Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
1.
ellezî
: o ki, ki o
2.
ceale
: kıldı, yaptı
3.
lekum
: sizin için, size
4.
el arda
: arz, yeryüzü
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O (Allah) ki; yeryüzünü sizin için döşek ve göğü bina kıldı. Ve gökten su indirdi. Ve böylece onunla mahsullerden sizin için rızık çıkardı. Öyleyse bile bile Allah'a eşler kılmayın (putlar edinmeyin)....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O, öyle bir Allah’dır ki yeryüzünü, sizin (fayda ve rahatınız) için bir döşek, semâyı (göğü) bir bina yaptı ve sizin için, gökten bir su indirdi de onunla türlü mahsullerden bir rızık çıkardı. Artık siz de Allah’ın eş ve benzeri olmadığını bildiğiniz halde, Allah’a eşler koşmayınız....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O öyle bir lutufkâr ki sizin için yeri bir döşek yaptı, semayı bir bina ve sizin için semadan bir su indirdi de onunla türlü mahsullerden size bir rızk çıkardı, sizde artık bilecek halde iken tutupta Allah'a menendler koşmayın...
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O, öyle bir lütufkardır ki, sizin için yeri bir döşek, göğü bir bina yaptı ve sizin için gökten bir su indirdi de onunla çeşitli mahsullerden size bir rızık çıkardı. Siz de artık bile bile tutup da Allah'a ortaklar koşmayın....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O (Rab) ki yer yüzünü sizin (ikaamet ve istirahatiniz) için bir döşek, göğü (yüksek tavan ve kubbe gibi) bir bina yapdı. O gökden su indirib onunla dürlü, dürlü semerelerden (meyvalardan, mahsullerden) sizin için rızk çıkardı. O halde, kendiniz bilib dururken (yaratılan o şeylerle) Allaha eşler koşmayın. ...
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
(O,) sizin (ikamet ve istirâhatiniz) için yeri bir döşek, göğü ise (üstünüze) bir tavan yapandır. Ve gökten bir su indirip, onunla size rızık olmak üzere m
ahsûl
ler çıkarandır. Öyle ise siz (bu hakikati) biliyor olduğunuz hâlde Allah’a ortaklar koşmayın!...
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O Rabbinize ki yeryüzünü size bir döşek, göğü de bir kubbe yaptı. Gökten yağmur indirip, onunla size rızık olarak çeşitli mahsuller çıkardı. Öyleyse siz gerçeği bilip dururken sakın Rabbinize eş koşmayın....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
1.
ve beşşir
: ve müjdele
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
3.
ve amilû
: ve yaptılar
4.
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
Ve âmenû olup, ıslâh edici (nefsi tezkiye edici) amelde bulunanlar için altlarından nehirler akan cennetler olduğunu müjdele. Oradaki meyvelerden ve mahsullerden bir rızıkla her rızıklandırılışlarında “İşte bu bizim daha önce de rızıklandırıldığımız (yediğimiz) şeydir.” dediler. Ve ona (dünyadaki rızıklarına) benzer (lezzet ve nefaset bakımından çok üstünü) verilmiştir. Onlar için orada temiz eşler vardır. Ve onlar orada ebedî kalacak olanlardır....
Bəqərə Suresi, 35. Ayet:
Biz Âdem’e: 'Ey Âdem, sen ve eşin Cennet’te oturun. Orada Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde, istediğiniz zaman her yerde bol bol Cennet nimetlerinden yeyin. Sadece şu bitkiye yaklaşmayın. Eğer bu bitkinin mahsulünden yerseniz, her ikiniz de kendinize yazık eder, zâlimlerden olursunuz.' dedik....
Bəqərə Suresi, 111. Ayet:
Onlar: 'Yahudi ve hristiyan olanların dışında kimse, asla Cennet’e giremeyecek' dediler. Bu onların kuruntuları, hayal mahsulü arzularıdır. Sen de onlara: 'Eğer doğru söylüyorsanız, delilinizi getirin' de....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani İbrâhîm: «Yâ Rab, burasını emniyyetli bir şehir yap ve ehâlisinden Allaha ve âhiret gününe inananları (yemiş, hububat gibi) mahsullerle rızıklandır» demişdi. (Allah da:) «Kâfir olanı dahi kısa bir zaman için (yaşadığı müddetce) fâidelendireceğim, sonra onu cehennem azabına icbar edeceğim. Varacağı yer ne kötüdür» buyurmuşdu. ...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
O vakit İbrâhîm de: 'Rabbim! Burasını emniyetli bir belde kıl ve halkını, içlerinden Allah’a ve âhiret gününe îmân edenleri m
ahsûl
lerle rızıklandır!' demişti. (Rabbi de ona) şöyle buyurdu: 'İnkâr edene de (ni'met veririm); fakat onu kısa bir müddet (dünya hayâtında)faydalandırır, sonra da onu ateş azâbına (girmeye) mahkûm ederim! O varılacak yer ise, ne kötüdür!'...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Hani, İbrahim demişti ki: Rabbım burasını emniyetli bir şehir yap. Ve halkından Allah'a, ahiret gününe iman etmiş olanları mahsullerle rızıklandır Allah da: Kafir olanı kısa bir zaman için geçindiririm. Sonra onu cehennem azabına zorlarım. Bu ne kötü bir sonuçtur, buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve o vakit İbrâhim: "Ya Rabbî, burayı güvenli bir şehir yap. Buranın halkından Allah’a ve âhiret gününe iman edenleri çeşit çeşit mahsullerle rızıklandır!" dedi. Bunun üzerine buyurdu ki: "Onlardan inkâr edeni dahi rızıklandırıp az bir zaman hayattan nasip aldırır, sonra da onları cehennem azabına sürerim. Orası varılacak yer olarak ne fena bir yerdir!"...
