Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Yüzünüzü doğu ve batı tarafına çevirmeniz birr değildir. Ama birr: Allah'a, Ahiret Günü'ne, meleklere, kitaplara ve nebilere iman etmek; malını sevdiği halde onu yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yol oğluna, yardım isteyenlere, rikab olanlara vermek; "salatı ikame etmek, zekat yapmak", söz verdiği zaman sözünü yerine getirmek, sıkıntıda, zorlukta ve
fel
akete uğrama durumunda sabretmektir. İşte bunlar, sadık olanlardır. Ve işte bunlar, takva sahibi olanlardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinen, dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak. Hiç kimsenin kazandığı şeyle bir
fel
aket yaşamaması için Kur'an ile uyar. O kimse için Allah'tan başka ne bir veli ne de bir şefaatçi vardır. O, bütün varlığını fidye olarak verse de ondan kabul edilmez. Onlar, kazandıklarından dolayı mahvolan kimselerdir. Onlar için kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi, yeryüzünün hali
fel
eri yapan, size verdiği şeylerle denemek için bazınızı bazınıza derecelerle üstün kılan, O'dur. Kuşkusuz Rabb'in, cezası pek çabuk olandır. Ve gerçekten O, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
"Hatırlayın! Âd'dan sonra sizi hali
fel
er yapıp yeryüzüne yerleştirdi. O'nun ovalarında köşkler yapıyor, dağlarını yontup evler yapıyorsunuz. Allah'ın nimetlerini düşünün de yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın."...
Əraf Suresi, 129. Ayet:
"Sen bize gelmeden önce de, bize geldikten sonra da bize eziyet edildi." dediler. O da: "Umulur ki Rabb'iniz düşmanlarınızı yok eder ve sizi yeryüzüne hali
fel
er kılar da nasıl davranacağınıza bakar." dedi....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra, onların arkasından, yeryüzünde sizi hali
fel
er yaptık ki bakalım nasıl davranacaksınız....
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Onu yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık. Ve onları yeryüzünün hali
fel
eri yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları da boğduk. Bak! Uyarılanların sonu nice oldu!...
Yunus Suresi, 102. Ayet:
Kendilerinden öncekilerin başından geçen
fel
aketlerin bir benzerini mi bekliyorlar? De ki: "Bekleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum."...
Kəhf Suresi, 40. Ayet:
"Belki Rabb'im, bana senin bahçenden daha hayırlısını verir. Ve seninkinin üzerine de gökten
fel
aketler gönderir de verimsiz, kupkuru bir toprak olur."...
Ənbiya Suresi, 76. Ayet:
Ve Nuh'u da hani o daha önce bize çağrıda bulunmuştu. Biz de çağrısına karşılık verdik. Onu ve ehlini büyük bir
fel
aketten kurtardık....
Furqan Suresi, 40. Ayet:
Ve ant olsun ki onlar,
fel
aket yağmuru yağdırılmış olan beldeye vardılar. Peki, onu da mı görmediler? Aksine onlar, öldükten sonra dirilmeyi beklemiyorlar....
Nəml Suresi, 62. Ayet:
Yoksa darda kalanın çağrısına karşılık veren, kötülüğü gideren ve sizi yeryüzünün hali
fel
eri yapan mı? Allah ile birlikte başka bir ilah mı? Ne kadar az öğüt alıyorsunuz?...
Səba Suresi, 19. Ayet:
Fakat onlar: "Rabb'imiz! Yolculuk mesa
fel
erimizi uzat." dediler ve kendilerine zulmettiler. Biz de onları dillerde dolaşan hadis yaptık. Ve onları tamamen parça parça dağıttık. Kuşkusuz bunda çok sabredenlerin ve çok şükredenlerin tamamı için kesinlikle ayetler vardır....
Fatir Suresi, 25. Ayet:
Eğer seni yalanlıyorlarsa, bil ki onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onların resulleri, onlara kanıt içeren bilgiyle, sahi
fel
erle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi....
Fatir Suresi, 39. Ayet:
Sizi yeryüzünde hali
fel
er yapan O' dur. Kim gerçeğe Kafirlik ederse, Küfretmesi kendi zararınadır. Kafirlerin Küfrleri, kendileri için Rabb'lerinin yanında gazabı artırmaktan başka bir şeye yaramaz. Kafirlerin, küfrü sadece kendilerinin zararını artırır....
Tur Suresi, 30. Ayet:
Yoksa: "O bir şairdir, ansızın zamanın
fel
aketine uğramasını bekliyoruz." mu diyorlar?...
Qəmər Suresi, 19. Ayet:
Biz, onların üzerine
fel
aketleri gün boyu süren çok sarsıcı rüzgarı gönderdik....
Müddəssir Suresi, 52. Ayet:
Hayır! Onların tamamı, kendileri için yazılmış sahi
fel
er gelmesini ister....
Qiyamə Suresi, 25. Ayet:
Belini bükecek bir
fel
aketle karşı karşıya kaldığını anlar....
Əla Suresi, 18. Ayet:
Bu, önceki sahi
fel
erde de vardı....
Beyyinə Suresi, 2. Ayet:
Allah'tan gelen dokunulmamış sahi
fel
erden okuyan bir resul....
Fələq Suresi, 1. Ayet:
De ki: "
Fel
ak'ın Rabb'ine sığınırım."...
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
alâ
: üzere, üzerinde, ... e
3.
huden
: hidayet
4.
min
: den
<...
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte onlar, Rab'lerinden bir hidayet üzeredirler. Ve işte onlar,onlar muflihundurlar (
fel
âha, kurtuluşa erenlerdir)....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
Bunlar, işte Rabblerinden bir hidayet üzerindedirler ve bunlar işte
fel
aha erenlerdir....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte bunlar, rablerinden (olan) bir hidayet üzerindedirler ve
fel
aha erenler / erdirilenler bunlardır....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte onlar, rablarından bir hidayet üzeredirler ve işte onlar,
fel
aha erenlerdir....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte onlar Rabb-i Kerîm'leri tarafından bir hidâyet üzeredirler.
Fel
âh bulanlar da ancak onlardır....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte bunlardır Rableri tarafından doğru yola ulaştırılanlar. Ve işte bunlardır
fel
âh bulanlar....
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
O şimşek, neredeyse gözlerini kapıp alıverecek; onları aydınlatınca da ışığı altında yürürler ve karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, onların işitme ve görme duyularını da giderirdi. Şüphesiz ki Allah, her şeye kâdirdir. (Nerdeyse Kur’an’ın hidayet nuru gözlerini alacak... Kur’anı Kerimin “İslâmın” bahşettiği ganimet ve nimetlerini gördükçe, emniyet içerisinde yürürler. Fakat cihâd ve İslâmın yüklediği vazi
fel
erle karşılaştıkları zaman, karanlıkta dikilip kalanların hâli gibi, ger...
