Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Əhzab Suresi, 14. Ayet:
Fakat onların üzerlerine, her bir taraftan girilip kuşatılsalardı ve sonra da fitne çıkarmaları istenseydi, tereddüt etmeksizin bunu hemen yerine getirirlerdi....
Bəqərə Suresi, 2. Ayet:
Geçmiş kutsal kitaplarda, Muhammed’e vahyedileceği müjdelenen, bütün insanların iman etmekle, uygulamakla yükümlü olduğu, yürürlükteki tek ve son ilâhî kitap yalnızca bu mükemmel, kutsal kitaptır, Kur’ân’dır. Allah katından indirildiğinde, kaynağında, vahyinde ve içindeki bilgilerde; geçmiş kitaplarda müjdelenen, bütün insanları muhatap alan, yürürlükteki tek ve son kitap olduğunda, şüphe ve tereddüt yoktur. Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve...
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
Onlar yine dediler ki: Bizim adımıza Rabbine yalvar da onun nasıl olacağını bize iyice bildirsin. Zira istenen sığır, bize diğerlerine benzer geldiğinden tereddütte kaldık. Ama inşaallah asıl istenen sığırı buluruz....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Summe kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne)....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
kaset
: kasiyet bağladı, katılaştı
3.
kulûbu-kum
: sizin kalpleriniz
4.
min ba'di
: sonradan, ...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Summe entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti yur
eddû
ne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne)....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
1.
summe entum
: sonra siz
2.
hâulâi
: onlar
3.
taktulûne
: öldürüyorsunuz
4.
enfuse-kum
: kendileriniz, sizin nef...
Bəqərə Suresi, 96. Ayet:
Ve le tecidennehum ahrasan nâsi alâ hayâtin, ve minellezîne eşrakû yeveddu ehaduhum lev yuammeru elfe seneh(senetin), ve mâ huve bi muzahzihıhî minel azâbi en yuammer(yuammere), vallâhu basîrun bimâ ya’melûn(ya’melûne)....
Bəqərə Suresi, 96. Ayet:
1.
ve le tecidenne-hum
: ve mutlaka onları bulursun
2.
ahrasa
: en hırslı, çok hırslı
3.
en nâsi
: insanlar
4.
alâ hayâtin
<...
Bəqərə Suresi, 105. Ayet:
Mâ yeveddullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi)....
Bəqərə Suresi, 105. Ayet:
1.
mâ yeveddu
: sevmezler, istemezler
2.
ellezîne keferû
: inkâr edenler
3.
min ehli el kitâbi
: kitap ehlinden, kitap sahiplerinden
4.
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
1.
ve men
: ve bir kimse, kişi
2.
azlemu
: daha zalim
3.
mimmen (min men)
: ondan
4.
menea
: men etti, engelledi
Bəqərə Suresi, 147. Ayet:
Hak ve gerçek olan, Rabbinden gelendir, bunda hiç tereddüdün olmasın....
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh(lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb(azâbi). ...
Bəqərə Suresi, 165. Ayet:
1.
ve min en nâsi
: ve insanlardan (bir kısmı)
2.
men
: kim, kimse
3.
yettehizu
: edinir
4.
min dûni allâhi
: Alla...
Bəqərə Suresi, 191. Ayet:
Vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ahricûhum min haysu ahracûkum vel fitnetu eşeddu minel katli, ve lâ tukâtilûhum indel mescidil harâmi hattâ yukâtilûkum fîh(fîhî), fe in kâtelûkum faktulûhum kezâlike cezâul kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 191. Ayet:
1.
ve uktulû-hum
: ve onları öldürün
2.
haysu
: yer
3.
sekıftumû-hum
: onları buldunuz, yakaladınız,
4.
ve ahricû-hum
...
Bəqərə Suresi, 204. Ayet:
Ve minen nâsi men yu’cibuke kavluhu fîl hayâtid dunyâ ve yuşhidullâhe alâ mâ fî kalbihî, ve huve eleddul hısâm(hısâmi)....
Bəqərə Suresi, 204. Ayet:
1.
ve min en nâsi
: ve insanlardan
2.
men
: kim, kimse(ler), kişi(ler)
3.
yu'cibu-ke
: seni hoşnut eder, senin hoşuna gider
4.
...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
E yeveddu ehadukum en tekûne lehu cennetun min nahîlin ve a’nâbin tecrî min tahtihel enhâru, lehû fîhâ min kullis semarâti ve esâbehul kiberu ve lehu zurriyyetun duafâu fe esâbehâ ı’sârun fîhi nârun fahterakat kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne). ...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
1.
e yeveddu
: ister mi, temenni eder mi
2.
ehadu-kum
: sizden biriniz
3.
en tekûne
: olmasını
4.
lehu
: onun
...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Ey inananlar, muayyen bir müddet için borçlandığınız vakit bunu mutlaka yazın. Aranızda bir yazıcı bulunsun ve bunu dosdoğru yazsın. Yazıcı, Allah kendisine nasıl bellettiyse öylece yazmaktan çekinmesin borçlanan da yazdırsın, onu geliştiren Allah'tan çekinsin de hiçbir noktayı eksik bırakmasın. Borçlu, akılsız biriyse, yahut aklı azsa, yazdırmaya gücü yetmezse velîsi, doğru olarak yazdırsın. Adamlarınızdan iki erkeği de bu muâmeleye tanık tutun. İki erkek olmazsa biri unuttuğu vakit öbürünün ha...
Ali-İmran Suresi, 30. Ayet:
Yevme tecidu kullu nefsin mâ amilet min hayrin muhdâran, ve mâ amilet min sû’(sûin), teveddu lev enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ(baîden), ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi). ...
Ali-İmran Suresi, 30. Ayet:
1.
yevme tecidu
: o gün, bulur
2.
kullu nefsin
: her nefs, herkes
3.
mâ amilet
: ne yaptı ise, yaptığı şeyler,
4.
min hayrin
Ali-İmran Suresi, 60. Ayet:
Gerçek Rabbin tarafından gelendir. Artık sakın tereddüde düşenlerden olma....
Ali-İmran Suresi, 60. Ayet:
Hakikat, Rabbinin tarafından gelir. Bunda hiçbir tereddüdün olmasın!...
Ali-İmran Suresi, 106. Ayet:
Yevme tebyaddu vucûhun ve tesveddu vucûh(vucûhun), fe emmellezînesveddet vucûhuhum e kefertum ba’de îmânikum fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne). ...
Ali-İmran Suresi, 106. Ayet:
1.
yevme
: o gün
2.
tebyaddu
: beyazlaşacak, ağaracak
3.
vucûhun
: yüzler
4.
ve tesveddu
: ve siyahlaşacak, karara...
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû bitâneten min dûnikum lâ ye’lûnekum habâlâ(habâlen), v
eddû
mâ anittum, kad bedetil bagdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfî sudûruhum ekber(ekberu), kad beyyennâ lekumul âyâti in kuntum ta’kılûn(ta’kılûne)....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, îmân edenler
3.
lâ tettehızû
: edinmeyin
4.
bitâneten
: sırda...