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Sizi, korkacağınız bir şeyle, açlıkla, malınızı, canlarınızı (canınız gibi sevdiklerinizi), çalışmalarınızın mahsulü olan şeyleri eksiltmekle sınarız. Bu olaylara karşı sabredenleri (tepki koymayıp olayın nasıl sonuçlanacağını bekleyenleri) müjdele!...
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Mutlaka, imanınızdaki sadakati ölçmek için sizi, korku, açlık, kıtlık ile; sahip olduğunuz malları telef ederek, can kaybına, sakatlığa maruz bırakarak, mahsulünüzü âfete uğratarak imtihan ederiz. Sabrederek mücadeleye devam edenlere, dünyada yardım, zafer ve devlet, âhirette cennet müjdesini ver....
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Ey müminler, (itaatkârı âsi olandan ayırd etmek için) sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsüllerden yana eksiltme ile, andolsun imtahan edeceğiz. (Ey Habibim) sabredenlere (lütuf ve ihsanlarımı) müjdele....
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lutf-ü keremimi) müjdele. ...
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Sizi mutlaka biraz korku ve açlık, biraz da mallardan, canlardan ve m
ahsûl
lerden bir noksanlık ile imtihân edeceğiz. (Ey Resûlüm!) O hâlde sabredenleri (Cennetle) müjdele!...
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Andolsun ki sizi, biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiklikle imtihan edeceğiz, sabredenlere müjdele....
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Vallahi Biz sizleri elbette biraz korku ile, açlık ile mallardan, canlardan, mahsulattan biraz eksiklik ile imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele....
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Andolsun ki biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltmekle sizi imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Arzu eder mi hiç biriniz ki kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bağçesi, olsun, altından çaylar akıyor, içinde her türlü mahsulâtı bulunuyor, üstüne de ıhtiyarlık çökmüş ve elleri irmez, gücleri yetmez bir takım zürriyyeti var, derken ona ateşli bir bora isabet ediversin de o bağçe yanıversin? İşte Allah âyetlerini böyle anlatıyor gerek ki düşünesiniz...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden herhangi biriniz hiç arzu eder mi ki: Kendisinin hurmalığı ve üzüm bağı bulunsun, Bahçede dereler akıyor, içinde her türlü mahsulatı bulunuyor. Ama kendisinin üstüne de ihtiyarlık çökmüş ve elleri ermez, güçleri yetmez, bakıma muhtaç küçük çocukları var. Derken… ateşli bir kasırga kopsun da bağı kasıp kavursun? İşte Allah âyetlerini size böyle apaçık bildirir. Olur ki iyi düşünürsünüz....
Bəqərə Suresi, 267. Ayet:
Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve topraktan, yerden size verdiğimiz mahsulün, madenlerin ve gömünün temizinden, helâlinden, sağlıklısından karşılık gözetmeden gönüllü hayra harcayınız. Kendinizin, göz yummadan alıcısı olmayacağınız kötü malı hayır diye vermeye kalkışmayınız. Allah’ın zengin olduğunu, muhtaç olmadığını, övülmeye, şükredilmeye lâyık olduğunu biliniz....
Bəqərə Suresi, 267. Ayet:
Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin (mahsüllerin) en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın (zekât ve sadaka verin). Kendinizin, ancak göz yumarak, alabileceği düşük ve bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın. Biliniz ki, Allah vereceğiniz sadakalardan müstağnîdir, her halde hamde lâyıktır....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
O batıl yollarda olanların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendi öz canlarına zulmeden kimselerin ekinine isabet eden ve o mahsulü kasıp kavuran bir rüzgarın durumuna benzer. Doğrusu, Allah onlara zulmetmedi, ama onlar kendi kendilerine zulmettiler....
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Ve eğer gerçekten onlar, Tevrât’ı, İncîl’i ve Rablerinden kendilerine indirilen(Kur’ân)ı hakkıyla tatbîk etselerdi, mutlaka üstlerinden (yağmurlar ve meyvelerle rızıklandırılırlar) ve ayaklarının altından (yetişen nice m
ahsûl
lerden) yerlerdi. İçlerinde(peygambere düşmanlıkta) aşırılığa kaçmayan bir ümmet vardır. Fakat onlardan birçoğu var ki, yapmakta oldukları şey ne kötüdür!...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten suları indirendir; işte Biz bu yolla her türlü canlı bitkiyi yetiştirdik ve bundan çimenleri yeşerttik. Yine bundan birbirine yapışık büyüyen tahıl tanelerini yetiştiririz; ve hurma ağacının tomurcuğundan sık salkımlı hurmalar; asma bahçeler ve zeytin ağacı ve nar: (hepsi) birbirine çok benzeyen ve (hepsi) birbirinden çok farklı! Mahsul verdiği ve olgunlaştığı zaman onların meyvesine bakın! Şüphesiz bütün bunlarda inanacak insanlar için mesajlar vardır!...