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
Hani Rabb’in meleklere; 'Ben yeryüzünde dünya düzeni kurmaya, ilâhi hükümleri icraya, yeryüzünü imâra yetkili hali
fel
er hazırlayıp yerleştireceğim' demişti. Melekler: 'Orada bozgunculuk yapacak, karışıklık çıkaracak, kan dökecek birilerini mi hazırlayıp yerleştireceksin? Oysa biz sana hamdederek zikrediyor, seni tesbih ediyoruz. Senin kutsallığını biliyor, kabul ediyor, Seni takdis ediyoruz' dediler. Rabbin: 'Ben, sizin bilmediklerinizi biliyorum' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 119. Ayet:
Şüphesiz ki Biz Seni bir müjdeci ve (sonucu
fel
âket olacak yolun tehlikesini) haber verip uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Cehennemliklerden artık Sen mes'ul değilsin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, bizi sana teslim ve ihlâs sahibi olmakta sabit kıl. Soyumuzdan bir topluluğu da, Sana boyun eğen bir ümmet yap; bize ibadet yollarımızı ve hac vazi
fel
erimizi göster, kusurlarımızı afvedip tevbemizi kabul buyur. Muhakkak ki, Sen tevbeleri kabul edensin, müminlere merhamet buyuransın....
Bəqərə Suresi, 156. Ayet:
(O sabredenler) ki, kendilerine bir
fel
âket isabet ettiğinde: “Biz Allah'danız ve şüphesiz ki O'na döneceğiz.” derler....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Gerçekte erdemlilik, yüzünü doğuya veya batıya çevirmeniz ile ilgili değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a, Ahiret Günü'ne, melekler, vahye ve Peygamberlere inanan, servetini -kendisi için ne kadar kıymetli olsa da- akrabasına, yetimlere, ihtiyaç sahiplerine, yolculara, (yardım) isteyenlere ve insanları kölelikten kurtarmaya harcayan; namazında devamlı ve dikkatli olan ve arındırıcı (mali) yükümlülüğünü ifa eden kişidir; ve (gerçek erdem sahipleri) söz verdiklerinde sözünü tutan,
fel
aket, z...
Bəqərə Suresi, 185. Ayet:
Şehru ramadânellezî unzile fîhil kur’ânu huden lin nâsi ve beyyinâtin minel hudâ vel furkân(furkâni), fe men şehide minkumuş şehra
fel
yesumh(yesumhu), ve men kâne marîdan ev alâ seferin fe iddetun min eyyâmin uhar(uhara) yurîdullâhu bikumul yusra ve lâ yurîdu bikumul usra, ve li tukmilûl iddete ve li tukebbirûllâhe alâ mâ hedâkum ve leallekum teşkurûn(teşkurûne)....
Bəqərə Suresi, 185. Ayet:
1.
şehru
: ay
2.
ramadân
: ramazan
3.
ellezî
: o ki, ki o
4.
unzile
: indirildi
Bəqərə Suresi, 186. Ayet:
Ve izâ seeleke ıbâdî annî fe innî karîb(karîbun) ucîbu da’veted dâi izâ deâni,
fel
yestecîbû lî vel yu’minû bî leallehum yerşudûn(yerşudûne)....
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum,
fel
âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yette...
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
1.
yes'elûne-ke
: sana soruyorlar, sorarlar
2.
an
: den
3.
el ehilleti
: hilâller (Ay'ın hilâl şeklinden dolunay olana kadar geçirdiği hilâl şekilleri)
4.<...
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
Sana hilâllerden (ay'ın hilâle dönüşen hallerinden) soruyorlar. De ki: “O, insanlar için vakitleri ve hac zamanını bildiren bir “vakit ölçüsü”dür.” Birr (kişiyi ebrar yapan güzel davranışlar), (cahiliyet devrinde olduğu gibi) evlere arkalarından girmek değildir. Oysa birr, kişinin takva sahibi olmasıdır. Ve evlere kapılarından girin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece siz
fel
âha erersiniz....
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
Sana hilâllerden (ay takviminden) soruyorlar. . . De ki: "Bunlar (ibadetlerin ay takvimine bağlanması ile) insanların yararlanması ve Hac için ölçülerdir. " Birr, evlere arka kapıdan girmek (hakikate dolaylı yoldan ulaşmak) değil, korunanlardan olmak için ön kapıdan (direkt kestirme yoldan) girmektir. Allâh'tan korunun ki
fel
âh bulasınız....
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
Sana hilâllardan soruyorlar, onlar. De: insanlara hacc için de vakit ölçüleridir bununla beraber erginlik evlere arkalarından gelmenizle değildir, ve lâkin eren, korunandır, evlere kapılardan gelin ve Allaha korunun ki
fel
âh bulasınız...
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
Sana yeni doğan aylardan soruyorlar. De ki: Onlar insanların faydası ve hacc için birer vakit ölçüleridir. Evlere arka taraflarından girmeniz «bir» değildir. Ancak «bir»; müttaki olanınkidir. Evlere kapılarından gelin. Allah'dan korkun ki,
fel
aha eresiniz....
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: «Onlar insanlar için ve hacc için birer alâmettir. İyilik, evlere arka taraflarından gelmeniz değildir. Fakat iyilik, muttakî olanın iyiliğidir. Ve evlere kapılarından geliniz. Ve Allah'tan korkunuz ki
fel
âha eresiniz.»...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
1.
em hasibtum
: yoksa zan mı ettiniz
2.
en tedhulû
: girmeniz
3.
el cennete
: cennet
4.
ve lemmâ
: ve olmadıkça
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, kendinizden önce yaşayanların başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara (öyle) şiddetli belâ ve sıkıntılar (
fel
âketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı gerçekten yakın değil mi?...
Bəqərə Suresi, 228. Ayet:
Bosanan kadinlar, kendi kendilerine uc aybasi hali beklerler, eger Allah'a ve ahiret gunune inanmislarsa, rahimlerinde Allah'in yarattigini gizlemeleri kendilerine helal degildir. Kocalari bu arada barismak isterlerse, karilarini geri almakta daha cok hak sahibidirler. Kadinlarin haklari, orfe uygun bir sekilde vazi
fel
erine denktir. Erkeklerin onlardan bir ustun derecesi vardir. Allah gucldur. Hakim'dir.*...
Bəqərə Suresi, 228. Ayet:
Boşanan kadınlar, kendi kendilerine üç aybaşı hali beklerler, eğer Allah'a ve ahiret gününe inanmışlarsa, rahimlerinde Allah'ın yarattığını gizlemeleri kendilerine helal değildir. Kocaları bu arada barışmak isterlerse, karılarını geri almakta daha çok hak sahibidirler. Kadınların hakları, örfe uygun bir şekilde vazi
fel
erine denktir. Erkeklerin onlardan bir üstün derecesi vardır. Allah güçlüdür. Hakim'dir....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biriniz arzu edermi ki, hurmalardan ve üzümlerden bir bahçesi olsun; ağaçları altından ırmaklar aksın ve kendinin her türlü meyvaları orada bulunsun; böylece ona ihtiyarlık çöksün de elleri ve güçleri yetmez yavruları olsun; derken o geçim vasıtaları olan bahçeye ateşli bir bora isabet ediversin de o, yanıversin? (İşte, insanlar görsün diye yapılan ameller veya başa kakıp eziyetle verilen sadakalar da böyledir; riya sahibi, kendisine fayda verecek amel yaptığını zanneder. Fakat bahçeye is...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu
fel
yektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve
fel
yumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
1.
yâ eyyuhe
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
4.
izâ
: ...
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
Ve in kuntum alâ seferin ve lem tecidû kâtiben fe rihânun makbûdah(makbûdatun), fe in emine ba’dukum ba’dan
fel
yueddillezî’tumine emânetehu velyettekıllâhe rabbeh(rabbehu), ve lâ tektumûş şehâdeh(şehâdete), ve men yektumhâ fe innehû âsimun kalbuh(kalbuhu), vallâhu bi mâ ta’melûne alîm(alîmun)....