Nisa Suresi, 42. Ayet:
Yevme izin yeveddullezîne keferû ve asavur resûle lev tusevvâ bihimul ard(ardu). Ve lâ yektumûnallâhe hadîsâ(hadîsen)....
Nisa Suresi, 42. Ayet:
1.
yevme izin
: izin günü
2.
yeveddu
: ister, temenni eder
3.
ellezîne
: onlar, olanlar
4.
keferû
: inkâr ettiler,...
Nisa Suresi, 58. Ayet:
İnnallâhe ye’murukum en tu
eddû
l emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli). İnnallâhe niımmâ yeızukum bihî. İnnallâhe kâne semîan basîrâ(basîran)....
Nisa Suresi, 58. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
allâhe
: Allah
3.
ye'muru-kum
: size emrediyor
4.
en tu
eddû
: iade etmeniz, teslim etmeniz
Nisa Suresi, 64. Ayet:
Zira biz her peygamberi, ancak, Allahın izniyle kendisine tabi olunsun diye göndermişizdir. Eğer onlar, kendi kendilerine zulmettikten sonra, sana gelip Allahtan bağışlanma dileselerdi Peygamber de onların bağışlanması için dua etseydi, Allahın tevbeleri kabul edici ve bir rahmet kaynağı olduğunu tereddütsüz görürlerdi....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Ve izâ câehum emrun minel emni evil havfi ezâû bihî.Ve lev r
eddû
hu ilâr resûli ve ilâ ulil emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum. Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş şeytâne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
izâ câe-hum
: onlara geldiği zaman
3.
emrun
: bir emir, iş, durum, haber
4.
min
: ...'den
...
Nisa Suresi, 84. Ayet:
Fe kâtil fî sebîlillâh(sebîlillâhi), lâ tukellefu illâ nefseke ve harrıdıl mu’minîn(mu’minîne), asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû. Vallâhu eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâ(tenkîlen)....
Nisa Suresi, 84. Ayet:
1.
fe
: artık, öyleyse
2.
kâtil
: savaş, cihad et
3.
fî
: ...'da
4.
sebîli allâhi
: Allah'ın yolu
Nisa Suresi, 89. Ayet:
V
eddû
lev tekfurûne kemâ keferû fe tekûnûne sevâen fe lâ tettehızû minhum evliyâe hattâ yuhâcirû fî sebîlillâh(sebîlillâhi). Fe in tevellev fe huzûhum vaktulûhum haysu vecedtumûhum, ve lâ tettehızû minhum veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran)....
Nisa Suresi, 89. Ayet:
1.
v
eddû
: istediler
2.
lev
: keşke, olsa, ise
3.
tekfurûne
: inkâr edersiniz
4.
kemâ
: gibi
Nisa Suresi, 143. Ayet:
1.
muzebzebîne
: tereddüt edenler, bocalayanlar, bocalayıp duranlar
2.
beyne
: arasında
3.
zâlike
: bu, bunlar
4.
lâ ilâ hâulâi...
Nisa Suresi, 143. Ayet:
O münafıklar küfürle iman arasında tereddütdedirler: Ne mü’minlere, ne de kâfirlere bağlıdırlar. Allah kimi şaşırtırsa artık ona bir yol (kurtuluş) bulamazsın....
Nisa Suresi, 143. Ayet:
(İman ile küfür) arasında tereddüttedirler ne müminlere ne de kafirlere (bağlıdırlar.) Allah, kimi sapıklıkta bırakırsa artık ona bir yol bulamazsın....
Nisa Suresi, 157. Ayet:
Ve yine 'Biz Allah'ın peygamberi Meryem oğlu Mesih İsa'yı öldürdük' demelerinden dolayı. Gerçekte ise onlar onu ne öldürebilmiş ne de asabilmişlerdir. Ancak ona benzeyen biri kendilerine gösterildi. Onun hakkında aralarında ayrılığa düşenler ondan yana bir tereddüt içindedirler. Bu konuda onlar zanna dayanmaktan başka bir bilgiye sahip değildirler. Kesin olarak onu öldürmediler....
Maidə Suresi, 21. Ayet:
Yâ kavmidhulûl ardal mukaddesetelletî keteballâhu lekum ve lâ tert
eddû
alâ edbârikum fe tenkalibû hâsirîn(hâsirîne)....
Maidə Suresi, 21. Ayet:
1.
yâ kavmi udhulû
: ey kavmim girin
2.
el arda
: yere
3.
el mukaddesete
: mukaddes, kutsal
4.
elletî ketebe allâhu
Maidə Suresi, 119. Ayet:
Allâh buyurdu: "Bu, sadıklara, tasdiklerinin (hakikati şüphesiz ve tereddütsüz) sonucunun yaşandığı gündür! İçinde ebedî kalıcılar olarak, altlarından nehirler akan cennetler var onlar için". . . Allâh onlardan razı olmuştur, onlar da O'ndan razı. . . İşte budur büyük kurtuluş!...
Ənam Suresi, 27. Ayet:
Ve lev terâ iz vukıfû alen nâri fe kâlû yâ leytenâ nureddu ve lâ nukezzibe bi âyâti rabbinâ ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne)....
Ənam Suresi, 27. Ayet:
1.
ve lev terâ
: ve görsen (görseydin)
2.
iz vukıfû
: durduruldukları zaman
3.
alâ en nâri
: ateşin üzerinde
4.
fe kâlû
Ənam Suresi, 71. Ayet:
Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nuslime li rabbil âlemîn(âlemîne)....
Ənam Suresi, 71. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
e ned'û
: dua mı edelim
3.
min dûni allâhi
: Allah'tan başka
4.
mâ
: şey (şeyler)
...
Ənam Suresi, 116. Ayet:
Eğer yer (yüzün) de bulunan (insan) ların çoğuna uyarsan seni Allah yolundan sapdırırlar. Onlar tereddüdden gayri bir şey'e uymazlar, onlar yalan söyler (adam) lardan başka da (bir şey) değildirler. ...
Ənam Suresi, 147. Ayet:
Fe in kezzebûke fe kul rabbukum zû rahmetin vâsi’ah(vâsi’atin), ve lâ yureddu be’suhu anil kavmil mucrimîn(mucrimîne)....
Ənam Suresi, 147. Ayet:
1.
fe in
: artık, bundan sonra eğer
2.
kezzebû-ke
: seni yalanladılar
3.
fe kul
: o zaman de
4.
rabbu-kum
: sizin ...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
Hel yanzurûne illâ te'vîleh(te'vîlehu), yevme ye'tî te'vîluhu yekûlullezîne nesûhu min kablu kad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), fe hel lenâ min şufeâe fe yeşfeû lenâ ev nureddu fe na'mele gayrellezî kunnâ na'mel(na'melu), kad hasirû enfusehum ve dalle anhum mâ kânû yefterûn(yefterûne)....
