Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Rabb'iniz; gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arş üstüne isteva eden; geceyi, durmadan takip eden gündüze katan; Güneş'i, Ay'ı ve yıldızları
emrin
e tabi kılan Allah'tır. Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de yalnız O'na özgüdür. Âlemlerin Rabb'i olan Allah, Şanı Çok Yücedir....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken dişi deveyi kestiler ve böylece Rabb'inin
emrin
e karşı geldiler ve "Ey Salih! Sen gerçekten gönderilenlerdensen, haydi bizi tehdit ettiğin şeyleri getir." dediler....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, halkına döndüğünde, öfke ve üzüntü içinde onlara: "Benim yokluğumda ne kötü işler yapmışsınız! Rabb'inizin
emrin
i çabuklaştırdınız mı?" dedi. Levhaları bırakıp, kardeşinin başını tutup kendine çekti. "Ey annemin oğlu! Gerçekten bu halk beni zayıf buldu, neredeyse beni öldüreceklerdi; sen de düşmanları benimle sevindirme, beni bu zalim kimselerle bir tutma." dedi....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: "Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır." deyince; "Bugün Allah'ın rahmetine erişenden başkasını, Allah'ın
emrin
den koruyacak hiçbir şey yoktur." dedi. Aralarına dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana karşı takva sahibi olun uyarısında bulunmaları için kullarından dilediğine
emrin
den ruh ile melekleri indirir....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabb'inin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara haksızlık yapmadı. Fakat onlar kendilerine haksızlık yapıyorlardı....
Məryəm Suresi, 39. Ayet:
Gaflet içinde olup, iman etmeyenleri,
emrin
yerine getirileceği pişmanlık günüyle uyar....
Həcc Suresi, 65. Ayet:
Allah'ın, yeryüzünde olanları
emrin
ize amade kıldığını görmedin mi? Ve gemiler denizde O'nun emri ile akıp gider. Yeryüzüne düşmesin diye göğü iradesiyle O tutuyor. Kuşkusuz Allah, insanlara Çok Şefkatli'dir. Rahmeti Kesintisiz'dir....
Sad Suresi, 36. Ayet:
Bunun üzerine rüzgarı onun
emrin
e verdik. Onun emri ile dilediği yere yumuşak bir esinti ile akıp gidiyordu....
Fussilət Suresi, 31. Ayet:
"Biz, dünya hayatında ve ahirette sizin evliyanızız. Orada canlarınızın istediği her şey vardır ve istediğiniz her şey
emrin
izdedir."...
Zariyat Suresi, 44. Ayet:
Fakat Rabb'lerinin
emrin
den çıktılar. Bunun üzerine bakıp dururlarken yıldırım onları yakalayıverdi....
Bəqərə Suresi, 12. Ayet:
Aldanmayın, onlar, asıl onlar Allah’ın
emrin
e karşı gelmeleri, isyanları sebebiyle bozguncudurlar. Fakat yaptıklarının farkında değiller....
Bəqərə Suresi, 43. Ayet:
Namazı kılın, zekatı verin, (Allah’ın
emrin
e) boyun eğenlerle boyun eğin....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Bizim sizden, birbirinizin kanını dökmeyeceğiniz, içinizden bir kısmını zorla ve zulmederek yurtlarınızdan çıkarmayacağınız konusunda kesin sözünüzü, taahhüdünüzü aldığımızı hatırlayın. Sonra siz Tevrat’taki Allah’ın
emrin
i bilerek, kendiniz ve birbiriniz aleyhine şâhit olacak şekilde buna ikrar da vermiştiniz....
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Bir zamanlar sizin kesin sözünüzü, taahhüdünüzü aldığımızı hatırlayın.Tûr’u üstünüze kaldırıp; 'Size verdiğimiz kitaba, sıkı sıkı sarılın, sorumluluğuna pürdikkat sahip çıkın, iyice kulak verin' demiştik. Onlar: 'Sözünü duyduk ve
emrin
e isyân ettik' dediler. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrarları sebebiyle kalplerine, akıllarına buzağı putunu yerleştirdiler. Onlara: 'Mü’min olmakla alâkanız varsa e...
Bəqərə Suresi, 107. Ayet:
Göklerin ve yerin hâkimiyetinin ve mülkiyetinin Allah’a ait olduğunu bilmiyor musun? Sizin de Allah’ın dışında, kulu durumundakilerden ne
emrin
de olduğunuz bir otorite, ne koruyucunuz, ne de bir yardım edeniniz vardır....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehli kitaptan çoğu, hak kendilerine apaçık beyan olduktan sonra, nefslerindeki hasetten dolayı, sizi îmânınızdan sonra küfre döndürebilmeyi (fıska düşürmeyi) isterler. Artık, Allah (bu husustaki)
emrin
i getirinceye kadar bağışlayın ve hoşgörün. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinden birçoğu, hak kendilerine belirdikten sonra dahi, içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi, imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Siz şimdilik, Allah onlar hakkındaki
emrin
i getirinceye kadar affedin, hoşgörün. Şüphesiz Allah, gücü her şeye hakkıyla yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki
emrin
i getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitaptan çoğu, hakikat kendilerine apaçık belli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü, sizi imanınızdan vazgeçirip küfre döndürmek istediler. Yine de siz, Allah onlar hakkındaki
emrin
i getirinceye kadar affedip bağışlayın. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinin birçoğu, gerçek kendilerine belli olduğu halde, özlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan sonra inkara döndürmeyi arzular. ALLAH
emrin
i getirinceye kadar onları affet, görmemezlikten gel. ALLAH herşeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehli kitabdan bir çoğu arzu etmektedir ki sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etseler: hak kendilerine tebeyyün ettikten sonra sırf nefsaniyetlerinden, hasedden, şimdi siz afv ile safh ile davranın tâ Allah
emrin
i verinceye kadar, şüphe yok ki Allah her şeye kadir, daima kadirdir...
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap ehlinden bir çoğu arzu etmektedir ki, hak kendilerine gün gibi aşikar olduktan sonra sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan ötürü, sizi iman ettikten sonra çevirip kafir etsinler. Şimdilik siz, Allah
emrin
i verinceye kadar af ve hoşgörüyle davranın. Şüphesiz ki, Allah her şeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl- i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle davranın tâ Allah
emrin
i verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i kitabdan birçoğu, îmân etmenizden sonra sizi kâfirler olarak geri döndürmeyi istediler. (Bu, senin peygamberliğin olan) hakikat kendilerine belli olduktan sonra, sırf nefislerinden gelen bir kıskançlıktan dolayıdır. Artık Allah (onlar hakkında cihad)
emrin
i getirinceye kadar affedin, aldırmayın! Muhakkak ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Sırf nefislerinden ileri gelen bir kıskançlık sebebiyle, Ehl-i kitaptan birçok kimse, gerçek kendilerine ayan beyan belli olduktan sonra, sizi imanınızdan uzaklaştırıp kâfir haline çevirmek isterler. Yine de Allah bu husustaki
emrin
i bildirinceye kadar affedin ve hoşgörün. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Kitap sâhiplerinden çoğu, gerçek kendilerine besbelli olduktan sonra, sırf içlerindeki kıskançlıktan ötürü sizi imanınızdan sonra küfre döndürmek isterler. Allâh
emrin
i getirinceye kadar affedin, hoş görün. Şüphesiz Allâh, her şeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 115. Ayet:
Doğu da, batı da Allah’ındır. Allah’ın
emrin
i yerine getirme, Allah’ın rızasını kazanma niyetiyle hangi tarafa dönerseniz dönün, Allah’ın rızası oradadır. Allah’ın nimeti ve rahmeti geniştir. O her şeyi bilir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Ve “Allah çocuk edindi.” dediler. O, (bundan) münezzehtir (berîdir). Hayır, göklerde ve yerde ne varsa (hepsi) O'nundur. Hepsi de O'na boyun eğmiştir (
emrin
e amadedir)....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
'Allah kendisine oğul edindi' dediler. Hâşâ, O bundan münezzehtir. Ama göklerdeki ve yerdeki varlıkların ve imkânların hepsi O’nun mülkündedir, O’nun tasarrufundadır. Her şey O’nun
emrin
e boyun eğmiş, saygıyla, zikrederek görevlerini yapmaktadırlar....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Yahûdi, hristiyan ve müşrikler: “- Allah, çocuk edindi” dediler. Allah, o zalimlerin bu sözünden münezzehtir. Doğrusu göklerde ve yerde ne varsa, hepsi onun; hepsi onun
emrin
e boyun eğmiştir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Hem o zalimler: «Allah oğul edindi.» dediler; Haşa O, bu gibi şeylerden münezzehtir. Doğrusu göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nun
emrin
e boyun eğmektedir....
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Onlar (Yahudiler ve Hıristiyanlar) : «Allah kendine çocuk edindi» dediler. (Haaşa!) O, (bu gibi şeylerden) pâk ve münezzehidir. Bil'akis göklerde ve yerde ne varsa hepsi onun. Hepsi de onun
emrin
e ramdırlar. ...
Bəqərə Suresi, 116. Ayet:
Bir de: "Allah evlat edindi." dediler. Hâşa! O böyle şeylerden münezzehtir. Bilakis göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nun mahlûkudur. Hepsi O’nun
emrin
e boyun eğmektedir....
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabbı ona İslâm
emrin
i verince, teslim oldum Rabbilâlemine dedi...
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabbi ona: «Bana teslim ol!»
emrin
i verince, o da: «Alemlerin Rabbine teslim oldum.» dedi....
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabbi ona, «İslâm ol!»
emrin
i verince, o «Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.» dedi....
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz senin, yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu, yücelerden haber beklediğini biliyoruz, görüyoruz. İşte şimdi, seni, memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına, Kâbe’ye çevir. Siz de ey mü’minler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, kıble ile ilgili, Rablerinden gelen gerekçeli, hikmete dayalı bu
emrin
, doğru olduğunu, kitaplarında müjdelenen peygamber Muhammed’in atası ...
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz, (ey Peygamber) senin sık sık yüzünü (bir kılavuz arayışı içinde) göğe çevirdiğini görüyoruz: ve şimdi seni tam tatmin edecek bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram'a çevir; ve siz, hepiniz, nerede olursanız olun, yüzünüzü (namaz esnasında) o yöne döndürün. Doğrusu, daha önce kendilerine vahiy tevdi edilmiş olanlar, bu
emrin
Rablerinden gelen bir hakikat olduğunu çok iyi bilirler; ve Allah onların yaptıklarından habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Göklerin ve yeryüzünün yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara fayda vermek üzere denizde yürüyüp giden gemide, Allah'ın, gökten yağmur yağdırarak yeryüzünü, ölümünden sonra diriltmesinde, sonra da yeryüzüne, yürüyen hayvanları yaymasında, yelleri dilediği gibi estirip değiştirmesinde, gökle yer arasında
emrin
e münkad olan bulutta, şüphe yok ki aklı erenler için varlığına, birliğine deliller var....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Muhakkak, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün arka arkaya gelişinde, insanlara yarar şeyleri denizde götürüp giden gemide; yeryüzü kuruduktan sonra, Allah gökten yağmur indirerek arzı diriltmesinde, o arzda her türlü hayvanatı yaymasında, rüzgârları her taraftan estirmesinde, yer ile gök arasında Allah’ın
emrin
e tâbi bulutta, akıl ve düşünce sahibi olan bir millet için Allah’ın birliğine, kudret ve yüceliğine delâlet eden bir çok alâmetler vardır....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Şübhesiz göklerin ve yerin yaradılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeyleri denizde akıt (ıb taşıy) an o gemilerde, Allahın yukarıdan indirib onunla yer yüzünü, ölümünden sonra, diriltdiği suda, deprenen her hayvanı orada üretib yaymasında, gökle yer arasında (Hakkın
emrin
e) boyun eğmiş olan rüzgârları ve bulutları evirib çevirmesinde aklı ile düşünen bir kavm için nice âyetler (Allahın varlığına, birliğine ve kemâl-i kudretine delâlet eden bir çok alâmetler) v...
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
Kim vasiyyet edenin bir hata etmesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de iki tarafın arasını düzeltirse, ona hiç bir günah yoktur. Allah, hakkı yerine getireni bağışlayıcı ve
emrin
e itaat edene merhamet edicidir....
Bəqərə Suresi, 210. Ayet:
Onlar mutlaka Allah'ın ve meleklerin, kendilerine buluttan gölgeler içinde gelmesini ve
emrin
(işin) bitirilmesini mi gözlüyorlar (bekliyorlar)? (Oysa) bütün emirler (işler) Allah'a döndürülür....
Bəqərə Suresi, 210. Ayet:
Onlar, bulut gölgeleri içinde Allah'ın (azabının) meleklerle onlara gelmesini ve (azap)
emrin
in gerçekleşmesini mi gözlüyorlar? Oysa bütün işler Allah'a döner....
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Sizden bu hanımlarla evlenmeyi düşünenlerin bu müddet esnasında, onlara bu niyetlerini çıtlatmalarında veya gönüllerinde tutmalarında bir beis yoktur. Allah sizin onları hatırınızdan geçireceğinizi pek iyi bilmektedir. Ancak meşrû sözler dışında, onlarla gizlice buluşma hususunda sözleşmeyin! Bekleme süresi sona ermeden nikâh akdine girişmeyin! Allah’ın içinizde saklı olan her şeye hakkıyla vakıf olduğunu bilerek O’nun
emrin
e aykırı davranmaktan sakının! Hem de bilin ki Allah çok affedici, çok m...
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Vefat iddeti bekleyen kadınlara, evlenme isteğinizi çıtlatmanızda da bir günah yoktur, içinizde saklamanızda da. Bu niyetinizi onlara açacağınızı Allah biliyor. Fakat meşru bir söz dışında, onlarla gizlice buluşmak için sözleşmeyin. İddetleri dolmadan da nikâh akdine girişmeyin. Şunu da bilin ki, Allah, gönlünüzde olanı bilir; onun için, Allah'ın
emrin
e karşı gelmekten kaçının. Ayrıca şunu da bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır ve hilim sahibidir....
Bəqərə Suresi, 240. Ayet:
Sizden zevcelerini geride bırakarak vefat edenler, zevcelerinin bir seneye kadar evlerinden çıkarılmıyarak faydalandırılmalarını vârislerine vasiyyet etsinler. Bununla beraber onlar kendi arzularıyla çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları meşru hareketten dolayı size günah yoktur. Allah,
emrin
e aykırı hareket edenlerden intikam alıcı ve kullarının işlerine hükmedicidir....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Musa'dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi? Onlar peygamberlerine: 'Bizim için bir hükümdar gönder de (onun
emrin
de) Allah yolunda savaşalım' demişlerdi. Peygamber: 'Ya savaş size farz kılınır da savaşmazsanız?' dedi. Onlar: 'Yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olan bizler niçin Allah yolunda savaşmayalım ki?' demişlerdi. Üzerlerine savaş farz kılındığında ise çok azı dışında yüz çevirdiler. Allah zalimleri bilir....
Bəqərə Suresi, 257. Ayet:
Allah, iman edenlerin velisi, koruyucusu,
emrin
de oldukları otoritedir. Onları şüphe, inkâr ve cehalet karanlıklarından, hidayet, iman ve ilim aydınlığına, nura çıkarır. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuuraltına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin velileri de putlaştırılmış, zalim, azgın diktatörler, idareler şeytanî güçlerdir, tâğuttur. Onları hidayet, iman ve ilim aydınlığından, nurdan; şüphe, inkâr ve cehalet karanlıklarına götü...
Bəqərə Suresi, 278. Ayet:
Ey imân edenler! Allah'tan korkun, faizden arta kalanı bırakın eğer gerçekten inanmışsanız (Rabbinizin
emrin
e uyun)....
