Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Yasin Suresi, 43. Ayet:
Əgər istəsəydik, onları suda boğardıq. O zaman nə onların köməyinə çatan ol
ardı,
nə də onlar xilas olunardılar....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
(Yusif) ata-anasını taxt (öz taxtının) üstünə qaldırdı. Onlar (ata-ana və on bir qardaş) hamısı (hörmət əlaməti olaraq) onun qarşısında səcdəyə qapandılar. (Allah onları bir-birinə qovuşdurduğu üçün şükür səcdəsi etdilər). (Yusif) dedi: “Atacan! Bu əvvəl gördüyüm yuxunun yozumudur. Rəbbim onu (yuxunu) həqiqətə çevirdi. O mənə yaxşılıq etdi, çünki məni zindandan qurt
ardı,
Şeytan mənimlə qardaşlarımın arasını vurduqdan sonra sizi çöldən (yanıma) gətirdi (bizi bir-birimizə qovuşdurdu). Həqiqətən, R...
Nəcm Suresi, 54. Ayet:
Onları nələr s
ardı,
nələr! (Başlarına nə müsibətlər gəldi!)...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar iman edip takva sahibi olsal
ardı,
Allah katında kazanacakları sevap hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer biz onlara: "Kendinizi öldürün veya yurtlarınızdan çıkın" diye yazsaydık, çok azı hariç bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğüde uysal
ardı,
elbette bu onlar için hem daha hayırlı hem kalıcı olarak daha sağlam olurdu....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu, Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini bununla hidayet eder. Eğer şirk koşsal
ardı,
yaptıkları boşa giderdi....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer beldelerin halkı iman edip, takva sahibi olsal
ardı,
muhakkak üzerlerine göğün ve yerin bereketini açardık. Ancak onlar yalanladılar, Biz de yaptıklarına karşılık onları kıskıvrak yakaladık....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer sizinle çıksal
ardı,
bozgunculuktan başka bir şey yapmazlardı; sizi fitneye düşürmek için koşuştururlardı. İçinizde, onlara kulak verecekler de olurdu. Kuşkusuz Allah, zalimleri en iyi bilendir....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer sığınılacak bir yer veya bir mağara veya girilecek bir delik bulsal
ardı,
panik içinde oraya koşarlardı....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer onlar gerçekten ilah olsal
ardı,
Cehennem'e girmezlerdi. Oysa hepsi orada sürekli kalacaklardır....
Əhzab Suresi, 20. Ayet:
Onlar, düşman birliklerinin gitmediğini sanıyorlardı. Eğer birlikler gelseler, çölde yaşayan Arapların arasına karışıp, ne halde bulunduğunuzu sormak isterler. Eğer sizin aranızda olsal
ardı,
pek azı hariç, savaşmazlardı....
Zuxruf Suresi, 33. Ayet:
Şayet insanlar, tek bir ümmet haline gelmeyecek olsal
ardı,
Rahman'ı küfreden kimselerin, evlerinin tavanlarını ve merdivenlerini gümüşten yapardık....
Fəth Suresi, 22. Ayet:
Eğer, Kafirler sizinle savaşsal
ardı,
arkalarını dönüp kaçarlardı. Sonra da bir veli ve yardımcı bulamazlardı....
Fəcr Suresi, 11. Ayet:
Onlar ki, ülkelerde tağutlaşmışl
ardı,
...
Bəqərə Suresi, 11. Ayet:
Ve izâ kîle lehum lâ tufsidû fîl
ardı,
kâlû innemâ nahnu muslihûn(muslihûne)....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O öyle bir lutufkâr ki sizin için yeri bir döşek yaptı, semayı bir bina ve sizin için semadan bir su indirdi de onunla türlü mahsullerden size bir rızk çık
ardı,
sizde artık bilecek halde iken tutupta Allah'a menendler koşmayın...
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Seytan oradan ikisinin de ayagini kaydirtti, onlari bulunduklari yerden cikardi, onlara «Biribirinize dusman olarak inin, yeryuzunde bir muddet icin yerlesip gecineceksiniz» dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Şeytan oradan ikisinin de ayağını kaydırttı, onları bulundukları yerden çık
ardı,
onlara 'Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz' dedik....
Bəqərə Suresi, 36. Ayet:
Bunun üzerine Şeytan onları oradan kaydırdı, ikisini de bulundukları naz-ü naimden çık
ardı,
biz de haydi dedik bâzınız bâzınıza düşman olarak inin ve size yerde bir zamana kadar bir karar ve bir nasip alma var...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
derken Adem rabbından bir takım kelimeler telâkkı etti yalv
ardı,
o da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Nihâyet Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı (ve onlarla yalv
ardı,
tevbe etti), bunun üzerine (Rabbi) tevbesini kabûl etti. Çünki Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabbinden birtakım kelimeler aldı (onlarla amel edip Rabbine yalv
ardı,
O da) bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok kabul eden (kulunun günâhından geçen) dir, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Ve o zamanı yâd ediniz ki, sizi âl-i Fir'avun'dan kurtardık. Sizi en kötü azap ile cezalandırıyorlardı. Oğullarınızı boğazlıyorl
ardı,
kadınlarınızı da diri bırakıyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz tarafından pek büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Çölde geçirdiğiniz hayat sırasında, üstünüze o bulutu gölge yaptık. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden, helâlinden, sağlıklısında ve lezizinden yeyiniz, dedik. Onlar emrimize isyan etmekle, nimetlere nankörlük etmekle, bize zulmetmediler. Fakat onlar kendilerine, birbirlerine yazık ediyorl
ardı,
zulmediyorlardı....
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Bir zaman demiştiniz ki: Yâ Mûsâ, biz bir türlü yemeğe dayanamayız. Rabbinden bizim için iste de bize yerin yetiştirdiği şeylerden versin. Yerden yeşillik, kabak, sarımsak, mercimek, soğan bitirsin. Mûsâ demişti ki: Daha hayırlı olanı, ondan daha aşağılık bir şeyle değiştirmek mi istiyorsunuz? Mısır'a inin, orada dilediğiniz şey var. Üzerlerine aşağılık ve yoksulluk çullanmıştı, Allah'ın da gazabına uğradılar. Evet, öyle de oldu; çünkü Allah'ın delillerine inanmamışl
ardı,
haksız yere peygamberle...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Ve bir vakit «ya Musa biz bir türlü yemeğe kabil değil katlanamıyacağız, artık bizim için rabbine dua et, bize Arzın yetiştirdiği şeylerden: Sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarsın» dediniz, ya: O hayırlı olanı o daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya inin o vakit size istediğiniz var» dedi, üzerlerine de zillet ve meskenet binası kuruldu ve nihayet Allahdan bir gadaba değdiler, evet öyle: Çünkü Allahın ayetlerine küfrediyorlar ve haksızlıkla ...
Bəqərə Suresi, 81. Ayet:
Hayır, iş öyle değil; kim bir günah kazandı, vebali kendisini s
ardı,
kapladıysa işte o çeşit adamlardır ateş ehli. Onlar, ateşte ebedî kalırlar....
Bəqərə Suresi, 89. Ayet:
Vaktaki onlara Allah katından nezdlerinde bulunan (Tevrat) ı tasdıyk edici (ve doğrultucu) bir Kitab (Kur'an) geldi, ki daha evvel küfredenlerin (Arab müşriklerinin) aleyhine (Allahdan böyle bir) feth istiyorl
ardı,
işte (Tevrâtın şehâdet ve saraahatiyle) tanıdıkları o şey (Kur'an) kendilerine gelince ona (hasedlerinden ve mevki' hırsından dolayı) küfretdiler. Artık Allahın lâ'neti o kâfirlerin tepesine. ...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
tuttular Süleyman mülküne dair Şeytanların uydurup takib etdikleri şeylerin ardına düştüler, halbuki Süleyman küfretmedi ve lâkin o şeytanlar küfr ettiler, nasa sihir ta'lim ediyorlar ve Babilde Harut Marut iki melek üzerine indirilen şeyleri öğretiyorl
ardı,
halbuki o ikisi «biz ancak bir imtihan için gönderildik sakın sihir yapmayı tecviz edib de kâfir olma» demedikce bir kimseye öğretmezlerdi, işte bunlardan kişi ile zevcesinin arasını ayıracak şeyler öğreniyorl
ardı,
fakat Allahın izni olmadık...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar âmenû olup (Allah'a ulaşmayı dileyip) ve takva sahibi olsal
ardı,
mutlaka Allah'ın katından (kendilerine verilecek) sevap, elbette daha hayırlı olurdu, keşke bilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsal
ardı,
Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer iman edip kendilerini kötülükten korusal
ardı,
şüphesiz, Allah tarafından verilecek sevap daha hayırlı olacaktı. Keşke bunları anlasalardı!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar iman edip (şirkten) korunmuş olsal
ardı,
Allâh indînden açığa çıkacak sevap, haklarında çok daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Keşke imân edip, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunsalar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davransal
ardı,
dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olsalar, takvâ esaslarını benimseselerdi, elbette Allah katından verilecek mükâfat daha hayırlı olacaktı. Keşke bunları anlayabilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer gerçekten iman edip sakınsal
ardı,
Allah katındaki sevab(ları) gerçekten daha hayırlı olurdu; bir bilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer Yahudiler Peygambere ve Kur’an’a iman edip de sihir yapmaktan sakınsal
ardı,
Allah’ın sevabı onlar için hayırlı olurdu; bunu bilselerdi......
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Onlar inanip, Allah'a karsi gelmekten sakinsalardi, Allah katindan olan sevab daha hayirli olurdu. Keske bilselerdi! *...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Ve eğer onlar (Yahudiler, Peygambere ve Kur'ân'a) İnanıp (sihir ve büyüden) sakınmış olsal
ardı,
Allah katından (kendilerine verilecek) sevap daha hayırlı olurdu. Bunu bir bilselerdi!....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Onlar inanıp, Allah'a karşı gelmekten sakınsal
ardı,
Allah katından olan sevab daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer iman edip kendilerini kötülükten korusal
ardı,
şüphesiz, Allah tarafından verilecek sevap daha hayırlı olacaktı. Keşke bunları anlasalardı!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Evet! İman edip de (büyü gibi günahlardan) sakınmış olsal
ardı,
elbette Allah tarafından verilecek bir mükafat çok hayırlı olacaktı; bunu bir bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Şayet onlar iman edip de korunmuş olsal
ardı,
elbette Allah tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar iman edip Allah'ın yasaklarından sakınsal
ardı,
Allah katında elde edecekleri sevap daha hayırlı idi. Keşke bunu bilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer gerçekten inanıp sakınsal
ardı,
Tanrı katındaki sevap(ları) gerçekten daha hayırlı olurdu; bir bilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Hem gerçekten onlar îmân edip (günahlardan) sakınmış olsal
ardı,
Allah tarafından(verilecek) bir sevab elbette daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer inansalar ve O'na karşı sorumluluklarının bilincinde olsal
ardı,
doğrusu, Allah'ın mükafatı onlara iyilik getirecekti; keşke bunu bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar iman edip Allah'tan korksal
ardı,
Allah katında kendilerine verilecek sevap daha hayırlı olurdu. Keşke bilmiş olsalardı!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Keşke onlar iman edip korunmuş olsal
ardı,
elbette Allah katında verilecek sevap daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Şayet onlar iman edip (sihir gibi) haramlardan sakınmış olsal
ardı,
Allah katından kendilerine verilecek mükâfatlar elbette haklarında daha hayırlı olurdu. Keşke bunu bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar inanıp (Allâh'ın azâbından) korunmuş olsal
ardı,
elbette Allâh katından (verilecek) sevâp, (kendileri için) daha hayırlı olurdu. Keşke bilselerdi!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Doğrusu eğer onlar, iman edip sakınsal
ardı,
sevab(ları) Allah katında gerçekten daha hayırlı olurdu; bir bilselerdi....
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar iman edip de Allah'ın buyruklarına karşı gelmekten sakınmış olsal
ardı,
Allah katından onlara erişecek olan ödül, elbette daha hayırlı olurdu. Keşke bilmiş olsalardı!...
Bəqərə Suresi, 103. Ayet:
Eğer onlar iman edip sakınsal
ardı,
Allah katından bir sevap elbette daha kıymetli olurdu. Keşke bilebilselerdi....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve İbrahim: "Ey Rabbim!" diye yalv
ardı,
"Burayı emin bir bölge yap ve halkından Allah'a ve Ahiret Günü'ne iman edenlere bereketli rızıklar bağışla." (Allah): "Her kim hakikati inkar ederse, onun kısa bir süre zevk ü sefa içinde yaşamasına izin veririm -ama sonunda onu ateşin azabına sürerim; ne kötü bir duraktır o!" diye cevap verdi....
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
Hani, İbrahim ile İsmail, Kâbe'nin temellerini yükseltirken, 'Rabbimiz,' diyorl
ardı,
'bunu bizden kabul et. Çünkü Sen herşeyi işiten, herşeyi bilensin....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte peygamberler! Biz, onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. İçlerinden, Allah’ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasından gelen (millet)ler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat ayrılığa düştüler. Onlardan inananlar da v
ardı,
inkâr edenler de. Yine Allah dileseydi, birbirlerini öldürmezlerd...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O işaret olunan Resuller, biz onların bazısını bazısından efdal kıldık, içlerinden kimi var Allah kelâmına Kelim etti, bazısını da derecelerle daha yükseklere çık
ardı,
Meryemin oğlu İsaya da o beyyineleri verdik ve kendisini Ruhul'kudüs ile te'yid eyledik, eğer Allah dilese idi bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o beyyineler geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi, ve lâkin ıhtilâfa düştüler kimi iman etti kimi küfür, yine Allah dilese idi birbirlerinin kanına girmezlerdi ve lak...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Biz, o peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Allah onlardan bazısına hitap buyurdu, bazısını birçok derecelerle yükseltti. Meryem’in oğlu Îsâ’ya da o açık belgeleri, mûcizeleri verdik ve onu Rûhulkudüs ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, onların peşlerinden gelenler kendilerine açık delillerin gelmesine rağmen, birbirleriyle savaşmazlardı. Lâkin ihtilâfa düştüler de onlardan bir kısmı iman, bir kısmı ise inkâr etti. Şayet Allah dileseydi onlar birbirleri ile savaşmazl
ardı,
lâkin şu var k...
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
Lil fukarâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestatîûne darben fîl
ardı,
yahsebuhumul câhilu agniyâe minet teaffuf(teaffufi), ta’rifuhum bi sîmâhum, lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ(ilhâfen), ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun)....
Ali-İmran Suresi, 13. Ayet:
Muhakkak bir âyet oldu size: çarpışan iki cemi'yette: Bir cem'iyet Allah yolunda vuruşuyordu, diğeri de kâfir: Onları göz göre göre kendilerinin iki misli görüyorl
ardı,
Allah da nusratiyle dilediğini te'yid buyuruyordu, görecek gözleri olanlar için elbette bunda şüphesiz bir ibret var....
Ali-İmran Suresi, 33. Ayet:
Gerçek şu ki Allah, Adem'i ve Nuh'u, İbrahim Soyunu ve İmran Soyunu bütün insanlığın üzerinde bir konuma çık
ardı,
...
Ali-İmran Suresi, 103. Ayet:
Topunuz bir Allah ipine sım sıkı tutunun, biribirinizden ayrılmayın ve Allahın üzerinizdeki ni'metini düşünün, sizler birbirinize düşmanlar iken o sizin kalblerinizin arasında ülfet husule getirib yanaştırdı da ni'meti sayesinde uyanıb kardeş oldunuz, hem sizler ateşten bir çukurun tam kenarında bulunuyordunuz da o tuttu sizi ondan kurt
ardı,
şimdi böyle size âyetlerini beyan ediyor ki Allaha doğru gidebilesiniz...