Bəqərə Suresi, 283. Ayet:
1.
ve in kuntum
: ve eğer siz, iseniz, olduysanız
2.
alâ seferin
: seferde, yolculukta
3.
ve lem tecidû
: ve bulamadınız
4.
kât...
Ali-İmran Suresi, 19. Ayet:
İnned dîne indâllâhil islâm(islâmu), ve mahtele
fel
lezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câehumulılmu bagyen beynehum, ve men yekfur bi âyâtillâhi fe innallâhe serîul hısâb(hısâbı). ...
Ali-İmran Suresi, 30. Ayet:
Her nefs, hayır veya kötülük olarak ne yaptıysa, o gün karşısında bulacaktır. Arzu eder ki, onunla arasında erilmez mesa
fel
er bulunsun! Allâh sizi (yaptıklarınızın sonucunu kesin yaşatacağı içindir ki) kendisinden sakınmanız için uyarır. Allâh kullarına hakikatlerinden Rauf'tur....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve kef
fel
ehâ zekeriyyâ kullemâ dehale aleyhâ zekeriyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın). ...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
1.
fe tekabbele-hâ
: böylece onu kabul etti (buyurdu)
2.
rabbu-hâ
: onun Rabbi
3.
bi kabûlin hasenin
: güzel bir kabul ile
4.
v...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
1.
ve li tekun
: ve olsun
2.
min-kum
: sizden
3.
ummetun
: bir topluluk, bir ümmet, bir cemaat
4.
yed'ûne
: çağırı...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve mârufla emretsin, ve münkerden nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar
fel
âha erenlerdir....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Hem sizden müteşekkil, önde gider, hayra davet eder, maruf ile emir ve münkerden nehyeyler bir ümmet olsun, işte onlardır o
fel
âhı bulacaklar...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Ve sizden hayra davet eder, ma'ruf ile, münkerden nehy eyler bir cemaat bulunsun, işte
fel
âh bulucular onlardır....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Ey müminler! İçinizden hayra çağıran, iyiliği yayıp kötülükleri önleyen bir topluluk bulunsun. İşte selâmet ve
fel
âhı bulanlar bunlar olacaklardır....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların şu süflî madde boyutunda (es
fel
i sâfîliyn - dünya hayatı) harcadıklarının misali, kendi nefslerine zulmeden bir topluluğun ekinlerine isabet edip, onu mahveden dondurucu bir rüzgâra benzer. Allâh onlara zulmetmedi, lâkin onlar kendilerine zulmediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir iyilik dokunursa onları üzer ve kederlendirir. Başınıza bir
fel
âket gelirse, onunla ferahlanır ve sevinç duyarlar. Eğer siz, sabırlı olur da korunursanız, onların hileleri size hiç bir zarar veremez. Muhakkak ki Allah, onların yaptıklarını ilmi ile kuşatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Sizlere bir iyilik dokunursa; bu onları, üzer. Ama başınıza bir
fel
aket gelirse; buna sevinirler. Sabreder ve sakınırsanız, onların hilesi size hiçbir zarar veremez. Şüphesiz ki, Allah, onların yaptıklarını kuşatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 122. Ayet:
İz hemmet tâifetâni minkum en tefşelâ vallâhu veliyyuhumâ ve alâllâhi
fel
yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne). ...
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: îmân edenler, âmenû olanlar
3.
lâ te'kulu
: yemeyin
4.
er ribâ
: ribâ, faiz<...
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
Ey âmenû olanlar! Faizi, kat kat artırarak yemeyin. Ve Allah'a karşı takva sahibi olun. Umulur ki böylece siz,
fel
âha erersiniz....
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
Ey o bütün iman edenler! Öyle kat kat katlayarak riba yemeyin, Allahdan korkun ki
fel
ah bulasınız...
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
Ey iman edenler; kat kat faiz yemeyin. Allah'tan korkunki
fel
ah bulasınız....
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
Ey imân edenler! Ribayı kat kat arttırılmış olarak yemeyiniz. Ve Allah Teâlâ'dan korkunuz ki, siz
fel
âha erdirilmiş olabilesiniz....
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
Ey iman edenler! Kat kat faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki
fel
âh bulasınız....
Ali-İmran Suresi, 153. Ayet:
O anda boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye bakmıyordunuz bile. Peygamberse arkanızdan sizi çağırıp durmadaydı. Tanrı, elinizden çıkana hayıflanmayasınız, gelip çatan
fel
âketlerden mahzun olmayasınız diye sizi, gam üstüne gam vererek cezalandırdı ve Allah, yaptıklarınızdan haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 153. Ayet:
Hani siz durmadan uzaklaşıyor; hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Peygamber de arkanızdan sizi çağırıp dokunan
fel
âkete üzülmeyesiniz diye, Allah (bunun dışında) keder üstüne keder verdi size. Allah yaptıklarınızdan haberlidir....
Ali-İmran Suresi, 153. Ayet:
O sırada siz sürekli uzaklaşıyor ve dönüp bakmıyordunuz. Peygamber ise arkanızdan sizleri çağırıp duruyordu. Bunun üzerine Allah, ne elinizden kaçırdığınız zafere ne de başınıza gelen
fel
akete üzülmeyesiniz diye, kederden kedere uğrattı. Allah ne yaptığınızı biliyor....
Ali-İmran Suresi, 153. Ayet:
O vakit siz savaş meydanından hızla uzaklaşıyor, Dönüp hiç kimseye bakmıyordunuz. Peygamber ise peşinizden sizi çağırıp duruyordu. Bunun üzerine Allah, keder üzerine keder vererek sizi cezalandırdı. Allah’ın sizi affetmesi, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelen
fel
âkete esef etmemeniz içindir. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 160. Ayet:
İn yansurkumullâhu fe lâ gâlibe lekum, ve in yahzulkum fe men zellezî yansurukum min ba’dihi, ve alâllâhi
fel
yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne)....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Başlarına iki misli olarak gelen
fel
âkete siz de uğrayınca, bu da nereden dediniz. De ki: Bu, sizin katınızdan geldi ve Allah'ın, şüphe yok ki her şeye gücü yeter....
Ali-İmran Suresi, 165. Ayet:
Hâl böyle iken, düşmanlarınızın başına iki mislini getirdiğiniz bir bela sizin başınıza gelince: "Bu nereden geldi?" mi diyorsunuz? De ki: "Bu
fel
âket sizin yüzünüzdendir." Muhakkak ki Allah her şeye kadirdir....
Ali-İmran Suresi, 166. Ayet:
İki ordunun karşılaştığı gün başınıza gelen
fel
âket de Allah'ın izniyle olmuştur. Bu, mümin olanları ortaya çıkarması içindi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
1.
fe in kezzebûke
: artık seni yalanlarlarsa
2.
fe kad kuzzibe
: oysa, halbuki, öyle ki yalanlanmıştı
3.
rusulun
: resûller, elçiler
4.