Ənam Suresi, 136. Ayet:
Onlar, Allahın yarattığı tarlalar ile hayvanların mahsullerinden Ona bir pay ayırırlar ve "Bu Allaha aittir!" derler; yahut (haksız şekilde), "Ve bu (da), eminiz ki, Allahın uluhiyetinde pay sahibi olan varlıklar içindir!" diye iddia ederler. Ama zihinlerinde Allaha ortak saydıkları varlıklar için ayırdıkları şey, (onları) Allaha yakınlaştırmaz, Allah için ayırdıkları da (onları ancak) Allahın uluhiyetine ortak koştukları o varlıklara yakınlaştırır. Gerçekten de ne kötüdür onların yanılgıları!...
Ənam Suresi, 138. Ayet:
Onlar, (haksız) bir iddia ile, "Şu hayvanlar ve tarla mahsulleri kutsaldır; bizim izin verdiklerimiz dışında hiç kimse onlardan yiyemez!" derler ve bazı tür hayvanların sırtına yük vurulmasının yasak (olduğunu ilan eder)ler; öyle hayvanlar var ki onlar üzerinde Allahın ismini telaffuz etmezler; (ve bu adetlerin kaynağını) haksız yere Ona isnat ederler. (Ama) Allah, onları bütün bu mesnetsiz hayallerinden dolayı cezalandıracaktır....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız üzüm bağlarını, tadları ve yemişleri muhtelif hurmaları, hububatı (tahılları), zeytinleri, narları, birbirine hem benzer, hem de benzemez bir halde meydana getiren Allah’dır. Her biri m
ahsûl
(ürün) verdiği zaman mahsulünden yeyin. Hasad (devşirme) günü de hakkını (zekât ve sadakasını) verin; israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
O ma'ruş ve gayri ma'ruş Cennet âsâ bağları: O tatları, yemişleri muhtelif mezruâtı, o hurmaları, zeytinleri, narları, birbirlerine hem benzer hem benzemez bir halde vücude getiren hep odur, her biri mahsul verince m
ahsûl
ünden yiyin, hasad günü hakkını da verin, bununla beraber israf etmeyin, çünkü o israf edenleri sevmez...
Ənam Suresi, 141. Ayet:
O çardaklı ve çardaksız cennet (gibi üzüm) bağ (larını), o meyveleri ve tadları çeşidli hurmaları, mezrûâtı, zeytinleri, narları — birbirine hem benzer, hem benzemez bir halde — yaratıb yetişdiren Odur (Allahdır). Her biri mahsul verdiği zaman mahsulünden yeyin. Devşirildiği ve toplandığı gün de hakkını (sadakasını) verin. İsraf etmeyin. Çünkü O (Allah) israf edenleri sevmez. ...
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız bağları, tatları değişik ekin ve hrumaları, zeytin ve narı, birbirine benzer ve benzemez şekilde yaratıp yetiştirmiş olan O'dur. Her biri mahsul verdiği zaman, mahsulünden yeyin, hasad edildiği gün de, hakkını verin ve israf etmeyin. Çünkü O; israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Zira Odur (hem) ekilip biçilen ve (hem de) kendi başına yetişen bahçeleri (var eden) , hurma ağaçlarını, çeşit çeşit mahsuller veren tarlaları, zeytin ağacını ve narı meydana getiren: (hepsi) birbirine benzer ve hepsi birbirinden çok farklıdır! Olgunlaştığında onların meyvelerinden yiyin ve (yoksullara) mahsulün toplandığı gün haklarını verin. Ve (Allahın nimetlerini) israf etmeyin: kuşkusuz O müsrifleri sevmez!...
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız cennet gibi üzüm bağlarını, tatları ve yemişleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytin ve narları, birbirine hem benzer hem de benzemez bir halde meydana getiren hep Allah'tır. Her biri mahsül verdiği zaman ürününden yiyin. Hasat zamanı devşirildiği gün ve toplandığı gün de hakkını verin. İsraf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Asmalı - asmasız bağ ve bahçeleri, m
ahsûl
leri, çeşit çeşit hurma ve ekinleri, birbirine şekil ve renk yönünden benzer, tat bakımından benzemez tarzda yaratıp yetiştiren hep O’dur. Her biri mahsul verince ürününden yiyin, devşirildiği gün hakkını (öşürünü) da verin, israf etmeyin, çünkü O müsrifleri sevmez....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan, Âdem ile eşini kıskanıp, onlara yasaklanan bitkinin mahsulünden yemeyi fısıldayarak câzip gösterdi. Karşılıklı olarak farkında olmadıkları, kendilerini ayıplatacak fiillerini akıllarına düşürmek ve edep yerlerini açtırmak istiyordu. Ve: 'Yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren koruyan kontrol eden Rabbiniz, size bu bitkiyi, bunu dillendirmeyi sırf gözde melekler olursunuz veya ebedî hayat ile yaşayanlar haline gelirsiniz, diye yasakladı' dedi....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları yanıltıcı düşüncelerle yönlendirdi. Bitkinin mahsulünü tattıklarında, kendilerini ayıplatacak fiilleri akıllarına geldi ve edep yerleri açıldı. Cennetten topladıkları yapraklarla üzerlerini kat kat örtmeye başladılar. Yaratan, yaşama kabiliyeti, gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rableri onlara: 'Ben ikinize o bitkiyi, onu dillendirmeyi yasaklamadım mı? Şeytan ikinize de, apaçık bir düşmandır, demedim mi?' diye nida etti....
