Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i Kitap'tan öylesi vardır ki, kendisine yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Öylesi de var ki bir dinar emanet etsen, başına dikilmedikçe onu sana iade etmez. Bunun sebebi: "Ümmilerin malını yemede vebal yoktur." diye düşünmelerindendir. Onlar, bile bile, Allah adına yalan söylerler....
Nisa Suresi, 2. Ayet:
Yetimlere, mallarını verin; onların iyi mallarını kötü mallarınızla değiştirmeyin. Onların mallarını, kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Kuşkusuz, bu büyük bir vebaldir!...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler! İhramlıyken av hayvanı öldürmeyin. Sizden kim bile bile öldürürse, karşılık olarak yapacağı şey, sizden adil iki kişinin kararıyla, avlanılan şeye denk Kabe'ye ulaşacak hediye göndermek veya yoksulları doyurmak veya buna denk siyamdır ki bu yaptığı işin vebalini tatması içindir. Allah geçmiştekini affetti. Kim aynı suçu tekrar ederse, Allah onun hesabını sorar. Ve Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, Hesap Sorucu'dur....
Fəth Suresi, 25. Ayet:
Onlar, Kafirlerdir. Sizi Mescid-i Haram'dan alıkoyan, ayrılmış kurbanların yerine ulaşmasını engelleyen kimselerdir. Eğer Mü'min erkeklerden ve kadınlardan olup da kendilerini henüz tanımadığınız için bilmeden onlara zarar vermeniz ve böylece vebale girmeniz söz konusu olmasaydı, onlarla savaşmanıza izin verilirdi. Allah, dilediğini rahmetine alır. Eğer birbirlerinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan Kafir olanları acı veren bir azapla cezalandırırdık....
Talaq Suresi, 9. Ayet:
Böylece işinin vebalini tattı. İşinin sonu da hüsran oldu....
Ələq Suresi, 18. Ayet:
Biz de zebanileri çağıracağız....
Fatihə Suresi, 5. Ayet:
Allahım, bizi doğru, muhkem, güvenli yolda, İslâmî hayatta büyük hedeflere, hayırlara, büyük mükâfatlara ulaştır, önümüzü aydınlatan bilgilerle donat, bizi sebat ettir....
Bəqərə Suresi, 14. Ayet:
İman edenlerle karşılaştıkları zaman, sözde: 'Biz de iman ettik' derler. Elebaşlarıyla, liderleriyle baş başa kaldıkları zaman: 'Biz sizinle beraberiz. Sadece onlarla alay ediyoruz.' derler....
Bəqərə Suresi, 14. Ayet:
Inananlara rastladiklari zaman, «Inandik» derler, elebasilariyle basbasa kaldiklarinda, «Biz suphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz» derler....
Bəqərə Suresi, 14. Ayet:
İnananlara rastladıkları zaman, 'İnandık' derler, elebaşılarıyla baş başa kaldıklarında, 'Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz' derler....
Bəqərə Suresi, 14. Ayet:
Onlar müminler ile karşılaştıkları zaman «inandık» derler. Fakat şeytanları, elebaşları ile başbaşa kaldıkları zaman «Biz sizin yanınızdayız, onlarla sadece alay ediyoruz» derler....
Bəqərə Suresi, 14. Ayet:
Müminlerle karşılaştıkları zaman “Biz de inandık” derler. Şeytanları (elebaşları) ile başbaşa kaldıklarında ise: “Biz şüphesiz sizinleyiz, onlarla sadece alay etmekteyiz!” derler....
Bəqərə Suresi, 17. Ayet:
Meseluhum ke meselillezistevkade nârâ(nâren), fe lemmâ edâet mâ havlehu zeheballâhu bi nûrihim ve terekehum fî zulumâtin lâ yubsirûn(yubsirûne)....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse),
ebâ
vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
1.
ve iz
: ve o zaman, olduğu zaman
2.
kulnâ
: biz dedik
3.
li el melâiketi
: meleklere
4.
uscudû
: secde edin
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve meleklere, "Adem'e secde edin" dedik. İblis dışında (hepsi) secde ettiler, o ise diretti / yüz çevirdi (eba), büyüklüklendi / böbürlendi (vestekbere) ve kafirlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 45. Ayet:
Hem sabır (ve sebat) ile, hem namazla (Hakdan) yardım isteyin. (Gerçi) bu, elbette büyük (ağır ve çetin bir şey) dir. Ancak (Allaha karşı) yüksek saygı gösterenlere göre öyle değil. ...
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
Artık vay o kimselere ki kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için «bu, Allah tarafındandır» derler, artık vay o ellerinin yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara...
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için: «Bu Allah tarafındandır.» derler. Artık vay o ellerinin yazdıkları yüzünden onlara! Vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!...
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar da sonra biraz para almak için «Bu Allah katındandır.» derler. Artık vay o elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!.....
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
Kitabı elleriyle yazıp da, sonra onu az bir pahaya satmak için: “Bu Allah katındandır. ” diyenlerin vay haline! Ellerinin yazdıklarından ötürü vay haline onların! Kazandıkları vebalden ötürü vay haline onların!...
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
Elleriyle kitap yazıp, biraz para almak için: "Bu Allah tarafındandır." diyenlerin vay haline! Vay o ellerinin yazdıklarından ötürü onlara! Vay o kazandıkları vebal yüzünden onlara!...
Bəqərə Suresi, 81. Ayet:
Hayır, iş öyle değil; kim bir günah kazandı, vebali kendisini sardı, kapladıysa işte o çeşit adamlardır ateş ehli. Onlar, ateşte ebedî kalırlar....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin)....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
1.
ve len terdâ
: ve asla razı olmaz
2.
an-ke
: senden
3.
el yahûdu
: yahudi
4.
ve lâ en nasârâ
: ve hristiyanlar ...
Bəqərə Suresi, 142. Ayet:
İnsanlardan sefih olanlar diyecekler ki: “Onları, üzerinde bulundukları kıbleden çeviren nedir?” De ki: “Doğu vebatı Allah'ındır. O, dilediğini Sıratı Mustakîm'e hidayet eder (ulaştırır).”...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Biz doğru yolu gösterdiğimiz gibi, sizi de, Kur’ân’ı bilen ve bütün insanlara tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler ve doğruları konuşan şâhitler olmanız, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlün, Muhammed’in de Kur’ân’ı tebliğ eden, çözüm getiren güvenilir örnek önder, doğruları konuşan şâhit olması için sizi mûtedil, âdil, hayırlı, makul, seçkin, ahlâkî değerleri, itidali ve adâleti belirleyici güç kabul eden açık bir topl...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Ve le in eteytellezîne ûtûl kitâbe bi kulli âyetin mâ tebiû kıbletek(kıbleteke) ve mâ ente bi tâbîın kıbletehum, ve mâ ba’duhum bi tâbîın kıblete ba’d(ba’dın), ve le initteba’te ehvâehum min ba’di mâ câeke minel ilmi inneke izen le minez zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
1.
ve le in
: ve eğer gerçekten olursa, olsa
2.
eteyte
: getirsen
3.
ellezîne
: o kimselere, onlara
4.
ûtû
: veril...
Bəqərə Suresi, 150. Ayet:
Her nereden yola çıkarsan çık, yüzünü Mescid-i Haram’a, Beytullah’a doğru çevir. Her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru çevirin ki, insanların ellerine, aleyhinize kullanacakları bir delil vermeyesiniz. Buna rağmen zâlimler gene de söyleyecek laf bulacaklardır. Onlardan korkmayın, benden korkun. Böylece size olan nimetimi, İslâm’ı, fetihleri tamamlayayım da, hak yolda sebatkâr olasınız....
Bəqərə Suresi, 157. Ayet:
İşte onlar, Rablerinden övgüye, bağışlanmaya ve rahmete mazhar olanlardır. Onlar, işte onlar doğru yolu bulan, İslâm’ı yaşayarak sebat edenlerdir....
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
1.
inne
: muhakkak, hiç şüphesiz
2.
es safâ
: Mekke'de Safa
3.
ve
: ve
4.
el mervete
: Mekke'de Merve
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
Safâ ile Merve Allah'ın nişanelerindendir. Kim ki Hacc veya Umre niyetiyle Kâbe'yi ziyaret ederse, bunlar arasında tavaf etmesinde kendisine bir vebal yoktur. Her kim gönlünden koparak bir hayır işlerse, şüphesiz ki Allah karşılığını verir, O her şeyi bilir....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Erginlik değil: yüzlerinizi kâh gün doğu tarafına çevirmeniz kâh batı, ve lâkin eren o kimsedir ki Allaha, Ahıret gününe, Melâikeye, Kitaba ve bütün Peygamberlere iman edip karabeti olanlara, öksüzlere, bîçarelere yolda kalmışa, dilenenlere ve esirler uğrunda seve seve mal vermekte, hem namazı kılmakta hem zekâtı vermekte, bir de andlaştıkları vakit ahidlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık hallerinde ve harbin şiddeti zamanında sabr-ü sebat edenler işte bunlardır o sadıklar ve işte...
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Artık kim onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse, o taktirde onun günahı(vebali), sadece onu değiştirenlerin üzerinedir. Muhakkak ki Allah Sem'î'dir (en iyi işitendir), Alîm'dir (en iyi bilendir)....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Vasiyeti duyduktan sonra değiştiren olursa şüphe yok ki bu işin vebali, ancak değiştirenedir. Muhakkak ki Allah, her şeyi duyar ve bilir....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Her kim bu vasiyeti işittikten sonra değiştirirse, bunun bilerek işlenen günahı, vebali, değiştirenlerin boynunadır. Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Artık vasiyyeti İşittikten sonra onu kim değiştirirse, günah ve vebalı değiştirenler üzerinedir. Şüphesiz ki Allah işitendir, bilendir....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
imdi her kim bunu duyduktan sonra onu değiştirirse her halde vebali sırf o değiştirenlerin boyunadır şüphe yok ki Allah işidir bilir...
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Şimdi her kim bunu duyduktan sonra değiştirirse, her halde vebali yalnızca o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki, işitir, bilir....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu değiştirirse, her halde vebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki Allah, her şeyi işitir ve bilir....
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Artık kim bunu (ölünün bu vasıyyetini) işitdikden sonra onu tebdil ederse her halde vebali onu değişdirenlerin üzerinedir. Şübhesiz ki Allah hakkıyle işidici, kemâliyle bilicidir. ...
Bəqərə Suresi, 181. Ayet:
Kim bu vasiyeti işittikten sonra değiştirirse, artık vebali değiştirenlerin boynunadır. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla işitir ve bilir....
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
Fakat kim, vasiyet edenin, haktan uzaklaşacağından veya günaha gireceğinden korkarsa, bu sebeple onların aralarını ıslâh ederse (düzeltirse), bu durumda, onun üzerine bir günah (vebal) yoktur. Muhakkak ki Allah, Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm'dir (Rahîm esması ile tecelli edendir)....
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
Kim de, vasiyet edenin bir hata işlemesinden veya bilerek bir günaha girmesinden endişe ederek tarafların arasını düzeltir, geliştirirse, ona bir vebal yoktur. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir....
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
her kim de vasıyyet edenin bir hata etmesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder ve tarafeynin aralarını düzeltirse ona vebal yoktur, şüphesiz Allah gafur, rahîmdir...
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
Her kim de vasiyet edenin, bir hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir....
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
Vasiyet edenin hataya düşüp haksızlığa kaymasından veya günaha girmesinden endişe edip ilgililerin arasını bulan kimse, hiçbir vebale girmez. Allah çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur....
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yette...
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
Rabbinizin lütuf ve ihsanını aramanızda size hiçbir vebal ve günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i haram'ın yanında Allah'ı zikredin. O size nasıl hidayet ettiyse, siz de O'nu öylece zikredin. Bundan evvel siz sapıklardan idiniz....
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
Hac mevsiminde ticaret yaparak, Rabbinizden size gelecek kâr ve yarar taleb etmenizde size bir vebal yoktur. Arafat’ta vakfeden ayrılıp sel gibi Müzdelife’ye doğru akın ettiğinizde, Meş’ar-ı Haram’da Allah’ı zikredin. O size nasıl güzelce doğru yolu gösterdiyse, siz de öyle güzel bir şekilde O’nu zikredin! Bilirsiniz ki, O’nun yol göstermesinden önce siz yolu şaşırmış kimselerdendiniz....
Bəqərə Suresi, 203. Ayet:
O sayılı günlerde tekbir getirerek Allah’ı zikredin! Kim acele edip iki günde dönerse ona vebal yoktur. Kim geri kalırsa, günahlardan korunduğu takdirde, ona da vebal yok. Allah’a karşı gelmekten korunun ve bilin ki hepiniz neticede diriltilip O’nun huzurunda toplanacaksınız!...
Bəqərə Suresi, 208. Ayet:
Ey müminler, hepiniz iç ve dışınızla sebat üzere islâma girin. Şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin açık bir düşmanınızdır....
Bəqərə Suresi, 217. Ayet:
Ey Muhammed! Sana haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, insanları, Mescid- i Haram'dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık onların...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Bir evlilikte geri dönülebilir boşama iki defa mümkündür. Bundan sonra ya iyilikle, hakkaniyetle, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun şekilde bir daha boşanmamak üzere bir koca eşini nikâhında tutar veya iyilik ve ihsanda bulunarak güzellikle onu salıverir. Boşanma esnasında kadınlara önceden verdiklerinizden bir şey almanız size helâl ve meşrû değildir. Ancak her ikisinin de Allah’ın koyduğu kuralları, yasakları uygulayamamaktan korkmaları hâli müstesnadır. Siz hâkimler, hakemler, idareciler, ...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki keredir. (Ondan sonra kadını) ya örfe uygun tutmak, ya da kendisine iyilikte bulunarak salıvermektir. Onlara (örf ve âdete uygun) verdiğinizden bir şey (geri) almanız size helâl olmaz. Ancak karı koca Allah'ın (evlilik hakkında) çizdiği sınırları yerine getirip ayakta tutamıyacaklarından korkar ve siz de onların bu sınırları koruyup ayakta tutamıyacaklarmdan endişe ederseniz, (bu durumda) kadının ayrılmak için (örfe uygun) hakkından vazgeçmesinde ikisi için de bir vebal yoktur. İşte b...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmakdır. (Ey zevçler) onlara (kadınlara) verdiğiniz bir şey'i (mehrî geri) almanız size halâl olmaz. Meğer ki erkekle kadın Allahın sınırlarını (evlilik haklarını) ayakda tutamayacaklarından korkmuş (ümidlerini kesmiş) olsunlar. Eğer bu suretle siz de onların (zevç ve zevcenin), Allahın sınırlarını hakkıyle muhaafaza ve îfâ edemeyeceklerinden korkarsanız o halde (kadının serbest boşanması îçin) fidye vermesinde (hakkından va...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşanma iki defadır. Ya iyilikle tutmak, ya da güzellikle salmaktır. Onlara verdiğinizden birşeyi geri almanız sizlere helal değildir. Meğer erkekle kadın Allah'ın hududunu ikame edemeyeceklerinden korkmuş olalar. Eğer siz de, onların Allah'ın hududunu ikame edemeyeceklerinden korkarsanız, o halde fidye vermelerinde bir vebal yoktur. Bunlar Allah'ın hudududur. Onları aşmyın. Kim Allah'ın hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerin kendileridir....
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Talak iki kerredir. Artık ya iyilik ile tutmaktır veya güzellikle salıvermektir. Ve onlara verdiklerinizden bir şey almanız sizlere helâl olmaz, meğer ki zevc ve zevce hudud-u ilâhîyyeyi ikame edemiyeceklerinden korksunlar. Eğer siz de onların hudud-u İlâhîyyeyi ikâme edemiyeceklerinden korkarsanız o halde zevcenin fidye olarak vereceği şeyde onların üzerine bir vebal yoktur. Bunlar Allah'ın hudududur. Bunlara tecavüz etmeyiniz. Ve her kim hudud-u ilâhîyyeye tecavüz ederse işte zalim olan onlard...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşanma iki defadır. Bundan sonra kadını ya iyilikle tutmak ya da güzellikle salıvermek lâzımdır. Kadınlara (mehir olarak) verdiğiniz bir şeyi geri almanız size helâl olmaz. Şayet erkek ve kadın Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarlarsa başka. Eğer siz de karı ile kocanın Allah'ın sınırlarında duramayacaklarından endişe ederseniz, kadının fidye vermesinde her ikisine de bir vebal yoktur. Bunlar Allah'ın koyduğu sınırlardır. Sakın bunları çiğnemeyin. Kim Allah'ın sınırlarını çiğner...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama hakkı iki defadır. Bundan sonra yapılması gereken ya meşrû tarzda güzelce birlikte yaşama yahut eşini güzellikle salıvermedir. Ey kocalar, boşama sırasında eşinize daha önce vermiş olduğunuz mehirden herhangi bir miktar geri almanız size asla helâl olmaz; Fakat Allah’ın koyduğu hudutlarda durmayacaklarından endişe etmeleri hali bunun dışındadır. Şayet siz de onlar gibi, onların Allah’ın koyduğu hudutlarda duramayacaklarından (evlilik hukukuna riayet edemeyeceklerinden) endişe ederseniz, b...