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar icin ortaya cikarilan, dogrulugu emreden, fenaliktan alikoyan, Allah'a inanan hayirli bir ummetsiniz. Kitap ehli inanmis olsalardi, kendileri icin daha hayirli olurdu; iclerinde inananlar olmakla beraber, cogu yoldan cikmistir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsal
ardı,
kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış ümmetlerin en hayırlısı olmak üzere yaratıldınız. İyiliğin yapılmasını emreder, kötülüğün yapılmasını yasaklarsınız ve Allah'a inanır iman getirsiniz. Kitap verilenler de inansal
ardı,
haklarında hayırlı olurdu. İçlerinde inananlar varsa da pek çoğu dinden çıkmış fasıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlığ(ın iyiliği) için çıkarılmış hayırlı bir topluluksunuz; doğru olanı emreder, eğri olandan alıkoyarsınız ve Allah'a inanırsınız. Eğer geçmiş vahyin mensupları, (bu tür bir) inanca ermiş olsal
ardı,
bu, kendi iyiliklerine olacaktı; (ama) içlerinden pek az inanan bulunsa da onların çoğu fasıktır:...
Ali-İmran Suresi, 112. Ayet:
nerede bulunsalar zillet altında kalmağa mahkûmdurlar, meğerki Allahın ahdına ve mü'minlerin ahdına sığınmış olsunlar, döne dolaşa Allahın gazabına müstehıkk oldular ve meskenet altında ezilmeğe mahkum kaldılar, çünkü Allahın âyetlerine küfrediyorlardı ve Peygamberleri bile bile haksızlıkla öldürüyorl
ardı,
çünkü âsi olmuşlardı ve aşırı gidiyorlardı...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun, Allah, izniyle, onları (müşrikleri) kırıp geçirdiğiniz sırada size olan va’dini gerçekleştirdi. Nihayet sevdiğiniz şeyi (zaferi) size gösterdikten sonra, za’f gösterdiniz. (Peygamber’in verdiği) emir konusunda tartıştınız ve emre karşı geldiniz. İçinizden dünyayı isteyenler de v
ardı,
ahireti isteyenler de. Sonra sizi denemek için onlardan yüzünüzü çevirdi. (Kaçıp hezimete uğradınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, mü’minlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de v
ardı,
ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Siz Allah’ın bilgisi, planı dahilinde Allah’ın iradesiyle düşmanlarınızın kökünü kazırken, Allah size olan vaadini yerine getirmiştir. Nihayet öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı, galibiyeti size gösterdikten sonra, zaafa düştünüz, peygamberin yaptığı harp planı konusunda tartışmaya kalktınız ve sizi yerleştirdiği savunma mevzilerini terkederek âsi oldunuz. İçinizden dünyayı isteyeniniz de v
ardı,
âhireti isteyeniniz de vardı. Bir de, Allah sizi denemek için onları mağlup etmekten alıkoydu...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Siz Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vâdini yerine getirmiştir. Nihayet, öyle bir an geldi ki, Allah arzuladığınızı (galibiyeti) size gösterdikten sonra zaafa düştünüz; (Peygamberin verdiği) emir konusunda tartışmaya kalkıştınız ve âsi oldunuz. Dünyayı isteyeniniz de v
ardı,
ahireti isteyeniniz de vardı. Sonra Allah, denemek için sizi onlardan (onları mağlup etmekten) alıkoydu. Ve andolsun sizi bağışladı. Zaten Allah, müminlere karşı çok lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Ve and olsun ki Allah, (siz) izni ile onları öldürürken, size olan va'dini yerine getirmiştir; tâ ki (Allah) arzu ediyor olduğunuz (zafer)i size gösterdikten sonra, zaafa düşüp(peygamberin geçidi tutan okçulara verdiği) emir husûsunda ihtilâfa düşerek isyân ettiğiniz zamâna kadar! İçinizden dünyayı (ganîmeti) isteyen de v
ardı,
(ve yine) içinizden âhireti isteyen de vardı. Sonra (Allah) sizi imtihân etmek için, sizi onlardan (onları mağlûb etmekten) alıkoydu. Bununla berâber muhakkak ki (O) sizi ...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o gamın arkasından üzerinize bir emniyyet indirdi: bir uyku ki içinizden bir taifeyi sarıyordu, bir taife de nefisleri sevdasına düşmüşlerdi: Allaha karşı cahiliyye zannı nâ hak bir zan besliyorlardı: «var mı bize o emirden bir şey?» diyorl
ardı,
«hakikat emrin hepsi Allahın» de, onlar nefislerinde sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: «bizim emirden bir hıssamız olsa idi burada katlolunmazdık» diyorlar, deki: «evinizde de olsa idiniz üzerlerine katil yazılmış bulunanlar yine çıkacak düşüb...
Ali-İmran Suresi, 155. Ayet:
İki topluluğun karşılaştığı gün içinizden yüz çevirenler, şüphe yok ki bâzı hareketleri yüzünden Şeytan'a kapılmışl
ardı,
fakat andolsun ki Allah onları bağışladı ve şüphe yok ki Allah, suçları örter ve ceza vermede acele etmez....
Ali-İmran Suresi, 156. Ayet:
Ey iman edenler! Kardeşleri sefere veya savaşa çıktığında onlar hakkında, “Onlar bizim yanımızda olsal
ardı,
ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi” diyen inkârcılar gibi olmayın. Allah, bunu (bu düşünceyi) onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu. Allah, yaşatır ve öldürür. Allah, yaptıklarınızı görmektedir....
Ali-İmran Suresi, 156. Ayet:
Ey iman edenler, inkâr edenler ile yeryüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: "Yanımızda olsal
ardı,
ölmezlerdi, öldürülmezlerdi" diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yaptıklarınızı görendir....
Ali-İmran Suresi, 156. Ayet:
Ey iman edenler! Kardeşleri yeryüzünde dolaştığı veya bir savaşta bulundukları zaman, haklarında şöyle söyleyen kâfirler gibi olmayın: “- Bizim yanımızda olsal
ardı,
ölmezler ve öldürülmezlerdi.” Allah onların bu söz ve inançlarını kalblerinde bir keder ve hasret olsun diye bıraktı. Halbuki Allah dilediğini yaşatır, dilediğini de öldürür. Allah, yapmakta olduğunuz şeyleri bilendir....
Ali-İmran Suresi, 156. Ayet:
Ey iman edenler! Dini inkâr edip de Allah için seferde ölen veya gazalarda öldürülen arkadaşları hakkında: "Bizim yanımızda olsal
ardı,
ne ölürler ne de öldürülürlerdi." diyenler gibi olmayın! Allah bunu, onların gönüllerinde bir hasret, bir yürek yarası olarak bıraksın diye yaptı. Hayatı veren de, alan da Allah’tır. Allah bütün yaptıklarınızı görür....
Ali-İmran Suresi, 156. Ayet:
Ey iman edenler, küfre sapanlar ile yer yüzünde gezip dolaşırken veya savaşta bulundukları sırada (ölen) kardeşleri için: «Yanımızda olsal
ardı,
ölmezlerdi, öldürülmezlerdi» diyenler gibi olmayın. Allah, bunu onların kalplerinde onulmaz bir hasret olarak kıldı. Dirilten ve öldüren Allah'tır. Allah, yapmakta olduklarınızı görendir....
Ali-İmran Suresi, 167. Ayet:
hem münafıklık edenleri belli edeceği için ki bunlara gelin Allah yolunda muharebeye girin veya müdafaada olsun bulunun» denilmişti, «bir muharebe bilsek arkanızdan gelirdik» dediler, onlar o gün imandan ziyade küfre yakın idiler, ağızlarile kalblerinde olmıyanı söylüyorl
ardı,
Allah daha iyi bilirken neyi gizleyorlardı...
Ali-İmran Suresi, 167. Ayet:
hem de münafıkları belli edeceği için ki, bunlara «Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunma yapın!» denilmişti. Onlar: «Savaşmayı bilsek arkanızdan gelirdik» dediler. Onlar, o gün imandan çok küfre yakındılar, ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorl
ardı,
Allah onların kalplerinde ne sakladıklarını en iyi bilendir....
Ali-İmran Suresi, 168. Ayet:
(Onlar), kendileri oturup kaldıkları hâlde kardeşleri için, “Eğer bize uysal
ardı,
öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.”...
Ali-İmran Suresi, 168. Ayet:
O savaşa katılmayanlar, kardeşleri için "Eğer bize uysal
ardı,
öldürülmezlerdi" dediler. De ki: "Dediğiniz doğru ise ölümü uzak kılın başınızdan bakalım!"...
Ali-İmran Suresi, 168. Ayet:
Evlerinde oturup da, kardeşlerine: 'Bize uysal
ardı,
öldürülmezlerdi' diyenlere: 'Eğer iddianızda doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırın, bakalım' de....
Ali-İmran Suresi, 168. Ayet:
(Savaştan geri kalıp) Oturarak, kardeşleri için "Bizim sözümüzü tutsal
ardı,
öldürülmezlerdi." diyenlere söyle: "Eğer doğru iseniz, kendinizden ölümü savınız!"...
Ali-İmran Suresi, 173. Ayet:
O inananlar ki başka insanlar tarafından, "Bakın, size karşı bir ordu toplanmış, onlardan kendinizi koruyun!" şeklinde uyarılmışl
ardı,
ama bu, onların sadece imanını arttırdı ve "Allah bize kafidir; O, ne mükemmel bir koruyucudur!" diye cevap verdiler;...
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Ve onlar sakınsınlar ki, eğer arkalarında güçsüz olmalarından korktukları çocuklar bıraksal
ardı,
onlar için (onlara haksızlık yapılmasından) korkarlardı. Artık Allah'a karşı takva sahibi olsunlar. Ve adaletli (dürüst) söz söylesinler....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Arkalarında elleri ermez, güçleri yetmez çocuklarını bırakacak olsal
ardı,
onlar hakkında endişe duyanlar, (vasilik ettikleri yetimler hakkında da) aynı endişeyi duysunlar (ve bu hususta da) Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar, sağlam ve doğru söz söylesinler....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
hem titresin o kimseler ki arkalarına elleri ermez, güçleri yetmez bir zürriyyet bırakacak olsalardı onlara karşı korkacakl
ardı,
o halde Allahdan korksunlar ve sağlam söz söylesinler...
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Hem (yetimler hakkında) korksun o kimseler ki, eğer kendileri arkalarında güçsüz(ve küçük) evlâdlar bırakacak olsal
ardı,
onlar hakkında endişe edeceklerdi. Öyle ise (diğer yetimler hakkında da) Allah’dan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler!...
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Ve korksunlar o kimseler ki, arkalarından küçük, zayıf çocuklar bırakacak olsal
ardı,
onların üzerine korkup endişede bulunacaklardı. O halde Allah Teâlâ'dan sakınsınlar ve dürüst söz söylesinler....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Ürperip titresin o kimseler ki, kendi arkalarında zayıf ve çaresiz aile fertleri bırakmış olsal
ardı,
onlar için korku ve endişe duyacaklardı. O halde, Allah'tan korksunlar ve haksızlığı önleyici sağlam bir söz söylesinler....
Nisa Suresi, 39. Ayet:
Bunlar, Allah’a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah’ın verdiği rızıktan (gösterişsiz olarak) harcasal
ardı,
kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi bilendir....
Nisa Suresi, 39. Ayet:
Bunlar, Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe iman etmiş olsalar, Allah’ın verdiği rızık ve servetten karşılık beklemeden, gönüllü harcamış, insanların ihtiyaçlarını görmüş olsal
ardı,
kendilerine ne zarar gelirdi? Onların yaptıkları her şey, Allah’ın bilgisi, planı, iradesi dahilinde gerçekleşmektedir....
Nisa Suresi, 39. Ayet:
Kâfirler, eğer Allah’a ve ahiret gününe iman etseler ve Allah’ın kendilerine verdiği nimetten riyâsız harcamış olsal
ardı,
onlara ziyan mı olurdu? Allah onların söz ve işlerini çok iyi bilendir....
Nisa Suresi, 39. Ayet:
Eğer onlar Allah'a ve ahiret gününe inansalar ve Allah'ın kendilerine bağışladığı mallarının bir bölümünü hayr yolunda harcasal
ardı,
ne olurdu? Hiç kuşkusuz Allah onların yaptıkları her şeyi bilir....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, sozleri yerlerinden degistirip: «Isittik ve karsi geldik, kulak vermeyerek dinle» ve dillerini egip bukerek ve dini yererek: «Bizi de dinle» diyenler vardir. sayet: «Isittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gozet» demis olsalardi, onlar icin daha iyi daha dogru olurdu. ste Allah inkarlari yuzunden onlara lanet etmistir. Onlarin ancak pek azi inanir....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki; kelimeleri yerlerinden değiştirir ve dillerini eğip bükerek ve dine tan ederek; işittik ve karşı geldik, duy, duymaz olası ve bizi güt (raina) derler. Eğer işittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet demiş olsal
ardı,
onlar için daha iyi olurdu. İşte Allah, inkarları yüzünden onlara la'net etmiştir. Onların ancak pek azı iman eder....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bükerek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsal
ardı,
kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler....
Nisa Suresi, 55. Ayet:
Aralarında ona (gerçekten) inananlar da v
ardı,
ondan yüz çevirenler de... Ve hiçbir şey cehennem (ateşi) kadar yakıcı olamaz!...
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer biz onlara, “Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın” diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsal
ardı,
elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onların üzerine "nefslerinizi öldürün" (Allâh uğruna ölümü göze alıp ölün) veya "yurtlarınızdan çıkın" diye yazsaydık, pek azı dışında, bunu yapamazlardı. Eğer onlar kendilerine yapılan bu nasihati uygulasal
ardı,
elbette haklarında hayırlı ve en sağlıklı karar olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Biz eğer onların üzerine: 'Kendi nefislerinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın' diye yazsaydık [16] çok azı dışındakiler bunu yapmazlardı. Eğer onlar kendilerine öğüt edileni yapsal
ardı,
haklarında daha iyi olurdu ve inançlarının daha iyi kökleşmesini sağlardı....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlara nefislerinizi öldürün veya «diyarınızdan çıkın» diye yazsa idik pek azından ma'dası onu yapmazl
ardı,
fakat kendilerine va'zolunanı yapsalardı elbette haklarında çok hayırlı ve payidar kılmak i'tibarile de en sağlam bir hareket olurdu...
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlara: «Nefislerinizi öldürün!» veya «Yurdunuzdan çıkın!» diye teklif etmiş olsaydık -pek azı hariç- bunu yapmazlardı. Fakat kendilerine öğütleneni yapsal
ardı,
elbette haklarında çok hayırlı ve inançları ebedileştirmek itibariyle de en sağlam bir hareket olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer biz onlara: «Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın.» diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen öğütleri tutsal
ardı,
elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlara «canlarınızı feda ediniz» ya da «yurtlarınızdan çıkınız» diye emretmiş olsaydık, pek azı dışında, bunları yapamazlardı. Oysa eğer onlar kendilerine verilen öğütleri tutsal
ardı,
bu haklarında hayırlı ve güvenceli bir tutum olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Hâlbuki şübhesiz ki biz onlara (münâfıklara): 'Nefislerinizi öldürün!' veya 'Yurtlarınızdan çıkın!' diye (öncekilere olduğu gibi çok ağır bir külfeti üzerlerine) yazsaydık, içlerinden pek azı müstesnâ, bunu yapmazlardı. Böylece gerçekten onlar, o nasîhat edilegeldikleri (ve güçlerinin yettiği) şeyleri yapsal
ardı,
elbette kendileri için hayırlı ve(îmanlarını) takviye cihetiyle daha sağlam olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Fakat biz onlara "Hayatlarınızı feda edin!" yahut "Yurtlarınızı terk edin!" diye emretmiş olsaydık, çok azı bunu yapardı. Oysa, tavsiye edilen şeyi yapmış olsal
ardı,
bu, kesinlikle onların yararına olurdu ve onları (imanlarında) daha güçlü kıl
ardı,
...
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Şayet onlara "Ölüme atılın!" veya "Vatanınızdan ayrılın!" (hicret edin) emrini vermiş olsaydık, pek azı müstesna, bunu yerine getirmezlerdi. Onlar kendilerine verilen öğütleri tutsal
ardı,
elbette kendileri için hayırlı olur, durumlarını daha da sağlamlaştırırlardı....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlara: "Kendinizi öldürün, ya da yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama kendilerine öğütleneni yapsal
ardı,
elbette kendileri için daha iyi ve daha sağlam olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Biz onlara 'Canınızı verin' yahut 'Yurdunuzu terk edin' diyecek olsak, içlerinden pek azı bunu yapardı. Eğer onlar kendilerine verilen öğütü yerine getirmiş olsal
ardı,
elbette bu haklarında daha hayırlı olurdu ve azim ve sebatları ziyadeleşirdi...
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar üzerine, "Kendinizi öldürün yahut yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama onlar kendilerine öğütleneni yapsal
ardı,
onlar için hem daha hayırlı olurdu hem de ömürlü olmaları bakımından daha yarayışlı....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine emniyetleriyle ilgili veya onları korkutacak bir haber geldiğinde onu hemen yayarlar. Oysa o haberi Rasûle veya yetkili birine (Ulül Emr) sorsal
ardı,
onlardan işin içyüzünü öğrenebilirlerdi. Eğer üzerinizde Allâh'ın fazlı ve rahmeti olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana (bu işi yapana) tâbi olup gitmiştiniz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsal
ardı,
onlardan 'sonuç çıkarabilenler', onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine güven (emni) veya korku buyruğu [bütün çeviriler buradaki emr'i haber yapmış] geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler / yayarlar. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan buyruk sahiplerine / buyurganlara götürmüş olsal
ardı,
onlardan 'sonuç çıkarabilenler' onu bilirlerdi. Tanrı'nın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız dışında herhalde şeytana uymuştunuz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlar savaş veya barış ile ilgili herhangi bir (gizli) konuda bilgi sahibi olduklarında onu dışarıya yayarlar; halbuki onu Peygambere ve müminler arasından kendilerine otorite emanet edilmiş olanlara arzetmiş olsal
ardı,
gizli bilgiler elde etmekle uğraşanlar onu(nla ilgili olarak ne yapılması gerektiğini) mutlaka bilirlerdi. Ama Allahın size lütfu ve rahmeti sayesinde aranızdan çok az kimse şeytanın ardına takılmıştır....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsal
ardı,
onlardan sonuç çıkarabilenler, onu bilirlerdi. Allah'ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara, güven yahut korkuya ilişkin bir haber ulaştığında onu hemen yaydılar. Oysaki, onu resule ve içlerindeki sorumluluk sahiplerine götürmüş olsal
ardı,
aralarındaki okuyup araştırarak hüküm çıkaranlar, onu elbette bileceklerdi. Eğer Allah'ın lütuf ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız/pek az işiniz hariç şeytanın ardısıra giderdiniz....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kıl
ardı,
onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak sizinle kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyle savaşmak(istemedikleri)nden yürekleri sıkılarak size gelenler hariç. Allâh dileseydi, onları sizin üstünüze sal
ardı,
sizinle savaşırlardı. O halde onlar, sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve sizinle barış içinde yaşamak isterlerse, Allâh size, onlara saldırmak için bir yol vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak sizinle aralarında antlaşma olan bir topluma sığınanlarla, kendi toplumlarıyla yahut sizinle savaşma konusunda yürekleri yetersiz kalıp da size gelenlere dokunmayın. Allah dileseydi onları elbette sizin üstünüze sal
ardı,
onlar da sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde, sizden uzak durur, sizinle savaşmaz, size barış eli uzatırlarsa, artık Allah size, üzerlerine gitmek için bir yol vermemiştir....
Nisa Suresi, 113. Ayet:
Allahın fazl-ü rahmeti üzerinde olmasaydı onlardan bir taife seni bile hukümde haktan şaşırtmayı kurmuşl
ardı,
maamafih onlar yalnız kendilerini şaşırırlar, sana hiç bir zarar edemezler, nasıl edebilirler ki Allah sana kitab ve hikmet indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir, hem Allahın senin üzerinde fazlı çok büyük bulunuyor...
Nisa Suresi, 113. Ayet:
Allah'ın sana lütfu ve merhameti olmasaydı onlardan bir kısmı seni bile hükmünde doğrudan saptırmayı planlamışl
ardı,
oysa onlar yalnız kendilerini saptırırlar, sana da asla zarar veremezler. Nasıl yapabilirler ki Allah sana kitap (Kur'an) ve hikmet indirmekte ve bilmediklerini sana bildirmektedir. Allah'ın senin üzerinde bulunan lütfu çok büyüktür....
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çık
ardı,
sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi."...
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Musa, kendi kavmine bir ara şöyle demişti: Ey kavmim ! Allah'ın size olan nîmetini hatırlayın; hani içinizden peygamberler çık
ardı,
sizi hükümdarlar, (hür insanlar) yaptı ve milletlerden hiç birine vermediğini size verdi....
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Musa, halkına şöyle demişti: 'Ey halkım, ALLAH'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: aranızdan peygamberler çık
ardı,
sizi özgür kimseler kıldı ve toplumların hiçbirine vermediğini size verdi.'...
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Hani Musa kavmine demişti ki, ey kavmim, Allah'ın size verdiği nimetleri hatırlayınız. Hani içinizden peygamberler çık
ardı,
sizleri hükümdar yaptı, size dünyada hiç kimseye vermediğini verdi....
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Hani Musa kavmine (şöyle) demişti: "Ey kavmim, Tanrı'nın üzerinizdeki nimetini anın. İçinizden peygamberler çık
ardı,
sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi."...
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Hani, Musa kavmine (şöyle) demişti: «Ey kavmim, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın; içinizden peygamberler çık
ardı,
sizden yöneticiler kıldı ve alemlerden hiç kimseye vermediğini size verdi.»...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Ve onlara Adem'in iki oğlunun haberini (kıssasını, aralarında geçen olayı) hakkıyla oku, Allah'a yaklaştıracak kurban sunmuşl
ardı,
(Kurban) ikisinin birinden kabul edilir ve diğerinden ise kabul edilmez. (Kurbanı kabul edilmeyen) “Seni mutlaka öldüreceğim” dedi. O da, “Allah sadece takvâ sahiplerinden kabul eder.” dedi....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her ikisi birer kurban sunmuşl
ardı,
birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):» Seni öldüreceğim» demişti. Diğeri ise şöyle demişti: «Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder»....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara iki Âdem oğlunun haberini gerçek olarak oku: Hani her biri birer kurban sunmuşl
ardı,
(kurban) birinden kabul edilmiş, ötekinden kabul edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, kabul edilene): "Seni öldüreceğim" demişti. (O da); "Allâh, sadece korunanlardan kabul eder" dedi....
Maidə Suresi, 44. Ayet:
Filvakı' biz Tevratı indirdik, onda bir hidayet, bir nur v
ardı,
müslim olan nebiyyûn, Yehudîlere onunla hukmederlerdi, rabbaniyyun ve ahbar da, kitabullahın muhafazâsına me'mur edilmiş olmaları ve üzerine nâzır ve murakıb bulunmaları hasebile hukmederlerdi, artık insanlardan korkmayın benden korkun, benim âyetlerimi bir kaç paraya değişmeyin, ey hâkimler! Her kim Allahın indirdiği ahkâm ile hukmetmezse onlar hep kâfirlerdir...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
1.
ve enzelnâ ileyke
: ve sana indirdik
2.
el kitâbe bi el hakkı
: kitabı hak ile
3.
musaddıkan
: tasdik edici olarak, doğrulayıcı olarak
4.
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Kur'an'i, once gelen Kitab'i tasdik ederek ve ona sahid olarak gercekle sana indirdik. Allah'in indirdigi ile aralarinda hukmet; gercek olan sana gelmis bulunduguna gore, onlarin heveslerine uyma! Her biriniz icin bir yol ve bir yontem kildik; eger Allah dileseydi sizi bir tek ummet yapardi, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi icindir; o halde iyiliklere kosusun, hepinizin donusu Allah'adir. O, ayriliga dustugunuz seyleri size bildirir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yap
ardı,
fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da bu hak kitabı indirdik, kitab cinsinden önünde olanı musaddık ve üzerine nigâhban hâkim olmak üzere, onun için sen de aralarında Allahın indirdiğiyle hukmet, bu sana gelen haktan ayrılıb da onların arzuları arkasından gitme, her biriniz için bir şir'a yaptık, bir de minhac, Allah dilese idi hepinizi bir tek ümmet kıl
ardı,
lâkin sizi her birinize verdiği şeyde imtihan edecek, o halde durmayın, hayırlara nelerde ıhtılâf ediyoridiğinizi haber verecektir...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da önünde bulunan kitapları doğrulayıcı ve onlara bir şahit olmak üzere bu hak kitabı indirdik; onun için sen de aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, sana gelen gerçekten ayrılıp da onların arzuları arkasından gitme! Her biriniz için bir kanun ve bir yol tayin ettik. Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yap
ardı,
fakat sizi, her birinize verdiği şeylerde imtihan edecek. O halde durmayın, hayırlı işlerde yarışın. Nihayet dönüşünüz hep Allah'adır. O zaman O, hakkında ayrılığa düştüğünüz...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yap
ardı,
fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da kendinden önceki kitabları tasdik edici ve onlara şahit olan Hak Kur’an’ı indirdik. Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir şeriat, bir yol tayin ettik; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yap
ardı,
fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşun, hepinizin dönüşü Allah’adır. O ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da kendinden önceki Kitabı doğrulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak Kitabı gerçekle indirdik. Artık onların aralarında Allâh'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen gerçekten ayrılıp onların keyiflerine uyma! Sizden her biriniz için bir şeri'at ve bir yol belirledik. Allâh isteseydi, hepinizi bir tek ümmet yap
ardı,
fakat size verdiğ(i ni'met)ler(i) içinde sizi sınamak istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O size ayrılığa düştüğünüz şeyler(in hakikatin)i haber ve...
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer Kitap Ehli, âmenû olup (Allah'a ulaşmayı dileyip), takva sahibi olsal
ardı,
elbette onların günahlarını örterdik ve onları mutlaka Naîm cennetlerine koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer kitap ehli iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsal
ardı,
muhakkak onların kötülüklerini örterdik ve onları Naim cennetlerine koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Kitap ehli olanlar inansal
ardı,
çekinselerdi elbette kötülüklerini örterdik ve elbette onları da nîmeti bol cennetlere sokardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer ehl-i kitap iman edip (kötülüklerden) sakınsal
ardı,
herhalde (geçmiş) kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere sokardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer kitap ehli iman edip sakınsal
ardı,
onların kötülüklerini örter ve kendilerini nimetleri bol (Na'im) cennetlere sokardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer, Kitap Ehli iman edip sakınsal
ardı,
elbette onların kötülüklerini örter ve onları 'nimetlerle donatılmış' cennetlere sokardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer ehl-i kitab (Hz. Muhammed Aleyhisselâma ve Kur’an’a) imân etseler ve Allah’dan korkarak fenalıklardan sakınsal
ardı,
muhakkak onların günahlarını örter ve elbette kendilerini NAÎM (nimeti bol) cennetlere koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Sayet kitab ehli inanip karsi gelmekten sakinsalardi, kotuluklerini orterdik ve onlari nimet cennetlerine koyardik....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer Kitap Ehli imân etselerdi ve (Allah'tan) korkup (fitne ve fesat çıkarmaktan) sakınsal
ardı,
günah ve kötülüklerini örter ve kendilerini Naîm Cennetlerine koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Şayet kitap ehli inanıp karşı gelmekten sakınsal
ardı,
kötülüklerini örterdik ve onları nimet cennetlerine koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer ehl-i kitap iman edip (kötülüklerden) sakınsal
ardı,
herhalde (geçmiş) kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere sokardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer kitap verilenler iman edip Allah'tan korksal
ardı,
şüphesiz onların kötülüklerini örter ve onları nimeti bol cennetlere koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer kitap ehli iman etmiş ve layıkıyla korunmuş olsal
ardı,
onların kötülüklerini örter, nimeti bol olan cennetlere koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Bununla birlikte gerçekten ehl-i kitab, îmân edip (günahlardan) sakınsal
ardı,
mutlaka kötülüklerini kendilerinden örterdik ve elbette onları Naîm Cennetlerine koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer Kitab-ı Mukaddesin izleyicileri (gerçek) inanca ve Allaha karşı sorumluluk bilincine ulaşmış olsal
ardı,
Biz gerçekten onların (geçmiş) kötülüklerini siler ve onları nimet bahçelerine sokardık;...
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer ehl-i kitap iman edip karşı gelmekten sakınsal
ardı,
kötülüklerini örterdik ve onları nimet cennetlerine sokardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Kitap ehli; iman edip, Allah’tan korksal
ardı,
kötülüklerini örter ve onları nimet cennetlerine koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer Ehl-i kitap iman etse ve fesatçılıktan ve diğer fenalıklardan sakınsal
ardı,
elbette Biz onların kötülüklerini örter ve onları naîm cennetlerine yerleştirirdik....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer Kitap ehli inanıp (Allâh'ın azâbından) korunsal
ardı,
onların kötülüklerinden geçerdik ve onları ni'meti bol cennetlere sokardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer, Kitap Ehli iman edip sakınsal
ardı,
elbette onların kötülüklerini örter ve onları 'nimetlerle donatılmış' cennetlere sokardık....
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat’ı, İncil’i ve Rableri tarafından kendilerine indirileni (Kur’an’ı) gereğince uygulasal
ardı,
elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (bol bol rızık) yiyeceklerdi. Onlardan orta yolu tutan bir zümre vardır. Ama onların birçoğunun yaptığı ne kötüdür!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden onlara indirileni (Kur'an'ı) doğru dürüst uygulasal
ardı,
şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından yerlerdi (yeraltı ve yerüstü servetlerinden istifade ederek refah içinde yaşarlardı). Onlardan aşırılığa kaçmayan (iktisatlı, mutedil) bir zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Şayet onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden onlara inzâl olunanı değerlendirip gereğini uygulasal
ardı,
elbette fevklerinden ve ayaklarının altından gelen (manevî ve maddi âlemlerden alacakları) nimetlerle yaşarlardı! Onlardan ümmet-i mukteside (hepsinin hakkını veren) var; ama çoğu ne kötü işler yapıyor!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Onlar, yazılı ve şifahî bilgileri, sünneti içeren Tevrat’ın ve İncil’in hükümlerini açıklayarak yerine getirseler, Rablerinden kendilerine indirilenleri, Kur’ân’ı gereğince uygulamış olsal
ardı,
hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki nimetlerden bol bol yerlerdi. Onların arasında mûtedil tutkun, yetişmiş, maksada ulaştıran hak yolu tutan, ehl-i tevhid olan bir cemaat da var. Onlardan çoğunun işledikleri ameller ne kadar kötüdür....
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Ve eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur'an'ı) ayakta tutsal
ardı,
elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eger onlar Tevrat'i, Incil'i ve Rablerinden kendilerine indirilen Kur'an'i geregince uygulasalardi, her yonden nimete ermis olurlardi. Iclerinde orta yolu tutan bir zumre vardi, cogunun isledikleri ise kotu idi. *...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirilen Kuran'ı gereğince uygulasal
ardı,
her yönden nimete ermiş olurlardı. İçlerinde orta yolu tutan bir zümre v
ardı,
çoğunun işledikleri ise kötü idi....
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden onlara indirileni (Kur'an'ı) doğru dürüst uygulasal
ardı,
şüphesiz hem üstlerinden, hem de ayaklarının altından yerlerdi (yeraltı ve yerüstü servetlerinden istifade ederek refah içinde yaşarlardı). Onlardan aşırılığa kaçmayan (iktisatlı, mutedil) bir zümre vardır; fakat çoğunun yaptıkları ne kötüdür!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni doğruca uygulasal
ardı,
hem üstlerinden hem de ayaklarının altlarında olanlardan yerlerdi. İçlerinden orta yolu tutan bir ümmet de yok değil; fakat çoğu ne kötü işler yapıyorlar!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine indirileni gereğince uygulasal
ardı,
hem üstlerindeki, hem de ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar kötüdür!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat'a, İncil'e ve Rableri tarafından kendilerine indirilen Kur'an'a uygun yaşasal
ardı,
başları üzerinden ve ayakları altından kaynaklanan nimetler yerlerdi. Onların içinde ılımlı, aşırı davranışlardan sakınan bir kesim var. Fakat çoğu ne fena işler yapıyor!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Ve eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine rablerinden indirileni ayakta tutsal
ardı,
elbette üstlerinden ve ayaklarının altından [sayısız nimeti] yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür....
Maidə Suresi, 66. Ayet:
eğer onlar Tevrata, İncile ve Rableri tarafından kendilerine indirilmiş olan bütün (vahiy)lere uymuş olsal
ardı,
gökyüzünün ve yerin tüm nimetlerinden yararlanırlardı. Onların bir kısmı doğru bir yol tutarlar; çoğuna gelince, yaptıkları ne kötüdür onların!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirilen (Kur'an'ı) gereğince uygulasalardı; hiç şüphesiz ki hem üstlerinden hem de ayaklarının altından yerlerdi. (Her yönden nimete ermiş olurlardı). İçlerinden aşırılığa kaçmayan, mutedil bir zümre v
ardı,
çoğunun yaptıkları ise kötü idi....
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrât'ı, İncil'i ve Rablerinden kendilerine indirileni gereğince uygulasal
ardı,
muhakkak ki üstlerinde(ki ağaçların meyvelerinde)n ve ayaklarının altın(daki ürünler)den yerlerdi. İçlerinde tutumlu (ılımlı) bir ümmet var, ama onlardan çoğu, ne kötü işler yapıyorlar?...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Ve eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine Rabblerinden indirileni (Kur'an'ı) ayakta tutsal
ardı,
elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yapmakta oldukları ise ne kötüdür!....
Maidə Suresi, 70. Ayet:
Andolsun ki İsrailoğullarından söz almıştık, peygamberler göndermiştik onlara. Fakat hangi peygamber onlara gelip canlarının istemediği bir şey getirdiyse o peygamberlerin bir kısmını yalanlamışl
ardı,
bir kısmını öldürmüşlerdi....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah’a, Peygamber’e ve ona indirilene (Kur’an’a) inanıyor olsal
ardı,
onları (müşrikleri) dost edinmezlerdi. Fakat onlardan birçoğu fasık kimselerdir....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer, varlıklarını El Esmâ'sından yaratan Allâh'a, En Nebi'ye (Hz. Muhammed'e) ve O'na inzâl olunana iman etmiş olsal
ardı,
onları (inkârcıları) evliya edinmezlerdi. . . Fakat onlardan birçoğu fâsıklardır (inancı bozuk olanlar)....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Keşke onlar Allah’a, peygambere ve ona indirilene, Kur’ân’a iman etmiş olsal
ardı,
ötekileri candan dost, müttefik, veli edinmezler, onları kamu görevlerini icraya yetkili kılmazlardı. Fakat onlardan çoğudoğru ve mantıklı düşünmenin, hak dinin dışına çıkmış fâsıktır, âsidir, bozguncudur....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer onlar, Allah’a Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsal
ardı,
kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu imandan çıkmış kimslerdir....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eger Allah'a, Peygambere ve ona indirilen Kur'an'a inanmis olsalardi, onlari dost edinmezlerdi, fakat onlarin cogu fasiktir....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah'a, Peygamber'e ve Peygamber'e indirilene imân etmiş olsal
ardı,
elbette o kâfirleri dost edinmezlerdi; ne var ki, onların çoğu fâsık (ilâhî yol ve sınırı aşmış)dırlar....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah'a, Peygambere ve ona indirilen Kuran'a inanmış olsal
ardı,
onları dost edinmezlerdi, fakat onların çoğu fasıktır....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
ALLAH'a, peygambere ve ona indirilene inansal
ardı,
onları dost edinmezlerdi. Ne var ki, çoğu yoldan çıkmış bulunuyor...
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah ve Peygambere ve ona indirilene iymanları olsa idi o kâfirleri yâr tutmazl
ardı,
lâkin onların çoğu iymandan uzak fasıklardır...
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah'a, peygambere ve ona indirilene inansal
ardı,
o kafirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu imandan uzak fasıklardır....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer onlar, Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsal
ardı,
kâfirleri dost tutmazlardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer onlar Allah'a, peygambere ve O'na indirilen Kur'an'a inansal
ardı,
kâfirleri dost edinmezlerdi. Onların çoğu fasık, yoldan çıkmış kimselerdir....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Tanrı'ya, peygambere ve ona indirilene inansal
ardı,
onları dostlar edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasıktır....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Hem Allah’a, peygambere ve ona indirilen (Kur’ân)a îmân ediyor olsal
ardı,
onları(o kâfirleri) dostlar edinmezlerdi; fakat onlardan birçoğu (dinden çıkmış) fâsık kimselerdir....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Çünkü, eğer onlar Allaha, kendilerine gönderilen Peygambere ve ona indirilen her şeye (gerçekten) inansal
ardı,
bu (hakikat inkarcı)larını dost edinmezlerdi: Ama onların çoğu sapkındır....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer onlar Allah'a, Peygamber'e ve ona indirilene (Kur'an'a) inanmış olsal
ardı,
onları dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah’a, Peygambere ve ona indirilenlere iman etmiş olsal
ardı,
küfredenleri veli edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasıktır....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah'a, Peygambere ve ona indirilene inansal
ardı,
o(inkâr ede)nleri veli yapmazlardı. Ama onlardan çoğu yoldan çıkmış insanlardır....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve ona indirilene iman etmiş olsal
ardı,
kâfirleri veli edinmezlerdi; lâkin onlardan birçoğu yoldan çıkmış kimselerdir....
Maidə Suresi, 81. Ayet:
Eğer Allah'a, peygambere ve ona indirilene inanmış olsal
ardı,
küfre sapanları dostlar edinmezlerdi. Ama onların çokları yoldan sapmışlardır....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
(Ey Muhammed!) Eğer sana kâğıda yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsal
ardı,
yine o inkâr edenler, “Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir” diyeceklerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsal
ardı,
yine de inkâr ediciler: Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir, derlerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana kağıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle o kitabı tutmuş olsal
ardı,
yine de, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler: 'Bunlar kesinlikle aklı etki altına alan apaçık büyüleyici sözler' derlerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana, yapraklara yazılı bir kitap indirseydik de onlar, elleriyle onu tutmuş bulunsal
ardı,
o küfredenler yine muhakkak (şöyle) diyeceklerdi: “- Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir.”...
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana kâğıt üzerinde yazılı bir kitap indirseydik, onlar da elleriyle ona dokunsal
ardı,
o küfredenler yine de bu açık bir sihirden başkası değildir, derlerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana kâğıt üzerine yazılmış bir kitap indirseydik de onlar elleriyle onu tutmuş olsal
ardı,
yine de inkâr ediciler: Bu, apaçık büyüden başka bir şey değildir, derlerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana kağıtta yazılı bir kitap indirmiş olsak da onu elleriyle tutsal
ardı,
yine de o kâfirler: «Muhakkak ki bu, apaçık bir sihirdir» derlerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana kağıda yazılmış, somut bir kitap indirmiş olsaydık da onu kâfirler elleri ile tutsal
ardı,
«Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değil» diyeceklerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Hem eğer sana kâğıtta (yazılı) bir kitab indirseydik de ona elleriyle dokunsal
ardı,
elbette o inkâr edenler (yine): 'Bu, apaçık sihirden başka bir şey değildir!' der(ler)di....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer sana kâğıt üzerine yazılı bir Kitap indirmiş olsaydık da onu elleriyle tutsal
ardı,
yine inkâr edenler, "Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir!" derlerdi....
Ənam Suresi, 7. Ayet:
Eğer biz sana parşömen üzerine yazılı bir kitap göndermiş olsaydık, onlar da ona elleriyle dokunmuş olsal
ardı,
o küfre batmışlar, hiç kuşkusuz şöyle deyivereceklerdi: "Bu, apaçık bir büyüden başka şey değildir."...
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Hem içlerinden seni (Kur’ân okurken samîmiyetsiz olarak) dinleyenler vardır. Fakat (kendileri anlamak istemediklerinden, bir cezâ olarak biz de) onu anlarlar diye kalblerinin üzerine perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onlar (zâten inanmıyorl
ardı,
artık bu hâlleriyle) bütün mu'cizeleri de görseler, (yine) ona inanmazlar! Hattâ sana geldikleri zaman o inkâr edenler, seninle mücâdeleye kalkışarak: 'Bu (Kur’ân), evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!' derler....
Ənam Suresi, 28. Ayet:
Ama hayır (böyle demeleri) geçmişte (kendilerinden) gizlemiş oldukları hakikat onlara açık şekilde görünecek (olmasındandır); ve eğer (hayata) geri döndürülmüş olsal
ardı,
kendilerine yasaklanmış olan şeye yine dönerlerdi. Unutma ki onlar geçek yalancılardır!...
Ənam Suresi, 35. Ayet:
Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi (yapabilirsen) yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mu'cize getiresin! Allâh, dileseydi, elbette onları hidâyet üzerinde topl
ardı,
o halde câhillerden olma!...
Ənam Suresi, 45. Ayet:
1.
fe kutia
: böylece kesildi, kurutuldu
2.
dâbiru
:
ardı,
gerisi
3.
el kavmi
: kavim, topluluk
4.
ellezîne
: onla...
Ənam Suresi, 83. Ayet:
İşte, İbrahîm'e, kavmine serdetmek için verdiğimiz kesin deliller bunl
ardı,
dilediğimiz kişinin derecesini kat-kat yüceltiriz biz. Şüphe yok ki Rabbin hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilir....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsal
ardı,
elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi)....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu, Allah’ın hidayetidir ki, kullarından dilediğini buna iletip yöneltir. Eğer onlar da Allah’a ortak koşsal
ardı,
bütün yaptıkları boşa gitmişti....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
Bu, Allâh hidâyetidir. . . Kullarından dilediğine, onunla hidâyet eder. . . Eğer Onlar dahi şirk koşsal
ardı,
elbette yaptıkları tüm yararlı çalışmalar hiç olur, boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu, Allah’tan gelen, Allah’ın hidâyet rehberiyle öğrettiği dindir. Kullarından sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri hak yola iletir. Eğer onlar da, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşsal
ardı,
işlemeye devam ettikleri bilinçli amelleri elbette boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da şirk koşsal
ardı,
elbette bütün yapıp ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte o yol, Allah’ın hidâyet yoludur ki, O, bunu kullarından dilediğine nasîb eder. Eğer onlar da (peygamberler) Allah’a ortak koşsal
ardı,
yaptıkları bütün (hayırlı) ameller elbette boşa çıkmış gitmişti....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu yol Allah yoludur. O, kullarından dilediğine hidayet eyler. Eğer bunlar Allah'a ortak koşmuş olsal
ardı,
bütün yaptıkları boşa gitmiş olurdu....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu, Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsal
ardı,
yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu Allah'ın doğru yoludur, dilediği kullarını ona iletir. Eğer onlar da Allah'a ortak koşsal
ardı,
yapmış oldukları bütün iyilikler boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
Bu, Tanrı'nın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete erdirir. Onlar da şirk koşsal
ardı,
elbette bütün yapıp ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu (yol), Allah’ın hidâyetidir; kullarından kimi dilerse (hikmetine binâen, kendi lütfundan) onunla hidâyete erdirir. Fakat şirk koşsal
ardı,
elbette yapmakta oldukları şeyler (ameller) kendilerinden (kabûl edilmez) boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
Bu, Allahın rehberliğidir: O, bununla kullarından kimi dilerse onu doğru yola ulaştırır. Onlar, Allahtan başka şeylere ilahlık yakıştırmış olsal
ardı,
o ana kadar yaptıkları bütün (iyi) şeyler gerçekten boşa gitmiş olurdu:...
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu, Allah Teâlâ'nın hidâyetidir, onunla kullarından dilediğine hidâyet eder. Ve eğer onlar şirk etmiş olsal
ardı,
elbette yapmış oldukları amelleri kendilerinden sükut edip gitmiş olurdu....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu yol Allah'ın hidayet yoludur. Allah kullarından dilediğini bu yola eriştirir. (Kime dilerse ona nasip eder). Eğer onlar da şirk koşsal
ardı,
elbette yapageldikleri şeyler boşa çıkardı....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu, Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediği kimseyi bununla hidayete ulaştırır. Eğer Allah’a şirk koşsal
ardı,
yapmış oldukları şeyler, boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu yol Allah’ın hidâyet yoludur ki kullarından dilediğini ona götürür. Eğer onlar Allah’a ortak tanısal
ardı,
bütün yaptıkları, elde ettikleri bütün kazançları heder olmuş gitmişti....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu, Allâh'ın hidâyetidir, kullarından dilediğini bununla doğru yola iletir. Eğer (onlar Allah'a) ortak koşsal
ardı,
yaptıkları (güzel) şeyler hiç olur, giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
Bu, Allah'ın hidayetidir; kullarından dilediğini bununla hidayete eriştirir. Onlar da şirk koşsal
ardı,
elbette bütün yapıp ettikleri 'onlar adına' boşa çıkmış olurdu....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu yol, Allah'ın yoludur. O, buna kullarından dilediğine hidayet eder. Eğer onlar da Allah'a ortak koşsal
ardı,
yaptıkları bütün ameller boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini onunla doğru yola iletir. Eğer onlar Allah'a ortak koşsal
ardı,
yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu Allah'ın hidayetidir ki, kullarından dilediğine onunla yol gösterir. Eger onlar Allah'a ortak koşmuş olsal
ardı,
elbette işledikleri bütün hayırlar boşa çıkardı....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
Bu Allah’ın rehberliğidir. O bununla kullarından dilediğini doğru yola ulaştırır. Eğer onlar şirk koşmuş olsal
ardı,
yapmış oldukları her şey kesinlikle boşa gitmiş olurdu....
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla doğru yola iletir. Eğer Allah’a ortak koşsal
ardı,
elbette yapmakta oldukları şeyler boşa giderdi....
Ənam Suresi, 107. Ayet:
1.
ve lev
: ve eğer, şâyet
2.
şâe allâhu
: Allah diledi
3.
mâ eşrekû
: şirk koşmazl
ardı,
koşamazlardı
4.
ve mâ cealnâ-ke
Ənam Suresi, 107. Ayet:
Allah dilese idi müşrik olmazl
ardı,
biz seni onların üzerine mürakıb göndermedik, sen onlara vekil de değilsin...
Ənam Suresi, 111. Ayet:
Onlara melekler indirseydik, ölüler dirilip onlarla konuşsaydı, her şeyi toplayıp önlerine koysaydık gene Allah dilemedikçe inanmazl
ardı,
fakat çoğu bilmez....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
(112-113) Aldatmak için birbirlerine cazip sözler fısıldayan cin ve insan şeytanlarını her peygambere düşman yaptık. Bu şeytanlar ahirete inanmayanların kalblerinin o sözlere yönelmesi, ondan hoşnut olması ve kendilerinin işledikleri suçları işlemeleri için böyle yaparlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazl
ardı,
sen onları iftiraları ile başbaşa bırak;...
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Ve böyle biz her peygambere ins-ü cinn şeytanlarını düşman kılmışızdır, bunlar aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını telkın eder dururlar, eğer rabbın dilese idi bunu yapmazl
ardı,
o halde bırak şunları uydurdukları hurafât ile haşrolsunlar...
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Ve böyle her peygamber için insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Onların bazısı bazısına, aldatmak için sözün yaldızlısını telkin eder. Ve eğer Rabbin dilemiş olsaydı onu yapmazl
ardı,
artık onları ve iftira eder oldukları şeyleri bırak....
Ənam Suresi, 113. Ayet:
(112-113) Aldatmak için birbirlerine cazip sözler fısıldayan cin ve insan şeytanlarını her peygambere düşman yaptık. Bu şeytanlar ahirete inanmayanların kalblerinin o sözlere yönelmesi, ondan hoşnut olması ve kendilerinin işledikleri suçları işlemeleri için böyle yaparlar. Rabbin dileseydi bunu yapamazl
ardı,
sen onları iftiraları ile başbaşa bırak;...
Ənam Suresi, 136. Ayet:
Allah'ın yarattığı ekinlerle hayvanlardan Allah'a bir hisse ayırıp boş düşüncelerine göre bu Allah'ın diyorl
ardı,
bu da ortaklarımız olan putların. Putlara ait olanlar, Allah'a ulaşmıyordu ama Allah'a ait olanlar, ortaklarına, putlara kavuşuyordu, hükmettikleri şey ne de kötüydü....
Ənam Suresi, 137. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve işte böyle, böylece
2.
zeyyene
: güzel gösterdi, süsledi
3.
li kesîrin
: çoğuna
4.
min el muşrikîne
Ənam Suresi, 137. Ayet:
Yine bunun gibi müşriklerden çoğuna evlâdlarını öldürmeyi de o taptıkları şerikler iyi bir şey gibi gösterdi, hem kendilerini ifnâ etmek için, hem dinlerini berbad edib şaşırmak için, eğer Allah dilese idi bunu yapmazl
ardı,
o halde bırak onları uydurdukları kanunlarla ne halleri varsa görsünler...
Ənam Suresi, 148. Ayet:
Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: «Allah dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koş
ardı,
hiçbir şeyi de haram kılmazdık.» Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda azabımızı tatmışlardı. De ki: «Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz.»...
Ənam Suresi, 159. Ayet:
Dînlerini (bir kısmına inanıb bir kısmını inkâr etmek suretiyle) parça parça edenler, ayrı ayrı fırkalar olanlar (yok mu?) sen hiç bir vech ile onlardan değilsin. Onların işi (cezası) ancak Allaha âiddir. Sonra O, ne yapıyorl
ardı,
kendilerine haber verecekdir. ...
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O, odur ki sizi Arzın halîfeleri yaptı ve ba'zınızı ba'zınızın derecelerle fevkına çık
ardı,
bunun hikmeti ise sizi size verdiği şeylerde imtihan etmektir, şüphe yok ki rabbın seriulıkab, yine şüphe yok ki o yegâne gafur, yegâne rahîm...
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Bu suretle kandırarak ikisini de sarktırdı, onun üzerine vakta ki o ağacı tattılar, ikisine de çirkin yerleri açılıverdi ve başladılar Cennet yapraklarından üzerlerine üst üste yamayorl
ardı,
rabları da kendilerine nida etti: ben sizi bu ağaçtan nehyetmedim mi? Ve size haberiniz olsun bu Şeytan açık bir düşmandır size demedim mi?...
Əraf Suresi, 28. Ayet:
Onlar, kötü bir iş yapınca babalarımız da derler, bu işi yaparl
ardı,
öyle bulduk onları ve Allah emretti bunu bize. De ki: Allah kesin olarak kötülüğü emretmez. Allah'a, bilmediğiniz şeyi mi isnâd ediyorsunuz?...
Əraf Suresi, 38. Ayet:
Cinlerden ve insanlardan, sizden önce gelip geçen ümmetler arasında siz de girin ateşe diyecek. Her ümmet, ateşe girdikçe kendi dindaşına lânet edecek, sonunda birbiri ardınca hepsi de orada toplanacak. Son girenler, evvelce girenler için Rabbimiz diyecekler, işte bunlar bizi doğru yoldan çık
ardı,
bir kat daha fazla azâb et onlara. Her zümre için diyecek, kat-kat fazla azap var ama siz bilmezsiniz....
Əraf Suresi, 38. Ayet:
Allah onlara «Sizden önce gelip göçen cin ve insan toplulukları yanında cehenneme giriniz» der. Her cehenneme giren topluluk yoldaşına lânet okur. Sonunda hepsi biraraya gelince sonrakiler, kendilerinden öncekiler için «Ey Rabbimiz, bizi bunlar yoldan çık
ardı,
onun için bunlara bir kat daha fazla cehennem azabı çektir» derler. Allah da onlara «Herbirinizin azabı ikiye katlanmıştır, ama bilmiyorsunuz.»...
Əraf Suresi, 92. Ayet:
Şuayb'i yalanlayanlar, sanki oralarda hiç oturmamışlar, hiç yaşamamışl
ardı,
Şuayb'i yalanlayanlar, asıl zarara uğramışlardı....
Əraf Suresi, 92. Ayet:
Şuaybı tekzib edenler sanki orada bir şenlik tutmamışl
ardı,
Şuaybı tekzib edenler, husrane düşenler onlar olmuşlardı...
Əraf Suresi, 95. Ayet:
Sonra da kötülük yerine iyilik verdik, çoğaldılar ve atalarımız da malca zarara uğramışl
ardı,
genişliğe kavuşmuşl
ardı,
bu, böyledir dediler de ansızın onları azâba uğrattık, anlamadılar bile....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsal
ardı,
elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsal
ardı,
elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o bölgelerin halkları iman edip korunsal
ardı,
elbette onlar üzerine semâdan ve yeryüzünden bereketler açardık. . . Ne var ki yalanladılar! Biz de onları yapmakta olduklarının getirisi ile yakalayıverdik!...
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup sakınsal
ardı,
gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eger kasabalarin halki inanmis ve Bize karsi gelmekten sakinmis olsalardi, onlara gogun ve yerin bolluklarini verirdik. Ama yalanladilar; bu yuzden onlari, yaptiklarina karsilik yakalayiverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o kasabaların halkı (dosdoğru) inanıp (inkâr, inat ve azgınlıktan) sakınsal
ardı,
elbette üzerlerine gökten ve yerden bereket (kapılarını acardık; ama ne yazık ki (Hakk'ı) yalanladılar, biz de onları kazandıkları (kötülük ve haksızlıktan dolayı kahrımızla) yakaladık....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer kentlerin halkı inanmış ve Bize karşı gelmekten sakınmış olsal
ardı,
onlara göğün ve yerin bolluklarını verirdik. Ama yalanladılar; bu yüzden onları, yaptıklarına karşılık yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
O (peygamberlerin gönderildiği) ülkelerin halkı inansalar ve (günahtan) sakınsal
ardı,
elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Ülkelerin halkları inanıp erdemli davransal
ardı,
göklerden ve yerden üzerlerine bolluk kapısını açardık. Ama yalanladılar ve bunun üzerine kazandıklarıyla birlikte onları yakaladık....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
(O) ülkelerin halkı inanıp (Allah'ın azabından) korunsal
ardı,
elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o ülkelerin halkları iman edip kötülüklerden sakınsal
ardı,
göğün ve yerin bereket kapılarını yüzlerine açardık. Fakat yalanladılar, biz de onları işlediklerinin cezasına çarptırdık....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o ülkeler ehli inansaydı ve korkup sakınsal
ardı,
gerçekten üzerlerine hem gökten, hem yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Hem gerçekten o şehirlerin halkı îmân edip (peygamberlerine karşı gelmekten)sakınsal
ardı,
elbette üzerlerine gökten ve yerden nice bereketler açardık; fakat (onlar, peygamberlerini) yalanladılar; bunun üzerine (biz de) onları, kazanmakta oldukları(günahlar) yüzünden (azâbımız ile) yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer ülkelerin halkı iman edip, korunsal
ardı,
biz de onlara gökten ve yerden bereket açardık. Fakat yalanladılar. Bu sebeple onları yapmakta olduklarıyla yakaladık....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o ülkelerin ahalisi iman edip Allah’a karşı gelmekten sakınsal
ardı,
elbette Biz üzerlerine gökten, yerden nice bereket ve bolluk kapılarını açardık. Fakat onlar peygamberleri yalancı saydılar, Biz de işledikleri kötülükler sebebiyle kendilerini cezaya çarptırdık....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
(O) ülkelerin halkı inanıp (kötülüklerden) korunsal
ardı,
elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyle yakaladık....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o ülkeler halkı inansalardı ve korkup sakınsal
ardı,
gerçekten üzerlerine hem gökten, hem de yerden (sayısız) bolluklar (bereketler) açardık; ancak onlar yalanladılar, biz de onları kazanageldikleri nedeniyle yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
Eğer o beldelerin ahalisi iman edip sakınsal
ardı,
Biz onların üzerine gökten ve yerden bereket kapılarını açardık. Fakat onlar peygamberlerini yalanladılar; Biz de kendi kazandıkları günahlarla onları yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 96. Ayet:
O medeniyetlerin halkı inanıp korunsal
ardı,
elbette ki üzerlerine gökten ve yerden bereketler saçardım. Ama yalanladılar, biz de onları, kazanır olduklarıyla yakalayıverdik....
Əraf Suresi, 107. Ayet:
(107-10) 8 Musa, asasini yere atar atmaz apacik bir yilan oluverdi; elini cikardi, bakanlar bembeyaz oldugunu gorduler. *...
Əraf Suresi, 107. Ayet:
(107-108) Musa, asasını yere atar atmaz apaçık bir yılan (ejderha) oluverdi; elini çık
ardı,
bakanlar bembeyaz olduğunu gördüler....
Əraf Suresi, 107. Ayet:
(107-108) Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere bırakıverdi, bir de ne görsün: o koskoca bir ejderha kesilmiş! Elini sıyırıp çık
ardı,
bir de ne görsün: Bakan kimseler için parlak mı parlak, ışık saçan bir el haline gelmiş!...
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Ve (Musa) elini çekip çık
ardı,
birden o (el) parlayan beyaz ışık hâlinde göründü!...
Əraf Suresi, 108. Ayet:
(107-10) 8 Musa, asasini yere atar atmaz apacik bir yilan oluverdi; elini cikardi, bakanlar bembeyaz oldugunu gorduler. *...
Əraf Suresi, 108. Ayet:
(107-108) Musa, asasını yere atar atmaz apaçık bir yılan (ejderha) oluverdi; elini çık
ardı,
bakanlar bembeyaz olduğunu gördüler....
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Elini çık
ardı,
bakanlar için bembeyaz oluverdi....
Əraf Suresi, 108. Ayet:
ve elini sıyırdı çık
ardı,
ne baksın o bakanlara bembeyaz parlıyor...
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Elini sıyırıp çık
ardı,
ne baksın; o seyredenlere ışık saçan bembeyaz bir el!...
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Ve elini yeninin altından çık
ardı,
bakanlar onun ak bir parıltı saçtığını gördüler....
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Ve elini (koynundan) çık
ardı,
bir de ne görsünler, o da bakanlara bembeyaz (nûr saçan bir el)!...
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Elini çık
ardı,
ne görsün; o da bakanlara bembeyaz....
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Ve elini (cebinden) çık
ardı,
o hemen bakanlar için bembeyaz (bir nûr) kesildi....
Əraf Suresi, 108. Ayet:
(107-108) Bunun üzerine Mûsâ, asasını yere bırakıverdi, bir de ne görsün: o koskoca bir ejderha kesilmiş! Elini sıyırıp çık
ardı,
bir de ne görsün: Bakan kimseler için parlak mı parlak, ışık saçan bir el haline gelmiş!...
Əraf Suresi, 108. Ayet:
Ve elini (böğründen) çık
ardı,
birden o, bakanlar için, bembeyaz parlayan bir şey oldu....
Əraf Suresi, 119. Ayet:
Artık orada mağlûb olmuşl
ardı,
küçük düşmüşlerdi...
Əraf Suresi, 131. Ayet:
Fakat kendilerine iyilik geldiği zaman ha, bu bizim hakkımız dediler, ve başlarına bir kötülük gelirse Musâ ile ma'ıyyetindekilerden teşe'üm ediyorl
ardı,
şum kuşları ise ancak Allah yanındadır ve lâkin ekserîsi bilmezlerdi...
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Ve Beni İsraîle denizi atlattık, derken bir kavme vardılar, toplanmışlar kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorl
ardı,
ya Musâ! dediler: Bunların bir çok ilâhları olduğu gibi sen de bize bir ilâh yap, siz, dedi: Gerçekten cahillik ediyorsunuz...
Əraf Suresi, 141. Ayet:
Hani sizi Firavun soyundan kurtarmıştık. Size en ağır işkenceleri yapıyorl
ardı,
aşağılık bir hale getiriyorlardı sizi, oğullarınızı öldürüyorlar da kadınlarınızı bırakıyorlardı ve bunda da Rabbinizden büyük bir sınama vardı size....
Əraf Suresi, 141. Ayet:
Hem düşünseniz, a sizi Ali Fir'avnden kurtardığımız hengâmı, size azabın kötüsünü peyliyorl
ardı,
oğullarınızı boyuna katlediyorlar, kadınlarınızı diri tutuyorl
ardı,
bunda size rabbınız tarafından azîm bir imtihan var...
Əraf Suresi, 141. Ayet:
Hem düşünseniz ya, sizi Firavun'un adamlarından kurtardığımız zaman, size işkencenin kötüsünü peyliyorl
ardı,
oğullarınızı boyuna öldürüyor, kadınlarınızı diri tutuyorlardı. Bunda sizin için Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan vardı....
Əraf Suresi, 141. Ayet:
Ve (yâd ediniz ki) sizi Fir'avun'un âl'inden kurtarmıştık. Size azabın en şiddetlisini tattırıyorlardı. Oğullarınızı katlediyorl
ardı,
kadınlarınızı da diri bırakıyorlardı. Ve bunda sizin için Rabbiniz tarafından büyük bir imtihan var idi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Vaktâki Musâ kavmine gadabnâk, esefnâk, olarak döndü, bana arkamdan ne fena halef oldunuz? Rabbınızın emrini ivdiniz mi? dedi ve elvahı bırakıverib kardeşini başından tuttu, kendine doğru çekiyordu, Anam oğlu, dedi: inan olsun bu kavm beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorl
ardı,
sen de benimle düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavm ile beraber tutma...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: «Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbinizin emriyle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?» Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, «Ey anamın oğlu!» dedi, «inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorl
ardı,
sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma.»...
Əraf Suresi, 154. Ayet:
Vaktâki Musâdan gadab sustu, elvahı aldı ve onlardaki yazıda bir hidayet ve bir rahmet v
ardı,
fakat öyle kimselere ki onlar sırf rabları için rehbet duyarlar...
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Onları on iki kabile halinde topluluklara ayırdık. Halkı kendisinden su istediği zaman Musa'ya, 'Asan ile taşa vur,' diye vahyettik. Ondan on iki göze fışkırdı ve her kabile içeceği yeri bildi. Ayrıca onları bulutlarla gölgelendirdik ve üzerlerine menna ve bıldırcın indirdik: 'Size verdiğim rızıklardan yeyin.' Onlar bize haksızlık etmiyorl
ardı,
kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı....
Əraf Suresi, 163. Ayet:
Sor onlara, o denizin hadâret, bir iskelesi olan o şehrin başına geleni, o vakit Sebtte tecavüz ediyorlardı: o vakit ki Sebt -ıbadet için ta'tıl- yaptıkları gün balıkları yanlarına akın akın geliyorl
ardı,
Sebt yapmıyacakları gün ise gelmiyorl
ardı,
işte biz onları fasıklıkları sebebiyle böyle imhitana çekiyorduk...
Əraf Suresi, 163. Ayet:
Bir de onlara, o deniz kıyısındaki şehrin başına gelenleri sor. O sırada onlar cumartesi yasağına riayet etmiyorlardı. Cumartesi günü balıklar akın akın geliyorl
ardı,
yasak olmadığı gün gelmiyorlardı. Yoldan çıkıp sapıklık yaptıkları için biz de onları işte böyle sınıyorduk....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
O Yahudî’leri yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık; içlerinde sâlihleri (iyileri) de v
ardı,
bunlardan aşağı (küfürde) olanlar da. Onları hem nimetle, hem de musibetle imtihan ettik ki, gerçeğe dönsünler....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve onları yer yüzünde bir çok ümmetlere parçaladık, içlerinden salihleri de v
ardı,
beri benzerleri de. Ve onları kâh ni'met ve kâh musibet ile imtihan da ettik ki rücu' ederler...
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve onları yeryüzünde birçok milletlere parçaladık. İçlerinde iyi olanları da v
ardı,
iyinin altında olanları da. Onları bazan nimet, bazan da musibet ile imtihan ettik ki, döneler....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık. İçlerinde iyi olanları da v
ardı,
olmayanları da. Onları biz, bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları parça parça topluluklar halinde dünyanın her yerine dağıttık. Aralarında iyi kimseler de v
ardı,
iyi olmayanlar da. Kötülüklerden dönüş yaparlar diye onları gâh nimetler, gâh musîbetlerle imtihan ettik....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Adem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çık
ardı,
onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
(172-17) 3 Rabbin, insanoglunun sulbunden soyunu alip devam ettirmis, onlara: «Ben sizin Rabbiniz degil miyim» demis ve buna kendilerini sahit tutmustu. Onlar da: «Evet sahidiz» demislerdi. Bu, kiyamet gunu, «Bizim bundan haberimiz yoktu» dersiniz veya «Daha once babalarimiz Allah'a ortak kosmuslardi, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, bosa calisanlarin yaptiklarindan oturu yok eder misin?» dersiniz diyedir....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
(172-173) Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: 'Evet şahidiz' demişlerdi. Bu, kıyamet günü, 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşl
ardı,
biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
Kıyamet gününde, biz bundan habersizdik demeyesiniz diye Rabbin Âdem oğullarından, onların bellerinden zürriyetlerini çık
ardı,
onları kendilerine şahit tuttu ve dedi ki: Ben sizin Rabbiniz değil miyim? (Onlar da), Evet (buna) şâhit olduk, dediler....
Əraf Suresi, 173. Ayet:
(172-17) 3 Rabbin, insanoglunun sulbunden soyunu alip devam ettirmis, onlara: «Ben sizin Rabbiniz degil miyim» demis ve buna kendilerini sahit tutmustu. Onlar da: «Evet sahidiz» demislerdi. Bu, kiyamet gunu, «Bizim bundan haberimiz yoktu» dersiniz veya «Daha once babalarimiz Allah'a ortak kosmuslardi, biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, bosa calisanlarin yaptiklarindan oturu yok eder misin?» dersiniz diyedir....
Əraf Suresi, 173. Ayet:
Ya da «babalarımız daha önce Allah'a ortak koşmuşl
ardı,
biz ise onlardan sonraki soy idik; haksız ve boş bir düzen kuranların yaptığından dolayı bizi helak mı ediyorsunuz?» dememeniz içindir....
Əraf Suresi, 173. Ayet:
(172-173) Rabbin, insanoğlunun sulbünden soyunu alıp devam ettirmiş, onlara: 'Ben sizin Rabbiniz değil miyim' demiş ve buna kendilerini şahit tutmuştu. Onlar da: 'Evet şahidiz' demişlerdi. Bu, kıyamet günü, 'Bizim bundan haberimiz yoktu' dersiniz veya 'Daha önce babalarımız Allah'a ortak koşmuşl
ardı,
biz de onlardan sonra gelen bir soyuz, bizi, boşa çalışanların yaptıklarından ötürü yok eder misin?' dersiniz diyedir....
Əraf Suresi, 173. Ayet:
'Ya da şöyle diyemeyesiniz diye; «Vaktiyle atalarımız müşrik olmuşl
ardı,
biz onlardan sonra gelen kuşaklardık, bizi eğri yola sapanların yaptıklarından dolayı mı mahvedeceksin?»...
Ənfal Suresi, 6. Ayet:
Sanki goz gore gore olume surukleniyorlarmis gibi, gercek ortaya ciktiktan sonra bile seninle tartisiyorlardi,...
Ənfal Suresi, 6. Ayet:
Tebeyyün etmişken hakta seninle münakaşa ediyorl
ardı,
sanki göre göre ölüme sevkolunuyorlardı...
Ənfal Suresi, 30. Ayet:
Hani bir vakıt dı o kâfirler seni tutub bağlamaları veya öldürmeleri veya sürüb çıkarmaları için sana tuzak kuruyorl
ardı,
onlar tuzak kurarlarken Allah da karşılığını kuruyordu, öyle ya Allah tuzakların hayırlısını kurar...
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
Ayetlerimizi dinledikleri zaman, 'İşittik,' diyorl
ardı,
'İstesek biz de bunun bir benzerini getiririz. Bu, geçmişlerin efsanelerinden başka bir şey değil.'...
Ənfal Suresi, 47. Ayet:
Onlar gibi olmayın ki diyarlarından çalım satarak ve nâsa gösteriş yaparak çıktılar ve Allah yolundan men'ediyorl
ardı,
halbuki Allah bütün amellerini çenber içine almıştı...
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Onları hazır bir ganîmete, yahut yakın bir yolculuğa çağırsaydın sana uyarl
ardı,
fakat meşakkatle alınacak olan bu yol, onlara uzak geldi. Allah'a and içerek gücümüz yetseydi sizinle berâber çıkardık diyecekler. Onlar, kendilerini helâk ediyorlar ve Allah biliyor ki onlar yalancıdır....
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Kolay bir kazanc, normal bir yolculuk olsaydi sana uyarlardi, fakat cikilacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, «Gucumuz yetseydi sizinle beraber cikardik» diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onlarin yalanci oldugunu elbette biliyor.*...
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Kolay bir kazanç, normal bir yolculuk olsaydı sana uyarl
ardı,
fakat çıkılacak yol onlara uzak geldi, kendilerini helak ederek, 'Gücümüz yetseydi sizinle beraber çıkardık' diye Allah'a yemin edeceklerdir. Allah, onların yalancı olduğunu elbette biliyor....
Tövbə Suresi, 46. Ayet:
Savaşa çıkmayı kursalardı elbette bir hazırlıkta bulunurl
ardı,
fakat Allah, onların çıkmasını hoş görmedi de onları alıkoydu ve kendilerine, oturun oturanlarla denildi....
Tövbə Suresi, 46. Ayet:
Savaşa çıkmayı istemiş olsal
ardı,
onun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat ALLAH onların katkısını istemedi ve onları yüreksiz ve isteksiz yaptı. Kendilerine, 'Oturanlarla birlikte oturun!,' denildi....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer sizin aranızda (savaşa) çıksal
ardı,
size kötülüğü arttırmalarından başka bir şey yapmazlardı. Sizin içinizde fitne çıkmasını isterler ve mutlaka sizin aranızda gayret gösterirler. Sizin aranızda onları dinleyecek olanlar var ve Allah zalimleri bilendir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer onlar da sizin içinizde (sefere) çıksal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacak ve sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer sizinle sefere çıksal
ardı,
size dertten başka katkıları olmayacaktı. Mutlaka fitne arzulayarak aranıza sokulurlardı. . . İçinizde onları dinleyenler var. Allâh zâlimleri (Esmâ'sıyla onların hakikati olarak) Bilen'dir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde, sizinle birlikte savaşa çıksal
ardı,
bozgunculuk etmekten, ortalık bulandırmaktan, zarar vermekten başka işe yaramayacaklardı. Aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların yalanlarına, propagandalarına kulak verecekler de vardı. Allah yolundaki faaliyetleri engellemek için menfi propaganda yapan zâlimlerin davranışlarını biliyor....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Sizinle birlikte çıksal
ardı,
size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulmedenleri bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinde (Sizinle birlikte savaşa) çıkmış olsal
ardı,
bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmayacak ve sizi fitneye uğratmak maksadıyla aralarınza saldıracaklardı. İçinizde de onları dinliyecekler vardı. Allah, zalimleri çok iyi bilendir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Aranizda savasa cikmis olsalardi, ancak sizi bozmaga calisirlar ve fitneye dusurmek icin araniza sokulurlardi. Icinizde onlara kulak verenler var. Allah kendilerine yazik edenleri bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer aranızda onlar da (savaşa) çıkmış olsal
ardı,
fesad ve fenalık artırmaktan başka bir şey yapmazlardı. Sizi fitneye düşürmek arzusuyla aranıza sokulup entrikalar çevirirlerdi; aranızda onlara kulak verenler de vardır. Allah zâlimleri çok iyi bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Aranızda savaşa çıkmış olsal
ardı,
ancak sizi bozmağa çalışırlar ve fitneye düşürmek için aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara kulak verenler var. Allah kendilerine yazık edenleri bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde (onlar da savaşa) çıksal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardır. Allah zalimleri gayet iyi bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Sizinle çıksal
ardı,
size yalnız karışıklık katarl
ardı,
aranıza fitne ve çekişme sokarlardı. İçinizde de onlara kulak verenler var. ALLAH zalimleri çok iyi Bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde çıkmış olsalardı bozgunluk etmekten başka bir faideleri olmıyacak ve sizi fitneye uğratmak maksadiyle aralarınıza saldıracakl
ardı,
içinizde de onları dinliyecekler v
ardı,
Allah o zalimleri bilir...
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde çıkmış olsal
ardı,
bozgunculuk çıkarmaktan başka bir faydaları olmayacak ve sizi fitneye düşürmek maksadıyla aralarınıza saldıracaklardı. İçinizde onları dinleyecekler de vardı. Allah o zalimleri bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsal
ardı,
bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer sizinle birlikte sefere çıksal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı, sizi birbirinize düşürmek için aranıza atılacaklar, balıklama dalacaklardı. Aranızda onların sözlerine kulak verecekler de vardı. Allah zalimlerin kimler olduğunu bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Sizinle birlikte çıksal
ardı,
size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Tanrı, zulmedenleri bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde (savaşa) çıkmış olsal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir şey artırmazlardı ve sizi fitneye düşürmek isteyerek aranızda koşarlardı. İçinizde onları can kulağıyla dinleyecek olanlar da var. Allah ise, o zâlimleri çok iyi bilendir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer sizin aranızda (cihada) çıkacak olsal
ardı,
size bozgunluktan başka birşey arttırmış olmayacaklardı ve sizin aranıza fitne sokmak isteyerek koşar dururlardı. Ve sizin aranızdan onları ziyâdesiyle dinleyenler de vardır. Allah Teâlâ o zalimleri tamamıyla bilicidir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer içinizde onlar da (sefere) çıkmış olsal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı ve mutlaka fitne çıkarmak isteyerek aranıza sokulurlardı. İçinizde de onlara iyice kulak verenler var. Allah zâlimleri gayet iyi bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Aranızda savaşa çıkmış olsal
ardı,
ancak sizi bozmaya çalışırlar ve fitneye düşürmek için aranıza sokulurlardı. İçinizde onlara kulak kabartanlar vardır. Allah zalimleri bilendir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Şayet sizinle çıkmış olsal
ardı,
bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmazdı. Fesat ve fenalığı artırmaktan başka bir iş yapmazlardı. Sizi fitneye düşürmek arzusuyla aranıza sokulup entrikalar çevirirlerdi. Aranızda onlara kulak verenler de vardır. Allah o zalimleri pek iyi bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Sizin içinizde (sefere) çıkmış olsal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı. Sizi birbirinize düşürmek için hemen aranıza sokulurl
ardı,
içinizde de onlara kulak verenler vardı. Allâh zâlimleri bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Sizinle birlikte çıksal
ardı,
size 'kötülük ve zarardan' başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi. İçinizde onlara 'haber taşıyanlar' vardır. Allah, zulme sapanları bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Aranızda sefere çıkmış olsal
ardı,
size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacaktı; sizi fitneye uğratmak isteğiyle aranıza sokulacaklardı. İçinizde onlara gerçekten kulak verecekler de vardı. Alah, zalimleri iyice biliyor....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
And olsun ki, daha once de fitne koparmak istemislerdi. Sana karsi bir takim isler ceviriyorlardi, sonunda onlar istemedekleri halde hak ortaya cikti, Allah'in emri ustun geldi....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
And olsun ki, daha önce de fitne koparmak istemişlerdi. Sana karşı bir takım işler çeviriyorl
ardı,
sonunda onlar istemedikleri halde hak ortaya çıktı, Allah'ın emri üstün geldi....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer onlar, sığınacak bir yer veya mağara(lar) veya girilecek bir yer bulsal
ardı,
mutlaka oraya yönelip, süratle koşarlardı (kaçarlardı)....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer sığınacak bir yer veya (gizlenecek) mağaralar yahut girilecek bir delik bulsal
ardı,
hemen koşarak oraya kaçarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer sığınacak bir yer yahut (barınabilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsal
ardı,
koşarak o tarafa yönelip giderlerdi....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsal
ardı,
hızla oraya yönelip koşarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer sığınacak bir yer, veya barınacak mağaralar, veya sokulacak bir delik bulsal
ardı,
başlarını diker ve sizden uzak olmak için oraya doğru koşarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Bir siginak veya magara yahut girecek bir yer bulmus olsalardi, carcabuk oraya yonelirlerdi....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer sığınacak bir yer veya barınacak bir takım mağaralar veya sokulacak bir çukur bulsal
ardı,
önlerine geçilmiyecek şekilde yüzçevirip oraya koşarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Bir sığınak veya mağara yahut girecek bir yer bulmuş olsal
ardı,
çarçabuk oraya yönelirlerdi....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer sığınacak bir yer yahut (barınabilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsal
ardı,
koşarak o tarafa yönelip giderlerdi....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar ya da sokulacak bir delik bulsal
ardı,
başlarını dikip ona doğru koşarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsal
ardı,
hızla oraya yönelip koşarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer bir sığınak veya mağaralar veya girecek herhangi bir delik bulsal
ardı,
elbette onlar koşarak oraya yönelirlerdi....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer bir sığınılacak yer veya mağaralar veya girecek bir delik bulsal
ardı,
onlar koşar oldukları halde oraya dönerlerdi....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer onlar sığınılacak bir yer, yahut mağaralar, ya da bir delik bulsal
ardı,
hemen oraya doğru yönelip koşarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer (sizden korunmak için) sığınacak bir yer, yahut (barınacak) mağaralar, ya da sokulacak bir delik bulsal
ardı,
hemen oraya doğru koşarlardı....
Tövbə Suresi, 57. Ayet:
Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsal
ardı,
hızla oraya yönelip koşarlardı....
Tövbə Suresi, 58. Ayet:
Onlardan, sadakaları vermede seni ayıplayan da var. O maldan diledikleri verilseydi hoşlanırl
ardı,
verilmeyince de hemen kızarlar....
Tövbə Suresi, 62. Ayet:
Gönlünüzü hoş etmek için, Esmâ'sıyla onların hakikati olan Allâh namına yemin ederler. . . Eğer iman edenler olsal
ardı,
(bilirlerdi ki) razı edilmesi gereken (Esmâ'sıyla hakikatleri olan) Allâh ve Rasûlü'dür!...
Tövbə Suresi, 62. Ayet:
Sizin hoşnutluğunuzu kazanmak için Allah'a yemin ederler. Oysa eğer mü'min olsal
ardı,
Allah'ın ve peygamberin hoşnutluğunu kazanmayı daha gerekli görürlerdi....
Tövbə Suresi, 62. Ayet:
(O ikiyüzlüler) sizi hoşnut bırakmak için (iyi niyetle edip eyledikleri konusunda) yüzünüze karşı Allaha yemin ederler. Oysa, eğer gerçekten inanmış olsal
ardı,
başka herkesten önce Allahı ve Onun Elçisini hoşnut etmeye çalışmaları gerekirdi!...
Tövbə Suresi, 62. Ayet:
Gönlünüzü hoş etmek için size (gelip) Allah'a yemin ederler. Halbuki inanmış olsal
ardı,
Allâh'ı ve Resulünü hoşnud etmeleri daha uygundu....
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
Sizden evvelkiler gibi ki kuvvetce sizden daha çetin, mal ve evlâdca sizden daha çok idiler de dünya hayatından kısmetleriyle zevk sürmeğe bakmışl
ardı,
o sizden evvelkiler kısmetleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız, siz de o batağa dalan gibi daldınız, işte bunların Dünya ve Âhırette bütün amelleri heder oldu ve işte bunlar hep o husran içinde kalanlardır...
Tövbə Suresi, 118. Ayet:
O üç kişiye de ki giri bırakılmışl
ardı,
nihayet o derece bunalmışlardı ki yeryüzü bütün genişliğile başlarına dar geldi vicdanları da kendilerini tazyık etti ve Allahdan yine Allaha sığınmaktan başka çare olmadığını anladılar, evet, tam o vakıt tevbelerinin kabulile tekrar iltifat buyurdu ki o tevbekârlar miyanına rucu' etsinler, hakıkat, Allah, odur öyle tevvab, öyle rahîm...
Tövbə Suresi, 118. Ayet:
Ve üç kişiye de ki, onlar geri bırakılmışl
ardı,
hattâ yeryüzü, genişliğiyle beraber onların üzerine dar gelmişti. Kalpleri kendilerine darlaşmıştı ve Allah Teâlâ'ya sığınmadan başka O'ndan sığınacak bir şey bulunmadığını anladılar. Sonra onlara tevbekar olmaları için tevbe nâsip buyurdu. Şüphe yok ki Allah Teâlâ'dır tevbeleri en çok kabul eden, en çok merhametli olan ancak O'dur....
Hud Suresi, 20. Ayet:
Onlar yeryüzünde (Allah’ı) âciz bırakıcı kimseler değillerdir ve onların Allah’dan başka, (kendilerini kurtarabilecek) hiçbir dostları yoktur. (Âhirette) onlara azab kat kat artırılır. Çünki (kendilerine anlatılan hakikatleri) ne (tahammül ederek) dinleyebiliyorl
ardı,
ne de görebiliyorlardı....
Hud Suresi, 68. Ayet:
Sanki orada bir şenlik kurmamışl
ardı,
bak Semûd, hakıkaten rablarına küfrettiler bak defoldu gitti Semûd....
Hud Suresi, 75. Ayet:
Çünkü İbrâhim, gerçekten de pek halîmdi, fazla duâ edip ağl
ardı,
kendisini tamamıyla Tanrıya vermişti....
Hud Suresi, 78. Ayet:
Kavmi ona zıpır zıpır koşup gelmişlerdi ve bundan evvel kötü kötü fi'ıller yapıyorl
ardı,
ey kavmim! Dedi, daha şunlar kızlarım, onlar sizin için daha temiz, artık Allahdan korkun, beni müsafirlerim hakkında rusvây etmeyin, hiç içinizde aklı başında bir adem yok mu?...
Hud Suresi, 80. Ayet:
Ne v
ardı,
dedi: benim size karşı bir kuvvetim olsa idi; veya çok sarp bir kal'aya sığınabilse idim?...
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve kavminden ileri gelenlere fakat gene de onlar Firavun'un buyruğuna uymuşl
ardı,
halbuki Firavun'un buyruğu, hiç de doğruyu göstermiyor, hayra sevketmiyordu....
Yusif Suresi, 18. Ayet:
Yûsuf'un gömleği üstüne sahte bir kan çalmışl
ardı,
getirdiler. Babaları dedi ki: "İş, söylediğiniz gibi değil. Nefisleriniz sizi aldatıp bir işe itmiş. Artık bana düşen, güzelce sabretmek. Anlattıklarınıza karşı yalnız müsteân olan Allah'tan yardım istenir."...
Yusif Suresi, 19. Ayet:
Derken bir yolcu kafilesi geçerken kuyudan su almak için birini yollamışl
ardı,
o da kovasını kuyuya salınca müjde diye bağırmıştı, burada bir genç var ve onu çıkarıp bir ticâret malı gibi gizlemişlerdi; Allah'sa onların yaptıklarını biliyordu....
Yusif Suresi, 19. Ayet:
Öteden bir kervan gelmiş, sucularını göndermişlerdi; v
ardı,
kovasını saldı ve: «A, müjde, bu bir erkek çocuk!» dedi. Onu tutup bir ticaret malı olarak gizlediler. Allah ise, ne yapacaklarını biliyordu....
Yusif Suresi, 19. Ayet:
Daha sonra bir kafile gelmiş, sucularını da göndermişlerdi. V
ardı,
kovasını kuyuya saldı, «Müjde hey, müjde! İşte bir çocuk!» dedi. Ve onu satılık bir mal olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu....
Yusif Suresi, 19. Ayet:
(Gelelim Yusuf’a) Öteden bir kafile gelmiş, sucularını kuyuya göndermişlerdi. Saka v
ardı,
kovasını sarkıttı. "A müjde! müjde! işte bir civan!" dedi. Sucu ile yanındakiler, onu ticaret malı olarak satmak niyetiyle, kafilede olanlara onu bildirmeyip gizlediler. Ama Allah Teâlâ, onların ne yapacaklarını pek iyi biliyordu!...
Yusif Suresi, 24. Ayet:
Andolsun ki kadın, ondan murât almayı iyice kurmuştu, eğer Rabbinin burhanını görmeseydi Yûsuf da onun hakkında niyetini boz
ardı,
işte biz ondan çirkin ve kötü şeyleri böylece giderdik, çünkü şüphe yok ki o, gönlünü bize bağlamış kullarımızdandı....
Yusif Suresi, 76. Ayet:
Bunun üzerine kardeşinin kabından evvel onların kaplarından başladı, sonra onu kardeşinin kabından çık
ardı,
işte Yusüf için böyle bir tedbir yaptık, Melikin dininde (ceza kanununda) kardeşini almasına çare yoktu, lâkin Allahın dilemesi başka, biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin fevkında bir alîm vardır....
Yusif Suresi, 76. Ayet:
Bunun üzerine (Yusuf) kardeşinin kabından önce, onların kaplarını aramaya başladı, sonra onu kardeşinin kabından çık
ardı,
işte Yusuf için böyle bir tedbir yaptık! Melik'in kanununa göre kardeşini alıkoymasına çare yoktu. Ancak Allah'ın dilemesi başka! Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ve her ilim sahibinin üstünde bir bilen vardır....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ebeveynini taht üzerine çık
ardı,
onlar da (ebeveyn ve on bir kardeş) kendisine hürmet için eğildiler (veya kendisine kavuştuklarından şükür secdesine kapandılar). Yûsuf dedi ki: “-Ey babacığım! işte bu, önceden gördüğüm rüyanın tâbiridir. Doğrusu Rabbim onu tahakkuk ettirdi, hakikaten bana ihsan buyurdu. Çünkü beni zindandan çık
ardı,
şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi, çölden (bana) getirdi. Muhakkak ki Rabbim, dilediğine lütfedicidir; çünkü O Alîm’dir, Hakîm’dir....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ve ebeveynini taht üzerine çık
ardı,
hepsi onun için secdeye kapandılar, ve ey babacığım, dedi: işte bundan evvelki ru'yamın te'vili bu, hakikaten rabbım, onu hak kıldı, hakikaten bana ihsan buyurdu çünkü beni zındandan çıkardı ve sizi badiyeden getirdi. Şeytan benimle biraderlerimin arasını dürtüşdürdükten sonra, hakikat rabbım meşiyetinde lâtif, hakikat bu, o, öyle alîm, öyle hakîm...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana ve babasını taht üzerine çık
ardı,
hepsi Yusuf için secdeye kapandılar. Yusuf da: «Ey babacığım, işte bundan önceki rüyamın yorumu bu; gerçekten Rabbim onu gerçekleştirdi, cidden bana iyilikte bulundu; çünkü beni zindandan çıkardı; şeytan benimle kardeşlerimin arasını dürtüştürdükten (bozduktan) sonra sizi çölden buraya getirdi. Gerçekten Rabbim, dilediği şey için aldığı tedbirde çok hoş davranır. Gerçek şu ki, O, herşeyi çok iyi bilen, her yaptığın bir hikmete göre yapandır....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana babasını tahtın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (önünde saygı ile eğildiler. Yûsuf): "Babacığım, dedi, işte bu, önceden (gördüğüm) rü'yânın yorumudur. Rabbim onu gerçek yaptı, bana iyilik etti; zira şeytân, benimle kardeşlerim arasına fitne soktuktan sonra O, beni zindandan çık
ardı,
sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabbim dilediği şeyi çok ince düzenler. O, (her tedbiri) bilen, her şeyi yerli yerince yapandır."...
İbrahim Suresi, 6. Ayet:
Ve o vakıt Musâ kavmine dedi ki: Allahın üzerindeki nı'metini anın: bir vakıt sizi Âli Firanvden kurt
ardı,
sizi azâbın kötüsüne peyliyorlardı ve oğullarınızı boğazlayıp kadınlarınızı diri tutmak istiyorlardı ve bunda rabbınızdan size azîm bir imtihan var...
İbrahim Suresi, 6. Ayet:
Ve o vakit Mûsa kavmine demişti ki: Allah'ın üzerinize olan nîmetini yâd edin. O zaman ki sizi Fir'avun'un erlerinden kurtardı. Onlar sizi kötü azaba sürüklüyorlardı. Ve oğullarınızı boğazlıyorl
ardı,
kadınlarınızı da diri bırakıyorlardı ve bunda sizin için Rabbinizden büyük bir imtihan vardır....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allâh ki Semâları ve Arz'ı yarattı; semâdan bir su inzâl etti de onunla sizin için rızık olarak semerattan çık
ardı,
hükmüyle denizde yüzsün diye gemiyi sizin hizmetinize verdi; nehirleri de!...
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
O Allah ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirerek, onun aracılığı ile size rızık olarak çeşitli meyvalar ortaya çık
ardı,
O'nun buyruğu ile denizde yüzen gemiyi yararınıza sundu, nehirleri yararınıza sundu....
Hicr Suresi, 14. Ayet:
Onlara gökten bir kapı açsak da orada devamlı yükseliyor olsal
ardı,
diyecek bir şey bulurlardı....
Hicr Suresi, 14. Ayet:
Onlara gökten bir kapı açsak ve onun içinde yükselecek olsal
ardı,
...
Hicr Suresi, 14. Ayet:
(14-15) Eğer onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkacak olsal
ardı,
gerçekten: 'Herhâlde gözlerimiz boyandı; daha doğrusu biz (galibâ) sihirlenmiş kimseler topluluğuyuz!' diyeceklerdi....
Hicr Suresi, 14. Ayet:
Hatta onlara gökten bir kapı açsaydık ve oraya biteviye yükseliyor olsal
ardı,
...
Hicr Suresi, 15. Ayet:
(14-15) Eğer onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıkacak olsal
ardı,
gerçekten: 'Herhâlde gözlerimiz boyandı; daha doğrusu biz (galibâ) sihirlenmiş kimseler topluluğuyuz!' diyeceklerdi....
Nəhl Suresi, 41. Ayet:
Baskı, zulüm ve işkenceye uğradıktan sonra, Allah yolunda, memleketlerinden, özgürce Allah’a kulluk ve ibadet etmek, güç ve gönül birliği yapmak için hicret edenleri, dünyada güzel bir yere yerleştireceğiz, devlet kurduracağız. Eğer bilmiş olsal
ardı,
âhiretin, ebedî yurdun mükâfatı elbette daha büyüktür....
Nəhl Suresi, 78. Ayet:
Ve Allah sizi, analarınızın karnından çık
ardı,
hiçbir şey bilmezdiniz ve size, şükredesiniz diye kulak verdi, gözler verdi, gönüller verdi....
Nəhl Suresi, 78. Ayet:
Allah sizi, hiçbir şey bilmez halde, analarınızın karınlarından çık
ardı,
size kendisine şükredesiniz diye işitme duyusu, gözler ve kalpler verdi....
Nəhl Suresi, 78. Ayet:
Allâh sizi, (hiçbir şey bilmediğiniz durumda) annelerinizin karınlarından çık
ardı,
size işitme (duyusu), gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz....
Nəhl Suresi, 78. Ayet:
Allah sizi annelerinizin karınlarından çık
ardı,
hiçbir şey bilmiyordunuz; şükredebilesiniz diye size işitme gücü, gözler ve gönüller verdi....
Nəhl Suresi, 93. Ayet:
Allah dileseydi mutlaka hepinizi bir tek ümmet yap
ardı,
fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola eriştirir ve herhalde hepiniz, bütün yaptıklarınızdan sorumlu olacaksınız....
Nəhl Suresi, 93. Ayet:
Allâh dileseydi, hepinizi, bir tek ümmet yap
ardı,
fakat (O), dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Ve siz, mutlaka yaptığınız şeylerden sorulacaksınız....
Nəhl Suresi, 120. Ayet:
Hakıykaten İbrâhîm (başlı başına) bir ümmetdi; Allaha itaatkârdı, (baatıl dînlerden uzak ve) müvahhid bir müslümandı. O, (hiçbir zaman) müşriklerden olmamışdır. ...
İsra Suresi, 73. Ayet:
Ey Muhammed, müşrikler az kalsın seni, indirdiğimiz vahiyden ayırıp adımıza başka sözler uydurmanı sağlıyorl
ardı,
eğer bunu başarabilselerdi, seni dost edineceklerdi....
İsra Suresi, 88. Ayet:
De ki: "Bütün insanlar ve görünmeyen varlıklar bu Kuran'ın bir benzerini ortaya koymak için bir araya gelselerdi ve, birbirlerine (bu konuda) destek olmak için ellerinden gelen her şeyi yapsal
ardı,
yine de onun benzerini ortaya koyamazlardı!"...
İsra Suresi, 95. Ayet:
De ki: «Yeryuzunde yerlesip dolasanlar melek olsalardi, biz de onlara gokten peygamber olarak bir melek gonderirdik.»...
İsra Suresi, 95. Ayet:
De ki: 'Yeryüzünde yerleşip dolaşanlar melek olsal
ardı,
biz de onlara gökten peygamber olarak bir melek gönderirdik.'...
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorl
ardı,
(bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Bu suretle de kendilerine vukuf peyda ettirdik ki Allahın va'di hakk olduğunu ve saat, hakıkaten şüphesiz bulunduğunu bilsinler, o sırada aralarında emirlerine niza' ediyorl
ardı,
bunun üzerine dediler ki: üstlerine bir bina yapın, rabları onları daha iyi bilir, onların emri üzerine galebe etmiş olanlar elbette, dediler: biz bunların üzerine bir mescid ediniriz...
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Tanrı'nın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında buyruklarını / buyrultularını (isteklerini) tartışıyorl
ardı,
(bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, rableri onları daha iyi bilir." Onların buyrultularına galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler....
Kəhf Suresi, 29. Ayet:
1.
ve kulil hakku (ve kul el hakku)
: ve de ki hak
2.
min rabbi-kum
: Rabbinizdendir
3.
fe men şâe
: bundan sonra dileyen kimse
4.
Kəhf Suresi, 43. Ayet:
Çünkü şimdi artık onun ne Allah yerine kendisine yardım ulaştıracak kimsesi v
ardı,
ne de kendi başının çaresine bakabilecek durumdaydı....
Kəhf Suresi, 43. Ayet:
Artık ne ona Allah'tan başka yardım edebilecek birileri v
ardı,
ne de o kendi başının çaresine bakacak haldeydi....
Kəhf Suresi, 61. Ayet:
Ikisi, iki denizin birlestigi yere ulasinca, baliklarini unutmuslardi, balik bir delikten kayip denizi boyladi....
Kəhf Suresi, 61. Ayet:
İkisi, iki denizin birleştiği yere ulaşınca, balıklarını unutmuşl
ardı,
balık bir delikten kayıp denizi boyladı....
Kəhf Suresi, 79. Ayet:
Evvelâ gemi, denizde çalışan bir takım biçarelerin idi, ben onu ayıblandırmak istedim ki: ötelerinde bir Melik v
ardı,
her sağlam gemiyi gasben alıyordu...
Kəhf Suresi, 82. Ayet:
Duvarsa, şehirdeki iki yetim çocuğundu ve altında, onlara âit bir defîne v
ardı,
babaları da temiz bir adamdı. Rabbin, onların ergenlik çağına gelmelerini ve defînelerini çıkarıp elde etmelerini diledi. Bunları kendiliğimden yapmadım. İşte sabredemediğin şeylerin iç yüzü....
Kəhf Suresi, 86. Ayet:
Tâ ki, güneşin battığı yere v
ardı,
onu siyah bir çamur gözesinde gurub eder (gibi) buldu ve onun yanında bir kavim de buldu. Dedik ki: «Ey Zülkarneyn! Ya muazzep kılarsın veyahut haklarında güzelce bir muamele yaparsın.»...
Kəhf Suresi, 90. Ayet:
Da gide gide güneşin doğduğu yere v
ardı,
orada öyle bir topluluk buldu ki onların güneşten başka hiçbir elbisesi yoktu, öyle bir topluluğa doğmadaydı güneş orada....
Kəhf Suresi, 93. Ayet:
Tâ iki setin arasına v
ardı,
onların yanında bir topluluk buldu ki hemen hiçbir söz anlamıyorlardı....
Məryəm Suresi, 4. Ayet:
Demişti ki: Rabbim, kemiklerim bile incelip zayıfladı, saçım sakalım ağ
ardı,
parıl parıl parlamada başım sanki ve sana ne duâ etmişsem mahrûm olmadım ben....
Məryəm Suresi, 4. Ayet:
"Ya Rabbî, iyice yaşlandım, kemiklerim zayıfladı, eridi, başımdaki saçlarım ağ
ardı,
beyaz alevler gibi tutuştu. Ya Rabbî, Sana her ne için yalvardıysam, asla mahrum kalmadım."...
Məryəm Suresi, 14. Ayet:
Ebeveynine de ihsankârdı, zorba ve isyankâr değildi....
Taha Suresi, 87. Ayet:
'Sana verdiğimiz sözü kendi kafamıza göre bozmadık. O halkın süs eşyaları bize taşıtıldı. Onları attık. Samiri işte böyle bir şey ortaya çık
ardı,
' dediler....
Taha Suresi, 87. Ayet:
(87-88) Biz dediler, senin va'dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik Sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çık
ardı,
bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu...
Taha Suresi, 88. Ayet:
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çık
ardı,
"İşte, sizin ve ilahınız, Musa'nın ilahı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler....
Taha Suresi, 88. Ayet:
(87-88) Biz dediler, senin va'dine kendiliğimizden hulfetmedik ve lâkin o kavmin ziynetinden bir takım ağırlıklar yüklenmiş idik, onları ateşe attık, kezalik Sâmirî de bıraktı derken onlara bir dana, böğürmesi var bir cesed çık
ardı,
bunun üzerine dediler ki işte bu sizin ilâhınız ve Musânın ilâhı fakat unuttu...
Taha Suresi, 88. Ayet:
Böylece onlara böğüren bir buzağı heykeli döküp çık
ardı,
"işte, sizin de tanrınız Musa'nın da tanrısı budur; fakat (Musa) unuttu" dediler....
Taha Suresi, 88. Ayet:
Böylece onlara böğürmesi olan bir buzağı heykeli döküp çık
ardı,
«İşte, sizin de ilahınız, Musa'nın da ilahı budur; fakat (Musa) unuttu» dediler....
Ənbiya Suresi, 12. Ayet:
Be'simizi hissettikleri vakit, hemen oradan üzengi depiyorl
ardı,
...
Ənbiya Suresi, 14. Ayet:
Ve yalnızca: "Vah bize!" diye yanıp yakınırl
ardı,
"Doğrusu, gerçekten zalim kimselerdik biz!"...
Ənbiya Suresi, 77. Ayet:
Ve âyetlerimizi yalanlayan kavimden onun öcünü almıştık. Onlar, kötü bir kavim olmuşl
ardı,
biz de onların hepsini boğmuştuk....
Ənbiya Suresi, 78. Ayet:
Davud ile Süleymanı da, o vakit ki ikisi de hars hakkında huküm veriyorl
ardı,
o vakıt ki ekinde geceleyin kavmin davarı yayılmıştı, biz de hukümlerine şâhid idik...
Ənbiya Suresi, 78. Ayet:
Dâvûd ile Süleymân'ı da (an); hani onlar, toplumun davarının yayıldığı bir ekin hakkında hükmediyorl
ardı,
biz de onların hükümlerine tanık idik....
Ənbiya Suresi, 90. Ayet:
Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırl
ardı,
umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi....
Ənbiya Suresi, 90. Ayet:
Biz de onun duâsını kabul ederek, kendisine Yahyâ'yı bağışladık. Eşini de doğum yapacak hâle getirdik. Bütün bu peygamberler hayır işlerinde yarışırlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Onlar bize karşı çok itaatkârl
ardı,
bizim için derin saygı gösterenlerdi....
Ənbiya Suresi, 90. Ayet:
Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya'yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırl
ardı,
umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi....
Ənbiya Suresi, 91. Ayet:
Hani, bir de ırzını koruyan o kız v
ardı,
onu da an; biz, ona rûhumuzdan üflemiştik ve onu ve oğlunu, âlemlere bir delil yapmıştık....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Şunlar, mâbud olsalardı oraya uğramazl
ardı,
halbuki hepsi de orada ebedîdir....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer bunlar tanrılar olsal
ardı,
oraya gelip girmezler idi! Hepsi orada ebedî kalıcılardır....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Onlar tanrı olsal
ardı,
oraya girmezlerdi. Halbuki hepsi orada ebedî kalacaklar....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsal
ardı,
ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
O taptıklarınız (putlar), eğer ilâh olsal
ardı,
cehenneme girmezlerdi. Halbuki hepsi ebedî olarak orada kalacaklardır....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Onlar ilah olsal
ardı,
oraya girmezlerdi, oysa hepsi orada ebedi kalacaktır....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer onlar ilâh olsal
ardı,
oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer o taptıklarınız, gerçekten ilah olsal
ardı,
cehenneme girmezlerdi. Oysa hepsi sürekli olarak orada kalacaklardır....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer onlar (gerçek) tanrılar olsal
ardı,
ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer (o tapınıp durduğunuz düzmece nesneler) gerçekten tanrı olsal
ardı,
kuşkusuz, oraya girmezlerdi; ama (işte gördüğünüz gibi,) hepiniz orada yerleşip temelli kalacaksınız!"...
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer onlar birer ilâh olsal
ardı,
oraya girmezlerdi. Hepsi de orada ebedî kalacaklardır....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsal
ardı,
ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar....
Ənbiya Suresi, 99. Ayet:
Eğer onlar ilah olsal
ardı,
oraya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada sürekli kalacaklardır....
Nur Suresi, 12. Ayet:
Ne v
ardı,
onu işittiğiniz zaman mümin erkeklerle mümin kadınlar kendi kendilerine hüsnü zanda bulunup: «Bu açık bir iftiradır!» deselerdi?...
Nur Suresi, 20. Ayet:
Eğer Allah'ın size fazl-u keremi, rahmeti olmasaydı ve doğrusu Allah cok esirgeyen ve çok merhamet eden bulunmasaydı, (aranızda büyük fitneler çık
ardı,
bu yüzden cezanızı çarçabuk verirdi)....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
And olsun ki onlar (inkarcı sapıklar) âfet yağmuruna tutulup (yok edilen) kasabaya varmışl
ardı,
onu görmediler mi ? Hayır, yeniden dirilip kalkmayı ummazlar....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Onlar, üzerine bela yağmuru yağdırılmış bir beldeye de uğramışl
ardı,
onu görmediler mi? Hayır, onlar yeniden dirilişi düşünmüyorlar!...
Furqan Suresi, 45. Ayet:
Bakmaz mısın rabbına? Gölgeyi nasıl uzatmakta? Dilese idi elbet onu sâkin de kıl
ardı,
sonra nasıl Güneşi, ona delil kılmışız?...
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini koynundan çık
ardı,
bir de ne görsünler, bakanlara bembeyaz olmuş....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini koynundan çık
ardı,
derhal bakanlara parıl parıl parlayan bembeyaz bir el göründü....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini de çekip çık
ardı,
bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini cikardi, bakanlara bembeyaz gorundu. *...
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini çık
ardı,
bakanlara bembeyaz göründü....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Bir de elini çekti çık
ardı,
o da bakanlara bembeyaz oluverdi...
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
bir de elini (koynundan) çekti çık
ardı,
o da bakanlara bembeyaz oluverdi....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini de çekip çık
ardı,
bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş'....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini çık
ardı,
bir de ne görsün; bakanlara bembeyazdır....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Bir de elini çık
ardı,
bakanlara parıl parıl parlayan bir şey oluverdi....
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini de çekip çık
ardı,
bir de (ne görsün) o, bakanlar için 'parlayıp aydınlanıvermiş.'...
Şüəra Suresi, 33. Ayet:
Elini çık
ardı,
o da anında seyredenler önünde bembeyaz kesildi....
Nəml Suresi, 8. Ayet:
Vakta ki, o ateşe v
ardı,
şöyle nida olundu: “- Ateş yerinde olan Mûsa’ya ve etrafında bulunan meleklere bereket verildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah (bütün noksanlıklardan ve ihtiyaçtan) münezzehtir....
Nəml Suresi, 8. Ayet:
Ne vakit ki o ateşe v
ardı,
kendisine (şöyle) seslenildi: «Ateşin önündeki kimse ve çevresindekiler mubarek kılınmıştır. Âlemlerin Rabbı Allah (her türlü noksanlıktan, eş ve ortaktan) paktır, yücedir, münezzehtir....
Nəml Suresi, 8. Ayet:
Vaktâ ki oraya v
ardı,
kendisine nidâ olundu ki: «Bu ateşte olan da ve bunun etrafında bulunan da mübarek kılınmıştır ve âlemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ münezzehtir.»...
Nəml Suresi, 48. Ayet:
Şehirde dokuzlu bir çete v
ardı,
yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı....
Nəml Suresi, 48. Ayet:
Şehirde dokuz çete v
ardı,
hep Arzda fesad yaparlar, salâha yaramazlardı...
Nəml Suresi, 48. Ayet:
Şehirde dokuzlu bir çete v
ardı,
yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı....
Nəml Suresi, 48. Ayet:
O şehirde ise dokuz kişi vardı ki, yeryüzünde fesad çıkarıyorl
ardı,
ıslâh etmiyorlardı....
Nəml Suresi, 48. Ayet:
Ve şehirde dokuz kişi var idi ki, yerde fesada çalışıyorl
ardı,
ıslahda bulunmuyorlardı....
Nəml Suresi, 48. Ayet:
Şehirde dokuzlu bir çete v
ardı,
yeryüzünde bozgun çıkarıyorlar ve dirlik düzenlik bırakmıyorlardı....
Qəsəs Suresi, 23. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman
2.
verede
: v
ardı,
ulaştı
3.
mâe
: su
4.
medyene
: Medyen
...
Qəsəs Suresi, 23. Ayet:
Medyen suyuna varınca orada, hayvanlarını sulayan bir bölük halk gördü. Gerilerinde de iki kadın v
ardı,
onlar, hayvanlarını sudan men ediyorlardı. Mûsâ, ne yapıyorsunuz, niçin hayvanlarınızı sulamıyorsunuz deyince dediler ki çobanlar gidinceye dek biz, hayvanlarımızı sulayamıyoruz ve babamız da pek ihtiyar bir adam....
Qəsəs Suresi, 23. Ayet:
Ve vaktâ ki Medyen suyuna v
ardı,
üzerinde bir küme insan buldu suluyorlar, ötelerinde de iki dişi ehli buldu sakınıp duruyorlar, derdiniz nedir? Dedi «biz, çobanlar çekip gitmeyince sulamayız ve bizim babamız büyük bir pirdir» dediler...
Qəsəs Suresi, 23. Ayet:
Vaktaki Medyen suyuna v
ardı,
üst tarafında (ve kenarında) bir sürü insan buldu ki (hayvanlarını) suluyorlardı. Onların gerisinde (ve alt yanında) da (sürülerini) alıkoyan iki kadın gördü. Dedi: «(Bu) haaliniz ne»? Dediler: «Çobanlar sıvarıb dönünceye kadar biz sıvarmayız. Babamız ise büyük bir ihtiyardır». ...
Qəsəs Suresi, 23. Ayet:
Vaktâ ki, Medyen suyuna v
ardı,
üzerinde nâstan bir cemaat buldu ki, (hayvanlarına) su veriyorlardı ve onların gerisinde iki kadın buldu ki, (koyunlarını) geri tutuyorlardı. Dedi ki: «Nedir, ikinizin hali?» Dediler ki: «Çobanlar (suvarıp) geri dönünceye kadar suvarmayız. Babamız ise büyük bir ihtiyardır.»...
Qəsəs Suresi, 24. Ayet:
Bunun üzerine onların davarlarını suv
ardı,
sonra gölgeye çekilip: "Ya Rabbî! Bana lütfedeceğin her türlü nimete muhtacım!" diye dua etti....
Qəsəs Suresi, 30. Ayet:
Vaktâ ki ona v
ardı,
o mübarek kıt'adaki vadinin sağ tarafından ağaçtan nidâ olundu ki, «Ya Mûsa! Şüphe yok ki, âlemlerin Rabbi olan Allah Ben'im, Ben.»...
Qəsəs Suresi, 36. Ayet:
Vakta ki Mûsa, açık mucizelerimizle onlara v
ardı,
dediler ki: “- Bu, ancak uydurulmuş bir sihirdir; biz evvelki atalarımızdan dahi, bunu (bu peygamberlik davasını yahut sihri) işitmedik.”...
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönderseydin de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasal
ardı,
seni peygamber olarak göndermezdik....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Bizzat dünyada kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: 'Rabbimiz, ne olurdu, bize özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir peygamber gönderseydin de, Rasullerine inen âyetlerine uysaydık, mü’minlerden olsaydık.' diyecek olmasal
ardı,
seni göndermezdik....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
(Ey Rasûlüm, eğer Kureyş kavmine) yaptıkları inkâr ve isyan yüzünden (kıyamet günü) başlarına bir azab geldiği zaman: “- Ey Rabbimiz, bize bir peygamber göndereydin de ayetlerine uyub müminlerden olsaydık ya.” diyecek olmasal
ardı,
seni peygamber olarak göndermezdik. (Biz ancak onların özrünü kesmek için seni gönderdik)....
Qəsəs Suresi, 63. Ayet:
Aleyhlerinde yargının gerçekleştiği kimseler, 'Rabbimiz, şunlar bizim saptırdığımız kimselerdir; biz kendimiz sapmış olduğumuz için onları saptırdık. Onları bırakıp sana sığınıyoruz. Onlar aslında bize tapmıyorl
ardı,
' derler....