Bəqərə Suresi, 285. Ayet:
O peygamber de kentlisine Rabbinden indirilene îman etdi, müminler de. (Onlardan) her biri Allaha, onun meleklerine, Kitablarına, peygamberlerine inandı. «Onun (Allanın) peygamberlerinden hiç birini diğerlerinin arasından ayırmayız (hepsine inanırız), dinledik (kabul etdik;
emrin
e) itaat etdik. Ey Rabbimiz, mağfiretini (isteriz). Son varış (ımız) ancak Sanadır» dediler. ...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah herkesi, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin, işlediği sâlih ameller, yaptığı hayırlar, kazandığı sevaplar lehine değerlendirilecektir. İşlediği günahlar, yaptığı kötülükler de aleyhine değerlendirilecektir. 'Ey Rabbimiz, unutursak veya istemeden, bilmeden hata edersek bizi sorumlu tutma, cezalandırma. Ey Rabbimiz, bize, bizden öncekileri sorumlu tuttuğun ağır ve katı hükümlere benzer, riayeti güç sınırlamalar, altından kalkılmaz ağır mükellefiyetler yükleme. Ey Rabbimiz ...
Ali-İmran Suresi, 20. Ayet:
Seninle delil yarışına girerlerse de ki: “Ben kendimi Allah’a teslim ettim. Benim ardımdan gelenler de öyle.” Kendilerine kitap verilenlere ve ümmilere de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim oldularsa doğru yolu bulmuşlar demektir. Yok eğer yüz çevirirlerse sana düşen, sadece Allah’ın
emrin
i duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görür....
Ali-İmran Suresi, 47. Ayet:
1.
kâlet rabbi
: Rabbim dedi
2.
ennâ yekûnu
: nasıl olur
3.
lî veledun
: benim çocuğum
4.
ve lem yemses-nî
: ve ba...
Ali-İmran Suresi, 47. Ayet:
(Hz Meryem): “Rabbim, benim çoçuğum nasıl olur? Bana bir beşer dokunmadı” dedi. (Allah şöyle buyurdu): “İşte böyle, Allah dilediğini yaratır. Bir
emrin
(işin) olmasını takdir ettiği zaman, sadece ona “ol!” der, o hemen olur.”...
Ali-İmran Suresi, 68. Ayet:
İnsanların İbrahim’e en yakın olanları, ona, onun sünnetine tâbi olanlardır, şu peygamber Muhammed’dir, bir de iman edenlerdir. Allah mü’minlerin velisi, koruyucusu,
emrin
de oldukları otoritedir....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
O zaman, Uhud’da içinizden iki grup (Hazrec’den Selemeoğulları’yla Evs’ten Hâriseoğulları) da, bozguna uğramak üzere idi. Halbuki velileri, koruyucuları,
emrin
de oldukları otorite Allah’tı. Mü’minler sadece ve sadece Allah’a dayanıp güvensinler....
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâfenâ fî
emrin
â ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne). ...
Ali-İmran Suresi, 150. Ayet:
Aksine, sizin mevlânız,
emrin
de olduğunuz otorite, koruyucunuz Allah’tır. O yardım edenlerin en hayırlısıdır....
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o gamın arkasından üzerinize bir emniyyet indirdi: bir uyku ki içinizden bir taifeyi sarıyordu, bir taife de nefisleri sevdasına düşmüşlerdi: Allaha karşı cahiliyye zannı nâ hak bir zan besliyorlardı: «var mı bize o emirden bir şey?» diyorlardı, «hakikat
emrin
hepsi Allahın» de, onlar nefislerinde sana açamadıkları bir şey gizliyorlar: «bizim emirden bir hıssamız olsa idi burada katlolunmazdık» diyorlar, deki: «evinizde de olsa idiniz üzerlerine katil yazılmış bulunanlar yine çıkacak düşüb...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o gamın ardından üzerinize bir emniyet, hafif bir uyku indirdi ki, sizden bir zümreyi örtüp kaplayıverdi. Sizden bir tâifeyi de nefisleri kaygıya düşürmüştü. Allah Teâlâ'ya karşı cahiliye zannı gibi hakka muhalif bir zanda bulunuyorlardı. Diyorlardı ki: «Bize bu emirden bir şey var mıdır?» De ki: «Şüphesiz
emrin
hepsi de Allah'ındır.» Onlar sana açıklamıyacakları şeyleri kendi nefislerinde gizleyiverirler. Derler ki: «Eğer bizim için bu emirden bir şey olsaydı burada katlolunmazdık. De ki:...
Ali-İmran Suresi, 155. Ayet:
Muhakkak ki, iki topluluğun karşılaştığı gün, içinizden bir kısmı yüz çevirdi, oysa şeytan, kazandıkları bazı şeylerden dolayı (Resûlün
emrin
e itaat etmemek, ganimete koşmak gibi), onları zillete düşürmek istedi. Ve and olsun ki, Allah onları affetti. Muhakkak ki Allah Gafûr'dur, Halîm'dir....
Ali-İmran Suresi, 155. Ayet:
Uhud savaşında iki ordu karşılaştığı gün içinizden arka çevirip geri dönenler (var ya!), hakikaten onları, Peygamberin
emrin
e aykırı hareket etmeleri yüzünden, şeytan kaydırmak istedi. Bununla beraber (tevbe ettiklerinden) Allah onları bağışladı. Gerçekten Allah çok bağışlayıcıdır, azâbı geciktiricidir....
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
hele o, kendilerine yara değdikten sonra Allahın ve Peygamberin
emrin
e icabet eyleyenler: mü'minler içinden bilhassa böyle ihsan ve ittika edenler için pek büyük bir ecir var...
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
Hele yara aldıktan sonra Allah'ın ve peygamberin
emrin
e uyanların. Müminler içinden özellikle iyilik yapıp fenalıktan sakınanlara pek büyük bir mükafat vardır....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiç bir keder dokunmaksızın Allah’dan bir nimet ve kazançla Bedir’den döndüler. Böylece Allah’ın rızasına uymuş bulundular. Allah çok büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir. (Uhud savaşından dönüşte Ebû Süfyan, daha önce yapılan Bedir savaşının intikamını almak maksadıyla Hz. Peygamber Aleyhisselâm Efendimize şöyle demişti: “- Bedir savaşının yıl dönümünde yine aynı yerde buluşalım ve savaşalım.” Peygamber Efendimiz; “İnşallah”, buyurmuştu. O gün gelince, Ebû Süfyan ordusu ile s...
Nisa Suresi, 45. Ayet:
Allah düşmanlarınızı çok iyi bilir. Size bir velî, bir koruyucu,
emrin
de olduğunuz bir otorite olarak Allah yeter. Size bir yardım eden olarak da Allah yeter....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Hazreti Peygamberin vasfına dair Tevrat’daki kelimeleri, konuldukları yerlerden değiştiren Yahudi’lerden bir kısmı, dillerini eğerek ve dine saldırarak şöyle derler: “- Sözünü işittik,
emrin
e isyan ettik. Sen işit, biz seni dinlemeyiz, RAİNA= bizi gözet= bize çobanlık et!” (Burada iki mânaya gelen RAİNA kelimesini, Rasûli ekreme hakaret için ikinci mânayı kasdederek kullanıyorlardı.) Eğer onlar; “- Dinledik, itaat ettik. İşit ve bize bak” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha do...
Nisa Suresi, 66. Ayet:
Şayet onlara "Ölüme atılın!" veya "Vatanınızdan ayrılın!" (hicret edin)
emrin
i vermiş olsaydık, pek azı müstesna, bunu yerine getirmezlerdi. Onlar kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette kendileri için hayırlı olur, durumlarını daha da sağlamlaştırırlardı....
Nisa Suresi, 75. Ayet:
Nerde kaldı müslümanlığınız, niçin Allah’ın
emrin
den uzak duruyor: 'Ey Rabbimiz, bizleri, idarecileri baskı, zulüm ve işkence yapan bu memleketten çıkar, özgürlüğümüze kavuştur, bize tarafından idareciler, sahipler, koruyucular gönder, bize katından yardım edenler yolla' diye yalvarıp duran, temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmış, baskıcı, zâlim idareler altında ezilen çaresiz erkeklerin, kadınların ve çocukların kurtarılması uğrunda, Allah yolunda, İslâm uğrunda ordular yola çıkarmıyor, savaşmıy...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: “Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin. ” denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş farz kılınınca içlerinden bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla korkmaya başladılar. “Rabbimiz! Bize savaşı niçin farz kıldın? Bizi yakın bir süreye kadar tehir etsen (savaş
emrin
i bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?” dediler. Onlara de ki: “Dünyanın geçimliği azdır, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır. Size zerre kadar zulmedilmez. ”...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: "Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Kendilerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir grup, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hattâ daha fazla korkmaya başladılar: "Rabbimiz, niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (savaş
emrin
i bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?" dediler. De ki: "dünyâ geçimi azdır, korunan için âhiret daha iyidir. Size kıl kadar haksızlık edilmez."...
Nisa Suresi, 81. Ayet:
Sana: 'Baş üstüne,
emrin
yerine getirilecek, devletine itaat edilecektir' derler. Senin yanından ayrılınca da, içlerinden bir kısmı geceleyin gizlice, gündüz senin söylediklerinin aksini tasarlarlar. Allah da onların gece gizlice tasarladıklarını yazar, kaydeder. Sen onların faaliyetlerine karşı tedbir al, sonuçlarını Allah’tan bekle, Allah’a güvenip dayan, işlerini Allah’a havale et. Hâmi ve güvence olarak Allah hepsine karşı sana yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, içinizdeki yahudiler gibi Meryem’e zina isnad ederek Îsâ’nın peygamberliğini tanımayarak; hristiyanlar gibi Îsâ’nın ilâhlığını iddia ederek, haddi aşıp sorumluluk ve cezanızı artırmayın. Allah hakkında da baba olma, oğul edinme, bedenlere girme, değişme ve birleşme iddialarında da bulunmayın. Yalnızca hakkı ve doğruları söyleyin. Mesih, Meryem oğlu Îsâ, Allah’ın Rasulüdür, o Allah’ın Meryem’e ilettiği 'ol'
emrin
in eseridir, mûcizesidir, ilâhî lütufla yaratılmış...
Maidə Suresi, 44. Ayet:
Şüphesiz ki Tevrat’ı biz indirdik. Onda bir hidâyet, bir nûr vardır. Allah’ın
emrin
e boyun eğen peygamberler, onunla Yahudi’ler arasında hüküm verirlerdi. Âlimler ve fakîhler de, Allah’ın kitabını korumaya memur olmaları ve üzerine şâhid bulunmaları itibariyle hükmederlerdi. O halde ey Yahudiler, Tevrat’daki âhir zaman peygamberine ait vasıfları açıklamak hususunda, insanlardan korkmayın; benden korkun. Benim âyetlerimi birkaç para menfaat karşılığında değişmeyin. Kim Allah’ın indirdiği hükümler...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve şu emri de indirdik. Aralarında, Allah’ın indirdiği hükümlerle hüküm ver, arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni şaşırtırlar diye kendilerinden sakın. Eğer onlar, hükümleri kabulden yüz çevirirlerse, bil ki, Allah onların bazı günahları sebebiyle başlarına mutlaka bir musibet getirmek diliyor. Her halde insanların çoğu fâsıktırlar. (Allah’ın
emrin
den dışarı çıkarlar.)...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
(Ve şu emri indirdik:) Aralarında Allahın indirdiği (vech) ile hükmet, onların keyflerine uyma, Allahın sana indirdiği (hükümlerin) bir kısmından seni sapıtacaklar diye kaçın onlardan. Eğer onlar (indirilen hükümleri kabulden) yüz çevirirlerse bil ki Allah, günahlarının (yalınız (şu) biri (veya şu yüz çevirmeleri) sebebiyle bile kendilerini mutlakaa musıybete uğratmak istiyordur. İnsanlardan bir çoğu muhakkak ki Allahın
emrin
den dışarı çıkanlar (güruhu) dur. ...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve şu emri indirdik: Aralarında, Allah’ın sana indirdiği ahkâm ile hükmet! Sakın onların keyiflerine uyma ve Allah’ın indirdiği hükümlerin bir kısmından seni caydırmalarından sakın!Şayet yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahlarından dolayı musîbete uğratmak istiyordur. Zaten insanların birçoğu Allah’ın
emrin
den dışarı çıkmaktadırlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Fe terâllezîne fî kulûbihim maradun yusâriûne fîhim yekûlûne nahşâ en tusîbenâ dâireh(dâiretun) fe asâllâhu en ye’tiye bil fethi ev
emrin
min indihî fe yusbihû alâ mâ eserrû fî enfusihim nâdimîn(nâdimîne)....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
1.
fe
: işte, böylece
2.
terâ
: görürsün
3.
ellezîne
: o kimseler, onlar
4.
fî kulûbi-him
: kalplerinde vardır
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Onun için kablerinde nifak hastalığı olanları görürsün ki, kâfirlerle dostluk yapmak hususunda yarışırlar. Korkarız bir zaman inkılâbı ile İslâm mağlûp olur, derler. Fakat yakındır ki, Allah, müslümanlara zaferi veya kendi katından bir emri (münafıkların açığa vurulması
emrin
i) getirir de nefislerinde gizlediklerine pişman olurlar....
Maidə Suresi, 55. Ayet:
Sizin veliniz, dostunuz, koruyucunuz,
emrin
de olduğunuz otorite yalnız Allah’tır, Rasulüdür, iman edenlerdir. Onlar namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılanlar, cemaatle namaza muntazam bir şekilde devam ederek, saygıyla Allah’ın emirlerine itaat edip, İslâmî faaliyetlere-kamu hizmetine katılarak, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenlerdir....
Maidə Suresi, 55. Ayet:
Sizin dostunuz ancak Allah’dır, O’nun Resûlüdür ve (Allah’ın
emrin
e) boyun eğen kimseler olarak namazı hakkıyla edâ eden ve zekâtı veren mü’minlerdir....
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten av hayvanı öldürürse, yaptığı işin cezasını çekmesi için öldürdüğü hayvanın dengi bir hayvanı ceza olarak Kâbe’ye ulaştırıp kurban etmesi gerekir. İçinizden iki âdil kişi bu denkliğe karar verir. Yahut ceza olarak bir keffârettir, o nisbette fakir karnı doyurulur. Yahut ona denk gelecek şekilde yaptığının cezasını tatması için oruç tutmaktır. Allah yasaklama âyetinden önce işlenen suçların cezalarını affetmiştir. Kim bu su...
Ənam Suresi, 62. Ayet:
Sonra da, hak dostları,
emrin
de oldukları âdil otorite, gerçek koruyucuları olan Allah’a, Allah’ın hükmüne, icraatına teslim edilirler. Unutmayın hükümranlık, yargı ve icra sadece O’na aittir. O, hesap görenlerin en süratlisidir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Bildiğiniz bir şey mi var ki Allah’ın
emrin
den uzak duruyor, Allah’ın adı anılarak kesilen hayvanların etinden yemiyorsunuz? Oysa Allah, mecburiyet altında yemek durumunda kaldıklarınızın dışındaki haram olan şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Birçokları, bilgisizce, şahsî arzu ve ihtiraslarına uyarak hak yoldan ayrılıyorlar, insanları doğru yoldan uzaklaştırıyorlar, başlarına buyruk hale getiriyorlar, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihlerine imkân sağlıyorlar. Rabbin haddi aşanları,...
Ənam Suresi, 121. Ayet:
Üzerlerine Allah'ın adı anılmamış olanlardan yemeyin; çünkü o, kesinlikle Allah'ın
emrin
den çıkmaktır. Bununla birlikte şeytanlar kendi dostlarına sizinle tartışmaları için mutlaka telkinde bulunacaklardır. Eğer onlara uyarsanız, şüphesiz siz de Allah'a ortak koşanlardan olursunuz....
