Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: "Ey Âdem! Bunların isimlerini onlara bildir." dedi. Âdem isimleri onlara bildirince, Allah meleklere: "Göklerin ve yerin gaybını Ben bilirim; Ben, sizin açıkladıklarınızı da içinizde gizlediklerinizi de bilirim,
deme
miş miydim?" dedi....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korunup sakının ki: Hiç kimse bir başkasına yardım e
deme
z. Kimseden şefaat kabul edilmez. Kimseden fideye de alınmaz. Kimseye yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar, Süleyman'ın sahip olduğu güç konusunda şeytanların uydurdukları şeylere uydular. Oysa Süleyman gerçeğe aykırı bir şey yapmadı. Ancak insanlara büyü yapmayı öğreten şeytanlar gerçeği gizliyordu; Babil'deki iki meleğe/krala; Harut ve Marut'a bir şey indirilmiş değildi. Hatta bu iki melek/kral: "Biz fitneyiz, sakın kafir olma!"
deme
dikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Fakat onlar, o ikisinden karı ile kocanın arasını açacak şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı. Ancak, Allah'ın izni...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! "raina"
deme
yin, "unzurna." deyin ve dinleyin. Gerçeği yalanlayan nankörler için can yakıcı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenler için, "ölüler"
deme
yin. Bilakis, onlar "diri"dirler, ancak siz, bunu kavrayamazsınız....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürülmelerde size kısas yazıldı; hüre hür, abde abd, kadına kadın. Ancak öldüren, öldürülenin kardeşi tarafından bağışlanırsa; örfe uygun şekilde, diyeti iyilikle ö
deme
lidir. Bu Rabb'inizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra kim haddi aşarsa, onun için can yakıcı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanmadığı halde, insanlara malını gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi; sadakalarınızı başa kakarak ve inciterek boşa çıkarmayın. Böylelerinin durumu üzeri toprakla örtülü kaygan bir kayaya benzer. Sağanak bir yağmur yağınca, kaya çırılçıplak ortaya çıkar. Onlar, yaptıklarından hiçbir şey elde e
deme
zler. Allah, Kafir halka doğru yolu göstermez....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona pek büyük bir hayır verilmiş
deme
ktir. Bunu ancak sağlıklı düşünen akıl sahipleri anlar....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Riba yiyenler, ancak şeytanın dokunuşuyla çarptığı kimselerin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, "Alışveriş de riba gibidir."
deme
lerindendir. Oysa Allah, alışverişi helal, ribayı haram kılmıştır. Kim Rabb'inden gelen öğüde uyarak, ribadan vazgeçerse, geçmişte aldığı onundur. Onun kararı Allah'a kalmıştır. Kim tekrar ribaya dönerse, işte onlar ateş ehlidirler ve orada sürekli kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 280. Ayet:
Eğer borçlu dardaysa ona ö
deme
de kolaylık sağlayın, eğer alacağınızı bağışlarsanız, bunun sizin için daha hayırlı olduğunu bilin....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah'ın kendisine Kitap, Hüküm ve Nebi'lik verdiği bir beşerin, insanlara "Allah'ın yanı sıra bana da kulluk edin
deme
si yakışmaz. Ancak, okuyup öğrendiğiniz Kitap'ın gereği olarak, "Kulluğunuz yalnızca Rabb'inize ait olsun."
deme
si gerekir....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, iyice araştırın; size selam veren kimseye; dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: "Sen Mü'min değilsin."
deme
yin. Allah'ın yanında sayısız ganimetler vardır. Daha önce siz de öyleydiniz de Allah size iyilik yaptı. Öyleyse, iyice araştırın. Kuşkusuz, Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır....
Nisa Suresi, 157. Ayet:
Ve yine Allah'ın Resulü Meryem oğlu İsa Mesih'i, "Kesinlikle biz öldürdük."
deme
leri nedeniyle. Aslında onu öldürmediler ve onu asmadılar da. Fakat kendilerine öyle göründü. Onlar, herhangi bir bilgi sahibi olmadıklarından, ayrılığa düştükleri bu konuda kesin olarak şüphe içindedirler. Onlar, sadece zanna uyuyorlar. Kesin olan şu ki, onu öldürmediler....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçek olandan başka bir şey söylemeyin. Allah'ın Resulü İsa Mesih, Meryem'in oğludur. Ve o, Allah'ın Meryem'e attığı Kelime ve Kendisinden bir ruhtur. O halde Allah'a ve resullerine iman edin. Ve "Üçtür."
deme
yin. Buna son verin. Bu, sizin için hayırlı olandır. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Maidə Suresi, 19. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Resullerin arasının kesildiği bir dönemde size gerçekleri açıklayan resulümüz geldi. "Bize herhangi bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi."
deme
yesiniz diye, müjdeleyici ve uyarıcı olarak. Allah, Her Şeye Gücü Yeten'dir....
Ənam Suresi, 23. Ayet:
Sonra başvurdukları fitne "Rabb'imiz Allah'a ant olsun ki, biz müşriklerden değildik."
deme
lerinden başka bir şey olmadı....
Ənam Suresi, 103. Ayet:
Gözler O'nu idrak e
deme
z; O, gözleri idrak eder. O, Bütün Ayrıntıları Bilen'dir, Her Şeyden Haberdar'dır....
Ənam Suresi, 156. Ayet:
"Kitap, bizden önce yalnızca iki topluluğa indirildi, biz onların edindikleri bilgiden habersizdik."
deme
meniz için;...
Ənam Suresi, 157. Ayet:
Veya "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha iyi doğru yolda olurduk."
deme
meniz için, Rabb'inizden size apaçık bir beyyinat, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Allah'ın ayetlerini yalanlayıp, ondan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmelerinden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız....
Əraf Suresi, 5. Ayet:
Azabımız onlara geldiğinde tek feryatları, "Biz gerçekten zalimlermişiz."
deme
lerinden başka bir şey olmadı....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece ikisini aldatıp baştan çıkardı. O ağaçtan tadınca, çirkinlikleri açığa çıktı. Cennet yapraklarını üst üste koyup örtünmeye başladılar. Rabb'leri onlara: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi? Bu şeytan size apaçık bir düşmandır
deme
dim mi?" diye seslendi....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
Kıyamet günü, "Biz bundan habersizdik."
deme
yesiniz diye. Rabb'in, ademoğullarının sırtlarından soylarını çıkardı. Ve onları kendilerine tanık yaptı. "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim?" dedi. "Evet, Rabb'imizsin, Tanıklık ediyoruz." dediler....
Əraf Suresi, 173. Ayet:
Veya "Biz, bizden önce şirk koşan atalarımızın ardından gelen bir nesiliz, batılla amel edenlerin yaptıkları yüzünden bizi mi yok edeceksin?"
deme
yesiniz diye....
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Münafıklar söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Ant olsun küfür sözünü söylediler. İslam olduktan sonra Kafir oldular. Elde e
deme
yecekleri bir şeye yöneldiler. Öç almaya kalkışmaları da ancak Allah ve Resulünün kendi fazlından onları zengin etmiş olmasındandır. Eğer tevbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada ve ahirette can yakıcı azaba uğratır. Ve onlar için yeryüzünde ne bir veli ne bir yardımcı vardır....
Hud Suresi, 54. Ayet:
"İlahlarımızdan biri seni fena çarpmış,
deme
kten başka bir sözümüz yok." dediler. Hud da: "Ben Allah'ı tanık tutuyorum. Siz de tanık olun ki ben müşriklerden değilim." dedi....
Yusif Suresi, 94. Ayet:
Kafile ayrıldığında babaları: "Eğer bunamış
deme
zseniz, doğrusu ben gerçekten Yusuf'un kokusunu hissediyorum." dedi....
Yusif Suresi, 96. Ayet:
Haberci geldiği zaman, onu yüzüne koyunca gözü hemen görmeye başladı. "Ben size
deme
dim mi, ben Allah'tan sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim." dedi....
Nəhl Suresi, 40. Ayet:
Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman, sözümüz ona sadece, "Ol."
deme
ktir. O da olur....
Nəhl Suresi, 116. Ayet:
Kendi yalanlarınızı, Allah'a dayandırarak, dilinize geldiği gibi yalan yanlış, "Şu helaldir, şu haramdır."
deme
yin. Uydurduğu yalanı Allah'a dayandıranlar, kurtuluşa eremezler....
İsra Suresi, 23. Ayet:
Rabb'in, Kendisinden başkasına kul olmamanızı, anne ve babaya iyi davranmanızı kaza etti. Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa sakın onlara "öf"
deme
, onlara kaba davranma. Ve ikisine de kerim şekilde konuş....
Kəhf Suresi, 23. Ayet:
Hiçbir şey için, "Ben, yarın bunu kesinlikle yapacağım."
deme
....
Kəhf Suresi, 72. Ayet:
"Gerçek şu ki sen benimle birlikte olmada sabretmeye asla güç yetiremezsin."
deme
miş miydim?...
Kəhf Suresi, 75. Ayet:
Sana, "Sen, kesinlikle benimle birlikte olmaya sabretmeye asla güç yetiremezsin,
deme
dim mi?" dedi....
Taha Suresi, 94. Ayet:
Harun: "Ey annemin oğlu! Sakalımı ve saçımı tutma! Gerçek şu ki: ben senin, "İsrailoğulları arasında ayrılık çıkardın, sözümü dinlemedin."
deme
nden huşu ettim. dedi....
Ənbiya Suresi, 27. Ayet:
Onlar, O'nun sözüne aykırı hareket e
deme
zler. Onlar, yalnızca O'nun buyruğuna uyarlar....
Ənbiya Suresi, 28. Ayet:
Allah, onların bütün yapıp ettiklerini bilir. Ve onlar, rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat e
deme
zler. Onlar, O'na duydukları derin saygıdan titrerler....
Həcc Suresi, 74. Ayet:
Allah'ı gereği gibi takdir e
deme
diler. Kuşkusuz Allah, Mutlak Güç Sahibi'dir, Mutlak Üstün Olan'dır....
Nur Suresi, 12. Ayet:
Mü'min erkeklerin ve Mü'min kadınların onu işittikleri zaman, iyi zan ile "Bu apaçık iftiradır."
deme
leri gerekmez miydi?...
Nur Suresi, 16. Ayet:
Ve onu duyduğunuz zaman: "Bunu konuşmamız bize yakışmaz. Seni tenzih ederiz! Bu büyük bir iftiradır."
deme
niz gerekmez miydi?...
Nur Suresi, 51. Ayet:
Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resul'üne çağrıldıkları zaman inananların sözü ancak, "İşittik ve itaat ettik."
deme
leri oldu. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir....
Qəsəs Suresi, 82. Ayet:
Dün, onun yerinde olmayı isteyenler; bugün, "
Deme
k ki, kullarından dilediğine rızkı genişleten ve ölçülendiren Allah'mış. Eğer Allah bize lutfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi.
Deme
k ki Kafirler kurtuluşa eremezler." dediler....
Ənkəbut Suresi, 2. Ayet:
İnsanlar, inandık
deme
kle fitnelendirilmeden bırakılacaklarını mı sanıyorlar....
Ənkəbut Suresi, 24. Ayet:
Sonra onun halkının cevabı: "Onu öldürün veya yakın!"
deme
leri oldu. Bunun üzerine Allah, onu ateşten kurtardı. Bunda iman edecek bir halk için kesinlikle ayetler vardır....
Ənkəbut Suresi, 29. Ayet:
"Gerçekten siz; erkeklere yönelecek, yanlış yolu seçecek ve bir araya gelerek çirkinlik yapacak mısınız?" Halkının yanıtı: "Eğer doğru söyleyenlerden isen Allah'ın azabını bize getir."
deme
leri oldu....
Ənkəbut Suresi, 60. Ayet:
Rızıklarını temin e
deme
yen nice dabbe vardır. Onlara da size de Allah rızık verir. O, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Fatir Suresi, 8. Ayet:
Yaptığı kötü işleri kendisine yakıştıran ve onu güzel gören kimseye ne
deme
li? Allah, Hak edeni saptırır, hak edeni de doğru yola iletir. Dolayısıyla onlar için üzülüp kendini harap etme. Allah, onların yapmakta olduklarını en iyi bilendir....
Zümər Suresi, 56. Ayet:
Sonunda: "Allah'a karşı aşırı gittiğimden dolayı yazıklar olsun bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim."
Deme
meniz için;...
Zümər Suresi, 57. Ayet:
Veya "Allah bana doğru yolu gösterseydi, takva sahibi olurdum."
deme
meniz için;...
Zümər Suresi, 58. Ayet:
Veya azabı gördüğü zaman, "Keşke bir kez daha dünyaya dönme imkanım olsaydı, o zaman muhsinlerden olurdum."
deme
meniz için....
Mömin Suresi, 56. Ayet:
Yetkili kılınmadıkları halde Allah'ın ayetleri hakkında ileri geri konuşanların kalplerinde, hiçbir zaman tatmin e
deme
yecekleri bir büyüklenme tutkusu vardır. Sen, Allah'a sığın. O, Her Şeyi Duyan, Her Şeyi Gören'dir....
Mömin Suresi, 74. Ayet:
Allah'tan başka. Derler ki: "Onlar bizi ortada bırakıp kayboldular.
Deme
k ki daha önce yakardıklarımız bir hiçmiş." derler. İşte Allah, Kafirleri böyle sapkınlıkta bırakır....
Casiyə Suresi, 25. Ayet:
Onlara, ayetlerimiz açık ve kanıtlayıcı olarak okunduğu zaman da hüccetleri, "Eğer doğru söylüyorsanız, atalarımızı geri getirin."
deme
kten başka bir şey olmadı....
Məhəmməd Suresi, 26. Ayet:
Bu, onların, Allah'ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: "Bazı işlerde size uyacağız."
deme
leri nedeniyledir. Allah, onların gizlediklerini biliyor....
Fəth Suresi, 21. Ayet:
Ve henüz elde e
deme
diğiniz ama Allah'ın kuşattığı başka şeyler de var. Allah, Her Şeye Güç Yetiren'dir....
Zariyat Suresi, 52. Ayet:
Aynen bunlar gibi, bunlardan öncekiler de kendilerine gelen resullere, "Sihirbazdır veya mecnundur." dan başka bir şey
deme
diler....
Mümtahinə Suresi, 11. Ayet:
Eğer eşlerinizden dolayı, bir şeyiniz Kafirlere geçtiyse, sonra da ö
deme
sırası size geldiğinde, o zaman eşleri gitmiş olanlara infak ettikleri kadar verin. Ve siz, kendisine iman ettiğiniz Allah'a karşı takva sahibi olun....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Herhangi birinize ölüm gelip çatıp da "Rabb'im! Ölümümü yakın bir zamana kadar ertelesen de böylece ben de sadaka versem ve iyilerden olsam."
deme
zden önce, size rızık olarak verdiklerimizden karşılıksız yardımda bulunun....
Qələm Suresi, 28. Ayet:
En makul düşünenleri: "Ben, size tesbih etmeliyiz
deme
miş miydim?" dedi....
Müddəssir Suresi, 31. Ayet:
Cehennem ashabını meleklerden başkasını yapmadık. Onların sayılarını, gerçeği yalanlayan nankörler için bir fitneden başka bir şey yapmadık. Kendilerine kitap verilenler; kesin olarak bilsinler, iman edenlerin imanları artsın. Kendilerine kitap verilmiş iman sahipleri kuşku duymasınlar. Kalplerinde hastalık olanlarla, Kafirler de desinler ki: "Allah, bu örnekle ne
deme
k istiyor şimdi?" İşte böyle, Allah, hak edeni dalalette bırakır, hak edeni doğru yolu gösterir. Rabb'inin ordularını, ke...
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
İşte onlar hakikatlerini oluşturan gerçeğe (bilhüda) karşılık, dalâleti (kendi hakikatini fark e
deme
me) satın almışlardır! Oysa bu ticaret onlara kâr getirmedi; gerçeğe de erdirmez!...
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir. Bu yüzden yaptıkları ticaretten kazanç elde e
deme
mişler ve de hidayete erememişlerdir....
Bəqərə Suresi, 16. Ayet:
Onlar o kimselerdir ki doğru yolu bırakıp sapkınlığı (eğri yolu) satın almışlardır.
Deme
k, alış verişleri onlara kazanç sağlamamış, onlar doğru yolu da bulmamışlardır. ...
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
Öyle bir Allah'tır ki size yeryüzünü döşek etmiştir, gökyüzünü tavan. Gökten yağmur yağdırır, o yağmurla meyveler yetiştirir. Sizi rızıklandırır. Ona eşitler var
deme
yin, zâten olmadığını bilirsiniz de....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İman edip iyi ameller işleyenleri, ağaçları altından nehirler akan Cennetler ile müjdele. Onlara rızık olarak her yeni meyve sunulduğunda «Bu daha önce bize sunulan falanca meyvedir» derler, onlara birbirinden ayırd e
deme
yecekleri rızıklar verilir. Hem onlara orada el değmemiş, tertemiz eşler verilecektir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Muhakkak ki Allah bir sivrisineği, hatta onun üstünde olanı da misal vermekten çekinmez. Fakat âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler), onun Rab'lerinden bir hak olduğunu bilirler. Kâfirler (Allah'a ulaşmayı dilemeyenler) ise: “Allah, bu misalle ne
deme
k istedi?” derler. (Allah) onunla birçoğunu dalâlette bırakır, birçoğunu da onunla hidayete erdirir. Ve onunla fâsıklardan başkasını dalâlette bırakmaz....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Şüphe yok ki Allah, sivrisineği de örnek getirmekten çekinmez, ondan üstün olanları da. İnananlar bilirler ki bu örnek, yerindedir ve Rablerindendir. Fakat inanmayanlar, Allah bu örnekle ne
deme
k istiyor ki derler. O, bununla çoklarını şaşırtıp azdırır, çoklarını da doğru yola getirir. Azdırıp şaşırttıkları, ancak kötü işler yapanlardır....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allâh kesinlikle bir sivrisinek kanadı veya ondan da ufak bir şeyi misal vermekten kaçınmaz. İmanın gereğini yaşayanlar bunun Rablerinden kaynaklanan bir Hak olduğunu bilirler. Bu gerçeği inkâr edenler ise, (misalî anlatımları değerlendirmeyip) "Allâh, acaba bununla ne
deme
k istedi" derler. Bu anlatım, çoğunun (fıtratlarının elvermemesinden dolayı) sapmasına yol açar; bir kısmını da gerçeğe hidayet eder. Allâh, onunla (bu tür anlatımla) sâfiyetini yitirmişlerden başkasını saptırmaz!...