Əraf Suresi, 53. Ayet:
1.
hel yanzurûne
: mı bakıyorlar, bekliyorlar?
2.
illâ
: başka, yalnız, sadece
3.
te'vîle-hu
: onun tevîli, yorumu, sonucu
4.
y...
Əraf Suresi, 169. Ayet:
Arkalarından onların yerine birtakım bozuk kimseler geldiler de kitaba vâris (sahip) oldular; (hükümlerini değiştirme karşılığında) şu değersiz aşağılık dünyanın geçici malını almaya başladılar ve «nasılsa ileride bağışlanırız» dediler; buna benzer geçici bir mal (ve menfaat) gelse yine de almakta tereddüt etmezler. Allah'a karşı haktan (ve doğruluktan) başka bir şey söylemiyeceklerine dair kitabda (mevcut hükümler uyarınca) söz alınmamış mıydı ? Ve kitabdakini ders olarak okumuşlardı. (Allah'ta...
Əraf Suresi, 169. Ayet:
Arkalarından onların yerine Kitab'a vâris olan bir takım kimseler geldiler. Şu aşağılık dünyanın geçici menfaatini alıyorlar ve: “Biz nasıl olsa bağışlanacağız. ” diyorlardı. Onlara buna benzer bir menfaat daha gelse onu da almaktan tereddüt etmezler. Allah'a karşı gerçekten başka bir şey söylemeyeceklerine dâir Kitap'ta onlardan söz alınmamış mıydı? Ve onun içindekileri ders olarak okumamışlar mıydı? Allah'tan korkanlar için ahiret yurdu elbette daha hayırlıdır. Hâlâ düşünmüyor musunuz?...
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Ve iz yaıdukumullâhu ihdât tâifeteyni ennehâ lekum, ve tev
eddû
ne enne gayra zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbiral kâfirîn(kâfirîne)....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
1.
ve iz yaıdu-kum allâhu
: ve Allah size vaadediyordu
2.
ihdâ et tâifeteyni
: iki taifeden (topluluktan) biri
3.
enne-hâ
: onun olduğu, olması
4.
...
Tövbə Suresi, 30. Ayet:
Yahudiler: "Üzeyir Allahın oğludur" diyorlar; Hıristiyanlarsa: "İsa Allahın oğludur" diyorlar. Bunlar, özleri itibariyle, böylelerinin geçmiş çağlarda hakkı inkar edenlerin uydurduğu asılsız iddialara özenerek dillerine doladıkları söylentilerdir! (işte şu bedduayı hak ediyorlar:) "Allah kahretsin onları!" Zihnen nasıl da saptırılıyorlar!...
Tövbə Suresi, 45. Ayet:
1.
innemâ
: ancak, sadece, yalnız
2.
yeste'zinuke
: senden izin ister
3.
ellezîne lâ yu'minûne
: inanmayan kimseler, inanmayanlar
4.
Tövbə Suresi, 45. Ayet:
Senden sadece Allah'a ve ahiret gününe inanmayanlar ve kalpleri şüpheye düşmüş olanlar izin isterler. Artık onlar, kendi şüpheleri içinde tereddüt ederler (bocalarlar)....
Tövbə Suresi, 45. Ayet:
Senden ancak Allah'a ve son güne inanmayıp yürekleri şüpheye düşenler ve şüpheleri içinde tereddüde düşüp bocalayanlar izin isterler....
Tövbə Suresi, 45. Ayet:
Esmâ'sıyla hakikati olan Allâh'a ve yaşanacak sonsuz sürece iman etmeyen ve bilinçleri şüphe dolu kimseler (seninle sefere çıkmamak için) senden izin isterler. . . Onlar şüpheleri içinde tereddüt edip dururlar....
Tövbə Suresi, 45. Ayet:
Yalnızca, Allaha ve Ahiret Gününe (yürekten) inanmayanlar senden bağışıklık isterler; ve bir de kendilerini şüphe ve tereddüdün eline kaptırıp da kararsızlık içinde bir o yana bir bu yana gidip gelenler....
Tövbə Suresi, 81. Ayet:
Ferihal muhallefûne bi mak’adihim hılâfe resûlillâhi ve kerihû en yucâhidû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâhi ve kâlû lâ tenfirû fîl harr(harri), kul nâru cehenneme eşeddu harrâ(harran), lev kânû yefkahûn(yefkahûne)....
Tövbə Suresi, 81. Ayet:
1.
feriha
: ferahladılar
2.
el muhallefûne
: geri kalanlar
3.
bi mak'adi-him
: kalıp oturmaları ile
4.
hılâfe
: mu...
Tövbə Suresi, 94. Ayet:
Ya'tezirûne ileykum izâ reca'tum ileyhim, kul lâ ta'tezirû len nu'mine lekum kad nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerâllâhu amelekum ve resûluhu summe tur
eddû
ne ilâ âlimil gaybi veş şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta'melûn(ta'melûne)....
Tövbə Suresi, 94. Ayet:
1.
ya'tezirûne
: özür beyan ederler
2.
ileykum
: size
3.
izâ reca'tum
: siz geri döndüğünüz zaman
4.
ileyhim
: onl...
Tövbə Suresi, 97. Ayet:
El a'râbu eşeddu kufran ve nifâkan ve ecderu ellâ ya'lemû hudûde mâ enzelallâhu alâ resûlihî, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun)....
Tövbə Suresi, 97. Ayet:
1.
el a'râbu
: bedevî (göçebe) Araplar
2.
eşeddu
: daha şiddetlidir
3.
kufran
: küfür, inkâr bakımından
4.
ve nifâkan
...
Tövbə Suresi, 105. Ayet:
Ve kuli’melû fe se yerâllâhu amelekum ve resûluhu vel mu’minûn(mu’minûne), ve se tur
eddû
ne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)....
Tövbə Suresi, 105. Ayet:
1.
ve kuli'melû (kul i'melû)
: ve de ki amel edin, yapın
2.
fe se yerâ allâhu
: o zaman, halbuki Allah görecek
3.
amele-kum
: sizin amellerinizi
4.
Yunus Suresi, 94. Ayet:
(94-95) Eğer, faraza, sana indirdiğimiz hususlardan herhangi birinde şüphe edersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Celalim hakkı için, sana Rabbin tarafından gerçek gelmiştir, bunda en ufak bir tereddüdün olmasın! Sakın Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan olma, yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun....
Yunus Suresi, 95. Ayet:
(94-95) Eğer, faraza, sana indirdiğimiz hususlardan herhangi birinde şüphe edersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Celalim hakkı için, sana Rabbin tarafından gerçek gelmiştir, bunda en ufak bir tereddüdün olmasın! Sakın Allah’ın âyetlerini yalan sayanlardan olma, yoksa hüsrana uğrayanlardan olursun....
