Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap Ehli'nin çoğu, Hakk kendilerine bildirildiği halde, benliklerindeki kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi küfre döndürmek isterler. Allah'ın
emri
gelinceye kadar onlara aldırış etmeyin. Onları affedin ve onlarla iyi geçinin. Kuşkusuz Allah, Her Şeye Güç Yetiren'dir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Rabb'iniz; gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üstüne isteva eden; geceyi, durmadan takip eden gündüze katan; Güneş'i, Ay'ı ve yıldızları
emri
ne tabi kılan Allah'tır. Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de yalnız O'na özgüdür. Âlemlerin Rabb'i olan Allah, Şanı Çok Yücedir....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken dişi deveyi kestiler ve böylece Rabb'inin
emri
ne karşı geldiler ve "Ey Salih! Sen gerçekten gönderilenlerdensen, haydi bizi tehdit ettiğin şeyleri getir." dediler....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, halkına döndüğünde, öfke ve üzüntü içinde onlara: "Benim yokluğumda ne kötü işler yapmışsınız! Rabb'inizin
emri
ni çabuklaştırdınız mı?" dedi. Levhaları bırakıp, kardeşinin başını tutup kendine çekti. "Ey annemin oğlu! Gerçekten bu halk beni zayıf buldu, neredeyse beni öldüreceklerdi; sen de düşmanları benimle sevindirme, beni bu zalim kimselerle bir tutma." dedi....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet, hakk geldi ve onlar istemedikleri halde, Allah'ın
emri
gerçekleşti....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz yağmurla hayat bulup yeşeren, insanların ve hayvanların yararlandıkları yeryüzü bitkileri gibidir. Öyle ki yeryüzü bütün süslerini ve güzelliğini kuşandığı ve sahipleri de onu elde edecek güce sahip olduklarını sandıkları bir sırada; geceleyin veya güpegündüz ona
emri
miz geliverir de bunları sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi kökünden yolunmuş bir hale getiririz. İşte düşünen bir halk için ayetlerimizi böyle detaylı olarak açıklıyoruz....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: "Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır." deyince; "Bugün Allah'ın rahmetine erişenden başkasını, Allah'ın
emri
nden koruyacak hiçbir şey yoktur." dedi. Aralarına dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu....
Nəhl Suresi, 1. Ayet:
Allah'ın
emri
geldi. Artık onda acele etmeyin. O, onların şirk koştukları şeylerden münezzehtir ve yücedir....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana karşı takva sahibi olun uyarısında bulunmaları için kullarından dilediğine
emri
nden ruh ile melekleri indirir....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabb'inin
emri
nin gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara haksızlık yapmadı. Fakat onlar kendilerine haksızlık yapıyorlardı....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Göklerin ve yerin gaybı, yalnızca Allah'a aittir. Sa'at'in
emri
de yalnızca göz açıp kapamak veya ondan daha az bir zamanda olacaktır. Kuşkusuz, Allah Her Şeye Kadir'dir....
Məryəm Suresi, 39. Ayet:
Gaflet içinde olup, iman etmeyenleri,
emri
n yerine getirileceği pişmanlık günüyle uyar....
Məryəm Suresi, 64. Ayet:
Biz, Rabb'inin
emri
olmaksızın inmeyiz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunların arasında olan her şey O'na aittir. Rabb'in unutkan değildir....
Həcc Suresi, 65. Ayet:
Allah'ın, yeryüzünde olanları
emri
nize amade kıldığını görmedin mi? Ve gemiler denizde O'nun
emri
ile akıp gider. Yeryüzüne düşmesin diye göğü iradesiyle O tutuyor. Kuşkusuz Allah, insanlara Çok Şefkatli'dir. Rahmeti Kesintisiz'dir....
Möminun Suresi, 27. Ayet:
Bunun üzerine Biz, ona: "Gözetimimiz altında vahyimiz ile bildirdiğimiz gibi gemi yap." diye vahyettik. Böylece
emri
miz gereği Tennur kaynadığı zaman hemen ona her cinsten eşler olarak iki adet ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında önceden hüküm verilenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Benden bir dilekte bulunma. Onlar boğulacak olanlardır....
Qəsəs Suresi, 44. Ayet:
Sen, Musa'ya o
emri
yerine getirdiğimizde batı tarafında değildin. Ve sen, tanık olanlardan da değildin....
Əhzab Suresi, 37. Ayet:
Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de nimet verdiğin kimseye diyordun ki: "Eşini yanında tut. Allah'a karşı takvalı ol. Allah'ın açığa çıkaracağı şeyi içinde gizliyorsun. İnsanlara huşu duyuyorsun; oysaki huşu duyman gereken Allah'tır." Sonra Zeyd ondan tamamıyla ayrılınca, Biz onu sana eş yaptık ki böylece himaye edilenlerin boşadıkları kadınlarla evlenmelerinde inananların üzerinde bir güçlük olmasın. İşte Allah'ın
emri
böylece yerine gelmiş oldu....
Əhzab Suresi, 38. Ayet:
Nebi, Allah'ın farz kılması gereği olarak bir şeyi yapmasından dolayı suçlanamaz. Bu, daha önceki toplumlarda da geçerli olan Allah'ın yasasıdır. Allah'ın
emri
, kesinleşmiş bir yazgıdır....
Səba Suresi, 12. Ayet:
Sabahleyin bir aylık yol gitmeyi, akşamleyin bir aylık yoldan geri dönmeyi sağlayan rüzgar, Süleyman içindi. Ve erimiş bakırı kaynağından ona akıttık. Ve cinlerden, Rabb'inin izni ile onun elinin altında çalışanlar vardı. Onlardan kim
emri
mizden çıkacak olsa, ona alevli ateşin azabından tattırdık....
Sad Suresi, 36. Ayet:
Bunun üzerine rüzgarı onun
emri
ne verdik. Onun
emri
ile dilediği yere yumuşak bir esinti ile akıp gidiyordu....
Fussilət Suresi, 31. Ayet:
"Biz, dünya hayatında ve ahirette sizin evliyanızız. Orada canlarınızın istediği her şey vardır ve istediğiniz her şey
emri
nizdedir."...
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
"Rabb'inin
emri
ile her şeyi yok edecek!" Böylece, meskenlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. Biz, suçlu halkı böyle cezalandırırız....
Zariyat Suresi, 44. Ayet:
Fakat Rabb'lerinin
emri
nden çıktılar. Bunun üzerine bakıp dururlarken yıldırım onları yakalayıverdi....
Hədid Suresi, 14. Ayet:
İnananlara, "Biz sizinle beraber değil miydik?" diye seslenirler. İnananlar, "Evet, ama siz kendinizi fitneye düşürdünüz, bekleyip, kuşku duydunuz. Allah'ın
emri
gelinceye kadar tutku ve kuruntularınız sizi aldattı. Ve o ğarur da sizi Allah ile aldattı." dediler....
Fəcr Suresi, 22. Ayet:
Rabb'in
emri
geldiği ve melekler saf saf dizildiği zaman, ...
Bəqərə Suresi, 12. Ayet:
Aldanmayın, onlar, asıl onlar Allah’ın
emri
ne karşı gelmeleri, isyanları sebebiyle bozguncudurlar. Fakat yaptıklarının farkında değiller....
Bəqərə Suresi, 43. Ayet:
Namazı kılın, zekatı verin, (Allah’ın
emri
ne) boyun eğenlerle boyun eğin....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Çölde geçirdiğiniz hayat sırasında, üstünüze o bulutu gölge yaptık. Size kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Size rızık olarak verdiklerimizin temizinden, helâlinden, sağlıklısında ve lezizinden yeyiniz, dedik. Onlar
emri
mize isyan etmekle, nimetlere nankörlük etmekle, bize zulmetmediler. Fakat onlar kendilerine, birbirlerine yazık ediyorlardı, zulmediyorlardı....
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
Şübhe yok ki (senden evvel peygamberlere) îman edenler (olsun, Musa dînini kabul eden) Yahudiler (olsun), Nasrânî (Hiristiyan) ve Sabiîler (olsun) kim (peygamberin şerîatine göre) Allaha ve âhiret gününe inanır, bununla beraber (o şerîatin
emri
vech ile) saalih (iyi) amel (ve hareket) de bulunursa elbette onların Rableri katında ecirleri (mükâfatları) vardır. Hem onlara bir korku da yokdur, onlar mahzun da olacak değillerdir. ...
Bəqərə Suresi, 65. Ayet:
Gerçekten siz bilirsiniz ki, Dâvûd (Aleyhisselâm) zamanında kavminiz, cumartesi günü, balık avından men edilmişken, içinizden bu
emri
çiğneyip geçenlere: “- zelil ve hakir maymunlar olun.” dedik. (üç gün sonra da helâk oldular.)...
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
(Öyle ise) bizim için Rabbine duâ et de onun ne olduğunu bize açıklasın, demişlerdi. Musa da (aldığı
emri
beyânla): «Allah diyor ki: O ne pek kart, ne de pek genç, ikisi ortası bir dinç sığırdır. Artık emrolunduğunuz şeyi yerine getirin» demişti....
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
Onlar: "(Madem öyle), Rabbine bizim için dua et de bunun nasıl bir kurban olacağını bize açıklasın" dediler. (Musa) "Bakın!" dedi, "O, ne yaşlı ne körpe, ama ikisi arasında orta yaşta bir sığır olmasını istiyor. O halde size verilen
emri
yerine getirin!"...
Bəqərə Suresi, 71. Ayet:
Mûsâ, Allah diyor ki demişti, ne çifte koşulup tarla sürmüş olacak, ne ekin sulamış olacak. Ayıpsız, lekesiz, alacasız olmalı. Hah demişlerdi, şimdi gerçeği söyledin. İneği boğazladılar, boğazladılar ama az kaldı bu
emri
yerine getirmeyeceklerdi....
Bəqərə Suresi, 71. Ayet:
Mûsâ: 'Allah, henüz boyunduruk altına alınmayan, tarla sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan, kusursuz, sağlıklı, renginde hiç alaca olmayan bir sığırdır, buyuruyor' dedi. Bunun üzerine: 'İşte şimdi hakikati ortaya koydun' dediler. Onu kestiler. Az kalsın bu
emri
yerine getirmeyeceklerdi....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Bizim sizden, birbirinizin kanını dökmeyeceğiniz, içinizden bir kısmını zorla ve zulmederek yurtlarınızdan çıkarmayacağınız konusunda kesin sözünüzü, taahhüdünüzü aldığımızı hatırlayın. Sonra siz Tevrat’taki Allah’ın
emri
ni bilerek, kendiniz ve birbiriniz aleyhine şâhit olacak şekilde buna ikrar da vermiştiniz....
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Bir zamanlar sizin kesin sözünüzü, taahhüdünüzü aldığımızı hatırlayın.Tûr’u üstünüze kaldırıp; 'Size verdiğimiz kitaba, sıkı sıkı sarılın, sorumluluğuna pürdikkat sahip çıkın, iyice kulak verin' demiştik. Onlar: 'Sözünü duyduk ve
emri
ne isyân ettik' dediler. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrarları sebebiyle kalplerine, akıllarına buzağı putunu yerleştirdiler. Onlara: 'Mü’min olmakla alâkanız varsa e...
Bəqərə Suresi, 107. Ayet:
Göklerin ve yerin hâkimiyetinin ve mülkiyetinin Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? Sizin de Allah’ın dışında, kulu durumundakilerden ne
emri
nde olduğunuz bir otorite, ne koruyucunuz, ne de bir yardım edeniniz vardır....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Vedde kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâ(kuffâran), haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hakk(hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi
emri
h(
emri
hî), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
1.
vedde
: sevdi, diledi, istedi, arzu etti 2 - kesîrun
2.
min ehli el kitâbi
: kitap ehlinden, kitap sahiplerinden
3.
lev yeruddûne-kum
: keşke sizi döndürseler, döndürebilseler
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehli kitaptan çoğu, hak kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, nefslerindeki hasetten dolayı, sizi îmânınızdan sonra küfre döndürebilmeyi (fıska düşürmeyi) isterler. Artık, Allah (bu husustaki)
emri
ni getirinceye kadar bağışlayın ve hoşgörün. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki
emri
ni getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehli olanların çoğu, sizi imana geldikten sonra döndürmek ister, kâfir olmanızı diler. Gerçek, kendilerince de besbellidir ama sonra bunu, özlerindeki hasetlerinden isterler. Allah
emri
gelinceye dek bırakın, aldırış bile etmeyin. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki
emri
ni getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi küfre döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah'ın
emri
gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitab ehlinin cogu, hak kendilerine apacik belli olduktan sonra, iclerindeki cekememezlikten oturu, sizi, inandiktan sonra kufre dondurmeyi isterler. Allah'in
emri
gelene kadar onlari affedin, gecin. Allah muhakkak her seya Kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinden çoğu hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra sırf içlerindeki hasedden dolayı sizi imânınızdan sonra küfre döndürmeyi çok arzu ederler. Allah'ın (bu husustaki)
emri
, hükmü gelinceye kadar (onları) bağışlayın ve (olgunluk gösterip) vazgeçin. Şüphesiz ki Allah' in kudreti her şeye yeter....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinin çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki çekememezlikten ötürü, sizi, inandıktan sonra küfre döndürmeyi isterler. Allah'ın
emri
gelene kadar onları affedin, geçin. Allah muhakkak her şeye Kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki
emri
ni getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinin birçoğu, gerçek kendilerine belli olduğu halde, özlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan sonra inkara döndürmeyi arzular. ALLAH
emri
ni getirinceye kadar onları affet, görmemezlikten gel. ALLAH herşeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehli kitabdan bir çoğu arzu etmektedir ki sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etseler: hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra sırf nefsaniyetlerinden, hasedden, şimdi siz afv ile safh ile davranın tâ Allah
emri
ni verinceye kadar, şüphe yok ki Allah her şeye kadir, daima kadirdir...
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinden bir çoğu arzu etmektedir ki, hak kendilerine gün gibi aşikar olduktan sonra sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan ötürü, sizi iman ettikten sonra çevirip kafir etsinler. Şimdilik siz, Allah
emri
ni verinceye kadar af ve hoşgörüyle davranın. Şüphesiz ki, Allah her şeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl- i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah
emri
ni verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap Ehlinin çoğu gerçeğin ne olduğunu kesinlikle öğrendikten sonra sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi iman ettikten sonra tekrar kâfirliğe döndürmek isterler. Allah'ın
emri
gelinceye kadar onlara aldırış etmeyin, yaptıklarını hoş görün. Hiç kuşkusuz Allah herşeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i Kitabdan bir çoğu, Hak kendilerince besbelli oldukdan sonra, ruhlarındaki hasedden ötürü sizi îmanınızdan sonra küfre döndürmek hevesine düşdü. Allanın
emri
gelinceye kada şimdilik onları bırakın, serzeniş de etmeyin. Şübhesiz ki Allah her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitabdan birçoğu, îmân etmenizden sonra sizi kâfirler olarak geri döndürmeyi istediler. (Bu, senin peygamberliğin olan) hakikat kendilerine belli olduktan sonra, sırf nefislerinden gelen bir kıskançlıktan dolayıdır. Artık Allah (onlar hakkında cihad)
emri
ni getirinceye kadar affedin, aldırmayın! Muhakkak ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitab ehlinin çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra içlerindeki çekememezlikten ötürü, sizi imandan sonra küfre döndürmek isterler. Allah'ın açıklayıcı
emri
gelene kadar onları affedin, geçin. Şüphesiz ki Allah her şeye kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitaptan birçokları kendilerine hak tebeyyün ettikten sonra nefislerindeki hasetten dolayı sizi imânınızdan sonra kâfirler haline döndürmeyi temenni etmiştir. İmdi siz Allah'ın
emri
gelinceye kadar affediniz, serzenişte bulunmayınız. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeye kemaliyle kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinden birçokları, hak gözlerinin önüne serildiği halde içlerindeki çekememezlikten ötürü, imanınızdan sonra sizi tekrar küfre döndürmek isterler. Allah'ın (açıklayıcı)
emri
gelinceye kadar onları affedin, geçin. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinden olanların bir çoğu, hak kendilerine apaçık belli olduktan sonra, içlerindeki kıskançlık yüzünden, sizi inanmanızdan sonra tekrar küfre döndürmeyi arzu ederler. Öyleyse onlara Allah’ın
emri
gelinceye kadar ilişmeyiniz, kendi hallerine bırakınız şüphesiz Allah’ın gücü her şeye yeter....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Sırf nefislerinden ileri gelen bir kıskançlık sebebiyle, Ehl-i kitaptan birçok kimse, gerçek kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, sizi imanınızdan uzaklaştırıp kâfir haline çevirmek isterler. Yine de Allah bu husustaki
emri
ni bildirinceye kadar affedin ve hoşgörün. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap sâhiplerinden çoğu, gerçek kendilerine besbelli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Allâh
emri
ni getirinceye kadar affedin, hoş görün. Şüphesiz Allâh, her şeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap Ehlinden çoğu, kendilerine gerçek (hak) apaçık belli olduktan sonra, nefislerini (kuşatan) kıskançlıktan dolayı, imanınızdan sonra sizi küfre döndürmek arzusunu duydular. Fakat, Allah'ın
emri
gelinceye kadar onları bırakın ve (onlara) ilişmeyin. Hiç şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap Ehlinden birçoğu, imanınızdan sonra sizi tekrar inkâra döndürmek ister. Bu, kendilerine hak apaçık göründükten sonra içlerinden gelen kıskançlık yüzündendir. Allah'ın
emri
gelinceye kadar siz hoşgörün, bağışlayın. Şüphesiz ki Allah herşeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 115. Ayet:
Doğu da, batı da Allah’ındır. Allah’ın
emri
ni yerine getirme, Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın rızası oradadır. Allah’ın nimeti ve rahmeti geniştir. O her şeyi bilir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Ve “Allah çocuk edindi.” dediler. O, (bundan) münezzehtir (berîdir). Hayır, göklerde ve yerde ne varsa (hepsi) O'nundur. Hepsi de O'na boyun eğmiştir (
emri
ne amadedir)....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
'Allah kendisine oğul edindi' dediler. Hâşâ, O bundan münezzehtir. Ama göklerdeki ve yerdeki varlıkların ve imkânların hepsi O’nun mülkündedir, O’nun tasarrufundadır. Her şey O’nun
emri
ne boyun eğmiş, saygıyla, zikrederek görevlerini yapmaktadırlar....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Yahûdi, hristiyan ve müşrikler: “- Allah, çocuk edindi” dediler. Allah, o zalimlerin bu sözünden münezzehtir. Doğrusu göklerde ve yerde ne varsa, hepsi onun; hepsi onun
emri
ne boyun eğmiştir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Hem o zalimler: «Allah oğul edindi.» dediler; Haşa O, bu gibi şeylerden münezzehtir. Doğrusu göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nun
emri
ne boyun eğmektedir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Onlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) : «Allah kendine çocuk edindi» dediler. (Haaşa!) O, (bu gibi şeylerden) pâk ve münezzehidir. Bil'akis göklerde ve yerde ne varsa hepsi onun. Hepsi de onun
emri
ne ramdırlar. ...