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Yine erkek, zevcesini (üçüncü defa olarak) boşarsa ondan sonra kadın kendinden başka bir ere nikahlanıp varıncaya kadar ona (o birinci zevcine) halâl olmaz. Bununla beraber, eğer bu (yeni) koca da onu boşar da onlar (birinci zevc ile aynı zevce) Allahın sınırlarını ayakda tutacaklarını (tatbik edeceklerini) zannederlerse (ıddet bitdikten sonra) tekrar birbirine dönmelerinde (evlenmelerinde) her ikisi hakkında da vebal yokdur. Bunlar bilir, anlar bir kavm için Allahın açıkladığı sınırlardır. ...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Emzirme süresini tamamlatmak isteyenler için, boşanmış anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların, Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerine İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne çocuğu sebebiyle ve hiçbir baba çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Vârislere de buna benzer hükümler uygulanır. Eğer anne ve baba karşılıklı rıza ve karşılıklı istişare ile anlaşarak çocuğu annesinden ay...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Analar çocuklarını, baba, süt emzirme süresinin tamamlanmasını istiyorsa, iki tam yıl emzirirler. Anaların yiyecek ve giyecekleri örfe uygun biçimde, çocuk kendisine ait olan babaya gerekir. Herkese ancak gücüne (malî yapısına) göre sorumluluk yüklenir. Ne anne çocuğundan dolayı, ne de çocuk kendisine ait olan baba çocuğundan dolayı zarara uğratılsın. Vârise düşen de aynı şeydir. Ana ile baba aralarında danışarak ve karşılıklı anlaşarak çocuğu (iki yıl tamamlanmadan) memeden kesmek isterlerse, k...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler çocuklarını tamam iki yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Onların yiyeceği, giyeceği ma’ruf vech üzre çocuk kendisinden olana aiddir. Kimse, takatından fazlasıyla mükellef olmaz. Ne bir anne çocuğu sebebiyle, ne de bir baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de bunun gibidir. Eğer kendi aralarında rıza ve müşavere ile memeden kesmeyi arzu ederlerse, ikisinin üstüne de bir vebal yoktur. Çocuklarınızı emzirmek isterseniz, meşru şekilde verdiğinizi tesl...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler çocuklarını iki bütün yıl emzirirler. (Bu hüküm) emmeyi tamam yapdırmak isteyen (ler) içindir. Onların (annelerin) ma'ruf vech ile yiyeceği, giyeceği; çocuk kendisinin olan (babaya) âiddir. Kimse taakatınden ziyadesiyle mükellef tutulmaz. Ne bir anne çocuğu yüzünden, ne de bir çocuk kendisinin olan (bir baba) çocuğu sebebiyle zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen (vazıyfe) de bunun gibidir. Eğer (ana ve baba) aralarında rızaa ve müşavere ile (bil'ittifak çocuğu iki sene dolmadan) memeden ke...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir. Onların yiyeceği, giyeceği uygun şekilde çocuk kendisinden olana aittir. Kimse gücünün üstünde bir şeyle mükellef olmaz. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de baba çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçıya düşen de bunun gibidir. Eğer kendi aralarında anlaşıp, danışarak çocuğu memeden kesmek isterlerse; ikisine de bri vebal yoktur. Çocuklarınızı emzirtmek isterseniz, vereceğinizi güzelce teslim etmek şartıyla size ...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler (boşanmadan önce veya boşandıktan sonra doğan) çocuklarını iki yıl emzirsinler. Bu hüküm, süt emzirmeyi tamamlamak isteyenler içindir. Annelerin uygun biçimde yiyecek ve giyeceğini sağlamak çocuğun babasına âittir. Hiç kimseye gücünden fazla bir şey teklif edilemez. Ne bir anne, ne de bir baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Babanın ölümü ile mirasçı olan da; yiyecek, giyecek ve zarar hususlarında baba gibidir. Eğer ana ve baba aralarında danışıp anlaşarak rızâ ile daha iki sene dolm...
Bəqərə Suresi, 233. Ayet:
Anneler, çocuklarını iki tam yıl emzirsinler. Bu, emzirmeyi mükemmel şekliyle uygulamak isteyenler içindir. Annelerin, münasip şekilde yiyeceğini giyeceğini sağlamak, babanın görevidir. Hiçbir kimse takatinin dışında bir görevle yükümlü tutulmaz. Çocuk yüzünden ne annesi, ne de babası zarar görmemelidir. Bu yükümlülük, babanın varisine de düşer. Fakat anne baba aralarında görüşüp anlaşmaya vararak, iki yıldan önce, çocuklarını sütten kesmek isterlerse, kendilerine bir vebal yoktur. Şayet çocukla...
Bəqərə Suresi, 234. Ayet:
İçinizden vefat edip de, geride eşler bırakan kimselerin hanımları evlenmeyerek, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. İddetlerini, bekleme sürelerini bitirdikleri zaman kendileriyle ilgili yaptıkları Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerine, meşrû, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun işlerde size bir günah, bir vebal yoktur. Allah işlediğiniz gizli-açık bütün amellerden haberdardır...
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Böyle dul kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı bir biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki, siz onları aklınızdan çıkarmayacaksınız. Fakat onlarla gizlice randevulaşmayın. Meşrû bir şekilde, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun konuşmanızda bir beis yoktur. Yazarak tesbit ettiğiniz, yazılı kanundaki farz olan iddet, bekleme süresi tamamlanıncaya kadar nikâh akdine kesin karar vermeyin. Allah’ın, gönlünüzdekini bildiğini bilin. Onun azâbından k...
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Bu durumda olan kadınlara evlenme isteğinizi kapalı bir şekilde çıtlatmanızda, ya da içinizde gizli tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah bilir ki onları herhalde anımsıyacaksınız; ama meşru sözler dışında kendileriyle gizlice söyleşmeyin; gerekli şer'î bekleme süresi sona ermeyince nikâh akdine kalkışmayın. Bilin ki, Allah içinizde olanları (içinizden geçenleri) bilir. Artık Allah'tan korkup sakının ve yine bilin ki, Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak ve incelik yansıtan sabır sahibidir....
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır....
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Kadınları nikahla isteyeceğinizi tariz yoluyla bildirmenizden veya böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızdan dolayı size bir vebal yoktur. Allah bilmiştir ki, siz onları mutlaka hatırlayacaksınız. Fakat onlarla gizlice vaidleşmeyin. Meşru bir sözle söylemeniz müstesna, iddet nihayet bulmadıkça nikah bağını bağlamaya azmetmeyin. Ve bilin ki, şüphesiz Allah; gönüllerinizde olanı bilir. Artık O’ndan sakının. Ve yine bilin ki şüphesiz Allah, Gafur’dur, Halim’dir....
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
(Vefat ıddetini bekleyen) kadınları nikâhla isteyeceğinizi çıtlatmanızda, yahud böyle bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızda üzerinize bir vebal yokdur, Allah bilmişdir ki siz onları mutlakaa hatırlayacaksınız. Ancak kendileriyle gizlice va'dleşmeyin. (Çıtlatma suretinde) meşru' bir söz söylemeniz ise başka. (Farz olan ıddet), sonunu buluncaya kadar da nikâh bağını bağlamıya azmetmeyin ve bilin ki Allah kalblerinizde olanı muhakkak biliyor. Artık ondan sakının ve yine bilin ki şübhesiz Allah çok...
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Böyle kadınları nikahlamak isteğinizi bildirmenizden veya bir arzuyu gönüllerinizde saklamanızdan dolayı size bir vebal yoktur. Allah bilmiştir k; siz, onları mutlaka hatırlayacaksınız, fakat uygun bir sözle söylememeniz müstesna, onlarla gizlice sözleşmeyin. İddeti nihayet bulmadıkça nikah bağını bağlamaya kalkmayın. Ve bilin ki; şüphesiz Allah, gönüllerinizde olanı bilir. Artık O'ndan sakının. Ve yine bilin ki; şüphesiz Allah, Gafur'dur, Rahim'dir....
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Kocası ölen dul kadınları, iddetleri sona erdikten sonra nikâhlamaya niyet ettiğiniz takdirde, daha iddetleri dolmadan onlara talip olduğunuzu hissettirmenizde veya böyle bir arzuyu içinizde tutmanızda size bir v
ebâ
l yoktur. Çünkü Allah, sizin onları anacağınızı bilmektedir. Kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Ancak isteğinizi meşru olan işaret ve imâlarla belirtebilirsiniz, çıtlatma sözler söyleyebilirsiniz. Farz olan iddetleri sona ermedikçe nikâh akdine azmetmeyin ve iyi bilin ki Allah kalpleri...
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Kendilerine el sürmediğiniz ve mehirlerini belirlemediğiniz kadınları boşamanızdan dolayı üzerinize bir vebal yoktur. [51] Onlara uygun şekilde bir şeyler verin. Durumu iyi olan kendi gücü oranında, darda olan da kendi gücü oranında örfe göre bir şeyler vermeli. Bu, iyilik sahiplerinin üzerine bir yükümlülüktür....
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Eğer kadınları, kendilerine dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu, iyilik yapanlar üzerine bir borçtur....
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Kendileriyle temas etmediğiniz, yahud kendilerine bir mehir ta'yin eylemediğiniz kadınları boşamışsanız (bunda) üzerinize vebal yokdur. Onları — zengin olan (ınız) kudretince, darda bulunan (ınız) da haalince (olmak üzere) — ma'ruf bir fâide ile fâidelendiriniz. Bu, iyilik etmek şiaarında bulunanların üzerine bir borcdur. ...
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Temas etmediğiniz veya bir mehir kesmediğniz kadınları boşamışsanız, size vebal yoktur. Şu kadar ki, zengin olan kudretince, darda bulunan da halince ma'ruf bir fayda ile onları faydalandırmalıdır. Bu, iyilik edenlerin üzerine bir borçtur....
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Kadınları daha kendilerine temas etmediğiniz halde veya onlara bir mihr tesmiye eylememiş olduğunuz halde boşamış olursanız üzerinize bir vebal yoktur. Şu kadar ki, onları müstefit ediniz. Zengin üzerine kadarınca, dar halli olan da kadarınca ve maruf veçhile bir mut'a vermek icabeder. Bu mut'a muhsinler üzerine terettüb eden bir haktır....
Bəqərə Suresi, 236. Ayet:
Kendilerine dokunmadığınız veya kendilerine bir mehir takdir etmediğiniz kadınları boşamışsanız, bunda size bir v
ebâ
l yoktur. Şu kadar var ki, zengin olan kudretine göre, fakir olan da gücü yettiği kadar güzellikle onları faydalandırsın. Bu, ihsan sahiplerinin üzerine bir borçtur....
Bəqərə Suresi, 240. Ayet:
Sizden vefat edip de dul eşler bırakan kimseler, hanımlarının, evlerinden çıkarılmadan, bir yıl kadar bıraktıkları maldan faydalanmaları hususunda, sağlıklarında vasiyet etsinler. Eğer kadınlar, kendiliklerinden çıkıp giderlerse, kendileriyle ilgili yaptıkları meşrû, İslâmî kurallarla örtüşen örfe uygun davranışlarından dolayı size bir günah, bir vebal yoktur. Allah kudretli, hikmet sahibi ve hükümrandır....
Bəqərə Suresi, 240. Ayet:
Sizden vefat edip de zevcelerini terkedenler, zevceleri için bir seneye kadar hanelerinden çıkmamak üzere bir meta' vasiyet etmiş bulunmalıdırlar. Şâyet zevceler çıkarlarsa onların kendi nefisleri hakkında ma'ruf veçhile yapacakları şeyden dolayı sizin üzerinize bir vebal teveccüh etmez. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir....
Bəqərə Suresi, 240. Ayet:
Sizden geride eşlerini bırakarak vefat edecek kocalar, eşlerinin bir yıl süre ile evden çıkarılmayıp bıraktıkları maldan geçimlerini sağlamasını temin edecek şekilde vasiyette bulunsunlar. Şayet bunlar kendiliklerinden çıkarlarsa bu durumda meşrû surette yapacakları şahsî davranışlarından dolayı size vebal yoktur. Allah üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir....
Bəqərə Suresi, 243. Ayet:
(Ey Rasûlüm) binlerce kişi iken (vebadan) ölüm korkusu ile yurdlarından çıkanları görmedin mi ki; Allah onlara: “ölün” dedi de öldüler, sonra onlara hayat verdi. Şüphesiz ki Allah insanlara ihsan ve rahmet sahibidir, fakat insanların çoğu şükretmez....
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Vaktaki Taalut ordusiyle ayrılıb çıkdı, dedi ki: «Şübhesiz Allah sizi bir ırmakla imtihan edicidir, işte kim ondan (kana kana) içerse benden değil, kim onu tutmazsa artık o benden. Eliyle bir avuç alanlar başka (onlara müsâade var)». Derken (ırmağa varır varmaz), içlerinden birazı müstesna olmak üzere ondan (bol bol) içdiler. Nihayet o (Taalut) ve mahiyyetindeki mü'minler vaktaki onu (ırmağı) geçdiler, (beri yanda kalanlar) dediler ki: «Bugün bizim Câluta ve ordusuna karşı (duracak) takatimiz yo...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Talût’a bağlı bulunan müminler, Calût ve onun askerlerine karşı çarpışmak üzere çıktıkları zaman şöyle dua ettiler: “- Ey Rabbimiz, üzerimize bol bol sabır dök, ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver ve bizi kâfirler kavmi üzerine muzaffer kıl.”...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Calut ve ordusuna karsi ciktiklarinda, «Rabbimiz! Bize sabir ver, sebatimizi artir, inkar eden millete karsi bize yardim et» dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Calut ve ordusuna karşı çıktıklarında, 'Rabbimiz! Bize sabır ver, sebatımızı artır, inkar eden millete karşı bize yardım et' dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Ve vaktaki Calut ve ordusuna karşı meydana çıktılar şöyle dediler «Ey bizleri yetişdiren rabbımız üzerlerimize sabır dök ve ayaklarımıza sebat ver ve bizi kâfirler kavmine karşı muzaffer buyur.»...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Calut ve ordusuna karşı meydana çıktıklarında şöyle dediler: «Ey bizleri yetiştiren Rabbimiz, üzerimize sabır dök, ayaklarımıza sebat ve dayanıklılık ver ve bizi bu kafirler topluluğuna karşı zafere ulaştır.»...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Onlar (Taaluta itaat eden mü'minler), Câlut ile askerlerine karşı çıkdıkları zaman (niyaz edib) dediler ki: «Ey Rabbimiz, üzerimize (yağmur gibi) sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver (er meydanından kaydırma). Bu kâfirler güruhuna karşı bize yardım et». ...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
(Tâlût ve ona itâat eden mü’minler) Câlût ve ordusuna karşı çıktıklarında ise şöyle dediler: 'Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza s
ebâ
t ver ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım eyle!'...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Calut ve askerlerine karşı çıktıkları zaman, dediler ki: Ey Rabbımız, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve bizi kafirler güruhuna karşı muzaffer kıl....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlut ve ordusuna karşı çıktıklarında: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır! Ayaklarımıza sebat ver! O kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et!” dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût ve ordusuna karşı çıktıklarında: -Rabbimiz! üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver, bu kafir topluma karşı bize yardım et, zafer ver, dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Talut’un beraberindeki müminler ise Câlut ile ordusuna karşı çıkınca dediler ki: "Ya Rabbenâ, üstümüze (gürül gürül) sabır yağdır, Ayaklarımıza sebat ver ve kâfir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle!"...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût ve ordusuyla karşılaşınca da 'Rabbimiz,' dediler. 'Bize sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver. Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et.'...
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allah'ın rızasını talep ederek (isteyerek) ve kendi nefslerinde (bunu) sabit kılarak (sebat ederek) mallarını infâk edenlerin (verenlerin) durumu, münbit bir tepe üzerinde bulunan bahçeye benzer ki, ona kuvvetli bir yağmur isabet edince, böylece ürününü iki kat verir. Hatta kuvvetli bir yağmur ona isabet etmese, çiselese bile. Ve Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah ribayı mahveder de sadakaları nemalandırır, Hem Allah vebal yüklenici musırr kafirlerin hiç birini sevmez...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
1.
yâ eyyuhe
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
4.
izâ
: ...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey iman edenler, belirli bir vade ile birbirinize borçlandığınız zaman ihmal etmeyin, alacak-borç ilişkisini yazın. Aranızda, yazı yazmayı bilen birisi adaletten ayrılmadan yazsın. Yazı bilen birisi, Allah’ın kendisine lütfederek yazı öğrettiği gibi, resmî-ticarî belgelerdeki usül ve geleneklere göre, adalet ve hakkaniyet ölçüleri içinde, yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Üzerinde sorumluluk olan kimse, borçlu da yazdırsın. Günahlardan korunup Allah’a, Rabbine sığınsın, emirlerine yapışsın. Borcunu,...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey imân edenler! Birbirinize belirli bir süreye kadar borçlandığınızda, onu yazın ; aranızdan doğrulukla tanınmış bir kâtip de kendisine Allah'ın öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Bir de üzerinde hak bulunan (borçlu) da yazdırsın ve Rabbi olan Allah'tan korksun, (borcundan ve vâdesinden) bir şey eksiltmesin. Eğer borçlu (malını düşünmeden ya da bilmeden harcayan) bir bön veya zayıf ya da yazdıramıyacak kadar âcizse, velîsi doğruluk ölçüleri içinde yazdırsın ve erkeklerinizden iki de ş...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey îman edenler, ta'yîn edilmiş bir vakta kadar birbirinize borçlandığınız zaman onu yazın. Aranızda bir yazıcı da doğrulukla (onu) yazsın. Kâtib, Allahın kendisine öğretdiği gibi yazmakdan çekinmesin, yazsın. Üzerinde hak olan (borçlu) da yazdırsın (borcunu ıkraar etsin). Rabbi olan Allahdan korksun, ondan (borcundan) hiç bir şey'i eksik bırakmasın. Eğer üstünde hak bulunan (bordu) bir beyinsiz veya bir zaîf olur, yahud da bizzat yazdırmıya (ve ıkraara) gücü yetmezse velîsi dosdoğru yazdırsın (...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey mü'minler! Muayyen bir vakte kadar bir borç ile borçlandığınız zaman onu yazınız ve bir katip, onu aranızda adilane bir sûrette yazıversin.Ve katip, Cenâb-ı Hakk'ın ona öğretmiş olduğu gibi yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Ve hak kendi üzerinde bulunan kimse, yazdırsın. Ve rabbi olan Allah Teâlâ'dan korkusunda ondan bir şey eksiltmesin. Ve şayet borçlu şahıs, sefih veya zayıf veya doğruca yazdırmaya gayri muktedir bulunursa onun velîsi adâlet üzere yazdırıversin. Ve sizin erkeklerinizden iki kiş...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Ve eğer seferber iseniz bir yazıcı da bulamadınızsa o vakıt kabzedilmiş rehinler, yok birbirinize emin olmuşsanız kendisine inanılan adam Rabbı olan Allahtan korsun da üzerindeki emaneti te'diye etsin, bir de şehadeti ketmetmeyin, onu kim ketmederse mutlak onun kalbi vebal içindedir ve Allah her ne yaparsanız bilir...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer yolculukta iseniz ve bir yazıcı da bulamazsanız, alınan rehinler yeterlidir. Birbirinize güveniyorsanız, kendisine inanılan kişi, Allah'tan korkup üzerindeki emaneti ödesin. Bir de şahitliği gizlemeyin, onu kim gizlerse, kesinlikle kalbi vebal içindedir. Allah, bütün yaptıklarınızı bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Şayet siz sefer üzere olur bir kâtip de bulamazsanız, o vakit alınmış bir rehin belge yerine geçer. Yok eğer birbirinize güveniyorsanız kendisine güvenilen adam Rabbi olan Allah'dan korksun da üzerindeki emaneti ödesin. Bir de şahitliğinizi inkâr edip gizlemeyin, onu kim inkâr ederse mutlaka onun kalbi vebal içindedir. Her ne yaparsanız Allah onu bilir....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Eğer seyahatte iseniz ve bir yazıcı bulamazsanız, alınmış taahhütler ile yetinilebilir: ancak eğer birbirinize güveniyorsanız, kendisine güven duyulan, bu güvene uygun davransın ve Rabbine karşı sorumluluğunun bilincinde olsun. Ve şahit olduğunuz şeyi gizlemeyin; zira, onu gizleyen kalben vebal altındadır; ve Allah yaptığınız her şeyin tüm bilgisine sahiptir....
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah her kişiyi ancak gücünün yeteceğiyle mükellef tutar; herkesin kazandığı (iyilik ve güzellik) kendi yararınadır; yüklendiği (kötülük ve vebal) kendi zararınadır. Ey Rabbimiz ! Unutacak ya da yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin ağır bir yükü yükleme. Ey Rabbimiz! Güç getiremiyeceğimiz şeyi bize taşıtma. Bizi affet, bizi bağışla, bize merhamet et.. Sensin Mevlâmız (yegâne sahibimiz, koruyucumuz ve yakın dostumuz).. Artık kâfir milletlere karşı bi...