Hud Suresi, 62. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
yâ sâlihu
: ey Salih
3.
kad
: olmuştu, idi
4.
kunte
: sen oldun
Hud Suresi, 62. Ayet:
“Ya Salih, sen bundan önce aramızda, hakkında ümit beslenen bir kimse olmuştun!” dediler. “Babalarımızın taptığı şeylere, bizim tapmamızı sen bize nehy mi ediyorsun? Gerçekten, bizi O'na davet ettiğin şüphe verici şeyden, biz kesinlikle tereddüt içindeyiz.” dediler....
Hud Suresi, 62. Ayet:
Ey Sâlih dediler, bundan önce sen aramızda, hakkında iyi ümitler beslediğimiz birisiydin, şimdi atalarımızın taptıkları şeylerden bizi vazgeçirmek mi istiyorsun? Ve biz, gerçekten de senin bizi dâvet ettiğin şey hakkında şüphe içindeyiz, tereddüt etmekteyiz....
Hud Suresi, 62. Ayet:
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."...
Hud Suresi, 62. Ayet:
Dediler ki: "Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmaktan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."...
Hud Suresi, 62. Ayet:
Dediler ki: «Ey Salih, bundan önce sen içimizde kendisinden (iyilikler ve yararlılıklar) umulan biriydin. Atalarımızın taptığı şeylere tapmamızdan sen bizi engelleyecek misin? Doğrusu biz, senin bizi davet ettiğin şeyden kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.»...
Hud Suresi, 109. Ayet:
Şunların taptıkları(nın batıl olduğu) üzerinde hiç bir tereddüdün olmasın. Onlar ancak, daha önce babalarının taptıkları gibi tapıyorlar. Şüphesiz biz onların paylarını da eksiksiz vereceğiz....
Yusif Suresi, 110. Ayet:
Hattâ izestey’eser rusulu ve zannû ennehum kad kuzibû câehum nasrunâ fe nucciye men neşâ’(neşâu), ve lâ yureddu be’sunâ anil kavmil mucrimîn(mucrimîne)....
Yusif Suresi, 110. Ayet:
1.
hattâ
: öyle ki, hatta
2.
izestey'eser rusulu
: resûller umutlarını kestikleri zaman
3.
ve zannû
: ve zannettiler
4.
enne-hu...
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
E lem ye’tikum nebeullezîne min kablikum kavmi nûhın ve âdin ve semûd(semûde), vellezîne min ba’dihim, lâ ya’lemuhum illallâh(illallâhu), câethum rusuluhum bil beyyinâti fe r
eddû
eydiyehum fî efvâhihim ve kâlû innâ kefernâ bi mâ ursiltum bihî ve innâ le fî şekkin mimmâ ted’ûnenâ ileyhi murîb(murîbin)....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
1.
e lem ye'ti-kum
: size gelmedi mi
2.
nebeu ellezîne
: o kimselerin haberi
3.
min kabli-kum
: sizden önce
4.
kavmi nûhın
<...
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad kavminin ve Semud kavminin ve onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilemez. Onların resûlleri, onlara beyyinelerle (delillerle) geldiler. Fakat onlar, ellerini ağızlarına götürdüler (öfkelendiler). Ve şöyle dediler: “Gerçekten biz onunla gönderildiğiniz şeyi inkâr ettik. Ve muhakkak ki; biz, bizi kendisine (ona) davet ettiğiniz şeye karşı tereddüt ediyoruz, şüphe içindeyiz.”...
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden önce gelip geçen Nûh, Âd ve Semûd kavimleriyle onlardan sonra gelip geçen ve ancak Allah'ın bildiği kavimlere âit olan haberler gelmedi mi size? Onlara peygamberleri, apaçık delillerle gelmişti de onlar, elleriyle peygamberlerinin ağızlarını örtmüşler ve biz demişlerdi, sizinle gönderilenleri inkâr ediyoruz ve gerçekten de bizi dâvet ettiğiniz şeyler hakkında şüphe ve tereddüt içindeyiz....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."...
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Tanrı'dan başkası bilmez. Elçileri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: "Tartışmasız biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeylere küfrettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz."...
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh kavminin, Ad ve Semud ile onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Ki onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara apaçık delillerle gelmişlerdi de, ellerini ağızlarına götürüp (öfkelerinden ısırdılar) ve dediler ki: «Tartışmasız, biz sizin kendisiyle gönderildiğiniz şeyleri inkâr ettik ve bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de gerçekten kuşku verici bir tereddüt içindeyiz.»...
İbrahim Suresi, 43. Ayet:
Muhtıîne mukniî ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum, ve ef’idetuhum hevâ’(hevâun)....
İbrahim Suresi, 43. Ayet:
1.
muhtiîne
: hızla gidenler, koşanlar
2.
mukniî
: kaldıranlar, dik tutanlar (gözleri bir şeye doğru devamlı bakar şekilde)
3.
ruûsi-him
: onların başları, başlarını
İbrahim Suresi, 48. Ayet:
O günde ki, bu yer başka bir yere tebeddül eder, gökler de. Ve vâhid, kahhar olan Allah Teâlâ'nın huzuruna çıkmış olurlar....
Hicr Suresi, 2. Ayet:
Rubemâ yeveddullezîne keferû lev kânû muslimîn(muslimîne). ...
Hicr Suresi, 2. Ayet:
1.
rubemâ
: ihtimal ki
2.
yeveddu
: isterler, temenni (ederler) edecekler
3.
ellezîne keferû
: inkâr edenler, kâfirler
4.
lev
Nəhl Suresi, 70. Ayet:
Vallâhu halakakum summe yeteveffâkum ve minkum men yureddu ilâ erzelil umuri li keylâ ya’leme ba’de ilmin şey’a(şey’en), innallâhe alîmun kadîr(kadîrun). ...
Nəhl Suresi, 70. Ayet:
1.
vallâhu
: ve Allah
2.
halaka-kum
: sizi yarattı
3.
summe
: sonra
4.
yeteveffâ-kum
: vefat ettirecek (ettirir)
İsra Suresi, 11. Ayet:
İnsan, hayra dua eder gibi, (kızınca) fenalığa dua eder (zararına olarak bedduada bulunur). İnsan (akıbetini düşünmemekle) pek aceleci olmuştur....
Kəhf Suresi, 87. Ayet:
Kâle emmâ men zaleme fe sevfe nuazzibuhu summe yureddu ilâ rabbihî fe yuazzibuhu azâben nukrâ(nukren). ...
Kəhf Suresi, 87. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
emmâ
: amma, lâkin, fakat
3.
men zaleme
: kim zulmederse
4.
fe sevfe nuazzibu-hu
: o taktirde on...
Məryəm Suresi, 69. Ayet:
Summe le nenzianne min kulli şîatin eyyuhum eşeddu aler rahmâni ıtiyyâ(ıtiyyen)....
Məryəm Suresi, 69. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
le nenzianne
: elbette, mutlaka alacağız, ayıracağız
3.
min kulli
: hepsinden, herbirinden
4.
şîatin
Taha Suresi, 71. Ayet:
Kâle âmentum lehu kable en âzene lekum, innehu le kebîrukumullezî allemekumus sihr(sihra), fe le ukattıanne eydiyekum ve erculekum min hilâfin ve le usallibennekum fî cuzûın nahli ve le ta’lemunne eyyunâ eşeddu azâben ve ebkâ....
Taha Suresi, 71. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
âmentum
: inandınız mı, îmân mı ettiniz
3.
lehu
: ona
4.
kable
: önce
...
Taha Suresi, 71. Ayet:
(Firavun) Şöyle dedi: Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi! Hakikat şu ki o, size büyü öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız....
Taha Suresi, 71. Ayet:
(Firavun) Şöyle dedi: Ben size izin vermeden önce ona inandınız öyle mi! Hakikat şu ki o, size büyü öğreten ulunuzdur. Şimdi elleriniz ile ayaklarınızı tereddüt etmeden çaprazlama keseceğim ve sizi hurma dallarına asacağım! Böylece, hangimizin azabının daha şiddetli ve sürekli olduğunu iyice anlayacaksınız....
Taha Suresi, 127. Ayet:
Ve kezâlike neczî men esrefe ve lem yu’min bi âyâti rabbih(rabbihî), ve le azâbul âhıreti eşeddu ve ebkâ....
Taha Suresi, 127. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve işte böyle
2.
neczî
: cezalandırırız, karşılığını veririz
3.
men esrefe
: kim israf ederse, israf eden kimse
4.
Həcc Suresi, 11. Ayet:
Allah’a, sanki bir yar kenarındaymış gibi tereddütlü, iman ile küfür sınırında kulluk ve ibadet eden insanlar da var. Kendilerine bir hayır dokunursa, buna pek memnun olurlar. Eğer musibete uğrarlarsa, çehreleri değişir, dinden yüz çevirirler. Onlar dünyalarını da, âhiretlerini, ebedî yurtlarını da kaybetmiştir. İşte kıyas kabul etmeyecek zarar, kayıp budur....
Həcc Suresi, 11. Ayet:
Ve insanlardan öylesi de vardır ki, Allah'a bir tereddüt üzere ibadet eder. Eğer ona bir hayır dokunursa onunla yüreği rahat eder ve eğer bir mihnet dokunursa yüzü üzerine geri döner. Dünyada da ahirette de ziyana uğramıştır. İşte apaçık ziyan budur, bu....
Möminun Suresi, 75. Ayet:
Ve eğer onlara merhamet etsen ve kendilerindeki zararı açıversen, elbetteki yine azgınlıklarında devam edip tereddütte bulunacaklardır....
Nur Suresi, 50. Ayet:
Kalplerinde bir hastalık mı var, yoksa şüphe ve tereddüde mi düştüler? Yoksa Allah ve Resûlünün kendilerine karşı zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, işte onlar asıl zalimlerdir....
Nur Suresi, 50. Ayet:
Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!...
Nur Suresi, 53. Ayet:
Ötekiler Allaha en kuvvetli yemînleriyle kasem ettiler vallahi kendilerine emredersen behemehal bilâtereddüd çıkar giderlermiş, de ki: Yemîn etmeyin, ancak bir taati ma'rufe, her halde Allah bütün yaptıklarınıza ve yapacaklarınıza habîrdir...
Nur Suresi, 53. Ayet:
Ötekiler (münafıklar), kendilerine emrettiğin takdirde hemen tereddüt etmeden çıkıp gideceklermiş diye, Allah'a en kuvvetli yeminleri ile yemin ettiler. De ki: «Yemin etmeyin! Sizin ki bilinen bir itaattir! Allah, kesinlikle bütün yaptıklarınız ve yapacaklarınızdan haberdardır....
Qəsəs Suresi, 78. Ayet:
Kâle innemâ ûtîtuhu alâ ilmin indî, e ve lem ya’lem ennellâhe kad ehleke min kablihî minel kurûni men huve eşeddu minhu kuvveten ve ekseru cem’â(cem’an), ve lâ yus’elu an zunûbihimul mucrimûn(mucrimûne)....
Qəsəs Suresi, 78. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
innemâ
: sadece, ancak
3.
ûtîtu-hu
: o verildi
4.
alâ ilmin
: ilme karşılık, ilim sebebiyle
...
Ənkəbut Suresi, 61. Ayet:
(Çoğu insana) olduğu gibi, şayet onlara da "Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı (kendi koyduğu yasalara) tabi kılan kimdir?" diye soracak olursan, hiç tereddütsüz "Allah'tır!" derler. O halde zihinleri nasıl da tersyüz oluyor!...
Ənkəbut Suresi, 63. Ayet:
Ve hep olduğu gibi, şayet onlara da: "Gökten yağmuru boşaltıp ölü toprağa tekrar hayat veren kimdir?" diye sorarsan, hiç tereddüt etmeden, "Allah'tır!" derler. De ki: "(O halde) Hamd (yalnız) Allah'a mahsustur!" Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar:...
Loğman Suresi, 25. Ayet:
(Çoğu insan) gibi, şayet onlara, "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorsan, hiç tereddüt etmeden "Allah'tır!" derler. De ki: "(O halde bilin ki) bütün övgüler yalnız Allah'a mahsustur!" Fakat onların çoğu (bunun ne demek olduğunu) bilmez....
Səcdə Suresi, 23. Ayet:
(23-24) Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Mûsâ’ya da kitap vermiş, sana vahyettiğimiz gibi ona da vahyetmiştik. Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın. Biz ona verdiğimiz kitabı, İsrailoğullarına rehber kıldık. Onlar sabrettiği ve âyetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe, Biz, emir ve irşadımızla onlardan doğru yolu gösteren önderler tayin ettik....
Səcdə Suresi, 24. Ayet:
ve (nasıl ki) sabredip mesajlarımıza tereddütsüz inandıkları zaman, onların içinden, buyruklarımız doğrultusunda (kavimlerini) hidayete ulaştıran önderler çıkardık, (işte böylece, ey Muhammed, sana vahyedilmiş olan ilahi kelam için de aynı şey geçerli olacak.)...
Səcdə Suresi, 24. Ayet:
(23-24) Şu bir gerçektir ki, sana verdiğimiz gibi Mûsâ’ya da kitap vermiş, sana vahyettiğimiz gibi ona da vahyetmiştik. Dolayısıyla onun da böyle bir vahiy aldığından hiç tereddüdün olmasın. Biz ona verdiğimiz kitabı, İsrailoğullarına rehber kıldık. Onlar sabrettiği ve âyetlerimize kesin olarak inandıkları müddetçe, Biz, emir ve irşadımızla onlardan doğru yolu gösteren önderler tayin ettik....
Əhzab Suresi, 14. Ayet:
Orası işgal edilse ve düşmana katılmaları istenseydi pek tereddüt etmeden onlara katılırlardı....
Əhzab Suresi, 14. Ayet:
Eğer şehirleri saldırıya uğrasaydı ve (düşman tarafından) fitne çıkarmaları istenseydi, (ikiyüzlüler) hiç tereddüt etmeden bunu hemen yaparlardı;...
Əhzab Suresi, 14. Ayet:
Demek Medine’nin her tarafından hücum edilseydi ve kendilerinden İslâm’dan dönmeleri istenseydi, hiç tereddüt etmeksizin, bunu derhal yapacaklardı!...
Əhzab Suresi, 20. Ayet:
Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve in ye’til ahzâbu yev
eddû
lev ennehum bâdûne fîl a’râbi yes’elûne an enbâikum, ve lev kânû fîkum mâ kâtelû illâ kalîlâ(kalîlen)....
Əhzab Suresi, 20. Ayet:
1.
yahsebûne
: zannediyorlar, sanıyorlar
2.
el ahzâbe
: birlikler
3.
lem yezhebû
: gitmedi
4.
ve in
: ve eğer
...
Səba Suresi, 54. Ayet:
Onlarla dileyip arzuladıkları şeylerin arasına bir engeldir çekildi artık, nitekim daha önce onların yolunu tutanlara da böyle olmuştu; şüphe yok ki onlar, tereddüt içindeydiler, şüpheye düşmüşlerdi....
Səba Suresi, 54. Ayet:
Daha önce benzerlerine yapıldığı gibi kendileriyle arzuladıkları şeyler arasına engel konmuştur. Onlar gocundurucu bir tereddüt içindeydiler....
Səba Suresi, 54. Ayet:
(Şimdi) Kendileriyle istek duydukları şeyler arasında perde çekilmiştir; daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar, kuşku verici bir tereddüt içinde idiler....
Səba Suresi, 54. Ayet:
(Şimdi) Kendileriyle istek duydukları şeyler arasında perde çekilmiştir; daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar, kuşku verici bir tereddüt içinde idiler....
Səba Suresi, 54. Ayet:
Onlarla arzuladıkları şeylerin arasına bir engel konulmuştur. Daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Şüphesiz onlar şiddetli bir tereddüt ve şüphe içindedirler....
Səba Suresi, 54. Ayet:
Böylece, kendileri ile istek ve özlemleri arasına bir set çekilecektir, tıpkı onlardan önce yaşayıp gitmiş olanlara yapıldığı gibi; çünkü ötekiler (de) şüpheye varan bir tereddüt içinde boğulup gitmişlerdi....
Səba Suresi, 54. Ayet:
Artık kendileriyle arzu ettikleri şey arasına bir ayrılık girmiştir. Nasıl ki, evvelce onların benzerleri hakkında da yapılmıştı. Muhakkak ki onlar, şüpheye düşüren bir tereddüt içinde idiler....
Səba Suresi, 54. Ayet:
Arzu duydukları şeyler ile aralarına engel kondu. Daha önce benzerlerine de yapıldığı gibi. Çünkü onlar, şüphe ve tereddüt içinde idiler....
Səba Suresi, 54. Ayet:
(Şimdiki) Kendileriyle istek duydukları şeyler arasında perde çekilmiştir; daha önce benzerlerine yapıldığı gibi. Çünkü onlar, kuşku verici bir tereddüt içinde idiler....
Saffat Suresi, 11. Ayet:
Festeftihim e hum eşeddu halkan em men halaknâ, innâ halaknâhum min tînin lâzib(lâzibin)....
Saffat Suresi, 11. Ayet:
1.
fe
: artık, haydi
2.
istefti-him
: onlardan fetva iste, açıklama iste, sor
3.
e hum
: onlar mı
4.
eşeddu
: daha...
Sad Suresi, 8. Ayet:
«O Kur'an, bizim aramızda O'nun üzerine mi indirilmiştir?» (dediler). Hayır. O münkirler Benim vahyimden tereddütler içindedirler. Hayır. Azabımı henüz tatmadılar....
Sad Suresi, 59. Ayet:
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»...
Sad Suresi, 60. Ayet:
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»...
Sad Suresi, 61. Ayet:
(59-61) Şunlar, sizinle beraber (ateşe) dalıvermiş bir gürûhtur. Onlara bir merhaba yok. Muhakkak ki, onlar ateşe gidicilerdir. (Onlar da) Derler ki: «Hayır. Sizlersiniz (O bedduaya daha müstehak). Sizin için merhaba yoktur, belki o küfrü bizim için siz takdim ettiniz. Artık ne fena karargâh (O ateş!)» Derler ki: «Ey Rabbimiz! Bize bunu kim takdim etti ise imdi onun için ateşte azabı kat kat artır.»...
Zümər Suresi, 38. Ayet:
Ve işte böyledir (çoğu insanlar): Eğer onlara "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorarsan hiç tereddütsüz "Allah'tır!" derler. De ki: "Allah'ı bırakıp taptıklarınızın ne olduğunu hiç düşündünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar vermek istese, bu (hayali güçler) O'nun vereceği zararı önleyebilirler mi? Yahut bana rahmet dilese O'nun rahmetini (benden) esirgeyebilirler mi?" De ki: "Allah bana yeter! (O'nun varlığına) emin olanlar, (yalnızca) O'na güven duyarlar"....
Fussilət Suresi, 15. Ayet:
Fe emmâ âdun festekberû fîl ardı bi gayril hakkı ve kâlû men eşeddu minnâ kuvveh(kuvveten), e ve lem yerev ennellâhellezî halakahum huve eşeddu minhum kuvveh(kuvveten) ve kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne). ...
Fussilət Suresi, 15. Ayet:
1.
fe
: böylece, artık, fakat
2.
emmâ
: fakat, ise
3.
âdun
: Ad (kavmi)
4.
fe
: böylece, daha sonra
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Ve andolsun ki biz Mûsâ'ya da kitap verdik de o kitapta ihtilâfa düştüler ve eğer Rabbinden azaplarının mukadder bir zamâna tehîr edilmesi hakkında bir emir verilmemiş olsaydı çoktan hükmedilirdi aralarında ve şüphe yok ki onlar, bu hususta elbette şüphe içindeler, tereddüde düşmüşler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun ki Musa'ya Bilgi (kitap) verdik de Onda ayrılığa düşüldü. . . Eğer Rabbinden bir hüküm verilmemiş olsaydı, onlar arasında elbette hükmolunurdu. . . Muhakkak ki onlar Ondan kuşkulu bir tereddüt içindedirler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun ki, Musa'ya Kitab'ı verdik de onda ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbin tarafından önceden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında hüküm verilmiş olurdu. Onlar bunun (Kur'an'ın) hakkında gocundurucu bir tereddüt içindedirler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun ki biz Musa'ya Tevrat'ı vermiştik de onda ihtilafa düşmüşlerdi. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair bir söz geçmeseydi mutlaka aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten onlar Kur'ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun, Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun ki biz Musâya o kitabı verdik de onda da ihtilâf edildi. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı aralarında iş olub bitirilmişdi bile. Her halde onlar bundan şübheci bir tereddüd içindedirler. ...