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allah, hakkı açıklamak için sayısız darb-ı meselli delillerden birini, bir sivrisineği, ondan daha küçük, daha büyük bir varlığı misal getirmekten çekinmez. İman edenler, bunların Rablerinden gelen hak düzeni yerleştirmek için, öğüt verici, ibretli bir delil olduğunu bilirler. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler ise, bunları hafife alarak; 'Allah böyle darb-ı meselli bir delil ile ...
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allah bir sivrisineği, hatta üstündekini örnek vermekten sıkılmaz. İman edenler bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. Kafirler ise: «Allah böyle bir örnek ile ne
deme
k istemiş?» derler. Evet! Allah onunla bir çoğunu da şaşırtır, yine onunla bir çoğunu yola getirir. Onunla ancak fasıkları şaşırtır...
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz haktır, Rabb'lerindendir. Ama küfre saplananlar: «Allah böyle bir misal ile ne
deme
k istedi?» derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Bakın, Allah, bir sivrisineği (hatta) ondan daha küçük bir şeyi örnek getirmekten kaçınmaz. İmana ermiş olanlara gelince, onun Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu bilirler. Hakikati inkara şartlanmış olanlar ise, "Bu örnek ile Allah ne
deme
k istiyor acaba?" derler. Bu yolla Allah, bir çoğunu saptırırken bir çoğunu da doğruya yöneltir, fakat fasıklardan başkasını saptırmaz....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Şüphesiz ki Allah sivrisinek veya ondan daha küçüğüyle misal getirmekten çekinmez. İman edenler böyle misallerin Rablerinden gelen bir hak olduğunu bilirler. Kâfirler ise: “Allah bu misalle ne
deme
k istedi?” derler. Allah bu misalle bir çoğunu saptırır, bir çoğunu da hidayete erdirir. Verdiği misallerle Allah ancak fâsıkları saptırır....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allah, bir sivrisineği ve onun üzerinde bir şeyi örnek vermekten çekinmez. İman edenler, onun Rab’lerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler, ama kafirler: -Allah, bu misalle ne
deme
k istiyor? derler. Allah, bu misalle bir çoklarını şaşkınlıkta bırakır, bir çoklarını da doğru yola çıkarır, şaşkın bırakılanlar yalnızca yoldan çıkanlardır....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allâh, bir sivrisineği hattâ onun da üstünde olan(ondan daha zayıf bir varlığ)ı misal vermekten utanmaz. İnananlar onun, Rablerinden (gelen) bir gerçek olduğunu bilirler. İnkâr edenler ise: "Allâh, bu misalle ne
deme
k istedi?" derler. (Allâh), onunla birçoğunu saptırır ve yine onunla birçoğunu yola getirir. Onunla sadece fâsıkları saptırır....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Allah, sivrisinekle yahut ondan daha küçüğüyle misal vermekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o, Rablerinden gelen hakkın tâ kendisidir. İnkâr edenler de 'Allah bu misalle ne
deme
k istedi?' deyiverirler. Allah, bu misalle nicelerini saptırır, nicelerini de doğru yola ulaştırır. Aslında, Allah'ın saptırdıkları, zaten yoldan çıkmış olanlardır....
Bəqərə Suresi, 26. Ayet:
Şu bir gerçek ki Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstündeki bir varlığı örnek göstermekten sıkılmaz. Böyle bir durumda, inananlar bilirler ki o, Rablerinden bir gerçektir. Küfre sapmışlar ise şöyle derler: "Allah, bunu örnek vermekle ne
deme
k istedi?" Allah onunla birçoğunu saptırır, birçoğunu da onunla doğruya ve güzele kılavuzlar. Allah onunla fâsıklardan başkasını saptırmaz....
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Ve alleme â
deme
l esmâe kullehâ summe aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn(sadikîne)....
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
alleme
: öğretti
3.
â
deme
: Âdem
4.
el esmâe
: isimler
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Ve A
deme
bütün esmayı ta'lim eyledi, sonra o âlemîni melâikeye gösterip «Haydin davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin» buyurdu...
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Â
deme
bütün isimleri öğretmişdi. Sonra onları (onların delâlet etdikleri âlemleri, eşyayi) meleklere gösterib: «Doğrucular iseniz (her şeyin iç yüzünü biliyorsanız) bunları adlarıyle bana haber verin» demişdi. ...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allah): “Ey Âdem! Bunları onlara, isimleriyle haber ver (bildir).” dedi. Âdem onları isimleriyle onlara bildirdiği zaman (Allah, meleklere): “Ben size
deme
dim mi, muhakkak ki Ben, göklerin ve yerin bilinmeyenlerini bilirim.Ve sizin açıkladığınız ve (içinizde) gizlemiş olduğunuz şeyleri de bilirim ?” dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah, şöyle dedi: “Ey Âdem! Onlara bunların isimlerini söyle.” Âdem, meleklere onların isimlerini bildirince Allah, “Size, göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ki ben bilirim, yine açığa vurduklarınızı da, gizli tuttuklarınızı da ben bilirim
deme
dim mi?” dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Demişti ki: Ey Âdem onlara, yaratıkları adlarıyla haber ver, Âdem, her şeyi adlı adınca haber verince demişti ki: Ben size
deme
dim mi, göklerdeki gizli şeyleri de bilirim, yeryüzünde ki gizli şeyleri de. Açığa vurduğunuzu da bilirim, gizlediğinizi de....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Bunun üzerine: ) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Adem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim,
deme
miş miydim? dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Hitap etti): "Yâ Adem (yoktan var olmuş, Esmâ ile hayat bulmuş) varlığındaki isimlerin hakikatinden onlara söz et. " Adem onlara (varlığını oluşturan Allâh) isimlerinin işaret ettiği mânâlardan haber verince (yani bu isimlerin özellikleri kendisinde açığa çıkınca); Allâh onlara fark ettirdi: "
Deme
dim mi size ben, muhakkak ki bilirim semâlar (şuur boyutu) ve arz (beden) boyutunun gaybını (açığa çıkmamış sırlarını, özelliklerini). . . Ve ben bilirim gizlediklerinizi ve açıkladıklarınızı!"...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: 'Ey Âdem, bunları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri, kelimeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurallarıyla, tek tek anlat' buyurdu. Bu emir üzerine Âdem, onları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri, kelimeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurall...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: 'Ey Adem! Şunların adlarını onlara bildir' dedi. Adem kendilerine, o varlıkların adlarını bildirince, Allah meleklere: 'Ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim. Sizin açığa vurduğunuz ve gizlediğiniz her şeyi de bilirim,
deme
miş miydim!' dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allah:) "Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver" dedi. O, bunları onlara isimleriyle haber verince de dedi ki: "Size
deme
dim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı ve açığa vurduklarınızı da ben bilirim."...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah, Hz. Âdem’e: “- Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere haber ver.” buyurdu. Âdem Aleyhisselâm da, meleklere, o isimleri haber verince Allah: “-Ben size
deme
dim mi ki, göklerin ve yerin gayblarını ben bilirim. Açıkladığınızı da, gizlediğinizi de elbette ben bilirim.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allah): «Ey Âdem! Bunlara onların isimlerini haber ver» buyurdu. Âdem onlara sözü edilen eşyanın isimlerini haber verince (Allah meleklere): «Size
deme
dim mi, Ben göklerin ve yerin gaybını (görünmeyen, sizlerce bilinmeyen şeylerini de) elbette bilirim ve sizin açıkladığınızı da, gizli tuttuğunuzu da bilirim.» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Bunun üzerine:) Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere anlat, dedi. Âdem onların isimlerini onlara anlatınca: Ben size, muhakkak semâvat ve arzda görülmeyenleri (oralardaki sırları) bilirim. Bundan da öte, gizli ve açık yapmakta olduklarınızı da bilirim,
deme
miş miydim? dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Dedi: 'Adem! Onların isimlerini şunlara haber ver.' İsimlerini onlara haber verince, 'Size, yerin ve göklerin sırlarını biliyorum, açıkladığınızı da gizlediğinizi de biliyorum
deme
miş miydim,' dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Ey Adem bunlara onları isimleriyle haber ver buyurdu. Bu emir üzerine Adem onlara isimleriyle onları haber veriverince de buyurdu ki
deme
dim mi size Ben her halde Semavüt-ü Arzın gaybini bilirim, ve biliyorum ne izhar ediyorsunuz da ne ketmeyliyordunuz...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Ey Adem, bunlara onları isimleriyle haber ver! buyurdu. Bu emir üzerine Adem, onlara isimleriyle bunları haber verince buyurdu ki: «Size
deme
dim mi Ben her halde göklerin ve yerin sırrını bilirim! Ve sizin açıkladığınız ve gizlediğiniz şeyleri de biliyorum!»...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allah): «Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver.» dedi. Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): «Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da, içinizde gizlediğinizi de bilirim»
deme
miş miydim?» dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah, Adem'e «Ey Adem, bunlara o nesnelerin adlarını bildir» dedi. Adem, meleklere bütün nesnelerin isimlerini bildirince Allah, onlara «Ben size, 'göklerin ve yerin bütün gizliliklerini, ayrıca sizin bütün açığa vurduklarınız ve içinizde sakladıklarınızı bilirim'
deme
miş miydim?» dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Dedi ki: "Ey Adem! Onların isimlerini şunlara bildir / bunları onlara isimleriyle bildir." İsimlerini onlara bildirince, "Size, göklerin ve yerin gaybını ben bilirim, açıkladıklarınızı / açığa vurduklarınızı da (tübdune) gizlediklerinizi de (tektümun) biliyorum / bilirim
deme
miş miydim?" dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allah) : «Ey Âdem, onları adlariyle kendilerine haber ver» deyib de o da onları isimleriyle söyleyiverince (şöyle) dedi: «Size
deme
dim mi ki göklerin ve yerin gaybını şübhesiz ben bilirim. Neyi açıklarsanız, neyi de gizlemişseniz ben biliyorum.» ...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allah:) 'Ey Âdem! Onların isimlerini kendilerine (meleklere) bildir!' buyurdu. Bunun üzerine (Âdem) onların isimlerini kendilerine bildirince (Allah): 'Size
deme
dim mi? Göklerin ve yerin gaybını (size gizli olan sırlarını) şübhesiz ben bilirim! Ve (siz) neyi açıklarsanız ve (içinizde) neyi gizlerseniz, (ben) bilirim!' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: Ey Adem, onları`adları ile kendilerine bildir, dedi. Adem, adlarını söyleyince; Size
deme
dim mi ki ben, göklerin de, yerin de gizliliklerini muhakkak bilirim. Ve sizlerin neyi açıklayıp neyi gizler olduğunuzu da bilirim, buyurdu....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
O: "Ey Adem, bu (şeylerin) isimlerini onlara bildir!" buyurdu. (Adem) isimleri onlara bildirince (Allah): "Size, 'göklerin ve yerin gizli gerçeğini, açıkladıklarınızın ve gizlediklerinizin tümünü yalnız Ben bilirim'
deme
miş miydim?" dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Buyurdu ki: «Ey Âdem! O şeyleri adları ile meleklere haber ver!». Âdem de o şeyleri adları ile haber verince (Cenâb-ı Hak) buyurdu ki, «Size
deme
miş miydim ki, Ben şüphesiz göklerin de yerin de gizliliklerini bilirim. Ve sizin izhâr ettiğiniz ve gizlediğiniz şeyleri de bilirim.»...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: “Ey Âdem! Eşyanın isimlerini meleklere haber ver!” dedi. Vaktaki Âdem bunların isimlerini onlara haber verdi. Allah: “Ben size
deme
dim mi ki, ben göklerin ve yerin gizliliklerini bilirim. Açıkladığınızı da gizli tuttuğunuzu da bilirim. ” dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: -Ey Adem! Onlara, bunların isimlerini haber ver, dedi. Adem de meleklere onların isimlerini haber verince Allah: -Size göklerin ve yerin gaybını şüphesiz ben bilirim
deme
dim mi? Sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de ben bilirim, dedi....
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: "Âdem! Eşyanın isimlerini onlara sen bildir." dedi. O da isimleriyle onları bildirince Allah buyurdu: "Ben size
deme
dim mi ki, göklerin ve yerin sırlarını Ben bilirim!" Ve Ben sizin gizli açık yapmakta olduğunuz her şeyi de bilirim!"...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allâh) dedi ki: "Ey Âdem, bunlara onların isimlerini haber ver." (Âdem), bunlara onların isimlerini haber verince (Allâh): "Ben size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı ve içinizde gizlemekte olduğunuz şeyleri bilirim,
deme
miş miydim? dedi...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
(Allah:) «Ey Adem, bunları onlara isimleriyle haber ver» dedi. O da, bunları onlara isimleriyle haber verince, (Allah) dedi ki: «Size
deme
dim mi, göklerin ve yerin gaybını gerçekten ben bilirim, gizli tuttuklarınızı da, açığa vurduklarınızı da ben bilirim.»...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah, 'Ey Âdem, bunların isimlerini onlara söyle' buyurdu. Âdem onların isimlerini meleklere bildirince, Allah, 'Ben size
deme
dim mi,' buyurdu, 'Ben göklerin ve yerin gizliliklerini de bilirim, sizin açığa vurduğunuz ve gizlediğiniz şeyleri de bilirim diye?'...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah buyurdu: "Ey Âdem, haber ver onlara onların adlarını." Adem onlara onların adlarını haber verince, Allah şöyle buyurdu: "
Deme
miş miydim ben size! Ki ben, göklerin ve yerin gaybını en iyi bilenim. Ve ben, sizin açığa vurduklarınızı da saklayageldiklerinizi de en iyi biçimde bilmekteyim."...
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li â
deme
fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
1.
ve iz
: ve o zaman, olduğu zaman
2.
kulnâ
: biz dedik
3.
li el melâiketi
: meleklere
4.
uscudû
: secde edin
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Meleklere, «A
deme
'e secde edin» demistik, Iblis mustesna hepsi secde ettiler, o ise kacindi, buyukluk tasladi ve inkar edenlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Hani meleklere: «Â
deme
(yahud: Âdem için Allaha) secde edin» demişdik de (şeytanların reisi olan) iblisden başkası hemen secde etmişlerdi. O ise dayatmış, kibirlenmek istemişdi. (Zâten de) o kâfirlerdendi. ...
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve meleklere: «A
deme
secde edin» dedik de İblis'ten başka (diğerlerinin tümü) secde ettiler. O ise, dayattı ve kibirlendi ve kâfirlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ö
deme
de bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ö
deme
yeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ö
deme
de bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, (o gün) kimse, kimse nâmına bir şey ö
deme
z, ondan(Allah’ın izni olmadıkça) bir şefâat de kabûl edilmez, ondan bir fidye de alınmaz ve onlar yardım (da) olunmazlar!...
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Öyle bir günden korkunuz ki, o günde hiçbir şahıs hiçbir şahıstan dolayı hiçbir şey ö
deme
z. Ve o şahıstan hiçbir şefaat kabul edilmez. Ve ondan hiçbir fidye alınmaz. Ve onlara ne de yardım olunurlar....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve öyle bir günden sakının ki, o gün hiç kimse, kimsenin cezâsını çekmez (borcunu ö
deme
z); kimseden şefâat (aracılık, iltimas) da kabul edilmez; kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım yapılmaz....
Bəqərə Suresi, 48. Ayet:
Ve korkun o günden ki, hiç bir benlik bir başka benliğin herhangi bir şeyi için karşılık ö
deme
z; hiç bir benlikten şefaat kabul edilmez, hiç bir benlikten fidye alınmaz. Ve onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
1.
ve iz
: ve olmuştu, olduğu zaman
2.
kultum (iz kultum)
: siz dediniz (siz demiştiniz)
3.
yâ mûsâ
: ey Musa
4.
len nasbirâ
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Ve siz: “Ey Musa! Biz bir (çeşit) yemek (yemeye) asla sabre
deme
yiz. Artık bizim için Rabbine dua et. Bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden, sebzesinden, kabağından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” demiştiniz. (Musa a.s): “Hayırlı olanı, daha değersiz olanla mı değiştirmek istiyorsunuz? (Öyle ise) Mısır'a inin, sizin istediğiniz şeyler muhakkak ki orada var.” demişti. (Sonra da) onların üzerlerine zillet (sefalet) ve fakirlik (damgası) vuruldu. Ve onlar, Allah'tan bir gazab...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Ve hani: «Ey Musa! Biz bir çeşit yemek üzerine mümkün değil sabre
deme
yiz. Artık Rabbine bizim için duâ et de yeryüzünün bitirdiği sebze, hıyar, sarmısak, mercimek ve soğan (gibi) şeylerden bize çıkarsın» demiştiniz. Musa da «O hayırlı olanı daha âdi şeylere mi değiştirmek istiyorsunuz? Bir şehre inin de sizin istediğiniz şeyler orada vardır» demişti. (Sonra) onların üzerine zillet ve meskenet vuruldu; Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu da Allah'ın âyet (mu'cize ve açık belge)lerini inkâr etmeler...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Yine bir vakit şöyle demiştiniz: 'Ey Mûsâ! (Biz) tek bir yemeğe (kudret helvası ile bıldırcına) aslâ sabre
deme
yeceğiz; bizim için Rabbi ne duâ et de, bize ye rin bitirdiği şeylerden, sebzesinden, hıyarından, buğ da yından, mer ci me ğinden ve soğa nından çıkar sın!' (Mûsâ da onlara:) 'O hayırlı olanı, bu daha aşa ğı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? (Öyle ise) bir şehre inin, (çünki kendiniz için) iste diğiniz şeyler (orada) elbette vardır' dedi. Böylece üzerlerine zillet ve meskenet (yoksullu...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hani siz bir vakitte demiştiniz ki: «Ya Mûsa! Biz bir türlü taama elbette sabre
deme
yiz. Bizim için Rabbine dua et de yerin bitirdiği tere, hıyar, buğday, mercimek, soğandan Bizim için de çıkarsın.» (Mûsa da) Demişti ki: «Siz bayağı olan şey ile hayırlı olan şeyi tebdîl eder misiniz? Öyle ise bir kasabaya ininiz, sizin için istediğiniz şeyler (orada) vardır.» Onların üzerlerine alçaklık, yoksulluk vuruldu ve Allah'ın gazâbına uğradılar. Bu da şüphe yok ki Allah'ın âyetlerini inkâr, peygamberlerin...