Ali-İmran Suresi, 22. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
ellezîne
: onlar
3.
habitat
: heba oldu, boşa gitti
4.
a'mâlu-hum
: onların amelleri
Ali-İmran Suresi, 22. Ayet:
İşte onların amelleri dünyada ve âhirette h
ebâ
olmuştur. Ve onlar için bir yardımcı yoktur....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ n
ebâ
ten hasenen, ve keffelehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın). ...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
1.
fe tekabbele-hâ
: böylece onu kabul etti (buyurdu)
2.
rabbu-hâ
: onun Rabbi
3.
bi kabûlin hasenin
: güzel bir kabul ile
4.
v...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi, onu iyi bir sûrette kabul etti, bir nebat yetiştirir gibi onu yetiştirdi, geliştirdi, Zekeriyya'yı da onun hizmetine memûr etti. Zekeriyya, ne vakit mihraba girse yanında bir yiyecek bulurdu. Yâ Meryem demişti, bunlar nereden geliyor sana? Meryem, Allah'tan demişti, şüphe yok ki Allah dilediğini sayısız rızıklarla rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu iyi bir rızaa ile kabul etdi. Onu güzel bir nebat gibi büyütdü. Zekeriyyâyi de ona (bakmıya) me'mur etdi. Zekeriyyâ ne zaman (kızın bulunduğu) mihraaba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu: «Meryem, bu sana nereden (geliyor?)» dedi. O da: Bu, Allah tarafından. Şübhe yokdur ki Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir» dedi. ...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Artık onu Rabbisi bir güzel kabul ile kabul buyurdu ve onu bir güzel nebat olarak yetiştirdi. Zekeriya'yı da ona bakmaya memur etti. Zekeriya her ne zaman mahfilde onun yanına girse, onun yanında bir rızık bulurdu. «Ya Meryem! Bu sana nereden geldi?» O da «Bu, Allah tarafından,» der idi. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ dilediğini hesapsız merzûk buyurur....
Ali-İmran Suresi, 52. Ayet:
Îsâ onlardan bazılarının kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edeceğini sezince: 'Allah’a götüren yolda bana yardım edenler kimler?' dedi. Temiz giyimli, iyi niyetli istikamet sahibi olanlar, havâriler: 'Allah yolunda sana yardım edenler bizleriz. Allah’a iman ettik. İslâm’ı yaşayan müslümanlar olduğumuza İslâm dininde sebat edeceğimize sen şâhit ol.' dediler....
Ali-İmran Suresi, 53. Ayet:
Rabbenâ âmennâ bi mâ enzelte vetteba’nâr resûle fektubnâ meaş şâhidîn(şâhidîne). ...
Ali-İmran Suresi, 53. Ayet:
1.
rabbe-nâ
: Rabbimiz
2.
âmennâ
: biz îmân ettik
3.
bi mâ
: şeye
4.
enzelte
: sen indirdin
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
Onlara: 'Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, sizinle bizim aramızdaki, benzer, doğru, ortak temel değerlere, ilkelere, kelime-i tevhide, kelime-i şehadete, İslâm dinine gelin: Yalnızca Allah’ı ilâh tanıyalım. Candan müslümanlar olarak Allah’ın hükmüne teslim olalım. Saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edelim, yalnız Allah’ın şeriatına bağlanalım, Allah’a boyun eğelim. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, bir kısmımız, Allah’ı bırakıp, kulları durum...
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
"Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana (eksiksiz) iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, “Ümmîlere karşı (yaptıklarımızdan) bize vebal yoktur” demelerinden dolayıdır. Onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinin içinde öylesi vardır ki ona bir kantar altın emânet etsen onu, olduğu gibi öder. Öylesi de vardır ki bir altın emânet etsen ayak direyip ısrar etmedikçe geri vermez. Bu da, okuma-yazma bilmeyenlerin mallarını almada bir vebal yok bize demelerindendir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur" demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki, onlara yüklerle altın ve gümüşü emanet bıraksan, onu sana noksansız iade ederler. Yine onların öyleleri vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan tepesine dikilip ısrarla istemedikçe onu sana iâde etmez. Bu da, onların: 'Ümmîlere, Mekke ve civarındaki belli kabilelere, okuyup yazması olmayan, hesap bilmeyenlere karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur' demeleri sebebiyledir. Onlar bile bile Allah adına yalan uyduruyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, «Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur» demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, «Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan bize vebal yoktur.» demelerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 75. Ayet:
Ehl-i kitabdan öylesi de vardır ki, ona yığınla (altın) emânet etsen, onu sana iâde eder. Onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar (bir altın) emânet etsen, tepesine dikilip durmazsan, onu sana iâde etmez. Bu, şübhesiz onların: 'Ümmîler (ehl-i kitab olmayanlara yaptığımız haksızlıklar) hakkında üzerimize bir yol (bir v
ebâ
l) yoktur!' demeleri sebebiyledir. Ve onlar (hakikati) biliyor oldukları hâlde, Allah’a karşı yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 76. Ayet:
Kesinlikle vebale giriyorlar ve yalan uyduruyorlar. Kimler taahhüdünü, sözünü yerine getirir, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, azaptan korunurlar, takvâ esaslarını benimserlerse, bilsinler ki, Allah kendisine sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp azaptan korunanları, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan takvâya dayalı düzeni benimseyen mü’minleri sever....
Ali-İmran Suresi, 103. Ayet:
Hepiniz, Allah’ın ipine, rabıtaya, Allah’a olan taahhüdünüze, Kur’ân’a, İslâm’a sımsıkı sarılarak, Allah’ın himayesine sığının. Birbirinize düşmeyin, bölük pörçük olmayın, parçalanmayın. Allah’ın size ihsan ettiği nimetleri, size tevdî ettiği ilâhî değerleri, şeriatı koruyun, kollayın, zâyi etmeyin. Hani siz, birbirinize düşman idiniz de, O gönüllerinizi, akıllarınızı birleştirip, sizi birbirinize kaynaştırmıştı. O’nun nimeti, İslâm dini sayesinde kardeş olmuştunuz. Bir ateş çukurunun tam kenarı...
Ali-İmran Suresi, 125. Ayet:
Evet siz sabr-ü sebat eder ve itaatsizlikten sakınırsanız onlarda şu dakikada üzerinize geliverirlerse Rabbınız size beş bin Melâike ile imdad edecek nişanlı nişanlı...
Ali-İmran Suresi, 125. Ayet:
Evet, siz sabr (-u sebat) eder, (itaatsizlikden) sakınırsanız, bu (nlar, ya'ni düşmanlar) da ansızın üstünüze gelecek olurlarsa Rabbiniz size nişanlı beş bin melekle imdâd edecekdir. ...
Ali-İmran Suresi, 142. Ayet:
Yoksa siz - Allah içinizden savaşanlar (la savaşmâyanlar) ı belli etmeden - sebat edenler (le etmeyenler) i belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? ...
Ali-İmran Suresi, 142. Ayet:
Yoksa siz, Allah içinizden cihad edenlerle etmeyenleri, sebat edenlerle etmeyenleri belli etmeden cennete girivereceğinizi mi sanıyordunuz?...
Ali-İmran Suresi, 144. Ayet:
Muhammed bir peygamberden başka (bir şey) değildir. Ondan evvel daha nice peygamberler gelib geçmişdir. Şimdi o, ölür yahud öldürülürse ökçelerinizin üstünde (gerisin geri) mi döneceksiniz? Kim (böyle) iki ökçesi üzerinde (ardına) dönerse elbette Allaha hiç bir şeyle zarar yapmış olmaz. Allah şükür (ve sebat) edenlere mükâfat verecekdir. ...
Ali-İmran Suresi, 146. Ayet:
Nice peygamber (gelib geçmişdi ki) maiyyetinde bir çok âlimler muhaarebe etdi de Allah yolunda kendilerine gelen (belâlar) dan dolayı ne gevşeklik, ne za'f göstermediler, (düşmana) boyun da eğmediler. Allah sabr (-u sebat) edenleri sever. ...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Onların söyledikleri şu idi: "Rabbimiz suçlarımızı ve yaptıklarımızdaki aşırılığı bağışla; bize metanet ve sebat ver; hakikati inkâr edenlere karşı bize yardım et, zafer ver. "...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Dedikleri ancak su idi: «Rabbimiz! Gunahlarimizi, isimizdeki asiriliklarimizi bize bagisla, sebatimizi arttir, inkarci topluluga karsi bize yardim et"....
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Dedikleri ancak şu idi: 'Rabbimiz! Günahlarımızı, işimizdeki aşırılıklarımızı bize bağışla, sebatımızı arttır, inkarcı topluluğa karşı bize yardım et'....
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Sadece: Ey Rabbımız, günahlarımızı ve işimizdeki israfımızı bize bağışla, sebatımızı artır; kafirler güruhuna karşı bize yardım et, diyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Onların söyledikleri de şu sözlerden başkası değildi: 'Ey Rabbimiz! Günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıkları bağışla. Bize sebat ver. Kâfirler güruhuna karşı bize yardım et.'...
Ali-İmran Suresi, 161. Ayet:
Emanete hıyanet etmek, bir peygamberin yapacağı iş değildir. Her kim hıyanet edip de ganimetten veya kamuya ait hasılattan bir şey aşırır, bunu da gizlerse, kıyamet gününe o v
ebâ
lini aldığı şeyler, boynuna asılı olarak gelir. Sonra her kişiye kazandığı şeylerin mükâfat veya cezası eksiksiz ödenir. Ve onlar asla haksızlığa uğratılmazlar....
Ali-İmran Suresi, 166. Ayet:
İki topluluğun (Mümin ve müşriklerin Uhud savaşında) karşılaştığı gün, başınıza gelen musibet, Allah’ın izniyle olup müminlerin sebatını göstermek içindi....
Ali-İmran Suresi, 167. Ayet:
Ve li ya’lemellezîne nâfekû, ve kîle lehum teâlev kâtilû fî sebîlillâhi evidfeû kâlû lev na’lemu kıtâlen letteba’nâkum, hum lil kufri yevmeizin akrabu minhum lil îmân(îmâni), yekûlûne bi efvâhihim mâ leyse fî kulûbihim, vallâhu a’lemu bi mâ yektumûn(yektumûne). ...
Ali-İmran Suresi, 167. Ayet:
1.
ve li ya'leme
: ve bilmesi, belirlenmesi için
2.
ellezîne nâfekû
: nifak çıkaranlar, münafıklar
3.
ve kîle
: ve denildi
4.
l...
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
O inananlar ki başlarına gelen beladan sonra Allah'ın ve Elçisi'nin çağrısına uydular. İyilik yapmada sebat edenleri ve Allah'a karşı sorumluluklarının bilincinde olanları muhteşem bir karşılık bekliyor:...
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah’ın, lütfundan kendilerine verdiği rızık ve servetten, imkânlardan yoksullara vermeyerek cimri davrananlar, malî mükellefiyetleri yerine getirmeyenler, bunun kendileri için daha hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu kendileri için şerdir, bir vebaldir. Cimrilik edip, malî mükellefiyetleri yerine getirmeyerek Allah yolunda karşılık gözetmeden gönüllü harcamadıkları şeyler, kıyamet günü ateşten bir halka olarak boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası, bâki olan Allah’ın tasarruf...
Ali-İmran Suresi, 186. Ayet:
And olsun ki mallariniz ve canlarinizla sinanacaksiniz; hic suphesiz, sizden once Kitab verilenlerden ve Allah' es kosanlardan cok uzucu sozler isiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karsi gelmekten sakinirsaniz bilin ki, bu uzerinde sebat edilecek islerdendir....
Ali-İmran Suresi, 186. Ayet:
And olsun ki mallarınız ve canlarınızla sınanacaksınız; hiç şüphesiz, sizden önce Kitap verilenlerden ve Allah'a eş koşanlardan çok üzücü sözler işiteceksiniz. Sabreder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız bilin ki, bu üzerinde sebat edilecek işlerdendir....
Ali-İmran Suresi, 186. Ayet:
Andolsun ki mallarınıza ve canlarınıza ibtilâlar verilerek imtihan olacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve müşriklerden birçok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, bilmiş olun ki bu, üzerinde sebat edilecek işlerdendir....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey inananlar, sabredin, s
ebâ
t edin, karşı durun ve Allah'tan sakının, ancak bu sâyede kurtulur, bu sâyede üst olursunuz....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey imân edenler, sabrederek mücadeleye devam edin, sebat ve kararlılık gösterin. Hazırlıklı ve uyanık olun, sabrederek mücadelede yarışı siz kazanın, gücünüzü, birliğinizi, devletinizi, topraklarınızı, ümmetin menfaatlerini korumak, îlây-ı kelimetullah (Allah’ın düzeninin hakim kılınması) ve tebliğe devam edebilmek için dinî, sosyal, siyasî, ekonomik müesseseler, savunma işbirlikleri kurun, öncü teşekküller, araştırma-geliştirme kurumları oluşturarak münasebetlerinizi ilerletin, ordular, özel sa...
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler! Sabredin; (düşman karşısında) sebat gösterin; (cihad için) hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki başarıya erişebilesiniz....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin, nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey îman edenler, sabr (-ü sebat) edin. (Düşmanlarınızla) sabır yarışı edin (onlara galebe çalın. Sınırlarda) nevbet beklesin (yurdunuzu çiğnetmeyin.) Allah'dan korkun (Bu sayede) felah bulacağınızı umabilirsiniz. ...
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler; sabredin, sebat gösterin, düşmana karşı durun ve Allah'tan sakının ki, felah bulasınız....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki, felâha erebilesiniz....
Nisa Suresi, 2. Ayet:
Yetimlere mallarını verin; temizi murdara değiştirmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza karıştırarak yemeyin. Çünkü böyle yapmanız muhakkak ki büyük bir vebaldir....
Nisa Suresi, 2. Ayet:
Allahdan korkun da yetimlere mallarını verin ve temizi murdara (halâli harama) değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katıb yemeyin çünkü o büyük bir vebal bulunuyor...
Nisa Suresi, 2. Ayet:
Yetimlere mallarını veriniz, temiz malı murdarı ile değiştirmeyiniz, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyiniz, çünkü bu büyük bir vebaldir....
Nisa Suresi, 2. Ayet:
Yetimlere mallarını verin. Temizi pise değişmeyin. Yetimlerin mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin. Bunu yapmak gerçekten büyük bir vebaldir....
Nisa Suresi, 18. Ayet:
Yoksa kötülük (günah ve veballeri işleyip (devam ederken) kendisine ölüm gelince, «Ben şimdi tevbe ettim» diyenlerin ve bir de kâfir olarak ölenlerin tevbesi (kabul edilir) değildir. İşte onlara elem verici bir azâb hazırlamışızdır....
Nisa Suresi, 20. Ayet:
Ve şayed bir zevceyi bırakıb da yerine diğer bir zevce almak istiyorsanız evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız içinden bir şey almayın, ne diye alacaksınız bir bühtân ederek ve açık bir vebal yüklenerek mi?...
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren sütanalarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız ile evlenmek size haram kılındı. Eğer onlarla nikâhlanıp da, henüz birleşmeden, gerdeğe girmeden boşamışsanız, kızlarıyla evlenmenizde size bir vebal yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ile ve iki kız kardeşle birlikte evlen...
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları, gerdeğe girdiğiniz karılarınızdan evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, size haram kılındı. Eğer üvey kızlarınızın anaları ile gerdeğe girmemişseniz, onlarla evlenmenizde bir vebal yoktur. Öz oğullarınızın karıları ile evlenmeniz ve iki kızkardeşi birlikte nikahlamanız da haramdır. Geçmişte olanlar artık...
Nisa Suresi, 24. Ayet:
Meşrû şekilde sahip olduğunuz, üzerlerinde meşrû haklarınız ve otoriteniz ve kendileriyle düzgün insanî münasebetleriniz olan câriyeler müstesna, evli kadınlarla evlenmek de size haram kılındı. Bütün bunlar, Allah’ın size meşrûiyyet sınırlarını çizdiği yazılı hükümlerdir. Bunların dışındakilerle, evlilik bağıyla bağlanmanız, sırf cinsel arzularınızı tatmin için karşılıklı erlik-dişilik suyu boşaltma, gayrimeşru ilişki amacı taşımamanız kaydıyla, nakit ve aynî mallarınızla mehirlerini vererek evl...
Nisa Suresi, 24. Ayet:
Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Elinizde bulunan (evli harp esirleri) cariyeler müstesna.. (İşte bütün bunlar) Allah' in size farz kıldığı yazılı hükümlerdir; bunlardan başkasını, namuslu-iffetli, zinadan kaçınarak mallarınızla (mehir verip) istemeniz size helâl kılınmıştır. O halde onlardan hangisinden (nikâh akdiyle) yararlandınızsa, mehrini takdir edildiği şekilde verin ; (bu bir haktır). Takdir edildikten sonra karşılıklı rıza ile anlaştığınızda size bir vebal yoktur. Şüphes...
Nisa Suresi, 24. Ayet:
(Harb esîri olarak) sağ ellerinizin mâlik olduğu kadınlar (mülk-i yemininiz olan cariyeler) müstesna olmak üzere diğer bütün kocalı kadınlar (la evlenmeniz de size haram edildi. Bu hürmetler) üzerinize Allanın farzı olarak (yazılmışdır). Onlardan maadası ise — namuskâr ve zinaya sapmamış (insanlar) haalinde (yaşamanız şartiyle) mallarınızla (mehir vermek veya satın almak suretiyle) ara (yıb nikâhla) manız için — size halâl edildi. O halde onlardan hangisiyle faidelendiyseniz ücretini takdir edil...
Nisa Suresi, 24. Ayet:
Kocası olan kadınlarla da evlenmeniz haramdır, ancak harp esiri olarak eliniz altında bulunan cariyeler bundan müstesnadır. İşte bütün bunlar Allah’ın kesin hükümleridir. Bu sayılanlardan başkalarını, iffetli yaşamak, zina etmemek şartıyla, mal harcayıp mehirlerini vererek nikâhlamanız helâldır. Dikkat edin: Evlenerek beraberliklerinden yararlandığınız kadınlara, belirlenmiş olan mehirlerini verin, bu bir haktır. Ama belirledikten sonra, aranızda anlaşarak miktarını arttırıp eksiltmenizde size b...
Nisa Suresi, 29. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! Birbirinizin mallarını haksız yollarla -karşılıklı rızaya dayanan ticaret yoluyla da olsa- heba etmeyin ve birbirinizi mahvetmeyin; zira Allah, sizin için bir rahmet kaynağıdır....
Nisa Suresi, 31. Ayet:
İn tectenibû k
ebâ
ira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ(kerîmen)....
Nisa Suresi, 31. Ayet:
1.
in tectenibû
: eğer çekinirseniz, kaçınırsanız
2.
k
ebâ
ira
: büyükler
3.
mâ tunhevne
: yasaklandığınız şeyler
4.
an-hu
Nisa Suresi, 31. Ayet:
Kebairden (büyük suçlardan - şirk, insan öldürmek vs. ) kaçınırsanız, küçük suçlarınızı örter, kerîm bir mekâna yerleştiririz....
