Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Fatihə Suresi, 7. Ayet:
Kendilerine ni'met verdiğin kimselerin yoluna; gazab edilmiş olanların ve
dalâlete
düşenlerin (yoluna) değil! (Âmîn!)...
Fatihə Suresi, 7. Ayet:
Nimete erdirdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerinkine değil....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Ulâikellezîneşterevûd
dalâlete
bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne)....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
işterevû
: satın aldılar
4.
ed
dalâlete
: dalâlet
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Şübhesiz ki Allah, (kullarına doğru yolu göstermek için) bir sivrisineği, (hattâküçüklük ve kıymetsizlikte) ondan da öte (daha aşağı) bir şeyi misâl getirmekten çekinmez.Ama îmân edenler, bunun Rablerinden (gelen) hak olduğunu hemen bilirler. İnkâr edenleregelince: 'Şimdi Allah, misâl olarak bununla neyi murâd etti?' derler. (Allah,) onunla birçok kimseyi
dalâlete
atar, birçok kimseyi de hidâyete erdirir. Fakat onunla ancak fâsıkları
dalâlete
düşürür....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Şüphe yok ki, Allah Teâlâ bir sivrisineği ve onun üstünde bulunanı mesel olarak irad buyurmaktan istihya etmez. İmdi imân etmiş olanlar bunun Rableri tarafından bir hak olduğunu bilirler. Kâfir olanlar ise, «Allah bununla mesel olarak ne murad etti?» derler. Hak Teâlâ bu mesel ile birçoklarını dalâlette bırakır, birçoklarını da hidâyete eriştirir. Allah Teâlâ bununla ancak fâsık olanları
dalâlete
düşürür....
Bəqərə Suresi, 108. Ayet:
Yoksa siz, daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, peygamberinizi sorguya çekmek, Mûsâ’dan istendiği gibi Rasulünüzden büyük mucizeler mi istiyorsunuz? Kim imânı inkârla, küfürle değiştirirse, doğru, dengeli bir hayat tarzından uzaklaşır, başına buyruk hareket ederek
dalâlete
düşer....
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
Ulâikellezîneşteravud
dalâlete
bil hudâ vel azâbe bil magfireh(magfireti), fe mâ asberehum alen nâr(nâri)....
Bəqərə Suresi, 175. Ayet:
1.
ulâike ellezîne
: işte onlar ki ..... yapanlar
2.
işteravû
: satın aldılar
3.
ed
dalâlete
: dalâleti
4.
bi el hudâ
...
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
(Hac esnâsında ticâret yaparak) Rabbinizden bir ihsan aramanızda size bir günah yoktur. Nihâyet Arafat’tan (ayrılıp) akın ettiğiniz zaman, Meş'ar-i Harâm (tepesi) yanında(Müzdelife’de) artık Allah’ı zikredin! Ve (O) sizi hidâyete erdirdiği gibi, (siz de) O’nu zikredin! Doğrusu (siz) bundan evvel de elbette
dalâlete
düşenlerdendiniz....
Ali-İmran Suresi, 69. Ayet:
1.
veddet
: diledi
2.
tâifetun
: taife, bir grup, topluluk
3.
min ehli el kitâbi
: kitap ehlinden, kitap verilenlerden, yahudiler ve hristiyanlardan
4.
...
Ali-İmran Suresi, 69. Ayet:
Ehli Kitap'tan bir grup sizi
dalâlete
düşürmeyi diledi. Onlar, kendilerinden başkasını
dalâlete
düşüremezler. Ve onlar farkında değiller....
Ali-İmran Suresi, 69. Ayet:
Ehl-i kitabdan bir tâife arzu ettiler ki, keşke sizi
dalâlete
düşürseler! Hâlbuki sâdece kendilerini
dalâlete
düşürürler de farkına varmazlar....
Ali-İmran Suresi, 90. Ayet:
Şübhesiz îmân (etme)lerinden sonra inkâr edenler, sonra da inkâr cihetiyle ileri gidenler yok mu, onların (son nefesteki) tevbeleri aslâ kabûl edilmeyecektir! İşte onlar ise,
dalâlete
düşenlerin ta kendileridir....
Nisa Suresi, 44. Ayet:
E lem tera ilâllezîne ûtû nasîben minel kitâbi yeşterûned
dalâlete
ve yurîdûne en tedıllus sebîl(sebîle)....
Nisa Suresi, 44. Ayet:
1.
e
: mi?
2.
lem tere
: görmedin
3.
ilâ ellezîne
: onları
4.
ûtû
: verildi
Nisa Suresi, 44. Ayet:
Kendilerine Kitap'tan nasip verilenleri görmedin mi? Dalâleti satın alıyorlar ve sizin de yoldan (Allah'ın yolundan) sapmanızı (
dalâlete
düşmenizi) istiyorlar....
Nisa Suresi, 60. Ayet:
1.
e
: mi?
2.
lem tera
: sen görmedin
3.
ilâ ellezîne
: onları
4.
yez'umûne
: zanda bulunuyorlar, zannediyorlar
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandığını zanneden kimseleri görmedin mi? O'nu (şeytanı) inkâr etmekle emrolundukları halde tagutun önünde muhakeme olunmayı istiyorlar. Ve şeytan, onları uzak bir dalâletle saptırmak (
dalâlete
düşürmek) istiyor....
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sana indirilmiş olana ve senden evvel inzal edilmiş bulunana imân ettiklerini zannedenlere bakmadın mı ki, onlar Tâğût'un huzurunda muhakeme olmayı isterler. Halbuki onu inkar etmekle memur bulunmuşlardı. O şeytan ise onları (doğru yoldan) pek uzak bir sapıklıkla
dalâlete
düşürmek ister....
Nisa Suresi, 88. Ayet:
Öyleyse size ne oluyor ki, münafıklar hakkında iki grup oldunuz. Ve Allah, onları kazandıkları (negatif dereceler) sebebiyle tersine çevirdi (küfre döndürdü). Allah'ın
dalâlete
düşürdüğü kimseyi hidayete erdirmek mi istiyorsunuz? Ve Allah, kimi
dalâlete
düşürürse artık sen onun için asla bir yol bulamazsın....
Nisa Suresi, 88. Ayet:
O hâlde size ne oldu ki münâfıklar hakkında iki kısım oldunuz; hâlbuki Allah, onları kazandıkları (günahlar) yüzünden geriye (küfre) döndürmüştür. Allah’ın (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle) saptırdığını, hidâyete erdirmek mi istiyorsunuz? O takdirde Allah, kimi(kendi isyankârlığı yüzünden)
dalâlete
atarsa, artık onun (kurtulması) için aslâ bir yol bulamazsın!...
Nisa Suresi, 116. Ayet:
Elbette Allah; kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar. Kim, Allah'a şirk koşarsa; çok uzak bir dalalete düşmüş olur....
Nisa Suresi, 116. Ayet:
Şüphe yok ki, Allah Teâlâ kendisine şerik koşulmasını mağfiret etmez ve bunun dûnundakini de dilediği kimseye mağfiret buyurur. Ve her kim Allah Teâlâ'ya şerik koşarsa muhakkak ki pek uzak bir
dalâlete
sapmıştır....
Nisa Suresi, 116. Ayet:
Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a şirk koşarsa o derin bir dalalete düşmüştür....
Nisa Suresi, 119. Ayet:
Ve onları mutlaka
dalâlete
düşüreceğim, hem onları şübhesiz boş temennîleresevk edeceğim, hem onlara kesinlikle emredeceğim de gerçekten hayvanların kulaklarını yaracaklar ve (yine) onlara mutlaka emredeceğim de Allah’ın yarattığını şübhesiz değiştirecekler' (dedi). Artık kim Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinirse, o takdirde muhakkak ki apaçık bir zararla hüsrâna uğramış olur....
Nisa Suresi, 143. Ayet:
(O münâfıklar) bunun (îmanla küfrün) arasında bocalayıp duranlardır. Ne onlara(mü’minlere), ne de bunlara (kâfirlere mensubdurlar)! Artık Allah kimi (kendi küfrü sebebiyle)
dalâlete
atarsa, o takdirde onun (kurtulması) için aslâ bir yol bulamazsın!...
Nisa Suresi, 176. Ayet:
Senden fetva istiyorlar. De ki, «Allah Teâlâ kelâle (babası ve çocuğu olmayan kimse) hakkında size fetva veriyor: Bir kimse çocuğu bulunmaksızın ölüp de kendisinin bir kardeşi bulunursa onun için terekesinin yarısı aittir. O kimse de bu kızkardeşine varis olur, eğer bunun çocuğu bulunmazsa. Ve eğer onlar iki kız kardeş iseler onlara terekesinden üçte ikisi aittir. Ve eğer onlar erkek ve kızkardeşler olurlarsa erkek için iki kız hisse-i irsiyesi miktarı ait olur.» Allah Teâlâ size
dalâlete
düşmey...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Allah’ın Rasulü, akılları yatarak, kalpleriyle iman etmedikleri halde, ağızlarıyla: 'İnandık' diyenlerin ve yahudiliğin takipçilerinden küfür içinde yarışanların hali seni üzmesin. Onlar devamlı yalana kulak verirler. Senin yanına yaklaşmayan diğer bir kavmin sözlerine kulak kabartırlar. Kelimeleri, ifadeleri, aslî manalarını bozacak şekilde tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, bâtıl tefsirler ve te’viller yapıyorlar. Bir de: 'Eğer hakkınızda şu hükmü uygulamaya kalkarlarsa hemen kabul edin. O ...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitab ehli, kitap sahipleri!
3.
lâ taglû
: haddi aşmayın!
4.
fî dîni-kum
...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki; "Ey Kitap Ehli! Dîninizde haksız yere (taşkınlık yapıp) haddi aşmayın. Ve daha önce
dalâlete
düşmüş ve birçoklarını da
dalâlete
düşürmüş ve de sevvâ edilmiş yoldan sapmış olan bir kavmin hevâlarına uymayın....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: 'Ey ehl-i kitab! Dîninizde haksız yere haddi aşmayın ve (sizden) daha evvel gerçekten
dalâlete
düşmüş, birçoklarını da saptırmış hem (kendileri de) düz yolun ortasından şaşmış bir kavmin arzularına uymayın!'...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: «Ey ehl-i kitap! Dininizde hakka muğayır olarak haddi tecavüz etmeyiniz. Ve evvelce
dalâlete
düşmüş ve birçoklarını da idlalde bulunmuş ve doğru yoldan sapıtmış olan bir kavmin hevâlarına uymayınız.»...
Maidə Suresi, 105. Ayet:
Ey îmân edenler! Siz kendinize bakın! Hidâyete erdiğiniz takdirde,
dalâlete
düşenler size zarar vermez. Dönüşünüz hep berâber ancak Allah’adır; artık (O,)yapmakta olduğunuz şeyleri size haber verecektir....
Maidə Suresi, 105. Ayet:
Ey imân edenler! Siz kendi nefsinize bakınız. Siz hidâyette bulunduktan sonra
dalâlete
düşmüş olanlar size bir zarar veremez. Hepinizin nihâyet varacağı Allah Teâlâ' dır, O da size ne yaptığınızı haber verecektir....
Ənam Suresi, 39. Ayet:
Hem âyetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağırlar ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse, onu (küfründeki inadı sebebiyle)
dalâlete
atar. Kimi de dilerse, onu(hikmetine binâen kendi lütfundan) dosdoğru bir yol üzere kılar....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: 'Şübhesiz ben, Allah’dan başka tapmakta olduklarınıza ibâdet etmekten yasaklandım!' De ki: '(Nefsî) arzularınıza uymam! (Size uysam,) o takdirde, gerçekten
dalâlete
düşmüş ve ben hidâyete erenlerden olmamış olurum.'...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: «Ben Allah Teâlâ'dan başka taptığınız şeylere ibadetten nehyedilmiş bulunmaktayım.» De ki: «Sizin hevâlarınıza asla uymam. O takdirde ben muhakkak
dalâlete
düşmüş ve ben hidâyete erenlerden olmamış olurum.»...
Ənam Suresi, 71. Ayet:
De ki: «Biz Allah Teâlâ'dan başka bize ne faide ve ne de zarar veremiyecek şeylere tapar mıyız? Ve bize Allah Teâlâ hidâyet etmişken ardımıza döndürülur müyüz? O kimse gibi ki, yerde şaşkınca dolaşırken kendisini şeytanlar
dalâlete
düşürmüştür. Halbuki, onun için birtakım arkadaşlar vardır ki, «Gel bize,» diyerek onu doğru yola çağırır dururlardı.» De ki: «Muhakkak Allah Teâlâ'nın hidâyetidir hidâyet olan, ve bize emrolunmuştur ki, âlemlerin Rabbine halisâne ibadette bulunalım.»...
Ənam Suresi, 77. Ayet:
Daha sonra (gecenin bir vaktinde,) doğmakta olan ay’ı görünce: 'Bu rabbimdir(öyle mi?)' dedi. Sonra (o da) batınca: 'Yemîn olsun ki, eğer Rabbim beni hidâyete erdirmezse, mutlaka
dalâlete
düşen kimseler topluluğundan olurum!' dedi....
Ənam Suresi, 77. Ayet:
Vaktâ ki, ay'ı doğar bir halde gördü. «Rabbim budur,» dedi. Sonra ay batınca da «Andolsun ki, eğer bana Rabbim hidâyet etmemiş olsaydı, elbette ben
dalâlete
düşenler gürûhundan olacaktım» dedi....
Ənam Suresi, 77. Ayet:
Ay'ı doğarken görünce: “İşte benim Rabbim budur!” dedi. O da batınca: “Rabbim bana doğru yolu göstermezse, elbette
dalâlete
düşenler gürûhundan olurum. ” dedi....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
O size muztarr olduklarınız müstesna olmak üzere harâm kıldığı neler ise ayrı ayrı bildirmiş iken üzerlerine Allâh ismi anılmış olanlardan neye yimeyeceksiniz? Evet bir çokları bildiklerinden değil, mücerred hevâlariyle halkı behemehal
dalâlete
düşürüyorlar, şüphesiz ki rabbındır o mütecavizleri en ziyade bilen...
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne var ki, üzerine Allah Teâlâ'nın ismi zikredilmiş olanı yemeyesiniz. Ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir. Ancak kendisine muzdar kaldığınız şey müstesna. Ve şüphe yok ki birçokları bilmeksizin kendi hevâlarıyla (halkı)
dalâlete
düşürürler. Senin Rabbin ise muhakkak ki, mütecavizleri en ziyâde bilendir....
Ənam Suresi, 125. Ayet:
Hasılı Allah her kimi hidayetine irdirmek isterse, islâma sinesini açar, gönlüne genişlik verir, her kimi de dalalete bırakmak isterse onun da kalbini daraltır öyle sıkıştırır ki sanırsın öfkesinden göke çıkacak, iymana gelmezleri Allâh o murdarlık içinde hep böyle bırakır...
Ənam Suresi, 125. Ayet:
Artık kim ki, Allah onu (hikmetine binâen, kendi lütfundan) hidâyete erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Ve kim ki, (küfründeki inâdı sebebiyle, Allah) onu
dalâlete
atmak isterse, sanki göğe tırmanıyormuş gibi göğsünü iyice daralmış sıkıntılı hâle sokar. Allah, îmân etmeyenlerin üzerinde böyle kötülük (rezillik ve azab) bırakır....
Ənam Suresi, 125. Ayet:
İmdi Allah Teâlâ her kime hidâyet etmek isterse onun göğsünü İslâm için genişletir. Ve her kimi
dalâlete
düşürmek dilerse onun göğsünü daraltır, sıkışmış bir hale getirir, sanki zorla göğe yükselecek imiş gibi (bulunur). İşte Allah Teâlâ imân etmeyenlerin üzerine böylece pisliği (havale) kılar....
Ənam Suresi, 140. Ayet:
Bilgisizlik yüzünden beyinsizce evlâdlarını öldürenler ve Allah’ın kendilerinirızıklandırdığı şeyleri, Allah’a iftirâ ederek haram kılanlar gerçekten zarara uğramıştır.(Onlar) muhakkak
dalâlete
düşmüşler ve hidâyete eren kimseler olamamışlardır....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Deveden de iki, sığırdan da iki! De ki: '(Allah bunlardan) iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi, yoksa o iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı haram kıldı? Yoksa, Allah size bunu (haram kılmayı) tavsiye buyurduğu zaman (siz buna) şâhidler mi oldunuz?' Öyleyse bilgisizce, insanları
dalâlete
düşürmek için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Şübhesiz ki Allah, (küfürlerindeki ısrarları yüzünden) zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez....
Əraf Suresi, 38. Ayet:
1.
kâle edhulû
: girin dedi
2.
fî
: içine, arasına
3.
umemin
: ümmetler, topluluklar
4.
kad
: oldu, olmuştur
<...
Əraf Suresi, 38. Ayet:
(Allah onlara:) 'Sizden önce gelip geçmiş cin ve insan ümmetleri arasında (siz de)ateşe girin!' buyurur. Ne zaman (Cehennem’e) bir ümmet girse, kendi (din) kardeşine(yoldaşına) lâ'net eder. Nihâyet hep berâber orada birbiri ardınca toplandıkları zaman, sonrakiler öncekiler için: 'Rabbimiz! Bunlar bizi
dalâlete
düşürdüler; bu yüzden onlara ateşten kat kat azab ver!' derler. (Allah da:) '(Siz de dâhil) herkes için kat kat (azab)vardır; fakat siz (kimin ne azab çekeceğini) bilmezsiniz!' buyurur....
Əraf Suresi, 149. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman
2.
sukıta fî eydî-him
: ellerinin arasına düşürüldü (aklı başına geldi, yanıldığını anladı, pişman oldu)
3.
ve raev
: ve gördüler
Əraf Suresi, 149. Ayet:
Ve ellerinin arasına düşürülünce (akılları başlarına gelince pişman oldular)
dalâlete
düşmüş olduklarını gördüler: “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi mağfiret etmezse, mutlaka biz hüsrana düşenlerden oluruz.” dediler....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Bir de Musâ kavminden mikatımız için yetmiş er seçmişti, vaktâ ki bunları o sarsıntı yakaladı, rabbım, dedi: dilese idin bunları ve beni daha evvel helâk ederdin, şimdi bizi içimizden o süfehanın ettikleriyle helâk mi edeceksin? O sırf senin fitnen, sen bununla dilediğini
dalâlete
bırakır, dilediğine hidayet kılarsın, sen bizim velimizsin, artık bize mağfiret buyur, merhamet buyur, sen ki hayrülgafirînsin...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Ve Mûsâ, ta'yîn ettiğimiz vakit(te ta'yîn ettiğimiz yere gelip mağfiret dilemeleri)için kavminden (buzağıya tapmayan) yetmiş adam seçti. Onları da o şiddetli sarsıntı yakalayınca (Mûsâ) dedi ki: 'Rabbim! Eğer dileseydin (buzağıya tapanlara engel olmadıkları ve onları terk etmedikleri için) onları da (ve dileseydin) beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? (Helâk etme yâ Rabbî!) Bu, senin imtihânından başka bir şey değildir. On...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, ta'yin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş kişi seçti. Onları titreme tutunca dedi ki: Rabbım; dileseydin önce onalrı da helak ederdin, beni de. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin? Bu, Senin imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini dalalete düşürür, dilediğini de hidayete götürürsün. Sen, bizim dostumuzsun. O halde bizi bağışla, merhamet et bize. Sen bağışlayanların en hayırlısısın....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş kişiyi seçti. Onları bir sarsıntı tutunca, dedi ki: “Rabbim! Dileseydin bunları da beni de daha önce helâk ederdin. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk eder misin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Sen bu imtihanınla dilediğini
dalâlete
düşürür saptırırsın, dilediğini de hidayete götürür doğru yola iletirsin. Bizim dostumuz sensin. Bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın. ”...
Əraf Suresi, 178. Ayet:
Allah kime hidayet ederse hidayet bulan o, kimi de
dalâlete
bırakırsa husrane düşenler de işte onlar...
Əraf Suresi, 178. Ayet:
Allah kimi (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirirse, işte hidâyete eren odur. Kimi de (küfrü sebebiyle)
dalâlete
atarsa, işte onlar gerçekten hüsrâna uğrayanlardır....
Əraf Suresi, 178. Ayet:
Allah Teâlâ kime hidâyet ederse işte hidâyete eren odur. Kimleri de
dalâlete
düşürürse işte felakete uğrayanlar da onlardır....
Əraf Suresi, 186. Ayet:
Allah kimi (küfrü sebebiyle)
dalâlete
atarsa, o takdirde onu hidâyete erdirecek kimse yoktur ve (Allah) onları azgınlıkları içinde bırakır da bocalayıp dururlar!...
Əraf Suresi, 186. Ayet:
Allah Teâlâ kimi
dalâlete
düşürürse artık ona hidâyet edecek bulunamaz ve onları kendi dalâletlerinde mütereddit bir halde bırakır....
Əraf Suresi, 202. Ayet:
Ve kardeşleri onları
dalâlete
sürükler dururlar. Sonra (o dalâleti) terketmezler....
Tövbə Suresi, 37. Ayet:
Haram olan bir ayı geciktirmek (Muharremi geciktirip Safere bırakmak), ancak küfürde bir fazlalıktır ki, onunla kâfirler
dalâlete
düşürülürler. Allah’ın haram ettiği belirli ayların sayıları tamamen olsun diye onun yerini bir sene helâl, bir senede haram sayarlar. Böylece Allah’ın haram ettiği şeyi, onlar halâl yaparlar. Onlara, kötü âmelleri yaldızlanıp güzel gösterildi. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 37. Ayet:
(Haram ayını hîle için başka bir aya) ertelemek (öyle i'tibâr etmek), ancak küfürde bir artmadır; inkâr edenler onunla
dalâlete
düşürülür; onu bir yıl helâl sayarlar, bir yıl da onu haram sayarlar ki, Allah’ın haram kıldığının sayısına uydursunlar da Allah’ın haram kıldığını (güyâ) helâl kılsınlar! Amellerinin kötülüğü kendilerine süslü gösterildi. Hâlbuki Allah, kâfirler topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah, bir kavmi hidayete erdirdikten sonra, takva sahibi olacakları şeyler onlara açıklanıncaya kadar (açıklanmadıkça) (o kavmi),
dalâlete
düşürecek (saptıracak) değildir. Muhakkak ki Allah, herşeyi en iyi bilendir....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah, bir kavmi hidayete erdirdikten sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine iyice açıklamadıkça dalalete düşürmez. Gerçek şu ki, Allah her şeyi bilir....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah ise bir kavmi, kendilerini hidâyete erdirdikten sonra, sakınacakları şeyleri onlara açıklamadıkça
dalâlete
düşürecek değildir. Muhakkak ki Allah, herşeyi hakkıyla bilendir....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah bir kavmi hidayete erdirdikten sonra; sakınacakları şeyleri onlara açıklamadıkça dalalete düşürmez. Muhakkak ki Allah; her şeyi bilendir....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah Teâlâ bir kavme hidâyet ettikten sonra onlara sakınacakları herşeyi açıkça bildirmedikçe, onları
dalâlete
düşürecek değildir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeyi tamamıyla bilicidir....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah bir topluluğu hidayete erdirdikten sonra, sakınmaları gereken şeyleri kendilerine açıklamadıkça onları
dalâlete
düşürecek değildir. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah bir topluluğu doğru yola ilettikten sonra, nelerden sakınacaklarını kendilerine bildirmedikçe, onları
dalâlete
sürüklemez.Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir....
Yunus Suresi, 32. Ayet:
Öyleyse işte O, Allah'tır. Sizin Rabbiniz Hakk'tır. O halde Hakk'tan sonrası dalâletten başka nedir? Artık nasıl çevriliyorsunuz (Hakk'tan
dalâlete
döndürülüyorsunuz)?...
Yunus Suresi, 108. Ayet:
De ki: 'Ey insanlar! Gerçekten size Rabbi niz den hak gelmiştir. Artık kim hidâyete ererse, o takdirde ancak kendisi için hidâyete ermiş olur.Kim de
dalâlete
düşerse, artık ancak kendi aleyhine
dalâlete
düşmüş olur. Ben sizin üzerinize (ille de îmân etmeniz için) vekil değilim!'...
Yunus Suresi, 108. Ayet:
De ki: «Ey insanlar! Muhakkak ki, Rabbiniz tarafından size hak gelmiştir. Artık her kim hidâyeti kabul ederse kendi nefsi için hidâyete ermiş olur. Ve her kim
dalâlete
düşerse şüphe yok ki, kendi nefsi aleyhine
dalâlete
düşmüş olur. Ve ben sizin üzerinize bir vekil değilim.»...
Hud Suresi, 34. Ayet:
'Eğer Allah sizi
dalâlete
atmayı diliyorsa, (ben) size nasîhat etmek istesem de nasîhatim size fayda vermez. Rabbiniz O’dur ve ancak O’na döndürüleceksiniz.'...
Rəd Suresi, 27. Ayet:
O küfredenler: «Ona (peygambere) Rabbinden bir (azâb) mu'cize (si) indirilmeli değil miydi»? derler. De ki: «Şübhesiz Allah kimi dilerse onu
dalâlete
götürür, gönlünü kendine çevirdiklerini ise doğru yola iletir». ...
Rəd Suresi, 27. Ayet:
Hem inkâr edenler: 'Ona (Muhammed’e) Rabbinden (bizim istediğimiz) bir mu'cize indirilmeli değil miydi?' diyor. De ki: 'Şübhesiz ki Allah, dilediğini (kendi isyânı sebebiyle)
dalâlete
atar; (rızâsına) yöneleni ise kendi (dîni)ne hidâyet eder.'...
Rəd Suresi, 27. Ayet:
Kâfirler: “Ona Rabbinden bir âyet (mucize) indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Şüphesiz ki Allah dilediğini
dalâlete
düşürür ve Hakk'a inabe edene de hidayet eder. ”...
Rəd Suresi, 27. Ayet:
Münkir olanlar derler ki: "Niçin ona Rabbi tarafından bir mucize gönderilmiyor?". De ki: Allah dalalete sapmak isteyeni saptırır....
Rəd Suresi, 27. Ayet:
De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini
dalâlete
düşürür, gönlünü kendine çevirdiklerini de doğru yola iletir.”...
İbrahim Suresi, 4. Ayet:
Hâlbuki (biz,) her peygamberi ancak kendi kavminin lisânıyla gönderdik ki,(Allah’ın emirlerini) onlara açıklasın! Artık, Allah dilediğini (kendi isyankârlıkları yüzünden)
dalâlete
atar, dilediğini de (hikmetine binâen kendi lütfuyla) hidâyete erdirir. Çünki O, Azîz (kudreti daîmâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah îmân edenlere, dünya hayâtında da, âhirette de sağlam sözle (kelime-i şehâdetle) sebat verir. Allah, zâlimleri ise (kendi zulümleri sebebiyle)
dalâlete
atar ve Allah, dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah Teâlâ mü'minleri dünya hayatında da, ahirette de sabit kavil ile tesbit eder ve Allah Teâlâ zalimleri
dalâlete
düşürür ve Allah Teâlâ dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 36. Ayet:
1.
rabbi
: Rabbim
2.
innehunne
: muhakkak onlar, gerçekten onlar
3.
adlelne
: saptırdılar,
dalâlete
düşürdüler
4.
kesîren
İbrahim Suresi, 36. Ayet:
Rabbim gerçekten onlar (putlar), insanların çoğunu
dalâlete
düşürdüler. Artık kim bana tâbî olursa, bu sebeple o mutlaka bendendir. Ve kim bana asi olursa, o zaman muhakkak ki; Sen Gafur'sun, Rahîm'sin....
İbrahim Suresi, 36. Ayet:
'Rabbim! Çünki onlar (o putlar), insanlardan birçoğunu
dalâlete
düşürdüler. Bundan sonra kim bana tâbi' olursa, artık muhakkak o bendendir. Kim de bana karşı gelirse, artık şübhesiz ki sen, Gafûr (çok bağışlayan)sın, Rahîm (çok merhamet eden)sin.'...
Hicr Suresi, 56. Ayet:
(İbrâhîm:) 'Zâten
dalâlete
düşenlerden başka Rabbinin rahmetinden kim ümid keser?' dedi....
Nəhl Suresi, 37. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) Onların hidâyete ermelerine ne kadar hırs göstersen de, şübhesiz ki Allah, (hak ettiklerinden dolayı)
dalâlete
attığı kimseleri hidâyete erdirmez; onlar için hiçbir yardımcı da yoktur!...
Nəhl Suresi, 37. Ayet:
Onların hidayeti bulmalarına ne kadar hırs göstersen; muhakkak ki Allah dalalete sapanı hidayete erdirmez. Ve onların yardımcıları da yoktur....
Nəhl Suresi, 37. Ayet:
Sen onların hidâyet bulmalarına haris olsan da (faidesizdir). Çünkü Allah Teâlâ
dalâlete
düşürdüğüne hidâyet etmez ve onlar için yardımcılardan bir kimse de yoktur....
Nəhl Suresi, 70. Ayet:
Ve Allah, sizi yarattı. Sonra sizi vefat ettirecek. Ve sizden kim, ömrünün en rezil devresine geri (hidayetten
dalâlete
) döndürülürse bu, bir şey konusunda ilim sahibi olduktan (hidayeti öğrendikten) sonra bilemediği (idrak edemediği) içindir. Muhakkak ki Allah, en iyi bilendir, kaadir olandır (herşeye gücü yetendir)....
Nəhl Suresi, 91. Ayet:
(Allah ruhunuzu, vechinizi, nefsinizi ve iradenizi teslim etme konusunda) sizinle ahdleştiği zaman Allah'ın ahdini ifa edin (yerine getirin). Onu, sağlamlaştırdıktan (hidayete erdikten ve nefsinizi tezkiye ettikten) sonra yeminleri bozmayın (ruhunuzu Allah'a ulaştırdıktan ve nefsinizi tezkiye ettikten sonra
dalâlete
düşmeyin). Ve siz, Allah'ı üzerinize kefil kılmıştınız (Allahû Tealâ, sizi hidayete erdirerek, ruhunuzu Kendisine ulaştırarak verdiği sözü, kefaletini yerine getirmişti). Muhakkak ki...
Nəhl Suresi, 92. Ayet:
İpini kuvvetle büktükten sonra çözüp açan kadın gibi (hidayete erdikten sonra
dalâlete
düşen kişi gibi) olmayın. (Yeminlerini, misaklerini ve ahdlerini yok sayan) bir ümmetin sayısının (yeminlerini, misaklerini ve ahdlerini yerine getiren) diğer bir ümmetten daha çok olmasına dayanarak, yeminlerinizi aranızda hile (konusu) ediniyorsunuz. Oysa Allah, sizi onunla (yeminlerinizi yerine getirme konusunda) imtihan ediyor. Ve kıyâmet günü, hakkında ihtilâf etmiş olduğunuz şeyi (hidayete ermeyi) mutlak...
Nəhl Suresi, 93. Ayet:
Hâlbuki Allah dileseydi, sizi elbette tek bir ümmet (olarak aynı din üzere)yapardı; fakat (O,) dilediğini (kendi isyânı yüzünden)
dalâlete
atar; dilediğini ise (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirir. Ve (siz), yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorulacaksınız....
Nəhl Suresi, 94. Ayet:
Yeminlerinizi aranızda hile (konusu) edinmeyin (kılmayın). Öyle yaptığınız taktirde, yere sağlam bastıktan (hidayete erdikten) sonra ayak kayar (
dalâlete
düşersiniz). Ve kötülüğü (kişinin yoldan çıktıktan sonra yaşayacağı huzursuzlukları) tadarsınız. Allah'ın yolundan yüz çevirdiğinizden dolayı sizin için büyük azap vardır....
Nəhl Suresi, 125. Ayet:
Rabbinin yoluna (Allah'a ulaştıran yola, Sıratı Mustakîm'e) hikmetle ve güzel (pozitif dereceler kazandıracak) öğütle davet et. Onlarla en güzel şekilde mücâdele et. Muhakkak ki senin Rabbin, O'nun yolundan (Sıratı Mustakîm'den) sapanları (
dalâlete
düşenleri) ve hidayete erenleri bilir....
İsra Suresi, 15. Ayet:
Kim hidâyete ererse, artık ancak kendisi için hidâyete ermiş olur. Kim de
dalâlete
düşerse, o takdirde ancak kendi aleyhine
dalâlete
düşmüş olur. Hem hiçbir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez. (Biz) bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azâb ediciler değiliz....
İsra Suresi, 15. Ayet:
Kim, hidayete ererse; kendi nefsi için hidayete ermiş olur. Kim de dalalete düşerse; kendi nefsi aleyhine dalalete düşmüş olur. Hiç kimse başkasının yükünü yüklenmez. Biz, bir peygamber göndermedikçe azab ediciler değiliz....
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak, seni nelere nisbet ettiler (şairdir, sahirdir, mecnundur dediler) de nasıl
dalâlete
düştüler! Artık hak yolu bulmağa güçleri yetmez....
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak seni nelere kıyas ettiler de nasıl
dalâlete
düştüler, onun için bir yol bulmağa tab-ü tüvanları yok...
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak, senin için (şâir, sihirbaz ve kâhin diyerek) nasıl misâller getirdiler de bu yüzden
dalâlete
düştüler; artık (hakka giden) bir yola güçleri yetmez....
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak, sana nasıl misaller veriyorlar. Bunun için dalalete düşmüşlerdir. Ve bir daha yol bulamamaktadırlar....
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak! Sana nasıl misaller veriyorlar? Bunun için
dalâlete
düştüler ve bir daha yol bulamamaktadırlar....
İsra Suresi, 48. Ayet:
Bak Resulüm, seni nelere kıyas ettiler (gâh şair, gâh büyücü, gâh kâhin, gâh mecnûn dediler) de nasıl
dalâlete
düştüler? Hem öyle sersemleştiler ki artık yol bulacak halleri kalmadı....
İsra Suresi, 97. Ayet:
Allah kimi (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirirse, işte hidâyete eren odur. Kimi de (isyankârlığı yüzünden)
dalâlete
atarsa, artık kendilerine O’ndan başkayardımcılar aslâ bulamazsın! Ve onları kıyâmet günü yüzleri üstü, kör, dilsiz ve sağır olarak haşrederiz. Onların varacağı yer Cehennemdir. (Onun ateşi) her yavaşladığında, onlara bir alev artırırız....
İsra Suresi, 97. Ayet:
Allah kimi hidayete erdirirse; o, hidayete ermiştir. Kimi da dalalete düşürürse; O'ndan başka onlar için dostlar bulamazsın. Biz, onları kıyamet günü körler, dilsizler ve sağırlar olarak yüzüstü haşredeceğiz. Yurtları cehennemdir. O ne zaman sönmeye yüz tutsa; hemen alevini artırırız....
İsra Suresi, 97. Ayet:
Allah kimi hidayete erdirirse, işte asıl hidayeti bulan O'dur. Kimi de
dalâlete
düşürürse, onlar için O'ndan başka dostlar bulamazsın. Biz onları kıyamet günü yüzükoyun, körler, dilsizler ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların varacağı ve kalacağı yer cehennemdir. Ateşi ne zaman sönmeye yüz tutsa hemen alevini artırırız....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) Hem (sen onlara bir baksaydın) güneşi görürdün ki, doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafına meylediyor, battığı zaman ise onların sol tarafını kesiyordu (böylece ışığı onları rahatsız etmiyordu) ve onlar oranın genişçe bir yerinde idiler. (Onların) bu (hâlleri), Allah’ın delillerindendir. Allah, kime (hikmetine binâen fazlından) hidâyet (nasîb) ederse, işte hidâyete eren odur. Kimi de (kendi küfrü sebebiyle)
dalâlete
atarsa, artık onun için aslâ bir yardımcı ve (hak yolu g...
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
(Ya Muhammed!) Şayed Sen, onları görseydin, güneş doğduğu vakit, mağaralarının, sağ tarafına meyleder ve battığında da sol tarafına giderdi. Onlarsa mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu Kudretullah'ın delillerindendir. Allahû Tealâ kime hidayet ederse, felâh ve reşâda yol bulmuştur. Kimi de
dalâlete
düşürürse, artık onu irşâd edecek bir velî bulamazsın....
Kəhf Suresi, 51. Ayet:
Onları (İblis’i ve zürriyetini), ne göklerin ve yerin yaratılmasında, ne de kendilerinin yaratılmasında şâhid bulundurmadım.
Dalâlete
düşürenleri kendime yardımcı edinici de değilim....
Taha Suresi, 79. Ayet:
Velhasıl Firavn kavmini
dalâlete
sürükledi, hidayete götürmedi...
Taha Suresi, 79. Ayet:
İşte Fir'avun, kavmini
dalâlete
düşürdü ve hak yola sevk etmedi....
Taha Suresi, 81. Ayet:
1.
kulû
: yeyin
2.
min tayyibâti
: temiz ve helâl olanlardan
3.
mâ rezaknâ-kum
: sizi rızıklandırdığımız şeyler
4.
ve lâ tatgav...
Taha Suresi, 81. Ayet:
Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onda (yediğiniz şeylerde) azgınlık (nankörlük) etmeyin. Aksi halde size gazabım iner. Ve kimin üzerine gazabım inerse, artık o heva olmuştur (nefsinin hevasına tâbî olup
dalâlete
düşmüştür)....
Taha Suresi, 85. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
fe
: böylece, artık
3.
in-nâ
: muhakkak biz
4.
kad
: olmuştu
Taha Suresi, 85. Ayet:
(Allahû Tealâ): “Muhakkak ki Biz, böylece senin kavmini, senden sonra imtihan etmiştik. Ve Samiri, onları
dalâlete
düşürdü.” dedi....
Taha Suresi, 85. Ayet:
(Allah:) 'Fakat muhakkak ki biz, senden (yola çıkmandan) sonra kavmini gerçekten imtihân ettik; Sâmirî onları
dalâlete
düşürdü' buyurdu....
Taha Suresi, 92. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
yâ hârûnu
: ey Harun
3.
mâ menea-ke
: seni ne men etti, sana mani olan nedir
4.
iz reeyte-hum
: ...
Taha Suresi, 92. Ayet:
(Musa A.S): “Ey Harun! Onların
dalâlete
düştüğünü gördüğün zaman (onları uyarmaktan) seni ne men etti?” dedi....
Taha Suresi, 92. Ayet:
(Musa, döndüğünde) dedi: Ey Harun! bunların
dalâlete
düştüklerini gördüğün vakit seni engelleğen ne oldu....
Taha Suresi, 92. Ayet:
(92-93) (Musa, döndüğünde:) Ey Harun! dedi, sana ne engel oldu da, bunların
dalâlete
düştüklerini gördüğün vakit peşimden gelmedin? Emrime âsi mi oldun?...
Taha Suresi, 92. Ayet:
Ey Hârun, dedi, sana ne mani' oldu da bunların
dalâlete
düştüklerini gödüğün vakıt...
Taha Suresi, 92. Ayet:
(92-93) (Mûsâ dönünce:) 'Ey Hârûn! Onları
dalâlete
düşmüş gördüğün zaman, seni benim yolumda gitmekten ne alıkoydu? Yoksa benim emrime karşı mı geldin?' dedi....
Taha Suresi, 92. Ayet:
Dedi ki: «Ey Harun! Onların
dalâlete
düştüklerini gördüğün zaman seni ne menetti?»...
Taha Suresi, 93. Ayet:
(92-93) (Musa, döndüğünde:) Ey Harun! dedi, sana ne engel oldu da, bunların
dalâlete
düştüklerini gördüğün vakit peşimden gelmedin? Emrime âsi mi oldun?...
Taha Suresi, 93. Ayet:
(92-93) (Mûsâ dönünce:) 'Ey Hârûn! Onları
dalâlete
düşmüş gördüğün zaman, seni benim yolumda gitmekten ne alıkoydu? Yoksa benim emrime karşı mı geldin?' dedi....
Taha Suresi, 123. Ayet:
Allah onlara: 'İkiniz, hepiniz buradan ilişiğinizi keserek yeryüzüne göç edin. Birbirinize düşmanlığınız devam edecek. Artık benden size hidayet rehberi kitap geldiğinde, kim benim hak yoluma, kitabıma, peygamberime uyarsa, haktan uzaklaşmamış, bozuk düzene, helâke maruz kalmamış olur,
dalâlete
düşmez, bedbaht olmaz.' dedi....
Taha Suresi, 123. Ayet:
Buyurdu ki; ininiz ikiniz de oradan hepiniz, ba'zınız ba'zınıza düşman olarak, sonra ne zaman size benden bir hidayetçi gelir de her kim hidayetçime uyarsa işte o
dalâlete
düşmez ve bedbaht olmaz...
Taha Suresi, 123. Ayet:
(Onlara) şöyle buyurmuştu: 'Birbirinize düşman olarak hep birlikte oradan inin! Artık benden size bir hidâyet geldiğinde, kim benim hidâyetime tâbi' olursa, (o) ne
dalâlete
düşer, ne de bedbaht olur!'...
Taha Suresi, 123. Ayet:
Buyurdu ki: «Bazınız bazınıza düşman olarak hepiniz oradan ininiz, ne vakit size benden bir hidâyet gelir de kim hidâyete tâbi olursa artık
dalâlete
düşmez ve şekavete uğramaz.»...
Həcc Suresi, 4. Ayet:
1.
kutibe
: yazıldı
2.
aleyhi
: ona, onun üzerine
3.
enne-hu
: onun olduğu
4.
men
: kim
...
Həcc Suresi, 4. Ayet:
Onun (şeytanın) üzerine yazıldı ki; kim, ona (şeytana) dönerse, o taktirde onu mutlaka
dalâlete
düşürür ve onu cehennem azabına götürür....
Həcc Suresi, 4. Ayet:
Ki onun (o şeytanın) hakkında gerçekten şöyle yazılmıştır: 'Her kim bunu dost edinirse, artık şübhesiz ki o, kendisini
dalâlete
düşürür ve onu alevli ateşin azâbına götürür!'...
Möminun Suresi, 106. Ayet:
(Onlar şöyle) derler: 'Rabbimiz! Bedbahtlığımız bize galib geldi de
dalâlete
düşenler topluluğu olduk.'...
Furqan Suresi, 9. Ayet:
Bak, senin hakkında nasıl misâller getirdiler de
dalâlete
düştüler; artık (onlar, hidâyete) hiçbir yol bulamazlar....
Furqan Suresi, 9. Ayet:
Bak senin için nasıl misaller irâd ettiler,
dalâlete
düştüler, hiçbir yol bulmaya da muktedir olamazlar....
Furqan Suresi, 17. Ayet:
1.
ve yevme
: ve o gün
2.
yahşuru-hum
: onları haşredecek, toplayacak
3.
ve mâ
: ve şeyler
4.
ya'budûne
: tapıyorl...
Furqan Suresi, 17. Ayet:
Ve o gün, onları ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri haşredecek (toplayacak) sonra da onlara şöyle diyecek: “Bu kullarımı, siz mi
dalâlete
düşürdünüz yoksa onlar mı dalâlet yolunda kaldılar?”...
Furqan Suresi, 17. Ayet:
(Rabbin) onları ve Allah’dan başka tapmakta oldukları şeyleri toplayacağı gün, (o tapılanlara) der ki: 'Bu kullarımı siz mi
dalâlete
düşürdünüz, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar?'...
Şüəra Suresi, 86. Ayet:
'Babama da mağfiret eyle; çünki o
dalâlete
düşenlerdendir.'...
Şüəra Suresi, 99. Ayet:
'Bizi ancak günahkârlar
dalâlete
düşürdü.'...
Nəml Suresi, 91. Ayet:
(91-92) (Ey Resûlüm! De ki:) '(Ben) ancak, (Allah’ın) haram (ve emîn) kıldığı bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum; herşey ise O’nundur. Ve (ben)Müslümanlardan olmakla, hem (size) Kur’ân okumakla emrolundum.' O hâlde kim hidâyete gelirse, artık ancak kendisi için hidâyete gelmiş olur. Kim de
dalâlete
düşerse, o takdirde (onlara) de ki: 'Ben ancak (Allah’ın azâbını haber vermekle) korkutucu olanlardanım.'...
Nəml Suresi, 92. Ayet:
(91-92) (Ey Resûlüm! De ki:) '(Ben) ancak, (Allah’ın) haram (ve emîn) kıldığı bu şehrin (Mekke’nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum; herşey ise O’nundur. Ve (ben)Müslümanlardan olmakla, hem (size) Kur’ân okumakla emrolundum.' O hâlde kim hidâyete gelirse, artık ancak kendisi için hidâyete gelmiş olur. Kim de
dalâlete
düşerse, o takdirde (onlara) de ki: 'Ben ancak (Allah’ın azâbını haber vermekle) korkutucu olanlardanım.'...
Nəml Suresi, 92. Ayet:
«Ve emrolundum ki, Kur'an'ı tilâvet edeyim. İmdi her kim hidâyete ererse kendisi için hidâyete ermiş olur ve kim de
dalâlete
düşerse artık de ki: «Ben ancak azab-ı ilâhiyi haber verenlerdenim.»...
Rum Suresi, 29. Ayet:
Hayır! Zulmedenler (nefsânî) arzularına bilgisizce uydu(lar). Artık Allah’ın, (kendi isyânı yüzünden)
dalâlete
attığını kim hidâyete erdirebilir. Onlar için hiçbir yardımcı da yoktur....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Fakat zulmedenler, bilmeksizin kendi hevâlarına tâbi oldular. Artık Allah'ın
dalâlete
düşürdüğünü kim hidâyete erdirebilir? Ve onlar için yardım edeceklerden (kimse de) yoktur....
Rum Suresi, 33. Ayet:
Ve insanlara bir zarar dokunduğu zaman Rab'lerine dua ederek, O'na yönelirler. Sonra onlara kendisinden rahmet tattırdığı (Rahîm esması ile hidayete erdirdiği) zaman onlardan bir kısmı Rab'lerine şirk (ortak) koşarlar (hidayetteyken
dalâlete
düşerler)....
Səba Suresi, 50. Ayet:
De ki: 'Eğer
dalâlete
düşersem, o takdirde ancak kendi aleyhime sapmış olurum. Ama hidâyete ermiş isem, artık (bu da) Rabbimin bana vahyettiği (Kur’ân) sâyesindedir.' Şübhesiz ki O, Semî' (hakkıyla işiten)dir, Karîb (herşeye çok yakın olan)dır....
Fatir Suresi, 8. Ayet:
Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, (kötülüğü hiç istemeyen kimse gibi) midir? Artık şübhe yok ki Allah, dilediğini (küfründeki inadı sebebiyle)
dalâlete
atar, dilediğini de (hikmetine binâen, kendi lütfundan) hidâyete erdirir. Öyle ise (îmân etmiyorlar diye) nefsin onlara hasretlerle (üzüntüyle tükenip) gitmesin! Muhakkak ki Allah,(onlar) ne yapıyorlarsa hakkıyla bilendir....
Yasin Suresi, 24. Ayet:
'İşte o zaman ben, apaçık bir
dalâlete
, bir yanılgıya düşmüş olurum.'...
Saffat Suresi, 71. Ayet:
Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu
dalâlete
düştü....
Saffat Suresi, 71. Ayet:
Andolsun ki, onlardan önce eski milletlerin çoğu
dalâlete
düştü....
Saffat Suresi, 71. Ayet:
And olsun ki, onlardan önce, evvelki (ümmet)lerin çoğu
dalâlete
düşmüştü....
Sad Suresi, 26. Ayet:
1.
yâ
: ey
2.
Dâvûdu
: Davut
3.
innâ
: muhakkak ki biz
4.
cealnâ-ke
: seni kıldık, yaptık
Zümər Suresi, 8. Ayet:
1.
ve izâ
: ve ..... olduğu zaman
2.
messe
: dokundu
3.
el insâne
: insan
4.
durrun
: darlık, sıkıntı, zarar
<...
Zümər Suresi, 23. Ayet:
Allah, sözün en güzelini, (âyetleri) birbirine benzeyen ve (hakikatleri) tekrarlanan bir kitab hâlinde indirdi. Rablerinden korkanların derileri ondan ürperir! Sonra derileri de, kalbleri de Allah’ın zikrine yumuşar! İşte bu (kitab) Allah’ın hidâyetidir; onunla (hikmetine binâen kendi lütfundan) dilediğini hidâyete erdirir. Allah, kimi de (kendi isyânındaki ısrârı yüzünden)
dalâlete
atarsa, artık onu hidâyete erdirecek olan yoktur....
Zümər Suresi, 23. Ayet:
Allah, kelâmının en güzelini, âyetleri birbirine benzer ve ikişer ikişer olarak bir kitap halinde indirdi. Rablerinden korkanların derileri ondan ürperir, sonra derileri ve kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar. O (Kur'an) Allah'ın bir hidâyet rehberidir, onunla dilediğini hidâyete kavuşturur ve her kimi ki, Allah
dalâlete
düşürür, artık onun için bir hidayet edici yoktur....
Zümər Suresi, 36. Ayet:
Allah kuluna kâfî değil midir? Bir de seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar.Hâlbuki Allah, kimi (isyânındaki inadından dolayı)
dalâlete
atarsa, artık onu hidâyete erdirecek hiçbir kimse yoktur....
Zümər Suresi, 36. Ayet:
Allah kuluna kâfi değil midir? Ve seni O'nun gayrı olanlar ile korkutuyorlar. Ve Allah kimi
dalâlete
düşürürse artık onun için hidâyet rehberi yoktur....
Zümər Suresi, 37. Ayet:
1.
ve men
: ve kim, kimse
2.
yehdi
: hidayete erdirir
3.
allâhu
: Allah
4.
fe
: böylece, artık, o zaman
...
Zümər Suresi, 37. Ayet:
Ve Allah, kimi hidayete erdirirse, o zaman onun için
dalâlete
düşürebilecek (kimse) yoktur. O, Azîz (yüce ve üstün), intikam sahibi değil mi?...
Zümər Suresi, 37. Ayet:
Allah kimi de (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirirse, onu da
dalâlete
düşürecek hiçbir kimse yoktur. Allah, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen) intikam sâhibi değil midir?...
Zümər Suresi, 37. Ayet:
Allah'ın hidayete erdirdiğini de
dalâlete
düşürüp saptıracak yoktur. Allah Azîz ve intikam alıcı değil midir?...
Zümər Suresi, 41. Ayet:
1.
innâ
: muhakkak biz
2.
enzelnâ
: indirdik
3.
aleyke
: sana
4.
el kitâbe
: kitap
Zümər Suresi, 41. Ayet:
(Ey Resûlüm!) Şübhesiz ki biz sana Kitâb’ı, insanlar için hak ile indirdik. O hâlde kim hidâyete ererse, artık kendi lehinedir. Kim de
dalâlete
düşerse, ancak kendi aleyhine olarak sapmış olur. Çünki sen, onların üzerine vekil değilsin!...
Zümər Suresi, 41. Ayet:
Şüphe yok ki, Biz senin üzerine insanlar için kitabı hak ile indirdik. Artık kim hidâyete ererse kendi nefsi içindir ve kim
dalâlete
düşerse artık şüphesiz ki, kendi nefsi aleyhine
dalâlete
düşmüş olur. Ve sen onların üzerine bir vekil değilsin....
Mömin Suresi, 32. Ayet:
(32-33) 'Ey kavmim! Doğrusu ben sizin için bağrışıp çağrışma gününden (kıyâmet gününden, hesab yerine) arkanızı dönen kimseler olarak (Cehenneme) gideceğiniz günden korkuyorum. (O gün) sizi Allah’(ın azâbın)dan kurtaracak hiçbir kimse yoktur. Bununla berâber Allah kimi (isyanındaki inadı yüzünden)
dalâlete
atarsa, artık onu hidâyete erdirecek hiçbir kimse yoktur.'...
Mömin Suresi, 33. Ayet:
(32-33) 'Ey kavmim! Doğrusu ben sizin için bağrışıp çağrışma gününden (kıyâmet gününden, hesab yerine) arkanızı dönen kimseler olarak (Cehenneme) gideceğiniz günden korkuyorum. (O gün) sizi Allah’(ın azâbın)dan kurtaracak hiçbir kimse yoktur. Bununla berâber Allah kimi (isyanındaki inadı yüzünden)
dalâlete
atarsa, artık onu hidâyete erdirecek hiçbir kimse yoktur.'...
Fussilət Suresi, 29. Ayet:
İnkâr edenler der ki: 'Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi
dalâlete
düşürenleri bize göster; o ikisini ayaklarımızın altına alalım da, en aşağılıklardan olsunlar!'...
Şura Suresi, 44. Ayet:
Ve Allah (küfürlerindeki inadları sebebiyle) kimi
dalâlete
atarsa, artık bundan sonra onun için hiçbir dost yoktur. Azâbı gördüklerinde ise, o zâlimleri: '(Dünyaya) geri dönecek bir yol var mı?' derlerken görürsün....
Şura Suresi, 46. Ayet:
Hem onların Allah’dan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur. Çünki Allah, kimi (isyânındaki inadından dolayı)
dalâlete
atarsa, artık onun (kurtulması) için bir yol yoktur....
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
İşte (nefsinin) arzusunu kendisine ilâh edinen ve Allah’ın (ezelî olan) bir ilim üzere(küfürlerindeki inadları yüzünden)
dalâlete
attığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üzerine de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Peki onu, Allah’dan sonra kim hidâyete erdirebilir? Hiç ibret almıyor musunuz?...
Nəcm Suresi, 2. Ayet:
Sahibiniz
dalâlete
düşmedi ve azmadı....
Hədid Suresi, 16. Ayet:
1.
e lem ye'ni
: gelmedi mi
2.
li ellezîne
: o kimseler için, onlar için
3.
âmenû
: îmân ettiler, âmenû oldular
4.
en tahşea
Nuh Suresi, 24. Ayet:
'Böylece birçoklarını gerçekten
dalâlete
düşürdüler. (Rabbim!) O zâlimlere,(mü’minlere kurdukları o tuzaklarda) şaşkınlıktan başka bir şey artırma!'...
Nuh Suresi, 27. Ayet:
1.
inne-ke
: muhakkak ki sen
2.
in tezer-hum
: eğer onları bırakırsan
3.
yudıllû
:
dalâlete
düşürürler
4.
ıbâde-ke
Nuh Suresi, 27. Ayet:
Muhakkak ki eğer Sen, onları (yeryüzünde) bırakırsan, Senin kullarını
dalâlete
düşürürler ve facir kâfirden başka (evlât) doğurmazlar....
Nuh Suresi, 27. Ayet:
'Çünki sen onları bırakırsan, kullarını
dalâlete
düşürürler, hem günahkâr ve azılı kâfirden başkasını doğurmazlar (çocuklarını da öyle yetiştirirler).'...
Müddəssir Suresi, 31. Ayet:
(Biz) Cehennemin sâhiblerini (o zebânîleri) meleklerden başkası yapmadık. Onların sayısını da inkâr edenler için ancak bir imtihan vesîlesi kıldık ki, kendilerine kitab verilmiş olanlar kat'î olarak îmân etsin, îmân edenlerin de îmânı artsın ve kendilerine kitab veril miş olanlarla mü’minler şübheye düşmesin ler. Kalblerinde bir hastalık (nifak) bulunanlarla kâfir ler ise desin ki: 'Allah misâl olarak bununla neyi mu râd etti?' Böylece Allah, (isyanlarındaki ısrarları yüzünden) dilediğini dalâle...
Müddəssir Suresi, 31. Ayet:
Ve Biz cehennemin muhafızlarını meleklerden başka kılmadık ve onların adetlerini kâfir olanlar için ancak bir fitne kılmış olduk. Tâ ki kendilerine kitap verilmiş olanlar, yakîn getirsinler. Ve imân etmiş olanlara da imân arttırsın ve kitap verilmiş olanlar ile mü'min bulunanlar, şüpheye düşmesinler. Ve kalblerinde bir maraz bulunanlar ile kâfirler de desin ki: «Allah bununla bir mesel olarak ne murad etmiş?» İşte Allah, dilediği kimseyi böyle
dalâlete
düşürür ve dilediği kimseye de hidâyet nâsi...
Əhzab Suresi, 36. Ayet:
Hem Allah ve Resûlü bir işe hüküm verdiği zaman, artık ne mü’min bir erkek, ne de mü’min bir kadın için (o hükme muhâlif) işlerinde kendilerine (başka bir yolu) seçme hakkı yoktur! Ve her kim Allah’a ve Resûlüne isyân ederse, artık muhakkak ki apaçık bir sapıklık ile
dalâlete
düşmüş olur....
Yasin Suresi, 62. Ayet:
'Böyle iken, yemîn olsun ki (şeytan), içinizden birçok nesilleri
dalâlete
sevk etmiştir. Hiç mi akıl erdirmiyordunuz?'...