Əraf Suresi, 57. Ayet:
O, rahmetinin önünden rüzgârı müjdeci gönderendir. Nihayet bunlar (su ile yüklü) ağır ağır bulutları kaldırıb yüklendiği zaman (görürsün ki) biz on (lar) ı ölmüş bir memlekete sevketmişizdir. Derken ona su indirmişizdir de orada her (türlüsünden) meyveler (mahsuller) çıkarmışızdır. İşte ölüleri de (diriltib kabirlerinden) böyle çıkaracağız biz. Gerek ki (bunları) iyi düşünüb ibret alasınız. ...
Əraf Suresi, 57. Ayet:
O'dur ki rahmetinin önünde rüzgarı müjdeci olarak gönderir. Nihayet bunlar, ağır yüklü bulutları yüklendiğinde; Biz, onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her tür mahsulleri yetiştiririz. İşte ölüleri de böylece çıkarırız. Ta ki iyice düşünüp ibret alasınız....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
1.
ve el beledu
: ve şehir, belde
2.
et tayyibu
: temiz
3.
yahrucu
: çıkar, çıkarır
4.
nebâtu-hu
: onun bitkisi, n...
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Temiz ülkenin nebatı, Rabbinin izniyle çıkar, çorak yerdense pek az bir mahsul elde edilir. İşte biz, şükreden topluluğa delillerimizi bu çeşit tekrar edip durmadayız....
Əraf Suresi, 71. Ayet:
Hûd: 'Artık size Rabbinizden bir lânet, bir azap, bir hışım inmiştir. Haklarında Allah’ın hiçbir hüküm, ferman, yetki indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu hayal m
ahsûl
ü isimlerden dolayı mı benimle tartışıyorsunuz? Başınıza gelecek felâketi beklemeye devam edin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım.' dedi....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun ki, biz de Firavun'a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsül kıtlığı ile cezalandırdık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
And olsun ki, biz, Firavun ailesini, düşünüp ibret alsınlar diye, tuttuk senelerce mahsul kıtlığı ve kuraklıkla kıvrandırdık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun ki, biz de Firavun'a uyanları ders alsınlar diye yıllarca kuraklık ve mahsül kıtlığı ile cezalandırdık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun ki biz Fir'avn hanedanını, düşünüb ibret alsınlar diye, yıllarca kuraklıkla, mahsullerin kıtlığıyle tutub sıkdık. ...
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Muhakkak ki (biz,) Fir'avun ehlini, belki ibret alırlar diye (yıllarca) kıtlıklar ve m
ahsûl
lerden bir eksiltme ile yakaladık (cezâlandırdık)....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun ki; Biz, Firavun hanedanını düşünüp ibret alırlar diye yıllarca kuraklık ve mahsullerinin kıtlığıyla tutup sıktık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun ki biz Firavun hânedânını düşünüp ibret alırlar diye yıllarca kuraklığa, mahsul kıtlığına uğrattık....
Əraf Suresi, 161. Ayet:
O vakit onlara (İsrailoğullarına) şöyle denilmişti; “- Şu şehirde (Beytü’l-Makdis’de) yerleşin ve onun mahsüllerinden dilediğinizi yeyin; günahlarımızı bağışla, diye dua edin. O şehrin kapısından, Allah’a şükr için secde ederek girin ki, size suçlarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere ileride ziyadesini vereceğiz.”...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Menfaat ve aldatma bakımından bu dünya hayatının hali, gökten indirdiğimiz bir yağmura benzer. Öyle ki, bu yağmurla, gerek insanların, gerekse hayvanların yiyeceği ürün ve bitkiler yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet arz bütün güzelliğini takınıp süslendiği ve sahipleri de bu mahsulü toplamaya ve ondan faydalanmaya kendilerini kadir zannettikleri bir sırada, geceleyin ve gündüzün ona emrimiz (âfatımız) gelivermiştir. Sanki dün yerinde bir şey yokmuş gibi, onu kökünden biçmiş yok etmiştir. İşt...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir. Onunla, insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri nebatlar bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir ve yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada, geceleyin veya gündüzün emrimiz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte Biz böylece ayetlerimizi, düşünen insanlar için, apaçık beyan ederiz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünyâ yaşayışının haali gökden indirdiğimiz bir su gibidir ki onunla yer yüzünün — gerek insanların, gerek davarların yiyeceği — nebat (lar) ı (ağ gibi birbirine örülüb) karışmışdır. Tam yer, zînet ve ihtişamını takınıb süslendiği, saahibleri de ona (biçmiye, yemişlerini, mahsullerini toplamıya) herhalde kaadir olduklarını sandıkları bir sırada geceleyin veya gündüzün ona emrimiz (don gibi, kasırga gibi, sel gibi bir âfetimiz) gelivermişdir ki sanki dün de yerinde yokmuş gibi onu ta kökünden kop...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatı tıpkı gökten indirdiğimiz yağmura benzer. O yağmurla insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir. Yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün birden emrimiz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte biz âyetlerimizi, düşünen insanlar için böylece apaçık beyan ederiz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Bu fani dünya hayatı bilir misiniz neye benzer?Tıpkı şuna benzer: Gökten yağmur indiririz, derken o yağmur sebebiyle, insanların ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir, ağ gibi etrafı sarar. Yeryüzü renk renk, çeşit çeşit meyve ve mahsullerle süslenir, bahçe sahipleri de o ürünleri devşirmeye giriştikleri sırada, geceleyin veya gündüzün birden emir çıkarırız, bir afet gelir, söküp biçer. Sanki daha dün, o şen manzara, orada hiç olmamış gibi olur... İşte Biz düşünüp ibret a...