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Allah’ın, lütufta bulunarak, birbirlerine üstün olmasına vesile kıldığı özellikleri, ailenin nafakasını ve ihtiyaçlarını kendi mallarından karşılamaları, mallarından karşılık beklemeden, gönüllü harcamaları sebebiyle erkekler, hanımları üzerinde, ailede, aileyi ayakta tutmakla, eğitimlerini, gelişmelerini, aile fertlerinin İslam’da sebatını temin ile mükellef; denetleyerek sorumluluklarının gereğini yapmalarını sağlayan, hizmet eden, ailede işleyen, kalıcı bir düzen kuran, sorumlu meşrû bir otor...
Nisa Suresi, 57. Ayet:
İyman edib salih salih işler yapan mü'minlere gelince bunları altından ırmaklar akar Cennetlere koyacağız: içlerinde ebedî kalmak üzere onlar, kendilerine orada temiz, gayet temiz zevceler var, hem onları sayeban edecek bir sayeye koyacağız...
Nisa Suresi, 57. Ayet:
Fakat iman edip güzel ve makbul işler yapanları ise, ebedî kalmak üzere içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğiz. Onların orada tertemiz eşleri olacak. Hem onları nimetlerle sây
ebâ
n edecek bir gölgeliğe yerleştireceğiz....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
1.
ve lev
: ve eğer, ... olsa
2.
ennâ
: biz ... olduk
3.
ketebnâ
: yazdık
4.
aleyhim
: onların üzerine, onlara
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Ve eğer onlara: “Nefslerinizi öldürün.” veya “Yurtlarınızdan çıkın.” diye yazsaydık (farz kılsaydık) muhakkak ki, onlardan pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ve eğer onlar, kendilerine öğütleneni yapsalardı mutlaka bu kendileri için daha hayırlı ve sebatı bakımından (îmânları) daha sağlam olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlara: «Kendinizi öldürün veya yurdunuzdan çıkın !» diye bir şey farz kılmış olsaydık, içlerinden pek azı dışında bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine yapılan öğüdü yerine getirselerdi, herhalde haklarında hayırlı, (imânlarının) sebat etmesi bakımından daha sağlam ve sıhhatli olurdu....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Biz onlara 'Canınızı verin' yahut 'Yurdunuzu terk edin' diyecek olsak, içlerinden pek azı bunu yapardı. Eğer onlar kendilerine verilen öğütü yerine getirmiş olsalardı, elbette bu haklarında daha hayırlı olurdu ve azim ve sebatları ziyadeleşirdi...
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Ve izâ câehum emrun minel emni evil havfi ezâû bihî.Ve lev reddûhu ilâr resûli ve ilâ ulil emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum. Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş şeytâne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
izâ câe-hum
: onlara geldiği zaman
3.
emrun
: bir emir, iş, durum, haber
4.
min
: ...'den
...
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim hayırlı bir işe aracılık eder, haklı bir meselenin çözümünde üstün çaba gösterirse, onun kazandıracağı nimetlerden pay ve sevap kazanır. Kim de kötü bir işe aracılık eder, haksız bir mesele için koşuşturursa onun da işin vebalinden sorumluluğunu gerektiren bir payı olur. Allah her şeyi denetler, amelleri kaydeder, karşılığını verir....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim bir iyiliğe aracılık ederse, ondan bir payı olur. Kim bir kötülüğe aracılık ederse, onun da bundan bir vebali olur. Allah ise herşeyi görüp gözetmektedir....
Nisa Suresi, 88. Ayet:
Size ne oluyor da, Allah kendilerini kazandıkları (bunca vebal ve günah) yüzünden başaşağı ettiği halde münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz! Yoksa Allah'ın (sünneti ve koymuş olduğu hayat kanunu gereği) saptırdığını siz mi doğru yola eriştirmek istiyorsunuz?! Allah kimi saptırırsa elbette onun için (doğru) bir yol bulamazsın....
Nisa Suresi, 88. Ayet:
O halde siz neye münafıklar hakkında iki fırka oluyorsunuz? Allah onları kazandıkları vebal yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allahın sapdırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Her kimi Allah sapdırırsa artık sen ona yol bulamazsın...
Nisa Suresi, 88. Ayet:
O halde siz ne diye münafıklar hakkında iki fırkaya ayrılıyorsunuz? Allah onları kazandıkları vebal yüzünden terslerine döndürdüğü halde; Allah'ın saptırdığı yola getirmek mi istiyorsunuz, Allah her kimi saptırırsa artık sen onu yola getiremezsin....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin, size bir zarar vereceğinden ürkerseniz namazı kısaltmada bir vebal yok size ve kâfirler, zâten size apaçık düşmandır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde ticaret ve rızkınızı kazanmak için sefere çıktığınız zaman, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin, size baskı, zulüm ve işkence etmesinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde yolculuğa çıktığınızda, küfredenlerin sizi fitneye düşürüp kötülük edeceklerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda (veya hafif tutmanızda) size bir vebal yoktur. Doğrusu kâfirler sizin çok açık düşmanlarınızdır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yer yüzünde sefere çıkdığınız zaman, eğer kâfirlerin size fenalık yapacağından endîşe ederseniz, namazdan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yokdur. Şübhesiz ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. ...
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde (sefere) koyulduğunuz zaman; kafirlerin size bir fenalık yapmasından korkarsanız; namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Şüphe yok ki kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır....
Nisa Suresi, 102. Ayet:
Onların içinde bulunur da namaz kıldırırsan onların bir kısmı seninle berâber ve silâhları yanlarında olarak namaz kılsın, secde ettiler mi öbür kısmı, arkanızda dursun. Sonra namaz kılmayan takım gelsin, seninle namaz kılsın, kalkanlarını, silâhlarını üstlerinde bulundursunlar. Kâfirler, birdenbire üstünüze bir saldırışta bulunmak için sizin silâhlarınızdan, eşyanızdan gafil olmanızı isterler. Ancak yağmurdan dolayı müşkülâta uğrarsanız, yahut hastaysanız silâhlarınızı çıkarmada vebal yok size,...
Nisa Suresi, 102. Ayet:
Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silâhlarını yanlarına alsınlar, böylece secdelerini tamamladıklarında arkanızdan sizi emniyete alsınlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan diğer grup gelip, seninle beraber namazlarını kılsınlar. Onlar da silâhlı olarak her türlü savunma tedbirlerini alsınlar. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ...
Nisa Suresi, 102. Ayet:
Sen onların aralarında bulunup da onlara namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hast...
Nisa Suresi, 102. Ayet:
Sen de içlerinde bulunub da kendilerine namaz kıldırdığın vakit onlardan bir kısmı seninle birlikde dursun, silâhlarını (yanlarına) alsınlar. Bu suretle secde etdikleri zaman da arka tarafınızda bulun (ub düşmana karşı dur) sunlar. (Bundan sonra) henüz namazını kılmamış olan diğer kısmı gelib seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbîrlerini ve silâhlarını alsınlar. O küfredenler arzu eder ki siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gaafil olsanız da üstünüze derhal bir baskın yaps...
Nisa Suresi, 107. Ayet:
Nefislerine hıyânet edib duranlar tarafından mücâdeleye kalkışma, çünkü Allah vebal yüklenen, hıyanetkâr olan kimseleri sevmez...
Nisa Suresi, 111. Ayet:
Maamafih kim bir vebal kazanırsa onu sırf kendi aleyhine kazanır, Allah alîm, hakîm de bulunuyor...
Nisa Suresi, 112. Ayet:
Kim de bir hatâ veya bir günah kazanır da sonra onu bir günahsızın üzerine atarsa, şüphesiz ki o çok çirkin bir iftira ve açık bir günah ve vebal yüklenmiştir....
Nisa Suresi, 112. Ayet:
Her kim de bir cinayet veya bir vebal kazanır da sonra onu bir bîgünahın üzerine atarsa şüphesiz bir bühtan ve açık bir vebal daha yüklenmiş olur...
Nisa Suresi, 112. Ayet:
Kim bir hata (küçük günah) veya büyük günah işler, sonra onu masum olan birinin üstüne atarsa, bir iftira ve pek kesin bir vebal yüklenmiş olur....
Nisa Suresi, 128. Ayet:
Kadın, kocasının kendisine eziyet edeceğinden, yahut kendisini ihmal edeceğinden korkarsa karıyla kocanın, kendi aralarında uzlaşıp barışmaları hususunda her ikisine de vebal yok ve barış, daha hayırlıdır da. Zâten nefislerde nekeslik meyli vardır, fakat iyilik eder, hoş geçinir ve sakınırsanız şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 128. Ayet:
Eğer bir kadın, kocasının uzaklaşmasından (yatağını terk etmesinden, nafakasında ihmâl göstermesinden), yahud (her hangi bir suretle kendisinden) yüz çevirmesinden endişe ederse sulh ile aralarını düzeltmekde ikisine de vebal yokdur. Sulh daha hayırlıdır. Zâten nefislerde kıskançlık hazırlanmışdır. Eğer iyi geçinir, (kadınlara cefâdan) sakınırsanız şübhesiz ki Allah, yapacağınız her şeyden tamamen haberdârdır. ...
Nisa Suresi, 136. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır....
Nisa Suresi, 136. Ayet:
Ey Inananlar! Allah'a, Peygamberine, peygamberine indirdigi Kitap'a ve daha once indirdigi Kitap'a inanmakta sebat gosterin. Kim Allah'i, meleklerini, kitablarini, peygamberlerini ve ahiret gununu inkar ederse, suphesiz derin bir sapikliga sapmistir....
Nisa Suresi, 136. Ayet:
Ey İnananlar! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitap'a ve daha önce indirdiği Kitap'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır....
Nisa Suresi, 136. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a ve daha önce indirdiği kitaba iman (da sebat) ediniz. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve kıyamet gününü inkâr ederse tam manasıyle sapıtmıştır....
Nisa Suresi, 136. Ayet:
Ey îman edenler, Allaha, Onun peygamberine ve gerek o peygamberine âyet âyet indirdiği kitaba, gerek daha evvel indirdiği kitaba îman (da sebat) edin. Kim Allahı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini, âhiret gününü inkârederek kâfir olursa o, muhakkak ki (doğru yoldan) uzak bir sapıklıkla sapıb gitmişdir. ...
Nisa Suresi, 136. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah’a, Resûlüne ve peygamberine indirdiği Kitâb’a(Kur’ân’a) ve daha önce indirdiği kitab(lar)a îman(da s
ebâ
t) edin! Kim de Allah’ı, meleklerini, kitablarını, peygamberlerini ve âhiret gününü inkâr ederse, o takdirde doğrusu(haktan) uzak bir dalâlet ile sapmış olur....
Nisa Suresi, 136. Ayet:
Ey iman edenler! Allah’a, Resulüne, gerek Resulüne indirdiği, gerek daha önce indirdiği kitaplara imanınızda sebat edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, resullerini ve âhiret gününü inkâr ederse hakikatten iyice uzaklaşmış, sapıklığın en koyusuna dalmış olur....
Maidə Suresi, 21. Ayet:
Yâ kavmidhulûl ardal mukaddesetelletî keteballâhu lekum ve lâ terteddû alâ edbârikum fe tenkalibû hâsirîn(hâsirîne)....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Vetlu aleyhim nebeebney âdeme bil hakkı iz karr
ebâ
kurbânen fe tukubbile min ehadihimâ ve lem yutekabbel minel âhar(âhari) kâle le aktulennek(aktulenneke) kâle innemâ yetekabbelullâhu minel muttekîn(muttekîne). ...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
1.
ve utlu aleyhim
: ve, onlara tilavet et, oku!
2.
nebee ibney âdeme
: Hz. Adem'in iki oğlunun haberini, kıssasını
3.
bi el hakkı
: hakk ile
4.
<...
Maidə Suresi, 29. Ayet:
"İsterim ki hem benim suçumun vebalini hem de kendi suçunun vebalini yüklenesin; ateş ehlinden olasın. . . İşte budur zâlimlerin cezası!"...
Maidə Suresi, 38. Ayet:
Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kes
ebâ
nekâlen minallâh(minallâhi) vallâhu azîzun hakîm(hakîmun)....
Maidə Suresi, 38. Ayet:
1.
ve es sâriku
: ve hırsız (erkek)
2.
ve es sârikatu
: ve hırsız (kadın)
3.
fe iktaû
: o halde, ...olmak üzere kesin
4.
eydiye...
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman edip iyi işlerde bulunanlara; çekindikleri, inandıkları ve iyi işlerde bulundukları, sonra gene çekinmede devam ettikleri, inançlarını güttükleri, sonra da gene çekinip durdukları ve iyilik ettikleri takdîrde haram edilmeden önce yedikleri şeyler yüzünden bir vebal yok ve Allah iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar, (Allah'a ortak koşmaktan) sakınıp (Allah'a ve Peygamber'e) imânlarında sebat ederek iyi yararlı amellerini sürdürürler, sonra da (içki, kumar ve benzeri fenalıklardan) sakınıp (bunların haram kılındıklarını kabul ederek) inanırlar ve amellerini güzelleştirip iyi hâl üzere olurlarsa, (daha önce bu gibi haram nesnelerden) tattıklarından dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah güzel amellerde bulunup durumunu iyileştirenleri sever....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman eden ve iyi işler yapanlara, hakkıyle sakınıp iman ettikleri ve iyi işler yaptıkları, sonra yine hakkıyle sakınıp iman ettikleri, sonra da hakkıyle sakınıp yaptıklarını, ellerinden geldiğince güzel yaptıkları takdirde (haram kılınmadan önce) tattıklarından dolayı günah yoktur. (Önemli olan inandıktan sonra iman ve iyi amelde sebattır). Allah iyi ve güzel yapanları sever....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İyman edib de salâhlı salâhlı işler yapan kimseler bundan böyle sakındıkları ve iymanlarında sebat ile salih salih işlerine devam eyledikleri, sonra takvâlarında ve iymanlarında rüsuh buldukları, sonra bu takvâ ile beraber her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde mukaddema tattıklarında kendilerine bir beis yoktur, Allah muhsinleri sever...
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman edip yararlı işler yapan kimseler bundan böyle (Allah'tan) korktukları, imanlarında sebat ettikleri, yararlı işler yapmaya devam ettikleri, sonra sakındıkları ve imanlarında iyice sağlamlaştıkları, yine sakınmakla beraber her yaptığını güzel yapan kişi mertebesine erdikleri takdirde, daha önce (haramı) tatmalarından ötürü kendilerine bir günah yoktur. Allah iyi davrananları sever....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman edip salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman edib de güzel güzel amel (ve hareket) lerde bulunanlar — (Bundan sonra haram olan şeylerden de) sakındıkları, îman (larında sebat ile) iyi iyi işlere devam etdikleri, sonra (haram edilen şeylerden dâima) sakınıb (haram olduklarına iyice) inandıkları ve yine sakınmakda devam ve ısrar ile güzel işler (i arayıb onlar) la iştigal eyledikleri takdirde — (haram kılınmazdan evvel) tatdıklarında üzerlerine hiç bir suç yokdur. Allah, iyi hareket edenleri sever. ...
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman edip iyi ve yararlı işler yapanlara, bundan böyle Allah’a karşı gelmekten sakındıkları ve imanlarında sebat ile iyi ve yararlı işlerine devam ettikleri, sonra takvâları ve imanları tam sağlamlaşıp kökleştiği, daha sonra da bu takvâ ile beraber, başkalarına iyilik eden ve her yaptığını güzel yapan ihsan mertebesine erdikleri takdirde, daha önce yiyip içtiklerinden dolayı kendilerine bir vebal yoktur. Allah da böyle güzel davrananları sever....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İman edip güzel işler yapanlar, bundan böyle haramdan sakınıp iman ederek güzel işler yaptıkları, sonra takvâlarında ve imanlarında sebat ettikleri, sonra da takvâlarını daha da güzelleştirerek iyilik yaptıkları takdirde, daha önce tatmış oldukları şeylerden dolayı onlara bir günah yoktur. Çünkü Allah iyilik yapan ve iyi kulluk edenleri sever....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ taktulûs sayde ve entum hûrûm(hûrûmun) ve men katelehu minkum muteammiden fe cezâun mislu mâ katele min en neami yahkumu bihî zevâ adlin minkum hedyen bâligal ka’beti ev keffâratun taâmu mesâkîne ev adlu zâlike siyâmen li yezûka v
ebâ
le emrih(emrihî) afâllâhu amma selef(selefe) ve men âde fe yentakimullâhu minh(minhu) vallâhu azîzun zûntikâm(zûntikâmin)....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ona ulaşmayı dileyenler
3.