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Bir de: "Allah evlat edindi." dediler. Hâşa! O böyle şeylerden münezzehtir. Bilakis göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nun mahlûkudur. Hepsi O’nun
emri
ne boyun eğmektedir....
Bəqərə Suresi, 117. Ayet:
Göklerin, Yerin mübdii, bir
emri
murad etti mi ona yalnız «ol!» der, oluverir...
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
İbrahim (Aleyhisselâma) Rabbi: “- Benim
emri
me teslim ol.” buyurduğu zaman o şöyle demişti: “- Kendimi âlemlerin Rabbine teslim ettim.”...
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabbı ona İslâm
emri
ni verince, teslim oldum Rabbilâlemine dedi...
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabbi ona: «Bana teslim ol!»
emri
ni verince, o da: «Alemlerin Rabbine teslim oldum.» dedi....
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabbi ona, «İslâm ol!»
emri
ni verince, o «Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.» dedi....
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz, senin (ilâhi
emri
bekleyerek), yüzünü göğe çevirdiğini görüyorduk. Artık mutlaka seni razı (hoşnut) olacağın kıbleye döndüreceğiz. Bundan sonra yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Ve siz nerede olursanız (namazda) yüzlerinizi o yöne çevirin. Ve muhakkak ki kendilerine kitap verilenler, bunun Rab'lerinden bir hak (gerçek) olduğunu elbette bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz senin, yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu, yücelerden haber beklediğini biliyoruz, görüyoruz. İşte şimdi, seni, memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına, Kâbe’ye çevir. Siz de ey mü’minler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, kıble ile ilgili, Rablerinden gelen gerekçeli, hikmete dayalı bu
emri
n, doğru olduğunu, kitaplarında müjdelenen peygamber Muhammed’in atası ...
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz, (ey Peygamber) senin sık sık yüzünü (bir kılavuz arayışı içinde) göğe çevirdiğini görüyoruz: ve şimdi seni tam tatmin edecek bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a çevir; ve siz, hepiniz, nerede olursanız olun, yüzünüzü (namaz esnasında) o yöne döndürün. Doğrusu, daha önce kendilerine vahiy tevdi edilmiş olanlar, bu
emri
n Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu çok iyi bilirler; ve Allah onların yaptıklarından habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 149. Ayet:
Nereden sefere çıkarsan, namazda yüzünü Mescid-i Harâm’a doğru çevir. Bu yöneliş
emri
Rabbinden gelen gerçek bir haktır. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda vermek üzere denizde yürüyüp giden gemide, Allah'ın, gökten yağmur yağdırarak yeryüzünü, ölümünden sonra diriltmesinde, sonra da yeryüzüne, yürüyen hayvanları yaymasında, yelleri dilediği gibi estirip değiştirmesinde, gökle yer arasında
emri
ne münkad olan bulutta, şüphe yok ki aklı erenler için varlığına, birliğine deliller var....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Muhakkak, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde, insanlara yarar şeyleri denizde götürüp giden gemide; yeryüzü kuruduktan sonra, Allah gökten yağmur indirerek arzı diriltmesinde, o arzda her türlü hayvanatı yaymasında, rüzgârları her taraftan estirmesinde, yer ile gök arasında Allah’ın
emri
ne tâbi bulutta, akıl ve düşünce sahibi olan bir millet için Allah’ın birliğine, kudret ve yüceliğine delâlet eden bir çok alâmetler vardır....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Şübhesiz göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeyleri denizde akıt (ıb taşıy) an o gemilerde, Allahın yukarıdan indirib onunla yer yüzünü, ölümünden sonra, diriltdiği suda, deprenen her hayvanı orada üretib yaymasında, gökle yer arasında (Hakkın
emri
ne) boyun eğmiş olan rüzgârları ve bulutları evirib çevirmesinde aklı ile düşünen bir kavm için nice âyetler (Allahın varlığına, birliğine ve kemâl-i kudretine delâlet eden bir çok alâmetler) v...
Bəqərə Suresi, 174. Ayet:
O kimseler ki Allah'ın indirdiği kitaptan bir
emri
, bir hükmü gizlerler de buna karşılık değersiz bir miktar para alırlar, işte muhakkak onlardır ateş yiyenler. Karınlarında ateşten başka bir şey yoktur. Allah kıyamet gününde onlarla ne konuşur, ne de onları temizler. Onlara ancak elemli bir azap var....
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
Kim vasiyyet edenin bir hata etmesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de iki tarafın arasını düzeltirse, ona hiç bir günah yoktur. Allah, hakkı yerine getireni bağışlayıcı ve
emri
ne itaat edene merhamet edicidir....
Bəqərə Suresi, 210. Ayet:
Onlar mutlaka Allah'ın ve meleklerin, kendilerine buluttan gölgeler içinde gelmesini ve
emri
n (işin) bitirilmesini mi gözlüyorlar (bekliyorlar)? (Oysa) bütün emirler (işler) Allah'a döndürülür....
Bəqərə Suresi, 210. Ayet:
Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azap)
emri
nin gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Bir zamanlar insanlar tek bir ümmetti. Sonra kimi iman ederek kimi de küfre düşerek birbirlerinden ayrıldılar. Allah onlara doğru yolu müjde vermek ve azabı haber vermek için peygamberler gönderdi ve ihtilafları hakkında hak ile hüküm vermek üzere kitaplar indirdi. Halbuki kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine inen açık delillere rağmen sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Onların hak hususunda ayrılığa düştükleri şeylerde Allah kendi
emri
yle (peygamberlere) îmân ed...
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Sizden bu hanımlarla evlenmeyi düşünenlerin bu müddet esnasında, onlara bu niyetlerini çıtlatmalarında veya gönüllerinde tutmalarında bir beis yoktur. Allah sizin onları hatırınızdan geçireceğinizi pek iyi bilmektedir. Ancak meşrû sözler dışında, onlarla gizlice buluşma hususunda sözleşmeyin! Bekleme süresi sona ermeden nikâh akdine girişmeyin! Allah’ın içinizde saklı olan her şeye hakkıyla vakıf olduğunu bilerek O’nun
emri
ne aykırı davranmaktan sakının! Hem de bilin ki Allah çok affedici, çok m...
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Vefat iddeti bekleyen kadınlara, evlenme isteğinizi çıtlatmanızda da bir günah yoktur, içinizde saklamanızda da. Bu niyetinizi onlara açacağınızı Allah biliyor. Fakat meşru bir söz dışında, onlarla gizlice buluşmak için sözleşmeyin. İddetleri dolmadan da nikâh akdine girişmeyin. Şunu da bilin ki, Allah, gönlünüzde olanı bilir; onun için, Allah'ın
emri
ne karşı gelmekten kaçının. Ayrıca şunu da bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır ve hilim sahibidir....
Bəqərə Suresi, 240. Ayet:
Sizden zevcelerini geride bırakarak vefat edenler, zevcelerinin bir seneye kadar evlerinden çıkarılmıyarak faydalandırılmalarını vârislerine vasiyyet etsinler. Bununla beraber onlar kendi arzularıyla çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru hareketten dolayı size günah yoktur. Allah,
emri
ne aykırı hareket edenlerden intikam alıcı ve kullarının işlerine hükmedicidir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Onlar peygamberlerine: 'Bizim için bir hükümdar gönder de (onun
emri
nde) Allah yolunda savaşalım' demişlerdi. Peygamber: 'Ya savaş size farz kılınır da savaşmazsanız?' dedi. Onlar: 'Yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olan bizler niçin Allah yolunda savaşmayalım ki?' demişlerdi. Üzerlerine savaş farz kılındığında ise çok azı dışında yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa sonrası dönemde yaşayan bir grup ileri gelen İsrailoğlunu görmedin mi? Bunlar Peygamberlerine 'Başımıza bir hükümdar getir de onun
emri
altında Allah yolunda savaşalım' dediler. Peygamberleri onlara; 'Ya eğer savaşmak size farz kılındığında bu emre karşı gelirseniz. diye sorunca, Yurdumuzdan ve çocuklarımızdan ayrı düşürüldüğümüze göre niçin savaşmayalım ki?' dediler. Fakat savaşmak kendilerine farz kılınınca pek azı hariç hepsi yan çizdiler. Hiç kuşkusuz Allah, zalimlerin kimler olduğunu b...
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerine dikkat ettin mi? O vakit onlar aralarındaki Peygambere: "Ne olur, bize bir hükümdar tayin et de biz de Allah yolunda cihad edelim!" demişlerdi. O cevaben: "Ya savaşma
emri
size farz kılınır, siz de savaşmazsanız?" deyince onlar: "Ne diye Allah yolunda cihad etmeyelim ki vatanlarından çıkarılan biz, çoluk çocuğundan ayrı düşenler yine biziz!" dediler. Fakat savaşma kendilerine farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, hepsi dönüverdiler. Allah o z...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut askerlerle yola çıkınca: 'Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa işte o bendendir. Yalnız eliyle bir avuç avuçlayan müstesnadır' dedi. İçlerinden az bir kısım dışında hepsi ondan içtiler. O (Talut) ve onunla beraber bulunan iman etmiş kişiler ırmağı geçince, bunlar (
emri
tutmayıp ırmaktan su içenler): 'Bugün bizim Calut'a ve onun askerlerine karşı koyacak gücümüz yok' dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacakları kanaatini taşıyanlar...
Bəqərə Suresi, 257. Ayet:
Allah, iman edenlerin velisi, koruyucusu,
emri
nde oldukları otoritedir. Onları şüphe, inkâr ve cehalet karanlıklarından, hidayet, iman ve ilim aydınlığına, nura çıkarır. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuuraltına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin velileri de putlaştırılmış, zalim, azgın diktatörler, idareler şeytanî güçlerdir, tâğuttur. Onları hidayet, iman ve ilim aydınlığından, nurdan; şüphe, inkâr ve cehalet karanlıklarına götü...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
1.
ellezîne
: onlar
2.
ye'kulûne
: yerler
3.
er ribâ
: riba, faiz
4.
lâ yekûmûne
: kalkmazlar
Bəqərə Suresi, 278. Ayet:
Ey imân edenler! Allah'tan korkun, faizden arta kalanı bırakın eğer gerçekten inanmışsanız (Rabbinizin
emri
ne uyun)....
Bəqərə Suresi, 285. Ayet:
O peygamber de kentlisine Rabbinden indirilene îman etdi, müminler de. (Onlardan) her biri Allaha, onun meleklerine, Kitablarına, peygamberlerine inandı. «Onun (Allanın) peygamberlerinden hiç birini diğerlerinin arasından ayırmayız (hepsine inanırız), dinledik (kabul etdik;
emri
ne) itaat etdik. Ey Rabbimiz, mağfiretini (isteriz). Son varış (ımız) ancak Sanadır» dediler. ...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah herkesi, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin, işlediği sâlih ameller, yaptığı hayırlar, kazandığı sevaplar lehine değerlendirilecektir. İşlediği günahlar, yaptığı kötülükler de aleyhine değerlendirilecektir. 'Ey Rabbimiz, unutursak veya istemeden, bilmeden hata edersek bizi sorumlu tutma, cezalandırma. Ey Rabbimiz, bize, bizden öncekileri sorumlu tuttuğun ağır ve katı hükümlere benzer, riayeti güç sınırlamalar, altından kalkılmaz ağır mükellefiyetler yükleme. Ey Rabbimiz ...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Seninle delil yarışına girerlerse de ki: “Ben kendimi Allah’a teslim ettim. Benim ardımdan gelenler de öyle.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmilere de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim oldularsa doğru yolu bulmuşlar demektir. Yok eğer yüz çevirirlerse sana düşen, sadece Allah’ın
emri
ni duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görür....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mabette, kıyamda, namaz kılarken melekler ona: 'Allah sana, kendisinden gelen 'ol’
emri
mûcizesini, Îsâ’nın doğum mûcizesini tasdik eden, görüşüne başvurulan lider, nefsine hâkim, kudretli, dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi müslümanlardan, salihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeliyor' diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mabedde namaz kilarken melekler ona seslendiler: «Allah sana Allah'in
emri
yle (vucud bulan Isa'yi) tasdik eden, efendi, iffetli, iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yi mujdeler"....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mabedde namaz kılarken melekler ona seslendiler: 'Allah sana Allah'ın
emri
yle (vücud bulan İsa'yı) tasdik eden, efendi, iffetli, iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler'....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler Meryem’e: 'Allah sana kendisinden gelen 'ol’
emri
mûcizesini müjdeliyor. Onun adı Mesih’tir, Meryem’in oğlu Îsâ’dır. Dünyada da âhirette, ebedî yurtta da itibarlıdır, makam sahibidir, yüz akıdır. Allah’a en yakın olanlardan, gözdelerindendir.' demişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 47. Ayet:
1.
kâlet rabbi
: Rabbim dedi
2.
ennâ yekûnu
: nasıl olur
3.
lî veledun
: benim çocuğum
4.
ve lem yemses-nî
: ve ba...
Ali-İmran Suresi, 47. Ayet:
(Hz Meryem): “Rabbim, benim çoçuğum nasıl olur? Bana bir beşer dokunmadı” dedi. (Allah şöyle buyurdu): “İşte böyle, Allah dilediğini yaratır. Bir
emri
n (işin) olmasını takdir ettiği zaman, sadece ona “ol!” der, o hemen olur.”...
Ali-İmran Suresi, 47. Ayet:
Yarabbi! dedi: bir çocuk nerden olabilir benim için? Ki bana bir beşer dokunmadı, buyurdu ki: Öyle, Allah neyi dilerse yaratır, o bir
emri
murad edince sade ona ol der o oluverir....
Ali-İmran Suresi, 68. Ayet:
İnsanların İbrahim’e en yakın olanları, ona, onun sünnetine tâbi olanlardır, şu peygamber Muhammed’dir, bir de iman edenlerdir. Allah mü’minlerin velisi, koruyucusu,
emri
nde oldukları otoritedir....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman, Uhud’da içinizden iki grup (Hazrec’den Selemeoğulları’yla Evs’ten Hâriseoğulları) da, bozguna uğramak üzere idi. Halbuki velileri, koruyucuları,
emri
nde oldukları otorite Allah’tı. Mü’minler sadece ve sadece Allah’a dayanıp güvensinler....
Ali-İmran Suresi, 128. Ayet:
Leyse leke minel
emri
şey’un ev yetûbe aleyhim ev yuazzibehum fe innehum zâlimûn(zâlimûne). ...
Ali-İmran Suresi, 128. Ayet:
1.
leyse leke
: senin için yoktur, değildir, olmadı
2.
min el
emri
: emirden, işten
3.
şey'un
: bir şey
4.
ev yetûbe aleyhim
Ali-İmran Suresi, 145. Ayet:
Allahın izni (
emri
ve kazaası) olmadıkça hiç bir kimseye ölmek yokdur. O, va'desiyle yazılmış bir yazıdır. Kim dünyâ menfaatini dilerse kendisine ondan veririz. Kim de âhiret sevabını isterse ona da bundan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. ...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî
emri
nâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne). ...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
1.
ve mâ kâne
: ve olmadı
2.
kavle-hum
: onların sözleri
3.
illâ en kâlû
: demekten başka birşey olmadı
4.
rabbe-nâ
Ali-İmran Suresi, 150. Ayet:
Aksine, sizin mevlânız,
emri
nde olduğunuz otorite, koruyucunuz Allah’tır. O yardım edenlerin en hayırlısıdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Ve lekad sadakakumullâhu va’dehû iz tehussûnehum bi iznih(iznihî), hattâ izâ feşiltum ve tenâza’tum fîl
emri
ve asaytum min ba’di mâ erâkum mâ tuhıbbûn(tuhıbbûne), minkum men yurîdud dunyâ ve minkum men yurîdul âhireh(âhirete), summe sarafekum anhum li yebteliyekum, ve lekad afâ ankum, vallâhu zû fadlin alel mu’minîn(mu’minîne). ...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
sadaka-kumu allâhu
: Allah size sadık kaldı
3.
va'de-hû
: onun vaadi
4.
iz tehussûne-hum
...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Allah size vaadini yerine getirmişti; siz o sırada onları Allah'ın izniyle yok etmek üzereydiniz. Fakat hoşlandığınız şeyi Allah size gösterdikten sonra siz zaafa düşüp Peygamberin
emri
hakkında birbirinizle çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden dünyayı isteyen de var, âhireti isteyen de. Sonra Allah sizi sınamak için yüzünüzü düşmanlarınızdan çevirdi. Bununla beraber, kusurunuzu da bağışladı. Zira Allah mü'minlere karşı pek lütufkârdır....