Əraf Suresi, 19. Ayet:
Allah: 'Ey Âdem sen ve eşin Cennet’te oturun. Allah’ın sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak iradesinin tecellisi içinde birlikte dilediğiniz yerden yeyin. Şu bitkiye, yaklaşmayın. Yaklaşırsanız, Allah’ın
emrin
e muhalefet sebebiyle kendinize zulmetmiş, yazık etmiş olursunuz.' buyurdu....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
rabbe-kum
: sizin Rabbiniz
3.
allâhu ellezî
: Allah'tır ki o
4.
halaka
: yarattı
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Semaları ve arzı altı günde yaratan, muhakkak ki sizin Rabbiniz Allah'tır. Sonra arşa istiva etti. Gündüz, onu süratle talep eden (takip eden) gece ile örtülür. Ve güneş ve ay ve yıldızlar O'nun
emrin
e musahhardır (boyun eğmişlerdir). Yaratma ve emir O'nun değil mi? Âlemlerin Rabbi mübarektir, şanı yücedir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphe yok, Rabbimiz, öyle bir Allah'tır ki gökleri ve yeryüzünü altı günde yaratmıştır da sonra Arşa hâkim ve mutasarrıf olmuştur; aceleyle ve durmadan geceyi takib eden gündüze gecenin örtüsünü atar, o örtüyle örter onu ve güneş de onun
emrin
e râm olmuştur, ay da, yıldızlar da. İyice bil ki yaratış da onun, buyruk da; âlemlerin Rabbi Allah'ın şanı ne de yücedir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları
emrin
e boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Alemlerin Rabbi Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Muhakkak Rabbiniz, o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra ARŞI (kürsüyü ve dolayısıyla bütün varlıkları) istilâ etti (hükmü altına aldı). Allah, gündüzü gece ile örter ve sür’atle gece gündüzü, gündüz de geceyi kovalar. Güneşi, ay’ı ve yıldızları, Allah,
emrin
e bağlı kıldı. Dikkat ediniz ki, hem yaratmak, hem de emretmek O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne kadar yücedir!......
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arş'a istivâ eden, geceyi, durmadan kendisini kovalayan gündüze bürüyüp örten; güneşi, ayı ve yıldızları
emrin
e boyun eğmiş durumda yaratan Allah'tır. Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Filvakı' rabbınız o Allahdır ki Gökleri ve Yeri altı gün içinde yarattı, sonra Ârş üzerine istiva buyurdu, geceyi gündüzü bürür, o onu kışkırtarak ta'kıb eyler, güneş ve ay ve bütün yıldızlar
emrin
e müsahhar, bak halk onun, huküm onun, evet o rabbül'âlemin olan Allah ne ulu!.....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Gerçekte Rabbiniz gökleri ve yeri altı gün içinde yaratan sonra Arş üzerinde hükümran olan Allah'tır, geceyi gündüze bürür; o onu kışkırtarak takip eder. Güneş, ay ve yıldızlar O'nun
emrin
e baş eğmiştir. İyi bilin ki, yaratmak da emretmek de O'na aittir. Ne ulu, o alemlerin Rabbi olan Allah!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar
emrin
e âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şübhesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra (emri) arş üzerinde hükümrân olan Allahdır. Kendisini durmayıb koğalayan gündüze geceyi O bürüyüb örter. Güneşi, ayı, yıldızları — hepsi de
emrin
e râm olarak — (yaratan O). Haberin olsun ki yaratmak da, emretmek de Ona mahsus. Âlemlerin Rabbi olan Allahın sânı ne kadar yücedir! ...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Muhakkak ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden, geceyi kendisini sür'atle taleb (ve ta'kib) eden gündüze örten Allah’dır. Hem güneşi, ayı ve yıldızları
emrin
e boyun eğdirilmiş olarak (yaratan da O’dur)! Dikkat edin! Yaratmak da emretmek de O’na mahsustur! Âlemlerin Rabbi olan Allah, ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Muhakkak Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı gün içinde yarattı. Sonra Arş üzerine istiva buyurdu. Geceyi gündüze örtüverir, onu çabuk çabuk arar, takip eder, güneşi de, ayı da, yıldızları da
emrin
e musahhar olarak yaratmıştır. İyi bilmelidir ki, yaratmak da, emir de ona mahsustur. Alemlerin Rabbi olan Allah Teâlâ pek muazzemdir....
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz ki Rabbiniz Allah, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş'ı istivâ etti (Arş üzerinde hükümran oldu). O, geceyi, durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter. Güneş, ay ve yıldızlar
emrin
e boyun eğmiştir. İyi bilin ki yaratmak da emretmek de O'na mahsustur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri altı aşamada yaratmış, sonra arşı istiva etmiştir. Gece ile kendisini kovalayan gündüzü örter; Güneşi, ayı ve yıldızları da
emrin
e boyun eğmiş olarak (yaratmıştır). Dikkat edin, yaratma, emir ve idare yalnızca O’na aittir. Alemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da Arş üzerine kurulan Allah'tır. O, gecenin örtüsünü, onu peşi sıra kovalamakta olan gündüzün üstüne atar. Güneşi, Ayı ve yıldızları da O
emrin
e boyun eğmiş olarak yarattı. Bilin ki, herşeyin yaratılışı da, idaresi de Ona aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın şanı ne yücedir!...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Rabbiniz o Allah'tır ki, gökleri ve yeri altı günde yaratmış, sonra da arş üzerinde egemenlik kurmuştur. Geceyi gündüze bürüyüp örter. O bunu, bu da onu aralıksız ve titiz bir biçimde kovalar durur. Güneş, Ay, yıldızlar O'nun
emrin
e boyun eğmiş. Gözünüzü açın; yaratış da O'nundur, emir veriş de/yaratış da O'nun içindir, emir veriş de. Alemlerin Rabbi olan Allah çok yücedir....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
1.
fe
: sonra
2.
akarû
: kestiler
3.
en nâkate
: dişi deve
4.
ve atev
: ve haddi aştılar, isyan ettiler
...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Sonra (dişi) deveyi kestiler ve Rab'lerinin
emrin
e isyan ettiler (haddi aştılar). Ve şöyle dediler: “Ya Salih, şâyet sen gönderilen resûllerden isen bize vaadettiğin (tehdit ettiğin) şeyi getir.”...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Nihayet deveyi kestiler, Rablerinin
emrin
e karşı geldiler ve “Ey Salih! Sen eğer (dediğin gibi) peygamberlerden isen, haydi bizi tehdit ettiğin azabı getir” dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Dişi deveyi, ayaklarını kesip öldürdüler ve Rablerinin
emrin
den çıktılar, isyan ettiler ve ey Sâlih dediler, peygamberlerdensen tehdîd ettiğin şeyi yap bize bakalım....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin
emrin
den dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
(Derken) dişi deveyi vahşice boğazladılar, Rablerinin
emrin
e itaattan çıktılar ve: "Ey Sâlih. . . Eğer Rasûllerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir" dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Nihayet dişi deveyi boğazladılar, Rabblerinin
emrin
den dışarı çıktılar ve: 'Ey Salih! Eğer gerçekten peygamber olarak gönderilenlerden isen bizi tehdit ettiğin azabı getir bakalım' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin
emrin
e karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: "Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vaadettiğin şeyi getir, bakalım."...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Nihayet o dişi deveyi öldürdüler. Rablerinin
emrin
den çıkıp isyan ettiler ve şöyle dediler: “- Ey Salih, sen, gerçek Peygamberlerdensen, bizi kendisiyle korkutmakta olduğun şeyi (azabı), bize getir bakalım.”...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin
emrin
den dışarı çıktılar da: Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerdensen bizi tehdit ettiğin azabı bize getir, dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Deveyi işkence ederek kestiler ve Rab'lerinin
emrin
e baş kaldırdılar: 'Salih, gerçekten elçilerden birisi isen, bizi tehdit ettiğin azabı başımıza getir,' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o nâkayı tepelediler ve rablarının
emrin
den tuğyan ettiler ve dediler ki: Hey Sâlih, sen gerçek mürselînden isen bizi tehdid etmekte olduğun azâbı getir görelim...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi tepelediler, ayaklarını keserek öldürdüler, Rablerinin
emrin
e baş kaldırdılar ve: «Hey Salih, sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit etmekte olduğun azabı getir de görelim!» dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Arkasından Rabblerinin
emrin
e başkaldırarak dişi deveyi boğazladılar ve 'Ey Salih, eğer gerçekten peygambersen, ilerde çarpılacağımızı söylediğin azabı şimdi başımıza getir, bakalım' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi, ayaklarını keserek, öldürdüler. Rablerinin
emrin
den (uzaklaşıb) isyan etdiler ve: «Saalih, eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen bizi tehdîd edib durduğun azabı getir bize» dediler. ...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi kesip Rablerinin
emrin
e karşı (haddi aşarak) isyân ettiler ve dediler ki: 'Ey Sâlih! Eğer peygamberlerden isen, bizi (kendisiyle) tehdîd etmekte olduğun(azâb)ı bize getir!'...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Ve dişi deveyi kesip devirdiler de Rabblarının
emrin
e baş kaldırdılar ve dediler ki: Ey Salih; eğer sen peygamberlerden isen tehdid edip durduğun azabı getir bize....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Sonra o dişi deveyi boğazladılar, ve Rablerinin
emrin
den tekebbürde bulunup kaçındılar ve «Ey Sâlih! Eğer sen gönderilmiş peygamberlerden isen bizi korkutur olduğun şeyi bize getir» dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken o dişi deveyi ayaklarını keserek öldürdüler ve Rablerinin
emrin
den dışarı çıktılar da: “Ey Salih! Eğer sen gerçekten peygamberlerden isen, bizi tehdit ettiğin azabı getir!” dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Ayaklarını keserek o deveyi öldürdüler. Rab’lerinin
emrin
e baş kaldırdılar ve: -Ey Salih, eğer peygamberlerden isen bize korkutup durduğun azabı getir! dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Derken deveyi boğazladılar ve Rab’lerinin
emrin
den çıkıp O’na isyan ettiler ve dediler ki: "Salih! Sen gerçekten resullerden isen, bizi tehdit edip durduğun o azabı getir de görelim!"...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Böylelikle dişi deveyi öldürdüler ve Rablerinin
emrin
e karşı çıkıp (Salih'e de şöyle) dediler: «Ey Salih, eğer gerçekten gönderilenlerden (bir peygamber) isen, vaadettiğin şeyi getir, bakalım.»...
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Ve deveyi keserek Rablerinin
emrin
den çıktılar ve 'Ey Salih, eğer sen peygamberlerden isen, bize vaad ettiğini getir de görelim' dediler....
Əraf Suresi, 77. Ayet:
Bu arada dişi deveyi boğazladılar. Ve Rablerinin
emrin
den dışarı çıkıp şöyle dediler: "Ey Salih! Eğer Allah tarafından gönderilenlerdensen, bizi tehdit ettiğin şeyi önümüze getiriver."...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Ve Musa (A.S), (Allahû Tealâ'nın huzurundan) üzüntülü ve öfkeli olarak döndüğü zaman (Allahû Tealâ, ona kavminin saptığını söylemişti: Taha-85). Onlara şöyle dedi: “Benden sonra (benim yokluğumda) bana ne kötü halef oldunuz. Rabbinizin
emrin
e acele mi ettiniz (beklemediniz)?” Ve levhaları bıraktı. Kardeşinin başını tuttu. Onu kendine doğru çekiyor(ken), (Harun A.S) şöyle dedi: “Ey annem oğlu! Muhakkak ki; (bu) kavim, beni zayıf (güçsüz) buldu. Neredeyse beni öldürüyorlardı. Artık benimle (bana b...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün olarak döndüğünde, “Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin
emrin
i beklemeyip acele mi ettiniz?” dedi. (Öfkesinden) levhaları attı ve kardeşinin saçından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi) “Ey anam oğlu” dedi, “Kavim beni güçsüz buldu. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Sen de bana böyle davranarak düşmanları sevindirme. Beni o zalimler topluluğu ile bir tutma.”...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emrin
i (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): "Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!" dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa öfkeli ve üzgün bir halde kavminin yanına döndüğünde: 'Benim arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emrin
i beklemeyip acele mi ettiniz?' dedi [10]. Levhaları yere attı ve kardeşinin kafasından tutup kendine doğru çekti. (Kardeşi Harun): 'Ey annemin oğlu! Bu topluluk beni iyice zayıf görüp hırpaladı ve neredeyse beni öldüreceklerdi. Üzerime düşmanları güldürme ve beni zalimler topluluğu ile beraber tutma' dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz? Rabbinizin
emrin
i çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, milletine, kizgin ve uzgun olarak donunce «Benim arkamdan ne kotu olmussunuz! Rabbinizin
emrin
in cabucak gelmesini mi istiyorsunuz?» dedi, levhalari atti ve kardesinin basindan tutup kendine dogru cekti. Harun: «Ey annem oglu! Bu millet beni kucumsedi; az kalsin olduruyorlardi. Bana, dusmanlari sevindirecek sekilde davranma beni bu zalim milletle bir sayma» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa (Tûr Dağı'ndaki görevini tamamlayıp kavmine) öfkeli ve üzgün bir halele dönünce, (Harun'a): «Benden sonra yerime geçip ne kötü işler işlemişsin! Rabbimizin
emrin
i (size vereceği azabı) mı acele beklediniz ?» dedi ve elindeki (Tevrat âyetleri yazılı) Levhaları bırakıverdi de kardeşinin başından tutup kendine doğru çekmeğe başladı. Kardeşi ona : «Anamın oğlu I Doğrusu bu kavim beni küçümseyip hırpaladılar ve neredeyse beni öldürüyorlardı; artık sen de bana karşı düşmanları sevindirme ve bu zâ...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, milletine, kızgın ve üzgün olarak dönünce 'Benim arkamdan ne kötü olmuşsunuz! Rabbinizin
emrin
in çabucak gelmesini mi istiyorsunuz?' dedi, levhaları attı ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekti. Harun: 'Ey annem oğlu! Bu millet beni küçümsedi; az kalsın öldürüyorlardı. Bana, düşmanları sevindirecek şekilde davranma, beni bu zalim milletle bir sayma' dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine dönünce: «Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emrin
i (beklemeyip) acele mi ettiniz?» dedi. Tevrat levhalarını yere attı ve kardeşinin (Harun'un) başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): «Anam oğlu! Bu kavim beni cidden zayıf gördüler ve nerede ise beni öldüreceklerdi. Sen de düşmanları bana güldürme ve beni bu zalim kavimle beraber tutma!» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve hayal kırıklığına uğramış olarak halkına döndüğü zaman, 'Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız! Rabbinizin
emrin
e dayanamadınız mı,' dedi, levhaları yere attı, kardeşinin başını tutup kendine doğru çekti. (Kardeşi): 'Anamın oğlu, dedi, bu halk benim zayıflığımdan yararlandı, nerdeyse beni öldüreceklerdi. Üzerime vararak düşmanı güldürme, beni bu zalim halkla bir tutma.'...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Vaktâki Musâ kavmine gadabnâk, esefnâk, olarak döndü, bana arkamdan ne fena halef oldunuz? Rabbınızın
emrin
i ivdiniz mi? dedi ve elvahı bırakıverib kardeşini başından tuttu, kendine doğru çekiyordu, Anam oğlu, dedi: inan olsun bu kavm beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı, sen de benimle düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavm ile beraber tutma...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kızgın ve üzgün olarak kavmine döndüğü vakit: «Bana arkamdan ne kötü halef oldunuz. Rabbinizin
emrin
i beklemeyip acele mi ettiniz?» dedi ve levhaları bırakıp kardeşinin başından tuttu ve kendine doğru çekmeye başladı. Harun: «Anamın oğlu! İnan ki, bu adamlar beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. Sen de benimle düşmanları sevindirecek bir harekette bulunma ve beni bu zalim kavimle bir tutma.» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kavmine öfkeli, kederli döndüğü zaman dedi ki: «Size bırakdığım şu makaamımda arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emrin
i (beklemeyib) acele etdiniz ha»? (Tevrat) levhaları (nı) bırakıverib kardeşinin başından tutdu, onu kendine doğru çekiyordu. (Harun) «Anam oğlu», dedi, bu kavm (bu adamlar) beni cidden zaîf gördüler (hırpaladılar). Az kaldı ki beni öldüreceklerdi. Sen de bana düşmanları sevindirecek hareketde bulunma böyle. Beni zâlimler gürûhiyle beraber, tutma». ...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Böylece Mûsâ (Tûr dağından, onların yaptıklarından dolayı) kızgın ve üzgün olarak kavmine dönünce: 'Bana ardımdan ne kötü halef oldunuz! Rabbinizin
emrin
e(sabretmeden) acele mi ettiniz?' dedi. (Tevrât) levhaları(nı yere) bıraktı ve kardeşinin başından tuttu, onu kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi de:) '(Ey) anamın oğlu! Doğrusu (bu) kavim beni hırpaladı ve nerede ise beni öldürüyorlardı! Artık düşmanları bana güldürme ve beni (bu) zâlimler gürûhuyla berâber tutma!' dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa; kavmine kızgın ve üzgün dönünce; benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız? Rabbınızın
emrin
in çabucak gelmesini mi istediniz? dedi ve levhaları attı. Kardeşinin başından tutup kendisine doğru çekiyordu: Ey anamın oğlu, bu kavim beni gerçekten zayıf gördüler. Az kalsın öldürüyorlardı. Sen de bana düşmanları sevindirecek harekette bulunma ve beni zalimler güruhu ile bir tutma, dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Vaktâ ki, Mûsa kavmine gazaplı, pek kederli bir halde döndü, dedi ki: «Benden sonra bana ne kötü halef oldunuz! Rabbinizin
emrin
i acele mi ediverdiniz?» Ve levhaları bıraktı ve kardeşinin başından tutarak kendisine doğru çekiverdi. (Kardeşi de) Dedi ki: «Ey anamın oğlu! Bu kavim muhakkak ki beni zayıf saydılar ve az kaldı beni öldürüyorlardı. Artık benimle düşmanları sevindirme ve beni zalimler olan kavim ile beraber kılma.»...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kavmine öfkeli ve üzgün bir halde dönünce: “Ben sizi geride bırakıp gidince ne kötü olmuşsunuz. Rabbinizin
emrin
in çabucak gelmesini mi istiyorsunuz?” dedi. Elindeki Tevrat levhalarını bırakıverdi ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): “Anamın oğlu! Bunlar beni zayıf görüp hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. Bana düşmanları sevindirecek şekilde davranma. Beni bu zâlimler gürûhu ile bir tutma!” dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsâ pek öfkeli ve üzgün olarak halkına dönünce:"Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin
emrin
i çarçabuk terk mi ettiniz!" dedi ve... levhaları yere bırakıverdi. Kardeşini başından tutup, kendisine doğru çekmeye başladı. Harun ise ona: "Ey annemin oğlu!" dedi: "İnan ki bu millet beni fena halde hırpaladı, nerdeyse beni linç edip öldüreceklerdi. Ne olur, düşmanlarımı üstüme güldürme, beni bu zalim milletle bir tutma!"...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsâ, kavmine kızgın ve üzgün bir halde dönünce: "Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız? Rabbinizin
emrin
i (beklemeyip) acele mi ettiniz?" dedi, levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı. (Kardeşi): "Anamın oğlu, dedi, bu insanlar beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı. (Ne olur) düşmanları üstüme güldürme, beni bu zâlim kavimle beraber tutma!"...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: «Beni arkamdan, ne kötü temsil ettiniz. Rabbinizin
emrin
i çabuklaştırdınız, öyle mi?» dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) «Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)» dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kızgın ve üzgün şekilde kavmine dönünce, 'Benim arkamdan ne kötü şeyler yapmışsınız!' dedi. 'Rabbinizin
emrin
i beklemeyip de acele mi ettiniz?' Levhaları bıraktı, kardeşini başından tutup kendisine çekti. Harun, 'Ey anamın oğlu,' dedi. 'Bu millet beni zayıf buldu da sözümü dinlemedi. Az kalsın beni öldürüyorlardı. Bana kızıp da düşmanları sevindirme; beni zalimler güruhuyla bir tutma.'...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa, kızgın ve üzgün bir halde kavmine döndüğünde şöyle dedi: "Benden sonra arkamdan ne kötü şeyler yaptınız! Rabbinizin
emrin
i bekleyemediniz mi? Levhaları yere attı, kardeşinin başını tuttu, kendisine doğru çekiyordu. Kardeşi dedi ki: "Ey annem oğlu! Bu topluluk beni horlayıp hırpaladı. Nerdeyse canımı alıyorlardı. Bir de sen düşmanları bana güldürme. Beni şu zalim toplulukla bir tutma."...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte kavminden ehil ve güvenilir yetmiş erkeği, en hayırlılarını temsilci seçti. Onları şiddetli bir gürleme halinde âni bir sarsıntı yakalayınca Mûsâ: 'Ey Rabbim, sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradenin tecellisine uygun olsaydı, onları da, beni de, daha önce helâk ederdin. İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği günahlar yüzünden hepimizi mi helâk edeceksin? Bu yalnızca, senin imtihanındır. Bununla sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecell...
