Suresi, 51. Ayet:
Kuşkusuz takva sahipleri gü
ven
li bir yerde olacaklar;...
Duxan Suresi, 55. Ayet:
Orada gü
ven
içinde her türlü meyveden isterler....
Fəth Suresi, 27. Ayet:
Ant olsun ki Allah, Resulünün rüyasını hakk ile doğruladı. Allah dilerse, Mescid-i Haram'a başlarınız tıraş edilmiş ve saçlarınız kısaltılmış olarak korkmadan gü
ven
içinde gireceksiniz. Allah, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyordu. Bundan başka size yakın bir fetih takdir etti....
Qaf Suresi, 25. Ayet:
Hayra engel olan, haddi aşan, gü
ven
sizlik içinde olan....
Tur Suresi, 38. Ayet:
Yoksa onların, orada dinleyecekleri bir merdi
ven
leri mi var? Öyleyse dinleyenleri buna dair bir belge getirsinler!...
Hədid Suresi, 8. Ayet:
Eğer gerçekten Mü'minseniz, size ne oluyor da Resul sizi Rabb'inize gü
ven
meye çağırdığı halde, Allah'a gü
ven
miyorsunuz? Oysa sizden kesin söz almıştı....
Həşr Suresi, 12. Ayet:
Eğer yurtlarından çıkarılsalar, münafıklar kesinlikle onlarla birlikte çıkmazlar. Eğer savaşırlarsa, kesinlikle onlara yardım da etmezler. Yardım etseler bile, sıkışınca savaştan kaçarlar. Sonra onlara gü
ven
enler de yardımsız kalırlar....
Təkvir Suresi, 21. Ayet:
Kendisine itaat edilen, orada gü
ven
ilendir....
Bürüc Suresi, 14. Ayet:
O, Çok Bağışlayan'dır, Çok Se
ven
'dir....
Tin Suresi, 3. Ayet:
Ve bu gü
ven
li kente....
Qureyş Suresi, 4. Ayet:
Onları yedirip açlıktan korudu ve onları korkudan gü
ven
e kavuşturdu....
Fatihə Suresi, 5. Ayet:
Allahım, bizi doğru, muhkem, gü
ven
li yolda, İslâmî hayatta büyük hedeflere, hayırlara, büyük mükâfatlara ulaştır, önümüzü aydınlatan bilgilerle donat, bizi sebat ettir....
Fatihə Suresi, 7. Ayet:
Gazabına uğrayan zâlimlerin, âsilerin, dinine, Kur’ân’ına düşmanlık edenlerin, zalimleri, yahudilerin; başlarına buyruk hareket ederek hak yoldan uzaklaşıp dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih edenlerin, cahillerin, hristiyanların doğruluğu, muhkemliği, gü
ven
liği olmayan yolundan bizi uzak tut Allahım....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an)'den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüyseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine gü
ven
diğiniz yardımcılarınızı) çağırın....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Kulumuza indirdigimiz Kuran'dan suphe ediyorsaniz, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eger dogru sozlu iseniz, Allah'tan baska, gu
ven
diklerinizi de yardima cagirin....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Kulumuza indirdiğimiz Kuran'dan şüphe ediyorsanız, siz de onun benzeri bir sure meydana getirin; eğer doğru sözlü iseniz, Allah'tan başka, gü
ven
diklerinizi de yardıma çağırın....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
ve eğer kulumuza ceste ceste indirdiğimiz kur'andan şüphede iseniz haydi onun ayarından bir sure meydana getirin ve Allahtan başka gü
ven
diklerinizin hepsini çağırın, eğer sadıksanız bunu yapın...
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuza parça parça indirdiğimiz Kur'an'dan şüphe ediyorsanız, haydi onun gibisinden bir sure meydana getirin ve Allah'tan başka gü
ven
diklerinizin hepsini çağırın, eğer iddianızda doğru iseniz....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka gü
ven
diklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Kulumuza indirdiğimiz (Kur’an) dan bir şüpheniz varsa; haydi, siz de ona benzer bir sûre getirin eğer doğru sözlüler iseniz Allah’tan başka gü
ven
diklerinizi de yardıma çağırın....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuza indirdiğimiz Kur’ân’ın Allah’ın sözü olduğu hakkında şüpheniz varsa, haydi onun sûrelerinden birine benzer bir sûre meydana getirin ve Allah’tan başka gü
ven
diklerinizin hepsini çağırın, iddianızda tutarlı iseniz....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuza indirdiğimiz (Kur'an) den şüphedeyseniz, bu durumda, siz de bunun benzeri olan bir sûre getirin. Ve eğer doğru sözlüler iseniz, Allah'tan başka şahitlerinizi (kendilerine gü
ven
diğiniz yardımcılarınızı) çağırın....
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû
ven
nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
Ve iz kâle mûsâ li kavmihî innallâhe ye’murukum en tezbehû bakarah(bakaraten), kâlû e tettehızunâ huzuvâ(huzu
ven
), kâle eûzu billâhi en ekûne minel câhilîn(câhilîne)....
Bəqərə Suresi, 67. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
iz
: olmuştu, olduğu zaman
3.
kâle
: dedi
4.
mûsâ
: Musa
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
"Onun (boğazlanan ineğin) bir parçasıyla (özünüzdeki ilâhî kuvveyi kullanarak) vurun (öldürülene)!" dedik. İşte böylece hayata kavuşturur ölüyü. . . Size böylece (varlığınızdaki kuv
ven
in) işaretlerini gösterir, tâ ki aklınızı kullanın (değerlendirin)....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
'(Dü
ven
in) bir parçasıyla ona (öldürülene) vurun,' dedik. İşte, ALLAH ölüleri böyle diriltir ve düşünesiniz diye ayetlerini (mucizelerini) böyle gösterir....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Şimdi onların, Yahudilerin size gü
ven
eceklerini, peygamberiniz Muhammed’in peygamberliğini tasdik edeceklerini ümit edebilir misiniz? Onlardan bir grup Allah’ın kelâmını işitiyor. Sonra da, akılları yattığı halde bile bile ekleyerek, çıkararak, değiştirerek, helâli haram, haramı helâl yaparak, ileri gelenlerinden cezaları kaldırarak ilâhî kelâmı tahrif ediyorlar....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Onların size inanacaklarını (gü
ven
eceklerini) umuyor musunuz? Oysa onların bir bölümü / zümresi (feriykun) Tanrı'nın sözünü (kelam) işitip (yesmeune) aklettikten sonra, bile bile / bilerek (yalemun) onu değiştirirlerdi (yuharrifunehu)....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
Nasıl olur onların size gü
ven
melerini beklersiniz ki onlardan bir zümre vardı ki Allah’ın kelamını işitip akılları aldıktan sonra, bile bile onu tahrif eder, değiştirirlerdi....
Bəqərə Suresi, 97. Ayet:
Kul men kâne aduv
ven
li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne)....
Bəqərə Suresi, 97. Ayet:
1.
kul
: de
2.
men
: kim
3.
kâne
: oldu
4.
aduv
ven
: düşman
<...
Bəqərə Suresi, 98. Ayet:
Men kâne aduv
ven
lillâhi ve melâiketihî ve rusulihî ve cibrîle ve mîkâle fe innallâhe aduvvun lil kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 98. Ayet:
1.
men
: kimse, kim
2.
kâne
: oldu, idi
3.
aduv
ven
: düşman
4.
lillâhi (li allâhi)
: Allah'a
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Yahûdi’ler: “- Hristiyanlar, din işinde bir şey üzre değildirler.” dediler. Hristiyanlar da: “Yahûdiler, din işinde gü
ven
ilir bir şey üzre değildir.” dediler. Halbuki hepsi kendilerine indirilen Tevrat ve İncil’i okuyorlar. Kitab ehli olmayan ve okumak bilmeyen Arap müşrikleri de Yahûdilerle Hristiyanların söyledikleri gibi söylerler. Allah, ayrılığa düştükleri şeyde, kıyamet günü aralarında hükmünü verecek (haklıyı Cennete ve haksızı Cehenneme koyacaktır.)...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve gü
ven
yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: “Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun.”...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve gü
ven
li bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Beyt'i (Kâbe - kalp) insanlara gü
ven
ilir sığınak yaptık! İbrahim makamını (Hullet makamı, Esmâ mertebesi kuvveleriyle tahakkuk makamı) musalla (namazın yaşandığı yer) edinin. İbrahim ve İsmail'e: "Beytimi; tavaf edenler, kulluğunu yaşamak için oraya kapananlar ve secde eden rükû edenler için arındırılmış olarak muhafaza edin" dedik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz, ta o zaman bu Beyt’i, Kâbe’yi, insanların iyiliği için bir sevap kazanma ve gü
ven
li bir yer haline getirdik. Siz de Makam-ı İbrâhim tarafında namaz kılıp dua etmeyi gelenek haline getirin. İbrâhim ile İsmâil’e: 'Beytimi, evimi, tavaf edenler, itikâfa girenler, ibadete kapananlar, cemaat halinde rükûlara vararak namaz kılanlar, İslâmî faaliyette bulunanlar, secdelere varanlar için tertemiz tutun' diye ahid verdik, emrettik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Ka'be'yi insanlar için bir toplanma ve gü
ven
yeri kıldık. Siz de İbrahim'in makamından kendinize bir namaz kılma yeri edinin. [23] İbrahim ile İsmail'e 'Tavaf edenler, orada ibadet için itikafa çekilenler, rüku ve secde edenler için evimi temizleyin' diye emir vermiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Evi (Ka'be'yi) insanlar için bir toplanma ve gü
ven
lik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Kabeyi, insanlar icin toplanma ve gu
ven
yeri kilmistik. Ibrahim'in makamini namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, ruku ve secde edenler icin temiz tutun diye Ibrahim ve Ismail'e ahd verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Kabeyi, insanlar için toplanma ve gü
ven
yeri kılmıştık. İbrahim'in makamını namaz yeri edinin, dedik. Evimi ziyaret edenler, kendini ibadete verenler, rüku ve secde edenler için temiz tutun diye İbrahim ve İsmail'e ahd verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve gü
ven
li bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Kabeyi halk için bir odak noktası ve bir gü
ven
yeri kıldık. İbrahim'in makamını bir namaz yeri olarak kullanın. 'Ziyaretçiler, kendini ibadete verenler ve eğilip secde edenler için ikiniz Evimi temiz tutun,' diye İbrahim ve İsmail'i görevlendirmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Ve o vakit Kabe'yi insanlar için dönüp varılacak sevap kazanma ve gü
ven
ilir bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından kendinize bir namazgah edinin! Ve İbrahim ile İsmail'e şöyle emir verdik: «Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rüku ve secdeye varanlar için tertemiz bulundurun.»...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir gü
ven
yeri kıldık. Siz de Makam- ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e şöyle ahid verdik: «Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!»...
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Kâbe'yi insanlar için toplanma ve gü
ven
yeri yapmıştık. «İbrahim'in makamını (Kâbe'nin tümünü) namaz yeri edininiz» İbrahim ile İsmail'e; «Bu evimi ziyaretçiler, kendilerini ibadete adayanlar, rüku ve secde edenler için temiz tutun» diye emir vermiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Evi (Kabe'yi) insanlar için bir toplanma ve gü
ven
lik (emna) yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin". İbrahim ve İsmail'e de "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara sevap kazanılacak bir toplantı ve gü
ven
yeri yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e: “Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Beyt'imi temizleyin. ” diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Beytullâh’ı insanlara sevap kazanmaları için toplantı ve gü
ven
yeri kıldık. Siz de Makam-ı İbrâhim’i namazgâh edininiz! İbrâhim ile İsmâil’e de: "Tavaf edenler, itikâfa girenler, rükû ve secde edenler için bu Evimi tertemiz bulundurun!" diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Beyt'i (Ka'be'yi) insanlara sevâp kazanılacak bir toplantı ve gü
ven
yeri yaptık. Siz de İbrâhim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrâhim ve İsmâ'il'e: "Tavaf edenler, ibâdete kapananlar, rükû ve secde edenler için Ev'imi temizleyin!" diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hani Evi (Kâ'beyi) insanlar için bir toplanma ve gü
ven
lik yeri kıldık. «İbrahim'in makamını namaz yeri edinin», İbrahim ve İsmail'e de, «Evi'mi tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rükû ve secde edenler için temizleyin» diye ahid verdik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Biz Kâbe'yi insanlar için bir toplanma yeri ve gü
ven
li bir mahal yaptık. Siz de İbrahim'in makamını namazgâh edinin. Nitekim Biz İbrahim ile İsmail'e, 'Tavaf edenler, orada ibadet için kalanlar, rükû ve secde edenler için Beytimi temiz tutun' diye emretmiştik....
Bəqərə Suresi, 125. Ayet:
Hatırla o zamanı ki, biz Beytullah'ı insanlar için sevap kazanmaya yönelik bir toplantı yeri ve gü
ven
li bir sığınak yaptık. Siz de İbrahim'in makamından bir dua yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e şu sözü ulaştırmıştık; "Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû-secde edenler için evimi temizleyin!"...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve İbrâhîm: “Rabbim burayı emin (gü
ven
li) bir belde kıl. Onun halkından Allah'a ve yevmil âhire îmân edenleri semerelerinden (çeşitli ürün ve meyvelerden) rızıklandır.” dediği zaman (Allah) şöyle buyurdu: “Kâfir olan kimseyi biraz metalandırırım (geçindiririm) ve sonra onu ateşin azabına maruz bırakırım, orası ne kötü bir varış yeridir.”...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim, “Rabbim! Bu şehri gü
ven
li bir şehir kıl. Halkından Allah’a ve ahiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır” demişti. Allah da, “İnkâr edeni bile az bir süre, (bu geçici kısa hayatta) rızıklandırır; sonra onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Ne kötü varılacak yerdir orası!” demişti....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
O vakit İbrâhim: 'Yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzenlerini veren, koruyan, kontrol eden Rabbim! Burasını emin, gü
ven
li bir belde haline getir. Halkını, Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe imân edenlerini çeşitli meyvalarla rızıklandır.' diye dua etti. Allah: 'Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlere dahi rızık verir de, hayattan biraz nasib al...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
İbrahim: 'Ey Rabbim! Burasını gü
ven
li bir belde kıl. Halkından Allah'a ve ahirete iman edenleri çeşitli ürünlerle rızıklandır' demişti. Allah da: 'Kim küfrederse onu da kısa bir süre geçindirir sonra ateş azabına atarım. Orası ne fena bir varış yeridir' demişti....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim: "Rabbim, bu şehri bir gü
ven
lik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Allah: "Sadece inananları değil) inkâr edeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
İbrahim, 'Rabbim, burayı gü
ven
lik yeri kıl. ALLAH'a ve ahiret gününe inanan halkına ürünlerle rızık ver,' deyince, 'İnkar edene de rızık vereceğim. Onu kısa bir süre geçindirir, sonra onu ateş cezasına mahkum ederim. Ne kötü bir uğrak yeridir orası!,' dedi....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve o vakit İbrahim: «Ya Rab, burasını gü
ven
ilir bir yer kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle rızıklandır!» dedi. Allah da: «İnkar edenleri de rızıklandırır, kısa bir zaman için hayattan nasip aldırırım. Sonra onları cehennem azabına girmek zorunda bırakırım ki, o ne yaman bir inkılaptır!» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve o vakit İbrahim «Ey Rabbim, burasını gü
ven
li bir belde kıl, halkından Allah'a ve ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır» diye yalvardı. Allah buyurdu ki: «küfredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım, sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!»...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim; «Ey Rabbim, bu şehri gü
ven
li bir yer kıl, halkından Allah a ve Ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır» dedi. Allah da; «Onlardan kâfir olanları ise kısa bir süre geçindirir, sonra Cehennem azabına katlanmak zorunda tutarım. Ne kötü akıbettir o!» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim: "Rabbim, burasını gü
ven
li (aminen) bir şehir kıl ve ehlinden Tanrı'ya ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır" demişti de (Tanrı: "Sadece inananları değil) küfredeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o" demişti....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim: -Rabbim! Bu şehri gü
ven
li bir şehir yap, halkından Allah’a ve ahiret gününe inananları çeşitli ürünlerle rızıklandır, demişti. Allah da: -İnkarcı olanı bile az bir süre geçindirir, sonra onu cehennem azabına atarım ne kötü bir akibet! diye buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve o vakit İbrâhim: "Ya Rabbî, burayı gü
ven
li bir şehir yap. Buranın halkından Allah’a ve âhiret gününe iman edenleri çeşit çeşit mahsullerle rızıklandır!" dedi. Bunun üzerine buyurdu ki: "Onlardan inkâr edeni dahi rızıklandırıp az bir zaman hayattan nasip aldırır, sonra da onları cehennem azabına sürerim. Orası varılacak yer olarak ne fena bir yerdir!"...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
İbrâhim demişti ki: "Rabbim, bu şehri gü
ven
li bir şehir yap, halkından Allah'a ve âhiret gününe inananları çeşitli ürünlerle besle!" (Rabbi) buyurdu: "İnkâr edeni dahi az bir süre geçindirir, sonra onu cehennem azâbına (girmeğe) zorlarım, ne kötü varılacak yerdir orası!"...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrahim: «Rabbim, bu şehri bir gü
ven
lik yeri kıl ve halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları ürünlerle rızıklandır» demişti de (Allah:) «Küfredeni de az bir süre yararlandırır, sonra onu ateşin azabına uğratırım; ne kötü bir dönüştür o» demişti....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Bir de, İbrahim, 'Rabbim,' demişti, 'bu beldeyi gü
ven
li bir belde yap; onun ahalisinden Allah'a ve âhiret gününe iman edenleri her türlü ürünle rızıklandır.' Allah buyurdu ki: 'İnkâr edeni de Ben biraz rızıklandırır, sonra da ateş azabına sürerim. Gidilecek ne kötü bir yerdir orası!'...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
İbrahim şöyle yakarmıştı: "Rabb'im! Şu kenti gü
ven
li bir kent yap, halkının Allah'a ve âhıret gününe inananlarını çeşitli ürünlerle rızklandır." Rab dedi ki: "Küfre sapanları bile rızklandırırım. Ama az bir nimetle rızklandırır, sonra da ateş azabına itiveririm. Ne kötü bir dönüş yeridir o..."...
Bəqərə Suresi, 130. Ayet:
Öz benliğini beyinsizliğe itenden başka kim, İbrahim'in milletinden yüz çevirir? Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmiştik. Ve o, âhırette de barış ve iyilik se
ven
lerden biri olacaktır elbette......
Bəqərə Suresi, 142. Ayet:
Bir kısım beyinsiz kimseler; 'Bunları bulundukları kıbleden çeviren nedir?' diyecekler. 'Doğu da, batı da Allah’ındır. Allah, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkları sırat-ı müstakîme, doğru, muhkem, gü
ven
li yola, İslâmî hayata iletir.' de....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Biz doğru yolu gösterdiğimiz gibi, sizi de, Kur’ân’ı bilen ve bütün insanlara tebliğ eden, çözüm getiren, gü
ven
ilir örnek önderler ve doğruları konuşan şâhitler olmanız, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlün, Muhammed’in de Kur’ân’ı tebliğ eden, çözüm getiren gü
ven
ilir örnek önder, doğruları konuşan şâhit olması için sizi mûtedil, âdil, hayırlı, makul, seçkin, ahlâkî değerleri, itidali ve adâleti belirleyici güç kabul eden açık bir topl...
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Ve le neblu
ven
nekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne)....
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
le
: elbette, mutlaka
3.
neblu
ven
ne-kum
: sizi imtihan ederiz
4.
bi şey'in
: bir şey
Bəqərə Suresi, 161. Ayet:
İnnellezîne keferû ve mâtû ve hum kuffârun ulâike aleyhim la’netullâhi vel melâiketi
ven
nâsi ecmaîn(ecmaîne)....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli
ven
nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe(dâbbetin), ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne)....
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
İnsanların içinde Allah'tan başka ortaklar edinerek onları Allah'ı sever gibi se
ven
kimseler bulunmaktadır. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise daha güçlüdür. Zulmedenler, azabı gördüklerinde bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli olduğunu anlayacaklarını keşke bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
Insanlar arasinda, Allah'i birakip, O'na kostuklari esleri tanri olarak benimseyenler ve onlari, Allah'i severcesine se
ven
ler vardir. Muminlerin Allah'i sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. Zalimler azabi gordukleri zaman, butun kuvvetin Allah'a aid bulunacagini ve Allah'in azabinin siddetli oldugunu keski bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
İnsanlar arasında, Allah'ı bırakıp, O'na koştukları eşleri tanrı olarak benimseyenler ve onları, Allah'ı severcesine se
ven
ler vardır. Müminlerin Allah'ı sevmesi ise hepsinden kuvvetlidir. Zalimler azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah'a aid bulunacağını ve Allah'ın azabının şiddetli olduğunu keşke bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
ALLAH'tan başkasını tanrı edinen ve ALLAH'ı sever gibi onları se
ven
kimseler var. İnananlar ise en çok ALLAH'ı sever. O zulmedenler, azabı gördükleri zaman tüm gücün ALLAH'a ait ve ALLAH'ın azabının çetin olduğunu anlayacaklarını bir bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
İnsanlar arasında Allah'a çeşitli eşler koşanlar ve bu koştukları eşleri Allah'ı sever gibi se
ven
ler vardır. Oysa müminler en çok Allah'ı severler. Zulmedenler, azabı gördükleri zaman bütün kuvvetin Allah'ta olduğunu ve Allah'ın azabının ağır olduğunu anlayacaklarını keşke şimdiden bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
Ama hala Allah'a rakip gördükleri varlıklara inanmayı tercih eden ve onları (yalnızca) Allah'a özgü (olması gereken) bir sevgi ile se
ven
insanlar var: Halbuki imana ermiş olanlar, Allah'ı başka her şeyden daha çok severler. Zulüm yapmaya şartlanmış olanlar, (Kıyamet Günü) azaba uğratıldıkları zaman görecekleri gibi, bütün kudretin yalnızca Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın cezalandırmada ne çetin olduğunu da keşke görselerdi!...
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi
ven
nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne)....
Bəqərə Suresi, 179. Ayet:
Ey akıl ve vicdan sahipleri, kısas cezasının uygulanmasının gayesi hepiniz için, toplum için gü
ven
li bir hayat teminidir. Umulur ki Allah’a sığınarak emirlerine yapışır, günahlardan arınıp, azaptan korunur, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranır, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olursunuz....
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Size, oruç günlerinin gecelerinde hanımlarınıza yaklaşmanız helal kılındı. Onlar sizin için bir örtüdürler, siz de onlar için bir örtüsünüz. Allah sizin nefislerinize gü
ven
emeyeceğinizi bildi de tevbelerinizi kabul etti ve sizi bağışladı. Şu halde artık (geceleri) onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Ve şafağın beyaz ipliği siyah ipliğinden size göre ayırdoluncaya kadar yiyip için. Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Camilerde itikafta olduğunuz zamanlarda hanımlarını...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Oruc tuttugunuz gunlerin gecesi kadinlariniza yaklasmaniz size helal kilindi, onlar sizin ortunuz, siz de onlarin ortulerisiniz. Allah, nefsinize gu
ven
emiyeceginizi biliyordu, bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti; artik onlara yaklasabilirsiniz. Allah'in sizin icin takdir ettigini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayirdedilinceye kadar, yiyin icin, sonra orucu geceye kadar tamamlayin. Mescidlerde itikafa cekildiginizde kadinlariniza yaklasmayin. Allah insanlara yasak...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
(Ramazan'da) Oruç (tuttuğunuz günlerin) gecesi kadınlarınıza cinsel yaklaşmada bulunmanız size helâl kılındı. Onlar sizin için bir elbise, siz de onlar için bir elbisesiniz. Allah kendinize olan gü
ven
i kötüye kullanacağınızı biliyordu. (Bu hususta) tevbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Artık (geceleri) onlara yaklaşın ve Allah'ın size yazıp takdir ettiğini dileyin. Fecirde beyaz iplik siyah iplikten size seçilinceye (gündüzün aydınlığı, gecenin karanlığından sıyrılıp ayrılıncaya) kadar yeyin, iç...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Oruç tuttuğunuz günlerin gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı, onlar sizin örtünüz, siz de onların örtülerisiniz. Allah, nefsinize gü
ven
emiyeceğinizi biliyordu, bu sebeple tevbenizi kabul edip sizi affetti; artık onlara yaklaşabilirsiniz. Allah'ın sizin için takdir ettiğini dileyin. Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar, yiyin için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın. Mescidlerde itikafa çekildiğinizde kadınlarınıza yaklaşmayın. Allah insanlara yasak...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Oruç günlerinin gecesi kadınlarınızla ilişkide bulunmanız size helal edildi. Onlar sizin için bir giysi, siz de onlar için bir giysi durumundasınız. Allah nefsinize gü
ven
emeyeceğinizi bildiği için tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Şimdi onlarla ilişkide bulunun, Allah'ın sizler için yazdığını isteyin ve fecrin beyaz ipliği siyah iplikten sizce seçilinceye kadar yiyin, için, sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla birlikte siz, mescitlerde itikaf halinde iken onlarla ilişkide ...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar, sizin için bir örtü, siz de onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize gü
ven
emeyeceğinizi bildiği için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın ...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
(Ey kocalar), oruç tuttuğunuz günlerin gecelerinde, eşlerinize yaklaşmak size helâl kılındı. Eşleriniz sizin elbiseleriniz, siz de eşlerinizin elbiselerisiniz. Allah nefsinize gü
ven
emeyeceğinizi bildiği için yüzünüze bakıp, size bu lütufta bulundu. Artık bundan böyle onlara yaklaşıp Allah’ın sizin için takdir buyurduğu neslin arayışı içinde olun! Şafak vaktine, günün ağarması gecenin karanlığından fark edilinceye kadar yiyin için. Sonra gece girinceye kadar orucu tamamlayın! Mescidlerde itikâfta...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Hac ve umreyi Allah için tamamlayın. Fakat eğer (elde olmayan bir nedenle) alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen kurbandan (gönderin). Kurban (kesim) yerine ulaşıncaya kadar da başlarınızı traş etmeyin. Fakat sizden hasta olan veya başından bir ezası olan (ve bundan dolayı kurban yerine varmadan önce traı olmak zorunda kalan) kimsenin bu durumda, oruçtan, sadakadan veya kurbandan (biriyle) fidye vermesi(gerekir). Artık emin olduğunuzda (gü
ven
e kavuştuğunuzda) o zaman kim, hac (zamanına...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve benzer sebeplerle) engellenmiş olursanız artık size kolay gelen kurbanı gönderin. Bu kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden her kim hastalanır veya başından rahatsız olur (da tıraş olmak zorunda kalır)sa fidye olarak ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Gü
ven
de olduğunuz zaman hacca kadar umreyle faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. Kurban bulamayan k...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer alıkonulursanız kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Gönderdiğiniz kurban yerine ulaşıncaya kadar saçlarınızı traş etmeyin. Hasta olan veya başından bir rahatsızlığı olan (bundan dolayı traş olan) kimsenin üzerine ya oruç, ya sadaka veya kurban olarak fidye gerekir. Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman, her kim hacca kadar umre ile yararlanmak isterse kolayına gelen bir kurban kesmesi gerekir. [40] Kim (kurban kesme imkanı) bulamazsa üç gün hacc esnasında yedi g...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Haccı ve umreyi Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Kim sizden hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Gü
ven
liğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, hacc'da üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) olmak üzere...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Basladiginiz hac ve umreyi Allah icin tamamlayin. Alikonursaniz, kolayiniza gelen bir kurban gonderin. Kurban, yerine ulasincaya kadar, baslarinizi tiras etmeyin. Icinizde hasta olan veya basindan rahatsiz bulunan varsa fidye olarak ya oruc tutmasi, ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. Gu
ven
icinde olursaniz, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye kolayina gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasinda uc gun ve dondugunuzde yedi gun, ki o tam on gundur oruc tutmak gerekir. Bu...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Hacc ve Umre'yi Allah için tamamlayın. Bundan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban yerine ulaşıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden hasta olan veya başında bir eziyet ve rahatsızlığı bulunan kimseye (Kurban yerine varmadan tıraş olursa, bunun için) oruç ya da sadaka ya da kurbanlardan bir fidye (kurtuluş akçesi) vâcib olur. Gü
ven
içinde olursanız, her kim Hacc'a kadar Umre'den yararlanmak isterse, ona da kurbandan kolay geleni kesmek gerekir. Bunu bulamayan k...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Başladığınız hac ve umreyi Allah için tamamlayın. Alıkonursanız, kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, yerine ulaşıncaya kadar, başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizde hasta olan veya başından rahatsız bulunan varsa fidye olarak ya oruç tutması,ya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir. Gü
ven
içinde olursanız, hacca kadar umreden faydalanabilen kimseye kolayına gelen bir kurban kesmek, bulamayana, hac esnasında üç gün ve döndüğünüzde yedi gün, ki o tam on gündür oruç tutmak gerekir. Bu,...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Hac ve umreyi ALLAH için tamamlayın. Engellenirseniz kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban, yerine ulaşıncaya kadar başınızı traş etmeyin; ancak hasta olan veya başından bir rahatsızlığı bulunanlar, oruç, sadaka veya herhangi bir ibadetle fidye vermeli. Gü
ven
ortamında, her kim Hac zamanına kadar (ihramdan çıkarak) umreden yararlanırsa, kolayına gelen bir kurban göndermeli. Bunu yerine getiremiyenler, hac anında üç gün, ve döndükten sonra da yedi gün olmak üzere toplam on gün oruç tutmalı...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Hac ve umreyi Tanrı için tamamlayın. Eğer [düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle] kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin). Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı traş etmeyin. Sizden kim hasta ise veya başından şikayeti varsa, onun ya oruç, ya sadaka ya da kurban olarak fidye (vermesi gerekir). Gü
ven
liğe (emintüm) kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban(ı kesmek gerekir). Bulamayana da, hacc'da üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) o...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Haccı da, umreyi de Allah için tam yapın, eğer hac yapmaktan alıkonursanız, oraya kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurban yerine ulaşıncaya kadar da başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan ya da başından bir rahatsızlığı bulunan bir kimsenin fidye olarak; ya oruç tutması, ya sadaka vermesi, ya da kurban kesmesi gerekir. Gü
ven
içinde olursanız, hacca kadar umre ile faydalanmak isteyen kimseye, kolayına gelen bir kurban kesmek; bulamayana hac esnasında üç gün, döndüğünüz vakit de yedi...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Allâh için haccı ve ömreyi tamamlayın. Eğer (engellenmiş olursanız kolayınıza gelen kurbanı (gönderin); kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan, ya da başından bir rahatsızlığı bulunan (bundan ötürü tıraş olmak zorunda kalan) kimse, oruçtan, sadakadan veya kurbandan (biriyle) fidye (versin). Gü
ven
e kavuştuğunuzda, hac (zamanın)a kadar ömre ile faydalanmak isteyen kimse, kolayına gelen kurbanı keser. (Kurban) Bulamayan kimse üç gün hacda, yedi gün de döndüğün...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Haccı da, umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer (düşman, hastalık ve buna benzer nedenlerle) kuşatılırsanız, artık size kolay gelen kurban(ı gönderin) . Kurban yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Kim sizden hasta ise ya da başından şikayeti varsa, onun ya oruç ya sadaka veya kurban olarak fidye (vermesi gerekir) . Gü
ven
liğe kavuşursanız, hacca kadar umre ile yararlanmak isteyene, kolayına gelen bir kurban (ı kesmesi gerekir) . Bulamayana da, hacc'da üç gün, döndüğünüzde yedi (gün) ...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın. Eğer engellenirseniz, kolayınıza gelen kurban yeterlidir. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olan yahut başından rahatsızlığı bulunan oruç tutarak, sadaka vererek veya kurban keserek fidye yoluna gitsin. Gü
ven
e kavuştuğunuzda, hacca kadar umreden yararlanmak isteyen, kolayına gelen kurban kessin. Bunu bulamayan oruç tutsun. Üç günü hacda, yedi günü döndüğünüzde, tam on gündür bu. Bu, ailesi Mescid-i Haram'da oturmay...
Bəqərə Suresi, 205. Ayet:
Ve izâ tevellâ seâ fîl ardı li yufside fîhâ ve yuhlikel harse
ven
nesl(nesle), vallâhu lâ yuhıbbul fesâd(fesâda)....
Bəqərə Suresi, 208. Ayet:
Ey iman edenler! Hepiniz topluca barış ve gü
ven
liğe (İslâm’a) girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır....