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
Onlar: «Rabbine dua et de bu sığırı bize iyice tanımlasın. Biz sığırları birbirinden ayırde
deme
z olduk. Allah dilerse bu karışıklığın içinden çıkarız» dediler....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Şüphe yok ki Mûsâ'ya Tevrat'ı verdik, ardından birtakım peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya apaçık deliller verip onu Rûh-ül-Kudüs'le kuvvetlendirdik. Nefsinizin hoşlanmadığı bir emirle peygamber geldi mi
deme
k ululanmak isteyeceksiniz, kiminiz onları yalanlayacak, kiminiz öldürecek ha....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik ve ardından peşpeşe elçiler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik.
Deme
k, size ne zaman bir elçi nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun ki, Musa'ya o kitabı verdik, arkasından bir takım peygamberler de gönderdik. Hele Meryem oğlu İsa'ya deliller verdik ve O'nu Cebrail ile de destekledik.
Deme
k ki, size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle bir peygamber geldikçe her defasında kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için kimine yalan diyecek, kimini de öldürecek misiniz?...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun ki biz Musa’ya kitap verdik. Ondan sonra da birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya da beyyineler verdik. Ve onu Ruh-ul-Kudüs ile te’yid ettik.
Deme
k bir peygamber ne vakit size gönüllerinizin hoşlanmadığı bir şeyi getirirse, kibirlenmek isteyeceksiniz de kiminiz tekzip edecek, kiminiz de öldüreceksiniz öyle mi?.....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun, Musâya o Kitabı verdik, ondan (Musâdan) sonra da birbiri ardınca (ayni şerîatle memur) peygamberler gönderdik. Meryemin oğlu İsâye de beyyineler (gaayet açık burhanlar, mu'cizeler) verdik ve onu Ruuh-ül kuds ile destekledik.
Deme
k, size ne vakit bir peygamber gönüllerinizin hoşlanmadığı bir şey'i getirirse kibirlenmek isteyeceksiniz de kiminiz yalanlayacak, kiminiz de öldüreceksiniz, öyle mi. ...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun ki, biz Musa'ya kitab verdik. Ondan sonra da birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da beyyineler verdik. Ve onu ruh'ül-Kudüs ile destekledik.
Deme
k, bir peygamber size ne zaman gönüllerinizin hoşlanmadığı bir şeyi getirirse, kibirlenmek isteyeceksiniz de; kimini yalanlayarak, kimini de öldüreceksiniz öyle mi?...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Biz Mûsâ’ya kitap verdik. Ondan sonra peş peşe peygamberler gönderdik. Meryem’in oğlu Îsâ’ya da mûcizeler, açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik.
Deme
k size her ne zaman bir peygamber gelip de nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirirse kafa tutacak, onların kimine yalancı deyip kimini öldüreceksiniz ha!...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun, biz Musa'ya Kitap verdik ve ardından peşpeşe peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs'le teyid ettik.
Deme
k, size ne zaman bir peygamber nefsinizin hoşlanmayacağı bir şeyle gelse, büyüklük taslayarak bir kısmınız onu yalanlayacak, bir kısmınız da onu öldürecek misiniz?...
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
Ve len yetemennevhu ebeden bimâ kad
deme
t eydîhim vallâhu alîmun biz zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
1.
ve len
: ve asla
2.
yetemennev-hu
: onu temenni etmezler
3.
ebeden
: sonsuza kadar, ebediyyen
4.
bi-mâ
: şey il...
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni e
deme
zler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir....
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
Onlar, dünyada elleriyle kutsal kitaplarda bizzat yaptıkları tahrifler, Kur’ân’ı ve Muhammed’i yalanlamaları, işledikleri günahlar sebebiyle hiçbir zaman, asla ölümü temenni e
deme
yecekler. Allah, inkârı, isyanı alışkanlık haline getiren zâlimlerin davranışlarını biliyor....
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
fakat ellerinden çıkan işler dururken onu hiç bir zaman temenni e
deme
zler, Allah bilir o zalimleri...
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
Fakat ellerinden çıkan işleri yüzünden onu hiç bir zaman temenni e
deme
zler. Allah o zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni e
deme
yecekler. Allah o zâlimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
Oysa onlar (önceden) ellerinin işlediklerinden / sunduklarından (kad
deme
t eydihim) ötürü bunu ebediyen dilemiyeceklerdir / istemeyeceklerdir. Tanrı zalimleri bilir / bilendir....
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
(Fakat) onlar önceden elleriyle işlediklerinden (kötü amellerinden, Tevrâtı tahrif etdiklerinden) ötürü onu (ölümü) hiçbir zaman arzuu e
deme
zler. Allah o zaalimleri hakkıyle bilendir. ...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Onlar Süleyman (a.s)'ın mülkü üzerine şeytanların tilavet ettiği (okuduğu) şeylere tâbî oldular (uydular). Süleyman (a.s), inkâr etmedi (sihir yapmadı ve kâfir olmadı). Fakat şeytanlar insanlara, sihri ve Babil şehri'ndeki iki meleğe, Harut ve Marut'a indirilen şeyleri öğretmekle kâfir oldular. Ve oysa onlar, “Biz sadece bir fitneyiz (sizin için bir imtihanız). O halde (sakın sihir ilmini öğrenerek) kâfir olmayın.”
deme
dikçe hiç kimseye bunu öğretmezlerdi. Fakat o ikisinden, bir erkek ile onun k...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
"Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme”
deme
dikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan ki...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Tuttular da Süleyman'ın saltanatı aleyhine, Şeytanların kapıldıkları şeylere uydular. Halbuki Süleyman kâfir olmamıştı, Şeytanlar kâfir olmuşlardı. İnsanlara büyü yapmasını ve Babil'deki Hârût, Mârût adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. O iki melek, hiçbir kimseye biz, ancak ve ancak Allah tarafından bir sınamayız, sakın kâfir olma
deme
den bir şey öğretmiyordu. Onlardan, karıyla kocanın arasını açan şeyleri öğreniyorlardı. Öğrenenler de Allah'ın izni olmaksızın hiçbir kimseye zarar ...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız,
deme
den hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büy...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Bunlar Süleyman'ın (hakikatinin oluşturduğu) mülkü (tasarruf ettikleri) hakkında da (inkâra gidip), şeytanlara (vehmi tahrik ederek saptıranlara) tâbi oldular. Süleyman kâfir olmamıştır (hakikatinden perdelenmemiştir). Lâkin o şeytanlar (vehimlerine tabi olanlar) kâfir olmuştur (hakikati inkâr ederek); zira, insanlara sihirbazlık ve Babil'deki iki meleğe (Melîk'e) inzâl olanı öğretirlerdi. Oysa: "Biz imtihan vesilesiyiz; sakın hakikatinizdekini örterek (dış kuvvetlere başvurmak suretiyle sihir y...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve şeytanların Süleyman'ın yönetimi aleyhinde uydurmuş oldukları şeylerin peşine düştüler. Oysa Süleyman küfre düşmedi. Ama insanlara sihiri ve Babil'deki Harut ve Marut adını taşıyan iki meleğe indirilen şeyleri öğreten şeytanlar küfre düştüler. Bu iki melek: 'Biz ancak bir imtihan vesilesiyiz, sakın küfre düşme'
deme
den kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Onlar, o iki melekten bir adamla karısının arasını açmada yararlanacakları şeyleri öğreniyorlardı. Allah'ın izni olmadan kimseye bir zarar doku...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvveti) hakkında şeytanların anlattıklarına uydular. Süleyman inkâr etmedi; ancak şeytanlar inkâr etti. Onlar, insanlara sihri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz, yalnızca bir fitneyiz, sakın inkâr etme"
deme
dikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa onunla Allah'ın izni olmadıkça hiç kimseye zarar veremezlerdi. Buna rağmen kendilerine zar...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
(Yahûdi’ler Allah’ın kitabını bırakarak sihir yapmağa başladılar) ve Süleyman Aleyhisselâmın (devletini yıkmak için) saltanatı aleyhine şeytanların okudukları şeye (sihire) tâbi oldular. Hazreti Süleyman (nihayet onlara galib gelmekle) sihir edip kâfir olmadı. Fakat şeytanlar, insanlara sihir öğrettiklerinden kâfir oldular; Bâbil (şehrin) deki Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirilen şeyleri (sihirleri) öğretiyorlardı. Halbuki, o iki melek: “- Biz ancak bir imtihan ve tecrübe için Allah taraf...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
seytanlarin Suleyman'in hukumdarligi hakkinda soylediklerine uydular. Oysa Suleyman kafir degildi, ama insanlara sihri ogreten seytanlar kafir olmuslardi. Babil'de, melek denilen Harut ve Marut'a bir sey indirilmemisti. Bu ikisi «Biz sadece imtihan ediyoruz, sakin inkar etme»
deme
dikce kimseye bir sey ogretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karisinin arasini ayiracak seyler ogreniyorlardi. Oysa Allah'in izni olmadikca onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydali olm...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Şeytanların (o bozguncu kötü ruhluların Süleyman'ın mülkü hakkında uydurduklarına uydular. Halbuki Süleyman kâfir olmadı, fakat o şeytanlar (bozguncu ruha sahip olanlar) kâfir oldular da insanlara sihir öğretiyorlardı. B a b i l 'de melek (tabiatlı) Hârût ve Mârût üzerine (sihir ilmi ve benzeri) bir şey indirilmemişti. Zaten o ikisi, «Biz(im bilgimiz sizin için) bir fitne (imtihan)dır. Sakın (sihir ve büyü ilmini öğrenerek) kâfir olmayın!»
deme
dikçe hiç bir kimseye (sihir) öğretmezlerdi. Fakat (...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Şeytanların Süleyman'ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi, ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil'de, melek denilen Harut ve Marut'a bir şey indirilmemişti. Bu ikisi 'Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın inkar etme'
deme
dikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydalı olm...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular. Halbuki Süleyman büyü yapıp kâfir olmadı. Lâkin şeytanlar kâfir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil'de Hârut ile Mârut isimli iki meleğe indirileni öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek, herkese: Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın yanlış inanıp da kâfir olmayasınız,
deme
den hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi. Onlar, o iki melekden, karı ile koca arasını açacak şeyleri öğreniyorlardı. Oysa büy...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleyman'ın otoritesi hakkında şeytanların anlattığına uydular. Oysa Süleyman inkar etmedi; halka büyücülüğü ve Babil'de Harut ve Marut adlı iki meleğe indirileni öğreten şeytanlar inkar etmişti. Bu ikisi: 'Bu bir sınavdır, (bu bilgiyi kötüye kullanıp) nankör olmayın!,'
deme
dikçe kimseye onu öğretmezlerdi. Fakat o ikisinden öğrendiklerini, koca ile karısının arasını açmak için kullandılar. Oysa ALLAH'ın izni olmadan onlar hiç kimseye bir zarar veremezdi. Kendilerine yarar vereni değil, zarar ver...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
tuttular Süleyman mülküne dair Şeytanların uydurup takib etdikleri şeylerin ardına düştüler, halbuki Süleyman küfretmedi ve lâkin o şeytanlar küfr ettiler, nasa sihir ta'lim ediyorlar ve Babilde Harut Marut iki melek üzerine indirilen şeyleri öğretiyorlardı, halbuki o ikisi «biz ancak bir imtihan için gönderildik sakın sihir yapmayı tecviz edib de kâfir olma»
deme
dikce bir kimseye öğretmezlerdi, işte bunlardan kişi ile zevcesinin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı, fakat Allahın izni olmadık...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Tuttular Süleyman'ın mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeylerin ardına düştüler. Oysa, Süleyman kafir olmadı, ama o şeytanlar kafir oldular; İnsanlara büyücülük ve Babil'de Harut, Marut adında iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi: «Biz ancak bir imtihan için gönderildik, sakın sihir yapıp kafir olma!»
deme
dikçe bir kimseye büyü öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı-koca arasını ayıran şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar verem...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı, lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi «biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da kâfir olmayın!»
deme
den kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar şeytanların Süleyman’ın mülkü aleyhine uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman asla küfretmedi. Sadece şeytanlar küfrettiler. Onlar insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe, Harut ile Marut’a indirilenleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise: “Biz ancak fitneyiz, sakın küfretme.”
deme
dikçe kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. Onlardan koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki bunlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle kimseye zarar verici değildil...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar Süleyman'ın mülkü hakkında şeytanların anlattığına / okuduğuna (tetluşşeyatıynu) uydular. Süleyman küfretmedi ancak şeytanlar küfrettiler. Onlar insanlara büyücülüğü (sihr) ve Babil'deki iki meleğe, Harut ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi "Biz bir fitneyiz, (bu bilgiyi kötüye kullanıp) küfretmeyin?"
deme
dikçe hiç kimseye onu / birşey öğretmezlerdi. Fakat onlardan koca (beynelmer) ile karısının (zevcihi) arasını açan şeyi öğrendiler / öğreniyorlardı. Oysa onunla Tanrı'nı...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Şeytanların; Süleymanın mülk (-ü saltanat ve nübüvvet) i aleyhine uydurub ta'kib etdikleri şeylere (yalanlara) uydular. Halbuki Süleyman asla kâfir olmadı. Fakat o şeytanlar kâfirdiler ki insanlara sihri (büyücülüğü) ve Bâbildeki iki meleğe, Hârur ve Mâruta indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki onlar (o iki melek) : «Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderilmişizdir). «sakın (sihir, büyü yapıb da) kâfir olma»
deme
dikçe hiç bir kimseye (sihir) öğretmezlerdi. İşte onlardan (o iki melekden) koc...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve şeytanların, Süleymân’ın saltanatı aley hin de söylemekte oldukları (sihir yaptığına dâiruy dur dukları) şeylere tâbi' oldular. Hâlbuki Süleymân kâfir olmadı (sihir yapmadı); fakat şey tan lar insan lara sihri (ta'lîm ederek) ve Bâbil’deki iki me leğe, (yani) Hârût ve Mârût’a indirilen şeyleri öğre terek kâfir oldular. Hâlbuki (o iki melek): 'Biz ancak bir imtihan (için gönderilmiş)iz, sakın (sihri câiz görerek yapıp da) kâfir olma!'
deme
dikçe hiçbir kimseye öğret mez lerdi. Buna rağmen o ik...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar şeytanların Süleyman'ın mülkü aleyhine uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman asla küfretmedi. Sadece şeytanlar küfrettiler. Onlar, insanlara sihri ve Babil'de ki iki meleğe; Harut ile Marut a indirilenleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise: «Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın küfretme. «
deme
dikçe kimseye sihirden bir şey öğretmezlerdi. Onlardan koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki bunlar, Allah'ın izni olmadıkça o sihirle kimseye zarar v...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar Süleyman aleyhisselâm mülkü aleyhine şeytanların uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman, asla küfretmedi, fakat o şeytanlar kâfir oldular. Onlar nâsa sihir ve Babil'deki iki meleğe, Harût ile Marût'a indirilmiş olan şeyleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise, «Biz ancak bir fitneyiz, sakın kâfir olma!»
deme
dikçe bir kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. İşte birtakım kimseler bu iki melekten zevç ile zevcenin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat bunlar Alla...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular. Süleyman kâfir olmadı, fakat o şeytanlar kâfir olmuşlardı. Onlar insanlara sihri ve Bâbil'deki Hârut ve Mârut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek herkese: “Biz imtihan için gönderildik, sakın kâfir olmayın!”
deme
dikçe hiç kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. Onlar o iki melekten karı ile koca arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar ...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Onlar şeytanların Süleyman’ın saltanatı hakkında uydurdukları şeylere tabi oldular. Oysa Süleyman kafir değildi. Fakat insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir idi. Onlar insanlara büyüyü Babil'deki iki meleğe, Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı. O ikisi: -Biz bir imtihan vesilesiyiz, sakın kafir olma!
deme
dikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. O ikisinden karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Onlar kendilerine faydalı olanı değil zararlı olanı öğreniyorlardı. And...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Tuttular, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurdukları sözlere tâbi oldular. Halbuki Süleyman küfre gitmemişti. Fakat asıl o şeytanlar küfre gittiler. Halka sihiri ve Babil’de Hârut ve Mârut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: "Biz sırf imtihan için gönderildik, sakın kâfir olma!"
deme
dikçe hiç kimseye sihir öğretmezlerdi. İşte bunlardan koca ile karısının arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah’ın izni olmadıkça onlar bununla hiç kimseye zarar...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleymân'ın hükümdarlığı hakkında onlar, şeytânların uydurdukları sözlere uydular (Süleymân'ın, büyü yaparak saltanatını kazandığını söyleyen şeytân ruhlu insanlara uyup, Süleymân'ın büyücü olduğuna inandılar). Oysa Süleymân (büyü yaparak) küfre gitmemişti. Fakat o şeytânlar küfre gittiler: İnsanlara büyü ve Bâbil'de Hârût ve Mârût adlı melekler(den ilham alan iki kişiy)e indirileni öğretiyorlar. Halbuki onlar: "Biz bir fitneyiz (sizin için bir sınavız), sakın, küfre gitme(yin)!"
deme
dikçe kimse...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar, Süleyman'ın mülkü (nübüvvet) aleyhinde şeytanların uyduklarına uydular. Süleyman ise küfretmedi; ancak şeytanlar küfretti. Onlar, insanlara sihiri ve Babil'deki iki meleğe Harut'a ve Marut'a indirileni öğretiyorlardı. Oysa o ikisi: «Biz, yalnızca bir fitne (denemeden geçiren kimse) yiz, sakın küfretme»
deme
dikçe hiç kimseye (bir şey) öğretmezlerdi. Fakat onlardan erkekle karısının arasını açan şeyi öğreniyorlardı. Oysa Allah'ın izni olmadıkça onunla hiç kimseye zarar veremezlerdi. Onla...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Onlar, Süleyman'ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurduğu şeye uydular. Oysa Süleyman hiçbir zaman kâfir olmadı. Fakat insanlara büyüyü ve Babil'de Hârut ile Mârut'a indirileni öğreten şeytanlar kâfir oldular. Oysa o iki melek 'Biz imtihan için gönderildik; sakın kâfir olmayın'
deme
den kimseye birşey öğretmezlerdi. Onlar ise, bu iki melekten, karı ile kocanın arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Gerçi Allah'ın izni olmadıkça onlar hiç kimseye zarar veremezler. Fakat onlar, kendilerine yara...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleyman'ın mülk ve saltanatı konusunda onlar, şeytanların okuyup durduklarına uydular. Halbuki Süleyman küfre sapmamıştı. Ancak şeytanlar küfre sapmıştı; insanlara büyüyü öğretiyorlardı. Ve Babil'de Hârût ve Mârût adlı iki melek üzerine indirileni öğretiyorlardı. Oysa ki o iki melek, "Biz bir imtihan aracıyız, sakın küfre sapma!"