lâ taktulû es sayde
: avı öldürmeyin (avlanmayın)
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey îmân edenler! Siz ihramda iken av hayvanını öldürmeyin. Ve sizden kim kasten (bilerek) onu öldürürse, o zaman kendisine öldürdüğünün dengi bir hayvanın cezası vardır ki, (bunun öldürülen hayvanın dengi olduğuna dair) içinizden, âdil iki kimse takdir edip karar verir. Kâbe'ye ulaşacak (Kâbe'ye götürülüp orada kesilecek) bir kurban veya yoksulları yedirme şeklinde bir kefâret, ya da buna denk bir oruçtur ki bu, böylece o yaptığı işin vebalini tatması içindir. Allah, geçmiştekileri (işlenen bu t...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler. . . İhramda iken avlanmayın. . . Sizden kim kasten avı öldürürse, o işin vebalini tatması için yaptığının karşılığı olarak; öldürdüğünün misli, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban gerekir. Ki ona da sizden iki adalet sahibi hükmeder. . . Yahut miskinleri doyurma olan bir keffarettir yahut ona denk bir oruç tutmak. . . Allâh geçmişi affetmiştir. . . Fakat kim bir daha yaparsa Allâh ona yaptığının sonucunu yaşatır!. . Allâh Aziyzün Züntikam'dır (açığa çıkan fiilin sonucunu şiddetle yaşata...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler! İhramlı olduğunuz sırada avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasıtlı olarak öldürürse bunun cezası öldürdüğüne denk olduğuna aranızdan iki adil kişinin hükmedeceği ve Kabe'ye ulaşacak bir ehil hayvanı kurban etmesi [16] yahut fakirlere yiyecek vermekle keffarette bulunması veya buna denk gelecek kadar oruç tutmasıdır. Böylelikle işlediğinin vebalini tatsın. Allah geçmişte olanları bağışladı. Kim yeniden yaparsa, Allah ondan öç alır. Allah yücedir, öç alıcıdır....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir. Buna da, Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir keffaret vardır. Böylelikle işlediğinin vebalini tadmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey imân edenler! Siz ihrâmlı iken avı öldürmeyin ; sizden kim bile bile onu öldürürse kendisine ceza vardır. O da öldürdüğüne benzer bir davardır ki, öldürülen gibi olduğunu iki âdil kimse takdîr eder, hüküm verir. Davar, hacı kurbanı olmak üzere Kabe'ye götürülür, orada kesilir; yahut yoksullara yemek vermek veya onun dengince oruç tutarak keffaretini edâ etsin. Tâ ki işlediği (bu cinayetin) vebalini tatmış olsun. Geçmişteki (işlenen bu tür cinayetleri) Allah bağışladı. Kim dönüp bir daha böyle...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
İnananlar, ihramdayken (Haj için kutsal bölgedeyken) av hayvanı öldürmeyin. Sizden kim kasden onu öldürürse cezası, aranızdan iki adaletli kişinin kararlaştıracağı ona denk bir evcil hayvanı kurban olarak Kabeye göndermesidir. Yahut ceza olarak, yoksulları doyurması ya da buna denk oruç tutması gerekir. Böylece yaptığının vebalini tatmış olsun. Geçmiştekileri ALLAH affetti. Kim bunu tekrarlarsa ALLAH ondan öc alır. ALLAH Üstündür, Öc alandır....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler sizler ihramda iken avı öldürmeyin, içinizden her kim onu amden öldürürse ona mevaşîden öldürdüğünün misli bir ceza vardır ki Kâ'beye vasıl olmuş bir kurbanlık olmak üzere buna aranızdan adâlet sahibi iki adam hukmeder veya bir keffaret vardır ki o nisbette fukarayı doyurmak veya onun dengi oruç tutmaktır, tâ ki bu suretle ettiğinin vebalini tatsın, Allah geçmişi afiv buyurdu, fakat kim bir daha yaparsa Allah ondan onun intikamını alacak, Allah azizdir, intikamı vardır...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler, sizler ihramda iken av hayvanını öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse Kabe'ye varacak bir kurbanlık olmak üzere öldürdüğü hayvanın dengi bir ceza vardır ki, buna aranızdan adalet sahibi iki kişi hükmeder. Veya bir keffaret vardır ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki bu şekilde yaptığının vebalini tatsın. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim bir daha yaparsa Allah onun intikamını alacak. Allah, azizdir, intikamı vardır....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah ondan intikamını alır. Allah daima gâliptir, intikam sahibidir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey müminler, ihramlı iken av hayvanı vurmayınız. Kim bu durumdayken bilerek bir av hayvanı vurursa, işlediği suçun vebalini tadması için, içinizden iki adil kişinin vurulan av hayvanının dengi olduğuna karar verecekleri bir kurbanlığı, ceza olarak, Kabe ye ulaştırıp kesmesi ya kefaret olarak yoksullara yemek yedirmesi yada bunun dengi kadar gün oruç tutması gerekir. Allah geçmiştekileri affetmiştir. Fakat kim bir daha aynı suçu işlerse Allah ondan öç alır. Hiç kuşkusuz Allah üstün iradeli ve öç ...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey inananlar, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir. Buna da, Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir kefaret vardır. Böylelikle buyruğunun / buyrultunun vebalini tatmış olsun. Tanrı geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa Tanrı ondan öc alacaktır. Tanrı üstün ve güçlü olandır, öc sahibidir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey îman edenler, siz (hac veya umre îçin) ihramlı bulunurken av öldürmeyin, içinizden kim onu bilerek öldürürse (üzerine) öldürdüğü o hayvanın benzeri bir ceza vardır ki Kâ'beye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere bunu içinizden adalet sahibi iki adam hüküm (ve takdîr) edecekdir. Yahud bir keffâret vardır ki (o nisbetde) yoksulu doyurmak, yahud onun dengi oruç tutmakdır. Tâki bu suretle o, etdiğinin vebalini tatmış olsun. Allah geçmişi bağışladı. (Fakat) kim bir daha böyle yaparsa Allah ondan inti...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey îmân edenler! Siz ihramlı iken, av (hay vanların)ı öldürmeyin! Artık içinizden onu kas den öldüren kimseye, o takdirde Kâ'be’ye ulaşacak olan bir kurban olmak üzere öldürdüğünün mislinde sağmal hayvanlardan bir cezâ vardır ki, buna (bu avladığı hayvanın mislinin ne olacağına) içi nizden adâletli iki kişi hüküm verir. Veya bir keffâret (gerekir) ki,(o da) yoksulları doyurmak veya buna karşılık oruç tutmaktır; tâ ki (yaptığı) işinin v
ebâ
lini tatsın!Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim tekrar ya...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler; siz ihramlı iken avı öldürmeyin. Sizden her kim; bile bile onu öldürürse; öldürdüğü o hayvanın benzeri bir ceza vardır ki, Ka'be'ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, buna içinizden adil iki kişi hükmedecektir. Yahut düşkünlere yemek yedirmek şeklinde keffaret veya onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki yaptığının vebalini tatmış olsun. Allah; geçmiştekileri affetmiştir. Kim de sonradan böyle yaparsa; Allah, ondan intikamını alır. Allah, Aziz'dir, İntikam sahibidir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey mü'minler! Siz ihramda iken avı öldürmeyiniz, sizden her kim onu kasden öldürürse üzerine o öldürdüğü hayvanın misli bir ceza vardır ki, Kabe'ye vasıl olacak bir kurbanlık olmak üzere buna sizden iki adâlet sahibi hükmeder veya bir keffaret vardır ki, o da fakirleri doyurmaktır veya onun muadili olarak oruç tutmaktır. Tâ ki bu suretle yaptığının vebalini tatsın. Allah Teâlâ geçmiş olanı af buyurmuştur. Ve her kim bir daha böyle yaparsa elbette Allah Teâlâ ondan intikamını alır, ve Allah Teâlâ...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler! Hacc'da ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin! Sizden avı kasten öldürenin cezası; içinizden adalet sahibi iki kişinin vereceği hükme göre ehli hayvanlardan, öldürdüğüne denk ve Kâbe'ye varacak bir kurbanlıktır. Yahut onu kıymeti kadarıyla kefâret olarak yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmaktır. Tâ ki yaptığının vebalini tatmış olsun. Allah daha önce olanı affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse, Allah da ondan karşılığını alır. Allah Azîz'dir, intikam sahibidir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
-Ey İman edenler! İhramlı iken av hayvanını öldürmeyin. Sizden kim bilerek onu öldürürse, cezası, içinizden adalet sahibi iki kimsenin hükmüyle, Kabe’ye ulaştırılacak kurban olarak (koyun, keçi, inek ve deve gibi) bir hayvandır. Ya da yoksulları doyurma kefaretidir veya işlediğinin vebalini tatması için buna denk bir oruçtur. Allah, geçmişte olanı affetmiştir. Fakat kim bir daha böyle yaparsa Allah onun hesabını sorar, Allah güçlüdür, hesap sorucudur....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler! Siz ihramlı iken av öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldürürse kendisine bir ceza vardır. O ceza da, öldürdüğüne benzer bir hayvan olup, öldürülenin emsali olduğuna içinizden iki âdil kişinin karar vermesi gerekir. Ceza, Kâbe’ye ulaşıp orada kesilecek bir kurbanlıktır. Yahut fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç tutmak şeklinde bir keffarettir, ta ki işlediğinin vebalini tatsın. Allah daha önce işlenen bu tür fiilleri affetti. Fakat kim dönüp tekrar böyle yaparsa Allah ...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey inananlar, ihrâmda iken av öldürmeyin. Sizden kim kasden onu öldürürse, öldürdüğünün dengi olan bir hayvan cezâsı vardır ki (bu, öldürülene denk olduğuna) içinizden iki âdil kişinin karar vereceği, Ka'be'ye varacak bir kurban; yahut yoksullara yedirme şeklinde keffâret; ya da buna denk oruçtur. Tâ ki böylece (o insan), yaptığı işin v
ebâ
lini tadsın. Allâh, geçmişi affetmiştir. Kim düşmanlık ederse Allâh ondan öc alır. Allâh, dâimâ gâliptir, öc alandır....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir. Buna da, Kâbe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak ya da onun dengi oruç tutmak olan bir keffaret vardır. Böylelikle işlediğinin vebalini tadmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öç sahibidir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler! İhramda iken avlanmayın. İçinizden kim ihramlı iken bilerek av hayvanı öldürürse, onun cezası, Kâbe'ye gönderilerek orada kurban edilmek üzere, öldürdüğünün misli bir davardır ki, bu da sizden iki âdil kişi tarafından hükme bağlanır; veya yoksulları doyurmak şeklinde bir kefaret yahut ona denk gelecek şekilde oruç tutmaktır-tâ ki, yaptığı işin vebalini tatsın. Geçmişte kalanı ise Allah affetmiştir. Fakat kim tekrar eskiye dönerse, Allah bunun öcünü ondan alır. Çünkü Allah'ın kud...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman sahipleri! İhramda olduğunuz zaman av öldürmeyin. Sizden kim kasten onu öldürürse cezası şudur: Öldürdüğü hayvana denk deve-sığır, davar cinsinden, Kâbe'ye varacak kurbanlık bir hediye ki, içinizden adalet sahibi iki kişi belirleyecektir. Yahut yoksullara yedirme şeklinde bir keffâret, yahut buna denk oruç. Taki yaptığının vebalini tatsın. Allah, geçmişi affetmiştir. Kim bir daha yaparsa, Allah ondan öc alacaktır. Allah çok güçlüdür, öc alıcıdır....
Maidə Suresi, 105. Ayet:
Ey iman edenler, kendinize ve birbirinize sahip çıkın, duyarlı davranın. Siz doğru yolda bulunduğunuz, İslâm’ı yaşayarak sebat ettiğiniz takdirde, başlarına buyruk hareket edip, hak yoldan uzaklaşanlar, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih edenler size zarar veremezler. Hepiniz hesap vermek üzere Allah’ın huzuruna getirileceksiniz, işlemekte olduğunuz amellerinizin hepsini birer birer ortaya koyarak sizi hesaba çekecekti...
Maidə Suresi, 106. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler! Her hangi birinize ölüm hali geldiği o vasıyyet zemanı aranızdaki şehadet ya kendinizden adalet sahibi iki adam, veya yolculuk ediyordunuz da ölüm musıybeti başınıza geldise sizin gayrinizden iki diğeridir. Bunları nemazdan sonra alıkorsunuz, şübhelendiğiniz takdirde şöyle yemin ederler, «billâhi hısım da olsa yeminimizi hiç bir bedele değişmeyiz, Allahın şehadetini ketm de etmeyiz, biz o takdirde şübhesiz v
ebâ
le girenlerden oluruz.»...
Maidə Suresi, 107. Ayet:
Eğer bu iki şahidin (vebal altına girip) bir günahı hakkedeceklerine bilgi edinilirse, onların yerine, ölene daha yakın hak sahibi vârislerden iki kişi geçer ve Allah'a yemin ederek şöyle derler: «Yemin olsun ki bizim şâhidliğimiz onların şâhidliğinden daha haktır ve hakkı da aşmadık, aksi halde zâlimlerden oluruz.»...
Maidə Suresi, 107. Ayet:
Eğer bunların bir v
ebâ
le müstehıkk olduklarına vukuf hasıl edilirse o vakıt ercah olan bu ikinin yirine bunların aleyhlerinde bulundukları mukabil taraftan diğer iki kişi dikilir şöyle yemin ederler: «billâhı bizim şehadetimiz onların şehadetinden daha doğrudur ve hakkı tecavüz etmedik, şübhesiz o takdirde zalimlerden oluruz»...
Maidə Suresi, 107. Ayet:
Eğer o iki (şâhid) aleyhinde — (bu hususda) muhakkak bir vebale hak kazanmış (şâhidlikde hıyanet etmiş) olduklarına (dâir — bir) ıttıla haasıl edilirse o vakit, kendilerine hak terettüb eden (haksızlığa uğrayan mirasçılar) dan iki kişi ki onlar buna daha lâyık, (ölüye de) daha yakındırlar — öbürlerinin yerlerine geçerler. Binâen'aleyh «Vallahi bizim şâhidliğimiz (yeminimiz) o iki kişinin şâhidliğinden (yemininden) daha doğrudur. Biz (hakıykatı çiğneyib) aşmadık. Çünkü bu takdirde muhakkak ki zaa...
Maidə Suresi, 107. Ayet:
Şayet onların aleyhinde gerçekten bir vebale hak kazanmış oldukları ortaya çıkarsa; onların aleyhlerine hak iddia ettikleri iki kişi, bunların yerine geçer. Ve; bizim şehadetimiz onların şehadetinden daha doğrudur, biz haddi aşmadık, o takdirde biz, doğrusu zalimlerden oluruz, diye Allah'a yemin ederler....
Maidə Suresi, 111. Ayet:
Hani temiz giyimli, iyi niyetli istikamet sahibi olanlara, havârilere: 'Bana ve Rasulüme iman edin' diye ilham etmiştim. Onlar: 'İman ettik. Bizim İslâm’ı yaşayan müslümanlar olduğumuza, İslâm dininde sebat edeceğimize şâhit ol' demişlerdi....
Ənam Suresi, 31. Ayet:
Allâh'a kavuşmayı (nefslerinin hakikatinin Allâh Esmâ'sı olduğunun farkındalığını yaşayacaklarını) yalanlayanlar gerçekten hüsrana uğradılar! Nihayet o saat (ölümü tatma süreci) ansızın kendilerine geldiğinde, suçlarının yükünü sırtlanmış olarak şöyle dediler: "Yazıklar olsun bize, dünyada ihmal ettiğimiz çalışmalar yüzünden düştüğümüz mahrumiyete!". Dikkat edin, yüklendikleri (vebal) ne kötüdür!...
Ənam Suresi, 31. Ayet:
Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten ziyanda kaldılar; tâ ki Kıyametin kopuşu ansızın kendilerine gelince, günah ve veballerinin ağırlıklarını sırtlarına yüklendikleri halde, dünyadaki noksanlık ve kusurlarımızdan dolayı ah, yazıklar olsun bize I diyecekler. Ne kötüdür o yüklendikleri şey!...
Ənam Suresi, 31. Ayet:
hakikat hüsranda kaldı o: Allahın karşısına çıkacaklarını inkâr eden kimseler ki nihayet saat gelib ansızın kendilerini bastırıverince «eyvah! hayatta yaptığımız taksırlerden dolayı hasretlerimize bak» derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne fena yükler götürüyorlar!...
Ənam Suresi, 31. Ayet:
Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkacaklarını kendilerine ansızın Kıyamet gelinceye kadar inkâr eden kimseler, muhakkak hüsrâna uğramışlardır. Onlar bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş oldukları halde, «Eyvah bizlere, orada yaptığımız kusurlardan dolayı,» diyeceklerdir. Dikkat ediniz! Onların yüklenip taşıyacakları şeyler ne kadar kötü!...
Ənam Suresi, 54. Ayet:
Ayetlerimize îman (da sebat) edenler sana geldiği zaman de ki: «Selâm sizlere. Rabbiniz kendi üzerine (şu) rahmeti yazdı: İçinizden kim bilmeyerek bir fenalık yapıb da sonra arkasından tevbe etmiş ve düzelmiş ise şübhesiz ki O, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir. ...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
'Allah’ın dışında, kulları durumundaki yalvardıklarınıza kulluk ve ibadet etmem bana yasaklandı' de. 'Ben sizin çarpık isteklerinize, şahsî arzu ve ihtiraslarınıza uymayacağım. Aksi takdirde, hak yoldan uzaklaşarak, dalâleti, bozuk düzeni tercih etmiş olurum. O takdirde vahyile gösterilen hak yolda, İslâm’da sebat edenlerden de olamam.' de....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Onların hesabından hiç bir şey takvaada sebat edenlerin üstüne (lâzım) değil. Fakat (uhdelerine düşen) bir nasıyhatdir. Olur ki sakınırlar. ...
Ənam Suresi, 76. Ayet:
Fe lemmâ cenne aleyhil leylu reâ kevk
ebâ
(kevkeben), kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ efele kâle lâ uhıbbul âfilîn(âfilîne)....
Ənam Suresi, 82. Ayet:
İman edenler ve imanlarına şirk, baskı, zulüm, işkence, haksızlık, isyan ve inkâr bulaştırmayanlar, bunlara âlet olmayanlar, işte onlar güven içindedirler. Doğru, hak yolda, İslâm’da sebat edenlerdir.'...
Ənam Suresi, 88. Ayet:
1.
zâlike
: işte bu
2.
hudâ allâhi
: Allah'ın hidayeti
3.
yehdî
: hidayete erdirir
4.
bi-hî
: onunla
Ənam Suresi, 88. Ayet:
İşte bu Allah'ın hidayetidir. Kullarından dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve eğer şirk koşsalardı, elbette yapmış oldukları şeyler heba olurdu (boşa giderdi)....
Ənam Suresi, 95. Ayet:
Şüphe yok ki tohumları ve çekirdekleri yarıp nebatları ve ağaçları yetiştiren Allah'tır. Ölüden diri izhâr eder, diriden ölü. Budur Allah işte, nasıl oluyor da ondan yüz çeviriyorsunuz?...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Ve huvellezî enzele mines semâi mâ’(mâen), fe ahrecnâ bihî nebate kulli şey’in fe ahrecnâ minhu hadıran nuhricu minhu habben muterâkibâ(muterâkiben), ve minen nahli min tal’ıhâ kınvânun dâniyetun ve cennâtin min a’nâbin vez zeytûne ver rummâne muştebihen ve gayre muteşâbih(muteşâbihin), unzurû ilâ semerihî izâ esmere ve yen’ıh(yen’ıhî), inne fî zâlikum le âyâtin li kavmin yu’minûn(yu’minûne)....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
1.
ve huve ellezî
: ve o ki
2.
enzele
: indirdi
3.
min es semâi mâen
: semâdan su
4.
fe ahrecnâ
: böylece çıkardık...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Ve semadan suyu indiren O'dur. Böylece herşeyin nebatını (bitkisini) onunla (su ile) çıkarttık. Ve de ondan yeşillikler çıkarttık. Ondan da üst üste taneler (başaklar) ve hurma ağacının tomurcuklarından, sarkan hurma salkımları ve birbirine benzeyen ve benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nardan oluşan bahçeler çıkartırız. Onun meyvesine (ürününe), meyve verdiği zaman ve olgunlaştığı zaman bak. Mü'min olan kavim için, bunlarda elbette âyetler (deliller) vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Gökten yağmur yağdıran da odur. Sonra o yağmurla her çeşit n
ebâ
tı tomurcuklandırır, yeşertir, ondan da başaklar içinde birbirine bitişmiş, istiflenmiş tâneler meydana getirir. Hurma tomurcuklarından, elle yetişilecek kadar yakın salkımlar, bir bakımdan birbirine benzeyen, bir bakımdan benzemeyen üzümlerden, zeytinlerden, narlardan bağlar-bahçeler yetiştiririz. Bir meyve verince bakın onlara, bir de meyveleri olunca. Şüphe yok ki bütün bunlarda, inanan topluluğa deliller var....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
"HÛ" ki semâdan suyu inzâl eden!. . Onunla (semâdan inen su ile) HER ŞEYİN nebatını çıkardık! Ondan da bir yeşillik çıkardık. . . Ondan da birbiri üzerine gelişmiş habbeler (taneler); hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkarıyoruz. . . (Bunların) müteşabihi (birbirine benzeyenleri) ve müteşabih olmayanı da! Onun ürünlerine, bir ilk meyve verdiğinde ve bir de olgunlaştığında bakın. . . Muhakkak ki bunlarda iman eden halk için elbette işaretler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Gökten su (yağmur) indiren de O’dur. Sonra her çeşit nebatı (bitkiyi) biz onunla bitirip çıkardık. İçlerinden bir yeşillik çıkardık. Ondan da (yeşillikten de) birbiri üzerine binmiş (başak olmuş) taneler çıkarırız; hurma ağacının tomurcuklarından birbirine yakın salkımlar, üzümlerden bağlar, yaprakları birbirine benzer ve meyvaları benzemez olduğu halde zeytin ve nar ağaçları bitirdik. Her birinin meyvasına bakın: Bir ilk meyva verdiği zaman, bir de olgunlaştığı vakit! Şüphesiz size şu gösterile...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Yine odur, o ki Semâdan bir su indirdi, derken onunla her şeyin nebatını çıkardık, derken ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üzerine binmiş dâneler çıkarıyoruz, hurma ağacından da tal'ından sarkan salkımlar ve üzümlerden bağlar, zeytunu da narı da birbirine benzer benzemez, bakın her birinin meyvesine: Bir meyve verdiği vakıt, bir de kemale erişine, şüphesiz şu size gösterilende iyman ehli olanlar için bir çok âyetler vardır...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökden (bulutla) su indirendir. Sonra biz onunla bir şey'in (her nevin) nebatını (bitirib) çıkardık, içlerinden de taze ve yeşil (fidanlar) meydana getirdik ki ondan da (büyütüb) birbirinin üstüne binmiş tane (ler), hurma domurcuğundan (el ile tutulabilecek derecede) yakın salkımlar, birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bağçeler yapıb çıkarıyoruz. (Her birinin) meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de kemâle erişdiği vakit bakın. Şübhesiz ki bütün bunlarda ...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Ve o Hâlik-ı Kâdir'dir ki, gökten su indirmiştir. Sonra o su ile herşeyin nebatını çıkardık, sonra ondan da yeşil fidanlar çıkarıverdik. Fidanlardan biribiri üzerine binmiş başaklar çıkarıyoruz. Ve hurma ağacından, onun tomurcuğundan da yakın salkımlar çıkardık. Ve üzüm bahçeleri ve biribirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar çıkardık. Bakınız! Herbirinin meyve verdiği vakit meyvesine ve kemale erişine. Şüphe yok ki, bunda imân eder olan bir kavim için birçok âyetler vardır....
