Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Kesinlikle sizi belalandıracağız: Korku ve açlıkla; mallarınızı, canlarınızı ve ürünlerinizi kayba uğratarak. Sabredenleri müjdele....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık bulunanların, "Başımıza bir bela gelmesinden korkuyoruz." diyerek, onların aralarında koşuştuklarını görürsün. Olur ki, Allah bir fetih veya kendi katından bir emir getirir ve böylece onlar içlerinde gizledikleri şeyden pişman olurlar!...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Kur'an'la dağlar yürütülseydi veya onunla yeryüzü yarılıp parçalansaydı veya onunla ölüler konuşturulsaydı yine de bir şey değişmezdi. Hayır! Bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hala anlamadılar mı ki Allah tercih edecek olsa bütün insanları doğru yola iletir. Yaltaklanmalarından dolayı Kafirler bela ile karşı karşıya kalıp duracaktır. Veya evlerinin yanı başına inecek. Allah'ın vaadi gelinceye kadar bu böyle sürüp gidecektir. Kuşkusuz Allah sözünden dönmez....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Eğer elleriyle sundukları nedeniyle onlara bir bela isabet ederse: "Rabb'imiz! Keşke bize bir resul gönderseydin böylece biz, Senin ayetlerine tabi olur ve inananlardan olurduk." diyemesinler diye....
Saffat Suresi, 106. Ayet:
Bu, kesin olarak apaçık bir beladır....
Duxan Suresi, 33. Ayet:
Onlara, içinde apaçık bela olan ayetlerden verdik....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Kuşkusuz Biz onları belalandırdık. Tıpkı, bahçelerinin ürünlerini sabah erkenden toplayacaklarına dair sözleşen bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi....
İnsan Suresi, 10. Ayet:
Biz; yüzlerin asık olduğu, belalı, zor günde Rabb'imizin azabından korkarız....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Onlar doğru yolun, Allah’ın kitap ve peygamberle gösterdiği yolun yerine, dalâleti başlarına
belâ
olarak satın alanlar, başlarına buyruk yaşamayı, bozuk düzeni, helâki tercih edenlerdir. Onların ticaretleri kazançlı olmamıştır. Doğru yola gelmeye istekli de değiller....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuza (Hz. Muhammed aleyhisselâma) indirdiğimiz Kur’an’dan şüphede iseniz, haydi siz de onun benzerinden (fesahat ve
belâ
gatta ona eş) bir sûre getirin ve Allah’dan başka şâhidlerinizi (putlarınızı, şair ve âlimlerinizi) de yardıma çağırın; şâyed (Bu beşer kelâmıdır) sözünde sadık (doğru söyleyen) kimseler iseniz......
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar (fâsıklar), (kâlû
belâ
günü Allah'a verdikleri) misaklarından sonra Allah'ın Ahdi`ni bozarlar. Ve Allah'ın, O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. Ve (başka insanların, ruhlarını Allah'a ulaştırmalarına da mani olurlar. Ve bu sebeple) yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar (kazandıkları pozitif dereceler negatif derecelerden az olup) hüsranda olanlardır....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Ve iz necceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum
belâ
un min rabbikum azîm(azîmun)....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
1.
ve iz
: ve olduğu zaman, olmuştu
2.
necceynâ-kum
: sizi biz kurtardık
3.
min âli fir'avne
: firavun ailesinden
4.
yesûmûne-k...
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık, ki size en kötü azabı yaşattırıyorlardı. Erkek çocuklarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Rabbinizin azametli bir
belâ
sı içindeydiniz....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Ama o zulmetmeye şartlanmış olanlar kendilerine tevdi edilmiş olan (söz)ü başka bir sözle değiştirdiler: bunun üzerinde Biz de yoldan çıkmalarından ötürü o zalimlerin üzerine gökten bir bela indirdik....
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hani: 'Ey Musa! Böyle bir tür yiyeceğe daha fazla dayanamayacağız. Rabbine dua et de, bize bakliyat, salatalık, sarmısak, mercimek, soğan gibi yerin bitirdiği bitkilerden çıkarsın' demiştiniz. Musa da: 'Değersiz bir şeyi hayırlı olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? Öyleyse bir şehre inin orada istedikleriniz vardır' demişti. Onlar aşağılık ve yoksulluk belasına çarptırıldılar ve Allah'ın gadabını hak ettiler. Böyle olması onların Allah'ın ayetlerini inkar etmeleri ve peygamberleri haksız yere öld...
Bəqərə Suresi, 72. Ayet:
Hani bir adam öldürmüştünüz de, suçu birbirinizin üstüne atarak başınızdaki belayı defetmek istemiştiniz. Allah gizlemeye devam ettiğiniz şeyi ortaya çıkarmıştı....
Bəqərə Suresi, 81. Ayet:
Belâ
men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)....
Bəqərə Suresi, 81. Ayet:
1.
belâ
: bilâkis, hayır, öyle değil
2.
men
: kimse
3.
kesebe
: kazandı
4.
seyyieten
: günah
Bəqərə Suresi, 112. Ayet:
Belâ
men esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun fe lehû ecruhu inde rabbihî, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)....
Bəqərə Suresi, 112. Ayet:
1.
belâ
: hayır, bilâkis, öyle değil
2.
men
: kimse, kişi
3.
esleme
: teslim etti
4.
veche-hu
: vechini, fizik vüc...
Bəqərə Suresi, 153. Ayet:
Ey îman edenler, (taate ve
belâ
ye) sabr ile, bir de namazla (Hakdan) yardım isteyin. Şübhesiz ki Allah (ın yardımı) sabredenlerle beraberdir. ...
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
O sabredenler, kendilerine bir
belâ
geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
Sabrederek mücadeleye devam edenler, başlarına bir musibet, bir
belâ
geldiği zaman: 'Biz ilâhî kazaya rıza için yaratılmış kullarız. Sonunda yine Allah’ın huzuruna vararak hesaba çekileceğiz' diyenlerdir....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
Onlar, o kimselerdir ki, kendilerine bir
belâ
geldiği zaman teslimiyet göstererek: “-Biz Allah’ın kuluyuz ve (öldükten sonra da) yine ona döneceğiz” derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
O sabredenler, kendilerine bir
belâ
geldiği zaman: Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz, derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
ki başlarına bir bela geldiğinde: «Biz Allah'a aitiz ve sonunda O'na döneceğiz.» derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
Ki onlar kendilerine bir
belâ
geldiği zaman «Biz (dünyâda) Allanın (teslim olmuş kulları) yız ve biz (âhiretde de) ancak ona dönücüleriz» diyenlerdir. ...
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
Ki onlara bir
belâ
eriştiği zaman: "Biz Allâh içiniz ve biz O'na döneceğiz," derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
Ki onlar başlarına bir
belâ
geldiği zaman: “Biz Allah'ın (dünyada takdirine teslim olmuş kulları)yız ve biz (ahirette de) yine O'na döneceğiz.” derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: "Biz Allah'ın kullarıyız ve O'na döneceğiz." derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
O sabredenler kendilerine bir bela geldiği zaman: “Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz.” derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
Ki onlar, kendilerine bir
belâ
geldiği zaman ancak: “Biz Allah için (teslim olmuş kullar)ız ve elbette (yine) biz, ancak O'na döneceğiz.” derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
Öyle sabredenler ki, kendilerine bir bela geldiğinde: “Biz Allah'ın (teslim olmuş kulları)yız. Ve biz (ahirette de) ancak O'na dönücüleriz.” derler....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
İşte o sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: “Biz Allah için varız, ve biz sonunda O'na döneceğiz.” derler....
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
Onlar, doğru yol, Allah’ın kitap ve peygamberle gösterdiği yol karşılığında, hak yoldan uzaklaşıp, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ederek başlarına buyruk yaşamayı, bağışlanma karşılığında azâbı kendilerine
belâ
olarak satın alanlardır. Bunlar ateş ile cezalandırılma azâbına rağmen ne kadar da cüretli davranıyorlar!...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
1.
em hasibtum
: yoksa zan mı ettiniz
2.
en tedhulû
: girmeniz
3.
el cennete
: cennet
4.
ve lemmâ
: ve olmadıkça
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, kendinizden önce yaşayanların başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara (öyle) şiddetli
belâ
ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı gerçekten yakın değil mi?...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, sizden öncekilerin başlarına gelen mesel olmuş sıkıntılarının sizin de başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle sıkıntı,
belâ
gelip çattı, sarsıldılar ki, Rasûlleri ve yanındaki iman edenler "Allâh'ın yardımı ne zaman gelecek" dediler. Haberiniz olsun ki Allâh nusreti yakındır!...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
(Ey mü'minler) yoksa siz, sizden evvel geçenlerin haali başınıza gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlara öyle yoksulluk (lar), ve sıkıntı (lar) gelib çatdı ve (çeşidli
belâ
larla) sarsıldılar ki, hattâ peygamber (leri) maiyyetindeki mü'minlerle birlikde: «Allahın yardımı ne zaman?» diyordu. Gözünüzü açın: Allahın yardımı yakındır muhakkak. ...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
(Ey mü’minler!) Yoksa sizden önce gelip geçenlerin hâli (sizin de) başınıza gelmeksizin (kolayca) Cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle fakirlikler ve hastalıklar dokundu ve öyle (
belâ
larla) sarsıldılar ki, hattâ peygamber ve berâberindeki îmân edenler: 'Allah’ın yardımı ne zaman!' diyecek (hâle gelmiş)lerdi! Dikkat edin, şübhe yok ki Allah’ın yardımı yakındır....
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş olanların karşılaştıklarının benzeri başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara şiddetler, belalar ve zorluklar gelip çattı; sarsıldılar. Öyle ki, resul ve onunla birlikte inananlar, "Allah'ın yardımı ne zaman?" diye yakarıyordu. Haberiniz olsun ki, Allah'ın yardımı çok yakındır....
Bəqərə Suresi, 231. Ayet:
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun)....
Bəqərə Suresi, 231. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman, olduğunda
2.
tallaktum(u)
: boşadınız
3.
en nisâe
: kadınlar
4.
fe
: o zaman, sonra, ...
Bəqərə Suresi, 232. Ayet:
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe lâ ta’dulûhunne en yenkıhne ezvâcehunne izâ terâdav beynehum bil ma’rûf(ma’rûfi), zâlike yûazu bihî men kâne minkum yu’minu billâhi vel yevmil âhır(âhıri), zâlikum ezkâ lekum ve ather(atheru), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne)....
Bəqərə Suresi, 232. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman, olduğunda
2.
tallaktum(u)
: boşadınız
3.
en nisâe
: kadınlar
4.
fe
: o zaman, sonra, ...
Bəqərə Suresi, 234. Ayet:
Vellezîne yuteveffevne minkum ve yezerûne ezvâcen yeterabbasne bi enfusihinne erbeate eşhurin ve aşrâ(aşran), fe izâ belagne ecelehunne fe lâ cunâhe aleykum fî mâ fealne fî enfusihinne bil ma’rûf(ma’rûfi), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun)....
Bəqərə Suresi, 234. Ayet:
1.
ve ellezîne
: ve o kimseler, onlar
2.
yuteveffevne
: vefat ettirilirler, ölürler
3.
min-kum
: sizden
4.
ve yezerûne
...
Bəqərə Suresi, 260. Ayet:
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle
belâ
ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke summec’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en summed’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun)....
Bəqərə Suresi, 260. Ayet:
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
ibrâhîmu
: İbrâhîm
3.
rabbî
: Rabbim
4.
eri-nî
: bana göster
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
Kitabı sana O indirdi. Onun bazı âyetleri muhkemdir (ki) onlar Kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşâbih(birbirine benzeyen, sonucu tam bilinmeyen)dir. Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, uyardığı sonuca uğra(yıp
belâ
larını bul)mak için onun müteşâbih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun te'vili(uyardığı sonucun ne zaman gerçekleşeceği)ni Allah'tan başka kimse bilmez. İlimde ileri gidenler: "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır" derler. Sağduyu sâhiplerinden başkası düşünüp öğüt alm...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Fe in hâccûke fe kul eslemtu vechiye lillâhi ve menittebean(menittebeani), ve kul lillezîne ûtûl kitâbe vel ummiyyîne e eslemtum, fe in eslemû fe kadihtedev, ve in tevellev fe innemâ aleykel
belâ
g(
belâ
gu), vallâhu basîrun bil ibâd(ibâdi). ...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
1.
fe in hâccû-ke
: bundan sonra eğer seninle tartışırlarsa
2.
fe kul
: o zaman de, söyle
3.
eslemtu
: ben teslim ettim
4.
vech...
Ali-İmran Suresi, 76. Ayet:
Belâ
men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne). ...
Ali-İmran Suresi, 76. Ayet:
1.
belâ
: hayır, öyle değil
2.
men
: kim
3.
evfâ
: vefa etti, ifa etti, yerine getirdi
4.
bi ahdi-hî
: ahdini, yem...
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir iyilik dokunursa, bu onları kahreder. Başınıza bir
belâ
gelirse buna da sevinirler. Eğer sabrederek mücadeleye devam eder, kararlılık gösterir, Allah’a sığınır, emirlerine yapışır, günahlardan arınıp, azaptan korunursanız, kulluk ve sorumluluk şuuruyla özgürce şahsiyetlerinizi geliştirir, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olursanız, onların sinsi kötülük planları, örtülü savaş taktikleri, size hiçbir şekilde zarar veremez. Allah onların işledikleri amelleri ilmiyle, kudretiyle ab...
Ali-İmran Suresi, 125. Ayet:
Belâ
in tasbirû ve tettekû ve ye’tûkum min fevrihim hâzâ yumdidkum rabbukum bi hamseti âlâfin minel melâiketi musevvimîn(musevvimîne). ...
Ali-İmran Suresi, 125. Ayet:
1.
belâ
: (olumsuz soruya, olumlu cevap verirken kullanılır) evet, hayır, bilakis
2.
in tasbirû
: eğer siz sabrederseniz
3.
ve tettekû
: ve takva sahibi olursanız
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer başınıza bir bela gelirse, (bilin ki,) benzer bir belaya (başka) insanlar da uğramıştır; zira böyle (iyi ve kötü) günleri insanlara sırayla paylaştırırız: (Bu,) Allah'ın, imana erenleri seçip ayırması ve aranızdan hakikate (hayatları ile) şahitlik yapanları seçmesi içindir -çünkü Allah, zalimleri asla sevmez-...
Ali-İmran Suresi, 146. Ayet:
Nice peygamber (gelib geçmişdi ki) maiyyetinde bir çok âlimler muhaarebe etdi de Allah yolunda kendilerine gelen (
belâ
lar) dan dolayı ne gevşeklik, ne za'f göstermediler, (düşmana) boyun da eğmediler. Allah sabr (-u sebat) edenleri sever. ...
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
1.
e ve lemmâ
: ve ... olduğu zaman
2.
asâbet-kum
: size isabet etti
3.
musîbetun
: bir musibet, bela
4.
kad asabtum
<...
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Bedir’de iki katını düşmanınızın başına getirdiğiniz bir
belâ
, Uhut’ta kendi başınıza geldiği için mi? 'Bu nasıl oluyor?' dediniz. Sen de: 'Bu yenilgi, yerleştirildiğiniz savunma mevziini bırakmanızdan, peygamberin görüşüne aykırı davranmanızdan, Bedir esirlerini fidye karşılığı salıvermenizden, kendi kusurunuzdan kaynaklanmaktadır. Allah’ın her şeye gücü kudreti yeter.' de....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Başınıza bir
belâ
gelince niçin: «Bu nereden?» diyorsunuz? Halbuki siz (Bedir'de) onların (düşmanların) başlarına bunun iki katı
belâ
getirmiştiniz. Ey Peygamber, onlara de ki: «Bu
belâ
yı kendi başınıza siz getirdiniz.» Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Düşmanlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir bela kendi başınıza gelince mi: «Bu nereden?» dediniz? De ki: «O, kendi tarafınızdandır.» Çünkü Allah, her şeye gücü yetendir....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Size (Bedirde) onlara iki katını başlarına getirdiğiniz bir
belâ
(Uhudde) kendinize çatmış olduğu için mi «Bu, nereden (geldi)» dediniz? De ki: «O, kendi katınızdandır». Şüphesiz ki Allah her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
-Düşmanlarınızın başına iki katını getirdiğiniz
belâ
sizin başınıza gelince mi “Bu nasıl olur?” diyorsunuz. De ki: -O, sizin kendinizdendir. Allah’ın her şeye gücü yeter....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Hâl böyle iken, düşmanlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir bela sizin başınıza gelince: "Bu nereden geldi?" mi diyorsunuz? De ki: "Bu felâket sizin yüzünüzdendir." Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Başınıza bir
belâ
gelince -siz, onun iki katını onların başlarına getirmiş olduğunuz halde yine- Bu nereden başımıza geldi?" dediniz. De ki: "O (
belâ
), kendinizdendir." Allâh, herşeye kâdirdir....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Başınıza bir
belâ
gelince niçin: «Bu nereden?» diyorsunuz? Halbuki siz (Bedir'de) onların (düşmanların) başlarına bunun iki katı
belâ
getirmiştiniz. Ey Peygamber, onlara de ki: «Bu
belâ
yı kendi başınıza siz getirdiniz.» Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir....
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
O inananlar ki başlarına gelen beladan sonra Allah'ın ve Elçisi'nin çağrısına uydular. İyilik yapmada sebat edenleri ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları muhteşem bir karşılık bekliyor:...
Ali-İmran Suresi, 177. Ayet:
İmanın yerine küfür
belâ
sını satın alanlar, Allah’a asla hiçbir şekilde zarar veremezler. Onlara can yakıp inleten, müthiş azap vardır....
Nisa Suresi, 6. Ayet:
Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben)....
Nisa Suresi, 6. Ayet:
1.
ve ibtelû
: ve deneyin, imtihan edin
2.
el yetâmâ
: yetimleri
3.
hattâ
: ... oluncaya kadar
4.
izâ belagû
: eri...
Nisa Suresi, 44. Ayet:
Bu mükemmel kutsal kitaptaki bir kısım emir ve hükümleri uygulamakla sorumlu tutulan ehl-i kitap âlimlerini görmüyor musun? Dalâleti, bozuk düzeni, başlarına buyruk yaşamayı, kendilerine
belâ
olarak satın alıyorlar, sizin de doğru yoldan uzaklaşmanızı, başınıza buyruk hareket ederek dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihinizi istiyorlar....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Kendi elleriyle işlediklerinden dolayı başlarına bir bela geldiğinde nasıl oluyor da sana gelip: 'Biz iyilik ve uzlaştırmadan başka bir şey amaçlamamıştık' diye Allah'a yemin ediyorlar?...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Önce elleriyle (ihtiyârlariyle) yapdıkları (fenalıklar) yüzünden onlara bir
belâ
çatdığı zaman (halleri) nice olur? (Onlar böyle bir felâkete uğradıkdan) sonra «Biz iyilikden ve ara bulmakdan başka bir şey arzu etmedik» diye, Allaha andederek, sana geleceklerdir. ...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Fakat kendi elleriyle hazırladıkları bir
belâ
başlarına geldiği zaman, nasıl oluyor da sana gelip 'Bizim iyilik edip ara bulmaktan başka bir maksadımız yoktu' diye Allah'a yemin ediyorlar?...
Nisa Suresi, 63. Ayet:
İşte onlar, Allah'ın kalplerinde olanı bildiği kişilerdir. Artık onlardan yüz çevir, onlara vaaz et (nasihat et) ve onlara kendileri hakkında belagatli (güzel) söz söyle....
Nisa Suresi, 78. Ayet:
Nerede olursanız olun, sarp ve muhkem kalelerde bile olsanız, ölüm gelir, sizi bulur. Onlara bir iyilik dokunursa: 'Bu Allah tarafındandır' derler. Başlarına bir
belâ
gelirse eğer, 'Bu senin yüzündendir' derler. Sen: 'Hepsi Allah tarafındandır' de. Bu kavim, bu toplum neye güveniyor da, hiç söz anlamaya yanaşmıyor....
Nisa Suresi, 79. Ayet:
Sana lütuf ve ihsan olarak gelen iyilikler, güzellikler, Allah’ın yarattığı, kolaylık sağladığı imkânlar sayesindedir. Başına gelen sıkıntılar ve
belâ
lar ise kendi tedbirsizliğin ve kusurun sebebiyledir. Biz seni, bütün insanların iyiliği, kurtuluşu için bir Rasul olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirdik. Bunlara şâhit olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 86. Ayet:
Size kazadan,
belâ
dan esenlik, sağlık ve mutluluk dileğinde bulunulduğunda, teşekkür edildiğinde, selam verildiğinde, saygı gösterildiğinde, daha güzeliyle esenlik, sağlık mutluluk dileğinde bulunun, selâmlayarak, saygı göstererek, teşekkür ederek ona karşılık verin, yahut aynı ile mukabelede bulunun. Allah inceden inceye her şeyin hesabını yapar, karşılığını verir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza
belâ
ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir topluma sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyla savaşmak (istemediklerin) den yürekleri sıkılarak size gelenler müstesna. Allah dileseydi onları başınıza
belâ
ederdi de sizinle savaşırlardı. Artık onlar sizi bırakıp bir tarafa çekilir de sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse bu durumda Allah size, onların aleyhinde bir yola girme hakkı vermemiştir....
Nisa Suresi, 142. Ayet:
Müslüman görünerek İslâm’a karşı gizli eylem planları ve eylem yapan münafıklar, Allah’ın hilelerini başlarına
belâ
ettiğini göre göre, Allah’ı aldatmaya çalışıyorlar. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. Allah’ı pek az zikrederler Allah’a pek az şükrederler, pek az ibadet ederler....
Nisa Suresi, 155. Ayet:
Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah’ın âyetlerini inkâr etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve “kalplerimiz muhafazalıdır” demelerinden dolayı (başlarına türlü
belâ
lar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkârları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar....
Nisa Suresi, 155. Ayet:
Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve "Kalplerimiz kılıflanmıştır" demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü
belâ
lar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler....
Nisa Suresi, 155. Ayet:
Sözlerinden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve «Kalplerimiz kılıflanmıştır» demeleri sebebiyle (onları lânetledik, türlü
belâ
lar verdik. Onların kalpleri kılıflı değildir;) tam aksine küfürleri sebebiyle Allah o kalpler üzerine mühür vurmuştur; pek azı müstesna artık iman etmezler....
Nisa Suresi, 155. Ayet:
Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberlerini öldürmeleri ve «kalblerimiz kılıflıdır» demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle onların kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar....
Nisa Suresi, 155. Ayet:
(155-158) İşte sözleşmelerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve "kalplerimiz perdelidir" demeleri -ki kalpleri perdeli yaratılmış olmayıp, Allah inkârcılıkları sebebiyle kalplerini mühürledi de artık onlar pek az inanırlar- yine inkârları ve Meryem aleyhinde müthiş bir iftira atmaları ve "Biz Allah’ın resulü(!) Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı katlettik!" demeleri yüzünden, onların başlarına belalar vererek cezalandırdık, kalplerini mühürledik. Oysa ...
Nisa Suresi, 155. Ayet:
Sözlerini bozmalarından, Allâh'ın âyetlerini inkâr etmelerinden, haksız yere peygamberleri öldürmelerinden ve "Kalblerimiz kılıflı" demelerinden ötürü (başlarına
belâ
lar getirdik). Hayır, fakat inkârlarından ötürü Allâh o kalblerin üzerini mühürlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 156. Ayet:
(155-158) İşte sözleşmelerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve "kalplerimiz perdelidir" demeleri -ki kalpleri perdeli yaratılmış olmayıp, Allah inkârcılıkları sebebiyle kalplerini mühürledi de artık onlar pek az inanırlar- yine inkârları ve Meryem aleyhinde müthiş bir iftira atmaları ve "Biz Allah’ın resulü(!) Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı katlettik!" demeleri yüzünden, onların başlarına belalar vererek cezalandırdık, kalplerini mühürledik. Oysa ...
Nisa Suresi, 157. Ayet:
(155-158) İşte sözleşmelerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve "kalplerimiz perdelidir" demeleri -ki kalpleri perdeli yaratılmış olmayıp, Allah inkârcılıkları sebebiyle kalplerini mühürledi de artık onlar pek az inanırlar- yine inkârları ve Meryem aleyhinde müthiş bir iftira atmaları ve "Biz Allah’ın resulü(!) Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı katlettik!" demeleri yüzünden, onların başlarına belalar vererek cezalandırdık, kalplerini mühürledik. Oysa ...
Nisa Suresi, 157. Ayet:
"Biz Allâh'ın elçisi, Meryem oğlu Îsâ Mesih'i öldürdük!" demelerinden ötürü (
belâ
lara uğradılar). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar; fakat (bu iş) kendilerine, benzer gösterildi. Onun hakkında ayrılığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta kesin bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu yakinen öldürmediler (onu öldürdüklerini kesin biçimde bilemediler)....
Nisa Suresi, 158. Ayet:
(155-158) İşte sözleşmelerini bozmaları, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve "kalplerimiz perdelidir" demeleri -ki kalpleri perdeli yaratılmış olmayıp, Allah inkârcılıkları sebebiyle kalplerini mühürledi de artık onlar pek az inanırlar- yine inkârları ve Meryem aleyhinde müthiş bir iftira atmaları ve "Biz Allah’ın resulü(!) Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı katlettik!" demeleri yüzünden, onların başlarına belalar vererek cezalandırdık, kalplerini mühürledik. Oysa ...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
(Sana şu talîmatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına
belâ
etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Onların, zımmîlerin vârisleri arasında, Allah’ın indirdiği ile, Kur’ân ahkâmıyla hüküm ver, icraat yap. Onların şahsî arzu ve ihtiraslarına, bâtıla uyma. Onların, Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp azaba dûçar etmelerinden sakın, kendini koru. Eğer Allah’ın hükümlerinden, yargı ve icra ile ilgili indirdiği emirlerden yüz çevirirler, güç ve iktidarlarını kullanarak, halkı istedikleri istikamette yönlendirirlerse, Allah’ın azabından kurtulamazlar. Bilesin ki, Allah, onların...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların arzularına uyma ve seni Allah'ın indirdiği şeylerin bir kısmından uzaklaştırmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse bil ki Allah onları bazı günahlarından dolayı bir belaya çarptırmak istemektedir. Gerçekte insanların çoğu fasıktırlar....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
(Sana şu talîmatı verdik): Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmamalarına dikkat et. Eğer (hükümden) yüz çevirirlerse bil ki (bununla) Allah ancak, günahlarının bir kısmını onların başına
belâ
etmek ister. İnsanların birçoğu da zaten yoldan çıkmışlardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve şu emri indirdik: «Aralarında yalnız Allah'ın indirdiği ile hükmet, onların keyiflerine uyma ve onların Allah'ın indirdiği hükümlerin birinden seni şaşırtmalarından sakın! Yine yüz çevirirlerse bil ki, Allah, onların bazı günahları sebebiyle, başlarına bir bela getirmek istiyor. Her halde insanlardan birçoğu Allah yolundan çıkmışlardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Sana şunu da bildirdik: Onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların heveslerine uyma. Dikkat et, seni şaşırtıp da Allah'ın indirdiklerinin bir kısmından caydırmasınlar. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden
belâ
ya uğratmak istiyordur. Gerçekten de insanlardan birçoğu Allah'a itaatten çıkmış kimselerdir....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık bulunanların, 'Başımıza bir bela gelmesinden korkuyoruz,' diyerek onların arasında dolanıp durduklarını göreceksin. Olur ki ALLAH , zaferi veya kendi tarafından bir emri getirir de, içlerinde gizledikleri düşüncelerinden dolayı pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalpleri hasta olanların «Başımıza bela gelir diye korkuyoruz» diyerek onlara koştuklarını görürsün. Olur ki Allah yakında size fetih nasib eder ya da kendi tarafından süpriz bir gelişme gösterir de o zaman bu kimseler kalplerinde gizli tuttukları duygulardan pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Şimdi kalblerinde bir hastalık (bir nifak) bulunanların: 'Bize bir
belâ
gelmesinden korkuyoruz!' diyerek, (kâfirleri dost edinmek için) onların arasında koşuştuklarını görürsün. Fakat, umulur ki Allah, (peygamberine) zafer veya (münâfıklar hakkında)katından bir emir getirir de (onlar) içlerinde gizlediklerine pişmân olan kimseler olurlar....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
(Bu yaptıklarında) bir
belâ
olmayacağını sandılar da kör ve sağır kesildiler. Sonra (tövbe ettiler), Allah da onların tövbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu kör ve sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını hakkıyla görendir....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Bir
belâ
olmayacak zannettiler de kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tevbelerini kabul etti. Sonra içlerinden çoğu yine kör ve sağır oldu. Allah onların yaptıklarını görmektedir....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Yahudiler, bir fitne kopmayacağını,
belâ
lara, sıkıntılara, imtihanlara maruz kalmayacaklarını sandılar, doğru yolu görmemek için kör kesildiler. Peygamberlerin tebliğini, hak ve hakikati duymamak için kulaklarını tıkadılar. Sonra Allah, onların tevbelerini, günah işlemekten vazgeçip itaatle kendisine yönelişlerini kabul etti. Daha sonra içlerinden çoğu yine daha önce yaptıkları gibi, Muhammed’in peygamberliği ve tebliği ile ortaya çıkan hak dine karşı da kör ve sağır kesildiler. Allah onların iş...
Maidə Suresi, 71. Ayet:
(Yaptıklarından dolayı) başlarına bir bela gelmeyeceğini sandılar, kör ve sağır oldular. Sonra Allah onların tevbelerini kabul etti. Sonra onların çoğu yine kör ve sağır oldu. Allah onların yaptıklarını görmektedir....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Hem sandılar ki, peygamberleri yalanlayıp öldürme
belâ
sı başlarına kopmıyacaktır. Onlar, kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tevbelerini kabul etti. Arkasından yine onların çoğu hakkı görmez ve işitmez oldular. Allah, bütün yaptıklarını görücüdür....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Bir
belâ
olmayacak zannettiler de kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah tevbelerini kabul etti. Sonra içlerinden çoğu yine kör ve sağır oldu. Allah onların yaptıklarını görmektedir....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Ve öyle sandılar ki (o yapdıkları, başlarına) bir
belâ
olmayacakdır. Kör kesildiler, sağır kesildiler onlar. Sonra Allah kendilerine tevbe nasıyb etdi (amma) sonra yine içlerinden bir çoğu kör ve sağır oldular. Allah, ne yaparlarsa hakkıyle görücüdür. ...
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Başlarına bir bela gelmeyeceğini sandıkları için, kör ve sağır kesildiler. Sonra tövbe ettiklerinde Allah da tövbelerini kabul buyurdu. Sonra içlerinden birçoğu yine kör ve sağır kesildiler. Allah yaptıklarını hakkıyla görüyor....
Maidə Suresi, 71. Ayet:
Onlar başlarına bir
belâ
gelmeyecek sandılar da körleşip sağırlaştılar. Sonra Allah onların tevbelerini kabul etti. Sonra da birçokları yine körleşip sağırlaştı. Allah ise onların yapmakta olduklarını görüyor....
Maidə Suresi, 92. Ayet:
Ve etîûllâhe ve etîûr resûle vahzerû, fe in tevelleytum fa’lemû ennemâ alâ resûlinel
belâ
gul mubîn(mubînu)....
Maidə Suresi, 92. Ayet:
1.
ve etîû allâhe
: ve Allâh'a (cc.) itaat edin
2.
ve etîû er resûle
: ve Resûl'e itaat edin
3.
vahzerû (ve ıhzerû)
: ve hazer edin, sakının, çekinin
4.
Maidə Suresi, 99. Ayet:
Mâ aler resûli illel
belâ
g(
belâ
gu) vallâhu ya’lemu mâ tubdûne ve mâ tektumûn(tektumûne)....
Maidə Suresi, 99. Ayet:
1.
mâ alâ er resûli
: Resûlun üzerinde(sorumluluk) yoktur
2.
illâ el
belâ
gu
: tebliğden başka
3.
ve allâhu ya'lemu
: ve Allâh (cc.) bilir
4.
Ənam Suresi, 17. Ayet:
Eğer Allah, sana bir
belâ
(keder) değdirirse artık onu, ondan başka açacak (giderecek) kimse yoktur. Sana bir hayır değdirirse (verirse), yine O, onu devam ettirmeğe ve her şeye kadirdir....
Ənam Suresi, 17. Ayet:
Eğer Allah sana bir
belâ
dokundurursa onu kendisinden başka hiç bir giderici yokdur. Eğer sana bir hayır (ve ni'met) de dokundurursa... İşte O, her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Ənam Suresi, 19. Ayet:
Kul eyyu şey’in ekberu şehâdeh(şehâdeten), kulillâhu şehîdun, beynî ve beynekum ve ûhiye ileyye hâzâl kur’ânu li unzirekum bihî ve men belag(belaga), e innekum le teşhedûne enne meallâhi âliheten uhrâ, kul lâ eşhed(eşhedu), kul innemâ huve ilâhun vâhidun ve innenî berîun mimmâ tuşrikûn(tuşrikûne)....
Ənam Suresi, 19. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
eyyu şey'in
: hangi şey
3.
ekberu
: en büyük, daha büyük
4.
şehâdeten
: şahit olarak
Ənam Suresi, 30. Ayet:
Ve lev terâ iz vukıfû alâ rabbihim, kâle e leyse hâzâ bil hakk(hakkı), kâlû
belâ
ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne)....
Ənam Suresi, 30. Ayet:
1.
ve lev terâ
: ve görsen (görseydin)
2.
iz vukıfû
: durduruldukları zaman
3.
alâ rabbi-him
: Rab'lerinin huzurunda
4.
kâle
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Hayır; ancak onu çağırırsınız, o da dilerse duânızı kabûl eder de uğradığınız
belâ
yı açıp giderir ve şirk koştuklarınızı unutur, gidersiniz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Bilâkis yalnız Allah'a yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız
belâ
yı dilerse kaldırır; ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Bilâkis Allah’a yalvarırsınız. O da kaldırılmasını istediğiniz
belâ
yı, sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygunsa kaldırır. Siz de ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında ona ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Doğrusu, ancak, Allah’a dua edersiniz de, dilerse O, bertaraf edilmesine yalvardığınızı (
belâ
yı) kaldırır. O vakit, ortak koştuğunuz putları unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Bilâkis yalnız Allah'a yalvarırsınız. O da (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız
belâ
yı dilerse kaldırır; ve siz ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Doğrusu yalnız ona dua edersiniz de dilerse o feryada geldiğiniz
belâ
yı üzerinizden kaldırır ve o lâhza siz o şirk koşduklarınızın hepsini unutursunuz...
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Doğrusu yalnız O'na dua edersiniz. O dilerse yalvardığınız belayı üzerinizden kaldırır ve o an O'na koştuğunuz ortakları unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Hayır, sırf O'na yalvarırsınız, O da dilerse feryadınıza konu olan belayı başınızdan aldırır, o zaman O'na koştuğunuz ortakları unutuverirsiniz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Hayır, (putlarınızı değil) ancak Onu (Allâhı) çağırır (Ona düâ ve iltica eder) siniz. O da kendisine çağırdığınız her hangi bir şey'i (
belâ
yı), dilerse, açar (önler, giderir) ve (o vakit) siz (Allaha) eş tutmakda olduğunuz şeyleri (putları hatırınıza bile getirmeyerek) unutursunuz. ...
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Bil'akis (dara düştüğünüz her zaman olduğu gibi) yalnız O’na (Allah’a)yalvarırsınız; artık (O da) dilerse (kaldırılması üzere) kendisi için yalvarmakta olduğunuz(
belâ
y)ı kaldırır ve (Allah’a) ortak koşmakta olduğunuz şeyleri (o vakit) unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Hayır, aksine yalvarışınız Onadır, bu durumda O, eğer dilerse sizi Kendisine yalvarmaya yönelten o (bela)yı giderir; ve (o zaman) Allahtan başkasına ilahlık yakıştırdığınız şeyi unutmuş olursunuz"....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Doğrusu siz yalnız O'na duâ edersiniz. O da dilerse (kaldırılması için) kendisine yalvardığınız
belâ
yı kaldırır. Siz o zaman O'na koştuğunuz ortakları unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Hayır, sadece O’na yalvarırsınız. O da dilerse, kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır da siz, ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz....
Ənam Suresi, 41. Ayet:
"Hayır, yalnız O'na yalvarırsınız; O da dilerse (kaldırmasını) istediğiniz
belâ
yı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz."...
Ənam Suresi, 41. Ayet:
Hayır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı uzaklaştırır. Ve siz, ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz....
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Senden önceki birçok ümmetlere peygamberler gönderdik, dinlemediler. Bunun üzerine ola ki, bize yalvarırlar diye kendilerini sıkıntılara ve
belâ
lara çarptırdık....
Ənam Suresi, 44. Ayet:
Kendilerine tebliğ edilenleri, uyarıları unuttuklarında, başlarındaki
belâ
ları ve sıkıntıları kaldırıp, onlara her şeyin kapısını açtık. Nihâyet, kendilerine verilen nimetlerle sevinip zevke dalınca da, azabımızla ansızın onları yakalayıverdik. Onlar şaşkına dönüp, birdenbire bütün ümitlerini yitirdiler....
Ənam Suresi, 128. Ayet:
Ve yevme yahşuruhum cemîa(cemîan), yâ ma’şerel cinni kadisteksertum minel ins(insi) ve kâle evliyauhum minel insi rabbenestemtea ba’dunâ biba’dın ve belagnâ ecelenellezî eccelte lenâ, kâlen nâru mesvâkum hâlidîne fîhâ illâ mâ şâallâhu, inne rabbeke hakîmun alîm(alîmun). ...
Ənam Suresi, 128. Ayet:
1.
ve yevme
: ve (o) gün
2.
yahşuru-hum
: onları toplar
3.
cemîa
: hepsini
4.
yâ ma'şere el cinni
: ey cin toplulu...
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık....
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Âdem Oğulları: Çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, ebeveyninizin (Âdem ile Havva’nın) elbiselerini soyarak, Şeytan onları nasıl cennetten çıkardıysa, sakın size de bir
belâ
yapmasın. Çünkü şeytan ve kabilesi, sizi, kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden görürler. Biz, Şeytanları, iman etmiyeceklere dostlar yaptık....
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Âdem oğulları! Babanızla ananızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için Şeytan Cennetten çıkardığı gibi sakının sizi de
belâ
ya uğratmasın, çünkü o ve kabılesi sizi sizin kendilerini göremiyeceğiz cihetten görürler, biz o Şeytanları o kimselerin velileri kılmışızdır ki iymana gelmezler...
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Adem oğulları, şeytan nasıl ki, anne-babanızı çirkin yerlerini kendilerine göstermek için cennetten çıkardıysa sakın sizi de belaya uğratmasın! Çünkü o ve yandaşları sizleri, sizin kendilerini göremeyeceğiniz yönden görürler. Biz, o şeytanları imana gelmeyenlerin dostları kılmışızdır....
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık....
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Ademoğulları, şeytan anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, kendilerini göremeyeceğiniz yerden sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları inanmayacakların dostları kıldık....
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Âdem oğulları şeytan ana ve babanızı fena, yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini soyarak nasıl cennetden çıkardıysa sakın size de bir fitne (
belâ
) yapmasın. Çünkü o da, kabiylesinden olan (lar) da sizi, sizin kendilerini göremeyeceğiniz yer (ler) den muhakkak görür (ler). Biz şeytanları îman etmeyeceklerin velîleri yapdık. ...
Əraf Suresi, 27. Ayet:
"Ey Âdem’in evlatları! Şeytan, edep yerlerini açığa çıkarmak için, annenizle babanızı -üzerlerindeki takvâ elbiselerini çıkarttırmak sûretiyle- cennetten uzaklaştırdığı gibi, sakın sizi de belaya uğratmasın. Çünkü o da, askerleri de sizin kendilerini göremeyeceğiniz yerlerden sizi görürler. Doğrusu Biz şeytanları iman etmeyenlerin dostları yapmışızdır."...
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Âdem oğulları, şeytân, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir
belâ
ya düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Biz şeytânları, inanmayanların dostları yaptık....
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Ademoğulları, şeytan, anne ve babanızın çirkin yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini sıyırtarak, onları cennetten çıkardığı gibi sakın sizi de bir belaya uğratmasın. Çünkü o ve taraftarları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmektedir. Biz gerçekten şeytanları, inanmayacakların dostları kıldık....
Əraf Suresi, 71. Ayet:
(Hud): "Rabbinizin müstehak gördüğü ürkütücü bir bela ve gazapla kuşatılmış durumdasınız zaten!" dedi. Şimdi, Allahın haklarında hiçbir delil indirmediği, yalnızca sizin ve atalarınızın uydurduğu o (boş) isimler hakkında mı benimle çekişiyorsunuz? (O kaçınılmaz olanı) bekleyin öyleyse; doğrusu ben de sizinle bekleyeceğim!"...
Əraf Suresi, 94. Ayet:
Peygamber gönderdiğimiz her ülkenin halkını, ola ki, bize yalvarırlar diye, mutlaka sıkıntılara ve belalara uğrattık....
Əraf Suresi, 100. Ayet:
Önceki sahiplerinin helâkinden sonra yeryüzüne vâris olanlara, yaşadıkları ülkelerin ibretlerle dolu tarihleri, kâfi derecede aydınlatıcı bilgiler vermedi mi? Eğer bizimsünnetimiz, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olursa, onları da günahlarından dolayı musibetlere,
belâ
lara uğratırdık. Biz onların kafalarını, kalplerini anlayışsız hale getiririz de, onlar bu tür bilgiler için duyma kabiliyetlerini bile kullanamazlar....
Əraf Suresi, 100. Ayet:
Tüm bu olanlar, eski sahiplerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanlara şunu göstermedi mi: Dilersek onları günahları yüzünden belaya çarptırırz, kalpleri üzerine mühür basarız da artık söz dinleyemez olurlar....
Əraf Suresi, 131. Ayet:
Onlara bir iyilik geldiği zaman: "Bu, bizimdir (kendi becerimizle bunu elde ettik)" derler; kendilerine bir kötülük ulaşırsa, Mûsâ ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlar(onların yüzünden
belâ
ya uğradıklarını sanırlar)dı. İyi bilinki, onların uğursuzluğu Allâh katındadır, fakat çokları bilmezler....
Əraf Suresi, 134. Ayet:
Azâba uğrayınca yâ Mûsâ diyorlardı; icâbet edeceğine dâir verdiği söze uyarak Rabbine duâ et de bizden bu
belâ
yı defetsin, muhakkak sana inanacağız ve İsrailoğullarını seninle göndereceğiz....
Əraf Suresi, 134. Ayet:
Ve başlarına ne zaman bir bela/bir musibet gelse, "Ey Musa" derlerdi, "Seninle yaptığı (peygamberlik) ahdine dayanarak bizim için Rabbine dua et! Eğer bu musibeti bizden uzaklaştırırsa sana inanacağız ve İsrailoğullarının seninle gitmesine izin vereceğiz!"...
Əraf Suresi, 135. Ayet:
Uğrayacakları son
belâ
ya dek üstlerine çöken musîbeti giderdik mi derhal yeminlerini bozuyorlardı....
Əraf Suresi, 141. Ayet:
Ve iz enceynâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâb(azâbi), yukattilûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum ve fî zâlikum
belâ
un min rabbikum azîm(azîmun). ...
Əraf Suresi, 141. Ayet:
1.
ve iz
: ve o zaman, olmuştu
2.
encey-nâ-kum
: sizi kurtardık
3.
min âli fir'avne
: firavun ailesinden
4.
yesûmûne-kum
Əraf Suresi, 141. Ayet:
'Sizi Firavun hanedanının, devlet görevlilerinin, yandaşlarının elinden kurtardığımız zamanı hatırlayın. Size dayanılmaz acılar çektiriyorlardı. Oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı öldürmeyip sağ bırakıyorlardı. İşte, Rabbiniz tarafından büyük bir
belâ
ile imtihan edilmekteydiniz.'...
Əraf Suresi, 141. Ayet:
Sizi kotu azaba sokan, kadinlarinizi sag birakip ogullarinizi olduren FIravun ailesinden kurtarmistik. Bu, Rabbinizin size musallat kildigi buyuk bir bela idi.*...
Əraf Suresi, 162. Ayet:
Ama (ne yazık ki), onlardan kötülüğe eğilimli olanlar kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler: ve bu yüzden Biz de, yaptıkları bütün kötülüklerin karşılığı olarak onların üzerine gökten bir bela, bir afet gönderdik....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû
belâ
, şehidnâ, en tekûlû yevmel kıyâmeti innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne)....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
1.
ve iz ehaze
: ve çıkardığı, aldığı zaman
2.
rabbu-ke
: senin Rabbin
3.
min benî âdeme
: Âdemoğullarından
4.
min zuhûri-him
Əraf Suresi, 172. Ayet:
Hani Rabbin Ademoğullarından, onların bellerinden (menilerinden, genlerinden) kendi zürriyetlerini alıp; onları kendi nefslerine şahitlendirerek sordu: "Elestu BiRabbiküm = Rabbiniz değil miyim?", (onlar da) "KALU = dediler, BELA = evet, Şehidna = bilfiil şahidiz". . . Kıyamet sürecinde, "Biz bundan kozalıydık (gafildik)" demeyesiniz! (İslam fıtratı üzerine yaratılır tüm insanlar konusunu anlatmakta. . . A. H. )...
Ənfal Suresi, 17. Ayet:
Fe lem taktulûhum ve lâkinnallâhe katelehum, ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ, ve li yubliyel mu’minîne minhu
belâ
en hasenâ(hasenen), innallâhe semîun alîm(alîmun)....
Ənfal Suresi, 17. Ayet:
1.
fe lem taktulû-hum
: oysa, halbuki onları siz öldürmediniz
2.
ve lâkinne allâhe
: ve lâkin, fakat, ama Allah
3.
katele-hum
: onları öldürdü
4.
...
Ənfal Suresi, 17. Ayet:
Onları siz öldürmediniz ama onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ama Allah attı. Ve Allah, mü'minleri Kendisinden ahsen
belâ
ile imtihan eder. Muhakkak ki Allah, işitendir ve bilendir....
Ənfal Suresi, 25. Ayet:
Sizden yalnızca zulmedenlere isâbet etmekle kalmayan (o toplumda bulunan iyileri de içine alan) bir
belâ
dan korunun. . . İyi bilin ki Allâh Şediyd ül 'Ikab'dır (yapılanın sonucunu şiddetle yaşatandır)....
Ənfal Suresi, 25. Ayet:
İçinizden sadece, zulmedenlerin, haksızlık edenlerin, günahkârların, âsilerin başına gelmekle kalmayacak olan sıkıntı ve
belâ
lardan Allah’a sığınıp emirlerine yapışarak günahlardan arınıp toplumsal sorumluluğunuzun gereğini yerine getirerek azaptan korunun. Biliniz ki Allah, korunma tedbirleri almayarak, emirlerine aykırı davranma suçunuza denk, size âdil ceza verme gücüne sahiptir....
Ənfal Suresi, 25. Ayet:
Bir de öyle bir musibetten korkun ki; o, yalnız içinizde zulmedenlere isabet etmez (bu
belâ
başkalarına da geçer, umumî olur). Bilin ki, Allah’ın azabı çok şiddetlidir....
Ənfal Suresi, 25. Ayet:
Sadece aranızdaki zalimlerin başlarına gelmekle yetinmeyecek olan
belâ
dan sakınınız. Biliniz ki, Allah'ın' azabı ağırdır....
Tövbə Suresi, 35. Ayet:
Bu (toplanıp saklanan altının, gümüşün) cehennem ateşinde kızdırılıp onların alınlarının, böğürlerinin ve sırtlarının damgalanacağı Gün, (bu günahkarlara:) "İşte, kendiniz için topladığınız hazineler!" denecek, "Şimdi tadın bakalım, sarılıp sakladığınız hazinelerin (başınıza açtığı belanın) tadını!"...
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Eğer sana bir iyilik dokunur, zafere ulaşır, ganimet elde edersen bu onları üzer. Başına bir
belâ
gelirse de, 'Biz, zaten planımızı önceden yapmış, tedbirimizi almıştık' derler. Sevine sevine sırtlarını dönerek halkı yönlendirmeye devam ederler....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevîlerden öyleleri vardır ki, (Allah yolunda) harcayacakları şeyi bir zarar sayar ve (bundan kurtulmak için) size
belâ
lar gelmesini beklerler. Kötü
belâ
lar kendi başlarına olsun. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevîlerden öyleleri vardır ki sarfedileni ziyan sayar ve size
belâ
lar gelip çatmasını gözetir durur, bekledikleri kötü
belâ
lar, kendi başlarına gelsin ve Allah, her şeyi duyar, bilir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevîlerden öylesi vardır ki (Allah yolunda) harcayacağını angarya sayar ve sizin başınıza
belâ
lar gelmesini bekler. (Bekledikleri) o kötü
belâ
kendi başlarına gelmiştir. Allah pek iyi işiten, çok iyi bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevîlerden kimi vardır ki, infak ettiğini boşa gitmiş sayar ve sizde devranın
belâ
sının açığa çıkmasını umarlar. . . Devranın
belâ
sı üzerlerine olsun! Allâh Semi'dir, Aliym'dir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevî Araplar içinde, Allah yolunda harcayacağını angarya, ziyan sayanlar, sizin başınıza
belâ
lar gelmesini bekleyenler var. O
belâ
çemberi onların boyunlarına geçsin. Allah her şeyi işitir, her şeyi bilir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öyleleri var ki, verdiklerini bir angarya saymakta ve sizin başınıza belaların gelmesini beklemektedirler. Kötü belalar onların başlarına gelecektir. Allah duyandır, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden, Allah yolunda sarfettitlerini angarya sayanlar ve sizin basiniza belalar gelmesini bekleyenler vardir. Belalar onlara olsun; Allah isitir ve bilir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öylesi de var ki, (Allah yolunda harcadığını) cerime sayar ve (kurtulmak için) başınıza türlü
belâ
ların gelmesini bekleyip dururlar;
belâ
lar onların başına... Allah her şeyi işitendir, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden, Allah yolunda sarfettiklerini angarya sayanlar ve sizin başınıza belalar gelmesini bekleyenler vardır. Belalar onlara olsun; Allah işitir ve bilir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevîlerden öylesi vardır ki (Allah yolunda) harcayacağını angarya sayar ve sizin başınıza
belâ
lar gelmesini bekler. (Bekledikleri) o kötü
belâ
kendi başlarına gelmiştir. Allah pek iyi işiten, çok iyi bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden kimi de vardır ki, verdiğini angarya sayar ve size zamanın türlü türlü belalarını gözetir. O kötü devir kendi başlarına olsun! Allah, herşeyi işiten, herşeyi bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah herşeyi işitendir, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Kimi Bedeviler Allah'ın emri uyarınca yaptıkları harcamaları cerime, angarya sayarlar. Ve başınıza belaların geleceği günü gözlerler. Gözledikleri o bela kendi başlarına gelesiceler! Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öyle kimse vardır ki (Allah yolunda) harcayacağını bir angarye sayar ve (ondan kurtulmak için) sizin üstünüze belalar gelmesini bekler durur. O
belâ
lar kendi başlarına olsun! Allah hakkıyle işiden, kemâliyle bilendir. ...
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Hem bedevîlerden öylesi vardır ki, (Allah yolunda) harcadığını zarar sayar ve(bundan kurtulmak için) sizin başınıza
belâ
lar gelmesini bekler. (O) kötü
belâ
kendi başlarına gelsin! Hâlbuki Allah, Semî' (onların sözlerini hakkıyla işiten)dir, Alîm(niyetlerini hakkıyla bilen)dir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öyleleri de vardır ki; infak edeceğini angarya sayar ve sizin başınıza belalar gelmesini bekler. Belalar kendi başlarına olsun. Va Allah; Semi'dir, Alim'dir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öylesi var ki, Allah yolunda sarfettiğini de angarya sayar ve sizin başınıza
belâ
ların gelmesini bekler. En kötü
belâ
lar kendi başlarına gelsin! Allah işitendir, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Kimi bedevîler, Allah yolunda harcamasını angarya ve ziyan sayar; bundan kurtulmak için başınıza türlü türlü belalar gelmesini gözler. O belalar kendi başlarına olsun!Allah, her şey gibi, onların söylediklerini de işitir, bütün hallerini bilir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevi Araplardan kimi var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin başınıza
belâ
lar gelmesini gözetler. Kötü
belâ
onların başına gelsin. Allâh işitendir, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Çöl Araplarından öylesi vardır ki, infak ettiğini bir angarya/bir ceza ödeme sayar ve sizin başınıza belaların gelmesini bekler durur. En kötü bela onların başına olsun! Allah çok iyi işitir, çok iyi bilir....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Görmüyorlar mı ki, onlar her yıl bir veya iki kere
belâ
ya çarptırılıp imtihan ediliyorlar. Sonra ne tövbe ederler, ne de ibret alırlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli
belâ
larla) imtihan edildiklerıni görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar, münâfıklar, her yıl, bir veya iki defa Rasulullah ile birlikte
belâ
larla, savaşlarla imtihan edilmelerinden hâlâ bir şey anlamayacaklar mı? Sonra, nifaklarından vazgeçip tevbe ederek, Allah’a yönelmeyecekler mi? Rasulullah’ın yardıma mazhar olup hâkimiyetinin güçlenmesinden, samimiyetsiz davranışlarının sonuçlarından ibret almayacaklar mı?...
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Münafıklar, her yıl bir veya iki kere çeşitli
belâ
lara çarpıldıklarını görmezler mi? Böyle iken, yine tevbe etmezler ve ibret almazlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar, yilda bir iki defa belaya ugratilip imtihana cekildiklerini gormuyorlar mi? Boyleyken yine tevbe etmiyorlar, ibret de almiyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar, yılda bir iki defa belaya uğratılıp imtihana çekildiklerini görmüyorlar mı? Böyleyken yine tevbe etmiyorlar, ibret de almıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli
belâ
larla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonra da ne tevbe ediyorlar ne de ibret alıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Her sene, bir iki defa belalarla sınandıklarını görmüyorlar mı? Buna rağmen ne tevbe ediyorlar, ne de öğüt alıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar (münafıklar) her yıl bir veya iki kere kendilerinin çeşitli belalara uğratıldıklarını görmüyorlar mı? Böyle iken yine de tevbe etmiyor ve ibret almıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
(Münafıklar) görmüyorlar mı ki onlar her yıl ya bir, ya iki kerre çeşidli
belâ
lara çarpılıyorlar da yine (nifaklarından) tevbe etmiyorlar ve onlar (bundan) ibret de almıyorlar. ...
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Doğrusu onlar, her yıl bir veya iki def'a (çeşitli
belâ
larla) imtihân edildiklerini görmüyorlar mı? Yine de ne tevbe ediyorlar ve ne de kendileri ibret alıyorlar!...
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar görmezler mi ki; her yıl bir veya iki kere belalara çarpılıyorlar da yine tevbe etmiyorlar. Ve ibret almıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Ya görmüyorlar mı ki, onlar her yıl mutlaka bir defa veya iki defa bir fitneye, bir
belâ
ya tutuluyorlar da sonra tevbe etmiyorlar. Ve onlar düşünüp ibret de almıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar her yıl bir veya iki defa çeşitli
belâ
lara uğratılıp imtihana çekildiklerini görmüyorlar mı? Böyleyken yine de tevbe etmiyorlar, ibret almıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar, her yıl bir veya bir kaç kez belaya uğratıldıklarını görmüyorlar mı ki tevbe etmiyorlar ve ibret almıyorlar?...
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Onlar, görmüyorlar mı ki her yıl, bir veya iki kere imtihan ediliyor,çeşitli belalara çarptırılıyorlar da yine nifaklarından dönüş yapmıyor, onlar bundan ibret de almıyorlar....
Tövbə Suresi, 126. Ayet:
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar....
Yunus Suresi, 51. Ayet:
Başınıza
belâ
geldikten sonra mı O'na iman edeceksiniz, şimdi mi? (Çok geç). Halbuki onu (azabın gelmesini) istemekte acele ediyordunuz?...
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Bundan sonra, firavunun ve onun ileri gelenlerinin onları fitnelemesi (
belâ
ya uğratması) korkusuyla, Musa (A.S)'a, (kendi) kavminden, zürriyetinden (gençlerinden) başkası îmân etmedi. Ve muhakkak ki firavun, yeryüzünde üstündü (zorbaydı). Ve gerçekten o müsriflerdendi (haddi aşan azgınlardandı)....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Firavun ve ileri gelenlerinin başlarına
belâ
olacağı korkusuyla, Musa'ya, kendi halkından genç bir gruptan başka kimse iman etmedi. . . Muhakkak ki Firavun yeryüzünde zorba hükümran idi! Muhakkak ki o, israf edenlerdendi!...
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Sonunda, Firavun ve etrafındakilerin
belâ
sı korkusundan, Mûsa’ya kavminden ancak bir zürriyet iman etti. Çünkü Firavun o yerde (Mısır’da) çok üstün idi ve pek aşırı giden taşkınlardandı....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Hasılı Fir'avn ve cem'ıyyetinin
belâ
sı korkusundan ibtîdâ Musâya kavminin bir zürriyetinden başka iyman eden olmadı, çünkü Fir'avn o yerde çok üstün idi ve çok aşırı giden müsriflerden idi...
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Özetle, Firavun ve adamlarının belası korkusundan önceleri Musa'ya -kavminin bir kısmından başka- iman eden olmadı; çünkü Firavun o yerde çok üstün ve çok aşırı giden taşkınlardan idi....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Firavun ve adamlarının kendilerini belaya uğratacağı korkusundan dolayı Musa'ya kendi kavminin bir oymağından başka kimse iman etmedi. Çünkü orada Firavun çok üstün idi ve o kesinlikle aşırı giden taşkınlardandı....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- inanan olmadı / inanmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Neticede (ve bidâyetde) Musâya kavminin bir zürriyyetinden başkası — Fir'avn ile elebaşlarının kendilerine açacağı
belâ
dan korkusuna — îman etmedi. Çünkü Fir'avn o yerde (Mısırda) cidden gaalibdi ve cidden aşırı gidenlerdendi. ...
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Artık Mûsa'ya imân etmedi, ancak kavminden bir zürriyet kendilerinin Fir'avun'dan ve onların cemaatinden bir belaya uğrayacaklarından korkar oldukları halde imân etmiş oldular. Fir'avun ise muhakkak ki, o yerde yüksek idi ve şüphe yok ki, o haddi tecavüz edenlerden idi....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Firavun ile kavmin ileri gelenlerinden başlarına bir
belâ
gelir diye korktukları için, Musa'ya, kavminden genç bir neslin dışında iman eden olmadı. Firavun gerçekten de memlekette bir zorba kesilmişti ve çok aşırı giden biriydi....
Yunus Suresi, 85. Ayet:
Onlar: 'Allah’a güvenip dayandık, işlerimizi O’na havale ettik. Ey Rabbimiz bizi inkâr ve isyanda devam eden zâlim bir kavmin tecavüzü, baskısı ve zulmüyle imtihan edilme durumuna düşürme, onların başımıza açacağı belalara uğratma.' dediler....
Hud Suresi, 10. Ayet:
Fakat başına gelen bir dertten sonra kendisine bir nimet tattırırsak: "Artık bütün dertler ve belalar bir daha gelmemek üzere bitti gitti!" der, sevinir, övünür durur....
Hud Suresi, 13. Ayet:
Yoksa "Kur’ân’ı kendisi uydurmuş." mu diyorlar? De ki: "İddianızda tutarlı iseniz, haydi belagatte onunkine benzer on sûre getirin, isterse kendi uydurmanız olsun ve Allah’tan başka çağırabileceğiniz herkesi de yardımınıza çağırın!"...
Hud Suresi, 76. Ayet:
Ey İbrâhim dediler, vazgeç bundan, şüphe yok ki Rabbinin emri gelip çatmıştır ve şüphe yok ki onlar reddine imkân olmayan bir
belâ
ya uğrayacaklar....
Hud Suresi, 81. Ayet:
Melekler dediler: "Biz senin Rabbinin elçileriyiz. Sana asla el süremezler. Gecenin bir yerinde aileni götür. İçinizden hiç kimse geri kalmasın; karın müstesna. O, ötekilere çatan belaya çarptırılacaktır. Onların azap vakti, sabah vaktidir. Sabah da ne kadar yakın, değil mi?"...
Hud Suresi, 89. Ayet:
'Ey kavmim, sakın bana karşı düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hûd kavminin veya Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi, size de bir musibet, bir
belâ
getirmesin. Lût kavmi de zaman, mekân ve davranışları itibariyle sizden uzak değildir.' dedi....
Yusif Suresi, 90. Ayet:
«A, sen, sen, saahi Yuusuf musun?» dediler. O da: «Ben, dedi, Yuusufum. Bu da kardeşim. Allah bize (selâmet ve kerametle) lûtfetdi. Zîrâ hakıykat şudur ki: Kim (Allahdan) korkar, (
belâ
lara) katlanırsa her halde Allah iyi hareket edenlerin mükâfatını zaayi etmez». ...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Onlar, kendilerine Allah'ın azabından kuşatıcı bir
belâ
nın gelmeyeceğinden yahut farkında olmadıkları bir zamanda kıyametin ansızın gelip çatmayacağından güvende midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Yoksa bunlar, Allah'ın azabından; hepsini saracak bir belanın gelivermesinden veya farkında değillerken kendilerine ansızın kıyametin gelivermesinden güven içinde midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Onlar, Alah'ın azâbından, sargın bir
belâ
nın, kendilerine gelmeyeceğinden veya hiç farkında değillerken ansızın O (Duruşma) sâ'atin(in) kendilerine gelmeyeceğinden emin midirler?...
Rəd Suresi, 6. Ayet:
Senden iyilik beklemek yerine, bir an önce
belâ
larını isterler. . . (Oysa) onlardan önce, ders almaları gereken nice geçmiş topluluklar cezalandırıldılar. Muhakkak ki senin Rabbin zulümlerine rağmen insanlara mağfiret sahibidir. . . Muhakkak ki senin Rabbin Şediyd ül 'Ikab'dır (işlenen suçun sonucunu en şiddetli şekilde yaşatandır)....
Rəd Suresi, 16. Ayet:
"Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" de! Onların da kabul ettiği gerçeği sen açıkla: "Allah’tır!" de! Ama siz kalkmış, O’nun dışında, ne kendilerine gelen bir belayı uzaklaştırmaya ve ne de kendilerine bir fayda sağlamaya gücü yetmeyen birtakım tanrılar edinmişsiniz. De ki: "Hiç kör ile gören bir olur mu? Yahut karanlıklarla aydınlık bir olur mu?Yoksa Allah’ın yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratma işi kendilerine şüpheli mi geldi?" De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O tektir, her...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Kur'ân'la dağlar yürütülse, yahut yeryüzü parçalansa, yahut da ölü konuşsa. Fakat bütün işler, ancak Allah'ın. İnananlar anlamazlar mı ki Allah dileseydi bütün insanları doğru yola sevk ederdi. Kâfir olanlarsa, yaptıklarına karşılık, Allah'ın vaadi yerine gelinceye dek, bir
belâ
ya uğrayıp dururlar, yahut da yurtlarına yakın bir yere iner bu
belâ
. Şüphe yok ki Allah, vaadinden dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur'an olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir
belâ
gelmeye devam edecek veya o
belâ
evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yerlerin yarıldığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (onlar yine iman etmezlerdi). Hayır. Bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. İnkâr edenlerin başlarına yaptıklarından dolayı ya şiddetli bir bela gelir ya da yurtlarının yakınına iner. Allah'ın vaadi gelinceye kadar bu böyle devam eder durur. Şüphesiz Allah vaadinden dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eger Kuran ile daglar yurutulmus veya yeryuzu parcalanmis yahut oluler konusturulmus olsaydi, kafirler yine de inanmazlardi. Oysa butun isler Allah'a aittir. Inananlarin, «Allah dilese butun insanlari dogru yola eristirebilir» gercegini akillari kesmedi mi? Allah'Ùn sozu yerine gelinceye kadar, yaptÙklarÙ isler sebebiyle inkar edenlere bir belanÙn dokunmasÙ veya evlerinin yakÙnÙna inmesi devam eder durur. Allah, verdigi sozden suphesiz caymaz. *...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer bu Kur'ân ile dağlar yürütülseydi veya yer onunla parça parça edilseydi, ya da ölüler onunla konuşturulsaydı, (emin ol Peygamberim, o inkarcı azgınlar yine de imân etmezlerdi veya bu gibi haller ve olaylar ancak Kur'ân ile mümkün olabilirdi). Ne var ki, bütün emir (ve hüküm) Allah'ındır. O imân edenler (inkarcılardan umut kesip) anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. O küfredenlerin işledikleri sanatları durmadan başlarına
belâ
indirecek veya yurtlarının ...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer Kuran ile dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı, kafirler yine de inanmazlardı. Oysa bütün işler Allah'a aittir. İnananların, 'Allah dilese bütün insanları doğru yola eriştirebilir' gerçeğini akılları kesmedi mi? Allah'ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden şüphesiz caymaz....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur'an olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir
belâ
gelmeye devam edecek veya o
belâ
evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer dağların yürümesini, yeryüzünün parçalanmasını ve ölüler ile konuşabilmeyi sağlayan bir kitap olsaydı, o bu Kur'an olurdu. Fakat tüm yetki Allah'ın tekelindedir. Dilese, Allah'ın bütün insanları doğru yola ileteceğini, mü'minler halâ kesinlikle anlamadılar mı? İşledikleri kötülükler yüzünden kâfirlerin başlarına sürekli olarak
belâ
lar gelir, ya da bu
belâ
lar yurtlarının yakınına iner. Sonunda Allah'ın verdiği söz gerçekleşir. Kuşku yok ki, Allah sözünden caymaz....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kuran olsaydı [yine bu Kuran olurdu]. Hayır, buyruğun tümü Tanrı'nındır. İnananlar hala anlamadılar mı ki eğer Tanrı dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirirdi. Küfredenler, Tanrı'nın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Tanrı verdiği sözden dönmez (veya miadını şaşırmaz)....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Bir Kur'an ki eğer onunla dağlar (yerlerinden koparılıb) yürütülseydi veya onunla yer parça parça edilseydi, yahud onunla ölüler konuşdurulsaydı (İşte o, ancak bu kitâb-ı kerîm olurdu). Fakat bütün emir (ve kudret-i mutlaka) yalınız Allahındır. îman edenler haalâ şu hakikati bilmediler mi ki Allah dileseydi elbette insanların hepsine birden hidâyet ederdi. O kâfirler (e gelince:) Allahın va'di (erişinceye) kadar kendi sun (-u taksıyrleri, küfürleri, kötü amel) leri yüzünden ya ansızın başlarına ...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Hem doğrusu bir Kur’ân ki, eğer kendisiyle dağ lar yürütülseydi veya o nunla arz parçalansaydı veya onunla ö lüler konuşturulsaydı (onlar yine îmân et mezlerdi)! Fakat bütün emirler Allah’a âiddir. Î mân edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dileseydi bütün insanları elbette hidâyete erdirirdi. İnkâr edenler i se, onlara kendi yaptık ları (isyan lar) yü¬zün den
belâ
gelme ye devâm edecek ve ya (o be lâ) yurt larının yakınına inecektir. Nihâyet Allah’ın (mü’ min lere olan) va' di (Mekke’nin ...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Şayet Kur'an ile; dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış, yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı; kafirler yine de inanmazlardı. Halbuki bütün işler Allah'a aittir. İnananlar hala anlamadılar mı ki; Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Ve yaptıklarından dolayı Allah'ın vaadi yerine gelene kadar küfredenlerin ya başına veya evlerinin yakınına bir bela gelirdi. Şüphesiz Allah, verdiği sözden caymaz....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer Kur'an ile dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulmuş olsaydı (kâfirler yine de inanmazlardı). Hayır! Bütün işler Allah'a âittir. İman edenler hâlâ bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi. Allah'ın vaadi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir
belâ
gelmeye devam edecek veya o
belâ
evlerinin yakınına inecektir. Şüphesiz ki Allah vaadinden aslâ dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Kur’an ile dağlar yürütülse veya yeryüzü parçalansa yahut ölüler konuşturulsa... Bilakis, bütün emir Allah’ındır. İman edenler bilmiyorlar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola iletebilirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer dağları yürütecek, yeri paramparça edecek, ölüleri bile konuşturacak bir kitap olsaydı, işte o, bu Kur’ân olurdu!Bu müminler hâlâ öğrenmediler mi ki Allah dileseydi bütün insanları hidâyet eder, doğru yola koyardı. O kâfirlerin kendi yaptıkları işler sebebiyle başlarına durmadan bela inecek veya ülkelerinin hemen yanıbaşına düşecek ve bu hal Allah’ın vaad ettiği kıyamet gelinceye dek sürecek. Allah asla sözünden caymaz....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yahut arzın parçalandığı, yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'ân olsaydı!.. Hayır, bütün işler Allah'a âittir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki, Allâh dileseydi, bütün insanları yola iletirdi? Yaptıkları işler yüzünden inkâr edenlerin başlarına âni
belâ
(lar) gelmeğe devam edecek, yahut yurtlarının yakınına konacak (yahut sen onların yurtlarının yakınına konacaksın), Allâh'ın va'di gelinceye kadar bu böyle sürüp gidecektir. Allâh sözünden caymaz....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu) . Hayır, emrin tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Küfre sapanlar, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle, tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah'ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine as...
Rəd Suresi, 40. Ayet:
Ve in mâ nuriyenneke ba’dallezî neiduhum ev neteveffeyenneke fe innemâ aleykel
belâ
gu ve aleynel hisâb(hisâbu)....
Rəd Suresi, 40. Ayet:
1.
ve in mâ
: ve eğer, şâyet, ya (veya)
2.
nuriyenne-ke
: sana gösteririz
3.
ba'da
: bazı, bir kısmı
4.
ellezî neidu-hum
Rəd Suresi, 40. Ayet:
Onlara yaptığımız vaıydin bazısını sana muhakkak göstersek de yâhud seni vefat ettirsek de her halde belağ sana, hisab bizedir...
Rəd Suresi, 40. Ayet:
Ya onları uyardığımız birtakım belaların bir kısmını sana gösterir, ya da bundan önce senin ruhunu teslim alırız, fark etmez. Zira senin görevin sadece tebliğ etmektir, hesap görmek ise Bize aittir....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
And olsun ki, biz Mûsa’ya “-Kavmini karanlıklardan nûra çıkar ve onlara, Allah’ın (kendilerinden önce gelen ümmetlerin başına indirdiği felâket ve nimet) günlerini hatırlat.” diye mûcizelerimizle gönderdik. Şüphe yok ki, bu hatırlatışta,
belâ
lara çok sabreden ve nimetlere çok şükreden herkes için, çok ibretler var......
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun, biz Musâyi — : «Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allahın günlerini hatırlat» diye — mucizelerimizle göndermişizdir ki şübhesiz bunda (
belâ
lara) çok sabır ve (ni'metlere) çok şükür eden herkes için (ibret verici) alâmetler vardır. ...
İbrahim Suresi, 6. Ayet:
Ve iz kâle mûsâ li kavmihizkurû ni’metallâhi aleykum iz encâkum min âli fir’avne yesûmûnekum sûel azâbi ve yuzebbihûne ebnâekum ve yestahyûne nisâekum, ve fî zâlikum
belâ
un min rabbikum azîm(azîmun)....
İbrahim Suresi, 6. Ayet:
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
mûsâ
: Musa
3.
li kavmi-hi
: kavmine
4.
uzkurû
: hatırlayın, zikredin
İbrahim Suresi, 6. Ayet:
Hani Musa kavmine dedi ki: "Üzerinizdeki Allâh nimetini hatırlayın. . . Hani (şunu da hatırlayın ki) sizi Firavun hanedanından kurtardı. . . Onlar azabın en kötüsünü size tattırıyorlardı; erkek çocuklarınızı boğazlıyorlar, kadınlarınızı diri bırakıyorlardı. . . İşte bunda size, Rabbiniz tarafından büyük bir
belâ
vardı!"...
İbrahim Suresi, 52. Ayet:
Hâzâ
belâ
gun lin nâsi ve li yunzerû bihî ve li ya’lemû ennemâ huve ilâhun vâhidun ve li yezzekkere ûlul elbâb(elbâbi). ...
İbrahim Suresi, 52. Ayet:
1.
hâzâ
: bu
2.
belâ
gun
: bir bildiridir, duyurudur, tebliğdir
3.
li en nâsi
: insanlar için
4.
ve li yunzerû
: ve...
İbrahim Suresi, 52. Ayet:
İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip duyurma (bir belağ)dır....
İbrahim Suresi, 52. Ayet:
İşte bu (Kuran) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek tanrı olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip duyurma (bir belağ)dır....
İbrahim Suresi, 52. Ayet:
İşte bu (Kur'an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O'nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip duyurma (bir belağ) dır....
Nəhl Suresi, 28. Ayet:
Ellezîne teteveffâhumul melâiketu zâlimî enfusihim fe elkavus seleme mâ kunnâ na’melu min sû’(sûin),
belâ
innallâhe alîmun bimâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)....
Nəhl Suresi, 28. Ayet:
1.
ellezîne
: o kimseler
2.
teteveffâ-hum
: onları vefat ettirir
3.
el melâiketu
: melekler
4.
zâlimî
: zalim olan...
Nəhl Suresi, 35. Ayet:
Ve kâlellezîne eşrekû lev şâallâhu mâ abednâ min dûnihî min şey’in nahnu ve lâ âbâunâ ve lâ harremnâ min dûnihi min şey’(şey’in), kezâlike fe alellezîne min kablihim, fe hel aler rusuli illel
belâ
gul mubîn(mubînu). ...
Nəhl Suresi, 35. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne eşrekû
: şirk koşan kimseler
3.
lev şâallâhu (lev şâe allâhu)
: eğer Allah dileseydi
4.
mâ abe...
Nəhl Suresi, 38. Ayet:
Ve aksemû billâhi cehde eymânihim lâ yeb’asullâhu men yemût(yemûtu),
belâ
va’den aleyhi hakkan ve lâkinne ekseren nâsi lâ ya’lemûn(ya’lemûne)....
Nəhl Suresi, 38. Ayet:
1.
ve aksemû
: ve yemin ettiler, kasem ettiler
2.
billâhi (bi allâhi)
: Allah'a
3.
cehde
: en kuvvetli şekilde
4.
eymâni-him
Nəhl Suresi, 59. Ayet:
Müjdelendiği bu kötü haberin etkisiyle utanıp eşinden dostundan saklanmaya çalışır.Şimdi ne yapsın:Hor, hakir, itilip kakılan bir bela olarak onu hayatta mı bıraksın, yoksa toprağa mı gömsün, ne yapsın? diye kara kara düşünür!Dikkat ediniz, ne fena hükümlerdi verdikleri bu hükümler!...
Nəhl Suresi, 82. Ayet:
Fe in tevellev fe innemâ aleykel
belâ
gul mubîn(mubînu)....
Nəhl Suresi, 82. Ayet:
1.
fe
: artık
2.
in tevellev
: eğer yüz çevirirlerse
3.
fe
: bundan sonra
4.
innemâ
: yalnızca, sadece
<...
Nəhl Suresi, 103. Ayet:
Andolsun ki biz onların: «Bunu mutlakaa bir beşer öğretiyor» diyeceklerini biliyoruz. Hakdan sapmak suretiyle kendisine nisbet edecekleri (o mefruz kimse) nin lisânı (olsa olsa) a'cemî (olabilir. Arabî değil). Bu (Kur'anın dili) ise (bütün fesaahat ve
belâ
ğati ile) apaçık Arabca bir dildir. ...
Nəhl Suresi, 110. Ayet:
Sonra, muhakkak ki Rabbin,
belâ
ya maruz bırakıldıktan sonra hicret edenlerin; sonra mücahede edenlerin ve sabredenlerin (yanındadır). . . Daha sonra (da) Rabbin muhakkak ki Ğafûr'dur, Rahıym'dir....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
Allah size guven ve huzur icinde olan bir kasabayi misal verir: Her taraftan oraya bolca rizik geliyordu. Ama Allah'in nimetlerine nankorluk ettiler; bu yuzden Allah onlara yaptiklarina karsilik aclik ve korku belasini taddirdi....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
Allah size güven ve huzur içinde olan bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
ALLAH güven içinde başarılı bir topluluğu örnek olarak verir: O topluluğun rızkı kendilerine her taraftan bol miktarda ulaşırdı. Ancak daha sonra, ALLAH'ın nimetlerine karşı nankör davranınca ALLAH onlara açlık ve korku belasını tattırdı....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
Allah; size, huzur ve güven içinde bir kasabayı misal olarak verir. Her yandan oraya bol bol rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetine nankörlük ettiler de yaptıklarından dolayı Allah onlara açlık ve korku belasını tattırdı....
İsra Suresi, 56. Ayet:
Müşriklere de ki: «Allah dışında ilah olduklarını sandığınız putları imdada çağırınız bakalım. Onlar, başınızdaki belayı ne giderebilirler ve ne de başka birine aktarabilirler.»...
İsra Suresi, 67. Ayet:
Denizde başınıza bir bela geldiği zaman, O'ndan başka yalvardıklarınız kaybolur; derken O, sizi kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz. Zaten insan çok nankördür....
İsra Suresi, 67. Ayet:
Eğer denizde başınıza bir bela gelirse, Allah dışında imdada çağırdığınız ilahlar ortalıkta görünmez olur. Allah sizi kurtarıp karaya çıkarınca O'na sırt çevirirsiniz. İnsan gerçekten son derece nankördür....
İsra Suresi, 83. Ayet:
İnsana bir nimet verdiğimiz zaman yüzçevirir ve yan çizer. Başına bir bela gelince de ümitsizliğe düşer....
İsra Suresi, 90. Ayet:
(Kur’an’ın
belâ
gat ve azameti karşısında âciz kalan müşrikler şöyle) dediler: “- Biz, sana, asla inanmayız; tâ ki bizim için şu yerden (Mekke’den) bir pınar akıtırsın....
Kəhf Suresi, 40. Ayet:
Rabbim bana, senin bahçenden daha iyisini verebilir. Seninkinin üzerine de gökten bir bela gönderir de kupkuru boş bir arazi haline gelir....
Kəhf Suresi, 76. Ayet:
Kâle in seeltuke an şey’in ba’dehâ fe lâ tusâhıbnî, kad belagte min ledunnî uzrâ(uzren). ...
Kəhf Suresi, 76. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
in seeltu-ke
: eğer sana sorarsam
3.
an şey'in
: bir şey
4.
ba'de-hâ
: ondan sonra
Məryəm Suresi, 8. Ayet:
Kâle rabbî ennâ yekûnu lî gulâmun ve kânetimreetî âkıran ve kad belagtu minel kiberi ıtiyyâ(ıtiyyen)....
Məryəm Suresi, 8. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
rabbî
: Rabbim
3.
ennâ
: nasıl
4.
yekûnu lî
: benim olur (olabilir)
Taha Suresi, 40. Ayet:
'Hani kız kardeşin Firavun’un sarayına gidecek: 'Ona bakacak birini size bulayım mı?' diyecekti. Böylece seni tekrar annene ver-dik ki, gözü aydın olsun, mutlu olsun, kederlenmesin. Sen, bir de, adam öldürdün. Seni gamdan, endişeden kurtardık. Seni
belâ
ve musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple, yıllarca Medyen Halkı arasında yaşadın. Sonra takdire göre, peygamberlik makamına geldin, ey Mûsâ!'...
Taha Suresi, 40. Ayet:
Hani kız kardeşin, (denize atılmandan sonra seni takip ederek Firavun’un sarayına) gidip (hiç bir meme kabul etmediğini işitince) diyordu ki: “Size, ona iyi bakacak birini buluvereyim mi” Böylece seni tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun da, kederlenmesin. Hem (sen çocukken) bir adam (kıptî bir kâfir) öldürdün de seni gamdan (kısasdan) kurtardık. Seni çeşitli
belâ
larla imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra da bir takdire göre (kırk yaşına vararak Firavun’a) ge...
Ənbiya Suresi, 35. Ayet:
Biz, sizi felâketli günlerin getireceği
belâ
larla, refahın doğuracağı sıkıntılarla imtihan ederken, her nefis, her canlı ölümü tadacaktır. Bizim huzurumuza getirilerek hesaba çekileceksiniz....
Ənbiya Suresi, 76. Ayet:
Nuh’u da önderlerden kıldık. O İbrâhim ve Lut’dan çok önce, Bize yakarmıştı. Biz de duasını kabul buyurup onu, yakınlarını, evlatlarını ve halkından iman edenleri büyük bir beladan kurtardık....
Ənbiya Suresi, 83. Ayet:
Eyyub da: «Basima bir bela geldi, (Sana sigindim), Sen merhametlilerin merhametlisisin» diye Rabbine nida etmisti....
Ənbiya Suresi, 83. Ayet:
Eyyub da: 'Başıma bir bela geldi, (Sana sığındım), Sen merhametlilerin merhametlisisin' diye Rabbine nida etmişti....
Ənbiya Suresi, 83. Ayet:
Eyyûb da: «Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin» diye Rabbine nida etti....
Ənbiya Suresi, 83. Ayet:
Eyyûb da: - Başıma bir bela geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin, diye yalvardığı zaman......
Ənbiya Suresi, 106. Ayet:
İnne fî hâzâ le
belâ
gan li kavmin âbidîn(âbidîne). ...
Ənbiya Suresi, 106. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
fî hâzâ
: bunda vardır
3.
le
: elbette
4.
belâ
gan
: tebliğ, bildiri, açıklama
Ənbiya Suresi, 111. Ayet:
Bilmem, belki bu ceza vaadinin uzaması, sizin için bir
belâ
dır ve bir zamana kadar faydalanmadır.”...
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de vardır ki, Allâh'a tek taraflı (işine gelen şeyler yönünden) kulluğu kabul eder. Eğer ona bir hayır isâbet eder ise, onunla keyiflenir. . . Şayet ona bir
belâ
isâbet eder ise, yüzüstü döner (kulluğunu inkâr eder). . . (Böylesinin) dünyası da gelecek yaşamı da yitirilmiştir. İşte bu apaçık hüsranın ta kendisidir!...
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a bir kenardan (yarım yamalak) ibadet eder. Eğer kendine bir hayır dokunursa onunla tatmin olur ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü döner. O dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte bu apaçık bir kayıptır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah’a dinin bir ucundan ibadet eder; eğer kendisine bir hayır isabet ederse ona razı olur, kararlaşır ve eğer bir bela isabet ederse, yüzü üstü döner (dinden çıkar). Dünya ve ahireti perişan olur. İşte bu aldanış, apaçık ziyandır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
insanlar icinde Allah'a, bir yar kenarindaymis gibi kulluk eden vardir. Ona bir iyilik gelirse yatisir, basina bir bela gelirse yuz ustu doner. Dunyayi da ahireti de kaybeder. iste apacik kayip budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a kıyıdan (şüphe üzere) ibâdet eder; kendisine bir iyilik erişirse, onunla gönlü yatışır; bir sıkıntı, dert ve
belâ
dokunursa, yüzüstü döner de hem Dünya'da, hem Âhiret'te zarara uğramış olur. Bu da çok açık bir ziyandır....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlar içinde Allah'a, bir yar kenarındaymış gibi kulluk eden vardır. Ona bir iyilik gelirse yatışır, başına bir bela gelirse yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan öyleleri var ki ALLAH'a koşullu olarak kulluk eder. İşleri yolunda gidince sevinir; ancak başına bir bela gelince yüzünü çevirir. Böylece dünyayı da ahireti de kaybeder. Gerçek kayıp işte budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a kıyıdan kıyıya ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik dokunursa ona yatışır ve eğer bir bela gelirse yüzüstü dönüverir; dünyayı da ahireti de kaybetmiş olur, işte açık hüsran budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de Allah'a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan öyleleri de vardır ki; Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Ona bir iyilik gelirse yatışır. Başına bir bela gelirse; yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
İnsanlardan kimi de, Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Eğer kendisine bir hayır dokunursa buna pek memnun olur. Başına bir
belâ
gelirse yüzüstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur....
Həcc Suresi, 35. Ayet:
Onlar, Allah zikredilirken, Allah’a ibadet edilirken, Allah’ın dini, şeriatı anlatılırken, lâyıkı veçhile ilgilenememe endişesiyle kalpleri ürperenlerdir. Başlarına gelen musibetlere,
belâ
lara karşı sabrederek mücadeleye devam edenlerdir. Namazı âdâbına riayet ederek aksatmadan âşikâre kılanlardır. Kendilerine verdiğimiz rızık ve servetten karşılık gözetmeden gönüllü harcayanlardır....
Həcc Suresi, 35. Ayet:
Onlar ki, yanlarında Allah'ın adı anıldığında kalpleri ürperir, başlarına gelen belalara karşı sabrederler, namaz kılar ve kendilerine verdiğimiz rızıkların bir bölümünü Allah yolunda harcarlar....
Həcc Suresi, 38. Ayet:
Muhakkak ki Allah, âmenû olanlardan (Allah'a ulaşmayı dileyenlerden) (
belâ
ları) defeder (uzaklaştırır). Muhakkak ki Allah, hain ve kâfirlerin hiçbirini sevmez....
Möminun Suresi, 75. Ayet:
Eğer Biz onlara merhamet edip, uğradıkları belayı giderseydik, yine onlar azgınlıklarında devam edip giderlerdi....
Nur Suresi, 54. Ayet:
Kul atîullâhe ve atîur resûl(resûle), fe in tevellev fe innemâ aleyhi mâ hummile ve aleykum mâ hummiltum, ve in tutîûhu tehtedû, ve mâ aler resûli illel
belâ
gul mubîn(mubînu)....
Nur Suresi, 54. Ayet:
1.
kul
: de (söyle)
2.
atîu allâhe
: Allah'a itaat edin
3.
ve atîu
: ve itaat edin
4.
er resûle
: resûl
...
Nur Suresi, 63. Ayet:
(Ey inananlar!) Peygamberin (sizi) çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. İçinizden biribirini siper ederek sıvışıp gidenleri Allah gerçekten bilir. Artık onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir
belâ
nın gelmesinden veya elem dolu bir azaba uğramaktan sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
(Ey müminler!) Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir
belâ
gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Rasûlün davetini, aranızda, bazınızın bazınıza çağırması gibi kabul etmeyin. Allâh sizden, birbirinin arkasına gizlenip, gizlice sıvışarak gidenleri bilir. . . Artık O'nun emrine muhalefet edenler, kendilerine bir
belâ
nın isâbet etmesinden yahut acı bir azabın isâbet etmesinden korksunlar!...
Nur Suresi, 63. Ayet:
İlâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulullah ile münasebetleriniz sırasında, O’nun davetini, çağrısını, duasını aranızdaki birbirinizin davetine, çağrısına, duasına benzetmeyin. İçinizden gizlice, yavaş yavaş birbirlerinin arkasına saklanarak Rasulullah’ın meclisinden, Kur’ân ve sünnetin anlatıldığı İslâmî toplantılardan kaytaranları Allah biliyor. Bu sebeple, onun yerleştirdiği düzene, yaptığı planlara aykırı davrananlar, bu dünyada başlar...
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberin çağırmasını aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. [9] Muhakkak ki Allah içinizden birbirlerini siper edinerek sıvışanları bilmektedir. Onun emrine aykırı davrananlar başlarına bir belanın gelmesinden veya kendilerine acıklı bir azabın gelip çatmasından sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberlerin çağrışını, aranızda birbirinizi çağırış gibi tutmayın (davetine hemen koşun ve izinsiz ayrılmayın). İçinizden birbirini siper ederek (savaştan veya hutbeden) sıvışıb kaytaranları Allah muhakkak biliyor. Bunun için, Peygamberin emrine aykırı hareket edenler, başlarına bir
belâ
inmekten, yahud kendilerine acıklı bir azab isabet etmekten sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberin cagrisini, kendi aranizda birbirinizi cagirmaniz gibi tutmayin. Allah, icinizden sivisip gidenleri suphesiz bilir. O'nun buyruguna aykiri hareket edenler, baslarina bir belanin gelmesinden veya can yakici bir azaba ugramaktan sakinsinlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberin çağrısını, kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi tutmayın. Allah, içinizden sıvışıp gidenleri şüphesiz bilir. O'nun buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
(Ey müminler!) Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir
belâ
gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
(Ey müminler!) Peygamberin davetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O'nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberi çağırırken O'na, birbirinize seslendiğiniz gibi seslenmeyiniz. (Ya da Peygamber sizi çağırdığında O'nun çağrısını, aranızda birbirinize yönelttiğiniz çağrılarla bir tutmayınız.) Allah, arkadaşlarını siper ederek gizlice Peygamberin yanından sıvışanları iyi bilir. O'nun emrini çiğneyenler ya başlarına bir bela gelmesinden ya da acıklı bir azaba çarpılmaktan korkmalıdırlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi, çağırmayın. İçinizden yekdiğerini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah biliyor. Artık Onun emrinden uzaklaşıb gidenler kendilerini (dünyâda) bir fitne (ve
belâ
) çarpmasından, yahud (âhıretde) onlara pek acıklı bir azâb (gelib) çatmasından çekinsin (ler). ...
Nur Suresi, 63. Ayet:
(Ey mü’minler!) Peygamberin çağırmasını, kendi aranızda herhangi birinizin diğerini çağırması gibi tutmayın! Allah, içinizden birbirinin arkasına gizlenerek azar azar sıvışıp gidenleri muhakkak biliyor. O’nun emrine muhâlif hareket edenler, artık başlarına bir
belâ
gelmesinden veya kendilerine (pek) elemli bir azâbın uğramasından sakınsın(lar)!...
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberin çağırmasını; kendi aranızda birbirinizi çağırmanız gibi saymayın. Allah; içinizden bir diğerini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak bilir. Onun buyruğuna aykırı hareket edenler, başlarına bir bela gelmesinden veya elim bir azaba uğramaktan sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Rasul'ün size yaptığı çağrıyı birbirinize yaptığınız çağrı(lar)la bir tutmayın sakın; gerçek şu ki, Allah, hissettirmeden aranızdan sıyrılmak isteyenleri biliyor; öyleyse, O'nun buyruğuna karşı gelmek isteyenler, başlarına (bu dünyada) bir belanın, bir güçlüğün ya da (öte dünyada) can yakıcı bir azabın gelmesinden korksunlar!...
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamber'i kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birbirinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah biliyor. Allah'ın emrine aykırı davrananlar, başlarına bir
belâ
nın gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberin çağrısını aranızda birbirinize yaptığınız çağrı gibi saymayın. Allah, içinizden birbirinin arkasına gizlenip, gizlice sıvışanları bilmektedir. Bu sebeple, onun emrine muhalefet edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya acı bir azaba uğratılmalarından korksunlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Resulullah’ın sizi çağırmasını, sizin birbirinizi dâvet etmenizle bir tutmayın. Allah elbette sizden, birbirini siper edinerek sıvışıp gidenleri bilir. Öyleyse Peygamberin emrine aykırı hareket edenler başlarına dünyada bir bela gelmesinden yahut âhirette gayet acı bir azap gelmesinden korkup çekinsinler!...
Nur Suresi, 63. Ayet:
Elçinin çağırmasını, aranızda herhangi birinizin diğerini çağırmasıyla bir tutmayın. Allâh içinizden, birbirinin arkasına gizlenerek sıvışıp gidenleri bilir. Elçinin emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir
belâ
nın çarpmasından, yahut onlara acı bir azâbın uğramasından sakınsınlar....
Nur Suresi, 63. Ayet:
Peygamberi, birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birbirini siper ederek sıvışanları Allah biliyor. Peygamberin emrine muhalefet edenler, başlarına bir
belâ
gelmesinden yahut acı bir azaba uğramaktan sakınsınlar....
Furqan Suresi, 29. Ayet:
«Andolsun ki beni zikirden, hem o (bir devlet gibi) bana (Allah tarafından) geldikden sonra, o sapdırdı. Şeytan insanı (başına bir
belâ
gelince) yapayalınız ve yardımsız bırakandır». ...
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Andolsun, senin kavmin,
belâ
yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
(Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler),
belâ
ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Andolsun ki
belâ
yağmuruna tutulmuş o şehre (Lût kavminin helâk olduğu yere) uğradılar. . . Acaba onu görmediler mi? Hayır! Onlar ölüm sonrasında dirilişi, aslına dönüşü ummuyorlardı!...
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Andolsun ki, bu Kur’ân’ı inkâr edenler,
belâ
ve felâket yağmuruna, taş yağmuruna tutulmuş olan beldeye, Sodom ve Gomore’ye uğramışlardır. Orada olanları görmüyorlar mı? Aksine görüyorlar da, onlar öldükten sonra, ölümden önceki vasıflarla diriltilmeyi ummuyorlar....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Bu putperestler and olsun ki, bela yagmuruna tutulmus olan kasabaya ugramislardi. Onu gormediler mi? Hayir: Tekrar dirilmeyi ummuyorlardi....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Bu putperestler and olsun ki, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardı. Onu görmediler mi? Hayır; tekrar dirilmeyi ummuyorlardı....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
(Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler),
belâ
ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
(Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke'li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Ey Muhammed, senin hemşehrilerin, bela yağmuruna tutulmuş olan o kente uğradılar. Acaba orayı görmüyorlar mıydı? Hayır, aslında onlar yeniden dirileceklerini beklemiyorlardı....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Andolsun ki onlar (Mekkeliler)
belâ
(ve felâket) yağmuruna tutulan o beldeye uğramışlardır. (Peki) onu da görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar (öldükden sonra tekrar) dirilmeyi ummazlar. ...
Furqan Suresi, 40. Ayet:
(Ey Resûlüm!) And olsun ki (bu müşrikler),
belâ
yağmuruna (taşa) tutulan o şehreuğradılar. Peki onu (oradaki helâk alâmetlerini) görmüyorlar mıydı? Hayır! (Onlar) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Andolsun ki; onlar, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardır. Onu görmediler mi? Hayır, onlar tekrar dirileceklerini ummazlar....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Resulüm! Andolsun ki onlar,
belâ
yağmuruna tutulan o memlekete uğramışlardır. Onlar onu görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar tekrar dirileceklerini ummuyorlardı....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Onlar, üzerine bela yağmuru yağdırılmış bir beldeye de uğramışlardı, onu görmediler mi? Hayır, onlar yeniden dirilişi düşünmüyorlar!...
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Şu Kureyş müşrikleri,
belâ
yağmuruna tutulan, üstüne taş yağdırılan şehire de vardılar. Peki, orada olup biteni fark etmediler mi? Doğrusu onlar öldükten sonra diriltileceklerini hiç düşünmezler....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
(Şu Kureyş müşrikleri)
belâ
yağmuruna tutulan, (üstüne taş yağdırılan) kente vardılar. Onun durumunu görmüyorlar mıydı (ki ibret alsınlar)? Hayır, onlar (öldükten sonra) tekrar dirilip kalkmayı ummuyorlar....
Furqan Suresi, 65. Ayet:
Ve onlar ki ya rabbenâ, derler, sav bizlerden Cehennem azâbını, cidden onun azâbı
belâ
yi mübremdir...
Furqan Suresi, 65. Ayet:
Ve onlar ki: «Ey Rabbimiz, cehennem azabını bizden sav(uştur)! Gerçekten onun azabı defedilemez bir beladır....
Şüəra Suresi, 146. Ayet:
(146-148) '(Siz) burada (her
belâ
dan) emîn kimseler olarak bahçeler, pınarlar, ekinler ve tomurcukları olgunlaşan hurmalıklar içinde bırakılacak mısınız (sandınız)?'...
Şüəra Suresi, 147. Ayet:
(146-148) '(Siz) burada (her
belâ
dan) emîn kimseler olarak bahçeler, pınarlar, ekinler ve tomurcukları olgunlaşan hurmalıklar içinde bırakılacak mısınız (sandınız)?'...
Şüəra Suresi, 148. Ayet:
(146-148) '(Siz) burada (her
belâ
dan) emîn kimseler olarak bahçeler, pınarlar, ekinler ve tomurcukları olgunlaşan hurmalıklar içinde bırakılacak mısınız (sandınız)?'...
Qəsəs Suresi, 18. Ayet:
Korku içinde, etrafı kollayarak şehirde sabahladı. Kendisinden dün yardım istemiş olan adam, feryad ederek yine kendisinden yardım istiyordu. Musa ona, 'Belli ki sen bir belalısın,' dedi....
Qəsəs Suresi, 43. Ayet:
Andolsun ki biz evvelki nesilleri
belâ
k etdiğimizden sonra Musâya — (insanlara kalb gözlerini açacak) basıyretler (vermek) ve bir hidâyet ve rahmet olmak üzere — o kitabı (Tevrâtı) vermişizdir. Olur ki onlar nasıyhat kabul ederler (diye). ...
Ənkəbut Suresi, 3. Ayet:
Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de,
belâ
larla, felâketlerle ağır imtihanlardan geçirdik. Elbette Allah imanlarında samimi olanların kimler olduğunu bilecek; yalancıları da mutlaka ortaya çıkaracaktır....
Ənkəbut Suresi, 18. Ayet:
Ve in tukezzibû fe kad kezzebe umemun min kablikum, ve mâ aler resûli illel
belâ
gul mubîn(mubînu)....
Ənkəbut Suresi, 18. Ayet:
1.
ve in
: ve eğer
2.
tukezzibû
: yalanlıyorsunuz, yalanlarsınız
3.
fe
: o zaman, böylece, bundan sonra
4.
kad
: o...
Ənkəbut Suresi, 34. Ayet:
Bu yörenin halkına, işledikleri bütün kötülüklerin karşılığı olarak gökten mutlaka bir bela indireceğiz!" dediler....
Loğman Suresi, 17. Ayet:
'Oğulcuğum, namazı adâbına riayet ederek aksatmadan kıl. Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşrû olanı, İslâmi kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü, planları, programları, adaleti uygulayarak kamu düzenini sağla, iyiliği emret. Şeriatın suç saydığı, haram kıldığı, kamu vicdanının tasvip etmediği, mü’minlerin icrasında hayır görmediği şeyleri, bunların savunuculuğunu, sözcülüğünü yasaklayarak, önleyici tedbirler alarak kamu güvenliğini temin ...
Loğman Suresi, 17. Ayet:
Ey yavrucuğum! Namazında kararlılık göster, doğru ve yararlı olanı emret, kötü ve eğriden vazgeçir, başına gelebilecek her (belaya) sabırla katlan: bu, azim ve kararlılık gösterilmeye değer bir şeydir!...
Əhzab Suresi, 11. Ayet:
İşte orada müminler belaya uğratılarak imtihan edilmişler ve şiddetli bir zelzeleyle sarsılmışlardı....
Əhzab Suresi, 17. Ayet:
De ki: -Eğer Allah size bir bela veya rahmet dilemişse sizi Allah’tan kim koruyabilir? Onlar, Allah’tan başka bir veli ve yardımcı bulamazlar....
Səba Suresi, 3. Ayet:
Ve kâlellezîne keferû lâ te’tînes sâah(sâatu), kul
belâ
ve rabbî le te’tiyennekum âlimil gayb(gaybi), lâ ya’zubu anhu miskâlu zerretin fîs semâvâti ve lâ fîl ardı ve lâ asgaru min zâlike ve lâ ekberu illâ fî kitâbin mubîn(mubînin)....
Səba Suresi, 3. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
keferû
: kâfir oldular, inkâr ettiler
4.
lâ te'tîne
: gelm...
Fatir Suresi, 43. Ayet:
Yeryüzünde, ülkede büyüklük taslayarak serkeşlik ve zorbalık yaparak sinsice kötülük tuzakları kurup, suikastler tertipleyerek ona iman etmediler. Halbuki, sinsi kötülük tuzakları, ancak sahibinin, yapanın boynuna geçer, işlerini bitirir. Onlar, öncekilerin başlarına gelen
belâ
lardan, felâketlerden başka bir şey mi bekliyorlar? Sen, Allah’ın sünnetinde, kanunlarında aslâ bir değişiklik göremezsin. Onların yerini dolduracak kanun da bulamazsın. Allah’ın kanunlarının uygulanmasında aslâ geri çevri...
Yasin Suresi, 17. Ayet:
Ve mâ aleynâ illel
belâ
gul mubîn(mubînu). ...
Yasin Suresi, 17. Ayet:
1.
ve mâ aleynâ
: ve bizim üzerimizde (sorumluluk) yok
2.
illâ
: den başka
3.
el
belâ
gu
: tebliğ, bildirme
4.
el mubînu
Yasin Suresi, 18. Ayet:
(Ötekiler,) "Doğrusu," dediler, "bize uğursuzluk getirdiniz! Eğer bundan vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlayacak ve başınıza bir bela saracağız!"...
Saffat Suresi, 63. Ayet:
Biz onu zalimler için bir
belâ
yaptık....
Sad Suresi, 15. Ayet:
Ve onları, (şimdi hakikati inkar edenleri,) tek bir (bela) çığlığı beklemektedir. O, bir an bile gecikmeyecektir....
Sad Suresi, 24. Ayet:
(Dâvûd) dedi ki: "And olsun (o) senin, koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zâten (mallarını birbirine) karıştıran(ortak)ların çoğu birbirine zulmederler. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!" Dâvûd, (bu hükümle) kendisini denediğimizi (kendisine bir
belâ
vereceğimizi) sandı da Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) döndü....
Sad Suresi, 41. Ayet:
1.
vezkur (ve uzkur)
: zikret, hatırla
2.
abde-nâ
: kulumuz
3.
eyyûbe
: Eyüp
4.
iz nâdâ
: nida etmişti, seslenmişt...
Sad Suresi, 44. Ayet:
Bir de: 'Eline bir demet ot-çöp al da, onunla eşine vur. Yeminini bozmuş olma.' dedik. Gerçekten biz onu
belâ
lara karşı sabırlı bulmuştuk. O ne iyi, bizi ilâh tanıyan, candan müslüman, saygılı bir kuldu. O daima, samimiyetle itaat ederek Allah’a yönelmekteydi....
Zümər Suresi, 8. Ayet:
İşte (böyle,) insanın başına bir bela geldi mi Rabbine yönelerek (yardım için) O'na yalvarır fakat O'nun rahmetiyle bir nimete kavuşunca da önceden yalvarıp yakardığını unutarak başka güçleri Allah'a rakip çıkarır ve böylece (başkalarını) O'nun yolundan saptırır. (Bu şekilde günah işleyenlere) de ki: "Bu inkarınızla kısa bir müddet keyif sürün bakalım (ama sonunda) ateşi hak edenlerden olacaksınız!"...
Zümər Suresi, 23. Ayet:
Allah, kelâmın en güzeli olan Kur’an’ı, (icaz, hikmet ve
belâ
ğatda) ayetleri birbirine benzer, mükerrer (kıssa ve öğütlerle dolu) bir kitab halinde indirdi. Öyle ki, Rablerinden (iç duygusu ile) korkanların derileri, ondan ürperir. Sonra derileri de, kalbleri de Allah’ın zikrine (dönerek rahmet ayetleriyle) yumuşar. İşte bu Kitab, Allah’ın (insanlar için gönderdiği) rehberidir. Allah onunla dilediğine hidayet verir. Kimi de Allah saptırırsa, artık ona hidayet edecek yoktur....
Zümər Suresi, 25. Ayet:
Onlardan öncekiler (de) hakikati yalanlamışlardı; bunun üzerine başlarına nereden geldiğini anlamadıkları bir bela gelmişti:...
Zümər Suresi, 47. Ayet:
Fakat eğer o zalimler yeryüzündeki her şeye ve (hatta) iki misli fazlasına sahip olsalardı, onu Kıyamet Günü (başlarına gelecek) korkunç bela için fidye olarak teklif ederlerdi; çünkü daha önce hiç hesaba almadıkları şey (o zaman) Allah tarafından karşılarına çıkarılacak:...
Zümər Suresi, 49. Ayet:
İşte (böyle:) İnsanın başına bir bela geldiğinde bize yardım için yalvarır; fakat ona katımızdan bir iyilikte bulunduğumuz zaman, (kendi kendine,) "(Bütün) bunlar bana (benim kendi) hikmetimden dolayı verilmiştir!" der. Hayır! Bu (rahmetin verilmesi) bir imtihandır, ama çoğu onu anlamaz....
Zümər Suresi, 59. Ayet:
Belâ
kad câetke âyâtî fe kezzebte bihâ vestekberte ve kunte minel kâfirîn(kâfirîne)....
Zümər Suresi, 59. Ayet:
1.
belâ
: hayır, bilâkis, fakat
2.
kad
: olmuştu
3.
câet-ke
: sana geldi
4.
âyâtî
: âyetlerim
Zümər Suresi, 71. Ayet:
Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû
belâ
ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). ...
Zümər Suresi, 71. Ayet:
1.
vesîka
: sürüldü
2.
ellezîne
: onlar
3.
keferû
: inkâr ettiler
4.
ilâ cehenneme
: cehenneme
Mömin Suresi, 50. Ayet:
Kâlû e ve lem teku te’tîkum rusulukum bil beyyinât(beyyinâti), kâlû
belâ
, kâlû fed’û, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin). ...
Mömin Suresi, 50. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
e ve lem teku
: ve olmadı mı
3.
te'tî-kum
: size geldi
4.
rusulu-kum
: sizin resûlleriniz
Fussilət Suresi, 50. Ayet:
Ama başına bir bela geldikten sonra kendisine rahmetimizden tattırırsak, emin bir şekilde "Bu zaten benim hakkımdır!" der; ve devam eder, "Son Saat'in geleceğini de sanmıyorum: ama eğer (gelirse ve) ben Rabbime döndürülürsem, O'nun katında beni mutlak bir güzellik bekler!" Fakat hakikati inkara şartlanmış olanlara (Hesap Günü) yaptıkları her şeyi apaçık gösterecek ve onlara (bu şekilde) şiddetli bir azap tattıracağız....
Şura Suresi, 30. Ayet:
Size ne
belâ
isâbet etmişse, elleriniz ile yaptıklarınızın sonucudur! (Allâh) birçoğunu da affediyor....
Şura Suresi, 48. Ayet:
Fe in a’redû fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzan), in aleyke illel
belâ
gu, ve innâ izâ ezaknal insâne minnâ rahmeten feriha bihâ, ve in tusibhum seyyietun bi mâ kaddemet eydîhim fe innel insâne kefûr(kefûrun)....
Şura Suresi, 48. Ayet:
1.
fe
: bundan sonra
2.
in
: şâyet, eğer
3.
a'redû
: yüz çevirdiler
4.
fe
: oysa, halbuki
Şura Suresi, 48. Ayet:
Eğer yüz çevirirlerse (keyifleri bilir); seni onlara bekçi olarak irsâl etmedik! Sana düşen yalnızca bildirimdir! Doğrusu insana bizden bir rahmet tattırdığımızda, onunla mutlu olur. . . Eğer ellerinin getirisi dolayısıyla kendilerine bir
belâ
isâbet ederse, muhakkakki insan çok nankördür!...
Şura Suresi, 48. Ayet:
Eğer Rablerinin davetinden yüz çevirirler, tebliği engelleme tedbirleri alırlarsa, bilesin ki, biz seni onlar üzerinde denetim, zabıta görevi yapmaya göndermedik. Sana düşen, sadece tebliğdir. Biz insana, tarafımızdan bir rahmet tattırdığımızda sevinir. Ama geçmişte elleriyle, bizzat yaptıkları kötülükler, işledikleri günahlar sebebiyle, başlarına bir felâket gelirse, işte o zaman insan şükürden uzaktır, pek nankördür, nimeti unutup bela okur....
Şura Suresi, 48. Ayet:
Ama onlar, (ey Peygamber, senden) yüz çevirip uzaklaşırlarsa (bil ki) Biz seni onların bekçisi olarak göndermedik. Sana düşen, yalnız (emanet edilen) mesajı iletmektir. Ve bakın, (Bizim mesajlarımıza yüz çevirmek, insan tabiatının zayıflığı ve kaypaklığından kaynaklanır; böylece,) Biz insana rahmetimizi tattırdığımız zaman onunla övünç duyar, ama kendi eliyle yaptıklarının sonucu olarak başına bir bela gelirse, o zaman, şükürden ne kadar uzak olduğunu gösterir....
Duxan Suresi, 33. Ayet:
Ve âteynâhum minel âyâti mâ fîhi
belâ
un mubîn(mubînun)....
Duxan Suresi, 33. Ayet:
1.
ve âteynâ-hum
: ve onlara verdik
2.
min el âyâti
: âyetlerden
3.
mâ
: şey
4.
fîhi
: içinde
Əhqaf Suresi, 32. Ayet:
Kim Allah'ın davetçisine uymazsa, yeryüzünde başına inecek belaya engel olamaz. Onlar apaçık bir sapıklık içindedirler....
Əhqaf Suresi, 32. Ayet:
Kim Allâh'ın da'vetçisine uymazsa, yeryüzünde (başına inecek
belâ
ya) engel olamaz. Kendisinin O'ndan başka velileri de olmaz. Onlar, apaçık bir sapıklık içindedirler....
Əhqaf Suresi, 33. Ayet:
E ve lem yerev ennallâhellezî halakas semâvâti vel arda ve lem ya’ye bi halkıhinne bi kâdirin alâ en yuhyiyel mevtâ,
belâ
innehu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Əhqaf Suresi, 33. Ayet:
1.
e ve lem yerev
: görmüyorlar mı
2.
ennallâhellezî
: muhakkak ki o
3.
halaka
: yaratan
4.
es semâvâti
: gökleri<...
Əhqaf Suresi, 34. Ayet:
Ve yevme yu’redullezîne keferû alen nâr(nâri),e leyse hâzâ bil hakk(hakkı), kâlû
belâ
ve rabbinâ, kâle fe zûkûl azâbe bi mâ kuntum tekfurûn(tekfurûne)....
Əhqaf Suresi, 34. Ayet:
1.
ve yevme
: ve o gün
2.
yu'redullezîne
: sunulacakları o kimselerin
3.
keferû
: inkâr eden
4.
alen nâri
: ateşe<...
Əhqaf Suresi, 35. Ayet:
Fasbir kemâ sabere ulûl azmi miner rusuli ve lâ testa’cil lehum, ke ennehum yevme yerevne mâ yûadûne lem yelbesû illâ sâaten min nehâr(nehârin),
belâ
g(
belâ
gun), fe hel yuhleku illel kavmul fâsikûn(fâsikûne)....
Əhqaf Suresi, 35. Ayet:
1.
fasbir
: sabret
2.
kemâ
: gibi
3.
sabere
: sabrettiler
4.
ulûl azmi
: azîm sahipleri
...
Əhqaf Suresi, 35. Ayet:
Rasûllerden Ulül Azm'ın sabrettiği gibi (sen de) sabret; onlar için acele etme! Tehdit edildikleri şeyi gördükleri (ölümü tattıkları) süreçte, sanki gündüzden bir saatten fazla (Dünya'da) kalmamış gibi olurlar! Belağ (bu yeterli bir tebliğdir)! İnancı bozuklar toplumundan başkası mı helâk edilecek!...
Məhəmməd Suresi, 31. Ayet:
Andolsun ki biz, sizden, mücahitler (Allâh yolunda mücahede edenler) ve sabredenler (sizce de) bilininceye kadar sizi (
belâ
larla) deneyeceğiz. . . Haberlerinizi duyuracağız!...
Məhəmməd Suresi, 31. Ayet:
Yemin olsun, içinizden gayret gösterip didinenlerle sabredenleri bilinceye kadar, sizi belalarla imtihan edeceğiz. Haberlerinizi de eleyip tarayacağız....
Fəth Suresi, 6. Ayet:
Bir de Esmâ'sıyla hakikatleri olan Allâh hakkında su-i zanda bulunan (O'nu tanrı gibi düşünen) münafık (ikiyüzlü) erkek ve kadınlara, şirk koşan erkek ve kadınlara azabı yaşatması içindir! Zanları yüzünden devranın
belâ
sı başlarında patlasın! Allâh onlara gazap etmiş, onları lânetlemiş (inkârları sonucu hakikati yaşamaktan uzaklaştırmış); onlar için cehennem hazırlamıştır! Ne kötü dönüş yeridir!...
Tur Suresi, 30. Ayet:
Yoksa: -O, bir şairdir, zamanın başına getireceği belayı bekliyoruz mu diyorlar?...
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Bilakis kıyamet onlara vâdedilen asıl saattir ve o saat daha
belâ
lı ve daha acıdır....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azab) (kıyamet) saatidir. O saat, 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Bilakis kıyamet onlara vâdedilen asıl saattir ve o saat daha
belâ
lı ve daha acıdır....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Daha doğrusu onların asıl mev'ıdi saattir ve o saat daha acı ve daha
belâ
ve beterdir....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Daha doğrusu onların asıl buluşma zamanları kıyamettir. Kıyamet ise daha acı ve daha bela ve beterdir....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Daha doğrusu onlara vaadedilen (asıl azab) (kıyamet) saatidir. O saat, 'kurtuluş olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Daha doğrusu onlara va'd olunan asıl (azabın) vakti, o sâatdir. O saat (in azâbı) daha
belâ
lı, daha acıdır. ...
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Daha doğrusu onlara vaadolunan asıl saattir. O saat ne belalı, ne acıdır....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Daha doğrusu onlara va'dedilen (asıl azab) kıyamet saatidir. O, kıyamet saati, 'kurtuluşu olmayan daha korkunç bir bela' ve daha acıdır....
Qəmər Suresi, 46. Ayet:
Onlara vaad olunan asıl ceza kıyamet günüdür. Kıyamet günü ise daha büyük bir
belâ
dır ve daha da acıdır....
Hədid Suresi, 14. Ayet:
Yunâdûnehum e lem nekun meakum, kâlû
belâ
ve lâkinnekum fe tentum enfusekum ve terebbastum vertebtum ve garret kumul emâniyyu hattâ câe emrullâhi ve garrekum billâhil garûr(garûmu)....
Hədid Suresi, 14. Ayet:
1.
yunâdûne-hum
: onlara seslenilir (onlara seslenirler)
2.
e
: mi
3.
lem nekun
: biz olmadık
4.
mea-kum
: sizinle...
Hədid Suresi, 14. Ayet:
Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı!...
Hədid Suresi, 14. Ayet:
Münâfıklar onlara: 'Biz dünyada sizinle beraber değil miydik?' diye seslenirler. Mü’minler de: 'Evet, zâhirde beraberdik, ama siz başınızı büyük
belâ
ya soktunuz. Fırsat beklediniz. Şüpheye düştünüz, şüpheye düşürecek konular aradınız, ithamlarda bulundunuz. Allah’ın planı icra edilinceye kadar, boş hayaller sizi aldattı. Üstelik hilekâr insanlar ve şeytan da Allah’ı öne sürerek, Allah adına sizi kandırdı....
Hədid Suresi, 14. Ayet:
Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı!...
Münafiqun Suresi, 4. Ayet:
Onları gördüğünde kalıpları kıyafetleri senin hoşuna gider, onları beğenirsin. Konuştuklarında sözlerine kulak verirsin. Gerçekte ise onlar, âdeta duvara dayatılan, ruhsuz kütüklere benzerler. İçleri boş, ödlek olduklarından çıkan her sesten pirelenir, her yeni haberi kendi aleyhlerinde sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah belalarını versin onların! Nasıl da hakikatten vazgeçiriliyorlar....
Təğabun Suresi, 7. Ayet:
Zeamellezîne keferû en len yub’asû, kul
belâ
ve rabbî le tub’asunne summe le tunebbeunne bimâ amiltum, ve zâlike alâllâhi yesîr(yesîrun)....
Təğabun Suresi, 7. Ayet:
1.
zeame
: zanda bulundular
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
keferû
: inkâr ettiler
4.
en
: olmak (mastar eki)
Talaq Suresi, 2. Ayet:
Fe izâ belagne ecelehunne fe emsikûhunne bi ma’rûfin evfârikûhunne bi ma’rûfin ve eşhidû zevey adlin minkum ve ekîmûş şehâdete lillâh(lillâhi), zâlikum yûazu bihî men kâne yû’minu billâhi vel yevmil âhir(âhiri), ve men yettekıllâhe yec’al lehu mahrecâ(mahrecen)....
Talaq Suresi, 2. Ayet:
1.
fe izâ
: böylece, artık ..... olduğu zaman
2.
belagne
: erişti
3.
ecele-hunne
: onların belirli süresi
4.
fe emsikû-hunne
Mülk Suresi, 9. Ayet:
Kâlû
belâ
kad câenâ nezîrun fe kezzebnâ ve kulnâ mâ nezzelallâhu min şey'in entum illâ fî dalâlin kebîr(kebîrin)....
Mülk Suresi, 9. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
belâ
: bilâkis, evet
3.
kad
: olmuştu
4.
câe-nâ
: bize geldi
Qələm Suresi, 16. Ayet:
Haberiniz olsun ki biz onlara
belâ
vermişizdir....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
1.
innâ
: muhakkak ki biz
2.
belevnâ-hum
: onları
belâ
ya uğrattık
3.
kemâ
: gibi
4.
belevnâ
:
belâ
ya uğrattık
...
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Muhakkak ki Biz, onları
belâ
ya uğrattık. Bostan mahsulünü mutlaka, sabah erkenden (fakirlere göstermeden) devşirmek için yeminleşen bostan sahiplerini
belâ
ya uğrattığımız gibi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Şüphesiz biz, vaktiyle “bahçe sahipleri”ne
belâ
verdiğimiz gibi, onlara (Mekkeli inkârcılara) da
belâ
verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah erkenden (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini devşirmeye yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz, vaktiyle "bahçe sahipleri" ne
belâ
verdiğimiz gibi, onlara da
belâ
verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Doğrusu biz onları, o bahçe halkını
belâ
landırdığımız gibi
belâ
landırdık! Hani, sabah olurken onu mutlaka kesip devşireceklerine kasem etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Muhakkak ki biz, Mekke’lileri (kıtlık, açlık, ölüm ve esaret gibi
belâ
larla) imtihan ettik; nasıl ki o bağ sahiplerini bir
belâ
ile imtihan etmiştik: Hani o bağ sahipleri, sabah olunca bağın meyvelerini mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
(17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini
belâ
ya uğratıp denediğimiz gibi
belâ
ya uğratıp denedik....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
(17-18) Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne
belâ
verdiğimiz gibi, onlara da
belâ
verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Haberiniz olsun ki biz onlara
belâ
vermişizdir. O bağ sahiblerini
belâ
landırdığımız gibi; o sıra ki yemin etmişlerdi; sabah olunca onu mutlaka divşireceklerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Haberiniz olsun ki, Biz onlara bela vermişizdir, (tıpkı) o bağ sahiplerine bela verdiğimiz gibi. O sırada ki, sabah olunca mutlaka onu devşireceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz onlara da
belâ
verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz, o bağçe saahiblerini nasıl
belâ
ya uğratdiysek muhakkak bunları da
belâ
landırdık. Hani (bağçe saahibleri) sabah olunca onu mutlakaa devşireceklerine, biçeceklerine yemîn etmişlerdi. ...
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Şübhesiz ki biz, o bahçe sâhiblerine
belâ
verdiğimiz gibi bunlara da (Mekkelilere de o kıtlık yıllarıyla)
belâ
verdik. Hani (o bahçe sâhibleri) sabaha ulaşan kimseler iken, (henüz fakirler görmeden) onu(n mahsûlünü) muhakkak devşireceklerine dâir yemîn etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Şüphe yok ki Biz bunları da, bostan sahiplerini belaya uğrattığımız gibi belaya uğrattık. O vakit ki onlar yemîn etmişlerdi ki, sabahleyin erkenden elbette o bostandaki mahsulâtı devşireceklerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz vaktiyle bahçe sahiplerine
belâ
verdiğimiz gibi, bunlara da
belâ
verdik. Hani o bahçe sahipleri, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz bunlara da
belâ
verdik, şu bahçe sâhiplerine
belâ
verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Gerçek şu ki, biz o bahçe sahiplerine bela verdiğimiz gibi, bunlara da bela verdik. Hani onlar, sabah vakti (erkenden ve kimseye haber vermeden) onu (bahçeyi) mutlaka devşireceklerine dair and içmişlerdi....
Qələm Suresi, 17. Ayet:
Biz onları, o bahçe sahiplerini belalandırdığımız gibi belalandırdık. Hani, onlar sabaha çıktıklarında, bahçeyi mutlaka kesip biçeceklerine yemin etmişlerdi....
Qələm Suresi, 18. Ayet:
(17-18) Şüphesiz ki biz, onları ürünlerini sabahladıklarında devşireceklerine yemin eden ve hiçbir istisna yapmayan bahçe sahiplerini
belâ
ya uğratıp denediğimiz gibi
belâ
ya uğratıp denedik....
Qələm Suresi, 18. Ayet:
(17-18) Biz, vaktiyle «bahçe sahipleri»ne
belâ
verdiğimiz gibi, onlara da
belâ
verdik. Hani onlar (bahçe sahipleri), sabah olurken (kimse görmeden) onu (mahsullerini) devşireceklerine yemin etmişlerdi. Onlar istisna da etmiyorlardı....
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi....
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Bir de onlar uyurlarken, o bahçe üzerine Rabbinden bir
belâ
indi de,...
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Kendileri henüz uykuda iken Rabbin tarafından dolaşan bir
belâ
, bahçeyi sarıverdi....
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir
belâ
onu sardı da,...
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Fakat onlar, uyuyorlarken, rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi....
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Halbuki onlar uyurlarken hemen Rabbinden (gönderilen) dolaşıcı bir
belâ
onu sardı da. ...
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir
belâ
, onu sardı da,...
Qələm Suresi, 19. Ayet:
Fakat onlar, uyuyorlarken, Rabbin tarafından dolaşıp gelen bir bela onun üstünü sarıp kuşatıverdi....
Haqqə Suresi, 7. Ayet:
Onu, yedi gece ve sekiz gün boyunca üzerlerine bir bela olarak saldı. Halkın, çürümüş hurma gövdeleri gibi yere yıkıldıklarını görürsün....
Cin Suresi, 10. Ayet:
"Biz bilmeyiz ki, yeryüzünde olan kimseler hakkında bir
belâ
mı murad edildi, yoksa Rableri onlara bir iyilik mi diledi?"...
Cin Suresi, 23. Ayet:
İllâ
belâ
gan minallâhi ve risâlâtih(risâlâtihî), ve men ya’sıllâhe ve resûlehu fe inne lehu nâre cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). ...
Cin Suresi, 23. Ayet:
1.
illâ
: sadece, ancak
2.
belâ
gan
: tebliğ
3.
min allâhi
: Allah'tan
4.
ve risâlâti-hî
: ve onun risaleti
Müddəssir Suresi, 32. Ayet:
(32-33-34-35-36-37) Hayır, (onlar öğüt almazlar). Ay'a, "dönüp gittiği zaman geceye, ışık saçtığı zaman sabaha and olsunki, gerçekten (Cehennem) büyük
belâ
lardan biridir, insanlar için sizden öne geçmek isteyen veya geri kalmayı arzu eden için uyarıcıdır....
Müddəssir Suresi, 32. Ayet:
(32-35) Hayır! Yemîn olsun aya ve döndüğü vakit geceye, hem ağardığı zaman sabaha ki, doğrusu o (Cehennem vâdisi), gerçekten en büyük (
belâ
)lardan biridir....
Müddəssir Suresi, 33. Ayet:
(32-33-34-35-36-37) Hayır, (onlar öğüt almazlar). Ay'a, "dönüp gittiği zaman geceye, ışık saçtığı zaman sabaha and olsunki, gerçekten (Cehennem) büyük
belâ
lardan biridir, insanlar için sizden öne geçmek isteyen veya geri kalmayı arzu eden için uyarıcıdır....
Müddəssir Suresi, 33. Ayet:
(32-35) Hayır! Yemîn olsun aya ve döndüğü vakit geceye, hem ağardığı zaman sabaha ki, doğrusu o (Cehennem vâdisi), gerçekten en büyük (
belâ
)lardan biridir....
Müddəssir Suresi, 34. Ayet:
(32-33-34-35-36-37) Hayır, (onlar öğüt almazlar). Ay'a, "dönüp gittiği zaman geceye, ışık saçtığı zaman sabaha and olsunki, gerçekten (Cehennem) büyük
belâ
lardan biridir, insanlar için sizden öne geçmek isteyen veya geri kalmayı arzu eden için uyarıcıdır....
Müddəssir Suresi, 34. Ayet:
(32-35) Hayır! Yemîn olsun aya ve döndüğü vakit geceye, hem ağardığı zaman sabaha ki, doğrusu o (Cehennem vâdisi), gerçekten en büyük (
belâ
)lardan biridir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
O Sekar, Cehennem büyük
belâ
lardan, uyarılardan biridir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
Gerçekten o (cehennem), büyük (bela)lardan biridir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
Muhakkak o cehennem, büyük
belâ
lardan biridir;...
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
(32-33-34-35-36-37) Hayır, (onlar öğüt almazlar). Ay'a, "dönüp gittiği zaman geceye, ışık saçtığı zaman sabaha and olsunki, gerçekten (Cehennem) büyük
belâ
lardan biridir, insanlar için sizden öne geçmek isteyen veya geri kalmayı arzu eden için uyarıcıdır....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
Sekar muhakkak büyüklerin (belaların) biridir,...
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
Kuşkusuz o Sekar, büyük belalardan biridir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
hakıykaten (o cehennem) büyük büyük (
belâ
) lardan biridir, ...
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
(32-35) Hayır! Yemîn olsun aya ve döndüğü vakit geceye, hem ağardığı zaman sabaha ki, doğrusu o (Cehennem vâdisi), gerçekten en büyük (
belâ
)lardan biridir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
O (Sakar) en büyük
belâ
lardan biridir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
O sekar
belâ
ların en müthişidir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
Ki o (Sekar), büyük (
belâ
)lardan biridir....
Müddəssir Suresi, 35. Ayet:
O Sakar
belâ
ların en büyüklerindendir....
Müddəssir Suresi, 36. Ayet:
(32-33-34-35-36-37) Hayır, (onlar öğüt almazlar). Ay'a, "dönüp gittiği zaman geceye, ışık saçtığı zaman sabaha and olsunki, gerçekten (Cehennem) büyük
belâ
lardan biridir, insanlar için sizden öne geçmek isteyen veya geri kalmayı arzu eden için uyarıcıdır....