Bəqərə Suresi, 208. Ayet:
Ey iman edenler, hepiniz topluca "barış ve gü
ven
liğe (Silm'e, İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır....
Bəqərə Suresi, 208. Ayet:
Ey iman edenler, hepiniz topluca 'barış ve gü
ven
liğe (silm'e İslam'a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Bütün insanlar Nûh’a kadar aynı dine sahip bir tek milletti. Görüş ayrılığına düşmeleri sebebiyle Allah onlara, rahmeti, merhameti, ihsanı, sevgisi konusunda müjdecilik, sorumluluk hesap ve cezayı hatırlatan, uyarıcılık görevi yapan özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberler gönderdi. İnsanlar arasında, ihtilâf ettikleri konularda, hakem olmaları, hüküm vermeleri, icraat yapmalarına esas olması için onlarla beraber, gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda gerçekleştirilmesi gereken ...
Bəqərə Suresi, 231. Ayet:
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzu
ven
), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun)....
Bəqərə Suresi, 231. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman, olduğunda
2.
tallaktum(u)
: boşadınız
3.
en nisâe
: kadınlar
4.
fe
: o zaman, sonra, ...
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Kendileriyle cinsel yaklaşmada bulunmadığınız ya da bir mehir takdir etmediğiniz kadınları boşarsanız, üzerinize bir günah ve sorumluluk yoktur. Eli geniş olan kendi ölçüsüne, eli dar olan da kendi ölçüsüne göre, örfe uygun bir fayda ile onlara yarar sağlayın. Bu (daha çok) iyilik se
ven
ler, iyilikte bulunmak isteyenler üzerine bir haktır....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Gü
ven
liğe kavuşunca da, Allah’ı, daha önce bilmediğiniz ve onun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın)....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın (namaz kılın)....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Sizi korkutacak tehlike söz konusu ise yürürken veya bineğiniz üstünde de (salâtı ikame edebilirsiniz). . . Gü
ven
de olduğunuzda, bilmediklerinizi öğretenin öğretisince Allâh'ı zikredin (O'nun Esmâ'sının âlemlerde açığa çıkışını düşünün)....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Âdâbına riayet ederek, namazı eda edeceğiniz sırada, hayatî bir tehlikeden endişe ederseniz, yürürken veya binekli iken namazlarınızı kılın. Emniyete kavuştuğunuz zaman, gü
ven
içindeyken, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah’ı zikredin, namazlarınızı her zamanki gibi kılın, Allah’ın dinini, şeriatını anlatın....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer korkarsanız yürürken veya binek üzerinde kılın. Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman, size bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah'ı zikredin....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Gü
ven
liğe girdiğinizde ise, yine Allah'ı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eger korkarsaniz, yaya yahut binekte iken kilin, gu
ven
e eris...
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer (düşman ve benzeri bir tehlikeden korkar da belirlenen şekilde huzurda duramazsanız) yaya ya da süvari olarak (namazı kılın). Korkuyu atıp gü
ven
e kavuştuğunuzda, size bilmediğiniz şeyleri öğrettiği gibi Allah'ı anın, namazı yine (belirlenen şekilde) kılmaya devam edin....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer korkarsanız, yaya yahut binekte iken kılın, gü
ven
e erişince, bilmediklerinizi öğrettiği gibi Allah'ı anın....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın (namaz kılın)....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Bir kaygı ve endişeniz varsa, yaya veya binmiş olarak (namazı kılın.) Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi ALLAH'ı anın....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer bir korku halinde iseniz, yaya veya binek üstünde giderken kılın. Gü
ven
lik ortamını bulduğunuz vakit de böyle bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi hemen Allah'ı zikredin....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer korku altında iseniz namazı yürürken ya da binek hayvanının sırtında kılın. Gü
ven
e kavuştuğunuzda Allah size bilmediğiniz şeyleri nasıl öğretti ise siz de O'nun adını anın....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Gü
ven
liğe (emintüm) girdiğinizde ise, yine Tanrı'yı, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi zikredin....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Ama eğer tehlikede iseniz, yürürken ve binek (üzerin)de (namazınızı ifa edin); tekrar gü
ven
liğe kavuşunca Allah'ı anın, çünkü daha önce bilmediklerinizi size öğreten O'dur....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer bir tehlikeden korkarsanız, yaya yahut binekli olarak namaz kılın. Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah’ı zikredin....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer bir korku halinde iseniz, yaya olarak veya binek üzerinde namaz kılın. Fakat gü
ven
liğe çıktığınızda, bilmediğiniz şeyleri size öğreten Allah’ın öğrettiği gibi ibadetinizi ifa edin!...
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, yaya, yahut binmiş olarak kılın; gü
ven
e kavuştuğunuz zaman, bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allâh'ı anın....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Eğer korkarsanız, yaya veya binekte iken kılın. Gü
ven
liğe girdiğinizde ise, yine Allah'ı, size bilmediklerinizi nasıl öğrettiyse öyle anın....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Tehlikede olduğunuz zaman, yaya veya binek üzerinde namaz kılarsınız. Tekrar gü
ven
liğe çıktığınızda ise, size bilmediklerinizi öğreten Allah'ın öğrettiği şekilde Onu anın....
Bəqərə Suresi, 239. Ayet:
Bir korku ve endişe duyarsanız yürüyerek veya binit üzerinde kılın. Gü
ven
e kavuştuğunuzda bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı zikredin....
Bəqərə Suresi, 248. Ayet:
Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir gü
ven
duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.”...
Bəqərə Suresi, 248. Ayet:
Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: "Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir gü
ven
duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır."...
Bəqərə Suresi, 248. Ayet:
Peygamberleri onlara (şöyle) dedi: "Onun hükümdarlığının ayeti size Tabutun gelmesi (olacaktır ki) onda rabbinizden 'bir gü
ven
duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inançlılar iseniz, bunda kuşkusuz sizin için bir ayet vardır."...
Bəqərə Suresi, 248. Ayet:
Peygamberi, onlara (şöyle) dedi: «Onun hükümdarlığının belgesi, size Tabut'un gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden 'bir gü
ven
duygusu ve huzur' ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden artakalanlar var; onu melekler taşır. Eğer inanmışlarsanız, bunda şüphesiz sizin için bir delil vardır.»...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Ve lemmâ berazû li câlûte ve cunûdihî kâlû rabbenâ efrig aleynâ sabren ve sebbit ekdâmenâ
ven
surnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût’a, askerî erkânına ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman: 'Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, savaş meydanında bize metanet ihsan eyle. Ordumuzun özgü
ven
ini, cesaretini artır. Şerefimizi ve itibarımızı yücelt. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden, kâfir bir kavme karşı da bize yardım et.' diye dua ettiler....
Bəqərə Suresi, 256. Ayet:
Din ve vicdan hürriyeti, baskıyla, zorbalıkla tahdit edilemez. Kimse baskıyla, tehditle İslâm dinine girmeye zorlanamaz. Hak, doğru, huzurlu ve aydınlık yol, sonu pişmanlıkla biten, haince düşünceler içeren, helake maruz sapık yollardan ayırt edilerek iyice açıklanmıştır. Her kim, putlaştırılmış, zalim, azgın diktatörlerle, idarelerle şeytanî güçlerle, tağut ile ilişiğini keser, geçmişin kirlerinden arınarak Allah’a, Allaha imanın gerektirdiği esaslara iman ederse, sağlam, kopması mümkün olmayan...
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh,
ven
zur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi
ven
zur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
1.
ev
: veya
2.
ke ellezî
: o kimse gibi
3.
merra
: uğradı
4.
alâ karyetin
: bir karyeye, beldeye, kasaba
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biri arzu eder mi ki, hurma ve üzüm bağları bulunan ve içinden ırmaklar akan, ayrıca içinde mey
ven
in her çeşidi bulunan bir bahçesi olsun da, tam kendisine ihtiyarlık çöküp, küçük ve güçsüz çocuklarının bulunduğu bir anda ateşli bir kasırga kopsun ve bahçesini kasıp kavursun? İşte Allah, ayetlerini, düşünesiniz diye böyle açıklıyor....
Bəqərə Suresi, 274. Ayet:
Ellezîne yunfikûne emvâlehum bil leyli
ven
nehâri sirran ve alâniyeten fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)....
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler! Belli bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman bunu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, (her şeyi olduğu gibi dosdoğru) yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah’tan korkup sakınsın da borçtan hiçbir şeyi eksik etmesin (hepsini tam yazdırsın). Eğer borçlu, aklı ermeyen, veya zayıf bir kimse ise, ya da yazdıramıyorsa, velisi adaletle yazdırsın. (Bu işleme) şahitliklerine güv...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler, belirli bir vade ile birbirinize borçlandığınız zaman ihmal etmeyin, alacak-borç ilişkisini yazın. Aranızda, yazı yazmayı bilen birisi adaletten ayrılmadan yazsın. Yazı bilen birisi, Allah’ın kendisine lütfederek yazı öğrettiği gibi, resmî-ticarî belgelerdeki usül ve geleneklere göre, adalet ve hakkaniyet ölçüleri içinde, yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde sorumluluk olan kimse, borçlu da yazdırsın. Günahlardan korunup Allah’a, Rabbine sığınsın, emirlerine yapışsın. Borcunu,...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler, muayyen bir vâde ile birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazın (sened yapın). Aranızda bir yazıcı da doğrulukla onu yazsın. Kâtip, Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde (başkasına ait) hak olan kimse, borcunu ikrar ederek yazdırsın ve Rabbi olan Allah’dan korksun, o hakdan (borcundan) hiç bir şeyi eksik etmesin. Eğer üzerine hak bulunan kimse (borçlu), akılsız, bunamış olursa, yahud kendisi söyleyip yazdıramıyacaksa velisi dosdoğru söyleyip y...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler, birbirinizden belirli bir vade ile borç aldığınızda, onu yazın; aranızda doğrulukla tanınmış bir yazı bilen kişi, onu yazsın. Yazı bilen de kendisine Allah'ın öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın. Bir de borçlu adam söyleyip yazdırsın, her biri Allah'tan korksun ve haktan birşey eksiltmesin. Eğer borçlu, aklı ermeyen biri yahut küçük veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi dosdoğru söyleyip yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahit gösterin. Eğer ikisi de erkek olamıy...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler! Belli bir vade ile karşılıklı borç alış verişinde bulunduğunuz vakit onu yazın. Hem aranızda doğruluğuyla tanınmış yazı bilen biri yazsın. Yazı bilen biri, Allah'ın, kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Bir de hak kendi üzerinde olan adam söyleyip yazdırsın ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan korksun da haktan birşey eksiltmesin. Şayet borçlu bir bunak veya küçük bir çocuk veya söyleyip yazdıramıyacak durumda biri ise velisi doğrusunu söyleyip yazdırsın....
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! Ne zaman belli bir vade ile borç verir veya alırsanız yazıyla tesbit edin. Bir yazıcı, tarafsız olarak onu kaydetsin. Ve hiçbir yazıcı, Allah'ın ona öğrettiği gibi yazmayı reddetmesin: öylece, olduğu gibi yazsın. Borçlanan kaydettirsin, Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun ve taahhüdünden bir şey eksiltmesin. Ve eğer borç altına girenin akli veya bedeni bir zaafı varsa veya kendisi (işlemi) kaydettirebilecek durumda değilse, onun menfaatini kollamakla görevli...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
1.
ve in kuntum
: ve eğer siz, iseniz, olduysanız
2.
alâ seferin
: seferde, yolculukta
3.
ve lem tecidû
: ve bulamadınız
4.
kât...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Ve eğer siz yolculukta iseniz ve bir kâtip de bulamazsanız o zaman (borçludan) alınan rehinler (yeter), birbirinizden emin olduğunuz taktirde (gü
ven
duyuyorsanız), o halde gü
ven
duyulan kişi onun emanetini (borcunu) ödesin. Ve Rabbi olan Allah'a karşı takva sahibi olsun (ve sakınsın). Şahitliği de gizlemeyin. Ve kim onu (şahit olduğu şeyi) gizlerse o taktirde muhakkak ki onun kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı en iyi bilendir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta olur da bir yazıcı bulamazsanız, o zaman alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize gü
ven
irseniz kendisine gü
ven
ilen kimse emanetini (borcunu) ödesin ve Rabbi Allah’tan sakınsın. Bir de şahitliği gizlemeyin. Kim şahitliği gizlerse, şüphesiz onun kalbi günahkârdır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla bilendir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculuk hâlinde olur da kâtip bulamazsanız, alınmış olan rehinler sözler ile de yetinilebilir. Eğer birbirinize gü
ven
diyseniz, gü
ven
ilen o gü
ven
i boşa çıkarmasın ve Rabbinden korksun. Şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin. Kim şehâdetini gizlerse, muhakkak onun kalbi suçludur (kalbi hakikatini yansıtmamaktadır, hakikatinden perdelenmiştir). Allâh yapmakta olduklarınızı B işareti kapsamında bilmektedir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Şayet seferde olur, kâtip de bulamazsanız, borca karşılık alınmış bir rehin yeterlidir. Birbirinizle gü
ven
e dayalı belgesiz, rehinsiz alışverişlerde, ticari muamelelerde, emanet ilişkilerinde kendisine gü
ven
ilen taraf, vade dolduğunda sorumluluğunu yerine getirsin, borcunu ödesin. Hakkı inkâr etmenin, borcu, emaneti vermemenin, vadeyi tehir etmenin, toplumdaki gü
ven
i sarsmanın doğuracağı sonuçları düşünerek insanları eğiten, koruyan ve kontrol eden Rabbi Allah’ın azabına uğramaktan, emirlerine y...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta olur da bir katip bulamazsanız o zaman alınan rehin yeterlidir. Eğer birbirinize gü
ven
irseniz, kendisine gü
ven
ilen kişi üzerindeki emaneti yerine ulaştırsın ve Rabbi olan Allah'a karşı gelmekten sakınsın. Şahitliği de gizlemeyin. Kim gizlerse onun kalbi günahkardır. Allah yaptıklarınızı bilmektedir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız, bu durumda alınan rehin (yeter). Şu durumda eğer birbirinize gü
ven
iyorsanız, kendisine gü
ven
duyulan, Rabbi olan Allah'tan sakınsın da emanetini ödesin. Şahidliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kalbi günahkardır. Allah, yaptıklarınızı bilendir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer seferde olup yazıcı (kâtip) bulamadınızsa, o takdirde borçludan alınmış rehinler kâfidir. Birbirinize emin bulunursanız, kendisine gü
ven
ilen kimse, üzerindeki emanet borcu sahibine ödesin ve Rabbı olan yüce Allah’dan korksun. Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse muhakkak onun kalbi günah içindedir. Allah ne yaparsanız hakkıyle bilendir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eger yolculukta olup katip bulamazsaniz alinan rehin yeter. sayet birbirinize gu
ven
irseniz, gu
ven
ilen kimse borcunu odesin. Rabbi olan Allah'tan sakinsin. sahidligi gizlemeyin, onu kim gizlerse suphesiz kalbi gunah islemis olur. Allah islediklerinizi bilir.*...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculuk halinde iseniz ve bir kâtip de bulamıyorsanız, o takdirde alınan bir rehin yeter. Ama eğer birbirinize karşı gü
ven
besliyorsanız, gü
ven
ilen kimse üzerindeki emâneti (ve borcu) ödesin ; Rabbi olan Allah'tan korksun. Bir de şahitliği gizlemeyin. Onu kim gizlerse, herhalde kalbi günahkârdır. Allah işlediklerinizi bilir.....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta olup katip bulamazsanız alınan rehin yeter. Şayet birbirinize gü
ven
irseniz, gü
ven