Əraf Suresi, 196. Ayet:
Benim velim, benim koruyucum, benim
emrin
de olduğum otorite, kitabı, Kur’ân’ı bölüm bölüm indiren Allah’tır. O, dindar, ahlâklı, hayır-hasenât sahibi, müslüman, sâlih kullarının velâyetini, idaresini, korumasını üzerine almıştır....
Ənfal Suresi, 40. Ayet:
İmandan yüz çevirirler, güç ve iktidarlarını kullanarak halkı istedikleri istikamette yönlendirmeye devam ederlerse, Allah’ın elinden kurtulamazlar. Biliniz ki, Allah sizin koruyucunuz,
emrin
de olduğunuz otoritedir. O ne güzel koruyucu, ne güzel otorite, ne güzel yardım edendir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafı) idiniz ve onlar (da) vadinin uzak tarafında (Mekke tarafı) idiler ve kervan, sizden daha aşağıda idi. Ve şâyet sözleşseydiniz, zaman konusunda mutlaka anlaşmazlığa düşerdiniz. Ve fakat yapılması gerekli olan bir işin (
emrin
) yapılması, Allah'ın vukua getirmesi; helâk olanın bir beyyineden helâk olması için yaşayanın bir beyyine üzerine yaşaması içindir. Ve muhakkak ki Allah, mutlaka işitendir, bilendir....
Ənfal Suresi, 44. Ayet:
Ve yapılması gerekli olan
emrin
yapılmasını, Allah'ın vukua getirmesi için karşılaştığınız zaman sizin gözlerinizde onları size az gösteriyordu. Ve onların gözlerinde de sizi azaltıyordu. Ve işler (emirler), Allah'a döndürülür....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
1.
kul
: de (ki)
2.
in kâne
: eğer oldu ise
3.
âbâu-kum
: babalarınız
4.
ve ebnâu-kum
: ve oğullarınız
<...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, Allah'tan ve O'nun resûlünden ve O'nun (Allah'ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık Allah,
emrin
i getirinceye kadar bekleyin. Ve Allah, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah
emrin
i getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah
emrin
i getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: 'Ana babalarınız, çocuklarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aileniz, kazandığınız paralar, bozuk gitmesinden korktuğunuz iş ve hoşlandığınız evler ALLAH ve elçisinden ve O'nun yolunda çaba göstermekten daha sevgili ise, ALLAH
emrin
i getirinceye kadar bekleyiniz.' ALLAH yoldan çıkmış toplumları doğruya iletmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki; «Eğer babalarınızı, evlâtlarınızı, kardeşlerinizi, eşlerinizi, hısım akrabanızı, kazandığınız malları, bozulmasından korktuğunuz ticareti ve hoşunuza giden evleri, konakları Allah'dan, Peygamber'den ve Allah yolunda cihad etmekten daha çok seviyorsanız Allah
emrin
i gerçekleştirinceye, yapacağını yapıncaya kadar bekleyiniz. Allah yoldan çıkmışlar güruhunu doğru yola iletmez.»...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: 'Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, zevceleriniz, kabîleniz, kazandığınız mallar, (iyi iken) durgunluğa uğramasından korktuğunuz ticâret ve hoşunuza giden meskenler size Allah’dan, Resûlünden ve O’nun yolunda cihâd etmekten daha sevgili ise, artık Allah (hakkınızda azab)
emrin
i getirinceye kadar bekleyin! Çünki Allah, fâsıklar topluluğunu (isyanlarındaki ısrarları sebebiyle) hidâyete erdirmez.'...
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah’tan ve Resulünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise... O halde Allah
emrin
i gönderinceye kadar bekleyin!Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar, düşmesinden korktuğunuz ticaret(iniz), hoşlandığınız konutlar, size Allah'tan, Elçisinden ve O'nun yolunda cihâdetmekten daha sevgili ise o halde Allâh
emrin
i getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz)! Allâh, yoldan çıkmış topluluğu (doğru) yola iletmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
De ki: "Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah'tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah,
emrin
i getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz."...
Tövbə Suresi, 38. Ayet:
Ey iman edenler, nerde kaldı müslümanlığınız! Niçin Allah’ın
emrin
den uzak durarak : 'Allah yolunda, İslâm uğrunda koşarak seferber olun' denilince yerinizde yurdunuzda çakılıp kaldınız, ağırlaştınız. Yoksa âhiretten, ebedî yurttan vazgeçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Dünya hayatının zevki, âhiret hayatının, ebedî yurttaki hayatın yanında lafı edilmeyecek bir değerdedir.'...
Tövbə Suresi, 51. Ayet:
'Allah’ın, bizim için yazıp takdir ettiğinden başka bir şey asla bizim başımıza gelmeyecek. O bizim mevlâmız, koruyucumuz,
emrin
de olduğumuz otoritedir. Mü’minler, Allah’a, sadece Allah’a dayanıp güvensinler.' de....
Tövbə Suresi, 76. Ayet:
Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın
emrin
den) yüz çevirerek sözlerinden döndüler....
Tövbə Suresi, 76. Ayet:
Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah'ın
emrin
den) yüz çevirerek sözlerinden döndüler....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir kısmı da, Allah’ın
emrin
e bırakılmışlardır. Bunlara ya azap eder ya da tövbelerini kabul eder. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir başka bölük de var ki işleri, Allah'ın
emrin
e kalmış; dilerse azaplandırır onları, dilerse tövbelerini kabûl eder ve Allah, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir gurup da Allah'ın
emrin
e bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir diğerleri de, Allah’ın
emrin
i, hükmünü beklemektedirler. Allah ya onları cezalandıracak veya tevbelerini, günah işlemekten vazgeçerek, kendisine itaate yönelişlerini kabul edecek. Allah her şeyi bilir, hikmet sahibi ve hükümrandır....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Sefere katılmayanlardan) diğer bir gurup da Allah'ın
emrin
e bırakılmışlardır. O, bunlara ya azap eder veya tevbelerini kabul eder. Allah çok bilendir, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bir takımı da Allahın
emrin
e geri bırakılmışlardır, ya kendilerini tazib eder veya tevbelerini kabul buyurur, Allah alîmdir, hakîmdir...
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Savaşa katılmayanlardan diğer bir kısmının affı da Allah'ın
emrin
i beklemek için geri bırakılmıştır. Ya kendilerini cezalandırır ya da tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir, hakîmdir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Savaşa gitmeyenlerden) diğer bir takımı da Allahın
emrin
e (intizaren) gecikdirilmişlerdir. O, bunları ya azaba uğratacak, yahud tevbelerini kabul edecekdir. Allah (onların hallerini) çok iyi bilen, (her şey'i) tam bir hikmetle yapandır. ...
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
(Savaşa gitmeyenlerin) diğer bir kısmı da Allah’ın
emrin
e bırakılmış kimselerdir; onlara ya azâb eder, ya da (hikmetine binâen, kendi lütfundan) tevbelerini kabûl eder. Çünki Allah, Alîm (onların kalbinde olanı hakkıyla bilen)dir, Hakîm (hükmettiği her işte hikmetli olan)dır....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bir kısmı da Allah'ın
emrin
e bırakılmışlardır; ya onlara azab eder veya tevbelerini kabul eder. Allah; Alim'dir, Hakim'dir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bazıları da Allah'ın
emrin
e bırakılmışlardır. Onlara ya azap eder, ya da tevbelerini kabul eder. Allah bilendir, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir kısmı da Allah’ın
emrin
e kalmıştır. Allah onlara ya azap eder; ya da tevbelerini kabul eder. O, alimdir, hakimdir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Sefere katılmayan bazı kişilerin akıbetleri de Allah’ın
emrin
e kalmıştır:Allah ister onları cezalandırır, ister merhamet eder. Allah alîmdir, hakîmdir (her şeyi bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Başka bir takımları da var ki Allâh'ın
emrin
e bırakılmışlardır. (Allâh) ya onlara azâbeder, ya da onları affeder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Diğer bazılarının da işi Allah'ın
emrin
e kalmıştır. Allah onları ister cezalandırır, ister tevbelerini kabul eder. Zira Allah herşeyi bilir, her işi hikmetle yapar....
Tövbə Suresi, 106. Ayet:
Bir kısmı da umutları Allah'ın
emrin
e bağlı, beklemektedir. Allah onlara ya azap edecektir ya tövbe edecektir. Allah, Alîm'dir, Hakîm'dir....
Tövbə Suresi, 120. Ayet:
Medîne’lilere ve civarlarındaki çöl bedevilerine, Rasûlüllah’ın
emrin
e aykırı hareket etmek (ve yaptığı savaştan geri kalmak) uygun olmadığı gibi, kendisinin bizzat katlandığı zahmetlere onların da katlanmaya rağbet etmemeleri yaraşmaz. Muhalefetin câiz olmayışının sebebi şudur: Çünkü onların, Allah yolunda çektikleri bir susuzluk, bir yorgunluk, bir açlık, kâfirleri kızdıracak bir yeri çiğnemeleri ve düşmana karşı bir muvaffakiyete erişmeleri yoktur ki, mukabilinde kendilerine sâlih bir amel ya...
Tövbə Suresi, 120. Ayet:
Medine halkına ve civardaki bedevilere, Resulullah'ın
emrin
e aykırı hareket etmek uygun olmadığı gibi, onun katlandığı zahmetlere öbürlerinin katlanmaya yanaşmamaları da yakışık almaz. Çünkü onların Allah yolunda çektikleri hiçbir susuzluk, hiçbir yorgunluk ve hiçbir açlık, ayrıca kâfirleri öfkelendirecek ayak bastıkları hiçbir yer veya düşmana karşı elde ettikleri hiçbir başarı yoktur ki, karşılığında kendilerine salih bir amel yazılmış olmasın. Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi ...
Yunus Suresi, 30. Ayet:
Orada herkes, geçmişte yaptıklarını karşısında bulur, amel defterinde teker teker okur. Gerçek Mevlâları, koruyucuları,
emrin
de oldukları otorite olan Allah’ın huzuruna götürülürler. Uydurmaya devam ettikleri bütün evham ve hayaller, yanlarından kaybolup gitmiştir....
Yunus Suresi, 35. Ayet:
De ki: Sizin ilah edindiklerinizden hak yolu gösterecek birisi var mı? De ki: Hakka eriştiren Allah'tır. O halde hakka eriştiren mi
emrin
e uymaya layıktır, yoksa kendisine göstermedikçe doğru yolu bulmayan mı? Size ne oluyor ki böylesine batıl bir şekilde hükmediyorsunuz?...
Yunus Suresi, 72. Ayet:
Eğer yüz çevirirseniz çevirin, ben de sizden bir ücret istemedim ya! Benim mükafatımı ancak Allah verir. Ve ben O'nun
emrin
e boyun eğen müslümanlardan olmakla emrolundum....
Yunus Suresi, 72. Ayet:
«Eğer (benim öğüdlerimden) yüz çeviriyorsanız ben sizden (bu hususda zâten) hiç bir mükâfat istemedim. Benim mükâfatım Allahdan başkasına âid değildir. Ben (Onun hükmüne boyun eğen,
emrin
e muhaalefet etmeyen, Ondan başkasından hiç bir ümîd beslemeyen) müslümanlardan olmamla emr olundum». ...
Yunus Suresi, 79. Ayet:
Firavun: "Ne kadar usta sihirbaz varsa, hepsini bana getirin!"
emrin
i verdi....
Hud Suresi, 43. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
se-âvî
: ben sığınacağım
3.
ilâ cebelin
: bir dağa
4.
ya'sımu-nî
: beni korur, koruyacak
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Nuh (A.S)'ın oğlu şöyle) dedi: “Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.” Nuh (A.S): “Bugün Allah'ın
emrin
den koruyan bir koruyucu yoktur. (Allah'ın) rahmet ettiği kimseler hariç.” dedi. Ve ikisinin arasına dalga(lar) girdi ve böylece boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, dağda bir yere sığınırım ben dedi. Nûh, bugün dedi Allah'ın acıdığı kişilerden başka onun
emrin
den kurtulacak yok ve derken aralarına bir dalgadır giriverdi ve o da boğulanlara katıldı....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): "Bugün Allah'ın
emrin
den (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur" dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: 'Bir dağa sığınacağım. O beni sudan korur' dedi. (Nuh): 'Bugün kendilerine rahmet ettiklerinin dışında Allah'ın
emrin
den kurtulacak yoktur' dedi. Bu sırada aralarına bir dalga girdi ve o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu) Dedi ki: "Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur." Dedi ki: "Bugün Allah'ın
emrin
den, esirgeyen olan (Allah)dan başka bir koruyucu yoktur." Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, (babasına) dedi ki: “- Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım.” Babası şöyle dedi: “- Bugün Allah’ın
emrin
den koruyacak yoktur. Meğer ki, Allah iman nasip etmekle rahmet buyursun.” Nihayet, ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, «ben az sonra bir dağa sığınırım, o beni sudan korur» dedi. Nûh ona: «Bugün Allah'ın
emrin
den koruyacak (hiçbir güc ve yardımcı) yoktur; ancak O'nun merhamet ettiği müstesna,» derken aralarına dal ga(lar) girdi ve o da boğulanlardan (biri) oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): «Bugün Allah'ın
emrin
den (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, ben: beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım dedi, bu gün, dedi: Allahın
emrin
den koruyacak yoktur, meğer ki o rahmet buyıra derken, dalga aralarına giriverdi, o da boğulanlardan oldu...
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: «Ben, beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım.» dedi. Nuh: «Bugün Allah'ın
emrin
den koruyacak yok; meğer ki O rahmet ede!» dedi, derken dalga aralarına giriverdi ve o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, dedi ki; «Ben, beni sudan koruyacak bir dağa çıkacağım». Nuh da «Bu gün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu
emrin
den koruyacak kimse yoktur.» dedi. Derken dalga aralarına giriverdi. O da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu «Beni sulardan koruyacak bir dağa sığınacağım» dedi. Nuh, ona «Bugün Allah'ın
emrin
den kurtaracak hiçbir güç yoktur, sadece O'nun esirgedikleri kurtulabilir» dedi. Tam bu sırada aralarına bir dalga girdi de Nuh'un oğlu boğulanların arasına katıldı....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O, dedi ki: «Bir dağa sığınırım, o beni sudan korur». (Nuh da şöyle) dedi: «Bu gün Allahın
emrin
den, esirgeyen kendinden başka, hiç bir koruyucu yokdur», ikisinin arasına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu. ...
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu yine de îmân etmekten kaçınarak:) 'Beni sudan muhâfaza edecek bir dağa sığınacağım' dedi. (Nûh:) 'Bugün (Allah’ın) merhamet ettiği kimse müstesnâ, Allah’ın
emrin
den (azâbından) koruyucu kimse yoktur!' dedi. Ve aralarına dalga girdi de (artık o)boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Dedi ki: «Ben bir dağa sığınacağım, beni sudan korur.» (Nûh da) Dedi ki: «Bugün Allah'ın
emrin
den koruyacak yoktur, O'nun rahmet ettiği müstesna.» Ve ikisinin arasına dalga giriverdi de o boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
Oğlu: “Dağa sığınırım, beni sudan kurtarır. ” dedi. Nuh: “Bugün Allah'ın
emrin
den, O'nun merhamet ettikleri dışında kurtulacak yoktur. ” dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O: "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınırım!" dedi. Nuh ise: "Bugün Allah’ın helâk
emrin
den koruyacak hiçbir kuvvet yoktur. Ancak O’nun merhamet ettiği kurtulur!" der demez, birden aralarına dalga girdi, ve oğlu boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu): "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım," dedi. (Nûh): "Bugün, Allâh'ın
emrin
den koruyacak hiçbir şey yoktur, ancak O'nun acıdığı (kurtulur)." dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
(Oğlu) Dedi ki: «Ben bir dağa sığınacağım, o beni sudan korur.» Dedi ki: «Bugün Allah'ın
emrin
den, esirgeyen olan (Allah) dan başka bir koruyucu yoktur.» Ve ikisinin arasına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu....
Hud Suresi, 43. Ayet:
O ise 'Bir dağa sığınırım, o beni sudan korur' diye cevap verdi. Nuh dedi ki: 'Bugün Allah'ın merhamet ettiklerinden başkasını Onun
emrin
den hiç kimse kurtaramaz.' Derken aralarına dalga girdi, o da boğulup gitti....
Hud Suresi, 59. Ayet:
Ve işte Ad kavmi, Rab'lerinin âyetlerini bilerek inkâr ettiler ve O'nun resûllerine asi oldular (isyan ettiler). Ve azgın zorbaların hepsinin
emrin
e tâbî oldular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler. O’nun peygamberlerine karşı geldiler ve inatçı her zorbanın
emrin
e uydular!...
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O'nun peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Ad (kavmi olayı buydu). . . Rablerinin (nefslerindeki) işaretlerini bile bile inkâr ettiler. . . O'nun Rasûllerine isyan ettiler. . . Her inatçı zorbanın
emrin
e tâbi oldular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte bu Ad halkı, Rabblerinin ayetlerini inkar etti, peygamberlerine karşı geldi ve her inatçı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler ve onun peygamberlerine isyan eylediler. Böylece başları bulunan, her inadcı zorbanın
emrin
e uydu gittiler....
Hud Suresi, 59. Ayet:
Iste bu, Rablerinin ayetlerini bile bile inkar eden, peygamberlerine kafa tutan ve her inatci zorbanin
emrin
e uyan Ad milletidir....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte bu Âd kavmi, Rablarının âyetlerini inatla inkâr ettiler, O'nun peygamberine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte bu, Rablerinin ayetlerini bile bile inkar eden, peygamberlerine kafa tutan ve her inatçı zorbanın
emrin
e uyan Ad milletidir....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd (kavmi). Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler; O'nun peygamberlerine âsi oldular ve inatçı her zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Ad (halkı) böyleydi. Rab'lerinin ayetlerini reddettiler, elçilerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın
emrin
i izlediler....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Ad kavmi, Rablerinin ayetlerini inkar ettiler, peygamberlerine isyan ettiler ve her inatçı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd kavmi buydu. Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler ve peygamberlerine isyan ettiler. Başa geçen her zorbanın
emrin
e uyup arkasından gittiler....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd (kavmi) Rablerinin âyetlerini bilerek inkâr ettiler, O’nun peygamberlerine âsî oldular ve her inadcı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
Ad da, Rabblarının ayetlerini bile bile inkar ettiler. Peygamberlerine isyan ettiler. Ve her inadçı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
Ve işte o da Âd'dır ki, Rablerinin âyetlerini inkar ettiler ve O'nun peygamberlerine âsi oldular ve herbir inatçı cebbârın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd kavmi! Rablerinin âyetlerini bile bile inkâr ettiler, O'nun peygamberlerine isyan ettiler ve her bir inatçı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd, Rabbinin ayetlerini bile bile inkar ettiler ve O’nun elçilerine isyan edip, her inatçı zorba
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte Âd (kavmi), Rablerinin âyetlerini inkâr ettiler, peygamberlerine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte bu Âd kavmi idi ki, Rablerinin âyetlerini inkâr eder, Onun peygamberlerine karşı gelir ve herbir inatçı zorbanın
emrin
e uyarlardı....
Hud Suresi, 59. Ayet:
İşte buydu Âd. Rablerinin ayetlerine kafa tuttular, O'nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın
emrin
e uydular....
Hud Suresi, 63. Ayet:
Ey soydaşlarım, baksanıza, eğer ben Rabbimden gelen açık bir belgeye dayanıyorsam, O bana kendi katından bir rahmet bağışladı ise,
emrin
e karşı geldiğim taktirde beni O'ndan kim kurtaracak? Sizin bana zararımı arttırmaktan başka hiç bir katkınız olamaz....
Hud Suresi, 73. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
e
: mı
3.
ta'cebîne
: şaşırıyorsun
4.
min emri allâhi
: Allah'ın
emrin
den (dolayı), Allah'ın ...
Hud Suresi, 73. Ayet:
(Melekler) dediler ki: “Allah'ın
emrin
e mi şaşırıyorsun? Ey ev halkı, Allah'ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize!” Muhakkak ki O, Hamîd (çok övülen, çok hamdedilen)dir, Mecîd'dir (şanı, yüce olan)....
Hud Suresi, 73. Ayet:
Melekler, “Allah’ın
emrin
e mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir.” dediler....
Hud Suresi, 73. Ayet:
(Melekler) dediler ki: Allah'ın
emrin
e şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur....
Hud Suresi, 73. Ayet:
Dediler ki: "Allah'ın
emrin
e mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecid'tir."...
Hud Suresi, 73. Ayet:
(Melekler ona) dediler ki: “- Sen Allah’ın
emrin
e mi şaşıyorsun? Allah’ın rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun, ehl-i beyt... Şüphe yok ki Allah nimet vermesiyle hamde lâyıktır, lütuf ve ihsanıyla yücedir.”...
Hud Suresi, 73. Ayet:
(Elçi melekler) ona : «Allah'ın
emrin
e mi şaşıyorsun ? Ey ev halkı, Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir. Şüphesiz ki Allah çok övülmeye lâyıktır ve O, çok yüce ve çok şanlıdır....
Hud Suresi, 73. Ayet:
(Melekler) dediler ki: Allah'ın
emrin
e şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur....
Hud Suresi, 73. Ayet:
Sen, dediler: Allahın
emrin
den taacüb mü ediyorsun? Allahın rahmeti ve berekâtı var üzerinizde ey ehli beyt! Şübhe yok ki o bir hamîddir mecîddir...
Hud Suresi, 73. Ayet:
Dediler: «Sen Allah'ın
emrin
e mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve berekâtı üzerinizdedir. Ey ev halkı! Muhakkak ki O, hamiddir (övülmeye lâyıktır), meciddir (cömertliği boldur).»...
Hud Suresi, 73. Ayet:
(Elçi melekler): «Allahın
emrin
e mi şaşıyorsun? Ey ehl-i beyt, Allahın rahmeti, bereketleri sizin üzerinizdedir. Şübhe yok ki, O, asıl hamde lâyık, hayr-u ihsanı çok olandır» dediler. ...
Hud Suresi, 73. Ayet:
Dediler ki: «Sen Allah'ın
emrin
den taaccüb eder misin? Ey ehl-i Beyt! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphe yok ki o hamîddir, mecîddir.»...
Hud Suresi, 73. Ayet:
Elçi melekler: "Sen, dediler, Allah’ın
emrin
e mi şaşırıyorsun? Ey ehl-i beyt! Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinize olsun. O gerçekten her türlü hamde lâyıktır, hayır ve ihsanı boldur."...
Hud Suresi, 73. Ayet:
Dediler ki: «Allah'ın
emrin
e mi şaşırıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı şüphesiz O, övülmeye layık olandır, Mecîd'tir.»...
Hud Suresi, 73. Ayet:
Dediler ki: "Allah'ın
emrin
e mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketleri üzerinizdedir ey ev halkı! O Hamîd'dir, Mecîd'dir."...
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un
emrin
e uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûcizelerimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Firavun’un
emrin
e uydular. Firavun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.)....
Hud Suresi, 96. Ayet:
And ollsun ki, biz Musa' yi da âyetlerimizle ve açık-sağlam belge ile Fir'avn'a ve onun (milletinin) ileri gelenlerine gönderdik. Bununla beraber onlar (o ileri gelenler) yine de Fir'avn'ın
emrin
e uydular. Oysa Fir'avn'ın emri doğru ve sıhhatli değildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Andolsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un
emrin
e uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Andolsun ki biz Musâyı da Fir'avna ve onun ileri gelenlerine mucizelerimizle ve apaçık bir hüccetle gönderdik de yine onlar Fir'avnın
emrin
e tâbi oldular. Halbuki Fir'avn'ın emri hiç de salâhiyyetli ve dürüst değildi. ...
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) And olsun ki Mûsâ’yı da mu'cizelerimizle ve apaçık bir delîl ile Fir'avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik; fakat (o kavim) Fir'avun’un
emrin
e uydular. Hâlbuki Fir'avun’un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir belge ile Firavun ve çevresine göndermiştik. Onlar, Firavun’un
emrin
e uydular; oysa Firavun’un buyruğu doğru yola çıkarmazdı....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Mûsâ’yı da âyetlerimizle ve özellikle pek âşikâr bir delil ile, Firavun’a ve ileri gelen yardımcılarına Peygamber olarak gönderdik. Ama adamlar tutup Firavun’un
emrin
e tâbi oldular. Oysa Firavun’un emri tutarlı ve doğru bir emir değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun ve onun kavminin ileri gelenlerine (Musa (A.S)'ı gönderdik (âyet-96). Fakat onlar, firavunun
emrin
e tâbî oldular. Ve firavunun emri (ise) irşad edici değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un
emrin
e uydular. Hâlbuki Firavun’un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve onun ileri gelenlerine. Fakat onlar Firavun'un
emrin
e uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun ve ileri gelen adamlarına. . . Onlar Firavun'un
emrin
e tâbi oldular. . . (Oysa) Firavun'un emri olgunluğu yansıtmıyordu....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un
emrin
e uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri doğruya götürücü (irşad edici) değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûcizelerimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Firavun’un
emrin
e uydular. Firavun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.)....
Hud Suresi, 97. Ayet:
And ollsun ki, biz Musa' yi da âyetlerimizle ve açık-sağlam belge ile Fir'avn'a ve onun (milletinin) ileri gelenlerine gönderdik. Bununla beraber onlar (o ileri gelenler) yine de Fir'avn'ın
emrin
e uydular. Oysa Fir'avn'ın emri doğru ve sıhhatli değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Andolsun ki Musa'yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un
emrin
e uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Fir'avne ve cem'ıyyetine de bunlar, Fir'avnin
emrin
e tabi' oldular, Fir'avn emri ise reşîd değildir...
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve onun ileri gelenlerine; onlar, Firavun'un
emrin
e uydular. Oysa Firavun'un emri akıllıca değildir....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve cemaatine. Bunlar Firavun'un
emrin
e uydular. Halbuki Firavun'un emri hak değildir....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Onu Firavun'a ve yandaşlarına gönderdik. Yândaşları Firavun'un
emrin
e uydular. Oysa Firavun'un emri doğruya iletici değildir....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Andolsun ki biz Musâyı da Fir'avna ve onun ileri gelenlerine mucizelerimizle ve apaçık bir hüccetle gönderdik de yine onlar Fir'avnın
emrin
e tâbi oldular. Halbuki Fir'avn'ın emri hiç de salâhiyyetli ve dürüst değildi. ...
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) And olsun ki Mûsâ’yı da mu'cizelerimizle ve apaçık bir delîl ile Fir'avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik; fakat (o kavim) Fir'avun’un
emrin
e uydular. Hâlbuki Fir'avun’un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Yine de onlar Firavun'un
emrin
e uydular. Oysa Firavun'un emri hiç de doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Fir'avun'a ve onun ileri gelenlerine. Onlar ise Fir'avun'un
emrin
e uydular. Halbuki, Fir'avun'un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve ileri gelenlerine. Onlar Firavun'un
emrin
e uydular. Oysa Firavun'un emri hiç de doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir belge ile Firavun ve çevresine göndermiştik. Onlar, Firavun’un
emrin
e uydular; oysa Firavun’un buyruğu doğru yola çıkarmazdı....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Mûsâ’yı da âyetlerimizle ve özellikle pek âşikâr bir delil ile, Firavun’a ve ileri gelen yardımcılarına Peygamber olarak gönderdik. Ama adamlar tutup Firavun’un
emrin
e tâbi oldular. Oysa Firavun’un emri tutarlı ve doğru bir emir değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve onun önde gelen çevresine. Onlar Firavun'un
emrin
e uymuşlardı. Oysa Firavun'un emri doğruya götürücü (irşad edici) değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
Firavun'a ve kodamanlarına. Ama onlar Firavun'un
emrin
e uydular. Oysaki, Firavun'un emri doğruya ve güzele ulaştırmıyordu....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
1.
ve kâle
: azap eder
2.
ellezî işterâ-hu
: kim, kimse
3.
min mısra
: Mısır'dan, Mısır'da
4.
li imre'eti-hi
: eşi...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan kişi, hanımına şöyle dedi: “Onun yerleşeceği yeri, özenle hazırla (ona karşı kerim ol). Belki bize faydası olur veya (belki de) onu evlât ediniriz.” Ve işte böylece ona hadîslerin (olayların, sözlerin) tevîlini (yorumunu) öğretelim diye Yusuf'u yeryüzünde yerleştirdik. Ve Allah,
emrin
de gâlip olandır. Ve lâkin insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: "Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz." İşte böylece (Mısır da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusufu o yere yerleştirdik. Allah,
emrin
i yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan kişi hanımına: 'Buna iyi bak! Olur ki bize yarar sağlar yahut kendisini evlat ediniriz' dedi. Böylece Yusuf'u (o) yere yerleştirdik ki, kendisine rüyaların yorumunu öğretelim. Allah
emrin
de galibdir (mutlak güç ve irade sahibidir), ancak insanların çoğu bilmez....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan bir Mısır'lı (aziz,) karısına: "Onun yerini üstün tut (ona güzel bak), umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz" dedi. Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah,
emrin
de galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır halkından Yûsuf’u satın alan (vezir), karısına şöyle dedi: “- Bunun yerini iyi yap, kendisine güzel bak, umulur ki, bize bir faydası dokunur, yahut onu evlâd ediniriz.” İşte, Yûsuf’u böylece Mısır memleketine yerleştirdik ve ona rüyaların tâbirini öğrettik. Allah,
emrin
de galibdir, (iradesi geri çevrilemez) fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı adam, karısına: «Buna iyi bakıp ikramda bulun. Umulur ki bize yararı dokunur veya oğul ediniriz.» İşte Yûsuf'u böylece (Mısır) toprağına yerleştirdik ve ona rüyaların yorumunu öğrettik. Allah kendi
emrin
de (mutlak) üstündür. Ne var ki, insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: «Ona değer ver ve güzel bak! Umulur ki bize faydası olur. Veya onu evlât ediniriz.» İşte böylece (Mısır'da adaletle hükmetmesi) ve kendisine (rüyadaki) olayların yorumunu öğretmemiz için Yusuf'u o yere yerleştirdik. Allah,
emrin
i yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısırdan onu satın alan ise haremine dedi ki: buna güzel bak, umulur ki bize faidesi olacaktır, yâhud evlâd ediniriz, bu suretle Yusüfü orada yerleştirdik; hem de ona hâdisatın mealini istihraca dair ılimler öğretelim diye, öyleya Allah,
emrin
e galibdir velâkin insanların ekserisi bilmezler...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: «Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz.» Yusuf'u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini de öğrettik. Allah
emrin
de galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan bir Mısırlı, karısına dedi ki: «Bunun makaamını (indimizde) şerefli tut. Umulur ki bize fâidesi olur. Yahud onu evlâd ediniriz», işte Yuusufu böylece arz (-ı Mısır) da yerleşdirdik ve ona rü'yâların ta'bîrini öğretdik. Allah
emrin
de (haakim ve) gaalibdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler. ...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısır’lı (vezir) ise, karısına: 'Onun makamını şerefli tut (ona iyi bak)! Olur ki bize faydası dokunur veya onu evlâd ediniriz' dedi. Böylece Yûsuf’u o yerde (Mısır’da) yerleştirdik (ki adâletle hükmetsin), bir de ona rüyâların ta'bîrini öğretelim(diye böyle yaptık). Allah ise,
emrin
de galibdir (dilediği herşeyi yapar); fakat insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, karısına dedi ki: Ona güzel bak, olur ki bize faydası dokunur veya onu evlad ediniriz. İşte böylece Yusuf'u Biz oraya yerleştirdik. Ve ona rüyaların yorumunu öğrettik. Ve Allah;
emrin
de galibdir. Fakat insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan kimse karısına dedi ki: “Ona güzel bak! Umulur ki bize faydası dokunur, ya da onu evlât ediniriz. ” İşte böylece biz Yusuf'u o yere yerleştirdik. Ona rüyâların yorumunu öğrettik. Allah
emrin
i yerine getirmeye kâdirdir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan bir Mısır'lı (aziz,) karısına: «Onun yerini üstün tut (ona güzel bak). Umulur ki bize bir yararı dokunur ya da onu evlat ediniriz.» dedi. Böylelikle biz, Yusuf'u yeryüzünde (Mısır'da) yerleşik kıldık. Ona sözlerin yorumundan (olan bir bilgiyi) öğrettik. Allah,
emrin
de galib olandır, ancak insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, karısına şöyle dedi: "Ona iyi bak, kendisine güzel bir yer hazırla. Bize yararı dokunabilir. Belki de evlat ediniriz onu." İşte bu şekilde biz Yûsuf'a yeryüzünde imkân verip o toprağa yerleştirdik ki, ona olayların/haberlerin yorumunu öğretelim. Allah, kendi
emrin
e Gâlib'dir/kendi
emrin
e hükmeder. Ama insanların çokları bilmiyorlar....
Yusif Suresi, 30. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
nisvetun
: kadınlar
3.
fî el medîneti
: şehirde
4.
emre'etu el azîzi
: azîzin (vezirin) ha...
Yusif Suresi, 30. Ayet:
Şehirdeki kadınlar: “Azîzin (vezirin) hanımı, onun (
emrin
de) olan (kölesi) genç delikanlıyı elde etmek istiyor. Aşk onun kalbine işlemiş. Biz, gerçekten onu apaçık bir sapıklıkta görüyoruz.” dedi(ler)....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf)
emrin
deki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri gelirler....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf)
emrin
deki gençlere dedi ki: Sermayelerini yüklerinin içine koyun. Olur ki ailelerine döndüklerinde bunun farkına varırlar da belki geri gelirler....
Yusif Suresi, 62. Ayet:
(Yusuf)
emrin
deki gençlere dedi ki: “Onların zâhire bedellerini yüklerinin içine koyun. Belki âilelerine döndüklerinde onu anlarlar da bir daha dönerler. ”...
Yusif Suresi, 68. Ayet:
Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan) girdiklerinde (onun
emrin
i yerine getirdiler. Fakat bu tedbir) Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya'kub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 68. Ayet:
Babalarının kendilerine emrettiği yerden (çeşitli kapılardan) girdiklerinde (onun
emrin
i yerine getirdiler. Fakat bu tedbir) Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı; ancak Ya'kub içindeki bir dileği açığa vurmuş oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bilmezler....
Yusif Suresi, 68. Ayet:
Babalarının kendilerine emrettiği şekilde ayrı ayrı kapılardan girerek onun
emrin
i yerine getirdiler. Ama bu tedbir, Allah’ın kendileri hakkındaki takdiri karşısında hiç bir fayda sağlamadı. Sadece Yâkub’un içindeki bir dileği açığa çıkarmış oldu. O, kendisine Biz öğrettiğimizden ötürü ilim sahibi idi. (Bunun içindir ki "Allah’tan gelecek takdiri önleyemem." demişti.) Fakat insanların çoğu bu gerçeği bilmezler....
Yusif Suresi, 101. Ayet:
'Rabbim, bana devletten saltanattan payımı verdin. Bana, meselelerin, olayların tahlilini, ilmî esaslara dayalı yorumunu, doğacak sonuçları hesap edebilmeyi, akıl yürütmeyi, rüyaların tâbirini öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaratan! Sen dünyada da âhirette, ebedi yurtta da benim velimsin, işlerimi havale ettiğim hâmimsin,
emrin
de olduğum otoritesin. İslâm’ı yaşayan müslüman olarak benim ruhumu alıp ölümümü gerçekleştir. Beni dindar, ahlâklı, hayır-hasenât sahibi mü’minler, sâlihler, peygamberler z...
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı
emrin
e boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Allah gökleri, görebildiğiniz direkler koymadan, denge ve çekim kanunu işleterek yükseltip tutan, bir de, Arş üzerinde, sınırsız kudret ve iktidar makamında hükümranlığını kuran, güneşi ve ayı
emrin
e, kurduğu düzene boyun eğdirendir. Her biri belirli vakte kadar yörüngesinde akıp gidiyor. Allah kâinat ve içindeki varlıklarla, dünya ve ötesi ile ilgili ilâhî planlamayı yapıp yürütüyor, hayatın devamını ve aslî düzeni sağlıyor. Birliğini ve kudretini gösteren âyetleri, delilleri ayrıntılarıyla açı...
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Allah, öyle bir kudrettir ki, gökleri, gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiş, sonra ARŞ üzerinde ilâhî saltanatını kurmuş ; Güneş ve Ay'ı (belli kanunlara bağlayıp)
emrin
e başeğdirmiştir —ki, bunlardan her biri belirlenmiş bir süreye kadar (kendi yörüngelerinde) hareketlerini sağlar—. İşi plânlı biçimde kusursuz yürütür ve âyetleri (varlığına delâlet eden belgeleri) bir bir açıklar; tâ ki, 'Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgi edinesiniz....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı
emrin
e boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Allah O'dur ki görüyorsunuz gökleri direksiz yükseltti, sonra Arş üzerine hükümranlığını kurdu, güneşi ve ayı
emrin
e boyun eğdirdi; herbiri belirli bir vakte kadar akıp gidiyor; herşeyi yönetiyor ve ayetleri açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza kesin olarak inanasınız....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Allah O'dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı
emrin
e boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Allah, o gördüğünüz gökleri direksiz yükselten, sonra arşa hükmeden, güneşi ve ayı da
emrin
e boyun eğdirendir. Herbiri belirli bir vakte kadar akıp gider. (O, her) işi idâre eder; âyetleri açıklar ki, Rabbinize kavuşacağınıza kat'î olarak inanasınız!...
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Allah O’dur ki gökleri, sizin de görüp durduğunuz gibi, direksiz yükseltti. Sonra da Arşının üstünde kuruldu. Güneşi ve Ay’ı hizmet etmeleri için sizin
emrin
ize verdi. Bunlardan her biri belirli bir vakte kadar dolaşmaktadır. Bütün işleri O yönetir. Âyetleri size açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza iman edesiniz....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
O Allah ki, gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz yükseltti, sonra da Arş üzerine kuruldu, Güneşi ve Ayı
emrin
e boyun eğdirdi. Onların hepsi de belirlenmiş bir vakte kadar akıp gitmektedir. O herşeyi yerli yerince tedbir ve idare eder; Rabbinize kavuşacağınızı kesin olarak bilmeniz için de âyetleri iyice açıklar....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
1.
lehu
: onun vardır
2.
muakkıbâtun
: takip edenler
3.
min beyni yedey-hi
: onun önünden (onun elleri arasından)
4.
ve min hal...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
Onları (o kavimdekileri), önünden ve arkasından (önden arkaya doğru uzanan) takip edenler (devrin imamlarını koruyan muhafız melekler) vardır. Allah'ın
emrin
den olup, onları korurlar. Muhakkak ki; Allah, onlar nefslerinde olan şeyi (hidayette kalma konusundaki niyetlerini) bozmadıkça, bir kavimde olan şeyi bozmaz (devrin imamının ruhunu başlarının üzerinden almaz). Ve Allah, bir kavme ceza vermeyi dilediği zaman, artık onu reddedecek (mani olacak kimse) yoktur. Ve onlar için, ondan başka koruyan...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
her biri için önünden ve arkasından ta'kıb eden Melâike vardır, onu Allahın
emrin
den dolayı gözetirler. Her halde Allah, bir kavme verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz, bir kavme de Allah, bir kötülük irade buyurdumu artık onun reddine çare bulunmaz, öyleya onlar için ondan başka bir vâli yok...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah'ın
emrin
den dolayı onu gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah'dan başka bir veli de bulunmaz....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
O insanın önünde ve ardında devamlı sûretle nöbetleşerek görevlendirilen melekler vardır. Bunlar, Allah’ın
emrin
den ötürü, onu koruyup kollarlar. Bir toplum kendinde olan durumu değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki, Allah da o toplumda olan hali değiştirmez. Allah bir toplum için de kötülük irade buyurdu mu, onu geri çevirecek kuvvet yoktur. Artık Allah’ın dışında onları himaye edecek kimse olamaz....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah'ın
emrin
e bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah'ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz....
Rəd Suresi, 18. Ayet:
Rab'lerine (Rabbinin
emrin
e) icabet edenler için en güzeli vardır. Ve O'na icabet etmeyenler, yeryüzünde olanların hepsi ve bir o kadarı daha onların olsa, onu mutlaka fidye olarak verirlerdi. İşte onlar; onlar için hesabın kötüsü var. Ve onların barınacağı yer, cehennem; ne kötü bir döşektir....
Rəd Suresi, 18. Ayet:
Rablerinin
emrin
e uyanlar için mükâfatın en güzeli vardır. Ona uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa, kurtulmak için hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte hesabın kötüsü bunlar içindir. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!...
Rəd Suresi, 18. Ayet:
İşte Rablerinin
emrin
e uyanlar için en güzel (mükâfat) vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!...
Rəd Suresi, 18. Ayet:
Dünyada Rablerinin
emrin
e itaat edenler için, ahirette (mükâfatın) daha güzeli var. Allah’ın
emrin
e itaat etmiyenler ise, arzda bulunan şeylerin hepsine bir o kadarı ile beraber sahip olsalar, (azabdan) kurtulmak için hepsini verirlerdi. İşte bunlar (var ya!) Hesabın kötüsü olanlar içindir. Sığınakları da cehennemdir, o ne fena yataktır! (*) Dikkat! (Secde) âyetidir....
Rəd Suresi, 18. Ayet:
İşte Rablerinin
emrin
e uyanlar için en güzel (mükâfat) vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!...
Rəd Suresi, 18. Ayet:
Rablarının
emrin
e icabet edenlere daha güzeli var, ona icabet etmiyenler ise Arzda bulunanın cemiisi bir misli de beraber kendilerinin olsa, hepsini fidyei necat olarak verirlerdi, işte onlar, hisabın kötüsü onlar içindir, me'vaları da Cehennemdir, ve o, ne fena yataktır...
Rəd Suresi, 18. Ayet:
Rablerinin
emrin
e uyanlara daha güzeli vardır. O'na uymayanlar ise, yeryüzünde olanların tamamı ve bunların bir katı da kendilerinin olsa, hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. işte onlar! Hesabın kötüsü onlar içindir; varacakları yer de cehennemdir; o ne kötü yataktır!...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu). Hayır,
emrin
tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkâr edenler, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur'an olsaydı (yine bu Kur'an olurdu) . Hayır,
emrin
tümü Allah'ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Küfre sapanlar, Allah'ın va'di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)...
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
1.
allâhu ellezî
: Allah, ki o
2.
halaka es semâvâti
: semaları yarattı
3.
ve el arda
: ve yeryüzü, arz
4.
ve enzele
<...
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Semaları ve arzı yaratan ve semadan suyu indiren, böylece onunla sizin için ürünlerden rızık çıkaran ve denizlerde emri ile akıp gitmesi için gemileri size musahhar kılan ve nehirleri de sizin
emrin
ize veren Allah'tır....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten yağmur indiren ve onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkaran, emri gereğince denizde yüzmek üzere gemileri
emrin
ize veren, nehirleri de hizmetinize sunandır....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
(O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri
emrin
ize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allah, gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip, onunla, rızık olarak size türlü meyvalar çıkaran, kurduğu düzeni, planı gereğince, denizde seyretmeleri için gemileri, filoları
emrin
ize âmâde kılan; faydalanmanız için nehirleri
emrin
e boyun eğdirendir....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
(O öyle lütufkâr) Allah'tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri
emrin
ize verdi; nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
ALLAH gökleri ve yeri yaratan, gökten bir su indirip sizin için çeşitli meyvelerden besinler çıkarandır. Koyduğu yasaya göre sizi denizde taşıması için gemileri
emrin
ize verdi. Aynı şekilde ırmakları da
emrin
ize verdi....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allah öyle bir Allah'tır ki; gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı; emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri
emrin
ize verdi, ırmakları da
emrin
ize verdi....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allah O (Rabbiniz)dir ki, gökleri ve yeri yarattı ve gökten bir su indirdi de onunla size rızık olmak üzere mahsûller çıkardı. Ve izni ile denizde akıp gitmesi için gemileri
emrin
ize itâat eder kıldı. Nehirleri de hizmetinize verdi....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Gökleri ve yeri yaratan, gökten suyu indirip onunla rızık olarak size türlü meyveler çıkaran Allah'tır. O'nun izniyle denizde yüzüp gitmeleri için gemileri
emrin
ize verdi, nehirleri de size musahhar kıldı....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Gökleri ve yeri yaratan, gökten indirdiği su ile rızık olarak ürünler çıkaran, emri ile denizde yüzmek üzere gemileri, nehirleri sizin
emrin
ize veren Allah’tır....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allâh O'dur ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi ve onunla size rızık olarak çeşitli meyvalar çıkardı. Buyruğuyla denizde akıp gitmesi için gemileri
emrin
ize verdi, ırmakları
emrin
ize verdi....
İbrahim Suresi, 32. Ayet:
Allah odur ki, gökleri ve yeri yarattı. Gökten bir su indirdi de onunla size rızık olarak türlü meyveler çıkardı. Emriyle denizde akıp gitmeleri için gemileri hizmetinize verdi. Irmakları da
emrin
ize verdi....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
O, âdetleri üzere hareket eden güneşi ve ayı sizin hizmetinize sunan, geceyi ve gündüzü sizin
emrin
ize verendir....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Güneşi ve ayı hareketlerinde sürekli
emrin
ize amade kılan, geceyi ve gündüzü de
emrin
ize amade kılandır....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin
emrin
ize verdi....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Güneşi ve ayı hareketlerinde sürekli
emrin
ize amade kılan, geceyi ve gündüzü de
emrin
ize amade kılandır....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Yörüngelerinde yürüyen Ay ve Güneşi de sizin
emrin
ize verdi. Geceyle gündüzü de sizin buyruğunuza verdi....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Sürekli olarak (seyir ve aydınlatma) görevlerini yapan güneşi ve ay'ı
emrin
ize verdi, geceyi ve gündüzü de
emrin
ize verdi....
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Güneşi ve ayı da hareketlerinde sürekli
emrin
ize amade kılan, geceyi ve gündüzü de
emrin
ize amade kılandır....
İbrahim Suresi, 37. Ayet:
'Rabbimiz! Doğrusu ben zürriyetimden bir kısmını (oğlum İsmâîl ile annesi Hâcer’i), senin Beyt-i Harâm’ının (Kâ'be’nin) yanında, ekinsiz bir vâdiye yerleştirdim; Rabbimiz! Namazı hakkıyla edâ etsinler (sana hakkıyla kulluk etsinler) diye (
emrin
üzere, böyle yaptım)! Artık (sen) insanlardan bir kısım gönülleri onlara meylettir ve onları mahsûllerden rızıklandır! Umulur ki şükrederler.'...
Hicr Suresi, 66. Ayet:
Ve onların “arkası kesilmiş (nesli tükenmiş)” olarak sabahlayacakları (helâk olup yok olacakları)
emrin
i, ona bildirdik....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
1.
yunezzilu
: indirir
2.
el melâikete
: melekler
3.
bi er rûhi
: ruh ile
4.
min emri-hi
: onun
emrin
den
...
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediği üzerine kişi “Benden başka ilâh yoktur.” tarzında uyarmaları için melekleri,
emrin
den ruh ile beraber indirir. Öyleyse Bana karşı takva sahibi olun (ruhunuzu ölmeden evvel Bana ulaştırın)....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Allah, “Benden başka ilâh yoktur. Öyle ise bana karşı gelmekten sakının” diye (insanları) uyarmaları için
emrin
i içeren vahiy ile melekleri kullarından dilediğine indirir....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediklerine, melekleri
emrin
den olan ruh ile indirir: Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup sakının, diye uyarın."...
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Allah kendi buyruğundan (haberli kılmak için) kullarından dilediğine melekleri ruh ile indirir de: «Benden başka hiçbir ilâh olmadığı ve benden korkup (kötülüklerden) sakınmaları hususunda uyarıda bulunun !» (
emrin
i verir)....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediğine, melekleri vahiyle indirerek,
emrin
i iletir: 'İnsanları uyarın: Benden başka tanrı yoktur ve beni dinleyin.'...
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediğine
emrin
den rûh ile Melâike indiriyor da buyuruyor ki: şu hakikati bildirin: benden başka ilâh yok, hemen bana korunun...
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediğine, kendi
emrin
i vahyile melekleri indiriyor ve: «Şu gerçeği bildirin ki, Benden başka ilah yoktur, o halde Benden korkun!» buyuruyor....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kendi
emrin
den ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur. Ancak benden korkun....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
O, kullarından dilediğine kendi
emrin
den melekleri ruh ile indirir ki; Ben'den başka tanrı yoktur, Ben'den sakının, diye uyarsınlar....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
O, kullarından dilediği üzerine kendi
emrin
de Ruh ile melekleri indirir ki, korkutunuz. Şüphe yok ki, Benden başka ilâh yoktur. Artık Benden korkunuz....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediğine kendi
emrin
den ruh ile melekleri indirir ve şunu bildirir: “İnsanları uyarın ki, benden başka ilâh yoktur, benden korkun. ”...
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Melekleri, kullarından dilediğine,
emrin
den olan ruh (vahy) ile indirir: "(İnsanları) Benden başka tanrı yoktur, benden korkun! diye uyarın!" (der)....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediklerine, melekleri
emrin
den olan ruh ile indirir: Benden başka ilah yoktur, şu halde benden korkup sakının, diye uyarıp korkutun.»...
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
O, insanları 'Benden başka tanrı yoktur; Bana karşı gelmekten sakının' diye uyarmaları için, kullarından dilediğine, meleklerini kendi
emrin
den olan ruh ile indirir....
Nəhl Suresi, 2. Ayet:
Kullarından dilediğine melekleri,
emrin
den olan ruh ile şöyle diyerek indirir: "Gerçek şu: Benden başka ilah yok, o halde benden sakının!"...
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
1.
ve sehhara lekum
: ve sizin
emrin
ize verdi
2.
el leyle
: gece
3.
ve en nehâre
: ve gündüz
4.
ve eş şemse
: ve g...
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Ve gece ve gündüz, Güneş ve Ay ve yıldızları sizin
emrin
ize verdi. Onlar, O'nun (Allahû Tealâ'nın) emri ile size musahhar (
emrin
ize amade, hazır) kılındılar. Muhakkak ki bunda, akıl eden bir kavim için, elbette âyetler (deliller) vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da O'nun
emrin
e boyun eğmiş durumdadırlar. Şüphesiz bunda akıl eden topluluk için ibretler vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin
emrin
ize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı, sizin hizmetinize O bağladı. Bütün yıldızlar da O’nun
emrin
e bağlıdırlar. Elbette bunların her birinde aklını başına alıp düşünen bir topluluk için, bir çok alâmetler var (ki, Allah’ın azamet ve birliğine delâlet ederler)....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Hem sizin için geceyi ve gündüzü ve Şems-ü Kameri teshır buyurdu, bütün yıldızlar da onun
emrin
e müsahhardırlar, elbette bunda aklı olan bir kavm için âyetler var...
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Yine geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da onun
emrin
e boyun eğmiştir. Elbette bunda aklı olan bir topluluk için ibretler vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O'nun
emrin
e boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı siz (in hizmetiniz) e O raam etdi. Yıldızlar da Onun
emrin
e boyun eğmişlerdir. Bunların her birinde aklını kullanacak bir zümre için elbette âyetler vardır. ...
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
(O,) geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da O’nun
emrin
e boyun eğdirilmişlerdir. Şübhe yok ki bunda, akıl erdirecek bir topluluk için nice deliller vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı sizin istifadenize vermiştir. Yıldızlar da O’nun
emrin
e boyun eğmiştir. Bunların her birinde aklını kullanan bir toplum için ayetler vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin
emrin
ize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır....
Nəhl Suresi, 12. Ayet:
Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin
emrin
ize vermiştir. Yıldızlar da O'nun emriyle bir hizmete boyun eğmiştir. Bütün bunlarda, aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ibretler vardır....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
1.
ve huve
: ve o
2.
ellezî
: ki o
3.
sahhare
:
emrin
ize verdi
4.
el bahre
: deniz
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Ondan taze et yemeniz için, denizi
emrin
ize veren, O'dur. Ondan süs eşyası çıkarırsınız, onu takarsınız. Ve onun içinde, suları yararak giden gemileri görürsünüz. Ve (bunlar), O'nun fazlından istemeniz içindir. Ve böylece şükredersiniz....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi
emrin
ize veren O'dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Denizi de sizin
emrin
ize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi
emrin
ize veren O'dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) onun lütfunu aramanız ve nimetine şükretmeniz içindir....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
O ki denizi
emrin
ize sunmuştur; ondan taze et yersiniz, ondan giyim ve takı için süsler çıkarırsınız. Gemilerin denizi yara yara akıp gittiğini görürsünüz. Böylece O'nun lütfunu ararsınız ve belki ona şükredersiniz....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Yine taze bir et yiyesiniz ve içinden giyeceğiniz zinet eşyasını çıkarasınız diye, denizi
emrin
ize veren O'dur. Gemilerin denizde suları yara yara akıp gittiklerini görürsün ve bu da lütfundan payınızı aramanız içindir, ola ki şükredersiniz....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi
emrin
ize veren Allah'tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Denizi de sizin
emrin
ize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Denizi de sizin
emrin
ize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir....
Nəhl Suresi, 14. Ayet:
Ve O'dur ki, içinden taze bir et yemeniz ve kuşanacağınız bir süs çıkarmanız için denizi
emrin
ize vermiştir. Gemileri onda yara yara gider görürsün. Böyle yapmıştır ki, O'nun kereminden nasip arayasınız ve şükredebilesiniz....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Onlar sadece meleklerin gelmesini mi yoksa Rabbinin
emrin
in gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Ve Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar, kendi nefslerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(O kâfirler) kendilerine ancak meleklerin veya senin Rabbinin helâk
emrin
in gelmesini bekliyorlar. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Kâfirler, meleklerin gelip çatmasından, yahut Rabbinin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi beklerler? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı ve onlara Allah zulmetmedi, fakat onlar, kendi kendilerine zulmettiler....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(Kâfirler) kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Onlar kendilerine meleklerin gelmesinden yahut Rabbinin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi gözlüyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi ancak onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(Küfre sapanlar) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi gözlüyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Şu kâfirler, ancak kendilerine, ruhlarını alacak o meleklerin gelmesini veya Rabbinin azap
emrin
in (kıyametin) gelip çatmasını beklerler. Bunların işlediği küfür gibi, kendilerinden önce gelen ümmetler de işledi. (Kendilerini helâk etmekle) Allah onlara zulüm yapmadı; fakat onlar (küfretmekle) kendi nefislerine zulmetmişlerdi....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(Kâfirler) kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rablerinin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin
emrin
in gelmesini mi bekliyorlar? Kendilerinden öncekiler de aynı şekilde davranmışlardı. Onlara ALLAH zulmetmedi, onlar kendi kendilerine zulmettiler....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
O kafirler, sadece kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin
emrin
in gelmesini beklerler, onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab
emrin
in (kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(Kâfirler) kendilerine (ölüm) meleklerin(in) gelmesinden veya Rabbinin (azab)
emrin
in gelivermesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Hâlbuki Allah onlara zulmetmedi; fakat onlar (helâklerine sebebiyet verecek işleri yapmakla) kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Onlar, kendilerine meleklerin veya Rabbının
emrin
in gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(O münkirler) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi beklerler? Onlardan evvelkiler de öylece yapmışlardı ve onlara Allah zulmetmedi, velâkin onlar kendi nefislerine zulmeder oldular....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin
emrin
in gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de aynı şeyi yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Onlar, kendilerine meleklerin veya Rabbinin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı. Onlara Allah zulmetmedi. Onlar, kendi kendilerine zulmettiler....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(33-34) Dini inkâr edenler ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin azap
emrin
in gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah zulmetmedi onlara, kendi canlarına zulmediyordu onlar! Kendilerini buldu, yaptıkları kötü işler. Sarıp kuşatıverdi onları alay ettikleri şeyler....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(İnkâr edenler) İlle kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin (azâb)
emrin
in gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allâh onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
(Küfre sapanlar) Kendilerine meleklerin gelmesinden veya Rabbinin
emrin
in gelmesinden başka bir şey mi gözlüyorlar? Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Allah'ın
emrin
in gelmesini mi? Onlardan öncekiler de aynen böyle yapmışlardı. Allah onlara zulüm etmemişti. Tam aksine, onlar kendi kendilerine zulüm ediyorlardı....
Nəhl Suresi, 34. Ayet:
(33-34) Dini inkâr edenler ille kendilerine meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin azap
emrin
in gelmesini mi bekliyorlar? Onlardan öncekiler de böyle yaptılar. Allah zulmetmedi onlara, kendi canlarına zulmediyordu onlar! Kendilerini buldu, yaptıkları kötü işler. Sarıp kuşatıverdi onları alay ettikleri şeyler....
Nəhl Suresi, 35. Ayet:
Şirk koşanlar: “Eğer Allah dileseydi, biz O'ndan başka bir şeye kul olmazdık. Ve babalarımız da (kul) olmazdı. Ve O'ndan (O'nun
emrin
den) başka bir şeyi haram kılmazdık.” dediler. Onlardan öncekiler de böyle yaptı. Artık resûllerin üzerinde apaçık tebliğden başka (bir sorumluluk) var mı?...
Nəhl Suresi, 50. Ayet:
Onlar, onların üstlerindeki (
emrin
de oldukları) Rab'lerinden korkarlar. Ve emrolundukları şeyleri yaparlar....
Nəhl Suresi, 69. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
kulî
: yeyin
3.
min kulli es semerâti
: meyvelerin, ürünlerin, çiçeklerin hepsinden
4.
feslukî (fe uslukî)<...
Nəhl Suresi, 69. Ayet:
Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin sana has kıldığı (şaşırmayacağın) yaylım yollarına çık.” O arıların karınlarından renkleri muhtelif bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Doğrusu bunda da düşünecek bir topluluk için (Allah’ın hikmet ve
emrin
e delâlet eden) büyük bir alâmet var....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Gökyüzünde Allah’ın
emrin
e boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları gökte ancak Allah tutar. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için ibretler vardır....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Gökyüzünün boşluğunda Allah'ın
emrin
e boyun eğdirilerek uçuşan kuşları görmediler mi? Onları boşlukta tutan Allah'tır ancak. Şüphesiz, bunda iman edecek bir topluluk için birçok deliller vardır....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Göğün boşluğunda Allah'ın
emrin
e boyun eğdirilerek uçuşan kuşlara bakmadılar mı? Onları orada Allah'tan başkası tutamaz. Şüphesiz bunda inanan bir toplum için âyetler (ibretler) vardır....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Göğün boşluğunda O'nun
emrin
e boyun eğdirilmiş olan kuşları görmüyorlar mı? Onları havada tutan Allah'tan başkası değildir. Şüphesiz ki bunda inanan bir topluluk için âyetler (ibretler) vardır....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Gök boşluğunda, Allah’ın
emrin
e boyun eğen kuşları görmüyorlar mı? Onları, Allah’tan başka kimse tutmuyor. İşte bunda da iman eden bir toplum için belgeler vardır....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Gökyüzünün genişliğinde Allah’ın
emrin
e râm olarak uçan kuşları görmezler mi?Bunları orada Allah’tan başkası tutmuyor. Elbette bunda iman edecek kimseler için çok deliller, çok işaretler vardır....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Göğün boşluğunda, O'nun
emrin
e boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah'tan başka tutan yoktur. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için âyetler (Allâh'ın büyüklüğüne işâretler) vardır....
Nəhl Suresi, 79. Ayet:
Gökyüzünün boşluğunda Allah'ın
emrin
e uyarak uçan kuşları görmediler mi? Onları havada tutan Allah'tan başkası değildir. İman eden bir topluluk için bunda âyetler vardır....
İsra Suresi, 52. Ayet:
Allah’ın sizi (kabirlerinizden) çağıracağı, sizin de O’na hamd ederek
emrin
e hemen uyacağınız ve (kabirlerinizde) pek az kaldığınızı sanacağınız günü hatırla!...
İsra Suresi, 52. Ayet:
(Allah, kıyamette hesaba çekmek için) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun
emrin
e koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde, pek az bir müddet kaldınız.”...
İsra Suresi, 52. Ayet:
(Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun
emrin
e koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız....
İsra Suresi, 52. Ayet:
(Allah) sizi çağıracağı gün hemen (kabirlerinizden kalkıb) Onun
emrin
e icabet edeceksiniz ve sanacaksınız ki (kabirlerinizde) ancak pek az bir müddet kalmışsınızdır. ...
İsra Suresi, 52. Ayet:
O gün ki, sizi çağıracaktır, siz de hemen O'nun
emrin
e bitta'zim icabet edeceksiniz ve (kabirlerinizde) pek az bir müddet kalmış olduğunuzu sanacaksınız....
İsra Suresi, 85. Ayet:
1.
ve yes'elûne-ke
: ve sana sorarlar
2.
anir rûhı (an er rûhi)
: ruhtan
3.
kulir rûhu (kul er rûhu)
: de ki ruh
4.
min emri ra...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: “Ruh, Rabbimin
emrin
dendir.” Ve size, (ruha ait) ilimden sadece az bir şey verildi....
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin
emrin
dendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir....
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhtan soruyorlar. De ki: 'Ruh Rabbimin
emrin
dendir. Size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.'...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruh'tan sorarlar; de ki: "Ruh, Rabbimin
emrin
dendir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir."...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhun ne oldugunu soruyorlar, de ki: «Ruh, Rabbimin
emrin
den ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmistir.»...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhtan soruyorlar, de ki: Ruh Rabbimin
emrin
dendir. Size ilimden az bir şey verilmiştir....
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhun ne olduğunu soruyorlar, de ki: 'Ruh, Rabbimin
emrin
den ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir.'...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruh hakkında soru sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin
emrin
dendir. Size ancak az bir bilgi verilmiştir....
İsra Suresi, 85. Ayet:
Bir de sana ruhtan soruyorlar, de ki: ruh rabbımın
emrin
dendir ve size ılimden ancak az bir şey verilmiştir...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Bir de sana ruhtan soruyorlar. De ki: «Ruh Rabbimin
emrin
dendir. Size ise pek az bilgi verilmiştir.»...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Hem sana ruhdan soruyorlar. De ki: 'Ruh Rabbimin
emrin
dendir; size ise ilimden ancak pek az bir şey verilmiştir.'...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhdan sorarlar. De ki: Ruh, Rabbımın
emrin
dedir. Ve size bilgiden ancak, çok azı verilmiştir....
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhtan sual ederler. De ki: «Ruh Rabbimin
emrin
dendir. Size ise ilimden ancak az birşey verilmiştir.»...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Resülüm! Sana ruhtan sorarlar. Onlara de ki: “Ruh Rabbimin
emrin
dendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir. ”...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhtan soruyorlar. De ki: -Ruh, Rabbimin
emrin
dendir. Onun hakkında size çok az bilgi verilmiştir....
İsra Suresi, 85. Ayet:
Bir de sana "rûh" hakkında soru sorarlar. De ki: "Rûh Rabbimin
emrin
dedir, O’nun bileceği işlerdendir. Size sadece az bir ilim verilmiştir."...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhtan sorarlar. De ki: "Ruh, Rabbimin
emrin
dendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir."...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruh'tan sorarlar; de ki: «Ruh, Rabbimin
emrin
dedir, size ilimden yalnızca az bir şey verilmiştir.»...
İsra Suresi, 85. Ayet:
Sana ruhtan soruyorlar. De ki: Ruh Rabbimin
emrin
dendir. Bu konuda size pek az bilgi verilmiştir....
İsra Suresi, 85. Ayet:
Ve sana ruhtan sorarlar. De ki: "Ruh, Rabbimin
emrin
dendir. Ve size, ilimden sadece az bir şey verilmiştir."...
Kəhf Suresi, 10. Ayet:
İz evel fityetu ilel kehfi fe kâlû rabbenâ âtinâ min ledunke rahmeten ve heyyi' lenâ min
emrin
â reşedâ(reşeden)....
Kəhf Suresi, 16. Ayet:
1.
ve izi'tezeltumû-hum
(i'tezele)
: ve onlardan ayrıldığınız zaman
: (ayrıldı)
2.
ve mâ ya'budûne
: ve kul olduğunuz şeyler
3.
illâllâhe (illâ allâhe)
: Allah'tan başka
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, insanları onların hallerine muttali kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyametin vukuunda hiç şüphe olmadığını bilsinler. Çünkü (daha önce, dirilmenin ruh ve cesedle veya yalnız ruhla olacağı hususunda) dinlerinin
emrin
i aralarında tartışıyorlardı. (Allah, mağaradaki bu yiğitleri öldürünce, kâfirler) şöyle dediler: “- Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onların hallerini daha iyi bilir.” Sözlerinde üstün gelen müminler: “- Mutlaka yanlarında bir...
Kəhf Suresi, 26. Ayet:
'Ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Göklerdeki ve yerdeki bilinmeyenlerin bilgisi Allah’a aittir. O ne güzel görür. O ne mükemmel işitir. Onların onun dışında, kulları durumundakilerden,
emrin
de oldukları bir otoriteleri, yardım eden bir dostu, koruyucusu da yoktur. O kendi hükümranlığına, otoritesine, yargı ve icra yetkisine, hikmetine kimseyi ortak etmez.' de....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
1.
ve iz
: ve olmuştu
2.
kulnâ
: biz dedik
3.
li el melâiketi
: meleklere
4.
uscudû
: secde edin
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Ve meleklere, “Âdem'e secde edin.” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O cinlerdendi. Böylece Rabbinin
emrin
i (yapmayarak) fıska düştü. Hâlâ onu ve onun zürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız (olduğu halde), Benim yerime dostlar mı ediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü bir bedel (cehennem)....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
An o zamânı hani biz meleklere, secde edin Âdem'e demiştik de İblis'ten başka hepsi secde etmişti, o, cin cinsindendi de Rabbinin
emrin
den çıkmıştı. Beni bırakıp da onu ve soyunu, dost mu ediniyorsunuz, halbuki onlar, size düşmandır; Allah'ı bırakıp Şeytanı dost edinmek, zâlimler için ne de kötü bir değişme muâmelesidir bu....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin
emrin
den dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Meleklere: 'Adem'e secde edin' dediğimizde İblis dışında hepsi secde etti. O cinlerdendi, Rabbinin
emrin
den çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onu ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. Bu zalimler için ne kötü bir değişmedir....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin
emrin
den dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Yine hatırla o vakti ki, biz meleklere: “- Âdem için secde edin.” Demiştik de hemen secde etiler; yalnız İblis, cinden idi de Rabbinin
emrin
den çıktı. Şimdi (ey insanoğulları), beni bırakıp da İblis’i ve ona bağlıları kendinize dostlar edinir misiniz ki, onların hepsi size düşmandır. (Bunu yapmak), zalimler için ne fena bir değişmedir!......
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani biz meleklere: Âdem'e secde edin, demiştik; İblis hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi; Rabbinin
emrin
den dışarı çıktı. Şimdi siz, beni bırakıp da onu ve onun soyunu mu dost ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne fena bir değişmedir!...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Meleklere, 'Adem'e secde edin!,' dediğimiz zaman hepsi secde ettiler; yalnız İblis hariç. Rabb'inin
emrin
e karşı geldiği için cinlerden oldu. Beni bırakıp onu ve soyunu mu dostlar ediniyorsunuz? Oysa onlar, sizin düşmanlarınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Yine düşün o vakıt ki Melâikeye Âdem için secde edin demiştik hemen secde ettiler, ancak İblis, Cinden idi de Rabbının
emrin
den çıktı, ya şimdi siz beni bırakıp da onu ve zürriyyetini kendinize evliya mı ittihaz ediyorsunuz onlar size öyle düşman iken? zalimler için ne fena bedel...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: «Âdem'e secde edin!» demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin
emrin
den dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis'i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani biz meleklere: «Âdem için secde edin» demişdik de İblîsden başkası hemen secde etmişlerdi. O ise, cinden olduğu için, Rabbinin
emrin
den dışarı çıkmışdı. Şimdi siz beni bırakıb da onu ve onun neslini (avenesini), hepsi sizin düşmanınız olduğu halde, dostlar edinir misiniz? Zaalimler için ne kötü trampadır (bu)! ...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani meleklere: 'Âdeme secde edin!' demiştik; İblis hâriç, hemen secde ettiler.(O,) cinlerden idi de Rabbinin
emrin
den çıktı. Şimdi beni bırakıp da onu ve zürriyetini(kendinize) dostlar mı ediniyorsunuz? Hâlbuki onlar size düşmandır. Zâlimler için (bu) ne kötü bir değişmedir....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani meleklere; Adem'e secde edin, demiştik de İblis'ten başka hepsi secde etmişti. O ise, cinnlerden olduğu için Rabbının
emrin
den dışarı çıkmıştı. Şimdi siz, beni bırakıp da size düşman olan, onu ve soyunu mu dost ediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü bedeldir bu....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Ve yâd et o zamanı ki, meleklere, «Âdem'e secde ediniz.» demiştik te, onlar da hemen secde etmişlerdi, İblis müstesna; cin tâifesinden idi. Rabbinin
emrin
den çıkıverdi. Şimdi Benden gayrı onu ve onun zürriyetini dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin için bir düşmandır. Zalimler için ne fena bir bedel....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani biz meleklere: “Âdem'e secde edin!” demiştik. İblis hariç olmak üzere hepsi secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin
emrin
den dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da onu ve onun soyunu dost mu ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne kötü bir değişmedir!...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani meleklere: -Adem için secde edin, demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. O, cinlerden olduğu için Rabbinin
emrin
den dışarı çıktı. O halde siz, onlar sizin düşmanınız olmasına rağmen, benim dışımda onu ve soyunu kendinize dost mu ediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü bir bedel!...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani bir zaman Biz meleklere: "Âdem’e secde edin!" deyince, onlar da derhal secdeye kapanmışlardı. Ne var ki İblis eğilmemişti. O cinlerden idi. Rabbinin
emrin
in dışına çıktı. Ey Âdem’in evlatları!Onlar size düşman oldukları halde, siz kalkıp Benden ayrı olarak onu ve onun evlatlarını mı dost ediniyorsunuz?Zalimler için ne fena bir bedel! Ne zararlı bir takas!...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin
emrin
den dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir....
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani Rabbin meleklere 'Âdem'e secde edin' demişti de, İblis hariç hepsi secde etmişti. O ise cinlerden idi ve Rabbinin
emrin
den çıkmıştı. Şimdi siz, Beni bırakıp da, düşmanınız oldukları halde onu ve soyunu mu dost edineceksiniz? Zalimler için ne kötü bir takastır bu!...
Kəhf Suresi, 50. Ayet:
Hani, biz meleklere "Âdem'e secde edin" demiştik de İblis dışında hepsi secde etmişti. İblis, cinlerdendi. Kendi Rabbinin
emrin
e ters düştü. Şimdi siz, benim beri yanımdan, onu ve onun soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Hem de onlar sizin düşmanınızken. Zalimler için ne kötü bir değiştirmedir bu!...
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin
emrin
e de karşı gelmem....
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
Musa: İnşaallah, dedi, sen beni sabreder bulacaksın. Senin
emrin
e de karşı gelmem....
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
İnşaallah dedi: beni sabırlı bulacaksın ve senin hiç bir
emrin
e âsı olmam...
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
Musa: “İnşaallah beni sabırlı bulursun.
Emrin
e karşı gelmem. ” dedi....
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
-İnşallah, benim sabırlı olduğumu göreceksin ve senin
emrin
e karşı gelmeyeceğim, dedi....
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
"İnşaallah" dedi Mûsâ, "beni sabırlı bulacaksın ve senin hiç bir
emrin
e karşı koymayacağım."...
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
(Mûsâ): "İnşâallah, dedi, beni sabredici bulursun, senin
emrin
e karşı gelmem."...
Kəhf Suresi, 69. Ayet:
Musa, 'İnşaallah sen beni sabredici bulacaksın,' dedi. 'Senin hiçbir
emrin
e karşı gelmeyeceğim.'...
Kəhf Suresi, 88. Ayet:
Ve emmâ men âmene ve amile sâlihan fe lehu cezâenil husnâ ve se nekûlu lehu min
emrin
â yusrâ(yusren). ...
Məryəm Suresi, 22. Ayet:
Meryem 'ol'
emrin
in sonucu olarak ona hamile kaldı. Bunun üzerine, o haliyle dağın arkasına uzak bir yere çekildi....
Məryəm Suresi, 39. Ayet:
Ve
emrin
yerine getirileceği hasret günüyle onları uyar. Ve onlar, gaflet içindeler ve onlar, mü'min değillerdir....
Məryəm Suresi, 39. Ayet:
Ve onları hasret günü ile, her
emrin
bitirilmiş olduğu vakit ile korkut. Onlar ise gaflettedirler ve onlar imân etmezler....
Məryəm Suresi, 64. Ayet:
Biz sadece Rabbinin
emrin
i indiririz/biz ancak Rabbinin emriyle ineriz. Önümüzdeki, arkamızdaki ve bunlar arasındaki herşey O'nundur. Rabbin asla unutkan değildir....
Taha Suresi, 121. Ayet:
İkisi de o ağacın meyvesından yediler de avret yerlerini gördüler ve cennetteki ağaçların yapraklarıyla avret yerlerini örtmeye koyuldular ve Âdem, Rabbinin
emrin
e karşı geldi de umduğundan mahrûm oldu....
Taha Suresi, 121. Ayet:
Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin
emrin
den çıktı da şaşırdı....
Taha Suresi, 121. Ayet:
Böylece ikisi de o ağacın meyvasından yediler. Meyvayı tadar tatmaz ayıp yerlerinin farkına vardılar. Bunun üzerine cennetteki ağaçların yaprakları ile örtünmeye koyuldular. Adem Rabb'inin
emrin
e karşı geldi ve yoldan çıktı....
Ənbiya Suresi, 27. Ayet:
Onların sözleri, hep onun
emrin
e uygundur ve onlar, dâimâ onun
emrin
i yerine getirirler....
Ənbiya Suresi, 73. Ayet:
Ve cealnâhum eimmeten yehdûne bi
emrin
â ve evhaynâ ileyhim fi’lel hayrâti ve ikâmes salâti ve îtâez zekâh(zekâti), ve kânû lenâ âbidîn(âbidîne). ...
Ənbiya Suresi, 74. Ayet:
Biz, Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın
emrin
den çıkan kimseler) idiler....
Ənbiya Suresi, 79. Ayet:
1.
fe
: böylece, artık
2.
fehhemnâ-hâ
(fehime)
: biz bunu, ona anlattık, öğrettik (anlamasını sağladık)
: (anladı)
3.
suleymâne
: Süleyman
4.
Ənbiya Suresi, 79. Ayet:
Böylece onu (bu hükmü), Süleyman (a.s)'a anlattık. Ve hepsine hikmet ve ilim verdik. Dâvud (a.s)'la beraber tesbih eden (etsinler diye) dağları ve kuşları musahhar (
emrin
e amade) kıldık. Ve (bunları) yapan, Biziz....
Ənbiya Suresi, 79. Ayet:
Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun
emrin
e verdik. Bunları yapan biz idik....
Ənbiya Suresi, 79. Ayet:
Süleyman'a, doğru anlama yeteneği bağışladık. Herbirine bilgi ve bilgelik verdik. Davud'un
emrin
e dağları ve kuşları verdik. Biz bunları yapmıştık....
Ənbiya Suresi, 79. Ayet:
Derhal onu Süleyman'a anlattık; bununla beraber herbirine bir hüküm ve bir ilim vermiştik. Dağları Davud'un
emrin
e amade kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı; Biz bunları yaparız!...
Ənbiya Suresi, 79. Ayet:
Biz çözümü ihtiva eden hükmü Süleyman’a bildirdik. Bununla beraber, her birine bir hüküm ve bir ilim verdik. Dağları ve kuşları Davud’un
emrin
e verdik. Onunla beraber takdis ve ibadet ederlerdi. Biz dilediğimiz her şeyi yapma kudretine sahibiz....