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Summe enzele aleykum min ba’dil gammi emeneten nuâsen yagşâ tâifeten minkum, ve tâifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi gayral hakkı zannel câhiliyyeh(câhiliyyeti), yekûlûne hel lenâ minel
emri
min şey’(şey’in), kul innel emre kullehu lillâh(lillâhi), yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(leke), yekûlûne lev kâne lenâ minel
emri
şey’un mâ kutilnâ hâhunâ, kul lev kuntum fî buyûtikum le berezellezîne kutibe aleyhimul katlu ilâ medâciihim, ve li yebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li yum...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
enzele
: indirdi
3.
aleykum
: sizin üzerinize
4.
min ba'di
: sonradan, ...den sonra, arkasında...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o gamın arkasından üzerinize bir emniyyet indirdi: bir uyku ki içinizden bir taifeyi sarıyordu, bir taife de nefisleri sevdasına düşmüşlerdi: Allaha karşı cahiliyye zannı nâ hak bir zan besliyorlardı: «var mı bize o emirden bir şey?» diyorlardı, «hakikat
emri
n hepsi Allahın» de, onlar nefislerinde sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: «bizim emirden bir hıssamız olsa idi burada katlolunmazdık» diyorlar, deki: «evinizde de olsa idiniz üzerlerine katil yazılmış bulunanlar yine çıkacak düşüb...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o gamın ardından üzerinize bir emniyet, hafif bir uyku indirdi ki, sizden bir zümreyi örtüp kaplayıverdi. Sizden bir tâifeyi de nefisleri kaygıya düşürmüştü. Allah Teâlâ'ya karşı cahiliye zannı gibi hakka muhalif bir zanda bulunuyorlardı. Diyorlardı ki: «Bize bu emirden bir şey var mıdır?» De ki: «Şüphesiz
emri
n hepsi de Allah'ındır.» Onlar sana açıklamıyacakları şeyleri kendi nefislerinde gizleyiverirler. Derler ki: «Eğer bizim için bu emirden bir şey olsaydı burada katlolunmazdık. De ki:...
Ali-İmran Suresi, 155. Ayet:
Muhakkak ki, iki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden bir kısmı yüz çevirdi, oysa şeytan, kazandıkları bazı şeylerden dolayı (Resûlün
emri
ne itaat etmemek, ganimete koşmak gibi), onları zillete düşürmek istedi. Ve and olsun ki, Allah onları affetti. Muhakkak ki Allah Gafûr'dur, Halîm'dir....
Ali-İmran Suresi, 155. Ayet:
Uhud savaşında iki ordu karşılaştığı gün içinizden arka çevirip geri dönenler (var ya!), hakikaten onları, Peygamberin
emri
ne aykırı hareket etmeleri yüzünden, şeytan kaydırmak istedi. Bununla beraber (tevbe ettiklerinden) Allah onları bağışladı. Gerçekten Allah çok bağışlayıcıdır, azâbı geciktiricidir....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(
emri
), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne)....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
1.
fe bi-mâ
: o zaman sebebiyle
2.
rahmetin
: rahmet
3.
min allâhi
: Allah'tan
4.
linte
: yumuşak davrandın
Ali-İmran Suresi, 166. Ayet:
İki ordu karşılaşdığı gün size gelen musıybet Allahın
emri
yle idi. (Bu, Allahın) mü'minleri ayırd etmesi. ...
Ali-İmran Suresi, 166. Ayet:
İki ordu karşılaştığı gün size gelen musibet, Allah'ın
emri
yleydi. Bu; mü'minleri belirtmek içindi....
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
hele o, kendilerine yara değdikten sonra Allahın ve Peygamberin
emri
ne icabet eyleyenler: mü'minler içinden bilhassa böyle ihsan ve ittika edenler için pek büyük bir ecir var...
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
Hele yara aldıktan sonra Allah'ın ve peygamberin
emri
ne uyanların. Müminler içinden özellikle iyilik yapıp fenalıktan sakınanlara pek büyük bir mükafat vardır....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiç bir keder dokunmaksızın Allah’dan bir nimet ve kazançla Bedir’den döndüler. Böylece Allah’ın rızasına uymuş bulundular. Allah çok büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir. (Uhud savaşından dönüşte Ebû Süfyan, daha önce yapılan Bedir savaşının intikamını almak maksadıyla Hz. Peygamber Aleyhisselâm Efendimize şöyle demişti: “- Bedir savaşının yıl dönümünde yine aynı yerde buluşalım ve savaşalım.” Peygamber Efendimiz; “İnşallah”, buyurmuştu. O gün gelince, Ebû Süfyan ordusu ile s...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğe...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Çocukları olmayan kadınlarınızın terekelerinin yarısı sizin olacaktır; ama bir çocuk bıraktılarsa, yapmış oldukları vasiyet veya (ödemek zorunda oldukları) borçları (düşüldük)ten sonra terekelerinin dörtte-birini alacaksınız. Eğer çocuğunuz yoksa, dul zevceleriniz, terekenizin dörtte-birini alacaktır; ama eğer geride çocuğunuz varsa, yapmış olduğunuz vasiyet veya (ödemek zorunda olduğunuz) borçlar düşüldükten sonra terekenizin sekizde-birine sahip olacaklardır. Eğer kadın veya erkek, birinci der...
Nisa Suresi, 24. Ayet:
(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın
emri
olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) h...
Nisa Suresi, 24. Ayet:
Kocalı kadınlarla evlenmek de haram; ancak sahibi olduğunuz cariyeler müstesna. Allah'ın yazısı bu,
emri
bunlar size ve bunlardan başkalarını, evlenmeniz ve zinâda bulunmamanız için arayıp istemeniz helâl edilmiştir size. Kadınlardan biriyle evlenerek faydalandığınız takdîrde mehirlerini kararlaştırıldığı veçhile verin. Miktarını tâyin ettikten sonra gönül hoşluğuyla herhangi bir hususta uyuşursanız suç yok size. Şüphe yok ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Nisa Suresi, 24. Ayet:
(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size
emri
budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir....
Nisa Suresi, 24. Ayet:
(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size
emri
budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehirlerini vererek) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan faydalanmanıza karşılık kararlaştırılmış olan mehirlerini verin. Mehir kesiminden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir....
Nisa Suresi, 45. Ayet:
Allah düşmanlarınızı çok iyi bilir. Size bir velî, bir koruyucu,
emri
nde olduğunuz bir otorite olarak Allah yeter. Size bir yardım eden olarak da Allah yeter....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Hazreti Peygamberin vasfına dair Tevrat’daki kelimeleri, konuldukları yerlerden değiştiren Yahudi’lerden bir kısmı, dillerini eğerek ve dine saldırarak şöyle derler: “- Sözünü işittik,
emri
ne isyan ettik. Sen işit, biz seni dinlemeyiz, RAİNA= bizi gözet= bize çobanlık et!” (Burada iki mânaya gelen RAİNA kelimesini, Rasûli ekreme hakaret için ikinci mânayı kasdederek kullanıyorlardı.) Eğer onlar; “- Dinledik, itaat ettik. İşit ve bize bak” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha do...
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler! Yanınızdakini (Tevrat'ı ve İncil'i) tasdik edici olarak indirdiğimize, “yüzleri silmemizden, böylece onları arkalarına çevirmemizden önce veya ashab-ı sebt'i (“cumartesi günü yasağı”nı çiğneyenleri) lânetlediğimiz gibi onları da lânetlememizden önce” îmân edin. Ve Allah'ın
emri
yapılmıştır (yerine gelmiştir)....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler! Birtakım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut cumartesi halkını lânetlediğimiz gibi onları lânetlemeden, yanınızda bulunanı (Tevrat’ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur’an’a) iman edin. Allah’ın
emri
mutlaka yerine gelecektir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler, yüzlerinizi mahvedip eski haline getirmeden, yahut cumartesi gününü tanıyanlara lânet ettiğimiz gibi size de lânet etmeden, sizdeki kitabı da gerçeklemek üzere indirdiğimiz kitaba inanın ve Allah'ın
emri
, mutlaka yerine gelecek....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Biz, birtakım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut onları, cumartesi adamları gibi lânetlemeden önce (davranarak), size gelenleri doğrulamak üzere indirdiğimize (Kitab'a) iman edin; Allah'ın
emri
mutlaka yerine gelecektir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler! Bazı yüzleri düzleyip arkalarına döndürmemizden yahut Cumartesi gününe saygı göstermeyenleri lanetlediğimiz gibi şunları da lanetlemeden önce sizin yanınızda olanı doğrulayıcı olarak gönderdiğimize iman edin. Allah'ın
emri
her zaman yerine getirilir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler birtakım yüzleri silip de arkalarına çevirmeden ya da cumartesi adamlarını (o gün yasağı çiğneyenleri) lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden evvel, yanınızdakini (Tevrat ve İncil'i) doğrulayıcı olarak indirdiğimize (Kur'an'a) iman edin. Allah'ın
emri
yapılagelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler! İndirdiğimiz Kur’âna iman edin ki, o, beraberinizde olan Tevrat’ı (Tevhîd hususunda) tasdik edicidir; hem biz bir takım yüzleri silipte enselerine çevirmezden veya SEBT ASHABI’na (cumartesi gününe saygı göstermiyen Yahudilere) yaptığımız lânet gibi, onları lânetlemezden önce iman edin. Allah’ın (azâb)
emri
olagelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey Kitab verilenler! Yuzleri silip arkaya cevirerek enseler gibi dumduz yapmadan, yahut cumartesi gunculeri lanetledigimiz gibi lanetlemeden once, elinizdeki Kitab'i tasdik ederek indirdigimiz Kuran'a inanin; Allah'in
emri
daima yapilagelmistir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler ! Beraberinizdeki kitabı tasdîk ettiği halde indirdiğimiz bu Kitab (Kur'ân)a, biz henüz bir takım yüzleri belirsiz hale getirip enselerine çevirmeden veya Cumartesi (hürmetini çiğneyen) kimseleri lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce imân edin. Allah'ın
emri
mutlaka yerine gelir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey Kitap verilenler! Yüzleri silip arkaya çevirerek enseler gibi dümdüz yapmadan, yahut cumartesi güncüleri lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce, yanınızdakini tasdik ederek indirdiğimiz Kuran'a inanın; Allah'ın
emri
daima yapılagelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Biz, birtakım yüzleri silip dümdüz ederek arkalarına çevirmeden, yahut onları, cumartesi adamları gibi lânetlemeden önce (davranarak), size gelenleri doğrulamak üzere indirdiğimize (Kitab'a) iman edin; Allah'ın
emri
mutlaka yerine gelecektir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Kitaplılar! Bazı yüzleri çevirip sürgüne göndermeden ve Cumartesi Halkını lanetlediğimiz gibi lanetlemeden önce, yanınızdakileri onaylayıcı olarak indirdiğimize inanın. ALLAH'ın
emri
sürekli uygulanmıştır....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey o kendilerine kitab verilenler! Gelin o beraberinizdekini tasdıklamak üzere indirdiğimiz bu kitaba iyman edin biz bir takım yüzleri silib de enselerine çevirmezden veya onlar, eshab-ı Sebti lâ'netlediğimiz gibi lâ'netlemezden evvel, yoksa Allahın
emri
fi'le çıkarılagelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler, gelin o beraberinizdekini doğrulamak üzere indirdiğimiz bu kitaba, biz bir takım yüzleri silip de enselerine çevirmeden veya onları cumartesi yasağını çiğneyenleri lanetlediğimiz gibi, lanetlemeden önce iman edin! Yoksa Allah'ın
emri
daima yerine gelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler! Gelin yanınızda bulunan (Tevrat)ı tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba iman edin. Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmeden yahut cumartesi halkını (yahudileri) lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden önce iman edin. Yoksa Allah'ın
emri
mutlaka yerine gelecektir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler, biz bazı yüzleri çarpıtıp ense taraflarına döndürmeden ya da Cumartesi yasağını çiğneyenleri lânetlediğimiz gibi lânetlemeden elinizdeki kitabı onaylayıcı olarak indirdiğimiz Kur'an'a iman ediniz. Yoksa Allah'ın
emri
her zaman kesinlikle yerine gelir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitab verilenler, nezdinizdeki (kitab) ları tasdıyk edici (doğrultucu) olmak üzere indirdiğimiz (Kur'ân-ı kerim) e — biz bir takım yüzleri silib ve belirsiz edip de enselerine çevirmezden, yahud cumartesi yaranına etdiğimiz lâ'net gibi kendilerini de lâ'netlemezden evvel — îman edin. Allahın
emri
yerine gelecekdir. ...
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitab verilenler! Birtakım yüzleri (tanınmayacak hâle getirerek) silip, enselerine (benzer bir hâle) döndürmemizden veya onları, Cumartesi ehlini lâ'netlediğimiz gibi lâ'netlemeden önce, berâberinizde olanı (Tevrât’ı) tasdîk edici olarak indirdiğimize(Kur’ân’a) îmân edin! Allah’ın
emri
ise (mutlaka) yerine gelecektir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kitab verilenler; Biz bir takım yüzleri silip de enselerine çevirmezden veya onları Ashab-ı Sebit'i la'netlediğimiz gib la'netlemezden önce, gelin de elinizdekini doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin. Allahın
emri
daima yapılagelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilmiş olanlar! Sizin beraberinizde bulunanı musaddık olarak indirmiş olduğumuza imân ediniz, Biz birtakım yüzleri silip de enselerine çevirmemizden veya Ashâb-ı Sebt'e lânet ettiğimiz gibi onlara lânet etmemizden evvel. Ve Allah Teâlâ'nın
emri
, vaki bulunmaktadır....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Biz bir takım yüzleri silip dümdüz ederek enselerine çevirmezden veya onları Ashab-ı sebt'i (Cumartesi gününe saygı göstermeyen yahudileri) lânetlediğimiz gibi lânetlemezden önce, gelin o elinizdekini doğrulayıcı olarak indirdiğimize iman edin. Allah'ın
emri
mutlaka yerine gelir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kitap verilenler! Bazı yüzleri silip, arkalarına çevirmeden ya da onları da cumartesi yasağını ihlal edenleri lanetlediğimiz gibi, sizi de lanetlemeden önce yanınızdaki (kitabı) tasdik ederek indirdiğimize iman edin. Allah’ın
emri
yapılagelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine daha önce kitap verilen Ehl-i kitap! Yanınızdaki kitapları tasdik etmek üzere indirdiğimiz bu kitaba da iman edin. İman edin: enseleriniz nasıl dümdüz ise bazılarınızın yüzlerini bir darbe ile gözden, ağızdan, azalardan ederek dümdüz hale getirmeden, veya Ashab-ı sebte yaptığımız gibi lânet etmeden! Allah’ın
emri
mutlaka yerine gelir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kitap verilenler, yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğimiz Kitab'a inanın. Bazı yüzleri silip arkalarına döndürmeden ya da cumartesi adamlarını lanetlediğimiz gibi onları da lânetlemeden önce buna inanın. Hatırlayın ki Allah'ın
emri
daima yapılagelmiştir....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler! Biz bir takım yüzleri silip arkalarına çevirmeden, yahut Cumartesi Ashabı'nı lanetlediğimiz gibi onları da lanetlemeden önce, yanınızda bulunanı tasdikleyici olarak indirdiğimize inanın. Allah'ın
emri
yerine getirilmiş olacaktır....
Nisa Suresi, 59. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû atîûllâhe ve atîûr resûle ve ulil
emri
minkum, fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilâllâhi ver resûli in kuntum tu’minûne billâhi vel yevmil âhir(âhiri). Zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen)....
Nisa Suresi, 59. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, îmân ettiler
4.
atîû
: itaat edin
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Baksana hem sana indirilen hem de senden önce indirilen kitaplara inandığını iddia eden o münâfıkların yaptıklarına! Kalkıp azgın şeytanın önünde muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki onlara o şeytanı reddetmeleri
emri
verilmişti. Şeytan da onları haktan büsbütün saptırmak ister....
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Şayet onlara "Ölüme atılın!" veya "Vatanınızdan ayrılın!" (hicret edin)
emri
ni vermiş olsaydık, pek azı müstesna, bunu yerine getirmezlerdi. Onlar kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette kendileri için hayırlı olur, durumlarını daha da sağlamlaştırırlardı....
Nisa Suresi, 75. Ayet:
Nerde kaldı müslümanlığınız, niçin Allah’ın
emri
nden uzak duruyor: 'Ey Rabbimiz, bizleri, idarecileri baskı, zulüm ve işkence yapan bu memleketten çıkar, özgürlüğümüze kavuştur, bize tarafından idareciler, sahipler, koruyucular gönder, bize katından yardım edenler yolla' diye yalvarıp duran, temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmış, baskıcı, zâlim idareler altında ezilen çaresiz erkeklerin, kadınların ve çocukların kurtarılması uğrunda, Allah yolunda, İslâm uğrunda ordular yola çıkarmıyor, savaşmıy...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Görmez misin savaştan el çekin ve namaz kılın, zekât verin denenleri? Onlara savaş farz edilince içlerinden bir kısmı, insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hattâ daha da fazla korkmaya başladılar da ne olurdu, yakın olan ölümümüze dek bu
emri
geciktirseydin, bize savaşı emretmeseydin dediler. De ki: Dünyanın zevki azdır, âhiretse sakınanlar için daha hayırlıdır ve onlar, hurma çekirdeğinin içindeki incecik kıl kadar bile zulüm görmezler....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin. ” denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş farz kılınınca içlerinden bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla korkmaya başladılar. “Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir süreye kadar tehir etsen (savaş
emri
ni bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?” dediler. Onlara de ki: “Dünyanın geçimliği azdır, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır. Size zerre kadar zulmedilmez. ”...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: "Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Kendilerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir grup, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hattâ daha fazla korkmaya başladılar: "Rabbimiz, niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (savaş
emri
ni bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?" dediler. De ki: "dünyâ geçimi azdır, korunan için âhiret daha iyidir. Size kıl kadar haksızlık edilmez."...