ilen kimse borcunu ödesin. Rabbi olan Allah'tan sakınsın. Şahidliği gizlemeyin, onu kim gizlerse şüphesiz kalbi günah işlemiş olur. Allah işlediklerinizi bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Yolculukta olup bir yazıcı bulamasanız, ödemeyi garantileyecek bir senet veya makbuz gönderin. Birbirinize bu şekilde gü
ven
irseniz, senedin sahibi ödemeyi zamanında yapsın ve Rabbi olan ALLAH'ı saysın. Tanıklığı gizlemeyin. Kim gizlerse kalbi günahkardır. ALLAH tüm yaptıklarınızı bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta iseniz ve bir yazıcı da bulamazsanız, alınan rehinler yeterlidir. Birbirinize gü
ven
iyorsanız, kendisine inanılan kişi, Allah'tan korkup üzerindeki emaneti ödesin. Bir de şahitliği gizlemeyin, onu kim gizlerse, kesinlikle kalbi vebal içindedir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Şayet siz sefer üzere olur bir kâtip de bulamazsanız, o vakit alınmış bir rehin belge yerine geçer. Yok eğer birbirinize gü
ven
iyorsanız kendisine gü
ven
ilen adam Rabbi olan Allah'dan korksun da üzerindeki emaneti ödesin. Bir de şahitliğinizi inkâr edip gizlemeyin, onu kim inkâr ederse mutlaka onun kalbi vebal içindedir. Her ne yaparsanız Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta olur da işlemlerinizi yazacak birini bulamazsanız, karşılıklı olarak alınan rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize gü
ven
erek borç işlemi yapmış iseniz kendisine gü
ven
ilen kimse borcunu ödesin. Rabbi olan Allah'tan korksun. Sakın şahitliği saklamayın. Kim şahitliği saklı tutarsa onun kalbi günahkardır. Hiç kuşkusuz ne yaparsanız Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta iseniz ve katip bulamazsanız, bu durumda alınan rehin (yeter). Şu durumda eğer birbirinize gü
ven
iyorsanız (emine), kendisine gü
ven
duyulan / gü
ven
ilen (tümine), rabbi olan Tanrı'dan sakınsın da emanetini ödesin. Şahitliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık kuşkusuz onun kalbi günahkardır. Tanrı yaptıklarınızı bilir. [Bu ayette emanet GERİ ALMAK ÜZERE BIRAKILAN NESNE anlamındadır. Bkz. 4/58, 8/27 ve 33/72]...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Ve bir yolculukta olur da bir kâtib bulamazsanız, o takdirde (borca karşılık)alınmış rehinler (yeter)! Fakat bazınız bazınıza gü
ven
ir (de rehin almaz)sa, bu durumda kendisine gü
ven
ilen (borç verilen) kimse emânetini (borcunu) ödesin ve Rabbi olan Allah’dan sakınsın! Şâhidliği ise gizlemeyin! Buna rağmen kim onu gizlerse, artık şübhesiz ki o, kalbi günahkâr bir kimsedir. Allah ise, yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilendir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer seferde olur da yazacak kimse bulamazsanız; alınan rehinler yeter. Şayet birbirinize gü
ven
irseniz gü
ven
ilen kimse Rabbı olan Allah'tan korksun da borcunu ödesin. Bir de şehadeti gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkardır. Allah yaptıklarınızı bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer seyahatte iseniz ve bir yazıcı bulamazsanız, alınmış taahhütler ile yetinilebilir: ancak eğer birbirinize gü
ven
iyorsanız, kendisine gü
ven
duyulan, bu gü
ven
e uygun davransın ve Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Ve şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin; zira, onu gizleyen kalben vebal altındadır; ve Allah yaptığınız her şeyin tüm bilgisine sahiptir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta olur da yazacak kimse bulamazsanız, alınan rehinler yeter. Eğer birbirinize gü
ven
irseniz, kendisine gü
ven
ilen kimse emaneti ödesin ve Rabbi olan Allah'tan korksun. Şâhitliği gizlemeyin. Onu gizleyenin kalbi günahkârdır. Allah yaptıklarınızı bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta iseniz bir kâtip de bulamazsanız, (borca karşılık) alınmış rehinler yeterlidir. Eğer birbirinize gü
ven
irseniz, kendisine gü
ven
ilen kimse emanetini ödesin. Şahitliği gizlemeyin, kim onu gizlerse, o mutlaka kalben günahkardır. Allah, yapmakta olduklarınızı bilendir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculuk halinde iseniz ve kâtip bulamazsanız, o takdirde borç karşılığında rehin alırsınız. Şayet birbirinize gü
ven
irseniz, gü
ven
ilen kimse Rabbi olan Allah’tan korksun da üzerindeki emaneti ödesin! Bir de şahitliği, görüp bildiğinizi gizlemeyin! Bildiğini gizleyenin kalbi günahkâr olur. Allah her ne yaparsanız bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Ve eğer seferde olur da yazacak birini bulamazsanız, alınan rehinler (yeter). Birbirinize gü
ven
irseniz, kendisine gü
ven
ilen kimse emânetini ödesin, Rabbi olan Allah'tan korksun. Şâhidliği gizlemeyin, onu gizleyenin kalbi günâhkârdır. Allâh, yaptıklarınızı bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta iseniz ve kâtip de bulamazsanız, bu durumda alınan rehin (yeter) . Şu durumda eğer birbirinize gü
ven
iyorsanız, kendisine gü
ven
duyulan, Rabbi olan Allah'tan korkup sakınsın da emanetini ödesin. Şahidliği gizlemeyin. Kim onu gizlerse, artık şüphesiz, onun kalbi günahkârdır. Allah, yapmakta olduklarınızı bilendir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Seferde olur da kâtip bulamazsanız, borç karşılığında rehin alırsınız. Eğer birbirinize gü
ven
ir de rehin almazsanız, kendisine gü
ven
ilen kimse, Rabbi olan Allah'tan korksun da emanetini ödesin. Şahitliği saklamayın. Onu saklayanın tâ kalbi günahkâr olur. Allah ise sizin yaptıklarınızı bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculuk halinde olur da yazacak birini bulamazsanız, o takdirde, alınan rehinler yeter. Birbirinize gü
ven
mişseniz, kendisine gü
ven
ilen kişi, emaneti ödesin; Rabb'i olan Allah'tan korksun. Tanıklığı gizlemeyin. Onu gizleyen, kalbi günaha batmış/kendi kalbine kötülük etmiş biridir. Allah, yapmakta olduklarınızı çok iyi bilmektedir....
Ali-İmran Suresi, 21. Ayet:
Allah’ın âyetlerini, Kur’ân’ını, birliğini gösteren delilleri inkâr edenlere, haklı bir sebep ortada yokken peygamberlerin kanını dökenlere, sosyal adaleti, sosyal gü
ven
liği temin eden, refah payını artırarak dengeli dağıtan, adaleti, nısfeti uygulayarak kamu düzenini, kamu gü
ven
liğini sağlayan insanları, kamu görevlilerini, sosyal, ekonomik, idarî ve siyasî meselelerle ilgilenenleri, liderleri, uzmanları, âlimleri öldürenlere, işte onlara can yakıp inleten müthiş azabı haber ver....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı se
ven
lerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."...
Ali-İmran Suresi, 51. Ayet:
'Allah benim Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O’nu ilâh tanıyın, candan müslüman olarak O’na teslim olun, saygıyla O’na kulluk ve ibadet edin, O’nun şeriatına bağlanın, O’na boyun eğin. İşte bu dosdoğru, muhkem, gü
ven
li yoldur, İslâmî hayattır.'...
Ali-İmran Suresi, 53. Ayet:
'Rabbimizin, indirdiğine iman ettik. Allah’ın Rasulüne tâbi olduk, uyduk, artık bizi kutsal kitapları bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, gü
ven
ilir örnek önderlerle, doğruları konuşan şâhitlerle, sâlih kimselerle beraber yaz' dediler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
(72-73) Ehl-i kitaptan bir güruh birbirlerine, şöyle dediler: "Şu Müslümanlara indirilen kitaba günün başlangıcında (zahiren) iman edin, sonunda da inkâr edin, olur ki onlar da şüpheye düşüp dinlerinden dönerler. Ve bir de kendi dininize tâbi olandan başkasına sakın ha gü
ven
meyin!" Ey Resulüm, de ki: "Doğru yol, Allah’ın yoludur," Yine onlar kendi aralarında: "Size verilen vahyin, başkalarına da verildiğine veya Rabbinizin huzurunda Müslümanların karşı delil getirip sizi mağlup edeceklerine inan...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme
ven
nubuvvete summe yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne). ...
Ali-İmran Suresi, 80. Ayet:
Ve lâ ye’murekum en tettehizûl melâikete
ven
nebiyyîne erbâbâ(erbâben), e ye’murukum bil kufri ba’de iz entum muslimûn(muslimûne). ...
Ali-İmran Suresi, 84. Ayet:
Kul âmennâ billâhi ve mâ unzile aleynâ ve mâ unzile alâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ
ven
nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum, ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne). ...
Ali-İmran Suresi, 87. Ayet:
Ulâike cezâuhum enne aleyhim la’netallâhi vel melâiketi
ven
nâsi ecmaîn(ecmaîne). ...
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, gü
ven
içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır.)...
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Onda apaçık işaretler ve İbrahim'in makamı var. Kim Ona dâhil olursa gü
ven
de olur. Gitmeye imkânı olan herkese Beyt'i hac etmek, insanlar üzerindeki Allâh hakkıdır. Kim (gücü yettiği hâlde) bunu inkâr ederse, muhakkak Allâh âlemlerden Ğaniyy'dir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık işaretler, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse gü
ven
de olur. Oraya ulaşmaya yol bulabilenin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim de inkar ederse Allah'ın alemlerden bir şeye ihtiyacı yoktur....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o gü
ven
liktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de inkâr ederse, şüphesiz, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apacik deliller vardir, Ibrahim'in makami vardir; kim oraya girerse, gu
ven
lik icinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah icin Kabe'yi haccetmesi gereklidir. Kim inkar ederse, bilsin ki; dogrusu Allah alemlerden mustagnidir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Onda açık âyetler, İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse (her türlü saldırıdan) gü
ven
içinde olur. Yol bulmaya güç getirebilenin Beyt'i (Kabe'yi) haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hak ve vecîbesidir. Kim bu hakkı inkâr (ya da küçümseyerek terk) ederse, şüphesiz Allah âlemlerden müstağnidir (hiç kimsenin ibâdetine ihtiyacı yoktur)....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık deliller vardır, İbrahim'in makamı vardır; kim oraya girerse, gü
ven
lik içinde olur; oraya yol bulabilen insana Allah için Kabe'yi haccetmesi gereklidir. Kim inkar ederse, bilsin ki; doğrusu Allah alemlerden müstağnidir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık işaretler var: İbrahim'in (putperestliğe karşı) duruş yeridir. Oraya giren gü
ven
lik içinde olmalı. Halktan yolculuğa gücü yetenler o Ev'i (Kabeyi) ALLAH için haccetmekle yükümlüdür. Kim inkar ederse bilsin ki ALLAH kimseye muhtaç değildir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Onda açık alametler ve İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren gü
ven
lik içinde olur. Oraya gitmeye gücü yeten herkesin o İbadet Evi'ni ziyaret etmesi de Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim bu hakkı tanımazsa, Allah'ın kesinlikle ihtiyacı yoktur. O, bütün alemlerden müstağnidir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren gü
ven
e erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık deliller ve İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse gü
ven
liğe erer. Ona yol bulabilenlerin Kâbe'ye haccetmesi Allah'ın, insanlar üzerinde hakkıdır. Kim küfrederse bilsin ki Allah alemlerden müstağnidir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o gü
ven
liktedir (amina). Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Tanrı'nın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de küfrederse, şüphesiz, Tanrı alemlere karşı muhtaç olmayandır....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık alâmetler ve İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse gü
ven
lik içinde olur. Hacca gidip gelmeye gücü yeten herkesin Kâbe'yi ziyaret etmesi, Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz ki Allah âlemlerden müstağnidir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orada apaçık işaretlerle İbrahim’in makamı vardır. Kim oraya girerse, gü
ven
liktedir. Oraya yol bulabilen insanların beyti/Kâbe'yi haccetmesi Allah’ın hakkıdır. Kim bunu inkar ederse, Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Onda açık açık deliller, İbrâhim'in Makâmı vardır. Ona giren, gü
ven
e erer. Yoluna gücü yeten herkesin, o Ev'e gi(dip haccet)mesi, insanlar üzerinde Allâh'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse şüphesiz Allâh, bütün âlemlerden zengindir....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Orda apaçık ayetler (ve) İbrahim'in makamı vardır. Kim oraya girerse o gü
ven
liktedir. Ona bir yol bulup güç yetirenlerin Ev'i haccetmesi Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim de küfre saparsa, kuşku yok, Allah alemlere karşı muhtaç olmayandır....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Onda apaçık işaretler ve İbrahim'in makamı vardır. Oraya giren gü
ven
likte olur. Hac için bir yol bulabilenin Beyti ziyaret etmesi ise, Allah'ın insanlar üzerindeki hakkıdır. İnkâr edenlere gelince, Allah'ın âlemlerde hiçbir şeye ihtiyacı yoktur....
Ali-İmran Suresi, 97. Ayet:
Açık-seçik deliller, İbrahim'in makamı vardır orada. Oraya giren, gü
ven
e ermiş olur. Yoluna gücü yetenin o evi ziyaret etmesi, insanlar üzerinde Allah'ın bir hakkıdır. Kim nankörlük ederse hiç kuşkusuz, Allah bütün âlemlere muhtaç olmayacak bir Ganî'dir....
Ali-İmran Suresi, 101. Ayet:
Size birliği, karşılıklı sevgiyi, ihtilâftan uzaklaşmayı emreden Allah’ın âyetleri okunurken, Allah’ın Rasulü de aranızda, sünneti, hadisleri elinizde iken, nasıl inkâra, küfre saparsınız? Kim Allah’a, Allah’ın dinine, sımsıkı bağlanır, himayesine sığınırsa, doğru, muhkem, gü
ven
li yolu, İslâmî hayatı bulmuş olur....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
İçinizden, iyiliğe, dünya ve âhiret için en hayırlı olana, İslâm’a, Kur’ân’a, Kuran ilkeleriyle yaşamaya davet eden; Kurân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşrû olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip etttiği, icrasında hayır gördüğü planları, programları, adaleti uygulayarak, kamu düzenini sağlayan, iyiliği emreden, şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri, bunların savunuculuğunu, sözcülüğ...
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanların iyiliği, faydalanması için ortaya çıkarılmış, seçilmiş en hayırlı milletsiniz, en hayırlı kadrolarsınız, hayır toplumusunuz. Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşrû olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü planları, programları, adâleti uygulayarak, kamu düzenini sağlar, iyiliği emreder, şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri bunların savu...
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
Onlar nerede bulunurlarsa bulunsunlar, Allah’ın ve (mü’min) insanların gü
ven
cesine sığınmadıkça kendilerini zillet kaplamıştır. Onlar Allah’ın gazabına uğradılar ve yoksulluk onları kapladı. Bunun sebebi onların; Allah’ın âyetlerini inkâr ediyor ve peygamberleri haksız yere öldürüyor olmaları idi. Bütün bunların sebebi ise, isyan etmekte ve (Allah’ın koyduğu) sınırları çiğnemekte oluşları idi....
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara, âhiret gününe iman ederler. Kurân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşru olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü planları, programları, adaleti uygulayarak, kamu düzenini sağlarlar, iyiliği emrederler. Şeriat’ın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yasaklayarak, önleyici tedbirler al...
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Iste siz, onlar sizi sevmezken onlari se
ven
ve Kitablarin butunune inanan kimselersiniz. Size rasladiklari zaman: «Inandik"derler, yalniz kaldiklarinda da, size ofkelerinden parmaklarini isirirlar. De ki: «Ofkenizden catlayin". Allah kalblerde olani bilir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte siz, onlar sizi sevmezken onları se
ven
ve Kitapların bütününe inanan kimselersiniz. Size rastladıkları zaman: 'İnandık' derler, yalnız kaldıklarında da, size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. De ki: 'Öfkenizden çatlayın'. Allah kalblerde olanı bilir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
İşte sizler, onlar sizi sevmediği halde onları se
ven
lersiniz! Üstelik siz bütün kitaplara/kitabın tümüne inanırsınız. Sizinle karşılaştıkları zaman 'İnandık,' derler, yalnız kaldıklarında ise size olan öfkelerinden dolayı parmaklarını ısırırlar. De ki: 'Öfkenizden canınız çıksın.' Kuşkusuz ALLAH göğüslerin özünü Bilendir....
Ali-İmran Suresi, 119. Ayet:
Siz onları se
ven
kimselersiniz; oysa onlar sizi sevmezler. Ayrıca siz kitabın bütününe inanırsınız. Onlar ise sizinle karşılaştıklarında 'İnandık' derler; kendi başlarına kaldıkları zaman da size duydukları kin yüzünden parmaklarını ısırırlar. Onlara 'Kininizle geberin!' de. Allah, hiç şüphesiz, gönüllerde yatanı bilmektedir....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman, Uhud’da içinizden iki grup (Hazrec’den Selemeoğulları’yla Evs’ten Hâriseoğulları) da, bozguna uğramak üzere idi. Halbuki velileri, koruyucuları, emrinde oldukları otorite Allah’tı. Mü’minler sadece ve sadece Allah’a dayanıp gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Hani, Allah kendilerinin dostu olduğu halde sizden iki grup geri çekilmeyi düşünmüştü. Mü'minler yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman (Uhud savaşında ordunun sağ ve sol kanadını teşkil eden Seleme Oğulları ile Harise Oğullarından ibaret) içinizden iki birlik savaş korkusundan (münafık Ubeyy’in kaçışına bakarak) geri dönmeğe niyyetlenmişti. Halbuki onların yardımcısı Allah idi. Müminler yalnız Allah’a gü
ven
ip dayanmalıdır....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Sizden iki takim bozulup geri cekilmek uzere idi; oysa Allah onlarin dostu idi, inananlar yalniz Allah'a gu
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Ve hani sizden iki fırka korku ve endişe duyarak geri çekilmek istiyorlardı. Halbuki Allah onların dost ve yardımcısı idi, (bunu hatırlayarak geri çekilmekten vazgeçmişlerdi). Mü'minler ancak Allah'a gü
ven
ip dayansınlar....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Sizden iki takım bozulup geri çekilmek üzere idi; oysa Allah onların dostu idi, inananlar yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman içinizden iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. Müminler, yalnız Allah'a dayanıp gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Sizden iki grup nerede ise bozguna uğradı. Oysa ALLAH onların Sahibiydi. İnananlar ALLAH'a gü
ven
sin....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman içinizden iki takım bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. İnananlar, yalnız Allah'a dayanıp gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman içinizden iki zümre za'f göster (mek iste) mişdi. Halbuki onların yardımcısı Allahdı. Mü'minler ancak Allaha gü
ven
ib dayanmalıdır. ...
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman sizden iki takım bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki onların dostu Allah idi. Mü'minler yalnız Allah'a gü
ven
ip, dayansınlar....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
İçinizden iki grubun paniğe kapıldığını (da); halbuki Allah onlara yakındı ve müminler yalnız Allah'a gü
ven
duymalıydılar:...
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman içinizden iki tâife bozulmaya yüz tutmuştu. Oysa Allah onların yardımcısı idi. Müminler yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Ve hani sizden iki bölük, Allah da kendilerinin yardımcıları olduğu halde, korkarak geri çekilmeye yeltenmişlerdi. Halbuki müminlere düşen, yalnız Allah’a dayanıp gü
ven
meleridir....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
Sizden iki takım, korku ile bozulmak üzereydi. Halbuki Allah onların Velî'siydi. Müminler yalnız Allah'a gü
ven
ip dayansınlar....
Ali-İmran Suresi, 126. Ayet:
Allâh bu(yardım va'di)ni sırf size müjde olsun ve kalbleriniz bununla gü
ven
bulsun diye yaptı. Yardım, yalnız, dâimâ gâlib, hüküm ve hikmet sâhibi Allâh katındandır....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer bir takım kayıplara maruz kalmışsanız, bozguna uğrayarak bir yara almışsanız, o kavme de benzeri bir acı, bir sıkıntı dokunmuştu. Böyle zafer günlerini, galibiyetleri, iktidarları ve devleti, insanlar arasında hak ettikleri oranda biz dağıtıyoruz. Allah’ın, sizden sözde iman edenlerle hakkıyla iman edenleri ayırt etmesi, içinizden Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, gü
ven
ilir örnek önderler, doğruları konuşan şâhitler çıkarması, şehit olabilecekleri görmesi için bozguna uğrayıp y...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ
ven
surnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne). ...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Allah dostları: 'Ey Rabbimiz, bizim günahlarımızı, işlerimizdeki taşkınlıklarımızı, idaremizdeki aşırılıkları, ilâhî kurallardaki tecavüzlerimizi, hatalı ve cahilce davranışlarımızı bağışla. Allah yolunda milletimize, devletimize, ordumuza, ihtiyatlı, akıllı ve cesur kararlar almayı, icraatlar yapmayı nasip eyle, özgü
ven
imizi ve cesaretimizi artır, şerefimizi ve itibarımızı yücelt. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas ...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
enzele
: indirdi
3.
aleykum
: sizin üzerinize
4.
min ba'di
: sonradan, ...den sonra, arkasında...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o kederin ardından (Allah) üzerinize içinizden bir kısmını örtüp bürüyen bir gü
ven
, bir uyku indirdi. Bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah’a karşı cahiliye zannı gibi gerçek dışı zanda bulunuyorlar; “Bu işte bizim hiçbir dahlimiz yok” diyorlardı. De ki: “Bütün iş, Allah’ındır.” Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde saklıyorlar ve diyorlar ki: “Bu konuda bizim elimizde bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik.” De ki: “Evlerinizde dahi olsaydınız, üzerlerine öldürülmes...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o kederin arkasından Allah size bir gü
ven
indirdi ki, (bu gü
ven
in yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, "Bu işten bize ne!" diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. "Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik" diyorlar. Şöyle de: Evleriniz...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra gamın ardından bir gü
ven
duygusu inzâl ederek içinizi yatıştırdı. Bir grup da (münafıklar - ikiyüzlüler) kendi canlarının (çıkarlarının) kaygısına düşmüştü. Allâh'a karşı cahiliye zannı ile düşünerek "Bu karara bizim bir katkımız mı var" diyorlardı. De ki: "Hüküm - karar tümüyle Allâh'a aittir!" Onlar dışa vurmadıklarını içlerinde sakladılar. "Bu hüküm - kararda bir hissemiz olsaydı burada öldürülmezdik" dediler. De ki: "Evlerinizde dahi kalsaydınız, haklarında öldürülme yazılmış (programl...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o kederin ardından Allah üzerinize bir gü
ven
, içinizden bir kısmını saran ağır bir uyku indirdi. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir grup da, Allah’a karşı haksız yere İslâm dışı, cahiliyet devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar: 'Yönetimde sözümüz mü geçiyor ki? Tedbir konusunda bizim görüşümüz mü alındı ki? Beklenilen zaferden, ganimetten bize bir pay mı var ki? Bizim elimizden bir şey mi gelir ki?' mânâlarına gelen lastikli, tarizli sözler söylüyorlardı. Sen: 'Zafer, üstünlük ta...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra kederin ardından üzerinize bir gü
ven
, içinizden bir kısmınızı bürüyen bir uyuklama indirdi. Bir grup da canlarının derdine düşmüşlerdi; cahiliye zannıyla, Allah hakkında, haksız düşüncelere kapılmaya başladılar. Bunlar: 'Bu işten bize bir şey var mı?' diyorlardı. De ki: 'İş (buyruk) tamamiyle Allah'a aittir.' Onlar sana açıklamadıklarını kalplerinde gizliyorlar. 'Bu işten bize bir şey olsaydı burada öldürülmezdik' [19] diyorlar. De ki: 'Eğer evlerinizde olsaydınız, haklarında öldürülme hük...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra kederin ardından üzerinize bir gü
ven
lik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Alah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: "Bu işten bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz işin tümü Allah'ındır." Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o üzüntü ve kederin ardından üzerinize bir gü
ven
, bir uyuklama indirdi de içinizden bir kısmını kendinden geçirircesine bürüdü. Bir kısmı da kendi derdine, can kaygısına düştüler; Allah hakkında haksız yere Cahiliyyet Devri zannını beslediler ve «bu işten bize ne ?» dediler. De ki: «Şüphesiz işin hepsi Allah'ındır.» İçlerinde sana açmadıkları bir şeyi gizliyorlar ve «bizim bu işte bir (görüş) hissemiz olsaydı burada öldürülmezdik» diye söyleniyorlardı. De ki: «Evlerinizde de olsaydınız yin...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o kederin arkasından Allah size bir gü
ven
indirdi ki, (bu gü
ven
in yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, «Bu işten bize ne!» diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. «Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik» diyorlar. Şöyle de: Evleriniz...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o üzüntünün ardından, içinizden bir grubu sakinleştiren gü
ven
dolu bir uykuyu üzerinize indirdi. Bir kısmınız bencilce kendi derdine düşmüş, cahiliye döneminde olduğu gibi ALLAH hakkında yanlış düşünceler üretiyor ve, 'Bu işte bir yetkimiz varmı,' diyordu. 'Tüm yetki ALLAH'ındır,' de. Sana açmadıklarını içlerinde gizliyorlardı. 'Bizim bir yetkimiz olsaydı burada öldürülmezdik,' diyorlar. De ki, 'Evlerinizde dahi olsaydınız, aranızda ölmesi kararlaştırılanlar devrilecekleri yere doğru sürün...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o kederin arkasından size içinizden bir zümreyi saran bir gü
ven
, bir uyku indirdi; diğer bir zümre ise kendi dertlerine düşmüş, Allah'a karşı cahiliyye kanaatine benzeyen gerçek dışı bir kanaat besliyorlar: «Bizim yapacağımız bir şey var mı?» diyorlardı. De ki: «Şüphesiz, bütün iş Allah'ındır.» Onlar, içlerinde sana açıklamadıkları bir şey gizliyorlar, «Bizim bu işte görüşümüz alınsaydı burada öldürülüp gitmezdik» diyorlar. De ki: «Evinizde bile olsaydınız öldürülmesi takdir edilmiş buluna...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra kederin ardından üzerinize bir gü
ven
lik (emeneten) (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Tanrı'ya karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak : "Bu buyruktan bize ne var ki?" diyorlardı. De ki: "Şüphesiz buyruğun tümü Tanrı'nındır". Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu buyruktan bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine ö...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o üzüntünün ardından Allah size öyle bir gü
ven
, öyle bir uyku indirdi ki, içinizden bir kısmını bürüyordu. Bir kısmı da canlarının derdine düşmüştü. Allah'a karşı câhiliyet zannı gibi hak olmayan bir zanda bulunuyorlar ve: “Bu işten bize bir şey var mı?” diyorlardı. Resulüm! De ki: “Bütün emir Allah'ındır. ” Onlar kalplerinde gizlediklerini sana açıklamıyorlar. “Bu, bize âit bir şey olsaydı, hiçbirimiz burada öldürülmezdi. ” diyorlar. Resulüm! De ki: “Eğer sizler evlerinizde dahi kalmış ol...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra, o kederin ardından size öyle bir gü
ven
öyle bir uyku indirdik ki O, içinizden bir grubu kapladı. Bir grup da canlarının derdine düşüp, Allah hakkında, cahiliye (dönemi) zannı ile doğru olmayan bir zanda bulunuyorlardı: -Bu işten bize ne? (Biz mi gelmek istedik) diyorlardı. De ki: -İş tamamıyla Allah’ındır. İçlerinde, sana açıklamadıkları bir şey gizliyorlar. -Bizim görüşümüz alınsaydı, burada öldürülüp gitmezdik, diyorlar. De ki: -Evlerinizde bulunsaydınız bile, öldürülecekleri takdir olu...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o kederin peşinden üzerinize bir gü
ven
duygusu indirdi. Sizden bir kısmını bürüyen tatlı bir uyku hali verdi. Bir kısmınız ise can derdine düşmüş, Allah hakkında Cahiliye devrindekine benzer, gerçek dışı şeyler düşünüyorlar: "Bu işin kararlaştırılmasında bizim yetkimiz mi var? Ne gezer!" diye söyleniyorlardı. De ki: "Bütün yetki ve karar Allah’ındır" Onlar aslında içlerinde, sana karşı açığa vuramadıkları birşeyler saklıyor ve kendi aralarında: "Bu emir ve komuta işinde bir payımız olsaydı...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o üzüntünün ardından (Allâh) size bir gü
ven
, bir kısmınızı bürüyen bir uyku indirdi; bir kısmınız da kendi canlarının kaygısına düşmüştü. Allah'a karşı câhiliyye zannı gibi haksız bir zanda bulunuyorlar: "Bu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş, Allah'a aittir." Onlar sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bize bir fayda olsaydı, burada öldürülmezdik." De ki: "Evlerinizde dahi olsaydınız, yine üzerine öldürülme(si) yazılmış olanlar, mutla...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra kederin ardından üzerinize bir gü
ven
lik (duygusu) indirdi, bir uyuklama ki, içinizden bir grubu sarıveriyordu. Bir grup da, canları derdine düşmüştü; Allah'a karşı haksız yere cahiliye zannıyla zanlara kapılarak: «Bu işten bize ne var ki?» diyorlardı. De ki: «Şüphesiz işin tümü Allah'ındır.» Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, «Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik» diyorlar. De ki: «Eğer evlerinizde de olsaydınız, üzerlerine öldürülmesi yazılmış ...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra bu kederin ardından üzerinize, içinizden bir grubu sarıp kuşatan, gü
ven
verici bir uyku indirdi. Bir grup da -gerçekten onlar kendi canlarının derdine düşmüştü- Allah hakkında gerçek dışı sanılara, cahiliye düşüncelerine kapılıyordu. "Şu işten bize bir şey var mı?" diyorlardı. De ki: "Emir/iş ve oluş tümüyle Allah'ındır." Öz benliklerinde, sana açıklamaz oldukları şeyler saklıyorlar. Diyorlar ki: "Bu işten bizim lehimize bir şey olsaydı, şuracıkta öldürülmezdik." Söyle onlara: "Evlerinizde...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
1.
fe bi-mâ
: o zaman sebebiyle
2.
rahmetin
: rahmet
3.
min allâhi
: Allah'tan
4.
linte
: yumuşak davrandın
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
O zaman, Allah'tan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Ve eğer sen, kaba, katı yürekli olsaydın, mutlaka senin etrafından dağılırlardı. Artık onları affet ve onlar için mağfiret dile ve işler konusunda onlarla muşavere et (danış). Azmettiğin zaman, artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak ki Allah, tevekkül edenleri (Allah'a gü
ven
enleri) sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp gü
ven
). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp gü
ven
. Çünkü Allah, kendisine dayanıp gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allâh'ın, hakikatinden açığa çıkardığı rahmet ile onlara yumuşak davrandın. Eğer sert ve keskin olsaydın onlar dağılıp giderlerdi. Onları affet ve bağışlanmalarını iste. Toplumsal konularda karar verirken onların fikirlerini al. Karar verip uygulamaya koyulduktan sonra da Allâh'a gü
ven
! Muhakkak ki Allâh kendisine tevekkül edenleri (hakikatlerindeki El Vekiyl isminin gereğini yerine getireceğine iman edenleri) sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
O vakit, sırf Allah’ın rahmeti, merhameti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer kötü huylu, sert mizaçlı, katı yürekli olsaydın, akılsızca davransaydın, hiç şüphesiz etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onlara af ile muamele yap. Bağışlanmalarını, koruma kalkanına alınmalarını dile. Devlet, ekonomi, savunma ve sosyal hayat ile ilgili planlama, kamu düzeni ve yönetimle ilgili kararları mü’minlerle istişare ederek al, yönetime katılmalarını sağla. Kararını verdiğin zaman da, Allah’a dayanıp ...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah'tan olan bir rahmet sebebiyle onlara yumuşak davrandın. Eğer katı kalpli, kaba birisi olsaydın muhakkak etrafından dağılırlardı. Onları affet, kendileri için bağış dile ve işlerde onlarla görüş alışverişinde bulun. Bir şeye kesin karar verdiğin zaman da Allah'a gü
ven
. Allah (kendisine) gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Uhud savaşında sen, Allah’dan gelen bir merhamet sayesindedir ki, onlara (Ashaba) yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, muhakkak onlar etrafından dağılıp gitmişlerdi. Artık onları bağışla ve kendilerine Allah’dan mağfiret dile. İş hususunda fikirlerini al (müşavere et). Müşavereden sonra da bir şeyi yapmağa karar verdin mi, artık Allah’a gü
ven
ve dayan. Gerçekten Allah tevekkül edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah'in rahmetinden dolayi, sen onlara karsi yumusak davrandin. Eger kaba ve kati kalbli olsaydin, suphesiz etrafindan dagilir giderlerdi. Onlari affet, onlara magfiret dile, is hakkinda onlara danis, fakat karar verdin mi Allah'a gu
ven
, dogrusu Allah gu
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Ancak Allah'ın rahmetiyledir ki, sen onlara yumuşak (ve hoşgörüyle) davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, elbette etrafından dağılır, giderlerdi. O halde onları affet, onlar için istiğfarda bulun, (dünya) işiyle ilgili hususlarda onlara danış (görüşlerini al). (Bu yoldan hareketle) azmettiğin zaman artık Allah'a gü
ven
ip dayan. Çünkü Allah kendisine gü
ven
ip dayananları sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi. Onları affet, onlara mağfiret dile, iş hakkında onlara danış, fakat karar verdin mi Allah'a gü
ven
, doğrusu Allah gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
O vakit Allah'tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet; bağışlanmaları için dua et; iş hakkında onlara danış. Kararını verdiğin zaman da artık Allah'a dayanıp gü
ven
. Çünkü Allah, kendisine dayanıp gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
ALLAH'ın sana bir bağışı olarak onlara yumuşak davrandın. Kaba ve katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. Onları affet, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işler hakkında onlara danış. Karar verince de ALLAH'a gü
ven
; ALLAH gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli bir nobran olsaydın kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi. O halde onları bağışla, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işlerde onların görüşlerini al. Sonra bir kere karar verdin mi artık Allah'a dayan, çünkü Allah, kendisine gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
(O vakit) sen Allahdan bir esirgeme sayesindedir ki onlara yumuşak davrandın. Eğer (bilfarz) kaba, katı yürekli olsaydın onlar etraafından her halde dağılıb gitmişlerdi bile. Artık onları bağışla (Allahdan da) günâhlarının yarlığanmasını iste. İş hususunda onlarla müşavere et. Bir kerre de azmetdin mi artık Allaha gü
ven
ib dayan. Çünkü Allah kendine gü
ven
ib dayananları sever. ...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Ve (ey Peygamber,) senin izleyicilerine yumuşak davranman, Allah'ın rahmetinin bir eseriydi. Zira, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için dua et. Ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla müşavere et; sonra bir hareket tarzına karar verince de Allah'a gü
ven
: Zira Allah, O'na gü
ven
duyanları sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
-Sen, Allah’ın rahmeti ile onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın elbette etrafından dağılıp giderlerdi. Onları affet ve onlar için Allah’tan bağışlanma dile. İş hususunda onlarla istişare et, karar verdiğin zaman, artık Allah’a gü
ven
, Allah kendisine gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile, ve işleri onlarla müşavere et! Bir kere de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et! Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allâh'ın rahmeti sebebiyledir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, çevrenden dağılır, giderlerdi. Öyleyse onlar(ın kusurların)dan geç, onlar için mağfiret dile. İşini onlara danış, karar verince de Allah'a dayan; çünkü Allâh kendine dayanıp gü
ven
enleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah'tan bir rahmet sayesindedir ki, sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba-saba, katı yürekli olsaydın senin çevrenden kesinlikle dağılır giderlerdi. O halde bağışla onları, af dile onlar için; iş ve yönetim konusunda da onlarla şûraya git. Bir kez azmettin mi de artık Allah'a gü
ven
ip dayan. Allah, tevekkül edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
1.
in yansur-kumu allâhu
: eğer Allah size yardım ederse
2.
fe lâ gâlibe
: o taktirde galip gelecek, yenecek yoktur
3.
lekum
: size, sizin için
4.
...
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Eğer Allah size yardım ederse, o zaman sizi yenecek yoktur. Ve eğer sizi yardımsız (yüz üstü) bırakırsa, ondan sonra size kim yardım eder. Öyleyse mü'minler, Allah'a tevekkül etsinler (Allah'a gü
ven
sinler)....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a gü
ven
ip dayanmalıdırlar....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Size Allah yardım ederse, kimse sizi yenemez, kimse size üstün gelemez. Eğer o sizi kendi halinize bırakır yardımını keserse, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler Allah’a, sadece Allah’a dayanıp gü
ven
sinler, işlerini O’na havale etsinler....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Eğer Allah size yardım ederse artık kimse size üstün çıkamaz. Eğer sizi yardımsız, kendi halinize bırakırsa o zaman O'ndan başka size kim yardım edebilir? Şu halde mü'minler yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Eğer Allah size yardım ederse, size gâlip (üstün) gelecek yoktur; ve eğer size yardımı terk ederse ondan sonra size yardım edecek kimdir? Müminler sadece Allah’a gü
ven
ip tevekkül etmelidir....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardim ederse, sizi yenecek yoktur; eger sizi yardimsiz birakiverirse, O'ndan baska size yardim edecek kimdir? Inananlar yalniz Allah'a gu
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Sizi yardımsız bırakırsa, artık O'ndan sonra size kim yardım edebilir? O halde mü'minler ancak Allah'a gü
ven
ip dayansınlar....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur; eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O'ndan başka size yardım edecek kimdir? İnananlar yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah'a gü
ven
ip dayanmalıdırlar....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
ALLAH sizi desteklerse hiç bir güç sizi yenemez. Sizi terk ederse, artık size kim yardım edebilir ki? İnananlar ALLAH'a gü
ven
sin....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah'a gü
ven
ip dayansınlar....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse artık sizi yenecek yokdur. Sizi yardımsız bırakırsa ondan sonra size yardım edebilecek kimdir? Mü'minler ancak Allaha gü
ven
ib dayanmalıdır. ...
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse, hiç kimse sizinle baş edemez; ama ya O sizi terk ederse, kim size yardım edebilir? O halde müminler Allah'a gü
ven
sinler!...
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Eğer Allah size yardım ederse artık sizi yenip mağlup edecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakıverirse, O'ndan başka size yardım edecek kimdir? Müminler yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
-Allah size yardım ederse, sizi kimse yenemez. Eğer size yardımı keserse, bundan sonra size yardım edecek kimdir? Müminler, yalnız Allah’a gü
ven
ip dayanmalıdırlar....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Eğer Allah size yardım ederse, size üstün gelecek hiç kimse olamaz. Şayet o sizi yardımsız bırakırsa, artık O’ndan sonra kim size yardım edebilir ki? Öyleyse müminler yalnız Allah’a gü
ven
melidirler....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
Allah size yardım ederse hiç kimse size galip gelemez. Eğer sizi yüzüstü bırakırsa O'ndan başka size kim yardım edebilir? Artık müminler yalnız Allah'a gü
ven
ip dayansınlar....
Ali-İmran Suresi, 173. Ayet:
Bir kısım insanlar mü’minlere: 'İnsanlar, düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun' dediklerinde, bu onların imanlarını artırdı. 'Allah bize yeter, o ne güzel hâmi, ne güzel gü
ven
cedir' dediler....
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
'Allah, bize gökten inen, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir Rasule gü
ven
mememizi, itimat etmememizi emretti' diyenlere: 'Size, benden önce mûcizelerle, özellikle istediğiniz mûcize ile nice Rasuller geldi. Eğer dürüst kimseler olduğunuz iddiasında iseniz, niçin peygamberleri öldürdünüz?' de....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
Sakın zannetme ki, (Kitab Ehli'ninden olup, Kitap'tandır diyerek) getirdikleri şey ile (doğrusunu gizleyip, gerçeği açıklamayarak yaptıkları ile) ferahlayan (sevinen) kimseler ve yapmadıkları ile övülmeyi se
ven
kimseler ki, bundan sonra onların azaptan kurtulacak bir yerde olduğunu sanma. Ve onlar için “Elîm Azap” vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi se
ven
kimselerin, sakın azaptan kurtulacaklarını sanma. Onlar için elem dolu bir azap vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
O ettikleri fenalıklara sevinen ve yapmadıkları şeyde (hakka bağlanmamak hususunda) övünmeyi se
ven
kimseleri de sakın azâbdan kurtulmuş bir yerde sanma, onlar için çok acıklı bir azap vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
Yaptıklarına ferahlanan, yapmadıkları şey ile övülmesini se
ven
lerin sakın azâbdan kurtulacaklarını sanma ; sakın sanma, çünkü onlar için çok acıklı bir azâb vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
Sanma ki verdikleriyle gururlanan ve yapmadıkları şeylerden ötürü övülmeyi se
ven
ler, evet sanma ki onlar azaptan kurtulacak. Onlara acıklı bir azap var...
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
O ettiklerine sevinen ve yaptıkları işle metholunmayı se
ven
kimseleri de sakın azabdan âzâde sanma, hem onlara elîm bir azab var...
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
Ettiklerine sevinen ve yapmadıkları işle övülmeyi se
ven
kimseleri de sakın azaptan kurtulur sanma! Onlara elim bir azap vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
Ettikleri ile sevinen ve yapmadıkları şeylerle övülmeyi se
ven
lerin azabtan kurtarılacaklarını sanma. Onlar için pek acıklı bir azab vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
O yaptıkları ile sevinen ve yapmadıkları ile de övülmeyi se
ven
leri sakın azaptan kurtulacak sanma! Onlar için elem verici bir azap vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
O ettiklerine sevinen, yapmadıkları şeylerle övülmeyi se
ven
lerin, azâbdan kurtulacaklarını sanma. Onlar için acı bir azâb vardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
O ettikleriyle zevklenen, yapmadıkları şeylerle övünmeyi se
ven
kişileri bir şey sanma. Artık, onları azaptan kurtulmuş da sanma. Korkunç bir azap vardır onlar için....
Ali-İmran Suresi, 190. Ayet:
İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli
ven
nehâri le âyâtin li ulîl elbâb(ulîl elbâbı). ...
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Eğer yetimler (kadınlar) konusunda haklarını vermede korkunuz yoksa, o zaman sizin için temiz olan (şirk ehli olmayan) kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın. Eğer (aralarında) adaletle davranamayacağınızdan korkarsanız, o zaman bir tane ile veya ellerinizin mâliki ile (yetinin). (Nikâhsız {evlilik anlaşmasız} birlikte yaşamayın. ) Zulmetmemeniz için bu en eh
ven
olanıdır....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Geride, çaresiz, güçsüz çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyanlar, yetimler, dullar ve yoksullarla ilgili de aynı endişeyi duysunlar. Allah’a sığınsınlar, emirlerine yapışsınlar, günahlardan arınıp, azaptan korunsunlar ve doğru, yol gösterici, aydınlatıcı, gü
ven
telkin edici söz söylesinler....
Nisa Suresi, 21. Ayet:
Birbirinize katılmışken ve onlar sizden kuvvetli bir gü
ven
ce almışken onu nasıl alırsınız?...
Nisa Suresi, 21. Ayet:
Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir gü
ven
ce (kuvvetli bir ahid) de almışlardı....
Nisa Suresi, 21. Ayet:
Verdiğinizi nasıl geri alırsınız ki, sizler birbirinizle içli- dışlı olmuşsunuz ve onlar sizden güçlü bir gü
ven
ce almışlardır....
Nisa Suresi, 21. Ayet:
Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir gü
ven
ce (kuvvetli bir ahid) de almışlardı....
Nisa Suresi, 21. Ayet:
Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş) tınız. Onlar sizden kesin bir gü
ven
ce (kuvvetli bir ahid) de almışlardı....
Nisa Suresi, 36. Ayet:
İbâdet edin Allah'a ve ona hiçbir şeyi eş etmeyin. Anaya, babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara, yakın komşulara, uzak komşulara, yolda kalmışlara ve sahibi olduğunuz köle ve cariyelere iyilik edin, çünkü Allah, kendini beğenip ö
ven
leri sevmez....
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her milletten kutsal kitabı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, gü
ven
ilir örnek önder, doğruları konuşan şâhitler getirdiğimiz zaman, seni de geçmiş ümmetlere ve bu ümmete, Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, gü
ven
ilir örnek önder, doğruları konuşan şâhit olarak gösterdiğimiz zaman, bakalım onların hali ne olacak?...
Nisa Suresi, 43. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ takrabûs salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû. Ve in kuntum mardâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum minel gâiti ev lâmestumun nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum. İnnallâhe kâne afuv
ven
gafûrâ(gafûran)....
Nisa Suresi, 43. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar, olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, îmân ettiler
4.
lâ takrabû
: yaklaşmayın<...
Nisa Suresi, 45. Ayet:
Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en gü
ven
ilir bir dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter....
Nisa Suresi, 45. Ayet:
Tanrı, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en gü
ven
ilir bir dost) olarak Tanrı yeter, bir yardımcı olarak da Tanrı yeter....
Nisa Suresi, 45. Ayet:
Allah, sizin düşmanlarınızı daha iyi bilendir; bir veli (en gü
ven
ilir bir dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah yeter....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesma’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni). Ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nâ vesma’
ven
zurnâ le kâne hayran lehum ve akvem(akveme), ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 58. Ayet:
Allah size, emanetleri, kamu görevlerini, devlet işlerini, sorumluluk gerektiren meseleleri mutlaka ehline, kabiliyetli, liyâkatli, bilgili, dürüst ve gü
ven
ilir kimselere vermenizi, insanlar arasında hakem-hâkim, idareci olduğunuz zaman, adâletle icraat yapmanızı, hüküm vermenizi emrediyor. Allah size ne güzel öğütler veriyor, sorumluluklarınız konusunda sizi uyarıyor. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir, görür; doğru olanı duyurur, doğruları gösterir....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlara «canlarınızı feda ediniz» ya da «yurtlarınızdan çıkınız» diye emretmiş olsaydık, pek azı dışında, bunları yapamazlardı. Oysa eğer onlar kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, bu haklarında hayırlı ve gü
ven
celi bir tutum olurdu....
Nisa Suresi, 68. Ayet:
O zaman, onları doğru, muhkem, gü
ven
li yolda, İslâmî hayatta başarıya ulaştırırdık....
Nisa Suresi, 69. Ayet:
Kimler Allah’a ve ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlüne itaat ederse, Kur’ân ve sünneti uygularsa, işte onlar, Allah’ın kendilerine kitap ve şeriat verdiği, lütuflarda bulunduğu peygamberler, sadakat örneği, doğruluk sembolü samimi mü’minler, kutsal kitapları bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren gü
ven
ilir, örnek önderler, doğruları konuşan şâhitler, şehitler ve dindar, ahlâklı, hayır-hasenât sahibi müslümanlarla, sâlih kimselerle berabe...
Nisa Suresi, 69. Ayet:
Allah'a ve resule itaat eden kişilere gelince, bunlar, Allah'ın kendilerine nimet verdikleriyle beraberdirler. Peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayır ve barışı se
ven
lerle. Ne güzel dosttur bunlar!...
Nisa Suresi, 75. Ayet:
Ve mâ lekum lâ tukâtilûne fî sebîlillâhi vel mustad’afîne miner ricâli
ven
nisâi vel vildânillezîne yekûlûne rabbenâ ahricnâ min hâzihil karyetiz zâlimi ehluhâ, vec’al lenâ min ledunke veliyyâ(veliyyen), vec’al lenâ min ledunke nasîrâ(nasîran)....
Nisa Suresi, 78. Ayet:
Nerede olursanız olun, sarp ve muhkem kalelerde bile olsanız, ölüm gelir, sizi bulur. Onlara bir iyilik dokunursa: 'Bu Allah tarafındandır' derler. Başlarına bir belâ gelirse eğer, 'Bu senin yüzündendir' derler. Sen: 'Hepsi Allah tarafındandır' de. Bu kavim, bu toplum neye gü
ven
iyor da, hiç söz anlamaya yanaşmıyor....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
1.
ve yekûlûne
: ve diyorlar
2.
tâatun
: itaat, bağlılık, kabul etme
3.
fe
: sonra
4.
izâ berazû
: ayrıldıkları za...
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Ve "kabul (baş üstüne)" derler. Sonra senin yanından ayrıldıkları zaman onlardan bir grup, senin söylediğinden başka birşeyi geceleyin gizlice kurarlar ve Allah, onların gece neler kurduklarını yazıyor. Artık sen onlardan yüz çevir ve Allah'a tevekkül et (gü
ven
) ve Allah, vekil olarak kâfidir....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
"Başüstüne" derler, ama yanından ayrılınca, içlerinden bir grup, geceleyin dediklerinin zıddına kurgular yaparlar. Allâh da onların yaptıkları kurguları yazar! Artık onlardan yüz çevir ve Allâh'a gü
ven
, işini O'na havale et! Vekiyl olarak, Allâh Esmâ'sının, hakikatinde de olan "Vekiyl" ismi özelliği yeter!...