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Biz Musa'ya da daha önce vahiy indirmiştik, sonra onun üzerinde ihtilaflar başlamıştı. Ve (o zaman, şimdiki gibi,) Rabbinden gelen bir buyruk bulunmamış olsaydı, her şey onlar arasında (başından) kararlaştırılmış olurdu. Aslında onlar, (bu ilahi kelama inanmayanlar,) onun uyarı ve öğütleri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindedirler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun ki, Mûsa'ya da kitap verdik. Onda da ihtilâf edildi. Ve eğer Rabbinden sebk etmiş bir kelime olmasa idi elbette onların aralarında iş bitiriliverirdi ve şüphe yok ki, onlar ondan elbette tereddüde düşürücü bir şekk içindedirler....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun, biz Musa'ya kitabı verdik, fakat onda anlaşmazlığa düşüldü. Eğer senin Rabbinden (daha önce) bir söz geçmiş (verilmiş) olmasaydı, mutlaka aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Gerçekten onlar, bundan yana kuşku verici bir tereddüt içindedirler....
Fussilət Suresi, 47. Ayet:
İleyhi yureddu ilmus sâah(sâati), ve mâ tahrucu min semerâtinmin ekmâmihâ ve mâ tahmilu min unsâ ve lâ tedau illâ bi ilmih(ilmihî), ve yevme yunâdîhim eyne şurekâî kâlû âzennâke mâ minnâ min şehîd(şehîdin). ...
Fussilət Suresi, 47. Ayet:
1.
ileyhi
: ona
2.
yureddu
: döndürülür, reddedilir
3.
ilmu es sâati
: o saatin ilmi
4.
ve mâ tahrucu
: ve çıkmaz<...
Fussilət Suresi, 47. Ayet:
Son Saat'in ne zaman geleceği bilgisi yalnız O'nun katındadır. O'nun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarını çatlatır, ne de bir dişi gebe kalır veya doğurur. O Gün Allah, onlara: "Benim şu (sözde) ortaklarım neredeler şimdi?" diye seslendiğinde (hiç tereddütsüz) cevap verecekler: "İtiraf ederiz ki hiçbirimiz (başkasının senin ilahlığına ortak olduğuna) tanık olmuş değiliz!"...
Fussilət Suresi, 50. Ayet:
Başına gelen bir sıkıntıdan sonra, tarafımızdan ona nimet tattırırsak: "Bu benim hakkımdı zaten, Kıyametin geleceğini de pek zannetmem. Ama olur da (müminlerin dediği gibi), Rabbimin huzuruna götürülecek olsam bile, O’nun yanında en güzel ne varsa o da benim olur, (hiç tereddüdünüz olmasın)!" der. Biz elbette o kâfirlere, dünyada yapmış oldukları her şeyi tek tek bildireceğiz ve onlara şiddetli bir azap tattıracağız....
Fussilət Suresi, 54. Ayet:
Bakın, belli ki onlar Rablerinin huzuruna çıkacaklarına ilişkin tereddüt içindeler! Bakın, şüphe yok ki O her şeyi çepeçevre kuşatmıştır!...
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar, aralarındaki hırs ve haset yüzünden, kendilerine bu hususta bilgi geldikten sonra ayrılığa düştüler ve Rabbin, muayyen bir zamâna kadar onlara azâp etmemeyi takdîr etmeseydi aralarında çoktan hükmedilirdi ve onlardan sonra kitaba vâris olanlar da bu hususta elbette şüphe içindedir, tereddüde düşmüşlerdir....
Şura Suresi, 14. Ayet:
İlim (Hakikat ilmi) kendilerine geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden tefrikaya düştüler! Eğer Rabbinden, belirlenmiş bir zamana kadar yaşamaları hükmolunmamış olsaydı; onlar arasında elbette işleri bitirilirdi! Onlardan sonra BİLGİye vâris kılınanlara (ehl-i kitaba) gelince; muhakkak ki Ondan (Kurân'dan) kuşkulu bir tereddüt içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar ancak kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kinden dolayı ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından, belirli bir süreye kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı aralarında hüküm verilmiş olurdu. Onlardan sonra kitaba mirasçı kılınanlar da onun (peygamberin) hakkında gocundurucu bir tereddüt içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar kendilerine bilgi geldikten sonra, ancak aralarındaki, çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelendiğine dair bir söz geçmemiş olsaydı aralarında mutlaka hüküm verilirdi. Kendilerinden sonra Kitab'a vâris kılınan kitap ehli de Kur'ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer rabbinden adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, her halde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar ancak kendilerine ilim geldikden sonradır ki, aralarındaki ihtiraas yüzünden, ayrılığa düşdüler. Eğer Rabbinden ad verilmiş bir va'deye kadar bir söz geçmiş olmasaydı aralarında muhakkak hukûm verilmiş (her şey olub bitirilmişdi) bile. Onlardan sonra kitaba mîrascı yapılanlar da ondan mutlak şübheci bir tereddüd içindedirler. ...
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar; kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki ihtiras yüzünden ayrılığa düştüler. Şayet belirli bir süre için Rabbından bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba varis kılınanlar da ondan mutlak bir şüphe ve tereddüt içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
(Geçmiş vahiylerin mensuplarına gelince,) onlar (hakikati) tanıyıp öğrendikten sonra, aralarındaki kıskançlık ve çekişmelerden dolayı bütünlükten uzaklaştılar; ve Rabbinden (O'nun koyduğu) belli bir vadeye kadar (bütün hükümleri iptal eden) bir hüküm gelmemiş olsaydı, onlar arasında (baştan) her şey karara bağlanmış olurdu. İşte bakın, öncekilerden ilahi kelamı devralanlar (şimdi) onun öğretileri hakkında şüpheye varan büyük bir tereddüt içindeler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki “haksız tecavüz” sebebiyle gruplara ayrıldılar. Eğer Rabbin’den belirlenmiş bir süreye kadar bir söz olmasaydı, derhal aralarında hüküm verilmiş olurdu. Onların ardından kitaba mirasçı olanlar da elbette ondan bir şüphe ve tereddüt içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki 'tecavüz ve haksızlık' dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer senin Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mirasçı olanlar ise, herhalde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler....
Zuxruf Suresi, 9. Ayet:
İşte böyle, şayet onlara da "Gökleri ve yeri yaratan kimdir?" diye sorarsan hiç tereddüt etmeden "Kudret Sahibi Olan, Her Şeyi Bilen (Allah)tır." cevabını verecekler....
Duxan Suresi, 18. Ayet:
En
eddû
ileyye ibâdallâh(ibâdallâhi), innî lekum resûlun emîn(emînun)....
Duxan Suresi, 18. Ayet:
1.
en
eddû
: eda edin, verin, gönderin
2.
ileyye
: bana
3.
ibâde allâhi
: Allah'ın kulları
4.
innî
: ben dayanırım...
Casiyə Suresi, 20. Ayet:
(İşte) bu (vahiy,) insanlık için bir kavrayış aracıdır; tereddütsüz bir inanca ve emniyete ulaşanlar için de bir rahmet ve hidayettir....
Casiyə Suresi, 32. Ayet:
(Ey kâfirler, size:) «Şübhesiz Allahın va'di hakdır. O saattin geleceğin) de asla şübhe yokdur» denildiği zaman siz «O saat de neymiş, bilmiyoruz. Tereddüdden başka bir zamanda bulunmuyoruz. Biz (onun muhakkak geleceğine) kat'î inan ve bilgi besleyenler değiliz» dediniz. ...
Məhəmməd Suresi, 13. Ayet:
Ve keeyyin min karyetin hiye eşeddu kuvveten min karyetikelletî ahrecetke, ehleknâhum fe lâ nâsıra lehum....
Məhəmməd Suresi, 13. Ayet:
1.
ve keeyyin
: ve nice
2.
min karyetin
: beldelerden, beldeler
3.
hiye
: o
4.
eşeddu
: daha şiddetli, daha çok ku...
Məhəmməd Suresi, 25. Ayet:
İnnellezînert
eddû
alâ edbârihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hudeş şeytânu sevvele lehum ve emlâ lehum....
Məhəmməd Suresi, 25. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
ellezîne
: onlar
3.
ert
eddû
: (eski hallerine) döndüler
4.
alâ edbâri-him
: arkalarına
<...
Hədid Suresi, 14. Ayet:
O(nun dışında kala)nlar, şu (içindeki)lere, "Sizinle değil miydik?" diye seslenecekler. Berikiler, "Evet öyleydi!" diye cevap verecekler, "Ama siz kendi kendinizi ayarttınız, (inancınızda) tereddüt gösterdiniz; (yeniden dirilme konusunda) şüpheye kapıldınız ve Allah'ın buyruğu ulaşıncaya kadar kuruntunuz sizi yoldan çıkardı çünkü, Allah hakkındaki ayartıcı düşünceler(iniz) sizi yanılgıya sürükledi!...
Mücadilə Suresi, 8. Ayet:
Görmedin mi şu kimseleri ki, fısıldaşmaktan (ikiyüzlülükten) yasaklandıkları hâlde tekrar yasaklandıkları şeye döndüler. Kötülük, düşmanlık ve Rasûle isyan konusunda fısıldaşıyorlar. . . (Yahudiler) sana geldiklerinde, Allâh'ın seni selâmlamadığı şeyle selâmlıyorlar; içlerinde ise: "Dediğimiz yanlış olsaydı Allâh bize azap verirdi" derler. . . Cehennem yeter onlara! Ona maruz kalacaklar. . . Ne kötü dönüş yeridir o! (Not: Yahudiler, fonetik yakınlık dolayısıyla, ağız - dil çabukluğu da yaparak "...
Həşr Suresi, 13. Ayet:
Le entum eşeddu rehbeten fî sudûrihim minallâhi, zâlike bi ennehum kavmun lâ yefkahûn(yefkahûne)....
Həşr Suresi, 13. Ayet:
1.
le
: elbette, gerçekten
2.
entum
: siz
3.
eşeddu
: daha şiddetli
4.
rehbeten
: korku bakımından
Mümtahinə Suresi, 2. Ayet:
İn yeskafûkum yekûnû lekum a’dâen ve yebsutû ileykum eydiyehum ve elsinetehum bis sûi ve v
eddû
lev tekfurûn(tekfurûne)....
Mümtahinə Suresi, 2. Ayet:
1.
in
: eğer, şâyet, olsa
2.
yeskafû-kum
: sizi yakalarlar, ele geçirirler
3.
yekûnû
: olurlar
4.
lekum
: sizin iç...
Cümə Suresi, 8. Ayet:
Kul innel mevtellezî tefirrûne minhu fe innehu mulâkîkum summe tur
eddû
ne ilâ âlimil gaybi veş şehâdeti fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne). ...
Cümə Suresi, 8. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
inne
: muhakkak
3.
el mevte
: ölüm
4.
ellezî
: o ki, ki o
Münafiqun Suresi, 4. Ayet:
Şimdi sen onları gördüğünde dış görünüşleri hoşuna gider; ve konuştuklarında ne söylediklerine kulak vermek istersin. Onlar, yere (sağlam şekilde) dikilmiş kütükler gibi (olduklarına emin görünseler de) her çığlığı kendilerine (yönelik) sanırlar. Onlar (bütün inançlara) düşmandırlar, öyleyse onlara karşı dikkatli ol. (Ve bedduayı hak ederler:) "Allah onları kahretsin!" Akılları nasıl da (hakikatten) sapıyor!...
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir....
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir....
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Hanımlarınız içinden, âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz onların iddeti, bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların iddeti ise, doğum ile sona erer. Allah’a sığınıp, emirlerine yapışanlara, günahlardan arınıp, azaptan korunanlara Allah, gerçekleştirmek istedikleri işlerinde kolaylık verir....
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir....
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş bulunanlardan eğer şüphe ederseniz (iddetlerinin nasıl olacağında tereddüt ederseniz), onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise, yüklerini bırakmaları, doğum yapmalarıdır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir....
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Kadınlarınız içinden âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdetini görmemiş olanların iddetinde eğer tereddüt ederseniz, onların iddeti üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmalarına (doğum yapmalarına) kadardır. Kim Allah'tan korkarsa, Allah onun her işinde bir kolaylık verir....
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlar eğer tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Henüz âdet görmemiş olanlar da böyledir. Hamile kadınların bekleme süresi, yüklerini bırakıncaya kadardır. Kim Allah’tan korkarsa, ona işinde bir kolaylık sağlar....
Talaq Suresi, 4. Ayet:
Kadınlarınızdan âdetten kesilenlerin iddetinde tereddüt ederseniz, onların iddet süreleri üç aydır. Henüz âdet görmeyenlerin de süreleri böyledir. Hamile olan kadınların iddetleri, çocuklarını doğurdukları vakit biter. Kim Allah’ı sayıp O’ na karşı gelmekten korunursa, Allah onun işinde bir kolaylık verir....
Qələm Suresi, 9. Ayet:
V
eddû
lev tudhinu fe yudhinûn(yudhinûne)....
Qələm Suresi, 9. Ayet:
1.
v
eddû
: temenni ettiler (istediler)
2.
lev tudhinu
: eğer sen musamaha gösterirsen
3.
fe
: o zaman
4.
yudhinûne
Məaric Suresi, 11. Ayet:
Yubassarûnehum yeveddul mucrimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîh(benîhi)....
Məaric Suresi, 11. Ayet:
1.
yubassarûne-hum
: birbirlerine gösterilirler
2.
yeveddu
: temenni eder, olmasını ister
3.
el mucrimu
: günahkâr
4.
lev
Cin Suresi, 3. Ayet:
Ve ennehu teâlâ ceddu rabbinâ mettehaze sâhıbeten ve lâ veledâ(veleden)....
Cin Suresi, 3. Ayet: