Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Sonra, bunun ardından, belki şükredersiniz diye sizi affettik....
Bəqərə Suresi, 169. Ayet:
O, size, ancak kötülüğü, fahşayı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemeyi telkin eder....
Bəqərə Suresi, 268. Ayet:
Şeytan, yoksullukla size fahşayı telkin eder. Allah ise sizi bağışlama ve bol nimet söz veriyor. Allah, Yardımı Çok Kapsyıcı Olan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Ehli Kitap'tan bir grup dedi ki: "İnananlara indirilene günün başında iman edin, günün sonunda da küfredin. Belki dinlerinden dönerler."...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Siz, hayra çağıran, ma'rufu yapıp telkin eden, munkeri engelleyen bir topluluk olun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma'rufu yapıp telkin eder, munkere engel olursunuz. Ve Allah'a iman edersiniz. Eğer Ehl-i Kitap da iman etseydi, bu onlar için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler varsa da çoğunluğu sapkındır....
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Bunlar, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanırlar, ma'rufu yapıp telkin ederler, münkere engel olurlar; hayırda birbirleriyle yarışırlar, işte bunlar salihlerdendir....
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Ant olsun ki Biz, senden önceki ümmetlere de gönderdik. Belki tederruda bulunurlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakaladık....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Takva sahibi kimselere, onların hesaplarından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır, belki korunurlar....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Ant olsun ki belki ders alırlar diye, Firavuncuları yıllarca kuraklık ve ürün kıtlığıyla cezalandırdık....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Onlardan bir topluluk dedi ki: "Allah'ın yok edeceği veya şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir halka ne diye öğüt veriyorsunuz?" Dediler ki: "Rabb'inize mazeret beyan etmek için ve bir de belki takva sahibi olurlar."...
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları, yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onlardan, salih olanlar da vardı olmayanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle sınadık....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu bununla yükseltirdik. Fakat o yere saplandı, hevasına uydu. Onun durumu, üzerine varsan da dilini sarkıtıp soluyan, varmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan halkın durumu böyledir. Sen bu kıssayı anlat, belki öğüt alırlar....
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
Onlara, ayetlerimiz okunduğu zaman, "Evet, biz bunu duyduk, dilersek biz de onun benzerini söyleriz; bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir." dediler....
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
Kafirlere de ki: Eğer vazgeçerlerse geçmişte yaptıkları bağışlanır. Eğer tekrar dönerlerse, evvelkilerin başına gelenler ortadadır....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Eğer savaşta onları yakalarsan, geride kalanlara ders olacak şekilde onları darmadağın et. Belki akıllarını başlarına alırlar....
Tövbə Suresi, 102. Ayet:
Diğer bir kısmı da suçlarını itiraf ettiler. Onlar, iyi bir ameli kötü bir amelle karıştırmışlardı. Belki Allah, onların tevbesini kabul eder. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, hanımına: "Ona iyi bak, bize faydası olabilir, belki de onu evlat ediniriz." dedi. Böylece Yusuf'u oraya yerleştirdik ki ona kimi hadislerin yorumunu öğretelim. Allah, takdir ettiğini yapandır. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Bir dayanak olmaksızın -görmekte olduğunuz gibi- gökleri yükselten Allah'tır. Sonra, mutlak gücüyle Güneş'i ve Ay'ı koyduğu yasalara bağlı kıldı. Hepsi, adı konmuş bir ecele doğru akıp gitmektedir. İşleri düzenleyip idare eden O'dur. Âyetleri ayrıntılı olarak açıklamaktadır ki, belki Rabb'inize kavuşacağınıza kesin olarak inanırsınız....
İsra Suresi, 51. Ayet:
"Veya göğüslerinizde büyüyen herhangi bir varlık." Sonra da, "Bizi kim geri çevirecek?" diyecekler. De ki: "Size ilk defa fıtrat belirlemiş olan." Alaylı alaylı başlarını sallayarak: "Ne zamandır o?" diyecekler. De ki: "Belki de pek yakın bir zamanda."...
Kəhf Suresi, 40. Ayet:
"Belki Rabb'im, bana senin bahçenden daha hayırlısını verir. Ve seninkinin üzerine de gökten felaketler gönderir de verimsiz, kupkuru bir toprak olur."...
Taha Suresi, 10. Ayet:
Hani o bir ateş görmüş ve yanındakilere: "Ben bir ateş gördüm. Bekleyin! Belki ondan size bir kor getiririm veya ateşin yanında bir yol gösteren bulurum." demişti....
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
"Hayır, bunlar karmakarışık düşlerdir. Hayır, belki onu uydurdu. Hayır, o bir şairdir. Öyleyse öncekilere gönderildiği gibi bize bir ayet getirsin." dediler....
Ənbiya Suresi, 61. Ayet:
"O halde onu insanların huzuruna getirin. Belki tanıklık eden çıkar" dediler....
Ənbiya Suresi, 85. Ayet:
İsmail'i, İdris'i ve Zelkifl'i de an. Hepsi sabredenlerdendi....
Ənbiya Suresi, 111. Ayet:
"Bilemem, belki o bir sınav ve sizin için belli bir zamana kadar yararlanmadır."...
Nur Suresi, 21. Ayet:
Ey iman edenler! Şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse şunu bilsin ki şeytan, her türlü aşırılığı ve her türlü çirkinliği telkin eder. Ve eğer Allah'ın üzerinizdeki lütuf ve rahmeti olmasaydı sizden hiç kimse arınmayı asla başaramazdı. Fakat Allah hak edeni arındırır. Allah, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Furqan Suresi, 5. Ayet:
Ve "O, onun yazdırdığı ve sabah akşam ona dikte ettikleri evvelkilerin masallarıdır." dediler....
Nəml Suresi, 46. Ayet:
Salih: "Ey halkım! Neden iyilik dururken, kötülüğün bir an önce olmasını istiyorsunuz? Allah'tan bağışlanma dileseniz olmaz mı? Belki bağışlanırsınız!" dedi....
Nəml Suresi, 47. Ayet:
"Sen ve seninle beraber olanlar bize uğursuzluk getirdiniz." dediler. Salih: "Sizin uğursuzluğunuz Allah'ın takdirindedir. Belki sınav olunmakta olan bir toplumsunuz!" dedi....
Nəml Suresi, 68. Ayet:
"Ant olsun, bu bize söylenen daha önce atalarımıza da söylenmişti. Ancak bunlar evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir." dediler....
Nəml Suresi, 72. Ayet:
De ki: "Çarçabuk istediğiniz azabın bir kısmı belki de size yaklaşmıştır."...
Qəsəs Suresi, 9. Ayet:
Ve Firavun'un karısı: "Bana ve sana göz aydınlığı olsun. Onu öldürmeyin, belki bize yararı olur. Veya onu evlat ediniriz." dedi. Onlar, olacakların ayırdında değillerdi....
Qəsəs Suresi, 29. Ayet:
Musa, süresini tamamlayınca, ailesi ile yola çıktı. Tur tarafında bir ateş fark etti. Ailesine: "Bekleyin. Ben bir ateş gördüm. Belki size ondan bir haber veya ısınmanız için bir ateş getiririm." dedi....
Qəsəs Suresi, 38. Ayet:
Firavun: "Ey halkımın meleleri! Ben, sizin için benden başka ilah bilmiyorum. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen bir ateş yak; bana yüksek bir kule yap. Belki Musa'nın ilahı ile karşılaşırım. Onun yalancılardan olduğunu zannediyorum." dedi....
Rum Suresi, 41. Ayet:
İnsanların kendi yaptıklarından dolayı karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Belki akıllarını başlarına alırlar diye yaptıklarının bir kısmı onlara tattırıldı....
Səcdə Suresi, 21. Ayet:
Onlara, büyük azaptan önce, daha yakın olan azaptan tattıracağız. Belki dönerler....
Əhzab Suresi, 63. Ayet:
İnsanlar sana Sa'at'ten soruyorlar. De ki: "Onun bilgisi yalnızca Allah'ın yanındadır. Ne bilirsin belki de o Sa'at yaklaşmıştır....
Mömin Suresi, 36. Ayet:
Firavun: "Ey Haman! Benim için yüksek bir kule yap. Belki böylece o sebeplere ulaşırım;"...
Fussilət Suresi, 26. Ayet:
Kafirler: "Bu Kur'an'ı dinlemeyin, gürültü edin, belki üstün gelirsiniz." dediler....
Şura Suresi, 17. Ayet:
Allah, Kitap'ı ve mizanı hakk ile indirendir. Nereden bileceksin ki belki de o Sa'at çok yakındır!...
Hucurat Suresi, 11. Ayet:
Ey iman edenler! Bir halk başka bir halkla alay etmesin. Belki alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdırlar. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Belki alay edilen kadınlar, alay edenlerden daha iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın. Birbirinize kötü lakaplar takmayın. İmandan sonra fasık olarak nitelendirilmek ne kötüdür. Kim tevbe etmezse işte onlar zalimdirler....
Həşr Suresi, 21. Ayet:
Eğer Biz, bu Kur'an'ı dağa indirseydik, onu; huşu duyarak, Allah'a olan huşudan parça parça olmuş görürdün. Bu örnekleri insanlar için veriyoruz ki belki düşünüp gerçeği kavrarlar....
Mümtahinə Suresi, 7. Ayet:
Belki Allah, gün gelir sizinle, onlardan düşmanlık beslediğiniz kimseler arasında bir sevgi oluşturur. Allah; Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Qələm Suresi, 15. Ayet:
Ona ayetlerimiz okunduğu zaman: "Bunlar evvelkilerin masalları." der....
Əbəsə Suresi, 3. Ayet:
Sen bilemezsin, belki o tezkiye olacak....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar! O sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan rabbinize kulluk ve ibâdet ediniz ki korunup müttekilerden olasınız...
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey nâs! Sizi ve sizden evvelkileri yaratmış olan Rabbinize ibadet ediniz, tâ ki ittikâ etmiş olasınız....
Bəqərə Suresi, 44. Ayet:
İnsanlara iyiliği (birr) buyururken kendinizi (enfüseküm) unutuyor musunuz? (tensevne) Üstelik kitabı da okuyorsunuz (tetlunelkitab). Akletmez misiniz?...
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Bu olaydan sonra sizi affetmiştik belki şükredersiniz (değerlendirirsiniz) diye....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Daha sonra bunun ardından belki şükredersiniz diye sizi bağışlamıştık....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Sonra bu (suçunuz)un ardından belki şükredersiniz diye sizi affettik....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Dahası, (bütün) bunlardan sonra, belki şükredenlerden olursunuz diye bu günahınızı affettiğimiz (günleri)....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Bundan sonra da yine belki şükredersiniz diye sizi affetmiştik....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Bundan sonra da yine belki şükredersiniz diye sizi affetmiştik....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Bundan sonra belki şükredersiniz diye sizi bağışladık....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
Belki şükredersiniz diye bunun ardından da sizi affetmiştik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
beasnâ-kum
: sizi dirilttik
3.
min
: den
4.
ba'di
: sonra, daha sonra
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra, ölümü (yokluğunuzu - gerçekte yegâne var olanın Vahid-ül Kahhar olduğu gerçeğini) tatmanızın akabinde, yeni bir anlayışla hayata başlatmıştık sizi, belki bunu değerlendirirsiniz diye....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzden sonra tekrar diriltmiştik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra, belki şükredersiniz diye ölümünüzün ardından sizi diriltmiştik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra, belki şükredersiniz diye ölümünüzün (mevtiküm) ardından sizi diriltmiştik (beasnaküm)....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Ama ölü (bir toplum) haline geldikten sonra belki şükredenlerden olursunuz diye sizi tekrar dirilttik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Bu ölü halinizden sonra, belki şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Ölümünüzden sonra belki şükredersiniz diye sizi tekrar diriltmiştik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra belki şükredersiniz diye sizi ölümünüzün ardından tekrar diriltmiştik....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Sonra (yine de) belki şükredersiniz diye, sizi ölümünüzden sonra dirilttik....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Ve üstünüze o bulutu gölgelik yaptık ve size verdiğimiz güzel rızıklardan yiyin diye üzerinize hem kudret helvası, hem de bıldırcın indirdik. Bize zulmetmediler, belki kendilerine ediyorlardı....
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Hani sizden kesin bir söz almış ve Tur dağını üstünüze yükseltmiştik. 'Size verilen Kitab'a sımsıkı yapışın ve içinde olanları sürekli anın ki, belki böylelikle (fenalıklardan) sakınırsınız.'...
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Bir zaman da sizden kesin söz almıştık. Tur dağını da, başınıza indirecek gibi bir vaziyette üstünüze kaldırıp: “Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın, içinde olanları hatırda tutun. Belki bu sayede sakınır, korunursunuz. ” demiştik....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
'Onun (kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla ölüye vurun' dedik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir ve belki akıl edersiniz diye size böyle ayetlerini gösterir....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun, dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki aklınızı başınıza toplarsınız....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
Bunun için de: «Ona (ölü cesede, kestiğiniz ineğin) bir parçasıyla vurun» demiştik. Böylece, Allah ölüleri diriltir ve size ayetlerini gösterir; belki akıllanırsınız....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
Sonra bunun ardından kalpleriniz yine kaskatı kesildi. Taş gibidir o. Belki daha da katıdır. Taşların bazıları var ki, ondan ırmaklar fışkırır. Bazıları var ki, çatır çatır yarılır da içinden su çıkar. Öylesi var ki, Allah korkusundan aşağılara düşer. Allah, yapıp durduklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 78. Ayet:
Onların içinde ümmî ler de var ki Kitabı (Tevrâtı) bilmezler. (Bütün bildikleri yalınız reislerinin telkin etdikleri) bir sürü kuruntu ve yalandan başkası değil. Onlar başka değil, yalınız zanda (ve cehâletde) kalmış bulunuyorlar. ...
Bəqərə Suresi, 88. Ayet:
Dediler ki: "Kalplerimiz (düşünü - algılamamız) koza (dünyamız) içindedir (hakikatimizi yaşayamayız)!" Hayır, belki de hakikati inkâr ettikleri için (lânete uğramışlar) Allâh'tan uzak düşmüşlerdir! İmanınız ne kadar az!...
Bəqərə Suresi, 97. Ayet:
(Habîbim) de ki: «Kim Cebrâîle düşman olursa» (kahrından gebersin!). Çünkü kendinden evvelki (Kitab) ları tasdik edici (ve doğrultucu) ve mü'minler için ayn-ı hidâyet ve müjde olan (Kuran) ı Allahın izni ile senin kalbinin üstüne o indirmişdir. ...
Bəqərə Suresi, 100. Ayet:
Ya her ne zaman bir ahd ile muâhede yapacak olsalar onlardan bir gürûh o ahdi bozup atacak mı? Belki onların ekserisi imân etmezler....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve (onun yerine) Süleyman'ın hükümdarlığı sırasında şeytanca niyetler taşıyan kimselerin telkin ede geldiklerine uyarlar. Hakikati inkar eden Süleyman değildi, ama o şeytanca niyetler taşıyan kişiler halka sihir öğreterek hakikati inkar ettiler; -ve onlar, Babil'deki iki melek Harut ve Marut vasıtasıyla ihdas edilene (uyarlar)- gerçi bu ikili, öncelikle, "Biz sadece ayartıcılar; sakın (Allah'ın vahyettiği) hakikati inkara yeltenmeyin!" şeklinde uyarıda bulunmadan hiç kimseye onu öğretmediler. Ve...
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Allah, kendisine oğul edindi dediler, hâşâ. Belki göklerde de ne varsa onundur, yeryüzünde de; hepsi de ona ram olmuştur....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlmi olmıyanlar da, Allah bizimle konuşsa ya, yahud bize bir mu'cize gelse ya, dediler, bunlardan evvelkiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti, kalbleri birbirine benzedi; cidden yakîn edinecek bir ümmet için biz mucizeleri açık bir suretde gösterdik...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
(Hakıykati) bilmeyenler (veya bilib de bilmezlenenler): «Ne olur, Allah bizimle (senin hak peygamber olduğuna dâir yüz yüze bir) söylese, konuşsa, yahud (bu babda) bize bir âyet (mucize) gelse» dedi (ler). Onlardan evvelkiler de tıpkı onların söyledikleri gibi söylemiş (ler) di. Kalbleri birbirine ne kadar da benzemiş!. Biz hakıykatleri iyice bilmek isteyenlere âyetlerimizi apaçık göstermişizdir. ...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Ve bilmeyen kimseler dedi ki: «Allah bizimle konuşsa ya veya bize bir âyet gelse ya.» Onlardan evvelkiler de onların dedikleri gibi demişti. Kalbleri birbirine benzemiştir. Biz âyetlerimizi ikan sahibi olan bir kavme apaçık bildirdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Cahiller, 'Allah bizimle konuşsa veya bize bir mucize gelseydi' dediler. Daha evvelkiler de bunların sözüne benzer şeyler söylemişlerdi. Bunların kalpleri hep birbirine benziyor. Oysa Biz, hakkı yakînen bilmek isteyenlere âyetlerimizi açıklamışızdır....
Bəqərə Suresi, 179. Ayet:
Sizin için kısasta bir hayat vardır, ey temiz aklı, temiz özü olanlar! Belki korunursunuz....
Bəqərə Suresi, 179. Ayet:
Çünkü, ey derin kavrayış sahipleri, adil karşılık ((kısas) yasası)nda sizin için hayat vardır, böylece belki Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olursunuz....
Bəqərə Suresi, 179. Ayet:
Kısasta sizin için hayat vardır. Ey akıl sahipleri! Belki böylece Allah'tan korkarsınız....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey o bütün iman edenler! Üzerlerinize oruc yazıldı, netekim sizden evvelkilere yazılmıştı gerek ki korunursunuz...
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey îman edenler sizden evvelki (ümmet) lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz edildi). Tâki korunasınız. ...
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey îmân edenler! Sizden evvelkilere farz kılındığı gibi, oruç tutmak (sizin de)üzerinize farz kılındı; tâ ki (günahlardan) sakınasınız....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey imân edenler! Oruç sizden evvelkilerin üzerine farz olduğu gibi sizin üzerinize de farz olmuştur. Tâ ki sakınabilesiniz....
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa cennete gireceğinizi mi zannettiniz, sizden evvelki geçmiş ümmetlerin hali sizlere gelmedikçe? Onları nice şiddetli ihtiyaçlar, hastalıklar kapladı ve sarsıntılara uğradılar. Hatta peygamberleri ve O'nunla beraber imân edenler, «Allah'ın nusreti ne zaman?» diyecek bir halde geldiler. Haberiniz olsun Allah'ın nusreti şüphe yok ki pek yakındır....
Bəqərə Suresi, 216. Ayet:
Hoşlanmasanız da, savaş size farz kılındı. Belki de sizin hoşlanmadığınız şey, hakkınızda hayırlı olur; hoşlandığınız şey ise sizin için bir şer olur. Allah bilir, siz bilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 221. Ayet:
Allah'a iman etmedikleri sürece müşrik kadınları nikahlamayın. Şüphesiz mü'min bir cariye, hoşunuza gitse bile müşrik olan bir kadından daha hayırlıdır. Müşrik erkeklere de iman etmedikleri sürece (kızlarınızı) nikahlamayın. Şüphesiz mü'min bir köle, hoşunuza gitse bile müşrik bir adamdan daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırmaktadırlar. Allah ise, kendi izniyle cennete ve bağışlanmaya çağırmakta ve belki, düşünüp öğüt alırlar diye insanlara ayetlerini açıklamaktadır....
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Eğer koca, karısını ikinci talâktan (boşamasından) sonra bir kere daha boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça (ve ondan da ayrılmadıkça) ilk kocasına helâl olmaz. Bu ikinci koca onu boşarsa, Allah’ın emirlerini sağlam tutacaklarına ümitvâr oldukları takdirde evvelkilerin birbirine dönmeleri kendilerine günah değildir. Bunlar, anlayan bir kavim için Allah’ın açıkladığı hükümlerdir. (1)- Ric’i Talâk: Karı-koca arasında akdedilen nikâhta üç mânevi bağ vardır ve bunlara erkek s...
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Derken kadını bir daha boşarsa bundan sonra artık ona halâl olmaz ta başka bir kocaya varıncaya kadar; bu da onu boşarsa Allahın hududunu sağlam tutacaklarına ümid var oldukları takdirde evvelkilerin birbirlerine dönmeleri kendilerine günah değildir. Bunlar işte Allahın tayin ettiği hudud, ilim ehli olanlar için bunları beyan buyuruyor...
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Eğer onu bir daha boşarsa artık bundan sonra ona helâl olmaz. Tâ ki ondan başka bir kocaya varsın. Bu da onu boşarsa hududullaha riayet edeceklerini zannettikleri takdirde onunla evvelki kocasının yeniden akd-i izdivaçta bulunmalarından dolayı kendileri için bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın hudududur. Bunları bilir bir kavm için beyan buyurur....
Bəqərə Suresi, 242. Ayet:
İşte Allâh sizler için yaşam kurallarını böylece açıklıyor ki belki akledersiniz....
Bəqərə Suresi, 242. Ayet:
Allah size belki akıl edersiniz diye ayetlerini böylece açıklamaktadır....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden kim kendisine yaşlılık geldiği ve güçsüz, zayıf çocuklarının bulunduğu halde, altından ırmaklar akan hurma ve üzüm ağaçları ile dolu, içerisinde her türsü meyvası bulunan bir bahçesi varken, bahçesine içinde ateş olan bir kasırganın isabet etmesini ve onun yanmasını ister? İşte belki düşünürsünüz diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biriniz, içinden ırmaklar akan ve çeşit çeşit meyve ile dolu bir hurma ve asma bahçesine sahip olmayı -ama sonra da sadece (bakıma muhtaç) zayıf çocuklarıyla yaşlılığa terkedilmeyi- ve sonra kızgın bir kasırganın bahçeye isabet edip onu tamamen kasıp kavurmasını ister mi? Belki düşünürsünüz diye Allah mesajlarını size böylece açıklar....
Bəqərə Suresi, 268. Ayet:
Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir....
Bəqərə Suresi, 268. Ayet:
Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir....
Bəqərə Suresi, 268. Ayet:
Şeytan sizi fakirlik ihtimali ile korkutur ve cimriliği telkin eder. Oysa Allah, size bağışlamasını ve lütfunu vaad eder: Allah kudret ve egemenlikte sınırsızdır, her şeyi bilendir....
Bəqərə Suresi, 268. Ayet:
Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkin şeyleri (cimriliği) telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vâdeder. Allah ihsanı bol olan ve her şeyi hakkıyla bilendir....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler, şeytanın çarptığı kimseler gibi davranırlar; çünkü onlar "Alışveriş de bir tür faizdir!" derler. Halbuki Allah alışverişi helal ve faizi haram kılmıştır. Bu nedenle, kim Rabbinin öğüdünü dinler ve hemen (faizden) vazgeçerse, evvelki kazançlarını koruyabilir ve onun hakkında karar vermek artık Allah'a kalır; ona, (faize) geri dönenlere gelince; içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum olanlar işte böyleleridir....
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah kimseye vüs'unden öte teklif yapmaz, herkesin kazandığı lehine yüklendiği aleyhinedir, ya rabbena! eğer unuttuk veya kasdımız bize bizden evvelkilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme, ya rabbena! hem de bize takatımız olmayanı yükletme, ve bizden günahlarımız afiv buyur ve bizlere mağfiretini reva, rahmetini atâ kıl, sensin mevlâmız, bizi mansur buyur artık seni tanımıyanlara karşı, kahrolsun kâfirler...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi fâidesine, yapdığı (Şer) kendi zararınadır. «Ey Rabbimiz, unutduk, yahud yanıldıysak bizi tutub sorguya çekme. Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, taakat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (saadır olan günahları) sil, bağışla, bizi yarlığa, bizi esirge. Sen mevlâmızsın bizim. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et». ...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah Teâlâ bir kimseye takatından başkasını teklif buyurmaz. Herkesin kesbettiği kendi lehinedir. Ve iktisab eylediği de kendi aleyhinedir. «Ey Rabbimiz! Eğer unuttuk ise veya hata ettik ise bizi muaheze buyurma. Ey Rabbimiz! Ve bize, bizden evvelkilere yüklemiş olduğun gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bizim için kendisine takat bulunmayan bir şey de yükleme. Ve bizden af buyur ve bizim için mağfiret buyur ve bizlere merhamet kıl, Sen bizim mevlâmızsın. Artık kâfirler olan kavim üzerine bizl...
Ali-İmran Suresi, 3. Ayet:
(3-4) (Habîbim) O, sana Kitabı hak (ve) kendinden evvelkileri (de) tasdıyk edici olarak (tedricen) indirdi. Bundan evvel de Tevrat ile Incîli indirmişdi (ki onlar) insanlar için birer hidâyetdi. Hak ile baatılı ayırd eden (hüküm) leri de indirdi. Allanın (hak olan, mahz-ı hidâyet olan) âyetlerine küfredenler (yok mu?) onlar için pek çetin bir azâb vardır. Allah cezada amansız bir gaalib-i mutlakdır. ...
Ali-İmran Suresi, 4. Ayet:
(3-4) (Habîbim) O, sana Kitabı hak (ve) kendinden evvelkileri (de) tasdıyk edici olarak (tedricen) indirdi. Bundan evvel de Tevrat ile Incîli indirmişdi (ki onlar) insanlar için birer hidâyetdi. Hak ile baatılı ayırd eden (hüküm) leri de indirdi. Allanın (hak olan, mahz-ı hidâyet olan) âyetlerine küfredenler (yok mu?) onlar için pek çetin bir azâb vardır. Allah cezada amansız bir gaalib-i mutlakdır. ...
Ali-İmran Suresi, 11. Ayet:
Onların bu gidişi, tıpkı âl-i Fir'avun'un ve ondan evvelki kimselerin gidişi gibidir ki bizim âyetlerimizi tekzîp ettiler. Allah Teâlâ da onları günahları sebebiyle yakaladı. Ve Allah Teâlâ Şedîdü'l-İkab'tır....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinden bir grup, “Mü’minlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar (size bakarak) dönerler” dedi....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinin bir bölüğü de dedi ki: İman edenlere indirilene gündüzün inanın, akşam üstü inanmayın, kâfir olun, belki iman edenler de inançlarından dönerler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: "Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlardan bir grup şöyle dediler: "Şu iman edenlerin yanına sabah varıp, 'inzâl edilenlere iman ettik' deyin. Günün sonunda da (düşündük olmaz böyle şey diyerek) inkâr edin. Böylece belki onlar da (size uyup) dönerler. "...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir grup: 'İman edenlere indirilene, Kur’ân’a, günün başlangıcında sözde iman edin, günün sonunda da inkâr edin. Belki onlar da dinlerinden dönerler.' dediler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinden bir topluluk dedi ki: 'İman edenlere indirilen şeylere günün başında inanın ve sonunda inkar edin; belki dönerler.' [12]...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap Ehlinden bir bölümü, dedi ki: "İman edenlere inene gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler."...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
(72-73) Kitab ehlinden bir takimi soyle dedi: «Inananlara indirilene gunun basinda inanin, sonunda inkar edin ki, belki donerler ve dininize uyanlardan baskasina inanmayin". De ki: «Dogru yol Allah'in yoludur". Ve yine baskasina da verildigine veya Rabbinizin katinda Muslumanlarin karsi delil getirip sizi alt edecegine inanmayin» derler. De ki: «Dogrusu bol nimet Allah'in elindedir, onu diledigine verir. Allah'in fazli her seyi kaplar, O her seyi bilir"....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
(72-73) Kitap ehlinden bir takımı şöyle dedi: 'İnananlara indirilene günün başında inanın, sonunda inkar edin ki, belki dönerler ve dininize uyanlardan başkasına inanmayın'. De ki: 'Doğru yol Allah'ın yoludur'. Ve yine başkasına da verildiğine veya Rabbinizin katında Müslümanların karşı delil getirip sizi alt edeceğine inanmayın, derler. De ki: 'Doğrusu bol nimet Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah'ın fazlı her şeyi kaplar, O her şeyi bilir'....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir gurup şöyle dedi: «Müminlere indirilmiş olana sabahleyin (görünüşte) inanıp akşamleyin inkâr edin. Belki onlar (böylece dinlerinden) dönerler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap halkından bir grup dedi ki: 'İnananlara indirilmiş olana gündüzün başında inanın ve sonunda inkar edin. Böylece belki dinlerinden dönerler.'...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Ehli kitabdan bir taife de şöyle dedi: «Varın o mü'minlere indirilene güpe gündüz iman edin, Âhırinde de dönüb küfredin belki onlar da dönerler...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap verilenlerden bir kısmı da şöyle dedi: «Varın o inananlara indirilene güpe gündüz inanın, sonunda da dönüp inkar edin, belki onlar da dönerler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinden bir grup: «Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki onlar da dönerler.» dedi....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinden bir grup dedi ki; 'müminlere indirilen mesaja günün başlangıcında inanınız, fakat günün sonunda onu reddediniz, böylece belki onlar da inançlarından dönerler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinden bir bölümü dedi ki: "İnananlara inene gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise küfredin. Belki onlar da dönerler."...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Ehl-i Kitab'tan bir güruh şöyle dedi: Varın o mü'minlere indirilenlere güpegündüz iman edin. Sonunda da dönüp küfredin. Belki onlar da dönerler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Geçmiş vahyin izleyicilerinden bazısı (birbirlerine) şöyle der: "(Muhammed'e) inananlara günün başında vahyedilene inandığınızı söyleyin, daha sonra geleni ise inkar edin ki (inançlarından) belki geri dönerler;...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinden bir kısmı: -İman edenlere indirilene günün başında inanın, sonunda inkar edin, belki dönerler....
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap ehlinden bir grup dedi ki: "İnananlara indirilmiş olana, günün önünde inanın, sonunda inkâr edin; belki (size bakarak onlar da) dönerler;"...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitap Ehlinden bir bölümü, dedi ki: «İman edenlerin üzerine inene, gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise inkâr edin. Belki onlar da dönerler.»...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Ehlikitap'tan bir zümre şöyle dedi: "Şu iman edenlere indirilene günün başlangıcında inanın, günün sonunda karşı çıkın. Belki onları döndürebilirsiniz;...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
ve belki içinizden iyi ve yararlı olana davet eden, doğru olanı emreden, eğri ve yanlıştan alıkoyan bir topluluk çıkar: nihai kurtuluşa erişecek kimseler, işte bunlar olacak....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey inananlar, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışıyor; size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise daha büyüktür. Size ayetleri açıkladık; belki akledersiniz....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler, kendinizden olmayanı sırdaş edinmeyin. Onlar size kötülük ve zarar vermeye çalışırlar, size zorlu bir sıkıntı verecek şeyden hoşlanırlar. Buğz (ve düşmanlıkları) ağızlarından dışa vurmuştur, sinelerinin gizli tuttukları ise, daha büyüktür. Size ayetlerimizi açıkladık; belki akıl erdirirsiniz....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Geride, çaresiz, güçsüz çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyanlar, yetimler, dullar ve yoksullarla ilgili de aynı endişeyi duysunlar. Allah’a sığınsınlar, emirlerine yapışsınlar, günahlardan arınıp, azaptan korunsunlar ve doğru, yol gösterici, aydınlatıcı, güven telkin edici söz söylesinler....
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar....
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Ey inananlar, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir). Onlarla güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Tanrı onda çok hayır kılar....
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız size helal değildir. Apaçık olan 'çirkin bir hayasızlık' yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin. Şayet onlardan hoşlanmadınızsa, belki, bir şey hoşunuza gitmez, ama Allah onda çok hayır kılar....
Nisa Suresi, 20. Ayet:
Eğer bir zevceyi bırakıp da yerine başka bir zevce almak isterseniz, evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız, o verdiğinizden bir şey almayınız. O malı bir iftira ve açık bir günah isnadı yaparak geri alır mısınız? (Almayın! cahiliyyet devrinde karısını boşamak istiyen kimse onun mehir bedelinden kurtulmak için ona zina suçunu iftira olarak yüklerdi.)...
Nisa Suresi, 20. Ayet:
Ve şayed bir zevceyi bırakıb da yerine diğer bir zevce almak istiyorsanız evvelkine yüklerle mehir vermiş de bulunsanız içinden bir şey almayın, ne diye alacaksınız bir bühtân ederek ve açık bir vebal yüklenerek mi?...
Nisa Suresi, 20. Ayet:
Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, evvelkine yüklerle mehir vermiş olsanız bile hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız?...
Nisa Suresi, 20. Ayet:
Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günâha girerek verdiğinizi alacak mısınız?...
Nisa Suresi, 26. Ayet:
Allah size (bilmediklerinizi) açıkça bildirmek, sizi sizden evvelkilerin (İbrâhîm ve İsmâilin) yollarına iletmek, sizin tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah hakkıyle bilicidir, yegâne hüküm ve hikmet saahibidir. ...
Nisa Suresi, 26. Ayet:
Allah, size (bilmediklerinizi) açıklamak ve sizden evvelki (sâlih kimse)lerin yollarına sizi hidâyet etmek ve tevbelerinizi kabûl etmek ister. Çünki Allah, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır....
Nisa Suresi, 26. Ayet:
Allah Teâlâ sizlere açıklamak ve sizleri, sizlerden evvelkilerin yollarına erdirmek ve sizleri tevbeye muvaffak kılmak diler. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir....
Nisa Suresi, 49. Ayet:
Bakmadın mı o kimselere ki, nefislerini tezkiye eder dururlar. Belki Allah Teâlâ dilediğini tezkiye eder ve kıl kadar zulüm edilmezler....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, 'Elinizi savaştan çekin, namazı gözetin, zekatı verin,' denilenlere dikkat etmedin mi? Kendilerine savaşmaları emredildiğinde, insanlardan ALLAH'tan korkar gibi, belki daha fazla korkmaya başladılar ve 'Rabbimiz, neden bize savaşı yükledin, bizi yakın bir zamana kadar erteleyemez miydin!,' dediler. De ki, 'Bu dünyanın varlığı azdır, erdemliler için ahiret daha hayırlıdır; en ufak bir haksızlığa uğratılmayacaksınız.'...
Nisa Suresi, 109. Ayet:
Sizler belki bu dünya hayatında onları savunabilirsiniz; ya Kıyamet Günü kim onları Allaha karşı savunacak, kim onların koruyucusu olacaktır?...
Nisa Suresi, 155. Ayet:
Verdikleri kesin ve sağlam sözlerini bozmaları, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere peygamberleri öldürmeleri ve «kalblerimiz kılıftır veya kılıflıdır» demeleri sebebiyledir ki, (kendilerini lanetledik). Belki küfürleri sebebiyle Allah onların kalblerini mühürledi de bu yüzden —azı müstesna— imâna gelmezler....
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Onlara Âdemin iki oğlunun gerçek olan haberini oku: Hani onlar (Allaha) yaklaştıracak birer kurban takdim etmişlerdi de ikisinden birininki kabul olunmuş, öbürününkü kabul olunmamışdı. O (evvelkisi, kardeşine): «Seni elbette öldüreceğim» demişdi (Berikî de şöyle) söylemişdi: «Allah, ancak (kendisinden) korkanları (nkini) kabul eder». ...
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Arkadan da (bu peygamberlerin) izlerince Meryem oğlu İsâyı — kendinden evvelki Tevrâhn bir tasdikcisi olarak — gönderdik. Ona da içinde bir hidâyet, bir nur bulunan İncili — ondan evvelki Tevrâtın bir tasdikcisi ve takvaa saahibleri için bir hidâyet ve öğüd olmak üzere — verdik. ...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
(Habîbim) sana da hak olarak kitabı (Kur'ânı) — kendinden evvelki kitab (lar) ı tasdıyk edici (ve doğrultucu) ve ona karşı bir şâhid olmak üzere — gönderdik. O halde (bütün ehl-i kitab) aralarında Allahın (sana) indirdiği ile hükmet, sana gelen hakıykatden (dönüb de) onların hevâ (ve heves) lerine uyma. (Ey Musânın, İsânın, Muhammedin, ümmetleri) sizden her biriniz için bir şeriat, bir yol ta'yin etdik. Eğer Allah dileseydi (topunuzu bir şeriata tâbi) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdiği...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Ve sana kitabı hak olarak indirdik, kendisinden evvelki (semavî) kitabı tasdik edici ve üzerine bir muhafız olmak üzere. Artık aralarında Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu (ahkâm) ile hükmet. Ve sana gelen haktan (ayrılıp da) onların hevâlarına tâbi olma. Sizden herbiriniz için (vaktiyle) bir şeriat, bir açık yol kılmıştık. Ve eğer Allah Teâlâ dilese idi elbette sizleri bir ümmet kılmış olurdu. Fakat size vermiş olduğu şeylerde sizi imtihan etmek için (bir ümmet kılmadı). Artık hayırlı işlere koşu...
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Yüreklerinde bir hastalık olanları ve bir felâkete uğramamızdan korkuyoruz, diyerek onların içine katılan, onlara koşanları görürsün. Fakat belki de Allah bir fetih verir, yahut kendi katından bir iş çıkarır meydana da onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı nâdim oluverirler....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
İşte kalblerinde bir (nifak) maraz (ı) bulunan kimselerin «Felâketin bize (dönüb) çarpmasından korkuyoruz» diyerek aralarında koşuşduklarını görüyorsun. Belki Allah feth (-ü zafer) veya kendi katından bir emir getirecek de onlar, yüreklerinde gizledikleri şey'e karşı peşiman kimseler olacaklardır. ...
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık bulunanların: "Bize bir felâket gelmesinden korkuyoruz!" diyerek onların arasına koştuklarını görürsün. Belki Allâh fetih ya da kendi katından bir iş getirir de onlar, içlerinde gizlediklerine pişman olurlar....
Maidə Suresi, 89. Ayet:
Allah yeminlerinizdeki dil sürçmelerinden dolayı değil bile bile yaptığınız yeminlerinizden dolayı sizi hesaba çeker. [13] Bunun keffareti de, sizin aile fertlerinize yedirdiğinizin orta derecesinden on fakiri doyurmak yahut onları giydirmek veya bir köleyi azad etmektir. Bunu bulamayan üç gün oruç tutmalıdır. Yemin etmeniz durumunda yeminlerinizi bozmanızın keffareti işte budur. Yeminlerinizi koruyun. Belki şükredersiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklıyor....
Ənam Suresi, 10. Ayet:
(Habîbim) andolsun, senden evvelki peygamberlerle de istihza (alay) edildi de eğlenmekde oldukları şey (ler, ya'ni hak), içlerinden o maskaralık edenleri çepeçevre kuşatıverdi. ...
Ənam Suresi, 10. Ayet:
Andolsun ki, senden evvelki peygamberler ile de elbette istihzâda bulunulmustur. Artık o kendisiyle istihzâda bulundukları şey, onlardan istihzâda bulunanları her taraftan kuşatıverdi....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
1.
ve min-hum
: ve onlardan
2.
men
: kim(ler)
3.
yestemiu
: dînler, işitir
4.
ileyke
: seni
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Ve onlardan kim seni dinlerse, onu anlamalarına karşı (anlamamaları için) kalplerinin üzerine ekinnet koyduk ve kulaklarında vakra (ağırlık) vardır.Ve onlar bütün âyetleri görseler, ona inanmazlar. Hatta sana geldikleri zaman, seninle tartışırlar (mücâdele ederler). Kâfir olanlar: “Bu ancak evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.” derler....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
İçlerinden, (Kur’an okurken) seni dinleyenler de var. Onu anlamamaları için kalpleri üzerine perdeler (gereriz), kulaklarına ağırlık koyarız. Her türlü mucizeyi görseler de onlara inanmazlar. Hatta tartışmak üzere sana geldiklerinde inkâr edenler, “Bu (Kur’an) evvelkilerin masallarından başka bir şey değil” derler....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Hem içlerinden seni (Kur’ân okurken samîmiyetsiz olarak) dinleyenler vardır. Fakat (kendileri anlamak istemediklerinden, bir cezâ olarak biz de) onu anlarlar diye kalblerinin üzerine perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onlar (zâten inanmıyorlardı, artık bu hâlleriyle) bütün mu'cizeleri de görseler, (yine) ona inanmazlar! Hattâ sana geldikleri zaman o inkâr edenler, seninle mücâdeleye kalkışarak: 'Bu (Kur’ân), evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!' derler....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, senden evvelki peygamberler (in kendileri) yalanlanmadı da tekzîb edildikleri ve ezaya uğratıldıkları şeylere karşı sabr etmişlerdi. Nihayet onlara yardımımız gelib yetişdi. Allahın kelimelerini (katlananlar hakkındaki nusret va'dini) değişdirebilecek (hiç bir ferd ve kuvvet) yokdur. Andolsun, (tarafımdan) gönderilen (o peygamber) lerin haberinden bir kısmı sana da geldi. ...
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Andolsun ki, senden önce de topluluklara (Rasûl) irsâl ettik. . . Belki boyun eğerek dua ederler diye onları azap ve hastalık ile yakaladık....
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Senden önce de ümmetlere peygamberler gönderdik ve belki yalvarırlar diye kendilerini darlık ve sıkıntıya soktuk....
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Andolsun ki biz, senden evvelki ümmetlere de peygamberler gönderdik de (küfr-ü inkârlarından dolayı) kendilerini çetin bir yoksullukla, çeşitli hastalıkla yakaladık, olur ki yalvarırlar, (tevbe ederler diye). ...
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiş ve belki yalvarıp yakarırlar diye onları darlık ve sıkıntıya sokmuştuk....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları onunla (Kur'an ile) uyar. Onlar için Rablerinden başka ne bir dost, ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rab'lerinin huzuruna çıkacaklarının heyecanıyla dolanları onunla (Kuran'la) uyar: O'ndan başka bir sahipleri ve şefaatçıları (aracıları) yok. Belki korunurlar....
Ənam Suresi, 51. Ayet:
Rablerin(in huzûru)na toplanacakların(a inanıp bu durum)dan korkanları onunla uyar ki; kendilerinin, O'ndan başka ne dostları, ne de destekçileri yoktur. (Onları uyar), belki korunurlar....
Ənam Suresi, 65. Ayet:
De ki: -Üzerinizden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi gruplara ayırarak birbirinizle denemeye kadîr olan O’dur. Belki anlayış gösterirler diye ayetleri nasıl açıkladığımıza bir bak!...
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Allah’a karşı gelmekten sakınanlara, onların hesabından bir şey (sorumluluk) yoktur. Fakat üzerlerine düşen bir hatırlatmadır. Belki sakınırlar....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Takvâ sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Fakat belki korunurlar diye hatırlatmak gerekir....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Korunanlar, onlardan sorumlu değildir. . . Fakat gerçekleri de hatırlatmalılar. . . Belki onlar da korunurlar....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Takva sahiplerinin üzerine onların [7] hesaplarından bir şey yoktur. Ancak belki sakınırlar diye bir hatırlatmada bulunmak gerekir....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Sakinan kimselere, onlarin hesaplarindan bir sorumluluk yoktur. Fakat bir hatirlatmadir; belki sakinirlar....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Sakınan kimselere, onların hesaplarından bir sorumluluk yoktur. Fakat bir hatırlatmadır; belki sakınırlar....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Takvâ sahiplerine, inanmayanların hesabından herhangi bir sorumluluk yoktur. Fakat belki korunurlar diye hatırlatmak gerekir....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Gerçi Allahdan korkanlarla onların hisabından bir şey düşmez velâkin bir ıhtar olur, belki sakınırlar...
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Allah'tan korkanlara onların hesabından bir sorumluluk yoktur, ancak bir uyarı olur da belki sakınırlar....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
çünkü Allaha karşı sorumluluklarının bilincinde olanlar onlardan hiçbir şekilde mesul değildirler. Böyleleri sadece (günahkarlara) nasihatte bulunmakla yükümlüdürler, belki böylece berikiler Allaha karşı sorumluluklarının bilincine varırlar....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Allah’ın azabından sakınan müttakilere, iman etmeyenlerin hesabından dolayı bir sorumluluk yoktur. Fakat uhdelerine düşen, belki onlar da inanıp küfürden ve cehennemden sakınırlar diye, bir nasihattan ibarettir....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Korunanlara, o(inanmaya)nların hesabından bir sorumluluk yoktur, ama belki (inanıp) korunurlar diye bir hatırlatmak lâzımdır....
Ənam Suresi, 69. Ayet:
Allah'tan korkanlara onların hesabından bir şey yoktur ama yine de bir hatırlatma olmalı. Belki sakınırlar....
Ənam Suresi, 92. Ayet:
İşte bu da bizim indirdiğimiz bir kitab, feyz-u bereketi Dünyayı tutacak, evvelki kitablar bu tasdık etmedikçe mu'teber olmıyacak, bir de ümmülkurayı ve hem bütün çevresindekileri inzar edesin diye ki Âhıreti te'min edecekler buna iyman ederler ve onlar namazlarının üzerine muhafız olurlar...
Ənam Suresi, 92. Ayet:
Ve işte bu da bir kitaptır ki, O'nu Biz indirmişizdir, mübarektir, kendisinden evvelki kitapları tasdik edicidir ve Ümmü'lKura'yı çevresinde bulunanları inzar etmek için indirmiştir. Ve ahirete imân edenler buna da imân ederler. Ve onlar namazlarını da muhafazada bulunurlar....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Böylece biz her Peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. O şeytanlar, aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını telkin ederler. Eğer Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. O halde, onları, uydurmakta oldukları yalanlarıyla başbaşa bırak....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Ve böyle biz her peygambere ins-ü cinn şeytanlarını düşman kılmışızdır, bunlar aldatmak için birbirlerine lâfın yaldızlısını t
elkı
n eder dururlar, eğer rabbın dilese idi bunu yapmazlardı, o halde bırak şunları uydurdukları hurafât ile haşrolsunlar...
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Biz, (sana yapdığımız gibi) her peygambere de insan ve cin şeytanlarını böylece düşman yapdık. Onlardan kimi kimine, aldatmak için, yaldızlı bir takım söz (ler ve vesveseler) t
elkı
yn eder. Eğer Rabbin dileseydi bunu (bu t
elkı
yni) yapmazlardı. Öyle ise onları düzmekde oldukları yalanlarıyla beraber (baş başa) bırak. ...
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Ve böyle her peygamber için insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Onların bazısı bazısına, aldatmak için sözün yaldızlısını telkin eder. Ve eğer Rabbin dilemiş olsaydı onu yapmazlardı, artık onları ve iftira eder oldukları şeyleri bırak....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Böylece, Biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler telkin ederler, Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Böylece biz her peygambere, insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlardan kimi kimine, aldatmak için birtakım yaldızlı sözler fısıldayıp telkin ederler. Eğer Rabbin dileseydi, bunu yapamazlardı. O halde onları, düzmekte oldukları yalanlarıyla baş başa bırak!...
Ənam Suresi, 113. Ayet:
Bir de (bu t
elkı
yni) âhirete inanmazların gönülleri ona ağsın, ondan hoşlansınlar, kazanmakda oldukları (günâhı) onlar ko-kazana dursunlar diye (yapar). ...
Ənam Suresi, 113. Ayet:
Bir de (o şeytanlar bu telkini) âhirete inanmayanların gönülleri ona (o yaldızlı sözlere) meyletsin, ondan hoşlansınlar ve onlar işleyici oldukları (günahları)nı işlesinler diye (yaparlar)....
Ənam Suresi, 113. Ayet:
Ve o (yaldızlı) sözlerle ahirete inanmayanların gönülleri ona meyletsin ve ondan hoşlansınlar ve onlar irtikab eder olduklarını irtikab etsinler diye telkin eyler....
Ənam Suresi, 113. Ayet:
Bir de bu telkini, âhirete inanmayanların gönülleri ona meyletsin, derken ondan hoşlansınlar ve işledikleri suçlarını işlemeye devam etsinler diye yaparlar....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Allah'ın adı anılarak kesilmeyen hayvanları yemeyin ve şüphe yok ki kötülüktür bu ve şüphe yok ki Şeytanlar, sizinle çekişmeleri için dostlarına telkinde bulunurlar, onlara uyarsanız siz de şirk koşanlardan olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerine, Allah’ın adı anılmadan, Allah’ın adı zikredilmeden kesilen hayvanların etinden yemeyin. Bu, hak dinin dışına çıkan, isyankâr, bozguncu bir davranıştır. Şeytanlar, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlar, sizin hayata geçirdiğiniz dinî esasları, ilkeleri değiştirme konusunda mücadele etmeleri için dostlarına telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, siz de ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Allah’a ortak koşanlardan olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerine Allah'ın adı anılmamış olan (hayvanın eti)nden yemeyin. Şüphesiz o fısktır (yoldan kaymadır). Doğrusu şeytanlar dostlarına, sizinle tartışmaları için telkinde bulunmaktadırlar. Eğer onlara itaat ederseniz o zaman siz de müşrik olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerinde Allah’ın ismi anılmamış (besmele çekilmemiş) olan hayvanlardan yemeyin. Çünkü onu yemek, emre aykırı harekettir (fıskdır). Doğrusu şeytanlar, sizinle mücadele etmek için, kendi dostlarına mutlaka telkinde bulunurlar. Ey müminler! Eğer siz onlara itaat ederseniz, muhakkak siz de Allah’a ortak koşanlar olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerine Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanlardan yemeyin. Kuşkusuz bu büyük günahtır. Gerçekten şeytanlar dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlar olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerine Allah ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü o, kat'î bir fisktır, bununla beraber Şeytanlar kendi yararına sizinle mücadele etmeleri için mutlaka t
elkı
natta bulunacaklardır, eğer onlara itâat ederseniz şüphesiz siz de müşriksinizdir...
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerine Allah'ın adı anılmamış olanlardan yemeyin; çünkü o, kesinlikle Allah'ın emrinden çıkmaktır. Bununla birlikte şeytanlar kendi dostlarına sizinle tartışmaları için mutlaka telkinde bulunacaklardır. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlardan olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerine Allah'ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Allah'ın adı anılarak kesilmeyen hayvanların etlerinden yemeyiniz. Çünkü bu, Allah'ın yolundan sapmaktır. Şeytanlar dostlarına sizinle tartışmalarını telkin ederler. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de müşrik olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerine Allahın ismi anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu, muhakkak ki bir fıskdır. Filhakıyka şeytanlar, sizinle mücâdele etmeleri için kendi dostlarına mutlakaa telkinlerde bulunurlar. Eğer onlara itaat ederseniz şübhesiz ki siz de Allaha eş tanıyanlarsınızdır. ...
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Ve üzerine Allah’ın ismi anılmamış olan (besmele ile kesilmemiş hayvan)lardan yemeyin! Çünki o gerçekten bir isyandır! Ve şübhesiz ki şeytanlar, dostlarına (helâl haram hakkında) sizinle mücâdele etmeleri için elbette telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki (haramı helâl saymakla) siz de elbette müşrik kimselersinizdir....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerine Allah'ın adı anılmayanlardan yemeyin. Çünkü bu; bir fısktır. Doğrusu, şeytanlar sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarına telkinde bulunurlar. Şayet onlara itaat ederseniz; şüphesiz ki siz de müşrikler olursunuz....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Allah adına kesilmeyen hayvanın etini yemeyin! Bu, Allah yolundan çıkmaktır, isyandır. Şeytanlar kendi adamlarına sizinle mücadele etmeleri için telkinlerde bulunurlar.Şayet onlara uyarsanız, siz de düpedüz müşrik olur çıkarsınız....
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerine Allah'ın adı anılmayan şeylerden yemeyin; çünkü bu Allah'a itaatten çıkmak olur. Şeytanlar ise, dostlarına, sizinle tartışmalarını telkin ederler. Onlara itaat ederseniz siz de müşrik olursunuz....
Ənam Suresi, 148. Ayet:
Müşrik olanlar diyecekler ki: Allah dilese idi ne biz müşrik olurduk ne atalarımız, ne de bir şey haram kılabilirdik, bunlardan evvelkiler de böyle tekzib etmişlerdi, nihayet azâbımızı tattılar, hiç de, ilim denecek bir şey'iniz varmı ki bize çıkarasınız? Siz sırf bir zann ardından gidiyorsunuz ve siz ancak atıyorsunuz...
Ənam Suresi, 148. Ayet:
(Allaha) eş katanlar (sana) diyecekler ki: «Eğer Allah dileseydi ne biz, ne atalarımız (Allaha) eş koşmazdık. (Kendi kendimize) hiçbir şey'i haram da kılmazdık». Onlardan evvelkiler de (peygamberlerini) işte böyle tekzîb etdiler de nihayet bizim azabımızı tatdılar. De ki: «Nezdinizde (kitab ve huccetden) herhangi bir ilim varsa hemen onu bize çıkarın. Siz (kuru) bir zandan başka (bir şey'e) uymuyorsunuz ve siz yalan söyleyenlerden gayri kimseler değilsiniz». ...
Ənam Suresi, 148. Ayet:
Müşrik olanlar elbette diyeceklerdir ki: «Eğer Allah dilemiş olsa idi biz de şirke düşmezdik, babalarımız da. Ve ne de bir şeyi haram kılardık.» Onlardan evvelkiler de böyle tekzîpte bulunmuştu, nihâyet azabımızı tattılar. De ki: «Sizin yanınızda ilimden birşey var mı? Onu bize çıkarsanıza. Siz zandan başka bir şeye tâbi olmuyorsunuz ve siz ancak yalan yanlış tahminlerde bulunanlardan başka değilsiniz.»...
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Sonra, iyilik isleyenlere nimeti tamamlamak, her seyi uzun uzadiya aciklamak, dogruyu gostermek ve rahmet olmak uzere Musa'ya Kitap'i verdik. Rablerine kavusacaklarina belki artik inanirlar. *...
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Sonra, iyilik işleyenlere nimeti tamamlamak, her şeyi uzun uzadıya açıklamak, doğruyu göstermek ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitap'ı verdik. Rablerine kavuşacaklarına belki artık inanırlar....
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Sonra Biz, Musa'ya bir bütün halinde, her şeyi apaçık göstermek, hidayet ve rahmet olmak üzere o kitabı verdik. Belki Rabblarına kavuşacaklarına artık inanırlar....
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Sonra biz Musa'ya, hükünlerini iyi tatbik edenlere karşı nimetlerimizi tamamlamak, her şeyi ayrı ayrı açıklamak ve bir hidayet, bir rahmet olmak üzere Tevrat'ı verdik. Artık (İsrailoğulları) Rablerine kavuşacaklarına belki inanırlar....
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Sonra iyilik edenlere nimetimizin tamamlanması ve herşeyin ayrı ayrı açıklanması için hidayet ve rahmet olmak üzere Musa'ya kitabı verdik. Belki onlar Rablerine kavuşacaklarına îmân ederler....
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Doğruyu göstermek ve rahmet olmak üzere Musa'ya kitap verdik. Rabblerine kavuşacaklarına belki artık inanırlar....
Ənam Suresi, 154. Ayet:
Hidayet ve rahmet olmak üzere Musa'ya kitap verdik. Belki onlar Rabblerine kavuşacaklarına îmân ederler....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
(20-21) Fakat şeytan onlara, gözlerinden gizlenmiş olan edep yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi. Onlara şöyle telkinde bulundu: "Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata kavuşanlardan olmanızı önlemektir" diyerek, kendisinin onların iyiliğini istediğine dair yemin üstüne yemin etti....
Əraf Suresi, 21. Ayet:
(20-21) Fakat şeytan onlara, gözlerinden gizlenmiş olan edep yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi. Onlara şöyle telkinde bulundu: "Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata kavuşanlardan olmanızı önlemektir" diyerek, kendisinin onların iyiliğini istediğine dair yemin üstüne yemin etti....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Âdemoğulları! Size avret yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır. Bu (giysiler), Allah’ın rahmetinin alametlerindendir. Belki öğüt alırlar (diye onları insanlara verdik)....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Adem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi)....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Ademoğulları. . . Hakikaten size bedenselliğinizi örtecek giysi (hakikat bilgisi) ve süs-zinet olan giysi (fazlından gelen ikramlar) İNZÂL ettik. . . Korunma libası elbette en hayırlısıdır. . . İşte bu Allâh işaretlerindendir ki; belki düşünüp ders çıkarırlar....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Âdem oğulları! Size ayıp yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise yarattık. Takvâ elbisesi... İşte o daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp öğüt alırlar (diye onları indirdi)....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey ademoğulları; size çirkin yerlerinizi örtecek bir giyimlikle, bir de sizi süsleyecek elbise gönderdik. Takva örtüsü ise daha hayırlıdır. Bunlar; Allah'ın ayetlerindendir. Belki onlar öğüt alırlar....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Ademoğulları! Size yücelerden, hem çıplaklığınızı örtesiniz diye, hem de bir görkem-güzellik nesnesi olarak giyim kuşam (yapma bilgisini) bahşettik; ama Allaha karşı sorumluluk bilinci örtüsü her şeyin üstündedir. İşte bunda (da) Allahın ayetlerinden biri var ki, insanoğlu belki ders alır....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Âdemoğulları! Size utanç yerlerinizi örtecek bir elbise ve bir de süs elbisesi indirdik. Takvâ elbisesi ise bunlardan daha hayırlıdır. Bunlar Allah'ın âyetlerindendir. Belki düşünüp ibret alırlar....
Əraf Suresi, 26. Ayet:
Ey Âdem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Korunma giysisi, en iyisidir. İşte bu(nlar), Allâh'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar....
Əraf Suresi, 38. Ayet:
(Allah) diyecek: «İns ve cinden sizden evvel geçmiş ümmetler arasında siz de girin bu ateşin içine». Her ümmet girdikçe (kendisine uyub saydığı) hemşiresine lâ'net edecek. Nihayet hepsi birbiri ardınca oraya girib toplanınca da sonrakiler evvelkiler için: «Ey Rabbimiz, diyecek, işte bizi bunlar saptırdılar. Onun için bunlara ateşden katmerli azâb ver». Buyuracak ki: «Herkes için katmerli. Şu kadar ki siz (bunu) bilmezsiniz». ...
Əraf Suresi, 39. Ayet:
1.
ve kâlet
: ve dedi (dediler)
2.
ûlâ-hum
: onların evvelkileri
3.
li uhrâ-hum
: onların sonrakilere
4.
fe
: böyl...
Əraf Suresi, 39. Ayet:
Ve onların evvelkileri, sonrakilere: “Sizin bizden bir üstünlüğünüz yok. Öyleyse kazanmış olduğunuz şeyler sebebiyle azabı tadın.” dediler....
Əraf Suresi, 39. Ayet:
Onların evvelkileri de sonrakilerine: «Sizin bize karşı hiçbir üstünlüğ (ünüz) yokdur. O halde ne kazanmış idiyseniz karşılığı olan azabı tadın» dedi (diyecek). ...
Əraf Suresi, 57. Ayet:
Rahmetinin onunde, mujdeci olarak ruzgarlari gonderen Allah'tir. Ruzgarlar, yagmur yuklu bulutlari tasidiginda, onu olu bir memlekete gonderir, su indirir ve onunla her turlu urunu yetistiririz; oluleri de bunun gibi diriltip, ciraririz; belki bundan ibret alirsiniz....
Əraf Suresi, 57. Ayet:
Rahmetinin önünde, müjdeci olarak rüzgarları gönderen Allah'tır. Rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları taşıdığında, onu ölü bir memlekete gönderir, su indirir ve onunla her türlü ürünü yetiştiririz; ölüleri de bunun gibi diriltip, çıkarırız; belki bundan ibret alırsınız....
Əraf Suresi, 57. Ayet:
O, rahmetinin bir ön müjdesi olarak rüzgarları gönderendir. Toplanıp yüklendikten sonra ağır bulutları ölü bir toprağa süreriz. Onunla su indirir ve onunla her çeşit ürünü çıkarırız. Ölüleri de böyle çıkarırız. Belki bundan bir öğüt alırsınız....
Əraf Suresi, 57. Ayet:
Yaklaşan rahmetinin önünde müjdeleyici olarak rüzgarları gönderen Odur; yağmur yüklü bulutlar toplandıklarında, onları çorak bölgeye doğru sürükleyip bu yolla su indirelim ve böylece her türlü ürünün yeşerip boy vermesini sağlayalım diye. Ölüleri de işte böyle dirilteceğiz; belki düşünür ders alırsınız....
Əraf Suresi, 57. Ayet:
Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O’dur. Rüzgarlar, ağır ağır yağmur yüklü bulutları yüklendiği zaman; biz, onu ölü bir bölgeye gönderir ve su indiririz. Onunla her türlü ürün çıkarırız. Ölüleri de böyle çıkaracağız. Belki düşünüp, ibret alırsınız....
Əraf Suresi, 63. Ayet:
"Aranızdan bir adama, sizi uyarma görevi verilmesine; korunmanız ve belki rahmete ermeniz için Rabbinizden hatırlatma gelmesine şaştınız mı?"...
Əraf Suresi, 63. Ayet:
size korkunç akıbeti haber vermek için ve korunmanız için ve belki rahmete mazhar edilirsiniz diye sizden bir adam vasıtasiyle rabbınızdan size bir ıhtar geldiğine inanmıyor da taaccüb mü ediyorsunuz?...
Əraf Suresi, 63. Ayet:
Size o korkunç akibeti bildirmek için, korunmanız için belki de rahmete kavuşturulmanız için sizden bir adam aracılığı ile Rabbinizden size bir uyarının gelmesine inanmıyor da şaşıyor musunuz?» dedi....
Əraf Suresi, 63. Ayet:
«Size o korkunç akıbeti haber vermek için, korunmanız için ve belki (o sayede) rahmete kavuşdurulmanız için kendinizden bir adam (vâsıtasiyle) Rabbinizden size bir ihtaar geldi diye teaccüb mü etdiniz»? ...
Əraf Suresi, 81. Ayet:
Çünkü siz kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz....
Əraf Suresi, 81. Ayet:
«Muhakkak ki, siz kadınlarınızı bırakıp şehvet ile erkeklere yanaşıyorsunuz. Belki siz haddi tecavüz eden bir kavimsinizdir.»...
Əraf Suresi, 94. Ayet:
Biz (hangi) bölge halkına bir Nebi irsâl ettiysek, mutlaka onun halkını (kendini beğenmişliklerinden uzaklaştırmak için) sıkıntı, hastalık ile kuşattık; belki içtenlik ve alçak gönüllülükle yönelirler (diye)....
Əraf Suresi, 94. Ayet:
Hangi kasabaya peygamber gönderdiysek mutlaka oranın halkını, belki gönülden yalvarıp yakarırlar diye sıkıntı ve darlıkla karşı karşıya getirdik....
Əraf Suresi, 94. Ayet:
BİZ hiçbir topluma peygamber göndermemişizdir ki belki kibirlerinden sıyrılırlar diye onları darlıkla, sıkıntıyla denemiş olmayalım....
Əraf Suresi, 100. Ayet:
(Evvelki) saahiblerinden sonra yer yüzüne vâris olanlara haalâ şu (hakıykat) belli olmadı mı ki eğer biz dileseydik onları da günâhlarından dolayı musıybetlere uğratırdık. Biz onların kalbleri üzerine mühür basarız. Binâen'aleyh (hakıykatı) işitmezler. ...
Əraf Suresi, 117. Ayet:
Ve evhaynâ ilâ mûsâ en
elkı
asâke, fe izâ hiye telkafu mâ ye’fikûn(ye’fikûne). ...
Əraf Suresi, 117. Ayet:
1.
ve evhay-nâ
: ve biz vahyettik
2.
ilâ mûsâ
: Musa (as)'a
3.
en
elkı
: atmasını
4.
asâ-ke
: asasını
Əraf Suresi, 129. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
ûzînâ
: bize eziyet edildi
3.
min kabli
: ...’den önce
4.
en te'tiye-nâ
: senin bize gelmen
Əraf Suresi, 129. Ayet:
(Fakat İsrailoğulları:) "Biz, sen gelmeden önce de çok eziyet çektik, geldikten sonra da!" dediler. (Musa cevaben): "Belki de, Rabbiniz düşmanınızı yok edip yeryüzüne sizi varis kılacak: Ve sonra sizin nasıl (ve neler) yaptığınıza bakacak!"...
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun ki Âl-i Firavun'u, belki nedenini düşünürler diye, senelerle (kuraklık) ve ürün kıtlığıyla bunalttık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Şüphesiz biz Firavun'un ailesini belki öğüt alırlar diye kıtlık ve meyvelerden eksiltme yoluyla sıktık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun, biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun, biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Muhakkak ki (biz,) Fir'avun ehlini, belki ibret alırlar diye (yıllarca) kıtlıklar ve mahsûllerden bir eksiltme ile yakaladık (cezâlandırdık)....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Firavun hanedanını belki düşünürler diye kuraklık ve yıllarca ürünlerini eksiltmekle cezalandırdık....
Əraf Suresi, 130. Ayet:
Andolsun, biz de Firavun aile (çevre) sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir kavme ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani onlardan bir topluluk, Allah'ın helâk edeceği, yahut da şiddetle azaplandıracağı bir kavme ne diye öğüt verirsiniz demişti de öğüt verenler, Rabbinize karşı bir özür serdedebilelim ve belki de sakınırlar ümidiyle demişlerdi....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani onlardan bir ümmet şöyle dedi: "Allâh'ın kendilerini helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir kavme niçin öğüt veriyorsunuz?". . . Dediler ki: "Rabbiniz indînde mesûliyetimiz kalksın diye; ayrıca belki onlar da korunurlar (diye). "...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden tutkun, yetişmiş bir cemaat: 'Allah’ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir kavme, ne diye öğüt veriyor, sorumluluk uyarısında bulunuyorsunuz?' dedi. Öğüt verenler, uyaranlar: 'İlerde, Rabbinize verilebilecek bir cevabımız olsun, bir de, belki Allah’a sığınıp, emirlerine yapışırlar, günahlardan arınıp, azaptan korunurlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranırlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olurlar...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk: 'Allah'ın kendilerini helak edeceği yahut şiddetli bir şekilde azaba çarptıracağı bir topluluğa neden öğüt veriyorsunuz?' dediklerinde (öğüt verenler): 'Rabbinize karşı bir mazeretimizin olması için ve belki sakınırlar diye!' dediler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Aralarindan bir topluluk: «Allah'in yok edecegi veya siddetli azaba ugratacagi bir millete nicin ogut veriyorsunuz?» dediler. Ogut verenler: «Rabbinize, hic degilse bir ozur beyan edebilmemiz icindir, belki Allah'a karsi gelmekten sakinirlar» dediler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk, «Allah'ın yok edeceği veya şiddetli bir azâb ile azâblandıracağı bir kavme neden öğüt veriyorsunuz ?» demişlerdi de, onlar da : «Rabbımıza bir özür (beyan edelim) ve bir de belki Allah'tan korkup kötülüklerden sakınırlar diye (öğüt verme ihtiyacını duyuyoruz), cevabında bulunmuşlardı....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Aralarından bir topluluk: 'Allah'ın yok edeceği veya şiddetli azaba uğratacağı bir millete niçin öğüt veriyorsunuz?' dediler. Öğüt verenler: 'Rabbinize, hiç değilse bir özür beyan edebilmemiz içindir, belki Allah'a karşı gelmekten sakınırlar' dediler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk: 'ALLAH'ın helak edeceği veya çetin bir biçimde azaplandıracağı bir halka ne diye öğüt veriyorsunuz,' dedi. Dediler ki: 'Rabbinizden özür dileyin,' belki dinleyip kurtulurlar....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Ve içlerinden bir ümmed niçin Allahın helâk edeceği veya şiddetli bir azâb ile ta'zib eyliyeceği bir kavme va'z ediyorsunuz dediği vakit o va'ızlar dediler ki: rabbınıza i'tizar edebileceğimiz bir ma'ziret olmak için, bir de ne bilirsiniz belki Allahtan korkar sakınırlar...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Ve içlerinden bir topluluk: «Ne diye Allah'ın helak edeceği veya çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme nasihat veriyorsunuz?» dediği vakit onlar dediler ki: «Rabbiniz tarafından mazur sayılmamız için, bir de bakarsınız belki Allah'tan korkar sakınırlar diye.»...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk, «Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz» dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; «Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye.»...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani, içlerinden bir topluluk demişti ki: Allah'ın kendilerini helak edeceği veya çetin bir azab ile cezalandıracağı bir kavme ne diye öğüt veriyorsunuz? Onlar da: Rabbınıza karşı mazeret olsun ve belki sakınırlar diye, demişlerdi....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Ve ne zaman onların içinden bazıları, (Sebt günü bozguncularını durdurmaya çalışan kimselere): "Allahın zaten ortadan kaldırmak yahut (en azından) zorlu bir azapla cezalandırmak üzere olduğu bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz" diye sorduklarında, bu erdemli kişiler şöyle cevap verdiler: "Rabbinizin katında sorumlu olmayalım diye; ve (bir de, bu bozguncular) belki böylece Allaha karşı sorumluluk bilincine erişirler diye!"...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk: “Allah'ın helâk edeceği veya şiddetli bir azap ile cezalandıracağı bir topluluğa ne diye öğüt veriyorsunuz?” dediler. Onlar da: “Rabbinize karşı mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah'tan korkarlar diye. ” cevabını verdiler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Onlardan bir topluluk şöyle diyordu: -Allah’ın helak edeceği ve şiddetli bir ceza ile cezalandıracağı topluma niye öğüt veriyorsunuz? -Rabbinize karşı bir mazeret olsun ve belki sakınırlar! diye cevap verdiler.....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk: "Allâh'ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azâbedeceği bir kavme artık ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. Dediler ki: "Rabbinize ma'zeret (beyan edebilmek) için, bir de belki korunurlar diye (öğüt veriyoruz)."...
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Biz onları yeryüzünde parça parça topluluklara ayırdık. Onlardan iyi kimseler vardır. İçlerinden öyle olmayanları da vardı. Belki dönüş yaparlar diye de onları güzellikler ve kötülükler ile sınadık....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları, yeryüzünde takım-takım topluluklar haline getirdik, dağıttık. İçlerinde iyileri var, onlardan daha aşağı derecede bulunanları var. Belki Tanrıya dönerler, itaate girerler diye de onları iyiliklerle, kötülüklerle sınadık....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları yeryüzünde topluluklar hâlinde parçaladık. . . Onlardan sâlihler vardır. . . Onlardan bunun mertebe olarak altında olanları da vardır. . . Belki hakikate dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle denedik....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Yahudileri tutkun, yetişmiş, organize cemaatler halinde yeryüzüne, değişik ülkelere dağıttık. Onlar arasında iyi kimseler de vardı. İçlerinden bazıları daha aşağı durumdaydılar. İsyandan, Hak yoldan sapmaktan, küfürden belki vazgeçerler diye, onları refah, güvenlik ve nimetlerle, sıkıntı, korku ve felâketlerle imtihan ettik....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları yeryüzünde değişik toplumlara ayırdık. Onların içinde salih olanlar da vardır aşağı derecelerde olanlar da. Belki dönerler diye onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları (yahudileri) gurup gurup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır, yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere ayırdık. İçlerinde iyi olanları da vardı, olmayanları da. Onları biz, bazan nimetlerle, bazan da musibetlerle imtihana çektik. Sonunda belki hakka dönerler diye....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Biz; onları, yeryüzünde cemaatlere ayırdık. İçlerinden kimisi salihlerdi, kimisi de onlardan aşağıdırlar. Belki dönerler diye onları güzellikler ve kötülüklerle denedik....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve onları (ayrı topluluklar halinde yeryüzüne dağıttık; onlardan bazıları dürüst ve erdemli kimselerdi; bazılarıysa böyle değildi: bu sonrakileri hem bağış ve bolluk ile hem de darlık ve sıkıntı ile sınadık, ki belki doğru yola dönerler....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Biz (yahudileri) yeryüzünde birçok topluluklara ayırdık. İçlerinden bazıları iyi kimselerdir. (İslâm'ı kabul edenlerdir). Bundan aşağı olanlar da vardır. Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları yeryüzünde topluluklara böldük. Salih olanları da vardır; olmayanları da! Onları belki dönerler diye iyilik ve kötülükle deneriz....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları yeryüzünde topluluklara ayırdık. Onlardan kimi iyi kişilerdi, kimi de alçak! Belki dönerler diye onları iyiliklerle de, kötülüklerle de sınadık....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler vardı ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları güzelliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki doğru yola dönersiniz diye âyetlerimizi işte böyle açıklamadayız....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki inkârdan dönerler diye âyetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki (hakikate) rücu ederler diye işte böylece delilleri - işaretleri tafsilâtlandırıyoruz....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki dönerler diye ayetlerimizi böyle etraflıca açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki dogru yola donerler diye ayetleri boylece uzun uzadiya acikliyoruz....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
İşte böylece biz âyetleri bir bir açıklıyoruz, belki (iyice düşünürler de inkâr ve isyandan) dönerler....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki doğru yola dönerler diye ayetleri böylece uzun uzadıya açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki inkârdan dönerler diye âyetleri böyle ayrıntılı bir şekilde açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Ve işte biz, âyetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki, belki dönerler....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
İşte Biz ayetleri böyle uzun uzadıya açıklarız. Belki dönerler diye....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
İşte Biz de bu ayetleri böyle açık açık dile getiriyoruz ki (günah işlemiş olanlar) belki (Bizden yana) dönerler....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki dönerler diye ayetleri işte böyle açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Belki inkârdan vazgeçerler diye, âyetleri Biz iyice açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu, delillerimizle yüceltirdik, fakat o, yeryüzüne sarıldı ve kendi isteğine uydu. O tıpkı köpeğe benzer; üstüne varıp kovsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte bu hal, delillerimizi yalanlayan topluluğun haline benzer; sen geçmişlerin hallerini anlat onlara da belki iyice bir düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer dileseydik, onu bu işaretlerle yükseltirdik. . . Fakat o arza (bedenselliğe) yerleşti ve boş asılsız dürtülerine tabi oldu! Artık onun meseli şu köpeğin meseli gibidir: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, terketsen de dilini sarkıtıp solur. . . İşte işaretlerimizi yalanlayan topluluk, buna benzer! (Sen bu) kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik, onu ayetlerimizle ustun kilardik; fakat o, dunyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, ustune varsan da, kendi haline biraksan da, dilini sarkitip soluyan kopegin durumu gibidir. Iste ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali boyledir. Sen onlara bu kissayi anlat, belki uzerinde dusunurler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer dileseydik Biz onu ayetlerle yükseltirdik, fakat o, yere alçaklığa saplandı ve hevasının ardına düştü. Artık onun hali, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan dilini sarkıtıp solur, bıraksan yine dilini sarkıtıp solur. İşte böyledir ayetlerimizi inkar eden o kimselerin durumu; kıssayı kendilerine bir naklet, belki biraz düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Ve eğer dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, fakat o alçaklığa saplandı kaldı ve kendi keyfinin ardına düştü. Artık onun ibret verici hali o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini uzatır solur, bıraksan da solur. İşte bu, âyetlerimizi inkâr eden kavmin misalidir. Bu kıssayı iyice anlat, belki biraz düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer dileseydik onu bu (âyetler) le yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı, hevâsına uydu. Artık onun sıfatı o köpeğin haali gibidir ki üstüne varsan dilini sarkıtıb solur, yahud kendi haaline bıraksan yine dilini uzatıb solur. İşte âyetlerimizi yalan sayanlar güruhunun sıfatı budur. Artık sen (Habîbim) kıssayı (onlara) anlat. Belki iyice düşünürler. ...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu, bununla yükseltirdik. Fakat o; yere saplandı ve hevesine uydu. Artık onun hali; o köpeğin hali gibidir ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin hali böyledir. Sen, kıssayı anlat. Belki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
İmdi, Biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan, böyle birinin durumu (kışkırtılan) bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanmaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Ve eğer Biz dileseydik onu o âyetler ile yükseltirdik. Fakat o dünyaya meyletti ve hevâsına tâbi oldu. Artık onun meseli, o köpeğin meseli gibidir ki, üstüne varırsan dilini çıkarır solur veya terketsen yine dilini uzatır solur. İşte bu, âyetlerimizi tekzîp eden kavmin meselidir. Artık sen kıssaları hikaye et, belki onlar düşünüverirler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu bu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünüp ibret alırlar....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu o âyetlerle yükseltirdik, fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür(öğüt alır)lar....
Əraf Suresi, 179. Ayet:
Andolsun ki cinn ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp, çoğalttık! Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını değerlendiremezler; kulakları var, onlarla duyduklarını kavrayamazlar!. . İşte bunlar en'am (evcil hayvanlar) gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin (gılaf içinde - kozalarında yaşayanların) ta kendileridir!...
Əraf Suresi, 179. Ayet:
Andolsun biz, hakkı ve hayrı anlamazlıktan gelen, akılları ve kalpleri; Allah’ın birliğinin, kudretinin, düzeninin delillerini görmezlikten gelen gözleri; Allah’ın kitabını, peygamberinin tebliğini, öğütlerini duymazlıktan gelen kulakları olan; özgürce seçme hakkına sahip cin ve insan neslinin hak dine itibar etmeyen çoğunu, sonuçta cehennemi boylayacaklarını bile bile yaratıp çoğalttık. İşte onlar hayvanlar gibidir, duyu organlarında insanlara mahsus mânâ ve anlayış bulunmaz. Belki hayvanlardan...
Əraf Suresi, 179. Ayet:
Şanıma and olsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık; kalbleri vardır onunla (hakkı) anlamazlar, gözleri vardır onunla (hakikati) görmezler, kulakları vardır, onunla (doğruyu) işitmezler. İşte bunlar (bu şuursuzlar) hayvanlar gibidir, belki daha da sapık ve şaşkındırlar, işte gafiller ancak bunlardır!....
Əraf Suresi, 179. Ayet:
Andolsun ki, cinden ve insten çoklarını cehennem için yarattık, onların kalbleri vardır ki, onlar ile anlayamazlar ve onların gözleri vardır ki, onlar ile göremezler ve onların kulakları vardır ki, onlar ile işitemezler. Onlar hayvanlar gibidirler, belki onlar daha sapıktırlar. İşte gâfil olanlar onlardır....
Əraf Suresi, 179. Ayet:
Yemin olsun ki biz, insanlardan ve cinlerden birçoğunu cehennem için yarattık. Kalpleri var bunların, onlarla anlamazlar; gözleri var bunların, onlarla görmezler; kulakları var bunların, onlarla işitmezler. Davarlar gibidir bunlar. Belki daha da şaşkın. Gafillerin ta kendileridir bunlar....
Əraf Suresi, 185. Ayet:
Onlar (Allahın) göklerde ve yerdeki o muazzam mülk-ü saltanat (ın) a, Allahın yaratdığı her hangi bir şey'e, belki ecellerinin yaklaşmış olduğuna da hiç bakmadılar mı? Artık bundan sonra hangi bir söze inanacaklar ki? ...
Əraf Suresi, 185. Ayet:
Onlar göklerin ve yerin melekûtuna, Allah'ın yarattığı herhangi bir şeye bakmazlar mı? Belki de ecelleri yaklaşmıştır. Bundan sonra artık hangi söze inanacaklar?...
Ənfal Suresi, 26. Ayet:
Düşünün ki bir zamanlar siz azdınız. Yeryüzünde zayıf düşürülmüş durumdaydınız, insanların sizi yakalayıp götürmelerinden korkuyordunuz. Belki şükredersiniz diye Allah sizi barındırdı [5] yardımıyla sizi destekledi ve temiz şeylerle sizi rızıklandırdı....
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
1.
ve iza tutlâ
: ve tilâvet edildiği, okunduğu zaman
2.
aleyhim
: onlara
3.
âyâtu-nâ
: âyetlerimiz
4.
kâlû
: dedi...
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
Ve âyetlerimiz onlara okunduğu zaman, “Biz işittik. Şâyet biz dileseydik, bunun gibisini elbette biz de söylerdik. Bu ise ancak evvelkilerin masalıdır.” dediler....
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
Onlara işaretlerimiz okunduğunda: "Gerçekten işittik. . . Eğer dilesek elbette bunun benzerini biz de söylerdik. . . Evvelkilerin masallarından başka bir şey değil bu!" dediler....
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman da: 'Doğrusu işittik; eğer istesek elbette (biz de) bunun benzerini söyleriz. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!' dediler....
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
Ve onlara âyetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: «Artık işittik, eğer dileyecek olsak elbette bunun mislini biz de söyleyebiliriz. Bu evvelkilerin efsanelerinden başka birşey değildir.»...
Ənfal Suresi, 31. Ayet:
Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman "İşittik" dediler, "İstesek, biz de bunun gibisini söyleriz. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!"...
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
Kâfir olan kimselere de ki: “Eğer vazgeçerseniz, geçmiş olanlar mağfiret edilir. Ve eğer geri dönerlerse (küfür ve düşmanlığa avdet ederlerse), o zaman evvelkilerin sünneti vuku bulmuş olur (önceki inkâr eden, isyan eden ümmetlere uygulanan İlâhî kanun uygulanır).”...
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
(Ey Rasûlüm), o küfredenlere de ki: “- Eğer Peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse, geçmişteki günahları bağışlanır. Yok yine küfre dönerlerse, evvelki ümmetlerin başına gelen felâket bunlara da muhakkak olacaktır.”...
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
Inkar edenlere, eger savastan vazgecerlerse, gecmislerinin bagislanacagini ve tekrar baslarlarsa evvelkilerin hukmunun uygulanacagini soyle....
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
İnkar edenlere, eğer savaştan vazgeçerlerse, geçmişlerinin bağışlanacağını ve tekrar başlarlarsa evvelkilerin hükmünün uygulanacağını söyle....
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
De o küfüredenlere ki, eğer vazgeçerlerse geçmişteki günahları bağışlanır, yok yine ısyana dönerlerse kendilerinden evvelki ümmetlere tatbık edilen kanun-ı ilâhî geçmişti artık onu beklesinler....
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
(Habîbim), o küfredenlere söyle ki eğer (sana düşmanlıkdan) vazgeçerlerse geçmiş (günâhları) yarlığanacakdır, eğer (muhaarebeye) dönerlerse (kendilerinden) evvelki (ümmet) ler (e tatbıyk edilen ilâhî) kaanun (un hükmü) muhakkak suretde devam etmiş olacakdır. ...
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
Küfredenlere söyle: Vazgeçerlerse; geçmiş kendilerine bağışlanacaktır. Tekrar başlarlarsa evvelkilerin hükmü muhakkak devam etmiş olacaktır....
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
Kâfir olanlara de ki, nihâyet verirlerse geçmişteki günahları onlara bağışlanır. Ve eğer yine geri dönerlerse, artık şüphe yok ki, evvelkilerin sünneti geçmiştir....
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
İnkâr edenlere söyle: Vazgeçerlerse, geçmiş günahları bağışlanır. İnkâra dönecek olurlarsa, evvelkilerin başına gelenler, bir İlâhî yasa olarak gerçekleşmiştir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
O gün siz vadiye en yakın onlar ise en uzak yamaçta bulunuyorlardı. Kervan ise sizden daha aşağıda bulunuyordu. Eğer bir yerde sözleşmiş olsaydınız belki sözleştiğiniz vakitte buluşamazdınız. Ancak Allah, helak olanın apaçık bir delille helak olması yaşayanın da apaçık bir delille yaşaması için yapılması kesinleşmiş olan işi yaptı. Muhakkak ki Allah duyandır, bilendir....
Ənfal Suresi, 52. Ayet:
(Bunların tavır ve âdetleri), tıpkı Firavun hanedanıyla, onlardan evvelkilerin tavrı gibidir. Onlar, Allah’ın âyetlerini inkâr etmişlerdi de O da (Allah), kendilerini günahları yüzünden yakalamıştı. Çünkü Allah çok büyük kuvvetin sahibidir, azabı pek şiddetlidir....
Ənfal Suresi, 52. Ayet:
Tıpkı Âli Fir'avnın ve onlardan evvelkilerin gidişi gibi Allahın âyetlerini tanımadılar da Allah kendilerini günahlariyle tuttu alıverdi, çünkü Allah çok kuvvetli ve ıkabı pek şiddetlidir...
Ənfal Suresi, 52. Ayet:
(Bunların gidişi) Fir'avn haanedâniyle onlardan evvelkilerin gidişi gibidir. Onlar Allahın âyetlerini (inkâr ile) kâfir olmuşlardı da O da kendilerini, günâhları yüzünden, yakalamışdı. Çünkü Allah en büyük kuvvetin saahibidir, cezası pek çetindir. ...
Ənfal Suresi, 52. Ayet:
(Bunların hali) Fir'avun'un kavmi ile onlardan evvelkilerin âdeti gibidir ki Allah Teâlâ'nın âyetlerini inkâr ettiler. Allah Teâlâ da bunları günahları sebebiyle muahaze etti. Şüphe yok ki Allah Teâlâ kuvvet sahibidir; ikabı pek şiddetlidir....
Ənfal Suresi, 54. Ayet:
Tıbkı ali Fir'avnin ve onlardan evvelkilerin gidişi gibi ki rablarının âyetlerini tekzib ettiler biz de kendilerini günahlariyle helâk ettik ve ali Fir'avni gark eyledik, hepsi de zalimdiler...
Ənfal Suresi, 54. Ayet:
(Evet bunların Haali) Fir'avn haanedâniyle onlardan evvelkilerin gidişi gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalan saymışlardı da biz de, günâhları yüzünden, kendilerini helak etmiş, Fir'avn haanedânını suda boğmuşduk. (Bunların) hepsi zaalimdiler. ...
Ənfal Suresi, 54. Ayet:
Fir'avun'un kavminin ve onlardan evvelkilerin âdeti gibi ki, Rablerinin âyetlerini tekzîp ettiler. Artık onları günahları sebebiyle helâk ettik. Ve Fir'avun'un kavmini gark eyledik. Ve hepsi de zalimler olmuşlardı....
Ənfal Suresi, 54. Ayet:
Bunların hâli Firavun hânedânı ile daha evvelkilerin hâli gibidir. Onlar Rablerinin âyetlerini yalanlayıp inkâr etmişlerdi, biz de onları günahları ile helâk ettik. Firavun'un hânedânını denizde boğduk. Onların hepsi zâlim idiler....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Bundan dolayı onları savaş sırasında yakalarsan, kendilerinden sonrakilere de gözdağı olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret alırlar....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Savaşta onları yakalarsan, onları arkalarındakilere ibret olacak şekilde darmadağın et. Belki ders alırlar....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Onun için onları ne zaman savaşta yakalarsan kendileri ile arkalarındakilerini ürküt; belki ibret alırlar....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Bundan dolayı onları harpte yakalarsan, kendilerinden sonrakilere de gözdağı olacak şekilde ağır bir cezaya çarptır, belki ibret alırlar....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
onları savaşta karşında bulursan, arkalarından gelenler için öyle yıldırıcı bir ders ver ki, belki berikiler akıllarında tutarlar;...
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Eğer onları savaşta ele geçirirsen, (vereceğin cezâ ile) arkalarındakileri de ürküt. Belki ibret alırlar....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Savaşta onları ele geçirdiğin zaman öyle cezalandır ki, arkalarındakiler darmadağın olsun-belki böylece ibret alırlar....
Tövbə Suresi, 6. Ayet:
Ve Allahtan başkalarına tanrılık yakıştıranlardan biri senin korumana başvurursa, onu koruma altına al, olur ki (senden) Allahın sözünü işitip anla(yabili)r; ve sonra onu, kendini güvenlik içinde hissedebileceği bir yere ulaştır; bu (davranışın), onların (belki de yalnızca) (hakkı) bilmedikleri için (günah işleyen) kimselerden olmaları ihtimalinden dolayıdır....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Ahitlerinden sonra gene yeminlerini bozarlar ve dininizi kınarlarsa kâfirliğe baş olanlarla savaşın, şüphe yok ki yeminini tutmayan kişilerdir onlar, belki bu sûretle yaptıklarından vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Ve eğer antlaşmalardan sonra, yine yeminlerini bozarlarsa ve dininize hınç besleyip saldırırlarsa, bu durumda küfrün önderleriyle çarpışın. Çünkü onlar, yeminleri olmayan kimselerdir; belki cayarlar....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eger andlasmalarindan sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatirlarsa, inkarda onde gidenlerle savasin, cunku onlarin yeminleri sayilmaz, belki vazgecerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer andlaşmalarından sonra, yeminlerini bozarlar, dininize dil uzatırlarsa, inkarda önde gidenlerle savaşın, çünkü onların yeminleri sayılmaz, belki vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Anlaşma yaptıktan sonra andlarını bozar ve dininize saldırırlarsa, o inkarcılığın önderleriyle savaşın; çünkü onların andı artık geçersizdir. Belki vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Ve eğer antlaşma yaptıktan sonra yeminlerini bozar ve dininize saldırıya kalkarlarsa, o küfür öncülerini hemen öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur, belki vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer onlarla antlaşma yaptıktan sonra antlarını bozarlar da dininize dil uzatırlarsa kafirlerin elebaşları ile savaşınız. Çünkü onlar için yeminin bir anlamı yoktur. Belki can korkusu ile saldırılarına son verirler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Ve eğer antlaşmalardan sonra yine yeminlerini bozarlarsa ve dininize hınç besleyip saldırırlarsa, bu durumda küfrün imamlarıyla çarpışın. Çünkü onlar yeminleri olmayan kimselerdir; belki cayarlar....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer andlaşmalarından sonra yine yeminlerini bozar ve dininize saldırırlarsa; o küfür önderlerini hemen öldürün. Çünkü onların yeminleri yoktur. Belki son verirler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Fakat eğer bir andlaşma yaptıktan sonra andlarını bozar da dininizi karalamaya kalkarlarsa, o zaman, (kendi) andlarına saygısı olmayan bu sadakatsizlik timsali kimselerle savaşın, ki (o zaman) belki (azgınlıklarından) vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, o zaman küfrün elebaşları ile savaşın. Çünkü onların yeminleri boştur. Belki vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Eğer andlaşma yaptıktan sonra andlarını bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önderleriyle savaşın. Çünkü onların andları yoktur; belki (böylece küfürden) vazgeçerler....
Tövbə Suresi, 12. Ayet:
Ve eğer antlaşmalardan sonra, yine yeminlerini bozarlarsa ve dininize hınç besleyip saldırırlarsa, bu durumda küfrün önderleriyle çarpışın. Çünkü onlar, yeminleri olmayan kimselerdir; belki cayarlar....
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
Sizden evvelkiler gibi ki kuvvetce sizden daha çetin, mal ve evlâdca sizden daha çok idiler de dünya hayatından kısmetleriyle zevk sürmeğe bakmışlardı, o sizden evvelkiler kısmetleriyle nasıl zevk sürmek istedilerse siz de öyle kısmetinizle zevk sürmeğe baktınız, siz de o batağa dalan gibi daldınız, işte bunların Dünya ve Âhırette bütün amelleri heder oldu ve işte bunlar hep o husran içinde kalanlardır...
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
(Ey münafıklar) siz de tıbkı kendinizden evvelkiler gibisiniz. (Halbuki) onlar kuvvetçe sizden daha yamandı, malları, evlâdları daha çokdu. (Bu dünyâdaki) nasıybleri kadar (zevkden) fâidelenmek istediler. İşte sizden evvelkiler nasıl öyle nasıyblerince yaşamak istedilerse siz de yine kısmetinizce (zevkden) fâide aradınız. Siz de (o batağa) dalanlar gibi daldınız. Onların dünyâda da, âhiretde de yapdıkları boşa gitdi. İşte bunlar da husran içinde kalanların ta kendileridir. ...
Tövbə Suresi, 69. Ayet:
(Ey münafıklar!) Siz de evvelkiler gibi ki, onlar sizden kuvvetçe daha şiddetli idiler ve emval ve evlatça daha ziyâde idiler. Artık onlar kendi nâsipleriyle faidelendiler. Siz de kendi nâsibinizle faidelenmek istediniz, o sizden evvelkilerin kendi nâsipleriyle faidelendikleri gibi ve siz de bâtıla dalanlar gibi dalıverdiniz. İşte onların amelleri dünyada ve ahirette bâtıl oldu ve işte ziyana uğramış olanlar da onlardır....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık mucizeler getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Bunlara o kendilerinden evvelkilerin: kavmı Nuhun, Âdın, Semudün, kavmı İbrahimin, Eshabı medyenin, Mü'tefikelerin haberi gelmedi mi? Hep bunlara Peygamberleri beyyinelerle gelmişlerdi, demek ki Allah onlara zulmetmiş değil idi ve lâkin kendileri kendilerine zulmediyorlardı...
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd, Semûd kavm (lerinin, Ibrâhîm kavminin, Medyen saahiblerinin, Mü'tefikelerin haberi de gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık mu'cizeler getirmişdi. (İnanmadıkları için tamamen helak oldular). Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. ...
Tövbə Suresi, 83. Ayet:
Bundan böyle Allah seni onlardan bir kısmının yanına döndürür de başka bir cihada çıkmak için senden izin isterlerse artık siz benim maıyyetimde ebedâ çıkamıyacaksınız, ve hiç bir düşmana benim maıyyetimde harb edemiyeceksiniz, evvelki def'a oturub kalmayı arzu ettiniz, şimdi de artık geride kalanlarla beraber oturun de...
Tövbə Suresi, 100. Ayet:
1.
ve es sâbikûne el evvelûne
: hayırlarda yarışanların evvelkileri
2.
min el muhâcirîne
: hicret (göç) edenlerden
3.
ve el ensâri
: ve ensar, yardım edenler
...
Tövbə Suresi, 100. Ayet:
O sabikûn-el evvelîn (evvelki hayırlarda yarışanlardan salâh makamında iradesini Allah'a teslim ederek irşada memur ve mezun kılınanlar): Onların bir kısmı muhacirînden (Mekke'den Medine'ye göç edenlerden) bir kısmı ensardan (Medine'deki yardımcılardan) ve bir kısmı da onlara (ensar ve muhacirîne) ihsanla tâbî olanlardandı. (Sahâbe irşad makamına sahip oldukları için onlara tâbî olundu). Allah, onlardan razı ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razıdır. Onlara Allah, altlarından ırmaklar akan cennetle...
Tövbə Suresi, 102. Ayet:
Savaşa katılmayanların bir bölümü de suçlarını itiraf ettiler ve iyiliği kötülüğe eklediler. Belki Allah onların tevbesini kabul eder. Hiç kuşkusuz Allah affedicidir, merhametlidir....
Tövbə Suresi, 102. Ayet:
Başka bir kısmı da günâhlarını itiraf ettiler, iyi işle kötü işi birbirine karıştırdılar. Belki Allâh, onların tevbesini kabul eder. Çünkü Allâh bağışlayandır, esirgeyendir....
Tövbə Suresi, 102. Ayet:
Diğer bazıları da günahlarını itiraf ettiler. Bunlar, iyi bir işle kötü olan diğer bir işi birbirine karıştırdılar. Belki Allah tövbelerini kabul eder. Çünkü Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir....
Tövbə Suresi, 103. Ayet:
Bunun içindir ki, (ey Peygamber, bundan sonra artık) onların mallarından Allah için sundukları şeyleri kabul et, ki belki bunu yapmakla onların salah bulmalarına, arınmalarına önayak olursun. Ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlar için bir huzur (vesilesi) olacaktır. (Ve bütün bunların da üstünde bil ki,) Allah her şeyin, herkesin özünü bilen mutlak bilgi sahibi olarak olup biten her şeyi işitmektedir....
Tövbə Suresi, 118. Ayet:
Ve (yine acıyıp esirgeyerek, inananların içinden) bozguncu telkinlere kapılan o üç (grup insana) da teveccüh etti; o kadar ki, bütün genişliğine rağmen yeryüzü onlara (çok) dar gelmeye başladı ve içleri daraldı da Allah'tan başka sığınacak kimse olmadığını anladılar; ve bunun üzerine O da yine merhametle onlara yöneldi, ki pişmanlık duyup tevbe etsinler: çünkü, (kendisine yürekten yönelen, sığınan herkesi) acıması, esirgemesiyle kuşatıp tevbeleri kabul eden yalnızca Allah'tır....
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
İman edenlerin hepsinin birden sefere çıkmaları yerinde olmaz! Onlardan her bir topluluktan bir grubun, arkalarında kalması; Din'i iyice anlamaya çalışması gerekir. Onlar seferden geri döndüklerinde, belki sakınırlar diye, kavimlerini uyarmaları için!...
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
Inananlar toptan savasa cikmamalidir. Her topluluktan bir taifenin dini iyi ogrenmek ve milletlerini geri donduklerinde uyarmak uzere geri kalmalari gerekli olmaz mi? Ki boylece belki yanlis hareketlerden cekinirler. *...
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
İnananlar toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir taifenin dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı? Ki böylece belki yanlış hareketlerden çekinirler....
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
Bütün bunlarla birlikte, (savaş zamanı) müminlerin hepsinin toptan yola çıkması doğru olmaz; onların arasında her gruptan bazılarının seferden geri kalmaları, (bunun yerine) Din hakkında derin ve sağlam bir bilgi elde etmek yolunda çaba göstermeleri ve (böylece) seferden dönen kardeşlerini aydınlatmaya çalışmaları daha yerinde olacaktır; böylece belki, onlar (da) kötülüğe karşı kendilerini (daha iyi) korumuş olacaklardır....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Celâlim hakkı için biz sizden evvelki kurunu, kendilerine Peygamberleri beyyinat ile geldikleri halde zulmettikleri ve iymana gelmeleri ıhtimali kalmadığı vakıt helâk eyledik, işte mücrim kavmleri biz böyle cezalandırırız...
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Andolsun ki (ey Mekkeliler) sizden evvelki devirler (de geçmiş ümmetler) i — peygamberleri kendilerine apaçık deliller (ve mu'cizeler) getirdikleri halde (onları yalana çıkarmak, hakka karşı dâima kuvvet istimal etmek suretiyle) zulm etdikleri, îmana gelmeyecekleri (sabit olduğu) için — helak etmişizdir. İşte günahkârlar güruhunu biz böyle cezalandırırız. ...
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Andolsun ki, Biz sizden evvelki nice nesilleri, zulmettikleri zaman helâk ettik. Halbuki, onlara peygamberleri beyyineler ile gelmişlerdi. Onlar ise imân eder olmadılar. İşte günahkârlar olan kavmi Biz böyle cezalandırırız....
Yunus Suresi, 34. Ayet:
(Habîbim) de ki: «(Tanrı edindiğiniz) ortaklarınızın içinden ilkin yaratıb da (öldükden) sonra (yine) onu (dirilterek evvelki hey'etiyle) iade edecek kimdir»? De ki: «ilkin yaratıb sonra (diriltecek ve) onu iade edecek olan Allahdır. Öyle ise (doğru yoldan) nasıl döndürülüyorsunuz»? ...
Yunus Suresi, 37. Ayet:
Bu Kur'an Allah (ındır. On) dan başkasının uydurması değildir. O, ancak kendinden evvelki (kitab) lan tasdıyk ve o kitabı (Allahın levh-i mahfuzda yazdığını) tafsıyl eder. Onda şübhe edilecek hiçbir şey yokdur. Alemlerin Rabbindendir o. ...
Yunus Suresi, 39. Ayet:
Hayır, onlar ilmini kavrayamadıkları şey'i yalan saydılar. Kendilerine te'vîli (hakkında bir idrâk) gelmedi. Onlardan evvelki (ümmetler) de (peygamberlerini) böyle tekzîb etdiler işte. Bak, o zaalimlerin sonucu nice olmuşdur! ...
Yunus Suresi, 39. Ayet:
Hayır. Onlar ilmini ihata edemedikleri ve daha te'vili kendilerine gelmemiş olan bir şeyi tekzîp ettiler. Onlardan evvelkiler de böylece tekzîpte bulunmuşlardı. Artık bak ki zalimlerin akibeti nasıl olmuştur....
Yunus Suresi, 70. Ayet:
(Onların bu yalanları kendilerine belki) dünyâda (cüz'î) bir fâide (sağlayabilir). En son dönüşleri ise ancak bizedir. (Bundan) sonra da küfr (-ü inkâr) da ısraar etmekde olduklarına mukaabil onlara çetin azabı (mızı) tatdıracağız. ...
Hud Suresi, 9. Ayet:
İnsanoğluna, tarafımızdan bir rahmet (sıhhat ve zenginlik) taddırıp da sonra bunu çekip alıversek, şüphesiz ki o, Allah’ın ihsanından tamamen ümidini kesen, evvelki nimeti unutan nakör bir kimse olur....
Hud Suresi, 9. Ayet:
İnsana bizden bir rahmet (ve ni'met) tatdırıb da sonra bunu kendisinden soyub alıversek, andolsun, (o anda) o, (Allahın fazlından) ümidini kesen bir adam, (evvelki ni'metleri tamamen unutan) bir nankördür. ...
Hud Suresi, 12. Ayet:
1.
fe lealle-ke
: ve belki sen
2.
târikun
: terkeden, bırakan
3.
ba'da
: bir kısmı
4.
mâ yûhâ
: vahyolunan şey
Hud Suresi, 12. Ayet:
Artık belki de sen, sana vahyolunanın bir kısmını terkedeceksin, onların: “Ona bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi olmaz mıydı?” demeleri (üzerine) ve senin göğsünün (onunla) daralması sebebiyle. Sen ancak bir nezirsin (uyarıcısın) ve Allah, herşeye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
(Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Belki de sen (müşriklerin:) "Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!" demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
(Rasûlüm!) Belki de sen, "O'na bir hazine inzâl edilseydi yahut beraberinde bir melek gelseydi ya" demelerinden (akılla değerlendirilen yerine gözle değerlendirilen mucize istemelerinden ötürü), için daralıp, sana vahyolunanın bazısını bildirmeyi terkedecek misin? Sen ancak bir uyarıcısın! Allâh her şeye Vekiyl'dir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Belki de sen, onların: 'Ona bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi' diyerek seni yalanlamaları endişesiyle sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını tebliğ etmeyi terkedeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. Unutma ki, sen sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcısın. Her şeyi denetleyen, her şeyin kaydını yapan, hesabını soran, himaye eden Allah’tır....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Onların: 'Ona bir hazine indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?' demelerinden dolayı göğsün daralabilir ve sana vahyedilenin bir kısmını belki bırakabilirsin. [1] Sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Putperestlerin: «Ona bir hazine indirilmeli veya yaninda bir melek gelmeli degil miydi?» demelerinden senin kalbin daralir ve belki de sana vahyolunanin bir kismini terkedecek olursun. Sen ancak bir uyaricisin, Allah her seye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Putperestlerin: 'Ona bir hazine indirilmeli veya yanında bir melek gelmeli değil miydi?' demelerinden senin kalbin daralır ve belki de sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Belki de sen (müşriklerin:) «Ona (gökten) bir hazine indirilseydi veya onunla beraber bir melek gelseydi!» demelerinden ötürü sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını (duyurmayı) terk edeceksin ve bu yüzden ruhun daralacaktır. (İyi bil ki) sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
'Ona bir hazine, yahut onunla birlikte bir melek inmeli değil miydi,' dedikleri için belki göğsün daralacak ve sana vahyedilenin bir kısmını terkedeceksin. Sen yalnız bir uyarıcısın; ALLAH her şeyi kontrol edendir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Şimdi belki de sen, onların: «Ona bir hazine indirilse veya beraberinde bir melek gelse ya!» demeleri yüzünden için sıkılarak, sana vahyolunanın bir kısmını terkedecek olursun. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise herşeye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
(Ey Resulüm!) Şimdi belki sen, «Ona bir hazine indirilse, ya da beraberinde bir melek gezip dolaşsa ya!» diyorlar diye sana vahyolunan vahyin bir kısmını terkedecek olursun ve bundan dolayı da göğsün daralır. Sen yalnızca bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Şimdi sen (müşriklerin belki): «Ona (gökden) bir hazîne indirilseydi, yahud maiyyetinde bir de melek gelseydi ya» demelerinden (nâşî) sana vahy olunandan bir kısmını, bu yüzden yüreğin daralarak, hemen terk mi edivereceksin? Sen ancak bir nezirsin (Allahın azâbiyle korkutan bir peygambersin). Allah ise her şey'e hakkıyle vekildir. ...
Hud Suresi, 12. Ayet:
Belki de sen; ona bir hazine indirilmeli veya yakında bir melek gelmeli değil miydi? demelerinden ötürü sana vahyolunanların bir kısmını terkedecek olursun. Sen, ancak bir uyarıcısın. Ve Allah; her şeye Vekil'dir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Belki de sen: “Ona bir hazine indirilmeli veya onunla beraber bir melek gelmeli değil miydi?” dedikleri için, sana vahyolunan âyetlerin bir kısmını bırakacak ve bu yüzden göğsün daralacaktır. Sen ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir....
Hud Suresi, 12. Ayet:
İmdi, senin de muhatap olduğun imtihan icabı ey Resûlüm, o müşriklerin: "Ona bir hazine indirilse ya!" veya "beraberinde bir melek gelse ya!" demelerinden ötürü, belki de göğsün daralarak sana vahyolunanın bir kısmını terk edecek olursun. Fakat sen böyle yapmazsın ve yapma! Zira sen sadece uyaran bir elçisin. Bütün işleri düzenleyen, herkese lâyık olduğu neticeyi verecek olan ise Allah Teâlâdır....
Hud Suresi, 12. Ayet:
Belki de sen; onlar, "Ona bir hazine indirilseydi, yahut beraberinde bir melek gelseydi ya!" diyorlar diye göğsün sıkışıp daralarak, sana vahyedilmekte olanının bir kısmını terk etmeye kalkarsın. Gerçek olan şu ki, sen sadece bir uyarıcısın. Allah ise her şey üzerinde bir Vekîl'dir....
Hud Suresi, 27. Ayet:
Kavminden inkâra sapanların ileri gelenleri: «Biz seni de ancak kendimiz gibi bir insan olarak görüyoruz ; hem sana ancak ilk bakışta bizden en rezil ve aşağılık kimselerin uyduğunu müşahede ediyoruz. Sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de, faziletinizi de göremiyoruz; belki sizi yalancılar sanıyoruz» demişlerdi....
Hud Suresi, 27. Ayet:
Onun kavminden kâfir olan eşraftan bir gürûh ise dedi ki: «Biz seni bizim mislimiz gibi bir beşerden başka görmüyoruz ve sana tâbi olanları da biz ilk nazarda bizim en aşağılarımızdan başka görmüyoruz ve sizin için bizim üzerimize bir fazlalık da görmüyoruz. Belki sizi yalancılar zannediyoruz.»...
Hud Suresi, 35. Ayet:
(Habîbim) belki «Onu (Kur'ânı) kendiliğinden uydurdu» derler. De ki: «Eğer ben onu kendim uydurdumsa günâhı benim üstüme olsun. Halbuki ben sizin (böyle bir iftira ile) irtikâb edegeldiğiniz (günâh) dan tamamen uzağım». ...
Yusif Suresi, 2. Ayet:
Biz onu Arapça bir metin olarak indirdik ki, aklınızı kullanarak belki onu kavrayıp özümlersiniz....
Yusif Suresi, 18. Ayet:
Ve gömleği üzerinde yalancı bir kan olduğu halde gelmişlerdi. Dedi ki: «Size nefsiniz belki bir işi süslemiş oldu. Artık güzel bir sabır! Ve ancak Allah Teâlâ'dır sizin şu söylediklerinize karşı kendisinden yardım istenilecek zât.»...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
1.
ve kâle
: azap eder
2.
ellezî işterâ-hu
: kim, kimse
3.
min mısra
: Mısır'dan, Mısır'da
4.
li imre'eti-hi
: eşi...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan kişi, hanımına şöyle dedi: “Onun yerleşeceği yeri, özenle hazırla (ona karşı kerim ol). Belki bize faydası olur veya (belki de) onu evlât ediniriz.” Ve işte böylece ona hadîslerin (olayların, sözlerin) tevîlini (yorumunu) öğretelim diye Yusuf'u yeryüzünde yerleştirdik. Ve Allah, emrinde gâlip olandır. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı kişi, hanımına dedi ki: “Ona iyi bak. Belki bize yararı dokunur veya onu evlat ediniriz.” İşte böylece biz Yûsuf’u o yere (Mısır’a) yerleştirdik ve ona (rüyadaki) olayların yorumunu öğretelim diye böyle yaptık. Allah, işinde galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, karısına dedi ki: "Ona iyi bak. . . Umarım bize faydası olur, belki de Onu evlat ediniriz". . . Böylece Yusuf'u oraya yerleştirdik ki, bu arada yaşamdaki olayların hakikatini OKUmasını talim edelim. . . Allâh hükmü yerine gelir! Fakat insanların çoğunluğu bunun farkında değildir!...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Misir'da onu satin alan kimse karisina: «Ona guzel bak, belki bize faydasi olur yahut ta onu evlat ediniriz» dedi. Biz iste boylece Yusuf'u o yere yerlestirdik; ona, ruyalarin nasil yorumlanacagini ogrettik. Allah, isinde hakimdir, fakat insanlarin cogu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan kimse karısına: 'Ona güzel bak, belki bize faydası olur yahut ta onu evlat ediniriz' dedi. Biz işte böylece Yusuf'u o yere yerleştirdik; ona, rüyaların nasıl yorumlanacağını öğrettik. Allah, işinde hakimdir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısırda onu satın alan kişi karısına: «Ona iyi bak, belki bize yararı olur, ya da onu evlat ediniriz.» dedi.Bu şekilde Yusuf'u orada yerleştirdik, kendisine olayların yorumuna dair bilgiler öğretelim diye. Allah, yaptığı işte üstün bir güce sahiptir, fakat insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, karısına «Bu çocuğa iyi bak, ilerde işimize yarayabilir, belki de onu evlâd ediniriz» dedi. Böylece Yusuf'a güvenli bir barınak sağladık, ona olayların (ya da rüyaların) yorumuna ilişkin bazı bilgiler öğrettik. Allah, meramını kesinlikle yürütür. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Ve o'nu satın alan Mısırlı adam, karısına: "Ona iyi bak;" dedi, "belki bize yararı olur; kaldı ki, evlatlık da edinebiliriz o'nu". Böylece, Yusuf'a o ülkede iyi bir yer sağladık; (bunu yaptık)ki, o'na olayların iç yüzüne, gerçek anlamına dair bir kavrayış öğretelim. İşte, Allah edip eylediği işlerde böyle galiptir; ne var ki, insanların çoğu bunu bilmez....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır’da onu satın alan kimse, karısına: -Ona güzel bak, belki bize faydası olur veya onu evlat ediniriz, dedi. Yusuf’u biz, oraya böyle yerleştirdik. Ona olayların yorumunu öğrettik. Allah, işinde hakimdir fakat insanların çoğu bunu bilmez...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır’da Yusuf’u satın alan vezir, hanımına: "Ona güzel bak!" dedi,"Belki bize faydası dokunur, yahut onu evlat ediniriz!" Böylece Yusuf’un o ülkede yerini sağlamlaştırdık, ona imkân verdik ve bu cümleden olarak, ona rüyaların yorumunu öğrettik. Allah Teâlâ iradesini yerine getirmekte her zaman mutlak galiptir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısır'lı (hazine bakanı Kıtfir), karısı(Zeliha'y)a: "Ona iyi bak, belki bize yararı dokunur, ya da onu evlâd ediniriz!" dedi. Böylece biz Yûsuf'a o yerde güzel bir imkân verdik ki ona düşlerin yorumunu öğretelim. Allâh, buyruğunu yerine getirendir, ama insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan kişi hanımına dedi ki: 'Ona güzel bak. Belki bize bir faydası dokunur, yahut onu evlât ediniriz.' Yusuf'u böylece ülkede yerleştirdik. Ve ona rüya tabirini öğrettik. Allah, işlerini kendi dilediği gibi yapar; lâkin insanların çoğu bunu bilmez....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu." İşte bu şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi emrine Gâlib'dir/kendi emrine hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar....
Yusif Suresi, 24. Ayet:
O (kadın), andolsun ona niyyeti kurmuştu. Eğer Rabbinin bürhanını görmemiş olsaydı (belki Yuusuf da) onu kasd etmiş gitmişdi. İşte biz ondan fenalığı ve fuhşu bertaraf edelim diye böyle (bürhân gönderdik). Çünkü o, (taatde) ıhlâsa erdirilmiş kullarımızdandı. ...
Yusif Suresi, 24. Ayet:
O kadın gerçekten niyetini kurmuştu. Eğer Rabbinden bir işaret görmemiş olsaydı, belki Yusuf da ona kastetmiş gitmişti. Böylece biz ondan kötülüğü ve fuhşu bertaraf ettik. Çünkü o bizim ihlâslı kullarımızdandı....
Yusif Suresi, 33. Ayet:
Yûsuf, Rabbim dedi, zindan, bunların dâvet ettikleri şeyden daha hayırlı bence. Bunların düzenlerini benden uzaklaştırmazsan belki onlara meyleder de bilgisizlerden olurum....
Yusif Suresi, 33. Ayet:
(Yuusuf) dedi: «Ey Rabbim, zindan bana bunların da'vet edegeldikleri şey (i irtikâb etmek) den daha sevgilidir. Eğer sen bunların tuzaklarını benden döndürmezsen (belki) onlara meyleder, câhillerden olurum». ...
Yusif Suresi, 42. Ayet:
“Onlardan kurtulacağını tahmin ettiği kimseye: “Beni efendinin yanında an. (Burada suçsuz olarak yattığımı ona söyle, belki beni çıkarır. )” dedi. Fakat şeytan efendisine onu hatırlatmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf daha bir kaç yıl zindanda kaldı....
Yusif Suresi, 46. Ayet:
1.
yûsufu
: Yusuf
2.
eyyuhâ es sıddîku
: ey doğru sözlü, sıddîk
3.
efti-nâ
: bize açıkla, tabir et, yorumla
4.
fî
...
Yusif Suresi, 46. Ayet:
Yusuf, ey sıddîk! Yedi (adet) semiz inek, onları yiyen yedi (adet) zayıf (inek) ve yedi (adet) yeşil sümbül (başak) ve kurumuş olan diğerleri hakkında bize yorum yap. Belki (umarım) ben insanlara dönerim. Böylece (seni ve rüyanın anlamını) onlar öğrenirler....
Yusif Suresi, 46. Ayet:
Ey Yûsuf dedi, ey çok gerçek, yedi semiz ineği yiyen yedi zayıf ineği, yedi yeşil ve bir de yedi kuru başağı yor bize de belki insanlara varır anlatırım, onlar da belki bilirler, anlarlar....
Yusif Suresi, 46. Ayet:
(Yusufun yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler....
Yusif Suresi, 46. Ayet:
"Ey Yusuf! Ey Sıddık! Yedi semiz inek ile onları yiyen yedi zayıf inek ve bir de yedi yeşil başak ile bir o kadarı kuru (yedi başak) hakkında bize fetva ver (sembollerinin hükmünü açıkla). . . Umarım ki (işin hakikatiyle) insanlara dönerim de; belki onlar da (değerini) bilirler. "...
Yusif Suresi, 46. Ayet:
(Zindana gidip:) "Yusuf, ey doğru (sözlü insan).. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar."...
Yusif Suresi, 46. Ayet:
(Delikanlı, hükümdarın izniyle zindana gidip şöyle dedi): Yûsuf, ey doğru sözlü! Bize şunun fetvasını ver (tâbirini yap): “Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor ve yedi yeşil başağı da diğer yedi kuru başak sarmalayıp onlara galip gelmiş.” Ümid ederim ki, (uygun bir cevapla) insanlara dönerim de, belki kıymetini bilirler.”...
Yusif Suresi, 46. Ayet:
(Yusuf'un yanına gelerek dedi ki:) Ey Yusuf, ey doğru sözlü kişi! (Rüyada görülen) yedi arık ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve diğerleri de kuru olan (başaklar) hakkında bize yorum yap. Ümit ederim ki, insanlara (isabetli yorumunla) dönerim de belki onlar da doğruyu öğrenirler....
Yusif Suresi, 46. Ayet:
(Zindana gidip:) "Yusuf, ey doğru (sözlü insan)... Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar."...
Yusif Suresi, 46. Ayet:
(Zindana gidib): «Yuusuf, ey çok doğru sözlü (dedi) kendisini yedi arık (inek) yemekde olan yedi semiz inekle yedi yeşil ve diğer (yedi) kuru başak hakkında bize bir fetva ver. Ümîd ederim ki insanlara (isaabetli cevâbınızla) dönerim. Belki (bu suretle) onlar (senin yüce kadrini) bilirler». ...
Yusif Suresi, 46. Ayet:
(Zindana gidip:) «Yusuf, ey doğru (sözlü insan) .. Yedi besili ineği yedi zayıf (ineğin) yediği ve yedi yeşil başakla diğerleri kuru olan (rüya) konusunda bize fetva ver. Umarım ki insanlara da (senin söylediklerinle) dönerim, belki onlar (bunun anlamını) öğrenmiş olurlar.»...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
li fityâni-hi
: adamlarına (yardımcı gençlere)
3.
ıc'alû
: yapın (koyun)
4.
bidâate-hum
: ...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yûsuf, adamlarına dedi ki: “Onların ödedikleri zahire bedellerini yüklerinin içine koyun. Umulur ki ailelerine varınca onu anlarlar da belki yine dönüp gelirler.”...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri gelirler....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf) hizmetlilerine dedi ki: "Sermayelerini yüklerinin içine koyun. . . Ailelerine döndüklerinde belki bunu fark ederler de bize geri dönerler. "...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yûsuf, genç hizmetkârlarına, adamlarına: 'Verdikleri altın ve gümüş paraları, bedel olarak getirdiklerini geri verin, yüklerinin içine koyun. Ailelerine döndüklerinde, bunun farkına varırlar da, belki daha istekli geri gelirler.' diye tenbih etti....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yardımcılarına dedi ki: "Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine koyun. İhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri dönerler."...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yûsuf, zahireyi ölçen) uşaklarına dedi ki: “- Onların (zahire karşılığında verdikleri) mallarını yüklerinin içine koyun. Olur ki, ailelerine döndükleri zaman, farkına varırlar da belki yine gelirler.”...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yusuf adamlarina: «Karsilik olarak getirdiklerini de yuklerine koyun. Belki ailelerine varinca, onu anlarlar da bir daha donerler» dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yûsuf, uşaklarına, «zahire bedellerini yüklerinin içine yerleştirin, belki ailelerine döndüklerinde anlarlar da yine (bize) dönüp gelirler» dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yusuf adamlarına: 'Karşılık olarak getirdiklerini de yüklerine koyun. Belki ailelerine varınca, onu anlarlar da bir daha dönerler' dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri gelirler....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf) Emri altındakilere de şöyle emir verdi: 'Ailelerine döndüklerinde bulmaları için, takas eşyalarını yüklerinin içine sokun, belki böylece geri dönerler.'...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Uşaklarına da dedi: sermayelerini yüklerinin içine koyuverin belki ailelerine avdetlerinde anlarlar belki yine gelirler...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yusuf uşaklarına: «Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerine döndüklerinde anlarlar, belki yine gelirler.» dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: «Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler» dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yardımcılarına dedi ki: "Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine koyun. İhtimal ki ehillerine (ailelerine) döndüklerinde (kalebu) bunun farkına varırlar da belki geri dönerler."...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yuusuf) uşaklarına: «Sermâyelerini yüklerinin içine koyuverin. Olur ki ailelerine avdet etdikleri zaman bunun farkına varırlar da belki yine (buraya) dönerler» demişdi. ...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yûsuf) genç (uşak)larına da dedi ki: '(Verdikleri) sermâyelerini yüklerinin içine koyun; umulur ki onlar âilelerine döndükleri zaman bunu anlarlar da belki geri gelirler.'...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Bu arada Yusuf) hizmetçilerine: "Onların bedel olarak getirdiklerini de denklerine yerleştirin ki, evlerine vardıklarında bunu fark eder de belki daha istekli olarak dönerler" dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Ve (Hazreti Yusuf) hizmetkârlarına dedi ki: «Onların sermayelerini, yükleri içine koyuveriniz. Belki anneleri yanına dönüp gidince, onu bilirler ve umulur ki geri dönerler.»...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf) emrindeki gençlere dedi ki: “Onların zâhire bedellerini yüklerinin içine koyun. Belki âilelerine döndüklerinde onu anlarlar da bir daha dönerler. ”...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yusuf memurlarına: -Karşılık olarak getirdiklerini de yüklerine koyun. Belki ailelerine varınca, onu anlarlar da bir daha dönerler, dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yusuf, zahîre tartan görevlilerine de dedi ki: "Onların, zahîre karşılığında verdikleri mallarını da yüklerinin içine koyun. Böylece belki ailelerine döndüklerinde, bunun farkına varıp yine gelirler."...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yûsuf) Uşaklarına: "Onların sermayelerini yüklerinin içine koyun, belki âilelerine döndükleri zaman bunun farkına varırlar da yine gelirler" dedi....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yardımcılarına da dedi ki: «Sermayelerini (erzak bedellerini) yüklerinin içine koyun. İhtimal ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri dönerler.»...
Yusif Suresi, 62. Ayet:
Yusuf memurlarına 'Onların erzak bedellerini yüklerinin içine koyun,' dedi. 'Belki evlerine döndüklerinde fark ederler de tekrar erzak almaya gelirler.'...
Yusif Suresi, 65. Ayet:
Derken yüklerini açtıklarında sermayelerini kendilerine iade edilmiş buldular. Dediler ki: «Ey babamız, daha ne isteriz, işte sermayemiz de bize iade edilmiş! Yine ailemize erzak getiririz, kardeşimizi de koruruz, belki bir deve yükü fazla alırız ki bu (aldığımız zaten) az bir şey!...
Yusif Suresi, 81. Ayet:
Yakup: 'Sizi nefsiniz bir iş yapmaya sürükledi, artık bana güzelce sabır gerekir; belki Allah hepsini birden bana getirecektir, çünkü O bilendir, hakimdir' dedi....
Yusif Suresi, 83. Ayet:
Yakup: «Sizi nefsiniz bir is yapmaga surukledi, artik bana guzelce sabir gerekir; belki Allah hepsini birden bana getirecektir, cunku O bilendir, hakimdir» dedi....
Yusif Suresi, 83. Ayet:
Babaları dedi ki: «Hayır, sizi nefisleriniz altadıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.»...
Yusif Suresi, 83. Ayet:
Hz. Yakub dedi ki; 'Herhalde nefsinizin kışkırtması ile bir komplo düzenlediniz. Bana yaman bir sabır düşüyor. Belki de Allah bana tüm oğullarımı birlikte kavuşturacaktır. Hiç şüphesiz O, her şeyi bilir ve her yaptığı yerindedir.»...
Yusif Suresi, 83. Ayet:
(Ve babalarının yanına dönüp, olup biteni o'na anlattıkları zaman Yakub;) "Yoo; yine kendi muhayyilenizdir olmayacak bir işi size olağan gösteren; (bana gelince) artık sabır en iyisidir; belki de Allah onların hepsini birden bana (geri) getirecektir; gerçek şu ki, Allah doğru hüküm ve hikmetle edip eyleyen, mutlak ve sınırsız bilgi sahibidir!"...
Yusif Suresi, 83. Ayet:
Yakup: -Sizi nefsiniz bir iş yapmağa sürükledi, artık bana güzelce sabır gerekir; belki Allah hepsini birden bana getirecektir, çünkü O bilendir, hakimdir, dedi....
Yusif Suresi, 83. Ayet:
(Dönüp babalarına geldiler ve kardeşlerinin sözünü söylediler. Ya'kub): "Herhalde, dedi, nefisleriniz size bir işi süs(leyerek sizi ona sürük)ledi. Artık (bana) güzelce sabretmek gerek. Belki de Allâh, onların hepsini bana getirir. Çünkü O, bilendir, herşeyi hikmetle (yerli yerince) yapandır....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ve ebeveynini taht üzerine çıkardı, hepsi onun için secdeye kapandılar, ve ey babacığım, dedi: işte bundan evvelki ru'yamın te'vili bu, hakikaten rabbım, onu hak kıldı, hakikaten bana ihsan buyurdu çünkü beni zındandan çıkardı ve sizi badiyeden getirdi. Şeytan benimle biraderlerimin arasını dürtüşdürdükten sonra, hakikat rabbım meşiyetinde lâtif, hakikat bu, o, öyle alîm, öyle hakîm...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Böylece (sarayına geldiklerinde) ana-babasını (kendi) tahtın(ın) üstüne çıkardı ve (derken hepsi) onun (Yûsuf) için secde ediciler olarak, secdeye kapandılar. (Yûsuf) dedi ki: 'Ey Babacığım! İşte bu, evvelki rüyâmın ta'bîridir. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Hem şübhesiz bana ihsanda bulundu; çünki beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbim, ne dilerse çok hoş tedbîr edendir. Şübhesiz ki, Alîm (hakkıyla bilen), Hakîm (...
Yusif Suresi, 109. Ayet:
Senden evvel (peygamber olarak) gönderdiklerimiz (başka değil senin gibi) şehirler halkından kendilerine vahy eder olduğumuz erkek adamlardı. (Acaba müşrikler) kendilerinden evvelkilerin akıbeti nice olduğunu görmeleri için hiç de yer yüzünde gezib dolaşmadılar mı? Âhiret yurdu (şirkden ve günâhlardan) sakınanlar için elbet daha hayırlıdır. Siz (ey müşrikler) haalâ akıllanmayacak mısınız? ...
Yusif Suresi, 109. Ayet:
Ve senden evvel göndermedik, ancak şehirler ahalisinden kendilerine vahyeder olduğumuz birtakım erler gönderdik. (Münkirler) Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı? Baksalar ya kendilerinden evvelkilerin akıbetleri nasıl olmuştur? Ve elbette ahiret yurdu ittikada bulunmuş olanlar için hayırlıdır. Artık akıl erdiremeyecek misiniz?...
Yusif Suresi, 111. Ayet:
Muhakkak ki, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için bir ibret vardır. (Kur'an) uydurulacak bir söz değildir, velâkin kendisinden evvelkini tasdiktir. Ve herşeyin mufassalan beyanıdır ve imân edecek olan bir kavim için bir hidâyettir ve bir rahmetir....