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Sana: 'Baş üstüne, emrin yerine getirilecek, devletine itaat edilecektir' derler. Senin yanından ayrılınca da, içlerinden bir kısmı geceleyin gizlice, gündüz senin söylediklerinin aksini tasarlarlar. Allah da onların gece gizlice tasarladıklarını yazar, kaydeder. Sen onların faaliyetlerine karşı tedbir al, sonuçlarını Allah’tan bekle, Allah’a gü
ven
ip dayan, işlerini Allah’a havale et. Hâmi ve gü
ven
ce olarak Allah hepsine karşı sana yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
'Baş üstüne' diyorlar. Senin yanından ayrıldıklarında ise onlardan bir grup geceleyin senin söylediklerinden ayrı hesaplar kuruyorlar. Allah onların geceleyin kurdukları hesapları yazıyor. Sen onlara aldırma ve Allah'a gü
ven
. Allah vekil olarak yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Huzurunda münafıklar: “- Baş üstüne, işimiz itaattır” derler. Sonra da yanından çıktıklarında içlerinden bir kısmı, dediklerine aykırı olarak geceleyin söz uydururlar. Allah onların kurup yaptıkları tezviratı yazıyor. Onun için sen, yüzlerine vurma, onlardan vazgeç ve Allah’a gü
ven
ip dayan. Allah vekil olarak yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
«eki» derler, fakat senin yanindan ciktiklarinda, iclerinden bir takimi, geceleyin senin dediklerinden baska bir sey kurarlar. Allah gece tasarladiklarini yaziyor, onlara aldiris etme. Allah'a gu
ven
, vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
(Münafıklar): «Bizden sana itaat !»dedi(er. Yanından ayrılıp dışarı çıktıklarında onlardan bir kısmı senin dediğinin başka (ölçü ve değişik hükmüyle) geceler; (yani aksine bir yol, bir plân kurmaya çalışır). Allah onların neler kurup gecelediklerini (bir bir) yazıyor. Böyle olunca da sen onlardan vazgeç; Allah'a gü
ven
ip dayan. Vekîl olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
'Peki' derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden bir takımı, geceleyin senin dediklerinden başka bir şey kurarlar. Allah gece tasarladıklarını yazıyor, onlara aldırış etme. Allah'a gü
ven
, vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
'Tamam, itaat ediyoruz,' derler. Ancak senin yanından çıktıklarında onlardan bir takımı, söylemiş olduklarının tersini kuruyor. ALLAH onların planlayıp kurdukları şeyleri kaydediyor. Onlara aldırma; ALLAH'a gü
ven
. Destekleyici olarak ALLAH yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Sana «Peki» derler, fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar. Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a gü
ven
. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Yüzüne karşı 'peki' derler. Fakat onların bir gurubu yanından ayrıldıktan sonra geceleyin aleyhinde sana verdikleri sözle bağdaşmayan komplolar kurarlar. Hiç şüphesiz Allah onların geceleri kurdukları komploları yazıyor. Sen onlara aldırış etme, Allah'a gü
ven
. Vekil olarak Allah sana yeter....
Nisa Suresi, 81. Ayet:
(Sana) «Hayhay» derler. Fakat senin yanından ayrıldıkları zaman da onlardan bir güruh geceleyin senin söyleyegeldiğinden başkasını kurar (lar). Allah onların gizlice ne plânlar kurduklarını yazıyor. Onun için sen onlardan yüz çevir (aldırış etme). Allaha gü
ven
ib dayan, Allah, bir vekîl olarak, yeter. ...
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Onlar, "Biz sana itaat ediyoruz." Derler, ama yanından uzaklaştıklarında, içlerinden bir kısmı, gecenin karanlığında, senin dile getirdiğin (inançlar)dan başka şeyler tasarlarlar; ve Allah onların böyle gece karanlığında tasarladıkları her şeyi kaydeder. O halde kendi başlarına bırak onları ve yalnızca Allaha gü
ven
; zira hiç kimse Allah kadar gü
ven
e layık olamaz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
izâ câe-hum
: onlara geldiği zaman
3.
emrun
: bir emir, iş, durum, haber
4.
min
: ...'den
...
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
lik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar. Hâlbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. Allah’ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki onu, Resûl'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
ve korkuyla, emniyet ve tehdit ile ilgili stratejik bir haber gelince bu bilgileri yayarlar. Halbuki bu tür bilgileri ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulullah’a ve kendi içlerinden, başlarında bulunun ülülemre, savunma görevini yürüten yetkililere (askerî uzmanlara, emniyet ve istihbarat yetkililerine) götürselerdi, bu bilgilerden sonuç çıkarma yeteneğinde olan uzmanlar, devleti, milleti, ümmeti ilgilendiren emniyetin ve te...
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
ya da korku ile ilgili bir haber gelecek olsa hemen onu yayarlar. Oysa onu Peygamber'e yahut içlerindeki yöneticilere götürselerdi o haberi inceleyip sonuç çıkarabilecek olanlar onu bilirlerdi. Eğer size Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı çok azınız hariç hep şeytana uyardınız....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan 'sonuç çıkarabilenler', onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gu
ven
veya korku hususunda bir haber geldiginde onu yayarlar; halbuki o haberi Peygamber'e veya kendilerinden buyruk sahibi olanlara goturselerdi, onlardan sonuc cikarmaya kadir olanlar onu bilirdi. Allah'in size bol nimeti ve rahmeti olmasaydi, pek aziniz bir yana, seytana uyardiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
ve korkuyla ilgili bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu (yaymadan) Peygamber'e ve kendilerinden emir sahiplerine arzetselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya (olumlu sonuç almaya) yetkili olanları elbette onu bilirdi. Allah'ın size fazl-u rahmeti olmasaydı, —azınız müstesna— şeytana uyup giderdiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu yayarlar; halbuki o haberi Peygamber'e veya kendilerinden buyruk sahibi olanlara götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya kadir olanlar onu bilirdi. Allah'ın size bol nimeti ve rahmeti olmasaydı, pek azınız bir yana, şeytana uyardınız....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki onu, Resûl'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
lik ve tehlikeyle ilgili bir söylenti ulaşsa onu yayarlar. Durumu elçiye ve aralarındaki yetkililere iletselerdi uzmanları onu değerlendirirdi. Size ALLAH'ın lütfu ve rahmeti olmasaydı pek azınız hariç şeytana uyacaktınız....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Hem kendilerine gü
ven
ve korku ile ilgili bir haber geldi mi onu yayıveriyorlar; halbuki, onu peygambere ve içlerinden yetkili olanlara arzetseler, elbette bunların görüş sunabilme yeteneğine sahip olanları onu anlar, bilirlerdi. Eğer Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı azınız hariç, şeytana uyup gitmiştiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlar gü
ven
e ya da korkuya ilişkin bir haber alınca onu hemen yayarlar. Oysa eğer o haberi peygambere ya da başlarındaki kendi yetkililerine götürseler, aralarındaki yorum yapmaya yetenekli olanlar onun mahiyetini anlarlardı. Eğer Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, küçük bir azınlık dışında hepiniz şeytana uyardınız....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
(emni) veya korku buyruğu [bütün çeviriler buradaki emr'i haber yapmış] geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler / yayarlar. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan buyruk sahiplerine / buyurganlara götürmüş olsalardı, onlardan 'sonuç çıkarabilenler' onu bilirlerdi. Tanrı'nın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız dışında herhalde şeytana uymuştunuz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
ve korkuya dair bir haber geldiğinde; onu yayarlar. Halbuki o haberi peygambere veya mü'min kumandanlara götürselerdi; onlar, ondan ne gibi netice çıkaracaklarını bilirlerdi. Eğer üzerinizde Allah'ın nimet ve rahmeti olmasaydı; pek azınız müstesna, şeytana uymuş gitmiştiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
ve korkuya dair bir haber gelse, hemen onu yayarlar. Halbuki onu Peygamber'e veya kendilerinden olan emir sahiplerine arzetselerdi, onlardan hüküm çıkarmaya gücü yetenler elbette onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve nimeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyar giderdiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
veya korku veren bir haber geldiğinde onu hemen yayarlar. Oysa, onu Peygamber’e ve müminlerden olan emir sahiplerine götürselerdi onlardan hüküm tespit edebilecek olanlar onu bilirdi. Allah’ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti olmasaydı, çok azınız hariç şeytana uymuştunuz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
lik veya korkuya dair bir haber geldiğinde doğru olup olmadığını araştırmadan ve yaymakta mahzur bulunup bulunmadığını danışmadan hemen onu yayarlar. Halbuki onlar bu haberi peygambere ve aralarındaki yetkili zatlara arzetselerdi elbette işin içyüzünü araştırıp ortaya çıkaranlar, onun mahiyetini, haberin neye delâlet ettiğini bilirlerdi. Eğer Allah’ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız hariç hepiniz şeytana uymuş gitmiştiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara gü
ven
veya korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Elçi'ye ve aralarında buyruk sâhiplerine götürselerdi, işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin taşıdığı anlamı) bilirlerdi. Eğer size Allâh'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı, birçok işinizde şeytâna uyardınız....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine gü
ven
veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan sonuç çıkarabilenler, onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Bir de, onlara ister gü
ven
, isterse korku verici olsun, bir haber ulaştığında, hemen onu yayıverirler. Halbuki onu Peygambere ve içlerinden yetkili olan kimselere havale etselerdi, onların araştırmaya ve hüküm çıkarmaya ehil olanları, işin doğrusunu bilirlerdi. Eğer üzerinizde Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız dışında şeytana uymuş gitmiştiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara, gü
ven
yahut korkuya ilişkin bir haber ulaştığında onu hemen yaydılar. Oysaki, onu resule ve içlerindeki sorumluluk sahiplerine götürmüş olsalardı, aralarındaki okuyup araştırarak hüküm çıkaranlar, onu elbette bileceklerdi. Eğer Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız/pek az işiniz hariç şeytanın ardısıra giderdiniz....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Diğer bazılarının da hem sizden hem de kendi toplumlarından gü
ven
de olmak istediklerini göreceksiniz. Ne zaman fitneye çağrılsalar, baş aşağı içine dalarlar. Eğer sizden uzak durmaz, size barış teklifinde bulunmaz ve sizinle uğraşmaktan el çekmezlerse onları tutun ve yakaladığınız yerde öldürün. İşte bunlara karşı size açık bir yetki verdik....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Diğerlerini de sizden ve kendi kavimlerinden gü
ven
de olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir delil' kıldık....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Digerlerinin de sizden ve kendi milletlerinden gu
ven
de olmayi istediklerini goreceksiniz. Ne var ki fitnecilige her cagirildiklarinda ona can atarlar; eger sizden uzak durmazlar, baris teklif etmezler ve sizden el cekmezlerse onlari yakalayin, buldugunuz yerde oldurun. ste onlarin aleyhlerine size apacik ferman verdik. *...
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Onlardan diğer bir kısmını da hem sizden gü
ven
içinde olmayı, hem kendi kavimlerinden gü
ven
içinde kalmayı arzu eder (bir tutum içinde) bulursunuz. Ama ne kadar fitneye sevkedilirlerse, başaşağı (o fitnenin) içine atılırlar. Şayet sizi bırakıp bir tarafa çekilmezler, size barış teklif etmezler ve ellerini de (sizden) çekip tutmazlarsa, bulduğunuz yerde onlar aleyhine, size çok açık bir belge ve yetki verdik....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Diğerlerinin de sizden ve kendi milletlerinden gü
ven
de olmayı istediklerini göreceksiniz. Ne var ki fitneciliğe her çağırıldıklarında ona can atarlar; eğer sizden uzak durmazlar, barış teklif etmezler ve sizden el çekmezlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün. İşte onların aleyhlerine size apaçık ferman verdik....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Hem sizinle hem kendi toplumlarıyla gü
ven
içinde durmak isteyen bir başka grup bulacaksın. Ne zaman kargaşalığa çağrılsalar içine dalarlar. Sizi yalnız bırakmaz, barış yapmak istemez ve ellerini sizden çekmezlerse karşılaştığınız yerde onları öldürebilirsiniz. Böylelerine karşı size apaçık yetki verdik....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Diğer bir takımını da hem sizden emin kalmak hem de kendi milletinden gü
ven
içinde olmayı ister halde bulacaksın. Fitneye sürüklendikçe de döner döner içine atılırlar. Eğer bunlar sizden çekinmez ve barışa yanaşıp saldırıdan geri durmazlarsa, kendilerini bulduğunuz yerde yakalayıp öldürün. İşte bunların aleyhine size açık bir yetki verdik....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Bir de hem sizden ve hem de tuttukları gruptan yana gü
ven
içinde olmak isteyen başka birtakım kimselere rastlayacaksınız. Bunlar ne zaman fitneye, bozgunculuğa itilseler ona balıklama dalarlar. Eğer bunlar sizden uzak durmaz size barış teklifi getirerek savaştan el çekmezlerse onları yakalayınız ve nerede bulursanız öldürünüz. Onlara karşı size apaçık bir yetki verdik....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Diğerlerini de hem sizden gü
ven
de (yemenüküm) olmayı, hem de kendi kavimlerinden gü
ven
de (yemenü) olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların)ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nedere bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir delil' kıldık....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Diğerlerinin de sizden ve kendi milletlerinden gü
ven
de olmayı istediklerini göreceksiniz. Fitneciliğe çağırıldıklarında ona can atarlar. Eğer sizden uzak durmazlar, barış teklif etmezler ve sizinle savaşmaktan geri durmazlarsa; onları tutun ve bulduğunuz yerde öldürün. İşte onların aleyhlerine, size apaçık ferman verdik....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Başkalarını da sizden ve kendi topluluklarından gü
ven
de olmayı arzu eder gibi bir halde bulabilirsin ama fitneye her çağrılışlarında ona balıklama dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barışı size bırakmazlar ve ellerini de çekmezlerse, onları bulduğunuz yerde tutup öldürün. İşte size onların aleyhine açık bir yetki veriyoruz....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Diğerlerinin de sizden ve kendi kavimlerinden gü
ven
de olmayı istiyor bulacaksınız. (Ama) Fitneye her geri çağrılışlarında içine başaşağı (balıklama) dalarlar. Şayet sizden uzak durmaz, barış (şartların) ı size bırakmaz ve ellerini çekmezlerse, artık onları her nerede bulursanız tutun ve onları öldürün. İşte size, onların aleyhinde apaçık olan 'destekleyici bir delil' kıldık....
Nisa Suresi, 98. Ayet:
İllâl mustad’afîne miner ricâli
ven
nisâi vel vildâni lâ yestatîûne hîleten ve lâ yehtedûne sebîlâ(sebîlen)....
Nisa Suresi, 99. Ayet:
Fe ulâike asâllâhu en ya’fuve anhum. Ve kânallâhu afuv
ven
gafûrâ(gafûran)....
Nisa Suresi, 99. Ayet:
1.
fe
: işte
2.
ulâike
: işte onlar
3.
asâ
: umulur
4.
allâhu
: Allah
Nisa Suresi, 100. Ayet:
Kim Allah yolunda göç ederse bir çok barınak ve elverişli geçim imkanları bulur. Kim Allah ve peygamber uğruna evini- barkını bırakıp göç ederse de sonra bu yolda ölüme yakalanırsa onun mükafatı Allah'ın gü
ven
cesi altındadır. Hiç şüphesiz Allah affedici ve merhametlidir....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Ve izâ darabtum fîl ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mines salâti, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû. İnnel kâfirîne kânû lekum aduv
ven
mubînâ(mubînen)....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
1.
ve izâ
: ve ... olduğu zaman
2.
darabtum
: sefere çıktınız
3.
fî el ardı
: yeryüzünde
4.
fe
: o taktirde
Nisa Suresi, 103. Ayet:
1.
fe
: böylece, o takdirde, bundan sonra
2.
izâ
: olunca, olduğu zaman
3.
kadaytum
: kada ettiniz, yerine getirdiniz, tamamladınız
4.
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Böylece namazı bitirdiğiniz zaman, artık ayaktayken, otururken ve yan üstü iken (yatarken), (devamlı) Allah'ı zikredin! Daha sonra gü
ven
liğe kavuştuğunuz zaman, namazı erkânıyla kılın. Muhakkak ki namaz, mü'minlerin üzerine, “vakitleri belirlenmiş bir farz “ olmuştur....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Gü
ven
e kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazınızı kıldıktan sonra ayakta, oturarak ve yanüstü yatarken Allah'ı anın. Gü
ven
e kavuştuğunuz zaman ise namazı gereğince kılın. Namaz mü'minlerin üzerine belli vakitlerde yerine getirilmek üzere farz kılınmıştır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'gü
ven
liğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve uzanarak ALLAH'ı anın. Gü
ven
e kavuştuğunuzda namazı gözetiniz. Namaz, inananlar üzerine belirli vakitlerde farz kılınmıştır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı bitirdikten sonra ayaktayken, otururken ve yere uzanmışken Allah'ın adını anınız. Tehlikeyi savuşturup gü
ven
e kavuştuğunuzda namazı tam olarak kılınız. Zira namaz müminlere, vakitleri belirli bir farzdır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı bitirdiğinizde, Tanrı'yı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'gü
ven
liğe kavuşursanız' namazı dosdoğu kılın. Çünkü namaz, inançlılar üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazınızı bitirdiğinizde Allahı anın ayakta iken, otururken ve uzanmış halde ve yeniden gü
ven
liğinizi sağladığınızda namazlarınızı (eksiksiz) eda edin. Namaz, bütün müminler için (günün) belli zamanları ile kayıtlı kutsal bir yükümlülüktür....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı tamamladıktan sonra, gerek ayakta durarak, gerek oturarak ve gerek yanlarınız üzerinde uzanarak hep Allah’ı zikredin. Derken, korkudan gü
ven
e kavuştunuz mu, o vakit namazı tam erkâniyle eda edin.Çünkü namaz belirli vakitlerde müminlere farz kılınmıştır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak) Allâh'ı anın; gü
ven
e kavuştunuz mu namazı (tam) kılın. Çünkü namaz, mü'minlere vakitli olarak farz kılınmıştır....
Nisa Suresi, 103. Ayet:
Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken de, otururken de ve yan yatarken de zikredin. Artık 'gü
ven
liğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır....
Nisa Suresi, 107. Ayet:
Kendi kendilerine hıyanet eden (gü
ven
i kötüye kullanan, nefs ve şeytan doğrultusunda hareket eden)lerden yana çekişip uğraşma. Şüphesiz ki Allah, hainlikte aşırı giden günahkârı sevmez....
Nisa Suresi, 127. Ayet:
Senden, kadınların, kızların durumları, meseleleri ile ilgili açıklama yapmanı istiyorlar. Sen: 'Onlara ait hükmü size Allah açıklıyor. Kendilerine yazılı olarak tanınmış hakları vermeyip nikâhlamak istediğiniz yetim kızlar, hür dul kadınlar ve çaresiz zavallı çocuklar hakkında Kur’ân’da size okunan diğer ayetlerle birlikte şu açıklamayı da yapıyor: Yetimleri himayede, sosyal adâleti, sosyal gü
ven
liklerini, refah paylarını artırarak teminde, yetim haklarına riayette ve yetim mallarını idarede ad...
Nisa Suresi, 131. Ayet:
Göklerde ne var, yerde ne varsa yalnız Allah'ındır. İnan olsun, hem sizden önce kitap verilenlere hem de size, "Allah'tan sakının!" diye önerdik. Nankörlüğe saparsanız şu bir gerçek ki, göklerdekiler de yerdekiler de Allah'ındır. Allah Ganî'dir, zenginliğine sınır yoktur; Hamîd'dir, övülen ve ö
ven
dir....
Nisa Suresi, 132. Ayet:
Göklerdeki ve yerdeki varlıklar ve imkânlar tamamen Allah’ındır, Allah’ın tasarrufundadır. Hâmi ve gü
ven
ce olarak Allah hepsine yeter....
Nisa Suresi, 132. Ayet:
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allahındır. (Gü
ven
ilib dayanılacak) bir vekîl olarak da Allah yeter. ...
Nisa Suresi, 132. Ayet:
Göklerde ve yerde olan her şey Allaha aittir ve hiç kimse Allah kadar gü
ven
e layık olamaz....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey iman edenler, Allah adına Kurân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, gü
ven
ilir örnek önderler, Allah için doğruları konuşan şâhitler olarak, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni adâletle yaşatanlar, ayakta tutanlar, sosyal adâleti, sosyal gü
ven
liği sağlayanlar, refah payını artırarak dengeli dağıtanlar olun; kendinizin, yandaşlarınızın, ana-babanızın, akrabalarınızın aleyhinde de olsa, düzenin kurallarını aksatmadan uygulayın. Zengin ve fakir de olsalar uygulamada ayırım gözetmeyin; şun...
Nisa Suresi, 149. Ayet:
İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev ta’fû an sûin fe innallâhe kâne afuv
ven
kadîrâ(kadîran)....
Nisa Suresi, 149. Ayet:
1.
in
: eğer, şayet, olsa, ise
2.
tubdû
: açıklarsınız
3.
hayran
: hayır
4.
ev
: veya, ya da
Nisa Suresi, 163. Ayet:
İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin
ven
nebiyyîne min ba’dihî, ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân(suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ(zebûran)....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, içinizdeki yahudiler gibi Meryem’e zina isnad ederek Îsâ’nın peygamberliğini tanımayarak; hristiyanlar gibi Îsâ’nın ilâhlığını iddia ederek, haddi aşıp sorumluluk ve cezanızı artırmayın. Allah hakkında da baba olma, oğul edinme, bedenlere girme, değişme ve birleşme iddialarında da bulunmayın. Yalnızca hakkı ve doğruları söyleyin. Mesih, Meryem oğlu Îsâ, Allah’ın Rasulüdür, o Allah’ın Meryem’e ilettiği 'ol' emrinin eseridir, mûcizesidir, ilâhî lütufla yaratılmış...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey incilin izleyicileri! Dininiz(in temeli olan hakikat)in sınırlarını aşmayın ve Allah hakkında yalnız hakikati söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih sadece Allahın elçisi, Onun Meryeme ulaştırdığı vaadi(nin tahakkuku) ve Onun yarattığı bir can idi. O halde Allaha ve peygamberlerine inanın ve "(Tanrı bir) üçlüdür!" demeyin. Kendi iyiliğiniz için (bu iddiadan) vazgeçin. Allah, tek ilahtır; çocuk sahibi olmaktan münezzehtir, göklerde ve yerde olan her şey O'na aittir ve hiç kimse Allah kadar gü
ven
e lay...
Nisa Suresi, 175. Ayet:
Allah’a iman edip, Kur’ân’a sımsıkı sarılarak himayesine sığınanları Allah rahmetine ve lütfuna mazhar edecektir. Onları, Allah’a çıkan, doğru, muhkem, gü
ven
li yola İslâmî hayata iletecektir....
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tuhıllû şe’âirallâhi veleş şehral harâme ve lâl hedye ve lâl kalâide ve lâ ammînel beytel harâme yebtegûne fadlan min rabbihim ve rıdvânâ(rıdvânen) ve izâ haleltum fastâdû ve lâ yecrimennekum şeneânu kavmin en saddûkum anil mescidil harâmi en ta’tedû, ve teâ
ven
û alel birri vet takva ve lâ teâ
ven
û alel ismi vel udvâni vettekullâh(vettekullâhe) innallâhe şedîdul ıkâb(ıkâbi). ...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: yaşarken Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
3.
lâ tuhıllû
: size helâl kılınmadı, helal saymayın, (saygısızlık yapmayın)
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşıp teslim olmayı dileyenler)! Allah'ın (koyduğu) şeriat hükümlerine, Haram ay'a, (hediye olarak Kâbe'ye gönderilen) kurbanlıklara, gerdanlıklı (boyunları bağlı) kurbanlık develere, Rabb'lerinden bir fazl ve (O'nun) rızasını isteyerek, Beyt-el Haram'a gelenlerin gü
ven
liğine saygısızlık etmeyin.Ve ihramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-il Haram'dan alıkoymalarından (çevirmelerinden) dolayı bir kavme beslediğiniz kin, sakın sizi haddi aşmaya sevk etmes...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Hurrimet aleykumul meytetu veddemu ve lahmul hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî vel munhanikatu vel mevkûzetu vel mutereddiyetu
ven
natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bil ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk(fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâ...
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey iman edenler, Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, gü
ven
ilir örnek önderler, adâletli konuşan şahitler olarak Allah adına sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni yaşatanlar, ayakta tutanlar, sosyal adâleti, sosyal gü
ven
liği sağlayanlar, refah payını artırarak dengeli dağıtanlar olun. Bir kavme olan kininiz sizi adâletten ayrılmaya sevketmesin. Adâletli olun, çünkü adâlet takvâ esaslarını-Kur’ân esaslarını hayata geçirmenize daha yakındır. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahla...
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)! Allah'ın sizin üzerinizdeki ni'metini hatırlayın; bir kavim size ellerini uzatmaya kalktığı zaman (Allah) onların ellerini sizden çekmişti. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun (ruhunuzu, vechinizi (fizik vücudunuzu), nefsinizi ve iradenizi Allah'a teslim edin)! Mü'minler artık Allah'a tevekkül etsinler (gü
ven
sinler)....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a gü
ven
sinler....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey iman edenler, Allah’ın üzerinizdeki nimetini, kâfirlerden gelecek tecavüzü önlediğini hatırlayarak şükredin. Hani bir kavim size karşı güç kullanmaya, peygamberi ve yanında bulunan eshabı öldürmeye yeltenmişti de, Allah onların ellerini sizin üzerinizden çektirmişti. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun. Mü’minler yalnızca Allah’a dayanıp gü
ven
sinler, işlerini O’na havale etsinler....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın. Bir topluluk size ellerini uzatmaya yeltenmişti de Allah onların ellerini sizden alıkoymuştu [2]. Allah'a karşı gelmekten sakının. Mü'minler yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey Inananlar! Allah'in uzerinize olan nimetini anin: Hani bir topluluk size tecavuze kalkismisti da Allah onlara mani olmustu. Allah'tan sakinin, inananlar Allah'a gu
ven
sinler.*...
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey imân edenler! Allah'ın üzerinizdeki nîmetini hatırlayın; hani bir kavim ellerini size uzatmayı (sizi öldürüp yok etmeyi) kasdetmişti de Allah onların ellerini sizden men'etmişti. Allah'tan korkup (kötülüklerden, haklara tecâvüzden) sakının. Mü'minler ancak Allah'a gü
ven
ip dayansınlar....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey İnananlar! Allah'ın üzerinize olan nimetini anın: Hani bir topluluk size tecavüze kalkışmıştı da Allah onlara mani olmuştu. Allah'tan sakının, inananlar Allah'a gü
ven
sinler....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini unutmayın; hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnızca Allah'a gü
ven
sinler....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
İnananlar! ALLAH'ın size olan nimetini hatırlayın: Hani bir topluluk size el uzatmağa yeltenmişti de onların ellerini sizden çekmişti. ALLAH'ı dinleyin. İnananlar ALLAH'a gü
ven
sin....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey îman edenler, Allahın, üzerinizdeki ni'metini düşünün. Hani bir gurüh size ellerini uzatmayı kurmuşdu da o, bunların ellerini sizden itib çekmişdi. Allahdan korkun. Mü'minler ancak Allaha gü
ven
ib dayanmalıdır. ...
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! Hatırlayın (düşman) toplumun sizi alt etmek üzere olduğu ve Allahın sizi onların elinden kurtardığı zaman bahşettiği nimetleri. O halde Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: ve iman edenler yalnız Allaha gü
ven
sinler....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir kavim size ellerini uzatmak istemişti de, Allah onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun ve müminler yalnız Allah'a gü
ven
sinler....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
-Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün, hani bir topluluk size saldırmaya kalkışmıştı da Allah onlara mani olmuştu. Allah’tan korkun. Müminler Allah’a gü
ven
sinler....
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin söz (misak) almıştı. Onlardan oniki gü
ven
ilir- gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, şüphesiz sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Andolsun, Tanrı İsrailoğullarından misak almıştı. Onlardan on iki gü
ven
ilir gözetleyici göndermiştik. Ve Tanrı onlara: "Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekatı verir, elçilerime inanır, onları savunup desteklerseniz ve Tanrı'ya güzel bir borç verirseniz, kuşkusuz sizin kötülüklerinizi örter (keffirenne) ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim küfrederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır."...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Andolsun, Allah İsrailoğullarından kesin-söz almıştı. Onlardan oniki gü
ven
ilir-gözetleyici göndermiştik. Ve Allah onlara: «Gerçekten ben sizinle birlikteyim. Eğer namazı kılar, zekâtı verir, Peygamberlerime inanır, onları savunup desteklerseniz ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, herhalde sizin kötülüklerinizi örter ve sizi gerçekten, altından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr ederse, cidden dümdüz bir yoldan sapmıştır.»...
Maidə Suresi, 16. Ayet:
Allah, o kitapla, Kur’ân’la, rızasına ulaşma mertebesini gözetenlere, hukukun üstün, hakkın ve adaletin belirleyici güç, barışın hâkim olduğu gü
ven
li bir dünya düzenine, selâmet yurduna, cennete götüren yolları gösterir. Onları iradesiyle bilgilendirerek inkâr ve cehalet karanlıklarından iman ve ilim aydınlığına, nura çıkarır ve onlara doğru, muhkem, gü
ven
li yolu, İslâmî hayatı gösterir....
Maidə Suresi, 18. Ayet:
Ve kâletil yahûdu
ven
nasârâ nahnu ebnâullâhi ve ehıbbâuh(ehıbbâuhu) kul fe lime yuazzibukum bi zunûbikul bel entum beşerun mimmen halak(halaka) yagfiru limen yeşâu ve yuazzibu men yeşâ(yeşâu) ve lillâhi mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve ileyhil masîr(masîru). ...
Maidə Suresi, 23. Ayet:
1.
kâle raculâni
: iki adam dedi
2.
min ellezîne
: onlardan
3.
yehâfûne
: korkarlar
4.
en'ame allâhu
: Allâh'ın (c...
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Allah'ın kendilerine nimet verdiği, korkanların arasından iki adam şöyle dedi; “Onların üzerlerine kapıdan girin, böylece oradan (kapıdan) girdiğiniz zaman muhakkak ki siz gâlip gelirsiniz. Eğer mü'minseniz, artık Allah'a tevekkül edin (Allah'a gü
ven
in).”...
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütufda bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah'a gü
ven
in....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanlar arasından, Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki cesur insan; 'Kapılardan, şehrin giriş noktalarından ansızın onların üzerine varın. Eğer o taraftan varırsanız mutlaka galip geleceksiniz. Eğer gerçekten mü’minseniz Allah’a dayanıp, gü
ven
in, gerisini ona havale edin.' dedi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Allah'tan korkanlardan, Allah'ın kendilerine nimet verdiği iki kişi: 'Onların üzerine kapıdan girin. Oradan girerseniz siz üstün gelirsiniz. Eğer gerçekten iman etmiş iseniz Allah'a gü
ven
in' dedi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanlar arasinda bulunan, Allah'in nimete erdirdigi iki adam: «Ustlerine kapidan yuruyun, oradan girerseniz suphesiz galip gelirsiniz; eger inaniyorsaniz Allah'a gu
ven
in» demislerdi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
(İlâhi buyruğa uymamaktan) korkup Allah'ın kendilerine (sağlam bir imân ve irfan) nîmetini sunduğu iki adam (çıkıp) dediler ki: «Onların üzerine kapıdan giriş yapın; bir defa girdiniz mi artık şüpheniz olmasın ki siz üstünsünüzdür. Eğer inanmış kişilerseniz Allah'a gü
ven
ip dayanın.»...
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanlar arasında bulunan, Allah'ın nimete erdirdiği iki adam: 'Üstlerine kapıdan yürüyün, oradan girerseniz şüphesiz galip gelirsiniz; eğer inanıyorsanız Allah'a gü
ven
in' demişlerdi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korkanların içinden Allah'ın kendilerine lütufda bulunduğu iki kişi şöyle dedi: Onların üzerine kapıdan girin; oraya bir girdiniz mi artık siz zaferi kazanmışsınızdır. Eğer müminler iseniz ancak Allah'a gü
ven
in....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
Korku duyanların arasında, ALLAH'ın kendisine nimet verdiği iki kişi, 'Üstlerine kapıdan yürüyün. Kapıdan girerseniz kesinlikle siz yeneceksiniz. İnanıyorsanız ALLAH'a gü
ven
in,' dedi....
Maidə Suresi, 23. Ayet:
(Peygamberlerine muhaalefetden) korkmakda olan kimselerden Allahın, kendilerine (İslâm) ni'met (ini) ihsan etdiği iki er. «Onların üzerine (şehrin) kapı (sın) dan girin. (Bir kerre) ona girdiniz mi hiç şübhesiz ki siz gaalibsiniz. Artık ancak Allaha gü
ven
ib dayanın, (gerçekden) îman etmiş kimselerseniz» dedi. ...