Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, ellerinizi çekin, salatı ikame edin, zekatı yapın denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir kısmı Allah'ın haşyeti gibi, hatta daha fazla insanlara haşyet duyarlar. Ve "Ey Rabb'imiz! Neden üzerimize savaş yazdın, bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya?" dediler. De ki: "Dünya geçimliği ön
emsi
zdir. Ahiret, takva sahibi kimseler için daha hayırlıdır." Ve hurma çekirdeğinin içindeki lif kadar size haksızlık edilmez....
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Doğrusu Allah İsrailoğulları'ndan kesin söz aldı. Onlardan on iki t
emsi
lci gönderdik. Ve Allah, "Sizinle beraberim." dedi. Ant olsun eğer salatı ikame eder, zekatı yapar, resullerime iman eder ve onlara yardımcı olur, böylece Allah'a iyi bir ödünç verirseniz, o zaman elbette kötülüklerinizi örterim, muhakkak içinden ırmaklar akan Cennetlere koyarım. Bundan sonra, sizden kim küfrederse düz yoldan sapmış olur....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Hani siz onu dillerinize dolayıp, kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi aranızda yayıyordunuz. Ve bunun ön
emsi
z olduğunu sanıyordunuz. Oysaki bunun Allah'ın yanında önemi çok büyüktür....
Şüəra Suresi, 54. Ayet:
"Bunlar ön
emsi
z bir topluluktur."...
Bəqərə Suresi, 19. Ayet:
Yahud onların hâli, gökten boşanan yağmura tutulmuşların hâli gibidir ki, o gökte (bulutlarda) yoğun karanlıklar var, bir gök gürültüsü, bir şimşek var. Yıldırımlardan ölüm korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. Allah ilim ve kudreti ile kâfirleri kuşatandır. (Cenâb’ı Hak, Kur’an-ı Kerim karşısında bulunan kâfir ve münafıkların hâlini beyan etmek üzere, ikinci bir t
emsi
l yapmıştır. Böylece âyeti kerimede münâfıkların hâli, karanlık bir gecede gök gürültülü ve şimşekli bir yağmura tutul...
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubb
emsi
) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
O Rab ki, yeri sizin için bir döşek, göğü de (kubb
emsi
) bir tavan yaptı. Gökten su indirerek onunla, size besin olsun diye (yerden) çeşitli ürünler çıkardı. Artık bunu bile bile Allah'a şirk koşmayın....
Bəqərə Suresi, 55. Ayet:
Ve hatırlayın ki (sizden t
emsi
lci olarak yetmiş kişi Musa ile Tûr'a çıktığınızda): «Ya Musa! Biz Allah'ı açıkça meydanda görmedikçe sana asla inanmıyacağız...» demiştiniz de yıldırım size çarpmıştı ve siz de bakıp duruyordunuz....
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
Kitabı elleriyle yazdıktan sonra onu ön
emsi
z bir paha karşılığında satmak için, «Bu Allah katındandır» diyenlerin vay haline! Elleriyle yazdıklarından dolayı vay onlara!. Vay, kazanmakta oldukları şeyden onlara!.....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Şeytanların (o bozguncu kötü ruhluların Süleyman'ın mülkü hakkında uydurduklarına uydular. Halbuki Süleyman kâfir olmadı, fakat o şeytanlar (bozguncu ruha sahip olanlar) kâfir oldular da insanlara sihir öğretiyorlardı. B a b i l 'de melek (tabiatlı) Hârût ve Mârût üzerine (sihir ilmi ve benzeri) bir şey indirilmemişti. Zaten o ikisi, «Biz(im bilgimiz sizin için) bir fitne (imtihan)dır. Sakın (sihir ve büyü ilmini öğrenerek) kâfir olmayın!» demedikçe hiç bir kimseye (sihir) öğretmezlerdi. Fakat (...
Bəqərə Suresi, 231. Ayet:
Ve izâ tallaktumun nisâe fe belagne ecelehunne fe
emsi
kûhunne bi ma’rûfin ev serrihûhunne bi ma’rûf(ma’rûfin), ve lâ tumsikûhunne dırâran li ta’tedû, ve men yef’al zâlike fe kad zaleme nefseh(nefsehu), ve lâ tettehızû âyâtillâhi huzuvâ(huzuven), vezkurû ni’metallâhi aleykum ve mâ enzele aleykum minel kitâbi vel hikmeti yeızukum bih(bihî), vettekûllâhe va’lemû ennallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun)....
Bəqərə Suresi, 231. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman, olduğunda
2.
tallaktum(u)
: boşadınız
3.
en nisâe
: kadınlar
4.
fe
: o zaman, sonra, ...
Bəqərə Suresi, 257. Ayet:
Allah, İmân edenlerin dost ve yardımcısıdır; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dost ve yardımcıları sapık azgınlardır, bâtılı temsîl edenlerdir. Onları aydınlık (hak dinin nûrun)dan karanlıklara çıkarırlar. İşte onlar Cehennem yaranlarıdır ve onlar orada ebedî kalıcılardır....
Bəqərə Suresi, 258. Ayet:
E lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhul mulk(mulke), iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umît(umîtu), kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş ş
emsi
minel maşrıkı fe’ti bihâ minel magribi fe buhitellezî kefer(kefere), vallâhu lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 258. Ayet:
1.
e lem tera ilâ
: ... a bakmadın mı, görmedin mi
2.
ellezî
: o kimse, o
3.
hâcce
: tartıştı
4.
ibrâhîme
: İbrâhî...
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
Doğrusu Allah'a verdikleri sözü ve ettikleri yeminleri az bir değer (ön
emsi
z bir menfaat) karşılığında değiştirenler (var ya), işte onlar için Âhiret'te hiçbir nasîb (yüz güldürücü, kalbe şifâ verici bir ilgi) yoktur. Allah Kıyamet günü onlara konuşmayacak ve onları temize çıkarmıyacaktır. Onlar için elem verici bir azâb vardır....
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
Ön
emsi
z bir menfaat karşılığında, Allah’a verdikleri ahdi ve yeminlerini bozanların âhirette hiçbir nasipleri yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak. Onların yüzlerine bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onların hakkı çok acı bir azaptır....
Ali-İmran Suresi, 187. Ayet:
Hani Allah, kitab verilenlerden, «Şanıma and olsun ki, onu insanlara elbette açıklayacaksınız; hiçbir şeyi ondan gizlemiyeceksiniz!» diye kesin söz almıştı. Ne var ki, onlar bu sözü arkalarına (kulak ardına) attılar da ön
emsi
z bir paha ile onu sattılar. Satın aldıkları şey ne kötü!...
Ali-İmran Suresi, 199. Ayet:
Şüphesiz ki Kitap Ehli'nden Allah'a imân edip size ve kendilerine indirilene inanan, Allah'a karşı üstün saygı duyup O'nun yüce huzurunda kalbi ürpererek eğilenler ve Allah'ın âyetlerini az ve ön
emsi
z bir değere değiştirmeyenler vardır. İşte onların mükâfatı Rableri katındadır. Şüphesiz ki Allah, hesabı çabuk görendir....
Ali-İmran Suresi, 199. Ayet:
Ehl-i kitaptan öyleleri vardır ki, Allah'a inanırlar, size indirilene de kendilerine indirilene de inanırlar. Allah'tan korkarlar. Allah'ın âyetlerini az ve ön
emsi
z bir pahaya değiştirmezler. Onların mükâfatı da Rableri katındadır. Allah, hesabı çabuk görendir....
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Size ise zevcelerinizin terikesinin yarısı bir çocukları yoksa, ve eğer bir çocukları varsa o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan sonra o zaman size dörtte bir, ettikleri vasıyyetten veya borçtan sonra, onlara da sizin terikenizden dörtte bir eğer bir çocuğunuz yoksa, ve eğer bir çocuğunuz varsa o zaman onlara sekizde bir, ettiğiniz vasıyyetten veya borçtan sonra; ve eğer bir erkek veya kadının (çocuğu ve babası yok ta) kelâle cihetinden (yan koldan) mirasına konuluyor ve (...
Nisa Suresi, 12. Ayet:
Zevcelerinizin çocuğu yok ise terekelerinin yarısı sizin içindir. Eğer onların çocuğu var ise sizin için terekelerinin dörtte biri vardır. Yapmış oldukları vasiyetten veya borçtan sonra, zevcelerinize de terekenizin dörtte biri vardır, eğer sizin çocuğunuz yok ise. Eğer sizin çocuğunuz varsa, onlara da terekenizden sekizde biri vardır, yapmış olduğunuz vasiyetten veya borçtan sonra. Ve eğer bir erkeğin veya bir kadının kelâle cihetinden mirasına konuluyor da onun bir erkek kardeşi veya bir hemşi...
Nisa Suresi, 15. Ayet:
Vellâtî ye’tînel fâhişete min nisâikum festeşhidû aleyhinne erbaaten minkum, fe in şehidû fe
emsi
kûhunne fîl buyûti hattâ yeteveffâhunnel mevtu ev yec’alallâhu lehunne sebîlâ(sebîlen)....
Nisa Suresi, 15. Ayet:
1.
vellâtî (ve ellâtî )
: ve onlar (kadınlar)
2.
ye'tîne
: gelirler, yaparlar
3.
el fâhişete
: fuhuş, zina
4.
min nisâi-kum
...
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Sizlere şunlar haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, biraderlerinizin kızları, hemşirelerinizin kızları, ve sizi emziren süt analarınızla süt hemşireleriniz ve kadınlarınızın anaları, ve kendilerile zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan ellerinizde bulunan üvey kızlarınız şayed analariyle zifafa girmemiş iseniz beis yok - ve kendi sulbünüzden gelmiş oğullarınızın haliyleleri ve iki hemşire beynini cem'etmeniz, geçen geçti, ona Allah gafur, rahîm bulunuyor...
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Sizlere anneleriniz, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeşlerinizin kızları, kız kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt hemşireleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz kadınlarınızdan evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -onlarla zifafa girmemişseniz kızlarıyla evlenmenizde bir sakınca yoktur- ve öz oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi birlikte nikahlayıp almanız haram kılındı. Ancak geçen geçti, çünkü Allah bağışla...
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birader kızları, hemşire kızları, sizi emziren (süt) analarınız süt hemşireleriniz, karılarınızın anaları, kendileriyle (zifafa) girdiğiniz karılarınızdan olub himayelerinizde bulunan üvey kızlarınız (la evlenmeniz) size haram edildi. Eğer onlarla (üvey kızlarınızın analarıyle) zifafa girmemişseniz (onlarla evlenmenizde) size bir beis yok. Kendi sulbünüzden (gelmiş) oğullarınızın karıları (ile evlenmeniz) ve iki kız kardeşi bi...
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Sizin üzerinize (şu kadınlar) haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, hemşireleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, birâderinizin kızları, hemşirenizin kızları; ve sizi emzirmiş olan süt analarınız, süt hemşireleriniz, zevcelerinizin valideleri, ve kendilerine mukarenette bulunmuş olduğunuz zevcelerinizden yanlarınızda bulunan üvey kızlarınız. Şâyet zevcelerinize mukarenette bulunmamış iseniz sizin üzerinize bir günah yoktur. Ve kendi sulblerinizden olan oğullarınızın zevceleri de ve iki hemşire...
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmedin mi ? Bâtılı temsîl edenin önünde muhakeme olmak isterler ; halbuki onu tanımamak (reddedip uymamak)la emrolunmuşlardı. Şeytan onları çok uzak bir sapıklıkla saptırmak ister....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati ön
emsi
zdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kada...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da «Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?» dediler. Onlara de ki: «Dünya menfaati ön
emsi
zdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kada...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Andolsun, Allah İsrailoğullarından sağlam söz almıştı. Onlardan on iki t
emsi
lci -başkan- seçmiştik. Allah, şöyle demişti: “Sizinle beraberim. Andolsun eğer namazı kılar, zekâtı verir ve elçilerime inanır, onları desteklerseniz, (fakirlere gönülden yardımda bulunarak) Allah’a güzel bir borç verirseniz, elbette sizin kötülüklerinizi örterim ve andolsun sizi, içinden ırmaklar akan cennetlere koyarım. Ama bundan sonra sizden kim inkâr ederse, mutlaka o, dümdüz yoldan sapmıştır.”...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Andolsun ki Allâh, İsrailoğullarının sözünü aldı. . . Onlardan on iki t
emsi
lci bâ'settik. . . Allâh şöyle buyurmuştu: "Ben muhakkak sizinleyim. . . Salâtı ikame ettiğiniz, zekâtı verdiğiniz, Rasûllerime iman edip onlara yardımcı olduğunuz; Allâh'a karz-ı hasen ile borç verdiğiniz takdirde, kötülüklerinizi sizden silerim; elbette sizi altlarından nehirler akan cennetlere koyarım. . . Bundan sonra sizden kim hakikati inkâr ederse, gerçekten yolun ortasından sapmıştır. "...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
And olsun ki, Allah İsrailoğullarından söz almıştı. Biz, onlardan oniki t
emsi
lci seçtik. Allah demişti ki: Muhakkak ki Ben, sizinleyim; namaz kılar, zekat verir, peygamberlerime inanır, onlara yardım ederseniz, Allah'a güzel bir borç verirseniz; andolsun ki sizin kötülüklerinizi örterim. Ve andolsun ki sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyarım. Bundan sonra sizden her kim de küfrederse; şüphesiz doğru yoldan sapmış olur....
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Andolsun ki Allah, İsrâiloğullarından söz almıştı. Biz onlardan oniki tane nakib (t
emsi
lci) tayin ettik. Allah şöyle dedi: “Şüphesiz ki ben sizinle beraberim. Eğer siz namazı kılar, zekâtı verir, peygamberlerime iman eder, onlara kuvvetle yardım ederseniz ve Allah'a güzel bir borç takdiminde bulunursanız; andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve andolsun ki sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere sokarım. Artık bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa, gerçekten o dosdoğru yoldan sapmış ...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Allah İsrailoğullarından söz almıştı. Onlardan on iki t
emsi
lci seçtik. Allah: -Ben sizinleyim; namaz kılarsanız, zekat verirseniz, Peygamberlerime inanır ve onlara yardım ederseniz, Allah’a güzel bir ödünçte bulunursanız, elbette sizin kötülüklerinizi örterim. Sizi altından nehirler akan cennetlere girdiririm. Bundan sonra sizden kim küfrederse,doğru yoldan sapmış olur, dedi....
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Biz İsrailoğullarından da ahit almış ve onlardan on iki t
emsi
lci seçmiştik. Allah 'Ben sizinle beraberim,' buyurdu. 'Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime iman edip onları destekler ve Allah'a güzel bir borç verirseniz, Ben de sizin kötülüklerinizi örter ve sizi altlarından ırmaklar akan Cennetlere yerleştiririm. Bundan sonra hanginiz nankörlük edecek olursa, dosdoğru bir yoldan sapmış olur.'...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Yemin olsun ki, Allah İsrailoğullarının mîsakını almıştı da içlerinden on iki t
emsi
lci/başkan göndermiştik. Allah şöyle demişti: "Ben sizinle beraberim. Namazı kılarsanız, zekâtı verirseniz, resullerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel bir biçimde borç verirseniz, kötülüklerinizi elbette örteceğim ve sizi, altlarından ırmaklar akan cennetlere elbette koyacağım. Artık bundan sonra küfre gideniniz yolun denge noktasından sapmış olur."...
Maidə Suresi, 44. Ayet:
Şüphe yok ki, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan Tevratı indiren Biziz. Kendilerini Allaha teslim eden peygamberler, ona dayanarak yahudi itikadına uyanlar arasında hüküm verirlerdi; (eski) din adamları ve hahamları da öyle yaptılar, çünkü Allahın kelamının bir kısmı onların himayesine emanet edilmişti; ve hepsi onun doğruluğuna şahitlik yaptılar. Bu nedenle, (ey İsrailoğulları,) insanlardan korku duymayın , yalnız Benden korkun; ve Benim mesajlarımı ön
emsi
z bir kazanç karşılığı değiştirmeyin:...
Ənam Suresi, 122. Ayet:
E ve men kâne meyten fe ahyeynâhu ve cealnâ lehu nûren yemşî bihî fîn nâsi ke men meseluhu fîz zulumâti leyse bi hâricin minhâ, kezâlike zuyyine lil kâfirîne mâ kânû ya’melûn(ya’melûne)....
Ənam Suresi, 122. Ayet:
1.
e ve men
: ve o kişi, kimse... mi?
2.
kâne meyten
: ölmüş olan, ölü iken
3.
fe ahyeynâ-hu
: böylece onu dirilttik
4.
ve ceal...
Ənam Suresi, 122. Ayet:
Hem bir adam ölü iken biz onu diriltmişiz ve kendisine bir nur vermişiz, insanlar içinde onunla yürüyor, hiç o bitt
emsi
l zulmetler içinde kalmış ve ondan bir türlü çıkamıyacak bir halde bulunan kimse gibi olurmu? Fakat kâfirlere ameller öyle yaldızlı gösterilmektedir...
Əraf Suresi, 38. Ayet:
«Girin bakalım sizden evvel İns-ü Cinden geçen ümmetlerin içinde ateşe» buyurur, her ümmet girdikçe hemşîresine lâ'net eder, nihayet hepsi orada birbirlerine ulanırlar, sonrakileri, öndekilerini göstererek «Rabbena, derler: işte şunlar bizi yoldan çıkardılar, onun için onlara ateşten iki katlı azâb ver» her birinize, buyurur: iki katlı, ve lâkin bilmiyorsunuz...
Əraf Suresi, 38. Ayet:
Girin bakalım cinlerden ve insanlardan sizden önce geçen milletlerin arasında ateşe! der. Her millet girdikçe, kendilerine uyup sapıklığa düştüğü hemşiresine (dindaşına) lanet eder. Sonunda hepsi orada birbirlerine ulanırlar. Sonrakileri, öndekileri göstererek: «Ey Rabbimiz, işte şunlar bizi yoldan çıkardılar; onun için onlara ateşten iki katlı azap ver!» derler. Allah: «Her birinize iki katlı, fakat bilmiyorsunuz.» der....
Əraf Suresi, 38. Ayet:
(Allah) diyecek: «İns ve cinden sizden evvel geçmiş ümmetler arasında siz de girin bu ateşin içine». Her ümmet girdikçe (kendisine uyub saydığı) hemşiresine lâ'net edecek. Nihayet hepsi birbiri ardınca oraya girib toplanınca da sonrakiler evvelkiler için: «Ey Rabbimiz, diyecek, işte bizi bunlar saptırdılar. Onun için bunlara ateşden katmerli azâb ver». Buyuracak ki: «Herkes için katmerli. Şu kadar ki siz (bunu) bilmezsiniz». ...
Əraf Suresi, 38. Ayet:
Buyurur ki: «Siz de sizden evvel ins ve cinden gelip geçmiş olan ümmetlerin arasında cehenneme giriniz.» Her ne zaman bir ümmet girdikçe hemşiresine (kendi dindaşına) lânet eder. Nihâyet hepsi oraya girip biribirine iltihak edince sonrakileri öndekileri için diyecektir ki: «Ey Rabbimiz! onlar bizi sapıttılar, artık onlara ateşten iki kat azap ver.» (Cenâb-ı Hak da) Buyuracak ki: «Hepinize kat kat azap vardır. Lâkin siz bilmezsiniz.»...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan, ne kötü t
emsi
l ettiniz? Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: "Beni arkamdan ne kötü t
emsi
l ettiniz. Rabbinizin buyruğunu çabuklaştırdınız, öyle mi?" dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekti (ki Harun ona:) "Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye kalkıştılar. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)" dedi....
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Musa kavmine oldukça kızgın, üzgün olarak döndüğünde onlara: «Beni arkamdan, ne kötü t
emsi
l ettiniz. Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız, öyle mi?» dedi. Levhaları bıraktı ve kardeşini başından tutup kendisine doğru çekiyordu (ki Harun ona:) «Annem oğlu, bu topluluk beni zayıflattı (hırpalayıp güçsüzleştirdi) ve neredeyse beni öldürmeye giriştiler. Bari sen düşmanları sevindirecek bir şey yapma ve beni bu zalimler topluluğuyla birlikte kılma (sayma)» dedi....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Dileseydin onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin! (Hz. Musa'nın, kavmini t
emsi
len seçip A...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Mûsâ tayin ettiğimiz vakitte kavminden ehil ve güvenilir yetmiş erkeği, en hayırlılarını t
emsi
lci seçti. Onları şiddetli bir gürleme halinde âni bir sarsıntı yakalayınca Mûsâ: 'Ey Rabbim, sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradenin tecellisine uygun olsaydı, onları da, beni de, daha önce helâk ederdin. İçimizden bir takım beyinsizlerin işlediği günahlar yüzünden hepimizi mi helâk edeceksin? Bu yalnızca, senin imtihanındır. Bununla sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecell...
Əraf Suresi, 171. Ayet:
Dağı bir ş
emsi
ye gibi üzerlerinde sarsmıştık. Öyle ki tepelerine düşeceğini sanmışlardı: 'Size verdiğime sımsıkı sarılın. Kurtulabilmeniz için içeriği üzerinde düşünün.'...
Ənfal Suresi, 8. Ayet:
Diliyordu ki, kötülüğü t
emsi
l edenler istemese de hakkı ayan-beyan gözler önüne koysun, saçma ve tutarsız olanı hükümsüz kılsın....
Yunus Suresi, 23. Ayet:
Ne vakit ki Allah onları kur. tarır, (vakit kaybetmeden) yeryüzünde haksız yere taşkınlık ve azgınlığa başlarlar. Ey insanlar! Taşkınlık ve azgınlığınız ancak kendi aleyhinizedir. Bu da dünya hayatının geçici ön
emsi
z bir geçimliğidir. Sonra da dönüşünüz bizedir; yapageldiklerinizi size bir bir haber vereceğiz....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
İnnemâ meselul hayâtid dunyâ ke mâin enzelnâhu mines semâi fahteleta bihî nebâtul ardı mimmâ ye'kulun nâsu vel en'âm(en'âmu), hattâ izâ ehazetil ardu zuhrufehâ vezzeyyenet ve zanne ehluhâ ennehum kâdirûne aleyhâ etâhâ emrunâ leylen ev nehâren fe cealnâhâ hasîden ke en lem tagne bil ems(
emsi
), kezâlike nufassilul âyâti li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne)....
Yunus Suresi, 24. Ayet:
1.
innemâ
: sadece, yalnız, ancak
2.
meselu el hayâti ed dunyâ
: dünya hayatının meselesi (örneği, durumu)
3.
ke mâin
: su gibidir
4.
Hud Suresi, 92. Ayet:
Dedi ki: "Ey kavmim, sizce benim yakın çevrem, Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanızda unutuluvermiş (ön
emsi
z) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır."...
Hud Suresi, 92. Ayet:
Dedi ki: "Ey kavmim, size benim yakın çevrem, Tanrı'dan daha mı üstündür ki, O'nu arkanızda unutuluvermiş (ön
emsi
z) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır."...
Hud Suresi, 92. Ayet:
Dedi ki: «Ey kavmim, sizce benim yakın çevrem, Allah'tan daha mı üstündür ki, O'nu arkanızda unutuluvermiş (ön
emsi
z) bir şey edindiniz. Şüphesiz benim Rabbim, yapmakta olduklarınızı sarıp kuşatandır.»...
Yusif Suresi, 20. Ayet:
Ve sonunda ön
emsi
z bir paha -sadece birkaç gümüş dirhem- karşılığında o'nu sattılar; o kadar az değer biçmişlerdi o'na....
Yusif Suresi, 88. Ayet:
1.
fe lemmâ
: böylece, olduğu zaman
2.
dehalû
: girdiler
3.
aleyhi
: ona (onun yanına, huzuruna)
4.
kâlû
: dediler...
Yusif Suresi, 88. Ayet:
Bunun üzerine Yusuf'un huzuruna girdikleri vakit dediler ki: «Ey şanlı Aziz! Bize ve ailemize darlık ve sıkıntı bastırıverdi, ön
emsi
z bir sermaye ile de geldik. Yine bize erzakımızı tam ölçü ver ve bize biraz da sadaka ver; çünkü Allah sadaka verenlere mükafatını verir!»...
Yusif Suresi, 88. Ayet:
Tekrar Yûsuf'un yanına girdiklerinde şöyle dediler: "Ey Vezir! Bize de ailemize de zorluk dokundu. Ön
emsi
z bir sermaye ile geldik. Sen bize tam ölçü zahire ver, bize sadaka vermiş ol. Allah, karşılıksız verenleri ödüllendirir."...
Rəd Suresi, 17. Ayet:
Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarlarınca sel olup cereyana başladı. Sel de hemen kendi üzerine yükselen bir köpüğü yüklendi ve bir ziynet veya bir meta yapmak talebiyle üzerlerine körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah Teâlâ hak ile bâtılı böyle t
emsi
l buyurur. İmdi o köpük müzmahil olarak gidiverir, nâsa fâide veren şey ise artık yerde sabit olarak kalır. İşte Allah Teâlâ böylece misaller irad buyurur....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
O gökten yağmur indirir de vâdiler, dereler kendi ölçülerince dolup sel olur akar. Sel, suların üstünde kabaran köpüğü alıp götürür. İnsanların zinet veya bazı eşyalar yapmak için ateşte erittikleri madenlerin de buna benzer köpüğü olur. İşte Allah hak ile batılı, böyle bir t
emsi
l ile anlatır: Köpük yok olup gider, insanlara faydası olan cevher kısmı ise dipte kalır. Allah işte böylece misaller verir....
Rəd Suresi, 35. Ayet:
Korunanlara vadolunan CENNETİN TEMSİL (misal - benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Altından nehirler akar. . . Yemişi de daimdir, gölgesi de. . . İşte bu takva sahiplerinin geleceğidir. . . Hakikat bilgisini inkâr edenlerin geleceği ise, o malûm ateştir....
Rəd Suresi, 35. Ayet:
Müttekilere va'dolunan Cennetin t
emsi
li; altından ırmaklar akar, yemişleri daim, sayesi de, bu işte takva yolunu tutanların ukbası, kâfirlerin ukbası ise ateş...
Rəd Suresi, 35. Ayet:
Sakınıp korunanlara vaat edilen cennetin t
emsi
lî anlatımı şu: Altından ırmaklar akar, yemişleri de sürekli, gölgesi de. İşte korunup sakınanların son yurdu. Kâfirlerin son yurdu ise ateş......
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Gördün ya, Allah nasıl bir t
emsi
l yaptı: Hoş bir kelime olan tevhîd ve şehadet (iman), kökü yerde sabit ve dal-budağı yukarda olan hoş bir ağaca benzer....
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Gördün'a Allah nasıl bir t
emsi
l yaptı; hoş bir kelimeyi, hoş bir ağaç gibi ki kökü sâbit dalı Semada...
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Gördün ya Allah hoş bir sözü, kökü sabit, dalı gökte güzel bir ağaca benzeterek nasıl t
emsi
l yaptı?...
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Görmedin mi ki, Allah Teâlâ nasıl bir t
emsi
l irâd etmiştir, bir temiz kelimeyi ki kökü sabit ve dalı semâda olan hoş bir ağaç gibidir....
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
(24-25) Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle t
emsi
ller getirir....
İbrahim Suresi, 25. Ayet:
Yemişlerini rabbının izniyle her dem verir, ve Allah insanlara böyle t
emsi
ller yapar ki kavrayıp düşünsünler...
İbrahim Suresi, 25. Ayet:
(24-25) Görmedin mi Allah nasıl bir benzetme yaptı: Güzel söz, kökü yerin derinliklerinde sabit, dalları ise göğe doğru yükselmiş bir ağaç gibidir ki Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Düşünüp ders çıkarsınlar diye Allah insanlara böyle t
emsi
ller getirir....
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Habîs bir kelimenin t
emsi
li de habîs bir ağaç gibidir ki üstünden cüsselenmiş kararı yoktur...
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Çirkef bir sözün t
emsi
li de gövdesi yerden koparılmış habis bir ağaç gibidir ki, toprağın üstünden cüsselenmiş, varlığını sürdürme imkanı yoktur....
Nəhl Suresi, 74. Ayet:
Artık Allaha t
emsi
ller yapmağa kalkmayın, çünkü Allah bilir siz bilmezsiniz...
Nəhl Suresi, 74. Ayet:
Artık Allah'a t
emsi
ller yapmağa kalkmayın. Çünkü Allah bilir, siz bilemezsiniz....
Nəhl Suresi, 74. Ayet:
Artık birtakım benzetmelerle, t
emsi
llerle Allah’a benzerler icad etmeyin.Çünkü Allah benzeri olmadığını bilir, ama siz bu gerçekleri bilmezsiniz....
Nəhl Suresi, 75. Ayet:
Allah, şunu t
emsi
l buyurdu: Hiç bir tasarrufa gücü yetmiyen halis bir köle, bir de tarafımızdan kendisine güzel bir rızık verilip de ondan gizli ve aşikâr harcayan kimse... Hiç bunlar müsavi olur mu? (O halde putları Allah’a nasıl eş tutuyorlar?). Bütün hamd Allah’a mahsustur. Doğrusu insanların çoğu (Bu hakikatleri) bilmezler....
Nəhl Suresi, 75. Ayet:
Allah şunu t
emsi
l getirdi: bir abdi memlûk, hiç bir şey'e kudreti yok, bir de o zat ki kendisine tarafımızdan güzel bir rızık nasîb etmişiz de o ondan gizli, açık infak edip duruyor, hiç bunlar müsavi olurlar mı? Bütün hamd Allahındır amma çokları bilmezler...
Nəhl Suresi, 75. Ayet:
Allah size bir t
emsi
l getiriyor:Bir tarafta bir şahsın kölesi olup hiçbir güç ve yetkisi olmayan âciz bir adam, öbür tarafta kendisine tarafımızdan bol bol rızık ve imkân nasib ettiğimiz bir zat ki o maldan gizli açık dilediği gibi harcayıp kullanıyor. Hiç bu ikisi eşit tutulabilir mi?Bütün hamdler, övgüye vesile olan her şey, Allah’a aittir. Ne var ki onların çoğu bunu bilmezler....
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
Allah şunu da bir t
emsi
l getirdi: iki kişi birisi dilsiz, hiç bir şeye kudreti yok, efendisine sade bir ağırlık, ne tarafa gönderilse hiç bir hayre yaramaz, hiç bu, adâletle âmir olan ve doğru bir yolda giden kimseye müsavi olabilir mi?...
Nəhl Suresi, 76. Ayet:
Allah bir de şu t
emsi
li getiriyor:İki kişi var. Birisi dilsiz, hiçbir şey beceremez, efendisine sadece bir yük! Ne tarafa gönderse hiçbir işe yaramaz!Şimdi hiç bu zavallı ile, hakkı hakikati bilen, adaleti dile getirip gerçekleştiren, dosdoğru yol üzere ilerleyen bir insan eşit tutulabilir mi?...
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
Allah şöyle bir t
emsi
l getirir:Bir şehir halkı vardı: Güvenlik ve huzur içinde idi, rızıkları her yandan bol bol, rahatça geliyordu. Derken Allah’ın nimetlerine nankörlük ettiler,Allah da halkının işlediği suçlar sebebiyle o şehre açlığı ve korkuyu tattırdı, (açlık ve korku elbise gibi kaplayıverdi bütün vücutlarını)....
İsra Suresi, 33. Ayet:
Allah'ın dokunulmaz saydığı cana, gerekçesiz olarak kıymayınız. Gerekçesiz olarak öldürülen kimsenin aile t
emsi
lcisine, velisine yetki tanıdık. Ama o da 'cana karşılık can' sınırlarını aşmasın. Çünkü yasalar kendisine arka çıkmıştır....
İsra Suresi, 37. Ayet:
Ve lâ temşi fîl ardı merehâ(merehan), inneke len tahrikal arda ve len teblugal cibâle tûlâ(tûlen)....
İsra Suresi, 37. Ayet:
1.
ve lâ temşi
: ve yürüme
2.
fîl ardı
: yeryüzünde
3.
merehan (merah)
: gururlanarak, azametle (aşırı sevinç, gurur)
4.
inne-k...
İsra Suresi, 41. Ayet:
Andolsun, şu Kurân'da (hakikati) t
emsi
llerle, türlü anlatım yollarıyla açıkladık ki düşünüp hatırlasınlar; fakat bu, onların ancak uzaklaşmalarını arttırıyor....
İsra Suresi, 78. Ayet:
Ekımis salâte li dulûkiş ş
emsi
ilâ gasakıl leyli ve kur’ânel fecr(fecri), inne kur’ânel fecri kâne meşhûdâ(meşhûden)....
İsra Suresi, 78. Ayet:
1.
ekımı es salâte
: namazı kıl, ikame et
2.
li dulûki
: dönmesi
3.
eş ş
emsi
: güneş
4.
ilâ gasakı el leyli (gasaka)
<...
Kəhf Suresi, 32. Ayet:
Ve onlara iki adamı t
emsi
l getir: birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz ve ikisinin de etrafını hurmalarla donatmışız ikisinin arasına da bir ekinlik yapmışız...
Kəhf Suresi, 32. Ayet:
Ve onlara iki adamı t
emsi
l getir: Birisine her türlü üzümden iki bağ vermişiz, her ikisini hurmalarla donatmışız; ikisinin arasına da bir ekinlik yapmışız....
Kəhf Suresi, 45. Ayet:
(Ey Rasûlüm), onlara (Mekke halkına) dünya hayatının halini şöyle t
emsi
l yap: (Dünya varlığı), gökten indirdiğimiz bir yağmura benzer ki, onunla arzın bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgârlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedir bulunuyor....
Kəhf Suresi, 86. Ayet:
Hattâ izâ belega magribeş ş
emsi
vecedehâ tagrubu fî aynin hamietin ve vecede indehâ kavmâ(kavmen), kulnâ yâ zel karneyni immâ en tuazzibe ve immâ en tettehıze fîhim husnâ(husnen)....
Kəhf Suresi, 86. Ayet:
1.
hattâ izâ
: olduğu zaman
2.
belega
: erişti, ulaştı
3.
magribe eş ş
emsi
: güneşin battığı yer
4.
vecede-hâ
: on...
Kəhf Suresi, 90. Ayet:
Hattâ izâ belega matlıaş ş
emsi
vecedehâ tatluu alâ kavmin lem nec’al lehum min dûnihâ sitrâ(sitren). ...
Kəhf Suresi, 90. Ayet:
1.
hattâ izâ
: olduğu zaman
2.
belega
: ulaştı
3.
matlıa eş ş
emsi
(talaa)
: güneşin (tulû ettiği) doğduğu yer
: (doğdu)
4.
Məryəm Suresi, 28. Ayet:
Ey Harûnun hemşiresi, baban bir kötülük adamı değil idi, anan da bir kahbe değil idi...
Taha Suresi, 40. Ayet:
İz temşî uhtuke fe tekûlu hel edullukum alâ men yekfuluh(yekfuluhu), fe reca’nâke ilâ ummike key takarre aynuhâ ve lâ tahzen(tahzene), ve katelte nefsen fe necceynâke minel gammi ve fetennâke futûnâ(futûnen), fe lebiste sinîne fî ehli medyene summe ci’te alâ kaderin yâ mûsâ....
Taha Suresi, 40. Ayet:
1.
iz temşî
: yürümüştü
2.
uhtu-ke
: senin kızkardeşin
3.
fe
: böylece, o zaman
4.
tekûlu
: söylüyor
Taha Suresi, 40. Ayet:
O vakıt hemşiren gidiyor da diyordu: «ona iyi bakacak birini buluvereyim mi size?» Bu suretle seni anana iade ettik ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın, hem bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık, ve türlü mihnetlerle seni imtihan ettik bu sebeble senelerce Ehli Medyen içinde kaldın, sonra da bir kader üstüne geldin ya Musâ...
Taha Suresi, 40. Ayet:
Hani hemşiren gidib (şöyle) diyordu. «Ona bakacak bir kimse (te'min etmek üzere) size delâletde bulunayım mı»? Böylece seni tekrar annene verdik ki gözü aydın olsun, tasalanmasın. Sen bir de adam öldürmüşdün de biz seni o gamdan kurtarmışdık. Seni türlü türlü ibtilâlarla imtihaan etmişdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra da (hakkındaki) takdire göre (buraya) geldin ey Musa. ...
Taha Suresi, 40. Ayet:
«O vakit ki, hemşiren gidip de diyordu ki: «O'na bakacak bir kimse için size delâlet edeyim mi?» Artık seni validene döndürdük ki gözü aydın olsun da mahzun olmasın. Ve sen bir şahsı öldürdün. Sonra seni o gamdan kurtardık ve seni fitneden fitneye uğratmıştık. Sonra Medyen ahalisi arasında senelerce eğleştik. Sonra da ey Mûsa! Mukadder olduğu üzere (bu muayyen zamana) geliverdik.»...
Taha Suresi, 130. Ayet:
Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış ş
emsi
ve kable gurûbihâ, ve min ânâil leyli fe sebbih ve etrâfen nehâri lealleke terdâ....
Taha Suresi, 130. Ayet:
1.
fasbir (fe ısbir)
: artık sabret
2.
alâ
: üzerine, ...e
3.
mâ yekûlûne
: onların söyledikleri şey(ler)
4.
ve sebbih
...
Ənbiya Suresi, 52. Ayet:
Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu t
emsi
li heykeller nedir?...
Ənbiya Suresi, 52. Ayet:
Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu t
emsi
li heykeller nedir?"...
Ənbiya Suresi, 52. Ayet:
Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu t
emsi
li heykeller nedir?»...
Həcc Suresi, 73. Ayet:
Ey insanlar, size bir t
emsi
l verildi, onu dinleyin: O Allah'tan başka yalvardıklarınız (var ya), onların hepsi bir araya toplansalar, bir sinek dahi yaratamazlar. Sinek onlardan bir şey kapsa, bunu ondan kurtaramazlar. İsteyen de âciz, istenen de....
Nur Suresi, 15. Ayet:
1.
iz
: olduğu zaman
2.
telâkkavne-hu
: onu telâkki ediyorsunuz, öğreniyorsunuz, soruyorsunuz
3.
bi elsineti-kum
: dillerinizle
4.
Nur Suresi, 15. Ayet:
Onu (iftirayı) dillerinizle anlatıyordunuz (soruyordunuz) ve hakkında sizin bilginiz olmayan bir şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz. Ve o, Allah'ın katında büyük (bir suç) olduğu halde siz, onu ön
emsi
z sandınız....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Hani o iftirayı dilden dile dolaştırıyor; hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyleri ağzınıza alıp söylüyor ve bunu ön
emsi
z bir iş sanıyordunuz. Hâlbuki bu, Allah katında büyük bir günahtır....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun ön
emsi
z olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız, ciddi, kesin bilgiye dayalı delilinizin bulunmadığı şeyi, ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun ön
emsi
z olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki, bunun doğurduğu günah ve zarar Allah katında çok büyüktür....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Çünkü siz onu dillerinize doluyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızla söylüyordunuz ve onu ön
emsi
z bir şey sanıyordunuz. Oysa o Allah katında büyüktür....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Onu dilinize dolamistiniz. Bilmediginiz seyleri agziniza aliyordunuz. Onu on
emsi
z bir sey saniyordunuz, oysa Allah katinda onemi buyuktu....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Onu dilinize dolamıştınız. Bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Onu ön
emsi
z bir şey sanıyordunuz, oysa Allah katında önemi büyüktü....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Çünkü siz bu iftirayı, dilden dile birbirinize aktarıyor, hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun ön
emsi
z olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük (bir suç) tur....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Çünkü siz bu iftirayı, gelişi güzel birbirinizin ağzından alıyor ve hakkında bilgi sahibi olmadığınız (bu uydurma haberi) ağızlarınızda geveleyip duruyorsunuz. Bunun ön
emsi
z olduğunu sanıyorsunuz. Halbuki bu, Allah katında çok büyük bir suçtur....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Hani bu iftirayı dilden dile yayıyordunuz. Hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığınız bu söylentiyi rastgele ağızlarınızda geveliyordunuz. Yaptığınız kötülüğü ön
emsi
z sanıyordunuz. Oysa o, Allah katında ağır bir suçtu....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Onu dilinize dolamıştınız. Ve bilmediğiniz şeyleri ağzınıza alıyordunuz. Ön
emsi
z bir şey sanıyorsunuz ama Allah katında önemi çok büyüktür....
Nur Suresi, 15. Ayet:
Hani siz, onu dilinize dolamış ve hakkında bir bilginiz olmayan şeyi ağzınızda söylüyordunuz. Siz onu ön
emsi
z sanıyordunuz. Oysa o, Allah katında çok büyüktür....
Nur Suresi, 15. Ayet:
O sırada siz o iftirayı dilden dile birbirinize aktarıyor, işin aslına dair hiç bilginiz olmayan sözleri ağızlarınızda geveleyip duruyordunuz ve bunu basit, ön
emsi
z bir şey sanıyordunuz. Halbuki o, Allah’ın nazarında pek büyük bir vebaldi!...
Nur Suresi, 15. Ayet:
Çünkü siz, onu dillerinizle alıveriyorsunuz ve hakkında hiç bilginiz olmayan bir şeyi, (düşünüp taşınmadan, hemen) ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu ön
emsi
z bir iş sanıyorsunuz. Oysa o, Allâh yanında büyük(bir günâh)tır....
Nur Suresi, 15. Ayet:
O zaman siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyordunuz ve ağızlarınızla, hakkında hiçbir bilginiz olmayan şeyi söylüyor, üstelik bunu ön
emsi
z sanıyordunuz. Oysaki Allah katında o, çok büyük bir günahtı....
Nur Suresi, 31. Ayet:
Mü'min kadınlara da söyle: gözlerini sakınsınlar, ırzlarını muhafaza etsinler, ziynetlerini açmasınlar, zâhir olanı başka ve baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar, ziynetlerini açmasınlar, ancak kendi kocalarına yâhud kendi babalarına kocalarının babalarına yâhud kendi oğullarına, yâhud kendi biraderlerine, yâhud kendi biraderlerinin oğullarına, yâhud hemşirelerinin oğullarına yâhud kendi kadınlarına yâhud kendi ellerindeki memlûklerine, yâhud ihtiyacı olmıyan erkeklerden uyuntulara, yahu...
Nur Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki size, açıklayıcı âyetler ve sizden önce gelip geçenlerden bir t
emsi
l ve korunanlar için bir öğüt indirdik....
Nur Suresi, 35. Ayet:
Allah, göklerin ve yerin nurudur. O’nun nurunun t
emsi
li şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile neredeyse aydınlatacak (kadar berrak)tır. Nur üstüne nur. Allah, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir....
Nur Suresi, 35. Ayet:
Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun t
emsi
li, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) t
emsi
ller getirir. Allah her şeyi bilir....
Nur Suresi, 35. Ayet:
Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun t
emsi
li, içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle) t
emsi
ller getirir. Allah her şeyi bilir....
Nur Suresi, 35. Ayet:
Allah, Semavât-ü Arzın nûrudur, nûrunun t
emsi
li sanki bir mişkât; içinde bir mısbah, mısbah bir sırçada, sırça sanki bir kevkebi dürrî (bir inci yıldız), mübarek bir ağaçtan tutuşturulur: bir zeytundan ki ne şarkîdir ne garbî, yağı hemen hemen ateş dokunmasa bile zıya verir, nûr üzerine nûr, Allah nûruna dilediğini hidayet buyurur ve insanlar için meseller darb eyler ve Allah, her şey'e alîmdir...
Nur Suresi, 35. Ayet:
Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O'nun nurunun t
emsi
li, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi b...
Nur Suresi, 35. Ayet:
Allah göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. Lamba bir sırça (cam) içinde, o sırça da sanki parlayan incimsi bir yıldız! Bu lamba, ne yalnız doğuya, ne de yalnız batıya mensup olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından tutuşturulur. Bu öyle bereketli bir ağaç ki, nerdeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Işığı pırıl pırıldır. Allah dilediği kimseyi nûruna iletir, gerçeği anlamaları için insanlara böyle t
emsi
ller getirir. Allah he...
Nur Suresi, 45. Ayet:
Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin, fe minhum men yemşî alâ batnih(batnihi) ve minhum men yemşî alâ ricleyn(ricleyni) ve minhum men yemşî alâ erba’(erbain), yahlukullâhu mâ yeşâu, innellâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Nur Suresi, 45. Ayet:
1.
vallâhu (ve allâhu)
: ve Allah
2.
halaka
: yarattı
3.
kulle
: her, hepsi, bütün
4.
dâbbetin
: hayvan
...
Nur Suresi, 61. Ayet:
A'maya harec yok, topala harec yok, marazlıya harec yok, kendilerinize de kendi evlerinizden veya babalarınızın evlerinden veya analarınızın evlerinden veya biraderlerinizin evlerinden veya hemşirelerinizin evlerinden veya amucalarınızın evlerinden veya halalarınızın evlerinden veya dayılarınızın evlerinden veya teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuzdan veya sadîkınızın evinden yemenizde harec yok, gerek toplu ve gerek dağınık yemenizde de beis yoktur, binaenaleyh evlere gi...
Furqan Suresi, 7. Ayet:
Ve kâlû mâli hâzer resûli ye’kulit taâme ve yemşî fîl esvâk(esvâkı), lev lâ unzile ileyhi melekun fe yekûne meahu nezîrâ(nezîren)....
Furqan Suresi, 7. Ayet:
1.
ve kâlû
: ve dediler
2.
mâ li
: niçin, nasıl
3.
hâzâ
: bu
4.
er resûli
: resûl
Furqan Suresi, 9. Ayet:
(Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da t
emsi
ller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar....
Furqan Suresi, 9. Ayet:
(Resûlüm!) Senin hakkında bak ne biçim t
emsi
ller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar....
Furqan Suresi, 9. Ayet:
(Ey Rasûlüm) bak, senin hakkında ne t
emsi
ller yaptılar da haktan saptılar; artık hiç bir yol bulamazlar....
Furqan Suresi, 9. Ayet:
(Resûlüm!) Senin hakkında bak ne biçim t
emsi
ller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar....
Furqan Suresi, 9. Ayet:
Bak senin hakkında ne kıyaslar, ne t
emsi
ller yaptılar da çıkmaza saptılar, artık hiç bir yol bulamazlar...
Furqan Suresi, 9. Ayet:
Bak, senin hakkında ne kıyaslar, ne t
emsi
ller yaptılar da çıkmaza saptılar, artık hiçbir yol bulamazlar....
Furqan Suresi, 9. Ayet:
Bir bak, senin hakkında ne biçim t
emsi
ller getirdiler ve saptılar. Artık bir daha da yol bulamazlar....
Furqan Suresi, 33. Ayet:
Onların sana getirdikleri hiçbir t
emsi
l yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim....
Furqan Suresi, 33. Ayet:
Onların sana getirdikleri hiçbir t
emsi
l yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim....
Furqan Suresi, 33. Ayet:
Hem sana (da'vânı ibtâl için) getirdikleri hiçbir t
emsi
l yoktur ki, (biz) sana hakkı(onun doğru cevâbını) ve açıklama cihetiyle daha güzelini getirmiş olmayalım....
Furqan Suresi, 33. Ayet:
Onların sana itiraz için getirdikleri hiç bir t
emsi
l, hiç bir soru olmaz ki, ona karşı Biz sana gerçek durumu bildirmeyelim ve en güzel açıklamayı yapmayalım....
Şüəra Suresi, 54. Ayet:
Dedi ki, “Bunlar pek az ve ön
emsi
z bir topluluktur.”...
Şüəra Suresi, 54. Ayet:
"Bunlar (İsrailoğulları) ön
emsi
z bir azınlıktır!"...
Şüəra Suresi, 54. Ayet:
'Esasen bunların sayıları az, ön
emsi
z, bölük pörçük birileridir' dedi....
Şüəra Suresi, 54. Ayet:
Bunlar, şüphe yok ki küçük ve ön
emsi
z bir toplulukturlar;...
Şüəra Suresi, 54. Ayet:
'Bunlar küçük ve ön
emsi
z bir topluluk,' dedi....
Nəml Suresi, 19. Ayet:
(Süleyman t
emsi
ldeki karıncanın) bu sözüne neşeyle güldü ve "Ey Rabbim!" dedi, "İçimde öyle düşünceler uyandır ki, bana ve ana babama bahşettiğin nimetler için sana hep şükreden biri olayım; ve hep Senin hoşnut olacağın dürüst ve erdemli işler yapıyor olayım; ve beni, rahmetinle, dürüst ve erdemli kulların arasına sok!"...
Nəml Suresi, 24. Ayet:
Vecedtuhâ ve kavmehâ yescudûne liş ş
emsi
min dûnillâhi ve zeyyene lehümuş şeytânu a’mâlehum fe saddehum anis sebîli fe hum lâ yehtedûn(yehtedûne)....
Nəml Suresi, 24. Ayet:
1.
vecedtu-hâ
: onu buldum
2.
ve kavme-hâ
: ve onun kavmi
3.
yescudûne
: secde ediyorlar
4.
li eş ş
emsi
: güneşe
Qəsəs Suresi, 11. Ayet:
Onun hemşiresine izini ta'kıyb et de demişti, o da uzaktan gözetti, onlar farkında değillerdi...
Qəsəs Suresi, 12. Ayet:
Biz daha evvel ona süt analar (ın sütünü emmeyi) haram etmişdik. Bunun üzerine (hemşiresi onlara:) «Sizin için onun bakımını te'mîn edecek, kendileri buna hayırhah olacak bir aaile hakkında size delâletde bulunayım mı?» dedi. ...
Qəsəs Suresi, 12. Ayet:
Önceden Biz, onun süt annelerin memesini kabul etmemesini sağladık. Bunun üzerine hemşiresi: Size, sizin adınıza ona bakacak ve iyi davranacak bir ev halkını tavsiye edeyim mi? dedi....
Qəsəs Suresi, 18. Ayet:
Fe asbaha fîl medîneti hâifen yeterakkabu fe izellezîstensarahu bil
emsi
yestasrihuh(yestasrihuhu), kâle lehu mûsâ inneke le gaviyyun mubîn(mubînun)....
Qəsəs Suresi, 18. Ayet:
1.
fe
: böylece
2.
asbaha
: sabahladı
3.
fî el medîneti
: şehirde
4.
hâifen
: korkarak
<...
Qəsəs Suresi, 19. Ayet:
Fe lemmâ en erâde en yabtışe billezî huve aduvvun lehumâ kâle yâ mûsâ e turîdu en taktulenî kemâ katelte nefsen bil
emsi
in turîdu illâ en tekûne cebbâren fîl ardı ve mâ turîdu en tekûne minel muslihîn(muslihîne)....
Qəsəs Suresi, 19. Ayet:
1.
fe
: artık, böylece
2.
lemmâ
: olduğu zaman
3.
en
: muhakkak
4.
erâde
: istedi
Qəsəs Suresi, 25. Ayet:
Fe câethu ıhdâhumâ temşî alestihyâin, kâlet inne ebî yed’ûke li yecziyeke ecra mâ sekayte lenâ, fe lemmâ câehu ve kassa aleyhil kasasa kâle lâ tehaf, necevte minel kavmiz zâlimîn(zâlimîne)....
Qəsəs Suresi, 25. Ayet:
1.
fe câet-hu
: ona geldiği zaman
2.
ıhdâ-humâ
: (kızların) ikisinden biri
3.
temşî
: yürüyor
4.
alestihyâin (alâ istihyâin)
Qəsəs Suresi, 82. Ayet:
Ve asbehallezîne temennev mekânehu bil
emsi
yekûlûne vey keennellâhe yebsutur rızka li men yeşâu min ıbâdihî ve yakdir(yakdiru), lev lâ en mennallâhu aleynâ le hasefe binâ, vey keennehu lâ yuflihul kâfirûn(kâfirûne)....
Qəsəs Suresi, 82. Ayet:
1.
ve asbeha
: ve sabahladı, oldu
2.
ellezîne
: onlar
3.
temennev
: temenni ettiler, dilediler
4.
mekâne-hu
: onun...
Ənkəbut Suresi, 43. Ayet:
İşte bu t
emsi
lleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar....
Ənkəbut Suresi, 43. Ayet:
İşte biz, bu t
emsi
lleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir....
Ənkəbut Suresi, 43. Ayet:
İşte biz, bu t
emsi
lleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir....
Ənkəbut Suresi, 43. Ayet:
İşte biz bu t
emsi
lleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir....
Ənkəbut Suresi, 43. Ayet:
İşte Biz insanın önüne bu t
emsi
lleri koyuyoruz: ama onların gerçek anlamını ancak (Bizi) tanıyanlar kavrayabilir,...
Ənkəbut Suresi, 43. Ayet:
İşte bazı gerçekleri anlatmak için, Biz bu kabil t
emsi
ller getiriyoruz, ama bunları, ancak ibret almasını bilenler anlar....
Rum Suresi, 28. Ayet:
Allah size kendinizden bir t
emsi
l getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz....
Rum Suresi, 28. Ayet:
(Allah’ın, mülkünde ortağı olmadığını iyice anlamanız için), O size kendinizden (şöyle) bir t
emsi
l yaptı: Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, sahib olduğunuz köleler, size ortaklar değildir; (böyle kölelerinizi mallarınıza ortak yaparak onları sizinle bir tutmazken Allah’ın bazı kullarını ve yaratıklarını O’na nasıl ortak yaparsınız?) Siz (ve onlar), mallarda hiç musavi olur da aranızda birbirinizden, (tek başına mala sahib olma endişesiyle) korktuğunuz gibi, onlardan (kölelerinizden) korkar ...
Rum Suresi, 28. Ayet:
Allah size kendinizden bir t
emsi
l getirmektedir: Mülkiyetiniz altında bulunan köleler içinde, size verdiğimiz rızıklarda -birbirinizden çekindiğiniz gibi kendilerinden çekineceğiniz derecede sizinle eşit (haklara sahip)- ortaklarınız var mı? İşte biz âyetlerimizi, aklını kullanacak bir kavim için böylece açıklıyoruz....
Rum Suresi, 28. Ayet:
Size kendinizden bir t
emsi
l yaptı: hiç size kısmet ettiğimiz şeyde elleriniz altındaki milklerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz müsavi olur kendilerinizi saydığınız gibi onları sayar mısınız? İşte akledecek bir kavm için âyetleri böyle ayırd ediyoruz...
Rum Suresi, 28. Ayet:
O, size kendi nefislerinizden bir t
emsi
l getirdi: Sizi rızıklandırdığımız şeylerde sağ elinizin mâlik olduğu (köleler) den ortaklarınız olmasını ister de bu hususda siz (onlarla) müsavi olur, onları kendinizi saydığınız gibi sayar mısınız? İşte biz âyetleri, aklını kullanacak bir kavm için, böyle açıklarız. ...
Rum Suresi, 28. Ayet:
Allah size kendinizden bir t
emsi
l getirdi. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerde, ellerinizin altındaki köleleriniz içinden ortaklarınız bulunmasını; ortaklık hususunda birbirinizden korkup endişelendiğiniz gibi onlardan korkarak sizinle onların eşit olmasını ve kendinizi saydığınız gibi onları saymanızı ister misiniz? İşte biz aklını kullanacak bir topluluk için âyetleri böyle açıklarız....
Rum Suresi, 28. Ayet:
Bakın, Allah size kendi hayatınızdan bir t
emsi
l getiriyor: Hiç, elinizin altındaki köle ve hizmetçilerden, size nasib ettiğimiz servette, onların payları da sizinki ile eşit olacak derecede, kendinize ortak yaptığınız, kendinize itibar ettiğiniz kadar onlara da itibar edip saydığınız ortaklarınız var mıdır? İşte Biz aklını kullanan kimseler için âyetlerimizi böyle açıklıyoruz....
Loğman Suresi, 18. Ayet:
Ve lâ tusa’ir haddeke lin nâsi ve lâ temşi fîl ardı merahâ(merahan) innellâhe lâ yuhıbbu kulle muhtâlin fehûr(fehûrin)....
Loğman Suresi, 18. Ayet:
1.
ve lâ tusa'ir
: ve çevirme
2.
hadde-ke
: yanağını
3.
li en nâsi
: insanlara
4.
ve lâ temşi
: ve yürüme
Səcdə Suresi, 8. Ayet:
Sonra onun neslini, ön
emsi
z bir suyun özünden, menîden üretti....
Əhzab Suresi, 8. Ayet:
ki, (zamanın bitiminde) O, bu hak davanın t
emsi
lcilerine hakikate sadık kalmalarını(n yeryüzünde nasıl bir karşılık gördüğünü) sorabilsin. Ve O, hakikati inkar edenlerin tümü için acı bir azap hazırlamıştır!...
Əhzab Suresi, 19. Ayet:
Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, onları gördün, ölüm baygınlığı sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince size keskin keskin diller sıyırdılar; hayra karşı da kıskançlık ediyorlardı, işte bunlar iman etmediler de Allah amellerini hiçe çıkardı. Bu Allah'a göre ön
emsi
zdir....
Əhzab Suresi, 19. Ayet:
Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, gördün onları ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık ediyorlardı. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Bu Allah'a göre ön
emsi
zdir....
Yasin Suresi, 13. Ayet:
Ve onlara, o karye sahiblerini t
emsi
l getir, o dem ki ona o gönderilen Resuller varmıştı...
Sad Suresi, 39. Ayet:
Hâzâ atâunâ femnun ev
emsi
k bi gayri hisâb(hisâbin)....
Sad Suresi, 39. Ayet:
1.
hâzâ
: bu
2.
atâu-nâ
: bizim atâmız, ihsanımız
3.
femnun
: artık ni'metlendir, ver, lütufta bulun
4.
ev
: veya<...
Sad Suresi, 62. Ayet:
Şöyle dediler: "Şer t
emsi
lcilerinden saydığımız adamları, acaba neden görmüyoruz?"...
Zümər Suresi, 27. Ayet:
Yemin ederim ki bu Kur'anda insanlar için her türlüsünden t
emsi
l getirdik, gerek ki iyi düşünsünler...
Zümər Suresi, 27. Ayet:
Yemin ederim ki, bu Kur'an'da insanlar için her türlüsünden t
emsi
l getirdik. Gerek ki iyi düşünsünler....
Zümər Suresi, 27. Ayet:
Yemin ederim ki, bu Kur'ân'da insanlar için her türlüsünden t
emsi
l getirdik. Gerek ki iyi düşünsünler....
Zümər Suresi, 27. Ayet:
Gerçekten bu Kur'an'da öğüt alsınlar diye insanlar için her türlü t
emsi
li anlatmışızdır....
Zümər Suresi, 27. Ayet:
Gerçekten Biz, insanlar düşünüp akıllarını başlarına alsınlar diye bu Kur’ân’da, her türlüsünden t
emsi
ller getirdik....
Zümər Suresi, 27. Ayet:
Andolsun biz, bu Kur'ân'da insanlara, öğüt almaları için her t
emsi
li anlattık....
Zümər Suresi, 29. Ayet:
İşte şimdi Allah bir t
emsi
l daha getiriyor: İki adam var, bunlardan birincisi, birbirine rakip, birbiriyle hep çekişen ortakların emrinde, diğeri ise sadece bir kişinin emrinde çalışıyor. Bu ikisinin durumu hiç bir olur mu? Olmaz elhamdülillah! Fakat çokları bu gerçeği bilmezler....
Zümər Suresi, 67. Ayet:
Onlar, Allah'ı (O'nun kudret ve yüceliğini, denge ve düzenini) hakkıyle takdir edemediler. Oysa yeryüzü Kıyamet günü O'nun kudret avucundadır. Gökler de O'nun (kudretini temsîl eden) sağ elinde katlanmış olacak. O, (inkarcı nankörlerin) ortak koştuklarından yücedir, münezzehtir....
Fussilət Suresi, 37. Ayet:
Ve min âyâtihil leylu ven nehâru veş şemsu vel kamer(kameru), lâ tescudû liş ş
emsi
ve lâ lil kameri vescudû lillâhillezî halakahunne in kuntum iyyâhu ta’budûn(ta’budûne). (SECDE ÂYETİ)...
Fussilət Suresi, 37. Ayet:
1.
ve min
: ve den
2.
âyâti-hi
: onun âyetleri
3.
el leylu
: gece
4.
ve en nehâru
: ve gündüz
Zuxruf Suresi, 21. Ayet:
Em âteynâhum kitâben min kablihî fe hum bihî must
emsi
kûn(must
emsi
kûne)....
Zuxruf Suresi, 21. Ayet:
1.
em
: yoksa, veya
2.
âteynâ-hum
: biz onlara verdik
3.
kitâben
: bir kitap
4.
min kabli-hi
: ondan önce
Zuxruf Suresi, 43. Ayet:
Fest
emsi
k billezî ûhıye ileyk(ileyke), inneke alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin)....
Zuxruf Suresi, 43. Ayet:
1.
fe
: artık, o zaman
2.
ist
emsi
ke
: sarıl, tut
3.
bi ellezî
: ona, onu
4.
ûhiye
: vahyedildi
Məhəmməd Suresi, 15. Ayet:
Korunanlara vaat olunan CENNETİN TEMSİL (misal - benzetme) yollu anlatımı şöyledir: Orada, bayatlamayan SU'dan nehirler, tadı bozulmayan SÜT'ten nehirler, içenlere lezzet veren ŞARAP'tan nehirler, süzme-saf BAL'dan nehirler vardır! Onlar için orada her çeşit MEYVE ve Rablerinden mağfiret (örtme) vardır! (Bu misal nimetlerle yaşayanlar) ateşte sonsuza dek yanarak yaşayacak, sıcak - kaynar su içirilmiş de bu yüzden onların bağırsaklarını parçalamış kimse gibi midir?...
Məhəmməd Suresi, 15. Ayet:
Korunanlara va'dolunan Cennetin t
emsi
li: Onda ırmaklar var bir sudan ki bozulması yok, ırmaklar var bir südden ki tadı değişmez, ırmaklar var bir şarabdan ki içenlere lezzet, ırmaklar var bir baldan ki safi süzme, hem onlara semerelerini (hasılâtın) her türlüsünden var, hem de Rablarından bir mağfiret var. Hiç bunlar o ateşte muhalled olan ve kaynar bir mayi'den sulanıp da bağırsaklarını parçalamakta bulunan kimselere benzer mi?...
Fəth Suresi, 29. Ayet:
MUHAMMED, Rasûlullâh'tır! O'nunla beraber bulunanlar, küffara (gerçeği reddedenlere) karşı sert, kendi aralarında çok merhametlidirler. . . Onları rükû eder (varlıkta her an tedbir edenin Allâh Esmâ'sı olduğunu müşahedesinin haşyeti, tâzimi içinde), secde eder (varlığın yalnızca Esmâ özelliklerinden ibaret olarak kendilerine özgü bağımsız vücutları olmadığının müşahedesiyle "yok"luklarını hisseder) ve Allâh'tan fazl (lütfu - Esmâ kuvvelerinin farkındalığı) ve RIDVAN (Hakikatinin farkındalığıyla ...
Fəth Suresi, 29. Ayet:
Muhammed Allah'ın Elçisi'dir ve (sadakatle) o'nun yanında olanlar, bütün hakikat inkarcılarına karşı kararlı ve tavizsiz, (ama) birbirlerine karşı merhamet doludurlar. Onların (namazda) eğilerek (ve) yere kapanarak Allah'ın lütuf ve rızasını aradıklarını görürsün. Onların işaretleri, yüzlerindeki secde izleridir. Şu, onların hem Tevrat'taki ve hem de İncil'deki t
emsi
lleridir: (Onlar) filiz veren bir tohum gibi(dirler), sonra Allah o (filizi) güçlendirir ki sağlam şekilde büyüsün ve (sonunda) kök...
Tur Suresi, 20. Ayet:
Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslananlar olarak. . . Onları (bilinçleri) Hur-i Iyn (her şeyi net, akı ak karayı kara gören özelliğe sahip bedenler) ile eşleştirdik. (Dişi huri kızı diye yorumlanan bu anlatımlar tümüyle diğer cennet yaşamı anlatımları gibi bir t
emsi
lî, sembolik anlatımdır. {"Meselül cennetilletiy" = CENNETİN TEMSİL (misal - benzetme) yollu anlatımı} 13. Ra'd: 35 ve 47. Muhammed: 15. . . {Sahih Hadis: Allâh buyurur ki; Sâlih kullarım için, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın i...
Vaqiə Suresi, 15. Ayet:
Mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. (Buradan başlayan cennet tanımlayıcı âyetleri okurken; Ra'd: 35 ve Muhammed: 15. âyetlerde vurgulanan "Meselül cennetilletiy = cennettekilerin MİSALİ - TEMSİLİ" şöyle şöyledir, diye başlayan uyarı göz ardı edilmemelidir. Anlatılanlar t
emsi
l yolludur. A. H. )...
Hədid Suresi, 20. Ayet:
Biliniz ki: Dünyâ hayât bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir tefahur ve mal-ü evladda bir çokluk yarışından ibarettir, bir yağmur t
emsi
li gibi ki otu rençberleri imrendirmiştir, sonra heyecana gelir, bir de görürsün sararmıştır, sonra da olur bir çörçöp, âhırette ise şiddetli bir azâb bir de Allahdan bir mağfiret ve rıdvan vardır. Dünya hayât bir aldanış metâından başka bir şey değildir...
Həşr Suresi, 21. Ayet:
Eğer biz, bu Kur’an’ı bir dağın üzerine indirseydik, muhakkak o dağı, Allah korkusundan baş eğmiş, parçalanmış görürdün. Bu t
emsi
ller yok mu, işte biz onları insanlar için yapıyoruz; olur ki düşünürler....
Həşr Suresi, 21. Ayet:
Biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik her halde Sen onu Allah korkusundan başını eğmiş çatlamış görürdün, o t
emsi
ller yok mu, işte biz onları insanlar için yapıyoruz gerek ki tefekkür ederler...
Həşr Suresi, 21. Ayet:
Bu Kur'an-ı bir dağa indirmiş olsaydık, dağın ezilip büzülerek Allah korkusuyla paramparça olduğunu görürdün. Ve işte (bütün) bu t
emsi
lleri, belki düşün(meyi öğrenebil)irler diye insanların önüne koyuyoruz....
Həşr Suresi, 21. Ayet:
Eğer biz bu Kur'an'ı bir dağın üzerine indirmiş olsaydık, muhakkak ki onun Allah'ın korkusundan baş eğdiğini ve parça parça olduğunu görürdün. Biz bu t
emsi
lleri insanlar düşünsünler diye veriyoruz....
Talaq Suresi, 2. Ayet:
Fe izâ belagne ecelehunne fe
emsi
kûhunne bi ma’rûfin evfârikûhunne bi ma’rûfin ve eşhidû zevey adlin minkum ve ekîmûş şehâdete lillâh(lillâhi), zâlikum yûazu bihî men kâne yû’minu billâhi vel yevmil âhir(âhiri), ve men yettekıllâhe yec’al lehu mahrecâ(mahrecen)....
Talaq Suresi, 2. Ayet:
1.
fe izâ
: böylece, artık ..... olduğu zaman
2.
belagne
: erişti
3.
ecele-hunne
: onların belirli süresi
4.
fe
emsi
kû-hunne
Məaric Suresi, 33. Ayet:
Onlar, kelime-i şehadetin gereklerini yerine getirenler, Kur’ân’ı bilerek tebliğ edip önderlik yapanlar, doğru şahitlikleriyle, örnek davranışlarıyla İslâm’ı t
emsi
l görevini ayakta tutanlardır....
Müddəssir Suresi, 31. Ayet:
Nâr (ateş, tabiat cehennemi; enterik) Ashabı'nı ancak (on dokuz) melâike (66. Tahriym: 6) kıldık (ins ve cinn türü değil). . . Onların sayısını da (sanki on dokuz sayısı önemliymiş gibi) kâfir (hakikati inkâr) olanlar için ancak bir fitne (sınav objesi) kıldık… Kendilerine kitap (Bilgi) verilenler yakînen bilsin (mecazların neye işaret ettiğini de görerek Hz. Rasûlullâh'ın vahyini tasdik etsinler) ve (Rasûlullâh'ın nübüvvet ve risâletine) iman edenler de iman (ilmî yakîn) bakımından imanları art...
Müddəssir Suresi, 31. Ayet:
Çünkü yalnızca meleki güçleri (cehennem) ateşinin gözcüleri kıldık; ve onların sayısını hakikati inkara şartlanmış olanlar için bir sınama (aracı) yaptık ki böylece daha önce vahye muhatab olanlar (bu ilahi kelamın doğruluğuna) kani olsunlar ve (ona) iman etmiş olanların imanları daha da güçlensin; ve geçmiş vahiylere muhatab olanlar ile (bu vahye) iman edenler bütün şüphelerden kurtulsunlar. Ve kalplerinde hastalık olanlar ile hakikati tamamen reddedenler: "(Sizin) Allah(ınız) bu t
emsi
l ile ne ...
İnsan Suresi, 21. Ayet:
Üzerlerinde ince - lâtif ipekten ve kalın ipekten elbiseler vardır. . . Gümüş bileziklerle süslenmişlerdir. . . Rableri onlara şarab'en tahura (temiz şarap) içirmiştir. (Tüm bu cennet tanımlamaları, Ra'd: 35 ve Muhammed: 15'teki açıklamalarla vurgulandığı üzere; "meselül cennetilletiy" yani cennetin t
emsi
l - benzetme yollu misali anlatımıdır. Bu gerçeklik unutulmaya. A. H. )...
Bələd Suresi, 2. Ayet:
Sen bu kente mahr
emsi
n/bu kente gireceksin....
Şəms Suresi, 1. Ayet:
Veş ş
emsi
ve duhâhâ....
Şəms Suresi, 1. Ayet:
1.
ve
: andolsun
2.
eş ş
emsi
: güneş
3.
ve
: ve
4.
duhâ-hâ
: onun duha vaktine
...
Əhzab Suresi, 37. Ayet:
Ve iz tekûlu lillezî en’amallâhu aleyhi ve en’amte aleyhi
emsi
k aleyke zevceke vettekıllâh ve tuhfî fî nefsike mallâhu mubdîhi ve tahşen nâs(nâse), vallâhu ehakku en tahşâh(tahşâhu), fe lemmâ kadâ zeydun minhâ vetaran zevvecnâ kehâ likey lâ yekûne alel mu’minîne haracun fî ezvâci ed’ıyâihim izâ kadav min hunne vetarâ(vetaran), ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen). ...
Əhzab Suresi, 37. Ayet:
1.
ve iz
: ve olduğu zaman, olmuştu
2.
tekûlu
: söylüyorsun
3.
li
: ... e
4.
ellezî
: ki o
Əhzab Suresi, 55. Ayet:
O zevcelere şunlarda günah yoktur: ne ataları, ne oğulları, ne biraderleri, ne biraderlerinin oğulları, ne hemşirelerinin oğulları, ne kendi kadınları ne de ellerindeki milklerinde, bununla beraber Allaha korunun (ey Peygamberin zevceleri) çünkü Allah her şey üzerine şâhid bulunuyor...
Qaf Suresi, 39. Ayet:
Fasbir alâ mâ yekûlûne ve sebbih bi hamdi rabbike kable tulûış ş
emsi
ve kablel gurûb(gurûbi)....
Qaf Suresi, 39. Ayet:
1.
fasbir (fe ısbir)
: artık, öyleyse sabret
2.
alâ
: ... e
3.
mâ yekûlûne
: söyledikleri şey(ler), söylediklerine
4.
ve sebbih...
Rəhman Suresi, 68. Ayet:
İkisinde de meyve, hurma (Hakkanî vasıfların açığa çıktığı şuuru t
emsi
len) ve nar (tek bilincin tasarruf ettiği çok beden yaşamını t
emsi
len)!...
Mülk Suresi, 22. Ayet:
E fe men yemşî mukibben alâ vechihî ehdâ emmen yemşî seviyyen alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin)....
Mülk Suresi, 22. Ayet:
1.
e
: mi
2.
fe
: öyleyse
3.
men
: kimse
4.
yemşî
: yürür
...
Əraf Suresi, 171. Ayet:
Hani bir zamanlar, o dağ gölgelik/ş
emsi
ye gibi iken, onlar da, dağ üzerlerine yıkılacak diye inanmışlarken Biz, onların Üst'ünü/en seçkinlerini o dağa çekmiştik/ yükseltmiştik: “Allah'ın koruması altında olmanız için size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın!” ...
Nur Suresi, 15. Ayet:
Hani siz bu iftirayı, birbirinizin dilinden alıyor ve kendisi hakkında bilgi sahibi olmadığınız bu uydurma haberi ağızlarınızla söylüyorsunuz ve bunun ön
emsi
z olduğunu sanıyorsunuz. Hâlbuki bu, Allah katında çok büyüktür. ...
Maidə Suresi, 90. Ayet:
"Ey iman etmiş kişiler! Hamr [içki/herhangi bir yolla aklı örtmek], kumar; her türlü kolay kazanç amaçlı şans oyunu, kulluk edilen nesneleri, kişileri t
emsi
l eden işaretler; semboller ve fal okları; tüm kehanet araç ve gereçleri ancak şeytan işinden zarar veren şeylerdir. Öyleyse durumunuzu korumanız, kurtulmanız için bu şeytan işinden kaçının. "...
Rum Suresi, 58. Ayet:
Celâlim hakkı için bu Kur'anda her türlü meselden t
emsi
l getirdik, yemîn ederim ki sen onlara başka bir âyet de getirsen o küfredenler yine diyecekler ki: siz her halde mubtılsiniz...