deme
dikçe hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. İnsanlar onlardan erkekle eşinin arasını açacakları şeyi öğreniyorlardı. Ne var ki, onlar onunla Allah'ın izni olmadıkça...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, îmân ettiler
4.
lâ tekûlû
: söylemeyin...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey âmenu olanlar! “Raina (bizi gözet)”
deme
yin. ve “unzurna (bize bak)” deyin. ve (Allah'ın hükmünü) dinleyin (işitin). ve kâfirler için “elîm azap” vardır.....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! “Râ’inâ (bizi gözet)”
deme
yin, “unzurnâ (bize bak)” deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey insanlar, "bizi de gözet, bırak da anlayalım"
deme
yin. "Bize de bak, bizi de gözet" deyin ve dinleyin. Kâfirlere pek elemli bir azap var....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! "Râinâ"
deme
yin, "unzurnâ" deyin. (Söylenenleri) dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman nimetine kavuşanlar, peygambere ve idarecilerinize, 'Dinî, siyasî ve idarî otoriteni bizim de çıkarlarımızı dikkate alarak, menfaatlerimizi gözetip kollayarak kullan'
deme
yin, peygambere ve kendinize hakaret içerecek iltibasa meydan vermeyin. 'Kur’ân, sünnet ve ilmî esaslarla, örfün kuralları ve aklın verileriyle çalışan, sesimize kulak veren, yardım, destek ve imkân sağlayan, bize neler kazandırılabileceğinin hesabını yapabilen, ihtilâfları halleden, meseleleri zamana yayarak çözen, d...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! (Allah Resulüne) 'Ra'ina: Bizi gözet'
deme
yin, 'Unzurna: Bize bak' deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azap vardır. [20]...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, "Raina-Bizi güt, bize bak"
deme
yin. "Unzurna-Bizi gözet" deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey inananlar! Peygamber'e, «Bizi de dinle»
deme
yin, «Bizi gozet» deyin ve dinleyin, inkar edenlere elem verici azab vardir....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey imân edenler! RÂİNÂ
deme
yin, UNZURNÂ deyin ve güzelce dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azâb vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey inananlar! Peygamber'e, 'Bizi de dinle' (raina; kötü anlama gelebilecek söz)
deme
yin, 'Bizi gözet' (unzurna) deyin ve dinleyin, inkar edenlere elem verici azab vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! «Râinâ»
deme
yin, «unzurnâ» deyin. (Söylenenleri) dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
İnananlar! 'Raina (bize çobanlık et),'
deme
yin; 'Unzurna (bizi gözet),' deyin ve dinleyin. İnkarcılar için acı bir azap var....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! «râinâ»
deme
yin «unzurnâ» deyin ve dinleyin ki kâfirler için elîm bir azab var...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, «Raina =bizi gözet»
deme
yin, «Unzurna =bize bak» deyin ve duyun ki, kafirler için pek elem veren bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! «râinâ»
deme
yin, «unzurnâ» deyin ve iyi dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey müminler, sakın Peygambere; «Bizi de dinle»
deme
yin; «Bize bak» deyin ve onu dinleyin. Kâfirleri acı bir azap beklemektedir....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey inananlar, "Raina (bize çobanlık et, bizi güt, bize bak)"
deme
yin; "Unzurna (bizi gözet)" deyin ve dinleyin. Kafirler için acı bir azap var....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey îman edenler, «Râinâ»
deme
yin, «Unzurnâ» deyin (Söze iyi) kulak verin. Kâfirler için çok acıklı bir azâb vardır. ...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey îmân edenler! (Peygambere) رَاعِناَ
deme
yin,اُنْظُرْناَ deyin ve onu iyi) dinleyin! Kâfir¬ler için ise (pek) elemli bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler; bizi de dinle,
deme
yin, bizi de gözet, deyin ve dinleyin. Kafirlere elim bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! (Peygambere) "Bizi dinle"
deme
yin; onun yerine, "Bize karşı tahammüllü ol!"
deme
yi tercih edin. Ve (O'na) kulak verin. Çünkü, hakikati inkar edenleri şiddetli azap bekliyor....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey imân etmiş olanlar! «Râinâ»
deme
yin, «Unzurnâ» deyin ve dinleyin. Kâfirler için elîm bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! (Peygamber'e hitâp ederken): “Râinâ=Bizi de dinle!”
deme
yin, “Unzurnâ=Bizi gözet!” deyin. Söylenenleri dinleyin. Kâfirler için elem verici bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
-Ey iman edenler! “Râinâ” (bizi gözet)
deme
yin “unzurnâ” (bize bak) deyin ve sözü dinleyin, kafirler için çok acı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! (Siz, onların böylesi kötü etkilerine karşı uyanık olun, mesela) "Râina"
deme
yin, "Unzurna" deyin ve dinleyip itaat edin. Kâfirler için acı veren bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey inananlar, "Râ'inâ (bizi gözet, yahut: kaba söz)"
deme
yin, "unzurna (bize bak)" deyin ve dinleyin. Kâfirler için acı bir azâb vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, «Raina-Bizi güt, bize bak»
deme
yin, «Unzurna-Bizi gözet» deyin ve dinleyin. Kâfirler için acıklı bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, 'Râinâ'
deme
yin, 'Unzurnâ' deyin ve Peygambere kulak verin. Kâfirler için ise acı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler! "Râina"
deme
yin, "unzurna" deyin/"bizi davar gibi güt" diye konuşmayın, "bize bak" diye konuşun ve dinleyin. Kâfîrler için korkunç bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Yahudiler, «Hıristiyanlar kayde değer bir şey (hak bir din) üzere değillerdir,» dediler. Hıristiyanlar da, «Yahudiler kayde değer bir şey (hak bir din) üzere değillerdir,» dediler. Halbuki her iki taraf da kendilerine ait kitapları okurlar. Böylece bu hususta bilgisi olmayanlar da (takiîd yolunu seçerek) onların dediği gibi
deme
ye başladılar. Allah kıyamet günü ayrılığa düştükleri hususta onlar arasında hükmedecektir....
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
İnsanları (Esmâ hakikatleri indînde kişinin "yok"luğunu yaşaması olan) secde mahallerinde Allâh zikrinden (ben yokum sadece Allâh var
deme
kten); (sen de varsın diyerek) alıkoyandan ve onların (saf kalplerin, benliğini ilâh yaparak) harap olmasına çalışandan daha zâlim kim olabilir? Böyleleri oralara korka korka girmelidir. Onlar dünya yaşamında rezil olurlar (hakikati bilenler indînde). . . Sonsuz gelecek süreçlerinde ise feci bir azap beklemektedir onları....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler: -Ne olur Allah bizimle konuşsa veya bize bir ayet gelse?!
deme
ktedirler. Onlardan öncekiler de tıpkı onların söyledikleri gibi söylemişlerdi; kalpleri (nasıl da) birbirine benzemiş. Oysa biz, iyice bilmek isteyen bir toplum için ayetlerimizi apaçık göstermişizdir....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse namına bir şey ö
deme
yeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin (aracılığın) yarar sağlamayacağı ve hiç kimsenin hiçbir taraftan yardım göremeyeceği günden sakının....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse namına bir şey ö
deme
yeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların yardım görmeyeceği günden korunun....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hem öyle bir günden sakının ki, (o gün) kimse, kimse nâmına bir şey ö
deme
z, ondan bir kurtuluş bedeli kabûl edilmez, hem ona (Allah izin vermedikçe) şefâat fayda vermez, onlara yardım da edilmez!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Hiç kimsenin hiç kimse adına bir şey ö
deme
yeceği, hiç kimseden fidye kabul edilmeyeceği, hiç kimseye şefaatin fayda vermeyeceği ve kendilerine yardım da edilmeyeceği bir günden kendinizi koruyun!...
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Öyle bir günden sakının ki, O gün hiçbir kimse bir başkasının yerine ö
deme
yapamaz, Hiçbir kimseden fidye kabul edilmez Ve kendisine şefaat fayda etmez. Onlara yardım da edilmez....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Ve şu günden sakının ki, kimse kimsenin cezâsını çekmez (borcunu ö
deme
z), kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefâat (aracılık, iltimas) fayda vermez, bir taraftan yardım da görmezler....
Bəqərə Suresi, 123. Ayet:
Kimsenin kimse yerine bir şey ö
deme
yeceği, kimseden fidye kabul edilmeyeceği, şefaatin hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve onların hiç bir yardım göremeyecekleri o günden korkun....
Bəqərə Suresi, 135. Ayet:
-Yahudi ve Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız,
deme
ktedirler; Sen de ki: -Hayır, hanif olarak, müşriklerden olmayan İbrahim’in dinine (uyunuz ki hidayete eresiniz)...
Bəqərə Suresi, 137. Ayet:
Sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse mutlaka doğru yolu buldular
deme
ktir. Fakat yüz çevirdiler mi onlar, ancak ayrılık, aykırılık içindedir. Onlara karşı koymak için sana, Allah yeter ve o, her şeyi duyandır, bilendir....
Bəqərə Suresi, 140. Ayet:
Yoksa siz, İbrâhim, İsmâil, İshak, Yâkup ve torunları da yahudi ve hristiyan idiler mi
deme
k istiyorsunuz? 'Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?' de. Allah tarafından kutsal kitaplarda bildirilen ve kendisi tarafından bilinen doğru bilgileri açıkça insanlara bildirmeyip gizleyerek inkâr edenden daha zâlim kim olabilir? Allah işlediğiniz amellerden, zulmünüzden, yalanlamanızdan, şehadeti gizlemenizden gafil değildir. Allah bunları cezalandırmadan bırakmayacak....
Bəqərə Suresi, 140. Ayet:
«Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi
deme
k istiyorsunuz?» De ki: «Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?» Allah'ın şahitlik ettiği bir hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 150. Ayet:
Her nereden yola çıkarsan yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru çevir ve her nerede olursanız yüzünüzü o tarafa çevirin ki, Yahudî veya müşrikler için aleyhinizde bir hüccet olmasın (dinimizi terkedip kıblemize tâbi oluyorsunuz,
deme
sinler); Ancak onlardan inad ederek nefislerine zulmedenler müstesna (bunlar her şey söyleyebilirler). Artık siz de onlardan korkmayın, benden korkun, tâ ki size karşı olan nimetimi tamamlayayım. Böylece hidayete kavuşmuş olabilirsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
lâ tekûlû
:
deme
yin, söylemeyin
3.
li
: için
4.
men
: kişi, kimse
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Ve Allah yolunda öldürülen kimseler için “ölüler”
deme
yin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz, farkında olmazsınız....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere “ölüler”
deme
yin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere de ölü
deme
yin. Onlar diridir ama siz anlamazsınız....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere "ölüler""
deme
yin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allâh için (iman ehli olduğu ve iman mücadelesi verdiği için) öldürülenlere "ölüler"
deme
yin. Bilakis onlar diridirler, ancak siz bunu idrak edecek kapasiteye sahip değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda, İslâm uğrunda canlarını feda eden yiğitlere, ölüler
deme
yin. Hayır onlar ölü değil, ebedî hayat ile diridirler. Fakat siz onlardaki hayatın farkına varamazsınız....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler'
deme
yin. Aksine onlar diridirler ancak siz farkedemiyorsunuz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"
deme
yin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere: “- Onlar ölüler’dir”
deme
yin. Hakikatte onlar diridirler. Fakat siz anlayıp bilemezsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda oldurulenlere «Oluler»
deme
yin, zira onlar diridirler, fakat siz farkinda degilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
(Sabredip de) Allah yolunda öldürülenler için «ölüler»
deme
yin ; bilakis onlar dirilerdir, ama siz farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere 'Ölüler'
deme
yin, zira onlar diridirler, fakat siz farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere «ölüler»
deme
yin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
ALLAH yolunda öldürülenlere, 'Onlar ölülerdir,'
deme
yin. Aksine onlar diridir fakat siz farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
ve Allah yolunda katlolunanlara ölüler
deme
yin hayır diridirler ve lâkin siz sezmezsiniz...
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere ölüler
deme
yin, hayır diridirler, fakat siz sezmezsiniz...
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere «ölüler»
deme
yin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere sakın «ölüler»
deme
yin. Tersine onlar diridirler, ama siz farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Ve sakın Tanrı yolunda öldürülenlere "ölüler"
deme
yin. Aksine onlar diridir fakat siz şuurunda değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülmüş olanlar için «ölüler»
deme
yin. Bil'akis onlar diridirler. Fakat siz iyice anlamazsınız. ...
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Ve Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler'
deme
yin! Bil'akis (onlar) hayatdârdırlar, fakat (siz) anlayamazsınız....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere; ölüler,
deme
yin. Bilakis onlar, diridirler, ama siz farketmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere "ölü"
deme
yin: Hayır, onlar yaşıyor, ama siz farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Ve Allah yolunda katledilenlere «Ölülerdir,»
deme
yiniz. Bilakis, onlar berhayattırlar, fakat siz bilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere ölüler
deme
yin, bilâkis onlar diridirler. Fakat siz farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenlere “ölüler”
deme
yin. Onlar, diridirler fakat siz hisse
deme
zsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenler hakkında "ölü"
deme
yin. Bilakis, onlar diridirler, fakat siz bunun farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allâh yolunda öldürülenlere, "ölüler"
deme
yin; hayır, onlar diridirler, ama siz farkında olmazsınız....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Ve sakın Allah yolunda öldürülenlere «ölüler»
deme
yin; hayır onlar diridirler. Fakat siz bunun şuurunda değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenler için 'ölü'
deme
yin. Onlar diridirler; lâkin siz farkında değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 154. Ayet:
Allah yolunda öldürülenler için "ölüler"
deme
yin. Tam aksine, onlar dirilerdir ama siz farkında olmazsınız....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Ve öncülere tâbi olanlar da şöyle
deme
ktedir: “- Ah! Bizim için dünyaya bir dönüş olaydı da onlar bizden ayrılıp uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşsaydık.” İşte böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını hasret ve pişmanlıklar hâlinde gösterecektir; ve onlar ateşten de çıkacak değillerdir....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Tâbi olanlar da şöyle
deme
ktedir: Ah bizim için dünyaya bir dönüş olsa idi de onların bizden teberri ettikleri gibi biz de onlardan teberri etse idik! İşte böyle Allah onlara bütün amellerini üzerlerine yığılmış hasretler halinde gösterecektir ve onlar o ateşten çıkacak değillerdir...
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Uyanlar da şöyle
deme
ktedir: «Ah bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onlar bizden kaçtıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık! İşte böyle Allah, onlara bütün yaptıklarını üzerlerine çökmüş, pişmanlıklar halinde gösterecektir. Onlar, ateşten çıkacak değillerdir....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Onlara uyanlar da şöyle
deme
ktedirler: «Ah, bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz de onlardan uzaklaşsaydık!» İşte böylece Allah onlara bütün amellerini, üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir. Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir....
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara: «Allah'in indirdigine uyun» denilince, «Hayir, atalarimizi yapar buldugumuz seye uyariz» derler; ya atalari bir sey akle
deme
yen ve dogru olmayan kimseler idiyseler?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara, «Allah'ın indirdiğine uyun» denilince, «hayır biz baba ve dedelerimizi üzerinde bulduğumuz şeye uyarız» derler. Ya baba ve dedeleri bir şey akle
deme
miş ve doğru yolu bulamamışlarsa ?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara: 'Allah'ın indirdiğine uyun' denilince, 'Hayır, atalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız' derler; ya ataları bir şey akle
deme
yen ve doğru olmayan kimseler idiyseler?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Ne zaman onlara: "Tanrı'nın indirdiklerine uyun" denilse; "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya ataları bir şey akle
deme
yen ve doğru yolu da bulamamış kimseler olsalar da mı?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara; Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman, onlar hayır, biz atalarımızın üzerinde bulunduğumuz şeye uyarız, dediler. Peki, ya ataları bir şey akle
deme
yen, doğruyu bulamayan kimseler olsa da mı?...
Bəqərə Suresi, 170. Ayet:
Onlara 'Allah'ın indirdiğine uyun' dendiğinde, onlar 'Biz atalarımızdan ne gördüysek ona uyarız' dediler. Peki, ya onların ataları birşey akıl e
deme
miş veya doğru yolu bulamamışlarsa?...
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
Ve o inkâr edenlerin (kâfirlerin) hali, haykırması sebebiyle bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen (anlamayan) kimsenin durumu gibidir. (Onlar) sağır, dilsiz ve kördürler. Bu yüzden onlar akıl e
deme
zler (idrak e
deme
zler)....
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
Kâfirler, hiçbir şey duyup dinlemeden, anlamadan bağırıp çağıran kimseye benzerler. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da e
deme
z onlar....
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
Inkar edenlerin durumu, cagirma ve bagirmadan baskasini duymayarak haykiran gibidir. Sagirdirlar, dilsizdirler, kordurler, bu yuzden akle
deme
zler....
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
İnkar edenlerin durumu, çağırma ve bağırmadan başkasını duymayarak haykıran gibidir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden akle
deme
zler....
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
Kafirlerin örneği, bağırıp çağırmadan başka birşey işitmeyip (...) haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; bundan dolayı akle
deme
zler....
Bəqərə Suresi, 171. Ayet:
Küfredenlerin misali; bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayana haykıranınki gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akle
deme
zler....
Bəqərə Suresi, 173. Ayet:
İnnemâ harrame aleykumul meytete ved
deme
ve lahmel hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh(gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun)....
Bəqərə Suresi, 173. Ayet:
1.
innemâ
: ancak, sadece, fakat
2.
harrame
: haram kıldı
3.
aleykum
: sizin üzerinize, size
4.
el meytete
: ölü (...
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Yuzlerinizi dogudan yana ve batidan yana cevirmeniz iyi olmak
deme
k degildir; Lakin iyi olan, Allah'a, ahiret gunune, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakinlarina, yetimlere, duskunlere, yolculara, yoksullara ve koleler ugrunda mal veren, namaz kilan, zekat veren ve ahidlestiklerinde ahidlerine vefa gosterenler, zorda, darda ve savas alaninda sabredenlerdir. Iste onlar dogru olanlardir ve sakinanlar ancak onlardir....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak
deme
k değildir; Lakin iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitap'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Yüzlerinizi Doğu ya da Batı tarafına çevirmeniz iyilik
deme
k değildir. Asıl iyilik Allah'a, Ahiret gününe, meleklere, kitaba, peygamberlere inanan; akrabalara, yetimlere, yoksullara, yarı yolda kalanlara, dilencilere ve boyunduruk altında bulunanlara (kölelere, tutsaklara) mallarını sevmelerine rağmen yardım edenlerin; namazı kılanların, zekâtı verenlerin, antlaşma yaptıklarında yapmış oldukları antlaşmaları yerine getirenlerin; zorda, darda ve savaş zamanında sabredenlerin tutumudur. İşte doğru...
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Hayra ermek
deme
k, yüzünüzü doğuya, batıya çevirmek
deme
k değildir. Hayra eriş, o kimsenin erişidir ki, Allah'a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanmış; yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolculara, ihtiyacından dolayı isteyene, esaret altındakilere malından seve seve vermiş; namazı dosdoğru kılmış, zekâtı vermiştir. Onlar, sözleştikleri zaman sözlerinde duran kimselerdir. Onlar, darlıkta, sıkıntıda ve çetin şartlar altında sabredenlerdir. Onlar sadıkların tâ kendisi, onla...
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar, olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular
4.
kutibe
: yazıldı, farz kılındı
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşı hür, köleye karşı köle, kadına karşı kadın kısas edilir. Ancak öldüren kimse, kardeşi (öldürülenin vârisi, velisi) tarafından affedilirse, aklın ve dinin gereklerine uygun yol izlemek ve güzellikle diyet ö
deme
k gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem dolu bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ö
deme
lidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey imân edenler, cinayetlerde, öldürülenlere karşılık katillere kısas uygulanması, size yazılı bir kanun haline getirildi, farz kılındı. Hür bir maktûle karşı, hür bir kimseye, maktul bir köleye karşı bir köleye, maktul bir kadına karşı bir kadına kısas uygulanır, ölüm cezası verilir. Ancak, maktûlün velisi, kardeşi tarafından kısas cezasından, vazgeçilen; ödeyeceği diyetin de bir kısmı bağışlanan kimseye, Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerine İslâmî kurallarla örtüşen örfe, hakkaniyete uyularak, di...
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehine, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ö
deme
ktir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! (kasden) öldürülmüşler için size kısas (misilleme yapmak) farz kılındı: Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas olunur. (ölen müslüman olduğu halde, öldüren hür, köle ve kadın, her kimse kısas olunur, yani öldürdüğüne karşılık öldürülür.) Öldürülmüş olanın kardeşinden (verese ve velisinden) katilin lehine olarak bir şey bağışlansa da kısas düşürülse, ölünün velisi, hakkından ziyade olmıyarak, örfe göre diyet almalıdır; katil de maktulün velisine, icap eden diyeti güzel...
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey Inananlar! Oldurulenler hakkinda size kisas farz kilindi: Hur ile hur insan, kole ile kole ve kadin ile kadin. Olduren, olenin kardesi tarafindan bagislanmissa, kendisine orfe uymak ve bagislayana guzellikle diyet o
deme
k gerekir. Bu, Rabbiniz'den bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavuzde bulunana elem verici azab vardir....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey imân edenler! Öldürülenler hakkında size kısas (eşit şekilde karşılık = misilleme) farz kılındı : Hürre hür, köleye köle, dişiye dişi... Bununla beraber kim (öldürülenin) kardeşinden az da olsa bağışlanırsa (kısas düşer); kendisine örfe uymak ve bağışlayana diyeti güzellikle ö
deme
k gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Artık kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azâb vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey İnananlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı: Hür ile hür insan, köle ile köle ve kadın ile kadın. Öldüren, ölenin kardeşi tarafından bağışlanmışsa, kendisine örfe uymak ve bağışlayana güzellikle diyet ö
deme
k gerekir. Bu, Rabbiniz'den bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem verici azab vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ö
deme
lidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
İnananlar! Öldürmede size eşitlik farz kılındı. Hürre karşı hür, köleye köle, kadına kadın... Ama kim maktulun hısımları tarafından bağışlanırsa, o zaman uygun olanı yapması ve diyeti güzelce ö
deme
si gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra kim sınırı aşarsa onun için acı bir azap var....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey o bütün iman edenler! Maktuller hakkında üzerinize kısas yazıldı: hürre hür, köleye köle, dişiye dişi, bunun üzerine her kim kardeşinden cüz'î bir afve mazhar olursa o vakit vazife birinin o marufu takib etmesi birinin de ona borcunu güzellikle ö
deme
sidir bu, rabbınızdan bir tahfif ve bir rahmettir, her kim bunun arkasından yine tecavüz ederse artık ona elîm bir azab vardır...
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazıldı. Hüre hür, köleye köle, dişiye dişi. Bununla birlikte her kim kardeşi tarafından kısmen bağışlanırsa, o vakit görev, birinin geleneğe uyması birinin de ona borcunu güzellikle ö
deme
sidir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmetttir. Her kim, bunun ardından yine tecavüz ederse, artık ona pek elem veren bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ö
deme
si gerekir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Maktüller hakkında size kısas farz edildi. Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile, fakat kimin lehine maktulün kardeşi tarafından bir şey affedilirse, ma’ruf olan emre ittiba etmeli, ona güzellikle (diyet) ö
deme
lidir. Bu Rabb’ınız tarafından bir hafifletme ve rahmettir. Artık bundan sonra kim haddi tecavüz ederse; onun için pek acıklı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey inananlar, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı). Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kim (hangi katilin) lehine, onun (maktülün) kardeşi (varisi veya velisi) tararfından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktülün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ö
deme
ktir. Bu rabbinizden bir hafifletme ve bir rahmettir. Ancak kim bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey îman edenler, maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farzedildi). Hür, hür ile, köle, köle ile, dişi, dişi ile (kısas olunur). Fakat kimin (hangi kaatilin) lehinde maktulün kardeşi (velîsi) tarafından cüz'î birşey afvolunursa (hemen kısas düşer). Artık örfe uymak (şer'in ve aklın iyi gördüğünü yapmak, borcu) ona (maktulün velîsine) güzellikle ö
deme
k (lâzımdır). Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. O halde kim bu (afivden ve edadan) sonra (kaatile veya taraflarına muhaasa...
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey îmân edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas farz kılındı! Hür olana hür, köleye köle, kadına kadın (kısâs edilir, öldürülür)! Fakat (öldüren) o kimse lehinde, kardeşi tarafından (cüz’î) bir şey affedilirse, o takdirde (affedene düşen,) örfe tâbi' olmak(diyetini aşırıya kaçmadan almak)tır ve (öldürene düşen de, diyeti) ona güzellikle ö
deme
ktir. Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Buna rağmen kim bundan sonra haddi aşarsa, artık ona (pek) acıklı bir azab vardır!...
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler; öldürmede size kısas farz kılındı. Hür; hür ile, köle; köle ile, dişi; dişi ile. Ama kim de kardeşi tarafından affedilirse, ma'ruf olan emre ittiba etmeli ve ona güzellikle ö
deme
lidir. Bu, Rabbınız tarafından bir hafifletme ve rahmettir. Kim, bundan sonra da tecavüzde bulunursa; onun için pek acıklı bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın (öldürülür). Bununla beraber (katil) bir kimse kendi lehine kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından affedilirse, bundan sonra iyiye uymak ve (öldürülenin velisine) güzelce diyet ö
deme
k gerekir. Bu (uygulama) Rabbinizden size bir kolaylık ve rahmettir. Buna rağmen her kim ki bundan sonra haddi aşarsa, onun için elem verici bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
-Ey İman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hür olan ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas olunur. Öldüren, ölenin kardeşi tarafından bağışlanmışsa, artık örfe uymak ve bağışlayana güzellikle diyet ö
deme
k gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra da tecavüzde bulunana elem verici azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürülen kimselerin hakkını almak için size kısas farz kılındı. Hür hür ile, köle köle ile, dişi dişi ile kısas olunur. Ama kim, maktûlün velisi tarafından affedilirse kısas düşer. Bundan sonra, diyeti ona güzel bir şekilde ve tam olarak ö
deme
k gerekir. Bu esneklik Rabbiniz tarafından bir kolaylık ve lütuftur. Artık kim bundan sonra karşıdakinin hakkına tecavüz ederse, Ona son derece acı bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey inananlar, öldürmelerde kısâs size farz kılındı. (Kâtilin de öldürülmesi gerekir). Hüre hür, köleye köle, kadına kadın. Kardeşi tarafından kısmen affedilen kimse, örfe uyup o(affeden kardeşi)ne güzelce (diyeti) ö
deme
lidir! Bu, Rabbiniz tarafından bir hafifletme ve acımadır. Kim bundan sonra da saldırıya kalkarsa artık onun için acı bir azâb vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı (farz kılındı) . Özgüre karşı özgür, köleye karşı köle ve dişiye karşı dişi. Fakat kimin (hangi katilin) lehinde, onun (maktulün) kardeşi (varisi veya velisi) tarafından bağışlanırsa, artık (yapılması gereken) örfe uymak (ve) ona (maktulün varis veya velisine) güzellikle (diyet) ö
deme
ktir. Bu, Rabbinizden (size) bir hafifletme ve bir rahmettir. Artık kim de bundan sonra tecavüzde bulunursa, onun için elem verici bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, dişiye karşılık dişi... Kim kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, bu durumda örfü izlemek ve affedene en güzel biçimde bir ö
deme
yapmak gerekir. İşte bu, Rabb'inizden size bir hafifletme ve bir rahmettir. Kim bundan sonra azgınlık ve düşmanlık ederse onun için korkunç bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Oruçlu olduğunuz günün gecesinde kadınlarınızla buluşmanız, size helâl edilmiştir. Onlar sizin için elbisedir, siz onlar için elbisesiniz. Allah bildi ki nefsinizi yenemeyecek, sabre
deme
yecek, bir iştir, işleyeceksiniz, bu yüzden tövbenizi kabul etti, sizi bağışladı. Gayri onlarla buluşun ve Allah'ın size yazdığını dileyin. Fecir doğup da aydınlığıyla kara iplik, sizce beyaz iplikten ayırt edilinceye dek yiyin, için. Sonra orucu ertesi geceye kadar tamam olarak tutun. Fakat mescitlerde ibadet iç...
Bəqərə Suresi, 196. Ayet:
Haccı da, umreyi de Allah rızası için tamamlayın. Eğer engellenecek olursanız, o durumda kolayınıza gelen bir kurban gönderin. Kurbanlık, yerine varıncaya kadar başınızı tıraş etmeyin. Aranızda hasta, yahut başından rahatsız olan varsa, ona fidye olarak; oruç tutmak, sadaka vermek, yahut kurban kesmek gerekir. Hastalık veya yol emniyeti olmaması gibi sebeplerle haccınızın engellenmesinden emin olduğunuz zaman ise, her kim hacca kadar umre (Temettu) yaparak sevap kazanmak isterse, onun da kolayın...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, sizden önce geçip giden milletlerin başlarına gelen sıkıntılar, sizin başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Geçmiş ümmetlerin başına nice sıkıntılar, çaresizlikler, yokluklar geldi. Mallarına ve canlarına zararlar dokundu. Peygamber ve beraberindeki mü’minler sarsıldılar, moralleri bozuldu: 'Allah’ın va’dettiği yardım ne zaman gerçekleşecek?'
deme
ye başlamışlardı. Bilesiniz ki, Allah’ın yardımını, va’dettiği zaferi gerçekleştirmesi yakındır....
Bəqərə Suresi, 217. Ayet:
Sana, savaş haram olan ayda savaşı soruyorlar. De ki: O ayda savaş büyük bir günahtır. Fakat insanları Allah yolundan çıkarmak, onu inkâr etmek, halkı Mescid-i Harâm'dan menetmek ve mescit ehlini, oradan çıkarmak, Allah katında daha büyük bir günahtır. Fitneyse adam öldürmeden de beterdir. Gücü yeterse sizi dininizden döndürmedikçe sizinle savaştan geri kalmaz onlar. Sizden birisi dininden döndü de kâfir olarak öldü mü işlediği hayırlı işler, dünyada da heder olup gitmiş
deme
ktir, âhirette de. O...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
1.
et talâku
: boşamak
2.
merratâni
: iki kere
3.
fe
: artık, bundan sonra
4.
imsâkun
: tutmak
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşanma iki keredir. Bundan sonra (kadın) ya ma'rufla (örf ve adete uygun olarak) iyilikle tutulur veya ihsanla serbest bırakılır. Kadınlarınıza verdiklerinizden bir şey (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Ancak ikisi de, Allah'ın (evlilik hakkındaki) hududunu gereği üzere yerine getiremeyeceklerinden (ayakta tutamayacaklarından) korkmaları hariç. O zaman siz de eğer, Allah'ın bu hududunu ikame e
deme
yeceklerinden (gereği üzere yerine getirimeyeceklerinden) korkarsanız, bu durumda kadının (ayr...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşamak, iki defa olur. Ondan sonra ya güzellikle kadını tutmak gerek, ya hoşlukla bırakmak. Onlara verdiğinizden bir şey almak da helâl değildir. Fakat erkek ve kadın, Allah sınırlarını koruyamayacaklarından korkarlarsa o başka. Siz de onların Allah sınırlarını muhafaza e
deme
yeceklerinden korkarsanız kadının, hakkından vazgeçmesinde ikisi için de günah yok. Bunlar, Allah'ın tâyin ettiği sınırlardır, bunları aşmayın sakın. Kim Tanrı sınırlarını aşarsa o ve o çeşit adamlar, zâlimin ta kendisi olu...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik e
deme
mekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koy...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Ric’i talâk(1) ikidir. Ondan sonra ya kadınları iyilikle tutmak, ya güzellikle salmak vardır. Kadınlarınıza verdiğiniz mihirleri geri almanız size helâl olmaz. Meğer ki, ikisi de aralarındaki (lüzumlu hak ve güzel geçim hususunda) Allah’ın emirlerine riayet e
deme
mek korkusunda olsunlar. (Ey hâkimler, bu şekilde) siz de onların, Allah’ın hükümlerini hakkıyle yerine getiremiyeceklerinden korkarsanız, kadının ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde, artık ikisine de günah yoktur. Bunlar Allah’ın sını...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki defadır. Bundan sonrası ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermektir. Kadınlara verdiklerinizden (boşanma esnasında) bir şey almanız size helâl olmaz. Ancak erkek ve kadın Allah'ın sınırlarında kalıp evlilik haklarını tam tatbik e
deme
mekten korkarlarsa bu durum müstesna. (Ey müminler!) Siz de karı ile kocanın, Allah'ın sınırlarını, hakkıyla muhafaza etmelerinden kuşkuya düşerseniz, kadının (erkeğe) fidye vermesinde her iki taraf için de sakınca yoktur. Bu söylenenler Allah'ın koy...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmakdır. (Ey zevçler) onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şey'i (mehrî geri) almanız size halâl olmaz. Meğer ki erkekle kadın Allahın sınırlarını (evlilik haklarını) ayakda tutamayacaklarından korkmuş (ümidlerini kesmiş) olsunlar. Eğer bu suretle siz de onların (zevç ve zevcenin), Allahın sınırlarını hakkıyle muhaafaza ve îfâ e
deme
yeceklerinden korkarsanız o halde (kadının serbest boşanması îçin) fidye vermesinde (hakkından va...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
(Ric'î, dönüşü mümkün) boşama iki def'adır; bundan sonra ya iyilikle tutmak veya güzellikle salıvermek vardır. Fakat onlara (mehir olarak) verdiklerinizden bir şey almanız size helâl olmaz; ancak (her iki taraf da) Allah’ın hudûduna (karı ile koca arasındaki haklara)riâyet e
deme
yeceklerinden korkarlarsa, müstesnâ! Bu yüzden (siz de bu ikisinin) Allah’ın hudûduna riâyet e
deme
yeceklerinden korkarsanız, (kadının boşanmak için kocasına) fidye verdiği o şeyde (mehrini veya daha farklı bir bedeli koca...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşanma iki defadır. Ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle salmaktır. Onlara verdiğinizden birşeyi geri almanız sizlere helal değildir. Meğer erkekle kadın Allah'ın hududunu ikame e
deme
yeceklerinden korkmuş olalar. Eğer siz de, onların Allah'ın hududunu ikame e
deme
yeceklerinden korkarsanız, o halde fidye vermelerinde bir vebal yoktur. Bunlar Allah'ın hudududur. Onları aşmyın. Kim Allah'ın hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerin kendileridir....
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama hakkı iki defadır. Bundan sonra yapılması gereken ya meşrû tarzda güzelce birlikte yaşama yahut eşini güzellikle salıvermedir. Ey kocalar, boşama sırasında eşinize daha önce vermiş olduğunuz mehirden herhangi bir miktar geri almanız size asla helâl olmaz; Fakat Allah’ın koyduğu hudutlarda durmayacaklarından endişe etmeleri hali bunun dışındadır. Şayet siz de onlar gibi, onların Allah’ın koyduğu hudutlarda duramayacaklarından (evlilik hukukuna riayet e
deme
yeceklerinden) endişe ederseniz, b...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki defa olur; ondan sonrası ya iyilikle geçinmek, ya da güzellikle bırakmaktır. Kadınlara vermiş olduğunuz şeyden hiçbirini geri almak size helâl olmaz. Ancak iki taraf da Allah'ın belirlediği sınırlara riayet etmemekten endişe ederse, bu müstesnadır. Eğer siz de, Allah'ın belirlediği sınırlara riayet e
deme
yeceklerinden korkarsanız, kadının, boşanmak için kendi hakkından birşeyler vermesi iki taraf için de günah olmaz. İşte bunlar Allah'ın sınırlarıdır; sakın onları aşmayın. Kim Allah'ın...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamam yapdırmak isteyen (ler) içindir. Onların (annelerin) ma'ruf vech ile yiyeceği, giyeceği; çocuk kendisinin olan (babaya) âiddir. Kimse taakatınden ziyadesiyle mükellef tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de bir çocuk kendisinin olan (bir baba) çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen (vazıyfe) de bunun gibidir. Eğer (ana ve baba) aralarında rızaa ve müşavere ile (bil'ittifak çocuğu iki sene dolmadan) memeden ke...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirsinler. Bu, emzirmeyi mükemmel şekliyle uygulamak isteyenler içindir. Annelerin, münasip şekilde yiyeceğini giyeceğini sağlamak, babanın görevidir. Hiçbir kimse takatinin dışında bir görevle yükümlü tutulmaz. Çocuk yüzünden ne annesi, ne de babası zarar görmemelidir. Bu yükümlülük, babanın varisine de düşer. Fakat anne baba aralarında görüşüp anlaşmaya vararak, iki yıldan önce, çocuklarını sütten kesmek isterlerse, kendilerine bir vebal yoktur. Şayet çocukla...