Yunus Suresi, 59. Ayet:
'Allah’ın size verdiği rızkın, mahsulün ve hayvanların bir kısmını haram, bir kısmını helâl saymanıza ne dersiniz?' de. 'Allah mı size izin verdi, yoksa Allah’a iftira mı ediyorsunuz?' de....
Yusif Suresi, 40. Ayet:
'Sizin Allah’ı bırakıp, kulu durumundakilerden taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu hayal m
ahsûl
ü isimlerden ibaret. Bu konuda, Allah size bir ferman indirmiş de değildir. Hükümranlık, yargı ve icra kesinlikle Allah’a aittir. O size, kendisinden başkasını ilâh tanımamanızı, candan bağlanarak teslim olmamanızı, başkasına kulluk ve ibadet etmemenizi, yalnızca kendi şeriatına bağlanmanızı, kendisine boyun eğmenizi emretti. İşte doğru ve insanlığı, insanî değerleri ayakta tutan din, medeni...
Yusif Suresi, 49. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
ye'tî
: gelecek
3.
min ba'di
: ...dan sonra
4.
zâlike
: bu
Yusif Suresi, 49. Ayet:
Bundan sonra içinde insanlara bol m
ahsûl
olan bir yıl gelecek ve o yıl da meyvelerin suyunu sıkacaklar....
Yusif Suresi, 49. Ayet:
Sonra bunun arkasından da bir yıl gelecek ki, onda insanlar sıkıntıdan kurtarılıp bereketlendirilecekler ve o zaman (üzüm, zeytin gibi mahsullerini) sıkıp faydalanacaklar....
Yusif Suresi, 49. Ayet:
«Sonra da onun arkasından yağışlı bir sene gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, (üzüm, zeytin gibi mahsülleri) sıkıp faydalanacak.»...
Rəd Suresi, 3. Ayet:
O'dur yeri düzleyen ve orada dağlar, nehirler var eden, her türlü mahsulden çift çift yetiştiren ve gündüzü geceyle bürüyen. Muhakkak ki bunlarda; düşünen bir kavim için ayetler vardır....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allah, gökleri ve yeri yaratandır, üstden (bulutlardan) su (yağmur) indirib onunla size rızk olarak türlü mahsuller, meyveler çıkarandır, emr (ve izn-i ilâhîs) i ile gemileri denizde yürümek için size râm edendir, akar suları da yine size, sizin (fâidenize) müsehhar kılandır. ...
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allah O (Rabbiniz)dir ki, gökleri ve yeri yarattı ve gökten bir su indirdi de onunla size rızık olmak üzere m
ahsûl
ler çıkardı. Ve izni ile denizde akıp gitmesi için gemileri emrinize itâat eder kıldı. Nehirleri de hizmetinize verdi....
İbrahim Suresi, 37. Ayet:
'Rabbimiz, ben çocuklarımdan neslimden bir kısmını, senin Beyt-i Haram’ının, Kâbe’nin yanında, ziraat yapılamayan ekinsiz, mahsul yetişmeyen bir vâdiye yerleştirdim. Rabbimiz, namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılmaları için böyle yaptım. Sen de, insanlardan bir kısmının gönlünü, aklını onlara meylettir. Onlara yetiştirme imkânı sağlayarak ve başka ülkelerden getirterek çeşitli meyvalardan rızık ver. Şükürlerine vesîle olur.' diyordu....
İbrahim Suresi, 37. Ayet:
'Rabbimiz! Doğrusu ben zürriyetimden bir kısmını (oğlum İsmâîl ile annesi Hâcer’i), senin Beyt-i Harâm’ının (Kâ'be’nin) yanında, ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim; Rabbimiz! Namazı hakkıyla edâ etsinler (sana hakkıyla kulluk etsinler) diye (emrin üzere, böyle yaptım)! Artık (sen) insanlardan bir kısım gönülleri onlara meylettir ve onları m
ahsûl
lerden rızıklandır! Umulur ki şükrederler.'...
İbrahim Suresi, 37. Ayet:
«Rabbimiz! Ben zürriyetimden bazısını senin Beyt-i Muharrem'inin yanındaki ekinsiz bir vadide iskan ettim. Ey Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılsınlar diye. Artık insanlardan bir kısmını gönüllerini onlara meyleder kıl ve onları mahsulâttan merzûk et. Umulur ki, onlar şükrederler.»...
Kəhf Suresi, 33. Ayet:
Bu iki bağ, dâimâ m
ahsûl
verirdi, veriminde noksan bulunmazdı, iki bağın arasında da bir ırmak akıtmıştık....
Kəhf Suresi, 33. Ayet:
Bu iki bağ (her sene aleddevam) mahsulünü vermiş, bundan bir şey'i eksik bırakmamışdı. Onların arasından bir de ırmak fışkırtmışdık. ...
Kəhf Suresi, 34. Ayet:
Bu adamın gelir getiren, mahsul veren başka malları da vardı. Arkadaşıyla konuşurken, ona: 'Benim senden daha çok servetim var. Adamlarımla da, senden daha güçlüyüm.' dedi....
Məryəm Suresi, 76. Ayet:
Allah doğru yolu seçenleri daha derin bir doğru yol bilinci ile destekler; ve kalıcı mahsullere dönüşen dürüst ve erdemli davranışlar Rabbinin katında karşılık olarak (dünyevi kazançlardan) daha değerli ve sonuçları itibariyle daha verimlidir....
Taha Suresi, 121. Ayet:
Bunun üzerine o bitkinin mahsulün-den yediler. Kendilerini ayıplatacak fiilleri akıllarına geldi ve edep yerleri açıldı. Üstlerini, Cennetten topladıkları yapraklarla örtmeye çalıştılar. Bu sebeple Âdem Rabbine âsi oldu, düzeni bozuldu, zarar gördü....
Möminun Suresi, 20. Ayet:
Tûr’u Sînâ’da (Sîna dağında) biten bir ağaç daha yetiştirdik. Bu ağaç, hem yağ, hem de yiyenlere hoş kokulu, lezzetli bir katık olan zeytin mahsulü verir....
Nur Suresi, 35. Ayet:
Allah göklerin ve yerin hayatiyetlerini, ihyalarını sağlayan nûrudur, göklerde ve yerde yaşayanların önünü ve ufkunu aydınlatır, hidayet rehberlerini gönderir. O’nun nuru, üzerinde sabah aydınlığına benzer ışık veren bir direkteki lambaya benzer. O ışık kristal bir ampul içindedir. Kristal ampul, doğu ve batı güneşinden istifade etmeyen faydalı, bereketli zeytin ağacı gibi doğu ve batı medeniyetinden etkilenmemiş bir medeniyet ağacından yakılan, peygamberler soyundan gelen sanki inciye benzer pa...
Nur Suresi, 61. Ayet:
A’ma ile beraber yemek yiyene günah yoktur, topal ile yiyene bir günah yoktur, hasta ile yiyene bir günah yoktur (yahut özürlü bulunan bu üç sınıf kimsenin bekçi olarak bırakıldıkları evlerinizden ihtiyaçları kadar yemelerinde bir günah yoktur). Sizin de (çocuklarınız ve zevcelerinize ait) evlerinizden, yahud babalarınızın evlerinden, yahud annelerinizin evlerinden, yahud erkek kardeşlerinizin evlerinden, yahud kız kardeşlerinizin evlerinden, yahud amcalarınızın evlerinden, yahud halalarınızın e...
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
Onlar, “Sizinle beraber doğru yolu tutarsak, kendi yurdumuzdan koparılıp çıkarılırız” dediler. Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak, her türlü meyve ve mahsullerin kendisinde toplandığı, saygın ve güvenlikli bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler....
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
(Kureyş’liler) dediler ki: “- (Doğrusun amma), eğer biz doğru yola (dinine) uyar, seninle beraber olursak yerimizden (Mekke’den) kovuluruz.” Tarafımızdan bir rızık olarak, onları, çeşitli bir çok mahsüllerin gelib toplanacağı emin bir Harem’de (içinde Beytullah olan hürmete değer bir yerde) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu (bunların Allah katından bir rızık olduğunu) bilmezler....
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
Dediler ki: «Biz, eğer senin maiyyetinde doğru yolu (tutub) uyarsak derhal yerimizden (yurdumuzdan olub) kapılırız». Biz onları tarafımızdan bir rızık olarak her şey'in mahsullerinin gelib toplanacağı korkusuz bir haremde yerleşdirmedik mi? Fakat onların çoğu (bu hakıykatı) bilmezler. ...
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
Bir de; '(biz) seninle berâber hidâyete tâbi' olursak, yurdumuzdan hemen çıkarılırız' dediler. Hâlbuki onları, katımızdan bir rızık olarak herşeyin m
ahsûl
lerinin(toplanıp) ona getirildiği, emîn bir hareme (Mekke’ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu(üzerlerindeki ni'metimizi) bilmezler....
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
Dediler ki: Seninle beraber hidayete uyacak olursak, yerimizden oluruz. Halbuki onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün toplandığı emin bir haremde yerleştirmedik mi? Ama onların çoğu bilmezler....
Qəsəs Suresi, 57. Ayet:
“Seninle beraber doğru yolda gidersek yerimizden oluruz. ” dediler. Biz onları kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün toplanıp getirildiği emniyetli ve hürmetli (dokunulmaz) bir yere yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler....