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Sana: 'Baş üstüne,
emri
n yerine getirilecek, devletine itaat edilecektir' derler. Senin yanından ayrılınca da, içlerinden bir kısmı geceleyin gizlice, gündüz senin söylediklerinin aksini tasarlarlar. Allah da onların gece gizlice tasarladıklarını yazar, kaydeder. Sen onların faaliyetlerine karşı tedbir al, sonuçlarını Allah’tan bekle, Allah’a güvenip dayan, işlerini Allah’a havale et. Hâmi ve güvence olarak Allah hepsine karşı sana yeter....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Ve izâ câehum emrun minel emni evil havfi ezâû bihî.Ve lev reddûhu ilâr resûli ve ilâ ulil
emri
minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum. Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş şeytâne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
izâ câe-hum
: onlara geldiği zaman
3.
emrun
: bir emir, iş, durum, haber
4.
min
: ...'den
...
Nisa Suresi, 119. Ayet:
“Onları mutlaka saptıracağım. Onları boş kuruntularla oyalayacağım. Onlara emredeceğim, benim
emri
mle hayvanların kulaklarını yaracaklar. Onlara emredeceğim, Allah'ın yaratışını değiştirecekler. ” Kim Allah'ı bırakır da şeytanı dost edinirse, şüphesiz ki o apaçık bir ziyana uğramıştır....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (
emri
yle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, içinizdeki yahudiler gibi Meryem’e zina isnad ederek Îsâ’nın peygamberliğini tanımayarak; hristiyanlar gibi Îsâ’nın ilâhlığını iddia ederek, haddi aşıp sorumluluk ve cezanızı artırmayın. Allah hakkında da baba olma, oğul edinme, bedenlere girme, değişme ve birleşme iddialarında da bulunmayın. Yalnızca hakkı ve doğruları söyleyin. Mesih, Meryem oğlu Îsâ, Allah’ın Rasulüdür, o Allah’ın Meryem’e ilettiği 'ol'
emri
nin eseridir, mûcizesidir, ilâhî lütufla yaratılmış...
Maidə Suresi, 43. Ayet:
Peki içinde Allah’ın hükmü (recim
emri
) bulunan Tevrât yanlarında olduğu (ve sana inanmadıkları) hâlde, nasıl seni hakem yapıyorlar (da) sonra bunun ardından (senin hükmünden) yüz çeviriyorlar? Çünki onlar mü’min kimseler değillerdir....
Maidə Suresi, 44. Ayet:
Şüphesiz ki Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidâyet, bir nûr vardır. Allah’ın
emri
ne boyun eğen peygamberler, onunla Yahudi’ler arasında hüküm verirlerdi. Âlimler ve fakîhler de, Allah’ın kitabını korumaya memur olmaları ve üzerine şâhid bulunmaları itibariyle hükmederlerdi. O halde ey Yahudiler, Tevrat’daki âhir zaman peygamberine ait vasıfları açıklamak hususunda, insanlardan korkmayın; benden korkun. Benim âyetlerimi birkaç para menfaat karşılığında değişmeyin. Kim Allah’ın indirdiği hükümler...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve şu
emri
de indirdik. Aralarında, Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm ver, arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni şaşırtırlar diye kendilerinden sakın. Eğer onlar, hükümleri kabulden yüz çevirirlerse, bil ki, Allah onların bazı günahları sebebiyle başlarına mutlaka bir musibet getirmek diliyor. Her halde insanların çoğu fâsıktırlar. (Allah’ın
emri
nden dışarı çıkarlar.)...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve şu
emri
indirdik: aralarında sırf Allahın indirdiği ile hukmet, keyiflerine tabi' olma ve onlardan sakın Allahın indirdiği ahkâmın birinden seni şaşırtmasınlar, yine yüz çevirirlerse bil ki Allah onların bazı günahları sebebiyle başlarına mutlaka bir musibet getirmek istiyor ve herhalde insanlardan bir çoğu fasıktırlar....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve şu
emri
indirdik: «Aralarında yalnız Allah'ın indirdiği ile hükmet, onların keyiflerine uyma ve onların Allah'ın indirdiği hükümlerin birinden seni şaşırtmalarından sakın! Yine yüz çevirirlerse bil ki, Allah, onların bazı günahları sebebiyle, başlarına bir bela getirmek istiyor. Her halde insanlardan birçoğu Allah yolundan çıkmışlardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
(Ve şu
emri
indirdik:) Aralarında Allahın indirdiği (vech) ile hükmet, onların keyflerine uyma, Allahın sana indirdiği (hükümlerin) bir kısmından seni sapıtacaklar diye kaçın onlardan. Eğer onlar (indirilen hükümleri kabulden) yüz çevirirlerse bil ki Allah, günahlarının (yalınız (şu) biri (veya şu yüz çevirmeleri) sebebiyle bile kendilerini mutlakaa musıybete uğratmak istiyordur. İnsanlardan bir çoğu muhakkak ki Allahın
emri
nden dışarı çıkanlar (güruhu) dur. ...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve şu
emri
indirdik: Aralarında, Allah’ın sana indirdiği ahkâm ile hükmet! Sakın onların keyiflerine uyma ve Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından seni caydırmalarından sakın!Şayet yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahlarından dolayı musîbete uğratmak istiyordur. Zaten insanların birçoğu Allah’ın
emri
nden dışarı çıkmaktadırlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Fe terâllezîne fî kulûbihim maradun yusâriûne fîhim yekûlûne nahşâ en tusîbenâ dâireh(dâiretun) fe asâllâhu en ye’tiye bil fethi ev
emri
n min indihî fe yusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn(nâdimîne)....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
1.
fe
: işte, böylece
2.
terâ
: görürsün
3.
ellezîne
: o kimseler, onlar
4.
fî kulûbi-him
: kalplerinde vardır
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Onun için kablerinde nifak hastalığı olanları görürsün ki, kâfirlerle dostluk yapmak hususunda yarışırlar. Korkarız bir zaman inkılâbı ile İslâm mağlûp olur, derler. Fakat yakındır ki, Allah, müslümanlara zaferi veya kendi katından bir
emri
(münafıkların açığa vurulması
emri
ni) getirir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık bulunanların, 'Başımıza bir bela gelmesinden korkuyoruz,' diyerek onların arasında dolanıp durduklarını göreceksin. Olur ki ALLAH , zaferi veya kendi tarafından bir
emri
getirir de, içlerinde gizledikleri düşüncelerinden dolayı pişman olurlar....
Maidə Suresi, 55. Ayet:
Sizin veliniz, dostunuz, koruyucunuz,
emri
nde olduğunuz otorite yalnız Allah’tır, Rasulüdür, iman edenlerdir. Onlar namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılanlar, cemaatle namaza muntazam bir şekilde devam ederek, saygıyla Allah’ın emirlerine itaat edip, İslâmî faaliyetlere-kamu hizmetine katılarak, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenlerdir....
Maidə Suresi, 55. Ayet:
Sizin dostunuz ancak Allah’dır, O’nun Resûlüdür ve (Allah’ın
emri
ne) boyun eğen kimseler olarak namazı hakkıyla edâ eden ve zekâtı veren mü’minlerdir....
Maidə Suresi, 67. Ayet:
Ey Peygamber, bildir, sana Rabbinden indirilen
emri
ve eğer bu tebliği îfâ etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah, kâfir olan kavme, doğru yola gitmek hususunda başarı vermez....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ taktulûs sayde ve entum hûrûm(hûrûmun) ve men katelehu minkum muteammiden fe cezâun mislu mâ katele min en neami yahkumu bihî zevâ adlin minkum hedyen bâligal ka’beti ev keffâratun taâmu mesâkîne ev adlu zâlike siyâmen li yezûka vebâle
emri
h(
emri
hî) afâllâhu amma selef(selefe) ve men âde fe yentakimullâhu minh(minhu) vallâhu azîzun zûntikâm(zûntikâmin)....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ona ulaşmayı dileyenler
3.
lâ taktulû es sayde
: avı öldürmeyin (avlanmayın)
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten av hayvanı öldürürse, yaptığı işin cezasını çekmesi için öldürdüğü hayvanın dengi bir hayvanı ceza olarak Kâbe’ye ulaştırıp kurban etmesi gerekir. İçinizden iki âdil kişi bu denkliğe karar verir. Yahut ceza olarak bir keffârettir, o nisbette fakir karnı doyurulur. Yahut ona denk gelecek şekilde yaptığının cezasını tatması için oruç tutmaktır. Allah yasaklama âyetinden önce işlenen suçların cezalarını affetmiştir. Kim bu su...
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Bazı hayvan cinslerinin batıl inançlarla işaretlenmesi ve insanların kullanımından alıkonulması, Allahın
emri
değildir: Ama hakikati inkara şartlanmış olanlar, kendi uydurdukları yalanları Allaha yakıştırırlar. Ve onların bir çoğu akıllarını asla kullanmaz:...
Maidə Suresi, 106. Ayet:
Ey iman edenler! Sizden birinize ölüm hâli geldiği zaman, vasiyyet vaktinde içinizden adâlet sahibi iki kimseyi, yahut yolculukta iken ölüm musibeti başınıza gelmişse, milletinizden olmayan (gayri müslim) iki adamı şahid tutun. Eğer bu gayri müslim şahidlerden şüpheleniyorsanız (ekseriya hüküm zamanı olan) ikindi namazından sonra kendilerini alıkorsunuz da Allah’a şöyle yemin ederler: “-Billâhi, akrabamız da olsa yeminimizi hiç bir karşılıkla değişmeyiz. Allah’ın
emri
olan şahidliği gizlemeyiz. ...
Maidə Suresi, 106. Ayet:
Ey iman edenler, herhangi birinize ölüm geldiği zaman vasiyet ederken içinizden iki adil kimseyi, yahut yolculukta iken başınıza ölüm musibeti gelmişse, sizden olmayan (gayrı müslim) iki kimseyi şahid tutun. Eğer bu (gayri müslim) şahidlerden şüpheleniyorsanız namazdan sonra kendilerini alıkorsunuz da Allah’a şöyle yemin ederler: “Billahi, akrabamız da olsa yeminimizi hiçbir karşılıkla değişmeyiz, Allah’ın
emri
olan şahidliği gizlemeyiz. Eğer gizlersek şüphesiz ki günahkarlardan oluruz.”...
Ənam Suresi, 62. Ayet:
Sonra da, hak dostları,
emri
nde oldukları âdil otorite, gerçek koruyucuları olan Allah’a, Allah’ın hükmüne, icraatına teslim edilirler. Unutmayın hükümranlık, yargı ve icra sadece O’na aittir. O, hesap görenlerin en süratlisidir....
Ənam Suresi, 73. Ayet:
Odur gökleri ve yeri (deruni) bir hakikate göre yaratmış olan. O ne zaman "Ol!" dese
emri
derhal yerine gelir; ve (mahşer) borusu çalındığı Gün hükümranlık yine Onun olacaktır. O, yaratılmışların idraklerini aşan şeyleri de, onların duyuları veya akılları ile kavrayabileceklerini de bilir: yalnızca Odur gerçek hikmet sahibi, her şeyden haberdar olan....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Bildiğiniz bir şey mi var ki Allah’ın
emri
nden uzak duruyor, Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanların etinden yemiyorsunuz? Oysa Allah, mecburiyet altında yemek durumunda kaldıklarınızın dışındaki haram olan şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları, bilgisizce, şahsî arzu ve ihtiraslarına uyarak hak yoldan ayrılıyorlar, insanları doğru yoldan uzaklaştırıyorlar, başlarına buyruk hale getiriyorlar, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihlerine imkân sağlıyorlar. Rabbin haddi aşanları,...
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerine Allah'ın adı anılmamış olanlardan yemeyin; çünkü o, kesinlikle Allah'ın
emri
nden çıkmaktır. Bununla birlikte şeytanlar kendi dostlarına sizinle tartışmaları için mutlaka telkinde bulunacaklardır. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlardan olursunuz....
Ənam Suresi, 138. Ayet:
Onlar batıl inançlarıyla şöyle dediler: “- Bu davarlarla ekinler haramdır; onları bizim dilediklerimizden (put hizmetçilerinden) başkası yiyemez. Şu davarlar da, sırtları (binilmeleri) haram edilmiş hayvanlardır.” Diğer bir takım hayvanlar da vardır ki, Allah’ın ismini üzerlerine anmazlar (boğazlarken besmele çekmezler). Hep bunları, Allah’ın
emri
dir diye, Allah’a iftira ederek yaparlar. Yaptıkları iftira yüzünden Allah, yakında cezalarını verecektir....
Ənam Suresi, 138. Ayet:
Onlar saçma inançları uyarınca 'Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Bizim istediklerimizden başka hiç kimse onları yiyemez, bunlar da sırtlarına yük vurulması ve binilmesi yasak hayvanlardır', dediler. Bazı hayvanları keserken de Allah'ın adını anmazlar, bunu yaparken 'Allah'ın
emri
böyledir' diye O'na iftira ederler. Allah onları yaptıkları bu iftiralardan ötürü cezalandıracaktır....
Ənam Suresi, 163. Ayet:
'İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında onun ortağı yoktur. Bana sadece bu emrolundu, ben bu
emri
uyguladım. Ben İslâm’ı yaşayan müslümanların ilkiyim, önderiyim.' de....
Əraf Suresi, 19. Ayet:
Allah: 'Ey Âdem sen ve eşin Cennet’te oturun. Allah’ın sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak iradesinin tecellisi içinde birlikte dilediğiniz yerden yeyin. Şu bitkiye, yaklaşmayın. Yaklaşırsanız, Allah’ın
emri
ne muhalefet sebebiyle kendinize zulmetmiş, yazık etmiş olursunuz.' buyurdu....
Əraf Suresi, 43. Ayet:
Bir halde ki derunlarında kîn kabilinden ne varsa hepsini söküb atmışızdır, altlarından ırmaklar akar «hamdolsun o Allaha ki hidayetile bizi buna muvaffak kıldı, o bize hidayet etmese idi bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamıza imkân yoktu, hakıkat rabbımızın Peygamberleri
emri
hakk ile geldiler» demektedirler, ve şöyle nidâ olunmaktadırlar: işte bu gördüğünüz o Cennet ki buna amelleriniz sebebiyle vâris kılındınız...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen veş şemse vel kamere ven nucûme musahharâtin bi
emri
h(
emri
hi), e lâ lehul halku vel emr(emru), tebârekallâhu rabbulâlemîn(âlemîne)....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
rabbe-kum
: sizin Rabbiniz
3.
allâhu ellezî
: Allah'tır ki o
4.
halaka
: yarattı
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Semaları ve arzı altı günde yaratan, muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah'tır. Sonra arşa istiva etti. Gündüz, onu süratle talep eden (takip eden) gece ile örtülür. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun
emri
ne musahhardır (boyun eğmişlerdir). Yaratma ve emir O'nun değil mi? Âlemlerin Rabbi mübarektir, şanı yücedir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphe yok, Rabbimiz, öyle bir Allah'tır ki gökleri ve yeryüzünü altı günde yaratmıştır da sonra Arşa hâkim ve mutasarrıf olmuştur; aceleyle ve durmadan geceyi takib eden gündüze gecenin örtüsünü atar, o örtüyle örter onu ve güneş de onun
emri
ne râm olmuştur, ay da, yıldızlar da. İyice bil ki yaratış da onun, buyruk da; âlemlerin Rabbi Allah'ın şanı ne de yücedir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları
emri
ne boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Muhakkak Rabbiniz, o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra ARŞI (kürsüyü ve dolayısıyla bütün varlıkları) istilâ etti (hükmü altına aldı). Allah, gündüzü gece ile örter ve sür’atle gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalar. Güneşi, ay’ı ve yıldızları, Allah,
emri
ne bağlı kıldı. Dikkat ediniz ki, hem yaratmak, hem de emretmek O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne kadar yücedir!......
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları
emri
ne boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Filvakı' rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı gün içinde yarattı, sonra Ârş üzerine istiva buyurdu, geceyi gündüzü bürür, o onu kışkırtarak ta'kıb eyler, güneş ve ay ve bütün yıldızlar
emri
ne müsahhar, bak halk onun, huküm onun, evet o rabbül'âlemin olan Allah ne ulu!.....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Gerçekte Rabbiniz gökleri ve yeri altı gün içinde yaratan sonra Arş üzerinde hükümran olan Allah'tır, geceyi gündüze bürür; o onu kışkırtarak takip eder. Güneş, ay ve yıldızlar O'nun
emri
ne baş eğmiştir. İyi bilin ki, yaratmak da emretmek de O'na aittir. Ne ulu, o alemlerin Rabbi olan Allah!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar
emri
ne âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şübhesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra (
emri
) arş üzerinde hükümrân olan Allahdır. Kendisini durmayıb koğalayan gündüze geceyi O bürüyüb örter. Güneşi, ayı, yıldızları — hepsi de
emri
ne râm olarak — (yaratan O). Haberin olsun ki yaratmak da, emretmek de Ona mahsus. Âlemlerin Rabbi olan Allahın sânı ne kadar yücedir! ...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Muhakkak ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, geceyi kendisini sür'atle taleb (ve ta'kib) eden gündüze örten Allah’dır. Hem güneşi, ayı ve yıldızları
emri
ne boyun eğdirilmiş olarak (yaratan da O’dur)! Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de O’na mahsustur! Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Muhakkak ki sizin Rabbınız; gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a hükmeden Allah'tır. Gündüzü; durmadan kovalayan gece ile bürür. Güneş, ay ve yıldızlar O'nun
emri
ile müsahhar kılmışlardır. Bilin ki; yaratma da, emir de O'nundur. Alemlerin Rabbı olan Allah'ın şanı ne yücedir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Muhakkak Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı gün içinde yarattı. Sonra Arş üzerine istiva buyurdu. Geceyi gündüze örtüverir, onu çabuk çabuk arar, takip eder, güneşi de, ayı da, yıldızları da
emri
ne musahhar olarak yaratmıştır. İyi bilmelidir ki, yaratmak da, emir de ona mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ pek muazzemdir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). O, geceyi, durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter. Güneş, ay ve yıldızlar
emri
ne boyun eğmiştir. İyi bilin ki yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri altı aşamada yaratmış, sonra arşı istiva etmiştir. Gece ile kendisini kovalayan gündüzü örter; Güneşi, ayı ve yıldızları da
emri
ne boyun eğmiş olarak (yaratmıştır). Dikkat edin, yaratma, emir ve idare yalnızca O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerine kurulan Allah'tır. O, gecenin örtüsünü, onu peşi sıra kovalamakta olan gündüzün üstüne atar. Güneşi, Ayı ve yıldızları da O
emri
ne boyun eğmiş olarak yarattı. Bilin ki, herşeyin yaratılışı da, idaresi de Ona aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun
emri
ne boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de/yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Fe akarûn nâkate ve atev an
emri
rabbihim ve kâlû yâ sâlihu'tinâ bimâ teidunâ in kunte minel murselîn(murselîne)....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
1.
fe
: sonra
2.
akarû
: kestiler
3.
en nâkate
: dişi deve
4.
ve atev
: ve haddi aştılar, isyan ettiler
...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Sonra (dişi) deveyi kestiler ve Rab'lerinin
emri
ne isyan ettiler (haddi aştılar). Ve şöyle dediler: “Ya Salih, şâyet sen gönderilen resûllerden isen bize vaadettiğin (tehdit ettiğin) şeyi getir.”...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin
emri
ne karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Dişi deveyi, ayaklarını kesip öldürdüler ve Rablerinin
emri
nden çıktılar, isyan ettiler ve ey Sâlih dediler, peygamberlerdensen tehdîd ettiğin şeyi yap bize bakalım....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin
emri
nden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
(Derken) dişi deveyi vahşice boğazladılar, Rablerinin
emri
ne itaattan çıktılar ve: "Ey Sâlih. . . Eğer Rasûllerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir" dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Nihayet dişi deveyi boğazladılar, Rabblerinin
emri
nden dışarı çıktılar ve: 'Ey Salih! Eğer gerçekten peygamber olarak gönderilenlerden isen bizi tehdit ettiğin azabı getir bakalım' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin
emri
ne karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vaadettiğin şeyi getir, bakalım."...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Nihayet o dişi deveyi öldürdüler. Rablerinin
emri
nden çıkıp isyan ettiler ve şöyle dediler: “- Ey Salih, sen, gerçek Peygamberlerdensen, bizi kendisiyle korkutmakta olduğun şeyi (azabı), bize getir bakalım.”...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin
emri
nden dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Deveyi işkence ederek kestiler ve Rab'lerinin
emri
ne baş kaldırdılar: 'Salih, gerçekten elçilerden birisi isen, bizi tehdit ettiğin azabı başımıza getir,' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o nâkayı tepelediler ve rablarının
emri
nden tuğyan ettiler ve dediler ki: Hey Sâlih, sen gerçek mürselînden isen bizi tehdid etmekte olduğun azâbı getir görelim...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi tepelediler, ayaklarını keserek öldürdüler, Rablerinin
emri
ne baş kaldırdılar ve: «Hey Salih, sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun azabı getir de görelim!» dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Arkasından Rabblerinin
emri
ne başkaldırarak dişi deveyi boğazladılar ve 'Ey Salih, eğer gerçekten peygambersen, ilerde çarpılacağımızı söylediğin azabı şimdi başımıza getir, bakalım' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi, ayaklarını keserek, öldürdüler. Rablerinin
emri
nden (uzaklaşıb) isyan etdiler ve: «Saalih, eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen bizi tehdîd edib durduğun azabı getir bize» dediler. ...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi kesip Rablerinin
emri
ne karşı (haddi aşarak) isyân ettiler ve dediler ki: 'Ey Sâlih! Eğer peygamberlerden isen, bizi (kendisiyle) tehdîd etmekte olduğun(azâb)ı bize getir!'...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Ve dişi deveyi kesip devirdiler de Rabblarının
emri
ne baş kaldırdılar ve dediler ki: Ey Salih; eğer sen peygamberlerden isen tehdid edip durduğun azabı getir bize....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Sonra o dişi deveyi boğazladılar, ve Rablerinin
emri
nden tekebbürde bulunup kaçındılar ve «Ey Sâlih! Eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen bizi korkutur olduğun şeyi bize getir» dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin
emri
nden dışarı çıktılar da: “Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir!” dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Ayaklarını keserek o deveyi öldürdüler. Rab’lerinin
emri
ne baş kaldırdılar ve: -Ey Salih, eğer peygamberlerden isen bize korkutup durduğun azabı getir! dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken deveyi boğazladılar ve Rab’lerinin
emri
nden çıkıp O’na isyan ettiler ve dediler ki: "Salih! Sen gerçekten resullerden isen, bizi tehdit edip durduğun o azabı getir de görelim!"...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin
emri
ne karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: «Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vaadettiğin şeyi getir, bakalım.»...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Ve deveyi keserek Rablerinin
emri
nden çıktılar ve 'Ey Salih, eğer sen peygamberlerden isen, bize vaad ettiğini getir de görelim' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Bu arada dişi deveyi boğazladılar. Ve Rablerinin
emri
nden dışarı çıkıp şöyle dediler: "Ey Salih! Eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, bizi tehdit ettiğin şeyi önümüze getiriver."...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman, olunca
2.
recea mûsâ
: Musa (as) döndü
3.
ilâ kavmi-hî
: kavmine
4.
gadbâne
: öfkel...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Ve Musa (A.S), (Allahû Tealâ'nın huzurundan) üzüntülü ve öfkeli olarak döndüğü zaman (Allahû Tealâ, ona kavminin saptığını söylemişti: Taha-85). Onlara şöyle dedi: “Benden sonra (benim yokluğumda) bana ne kötü halef oldunuz. Rabbinizin
emri
ne acele mi ettiniz (beklemediniz)?” Ve levhaları bıraktı. Kardeşinin başını tuttu. Onu kendine doğru çekiyor(ken), (Harun A.S) şöyle dedi: “Ey annem oğlu! Muhakkak ki; (bu) kavim, beni zayıf (güçsüz) buldu. Neredeyse beni öldürüyorlardı. Artık benimle (bana b...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin
emri
ni beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anam oğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emri
ni (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa öfkeli ve üzgün bir halde kavminin yanına döndüğünde: 'Benim arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emri
ni beklemeyip acele mi ettiniz?' dedi [10]. Levhaları yere attı ve kardeşinin kafasından tutup kendine doğru çekti. (Kardeşi Harun): 'Ey annemin oğlu! Bu topluluk beni iyice zayıf görüp hırpaladı ve neredeyse beni öldüreceklerdi. Üzerime düşmanları güldürme ve beni zalimler topluluğu ile beraber tutma' dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin
emri
ni çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsa, kavmine öfkeli ve kederli dönünce şöyle dedi: “- Ben ayrıldıktan sonra yerime geçtiniz de ne çirkin iş yaptınız! Rabbinizin
emri
yle dönüşüme sabretmeyip buzağı mı yaptınız?” Öfkesinden elindeki Tevrat levhalarını yere bıraktı ve kardeşi Harûn’u başından (saç-sakalından) tutup kendine doğru çekmeğe başladı. Harûn şöyle dedi: “- Ey anam oğlu (öz kardeşim), gerçekten bu kavim beni zayıf gördüler. Az kaldı ki beni öldüreceklerdi. Sen de bana düşmanları sevindirecek harekette bulunma böyle. Ben...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, milletine, kizgin ve uzgun olarak donunce «Benim arkamdan ne kotu olmussunuz! Rabbinizin
emri
nin cabucak gelmesini mi istiyorsunuz?» dedi, levhalari atti ve kardesinin basindan tutup kendine dogru cekti. Harun: «Ey annem oglu! Bu millet beni kucumsedi; az kalsin olduruyorlardi. Bana, dusmanlari sevindirecek sekilde davranma beni bu zalim milletle bir sayma» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa (Tûr Dağı'ndaki görevini tamamlayıp kavmine) öfkeli ve üzgün bir halele dönünce, (Harun'a): «Benden sonra yerime geçip ne kötü işler işlemişsin! Rabbimizin
emri
ni (size vereceği azabı) mı acele beklediniz ?» dedi ve elindeki (Tevrat âyetleri yazılı) Levhaları bırakıverdi de kardeşinin başından tutup kendine doğru çekmeğe başladı. Kardeşi ona : «Anamın oğlu I Doğrusu bu kavim beni küçümseyip hırpaladılar ve neredeyse beni öldürüyorlardı; artık sen de bana karşı düşmanları sevindirme ve bu zâ...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, milletine, kızgın ve üzgün olarak dönünce 'Benim arkamdan ne kötü olmuşsunuz! Rabbinizin
emri
nin çabucak gelmesini mi istiyorsunuz?' dedi, levhaları attı ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekti. Harun: 'Ey annem oğlu! Bu millet beni küçümsedi; az kalsın öldürüyorlardı. Bana, düşmanları sevindirecek şekilde davranma, beni bu zalim milletle bir sayma' dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: «Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emri
ni (beklemeyip) acele mi ettiniz?» dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): «Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve hayal kırıklığına uğramış olarak halkına döndüğü zaman, 'Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin
emri
ne dayanamadınız mı,' dedi, levhaları yere attı, kardeşinin başını tutup kendine doğru çekti. (Kardeşi): 'Anamın oğlu, dedi, bu halk benim zayıflığımdan yararlandı, nerdeyse beni öldüreceklerdi. Üzerime vararak düşmanı güldürme, beni bu zalim halkla bir tutma.'...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Vaktâki Musâ kavmine gadabnâk, esefnâk, olarak döndü, bana arkamdan ne fena halef oldunuz? Rabbınızın
emri
ni ivdiniz mi? dedi ve elvahı bırakıverib kardeşini başından tuttu, kendine doğru çekiyordu, Anam oğlu, dedi: inan olsun bu kavm beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı, sen de benimle düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavm ile beraber tutma...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kızgın ve üzgün olarak kavmine döndüğü vakit: «Bana arkamdan ne kötü halef oldunuz. Rabbinizin
emri
ni beklemeyip acele mi ettiniz?» dedi ve levhaları bırakıp kardeşinin başından tuttu ve kendine doğru çekmeye başladı. Harun: «Anamın oğlu! İnan ki, bu adamlar beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. Sen de benimle düşmanları sevindirecek bir harekette bulunma ve beni bu zalim kavimle bir tutma.» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndüğünde şöyle dedi: «Bana arkamdan ne kötü bir halef oldunuz! Rabbinizin
emri
yle dönüşümü beklemeden acele mi ettiniz?» Elindeki levhaları bıraktı ve kardeşi Harun'u başından tutarak kendine doğru çekmeye başladı. Harun, «Ey anamın oğlu!» dedi, «inan ki, bu kavim beni güçsüz buldu, az daha beni öldürüyorlardı, sen de bana böyle yaparak düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavimle bir tutma.»...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kavmine öfkeli, kederli döndüğü zaman dedi ki: «Size bırakdığım şu makaamımda arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emri
ni (beklemeyib) acele etdiniz ha»? (Tevrat) levhaları (nı) bırakıverib kardeşinin başından tutdu, onu kendine doğru çekiyordu. (Harun) «Anam oğlu», dedi, bu kavm (bu adamlar) beni cidden zaîf gördüler (hırpaladılar). Az kaldı ki beni öldüreceklerdi. Sen de bana düşmanları sevindirecek hareketde bulunma böyle. Beni zâlimler gürûhiyle beraber, tutma». ...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Böylece Mûsâ (Tûr dağından, onların yaptıklarından dolayı) kızgın ve üzgün olarak kavmine dönünce: 'Bana ardımdan ne kötü halef oldunuz! Rabbinizin
emri
ne(sabretmeden) acele mi ettiniz?' dedi. (Tevrât) levhaları(nı yere) bıraktı ve kardeşinin başından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi de:) '(Ey) anamın oğlu! Doğrusu (bu) kavim beni hırpaladı ve nerede ise beni öldürüyorlardı! Artık düşmanları bana güldürme ve beni (bu) zâlimler gürûhuyla berâber tutma!' dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa; kavmine kızgın ve üzgün dönünce; benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız? Rabbınızın
emri
nin çabucak gelmesini mi istediniz? dedi ve levhaları attı. Kardeşinin başından tutup kendisine doğru çekiyordu: Ey anamın oğlu, bu kavim beni gerçekten zayıf gördüler. Az kalsın öldürüyorlardı. Sen de bana düşmanları sevindirecek harekette bulunma ve beni zalimler güruhu ile bir tutma, dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Vaktâ ki, Mûsa kavmine gazaplı, pek kederli bir halde döndü, dedi ki: «Benden sonra bana ne kötü halef oldunuz! Rabbinizin
emri
ni acele mi ediverdiniz?» Ve levhaları bıraktı ve kardeşinin başından tutarak kendisine doğru çekiverdi. (Kardeşi de) Dedi ki: «Ey anamın oğlu! Bu kavim muhakkak ki beni zayıf saydılar ve az kaldı beni öldürüyorlardı. Artık benimle düşmanları sevindirme ve beni zalimler olan kavim ile beraber kılma.»...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kavmine öfkeli ve üzgün bir halde dönünce: “Ben sizi geride bırakıp gidince ne kötü olmuşsunuz. Rabbinizin
emri
nin çabucak gelmesini mi istiyorsunuz?” dedi. Elindeki Tevrat levhalarını bırakıverdi ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): “Anamın oğlu! Bunlar beni zayıf görüp hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. Bana düşmanları sevindirecek şekilde davranma. Beni bu zâlimler gürûhu ile bir tutma!” dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsâ pek öfkeli ve üzgün olarak halkına dönünce:"Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emri
ni çarçabuk terk mi ettiniz!" dedi ve... levhaları yere bırakıverdi. Kardeşini başından tutup, kendisine doğru çekmeye başladı. Harun ise ona: "Ey annemin oğlu!" dedi: "İnan ki bu millet beni fena halde hırpaladı, nerdeyse beni linç edip öldüreceklerdi. Ne olur, düşmanlarımı üstüme güldürme, beni bu zalim milletle bir tutma!"...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün bir halde dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız? Rabbinizin
emri
ni (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi, levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): "Anamın oğlu, dedi, bu insanlar beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. (Ne olur) düşmanları üstüme güldürme, beni bu zâlim kavimle beraber tutma!"...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: «Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz. Rabbinizin
emri
ni çabuklaştırdınız, öyle mi?» dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) «Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kızgın ve üzgün şekilde kavmine dönünce, 'Benim arkamdan ne kötü şeyler yapmışsınız!' dedi. 'Rabbinizin
emri
ni beklemeyip de acele mi ettiniz?' Levhaları bıraktı, kardeşini başından tutup kendisine çekti. Harun, 'Ey anamın oğlu,' dedi. 'Bu millet beni zayıf buldu da sözümü dinlemedi. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Bana kızıp da düşmanları sevindirme; beni zalimler güruhuyla bir tutma.'...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin
emri
ni bekleyemediniz mi? Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte kavminden ehil ve güvenilir yetmiş erkeği, en hayırlılarını temsilci seçti. Onları şiddetli bir gürleme halinde âni bir sarsıntı yakalayınca Mûsâ: 'Ey Rabbim, sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradenin tecellisine uygun olsaydı, onları da, beni de, daha önce helâk ederdin. İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği günahlar yüzünden hepimizi mi helâk edeceksin? Bu yalnızca, senin imtihanındır. Bununla sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecell...
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Biz onları on iki kabileye, on iki topluluğa ayırdık. Halkı kendisinden su istediğinde Mûsâ’ya: "Asanı taşa vur!" diye vahyettik. Derhal on iki pınar fışkırdı. Her kabile su alacağı yeri öğrendi. Bulutu da üzerlerine gölgelik yaptık. Kendilerine kudret helvasıyla bıldırcın da indirdik ve dedik ki:"Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yiyiniz!" Fakat onlar
emri
mizi dinlememekle Bize değil, asıl kendilerine zulmediyorlar, kendilerine yazık ediyorlardı....
Əraf Suresi, 196. Ayet:
Benim velim, benim koruyucum, benim
emri
nde olduğum otorite, kitabı, Kur’ân’ı bölüm bölüm indiren Allah’tır. O, dindar, ahlâklı, hayır-hasenât sahibi, müslüman, sâlih kullarının velâyetini, idaresini, korumasını üzerine almıştır....
Ənfal Suresi, 5. Ayet:
(Onların ganîmetler hakkındaki ihtilâfı) şu hâle benzer ki, Rabbin seni evinden hak uğruna (da'vân adına) çıkarmıştı da, (sâdece kervan için çıkıp, bir cihad
emri
yle karşılaşınca) doğrusu mü’minlerden bir kısmı (buna) gerçekten isteksizlerdi....
Ənfal Suresi, 40. Ayet:
İmandan yüz çevirirler, güç ve iktidarlarını kullanarak halkı istedikleri istikamette yönlendirmeye devam ederlerse, Allah’ın elinden kurtulamazlar. Biliniz ki, Allah sizin koruyucunuz,
emri
nde olduğunuz otoritedir. O ne güzel koruyucu, ne güzel otorite, ne güzel yardım edendir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafı) idiniz ve onlar (da) vadinin uzak tarafında (Mekke tarafı) idiler ve kervan, sizden daha aşağıda idi. Ve şâyet sözleşseydiniz, zaman konusunda mutlaka anlaşmazlığa düşerdiniz. Ve fakat yapılması gerekli olan bir işin (
emri
n) yapılması, Allah'ın vukua getirmesi; helâk olanın bir beyyineden helâk olması için yaşayanın bir beyyine üzerine yaşaması içindir. Ve muhakkak ki Allah, mutlaka işitendir, bilendir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vâdinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan
emri
yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir...
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hatırlayın ki, (Bedir savaşında) siz vâdinin yakın kenarında (Medine tarafında) idiniz, onlar da uzak kenarında (Mekke tarafında) idiler. Kervan da sizden daha aşağıda (deniz sahilinde) idi. Eğer (savaş için) sözleşmiş olsaydınız, sözleştiğiniz vakit hususunda ihtilâfa düşerdiniz. Fakat Allah, gerekli olan
emri
yerine getirmesi, helâk olanın açık bir delille (gözüyle gördükten sonra) helâk olması, yaşayanın da açık bir delille yaşaması için (böyle yaptı). Çünkü Allah hakkıyla işitendir, bilendir...
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
O vakıt ki siz vâdînin beri yamacında idiniz, onlarsa öte yamacında, süvarileri de tam sizden aşağıda idiniz, öyleki onlarla va'dleşmiş olsa idiniz mutlak mîâdda ıhtilâf ederdiniz ve lâkin Allah mukadder bir
emri
yerine getirmek için o yapılmış idi ki hem helâk olan beyyineden helâk olsun, hem de yaşıyan beyyineden yaşasın ve çünkü Allah her halde semî'dir alîmdir...
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
O vakit siz vâdînin yakın bir kenarında idiniz, onlar (düşmanlar, aynı yerin) en uzak bir kıyısında, (Mekkelilerin) kervan (ı) ise (sizin) daha aşağı (nız) da (ki sahil tarafında) idiler. Eğer böyle muayyen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız muhakkak ki ihtilâf ederdiniz. Fakat işlenmesi gerekli olan
emri
yerine getirmek için (Allah böyle yapdı). Tâki helak olan kişi apaçık bir delîl (i gaziyle gördük) den sonra helak olsun, diri kalan kişi de yine apaçık delîli (gözüyle) görerek ...
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hani siz, o vakit vadinin yakın kenarında idiniz, onlar da öte yamacında idiler. Kervan ise sizden daha aşağıda idi. Eğer bir yerde buluşmak üzere sözleşseydiniz; muhakkak ki vaktini ta'yinde ihtilafa düşerdiniz. Fakat Allah, işlenmesi gerekli olan
emri
yerine getirmek için yaptı. Ta ki helak olan; apaçık bir delilden dolayı helak olsun, yaşayan da apaçık bir delilden dolayı yaşasın. Ve muhakkak ki Allah; Semi'dir, Alim'dir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
O vakit ki, siz yakın vadide idiniz, onlar ise uzak vadide idiler. Kervan ise sizden aşağıda idi. Eğer birbirinizle vâdeleşe idiniz, elbette vâde mahallinde ihtilâfa düşerdiniz. Velâkin Allah Teâlâ yapılmış olan bir
emri
yerine getirmek için (böyle yaptı) tâ ki, helâk olan kimse, apaçık bir delilden helâk olsun ve diri kalan da âşikâr bir delilden diri kalmış olsun ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ kemaliyle işiticidir, tamamiyle bilicidir....
Ənfal Suresi, 43. Ayet:
İz yurîkehumullâhu fî menâmike kalîlen, ve lev erâkehum kesîran le feşiltum ve le tenâza'tum fîl
emri
ve lâkinnallâhe sellem(selleme), innehu alîmun bi zâtis sudûr(sudûri)....
Ənfal Suresi, 43. Ayet:
1.
iz
: olduğu zaman
2.
yurîke-hum allâhu
: Allah sana onları gösteriyor
3.
fî menâmi-ke
: senin uykunda
4.
kalîlen
Ənfal Suresi, 44. Ayet:
Ve yapılması gerekli olan
emri
n yapılmasını, Allah'ın vukua getirmesi için karşılaştığınız zaman sizin gözlerinizde onları size az gösteriyordu. Ve onların gözlerinde de sizi azaltıyordu. Ve işler (emirler), Allah'a döndürülür....
Ənfal Suresi, 44. Ayet:
Ve o vakıt ki karşılaştığınız sıra onları sizin gözlerinizde azaltıyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu, çünkü Allah o fi'le çıkarılmış olan
emri
yerine getirecekti, öyle ya bütün işler Allaha irca' olunur...
Ənfal Suresi, 44. Ayet:
Hani karşılaşdığınız zaman (Allah) onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. Çünkü Allah işlenmesi gereken
emri
yerine getirecekdi. (Bütün) işler ancak Allaha döndürülür. ...
Ənfal Suresi, 44. Ayet:
Hani, karşılaştığınız zaman; Allah, yapılmış bir
emri
yerine getireceğinden onları gözlerinizde az gösteriyor, sizi de onların gözünde azaltıyordu. Ve işler Allah'a döndürülür....
Ənfal Suresi, 44. Ayet:
Ve hani karşı karşıya geldiğiniz zaman onları size gözlerinizde pek az gösteriyordu ve sizleri de onların gözlerinde azaltıyordu. Tâ ki, Allah Teâlâ yapılmış olan bir
emri
yerine getirsin. Ve bütün işler Allah Teâlâ'ya döndürülür....
Ənfal Suresi, 44. Ayet:
Allah, olacak olan
emri
yerine getirmek için (düşmanla) karşılaştığınızda onları sizin gözünüzde az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde az gösteriyordu. Bütün işler ancak Allah'a döndürülür....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâratun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye'tiyallâhu bi
emri
hî, vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn(fasikîne)....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
1.
kul
: de (ki)
2.
in kâne
: eğer oldu ise
3.
âbâu-kum
: babalarınız
4.
ve ebnâu-kum
: ve oğullarınız
<...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, Allah'tan ve O'nun resûlünden ve O'nun (Allah'ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık Allah,
emri
ni getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın
emri
gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.”...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, aşîretiniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz alışveriş ve hoşunuza giden evler, sizce Allah'tan, Peygamberinden ve onun yolunda savaş etmeden daha sevimliyse bekleyin Allah'ın
emri
gelinciye dek ve Allah, buyruktan çıkan kötü topluluğu doğru yola sevketmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah
emri
ni getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resûlü'nden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
Ey Rasûlüm, o hicreti terk edenlere de ki: “- Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, karılarınız, soylarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Rasûlünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allah’ın
emri
(azabı) gelinceye kadar bekleyin. Allah, fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, bağlı bulunduğunuz oymak ve kabile; kazandığınız mallar, sürümsüzlüğünden korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız konaklar size Allah ve Peygamberinden ve Allah yolunda cihâddan daha sevgili ve sevimli ise, Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyin !. Allah fâsık (ilâhî sınırları aşan) bir topluluğu doğru yola eriştirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah
emri
ni getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: 'Ana babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aileniz, kazandığınız paralar, bozuk gitmesinden korktuğunuz iş ve hoşlandığınız evler ALLAH ve elçisinden ve O'nun yolunda çaba göstermekten daha sevgili ise, ALLAH
emri
ni getirinceye kadar bekleyiniz.' ALLAH yoldan çıkmış toplumları doğruya iletmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
Eğer, de: babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, hısımınız, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz bir ticaret, hoşunuza giden meskenler size Allah ve Resulünden ve onun yolunda cihaddan daha sevgili ise artık, Allahın
emri
gelinciye kadar bekleyin, Allah öyle fasıkler güruhunu hidayete irdirmez...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: «Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, aşiretiniz, ele geçirdiğiniz mallar, kesat gitmesinden korktuğunuz bir ticaret ve hoşunuza giden evler size Allah ve peygamberinden ve onun yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyin. Allah öyle fasıklar güruhunu doğru yola erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
Onlara de ki; eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Resulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki; «Eğer babalarınızı, evlâtlarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, hısım akrabanızı, kazandığınız malları, bozulmasından korktuğunuz ticareti ve hoşunuza giden evleri, konakları Allah'dan, Peygamber'den ve Allah yolunda cihad etmekten daha çok seviyorsanız Allah
emri
ni gerçekleştirinceye, yapacağını yapıncaya kadar bekleyiniz. Allah yoldan çıkmışlar güruhunu doğru yola iletmez.»...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: «Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, kesâd (a uğramasın) dan korka geldiğiniz bir ticâret ve hoşunuza gitmekte olan meskenler size Allahdan, Onun peygamberinden ve Onun yolundaki bir cihâddan daha sevgili ise, artık Allahın
emri
gelinceye kadar bekleye durun. Allah faasıklar güruhunu hidâyete erdirmez. ...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: 'Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, kabîleniz, kazandığınız mallar, (iyi iken) durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticâret ve hoşunuza giden meskenler size Allah’dan, Resûlünden ve O’nun yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise, artık Allah (hakkınızda azab)
emri
ni getirinceye kadar bekleyin! Çünki Allah, fâsıklar topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.'...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz, elinize geçirdiğiniz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler, size Allah'tan vve peygamberden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise; o zaman Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyedurun. Ve Allah; fasıklar güruhunu hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: «Eğer babalarınız, oğullarınız, kardaşlarınız, refikalarınız, kabileleriniz ve kazanmış olduğunuz mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz bir ticaret ve hoşnut olduğunuz ikametgâhınız sizin için Allah Teâlâ'dan ve resûlünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevgili ise artık Allah Teâlâ'nın
emri
gelinceye kadar bekleyiniz! Ve Allah Teâlâ fâsıklar olan kavmi hidâyete erdirmez.»...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
Resulüm! De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, durgunluğa uğramasından korktuğunuz alış-verişler, hoşunuza gitmekte olan meskenler, size Allah'tan ve O'nun Peygamber'inden, Allah yolunda cihaddan daha sevgili iseler, artık Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirip doğru yola iletmez. ”...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: -Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar size Allah’tan, Resulünden ve O’nun yolunda cihaddan daha sevgili ise Allah’ın (azap)
emri
gelene kadar bekleyin! Allah fasık topluma yol göstermez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah’tan ve Resulünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise... O halde Allah
emri
ni gönderinceye kadar bekleyin!Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaret(iniz), hoşlandığınız konutlar, size Allah'tan, Elçisinden ve O'nun yolunda cihâdetmekten daha sevgili ise o halde Allâh
emri
ni getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz)! Allâh, yoldan çıkmış topluluğu (doğru) yola iletmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: «Eğer babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, az kâr getireceğinden korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden evler, sizlere Allah'tan, O'nun Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ise, artık Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyedurun. Allah, fasıklar topluluğuna hidayet vermez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden meskenler size Allah'tan, Resulünden ve Onun yolunda cihaddan daha sevimli geliyorsa, o zaman Allah'ın
emri
gelinceye kadar bekleyin. Çünkü Allah fasıkları amaçlarına ulaştırmaz....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah,
emri
ni getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz."...
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler, nerde kaldı müslümanlığınız! Niçin Allah’ın
emri
nden uzak durarak : 'Allah yolunda, İslâm uğrunda koşarak seferber olun' denilince yerinizde yurdunuzda çakılıp kaldınız, ağırlaştınız. Yoksa âhiretten, ebedî yurttan vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Dünya hayatının zevki, âhiret hayatının, ebedî yurttaki hayatın yanında lafı edilmeyecek bir değerdedir.'...
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler! Size ne oldu ki "Allah yolunda seferber olunuz!"
emri
verilince bulunduğunuz yere yığılıp kaldınız?Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz?Ama iyi bilin ki dünya hayatının zevki, âhiretin yanında pek az bir şeydir!...
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
1.
lekad
: andolsun
2.
ibtegû el fîtnete
: fitne çıkarmak istediler
3.
min kablu
: daha önceden, daha önce
4.
ve kallebû
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun ki; daha önce de fitne çıkarmak istediler ve hak gelinceye kadar sana (birtakım) işler çevirdiler. Ve onlar, kârihûn (kerih görenler) olmalarına rağmen (istememelerine rağmen) Allah'ın
emri
zahir oldu (açığa çıktı, belli oldu)....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah'ın
emri
yerini buldu....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Onlar daha önce de fitne çıkarmaya çalışmış ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın
emri
üstünlük sağladı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın
emri
ortaya çıkıp üstünlük sağladı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
And olsun ki, daha once de fitne koparmak istemislerdi. Sana karsi bir takim isler ceviriyorlardi, sonunda onlar istemedekleri halde hak ortaya cikti, Allah'in
emri
ustun geldi....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
And olsun ki, onlar bundan önce de fitne çıkarmak istemişlerdi, sana karşı birtakım entrikalar çevirmişlerdi. Hoşlanmadıkları halde hak geldi ve Allah'ın
emri
üstünlük sağladı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
And olsun ki, daha önce de fitne koparmak istemişlerdi. Sana karşı bir takım işler çeviriyorlardı, sonunda onlar istemedikleri halde hak ortaya çıktı, Allah'ın
emri
üstün geldi....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun onlar önceden de fitne çıkarmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah'ın
emri
yerini buldu....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Filhakıka bunlar fitneyi daha evvel çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler nihayet onların rağmına hak, yerine geldi ve Allahın
emri
galebe çaldı...
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Gerçekte onlar, fitneyi daha önce çıkarmak istediler ve sana karşı türlü işler çevirdiler. Sonunda, onların hoşuna gitmemesine rağmen, hak yerini buldu ve Allah'ın
emri
üstün geldi....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah'ın
emri
onların zoruna gitmesine rağmen açığa çıktı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Onlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler, sana karşı çeşitli entrikalar çevirmişlerdi. Sonunda gerçek geldi ve onların istememesine rağmen, Allah'ın
emri
üstün çıktı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun ki onlar bundan evvel de fitne (ve fesâd) aramışlar, senin hakkında bir takım işler (dolablar) çevirmişlerdi. Nihayet Hak (nusret ve te'yîd-i ilâhî) geldi. Allahın
emri
(dîni), onların fenalarına gitmesine rağmen, zuhur ve galebe etdi. ...
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
And olsun ki (onlar) daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana birtakım işler çevirmişlerdi; nihâyet hak geldi ve onlar (bundan) hoşlanmayan kimseler oldukları hâlde Allah’ın
emri
galib geldi....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun ki, onlar daha önce de fitne aramışlar ve sana karşı bir takım işler çevirmişlerdi. Nihayet Hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah'ın
emri
zahir oldu....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Muhakkak ki onlar daha evvel fitne çıkarmak istemişlerdi ve sana işleri altüst etmişlerdi. Tâ ki, hak geldi ve onların kerih görmüş olmalarına rağmen Allah Teâlâ'nın
emri
zahir oldu....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun ki daha önce de fitne koparmak istemişler ve sana nice işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah'ın
emri
galip geldi....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Daha önce de fitne koparmak istemişlerdi. Sana karşı bir takım işler çeviriyorlardı. Sonunda hak geldi, onların istememesine rağmen Allah’ın
emri
üstün oldu....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Gerçekten bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve işleri tersyüz ederek seni yanıltmaya çalışmışlardı. Nihayet, onlar hoşlanmasa da hakikat ortaya çıkmış ve Allah’ın
emri
galebe çalmıştı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
(Onlar) önceden de fitne çıkarmak istediler ve sana nice işleri ters çevirdiler. Nihâyet hak geldi, onlar istemedikleri halde Allâh'ın
emri
galebe çaldı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun, daha önce onlar fitne aramışlardı. Ve sana karşı birtakım işler çevirmişlerdi. Sonunda onlar, istemedikleri halde hak geldi ve Allah'ın
emri
ortaya çıkıp üstünlük sağladı....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Bundan önce de onlar fitne çıkarmak istemiş ve senin işlerini alt üst etmeye çalışmışlardı. Nihayet hak gelmiş, onlar hoşlanmadığı halde Allah'ın
emri
gerçekleşmişti....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Yemin olsun ki, onlar önceden de fitne çıkarmak istemiş ve nice işleri sana, olduğundan başka türlü göstermişlerdi. Nihayet hak geldi, onların istememesine rağmen Allah'ın
emri
galebe çaldı....
Tövbə Suresi, 51. Ayet:
'Allah’ın, bizim için yazıp takdir ettiğinden başka bir şey asla bizim başımıza gelmeyecek. O bizim mevlâmız, koruyucumuz,
emri
nde olduğumuz otoritedir. Mü’minler, Allah’a, sadece Allah’a dayanıp güvensinler.' de....
Tövbə Suresi, 53. Ayet:
De ki: Gerek isteyerek, gerek istemiyerek harcayın, elbetteki sizden kabul edilmiyecektir. Çünkü siz (ilâhî
emri
dinlemeyen) hak yolundan çıkmış bir topluluksunuz....
Tövbə Suresi, 76. Ayet:
Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın
emri
nden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler....
Tövbə Suresi, 76. Ayet:
Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın
emri
nden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Kimi Bedeviler Allah'ın
emri
uyarınca yaptıkları harcamaları cerime, angarya sayarlar. Ve başınıza belaların geleceği günü gözlerler. Gözledikleri o bela kendi başlarına gelesiceler! Allah herşeyi işitir, herşeyi bilir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Ve âharûne murcevne li
emri
llâhi immâ yuazzibuhum ve immâ yetûbu aleyhim, vallâhu alîmun hakîm(hakîmun)....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
1.
ve âharûne
: ve diğerleri
2.
murcevne
: ertelenmiş olanlar, tehir edilmiş olanlar
3.
li
emri
allâhi
: Allah'ın
emri
için
4.
...
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Ve diğerleri, Allah'ın
emri
için ertelenmiştir. Onları ya azaplandırır ya da onların tövbesini kabul eder. Ve Allah; Alîm'dir (en iyi bilen), Hakîm'dir (hüküm veren, hikmet sahibi)....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın
emri
ne bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir başka bölük de var ki işleri, Allah'ın
emri
ne kalmış; dilerse azaplandırır onları, dilerse tövbelerini kabûl eder ve Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir gurup da Allah'ın
emri
ne bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir diğerleri de, Allah’ın
emri
ni, hükmünü beklemektedirler. Allah ya onları cezalandıracak veya tevbelerini, günah işlemekten vazgeçerek, kendisine itaate yönelişlerini kabul edecek. Allah her şeyi bilir, hikmet sahibi ve hükümrandır....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bir kısmı, Allah'ın
emri
için ertelenmişlerdir. O, bunları, ya azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir gurup da Allah'ın
emri
ne bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bir takımı da Allahın
emri
ne geri bırakılmışlardır, ya kendilerini tazib eder veya tevbelerini kabul buyurur, Allah alîmdir, hakîmdir...
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Savaşa katılmayanlardan diğer bir kısmının affı da Allah'ın
emri
ni beklemek için geri bırakılmıştır. Ya kendilerini cezalandırır ya da tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir, hakîmdir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Savaşa gitmeyenlerden) diğer bir takımı da Allahın
emri
ne (intizaren) gecikdirilmişlerdir. O, bunları ya azaba uğratacak, yahud tevbelerini kabul edecekdir. Allah (onların hallerini) çok iyi bilen, (her şey'i) tam bir hikmetle yapandır. ...
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Savaşa gitmeyenlerin) diğer bir kısmı da Allah’ın
emri
ne bırakılmış kimselerdir; onlara ya azâb eder, ya da (hikmetine binâen, kendi lütfundan) tevbelerini kabûl eder. Çünki Allah, Alîm (onların kalbinde olanı hakkıyla bilen)dir, Hakîm (hükmettiği her işte hikmetli olan)dır....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bir kısmı da Allah'ın
emri
ne bırakılmışlardır; ya onlara azab eder veya tevbelerini kabul eder. Allah; Alim'dir, Hakim'dir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Ve diğer birtakımı da Allah Teâlâ'nın
emri
için tehir edilmişlerdir. Ya onları muazzep kılacak veya onların tevbelerini kabul buyuracaktır. Ve Allah Teâlâ alîmdir, hakîmdir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bazıları da Allah'ın
emri
ne bırakılmışlardır. Onlara ya azap eder, ya da tevbelerini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir kısmı da Allah’ın
emri
ne kalmıştır. Allah onlara ya azap eder; ya da tevbelerini kabul eder. O, alimdir, hakimdir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Sefere katılmayan bazı kişilerin akıbetleri de Allah’ın
emri
ne kalmıştır:Allah ister onları cezalandırır, ister merhamet eder. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Başka bir takımları da var ki Allâh'ın
emri
ne bırakılmışlardır. (Allâh) ya onlara azâbeder, ya da onları affeder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bir kısmı da, Allah'ın
emri
için ertelenmişlerdir. O, bunları, ya azablandıracak veya tevbelerini kabul edecektir. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bazılarının da işi Allah'ın
emri
ne kalmıştır. Allah onları ister cezalandırır, ister tevbelerini kabul eder. Zira Allah herşeyi bilir, her işi hikmetle yapar....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir kısmı da umutları Allah'ın
emri
ne bağlı, beklemektedir. Allah onlara ya azap edecektir ya tövbe edecektir. Allah, Alîm'dir, Hakîm'dir....
Tövbə Suresi, 107. Ayet:
O kimseler ki, müminlerin arasını ayırmak için, küfürlerini kuvvetlendirmek için, zarar yapmak için ve daha önce Allah’a ve Rasûlüne karşı harb eden kimseye (öteden beri peygambere düşmanlık eden ve sonrada Şam’a kaçan ve münafıklar tarafından tekrar kendilerine yardımcı olmak üzere geri gelmesi beklenen rahip Ebu Amir’a) yatak hazırlayıp onu beklemek için bir MESCİD edindiler: “- İyilikten başka bir şey murad etmedik”, diye yemin de edecekler. Fakat Allah şâhid ki, bunlar, gerçekten yalancıdırl...
Tövbə Suresi, 120. Ayet:
Medîne’lilere ve civarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlüllah’ın
emri
ne aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, kendisinin bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet etmemeleri yaraşmaz. Muhalefetin câiz olmayışının sebebi şudur: Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri çiğnemeleri ve düşmana karşı bir muvaffakiyete erişmeleri yoktur ki, mukabilinde kendilerine sâlih bir amel ya...
Tövbə Suresi, 120. Ayet:
Medine halkına ve civardaki bedevilere, Resulullah'ın
emri
ne aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi ...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı günde olarak yarattı sonra Arş üzerine istivâ buyurdu
emri
tedbir ediyor hiç şefaatçi yok ancak onun izninden sonra, işte bu evsafın sâhibi Allahdır rabbınız, o halde ona ibadet ediniz, artık düşünmez misiniz!...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Şübhesiz ki sizin Rabbiniz gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra (
emri
) arş üzerinde hükümran olan (her) işi (yerli yerinde) tedbîr (ve idare) edegelendir. (Onun indinde) hiç bir kimse şefaatçi olamaz. Meğer ki kendisinin izninden sonra ola. İşte sizin Rabbiniz olan Allah budur (Başkası değil). O halde (birliğini tanıyarak) Ona kulluk edin. (Bunca delillere rağmen) artık iyice düşünüb ibret almaz mısınız? ...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Muhakkak ki Rabbiniz o Allah Teâlâ'dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istiva buyurdu. Her
emri
tedbir ediyor. Hiçbir şefaat edici yoktur, illâ O'nun izninden sonra. İşte sizin Rabbiniz O'dur. Artık O'na ibadet ediniz, siz hiç düşünmez misiniz?...
Yunus Suresi, 3. Ayet:
Rabbiniz O Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'a istivâ etti (kuruldu).
Emri
tebdir (buyruğunu) icra eder (yaratıklarını yönetir). O'nun izni olmadan hiç kimse şefâ'at edemez. İşte Rabbiniz Allâh budur. O'na kulluk edin, düşünmüyor musunuz?...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
1.
innemâ
: sadece, yalnız, ancak
2.
meselu el hayâti ed dunyâ
: dünya hayatının meselesi (örneği, durumu)
3.
ke mâin
: su gibidir
4.
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının durumu (örneği) sadece semadan indirdiğimiz, böylece yeryüzünde, insanların ve hayvanların yediği, arzın bitkileri ile karışan su gibidir. Hatta yeryüzü onun güzelliğini alıp güzelleştiği zaman onun sahibi, ona, kendilerinin kaadir (muktedir) olduğunu zannetti. Ona
emri
miz gece veya gündüz geldi ve böylece onu hasat ettik (kökünden kopardık). Sanki dün hiç olmamış (zenginleşmemiş) gibi oldu. İşte böylece âyetleri tefekkür eden bir kavim için ayrı ayrı açıklıyoruz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının hâli, ancak gökten indirdiğimiz bir yağmurun hâli gibidir ki, insanların ve hayvanların yedikleri yeryüzü bitkileri onunla yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü (o bitkilerle) bütün zinet ve güzelliklerini alıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerine (her türlü tasarrufa) kadir olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya güpegündüz ansızın ona
emri
miz (afetimiz) geliverir de, bunları, sanki dün yerinde hiç yokmuş gibi, kökünden yolunmuş bir hâle getiririz. İşte düş...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünyâ yaşayışı, gökten yağdırdığımız yağmura benzer ancak; insanların ve hayvanların yiyecekleri nebatların bünyelerine girer, karışır onlara, yeşertir, yetiştirir onları ve sonucu, yeryüzü güzelleşip bezenince ve tarlaların, bağların sâhipleri, kendilerini, onlardan faydalanmaya güçleri yeter sanınca bir gece, yahut gündüz, apansızın
emri
miz gelip çatar, her şeyi öylesine kökünden kesip biçer, kurutup gider ki sanki dün, hiçbiri yokmuş. İşte biz, düşünce sâhibi olan topluluğa delillerimizi böyl...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona
emri
miz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi böyle açıklı...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının örneği, gökten indirdiğimiz ve onunla insanların ve hayvanların yediği bitkilerin birbirine karıştığı suya benzer. Sonuçta yeryüzü güzelliğini alıp süslendiği, sahiplerinin de artık bunları toplayabileceklerini sandıkları sırada gece veya gündüz
emri
miz gelir; böylece bir gün önce hiç yokmuş gibi onların tümünü biçilmiş hale çeviririz. Düşünen topluluk için ayetlerimizi işte böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona
emri
miz gelmiştir de, dün sanki hiç bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Menfaat ve aldatma bakımından bu dünya hayatının hali, gökten indirdiğimiz bir yağmura benzer. Öyle ki, bu yağmurla, gerek insanların, gerekse hayvanların yiyeceği ürün ve bitkiler yetişip birbirine karışmıştır. Nihayet arz bütün güzelliğini takınıp süslendiği ve sahipleri de bu mahsulü toplamaya ve ondan faydalanmaya kendilerini kadir zannettikleri bir sırada, geceleyin ve gündüzün ona
emri
miz (âfatımız) gelivermiştir. Sanki dün yerinde bir şey yokmuş gibi, onu kökünden biçmiş yok etmiştir. İşt...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının misâli, ancak gökten indirdiğimiz suya benzer; insan ve hayvanların yediği yeryüzündeki bitkiler onunla birbirine karışır, tâ ki yeryüzü bütün zînetini takınıp süslendiği, yeryüzü ehli de kendilerini onun üzerinde kudretli sandıkları bir sırada geceleyin ya da gündüzleyin o yere
emri
miz gelir de sanki bir gün önce hiçbir şenlik yokmuş gibi onu biçik ve sökük hale getirir. İşte düşünebilecek bir millete âyetleri böylece bir bir açıklarız....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının durumu, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp, (rengârenk) süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kudret sahibi olduklarını sandıkları bir sırada, bir gece veya gündüz ona
emri
miz (âfetimiz) gelir de onu sanki dün yerinde yokmuş gibi kökünden koparılarak biçilmiş bir hale getiririz. İşte iyi düşünecek kavimler için âyetlerimizi böyle açıklı...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatı, tıpkı şu örnek gibidir; gökten indirdiğimiz su insanların ve hayvanların yediği bitkilerin yapısına karışır. Bu durum, yeryüzünün süslenip bezendiği ve halkının da artık doğaya egemen olduklarını sandıkları ana kadar sürer. Nihayet geceleyin veya gündüzün ona
emri
miz gelir. Sanki bir önceki gün hiç bir şeye sahip değilmiş gibi onu kökünden biçilmiş bir duruma sokarız. Düşünen bir toplum için ayetleri böyle açıklarız....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
O Dünya hayatın meseli sırf şunun gibidir: bir su, biz onu Semâdan indirmişiz derken onunla Yer yüzünün otu: insan ve davar yiyeceğinden birbirine girmiştir, Nihayet Arz, bütün zinetini takınıb süslendiği, ehli de onun üzerine kendilerini kadir zannettikleri bir sırada geceleyin veya gündüzün ona
emri
miz gelivermiş bir lâhzada ona öyle bir tırpan atıvermiştir ki sanki dün hiç bir şenlik yokmuş, işte düşünecek bir kavm için âyetleri böyle tavsıl ediyoruz...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
O dünya hayatının misali, ancak gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, onunla yeryüzündeki otlar, insan ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü zinetini takınıp süslendiği ve sahipleri de onun üzerinde kendilerini güçlü sandığı bir sırada geceleyin veya gündüzün ona
emri
miz gelivermiş, bir anda ona öyle bir tırpan atıvermişizdir ki, sanki dün orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluverir. İşte düşünebilecek bir kavim için ayetlerimizi böyle açıklıyoruz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona
emri
miz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatı gökten indirdiğimiz su gibidir. Onunla, insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri nebatlar bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir ve yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları sırada, geceleyin veya gündüzün
emri
miz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte Biz böylece ayetlerimizi, düşünen insanlar için, apaçık beyan ederiz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünyâ yaşayışının haali gökden indirdiğimiz bir su gibidir ki onunla yer yüzünün — gerek insanların, gerek davarların yiyeceği — nebat (lar) ı (ağ gibi birbirine örülüb) karışmışdır. Tam yer, zînet ve ihtişamını takınıb süslendiği, saahibleri de ona (biçmiye, yemişlerini, mahsullerini toplamıya) herhalde kaadir olduklarını sandıkları bir sırada geceleyin veya gündüzün ona
emri
miz (don gibi, kasırga gibi, sel gibi bir âfetimiz) gelivermişdir ki sanki dün de yerinde yokmuş gibi onu ta kökünden kop...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayâtının misâli, ancak gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, insanların ve hayvanların yediği yeryüzü bitkileri, onun sâyesinde (yetişip) birbirine karışmıştır. Nihâyet yeryüzü, ziynetini takınıp (rengârenk) süslendiği ve halkı da gerçekten kendilerini on(unni'metlerinden faydalanmay)a güçleri yeten kimseler olduklarını zannettikleri bir sırada, gece veya gündüz ona
emri
miz (bir âfetimiz) gelir de onu, sanki dün hiç (üzerinde bir şey)yokmuş gibi biçilmiş bir hâle getiririz! İşte, düşünec...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının misali; sadece gökten indirdiğimiz su gibidir. Onunla, insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit masullerle süslenir. Ve yerin sahibleri bütün bunlara kadir olduklarını sandıkları sırada; geceleyin veya gündüzün
emri
miz geliverirde orayı hiç birşey bitirmemişe çeviririz. Daha dün birşey yokmuş gibi olur. İşte Biz, ayetlerimizi düşünen insanlar için böylece açıklarız....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Şüphe yok ki, dünya hayatının meseli, bir su gibidir ki, onu Biz gökten indirdik. Derken onunla insanların ve davarların yiyecekleri şeylerden olan yeryüzünün otları birbirine karışmış oldu. Vaktâ ki, yeryüzü ziynetini aldı ve bezendi ve onun ahalisi onun üzerine kâdir olduklarını sandılar, hemen ona
emri
miz geceleyin veya gündüzün geliverdi, onu sanki bir gün evvel yokmuş gibi kökünden biçilmiş bir halde kıldık. İşte âyetleri, mütefekkirler olan bir kavme böyle müfassalan beyan ederiz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatı tıpkı gökten indirdiğimiz yağmura benzer. O yağmurla insan ve hayvanların yiyerek beslendikleri bitkiler bol bol yetişir; yeryüzü renk renk, çeşit çeşit mahsullerle süslenir. Yerin sahipleri bütün bunlara malik olduklarını sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün birden
emri
miz geliverir de, orayı hiçbir şey bitirmemişe çeviririz. İşte biz âyetlerimizi, düşünen insanlar için böylece apaçık beyan ederiz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının örneği, gökten indirdiğimiz su gibidir. Onunla insanların ve hayvanların yiyeceği bitkiler, ürün verir. Yeryüzü tüm güzellikleriyle süslenip bezenir. İnsanlar da ona güç yetirdiklerini sandıkları bir anda, geceleyin veya gündüzün
emri
miz gelirde sanki dün hiçbir şey yokmuş gibi kırıp geçiririz. Düşünen bir topluma ayetleri böyle açıklıyoruz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyleki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi de gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona
emri
miz gelmiştir de, dün sanki hiç bir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının misali, gökten indirdiğimiz bir suya benzer. O suyla, insanların ve hayvanların yiyeceği yeryüzü bitkileri birbirine karışmış olarak biter. Nihayet yer onlarla ziynetini takınır, süslenir. Toprak sahipleri kendilerini onun üzerinde egemen sandıkları bir sırada ise,
emri
miz gece veya gündüz geliverir de, o ekini, sanki bir gün önce hiç yokmuş gibi, kökünden biçiveririz. Düşünen bir topluluk için âyetlerimizi işte böyle açıklıyoruz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Şu iğreti hayatın durumu gökten indirdiğimiz bir suya benzer: İnsanların ve davarların yedikleri yeryüzü bitkisi onunla karışmıştır. Nihayet toprak, takılarını kuşanmış, süslenmiştir. Toprağın sahipleri onun üzerinde egemen olduklarını sanmaktadırlar. Tam bu sırada
emri
miz ona gece veya gündüz ulaşmıştır. Ve onu, sanki dün yerinde yokmuş gibi biçip atmışızdır. Derin derin düşünen bir topluluk için ayetleri böyle ayrıntılı olarak veriyoruz....
Yunus Suresi, 30. Ayet:
Orada herkes, geçmişte yaptıklarını karşısında bulur, amel defterinde teker teker okur. Gerçek Mevlâları, koruyucuları,
emri
nde oldukları otorite olan Allah’ın huzuruna götürülürler. Uydurmaya devam ettikleri bütün evham ve hayaller, yanlarından kaybolup gitmiştir....
Yunus Suresi, 31. Ayet:
De ki: size gökten ve yerden kim rızk veriyor? Ya o sem' u ebsar kimin milki bulunuyor? Ve kim o ölüden diri çıkarıyor ve diriden ölü çıkarıyor? Ve
emri
kim tebdir ediyor? Derhal diyecekler ki Allah, de ki, o halde sakınmaz mısınız?...
Yunus Suresi, 35. Ayet:
De ki: Sizin ilah edindiklerinizden hak yolu gösterecek birisi var mı? De ki: Hakka eriştiren Allah'tır. O halde hakka eriştiren mi
emri
ne uymaya layıktır, yoksa kendisine göstermedikçe doğru yolu bulmayan mı? Size ne oluyor ki böylesine batıl bir şekilde hükmediyorsunuz?...
Yunus Suresi, 72. Ayet:
Eğer yüz çevirirseniz çevirin, ben de sizden bir ücret istemedim ya! Benim mükafatımı ancak Allah verir. Ve ben O'nun
emri
ne boyun eğen müslümanlardan olmakla emrolundum....
Yunus Suresi, 72. Ayet:
«Eğer (benim öğüdlerimden) yüz çeviriyorsanız ben sizden (bu hususda zâten) hiç bir mükâfat istemedim. Benim mükâfatım Allahdan başkasına âid değildir. Ben (Onun hükmüne boyun eğen,
emri
ne muhaalefet etmeyen, Ondan başkasından hiç bir ümîd beslemeyen) müslümanlardan olmamla emr olundum». ...
Yunus Suresi, 79. Ayet:
Firavun: "Ne kadar usta sihirbaz varsa, hepsini bana getirin!"
emri
ni verdi....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
'Siz İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsilerin, suçluların, günahkârların hoşuna gitmese de, Allah
emri
, vahyi ve icraatı ile toplumda hakça düzeni gerçekleştirecektir.' dedi....
Hud Suresi, 7. Ayet:
Öyle bir mabuttur ki hanginiz daha iyi hareket edecek, bunu size bildirmek ve sizi sınamak için gökleri ve yeryüzünü altı günde yarattı, daha önce
emri
ve saltanatı, yarattığı suya cariydi. Onlara, siz ölümden sonra tekrar dirileceksiniz dersen kâfir olanlar derler ki: Bu, ancak apaçık bir aldatma....
Hud Suresi, 37. Ayet:
Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (
emri
miz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!...
Hud Suresi, 37. Ayet:
Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (
emri
miz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!...
Hud Suresi, 40. Ayet:
1.
hattâ
: olunca, o zaman
2.
izâ câe
: geldiği zaman, gelince
3.
emru-nâ
:
emri
miz
4.
ve fâret tennûru
: ve tennu...
Hud Suresi, 40. Ayet:
Ve
emri
miz gelince, tennur kaynadı. “O zaman herşeyden, iki unsurdan oluşan (bir dişi ve bir erkek) bir çifti ve haklarında söz geçmiş olanlar (boğulacakların sözü: âyet-37) hariç, aileni ve âmenû olanları onun içine yükle.” dedik. Az kişiden başkası, onunla beraber âmenû olmadı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip, tandır kaynamaya başlayınca (sular coşup taşınca) Nûh’a dedik ki: “Her cins canlıdan (erkekli dişili) birer çift, bir de kendileri hakkında daha önce hüküm verilmiş olanlar dışındaki âilen ile iman edenleri ona yükle.” Ama, onunla beraber sadece pek az kimse iman etmişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Sonucu
emri
miz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahlûktan birer çifti ve helâki taktîr edilenden başka âilenden olanları ve inananları gemiye yükle dedik; zâten maiyetinde bulunan inanmış kişiler de pek azdı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: "(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!" Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Sonuçta
emri
miz gelip tandır kaynayınca: 'Her şeyden birer çifti ve aleyhlerine önceden hükmümüz verilmiş olanlar dışındaki aile fertlerini ve iman edenleri gemiye bindir' dedik. Zaten onunla beraber ancak çok az kimse iman etmişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Sonunda
emri
miz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: "Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle." Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet helâk etme
emri
miz geldiği ve fırından su taşıp fışkırdığı (yahut geminin kazanı kaynadığı) vakit Nûh’a şöyle dedik: “-Faydalanılan hayvanların her cinsinden erkek ve dişi olmak üzere ikişer tane çift ve üzerlerine boğulma
emri
takdir edilenler müstena, aile halkınla bir de iman edenleri gemiye yükle.” Zaten beraberinde iman edenler pek azdı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Sonunda
emri
miz gelip tennur kaynamaya başlayınca (Nuh'a) dedik ki: «Her (hayvanın) dişi ve erkeğinden ikişer taneyi ve aleyhinde (ilâhi) hüküm geçmiş olanlar dışında aileni ve imân edenleri gemiye yüklet (bindir)!» Ne var ki, beraberinde imân edenler pek az kimseler idi....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: «(Canlı çeşitlerinin) her birinden birer çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip de gök kaynayıp taşınca, kendisine dedik ki: 'Her türden birer çifti, daha önce mahkum edilmiş olanlar hariç, çoluk çocuğunu ve inananları ona yükle.' Kendisiyle birlikte inanmış olanlar zaten bir kaç kişiydi....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz geldiği ve tennur feveran ettiği vakıt dedik ki: yükle içine her birinden ikişer çift, ve aleyhinde huküm sebketmiş olandan maada ehlini ve iyman edenleri, maamafih pek azından maadası beraberinde iyman etmemişti, dedi...
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip de tennür (geminin kazanı) kaynayınca Nuh'a: «Her birinden ikişer çift alıp aleyhinde hüküm geçmiş olanların dışında aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» dedik. Zaten onunla birlikte pek azı dışında kimse iman etmemişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz geldiği ve tennur (tandır veya geminin kazanı) tutuşup parladığı zaman dedik ki; «Erkeği ve dişisi olan her canlıdan ikişer tane, aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında, aileni ve iman etmiş olanları geminin içine yükle». Zaten beraberinde iman edenler çok az idi....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip tandır kaynamaya (her taraftan sular fışkırmaya) başlayınca Nuh'a «Her canlı türünün birer çiftini, boğulacağına ilişkin hükmümüzün kesinleştiği kimse dışında kalan aile bireylerini ve mü'minleri gemiye bindir» dedik. Zaten O'na az sayıda kişi inanmıştı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelib de fırın kaynadığı zaman (Nuha) dedik ki: «Her birinden (her bir neviden erkek ve dişi) ikişer çift ile — aleyhinde söz geçmiş (helakleri takdîr edilmiş) olanlar müstesna — aileni ve îman edenleri içine yükle». Zâten onun maiyyetindeki az kimselerden başkası da îman etmemişdi. ...
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihâyet
emri
miz gelip de fırın kaynadığı (iş kızışıp, sular kabarmak üzere olduğu) zaman, (Nûh’a) buyurduk ki: '(Canlıların) her birinden (erkek ve dişi olmak üzere) ikişer eş ile (sana îmân etmediklerinden, boğulacaklarına dâir) aleyhinde söz geçmiş olanlar (bir oğlun ile diğer zevcen) dışında âileni ve îmân edenleri ona (gemiye)yükle!' Zâten onunla berâber ancak pek az kimse îmân etmişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihâyet
emri
miz geldiği ve tennur kaynadığı vakit dedi ki: «Onun içine herbirinden ikişer çift ve aleyhine hüküm sabketmiş olandan maada ehlini ve imân etmiş olanları yükle.» Ve maamafih pek azından başkası onunla beraber imân etmemişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip de fırın kaynadığı zaman, Nuh'a dedik ki: “Her cinsten ikişer çift ile, aleyhinde hüküm verilmiş olanlar dışında, âileni ve iman edenleri gemiye yükle!” Zaten pek az kimse onunla beraber iman etmişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Sonunda
emri
miz gelip, yerden sular kaynamağa başlayınca: -Her şeyden ikişer çift aleyhlerinde hüküm verilmiş olan dışında aileni ve iman edenleri ona bindir, dedik. Zaten onun yanında iman etmiş olan kimseler çok azdı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip de tennur kaynadığı zaman Nuh’a dedik ki:"Her hayvan türünden erkekli dişili ikişer eş ile haklarında helâk hükmü verilmiş olanları hariç olmak üzere, aileni bir de iman edenleri gemiye al!" Zaten beraberinde iman eden pek az insan vardı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihâyet
emri
miz gelip de tandır kaynayınca (iş ciddileşip sular kaynamağa başlayınca, Nûh'a) dedik ki: "Her şeyden ikişer çifti ve aleyhlerinde hüküm verdiklerimiz hâric olmak üzere âileni ve inananları gemiye yükle!" Zaten onunla beraber inanan pek azdı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Sonunda
emri
miz geldiğinde ve tandır feveran ettiği zaman, dedik ki: «Her birinden ikişer çift (hayvan) ile aleyhlerinde söz geçmiş olanlar dışında, aileni ve iman edenleri ona yükle.» Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz geldi, sular kaynamaya başladı. Ve Nuh'a dedik ki: 'Hepsinden birer çift ile hakkında azap hükmü verilmiş olanlar dışında aileni ve iman edenleri gemiye al.' Zaten onunla beraber iman eden pek az kişi vardı....
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet
emri
miz gelip de tandır kaynayınca şöyle seslendik: "Yükle içine her birinden ikişer çift ve aleyhinde hüküm verilen hariç olmak üzere aileni, bir de iman etmiş olanları." Ama Nûh'la birlikte çok az bir kısmı iman etmişti....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Kâle seâvî ilâ cebelin ya'sımunî minel mâ'(mâi) kâle lâ âsımel yevme min
emri
llâhi illâ men rahim(rahime), ve hâle beynehumal mevcu fe kâne minel mugrakîn(mugrakîne). ...
Hud Suresi, 43. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
se-âvî
: ben sığınacağım
3.
ilâ cebelin
: bir dağa
4.
ya'sımu-nî
: beni korur, koruyacak
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Nuh (A.S)'ın oğlu şöyle) dedi: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Nuh (A.S): “Bugün Allah'ın
emri
nden koruyan bir koruyucu yoktur. (Allah'ın) rahmet ettiği kimseler hariç.” dedi. Ve ikisinin arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, dağda bir yere sığınırım ben dedi. Nûh, bugün dedi Allah'ın acıdığı kişilerden başka onun
emri
nden kurtulacak yok ve derken aralarına bir dalgadır giriverdi ve o da boğulanlara katıldı....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın
emri
nden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: 'Bir dağa sığınacağım. O beni sudan korur' dedi. (Nuh): 'Bugün kendilerine rahmet ettiklerinin dışında Allah'ın
emri
nden kurtulacak yoktur' dedi. Bu sırada aralarına bir dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın
emri
nden, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, (babasına) dedi ki: “- Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım.” Babası şöyle dedi: “- Bugün Allah’ın
emri
nden koruyacak yoktur. Meğer ki, Allah iman nasip etmekle rahmet buyursun.” Nihayet, ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, «ben az sonra bir dağa sığınırım, o beni sudan korur» dedi. Nûh ona: «Bugün Allah'ın
emri
nden koruyacak (hiçbir güc ve yardımcı) yoktur; ancak O'nun merhamet ettiği müstesna,» derken aralarına dal ga(lar) girdi ve o da boğulanlardan (biri) oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): «Bugün Allah'ın
emri
nden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, ben: beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım dedi, bu gün, dedi: Allahın
emri
nden koruyacak yoktur, meğer ki o rahmet buyıra derken, dalga aralarına giriverdi, o da boğulanlardan oldu...
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: «Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.» dedi. Nuh: «Bugün Allah'ın
emri
nden koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!» dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, dedi ki; «Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım». Nuh da «Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu
emri
nden koruyacak kimse yoktur.» dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu «Beni sulardan koruyacak bir dağa sığınacağım» dedi. Nuh, ona «Bugün Allah'ın
emri
nden kurtaracak hiçbir güç yoktur, sadece O'nun esirgedikleri kurtulabilir» dedi. Tam bu sırada aralarına bir dalga girdi de Nuh'un oğlu boğulanların arasına katıldı....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, dedi ki: «Bir dağa sığınırım, o beni sudan korur». (Nuh da şöyle) dedi: «Bu gün Allahın
emri
nden, esirgeyen kendinden başka, hiç bir koruyucu yokdur», ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu. ...
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu yine de îmân etmekten kaçınarak:) 'Beni sudan muhâfaza edecek bir dağa sığınacağım' dedi. (Nûh:) 'Bugün (Allah’ın) merhamet ettiği kimse müstesnâ, Allah’ın
emri
nden (azâbından) koruyucu kimse yoktur!' dedi. Ve aralarına dalga girdi de (artık o)boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Dedi ki: «Ben bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.» (Nûh da) Dedi ki: «Bugün Allah'ın
emri
nden koruyacak yoktur, O'nun rahmet ettiği müstesna.» Ve ikisinin arasına dalga giriverdi de o boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu: “Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır. ” dedi. Nuh: “Bugün Allah'ın
emri
nden, O'nun merhamet ettikleri dışında kurtulacak yoktur. ” dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım!" dedi. Nuh ise: "Bugün Allah’ın helâk
emri
nden koruyacak hiçbir kuvvet yoktur. Ancak O’nun merhamet ettiği kurtulur!" der demez, birden aralarına dalga girdi, ve oğlu boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu): "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım," dedi. (Nûh): "Bugün, Allâh'ın
emri
nden koruyacak hiçbir şey yoktur, ancak O'nun acıdığı (kurtulur)." dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu) Dedi ki: «Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.» Dedi ki: «Bugün Allah'ın
emri
nden, esirgeyen olan (Allah) dan başka bir koruyucu yoktur.» Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O ise 'Bir dağa sığınırım, o beni sudan korur' diye cevap verdi. Nuh dedi ki: 'Bugün Allah'ın merhamet ettiklerinden başkasını Onun
emri
nden hiç kimse kurtaramaz.' Derken aralarına dalga girdi, o da boğulup gitti....
Hud Suresi, 44. Ayet:
Allah’ın
emri
olarak: “Ey arz, suyunu yut ve ey gök! Yağmuru tut.” denildi. Su çekildi ve iş bitirildi. Gemide CÛDİ dağı üzerinde kararlaştı ve : “-Zâlimler helâk olsun.” denildi....
Hud Suresi, 44. Ayet:
Bir süre sonra yere «Ey yer, suyunu yut» ve göğe «Ey gök, yağmurunu tut» dendi. Bunun üzerine sular çekildi, Allah'ın
emri
gerçekleşti ve gemi Cudi'ye oturdu. Bu sırada «Kahrolsun zalimler güruhu» diyen bir ses duyuldu....
Hud Suresi, 58. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman
2.
câe emru-nâ
:
emri
miz geldi
3.
necceynâ
: biz kurtardık
4.
hûden
: Hud
...
Hud Suresi, 58. Ayet:
Ve
emri
miz geldiği zaman, Bizden bir rahmet ile Hud (A.S)'ı ve âmenû olanları, onunla beraber kurtardık. Ve onları ağır (çok şiddetli) bir azaptan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Helâk
emri
miz gelince, Hûd’u ve beraberindeki iman etmiş olanları, tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları ağır bir azaptan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince Hûd'u ve onunla berâber bulunan inanmış kişileri, bizden bir rahmet olarak kurtardık ve onlara ağır bir azaptan necat verdik....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince, Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince Hud'u ve beraberindeki iman edenleri bizden bir rahmetle kurtardık. Onları kaskatı bir azaptan koruduk....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hud'u ve O'nunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli, ağır bir azabtan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Helâk
emri
miz gelince, bizden bir rahmet olarak Hûd’u ve beraberindeki müminleri kurtardık; hem onları çok ağır bir azabdan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince, Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık, onları ağır bir azaptan kurtuluşa erdirdik....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince Hud'u ve beraberindeki inananları bizden bir rahmetle kurtardık. Onları dehşetli bir azaptan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Vaktâ ki
emri
miz geldi, Hûdu ve maıyyetinde iyman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, hem onları galîz bir azâbdan kurtardık...
Hud Suresi, 58. Ayet:
Ne zaman ki
emri
miz geldi, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri, tarafımızdan bir rahmet ile kurtardık, ayrıca onları çok ağır bir azaptan da kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Azaba ilişkin
emri
miz geldiğinde Hud'u ve beraberindeki mü'minleri, rahmetimizin sonucu olarak, kurtardık; onları ağır azaptan koruduk....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Vaktaki (azâb)
emri
miz geldi. Hûd'ü de, maiyyetindeki mü'minleri de, bizden bir rahmet olarak, selâmete erdirdik, onları ağır azâbdan kurtardık. ...
Hud Suresi, 58. Ayet:
Nihâyet
emri
miz gelince, Hûd’u ve berâberindeki îmân edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtuluşa erdirdik ve onları şiddetli bir azabdan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince; Hud'u ve beraberindeki mü'minleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları katı bir azabtan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Vaktâ ki
emri
miz geldi. Hûd'u ve O'nunla beraber imân etmiş olanları Bizden bir rahmet ile kurtardık ve onları kaba bir azaptan da hâlâs ettik....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince Hud'u ve beraberindeki iman edenleri katımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları çok çetin bir azaptan kurtuluşa erdirdik....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince Hûd’u ve yanındaki müminleri rahmetimizle kurtardık. Onları çetin bir azaptan koruduk....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Azaba dair
emri
miz gelince Hûd ve beraberinde olan müminleri, tarafımızdan bir rahmet eseri olarak kurtardık, onları pek ağır bir azaptan selâmete çıkardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince Hûd'u ve onunla beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık; onları katı bir azâbdan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz geldiği zaman, tarafımızdan bir rahmet ile Hûd'u ve onunla birlikte iman edenleri kurtardık. Onları şiddetli, ağır bir azabtan kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz geldiğinde, Hud'u ve beraberindeki iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. Onları kıyamet gününde ağır bir azaptan da kurtardık....
Hud Suresi, 58. Ayet:
Emri
miz gelince, Hûd'u ve onunla birlikte iman etmiş olanları bizden bir rahmetle kurtardık. Biz onları çok ağır bir azaptan kurtardık....
Hud Suresi, 59. Ayet:
Ve işte Ad kavmi, Rab'lerinin âyetlerini bilerek inkâr ettiler ve O'nun resûllerine asi oldular (isyan ettiler). Ve azgın zorbaların hepsinin
emri
ne tâbî oldular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın
emri
ne uydular!...
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O'nun peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın
emri
ne uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Ad (kavmi olayı buydu). . . Rablerinin (nefslerindeki) işaretlerini bile bile inkâr ettiler. . . O'nun Rasûllerine isyan ettiler. . . Her inatçı zorbanın
emri
ne tâbi oldular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte bu Ad halkı, Rabblerinin ayetlerini inkar etti, peygamberlerine karşı geldi ve her inatçı zorbanın
emri
ne uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Ad (halkı): Rablerinin ayetlerini tanımayıp reddettiler. O'nun elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın
emri
ardınca yürüdüler....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler ve onun peygamberlerine isyan eylediler. Böylece başları bulunan, her inadcı zorbanın
emri
ne uydu gittiler....
Hud Suresi, 59. Ayet:
Iste bu, Rablerinin ayetlerini bile bile inkar eden, peygamberlerine kafa tutan ve her inatci zorbanin
emri
ne uyan Ad milletidir....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte bu Âd kavmi, Rablarının âyetlerini inatla inkâr ettiler, O'nun peygamberine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın
emri
ne uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte bu, Rablerinin ayetlerini bile bile inkar eden, peygamberlerine kafa tutan ve her inatçı zorbanın
emri
ne uyan Ad milletidir....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O'nun peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın
emri
ne uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Ad (halkı) böyleydi. Rab'lerinin ayetlerini reddettiler, elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın
emri
ni izlediler....