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Henüz dokunmadan, yahut mehirlerini biçmeden önce kadınları boşamanızda bir sakınca yok. Bu durumda ö
deme
de bulunun. Zengin, kendi gücü oranında, yoksul da kendi gücü oranında verdikleri zarara uygun bir tazminat vermeli. Bu, güzel davrananların görevidir....
Bəqərə Suresi, 237. Ayet:
Eğer kadınların mehirlerini belirler de onları el sürmeden boşarsanız, kendilerinin ya da nikâhlarını akdetmeye yetkili erkeğin bağışlaması durumu dışında belirlediğiniz mehrin yarısını ö
deme
niz gerekir. Bağışlamanız (mehrin tamamını bırakmanız) takvaya daha yakındır. Birbirinize karşı erdemliği unutmayın. Hiç şüphesiz ne yaparsanız Allah onu görür....
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
Kimdir o ki Allah'a güzel bir sûrette borç versin de Allah onu, o kimseye fazlasıyla ve kat - kat ö
deme
sin? Allah daraltır da, ferahlatır da. Hepiniz de sonunda ona dönüp ulaşacaksınız....
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ö
deme
si için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz....
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
Allah'ın kendisine kat kat fazlasıyla ö
deme
si karşılığında kim Allah'a güzel bir borç verir! Allah daraltır da, genişletir de! Ve O'na döndürüleceksiniz....
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ö
deme
si için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
1.
allâhu
: Allah
2.
lâ ilâhe
: ilâh yoktur
3.
illâ
: ancak, sadece, den başka
4.
huve
: o
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah ki, O'ndan başka ilâh yoktur (Sadece O vardır). Hayy'dır Kayyum'dur. O'nu ne bir uyuklama ve ne de bir uyku hali tutmaz. Göklerde ve yerde olan herşey O'nundur. Onun izni olmadan, O'nun katında kim şefaat etme yetkisine sahiptir? Onların önlerinde ve arkalarında olanları (geçmiş ve geleceklerini) bilir. Ve O'nun lminden, O'nun dilediğinden başka bir şey ihata e
deme
zler (kavrayamazlar). O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır. Ve o ikisini muhafaza etmek (yerlerin ve göklerin dengesini ko...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allah Teâlâ ki, O'ndan başka bir mabut yoktur. Hayy-ü Kayyûm olan O'dur. O'nu ne uyuklama ne de uyku tutmaz. Göklerde ne varsa yerde ne varsa, hep O'nundur. O'nun izni olmaksızın O'nun yanında şefaat edecek olan kimdir? O, mahlukatının geçmişleri ve gelecekleri ne varsa hepsini bilir. Ve O'nun mahlukatı, O'nun dilediğinden başka O'nun malumatından bir şeyi ihata e
deme
zler. O'nun kürsüsü göklerden ve yerden daha geniştir. Göklerin ve yerin hıfzı O'na ağır gelmez. Ve en yüce ve en ulu olan da anca...
Bəqərə Suresi, 258. Ayet:
Allah kendisine hükümdarlık verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrâhim ile tartışan kişinin haline bir baksana! İbrâhim ona: "Benim Rabbim hayatı veren ve hayatı alandır." deyince O: "Ben de yaşatır ve öldürürüm." dedi. Bunun üzerine İbrâhim: "İşte Allah güneşi doğudan doğduruyor, haydi sen de batıdan doğdur bakalım!"der
deme
z kâfir donakaldı. Zaten Allah zalimleri hidayet etmez, emellerine kavuşturmaz....
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
Veya çatıları üzerine çökmüş (altı üstüne gelmiş) bir karyeye uğrayan kimsenin, “Allah bunu (bu kasabayı) ölümünden sonra nasıl diriltecekî
deme
si gibi. Bunun üzerine Allah, onu yüz sene öldürdü. Sonra da diriltti. (Ona) “Ne kadar (ölü bir vaziyette) kaldın?”dedi. (O da): “Bir gün veya günün bir kısmı kadar.” dedi. (Allah): “Hayır, yüz yıl kaldın. Haydi yiyecek ve içeceğine bak, bozulup kokuşmadı. Ve merkebine bak. (Bu), seni insanlara bir âyet (canlı bir ibret) kılmamız içindir. Ve kemiklere ba...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
4.
lâ tubtılû
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey âmenû olanlar! Allah'a ve yevm'il âhire inanmayarak, malını insanlara riya (gösteriş) için infâk eden (veren) kişi gibi, sadakalarınızı minnetle (başa kakarak) ve eza ile bâtıl etmeyin (boşa çıkartmayın). ışte onun durumu, üzerinde toprak bulunan sert bir kayaya benzer ki, ona kuvvetli bir yağmur isabet edince, böylece (üzerindeki toprağın gidip), onu (tekrar) sert (verimsiz) bir kaya halinde bırakması gibidir. Onlar kazandıklarından bir şey elde e
deme
zler. Allah, kâfirler kavmini hidayete er...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde e
deme
zler. Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey inananlar, malını insanlara gösteriş için harcayan ve Allah'a, âhiret gününe inanmayan kişi gibi sadakalarınızı, başa kakmakla minnet ve eziyetle hiç verilmemiş bir hale getirmeyin. O çeşit adam, sanki şiddetli bir yağmur altında kalıp üstündeki toprağın kayarak sıvışmasıyla kaypak bir hale gelen kayadır. O çeşit adamlar, kazançlarından hiçbir sevap elde e
deme
zler ve Allah, inanmayan kavmi doğru yola sevk etmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler, malını insanlara riya (kendine isim yapmak) için harcayan ve "B" işaret anlamıyla Allâh'a ve gelecekte yaşanacak sürece iman etmeyen bir kimse gibi, sadakalarınızı başa kakma veya eziyet etme gibi davranışlarla iptal etmeyin. Bunun misali, üzerinde bir miktar toprak bulunan kaya gibidir. Şiddetli yağmur ona isâbet edince üzerindeki toprağı götürdü ve geride çıplak kaya kaldı. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde e
deme
zler. Allâh inkârcılar topluluğuna hidâyet etmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler, başa kakarak, yüze vurarak, gönül inciterek imanda sadâkatinizin ve kemâlinizin ifadesi olan sadakalarınızın, hayırlarınızın, boşa gitmesine sebep olmayın. Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve ahiret gününe inanmayıp da, insanlara gösteriş için malını harcayana benzemeyin. Böylelerinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan düz bir kayaya benzer. Sağanak halinde bir yağmur isabet edince onu çıplak bir kaya haline getirir. Böyle kimseler yaptıkları iyiliklerden dolayı,...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyip de malını insanlara gösteriş olsun diye sarfeden kimse gibi başa kakma ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Onun örneği üzerinde bir miktar toprak bulunan ve inen şiddetli bir yağmurun kupkuru bıraktığı taşa benzer. Onlar kazandıklarından bir şey elde e
deme
zler. [56] Allah kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde e
deme
z)ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey Inananlar! Allah'a ve ahiret gunune inanmayip, insanlara gosteris icin malini sarfeden kimse gibi, sadakalarinizi basa kakma ve eza etmekle bosa cikarmayin. Onun durumu, uzerinde toprak bulunan kayanin durumu gibidir, uzerine bol yagmur yagdiginda onu cascavlak birakir. Kazandiklarindan hicbir sey elde e
deme
zler. Allah inkar eden kimseleri dogru yola eristirmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey İnananlar! Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını sarfeden kimse gibi, sadakalarınızı başa kakma ve eza etmekle boşa çıkarmayın. Onun durumu, üzerinde toprak bulunan kayanın durumu gibidir, üzerine bol yağmur yağdığındaonu cascavlak bırakır. Kazandıklarından hiçbir şey elde e
deme
zler. Allah inkar eden kimseleri doğru yola eriştirmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey o bütün iman edenler! sadakalarınızı başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin: O herif gibi ki nasa gösteriş için malını dağıtır da ne Allaha inanır ne Ahıret gününe, artık onun meseli bir kaya meseline benzer ki üzerinde bir az toprak varmış, derken şiddetli bir sağanak inmişde onu yap yalçın etmiş bırakıvermiş: Öyleler kesiblerinden hiç bir şey istifade e
deme
zler, Allah kâfirler güruhunu doğru yola çıkarmaz...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde e
deme
zler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey müminler, tıpkı Allah'a ve Ahiret gününe inanmadıkları halde başkalarına gösteriş olsun diye mallarını harcayanların yaptıkları gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve onur kırma aracı haline getirerek boşa çıkarmayın. Böylesi, sağanak halindeki bir yağmura tutulunca, çır çıplak kalan toprakla örtülü bir kayaya benzer. Bunlar yaptıkları iyilikten hiçbir şey elde e
deme
zler. Allah kâfir topluluğu doğru yola iletmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey inananlar, Tanrı'ya ve ahiret gününe inanmayan, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; üzerine sağnak bir yağmur düştü mü onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç birşeye güç yetiremez (elde e
deme
z)ler. Tanrı kafirler kavmine hidayet vermez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey îmân edenler! İnsanlara gösteriş için malını sarf etmekte olan, Allah’a ve âhiret gününe îmân etmiyor olan kimse gibi başa kakmak ve (gönül) incitmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın! İşte onun misâli, üzerinde biraz toprak bulunan bir kayanın hâli gibidir ki, ona şiddetli bir yağmur isâbet etmiş de, onu çıplak bir hâlde bırakmıştır. (Onlar) kazandıklarından bir şey elde e
deme
zler. Allah ise, kâfirler topluluğunu (inkârlarındaki ısrarları sebebiyle)hidâyete erdirmez!...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler; Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakma ve eziyet etmekle heder etmeyin, O gösteriş yapanın hali; üzerinde toprak bulunan kayanınki gibidir. Şiddetli bir yağmur isabet ettiğnde onu katı bir taş halinde bırakır. Onlar kazandıklarından hiç bir şey elde e
deme
zler. Allah kafirler güruhunu hidayete erdirmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara gösteriş için malını harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle boşa çıkarmayın. O gösteriş yapanın durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Şiddetli bir sağanak isabet eder de onu sert bir kaya halinde bırakıverir (Toprağı gider, kaya kalır). Kazandıklarından hiçbir şey elde e
deme
z. Allah kâfirler gürûhunu hidayete erdirmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
-Ey iman edenler, Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde, insanlara gösteriş için malını harcayan adam gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Bunun durumu, üzerinde biraz toprak bulunan bir kayaya benzer ki, şiddetli bir sağanak iner de onu kupkuru bırakır. Onlar, kazandıklarından bir şey elde e
deme
zler. Allah inkarcı topluma yol göstermez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler! yardım ettiğiniz kimselere minnet etmek ve incitmek sûretiyle o sadakalarınızı boşa çıkarmayın! Allah’a da, âhirete de inanmadığı halde sırf insanlara gösteriş yapmak için malını harcayan kimsenin durumuna düşmeyin! Onun durumu, üzerinde azıcık toprak bulunan kaygan bir kayanın durumuna benzer ki, şiddetli bir yağmur iner inmez toprağı kayıverir, cascavlak kalır. Öyleleri işledikleri hiçbir şeyden sevap ve mükâfat elde e
deme
zler. Zira Allah inkârcıları emellerine kavuşturmaz....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey inananlar, insanlara gösteriş için malını verip Allah'a ve âhiret gününe inanmayan adam gibi, başa kakmak ve eziyet etmekle sadakalarınızı boşa çıkarmayın. Öylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan şu kayaya benzer ki, bir sağnak indi de (üstündeki toprağı silip süpürerek) onu sert bir taş halinde bıraktı. (Böyleleri), kazandıklarından bir şey elde e
deme
zler. Allâh, kâfir toplumu doğru yola iletmez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman edenler, Allah'a ve ahiret gününe inanmayıp, insanlara karşı gösteriş olsun diye malını infak eden gibi minnet ve eziyet ederek sadakalarınızı geçersiz kılmayın. Böylesinin durumu, üzerinde toprak bulunan bir kayanın durumuna benzer; ona sağanak bir yağmur düştü mü, onu çırılçıplak bırakıverir. Onlar kazandıklarından hiç bir şeye güç yetiremez (elde e
deme
z) ler. Allah, kâfirler topluluğuna hidayet vermez....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Ey iman sahipleri! Allah'a ve âhıret gününe inanmadığı halde, insanlara riya için malını infak eden kişi gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve eza etmek suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak varken tepesine şiddetli bir yağmur inip kendisini cascavlak bırakmış yalçın bir kayanın haline benzer. Böyleleri, kazandıklarından hiç bir şey elde e
deme
zler. Allah, küfre sapan bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
1.
yu'ti
: verir
2.
el hikmete
: hikmet
3.
men
: kişi, kimse
4.
yeşâu
: diler
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
(Allah) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse böylece ona çok hayır verilmiştir. Ve ulûl elbabtan başkası tezekkür e
deme
z....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Allah, hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona çokça hayır verilmiş
deme
ktir. Bunu ancak akıl sahipleri anlar....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Dilediğine hikmet ihsân eder ve kime hikmet ihsân ederse şüphe yok ki o, çok hayra nail olmuş
deme
ktir, fakat bunu, aklı başında olanlardan başkaları düşünmez bile....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş
deme
ktir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Allah hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilirse, ona pek çok hayır verilmiş
deme
ktir. Ancak akıl sahipleri düşünüp ibret alırlar....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise çok bir hayır verilmiş
deme
ktir ve bunu ancak temiz akıllılar anlar...
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Dilediğine hikmet verir. Hikmet verilene ise çok büyük bir hayır verilmiş
deme
ktir. Bunu ancak temiz akıllılar anlar....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş
deme
ktir. Ve bunu ancak üstün akıllılar anlar....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona çok hayırlı birşey verilmiş
deme
ktir. Bunu ancak akıl sahipleri düşünüp anlayabilirler....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
(O,) hikmeti dilediğine verir. Kime de hikmet verilirse, artık şübhesiz (ona) pek çok hayır verilmiş
deme
ktir. (İstikametli) akıl sâhiblerinden başkası ise ibret almaz....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Dilediğine hikmet bağışlar ve her kime hikmet bağışlanmışsa doğrusu ona en büyük servet verilmiş
deme
ktir. Ama derin kavrayış sahipleri dışında kimse bunu düşünüp anlayamaz....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
O, hikmeti dilediğine verir. Ve kendisine hikmet verilmiş olana çok büyük bir hayır verilmiş
deme
ktir. Gönlünü ve aklını çalıştıranlardan başkası düşünüp anlayamaz....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Riba (faiz) yiyenler, kabirlerinden ancak şeytan çarpmasından hırpalanmış bir kimse gibi kalkarlar. ışte bu, onların: “Oysa alışveriş riba gibidir."
deme
leri sebebiyledir. Ve Allah, alışverişi helâl, ribayı (faizi) haram kılmıştır. Bundan sonra, Rabbinden kendisine öğüt gelen kimse (ona uyarak) artık (faizden) vazgeçerse, o taktirde geçmiş olan (önceden aldığı faiz) onundur ve onun işi (onun hakkındaki hüküm) Allah'a aittir. Ve kim de (faizciliğe) dönerse, işte onlar, ateş ehlidir. Ve onlar orad...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, “Alışveriş de faiz gibidir”
deme
lerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak) faizden vazgeçerse, artık önceden aldığı onun olur. Durumu da Allah’a kalmıştır. (Allah, onu affeder.) Kim tekrar (faize) dönerse, işte onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler, ancak Şeytan tarafından çarpılmış gibi bir hale geliverirler. Bu da onların, alış-veriş de faiz almaya benzer, onun eşidi
deme
lerindendir. Allah, alış-verişi helâl etti, faizi haram. Rabbinden kendisine öğüt verilen, faizden vazgeçerse eskiden aldıkları ona aittir, işi de Allah'a ait. Fakat bundan sonra gene tutup faiz alanlar, ateş ehlidir, orada da ebedî kalırlar....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların "Alım-satım tıpkı faiz gibidir"
deme
leri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Ribâ, fâiz geliri yiyenler, kesinlikle şeytanın çarptığı, cinnet nöbetindeki kimseler gibi, toplumda huzur ve düzen bozucu davranırlar; kıyamet günü, cinnet nöbeti geçirenler gibi kabirlerinden kalkarlar. Bu ceza onlara: 'Alışverişe dayalı kazanç elde etme düzeni de kesinlikle fâizciliğe dayalı gelir elde etme düzenine benziyor'
deme
leri sebebiyledir. Halbuki Allah ticarî alışverişleri helâl ve meşrû kılmış, fâizciliği ve fâizi de haram kılmıştır. Bundan böyle kim, Rabbinden kendisine gelen bir ...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler, (kabirlerinden) ancak kendisini şeytan çarptığından deliye dönmüş bir adamın kalkışı gibi kalkarlar. Bu durum onların 'alışveriş de faiz gibidir'
deme
lerinden dolayıdır. Oysa Allah alışverişi helal faizi ise haram kıldı. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faiz yeme işine) son verirse onun geçmişte aldıkları kendinedir. Onun işi ise Allah'a aittir [57]. Kim de yine (faiz almaya) dönerse işte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada sonsuza kadar kalıcıdırlar....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir"
deme
lerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Fâiz yiyen kimseler, kendisine şeytan çarpmış olan nasıl kalkarsa, mezarlarından öylece kalkarlar. Bu halde olmaları; “-alış-veriş, aynen faiz gibidir”
deme
leri yüzündendir. Halbuki Allah, alış verişi halâl ve fâizi (ribâyı) haram kılmıştır. Bundan böyle kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelip fâiz yemekten sakınırsa daha önce aldığı faiz ona bağışlanır; geri alınmaz ve bundan sonra onun işi (affedilişi) Allah’a aiddir. Kim de, haram olan bu ribâyı helâl diye yemeğe dönerse, işte onlar cehennemli...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler mahserde ancak seytanin carptigi kimsenin kalktigi gibi kalkarlar. Bu, onlarin, «Zaten alisveris de faiz gibidir»
deme
lerindendir. Oysa Allah alis verisi helal, faizi haram kildi. Kime Rabb'inden bir ogut gelir de faizcilikten geri durursa, gecmisi kendisinedir, onun isi Allah'a aittir. Kim faizcilige donerse, iste onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardir....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Riba (= faiz) yiyenler, (kabirlerinden) ancak Şeytan çarpmış kimse gibi kalkarlar. Bu, onların «Alım-satım da faiz gibidir»,
deme
lerindendir. Halbuki Allah alım-satımı helal, faizi haram kılmıştır. Artık bundan böyle kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişi kendisine, işi hakkındaki hüküm ise Allah'a aittir. Kim de faize döner, önce olduğu gibi faizcilik yapmaya tekrar başlarsa, işte onlar Cehennemliktir, orada hep kalıcılardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler mahşerde ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların, 'Zaten alışveriş de faiz gibidir'
deme
lerindendir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi haram kıldı. Kime Rabb'inden bir öğüt gelir de faizcilikten geri durursa, geçmişi kendisinedir, onun işi Allah'a aittir. Kim faizciliğe dönerse, işte onlar cehennemliktir, onlar orada temelli kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler (kabirlerinden), şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Bu hal onların «Alım-satım tıpkı faiz gibidir»
deme
leri yüzündendir. Halbuki Allah, alım-satımı helâl, faizi haram kılmıştır. Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allah'a kalmıştır. Kim tekrar faize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Tefecilikle para yiyenler, şeytanın çarptığı kimse gibi ayağa kalkarlar. Bu, onların, 'Tefecilik alışveriş gibidir,'
deme
lerinden ötürüdür. Halbuki ALLAH alışverişi helal, tefeciliği ise haram kıldı. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de vazgeçerse, geçmişte kazandıklarını tutabilir; işi de ALLAH'a kalmıştır. Devam edenler ise cehennem halkıdır ve orada sürekli kalırlar....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Riba yiyen kimseler şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa öyle kalkarlar, bu işte onların «beyi' tıpkı riba gibidir»
deme
leri yüzünden, halbuki Allah bey'i halâl kıldı ribayı haram, bundan böyle her kim Rabbı tarafından kendine bir öğüt gelir de ribadan vaz geçerse artık geçmişi ona ve hakkında hüküm Allaha aiddir, her kim de döner yeniden alırsa işte onlar eshabı nardırlar, hep orada kalacaklardır...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyen kimseler, şeytan çarpmış kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların: «Ticaret, tıpkı faiz gibidir.»
deme
leri yüzündendir. Oysa, Allah, ticareti helal, faizi haram etti. Bundan böyle her kim Rabbı tarafından kendisine bir öğüt gelir de faizden vazgeçerse, artık geçmişte aldığı onundur ve hakkındaki kararı Allah verecektir. Her kim de döner, yeniden faiz alırsa, işte onlar cehennemin sakinleridirler, hep orada kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, «alışveriş de faiz gibidir»
deme
leri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler şeytan tarafından çarpılmış kimseler gibi ayağa kalkarlar, Bu onların «alış- veriş de faiz gibidir»
deme
lerinden dolayıdır. Oysa Allah alış- verişi helâl, faizi ise haram kılmıştır. Kim kendisine Rabbinden bir öğüt gelir- gelmez faiz yemeye son verirse geçmişte aldığı faizler kendisinden geri alınmaz. Onun işi Allah 'a kalmıştır. Fakat kimler tekrar faizciliğe dönerlerse onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere Cehennemliktirler....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz (riba) yiyenler, ancak şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu onların: "Alım-satım da ancak faiz gibidir"
deme
lerinden dolayıdır. Oysa Tanrı alışverişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, buyruğu Tanrı'ya aittir. Kim (faize) geri dönerse artık onlar ateşin halkıdır, orada sürekli kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Ribâ (faiz) yiyenler kendilerini şeytan çarpmış (birer mecnun) dan başka bir halde (kabirlerinden) kalkmazlar. Böyle olması da onların: «Alım satım da ancak ribâ gibidir»
deme
lerindendir. Halbuki Allah, alış verişi halâl, ribâyı (faizi) haram kılmışdır. (Bundan böyle) kim Rabbinden kendisine bir öğüt gelib de (faizden) vaz geçerse geçmişi ona, ve işi (hakkındaki hüküm) de Allaha âiddir. Kim de tekrar (faize) dönerse onlar o ateşin yaranıdırlar ki orada onlar (bir daha çıkmamak üzere) ebedî kalıc...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Ribâ (fâiz) yiyenler (kabirlerinden), ancak kendisini şeytan çarpmış kimsenin, cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar! Bu, şübhesiz onların: 'Alış-veriş (de) ancak fâiz gibidir'
deme
leri yüzündendir. Hâlbuki Allah, alış-verişi helâl, fâizi ise haram kıldı! O hâlde kim kendisine Rabbinden bir nasîhat gelir de (fâizden) vazgeçerse, artık geçmişte olan(İslâm’a girmeden önce aldıkları) kendisinindir. Onun işi (hakkındaki hüküm) ise Allah’a âiddir. Kim de (helâl sayarak fâize) dönerse, işte onlar ...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler ancak, şeytan çarpan kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların: Zaten alış-veriş faiz gibidir,
deme
lerinden dolayıdır. Halbuki Allah, alış-verişi helal, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbından bir öğüt gelir de faizcilikten vazgeçerse, geçmiş olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm Allah'a aittir. Kim de dönerse, onlar cehennem yaranıdırlar, orada temelli kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
O kimseler ki, ribâyı yerler, onlar kalkamazlar, ancak şeytanın çarpmış olduğu delirmiş bir şahıs gibi kalkarlar. Bu ise onların, «Alış veriş muamelesi tıpkı ribâ gibidir,»
deme
leri sebebiyledir. Halbuki, Allah Teâlâ ticâreti helâl, ribâyı ise haram kılmıştır. İmdi her kim ki, kendisine Rabbinden bir mev'ize gelir de ribâya nihâyet verirse, evvelce aldığı, kendisinedir ve onun hükmü Allah Teâlâ'yadır. Ve her kim tekrar ribâya dönerse işte onlar cehennem ehlidirler, onlar orada ebedî kalacaklardı...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler, “alışveriş, faiz gibidir”
deme
leri dolayısıyla, ancak kendisini şeytan çarpmış kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Halbuki Allah, alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir ve o da (faize) son verirse, geçmişi kendisine, işi Allah’a aittir. Kim de tekrar (faizciliğe) dönerse, işte bunlar cehennem ashabıdır. Onlar orada ebedi kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler tıpkı şeytanın çarptığı kimsenin kalkışı gibi kalkarlar. Bu, onların "Alış veriş de faiz gibidir."
deme
lerindendir. Halbuki Allah alış verişi mübah, faizi ise haram kılmıştır. Her kime Rabbinden bir talimat gelir, o da faizden vazgeçerse, daha önce yaptığı muamele kendisi için geçerlidir, hakkındaki hüküm de Allah’a aittir. Her kim tekrar faizciliğe başlarsa, işte onlar cehennemliktir, hem de orada ebedî kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Ribâ yiyenler, ancak şeytânın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların: "Alışveriş de ribâ gibidir."
deme
lerinden ötürüdür. Oysa Allâh, alış-verişi helâl, ribâyı harâm kılmıştır. Kime Rabbi'nden bir öğüt gelir de (o öğüte uyarak ribâdan) vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi de Allah'a kalmıştır. (Allâh onu affeder). Kim tekrar (ribâya) dönerse onlar ateş halkıdır, orada ebedi kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz (riba) yiyenler, ancak kendisini şeytan çarpmış olanın kalkışı gibi, çarpılmış olmaktan başka (bir tarzda) kalkmazlar. Bu, onların: «Alım-satım da ancak faiz gibidir»
deme
lerinden dolayıdır. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (faize) bir son verirse, artık geçmişi kendisine, işi de Allah'a aittir. Kim de (faize) geri dönerse, artık onlar ateşin halkıdır, orada onlar sürekli kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler, şeytan çarpmış kimsenin kalkışı gibi kabirlerinden kalkarlar. Bu, onların 'Alışveriş de faiz gibidir'
deme
leri yüzündendir. Oysa Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt ulaşır ve o da bundan vazgeçerse, evvelce almış olduğu kendisine aittir; işi ise Allah'a kalmıştır. Her kim tekrar faize dönecek olursa, öyleleri de ateş ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 280. Ayet:
Eğer (borçlu) ö
deme
sıkıntısı içindeyse, kolaylıkla ödeyebileceği zamana kadar süre tanıyın. Bununla beraber alacağınızı bağışlamanız sizin için çok daha hayırlıdır, eğer bilirseniz....
Bəqərə Suresi, 280. Ayet:
Eğer borçlu darlık içindeyse, ona ö
deme
kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için, daha hayırlıdır....
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
1.
yâ eyyuhe
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
4.
izâ
: ...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bu...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir kâtip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir kâtip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bu...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
İnananlar! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğiniz zaman onu yazın. Sizden bir yazıcı onu adaletle yazsın. Yazıcı, ALLAH'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borçlanan kişi de dikte ettirsin. Rabbi olan ALLAH'tan korksun, onda sahtekarlık yapmasın. Borçlanan kişi aklı ermez, veya çaresiz, ya da dikte etmekten aciz ise velisi adaletle yazdırmalı. Erkeklerinizden iki şahit te tanıklık etsin. İki erkek şahit bulamazsanız dilediğiniz şahitlerden bir erkek ve iki kadın ...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız zaman onu yazınız. Aranızda bir kâtip de adâletle yazsın. Yazan Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın. Rabbi olan Allah'tan korksun ve borcunu aslâ eksik yazdırmasın. Şayet borçlu, aklı ermez veya âciz ya da kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adâletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şâhit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şâhitliklerine ...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
-Ey iman edenler, Belirli bir süreye kadar borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızda bir kâtip doğru olarak yazsın. Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borçlu olan da yazdırsın. Rabbi olan Allah’tan korksun da ondan hiç bir şeyi eksiltmesin. Eğer borçlu cahil veya zayıf, ya da bizzat kendisi yazdırmaya gücü yetmezse, velisi (onu) dosdoğru yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek yoksa, razı olacağınız şahitlerden, bir erkek ve biri unutt...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey inananlar, belirli bir süreye kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman onu yazın. Aranızda bir yazıcı, adâletle yazsın. Yazıcı, Allâh'ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın; borçlu olan da yazdırsın, Rabbi olan Allah'tan korksun, borcundan hiçbir şeyi eksik etmesin. Eğer borçlu olan kimse aklı ermez, yahut zayıf, ya da kendisi yazdıramayacak durumda ise velisi onu adâletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şâhid tutun. Eğer iki erkek yoksa râzı olduğunuz şâhidlerden...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Yolculukta olup bir yazıcı bulamasanız, ö
deme
yi garantileyecek bir senet veya makbuz gönderin. Birbirinize bu şekilde güvenirseniz, senedin sahibi ö
deme
yi zamanında yapsın ve Rabbi olan ALLAH'ı saysın. Tanıklığı gizlemeyin. Kim gizlerse kalbi günahkardır. ALLAH tüm yaptıklarınızı bilir....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
1.
huve ellezî
: O ki
2.
enzele
: indirdi
3.
aleyke
: sana
4.
el kitâbe
: kitap
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
Kitab'ı sana indiren O'dur. Onun bir kısmı muhkem (hüküm ihtiva eden, mânâsı açık olan) âyetlerdir, onlar Kitab'ın esasıdır ve diğerleri, muteşâbihtir (yoruma açık âyetlerdir). Fakat kalplerinde eğrilik (bâtıla meyil) bulunanlar, bu sebeble muteşâbih olanlara (yorum gerektirenlere) tâbî olurlar. Ondan fitne çıkarmak için, onun te'vilini (yorumunu) yapmak isterler. Ve onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez ve ilimde rusuh sahipleri ise: "Biz O'na îmân ettik, hepsi Rabbimizin katındandır" der...
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı)
deme
ktir. Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, «Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz katındandır.» derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
O mabûd-i kadimdir ki, senin üzerine Kur'an'ı indirdi. Ondan bir kısmı muhkem âyetlerdir ki, onlar o kitabın aslıdır. Diğer bir kısmı da müteşâbih âyetlerdir. Artık kalblerinde eğrilik bulunan kimseler fitne aramak ve onu te'vil arzusunda bulunmak için o kitaptan müteşâbih olanına ittiba ederler. Halbuki, onun te'vilini Allah Teâlâ'dan başkası bilemez. İlimde rüsuh sahibi olanlar ise «Biz ona imân ettik, hepsi de Rabbimizin cânibindendir,» derler. (Bunları) Tam akıllı zâtlardan başkası tezekkür ...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular
deme
ktir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Allah’ın birliği ve dini konusunda karşı deliller getirerek seninle münakaşaya kalkışırlarsa: 'Ben, bana, benim sünnetime tâbi olanlarla birlikte varlığımı, benliğimi Allah’a teslim ettim, İslâm’ı yaşayan bir müslüman oldum' diyerek tartışmalarına fırsat verme. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlara, Mekke ve civarındaki belli kabilelere, yazı, hesap-kitap bilmeyen ümmîlere de: 'Siz de varlığınızı, benliğinizi Allah’a teslim ettiniz mi? İslâm’ı yaşayan müslümanlar ol...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: «Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim.» Ehl-i kitaba ve ümmîlere de: «Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?» de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular
deme
ktir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Seninle tartışmaya girişirlerse de ki: -Ben, bana tabi olanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim. Kendilerine kitap verilenlere ve ümmilere de de ki: -Siz de teslim oldunuz mu? Eğer teslim oldularsa doğru yolu bulmuşlar
deme
ktir. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca tebliğdir. Allah kullarını görmektedir....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim.” Ehl-i kitaba ve ümmilere de; “Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?” de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular
deme
ktir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Seninle delil yarışına girerlerse de ki: “Ben kendimi Allah’a teslim ettim. Benim ardımdan gelenler de öyle.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmilere de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim oldularsa doğru yolu bulmuşlar
deme
ktir. Yok eğer yüz çevirirlerse sana düşen, sadece Allah’ın emrini duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görür....
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: “Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim.” Ehl-i kitaba ve ümmîlere de de ki; “Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?” Eğer teslim olurlarsa doğru yolu buldular
deme
ktir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların "Ateş bize sayılı günlerden başka asla dokunmayacak"
deme
leri sebebiyledir. Ve onların dînleri hakkında iftira etmiş oldukları şeyler, kendilerini aldattı....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır.”
deme
leridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu da, sayılı günlerden başka ateşte kalmayız
deme
lerindendir. Kendi uydurmaları olan bu kanaat, onları dinlerinde de aldatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır,
deme
lerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: 'Sayılı günlerin dışında bize asla ateş dokunmayacaktır'
deme
leri sebebiyledir. Uydurmaya devam ettikleri şeyler, dinleri, medeniyetleri konusunda kendilerini yanıltmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: 'Ateş bize sayılı günlerin dışında dokunmayacaktır'
deme
leri yüzündendir. Uydurmakta oldukları şeyler onlar dinleri hakkında yanılgıya düşürdü....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak"
deme
lerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu yüz çevirişlerinin sebebi şudur: Çünkü onlar, sayılı birkaç günden başka bize asla ateş dokunmaz
deme
ktedirler. Onların (din namına) uydurmakta oldukları yalanları da, kendilerini dinlerinde aldatmaktadır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onlarin: «Bize ates sadece sayili birkac gun degecektir»
deme
lerindendir. Uydurup durduklari seyler, onlari dinlerinde yaniltmistir....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bunun sebebi, onların «Bize ancak sayılı günlerde ateş dokunacaktır»
deme
leri ve uydurageldikleri şeyin, dinlerinde kendilerini aldatmasıdır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: 'Bize ateş sadece sayılı birkaç gün değecektir'
deme
lerindendir. Uydurup durdukları şeyler, onları dinlerinde yanıltmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Onların bu tutumları: Bize ateş, sadece sayılı günlerde dokunacaktır,
deme
lerinin bir sonucudur. Onların vaktiyle uydurdukları şeyler de dinleri hakkında kendilerini yanıltmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bunun sebebi: Çünkü onlar «sayılı günlerden başka bize asla ateş dokunmaz»
deme
kte ve uydura geldikleri yalânlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır...
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Çünkü onlar: «Sadece sayılı bir kaç gün dışında asla bize ateş dokunmaz.»
deme
kte ve uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bunun sebebi, onların «belli günlerden başka bize asla ateş azabı dokunmaz»
deme
leridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde kendilerini aldatmaktadır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu olumsuz tutumları, onların 'Cehennem ateşi bize sayılı birkaç gün dışında dokunmayacak'
deme
lerinden kaynaklanıyor. Onların bu iftiraları dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: "Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak"
deme
lerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu (yüz çevirmeleri), şübhesiz onların: 'Sayılı birkaç günden başka, bize ateş aslâ dokunmayacaktır!'
deme
leri yüzündendir. Ve uydurmakta oldukları şeyler, dinleri husûsunda kendilerini aldatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: Sayılı günlerden başka bize, asla ateş dokunmayacak,
deme
leri yüzündendir. Ve uydurageldikleri şeyler, dinlerinde kendilerini aldatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu da onların, «Bize ateş sayılı günlerden başka asla dokunmayacaktır,»
deme
lerinden dolayıdır. Ve onları, dinlerinde iftira ettikleri şeyler aldatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu da onların: “Sayılı bir kaç gün dışında cehennem ateşi bize dokunmaz. ”
deme
leri sebebiyledir. Yaptıkları iftira dinleri hakkında kendilerini aldatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: -Ateş, bize sayılı günlerin dışında dokunmayacaktır,
deme
leri yüzündendir. Uydura geldikleri yalanlar onları dinlerinden saptırdı....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu hareketleri, onların: "Bize, ateş sayılı birkaç günden başka dokunmayacak."
deme
lerinden ileri gelmektedir. Uydurdukları şeyler, onları dinlerinde yanıltmıştır......
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bu, onların: «Ateş bize sayılı günler dışında kesinlikle dokunmayacak»
deme
lerindendir. Onların bu iftiraları, dinleri konusunda kendilerini yanılgıya düşürmüştür....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Buna sebep, onların 'Ateş bize sayılı günlerden başka dokunmaz'
deme
leridir. Uydurup durdukları şeyler, dinleri hakkında onları işte böyle aldatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 24. Ayet:
Bunun sebebi onların, "Ateş bize sayılı birkaç gün dışında asla dokunmayacaktır"
deme
leridir. Uydurmuş oldukları yalanlar, dinlerinde kendilerini aldatmaktadır....
Ali-İmran Suresi, 33. Ayet:
İnnallâhestafâ â
deme
ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne alel âlemîn(âlemîne). ...
Ali-İmran Suresi, 33. Ayet:
1.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
2.
istafâ
: seçti
3.
â
deme
ve nûhan
: Hazreti Âdem ve Hazreti Nuh
4.
ve âle ibrâhîme
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: «Yarabbi! Benim için bir alâmet kıl.» Buyurdu ki: «Senin için alâmet, nâs ile bir işaretten başka üç gün tekellüm e
deme
mektir. Maamafih Rabbini çokça zikret ve akşam sabah namaz kıl!»...
Ali-İmran Suresi, 54. Ayet:
Mekr yaptılar ve karşılığını Allâh'tan mekr ile aldılar. Allâh mekr yapanların en hayırlısıdır. (Hakikati dillendirenin ortadan kalkması için gizli hileye başvurdular, Allâh da olayı aynı yoldan, yani onlar fark e
deme
den onların aleyhine sonuçlandırdı. ) (Kişinin kendisini Allâh'tan ayrı düşüren - uzaklaştıran fiile devam edip bundan zarar görmediğini sanması, mekre uğraması
deme
ktir. Çünkü zarar görmediğini sanarak o fiile devam etmesi, sonuçta Allâh'tan daha fazla uzaklaşmasına yol açar ki, Al...
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(â
deme
), halakahu min turâbin summe kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu). ...
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
mesele
: misal, örnek, durum
3.
îsâ
: Hz. İsa
4.
inde allâhi
: Allah'ın indinde, nezdinde...
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona "ol"
deme
siyle o da hemen oluverdi....
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
Allah'in katinda Isa'nin durumu kendisini topraktan yaratip sonra ol
deme
siyle olmus olan Adem'in durumu gibidir....
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
Allah'ın katında İsa'nın durumu kendisini topraktan yaratıp sonra ol
deme
siyle olmuş olan Adem'in durumu gibidir....
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
Allah katında İsa örneği, Allah'ın topraktan yarattıktan sonra "ol"
deme
si ile oluveren Adem örneği gibidir....
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
Şüphesiz, Tanrı katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona 'Ol'
deme
siyle o da hemen oluverdi....
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
Şüphesiz, Allah katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir. Onu topraktan yarattı, sonra ona «ol»
deme
siyle o da hemen oluverdi....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
(Râsûlüm), de ki: “- Ey kitap ehli (olan Hristiyan ve Yahudî’ler)! Bizimle sizin aranızda müsavî bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’dan başkasına tapmayalım, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rab’lar edinmiyelim”. Eğer kitap ehli bu kelimeden yüz çevirirlerse, (o halde) şöyle deyin: “- Şâhid olun, biz gerçek müslümanlarız. (Bu ayet-i kerime, Yahudiler: İbrahim Yahudî’dir ve biz onun dinine bağlıyız,
deme
leri üzerine nâzil olmuştur.)...
Ali-İmran Suresi, 66. Ayet:
Siz şu (akıl e
deme
yen) kimseler! Diyelim ki, hakkında bilgi sahibi olduğunuz bir hususta tartışmaya girdiniz. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız bir hususta niçin tartışıyorsunuz! Allah bilir, siz ise bilemezsiniz....
Ali-İmran Suresi, 69. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir tâife, arzu etmiştir ki, sizleri idlâl etsinler. Halbuki, onlar kendi nefislerinden başkasını idlâl e
deme
zler. Ve farkına varamazlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinden öyle kimseler var ki; ona kantar kantar (altın) emanet etsen onu sana iade eder. Ve yine onlardan öyle kimseler var ki; eğer ona bir dinar emanet versen başında devamlı dikilmedikçe onu sana iade etmez. Bu onların: “Ümmiler hakkında bizim üzerimize bir yol (sorumluluk) yoktur.”
deme
lerindendir. Allah'a karşı bilerek yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
"Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur”
deme
lerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinin içinde öylesi vardır ki ona bir kantar altın emânet etsen onu, olduğu gibi öder. Öylesi de vardır ki bir altın emânet etsen ayak direyip ısrar etmedikçe geri vermez. Bu da, okuma-yazma bilmeyenlerin mallarını almada bir vebal yok bize
deme
lerindendir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur"
deme
lerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki, onlara yüklerle altın ve gümüşü emanet bıraksan, onu sana noksansız iade ederler. Yine onların öyleleri vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan tepesine dikilip ısrarla istemedikçe onu sana iâde etmez. Bu da, onların: 'Ümmîlere, Mekke ve civarındaki belli kabilelere, okuyup yazması olmayan, hesap bilmeyenlere karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur'
deme
leri sebebiyledir. Onlar bile bile Allah adına yalan uyduruyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, kendisine bir kantar mal emanet etsen, onu sana geri verir. Ama öylesi de vardır ki, kendisine bir dinar emanet etsen başına dikilip durmadığın sürece onu sana geri vermez. Bu onların: 'Bilgisizlere karşı bizim üzerimizde bir sorumluluk yoktur'
deme
lerinden dolayıdır. Onlar bile bile Allah hakkında yalan söylemektedirler. [13]...
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ö
deme
z. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitab ehli arasinda kantarla emanet biraksan onu sana odeyen ve bir lira emanet etsen, tepesine dikilmedikce onu sana o
deme
yen vardir. Bu, onlarin: «Kitabsizlara karsi uzerimize bir sorumluluk yoktur»
deme
lerindendir. Onlar bile bile Allah'a karsi yalan soylemektedirler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap Ehlinden öylesi var ki, kendisine bir kantar (altın) emânet bıraksan, onu sana öder. Öylesi de var ki, kendisine bir dînar emânet etsen, başında dikilip durmadıkça onu sana ö
deme
z. Bu da onların: «Ümmîler (okur yazar olmayan kitapsızların bizim üzerimizde sorumluluktan yana bir yolu (bir hakkı) yoktur»
deme
lerindendir. Allah'a karşı bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehli arasında kantarla emanet bıraksan onu sana ödeyen ve bir lira emanet etsen, tepesine dikilmedikçe onu sana ö
deme
yen vardır. Bu, onların: 'Kitapsızlara karşı üzerimize bir sorumluluk yoktur'
deme
lerindendir. Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedirler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, «Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur»
deme
lerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap halkından öylesi var ki kendisine yığınla emanet bıraksan sana aynen öder. Fakat onlardan öylesi de var ki kendisine bir Dinar emanet etsen, başına dikilip durmadıkça geri ö
deme
z. 'Ümmilere karşı bizim bir sorumluluğumuz yok' dedikleri için böyle davranıyorlar ve bile bile yalanlarını ALLAH'a yakıştırıyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, «Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur.»
deme
lerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ö
deme
z. Bu onların "ümmiler [zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar] konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Tanrı'ya karşı yalan söylemektedirler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitablılardan öyle kimse vardır ki kendisine bir kantar (altın) emânet etsen onu sana eksiksiz öder. öyle kimse de vardır ki ona emaneten tek bir altın versen onu — sen üzerinde ayak direyib durmadıkça — sana ö
deme
z. Bunun sebebi şudur: Onlar «Ummîler hakkında bize karşı (mes'uliyyete) bir yol yokdur» demişler (öyle fikir beslemişler) dir. Onlar Allaha karşı, kendileri de bilib durdukları halde, yalan söylerler. ...
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitabdan öylesi de vardır ki, ona yığınla (altın) emânet etsen, onu sana iâde eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar (bir altın) emânet etsen, tepesine dikilip durmazsan, onu sana iâde etmez. Bu, şübhesiz onların: 'Ümmîler (ehl-i kitab olmayanlara yaptığımız haksızlıklar) hakkında üzerimize bir yol (bir vebâl) yoktur!'
deme
leri sebebiyledir. Ve onlar (hakikati) biliyor oldukları hâlde, Allah’a karşı yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i Kitab'dan öylesi vardır ki; kantarla emanet bıraksan; onu sana öder. Öylesi de vardır ki; bir tek altın emanet etsen; tepesine dikilmedikçe onu sana ö
deme
z. Bu, onların: Ümmiler hakkında bize karşı sorumluluk yoktur,
deme
lerindendir. Onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedirler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, kendisine bir kıntar emanet versen onu sana ödeyiverir ve onlardan öylesi de vardır ki, kendisine bir dinar emanet bıraksan onu sana ö
deme
z, meğer ki onun üzerine ayak direyip durasın. Bunun sebebi de, «Ümmîler hakkında bizim üzerimize bir yol yoktur,» demiş olmalarıdır. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yükler dolusu mal emanet bıraksan, onu sana eksiksiz iâde eder. Fakat onların içinde öylesi de vardır ki, ona bir dinar versen tepesine dikilmedikçe onu sana ö
deme
z. “Kitap ehli olmayan Araplar'ın ve sair kimselerin (hakkını yemekten dolayı) üzerimize bir sorumluluk yoktur. ” derler ve onlar Allah adına bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinden; bir yük altın bıraksan onu sana iade eden kimseler vardır. Onlardan, bir dinar versen tepesine dikilmedikçe onu sana geri vermeyen kimseler de vardır. Bu, onların: -Kitapsızlara karşı üzerimize bir sorumluluk yoktur,
deme
lerindendir. Onlar, bile bile Allah hakkında yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki kendisine yüklerle altın emanet bıraksan onları sana öder. Ama öylesi de vardır ki, bir altın bile versen başında dikilip durmadıkça onu sana geri vermez. Bunun sebebi, onların: "Ümmîler hakkında ne yaparsak mübahtır, ondan dolayı sorumlu olmayız."
deme
leridir. Onlar bile bile, Allah hakkında yalan uydururlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle emânet bıraksan, onu sana öder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar versen, devamlı olarak başına dikilmeden onu sana ö
deme
z. Onlar "Ümmilere karşı bize bir sorumluluk yoktur." dedikleri için böyle yapıyorlar ve Allah'a karşı bile bile yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, ona bir kantar emanet bıraksan onu sana öder; onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ö
deme
z. Bu onların «ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur» demiş olmalarındandır. Oysa onlar kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, kendisine yükler dolusu emanet bıraksan, onu sana geri verir. Onlardan öylesi de vardır ki, bir dinar bile emanet edecek olsan, tepesine dikilmedikçe onu sana ö
deme
z. Buna sebep de, 'Kitap Ehli olmayanlar hakkında yaptıklarımızdan sorumlu tutulmayız'
deme
leridir. Böylece, Allah hakkında bile bile yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Bir insan için, Allah'ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra onun insanlara; "Allah'tan başka bana kul olun"
deme
si olamaz (mümkün değildir). Fakat, sizin kitabı tedris etmiş (okuyup öğrenmiş) olmanız ve öğretiyor olmanızdan dolayı ancak: "Rabbâni (kendini Rabb'e adamış) kullar olunuz" der....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah’ın, kendisine Kitab’ı, hükmü (hikmeti) ve peygamberliği verdiği hiçbir insanın, “Allah’ı bırakıp bana kullar olun”
deme
si düşünülemez. Fakat (şöyle öğüt verir:) “Öğretmekte ve derinlemesine incelemekte olduğunuz Kitap uyarınca rabbânîler (Allah’ın istediği örnek ve dindar kullar) olun.”...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun!
deme
si mümkün değildir. Bilakis (şöyle
deme
si gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Kendisine Allah’ın kitap, hikmete dayalı hükümranlık, yargı ve icra yetkisi, şeriat ve peygamberlik verdiği beşer nevinden hiçbir kimsenin, tutup da: 'Allah’ı bırakıp, kulu durumundaki bana kulluk ve ibadet edin'
deme
si yakışmaz. Fakat onun: 'Öğretilmekte ve öğretmekte olduğunuz, okullar açıp ders olarak okuttuğunuz kitap uyarınca, Rabbinize samimiyetle bağlı kullar olunuz'
deme
si gerekir....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah bir insana Kitab'ı, hükmü ve peygamberliği verdikten sonra onun insanlara: 'Allah'ı bırakıp da bana kul olun'
deme
si sözkonusu olamaz. Ancak o: 'Öğrettiğiniz Kitap gereğince ve kendiniz de incelediğiniz üzere gönülden Rabbe kullar olun' der....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kulluk edin"
deme
(hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre Rabbaniler olunuz" (
deme
görevindedir.)...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah'in kendisine Kitab'i hukmu, peygamberligi verdigi insanogluna: «Allah'i birakip bana kulluk edin»
deme
k yarasmaz, fakat: «Kitabi ogrettiginize, okudugunuza gore Rabb'e kul olun»
deme
k yarasir....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah'ın kendisine Kitap'ı, hükmü, peygamberliği verdiği insanoğluna: 'Allah'ı bırakıp bana kulluk edin'
deme
k yaraşmaz, fakat: 'Kitabı öğrettiğinize, okuduğunuza göre Rabb'e kul olun'
deme
k yaraşır....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun!
deme
si mümkün değildir. Bilakis (şöyle
deme
si gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: «Allah'ı bırakıp bana kul olun.»
deme
si yakışmaz. Fakat onun: «Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis kullar olun» (
deme
si uygundur)....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Hiçbir insana yakışmaz ki kendisine kitap, yetki ve peygamberlik verildikten sonra insanlara dönsün de Allah'ı bırakarak bana kul olunuz' desin; tersine ona yakışan söz; 'Okuyup öğrendiğiniz bu kitap gereğince Allah 'a kul olmayı benimseyiniz'
deme
ktir....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Beşerden hiç kimsenin, Tanrı kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği verdikten, sonra insanlara: "Tanrı'yı bırakıp bana kulluk edin"
deme
(hakkı ve yetki)si yoktur. Fakat o, "Öğrettiğiniz ve ders verdiğiniz Kitaba göre rabbaniler olunuz" (
deme
görevindedir)....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Hiç bir insana yakışmaz ki; Allah, kendisine kitabı, hükmü ve peygamberliği versinde sonra o, insanlara: Allah'ı bırakıp bana kullar olun, desin. Fakat: Kitabı okuyup öğrettiğinize göre Rabb'a kul olun,
deme
k yaraşır....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah'ın vahiy, sağlam muhakeme ve peygamberlik bağışladığı hiç kimsenin bundan sonra halkına, "Allah'ın yanısıra bana da kulluk edin!"
deme
si düşünülemez; aksine, (onlara şöyle öğüt verir): "ilahi kelamın bilgisini yayarak ve kendiniz (onu) derinlemesine inceleyerek Allah adamları olun!"...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah'ın kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdiği kimsenin, insanlara: “Allah'ı bırakıp da bana kul olun!”
deme
si mümkün değildir. Fakat o: “Kitabı okuduğunuza ve öğrettiğinize göre Rabbânîler olunuz. ” der....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah’ın kendisine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiği bir insanın, bütün bunlardan sonra: -Allah’ı bırakıp, benim kullarım olun,
deme
si mümkün değildir. Fakat: -Kitabı okuyup, incelediğinize göre Rabb’e kul olunuz, der....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Allah’ın kendisine kitap, hüküm ve nübüvvet verdiği hiçbir insanın kalkıp da halka: "Allah’ın yanı sıra bana da kul olun."
deme
yetkisi yoktur. Lâkin o insanlara: "Öğretmekte ve okuyup okutmakta olduğunuz kitap sayesinde rabbanî olun." der....
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Beşerden hiç kimsenin, Allah kendisine Kitabı, hükmü ve peygamberliği versin de, sonra o, insanlara: «Allah'ı bırakıp bana kulluk edin»
deme
(hakkı ve yetki) si yoktur. Fakat o, «Öğretmekte olduğunuz ve ders alıp vermekte bulunduğunuz Kitaba göre Rabbânî'ler olunuz (
deme
görevindedir.)»...
Ali-İmran Suresi, 80. Ayet:
Ve hiç bir zaman size Melâikeyi ve Peygamberleri rablar ittihaz etmenizi de emre
deme
z, ya siz Müsliman olduktan sonra size küfrü emredebilir mi?...
Ali-İmran Suresi, 80. Ayet:
Ve hiçbir zaman melekleri ve peygamberleri tanrılar edinmenizi de emre
deme
z. O halde siz, müslüman olduktan sonra, size inkarcı olmanızı emredebilir mi?...
Ali-İmran Suresi, 82. Ayet:
Deme
k ki bunun arkasından her kim dönse artık onlar hep dinden çıkmış fasıklardır...
Ali-İmran Suresi, 82. Ayet:
Deme
k ki, bunun arkasından her kim dönerse artık onlar, hep dinden çıkmış günahkarlardır....
Ali-İmran Suresi, 90. Ayet:
İmanlarından sonra inkar edip de inkarlarında ileri gidenlerin tevbeleri kabul edilmez; onlar artık tümüyle sapmış
deme
ktir....
Ali-İmran Suresi, 92. Ayet:
(Size gelince ey müminler,) kendiniz için özenle ayırdığınız şeylerden başkaları için harcamadıkça gerçek er
deme
ulaşmış olamazsınız; ve her ne harcarsanız kuşkusuz, Allah ondan tamamiyle haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 94. Ayet:
Deme
k ondan sonra Allah namına o yalanı kim uydurmuşsa artık onlar, o zalimlerdir...
Ali-İmran Suresi, 101. Ayet:
Size Allah'ın âyetleri okunurken, Allah'ın Resulü de aranızda iken siz nasıl inkâra dönersiniz? Kim Allah'a sığınır ve Ona bağlanırsa, işte o zaman dosdoğru bir yola iletilmiş
deme
ktir....
Ali-İmran Suresi, 101. Ayet:
(Sizden) kim samimi olarak Allah'a bağlanırsa, o gerçekten doğru yolu bulmuş
deme
ktir....