Səba Suresi, 15. Ayet:
Sebe’ kavminin oturduğu yerlerde de, Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini gösteren işaretler, insanlar için büyük ibretler, alınacak dersler, kalıntılar vardır. Biri bol mahsul veren, diğeri düşük verimli iki bahçeleri vardı. Onlara: 'Rabbinin size verdiği rızıktan yiyin. O’na şükredin. İşte güzel bir memleket, koruma kalkanına alan ve bağışlaması bol bir Rab!' denildi....
Səba Suresi, 24. Ayet:
'Göklerden yağdırarak, yerden mahsuller, meyvalar verdirerek, madenler çıkarttırarak size rızık ve servet veren kimdir?' de. 'Allah’tır. Ya biz mutlaka hak yoldayız, veya başımıza buyruk hareket ederek, açıkça hak yoldan uzak bir yanılgı içindeyiz, ya da siz' de....
Fatir Suresi, 27. Ayet:
Görmedin mi, muhakkak ki Allah gökten bir su indirdi. Böylece onunla renkleri muhtelif m
ahsûl
ler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı, renkleri farklı ve simsiyah yollar(yaptık)....
Yasin Suresi, 35. Ayet:
(Bu sayılanlardan her birinin) m
ahsûl
ünden ve kendi ellerinin yetiştirdiklerinden yesinler diye... Hâlâ şükretmiyecekler mi?...
Yasin Suresi, 35. Ayet:
Yesinler diye mahsulünden ve kendi ellerinin ma'mulâtından, halâ şükretmiyecekler mi?...
Yasin Suresi, 35. Ayet:
(Allahın yaratdığı) mahsulden ve kendi ellerinin yapdıklarından yemeleri için. Haalâ şükretmeyecekler mi? ...
Yasin Suresi, 35. Ayet:
Tâ ki onun m
ahsûl
ünden yesinler! Hâlbuki onu (o mahsulü) elleri yapmamıştır. Hâlâ şükretmeyecekler mi?...
Yasin Suresi, 35. Ayet:
Tâ ki, onun mahsulünden ve kendi ellerinin mamülatından yiyiversinler. Hâlâ şükretmeyecekler midir?...
Fussilət Suresi, 47. Ayet:
Kıyâmetin (ne zaman kopacağı) bilgisi, O’na havâle edilir. O’nun ilmi olmaksızın, ne m
ahsûl
ler tomurcuklarından çıkar, ne bir dişi hâmile kalır, ne de doğurur! Ve (Allah) onlara: 'Nerede (bana koştuğunuz) ortaklarım?' diye sesleneceği gün (onlar): 'Sana arz ederiz ki,(şimdi buna dâir) bizden hiçbir şâhid yoktur!' derler....
Şura Suresi, 20. Ayet:
Kim ahiret hasatını (mahsulünü, kazancını) isterse, Biz onun kazancını artırırız. Kim dünya kazancını isterse, ona (da) ondan (dünya kazancından) artırırız (veririz). Ve onun ahirette nasibi yoktur....
Şura Suresi, 20. Ayet:
Kim âhiretin, ebedî yurdun tarlasında çalışmayı, kazancını, sevabını isterse, onun tarlasındaki gayretini de, mahsulü de artırırız. Kim de dünyanın tarlasında çalışmayı, kazancını isterse, ona da, onun mahsulünden bir miktar veririz. Ama onun âhirette, ebedî yurtta hiçbir nasibi olmaz....
Şura Suresi, 20. Ayet:
Kim âhiret mahsülü isterse, onun ürünlerini fazla fazla artırırız. Kim de sırf dünya menfaati isterse ona da ondan veririz, ama âhirette onun hiç nasibi olmaz....
Duxan Suresi, 26. Ayet:
Nice ekinler, mahsuller, ne güzel konaklar bıraktılar....
Zariyat Suresi, 2. Ayet:
Karnı burnunda, kucakları, sırtları dolu çocuklu kadınlara, yavrulamak üzere olan hayvanlara, yüklü dallara, dolu başaklara, mebzul m
ahsûl
e, yoğunlaşmış bulutlara andolsun!...
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Putlar, sizin ve atalarınızın uydurduğu hayal m
ahsûl
ü isimlerden ibaret. Allah onlarla ilgili hiçbir ferman, hiçbir yetki indirmedi. Kendilerine Rableri tarafından hidayet rehberi, kitap ve peygamber geldiği halde, onlar kesinlikle zanna ve nefislerinin arzusuna, ihtiraslarına uyuyorlar....
Vaqiə Suresi, 67. Ayet:
Hayır, biz mahsulden (üründen) mahrum bırakılanlarız (derdiniz)....
Vaqiə Suresi, 67. Ayet:
Daha doğrusu (beklediğimiz mahsule karşılık) büsbütün mahrumuz.”...