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Ve bir kez daha: İyilik yapmada sebat edenlere (nimetlerinizin) devamı olarak, Musaya, her şeyi tafsilatıyla bildiren ve (böylece insanları) rahmet ve hidayet(e erdiren) bu ilahi kelamı bağışladık ki, Rableri ile (nihai) buluşmaya inansınlar....
Ənam Suresi, 154. Ayet:
(BİLİNEN sürecin) ardından, iyilikte sebat edenlere nimetimizi tamamlamak, (gereken) her şeyi iyice açıklamak ve bir yol haritası ve bir rahmet olmak üzere Musa’ya ilahi kelamı bağışladık ki, (en sonunda) Rableriyle buluşacaklarına inansınlar!...
Ənam Suresi, 164. Ayet:
De ki: "O her şeyin Rabbi iken, Allâh'ın gayrı Rab mi düşünürüm! Her nefsin kazandığı sadece kendinedir. . . Bir suçlu, başka birinin suçunun vebalini yüklenmez! Sonra dönüşünüz Rabbinizedir! Hakkında ayrılığa düştüğünüz hususları size bildirecektir. "...
Ənam Suresi, 164. Ayet:
De ki: Allah her şeyin Rabbi olduğu halde ben O'ndan başka Rab mı arzulayıp ararım ? Herkesin kazandığı (günah ve vebal) kendisine aittir. Günah yükü taşıyan hiç kimse diğerinin günah yükünü taşımaz. Sonunda dönüşünüz Rabbınızadır; o zaman hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyi size bildirecektir....
Əraf Suresi, 19. Ayet:
Ve yâ âdemuskun ente ve zevcukel cennete fe kulâ min haysu şi'tumâ ve lâ takr
ebâ
hâzihiş şecerete fe tekûnâ minez zâlimîn(zâlimîne)....
Əraf Suresi, 33. Ayet:
Rabbım, de, ancak şunları haram buyurdu: Bütün fuhşiyyatı, açığını, gizlisini ve her türlü vebali, ve haksızlıkla bağyi ve Allaha hiç bir zaman bir bürhan indirmediği her hangi bir şeyi şirk koşmanızı, ve Allaha bilmediğiniz şeyler isnad etmenizi haram buyurdu...
Əraf Suresi, 48. Ayet:
Yine A’raf ehli, (kâfirlerin elebaşlarından kara) simalarıyla tanıdıkları bir takım adamlara nida edip diyecekler ki: “- Gördünüz mü? topladığınız mallarla yârânınız, kibirle azametiniz, size hiç fayda vermedi.”...
Əraf Suresi, 48. Ayet:
(Yine) a'raaf yârânı (kâfirlerden) sîmalarıyla tanıdıkları (elebaşı) birtakım adamlara şöyle nida ederek derler: «Ne çokluğunuz (yahut topladığınız mallar), ne de (hakka karşı) yeltenmekde devam etdiğiniz o kibr (-ü azamet) size hiç bir fâide vermedi». ...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen veş şemse vel kamere ven nucûme musahharâtin bi emrih(emrihi), e lâ lehul halku vel emr(emru), t
ebâ
rekallâhu rabbulâlemîn(âlemîne)....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
rabbe-kum
: sizin Rabbiniz
3.
allâhu ellezî
: Allah'tır ki o
4.
halaka
: yarattı
Əraf Suresi, 57. Ayet:
Yağmur rahmetinin önünde, rüzgârları müjdeci olarak gönderen O Allah’dır. Nihayet bu rüzgârlar buhar ile yüklü ağır ağır bulutları kaldırıp yüklendiği zaman, bakarsın ki, biz onları ölmüş (kurumuş) memleketlere sevketmişizdir. Böylece, o bulutla, o yere su indiririz de, o su ile her çeşit meyveleri çıkarırız. İşte bu ölü araziden bitkileri (n
ebâ
tâtı) çıkardığımız gibi, ölüleri de böyle çıkaracağız (dirilteceğiz). Gerektir ki, düşünür ve ibret alırsınız....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Vel beledut tayyibu yahrucu n
ebâ
tuhu bi izni rabbih(rabbihi), vellezî habuse lâ yahrucu illâ nekidâ(nekiden), kezâlike nusarriful âyâti li kavmin yeşkurûn(yeşkurûne)....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
1.
ve el beledu
: ve şehir, belde
2.
et tayyibu
: temiz
3.
yahrucu
: çıkar, çıkarır
4.
n
ebâ
tu-hu
: onun bitkisi, n...
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Ve güzel belde (toprağı verimli ülke), Rabbinin izniyle nebatı çıkarır. Ve kötü (verimsiz, çorak) olan ise, faydasız, kıt bitkilerden başka bir şey çıkarmaz. İşte böylece şükreden bir kavme âyetlerimizi açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Temiz ülkenin nebatı, Rabbinin izniyle çıkar, çorak yerdense pek az bir mahsul elde edilir. İşte biz, şükreden topluluğa delillerimizi bu çeşit tekrar edip durmadayız....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Tayyib beldenin nebatı (o beldenin) Rabbinin izni ile (Bi - izni RabbiHİ) çıkar. . . Habisten ise, faydasız olandan başkası çıkmaz. . . İşte böyle, değerlendiren bir kavim için işaretleri evirip çevirip anlatıyoruz....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Toprağı verimli olan güzel bir memleketin n
ebâ
tı, Rabbinin izniyle çıkar (ve yetişir) fena ve verimsiz olan bir yerin n
ebâ
tı ise çıkmaz; çıkan da bir şeye yaramaz. İşte âyetleri, şükredecek bir kavim için böyle açıklarız....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Hoş memleketin nebatı rabbının izniyle çıkar, fenasının ise çıkmaz, çıkan da bir şey'e yaramaz, şükredecek bir kavm için âyetleri böyle tasrif ederiz...
Əraf Suresi, 58. Ayet:
(Toprağı verimli) güzel memleketin nebatı, Rabbinin izniyle (bol) çıkar. Fena olandan ise fâidesi pek az bir şeyden başkası çıkmaz. İşte şükredecek bir kavm için âyetleri böyle çeşidli olarak açıklarız. ...
Əraf Suresi, 64. Ayet:
O'nu yalanladılar, biz de O'nunla berebar gemide bulunanları kurtardık, âyetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar kör bir kavim idiler....
Əraf Suresi, 90. Ayet:
Ve kâlel meleullezîne keferû min kavmihî le initteba’tum şuayben innekum izen le hâsirûn(hâsirûne)....
Əraf Suresi, 90. Ayet:
1.
ve kâle
: dedi
2.
el meleu
: ileri gelenler
3.
ellezîne
: o kimseler
4.
keferû
: inkâr ettiler, kâfir oldular
Əraf Suresi, 90. Ayet:
Ne var ki, kavimleri arasından, hakkı inkara şartlanmış olan elebaşları, (Şuaybın yandaşlarına:) "Doğrusu, eğer Şuayba uyarsanız, bilin ki, kaybedenlerden olacaksınız!" dediler....
Əraf Suresi, 90. Ayet:
Ve onun kavminden kâfir olmuş olan ileri gelenleri demişti ki: «Eğer Şuayb'e t
ebâ
iyyet ederseniz, şüphesiz siz o zaman en büyük zarara düşmüşler olursunuz.»...
Əraf Suresi, 125. Ayet:
(125-126) Onlar şöyle cevap verdiler: "Biz elbette Rabbimize döneceğiz. Senin bize kızman da sırf Rabbimizin bize gelen âyetlerine iman etmemizden! Biz de O’na yönelerek deriz ki: "Ey bizim büyük Rabbimiz! Sabır kuvvetiyle doldur kalbimizi, yağmur gibi sabır yağdır üzerimize ve sana teslimiyette sebat eden kulların olarak canımızı teslim al!"...
Əraf Suresi, 126. Ayet:
(125-126) Onlar şöyle cevap verdiler: "Biz elbette Rabbimize döneceğiz. Senin bize kızman da sırf Rabbimizin bize gelen âyetlerine iman etmemizden! Biz de O’na yönelerek deriz ki: "Ey bizim büyük Rabbimiz! Sabır kuvvetiyle doldur kalbimizi, yağmur gibi sabır yağdır üzerimize ve sana teslimiyette sebat eden kulların olarak canımızı teslim al!"...
Əraf Suresi, 147. Ayet:
1.
ve ellezîne
: ve o kimseler
2.
kezzebû
: yalanladılar
3.
bi âyâti-nâ
: âyetlerimizi
4.
ve likâi
: ve karşılaşma...
Əraf Suresi, 147. Ayet:
Ve âyetlerimizi ve ahirete ulaşmayı (hayatta iken ruhun Allah'a ulaşmasını) inkâr eden kimselerin amelleri, heba oldu (boşa gitti). Onlar, yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılır (karşılık verilir)?...
Əraf Suresi, 153. Ayet:
Kötülükleri işleyip de sonra ardından tövbe edenler ile iman(larında sebat) edenlere gelince şüphe yok ki, Rabbin ondan (tövbeden) sonra elbette çok bağışlayandır, çok merhamet edendir....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
'Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin mülkü ve hâkimiyetine sahip olan Allah’ın emirlerini tebliğ ile görevlendirdiği, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlüyüm. Hak ilâh yalnızca O’dur. O hayat verir, yaşatır, eceller gelince de ölümü gerçekleştirir. O halde, Allah’a; Allah’ın kelâmına, kitaplarına âyetlerine, mûcizelerine, emirlerine, hükümlerine iman eden ümmî Rasûlüne, Mekke’li, aslı nesli belli, öğrenim görmeyen, idrakl...
Əraf Suresi, 165. Ayet:
Vaktaki onlar artık edilen va'zları unutdular: Biz de kötülükden vaz geçirmekde sebat edenleri selâmete çıkardık. Zulmedenleri ise yapmakda oldukları Asıklar yüzünden şiddetli bir azâb ile yakaladık. ...
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
1.
iz
: idi, olmuştu, olduğu zaman
2.
yugaşşî-kum
: sizi bürüyor, kaplıyor
3.
en nuâse
: uyuklama hali
4.
emeneten
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
(Allah) size, Bedir savaşında korkudan emin olmak için hafif bir uyku veriyordu; ve üzerinize gökten bir yağmur yağdırıyordu ki, bununla abdestsizliğinizi giderip sizi temizlesin, Şeytanın vesvesesini (hak üzere olsaydınız susuz kalmazdınız, diye Şeytanın dürtüşünü) sizden kaldırsın, kalblerinize zafer için s
ebâ
t versin ve bu yağmur sebebiyle (kuraklıktan kaypak hale gelen kumluk arazide) ayaklarınızı sağlam durdursun....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Allah kendi katından bir güven işareti olarak sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Sizi arıtmak, sizden şeytan vesvesesini gidermek, kalblerinizi pekiştirmek ve sebatınızı artırmak için gökten size su indirmişti....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Hani O, size kendi katından bir emniyet olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi tertemiz yapmak, sizden şeytanın pisliğini gidermek, kalblerinizi pekiştirmek ve ayaklarınıza sebat vermek için gökten üstünüze bir su indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O zaman Allah kendi katından bir güven işareti olmak üzere, sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi tertemiz yapmak, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve (savaşta) ayaklarınıza sebat vermek için gökten üzerinize su indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O vakit Allah kendi katından bir emniyet vermek üzere sizi hafif bir uykuya daldırmış; sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinizi Allah'a bağlamak ve ayaklarınıza sebat vermek için gökten bir yağmur indirmişti....
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
1.
iz yuhî
: vahyetmişti
2.
rabbu-ke
: senin Rabbin
3.
ilâ el melâiketi
: meleklere
4.
ennî
: muhakkak ki ben
...
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Senin Rabbin meleklere vahyetmişti: “Muhakkak ki; Ben, sizinle beraberim. Artık âmenû olanlara (Allah'a ulaşmayı dileyenlere) sebat verin (destek olun). Kâfirlerin kalplerine korku vereceğim. Artık boyunlarının üzerine vurun. Ve onların bütün parmaklarına vurun.”...
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Hani Rabbin meleklere, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına” diye vahyediyordu....
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Hani Rabbin, şüphe yok ki ben, sizinleyim, inananları s
ebâ
t ettirin, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım, hadi vurun boyunlarını, vurun onların ellerine, ayaklarına diye meleklere vahyetmedeydi....
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Rabbin meleklere: 'Ben sizinleyim. İman edenleri sebatlı kılın. İnkar edenlerin kalplerine bir korku salacağım. Vurun boyunlarının üstüne ve vurun onların bütün parmaklarına' diye vahyediyordu....
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
O vakit Rabbin Meleklere şöyle vahyediyordu; “-Şüphesiz ki ben sizinle beraberim, hemen müminlere (yardım ve zafer ilham ederek kalblerine) sebat verin. Kâfirlerin kalblerine korku salacağım, hemen boyunları üstüne vurun (başlarını kesin), el ve ayakları etrafına vurun.”...
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Hani Rabbin meleklere : Muhakkak ben sizinle beraberim; imân edenlerin (moral vererek) sebatlarını sağlayın, diye vahyetmişti. İnkâr edip duranların kalblerine korku ve dehşet salacağım. Artık (ey mü'minler,) vurun onların boyunlarına, vurun onların her bir parmağına....
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
İşte o anda Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: «Ben sizinle beraberim, müminlere sebat verin. Kâfirlerin yüreğine korku salacağım, hemen boyunlarının üstüne vurun, parmaklarına, parmaklarına vurun»....
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Hani Rabbin meleklere: «Şübhesiz ki ben sizinle beraberim. Haydi îman eden (o mücâhîd) lere sebat ilham edin» diye vahyediyordu. «Ben, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. (Ey mü'minler) hemen vurun boyunlarının üstüne, vurun onların her bir parmağına» (diyordu). ...
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Yine o vakit Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: 'Şübhesiz ben sizinle berâberim; haydi îmân edenlere s
ebâ
t verin! İnkâr edenlerin kalblerine korku salacağım; haydi vurun (onların) boyunları üstüne! Ve vurun onların bütün parmaklarına!'...
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Hani Rabbın, meleklere: Ben sizinleyim, haydi iman edenlere sebat verin, diye vahyetmişti. Ben, küfretmiş olanların kalblerine korku salacağım. Artık siz de vurun boyunlarının üstüne, vurun tüm parmaklarına....
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
O an Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: -Ben sizinle bereberim, iman edenlere sebat verin! Ben kafirlerin kalbine korku salacağım. Siz de boyunlarını vurun, parmaklarını doğrayın!...
Ənfal Suresi, 12. Ayet:
Rabbin meleklere vahyediyordu ki: "Muhakkak Ben sizinle beraberim, haydi siz de müminlere sebat ve cesaret verin. Kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Haydi vurun onların boyunlarına, vurun onların parmaklarına!"...
Ənfal Suresi, 19. Ayet:
Eğer (ey kâfirler) feth istiyorsanız işte size feth gelmiştir. Ve eğer vazgeçerseniz artık o sizin için hayırlıdır. Ve eğer dönerseniz Biz de döneriz. Ve elbette cemaatiniz çok olsa da size bir şey ile faidebahş olamayacaktır. Ve muhakkak ki, Allah Teâlâ mü'minler ile beraberdir....
Ənfal Suresi, 36. Ayet:
Allah yolundan alıkoymak için mallarını harcayan kâfirler, yakında yine onu harcayacaklardır. Sonra da (gayelerine erişemiyeceklerinden) bu, onlara pişmanlık ve yürek acısı olacak, sonunda mağlûp olacaklardır. Küfürlerinde s
ebâ
t edenler, toplanıp cehenneme götürüleceklerdir....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: îmân eden, âmenû olan kimseler
3.
izâ lekîtum
: karşı karşıya geldiğiniz, karşılaştığınız zaman
4.
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey âmenû olanlar! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman artık sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki; böylece felâha eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey inananlar, bir toplulukla karşılaştınız mı mutlaka s
ebâ
t edin ve Allah'ı çok anın da kurtulun murâdınıza erişin....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki başarıya erişesiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey mü’minler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman, s
ebâ
t edin ve Allah’ı çok anın ki, kurtulabilesiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey imân edenler! (savaşmak üzere çıkan) düşman topluluğu ile karşılaştığınız vakit, (korkmayın) sebat edin, Allah'ı çokça anın ki kurtuluşa (ve başarıya) eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler! Herhangi bir topluluk ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki başarıya erişesiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler bir düşman kümesiyle karşılaştığınız vakıt sebat edin ve Allahı çok zikreyleyin ki felâha irebilesiniz...
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler, bir düşman kümesi ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki, kurtuluşa eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler, bir düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çokça zikredin ki, kurtuluşa eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey îman edenler, (harbeden) bir (düşman) topluluğuna çaldığınız vakit sebat edin ve Allâhı çok anın. Tâki umduğunuza kavuşasınız. ...
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey îmân edenler! Bir (düşman) ordu(su) ile karşılaştığınız zaman, artık s
ebâ
t edin ve Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler; bir toplulukla karşılaşırsanız sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki felaha eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey imân edenler! Bir tâife ile karşılaştığınız zaman artık sebat ediniz ve Allah Teâlâ'yı zikrediniz. Tâ ki felâh bulasınız....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler! Düşman topluluğu ile karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki umduğunuza kavuşabilesiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler! Savaş esnasında karşı karşıya geldiğiniz düşman birliğine karşı dayanın, sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki felah bulasınız....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey inananlar, bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allâh'ı çok anın ki, başarıya erişesiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah'ı çok anın ki başarıya ulaşasınız....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey inananlar! Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınızda sebat edin. Allah'ı çok anın ki zafere ulaşabilesiniz....
Ənfal Suresi, 46. Ayet:
Allaha ve Onun Resulüne itaat edin. Birbirinizle çekinmeyin. Sonra korku ile za'fa düşersiniz, rüzgârınız (kesilib) gider. Bir de sabr(-u sebat) edin (katlanın). Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir. ...
Ənfal Suresi, 65. Ayet:
Ey Peygamber; müminleri savaşa teşvik et. İçinizden sabır ve sebat edecek yirmi kişi bulunursa, onlar iki yüz kişiye galebe ederler. Eğer sizden yüz kişi olursa, kâfirlerden bin kişiye galebe çalarlar. Çünkü onlar, gerçeği ve neticeyi anlayamıyan bir kavimdirler. (Müslümanların çoğalması ile bu âyeti kerimenin hükmü, bundan sonra gelen şu âyeti kerime ile nesh edilmiştir.)...
Ənfal Suresi, 65. Ayet:
Ey peygamber, mü'minleri harbe teşvik et. Eğer içinizden sabr-u sebata mâlik yirmi (kişi) bulunursa onlar iki yüze galebe ederler. Eğer sizden yüz (kişi) olursa kâfirlerden binini yener. Çünkü onlar anlamazlar güruhudur. ...
Ənfal Suresi, 66. Ayet:
Fakat şimdi Allah size savaştaki hükmü hafifletti ve bildi ki sizde muhakkak bir zaaf var. Artık sizden yüz tane sabır ve sebat sâhibi, ikiyüzü yener ve siz bin kişi olsanız Allah'ın izniyle iki binini altedersiniz ve Allah, sabır ve s
ebâ
t edenlerle berâberdir....
Ənfal Suresi, 66. Ayet:
Şimdi Allah sizden (yükü) hafîfletdi. Bildi ki size muhakkak bir za'f vardır. O halde eğer içinizden (azimli) sabırlı yüz (kişi) olursa iki yüzü yenerler, eğer, sizden bin (kişi) olursa iki bine galebe çalarlar, Allahın izniyle. Allah sabr-u sebat edenlerle beraberdir. ...
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün elebaşlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riayet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar da dininize dil uzatıp saldırırlarsa. o takdirde küfrün ileri gelen elebaşlarıyla savaşın ; çünkü onların gerçekten yeminleri yoktur. Olur ki (bu tutum ve döneklikten) vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer onlarla antlaşma yaptıktan sonra antlarını bozarlar da dininize dil uzatırlarsa kafirlerin elebaşları ile savaşınız. Çünkü onlar için yeminin bir anlamı yoktur. Belki can korkusu ile saldırılarına son verirler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, o zaman küfrün elebaşları ile savaşın. Çünkü onların yeminleri boştur. Belki vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer antlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, o zaman inkârın elebaşlarını öldürün. Çünkü onlar için yeminin bir değeri yoktur. Onlar ancak böylece tecavüzden vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer verdikleri ahitten sonra yeminlerini bozar, dininize saldırırlarsa, o zaman küfrün elebaşlarını öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Böyle yaparsanız hal ve gidişlerine son verebilirler....
Tövbə Suresi, 17. Ayet:
1.
mâ kâne
: olmaz, olmadı
2.
li el muşrikîne
: müşrikler için
3.
en ya'murû
: imar etmeleri
4.
mesâcide allâhi
: ...
Tövbə Suresi, 17. Ayet:
Müşriklerin, Allah'ın mescidlerini imar etmeleri olmaz. Kendilerinin (nefslerinin) küfürlerine (inkârlarına, kâfirliklerine) şahitler iken. İşte onların amelleri heba olmuştur. Ve onlar, ateşte ebedî kalacak olanlardır....
Tövbə Suresi, 18. Ayet:
Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara, âhiret gününe iman edenler, namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan kılanlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenler, Allah’tan başkasından korkmayanlar imar ederler, canlandırırlar, şenlendirirler. Bunların, hidayete ermiş olanlardan, hak yolda, İslâm’da sebat edenlerden olmaları umulur....
Tövbə Suresi, 51. Ayet:
Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ, huve mevlânâ, ve alâllâhi felyetevekkelil mu’minûn(mu’minûne)....
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
1.
ke ellezîne
: o kimseler gibi
2.
min kabli-kum
: sizden önceki
3.
kânû eşedde
: daha şiddetli, kuvvetli idiler
4.
min-kum
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
Sizden önceki kimseler gibisiniz. Kuvvet olarak, mal ve evlât olarak daha çoktular, sizden daha kuvvetli idiler (oldular). Böylece nasipleri kadar faydalandılar (metalandılar), sizden önceki kimselerin kendi nasipleri kadar faydalandığı gibi siz de nasibiniz kadar faydalandınız. Ve (dünya metaına) dalanlar gibi siz de daldınız. İşte onlar, onların amelleri heba oldu (boşa gitti). İşte onlar, hüsrana uğrayanlardır....
Tövbə Suresi, 91. Ayet:
Allâh ve Rasûlüne içtenlikle durumlarını açan malî yetersizlik içinde olanlara, hastalara ve bu yolda bağışlayacak bir şeyi bulamayanlara (sefere çıkmadıkları için) bir vebal yoktur. . . İyilik yapmak için yaşayanların kınanması söz konusu değildir. Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir....
Tövbə Suresi, 91. Ayet:
Zayıflara, hastalara ve harcayacak bir şeyleri bulunmayanlara, Allah'a ve Resul'üne sâdık kaldıkları takdirde bir vebal yoktur. İyilik edenlerin aleyhine de yol yoktur. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir....
Tövbə Suresi, 92. Ayet:
Kendilerine binek vermen için sana geldiklerinde: “Size bir binek bulamıyorum. ” dediğin zaman, infak edecek bir şey bulamadıkları için üzüntüden gözyaşı dökerek geri dönenlere de bir vebal yoktur....
Tövbə Suresi, 101. Ayet:
Ve sizin etrafınızdaki bedevîlerden ve Medîne ahalisinden münafıklar vardır. Münafıklık üzerine sebat edip durdular. Onları sen bilmezsin, onları Biz biliriz. Elbette onları iki kere muazzep edeceğiz, sonra da daha büyük bir azaba döndürüleceklerdir....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî n
ebâ
tul ardı mimmâ ye'kulun nâsu vel en'âm(en'âmu), hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâren fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil ems(emsi), kezâlike nufassilul âyâti li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne)....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
1.
innemâ
: sadece, yalnız, ancak
2.
meselu el hayâti ed dunyâ
: dünya hayatının meselesi (örneği, durumu)
3.
ke mâin
: su gibidir
4.
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünyâ yaşayışı, gökten yağdırdığımız yağmura benzer ancak; insanların ve hayvanların yiyecekleri nebatların bünyelerine girer, karışır onlara, yeşertir, yetiştirir onları ve sonucu, yeryüzü güzelleşip bezenince ve tarlaların, bağların sâhipleri, kendilerini, onlardan faydalanmaya güçleri yeter sanınca bir gece, yahut gündüz, apansızın emrimiz gelip çatar, her şeyi öylesine kökünden kesip biçer, kurutup gider ki sanki dün, hiçbiri yokmuş. İşte biz, düşünce sâhibi olan topluluğa delillerimizi böyl...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir. Onunla, insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri nebatlar bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir ve yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada, geceleyin veya gündüzün emrimiz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte Biz böylece ayetlerimizi, düşünen insanlar için, apaçık beyan ederiz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünyâ yaşayışının haali gökden indirdiğimiz bir su gibidir ki onunla yer yüzünün — gerek insanların, gerek davarların yiyeceği — nebat (lar) ı (ağ gibi birbirine örülüb) karışmışdır. Tam yer, zînet ve ihtişamını takınıb süslendiği, saahibleri de ona (biçmiye, yemişlerini, mahsullerini toplamıya) herhalde kaadir olduklarını sandıkları bir sırada geceleyin veya gündüzün ona emrimiz (don gibi, kasırga gibi, sel gibi bir âfetimiz) gelivermişdir ki sanki dün de yerinde yokmuş gibi onu ta kökünden kop...
Yunus Suresi, 26. Ayet:
İyi ve yararlı işler yapmakta sebatlı olanları (karşılık olarak) daha iyisi ve ondan da fazlası beklemektedir. (Kıyamet Günü'nde) onların yüzlerini ne bir kararma, ne de bir aşağılanma gölgelemeyecektir: İşte bunlardır cennetlikler; orada ebedi kalacak olanlar....
Yunus Suresi, 26. Ayet:
İyi ve yararlı davranmakta sebat gösterenlere, (karşılık olarak) ondan daha iyisi ve (kat kat) fazlası var. Dahası (o gün) onların ne yüzleri kara çıkar, ne de onursuzluktan başları eğilir: işte bunlar Cennet’in sakinleridirler; orada yerleşip kalmak üzere girerler....
Yunus Suresi, 66. Ayet:
Uyan: Göklerde kim var, Yerde kim varsa hep Allahındır, Allahdan başkasına tapanlar dahi, şeriklerin tebaası olmazlar, ancak zanne teba'ıyyet ederler ve ancak kendi mızraklarıyle ölçer yalan söylerler...
Yunus Suresi, 66. Ayet:
Agâh olunuz ki, göklerde kim var ise ve yerde kim var ise şüphe yok ki, Allah Teâlâ'nındır. Allah Teâlâ'dan başkasına tapanlar da şeriklere tebaiyyet etmiş olmazlar. Onlar zandan başkasına tebaiyyet etmiyorlar ve onlar yalan söyler kimselerden başka değildirler....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Neticede (ve bidâyetde) Musâya kavminin bir zürriyyetinden başkası — Fir'avn ile elebaşlarının kendilerine açacağı belâdan korkusuna — îman etmedi. Çünkü Fir'avn o yerde (Mısırda) cidden gaalibdi ve cidden aşırı gidenlerdendi. ...
Yunus Suresi, 89. Ayet:
(Allah:) "Bu dileğiniz kabul olundu" dedi, "öyleyse, siz ikiniz dosdoğru yolda sabır ve sebatla devam edin ve (doğru nedir, eğri nedir) bilmeyenlerin yolunu izlemeyin!"...
Yunus Suresi, 105. Ayet:
(Ey İnsanoğlu,) işte böyle (sen de) yüzünü, yalancı, aldatıcı şeylerden bütünüyle arınmış olarak, sebat ve samimiyetle (gerçek) inanca çevir; Allah'tan başkasına tanrılık yakıştıranlardan olma....
Yunus Suresi, 108. Ayet:
'Ey insanlar! Toplumda hakça bir düzen gerçekleştirmeniz için Hak kitap Kur’ân Rabbinizden size geldi. Kim hidayet rehberi Kur’ân’ı, hak yolu, İslâm’ı tercih ederek kabullenir, hak yolda sebat ederse, ancak kendi iyiliği, kurtuluşu için hak yola girmiş, İslâmî hayatı yaşamış olur. Kim başına buyruk davranarak hak yoldan uzaklaşır, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ederse, yalnızca kendi felâketini hazırlamış, kendisi zarara ziyana uğramış olur. Ben sizin adınıza Allah’a karşı savunma yapamam...
Yunus Suresi, 109. Ayet:
(Habîbim) sana her ne vahy ediliyorsa ona tâbi ol. Allah (ın) hükm (ü zuhur) edinceye kadar sabr (u sebat) et. O, haakimlerin en hayırlısıdır. ...
Hud Suresi, 16. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
ellezîne
: o kimseler
3.
leyse
: yoktur, değildir
4.
lehum
: onlar için
Hud Suresi, 16. Ayet:
İşte onlar, onlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Ve orada (dünyada) yaptıkları şeyler, heba oldu (boşa gitti). Ve yapmış oldukları şeyler bâtıldır (geçersizdir)....
Hud Suresi, 16. Ayet:
Fakat onlar, ahirette öyle olurlar ki, kendilerine ateşten başka birşey yoktur ve orada yaptıkları bütün iyilikler heba olmuştur, bütün yaptıkları boştur....
Hud Suresi, 25. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun ki
2.
erselnâ
: biz gönderdik
3.
nûhan
: Nuh'u
4.
ilâ kavmi-hi
: kendi (onun) kavmine
Hud Suresi, 27. Ayet:
Bunun üzerine kavminden küfredenlerin elebaşları «Biz seni kendimiz gibi bir insandan başka olarak görmüyoruz. Basıyt ve zaahirî bir görüşle (uyan) en aşağı tabakalarımızdan başkasının sana tâbi olduğunu da görmüyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü dahi görmüyoruz. Biz sizi bil'akis yalancılar sanıyoruz» dedi (ler). ...
Hud Suresi, 27. Ayet:
Bunun üzerine kavminden küfredenlerin elebaşları dediler ki: Biz, senin ancak kendimiz gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İçimizde sadece ayak takımının, başlangıçta düşünmeden sana uydukları gözümüzün önündedir. Sizin bize üstün bir meziyyetinizi görmüyoruz. Aksine biz, sizi yalancılar sanıyoruz....
Hud Suresi, 35. Ayet:
Yoksa: 'Muhammed bu kıssayı uydurdu' mu diyorlar. Sen: 'Eğer bunu uydurdu isem, günahım, vebalim bana ait. Fakat ben sizin, İslâm’a planlı cephe alma günahınızdan, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçunuzdan sorumlu değilim.' de....
Hud Suresi, 35. Ayet:
Yoksa onu uydurdu mu diyorlar ? De ki: Eğer onu uydurdumsa, günah ve vebali benim üzerimedir ve ben sizin işlediğiniz günah ve vebalinizden beriyim, dedi....
Hud Suresi, 35. Ayet:
Yoksa onu uydurdu mu diyorlar? De ki: eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır, halbuki ben sizin yüklendiğiniz vebalden berîyim...
Hud Suresi, 35. Ayet:
Yoksa: «Onu uydurdu mu?» diyorlar? De ki: «Eğer uydurdumsa vebali boynumadır. Oysa ben, sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım!»...
Hud Suresi, 35. Ayet:
Yoksa «Onu uydurdu» mu diyorlar? De ki; «Eğer uydurdumsa vebali benim boynumadır. Bense sizin yüklendiğiniz vebalden uzağım»....
Hud Suresi, 35. Ayet:
Yoksa: «onu kendiliğinden uydurdu» mu derler? De ki: Ben bunu uydurduysam vebali banadır. Oysa ben, sizin işlediğiniz günahlardan tamamen uzağım....
Hud Suresi, 35. Ayet:
Yoksa onlar: “Bunu uydurdu. ” mu diyorlar? De ki: “Bunu ben uydurduysam v
ebâ
li bana âittir. Oysa ben sizin işlediğiniz günahlardan uzağım. ”...
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun’a, devlet büyüklerine ve kodamanlarına gönderdik. Kodamanları da dahil tebaası Firavun’un düzenine tâbi oldu. Halbuki Firavun’un idaresi, aldığı kararlar, hükümet şekli, mâkul, doğru, hayırlı, düzenli, huzurlu değildi, aydınlatıcı, yol gösterici, rehberlik edici bir bir yönetim hiç değildi....
Yusif Suresi, 8. Ayet:
İz kâlû le yûsufu ve ehûhu ehabbu ilâ ebînâ minnâ ve nahnu usbeh(usbehtun), inne
ebâ
nâ le fî dalâlin mubîn(mubînin)....
Yusif Suresi, 8. Ayet:
1.
iz kâlû
: dedikleri zaman, demişlerdi
2.
le yûsufu
: gerçekten, elbette Yusuf
3.
ve ehû-hu
: ve onun kardeşi
4.
ehabbu
Yusif Suresi, 11. Ayet:
Kâlû yâ
ebâ
nâ mâ leke lâ te’mennâ alâ yûsufe ve innâ lehu lenâsıhûn(lenâsıhûne)....
Yusif Suresi, 11. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
yâ
ebâ
-nâ
: ey babamız
3.
mâ leke
: sana ne oluyor, ne oldu
4.
lâ te'men-nâ alâ
: bize emniye...
Yusif Suresi, 16. Ayet:
Ve câû
ebâ
hum işâen yebkûn(yebkûne)....
Yusif Suresi, 16. Ayet:
1.
ve câû
: ve geldiler
2.
ebâ
-hum
: (onların) babaları
3.
işâen
: yatsı vakti
4.
yebkûne
: ağlıyorlar
Yusif Suresi, 17. Ayet:
Kâlû yâ
ebâ
nâ innâ zehebnâ nestebiku ve tereknâ yûsufe inde metâınâ fe ekelehuz zi’bu, ve mâ ente bi mu’minin lenâ ve lev kunnâ sâdikîn(sâdikîne). ...
Yusif Suresi, 17. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
yâ
ebâ
-nâ
: ey babamız
3.
in-nâ
: muhakkak ki, gerçekten biz
4.
zehebnâ
: biz gittik
Yusif Suresi, 38. Ayet:
Vetteba’tu millete âbâî ibrâhîme ve ishâka ve ya’kûb(ya’kûbe), mâ kâne lenâ en nuşrike billâhi min şey(şey’in), zâlike min fadlillâhi aleynâ ve alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûn(yeşkurûne)....
Yusif Suresi, 38. Ayet:
1.
ve itteba'tu
: ve ben tâbî oldum
2.
millete
: dîn
3.
âbâî
: atalarım, babalarım
4.
ibrâhîme
: İbrâhîm
...
Yusif Suresi, 47. Ayet:
Kâle tezreûne seb’a sinîne de’
ebâ
(de’eben), fe mâ hasadtum fe zerûhu fî sunbulihî illâ kalîlen mimmâ te’kulûn(te’kulûne)....
Yusif Suresi, 61. Ayet:
Kâlû senurâvidu anhu
ebâ
hu ve innâ le fâ’ilûn(fâ’ilûne). ...
Yusif Suresi, 61. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
se nurâvidu
: isteyeceğiz, istemeye çalışacağız
3.
an-hu
ebâ
-hu
: onu babasından
4.
ve in-nâ
...
Yusif Suresi, 63. Ayet:
Fe lemmâ receû ilâ ebîhim kâlû yâ
ebâ
nâ munia minnel keylu fe ersil meanâ ehânâ nektel ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne). ...
Yusif Suresi, 63. Ayet:
1.
fe lemmâ
: böylece, olduğu zaman
2.
receû
: döndüler
3.
ilâ
: ...e, ...a
4.
ebî-him
: (onların) babaları
Yusif Suresi, 65. Ayet:
Ve lemmâ fetehû metâahum vecedû bidâatehum ruddet ileyhim, kâlû yâ
ebâ
nâ mâ nebgî, hâzihî bidâatunâ ruddet ileynâ, ve nemîru ehlenâ ve nahfazu ehânâ ve nezdâdu keyle beîr (beîrin), zâlike keylun yesîr(yesîrun)....
Yusif Suresi, 65. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman
2.
fetehû
: açtılar
3.
metâa-hum
: metalarını, eşyalarını
4.
vecedû
: buldular
<...
Yusif Suresi, 80. Ayet:
Fe lemmestey’esû minhu halesû neciyyâ(neciyyen), kâle kebîruhum e lem ta’lemû enne
ebâ
kum kad ehaze aleykum mevsikan minallâhi ve min kablu mâ ferrattum fî yûsuf(yûsufe), fe len ebrahal arda hattâ ye’zene lî ebî ev yahkumallâhu lî ve huve hayrul hâkimîn(hâkimîne)....
Yusif Suresi, 80. Ayet:
1.
fe lemmestey'esû
: artık umutlarını kestikleri zaman
2.
min-hu
: ondan
3.
halesû
: ayrıldılar, bir kenara çekildiler
4.
neci...
Yusif Suresi, 81. Ayet:
Irciû ilâ ebîkum fe kûlû yâ
ebâ
nâ innebneke serak(seraka), ve mâ şehidnâ illâ bimâ alimnâ ve mâ kunnâ lil gaybi hâfizîn(hâfizîne)....
Yusif Suresi, 81. Ayet:
1.
ırciû
: dönün
2.
ilâ ebî-kum
: babanıza
3.
fe kûlû
: böylece deyin, söyleyin
4.
yâ
ebâ
-nâ
: ey babamız
Yusif Suresi, 97. Ayet:
Kâlû yâ
ebâ
nestagfir lenâ zunûbenâ innâ kunnâ hâtıîn(hâtıîne)....
Yusif Suresi, 97. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
yâ
ebâ
nestagfir
: ey babamız mağfiret dile
3.
lenâ
: bize, bizim için
4.
zunûbe-nâ
: bizim gü...
Rəd Suresi, 14. Ayet:
Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ k
ebâ
sitı keffeyhi ilâl mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıhî, ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin)....
Rəd Suresi, 22. Ayet:
İşte onlar Rablerinin rızasını elde etme yolunda sebat gösterirler; hem salatı ikame ederler hem de kendilerine verdiğimiz nimetlerden gizlice ve açıktan sarf ederler; dahası, kötülüğü iyilikle ortadan kaldırırlar. İşte onlar, (bu) diyarın mutlu sona ulaşacak sakinleridirler....
Rəd Suresi, 24. Ayet:
"Size selam olsun! Çünkü siz (iyilikte) sebat ettiniz!" (diyecekler). (Hal) böyleyse, ahirette erişilecek olan bu mutlu son ne hoş ve ne güzel!...
Rəd Suresi, 37. Ayet:
Ve kezâlike enzelnâhu hukmen arabiyyâ(arabiyyen), ve le initteba’te ehvâehum ba’de mâ câeke minel ilmi mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ vâk(vâkın)....
Rəd Suresi, 37. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve işte böyle, böylece
2.
enzelnâ-hu
: onu biz indirdik
3.
hukmen
: bir hüküm olarak
4.
arabiyyen
İbrahim Suresi, 12. Ayet:
Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler....
İbrahim Suresi, 12. Ayet:
Hem, bizim, Allah’a tevekkül etmememiz için, hangi özür olabilir ki, O bize yollarımızı dosdoğru göstermiş, hidayet vermiştir. Elbette bize yaptığınız eziyetlere sabredeceğiz. O halde tevekkül edenler, yalnız Allah’a tevekkül etmekte sebat etsinler”...
İbrahim Suresi, 12. Ayet:
«Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler.»...
İbrahim Suresi, 12. Ayet:
«Hem biz ne diye Allaha güvenib dayanmayalım ki bize dosdoğru yolları O göstermişdir. Bize yapdığınız eziyyetlere elbette katlanacağız. Tevekkül edenler dahi yalınız Allaha güvenib dayanmakda sebat etmelidir». ...
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Kötü bir kelimenin haali de (göğdesi) toprağın üstünden koparılıvermiş kötü bir ağaç gibidir ki onun hiç bir sebatı (tutunma ve yerinde kalma kaabiliyyeti) yokdur. ...
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Kötü bir sözün misâli ise, yerin üstünden koparılmış, kötü bir ağaca benzer ki onun için bir sebat yoktur....
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Habis bir kelimenin misali ise, yerin üzerinden kapanmış nâpâk bir ağaç gibidir ki, onun için bir sebat yoktur....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
1.
yusebbitu allâhu
: Allah sebat ettirir
2.
ellezîne âmenû
: ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler, âmenû olanlar
3.
bi el kavli es sâbiti
: sabit söz ile
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) sabit sözle dünya ve ahiret hayatında sebat ettirir. Ve zalimleri dalâlette bırakır. Allah dilediği şeyi yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah, inananlara dünyâ yaşayışında da, âhirette de o sâbit sözle sebat verir ve zulmedenleri saptırır ve Allah, dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp saptırır; Allah dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Tanrı, inananları, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp saptırır. Tanrı dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah, îman, edenlere dünyâ hayaatında da, âhiretde de, o sabit söz (ler) inde, dâima sebat ihsan eder. Allah zaalimleri (kâfirleri) şaşırtır. Allah ne dilerse yapar. ...
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah îmân edenlere, dünya hayâtında da, âhirette de sağlam sözle (kelime-i şehâdetle) sebat verir. Allah, zâlimleri ise (kendi zulümleri sebebiyle) dalâlete atar ve Allah, dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah iman edenlere hem dünyada hem de ahirette o sâbit söz üzerinde daima sebat ihsan eder. Zâlimleri de saptırır. Allah dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah, iman edenleri, dünya hayatında ve ahirette sapasağlam sözle sebat içinde kılar. Zalimleri de şaşırtıp saptırır; Allah dilediğini yapar....
Hicr Suresi, 19. Ayet:
1.
ve el arda
: ve yeryüzü
2.
medednâ-hâ
: biz onu uzattık (yaydık)
3.
ve elkaynâ
: ve biz koyduk, bıraktık
4.
fî-hâ
<...
Hicr Suresi, 19. Ayet:
Yeri de (döşeyib) yaydık. Onda sabit dağlar (yaratıb) koyduk, oralarda (hikmet ve maslahatla) ölçülmüş her şeyden (münâsib) nebatlar bitirdik. ...
Hicr Suresi, 19. Ayet:
Yeryüzünü ise yaydık; oraya sâbit dağlar yerleştirdik ve orada ölçülü herşeyden (her n
ebâ
ttan) bitirdik....
Hicr Suresi, 19. Ayet:
Yeri de yaydık, genişlettik ve oraya sağlam dağlar çaktık ve orada hikmetle ölçülmüş olarak her türlü nebatı yetiştirdik....
Hicr Suresi, 31. Ayet:
İllâ iblîs(iblîse),
ebâ
en yekûne meas sâcidîn(sâcidîne)....
Hicr Suresi, 31. Ayet:
1.
illâ
: ancak, yalnız, hariç
2.
iblîse
: iblis (şeytan)
3.
ebâ
: kaçındı (direnerek)
4.
en yekûne
: olmak
Nəhl Suresi, 10. Ayet:
O, o (Hâlik-ı Kerîm)dir ki: Sizin için gökten bir su indirdi. Ondan bir içilecek şey vardır ve ondan nebatat yetişir, onda (hayvanlarınızı) otlatırsınız....
Nəhl Suresi, 25. Ayet:
Kıyamet günü hem kendi veballerini bütünüyle yüklenip taşımaları ve ilimsizce saptırdıkları kimselerin veballerinden de (bir kısmını) yüklenmeleri için (böyle söylerler). . . Kesinlikle bilin ki, yüklendikleri ne kötüdür!...
Nəhl Suresi, 25. Ayet:
(Bu tutum ve sözleriyle) Kıyamet günü, günah ve veballerini tastamam ve bir de bilgisizce saptırdıkları kişilerin günah ve veballerini yüklenecekler. Dikkat et, yüklendikleri yük ne kötüdür!...
Nəhl Suresi, 25. Ayet:
Şunun için Kıyamet günü kendi veballerini kâmilen yüklendikten başka ılimsizlikleri yüzünden ıdlâl ettikleri kimselerin veballerinden bir kısmını da yüklenecekler, bak ne fena yük yükleniyorlar...
Nəhl Suresi, 25. Ayet:
(Böyle söylemeleri ancak şu akıbete uğrayacakları içindir:) Çünkü onlar kıyamet gününde kendilerinin günâh yüklerini kamilen taşıdıktan başka sapdırdıkları bilgisiz kimselerin veballerinden bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat et ki onların sırtlayacakları bu yükler ne kötüdür! ...
Nəhl Suresi, 25. Ayet:
Ki kıyâmet günü hem kendi v
ebâ
llerini tam olarak yüklensinler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin v
ebâ
llerinden bir kısmını. Bak, ne kötü şey yükleniyorlar!...
Nəhl Suresi, 42. Ayet:
(O muhacirler hak yolunda) sabr-u sebat edenler ve ancak Rablerine güvenib dayanmakda olanlardır. ...
Nəhl Suresi, 80. Ayet:
1.
vallâhu (ve allâhu)
: ve Allah
2.
ceale
: kıldı, yaptı
3.
lekum
: size, sizin için
4.
min buyûti-kum
: sizin ev...
Nəhl Suresi, 94. Ayet:
1.
ve lâ tettehızû
: ve edinmeyin
2.
eymâne-kum
: yeminlerinizi
3.
dehalen
: hile, tuzak, aldatma
4.
beyne-kum
: s...
Nəhl Suresi, 94. Ayet:
Yeminlerinizi aranızda fesada araç edinmeyin, aksi halde (İslâm'da) sebat etmişken ayağınız kayar da (insanları) Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü tadarsınız. Sizin için (ahirette de) büyük bir azap vardır....
Nəhl Suresi, 94. Ayet:
Yeminlerinizi aranızda fesada araç edinmeyin, aksi halde (İslâm'da) sebat etmişken ayağınız kayar da (insanları) Allah yolundan alıkoymanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü tadarsınız. Sizin için (ahirette de) büyük bir azap vardır....
Nəhl Suresi, 94. Ayet:
Hem yeminlerinizi aranızda bir hîle edinmeyin; yoksa bir ayak, sebat bulmasından sonra kayar ve (insanları) Allah yolundan saptırmanız sebebiyle (dünyada) kötülüğü(azâbı) tadarsınız! (Âhirette de) sizin için (pek) büyük bir azab vardır....
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
nezzele-hu
: onu indirdi
3.
rûhu el kudusi
: Ruh'ûl Kudüs
4.
min rabbi-ke
: senin Rabbinden<...
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
De ki: “O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), Rabbinden hak ile âmenû olanları sebat ettirmek için ve müslümanlara (teslim olanlara), hidayet ve müjde olarak Ruh'ûl Kudüs (Cebrail A.S) indirdi.”...
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
De ki: Onu, Mukaddes Rûh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi....
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
'Onu, Kur’ân’ı, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni içeren, ihya eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kutsal kitapları getiren elçi Cebrail, iman edenleri cesaretlendirmek, güçlü hale getirmek, devlet kurdurmak, sebat ettirmek, İslâm’ı yaşayan müslümanlara yol göstermek ve müjde vermek için, Rablerinin katından, gerekçeli, hikmete dayalı olarak, toplumda hakça bir düzen gerçekleştirmek üzere bölüm bölüm indirdi' de....
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
Onlara şöyle de: “- Cebraîl, Kur’an’ı, iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi.”...
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
De ki: Onu, Mukaddes Rûh (Cebrail), iman edenlere sebat vermek, müslümanları doğru yola iletmek ve onlara müjde vermek için, Rabbin katından hak olarak indirdi....
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
Söyle onlara: «Onu Rabbinden hak olarak Rühu'l-Kudüs (Cebrail), iman edenlere sebat vermek ve müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için indirdi.»...
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
(Ey Muhammed!) Onlara de ki: «Kur'ân'ı Cebrail, iman edenlere sebat vermek, müslümanlara bir hidayet ve bir müjde olmak için Rabbinin katından hak olarak indirdi....
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
De ki: «Onu (Kur'ânı) — îman edenlere tam bir sebat vermek, müslümanlara bir hidâyet ve bir müjde olmak için — Rabbinden hak olarak Ruuh-ul kuds indirmişdir. ...
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
De ki: 'Îmân edenlere s
ebâ
t vermek için ve Müslümanlara bir hidâyet ve bir müjde olmak üzere onu (o Kur’ân’ı), Rûhü’l-Kudüs (Cebrâîl) Rabbin tarafından hak ile indirdi.'...
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
De ki: “Onu Ruh'ül-kudüs (Cebrâil), Rabbinden sana hak olarak indirdi ki, iman edenlere sebat versin, müslümanlar için bir hidayet ve müjde olsun. ”...
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
Söyle onlara: "İman edenlere tam bir sebat vermek ve Allah’a teslimiyet gösterecek Müslümanlara bir hidâyet ve müjde olmak üzere Kur’ân’ı, Rabbin tarafından gerçek olarak getiren, Ruhu’l-kudüstür....
Nəhl Suresi, 102. Ayet:
De ki: Onu, iman edenlere sebat vermek, hakka teslim olanlara da hidayet ve müjde olmak üzere, Rabbinden hak ile Ruhu'l-Kudüs indiriyor....
Nəhl Suresi, 121. Ayet:
Şâkiren li en’umih(en’umihî), ict
ebâ
hu ve hudâhu ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). ...
Nəhl Suresi, 121. Ayet:
1.
şâkiren
: şükreden
2.
li en'umi-hî
: onun ni'metlerine
3.
ict
ebâ
-hu
: onu seçti
4.
ve hudâ-hu
: ve onu ulaştırd...
Nəhl Suresi, 125. Ayet:
Sen Rabbinin yoluna, ilimle, hikmetli sözlerle, sağlıklı ve ahlâklı yaşayışınla, kurduğun örnek toplum düzeni ile, sünnetinle gönül alacak güzel öğütlerle, sorumluluklarını hatırlatarak, uyararak davet et. Onlarla, en güzel metotları kullanarak mücadele et. Rabbin, başına buyruk hareket ederek, yolundan uzaklaşanları, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih edenleri iyi bilir. Hidayet rehberiyle gösterilen, öğretilen hak yola girmeye istekli olanları, İslâm’da sebat edenleri de iyi bilir....
İsra Suresi, 7. Ayet:
(Ve dedik ki:) "Eğer iyilikte sebat ederseniz, iyiliği yalnızca kendiniz için yapmış olursunuz; eğer kötülük yapmaya kalkışırsanız bunu da kendiniz için yapmış olursunuz". Ve böylece, ön uyarılardan diğeri(nin günü) gelip çattığında, onurunuzu bütünüyle alaşağı eden, önceki(ler) gibi Mabed'e (davetsiz) giren ve ele geçirdikleri her yeri yerle bir eden (başka düşmanlar gönderdik üzerinize)....
İsra Suresi, 13. Ayet:
Her insanın vebalini, kendi nefsine bağladık, (her insan yaptıklarına göre muamele görür). Nitekim kıyamet günü önüne açılan bir defter çıkaracağız. [İşaya 65,6; Daniel 7,10; Vahiy 20,12]...
İsra Suresi, 15. Ayet:
Kim hidayeti tercih eder, İslâm’da sebat ederse, sadece kendi iyiliği, kurtuluşu için hak yola girmiş, İslâmî hayatı yaşamış olur. Kim de başına buyruk hareket ederek hak yoldan uzaklaşır, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ederse, yalnızca kendi felâketini hazırlamış, kendisi zarara, ziyana uğramış olur. Hiçbir günahkâr, günah yüklü, suçlu bir kişi, başkasının günahının suçunun cezasını çekmez. Biz, tebliğ ile görevli, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir Rasul göndermedikçe ki...
İsra Suresi, 16. Ayet:
Biz bir memleketi helâk etmek istediğimizde, onun refah içinde yaşayan şımarık elebaşlarına (itaati) emrederiz de onlar orada kötülük işlerler. Böylece o memleket hakkındaki hükmümüz gerçekleşir de oranın altını üstüne getiririz....
İsra Suresi, 16. Ayet:
Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz....
İsra Suresi, 16. Ayet:
Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde, o ülkenin zenginlik sebebiyle şımarmış elebaşılarına (iyilikleri) emrederiz; buna rağmen onlar orada kötülük işlerler. Böylece o ülke, helâke müstahak olur; biz de orayı darmadağın ederiz....
İsra Suresi, 16. Ayet:
Bir memleketi helak etmek dilediğimiz vakit onun ni'met ve refahdan şımarmış elebaşılarına emrederiz de orada (bu emre rağmen) itaatden çıkarlar. Artık o (memlekete) karşı söz (azâb) hak olmuşdur. İşte biz onu artık kökünden mahv-ü helak etmişizdir. ...
İsra Suresi, 16. Ayet:
Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz....
İsra Suresi, 39. Ayet:
Şunlar, Rabbinin, Hikmet'ten sana vahyettiği(emirleri)ndendir. Allâh ile berebar başka tanrı edinme, sonra kınanmış, (Allâh'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme atılırsın....
İsra Suresi, 40. Ayet:
(Ey müşrikler!) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz, (vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz....
İsra Suresi, 40. Ayet:
Rabbiniz oğullarla sizi seçkin hale getirdi, mümtaz kıldı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi? Siz v
ebâ
li çok büyük sözler söylüyorsunuz....
İsra Suresi, 40. Ayet:
(Ey müşrikler!) Rabbiniz, erkek çocukları sizin için ayırdı da, kendisi meleklerden kız çocuklar mı edindi! Gerçekten siz, (vebali) çok büyük bir söz söylüyorsunuz....
İsra Suresi, 40. Ayet:
Yoksa Rabbiniz oğulları sizin için seçti de, kendisi meleklerden kız çocukları mı edindi? Gerçekten siz (vebali) büyük bir söz söylüyorsunuz!...
İsra Suresi, 40. Ayet:
Ya! Demek Rabbiniz sizi erkek evlatlarla onurlandırdı da, (sizin iddianıza göre, işi bilmiyormuş gibi), melekleri de biçare kız çocukları olarak Kendisine ayırdı öyle mi?Gerçekten siz pek müthiş, vebali çok büyük bir iddia ileri sürüyorsunuz....
İsra Suresi, 74. Ayet:
Ve seni sebat ettirmeseydik, andolsun ki sen, onlara biraz meylederdin....
İsra Suresi, 74. Ayet:
Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin....