Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Nisa Suresi, 64. Ayet:
Biz, hiçbir resulü Allah'ın izni ile yalnızca kendisine itaat edilmesinden başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendi kendilerine haksızlık yaptıklarında, sana gelip, Allah'tan bağışlanmalarını dileselerdi ve sen de Resul olarak onların bağışlanmasını diles
eydin
; Allah'ın tevbeleri kabul edici ve çok merhamet edici olduğunu göreceklerdi....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, ellerinizi çekin, salatı ikame edin, zekatı yapın denilen kimseleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir kısmı Allah'ın haşyeti gibi, hatta daha fazla insanlara haşyet duyarlar. Ve "Ey Rabb'imiz! Neden üzerimize savaş yazdın, bizi yakın bir zamana kadar erteles
eydin
ya?" dediler. De ki: "Dünya geçimliği önemsizdir. Ahiret, takva sahibi kimseler için daha hayırlıdır." Ve hurma çekirdeğinin içindeki lif kadar size haksızlık edilmez....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, iyice araştırın; size selam veren kimseye; dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: "Sen Mü'min değilsin." demeyin. Allah'ın yanında sayısız ganimetler vardır. Daha önce siz de öyl
eydin
iz de Allah size iyilik yaptı. Öyleyse, iyice araştırın. Kuşkusuz, Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Doğrusu, kendilerine haksızlık eden kimselere, melekler canlarını alırken: "Neden bu durumdaydınız?" derler. Onlar: "Biz yeryüzünde mus'tezaf kimselerdik" derler. Melekler: "Allah'ın arzı geniş değil miydi, hicret ets
eydin
iz ya!" derler. İşte bunların yeri Cehennem'dir. Orası ne kötü bir yerdir....
Ənam Suresi, 81. Ayet:
"Siz, Allah'ın size, hakkında hiçbir yetki vermediği şeyleri O'na ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl olur da sizin ortak koştuklarınızdan korkarım?" Bu iki taraftan hangisi emin olmaya daha layıktır? Keşke bils
eydin
iz!...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, belirlediğimiz buluşma için adamlarından yetmiş kişi seçti. Kendilerini sarsıntı tutunca: "Ey Rabb'im! Diles
eydin
bunları da beni de daha önce yok ederdin. İçimizdeki birtakım beyinsizler yüzünden bizi yok mu edeceksin? Bu, ancak senin bir fitnendir. Onunla hak edeni sapkınlıkta bırakırsın hak edene de doğru yolu gösterirsin. Sen bizim velimizsin. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın." dedi....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Şayet görüp tanıklık ets
eydin
eğer! Melekler, Kafirlerin canlarını alırken, yüzlerine ve sırtlarına vuruyorlar ve "Kavurucu azabı tadın." diyorlar....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve onların kalplerini uzlaştırdı. Eğer yeryüzündeki her şeyi infak ets
eydin
yine de onların kalplerini kaynaştıramazdın. Fakat Allah, onları kaynaştırdı. Kuşkusuz O, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir....
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
"Her ne kadar beni mal-mülk ve evlat bakımından eksik görüyorsan da bahçene girdiğin zaman: "Allah ne dilerse o olur, Allah'tan başka hiçbir güç yoktur, des
eydin
ya!"...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yeniden yola koyuldular. Bir kasabaya varınca, karşılaştıkları halktan yiyecek istediler. Ne var ki onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hemen onu düzeltti. Musa: "Eğer istes
eydin
elbette bunun için bir ücret alırdın." dedi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Ve eğer Biz, ondan önce bir azap ile onları yok etseydik, "Ey Rabb'imiz! Bize bir resul gönders
eydin
de hor ve rezil olmadan önce Sen'in ayetlerine uysaydık ya!" diyeceklerdi....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Eğer elleriyle sundukları nedeniyle onlara bir bela isabet ederse: "Rabb'imiz! Keşke bize bir resul gönders
eydin
böylece biz, Senin ayetlerine tabi olur ve inananlardan olurduk." diyemesinler diye....
Qaf Suresi, 22. Ayet:
Ant olsun ki sen bugünün geleceğinden gaflet içind
eydin
. İşte senden perdeyi kaldırdık. Artık bugün gerçeği bütün açıklığıyla görüyorsun....
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır, asla bildiğiniz gibi değil, keşke kesin bilgi ile bils
eydin
iz....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Sizi Firavun ailesinden de kurtarmıştık, ki size en kötü azabı yaşattırıyorlardı. Erkek çocuklarınızı boğazlayıp, kadınlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Rabbinizin azametli bir belâsı içind
eydin
iz....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Müşriklerin ve kitap ehlinin cahilleri: “- Allah, bize senin hak peygamber olduğunu söyleyeydi, yahud sen bize bir alâmet getir
eydin
ya” dediler. Bunlardan önce Yahûdî ve Hristiyanlar da tıpkı bunlar gibi (peygamberlerine: “-Bize Allah’ı aşikâr göster ve gökten sofra indir.”) söylemişlerdi. Küfür ve inadda kalbleri birbirine benzemiştir. Biz hakikatı anlayanlara mûcizeleri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 184. Ayet:
(Farz kılınan oruç) sayılı günlerdir. Fakat sizden kim hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı), diğer (başka) günlerden (oruç tutarak) tamamlanır. (İhtiyarlıktan veya iyileşmesi umulmayan bir hastalıktan dolayı) ona (oruç tutmaya) güç yetiremeyenlerin, bir yoksulu (sabah, akşam) doyuracak (kadar) bir fidye vermesi (gerekir).Artık kim isteyerek (gönülden) bir hayır yaparsa (orucunu veya fidyeyi artırırsa),işte o, kendisi için bir hayırdır.Oruç tutmak sizi için daha h...
Bəqərə Suresi, 184. Ayet:
Sayılı günlerde (oruç). Ancak sizden kim, hasta veya seyahatte olursa diğer zamanlarda (aynı gün sayısı kadar oruç tutmalıdır); ve (bu gibi hallerde) gücü yetenlere bir muhtacı doyurarak fidye vermek, bir yükümlülüktür. Her kim, yapmaya yükümlü olduğundan daha fazla iyilik yaparsa kendisine iyilik yapmış olur; zira oruç tutmak kendinize iyilik yapmaktır -keşke bunu bils
eydin
iz....
Bəqərə Suresi, 280. Ayet:
Eğer (borçlu) zor durumda ise (ödeyemeyecekse) o taktirde durumu kolaylaşıncaya kadar beklenmelidir. Ve (alacağınızı) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır. Keşke bils
eydin
iz....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
(Uhud'da) Allâh elbette size sözünü tuttu; varlığınızdaki Allâh Esmâ'sının elverdiği kuvve ile (biiznihi) onları yok etmek üzer
eydin
iz. Ancak Allâh size sevdiğinizi (zafer ve ganimet) gösterdiğinde zayıflık gösterdiniz ve size verilmiş olan hükme isyan edip tartıştınız. Sizden kimi dünyalığı istiyordu (görev yerini bırakıp ganimete koştu), kimi de sonsuz geleceği (Rasûlün hükmüne uyup direndi ve şehîd oldu). Sonra Allâh, size ne durumda olduğunuzu göstermek için geri çevirdi. Bununla beraber siz...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Allah elbette size verdiği sözü tuttu; O'nun izniyle düşmanlarınızı yok etmek üzer
eydin
iz; ne var ki Allah size arzuladığınız (zaferi) gösterdikten sonra gevşediniz, (Peygamber'den gelen) emre aykırı davrandınız ve itaatsizlik ettiniz. Aranızda (sadece) bu dünyaya ilgi duyan kimseler olduğu gibi, ahirete gönül verenler de mevcuttu: Bunun üzerine Allah, sizi sınamak için düşmanlarınızı yenmenize mani oldu. Ama O, şimdi günahlarınızı bağışladı, zira Allah'ın inananlara lütfu sınırsızdır....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Allah size vaadini yerine getirmişti; siz o sırada onları Allah'ın izniyle yok etmek üzer
eydin
iz. Fakat hoşlandığınız şeyi Allah size gösterdikten sonra siz zaafa düşüp Peygamberin emri hakkında birbirinizle çekiştiniz ve isyan ettiniz. Sizden dünyayı isteyen de var, âhireti isteyen de. Sonra Allah sizi sınamak için yüzünüzü düşmanlarınızdan çevirdi. Bununla beraber, kusurunuzu da bağışladı. Zira Allah mü'minlere karşı pek lütufkârdır....
Nisa Suresi, 64. Ayet:
Biz hiç bir peygamberi, Allah’ın izni ile, kendisine itaat olunmaktan başka bir gaye ile göndermedik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip de Allah’tan af dileseler, sen de resul olarak onların affedilmelerini istes
eydin
, elbette Allah’ı tövbeleri kabul eden, pek merhametli bulacaklardı....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: “Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın ve zekâtı verin.” denilen kimseleri görmedin mi? Halbuki onların üzerine savaş yazıldığı (farz kılındığı) zaman, onlardan bir kısmı, (düşmanları olan) insanlardan, Allah'tan korkar gibi veya daha da çok korkarlar ve: “Rabbimiz niçin üzerimize savaşı farz kıldın, bizi yakın bir zamana kadar tehir ets
eydin
(geciktirs
eydin
) olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Dünya metaı (menfaati) azdır ve ahiret ise takva sahibi olan kimseler için daha hayırlıdır...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Daha önce kendilerine, “(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin” denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah’tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve “Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteles
eydin
ya!” derler. De ki: “Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah’a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.”...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Görmez misin savaştan el çekin ve namaz kılın, zekât verin denenleri? Onlara savaş farz edilince içlerinden bir kısmı, insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hattâ daha da fazla korkmaya başladılar da ne olurdu, yakın olan ölümümüze dek bu emri geciktirs
eydin
, bize savaşı emretmes
eydin
dediler. De ki: Dünyanın zevki azdır, âhiretse sakınanlar için daha hayırlıdır ve onlar, hurma çekirdeğinin içindeki incecik kıl kadar bile zulüm görmezler....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, "(Kötülükten) ellerinizi çekin, salâtı (namazı) ikame edin ve zekâtı verin" denilenleri görmedin mi? Ne zaman ki üzerlerine savaş yazıldı, bir de ne göresin, onlardan bir kısmı, insanlardan, Allâh'tan haşyet edip ürperdikleri gibi, hatta daha şiddetli bir dehşetle korkuyorlar. . . "Rabbimiz, niçin üzerimize savaşı yazdın; bizi yakın bir sona kadar erteles
eydin
?" dediler. . . De ki: "Dünya zevki pek kısadır! Sonsuz gelecek ise korunanlar için daha hayırlıdır. . . Size kıl kadar zulme...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: 'Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin' denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir grup Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar ve: 'Ey Rabb'imiz! Bizim üzerimize savaşı niçin farz kıldın? Yakın bir zamana kadar bize mühlet vers
eydin
olmaz mıydı?' dediler. De ki: 'Dünyanın geçimliği azdır. Ahiret ise fenalıklardan sakınanlar için daha hayırlıdır ve bir kıl kadar dahi haksızlığa uğratılmazsınız.'...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Bakmaz mısın o: kendilerine ellerinizi çekin ve namaz kılın, zekât verin denilmiş olan kimselere? Şimdi üzerlerine kıtal yazılınca insanlardan Allahdan korkarcasına veya daha bile ziyade korkuyorlar ve şöyle dediler: «Ey bizim rabbımız! Niçin üzerimize bu kıtali yazdın! Nolurdu bizi yakın bir ecele tehir ed
eydin
? De ki: Dünya zevkı ne olsa azdır, Ahıret ise Allahdan korkanlar için sırf hayırdır hem kıl kadar hakkınız yenmez...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Bakmaz mısın, o kendilerine: «Ellerinizi savaştan çekin, namaz kılın ve zekat verin!» denilen kimselere? Şimdi üzerlerine savaş farz kılınınca bazıları insanlardan Allah'tan korkar gibi veya daha fazla korkmaya başladılar ve: «Ey bizim Rabbimiz, niçin bize bu savaşı farz kıldın? Ne olurdu kısa bir süre daha bize mühlet vers
eydin
!» dediler. De ki: «Dünya zevki ne de olsa azdır; ahiret ise Allah'tan korkanlar için sırf hayırdır. Hem kıl kadar hakkınız da yenmez.»...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
(Mekke’de iken savaşmayı isteyip de) kendilerine: 'Ellerinizi (şimdilik sa vaştan) çekin, namazı hak kıyla edâ edin ve zekâtı verin!' denilen kimse leri görmedin mi? Şimdi (Me dîne’de)onlara savaş (farz olarak) yazılınca içlerinden bir fırka, Allah’dan korkarcasına, hattâ daha şiddetli bir korkuyla in san lardan korkmaya başladılar. Ve şöyle dediler: 'Rabbimiz! Bize savaşı niçin (farz olarak) yazdın? Ne olurdu, bizi yakın bir vakte (yatağımızda öleceğimiz vakte)kadar te’hîr ets
eydin
!'(Ey Resûlüm...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine "Ellerinizi çekin, namazlarınızda dikkatli ve daim olun, arındırıcı (mali) yükümlülüğünüzü yerine getirin!" denilenlerden haberdar değil misiniz? Ama onlara (Allah yolunda) savaşmaları emredilir emredilmez, bazısı, Allahtan korkması gerektiği gibi -hatta daha büyük bir korkuyla- insanlardan korkmaya başlar ve "Ey Rabbimiz! Neden bize savaşmayı emrettin? Keşke bize biraz mühlet vers
eydin
!" derler. De ki: "Bu dünyanın keyfi ve rahatlığı çok kısa ömürlüdür ama ahiret, Allaha karşı sorum...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
O kimseleri görmez misin ki, onlara: «Ellerinizi çekiniz ve namaz kılınız, zekât veriniz» denilmişti. Vaktâ ki üzerlerine cihad yazıldı, o zaman içlerinden birtakımı, Allah Teâlâ'dan korkarcasına veya daha ziyâde insanlardan korkar oldular. Ve onlar, «Ey Rabbimiz! Ne için üzerimize cihadı yazdın? Ne olurdu bizi yakın bir müddete kadar tehir ets
eydin
» dediler. De ki: «Dünyanın faidesi pek azdır, ahiret ise muttakî olanlar için elbette hayırlıdır. Ve siz kıl kadar zulme uğramayacaksınızdır.»...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Baksana o kimselere ki, savaş zamanı değilken kendilerine: "Savaşa sebebiyet vermeyin, namazı hakkıyla ifa edin, zekâtı verin!" denilmişti. Sonra onlara savaşma farz kılınınca, onlardan bir kısmı insanlardan, Allah’tan korkarcasına, hatta daha fazla korkup şöyle diyorlar: "Ya Rabbenâ, niçin bize harbi farz kıldın? Bize biraz daha mühlet vers
eydin
ya!" Onlara de ki: "Dünya zevki pek azdır, âhiret ise günahlardan sakınanlar için sırf hayırdır ve size kıl kadar olsun haksızlık yapılmaz."...
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Vaktiyle kendilerine 'Ellerinizi savaştan çekin; namazı kılın, zekâtı verin' denilen kimseleri görmedin mi? Onlara savaş farz olduğunda, içlerinden bir zümre, Allah'tan korkar gibi, hattâ daha da şiddetli bir korkuyla insanlardan korkuyorlar ve diyorlar ki: 'Rabbimiz, bize niçin savaşı farz kıldın? Keşke bize biraz daha mühlet vers
eydin
!' De ki: Dünyanın safâsı pek kısa sürer. Âhiret ise, takvâ sahipleri için daha hayırlıdır; orada kıl kadar bir haksızlığa uğramazsınız....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine, "Ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca, içlerinden bir grup, insanlardan Allah'tan korkmuş gibi, hatta daha şiddetli bir korkuyla korkar oldu. Ve şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ne diye yazdın üzerimize savaşı; yakın bir süreye kadar bizi erteles
eydin
ya!" De ki: "Dünya nimeti çok azdır. Kötülükten sakınan için âhiret daha hayırlıdır. Bir kıl kadar bile zulme uğratılmazsınız."...
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey inananlar, Allah yolunda savaşa gittiğiniz zaman pek dikkatli ve ihtiyatlı olun ve size selâm verene, dünya menfaatini dileyerek sen mümin değilsin demeyin, şüphe yok ki Allah katında çok ganîmetler var. Siz de önce böyl
eydin
iz de Allah size lütfetti, o halde dikkat edin, ihtiyatlı olun; hiç şüphe yok ki Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey Inananlar! Allah yolunda yurudugunuz vakit, her seyi iyice anlayin. Size, musluman oldugunu bildirene, dunya hayatinin gecici menfaatine goz dikerek: «Sen mumin degilsin» demeyin. Allah katinda bircok ganimetler vardir. Evvelce siz de oyl
eydin
iz. Allah size iyilikte bulundu, iyice arastirip anlayin, Allah islediklerinizden suphesiz haberdardir....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey İnananlar! Allah yolunda yürüdüğünüz vakit, her şeyi iyice anlayın. Size, müslüman olduğunu bildirene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek: 'Sen mümin değilsin' demeyin. Allah katında birçok ganimetler vardır. Evvelce siz de öyl
eydin
iz. Allah size iyilikte bulundu, iyice araştırıp anlayın, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey iman edenler, Allah yolunda adım attığınız vakit, iyice anlayın, dinleyin. Size İslam selamı veren kimseye -dünya hayatının geçici metaına göz dikerek- «Sen mümin değilsin!» demeyin. Allah katında çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyl
eydin
iz, Allah kerem buyurdu da sizleri iman ile tanıştırdı. Onun için iyice anlayın, dinleyin! Gerçekten Allah, ne yaparsanız haberdardır....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey iman edenler; Allah yoluna koyulduğunuz zaman, iyice araştırın. Size selam verene; dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek; sen mü'min değilsin, demeyin. Allah katında çok ganimetler vardır. Önce siz de öyl
eydin
iz ama Allah size lütfetti. Onun için iyice araştırın. Muhakkak ki Allah; yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
- Ey iman edenler, Allah yolunda savaş için sefere çıktığınızda teenni ile (aceleye kapılmadan) hareket edin; size selam veren kimseye, dünya hayatını arzulayarak “sen mümin değilsin!” demeyin. Zira Allah katında pek çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyl
eydin
iz de Allah, size iyilikte bulundu. Öyleyse iyice araştırıp anlayın. Allah şüphesiz yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Muhakkak ki melekler, kendi nesflerine zulmedenleri öldürürken : "Siz nerede (ne işte) idiniz?" dediler. (Onlar da): "Biz yeryüzünde zayıf (güçsüz) kimselerdik." dediler. (Melekler): "Allah'ın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi? Öyleyse oraya hicret ets
eydin
iz!" dediler. İşte onlar, onların varacağı yer cehennemdir ve (o) kötü bir varış yeridir....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: “Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)” Onlar da, “Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik” derler. Melekler, “Allah’ın arzı geniş değil miydi, orada hicret ets
eydin
iz ya!” derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler, nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken ne hald
eydin
iz derler. Onlar da, yeryüzünde derler, âciz kişilerdik biz. Melekler, Allah'ın yeri geniş değil miydi derler, siz de hicret ed
eydin
iz. İşte onlardır yurtları cehennem olanlar ve orası, ne de kötü bir yurttur....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: "Ne işde idiniz!" dediler. Bunlar: "Biz yeryüzünde çaresizdik" diye cevap verdiler. Melekler de: "Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret ets
eydin
iz ya!" dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Muhakkak ki melekler, nefslerine zulmeder hâlde vefat ettirilen kimselere, "Ne işte idiniz (niye nefsinize zulüm olan şu şartlar içindesiniz)?" dediler. . . (Onlar da) dediler ki: "Biz Arz'da zayıf, çaresizdik". . . (Melâike de) dedi ki: "Allâh Arz'ı geniş olmadı mı, orada hicret ets
eydin
iz?". . . İşte bunların ulaşacağı yer cehennemdir. . . O ne kötü sondur!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkmayarak, hicret etmeyerek, zâlim idareler altında yaşayanların, kendilerine zulmedilmesine aldırmayanların ruhlarını alarak ölümlerini gerçekleştirirken, melekler: 'Hangi milletin içinde, nasıl bir yerde idiniz?' diye sorarlar. Bunlar: 'Biz yeryüzünde temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmış, baskıcı, zâlim idareler altında ezilen çaresizlerdik' diye cevap verirler. Melekler de: 'Allah’ın ülkesi geniş değil miydi? Hürriyetlerinize sahip çıksaydınız, devletinizin...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler, kendilerine haksızlık edenlerin canlarını alırlarken: 'Siz ne hal üzere idiniz?' derler. Onlar: 'Biz yeryüzünde zayıf düşürülmüş kimseler idik' derler. Melekler de: 'Allah'ın yeri geniş değil miydi ki orada hicret ets
eydin
iz?' derler. Bunların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü bir varış yeridir!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
(Mekke’den hicret vâcib olduğu zaman oradan hicret etmeyip küfür diyarında kalıp) nefislerine zulmettikleri halde, meleklerin, canlarını aldığı kimselere (azarlama kasdı ile) melekler şöyle derler: “- Ne işte idiniz?” Onlar: “- Biz Mekke’de zayıf kimselerdendik, hicret etmekten acizdik.” derler. Melekler de: “-Allah’ın arzı geniş değil mi idi? Siz de oraya hicret ed
eydin
iz ya!” derler. İşte onların yeri cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir!......
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine yazik edenlerin canlarini aldiklari zaman onlara: «Ne yaptiniz bakalim?» deyince, «Biz yeryuzunde zavalli kimselerdik» diyecekler, melekler de: «Allah'in arzi genis degil miydi? Hicret ets
eydin
iz ya!» cevabini verecekler. Onlarin varacaklari yer cehennemdir. Orasi ne kotu donulecek yerdir!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine haksızlıkta bulunup yazık eder bir halde iken meleklerin (gelip) canlarını aldıkları kimselere gelince, onlara: «Ne işte bulundunuz ?» diye sorarlar. Onlar da: «Biz yeryüzünde (savaşamıyan, cihâda katılamıyan) birtakım âcizler idik,» derler. Melekler: «Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret ets
eydin
iz ya ?!» derler. İşte bunların dönüp eyleşecekleri yer Cehennemdir. Gidilecek yer olarak orası ne kötüdür !...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine yazık edenlerin melekler canlarını aldıkları zaman onlara: 'Ne yaptınız bakalım?' deyince, 'Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik' diyecekler, melekler de: 'Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret ets
eydin
iz ya!' cevabını verecekler. Onlarınvaracakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine yazık eden kimselere melekler, canlarını alırken: «Ne işde idiniz!» dediler. Bunlar: «Biz yeryüzünde çaresizdik» diye cevap verdiler. Melekler de: «Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret ets
eydin
iz ya!» dediler. İşte onların barınağı cehennemdir; orası ne kötü bir gidiş yeridir....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine zulmedenlerin canlarını alırken melekler: 'Ne halde idiniz,' derler. 'Bizler yeryüzünde ezilmiş kimselerdik,' diye cevap verirler. 'ALLAH'ın yeri geniş değil miydi ki oralara göç ed
eydin
iz,' derler. Onların yeri cehennem. O ne kötü bir dönüş noktası....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler, kendilerine zulmettikleri bir durumda bulunurken canlarını aldıkları kimselere: «Siz ne iş yapmaktaydınız?» diyecekler. Onlar: «Biz yer yüzünde zayıf ve güçsüzdük» diye cevap verecekler. Melekler: «Allah'ın arzı geniş değil miydi, oraya hicret ets
eydin
iz ya!» diyecekler. İşte bunların barınakları cehennemdir. Ona gidiş de ne kötü şeydir!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında, onlara, «Ne işte idiniz?» derler. Onlar da: «Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik.» derler. Melekler: «Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret ets
eydin
iz ya?» derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü gidiş yeridir....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Öz nefislerinin zaalimleri olarak canlarını alacağı kimselere melekler derler ki «Ne işde idiniz?». Onlar: «Biz yer (yüzün) de (dînin emirlerini tatbikden) âciz (kimse) lerdik» derler. Melekler de: «Allahın arzı (yeryüzü) geniş değil miydi? Siz de orada hicret ed
eydin
iz ya» derler. İşte onlar (böyle). Onların barınakları cehennemdir. O ne kötü bir yerdir. ...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
(Mekke’de müşriklerle berâber kalıp, hicret etmeyerek) nefislerine zulmedici oldukları hâlde iken, meleklerin canlarını aldığı kimselere (o melekler): '(Dîniniz hakkında)ne hâlde idiniz?' dediler. (Onlar:) 'Yeryüzünde (dînimizi yaşamaktan) âciz bırakılmış kimselerdik!' dediler. (Melekler de:) 'Allah’ın arzı geniş değil miydi? Öyle ise orada (küfür diyârından başka bir yere) hicret ets
eydin
iz ya!' dediler. İşte onlar yok mu, varacakları yer Cehennemdir. Ve (o) ne kötü varılacak yerdir!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler; nefislerine zulmedenlerin canlarını aldıkları zaman: Ne yapıyordunuz? deyince; biz yeryüzünde zayıf düşürülmek istenmiş kimselerdik, diyecekler. Melekler de: Allah'ın yeri geniş değil miydi? Hicret ets
eydin
iz? diyecekler. Onların varacakları yer, cehennemdir. Dönülecek yer olarak ne kötüdür orası....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Muhakkak o kimseler ki, nefislerine zulmeder oldukları halde canlarını melekler alacaklardır, «Ne işte idiniz?» diyeceklerdir. «Biz yeryüzünde zayıf sayılır kimseler idik,» derler. Melekler de, «Allah'ın yeryüzü geniş değil mi idi ki, orada muhâceret ed
eydin
iz» deyiverirler. İşte onların varacakları yer cehennemdir. Ne fena uğranacak yer?...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken: “Siz ne işde idiniz?” derler. Onlar da: “Biz yeryüzünde zayıf (çaresiz) idik. ” derler. Melekler: “Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret ets
eydin
iz ya!” derler. İşte onların barınakları cehennemdir. Orası gidilecek ne kötü yerdir!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler nefislerine zulmedenlerin canlarını alırken: -Ne hald
eydin
iz? derler. Onlar da derler ki: -Biz yeryüzünde sömürülmüş kimseler idik. Melekler: -Allah’ın arzı geniş değil miydi? Siz de oraya hicret ets
eydin
iz ya! derler. Onların yeri cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir....
Nisa Suresi, 97. Ayet:
İman edip de hicret etmeyerek kendi öz nefislerine zulmeder vaziyette olanların canlarını alırken melekler onlara diyorlardı ki: "Ne işte idiniz?" Onlar da: "Biz bu ülkede, dinin emirlerini uygulayamayan, baskı altında yaşayan kimselerdik" deyince, melekler bu sefer şöyle dediler: "Peki Allah’ın dünyası geniş değil miydi? Siz de orada hicret ets
eydin
iz ya?" İşte onların durağı cehennemdir. Ne fena bir dönüş yeridir orası!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Nefislerine yazık eden kimselere, canlarını alırken melekler: "Ne işte idiniz (dininiz için ne yapıyordunuz)?" dediler. (Bunlar): "Biz yeryüzünde âciz düşürülmüştük." diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: "Allâh'ın yeri geniş değil miydi ki onda göç ed(ip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gid)
eydin
iz?" İşte onların durağı cehennemdir, ne kötü bir gidiş yeridir orası!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler, kendilerine yazık etmiş olanların canlarını alırken, onlara 'Ne halde idiniz?' diye sorarlar. Onlar, 'Biz bu ülkede güçsüz kimselerdik' derler. Melekler ise 'Allah'ın arzı geniş değil miydi?' derler. 'Siz de hicret edivers
eydin
iz ya!' Onların varacakları yer Cehennemdir. Varılacak ne kötü bir yerdir orası!...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Melekler, öz benliklerine zulmetmiş olanların canlarını alırken, onlara şöyle dediler: "Nered
eydin
iz siz?" Cevap verdiler: "Yeryüzünde ezilip horlananlardandık biz." Melekler dediler ki: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi ki orada bir yerden bir yere göçesiniz?" İşte böylelerinin varacağı yer cehennemdir. Ne kötü dönüş yeridir o!...
Ənam Suresi, 27. Ayet:
1.
ve lev terâ
: ve görsen (görs
eydin
)
2.
iz vukıfû
: durduruldukları zaman
3.
alâ en nâri
: ateşin üzerinde
4.
fe kâlû
Ənam Suresi, 27. Ayet:
Ateşin başında durduruldukları zaman bir görs
eydin
onları. Keşke dünyâya tekrar döndürseler bizi de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve inananlardan olsak derler....
Ənam Suresi, 27. Ayet:
Cehennemin başında durdurulduklarında onların «Ah ne olaydı, dünyaya geri gönderilsek de bir daha Rabbimizin ayetlerini yalanlamasak ve müminlerden olsak» dediklerini keşki görs
eydin
!...
Ənam Suresi, 27. Ayet:
Ateşin önünde bekletilecekleri ve "Ah, keşke (hayata) geri döndürülseydik: O zaman Rabbimizin mesajlarını yalanlamaz ve müminler arasında olurduk!" diyecekleri zaman (onları) görs
eydin
....
Ənam Suresi, 27. Ayet:
Ateşin karşısında durdurulduklarında onların: -Ah ne olurdu (dünyaya) yeniden gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamaz ve müminlerden oluruz, dediklerini bir görs
eydin
....
Ənam Suresi, 30. Ayet:
1.
ve lev terâ
: ve görsen (görs
eydin
)
2.
iz vukıfû
: durduruldukları zaman
3.
alâ rabbi-him
: Rab'lerinin huzurunda
4.
kâle
Ənam Suresi, 30. Ayet:
Rablerinin tapısında durduruldukları vakit onları bir görs
eydin
. Rableri, bu gerçek değil mi der, Rabbimize andolsun derler, evet, gerçek. Rableri de öyleyse kâfirliğiniz yüzünden tadın azâbı der....
Ənam Suresi, 30. Ayet:
Sen, onların Rablerine arzedildiklerini (hesaba çekildiklerini) gör
eydin
! Allah, onlara şöyle buyuracak: “- Öldükten sonra diriliş ve bu hesap, hak değil mi imiş?” Onlar da: “- Evet, Rabbimize yemin ederiz ki, bu hak’dır.” diyeceklerdir. Allah: “- O halde dünyada yaptığınız küfürlerin cezasını (azabını) tadın.” buyuracaktır....
Ənam Suresi, 30. Ayet:
Bir görs
eydin
eğer; Rabblarının huzurunda durdukları zaman, O: Bu, hak değil miymiş? deyince; onlar da: Rabbımız hakkı için evet, derler. Allah da buyurur ki: Öyleyse küfür edegeldiğinizden dolayı tadın azabı....
Ənam Suresi, 93. Ayet:
Allah'a karşı yalan uydurandan, yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken; bana da vahyolundu, diyenden ve; Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim, diyenden daha zalim kimdir? Bir görs
eydin
; o zalimler can çekişirlerken melekler de ellerini uzatmış: Can verip bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden ve O'nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü horluk azabı ile cezalandırılacaksınız, derken....
Ənam Suresi, 93. Ayet:
Allah hakkında yalan uyduran, yahut kendisine hiçbir şey indirilmediği halde "Bu bana indirilmiştir!" diyenden daha çarpık zihniyetli kim vardır? Yahut, "Allahın indirdiğinin benzerini ben de indirebilirim!" diyenden? Keşke görs
eydin
(onların halini), bu zalimler kendilerini ölüm sancıları içinde bulduklarında ve melekler ellerini uzatarak, "Ruhlarınızı teslim edin! Allaha gerçek olmayan şeyleri izafe ettiğiniz ve kibre kapılarak Onun mesajlarını inatla küçümsediğiniz için bugün aşağılanma cezas...
Əraf Suresi, 141. Ayet:
'Sizi Firavun hanedanının, devlet görevlilerinin, yandaşlarının elinden kurtardığımız zamanı hatırlayın. Size dayanılmaz acılar çektiriyorlardı. Oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı öldürmeyip sağ bırakıyorlardı. İşte, Rabbiniz tarafından büyük bir belâ ile imtihan edilmekt
eydin
iz.'...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
1.
vahtâra (ve ahtâra)
: ve seçti
2.
mûsâ
: Musa (as)
3.
kavme-hu
: onun kavmi
4.
seb'îne
: 70
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Ve Musa (A.S), Bizim belirlediğimiz buluşma zamanımız için kavminden yetmiş adam seçti. Onları, şiddetli bir sarsıntı yakalayınca şöyle dedi: “Rabbim, şâyet diles
eydin
daha önce onları ve beni helâk ederdin. İçimizden sefihlerin yaptıklarından dolayı, bizi helâk mı edeceksin? O ancak Senin bir imtihanındır. Onunla dilediğini dalâlette bırakırsın ve dilediğini hidayete erdirirsin. Sen, bizim dostumuzsun. Artık bizi mağfiret et ve bize rahmet (merhamet) et. Sen, mağfiret edenlerin en hayırlısısın....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Mûsâ, kavminden, belirlediğimiz yere gitmek için yetmiş adam seçti. Onları sarsıntı yakalayınca (bayıldılar). Mûsâ, “Ey Rabbim! Diles
eydin
onları da beni de bundan önce helâk ederdin. Şimdi içimizden birtakım beyinsizlerin işledikleri günah sebebiyle bizi helâk mı edeceksin? Bu, sırf senin bir imtihanındır. Onunla dilediğin kimseyi saptırırsın, dilediğini de doğruya iletirsin. Sen, bizim velimizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı. Sen, bağışlayanların en hayırlısısın” dedi....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Ve Mûsâ, kendisine vâde verdiğimiz yere götürmek üzere kavminden yetmiş kişi seçti. Derken bulundukları yerde şiddetli bir deprem başlayınca yâ Rabbi dedi, diles
eydin
onları da daha önce helâk ederdin, beni de. İçimizdeki akılsızların işledikleri suç yüzünden bizi de mi helâk edeceksin? Bu, ancak senin bir sınamandan başka bir şey değil. Onunla dilediğini doğru yoldan çıkarırsın, dilediğini doğru yola sevk edersin. Sensin yardımcımız ve sahibimiz, ört bizim suçlarımızı ve acı bize, sensin suçlar...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Musa dedi ki: "Ey Rabbim! Diles
eydin
onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin! (Hz. Musa'nın, kavmini temsilen seçip A...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, tövbe etmeleri için kararlaştırılan yere gelmek üzere, halkından yetmiş adam seçti. . . Ne zaman ki orada onları şiddetli sarsıntı yakaladı, (Musa şöyle) dedi: "Rabbim. . . Eğer diles
eydin
(hakikati örtme suçundan dolayı) onları da beni de daha önce helâk ederdin! Aramızdaki anlayışı kıtların yaptığı yüzünden bizi helâk mi edeceksin? O ancak, senin bir fitnendir; kimi dilersen onunla saptırır ve kimi dilersen hidâyet edersin. . . Sen Veliyy'mizsin; bizi mağfiret et ve bize rahmet kıl. . . ...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa belirlediğimiz vakit için kavminden yetmiş adam seçti. Onları kuvvetli bir sarsıntı alınca (Musa) şöyle dedi: 'Ey Rabbim! İstes
eydin
onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki düşüncesizler yüzünden bizleri helak eder misin? O ancak senin bir imtihanındır. Onunla dilediğini sapıklığa düşürür dilediğini de doğru yola eriştirirsin. Sen bizim dostumuzsun. Şu halde bizi bağışla ve bize merhamet eyle. Sen bağışlayanların en hayırlısısın....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "Rabbim, eğer diles
eydin
, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın."...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Mûsa, buzağıya tapan arkadaşlarından ötürü özür dilemek üzere tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş adam seçti. Onları kuvvetli sarsıntı (zelzele) yakalayınca, Mûsa dedi ki! “- Ey Rabbim! Eğer diles
eydin
, bunları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki akılsızların yaptığı (günahlar) yüzünden bizi helâk mi edeceksin? Onların bu cahillikleri, ancak senin imtihan ve ihtiyarındır. Sen bu imtihanınla dilediğini sapıklığa bırakır, dilediğine hidayet verirsin; sen bizim velimizsin. Artık biz...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, tayin ettigimiz muddette milletinden yetmis kisi secti; onlari sarsinti tutunca dedi ki: «Rabbim! Diles
eydin
daha once beni ve onlari yok ederdin, aramizdaki beyinsizlerin yaptiklarindan oturu bizi yok eder misin? Bu, Senin imtihanindan baska birsey degildir, bununla diledigini saptirir, diledigini dogru yola iletirsin; bizim dostumuz Sensin; bizi bagisla, bize merhamet et. Sen bagislayanlarin en iyisisin.»...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa belirlediğimiz vakitte ibâdet yerine (gelmek üzere) kavminden yetmiş kişi seçip ayırdı. Ne vakit ki, onları şiddetli sarsıntı tuttu, Musa dedi ki: «Ey Rabbim ! Diles
eydin
bundan önce onları da, beni de yok ederdin. Bizden birtakım beyinsizlerin yaptıkları (kötülükten) dolayı bizi helak mı edersin ? Doğrusu bu senin bir denemendir ki, dilediğini onunla saptırır, dilediğini de doğru yola eriştirirsin. Bizim Velîmiz (yegâne sahibimiz, koruyucumuz ve dostumuz) sensin. Bizi bağışla, bize merhame...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, tayin ettiğimiz müddette milletinden yetmiş kişi seçti; onları sarsıntı tutunca dedi ki: 'Rabbim! Diles
eydin
daha önce beni ve onları yok ederdin, aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi yok eder misin? Bu, Senin imtihanından başka birşey değildir, bununla dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola iletirsin; bizim dostumuz Sensin; bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en iyisisin.'...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa tayin ettiğimiz vakitte kavminden yetmiş adam seçti. Onları o müthiş deprem yakalayınca Musa dedi ki: «Ey Rabbim! Diles
eydin
onları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden birtakım beyinsizlerin işlediği (günah) yüzünden hepimizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir. Onunla dilediğini saptırırsın, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim sahibimizsin, bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin!...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Bizimle randevu için, Musa, halkı arasından yetmiş kişi seçti. Kendilerini sarsıntı tutunca: 'Rabbim, diles
eydin
beni ve onları daha önce yok ederdin. İçimizde ki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi yok mu edeceksin? Bu, Senin düzenlediğin bir sınav olmalı. Dilediğini onunla saptırır, dilediğini de onunla doğru yola iletirsin. Sahibimiz sensin; bizi bağışla bize acı. Sen en iyi Bağışlayansın,' dedi,...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Bir de Musa tayin ettiğimiz vakitte huzurumuzda bulunmak üzere kavminden yetmiş er seçmişti. Ne zaman ki bunları o sarsıntı yakaladı. Musa dedi ki: «Rabbim, diles
eydin
bunları ve beni daha önce helak ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helak mı edeceksin? O da sırf Senin imtihanın; Sen bununla dilediğini sapıklığa bırakır, dilediğine hidayet kılarsın! Bizim velimiz Sensin; artık bizi bağışla, bize merhamet eyle; bağışlayanların en hayırlısı Sensin!...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Bir de Musa, mîkatımız için (tayin ettiğimiz vakitte tevbe için) kavminden yetmiş erkek seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Musa: «Rabbim! dedi, diles
eydin
bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? O iş de senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, merhamet et, sen ba...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa belirlediğimiz buluşma için soydaşlarından yetmiş kişi seçti. Bunlar bir sarsıntıya tutulunca Musa dedi ki; «Ey Rabbim, eğer diles
eydin
onları da beni de daha önce yokederdin. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi yok eder misin? Bu senin bir sınavından başka bir şey değildir. Bu sınav aracılığı ile dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim dostumuz, efendimizsin. O halde bizi bağışla, bize merhamet et, sen bağışlayıcıların en hayırlısısın.»...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: "rabbim, eğer diles
eydin
, onları ve beni daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla Sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge. Sen bağışlayanların en hayırlısısın."...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, ta'yin etdiğimiz vakıtda (tevbe için beraberinde götürmek üzere) kavminden yetmiş adam ayırdı. Vaktaki onları müdhiş bir sarsıntı tuttu, dedi ki: «Yâ Rab, eğer diles
eydin
onları da, beni de daha evvel helak ederdin, içimizden bir takım beyinsizlerin işlediği (günâh) yüzünden hepimizi helak mı edeceksin? Zâten o da Senin imtihaanından başka (bir şey) değildi. Sen onunla kimi dilersen sapıklığa götürür, yine onunla kimi dilersen (bunu da) doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. O halde b...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Ve Mûsâ, ta'yîn ettiğimiz vakit(te ta'yîn ettiğimiz yere gelip mağfiret dilemeleri)için kavminden (buzağıya tapmayan) yetmiş adam seçti. Onları da o şiddetli sarsıntı yakalayınca (Mûsâ) dedi ki: 'Rabbim! Eğer diles
eydin
(buzağıya tapanlara engel olmadıkları ve onları terk etmedikleri için) onları da (ve diles
eydin
) beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden bazı beyinsizlerin yaptığı şeyler yüzünden bizi helâk mı edeceksin? (Helâk etme yâ Rabbî!) Bu, senin imtihânından başka bir şey değildir. On...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, ta'yin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş kişi seçti. Onları titreme tutunca dedi ki: Rabbım; diles
eydin
önce onalrı da helak ederdin, beni de. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin? Bu, Senin imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini dalalete düşürür, dilediğini de hidayete götürürsün. Sen, bizim dostumuzsun. O halde bizi bağışla, merhamet et bize. Sen bağışlayanların en hayırlısısın....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Sonra Bizim belirlediğimiz bir vakit (ve yere) gelmek (ve bağışlanma için dua etmek üzere) halkı içinden yetmiş adam seçti. Ve işte o zaman onları bir sarsıntı yakaladığında, "Ey Rabbim!" diye duada bulundu, "Eğer diles
eydin
, daha önce de onları yok ederdin ve (onlarla beraber) beni de. İçimizden birtakım dar kafalıların yaptıklarından ötürü bizi yok edecek misin (şimdi)? (Bütün) insanlar Senin bir sınamandan başka bir şey değil; ki onunla dilediğinin sapmasına fırsat verir, dilediğini de doğru ...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş kişiyi seçti. Onları bir sarsıntı tutunca, dedi ki: “Rabbim! Diles
eydin
bunları da beni de daha önce helâk ederdin. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından ötürü bizi helâk eder misin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Sen bu imtihanınla dilediğini dalâlete düşürür saptırırsın, dilediğini de hidayete götürür doğru yola iletirsin. Bizim dostumuz sensin. Bizi bağışla, bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın. ”...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
-Rabbim, eğer diles
eydin
onları ve beni daha önce helak ederdin. İçimizdeki alçakların yaptıkları şeylerden dolayı bizi helak mı edeceksin? Bu senin imtihanından başka bir şey değildir. Sen, onunla dilediğini sapıklıkta bırakır ve dilediğine de doğru yolu gösterirsin. Sen bizim velimizsin. Bizi affet, bize acı! Sen bağışlayanların en hayırlısısın!...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Mûsâ ümmetinden yetmiş kişi seçti, onları alıp huzura getirdi. Gelenlerin bu kabul şerefiyle yetinmeyip Allah’ı açıkça görmek istemeleri üzerine, onları şiddetli bir deprem yakaladı. Mûsâ: "Ya Rabbî! dedi, diles
eydin
beni de bunları da daha önce imha ederdin.Şimdi bizi aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı helâk mi edeceksin?Bu sırf Senin bir imtihanından ibarettir. Dilediğini bu imtihanla şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sensin bizim Mevla’mız! Affet bizi, merhamet eyle! Sen affed...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
(Allâh, Mûsâ'ya kırk gece ibâdetten sonra buluşma va'detmiş ve kavminden yetmiş kişiyi de seçip o huzûra getirmesini emretmişti). Mûsâ, bizimle buluşma vakti için kavminden yetmiş adam seçti (huzûra getirdi. Gelenler, Mûsâ ile Allâh arasındaki o yüce konuşmayı işitmekle yetinmeyip Allâh'ı açıkça görmedikçe inanmayacaklarını söylediler. Bunun üzerine) onları sarsıntı yakalayınca (Mûsâ) dedi ki: "Rabbim, diles
eydin
bunları da beni de daha önce helâk ederdin. İçimizden bazı beyinsizlerin yaptıkları...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa belirlediğimiz buluşma zamanı için kavminden yetmiş adam seçip ayırdı. Bunları da 'dayanılmaz bir sarsıntı' tutuverince, dedi ki: «Rabbim, eğer diles
eydin
, onları da, beni de daha önceden helak ederdin. (Şimdi) İçimizdeki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi helak edecek misin? O da Senin denemenden başkası değildir. Onunla sen dilediğini saptırır, dilediğini hidayete eriştirirsin. Bizim velimiz Sensin. Öyleyse bizi bağışla, bizi esirge; Sen bağışlayanların en hayırlısısın.»...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa kavminden yetmiş adam seçerek belirlediğimiz yere getirdi. Onları şiddetli bir sarsıntı tuttuğunda, Musa dedi ki: 'Yâ Rabbi, eğer diles
eydin
onları da, beni de daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk eder misin? Bu senin bir sınamandır; Sen dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Bizim dostumuz ve yardımcımız da Sensin. Bizi bağışla. Bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa, bizimle buluşma vakti için toplumundan yetmiş adam seçti. Şiddetli sarsıntı onları yakalayınca Musa şöyle dedi: "Rabbim, diles
eydin
, onları da beni de daha önce helak ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? Bu iş senin imtihanından başka birşey değildir. Onunla dilediğini şaşırtır, dilediğine yol gösterirsin. Sen bizim Veli'mizsin. O halde affet bizi, acı bize. Sen affedenlerin en hayırlısısın."...
Əraf Suresi, 195. Ayet:
E lehum erculun yemşûne bihâ, em lehum
eydin
yabtışûne bihâ, em lehum a’yunun yubsırûne bihâ, em lehum âzânun yesmeûne bihâ, kulid’û şurekâekum summe kîdûni fe lâ tunzırûn(tunzırûne). ...
Əraf Suresi, 195. Ayet:
1.
e lehum
: onların var mı
2.
erculun
: ayaklar
3.
yemşûne
: yürürler
4.
bi-hâ
: onunla
...
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Ve onlara bir âyet getirmediğin zaman “Onu derleyip toplasaydın (bir âyet düzs
eydin
) olmaz mıydı?” dediler. De ki: “Rabbimden bana ne vahyolunursa ben ancak ona tâbî olurum.” Bu, Rabbinizden basiretler (kalp gözlerinizin görmesini sağlayacak olan yardımlar)dır. Ve hidayete erdiren (Allah'a ulaştıran)dır. Ve mü'min olan (kalbine îmân yazılan) bir kavim için rahmettir....
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Onlara bir mucize getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirs
eydin
ya! derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir....
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Sen onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğinde ise, «Sen bir tane derleyip meydana getirs
eydin
ya !» derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu (kitap) Rabbinizden kalb gözlerinizi açacak belgelerdir ve inanan bir millet için doğru yolun ve rahmetin kendisidir....
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Onlara bir mucize getirmediğin zaman, (ötekiler gibi) onu da derleyip getirs
eydin
ya! derler. De ki: Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana uyarım. Bu (Kur'an), Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır); inanan bir kavim için hidayet ve rahmettir....
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Kendilerine bir mucize getirmediğin zaman: 'Mucize istes
eydin
ne olurdu,' derler. De ki: 'Ben, ancak Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum.' Bunlar, Rabbinizden aydınlatmalardır, inanan bir toplum için bir hidayet ve rahmettir....
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Onlara bir âyet getirmediğin zaman: “Sen kendin bir tane derleyip getirs
eydin
ya!” derler. De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uyarım. Bu, Rabbinizden gelen basîretlerdir (kalp gözlerini açan beyanlardır). İman eden bir topluluk için hidayet ve rahmettir. ”...
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Onlara bir âyet getirmediğin zaman: "Bunu da derles
eydin
ya!" derler. De ki: "Ben, ancak Rabbimden bana vahyolunana uyuyorum. Bu (Kur'ân), Rabbinizden gelen basiretler(gönül gözlerini açan nurlar, gerçeğe ileten kanıtlar)dır ve inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmettir!"...
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Onlara bir ayet getirmediğinde, "onu da şurdan burdan derles
eydin
ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir."...
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını size vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istemekt
eydin
iz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın gerçekleşmesini sağlamak ve küfre sapanların arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Hani Allah, iki topluluktan birinin muhakkak sizin olacağını size vadetmişti; siz de güçsüz olanın sizin olmasını istemekt
eydin
iz. Oysa Allah, sözleriyle hakkın gerçekleşmesini sağlamak ve küfre sapanların arkasını kesmek (kökünü kurutmak) istiyordu....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Siz vadinin yakın kenarında (Medine tarafı) idiniz ve onlar (da) vadinin uzak tarafında (Mekke tarafı) idiler ve kervan, sizden daha aşağıda idi. Ve şâyet sözleşs
eydin
iz, zaman konusunda mutlaka anlaşmazlığa düşerdiniz. Ve fakat yapılması gerekli olan bir işin (emrin) yapılması, Allah'ın vukua getirmesi; helâk olanın bir beyyineden helâk olması için yaşayanın bir beyyine üzerine yaşaması içindir. Ve muhakkak ki Allah, mutlaka işitendir, bilendir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hani siz vâdinin yakın bir yerind
eydin
iz, onlar uzak bir kıyısında, kervansa sizden daha aşağı tarafta ve eğer muayyen yerlerde buluşmak üzere sözleşs
eydin
iz gene ihtilâfa düşerdiniz. Fakat helâk olanın, apaçık bir delil görerek helâk olması, diri kalanın da gene apaçık bir delil görerek diri kalması için Allah, olacak bir işi yerine getirmek üzere bunu böyle yaptı ve şüphe yok ki Allah, mutlaka her şeyi duyar, bilir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşs
eydin
iz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı). Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hani Bedir savaşında siz vadinin Medine'ye yakın yakasında, onlar Medine'ye uzak yakasında ve ticaret kervanı da vadi tabanına sizden daha yakın idi. Eğer bu şekilde buluşmak üzere sözleşs
eydin
iz bile bu şekilde buluşamazdınız. Fakat Allah ortaya çıkması gereken bir sonucun gerçekleşmesi için bu buluşmayı böyle düzenledi. Böylece can veren bile bile can verecek, hayatta kalan da bile bile hayatta kalacaktı. Hiç kuşkusuz Allah Her şeyi işitir ve her şeyi bilir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşs
eydin
iz, kaçınılmaz olarak yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Tanrı, gerçekleş(tiril)ecek buyruğu yerine getirmek (kaza etmek) için (böyle yaptı). Böylece helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Kuşkusuz Tanrı, gerçekten işitendir, bilendir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hani siz, o vakit vadinin yakın kenarında idiniz, onlar da öte yamacında idiler. Kervan ise sizden daha aşağıda idi. Eğer bir yerde buluşmak üzere sözleşs
eydin
iz; muhakkak ki vaktini ta'yinde ihtilafa düşerdiniz. Fakat Allah, işlenmesi gerekli olan emri yerine getirmek için yaptı. Ta ki helak olan; apaçık bir delilden dolayı helak olsun, yaşayan da apaçık bir delilden dolayı yaşasın. Ve muhakkak ki Allah; Semi'dir, Alim'dir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Sizin (Bedir) vadisinin bir ucunda, onların da ta öteki ucunda ve kervanın sizden aşağılarda olduğu o gün(ü hatırlayın). Ve (düşünün ki,) eğer bir savaşın patlak vereceğini bils
eydin
iz, muhakkak ki, böyle bir meydan okumayı göğüslemekten kaçınırdınız: Ama (her şeye rağmen) Allah, yapılması(nı irade buyurduğu) işi gerçekleştirsin de yok olup gidecek olan, hakkın açık tecellisiyle yok olup gitsin, kalıp yaşayacak olan da (yine) hakkın açık tecellisiyle yaşasın diye (savaş böylece olup bitiverdi). ...
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Siz vadiye en yakın, onlar da en uzak yamaçta idiler; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. (Savaş için) sözleşs
eydin
iz bile vakti tayinde ihtilaf ederdiniz. Fakat Allah, helak olan apaçık bir belge ile helak olsun; yaşayan da apaçık bir belge ile hayat bulsun diye olacak işi yaptı. Şüphesiz Allah, işiten ve bilendir....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Hani siz vadinin yakın kenarında, onlar da uzak yamacındaydılar; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. Eğer sözleşs
eydin
iz, kaçınılmaz olarak sözleşme yeri (veya konusu) hakkında anlaşmazlığa düşerdiniz; ancak Allah, olacağı olan işi gerçekleştirmek için (böyle yaptı) . Böylece, helak olacak kişi apaçık bir delilden sonra helak olsun, diri kalacak kişi apaçık bir delilden sonra hayatta kalsın. Şüphesiz Allah, gerçekten işitendir, bilendir....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
1.
ve lev terâ
: ve görs
eydin
2.
iz yeteveffâ
: vefat ettirirken, öldürürken
3.
ellezîne keferû
: inkâr eden kimseler
4.
el mel...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Ve kâfir olanları, vefat ettirilirken melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vururken ve “Yakıcı azabı tadın!” (derken) görs
eydin
....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” diyerek canlarını alırken bir görs
eydin
....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Tadın yakıcı cehennem azabını" (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görs
eydin
!...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Melâikeyi, hakikat bilgisini inkâr edenlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Tadın yakıp kavuran azabı" (diye) öldürürken bir görs
eydin
!...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Melekler kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin, kâfirlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak: 'Tadın harlı ateş azâbını' deyip onların ruhlarını alarak ölümlerini gerçekleştirirken hallerini bir görs
eydin
....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Melekler inkar edenlerin, yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırlarken, bir görs
eydin
! 'Tadın bakalım ateşin azabını!...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
(50-51) Melekler, inkar edenlerin yuzlerine ve sirtlarina vurarak, «Yakici azabi tadin, bu, kendi ellerinizle yaptiginizin karsiligidir» diyerek canlarini alirken bir gors
eydin
! Yoksa Allah kullara asla zulmetmez....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
(50-51) Melekler, inkar edenlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, 'Yakıcı azabı tadın, bu, kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır' diyerek canlarını alırken bir görs
eydin
! Yoksa Allah kullara asla zulmetmez....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Melekler yüzlerine ve arkalarına vurarak ve «Tadın yakıcı cehennem azabını» (diyerek) o kâfirlerin canlarını alırken onları bir görs
eydin
!...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
İnkar edenlerin canlarını melekler alırken bir görs
eydin
! Yüzlerine ve arkalarına (saldıran ve kaçan düşmanlarınıza) vuruyorlardı: 'Tadın yakıcı azabı!'...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Bir de görs
eydin
Melekler canlarını alırken o küfr edenlerin yüzlerine ve arkalarına vura vura, tadın bakalım! diyerek: yangın azâbını...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Melekler, kâfirlerin canlarını alırken keşki görs
eydin
iz; onların yüzlerine ve sırtlarına vurarak şöyle derler: «Yakıcı azabı tadınız bakalım.»...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) Melekler o inkâr edenlerin canlarını alırken bir görs
eydin
, onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlar ve: 'Tadın Cehennemin (yakıcı)azâbını!' (diyorlardı)....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Bir görs
eydin
sen; hani melekler, küfredenlerin canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vuruyorlar ve: Tadın yakıcı azabı, diyorlardı....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
O, hakkı inkara şartlanmış olanları ölüme sürüklediği zaman, (nasıl olacak) bir görebils
eydin
: Melekler onların yüzlerine, sırtlarına vurarak: "Yakıp kavuran azabı tadın, bakalım!" (diyecekler),...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Görs
eydin
o inkar edenleri melekler, kafir olanların yüzlerine ve sırtlarına vurarak canlarını alırken: (Şöyle diyorlardı) -Yakıcı azabı tadın....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Görs
eydin
o inkâr edenleri: Melekler, onların canlarını alırken yüzlerine ve kıçlarına vuruyorlar: "Haydi, yangın azâbını tadın!" (diyorlardı)....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Bir görs
eydin
o küfre sapanları! Melekler canlarını alırken onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlardı: "Yangın azabını tadın."...
Ənfal Suresi, 51. Ayet:
(50-51) Melekler, inkar edenlerin yuzlerine ve sirtlarina vurarak, «Yakici azabi tadin, bu, kendi ellerinizle yaptiginizin karsiligidir» diyerek canlarini alirken bir gors
eydin
! Yoksa Allah kullara asla zulmetmez....
Ənfal Suresi, 51. Ayet:
(50-51) Melekler, inkar edenlerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, 'Yakıcı azabı tadın, bu, kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır' diyerek canlarını alırken bir görs
eydin
! Yoksa Allah kullara asla zulmetmez....
Ənfal Suresi, 51. Ayet:
Bu kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır diyerek canlarını alırken bir görs
eydin
! Allah, kullarına zulmedici değildir....
Ənfal Suresi, 62. Ayet:
(62-63) Eğer birtakım hilelerle seni aldatmak isterlerse, hiç endişe etme. Allah sana yeter. O’dur ki seni yardımıyla ve bir de müminlerle destekledi. Müminlerin kalplerini birbirine ısındırıp bir araya getirdi. Şayet sen dünyada bulunan her şeyi sarf ets
eydin
bile yine de onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Çünkü O azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve onların kalplerinin arasını (sevgiyle) birleştirdi. Eğer yeryüzündeki şeylerin hepsini infâk ets
eydin
(vers
eydin
), onların kalplerinin arasını birleştiremezdin. Ve lâkin Allah, onların arasını birleştirdi. Muhakkak ki O; Azîz'dir, Hakîm'dir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi vers
eydin
, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve (Allah), onların kalplerini birleştirmiştir. Sen yeryüzünde bulunan her şeyi vers
eydin
, yine onların gönüllerini birleştiremezdin, fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve (birbirlerine düşman olanların) kalblerinin arasını (îman ve ihlâsla) birleştirdi. Eğer yeryüzünde bulunanların hepsini sarf ets
eydin
, yine onların kalblerinin arasını birleştiremezdin; fakat Allah, (onları birbirlerine kardeş yaparak) aralarını (muhabbetle)kaynaştırdı. Çünki O, Azîz (kudreti dâimâ galib gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Onların gönüllerini birleştiren Allah'tır. Eğer sen yeryüzünde bulunan her şeyi vers
eydin
, yine onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah onların aralarını bulup kaynaştırdı. Çünkü O Azîz'dir, hüküm ve hikmet sahibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Kalplerinizin arasını birleştirdi. Eğer yeryüzünde olan her şeyi sarfets
eydin
bile onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını birleştirmiştir. Şüphesiz O güçlüdür, hakimdir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
(62-63) Eğer birtakım hilelerle seni aldatmak isterlerse, hiç endişe etme. Allah sana yeter. O’dur ki seni yardımıyla ve bir de müminlerle destekledi. Müminlerin kalplerini birbirine ısındırıp bir araya getirdi. Şayet sen dünyada bulunan her şeyi sarf ets
eydin
bile yine de onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Çünkü O azizdir, hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Ve onların kalblerinin arasını uzlaştırdı. Sen yeryüzünde bulunan herşeyi vers
eydin
, yine onların kalblerinin arasını uzlaştıramazdın; fakat Allâh, onların arasını uzlaştırdı. Çünkü O, dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir....
Ənfal Suresi, 63. Ayet:
Onların kalplerini kaynaştıran da Odur. Sen dünyadaki herşeyi vers
eydin
onların kalplerini kaynaştıramazdın; ama Allah onları birbirine ısındırdı. Çünkü Onun kudreti herşeye üstündür, hikmeti herşeyi kuşatmıştır....
Tövbə Suresi, 41. Ayet:
İster hafif ister ağır olarak savaşa çıkınız. Paralarınızla ve canlarınızla ALLAH yolunda cihad edin. Bu sizin için daha iyidir, bir bils
eydin
iz....
Tövbə Suresi, 43. Ayet:
Allah seni affetsin, ne diye izin verdin onlara? Vermes
eydin
de sence gerçekler de açığa çıksaydı, yalancıları da bils
eydin
....
Tövbə Suresi, 43. Ayet:
Ey Yüce Peygamber! Allah senden hüznü gidersin; şu doğru söyleyenler sana belli oluncaya ve sen yalancıları bilinceye kadar, neden beklemeyip onlara izin verdin? (bekleyip de, özründe sadık olanlarla yalancı bulunanları bil
eydin
)....
Tövbə Suresi, 52. Ayet:
Kul hel terabbesûne binâ illâ ıhdâl husneyeyn(husneyeyni) ve nahnu neterabbesu bikum en yusîbekumullâhu bi azâbin min indihî ev bi eydînâ, fe terabbasû innâ meakum muterabbisûn(muterabbisûne)....
Tövbə Suresi, 65. Ayet:
Onlara sorarsan, andolsun: «Biz dalmış, oyalanıyorduk» derler. De ki: «Allah ile, O'nun ayetleriyle ve Resulüyle mi alay etmekt
eydin
iz?»...
Hud Suresi, 62. Ayet:
Onlar şöyle dediler: “Ey Salih! Bundan önce sen, aramızda ümit beslenen bir kims
eydin
. Şimdi babalarımızın taptıklarına tapmamızı bize yasaklıyor musun? Şüphesiz, biz senin bizi çağırdığın şeyden derin bir şüphe içindeyiz.”...
Hud Suresi, 62. Ayet:
«Ey Salih! Sen bundan once, aramizda kendisinden iyilik beklenir bir kims
eydin
; simdi babalarimizin taptiklarina bizi tapmaktan men mi ediyorsun? Dogrusu bizi cagirdigin seyden suphe ve endisedeyiz» dediler....
Hud Suresi, 62. Ayet:
'Ey Salih! Sen bundan önce, aramızda kendisinden iyilik beklenir bir kims
eydin
; şimdi babalarımızın taptıklarına bizi tapmaktan men mi ediyorsun? Doğrusu bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişedeyiz' dediler....
Hud Suresi, 62. Ayet:
Dediler ki: Ey Salih, aramızda bundan önce kendisinden iyilik beklenmiş kims
eydin
sen. Şimdi kalkıp da babalarımızın taptıklarına tapmaktan bizi vazgeçirmek mi istiyorsun? Doğrusu, bizi çağırdığın şeyden şüphe ve endişe içindeyiz....
Yusif Suresi, 28. Ayet:
Vaktâ ki gömleğini gördü arkasından yırtılmış, anlaşıldı, dedi: o, siz kadınların k
eydin
izden, her halde sizin k
eydin
iz çok büyük...
Yusif Suresi, 51. Ayet:
Padişah, o kadınlara, Yûsuf'tan murât almak istediğiniz zaman ne hald
eydin
iz dedi. Allah için dediler, onun bir kötülüğünü görmedik, bilmedik. Azîzin karısı da şimdi işte dedi, hak çıktı meydana, ondan murât almak isteyen bendim ancak ve o, hiç şüphe yok ki gerçeklerdendi....
Yusif Suresi, 94. Ayet:
Böylece kervan (Mısır’dan) ayrılınca, babaları: 'Doğrusu ben, gerçekten Yûsuf’un kokusunu duyuyorum. Eğer bana bunaklık isnâd etmes
eydin
iz (beni tasdîk ederdiniz.)'dedi....
Rəd Suresi, 32. Ayet:
Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görs
eydin
ki) azabım nasılmış!...
Rəd Suresi, 32. Ayet:
Senden önceki Rasullerle de alay edildi. Ben kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlere, küfre saplananlara bir süre meydan verdim. Sonra da cezalandırdım, işlerini bitirdim. Peygamberlerimle alay etme ve inkâr suçlarına denk, onları adâletle nasıl cezalandırdığımı bir görs
eydin
!...
Rəd Suresi, 32. Ayet:
And olsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay etmişlerdi de ben o inkâr edenlere bir süre vermiştim ; sonra onları (azabımla) yakaladım, (bir görs
eydin
) verdiğim ceza nasıldı?!...
Rəd Suresi, 32. Ayet:
Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görs
eydin
ki) azabım nasılmış!...
Hicr Suresi, 7. Ayet:
Eğer söylediklerin doğru ise bize melekler ile birlikte gels
eydin
ya....
İsra Suresi, 74. Ayet:
Eğer sana direnme gücü vermeseydik, azıcık onlara yanaşmak üzer
eydin
....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Bir görs
eydin
, güneş doğunca ışığı, mağaralarının içine değil de sağ tarafına vurmadaydı, batarken de sol tarafına ve onlar, mağaranın geniş bir yerindeydiler ve bu, Allah'ın delillerindendir. Allah, kimi doğru yola sevk ederse odur doğru yolu bulan ve kimi saptırırsa artık ona, kesin olarak doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
(Ya Muhammed!) Şayed Sen, onları görs
eydin
, güneş doğduğu vakit, mağaralarının, sağ tarafına meyleder ve battığında da sol tarafına giderdi. Onlarsa mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu Kudretullah'ın delillerindendir. Allahû Tealâ kime hidayet ederse, felâh ve reşâda yol bulmuştur. Kimi de dalâlete düşürürse, artık onu irşâd edecek bir velî bulamazsın....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
1.
ve tahsebu-hum
: ve onları sanırsın
2.
eykâzan
: uyanık
3.
ve hum rukûdun
: ve onlar uykudadır
4.
ve nukallibu-hum
...
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Ve onlar, uykuda oldukları halde sen onları uyanık sanırsın. Ve onları sağa ve sola doğru çeviririz. Onların köpeği, ön ayaklarını (mağaranın) giriş kısmına uzatmış vaziyettedir. Eğer sen, onlara muttali olsaydın (yakından görs
eydin
), mutlaka onlardan kaçarak (geri) dönerdin. Ve mutlaka sen, onlardan korkuyla dolardın (çok korkardın)....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Uykuda oldukları hâlde, sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın girişinde iki kolunu uzatmış (yatmakta idi.) Onları görs
eydin
, mutlaka onlardan yüz çevirip kaçardın ve gördüklerin yüzünden için korku ile dolardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Onlar (ölü gibi) uykuda oldukları hâlde, sen onları ayıktırlar sanırdın. . . Onları sağlarına sollarına çevirdik. . . Köpekleri de (mağaranın) önüne iki kolunu uzatıp yaymıştı! Onları o hâlde görs
eydin
, arkanı döner uzaklaşırdın! Onların bu durumundan heyecanlanır ürkerdin!...
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Bir de onları, (gözleri açık olduğu için) uyanık kimseler sanırsın, halbuki onlar uykudalardır. Biz onları, (yanları incinmesin diye) sağa ve sola çeviriyorduk. Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmaktaydı. Eğer durumlarını gör
eydin
, (heybetlerinden ötürü) muhakkak kendilerinden (ürküp) döner kaçardın ve onlardan, içine korku dolardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Onları uyanık sanırsın, oysa uyku halindedirler; sağa sola onları çevirip dururuz. Köpekleri de iki kolunu eşiğine uzatmış vaziyette. Onları bir görs
eydin
dönüp onlardan kaçardın ve için korku dolup ürperirdin....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Bir de onları uyanık sanırdın, halbuki uykudadırlar ve biz onları sağa sola çevirirdik; köpekleri de giriş kısmında iki kolunu uzatmıştı. Onları görs
eydin
mutlaka onlardan kaçar ve elbette için dehşet ile dolardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Bir de onları mağarada görs
eydin
uyanık sanırdın. Halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa sola çevirirdik. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer onları görs
eydin
, arkana bakmadan kaçardın ve için korku ile dolardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Onları görs
eydin
, uyanık sanırdın; oysa uyuyorlardı. Biz onları gâh sağ yanlarına, gâh sol yanlarına çeviriyorduk. Köpekleri de ön ayaklarını mağaranın eşiğine dayamıştı. Eğer karşılarına çıksan hemen geri dönüp kaçardın, içine saldıkları korkudan ödün patlardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Sen onları uyanık kimseler sanırsın. Halbuki onlar uyuyanlardır. Biz onları (gâh) sağ yanına, (gâh) sol yanına çeviriyorduk. Köpekleri de (mağaranın) giriş yerinde iki kolunu (ayağını) uzat (ıb yat) makda idi. Üzerlerine tırmanıb da (hallerini bir) görs
eydin
mutlakaa onlardan yüz çevirir, kaçardın ve her halde için onlardan korku ile dolardı. ...
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Ve onlar(a baksan, mağarada) uyuyan kimseler oldukları hâlde onları uyanık sanırdın; hem onları (bir taraflarına yatıp kalmakla zarar görmemeleri için) sağ tarafa ve sol tarafa döndürüyorduk; köpekleri de (mağaranın) giriş(in)de iki kolunu (ön ayaklarını)uzatan (bir muhâfız olarak yatmakta) idi. Onlara (o hâllerinde) muttali' olsaydın (öylece görs
eydin
), gerçekten kendilerinden (ürker ve) kaçarak geri dönerdin; hem onlardan dolayı elbette korku ile dolardın!...
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Sen onları uyanık sanırsın, halbuki onlar uykudadırlar. Biz onları sağa ve sola çevirirdik. Köpekleri de mağaranın giriş yerinde iki kolunu uzatıp yatmaktaydı. Onları bir görs
eydin
, mutlaka dönüp giderdin ve için korkuyla dolardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Onlar uykuda iken sen onları uyanık sanırsın. Biz onları sağa sola döndürüyorduk. Köpekleri de ön ayaklarını eşiğe uzatmıştı. Onları görs
eydin
, onlardan korkup arkana dönüp kaçardın....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Sen onları uyanık sanırdın, halbuki gerçekte onlar uykuda idiler.(Yanları ezilmesin diye) Biz onları gâh sağa, gâh sola çevirirdik. Köpekleri ise mağara girişinde ön ayaklarını yaymış vaziyette duruyordu. Onları görs
eydin
sen de ürker, derhal dönüp kaçardın, için korku ile dolardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Uykuda oldukları halde sen onları uyanıklar sanırsın onları (uykuda) sağa sola çeviririz. Köpekleri de girişte iki kolunu (ön ayaklarını) uzatmış vaziyettedir. Onların durumunu görs
eydin
, mutlaka onlardan dönüp kaçardın. Ve onlardan içine korku dolardı....
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Sen onları uyanıktırlar sanırsın; oysaki onlar uykudadırlar. Onları sağ tarafa da sol tarafa da çeviririz. Köpekleri de iki kolunu girişe uzatıp yaymıştır. Onların durumunu görs
eydin
kesinlikle onlardan yüz çevirip kaçırdın. Ve onlardan içinde mutlaka korku doldurulurdu....
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
Beni mal ve evlât (bakımından) daha az (yetersiz) görsen bile, sen bahçene girdiğin zaman: “(Bu bağ), Allah'ın dilediği (bağ)dır. Allah'tan başka kuvvet yoktur.” des
eydin
olmaz mıydı?”...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
(39-40) “Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ des
eydin
ya!. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.”...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
Bağına girdiğin zaman Allah, neyi dilerse o olur, kuvvet, ancak Allah'ındır des
eydin
ya. Beni malca, evlâtça senden düşkün gördün ama....
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, des
eydin
ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
"Keşke cennetine (bağına) girdiğinde 'maşâAllâh {Allâh dilemesinin meydana getirdiğidir}; la kuvvete illâ Billah {bende açığa çıktığı görülen} kuvvet sadece Allâh'a aittir', des
eydin
. . . Gerçi sen beni, zenginlik ve evlatça kendinden düşük de görüyorsun. "...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
'Keşke bağına girdiğinde, Mâşallah-Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olan her şey olur. Güç ve kuvvet yalnız Allah’ın izni ve yardımıyla işe yarar, des
eydin
. Beni kendinden fakir ve oğullarımı az görüyorsan eğer, şunu bil ki...' dedi....
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
Kendi bağına girdiğin zaman; “- Bu Allah’dandır, benim kuvvetimle değil, Allah’ın kuvveti ile olmuştur” des
eydin
ya!... Eğer beni, malca ve evlâtça kendinden az görüyorsan,...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
«Bağına girdiğinde: Mâşâallah! Kuvvet yalnız Allah'ındır, des
eydin
ya! Eğer malca ve evlâtça beni kendinden güçsüz görüyorsan (şunu bil ki):»...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
Bağına girdiğin zaman: «Maşallah, Allah'ın yardımından başka hiçbir kuvvet yoktur!» des
eydin
olmaz mıydı? Eğer malca ve evlatça beni kendinden az görüyorsan,...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
«Kendi bağına girdiğin zaman: «Bu Allah'dandır, benim kuvvetimle değil, Allah'ın kuvveti ile olmuştur, des
eydin
ya! Her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da.»...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
Aslında bahçene girdiğinde 'Maşaellah' gerçek güç, Allah'ın tekelindedir des
eydin
ya! Gerçi sen malımın ve evlatlarımın seninkilerden az olduğunu görüyorsun....
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
Ve (devamla,) "Yazık, keşke bahçene girerken 'Allah'ın dilediği (olur, çünkü) yaratıcı güç ancak Allah'ın elindedir des
eydin
! Mal ve evlatça, gördüğün gibi, senden daha güçsüz isem de...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
'Keşke bağına girdiğin zaman 'Mâşaallah, Allah dilemiş de lütfetmiş; güç ve kuvvet ancak Allah'ındır' des
eydin
! Gerçi sen beni servetçe de, evlât sayısı bakımından da kendinden aşağıda görüyorsun....
Kəhf Suresi, 40. Ayet:
(39-40) “Bağına girdiğinde ‘Mâşaallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır’ des
eydin
ya!. Eğer benim malımı ve çocuklarımı kendininkilerden daha az görüyorsan, belki Rabbim bana, senin bağından daha iyisini verir. Seninkinin üzerine de gökten bir afet indirir de bağ kupkuru ve yalçın bir toprak hâline geliverir.”...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Böylece ikisi yola çıktılar. Bir kasabanın halkına geldikleri zaman onun (şehrin) halkından, yemek istediler. Fakat onları (ikisini), misafir etmekten (şehirdekiler) çekindiler. Orada yıkılmak üzere bir duvar buldular. (Hızır A.S), hemen onu düzeltti. (Musa A.S) dedi ki: “Eğer sen diles
eydin
, elbette onun (bu hizmetin) için bir ücret alırdın.”...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yola koyuldular. Nihayet bir şehir halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Halk onları konuk etmek istemedi. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler. Adam hemen o duvarı doğrulttu. Mûsâ, “İstes
eydin
bu iş için bir ücret alırdın” dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Gene yola düştüler. Bir şehre geldiler, halkından yemek istedilerse de onları konuklayıp doyuran bir tek kişi bile çıkmadı. Orada bir duvar buldular, yıkılmak üzereydi. O zât, duvarı doğrulttu. Mûsâ, diles
eydin
dedi, bu hizmete karşılık bir ücret alırdın....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Diles
eydin
, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Bunun üzerine yine bir süre gittiler. . . Nihayet ahalisinden yiyecek istedikleri, bir kasaba halkına vardılar. . . Ama onlar bu ikiliyi ağırlamaktan kaçındılar. . . Bu arada, (Musa ve Hızır) orada yıkılmak üzere bir duvar gördüler. (Hızır) tuttu o duvarı tamir etti. (Musa) dedi: "Eğer istes
eydin
bu işe karşılık bir ücret alırdın. "...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine birlikte yürüdüler. Nihayet bir belde halkının yanına varıp, onlardan yiyecek istediler.Belde halkı, onları misafir etmekten kaçındı. Orada yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler. Hızır hemen o duvarı tamir etti. Mûsâ: 'Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları ve iradesinin tecellisi içinde istes
eydin
, elbette buna karşı bir ücret alırdın.' dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yeniden yola koyuldular. Nihayet bir kasaba halkının yanına varıp onlardan yiyecek istediler. Ama onlar, onları misafir etmekten kaçındılar. Orada yıkılmak üzere bir duvar buldular ve (o kul) hemen onu doğrulttu. (Musa) dedi ki: 'İstes
eydin
onun karşılığında bir ücret alırdın.'...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer istes
eydin
gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Bunun üzerine yine gittiler. Sonunda bir memleket halkına vardılar ki, ora halkından yemek istedikleri halde, kendilerini misafir etmekten çekinmişlerdi. Derken yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır onu hemen doğrultuverdi. (Mûsa, ona) dedi ki: “-İstes
eydin
, bu işine karşı bir ücret (ekmek parası) alırdın.”...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yola koyuldular; sununda vardiklari bir kasaba halkindan yiyecek istediler. Kasaba halki, bu ikisini misafir etmek istemedi. Ikisi, sehrin icinde yikilmaga yuz tutan bir duvar gorduler, Musa'inin arkadasi onu dogrultuverdi; Musa: «Diles
eydin
buna karsi bir ucret alabilirdin» dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yollarına devam ettiler, derken bir kasaba halkına vardılar ve onlardan yiyecek istediler. Onlar bu iki (yabancıyı) misafir edinmekten kaçındılar. O kasabada yıkılmağa yüz tutmuş bir duvara rastladılar; o kul onu doğrulttu. Musâ: «İstes
eydin
buna karşılık ücret alırdın» dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yola koyuldular; sonunda vardıkları bir kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı, bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi, şehrin içinde yıkılmağa yüz tutan bir duvar gördüler, Musa'nın arkadaşı onu doğrultuverdi; Musa: 'Diles
eydin
buna karşı bir ücret alabilirdin' dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yiyecek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere bulunan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) hemen onu doğrulttu. Musa: Diles
eydin
, elbet buna karşı bir ücret alırdın, dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Böylece yürüdüler. Nihayet bir köy halkına rastladılar ve halkından yiyecek istediler. Fakat onları misafir kabul etmeyi reddettiler. Derken orada yıkılmak isteyen bir duvar buldular, hemen onu doğrultuverdi. 'Diles
eydin
, o işten dolayı bir ücret alabilirdin,' dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Bunun üzerine yine gittiler, nihayet bir karyenin ehline vardılar ki bunları müsafir etmekten imtina ettiler, derken orada yıkılmak isteyen bir divar buldular, tuttu onu doğrultuverdi, istes
eydin
, dedi: her halde buna karşı bir ücret alırdın...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Bunun üzerine yine gittiler. Nihayet bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Ancak onlar, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular, tutup onu doğrulttu. Musa: «İstes
eydin
bunun karşılığında mutlaka bir ücret alırdın» dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: «İstes
eydin
elbet buna karşı bir ücret alırdın» dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yola koyuldular. Bir süre sonra bir köye vardılar. Köylüden yemek istediler, fakat ağırlanma istekleri reddedildi. Az sonra yıkılmaya yüz tutmuş bir duvarla karşılaştılar. O kulumuz, eğri duvarı doğrulttu. Musa ona 'Eğer istes
eydin
bu yaptığın işe karşılık bir ücret alabilirdin' dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasaba ehline gelip yemek istediler, fakat kasaba ehli onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: "Eğer istes
eydin
gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin."...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine gitdiler. Nihayet bir memleket halkına vardılar ki ora ehâlisinden yemek istedikleri halde kendilerini müsâfir etmekden imtina' etmişlerdi. Derken yıkılmak isteyen bir dıvar buldular da O, bunu doğrultuverdi. (Musa) dedi ki: «Diles
eydin
elbet buna karşı bir ücret alırdın». ...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine (berâberce) gittiler; nihâyet bir şehir ahâlîsine (Antakya’ya) vardıklarında, oranın halkından yiyecek istediler; fakat (onlar) bu ikisini misâfir etmekten kaçındılar. Derken orada (sanki) yıkılmak isteyen bir duvar buldular; (Hızır) hemen onu doğrulttu.(Mûsâ:) 'İstes
eydin
buna karşı elbette bir ücret alırdın' dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine gittiler ve nihayet vardıkları kasaba halkından yiyecek istediler. Kasaba halkı bu ikisini misafir etmek istemedi. İkisi şehrin içinde yıkılmaya yüz tutan bir duvar gördüler. O, bunu doğrultuverdi. Musa: Diles
eydin
; buna karşı bir ücret alabilirdin, dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Ve bunun üzerine yeniden yola koyuldular; derken, bir kasaba halkıyla karşılaştılar; onlardan yiyecek bir şeyler istediler; ama bu ahali onlara konukseverce davranmaya hiç yanaşmadı. Ve bu (kasabada) yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler; (bilge kişi) onu hemen onarıverdi; (Musa bunu görünce:) "Eğer diles
eydin
, (hiç değilse, yaptığın) bu iş için bir ücret alabilirdin" dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Sonra yine gittiler, bir belde ahalisine varınca onun ahalisinden taam istediler. Onlar ise bunları misafir kabul etmekten kaçındılar. Derken orada bir duvar buldular ki, yıkılmak istemekte idi. Hemen doğrultuverdi. Dedi ki: «Eğer diles
eydin
bunun üzerine elbette bir ücret alıverirdin.»...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yürüyüp gittiler ve nihayet bir memleket halkına varıp, onlardan yiyecek istediler. Halk kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken, orada yıkılmak üzere olan bir duvarla karşılaştılar. (Hızır) onu doğrultuverdi. Bunun üzerine Musa: “İstes
eydin
, elbette buna karşılık bir ücret alırdın. ” dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yola koyuldular, sonunda ulaştıkları kasaba halkından kendilerine yiyecek istediler. Kasaba halkı onları misafir etmek istemedi. Onlar da orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular. O kul, bunu doğrulttu. Musa: -Eğer istes
eydin
buna karşılık bir ücret alabilirdin, dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Tekrar yola devam ettiler. Nihayet bir şehre varıp o şehir halkından yiyecek istediler, ama ahali bunları misafir etmemekte diretti. Bu sırada (Hızır) orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar görür görmez onu düzeltiverdi. Mûsâ: "İstes
eydin
" dedi, "elbette buna karşı iyi bir ücret alabilirdin."...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yürüdüler. Nihâyet bir kent halkına varıp onlardan yemek istediler (kent halkı) onları konuklamaktan kaçındılar. Derken orada yıkılmağa yüz tutan bir duvar buldular; hemen onu doğrulttu. (Mûsâ): "İstes
eydin
buna karşılık bir ücret alırdın," dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
(Yine) Böylece ikisi yola koyuldu. Nihayet bir kasabaya gelip onlardan yemek istediler, fakat (kasaba halkı) onları konuklamaktan kaçındı. Onda (kasabada) yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar buldular, hemen onu inşa etti. (Musa) Dedi ki: «Eğer istes
eydin
gerçekten buna karşılık bir ücret alabilirdin.»...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yola koyuldular. Nihayet bir beldeye vardıklarında oranın halkından yiyecek istediler; ancak belde halkı onları ağırlamaktan kaçındı. Derken orada yıkılmaya yüz tutmuş bir duvar gördüler; Hızır onu doğrultuverdi. Musa, 'İstes
eydin
buna bir ücret alırdın' dedi....
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İstes
eydin
buna karşılık bir ücret elbette alırdın." dedi....
Məryəm Suresi, 64. Ayet:
Ve mâ netenezzelu illâ bi emri rabbik(rabbike), lehu mâ beyne eydînâ ve mâ halfenâ ve mâ beyne zâlik(zâlike), ve mâ kâne rabbuke nesiyyâ(nesiyyen)....
Taha Suresi, 126. Ayet:
'Öyl
eydin
,' buyurur Allah. 'Fakat âyetlerimiz sana geldiğinde sen onları unuttun. Bugün de sen böyle unutulursun.'...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Ondan önce gerçekten Biz onları, azapla helâk etmiş olsaydık, muhakkak şöyle derlerdi: “Rabbimiz, bize resûl gönders
eydin
olmaz mıydı? Böylece biz de zelil (rezil) ve rüsva olmadan önce senin âyetlerine tâbî olsaydık.”...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları o Kur’an’dan önce bir azap ile helâk etseydik mutlaka, “Ey Rabbimiz! Keşke bize bir peygamber gönders
eydin
de alçalıp rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık” derlerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Daha önce, bir azapla helâk etseydik onları derlerdi ki: Rabbimiz, bizi hor hakir etmeden bir peygamber gönders
eydin
de delillerine uysaydık....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz, bundan (Kur'an'dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ya Rabbi! Bize bir elçi gönders
eydin
de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık!...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer onlara daha önce azabı yaşatarak helâk etseydik, elbette şöyle derlerdi: "Rabbimiz; bir Rasûl irsâl ets
eydin
de zillete düşüp rezil olmadan önce senin işaretlerine tâbi olsaydık. "...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz, Kur’ân’ı tebliğ ile Muhammed’i görevlendirmeden önce onları bir azap ile helâk etmiş olsaydık: 'Yâ Rabbi, bize kitabını özgürce tebliğ ile görevli bir elçi, rasul gönders
eydin
de, şu zillete ve rezilliğe düşmeden önce âyetlerine, Kur’ân’ına, ilkelerine, emir ve yasaklarına uysaydık' diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer onları daha önce bir azapla helâk etseydik mutlaka: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, aşağılık ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık' derlerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları bundan önceki bir azab ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: "Rabbimiz, bize bir elçi gönders
eydin
de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tâbi olsaydık."...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz, onları (Mekke kâfirlerini), bundan önce (Peygamber ve Kur’an gelmeden) azab ile helâk etmiş olsaydık, muhakkak şöyle diyeceklerdi: “- Ey Rabbimiz! Ne olurdu, bize bir Peygamber gönders
eydin
de, biz zelil ve rüsvay olmadan evvel ayetlerine uysaydık.”...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eger onlari ondan once bir azaba ugratarak yok etseydik: «Rabbimiz! bize bir peygamber gonders
eydin
de, alcak ve rezil olmazdan once ayetlerine uysaydik, olmaz miydi?» diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları (Kur'ân'ı indirmeden, peygamber göndermeden) önce bir azâb ile yok etmiş olsaydık, (Kıyamet günü onlar): «Ey Rabbimiz ! Bize bir peygamber gönders
eydin
de alçalıp zillete uğramadan âyetlerine uysaydık (olmaz mıydı ?) diyecekler....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer onları ondan önce bir azaba uğratarak yok etseydik: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, alçak ve rezil olmazdan önce ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?' diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz, bundan (Kur'an'dan) önce onları bir azapla helâk etseydik, muhakkak ki şöyle diyeceklerdi: Ya Rabbi! Ne olurdu, bize bir elçi gönders
eydin
de, şu aşağılığa ve rüsvaylığa düşmeden önce âyetlerine uysaydık!...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Onları, ondan önce bir ceza ile helak etseydik, 'Rabbimiz, bize bir elçi gönders
eydin
de böyle alçak ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık!,' derlerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları bundan evvel âzâb ile ihlâk etmiş olsa idik derlerdi ki o rabbımız! Ne olurdu bize bir Resul gönders
eydin
de biz zelil ve rüsvay olmadan evvel âyetlerine ittiba etseydik...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer Biz, onları bundan önce bir azap ile helak etmiş olsaydık: «Ey Rabbimiz, ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de biz alçak ve rezil olmadan önce ayetlerine uysaydık.» diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz, onları bundan (peygamber veya Kur'ân'dan) önce bir azab ile yok etseydik, muhakkak «Ey Rabbimiz! bize bir peygamber gönders
eydin
de, alçak ve rezil olmadan önce âyetlerine uysaydık, olmaz mıydı?» diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer onları daha önce azaba çarptırarak yok etseydik; «Ey Rabb'imiz, bu rezilliğe ve perişanlığa düşmeden önce bize bir peygamber gönders
eydin
de ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı?» diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları bundan önceki bir azab ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: "Rabbimiz, bize bir elçi gönders
eydin
de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tabi olsaydık."...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları daha evvel azâb ile helâle etmiş olsaydık muhakkak diyeceklerdi ki: «Hey Rabbimiz, bize bir peygamber gönders
eydin
de şu zillete ve rüsvaylığa uğramamızdan evvel âyetlerine tâbi olsaydık ya»! ...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer gerçekten biz, onları bundan (kendilerini haberdâr etmeden) önce bir azâb ile helâk etseydik, elbette: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, aşağılığa ve rezilliğe düşmeden önce senin âyetlerine tâbi' olsaydık!' derlerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer onları daha evvel azaba uğratarak yok etseydik: Rabbımız, bize bir peygamber gönders
eydin
de hor ve rüsvay olmadan önce ayetlerine uysaydık olmaz mıydı? diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Çünkü, eğer bu (ilahi mesajı vahyetmeden) önce onları (cezalandırıcı) bir azapla helak etseydik, (Hesap Günü'nde): "Ey Rabbimiz, keşke bize bir elçi gönders
eydin
de (ahirette böyle) alçalıp gözden düşeceğimize Senin mesajlarına uysaydık!" demekte gerçekten de (haklı olurlardı)....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları, ondan önce bir azap ile helâk etseydik, muhakkak: “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, böyle zelil ve rezil olmadan evvel âyetlerine uysaydık!” derlerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Ondan önce onları azaba çarptırıp yok etseydik: -Rabbimiz, bize bir peygamber gönders
eydin
de zelil ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık, olmaz mıydı? diyeceklerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Şayet Biz peygamber gelmeden kendilerini azab ile helâk edecek olsaydık onlar: "Ey Ulu Rabbimiz, ne olurdu bize bir elçi gönders
eydin
de, biz böyle rezil ve hakir olmadan önce senin âyetlerine uysaydık!" derlerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Şâyet onları, ondan önce bir azâb ile helâk etseydik: "Rabbimiz, bize bir elçi gönders
eydin
de böyle alçak ve rezil olmadan önce senin âyetlerine uysaydık!" derlerdi....
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları bundan önceki bir azab ile yıkıma uğratmış olsaydık, şüphesiz diyeceklerdi ki: «Rabbimiz, bize bir elçi gönders
eydin
de, küçülmeden ve aşağılanmadan önce senin ayetlerine tabi olsaydık.»...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer Peygamberin gelişinden önce Biz onları bir azapla helâk edecek olsaydık, diyeceklerdi ki: 'Rabbimiz, ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de, böyle horlanıp rezil olmadan önce Senin âyetlerine uysaydık!'...
Taha Suresi, 134. Ayet:
Eğer biz onları, ondan önce bir azapla helâk etseydik mutlaka şöyle diyeceklerdi: "Rabbimiz, ne olurdu bize bir resul gönders
eydin
de zelil ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık!"...
Həcc Suresi, 44. Ayet:
Medyen halkı da. Musa da yalanlandı. Ben de o kafirlere bir süre verdim, sonradan kendilerini tuttum alıverdim. O vakit cezalandırışım nasıl oldu (bir görs
eydin
)....
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Dedi ki: "Ancak az (bir süre) kaldınız, eğer gerçekten bils
eydin
iz!"...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Der ki: 'Sadece az (bir süre) kaldınız. Gerçekten bir bils
eydin
iz!.'...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bils
eydin
iz,"...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
(114-11) 5 Allah' «Pek az kaldiniz, keski bils
eydin
iz! Sizi bosuna yarattigimizi ve Bize dondurulmeyeceginizi mi sandiniz?» der....
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Allah: Ancak az bir süre kaldınız. Bunu (daha önce) bir bils
eydin
iz a ?! Buyurur....
Möminun Suresi, 114. Ayet:
(114-115) Allah' 'Pek az kaldınız, keşke bils
eydin
iz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?' der....
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Dedi ki, 'Siz gerçekten çok kısa bir süre kaldınız, keşke bils
eydin
iz.'...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Dedi ki: "Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bils
eydin
iz,"...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Buyurdu (buyuracak) ki: «Az bir zamandan (fazla) kalmadınız! (Cehennemde kalacağınız ebedî zamanları) hakıykaten bir bils
eydin
iz». ...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Buyurdu ki: Çok az bir süre kaldınız. Keşki bils
eydin
iz....
Möminun Suresi, 114. Ayet:
(Bunun üzerine, Allah:) "Orada sadece az bir vakit kaldınız; bunu bir bils
eydin
iz!...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
-Çok az bir süre kaldınız, keşke bils
eydin
iz dedi....
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Bunun üzerine Allah Teâlâ şöyle buyurur: "Siz, doğrusu pek az kaldınız. Bu gerçeği bir bils
eydin
iz, Bana isyan etmezdiniz."...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bils
eydin
iz!"...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Dedi ki: «Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten siz bir bils
eydin
iz,»...
Möminun Suresi, 114. Ayet:
Allah 'Pek az kaldınız,' buyurur. 'Keşke bunu vaktiyle bils
eydin
iz!...
Möminun Suresi, 115. Ayet:
(114-11) 5 Allah' «Pek az kaldiniz, keski bils
eydin
iz! Sizi bosuna yarattigimizi ve Bize dondurulmeyeceginizi mi sandiniz?» der....
Möminun Suresi, 115. Ayet:
(114-115) Allah' 'Pek az kaldınız, keşke bils
eydin
iz! Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?' der....
Nur Suresi, 16. Ayet:
Ve onu işittiğiniz zaman: “Bizim bunu konuşmamız olmaz (bize yakışmaz), sen Sübhan'sın (Allah'ım Sana sığınırız). Bu büyük bir bühtan (uydurulmuş bir iftira)dır.” des
eydin
iz olmaz mıydı (demeniz gerekmez miydi)?...
Nur Suresi, 16. Ayet:
Bu iftirayı işittiğiniz vakit, “Böyle sözleri ağzımıza almamız bize yaraşmaz. Seni eksikliklerden uzak tutarız Allah’ım! Bu, çok büyük bir iftiradır” des
eydin
iz ya!...
Nur Suresi, 16. Ayet:
Duyduğunuz vakit, buna dair bir söz söylemek, bize düşmez; hâşâ, bu, pek büyük bir iftirâ des
eydin
iz....
Nur Suresi, 16. Ayet:
Onu işittiğiniz vakit, (Peygamberin eşiyle ilgili) böyle bir konuşmamız bize uygun olmaz; Hakk'ı tenzîh ederiz, bu en büyük bir iftiradır, des
eydin
iz ya.....
Nur Suresi, 16. Ayet:
Onu duyduğunuz da: «Bunu söylemek bize yakışmaz, haşa bu büyük bir iftiradır.» des
eydin
iz ya!...
Nur Suresi, 16. Ayet:
Onu işittiğiniz zaman 'Bunu söylemek bize yakışmaz; hâşâ, bu büyük bir iftiradır' des
eydin
iz ne olurdu!...
Nur Suresi, 53. Ayet:
Ve eğer sen onlara emrets
eydin
(münafıklar), mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, Allah'a en kuvvetli yeminleri ile yemin ederler. De ki: “Yemin etmeyin! (Bu), bilinen (takdir edilen) bir itaattir. Muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”...
Furqan Suresi, 28. Ayet:
Eyvah! Keşke falancayı dost edinmes
eydin
!...
Şüəra Suresi, 22. Ayet:
"O başıma kaktığın ni'met de İsrâil oğullarını köle yapman(yüzünden)dir. (Onları köle diye kullanıp erkek çocuklarını kesmes
eydin
, senin eline düşmezdim)"...
Şüəra Suresi, 113. Ayet:
Onların hesabı ancak Rabbime aiddir; eğer iyice düşüns
eydin
iz bunu bilirdiniz (fakat siz cahillik yapıyor, bilmediğiniz şeyi söylüyorsunuz)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Ve eğer elleriyle takdim ettikleri (yaptıkları) sebebiyle onlara bir musîbet isabet ederse: "Rabbimiz keşke bize bir resûl gönders
eydin
böylece biz, Senin âyetlerine tâbî olur ve mü'minlerden olurduk." diyecek olmasalardı (seni Nebî-Resûl olarak göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi yaptıkları sebebiyle başlarına bir musibet gelip de, “Ey Rabbimiz! Bize bir Peygamber gönders
eydin
de âyetlerine uysaydık ve mü’minlerden olsaydık” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Onlara, elleriyle hazırladıkları bir felâket gelip çatsaydı Rabbimiz derlerdi, bize bir peygamber gönders
eydin
de delillerine uysaydık ve inananlara katılsaydık....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık! diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi elleriyle yaptıklarının sonucu olarak (Sünnetullah sonucu) onlara bir musibet isâbet ettiğinde: "Rabbimiz. . . Bari bize bir Rasûl irsâl ets
eydin
de senin işaretlerine uysaydık ve iman edenlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (Rasûl irsâl etmezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Bizzat dünyada kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: 'Rabbimiz, ne olurdu, bize özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere bir peygamber gönders
eydin
de, Rasullerine inen âyetlerine uysaydık, mü’minlerden olsaydık.' diyecek olmasalardı, seni göndermezdik....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık' diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: "Rabbimiz, bize de bir elçi gönders
eydin
de böylece senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
(Ey Rasûlüm, eğer Kureyş kavmine) yaptıkları inkâr ve isyan yüzünden (kıyamet günü) başlarına bir azab geldiği zaman: “- Ey Rabbimiz, bize bir peygamber gönder
eydin
de ayetlerine uyub müminlerden olsaydık ya.” diyecek olmasalardı, seni peygamber olarak göndermezdik. (Biz ancak onların özrünü kesmek için seni gönderdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Yaptiklarindan dolayi, baslarina bir musibet geldiginde: «Rabbimiz! Bize bir peygamber gonders
eydin
de, ayetlerine uysak ve muminlerden olsaydik olmaz miydi?» derler....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi ellerinin (kazanıp da) öne sürdüğünden dolayı başlarına bir musîbet geldiği zaman, «Ey Rabbimiz ! Bize bir (uyarıcı) peygamber gönders
eydin
de senin âyetlerine uysaydık ve (öylece) mü'minlerden olsaydık» dememeleri için (bunu böyle yaptık)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Yaptıklarından dolayı, başlarına bir musibet geldiğinde: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, ayetlerine uysak ve müminlerden olsaydık olmaz mıydı?' derler....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık! diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi elleriyle işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde, 'Rabbimiz, bize bir elçi gönders
eydin
de senin ayetlerine uysaydık ve inananlardan olsaydık,' diyemesinler diye......
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
(47-48) Ellerinin takdim eylediği günahlar yüzünden başlarına birer musîbet gelib de o vakıt «ya rabbenâ bize bir Resûl gönders
eydin
de âyetlerine uyup mü’minlerden olsakdı ya!» diyecek olmasalardı! Fakat şimdi onlara tarafımızdan hak gelince “Musa’ya verilen gibisi verilse ya!” dediler, ya bundan evvel Mûsâya verilene küfretmediler mi? İki sihir tezâhür etti dediler ve biz hiçbirisine inanmayız dediler....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi elleriyle yaptıkları günahlar yüzünden başlarına birer felaket geldiğinde: «Ey Rabbimiz, bize bir peygamber gönders
eydin
de ayetlerine uyup müminlerden olsaydık.» demesinler diye....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde, «Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık» diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi elleriyle yaptıkları günahlar yüzünden başlarına bir felaket geldiği zaman; «Rabbimiz ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de ayetlerine uysak ve mü'minlerden olsaydık» demesinler diye peygamber gönderdik....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla onlara bir musibet isabet ettiğinde: "Rabbimiz, bize de bir elçi gönders
eydin
de böylece senin ayetlerine uysaydık ve inançlılardan olsaydık" diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi elleri (ve ihtiyarları) ile öne sürdükleri (küfür ve zulüm) yüzünden onlara her hangi bir musîybet geldiği zaman: «Ey Rabbimiz, bize bir peygamber gönder
eydin
de biz de âyetlerine ittiba edeydik, mü'minlerden olaydık ya» diyecek olmasalardı... ...
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Ellerinin takdîm ettiği şeyler (işlediği günahlar) yüzünden başlarına bir musîbet isabet edip de: 'Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de senin âyetlerine uyupmü’minlerden olsaydık!' diyecek olmasalardı (biz seni göndermezdik)!...
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Yaptıklarından ötürü başlarına bir musibet geldiği zaman: Rabbımız, bize bir peygamber gönders
eydin
de ayetlerine uysak ve mü'minlerden olsak olmaz mıydı? derler....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Bizzat kendi yaptıklarından ötürü başlarına bir musibet geldiği zaman: “Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de âyetlerine uysaydık ve müminlerden olsaydık olmaz mıydı?” derler....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Elleriyle yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde: “Rabbimiz, bize bir peygamber gönders
eydin
de, senin ayetlerine tâbi olup müminlerden olsaydık” derler diye......
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi elleriyle yaptıkları (günâhları) yüzünden başlarına bir felâket geldiği zaman: "Ey Rabbimiz, bize bir elçi gönders
eydin
de âyetlerine uyup mü'minlerden olsaydık." diyecek olmasalardı (seni göndermezdik. Bu bahanelerine fırsat vermemek için seni gönderdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi ellerinin öne sürdükleri dolayısıyla, onlara bir musibet isabet ettiğinde: «Rabbimiz, bize de bir peygamber gönders
eydin
de böylece biz de senin ayetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık» diyecek olmasalardı (seni göndermezdik)....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Tâ ki, kendi elleriyle hazırladıkları bir musibet başlarına gelip de 'Rabbimiz, keşke bize bir peygamber gönders
eydin
de Senin âyetlerine uysaydık ve mü'minlerden olsaydık' demesinler....
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
Kendi ellerinin önden hazırladıkları yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde hemen şöyle diyorlar: "Rabbimiz, bize bir resul gönders
eydin
de senin ayetlerine uyup müminlerden olsaydık ne olurdu!"...
Qəsəs Suresi, 48. Ayet:
(47-48) Ellerinin takdim eylediği günahlar yüzünden başlarına birer musîbet gelib de o vakıt «ya rabbenâ bize bir Resûl gönders
eydin
de âyetlerine uyup mü’minlerden olsakdı ya!» diyecek olmasalardı! Fakat şimdi onlara tarafımızdan hak gelince “Musa’ya verilen gibisi verilse ya!” dediler, ya bundan evvel Mûsâya verilene küfretmediler mi? İki sihir tezâhür etti dediler ve biz hiçbirisine inanmayız dediler....
Səcdə Suresi, 12. Ayet:
Ve keşke mücrimleri, Rab'lerinin huzurunda başlarını eğerek: "Rabbimiz, biz gördük ve işittik. (Bundan sonra) bizi (dünyaya) geri döndür, salih amel yapalım. Muhakkak ki biz, mukinun (yakîn hasıl edenler) olduk." (derken) görs
eydin
....
Səcdə Suresi, 12. Ayet:
Suçluları, Rab'leri huzurunda başlarını öne eğmiş durumda iken bir görs
eydin
: 'Rabbimiz, gördük ve işittik. Bizi döndür de erdemli davranalım. şimdi biz kesin olarak inandık.'...
Səcdə Suresi, 12. Ayet:
Bir görs
eydin
o suçluları: Rab’lerinin huzurunda, mahcupluktan başları önlerine eğilmiş şöyle derken: "Gördük, işittik ya Rabbenâ! Ne olur bizi dünyaya bir gönder! Öyle güzel, makbul işler yaparız ki! Çünkü gerçeği kesin olarak biliyoruz artık!"...
Səba Suresi, 31. Ayet:
O küfre varanlar: “- Biz, asla ne bu Kur’an’a inanırız, ne de ondan öncekine (Tevrat ve İncil’e).” dediler. Fakat sen o zalimleri, Rablerinin huzurunda durdurulurlarken sözü birbirlerine çevirerek, düşükler, o büyüklük taslıyanlara: “- Siz olmasaydınız muhakkak biz iman ederdik.” dedikleri zaman bir gör
eydin
!......
Səba Suresi, 31. Ayet:
İnkarcılar, 'Biz ne bu Kuran'a ne de ondan öncekilere inanmayız,' dediler. Zalimleri, Rab'leri huzurunda duruşma sırasında birbiriyle atışırken bir görs
eydin
! (Öğrenim, araştırma, ekonomik, politik v.b. yönlerden) güçsüzleştirilenler, büyüklük taslamış olanlara, 'Siz olmasaydınız biz inanan kişiler olurduk,' derler....
Səba Suresi, 31. Ayet:
Küfretmiş olanlar dediler ki: Biz kesin olarak ne bu Kur'an'a ne de ondan öncekilere inanırız. Bir görs
eydin
, hani zalimler Rabblarının huzurunda dikilmişler, bir kısmı bir kısmına söz atıyordu. Güçsüz sayılanlar büyüklük taslayanlara diyorlardı ki: Siz olmasaydınız biz, muhakkak inananlar olurduk....
Səba Suresi, 31. Ayet:
(Ama) hakikati inkara şartlanmış olanlar, "Biz ne bu Kuran'a inanırız, ne de önceki vahiylerden bugüne kalanlara!" dediler. Sen (Hesap Günü) Rablerinin huzurunda suçu birbirlerinin üzerine atıp durdukları zaman bu zalimleri(n halini) bir görs
eydin
! (Yeryüzünde) güçsüz olanlar küstahça böbürlenenlere: "Siz olmasaydınız kesinlikle inanmışlardan olurduk!" diyeceklerdir....
Səba Suresi, 31. Ayet:
Kâfirler: "Biz ne bu Kur’ân’a, ne de bundan öncekilere inanırız." derler. O zalimleri; sen, Rab’lerinin huzuruna duruşma için getirildiklerinde, birbirlerine laf atarken bir görs
eydin
! Zebûn edilen, dünyada güçsüz bırakılanlar o kibirli olan önderlerine: "Ah! Sizin yüzünüzden bu hallere düştük, siz olmasaydınız biz de iman edecektik!" diyecekler....
Fəth Suresi, 25. Ayet:
Onlar öyle kimselerdir ki, inkâr ettiler ve sizi Mescid-i Harâm’dan, bekletilen kurbanları da yerlerine ulaşmaktan men' ettiler. Hâlbuki (Mekke’de) kendilerini (henüz) tanımadığınız mü’min erkeklerle mü’mine kadınları bilmeyerek kendilerini çiğneyip de, onlardan dolayı size bir meşakkat bir vebâl (bir vicdan azâbı)dokunacak olmasaydı (kâfirlerle savaşmanıza engel olmazdı).(Ama böyle yaptı) ki Allah diledi ğini rahmetine koysun! Eğer (omü’minler kâ firlerden) ayrılmış olsalardı (da siz onları tan...
Hucurat Suresi, 5. Ayet:
Ve gerçekten de onlar, sabretselerdi de sen, çıkıp yanlarına gels
eydin
daha da hayırlıydı onlara ve Allah, suçları örter, rahîmdir....
Vaqiə Suresi, 57. Ayet:
Sizi biz yarattık, biz! Tasdik ets
eydin
iz olmaz mıydı?...
Vaqiə Suresi, 70. Ayet:
Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükrets
eydin
iz ya!....
Hədid Suresi, 14. Ayet:
Onlara seslenirler: "Biz sizinle değil miydik?" Derler ki: "Evet, biziml
eydin
iz. Ancak siz kendinizi yaktınız, bekleyip durdunuz, şüphe ettiniz, hayal ve kuruntular/hurafeler/anlamını bilmeden okuyuşlar sizi aldattı; nihayet Allah'ın emri geldi. O yaman aldatıcı, sizi Allah ile aldattı."...
Səff Suresi, 11. Ayet:
Allah'a ve Peygamberi'ne inanır ve Allah yolunda malınız ve canınızla gayret gösterirsiniz; bu sizin kendi iyiliğinizedir, keşke bils
eydin
iz....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Sizden birine ölüm gelip çattığında (hakikati gördüğünüzde): "Rabbim beni yakın bir sona kadar erteles
eydin
de mallarımı bağışlasaydım ve imanın gereğini uygulayanlardan olsaydım" demesinden önce; size verdiğimiz yaşam gıdalarından bağışlayın!...
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Henüz sizden birinize ölüm gelmeden ve o da: «Rabbim ! Beni yakın bir ecele geciktirs
eydin
de sadaka versem ve iyi-yararlı kişilerden olsam,» demeden önce size rızık olarak verdiğimizden (Allah İçin, O'nun yolunda) harcayın....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Birinize ölüm gelip de: «Rabbim, beni yakın bir süreye kadar erteles
eydin
de sadaka verip iyilerden olsaydım!» demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah) için harcayın....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Herhangi birinize ölüm gelib de «Ey Rabbim, beni yakın bir müddete kadar gecikdirs
eydin
de sadaka verib dursaydım, iyi adamlardan olsaydım» diyeceğinden evvel size rızk olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayın. ...
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Birinize ölüm gelip de: 'Rabbim! Beni (ecelimi) yakın bir vakte (kadar) erteles
eydin
de sadaka verip sâlih kimselerden olsaydım!' demesinden önce, sizi rızıklandırdığımız şeylerden (Allah yolunda) sarf edin!...
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
-Rabbim, beni yakın bir süreye kadar erteles
eydin
de sadaka verip, iyi kimselerden olsaydım, demeden önce size verdiğimiz rızıktan infak edin....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Biriniz kendisine ölüm gelip de: "Rabbim beni yakın bir süreye kadar erteles
eydin
de sadaka verip iyilerden olsaydım!" demeden önce, size verdiğimiz rızıktan sadaka verin....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Sizden birine ölüm gelip de 'Rabbim, ne olurdu ecelimi yakın bir zamana erteles
eydin
de sadaka verip iyi kullardan olaydım' demeden önce, size rızık olarak verdiğimiz şeylerden hayırda harcayın....
Münafiqun Suresi, 10. Ayet:
Sizden birine ölüm gelip de, "Ey Rabbim, yakın bir süreye kadar beni geciktirs
eydin
de içtenliğimi belgelemek için birşeyler vererek iyilik ve barış sevenler olsaydım!" demesinden önce, size rızık olarak verdiklerimizden dağıtın....
Qələm Suresi, 28. Ayet:
Onların en akl-ı selim sahibi olanı, “Ben size ‘Rabbinizi tespih ets
eydin
iz ya! dememiş miydim?” dedi....
Qələm Suresi, 28. Ayet:
İçlerinden en mâkulleri, seçkin birisi: 'Demedim mi size? Keşke Allah’ı tesbih ve tenzih ets
eydin
iz!..' dedi....
Qələm Suresi, 28. Ayet:
İnsaflıları şöyle dedi: “- Ben demedim mi size, tesbîh ets
eydin
iz? (İnşaallah dey
eydin
iz).”...
Qələm Suresi, 28. Ayet:
çlerinden en uygun düşüneni : «Ben size demedim mi, tesbîh ets
eydin
iz ya !?» dedi....
Qələm Suresi, 28. Ayet:
Ortancaları (en mu'tedilleri) demedim mi size: tesbîh ets
eydin
iz...
Qələm Suresi, 28. Ayet:
Ortancaları/ılımlı olanı şöyle dedi: "Ben size söylemedim mi? Tespih ets
eydin
iz ya!"...
Nuh Suresi, 2. Ayet:
(2-4) Nuh şöyle dedi: Ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, «Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)» diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bils
eydin
iz!...
Nuh Suresi, 3. Ayet:
(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bils
eydin
iz.”...
Nuh Suresi, 3. Ayet:
(2-4) Nuh şöyle dedi: Ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, «Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)» diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bils
eydin
iz!...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
(3-4) “Allah’a ibadet edin. O’na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vakte kadar ertelesin. Şüphesiz, Allah’ın belirlediği vakit gelince ertelenmez. Keşke bils
eydin
iz.”...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
Ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın) Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bils
eydin
iz!"...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
"Ki, hatalarınızdan bazılarını mağfiret etsin ve sizi tayin edilmiş ömrünüzün sonuna kadar yaşatsın. Muhakkak ki Allâh'ın eceli (yaşam süresi sonu) geldiğinde ertelenmez! Eğer bils
eydin
iz!"...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
'Allah da sizin günahlarınızın bir kısmını bağışlasın. Belirli vakte kadar size mühlet versin. Allah’ın tayin ettiği ecel geldiği zaman ertelenmez. Keşke bilebils
eydin
iz!'...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
Ki, (Allah) günâhlarınızdan bir kısmını bağışlasın ve sizi belirli bir süreye kadar geciktirsin. Şüphesiz Allah'ın süresi geldiğinde geciktirilmez. Keşke bils
eydin
iz.'...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
(Bu takdirde Allah) günahlarınızdan size bağışlar ve sizi muayyen bir vakte kadar (azab çektirmeksizin ölüm anına dek) geri bırakır. Şüphe yok ki, Allah’ın takdir ettiği ecel (ölüm) gelince geri bırakılmaz; eğer bils
eydin
iz, (iman eder de azabdan kurtulurdunuz.)...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
(2-4) Nuh şöyle dedi: Ey kavmim! Şüpheniz olmasın ki, ben sizi, «Allah'a kulluk edin; O'na karşı gelmekten sakının ve bana itaat edin ki, Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir vâdeye kadar tehir etsin (muahaze etmeden yaşatsın)» diyerek apaçık uyaran bir kimseyim. Bilinmeli ki Allah'ın tayin ettiği vâde gelince, artık o ertelenmez. Keşke bils
eydin
iz!...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
'Ki günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz, ALLAH'ın verdiği süre gelince ertelenmez; bir bils
eydin
iz....
Nuh Suresi, 4. Ayet:
Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belirli bir vakte kadar ertelesin. Kuşkusuz, Allah'ın takdir ettiği vakit gelince ertelenmez, eğer bils
eydin
iz!»...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
«Günahlarınızı bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar ertelesin. Kuşkusuz Allah'ın takdir ettiği süre gelince ertelenmez. Eğer bils
eydin
iz..» (inanırdınız)....
Nuh Suresi, 4. Ayet:
«Tâki (Allah) sizin günâhlarınızdan bir kısmını yarlığasın, sizi (azâbsız olarak) mukadder bir müddete kadar gecikdirsin. Şübhe yok ki Allahın (ta'yîn etdiği) müddet gelince geri bırakılmaz. Eğer bils
eydin
iz..». ...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
Ta ki, günahlarınızı size bağışlasın ve sizi belli bir süreye kadar geciktirsin. Muhakkak ki Allah'ın süresi gelince geri bırakılmaz. Keşki bils
eydin
iz....
Nuh Suresi, 4. Ayet:
ki Allah bir kısım günahlarınızı bağışlasın ve (yalnız O'na) malum olan bir zamana kadar size mühlet tanısın; ama bilin ki Allah'ın belirlediği vade gelip çattığında hiçbir şekilde ertelenemez. Keşke bunu bils
eydin
iz!"...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
Allah, günahlarınızı affetsin ve sizi belirli bir süreye kadar ertelesin. Çünkü Allah'ın eceli geldiğinde ertelenmez. Bir bilebils
eydin
iz!"...
İnsan Suresi, 19. Ayet:
Dolaşır çevrelerinde, sürekli görevlendirilmiş gençler. Görs
eydin
onları, dizilmiş inciler sanırdın....
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
1.
kellâ
: hayır
2.
lev ta'lemûne
: keşke siz bils
eydin
iz
3.
ilme el yakîni
: İlm'el Yakîn, kesin bilgi
...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır, keşke siz, İlm'el Yakîn (kesin bilgi) ile bils
eydin
iz....
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır! İlm-el yakîn (olarak vefattan önce) bils
eydin
iz!...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır. Kesin bilgiyle bils
eydin
iz....
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Sakının; eğer (kıyamet günü size ne yapılacağını) kesin bir bilgiyle bils
eydin
iz, (dünyada öğünüp durmazdınız)....
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Doğrusu, kesin olarak bils
eydin
iz....
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır gerçeği kesin bilgi ile bils
eydin
iz,...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Sakının. Eğer şübhesiz (ve kat'î) bir bilgi ile bils
eydin
iz (böyle yapmazdınız). ...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır! Eğer (gerçeği) kat'î bir ilimle bils
eydin
iz (böyle yapmazdınız)!...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır; eğer kesin bir bilgi ile bils
eydin
iz,...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır! Eğer ilmel-yakîn (kesin bir bilgi) ile bils
eydin
iz!...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Sakının bundan! Eğer kesin bir tarzda (ilmelyakin) bils
eydin
iz böyle yapmazdınız....
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Hayır, (gerçeği) kesin bilgi ile bils
eydin
iz;...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
Onu kesin olarak bir bils
eydin
iz!...
Təkəsur Suresi, 5. Ayet:
İş, sizin bildiğiniz gibi değil! Ne olurdu, şaşmaz ve aldatmaz bir bilgiyle bils
eydin
iz!...
Yasin Suresi, 71. Ayet:
E ve lem yerev ennâ halaknâ lehum mimmâ amilet eydînâ en’âmen fe hum lehâ mâlikûn(mâlikûne). ...
Qaf Suresi, 22. Ayet:
(Allahû Teâla buyurur): “Andolsun ki sen bundan gaflet içind
eydin
. İşte senden perdeni kaldırdık. Artık bugün senin görüşün keskindir.”...
Qaf Suresi, 22. Ayet:
Andolsun ki gaflett
eydin
bundan, derken perdeyi kaldırdık gözünden, artık gözün keskin bugün....
Qaf Suresi, 22. Ayet:
'Böyle bir günü tasavvur edemiyordun, gaflet içind
eydin
. İşte biz senin perdeni kaldırdık. Bugün artık gözün, aklın, dünyada inkâr ettiklerini görecek, kavrayacak kadar keskindir.'...
Qaf Suresi, 22. Ayet:
"Andolsun, sen bundan gaflet içind
eydin
; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp kaldırdık. Artık bugün görüş gücün keskindir."...
Qaf Suresi, 22. Ayet:
Andolsun ki, sen bundan bir gaflet içind
eydin
, şimdi senden perdeni açtık. Artık bugün gözün keskindir....
Qaf Suresi, 22. Ayet:
"Andolsun, sen bundan gaflet içind
eydin
. İşte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp kaldırdık. Artık bugün görüş gücün keskindir."...
Qaf Suresi, 22. Ayet:
Allah ona buyurur: "Sen bundan gaflet içind
eydin
. İşte gözünün önünden perdeyi kaldırdık, şimdi artık gözün pek keskindir!"...
Qaf Suresi, 22. Ayet:
«Andolsun, sen bundan bir gaflet içind
eydin
; işte biz de senin üzerindeki örtüyü açıp kaldırdık. Artık bugün görüş gücün oldukça keskindir.»...
Qaf Suresi, 22. Ayet:
Yemin olsun, sen bundan gaflet içind
eydin
. Ama perdeni üstünden kaldırıverdik. Bugün gözün keskin mi keskin....
Zariyat Suresi, 47. Ayet:
Ves semâe beneynâhâ bi
eydin
ve innâ le mûsiûn(mûsiûne)....
Zariyat Suresi, 47. Ayet:
1.
ve es semâe
: ve sema, gökyüzü
2.
beneynâ-hâ
: onu biz bina ettik
3.
bi
eydin
: bir kudretle, büyük bir kuvvetle
4.
ve innâ<...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Ve Mûsâ, belirlediğimiz vakit için toplumuna yetmiş adam seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Mûsâ, “Rabbim!” dedi, “Diles
eydin
bunları da, beni de daha önce değişime/ yıkıma uğratırdın. Şimdi bizi, içimizdeki o aklı ermezlerin yaptıkları yüzünden değişime/ yıkıma mı uğratacaksın? O, Senin, saflaşmamız için ateşlere atmandan başka bir şey değildir. Sen bu saflaştırma işlerinle dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de kılavuzluk edersin. Sen bizim yardımcımız, kılavuz...
Əraf Suresi, 203. Ayet:
Onlara bir âyet getirmediğin zaman da, “Kendin onu uyduruvers
eydin
ya!” derler. De ki: “Ben ancak Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa ona uyuyorum.” İşte bu Kur’ân, Rabbinizden gelen kalp gözünü açacak beyanlardır, iman eden bir toplum için bir kılavuz ve bir rahmettir. ...
Taha Suresi, 133. Ayet:
(133,134) Ve inkâr edenler: “Elçiliğini iddia eden bu kişi, Rabbinden bize bir alâmet/gösterge getirse ya!” dediler. Onlara ilk sahifelerde olan apaçık deliller gelmedi mi? Ve eğer Biz, onları bundan önce bir azap ile değişime/yıkıma uğratsaydık, kesinlikle “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, alçak ve rezil olmadan önce Senin âyetlerine uysaydık!” diyeceklerdi. ...
Taha Suresi, 134. Ayet:
(133,134) Ve inkâr edenler: “Elçiliğini iddia eden bu kişi, Rabbinden bize bir alâmet/gösterge getirse ya!” dediler. Onlara ilk sahifelerde olan apaçık deliller gelmedi mi? Ve eğer Biz, onları bundan önce bir azap ile değişime/yıkıma uğratsaydık, kesinlikle “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönders
eydin
de, alçak ve rezil olmadan önce Senin âyetlerine uysaydık!” diyeceklerdi. ...
Qəsəs Suresi, 46. Ayet:
(46,47) Ve Biz, seslendiğimiz zaman, Tûr'un yanında da değildin. Tersine senden önce kendilerine uyarıcı/peygamber gelmeyen bir toplumu uyarman için ve kendi ellerinin yaptıklarından dolayı başlarına bir fenalık geldiğinde hemen, “Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de, âyetlerine uysak ve mü’minlerden olsak” diyemesinler, onlar öğüt alsınlar diye Rabbinden bir rahmet olarak… orada geçenleri sana bildirdik, seni elçi olarak gönderdik. ...
Qəsəs Suresi, 47. Ayet:
(46,47) Ve Biz, seslendiğimiz zaman, Tûr'un yanında da değildin. Tersine senden önce kendilerine uyarıcı/peygamber gelmeyen bir toplumu uyarman için ve kendi ellerinin yaptıklarından dolayı başlarına bir fenalık geldiğinde hemen, “Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönders
eydin
de, âyetlerine uysak ve mü’minlerden olsak” diyemesinler, onlar öğüt alsınlar diye Rabbinden bir rahmet olarak… orada geçenleri sana bildirdik, seni elçi olarak gönderdik. ...
Kəhf Suresi, 37. Ayet:
(37-41) "Arkadaşı konuşarak ona, “Seni topraktan, sonra bir damla sudan oluşturan, daha sonra da seni olgun insan hâline getirene mi inanmıyorsun? Fakat ben; O, benim Rabbim Allah'tır. Ve ben Rabbime kimseyi ortak koşmam. Kendi bağına girdiğin zaman: “Maşallah, lâ kuvvete illa billâh” [Allah ne isterse o olur. Allah'tan başka hiçbir güç yoktur] des
eydin
ya! Sen her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da, belki Rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir. Seninkinin üst...
Kəhf Suresi, 38. Ayet:
(37-41) "Arkadaşı konuşarak ona, “Seni topraktan, sonra bir damla sudan oluşturan, daha sonra da seni olgun insan hâline getirene mi inanmıyorsun? Fakat ben; O, benim Rabbim Allah'tır. Ve ben Rabbime kimseyi ortak koşmam. Kendi bağına girdiğin zaman: “Maşallah, lâ kuvvete illa billâh” [Allah ne isterse o olur. Allah'tan başka hiçbir güç yoktur] des
eydin
ya! Sen her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da, belki Rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir. Seninkinin üst...
Kəhf Suresi, 39. Ayet:
(37-41) "Arkadaşı konuşarak ona, “Seni topraktan, sonra bir damla sudan oluşturan, daha sonra da seni olgun insan hâline getirene mi inanmıyorsun? Fakat ben; O, benim Rabbim Allah'tır. Ve ben Rabbime kimseyi ortak koşmam. Kendi bağına girdiğin zaman: “Maşallah, lâ kuvvete illa billâh” [Allah ne isterse o olur. Allah'tan başka hiçbir güç yoktur] des
eydin
ya! Sen her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da, belki Rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir. Seninkinin üst...
Kəhf Suresi, 40. Ayet:
(37-41) "Arkadaşı konuşarak ona, “Seni topraktan, sonra bir damla sudan oluşturan, daha sonra da seni olgun insan hâline getirene mi inanmıyorsun? Fakat ben; O, benim Rabbim Allah'tır. Ve ben Rabbime kimseyi ortak koşmam. Kendi bağına girdiğin zaman: “Maşallah, lâ kuvvete illa billâh” [Allah ne isterse o olur. Allah'tan başka hiçbir güç yoktur] des
eydin
ya! Sen her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da, belki Rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir. Seninkinin üst...
Kəhf Suresi, 41. Ayet:
(37-41) "Arkadaşı konuşarak ona, “Seni topraktan, sonra bir damla sudan oluşturan, daha sonra da seni olgun insan hâline getirene mi inanmıyorsun? Fakat ben; O, benim Rabbim Allah'tır. Ve ben Rabbime kimseyi ortak koşmam. Kendi bağına girdiğin zaman: “Maşallah, lâ kuvvete illa billâh” [Allah ne isterse o olur. Allah'tan başka hiçbir güç yoktur] des
eydin
ya! Sen her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da, belki Rabbim bana, senin bağından daha hayırlısını verir. Seninkinin üst...
Kəhf Suresi, 18. Ayet:
Ve sen Ashâb-ı Rakim'i görs
eydin
uyanık sanırdın. Hâlbuki onlar uykudadırlar. Ve Biz onları sağ yana ve sol yana çeviririz. Köpekleri de girişte ön ayaklarını ileri doğru uzatmıştı. Eğer sen onların durumunu iyice bils
eydin
, kesinlikle, kaçarak onlardan uzaklaşırdın ve onlardan ürpertiyle dolardın. ...
Kəhf Suresi, 77. Ayet:
Bunun üzerine yine gittiler. Sonunda bir köy halkına varınca onlardan yemek istediler. Bunun üzerine onlar da, kendilerini misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Âlim ve rahmete mazhar kul, onu doğrultuverdi. Mûsâ: “İstes
eydin
bunun karşılığında kesinlikle bir ücret alırdın” dedi. ...
Nuh Suresi, 2. Ayet:
(2-4) Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince ertelenmez. Eğer bils
eydin
iz.” ...
Nuh Suresi, 3. Ayet:
(2-4) Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince ertelenmez. Eğer bils
eydin
iz.” ...
Nuh Suresi, 4. Ayet:
(2-4) Nûh, dedi ki: “Ey toplumum! Şüphesiz ben, sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'a kulluk edin, O'nun koruması altına girin ve bana itaat edin ki, günahlarınızdan sizi yarlıgasın ve sizi adı konmuş bir sürenin sonuna kadar ertelesin. Şüphesiz Allah'ın ayarladığı/belirlediği sürenin sonu, gelince ertelenmez. Eğer bils
eydin
iz.” ...
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
(50,51) "Ve sen, görevli güçlerin, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını! İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde haksızlık eden biri değildir” diye onları geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken bir görs
eydin
. "...
Ənfal Suresi, 51. Ayet:
(50,51) "Ve sen, görevli güçlerin, kâfirlerin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden o kimselerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak, “Tadın bakalım kızgın ateşin azabını! İşte bu, sizin kendi ellerinizle meydana getirdiğiniz şeyler sebebiyledir. Ve şüphesiz Allah, kullara hiçbir şekilde haksızlık eden biri değildir” diye onları geçmişte yaptıklarını ve yapmaları gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırırken bir görs
eydin
. "...
Nisa Suresi, 64. Ayet:
Ve Biz, her elçiyi sadece, Allah'ın izniyle/ bilgisi ile itaat olunsun diye gönderdik. Ve eğer onlar şirk koşmak sûretiyle kendilerine haksızlık ettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmalarını isteselerdi, sen de onlar için bağışlanma istes
eydin
, kesinlikle Allah'ı tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı veren, çok merhamet eden olarak bulurlardı. ...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
(97,98) "Kesinlikle görevli güçlerin, kendilerine haksızlık ederlerken, geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırdıkları şu kimselerin durumuna gelince; görevli güçler, “Ne işte idiniz?” derler. Onlar: “Biz, yeryüzünde güçsüzleştirilmiş kimselerdik” derler. Görevli güçler: “Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz, orada hicret ets
eydin
iz ya?” derler. Artık, –erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan göçe güç yetiremeyen, kılavuzlandıkları doğru yolu bulamayan k...
Nisa Suresi, 98. Ayet:
(97,98) "Kesinlikle görevli güçlerin, kendilerine haksızlık ederlerken, geçmişte yaptıklarını ve yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlattırdıkları şu kimselerin durumuna gelince; görevli güçler, “Ne işte idiniz?” derler. Onlar: “Biz, yeryüzünde güçsüzleştirilmiş kimselerdik” derler. Görevli güçler: “Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz, orada hicret ets
eydin
iz ya?” derler. Artık, –erkeklerden, kadınlardan ve çocuklardan göçe güç yetiremeyen, kılavuzlandıkları doğru yolu bulamayan k...
Nur Suresi, 16. Ayet:
Ve onu duyduğunuz zaman, “Bunu konuşup durmamız bize yakışmaz. Sübhaneke! Allah'ım sen arınıksın, bu, çok büyük bir iftiradır...” des
eydin
iz ya! ...
Rum Suresi, 41. Ayet:
Zaharel fesâdu fîl berri vel bahri bimâ kesebet
eydin
nâsi, li yuzîkahum ba’dallezî amilû leallehum yerciûn(yerciûne)....
Maidə Suresi, 105. Ayet:
Ey iman gətirənlər! Öz q
eydin
izə qalın! Siz doğru yolda olsanız, (haqq yoldan )azmışlar sizə zərər yetirə bilməzlər. Hamı-nızın dönüşü Allaha olacaq və O, etdiyiniz əməllər barədə sizə xəbər verəcəkdir....
Əhzab Suresi, 40. Ayet:
Muhəmməd (səlləllahu ələyhi və alihi və səlləm) sizlərdən heç birinin atası deyildir (ki, oğulluğu Z
eydin
boşadığı zövcəsi ona haram olmuş olsun). Lakin (O,) Allah Rəsuludur və peyğəmbərlərin sonuncusudur. Və Allah həmişə hər bir şeyi biləndir....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey iman edənlər! Özünüz, ata-ananız və ən yaxınlarınız əleyhinə də olsa, Allah üçün şahidlik edərək ədaləti qoruyub saxlayan kimsələr olun. (Şahidlik etdikləriniz) varlı da olsa, kasıb da olsa, (ədalətdən ayrılmayın). Çünki Allah ikisinə də daha yaxındır. (Onların q
eydin
ə sizdən çox qalır.) Elə isə ədaləti yerinə yetirməkdə nəfsinizə uymayın. Əgər (şahidlik edərkən həqiqəti) təhrif etsəniz və ya (şahidlikdən) boyun qaçırsanız (bilin ki), şübhəsiz, Allah etdiklərinizdən haqqı ilə xəbərdardır....
Taha Suresi, 40. Ayet:
O zaman bacın (sənin ardınca) getdi. O (Firon camaatına) deyirdi: "Onun q
eydin
ə qalacaq adamı sizə göstərimmi?" Beləliklə Biz səni anana qaytardıq ki, gözləri aydın olsun və qəm-qüssə yeməsin. Sən bir nəfəri öldürdün, Biz isə səni qəmdən xilas etdik. Səni başqa sınaqlara da çəkdik. Sən illərlə Mədyən əhli içərisində qaldın, sonra isə öz qismətinə [peyğəmbərliyə] qovuşdun, ey Musa!...