Talaq Suresi, 1. Ayet:
Yâ eyyuhen nebiyyu izâ tallaktumun nisâe fe tallikûhunne li iddetihinne ve
ahsûl
iddeh(iddete), vettekûllâhe rabbekum, lâ tuhricûhunne min buyûtihinne ve lâ yahrucne illâ en ye’tîne bi fâhişetin mubeyyineh(mubeyyinetin), ve tilke hudûdullâh(hudûdullâhi), ve men yeteadde hudûdallâhi fe kad zaleme nefseh(nefsetu), lâ tedrî leallallâhe yuhdısu ba’de zâlike emrâ(emren)....
Qələm Suresi, 13. Ayet:
Saygısız zorbalara, sonra da, soysuz, zina mahsulü, damgalı dalkavuklara boyun eğme....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
1.
innâ
: muhakkak ki biz
2.
belevnâ-hum
: onları belâya uğrattık
3.
kemâ
: gibi
4.
belevnâ
: belâya uğrattık
...
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Muhakkak ki Biz, onları belâya uğrattık. Bostan mahsulünü mutlaka, sabah erkenden (fakirlere göstermeden) devşirmek için yeminleşen bostan sahiplerini belâya uğrattığımız gibi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Ve biz, onları açlıkla, kıtlıkla sınarız, nitekim o bahçe sâhiplerini de sınamıştık; hani, sabahleyin erkenden, bahçelerindeki m
ahsûl
ü kesmeye ant içmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
(17-18) Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz, vakti ile «bahçe sahiplerini» sınadığımız gibi, onları da sınadık. Hani onlar (bahçe sahipleri) sabah olurken kimse görmeden onun mahsullerini toplayacaklarına yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Şübhesiz ki biz, o bahçe sâhiblerine belâ verdiğimiz gibi bunlara da (Mekkelilere de o kıtlık yıllarıyla) belâ verdik. Hani (o bahçe sâhibleri) sabaha ulaşan kimseler iken, (henüz fakirler görmeden) onu(n m
ahsûl
ünü) muhakkak devşireceklerine dâir yemîn etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Şüphe yok ki Biz bunları da, bostan sahiplerini belaya uğrattığımız gibi belaya uğrattık. O vakit ki onlar yemîn etmişlerdi ki, sabahleyin erkenden elbette o bostandaki mahsulâtı devşireceklerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
(17-18) Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık. Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah’ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi....
Qələm Suresi, 18. Ayet:
(17-18) Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne belâ verdiğimiz gibi, onlara da belâ verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı....
Qələm Suresi, 18. Ayet:
(17-18) Biz tıpkı o bahçe sahiplerini sınadığımız gibi, bunları da sınadık. Onlar sabah erken mahsulü devşireceklerini yeminle pekiştirip kesin söylemiş, (inşaallah dememiş), Allah’ın iznine bağlamamışlardı. Ayrıca fakirlerin payını düşünmemişlerdi....
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Fakat onlar uyuyorken, Rabbin tarafından gönderilen bir afet onun (bostan mahsullerinin) üzerinde dolaştı....
Qələm Suresi, 20. Ayet:
Böylece (mahsul) simsiyah oldu (bahçe kara toprak gibi oldu)....
Qələm Suresi, 20. Ayet:
Derken bahçe, bütün m
ahsûl
ü kesilip biçilmiş, kupkuru çorak bir yere, bir çöle dönmüştü....
Qələm Suresi, 21. Ayet:
(21-22) (Beri tarafta ise) onlar, sabah olurken: Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye birbirlerine seslendiler....
Qələm Suresi, 21. Ayet:
(21-22) Nihâyet sabaha ulaşan kimseler iken: 'Eğer (bahçenizi) devşirecek olanlarsanız, erkenden m
ahsûl
ünüzün başına gidin!' diye birbirlerine seslendiler....
Qələm Suresi, 22. Ayet:
M
ahsûl
ünüzü kesip devşirecekseniz erkence koşun, gidin....
Qələm Suresi, 22. Ayet:
Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye....
Qələm Suresi, 22. Ayet:
'Kesecekseniz, toplayacaksanız eğer, tarlanıza, mahsulünüzün başına erken gidin.' dediler....
Qələm Suresi, 22. Ayet:
(21-22) (Beri tarafta ise) onlar, sabah olurken: Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsülünüzün başına gidin! diye birbirlerine seslendiler....
Qələm Suresi, 22. Ayet:
«Devşirecekseniz erkence mahsulünüzü (devşirmiye) çıkın» diye. ...
Qələm Suresi, 22. Ayet:
(21-22) Nihâyet sabaha ulaşan kimseler iken: 'Eğer (bahçenizi) devşirecek olanlarsanız, erkenden m
ahsûl
ünüzün başına gidin!' diye birbirlerine seslendiler....
Qələm Suresi, 22. Ayet:
Mahsullerinizi devşirecekseniz erkence çıkın, diye....
Qələm Suresi, 22. Ayet:
"Madem devşireceksiniz, hadi erkenden mahsulünüzün başına gidin!"...
Qələm Suresi, 22. Ayet:
(22-23) -Mahsulü toplayacaksanız, erkenden yola çıkın! diye gizlice konuşarak yola düştüler....
Qələm Suresi, 23. Ayet:
(22-23) -Mahsulü toplayacaksanız, erkenden yola çıkın! diye gizlice konuşarak yola düştüler....
Vaqiə Suresi, 15. Ayet:
Emek mahsulü huzur tahtlarına kurulacaklar;...