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Seni yalan sayarlarsa senden önce apaçık delillerle, sahî
fel
erle ve aydınlatıcı kitapla gelen peygamberler de yalan sayılmıştır....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Resûlüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık mucizeler, sahi
fel
er ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer seni yalanladılarsa, senden önce de açık deliller, sahi
fel
er ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamber de yalanlanmıştı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Rasûlüm), şimdi seni tekzip ettilerse (yalanladılarsa), senden önce o açık mûcizeleri, hikmetli sahi
fel
eri ve nurlu kitabı getiren peygamberler de tekzip olundu....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Seni yalanci saydilarsa, Senden once belgeler, sahi
fel
er ve aydinlatici kitab getiren peygamberler de yalanlanmisti....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Ey Muhammed ! Eğer seni(n peygamberliğini) yalan saydılarsa, senden önceki birçok peygamberler de yalanlanmıştır ki, onlar açık belgeler, mu'cizeler, irşâd dolu sahi
fel
er ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Seni yalancı saydılarsa, senden önce belgeler, sahi
fel
er ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Resûlüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık mucizeler, sahi
fel
er ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Şimdi seni tekzib ettilerse senden evvel de bir çok Resuller tekzib olundu ki o beyyineler ve o hikmetli sahi
fel
er, ve o nurlu kitab ile gelmişlerdi...
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Habîbim) onlar seni (n tebliğlerini) yalan sayarlarsa senden evvel o apaçık mu'cizeleri, Sahi
fel
eri ve nur verici Kitab (lar) ı getiren peygamberler de yalana çıkarılmışdır. ...
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Seni yalanladılarsa senden önce açık mucizeler, sahi
fel
er ve nurlu kitabı getirenler de yalanlanmıştı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
İmdi seni tekzîp ederlerse şüphe yok senden evvel de peygamberler tekzîp olunmuşlardı ki, beyyineler ile, hikmet dolu sahi
fel
er ve nûrlu kitap ile gelmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer seni yalanladılarsa, senden önce apaçık deliller, sahi
fel
er ve nur saçan kitap getiren peygamberler de yalanlanmıştı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer seni yalanlıyorlarsa, onlar, senden önceki apaçık delilleri, sahi
fel
eri ve aydınlatıcı kitabı getiren peygamberleri de yalanlamışlardı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer onlar senin nübüvvetini yalan saydılarsa, üzülme! Zaten senden önce açık deliller, mûcizeler, sahî
fel
er ve nurlu kitaplar getiren nice resullere de yalancı denilmişti....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sahi
fel
er ve aydınlatıcı Kitabı getiren peygamberler de yalanlanmıştı....
Ali-İmran Suresi, 195. Ayet:
Festecâbe lehum rabbuhum ennî lâ udîu amele âmilin minkum min zekerin ev unsâ, ba’dukum min ba’d(ba’dın),
fel
lezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî sebîlî ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), sevâben min indillâh(indillâhi) vallâhu indehû husnus sevâb(sevâbi)....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenu
: âmenû olanlar
3.
usbirû
: sabredin
4.
ve sâbirû
: ve sabır sahibi olun
<...
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey âmenû olanlar (ölmeden önce, ruhlarını Allah'a ulaştırmayı dileyenler)! Sabredin ve sabır sahibi olun! Ve râbıta kuranlar olun (râbıta kurun)! Ve Allah'a karşı takva sahibi olun! Umulur ki böylece siz
fel
âha erersiniz....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler; din uğrundaki eziyetlere sabredin ve düşmanlarınızla olan savaşlarda üstün gelmek için sabır yarışı yapın. Sınır boylarında cihad için nöbet bekleşin ve Allah’dan korkun ki,
fel
âh bulasınız....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey o bütün imân edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin ve cihad için hazır ve rabıtalı bulunun ve Allaha korunun ki
fel
âh bulasınız...
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey îman edenler, sabr (-ü sebat) edin. (Düşmanlarınızla) sabır yarışı edin (onlara galebe çalın. Sınırlarda) nevbet beklesin (yurdunuzu çiğnetmeyin.) Allah'dan korkun (Bu sayede)
fel
ah bulacağınızı umabilirsiniz. ...
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler; sabredin, sebat gösterin, düşmana karşı durun ve Allah'tan sakının ki,
fel
ah bulasınız....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey imân edenler! Sabrediniz, sabır yarışında bulununuz ve nöbet bekleyiniz ve Allah Teâlâ' dan korkunuz ki,
fel
âh bulabilesiniz....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler! Sabredin, sebat gösterin, hazırlıklı ve uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki,
fel
âha erebilesiniz....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey iman edenler! Sabredin! Sabır yarışında düşmanlarınızı geçin! Cihad için daima hazırlıklı ve uyanık bulunun! Ve Allah’a karşı gelmekten sakının ki
fel
âh bulup başarıya eresiniz....
Nisa Suresi, 6. Ayet:
Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen
fel
yesta’fif, ve men kâne fakîran
fel
ye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben)....
Nisa Suresi, 6. Ayet:
1.
ve ibtelû
: ve deneyin, imtihan edin
2.
el yetâmâ
: yetimleri
3.
hattâ
: ... oluncaya kadar
4.
izâ belagû
: eri...
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Velyahşellezîne lev terakû min halfihim zurriyeten dıâfen hâfû aleyhim,
fel
yettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâ(sedîdan)....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
1.
velyahşa (ve li yahşa)
: ve sakınsınlar, korksunlar, çekinsinler
2.
ellezîne
: onlar, ... olanlar
3.
lev terakû
: eğer bırakmış olsalardı
4.
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Elleriyle hazırladıkları bir
fel
âkete uğrayınca da halleri nice olur? Sonra sana gelirler Allah'a yemin ederek ve biz, ancak iyilik etmek, ara bulmak istedik diyerek....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir
fel
âket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler!...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Daha önce yaptıkları kötülükler, işledikleri günahlar yüzünden başlarına bir
fel
âket gelince, cezaya maruz kaldıklarında, nasıl da sana gelirler. Allah’a yeminler ederek: 'Biz sadece iyilik etmek, müslümanlara hizmette bulunmak ve uyum sağlamak istedik' derler....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir
fel
âket gelince hemen, biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik, diye yemin ederek sana nasıl gelirler!...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Ya kendi yaptıkları yüzünden başlarına bir
fel
aket geldiği zaman durumları nasıl olur? Sonra gelmişler bir de sana: «Vallahi, muradımız sırf bir iyilik yapmak ve ara bulmaktan ibaretti.» diye yemin ediyorlar....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir
fel
aket gelince, hemen sana geldiler de: «Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak istedik.» diye Allah'a yemin ediyorlar....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Önce elleriyle (ihtiyârlariyle) yapdıkları (fenalıklar) yüzünden onlara bir belâ çatdığı zaman (halleri) nice olur? (Onlar böyle bir
fel
âkete uğradıkdan) sonra «Biz iyilikden ve ara bulmakdan başka bir şey arzu etmedik» diye, Allaha andederek, sana geleceklerdir. ...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Fakat bu dünyada yaptıkları yüzünden (Hesap Günü) başlarına
fel
aket geldiğinde ne olacak (onların hali); o zaman sana gelip Allaha yeminle, "Bizim niyetimiz, iyilik yapmak ve uyum sağlamaktan başka bir şey değildi" (diyecekler)?...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Ellerinin yaptığının cezası olarak başlarına bir
fel
aket gelince, (onların halleri) nice olur? Sonra sana gelirler de: “Biz yalnızca iyilik etmek ve arayı bulmak istedik. ” diye Allah'a yemin ederler....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Ya nasıl, elleriyle yaptıkları (kötülükler) yüzünden başlarına bir
fel
âket gelince, hemen sana gelirler: "Biz sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik." diye Allah'a yemin ederler?...
Nisa Suresi, 72. Ayet:
İçinizde mutlaka ağır davranan olacak ve size bir
fel
âket gelip çatınca da diyecek ki: Allah, gerçekten de bana lütfetti de o zaman, onlarla berâber bulunmadım....
Nisa Suresi, 72. Ayet:
İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir
fel
âket erişirse: "Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım" der....
Nisa Suresi, 72. Ayet:
İçinizden bazıları cihad konusunda kesinlikle ağırdan alırlar, ayak sürürler. Eğer sizin başınıza bir
fel
âket gelirse: 'Allah bana lütfetti de, onlarla beraber bulunmadım' der....
Nisa Suresi, 72. Ayet:
Gerçek sizden öylesi (münafık) vardır ki, ağır alacaktır. Eğer size bir
fel
âket gelirse diyecek ki: “- Doğrusu Allah bana ihsan etti. Çünkü onlarla beraber savaşta bulunmadım.”...
Nisa Suresi, 72. Ayet:
İçinizden bazıları vardır ki (cihad konusunda) pek ağırdan alırlar. Eğer size bir
fel
âket erişirse: «Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım» der....
Nisa Suresi, 72. Ayet:
Bununla beraber içinizden öylesi vardır ki, her halde ağırdan alacaktır. Eğer size bir
fel
aket isabet ederse: «Gerçekten Allah bana lütfetti de, onlarla birlikte bulunmadım.» der....
Nisa Suresi, 72. Ayet:
Aranızda mutlaka geride kalanlar olacak ve o zaman, başınıza bir
fel
aket geldiğinde, "Onlarla birlikte bulunmamız Allahın bize bir lütfudur!" diyecekler....
Nisa Suresi, 72. Ayet:
Aranızda öylesi vardır ki, işi ağırdan alır. Başınıza bir
fel
âket gelirse der ki: "Neyse ki, Allah bana lutfetti de onlarla beraber çıkmadım."...
Nisa Suresi, 72. Ayet:
İçinizden bir kısmı var ki, pek ağır davranır. Eğer size bir
fel
âket erişirse: "Allâh bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der....
Nisa Suresi, 74. Ayet:
Fel
yukâtil fî sebîlillâhillezîne yeşrûnel hayâted dunyâ bil âhirah(âhirati). Ve men yukâtil fî sebîlillâhi fe yuktel ev yaglib fe sevfe nu’tîhi ecran azîmâ(azîmen)....
Nisa Suresi, 78. Ayet:
Her nerede olsanız olun, ölüm size yetişir, göklere yükselmiş burçlarda da olsanız. Bununla beraber kendilerine bir güzellik erişti mi «Bu Allah'tandır» diyorlar, bir
fel
aket dokundu mu «Bu sendendir» diyorlar. De ki: «Hepsi Allah'tandır!» Fakat niye bu adamlar söz anlamaya çalışmıyorlar?...
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Hem o münafıklara, iman ordusunun zafer ve
fel
âketine dair eminlik veya korku haberi geldiği zaman, onu yayarlar (ortalığı telâşa verirler). Halbuki o haberi, Peygambere ve mü’minlerden kumandanlara iletseler, elbette onun yayılıp yayılmaması gerektiğini onlardan öğrenirlerdi. Eğer Allah’ın nimet ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, pek azınız müstesna, muhakkak şeytana uymuş gitmiştiniz....
Nisa Suresi, 102. Ayet:
Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte
fel
tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû
fel
yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû
fel
yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum, veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten). Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen...
Nisa Suresi, 119. Ayet:
"Yemin olsun, onları saptıracağım, onları kuruntulara/hura
fel
ere/anlamını bilmeden okumaya mutlaka iteceğim. Onlara mutlaka emir vereceğim de davarların kulaklarını yaracaklar; onlara muhakkak emredeceğim de Allah'ın yaratışını/yarattıklarını değiştirecekler." Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı yandaş edinirse açık bir hüsrana kesinlikle yuvarlanmış olacaktır....
Nisa Suresi, 123. Ayet:
İş ne sizin kuruntularınızla/hura
fel
erinizle/anlamını bilmeden okuyuşlarınızla ne de Ehlikitap'ın kuruntuları/hura
fel
eri/anlamını bilmeden okuyuşlarıyla çözülür. Kötülük yapan onunla cezalandırılır. Ve böyle biri, kendisi için Allah dışında ne bir dost bulur ne de bir yardımcı....
Nisa Suresi, 141. Ayet:
Onlar hep sizi gözetleyib duranlardır. Onun için eğer Allahdan size bir feth (-u zafer) olursa: «Biz de sizinle beraber değil miydik?» derler. Şayet kâfirlere bir (zafer) hisse (si) düşerse (o vakit da kâfirlere dönerek): «Biz size (yardım ederek) galebenizi te'min etmedik mi? Size mü'minlerden (gelecek
fel
âketi) önlemedik mi?» derler. Artık Allah, kıyaamet günü (onlarla sizin) aranızda hükmünü verecekdir. Allah, kâfirlere mü'minlerin aleyhinde (galebeye) asla bir yol (ve imkân) bahşetmez. ...
Nisa Suresi, 141. Ayet:
Sizi gözetleyen (münafık / kafir) kimseler, eğer size Allah’tan bir zafer gelirse: -Sizinle beraber değil miydik? derler. Eğer kafirlere bir hisse düşerse: -Biz, size yardım ederek üstünlüğünüzü sağlamadık mı? Size gelecek
fel
akete engel olmadık mı? derler. Allah, kıyamet günü aranızda hüküm verecektir. Allah, kafirlere müminlerin aleyhine bir yol vermeyecektir....
Nisa Suresi, 145. Ayet:
İnnel munâfikîne fîd derkil es
fel
i minen nâr(nâri), ve len tecide lehum nasîrâ(nasîran)....
Nisa Suresi, 145. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
el munâfikîne
: münâfıklar
3.
fî ed derki
: tabakasında
4.
el es
fel
i
: en sefil, en aşağı
Nisa Suresi, 172. Ayet:
Len yestenki
fel
mesîhu en yekûne abden lillâhi ve lâl melâiketul mukarrabûn(mukarrabûne). Ve men yestenkif an ibâdetihî ve yestekbir fe se yahşuruhum ileyhi cemîâ(cemîan)....
Maidə Suresi, 11. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenûzkurû ni’metallâhi aleykum iz hemme kavmun en yebsutû ileykum eydiyehum fe keffe eydiyehum ankum, vettekûllâh(vettekûllâhe) ve alâllâhi
fel
yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne)....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
3.
ittekû Allâhe
: Allâh'a (c.c.) karşı takvâ sahibi olun
4.
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz
fel
âha erersiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler! Allahdan korkun ve ona yaklaşmağa vesile arayın ve onun yolunda mücahede edin ki
fel
âha irebilesiniz...
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler; Allah'tan korkun ve O'na yaklaşmak için vesile arayın. O'nun yolunda cihad edin ki,
fel
aha eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey imân edenler! Allah Teâlâ'dan korkunuz ve O'na vesile arayınız ve O'nun yolunda mücâhedede bulununuz ki,
fel
âh bulabilesiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah'a (itaat ederek O'nun azabından) sakının. O'nun rızasına vardıran vesileyi arayın. O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki
fel
aha erersiniz. Vesile, Allah'a yaklaştıran ibadetlerdir, (celâleyn)....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allahû Tealâ'dan korkun. O'na yaklaşmaya vesile arayın. Yolunda cihad edin ki,
fel
ah bulasınız....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
“Ey îman edenler! Allâh’tan korkun ve O’na vesile arayın. Onun yolunda da savaşın. Umulur ki
fel
aha erersiniz.”...
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah'a karşı gelmekten korunun. O’na yakın olmak için çare arayın. O’nun yolunda cihad edin ki
fel
aha eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey mü'minler! Allah'tan korkun ve O'na (yaklaşmaya) vesile arayın. Ve O'nun yolunda cihad edin. Tâ ki
fel
aha eresiniz....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Aralarında Allâh'ın indirdiğiyle hükmet, onların keyiflerine uyma ve onların, Allâh'ın indirdiği şeylerin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın! Eğer dönerlerse bil ki Allâh, bazı günâhları yüzünden onları
fel
âkete uğratmak istiyordur. Zaten insanlardan çoğu, yoldan çıkmışlardır....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
İşte kalplerinde bir hastalık (nifak) bulunanların, “Başımıza bir
fel
aketin gelmesinden korkuyoruz” diyerek onların arasında koşup durduklarını görürsün. Ama Allah, yakın bir fetih veya katından bir emir getirir ve onlar içlerinde gizledikleri şeye (nifaka) pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Yüreklerinde bir hastalık olanları ve bir
fel
âkete uğramamızdan korkuyoruz, diyerek onların içine katılan, onlara koşanları görürsün. Fakat belki de Allah bir fetih verir, yahut kendi katından bir iş çıkarır meydana da onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı nâdim oluverirler....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık bulunanların: "Başımıza bir
fel
âketin gelmesinden korkuyoruz" diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalpleri kararmış, akıllarından zoru olanların, hasta ruhluların: 'Başımıza bir
fel
âket gelmesinden korkuyoruz' diyerek, Yahudilerin arasında koşuşturduklarını görürsün. Umulur ki, Allah bir fetih veya kendi katındaki planlardan birini gerçekleştirir de, onlar, içlerinde gizledikleri nifaktan dolayı pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık (nifak) olanların 'başımıza bir
fel
aket gelmesinden korkuyoruz' diyerek onların aralarına koşuştuklarını görürsün. Ancak olur ki Allah fetih nasib eder yahut kendi katından bir emir gönderir de onlar kalplerinde gizlediklerine pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
İşte kalplerinde hastalık olanları: "Zamanın,
fel
aketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz" diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih veya katından bir emir getirecek de, onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalik olanlarin, «Bize bir
fel
aket gelmesinden korkuyoruz» diyerek onlara kostugunu gorursun. Olur ki Allah bir zafer verir veya katindan bir emir getirir de kalblerinde gizlediklerine icleri yananlara donerler....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık bulunanları, onlara doğru (dostluk kucağını açarak) koşuştuklarını görürsün ve: «Bize, (devrin dönmesiyle) bir
fel
âketin dokunmasından korkarız» derler. Umulur ki Allah fetih veya kendi katından bir emirle gelir de (o kimseler) içlerinde gizleyip durduklarına pişman olarak sabahlarlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık olanların, 'Bize bir
fel
aket gelmesinden korkuyoruz' diyerek onlara koştuğunu görürsün. Olur ki Allah bir zafer verir veya katından bir emir getirir de kalblerinde gizlediklerine içleri yananlara dönerler....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık bulunanların: «Başımıza bir
fel
âketin gelmesinden korkuyoruz» diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih, yahut katından bir emir getirecek de onlar, içlerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olacaklardır....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık bulunanların: «Bize bir
fel
aket gelmesinden korkuyoruz» diyerek, onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık olanların "zamanın,
fel
aketleriyle aleyhimize dönüp bize / bizi çarpmasından korkuyoruz" diyerek aralarında çaba harcadıklarını / çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Tanrı, bir fetih veya katından bir buyruk getirecek de, onlar nefslerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
İşte kalblerinde bir (nifak) maraz (ı) bulunan kimselerin «
Fel
âketin bize (dönüb) çarpmasından korkuyoruz» diyerek aralarında koşuşduklarını görüyorsun. Belki Allah feth (-ü zafer) veya kendi katından bir emir getirecek de onlar, yüreklerinde gizledikleri şey'e karşı peşiman kimseler olacaklardır. ...
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık olanların; bize bir
fel
aket gelmesinden korkuyoruz, diyerek onlara koşuştuklarını görürsün. Olur ki, Allah, fetih verir veya katından bir emir getirir de onlar, içlerinde gizlediklerinden dolayı pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
İmdi kalblerinde bir maraz olan kimseleri görürsün ki, onların içinde koşar dururlar, «Bize bir
fel
aket isabet etmesinden korkarız,» derler. Artık umulur ki, Allah Teâlâ bir feth veya nezd-i ilâhiyesinden bir emir vücuda getirir de, onlar kendi nefislerinde gizledikleri şeyden dolayı pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık olanların: -Bize bir
fel
aket gelmesinden korkuyoruz, diyerek onlara koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah bir fetih verir veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalbinde nifak hastalığı olanların, içlerinden: "Ne olur ne olmaz, başımıza bir
fel
âket gelebilir, şimdiki durumumuz değişebilir, onun için biz tedbirimizi alalım." diyerek, kâfirlerle dost olmak için onların yanına girip çıktıklarını görürsün. Umulur ki Allah yakında bir zafer ihsan eder veya Kendi tarafından peygamberi vasıtasıyla münafıkların maskelerini düşürme gibi bir başka durum ortaya çıkar da, Onlar içlerinde gizledikleri bu nifaktan dolayı pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalblerinde hastalık bulunanların: "Bize bir
fel
âket gelmesinden korkuyoruz!" diyerek onların arasına koştuklarını görürsün. Belki Allâh fetih ya da kendi katından bir iş getirir de onlar, içlerinde gizlediklerine pişman olurlar....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
İşte kalplerinde hastalık olanların: «Zamanın,
fel
âketleriyle aleyhimize dönüp bize çarpmasından korkuyoruz» diyerek aralarında çabalar yürüttüklerini görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ya da katından bir emir getirecek de, onlar, nefislerinde gizli tuttuklarından dolayı pişman olacaklardır....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık bulunanların, 'Başımıza bir
fel
âket gelmesinden korkuyoruz' diyerek onların arasına koşuştuklarını görürsün. Fakat bakarsın, Allah size bir fetih nasip eder veya kendi katından bir iş ortaya çıkarır da onlar gönüllerinde sakladıkları şey için pişman oluverirler....
Maidə Suresi, 52. Ayet:
Kalplerinde hastalık olanların, "Başımıza bir
fel
aket gelmesinden korkuyoruz." diyerek onların içine daldıklarını görürsün. Olabilir ki Allah, bir fetih yahut katından bir buyruk getirir de bunu yapanlar, benliklerinde sakladıkları şeye pişmanlık duyar hale gelirler....
Maidə Suresi, 90. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: yaşarken Allâh'a (c.c.) ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
3.
innemâ
: ancak, sadece, oysa, halbuki
4.
Maidə Suresi, 90. Ayet:
Ey âmenû olanlar! Ancak şarap, kumar, (tapınmak için konulan) dikili taşlar (putlar) ve fal okları, şeytanın işlerinden pis şeylerdir. Artık bunlardan kaçının. Umulur ki böylece siz
fel
âha erersiniz....
Maidə Suresi, 90. Ayet:
Ey iman edenler. . . Hamr (sarhoşluk veren içkiler), Meysir (kumar), Ensab (putlar, tanrı - ilâh vasfı atfetmeler) ve Ezlam (fal okları ve kehanet araçları) ancak şeytanî fiiller olarak birer pisliktir! Artık ondan kaçının ki
fel
âha eresiniz....
Maidə Suresi, 90. Ayet:
Ey iman edenler; içki, kumar, dikili taşlar ve fal okları; ancak şeytan işi pisliklerdir. Bunlardan kaçının ki,
fel
aha eresiniz....
Maidə Suresi, 90. Ayet:
Ey imân edenler! Muhakkak ki içki, kumar, putlar ve kısmet için çekilen zarlar şeytanın işinden olan murdar bir şeydir. Artık ondan kaçınınız ki,
fel
âh bulabilesiniz....
Maidə Suresi, 90. Ayet:
Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki
fel
âh bulasınız....
Maidə Suresi, 100. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
lâ yestevî
: bir değil, eşit değil
3.
el habîsu
: habis, pis, haram kılınan, murdar olan
4.
ve et tayyibu...
Maidə Suresi, 100. Ayet:
De ki; "Habisin (haram, murdar ve fesadın...) çokluğu senin hoşuna gitse bile, habis (haram ve kötü olan) ile tayyib (helâl ve temiz olan) bir değildir. Ey Ulûl Elbâb! Artık Allah'a karşı takva sahibi olun! Umulur ki böylece siz
fel
âha erersiniz....
Maidə Suresi, 100. Ayet:
De ki: Murdarla temiz bir olmaz: Murdarın çokluğu tuhafına da gitse o halde ey temiz özü, düşünür beyni olanlar, Allaha korunun ki
fel
âha iresiniz...
Maidə Suresi, 100. Ayet:
De ki: «Murdar ile temiz müsavî olmaz. Velev ki, murdarın çokluğu hoşuna gitsin. Artık ey güzel akıl sahipleri! Allah Teâlâ'dan korkunuz ki
fel
âh bulabilesiniz.»...
Maidə Suresi, 100. Ayet:
Murdarın çokluğu tuhafına gitse, hatta murdarın çoğu hoşuna da gitse, murdar ile temiz bir olmaz. Öyleyse ey akl-ı selîm sahipleri! Siz az çok demeyip daima temize, helâle yönelin. Haram yemekten, Allah’a karşı gelmekten sakının ki
fel
âh bulasınız....
Maidə Suresi, 106. Ayet:
Ey iman edenler, herhangi birinize ölüm göründüğü, yaklaştığı zaman, vasiyet sırasında aranızda şâhitlik etmek de, emrolunduğunuz hükümler arasındadır. İçinizden iki âdil şâhit yeter. Ticaret ve rızkınızı kazanmak için yeryüzünde yolculuğunuz sırasında başınıza ölüm
fel
âketi gelirse, gayri müslim iki şâhit de olabilir. Bu iki şâhidi namazdan sonra alıkorsunuz, şüphelenmişseniz Allah’a yemin ederler. 'Bu şâhitlik karşılığında hiçbir bedel almıyoruz. Lehine şâhitlik edeceğimiz kimse akrabamız bile...
Ənam Suresi, 5. Ayet:
Onlar kendilerine gerekçeli, hikmete dayalı, toplumlarında hakça düzeni gerçekleştirecek Hak kitap Kur’ân geldiğinde, Kur’ân’ı, Hakkı yalanladılar. Fakat, yakında onlara alay etmeye devam ettikleri şeyin gücünün yankıları, başlarından eksik olmayacak
fel
âketlerin haberleri gelecektir....
Ənam Suresi, 17. Ayet:
Eğer Allah senin başına bir
fel
âket, bir sıkıntı getirir, ekonomik darboğaza düşürürse, kendisinden başka kimse o zararını gideremez. Eğer sana bir hayır verirse, bil ki, O’nun her şeye gücü kudreti yeter....
Ənam Suresi, 21. Ayet:
1.
ve men
: ve kim (ler)
2.
azlemu
: daha zalim
3.
mimmen (min men)
: kimse(ler)den
4.
ifterâ
: iftira etti
Ənam Suresi, 21. Ayet:
Allah'a karşı yalanla iftira eden veya onun âyetlerini yalanlayan kimselerden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki O, zalimleri
fel
âha ulaştırmaz (kurtuluşa eremezler)....
Ənam Suresi, 21. Ayet:
Allaha iftira ederek yalan uyduran veya onun âyetlerine yalan deyen kimseden daha zalim kim olabilir? Şüphe yok ki zalimler
fel
âh bulmazlar...
Ənam Suresi, 21. Ayet:
Allah'a karşı yalan uyduran ve ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Muhakkak ki zalimler,
fel
aha ermezler....
Ənam Suresi, 21. Ayet:
Cenâb-ı Hakk'a karşı yalan yere iftirada bulunandan veya O'nun âyetlerini yalan sayandan daha zalim kim vardır? Şüphe yok ki o zalimler
fel
âh bulmayacaktır....
Ənam Suresi, 21. Ayet:
Allah adına yalan uydurandan veya O’nun âyetlerini yalan sayandan daha zalim kim olabilir ki? Şu muhakkak ki o zalimler
fel
âh bulamayacak, muratlarına eremeyeceklerdir....
Ənam Suresi, 32. Ayet:
(Es
fel
i sâfîliyn olan) dünyanızın yaşamı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir! Sonsuz olan gelecek yaşam ortamı korunanlar için elbette daha hayırlıdır. . . Hâlâ aklınızı değerlendirmeyecek misiniz?...
Ənam Suresi, 37. Ayet:
Onlar: 'Ona, doğruluğunu tasdik eden Rabbinden bir mûcize indirilseydi ya' dediler. Sen de: 'Şüphesiz Allah bir âyet, bir mûcize indirmeye kadirdir' de. Fakat onların çoğu mucize geldikten sonra iman etmedikleri zaman başlarına gelecek
fel
âketi bilemezler....
Ənam Suresi, 37. Ayet:
(Mekke kâfirleri) şöyle dediler: “- O Peygambere, Rabbinden bir başka mûcize indirilse ya!” De ki: “- Allah, onların istediği şekilde bir mûcize indirmeğe kadirdir; fakat onların çoğu, böyle bir mûcize geldiği zaman başlarına
fel
âket geleceğini bilmezler....
Ənam Suresi, 61. Ayet:
Kullarının fevkında kahir o, üzerinize harekâtınızı zabteden hafaza gönderir, hattâ birinize ölüm geldiği vakit onu gönderdiğimiz Melekler kabzederler ve onlar vazi
fel
erinde kusûr etmezler...
Ənam Suresi, 61. Ayet:
Hem O, kullarının üstünde mutlak galibdir ve üzerinize (amellerinizi) muhâfaza edici (Kirâmen Kâtibîn denilen yazıcı) melekler gönderir. Nihâyet birinize ölüm geldiği zaman, elçilerimiz (olan melekler) onun canını alırlar; ve onlar (vazî
fel
erini aslâ) ihmâl etmezler....
Ənam Suresi, 61. Ayet:
Ve o kullarının üzerinde kahirdir. Ve sizin üzerinize hafaza meleklerini gönderir. Nihâyet sizden birinize ölüm gelince onun ruhunu Bizim gönderdiğimiz melekler kabzederler, ve onlar vazi
fel
erinde kusur etmezler....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin
fel
âkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini, şeriatlarını, medeniyetlerini bir oyun ve bir eğlence konusu yapan; oyunları ve eğlenceleri dinleri haline getiren ve dünya hayatının aldattığı kimseleri bir tarafa bırak. Kur’ân’ı onlara tebliğ et, Kur’ân ile onlara öğüt ver: Hiçbir kimse, işlediği ameller sebebiyle
fel
âkete dûçar olmasın; Allah’ın dışında, kulları durumundakilerden bir veli, bir koruyucu, bir otorite, bir dost ve şefaatçinin olmadığını herkes bilsin. O azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, fidye karşılığı a...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyuncak ve bir eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri (bir tarafa) bırak! Kazandıkları sebebiyle hiçbir nefsin
fel
âkete dûçar olmaması için Kur'an ile nasihat et. O nefis için Allah'tan başka ne dost vardır, ne de şefaatçı. O, bütün varını fidye olarak verse, yine de ondan kabul edilmez. Onlar kazandıkları (günahlar) yüzünden helâke sürüklenmiş kimselerdir. İnkâr ettiklerinden dolayı onlar için kaynar sudan ibaret bir içecek ve elem verici bir azap vardır....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun eğlenceye alanları ve dünya hayatına aldananları bırak. Sen bununla (Kuran'la) hatırlat ki, bir kişi kazandığının
fel
aketli sonucunu çekmesin. Onun ALLAH'tan başka bir Sahibi ve Şefaatçisi yoktur. Her türlü fidyeyi verse bile kendisinden kabul edilmez. Bunlar, kazandıklarından dolayı
fel
aketli sonuca uğrayanlarlardır; inkarları yüzünden kaynar sudan bir içkiyi ve acı verici bir azabı hakketmişlerdir...
Ənam Suresi, 76. Ayet:
Fe lemmâ cenne aleyhil leylu reâ kevkebâ(kevkeben), kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ e
fel
e kâle lâ uhıbbul âfilîn(âfilîne)....
Ənam Suresi, 76. Ayet:
1.
fe lemmâ
: olduğu zaman
2.
cenne
: örttü, bürüdü
3.
aleyhi el leylu
: gece onun üzerini
4.
raâ
: gördü
Ənam Suresi, 77. Ayet:
Fe lemmâ reel kamere bâzigan kâle hâzâ rabbî, fe lemmâ e
fel
e kâle le in lem yehdinî rabbî le ekûnenne minel kavmid dâllîn(dâllîne). ...
Ənam Suresi, 77. Ayet:
1.
fe lemmâ
: olduğu zaman, olunca
2.
rae el kamere
: ay'ı gördü
3.
bâzigan
: doğarken
4.
kâle
: dedi
Ənam Suresi, 78. Ayet:
Fe lemmâ reeş şemse bâzigaten kâle hâzâ rabbî,hâzâ ekber(ekberu), fe lemmâ e
fel
et kâle yâ kavmî innî berîun mimmâ tuşrikûn(tuşrikûne)....
Ənam Suresi, 78. Ayet:
1.
fe lemmâ
: sonra olduğu zaman, olunca
2.
rae eş şemse
: güneşi gördü
3.
bâzigaten
: doğarken
4.
kâle hâzâ
: ded...
Ənam Suresi, 80. Ayet:
Kavmi ona (düşmanca ve câhilce) hüccet getirmiye kalkışdı. O dedi ki: «Allah beni doğru yola iletmişken siz benimle Onun hakkında haalâ çekişiyor musunuz? Ben Ona eş tanıdığınız şeylerden (hiç bir zaman) korkmam. Meğer ki Rabbim (hakkımda) bir şey (bir
fel
âket) dilemis olsun. Rabbimin ilmi her şey'e sargın ve taşkındır. Haalâ düşünüb öğüd almayacak mısınız»? ...
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Ve kezâlike cealnâ li kulli nebiyyin aduvven şeyâtînel insi vel cinni, yûhî ba’duhum ilâ ba’dın zuhru
fel
kavli gurûrâ(gurûran), ve lev şâe rabbuke mâ fealûhu fe zerhum ve mâ yefterûn(yefterûne)....
Ənam Suresi, 135. Ayet:
1.
kul
: de
2.
yâ kavmi ı'melû
: ey kavmim, ... yapın
3.
alâ mâ kâneti-kum
: siz yapacağınız şeyi
4.
innî
: muhakk...
Ənam Suresi, 135. Ayet:
De ki: “Ey kavmim, yapacağınız şeyi yapın! Muhakkak ki; ben de yapıyorum. Artık bu yurdun sonunun kimin olacağını yakında bileceksiniz. Çünkü zalimler
fel
âha eremezler.”...
Ənam Suresi, 135. Ayet:
Ey kavmım, de: Bütün kuvvetinizle yapın yapacağınızı ben vazifemi yapıyorum, artık yakında bileceksiniz: Dünya evinin sonu kimin olacak? Şu muhakkak ki zalimler
fel
âh bulmazlar...
Ənam Suresi, 135. Ayet:
De ki: Ey kavmim; elinizden geleni yapın, doğrusu ben de yapacağım. Dünya evinin sonunun kimin olacağını bileceksiniz. Şurası muhakkak ki zalimler;
fel
ah bulmazlar....
Ənam Suresi, 135. Ayet:
De ki: «Ey kavmim! Son derece iktidarınız ile yapacağınızı yapınız, şüphe yok ki, ben de (memur olduğum vazifeyi) yapmaktayım. Artık şüphesiz yakında bileceksinizdir ki, dar-ı ahiretin güzel akibeti (kime) nâsip olacaktır! Şu muhakkak ki, zalimler
fel
âha eremiyeceklerdir.»...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
İman etmek için, ille canlarını alacak meleklerin gelmesini mi, yahut Rabbinin cezalandırmasını mı, yahut Rabbinin bazı âyetlerinin, kıyamet alâmetlerinin, karşı duramayacakları
fel
âketlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı âyetlerinin, kıyamet alâmetlerinin,
fel
âketlerin geleceği gün, önceden iman etmemiş, mü’min olarak hayır hasenat kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda vermeyecek. Onlara: 'Siz Rabbinizin azâbını bekleyin, biz de Rabbimizin mükâfatını, lütfunu ve yardımını bekle...
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Ve huvellezî cealekum halâi
fel
ardı ve refea ba’dakum fevka ba’dın derecâtin li yebluvekum fî mâ âtâkum, inne rabbeke serîul ikâbi ve innehu le gafûrun rahîm(rahîmun)....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
1.
ve huve ellezî
: ve o'dur, ki o
2.
ceale-kum
: sizi kıldı, yaptı
3.
halâife el ardı
: arzın, yeryüzünün hali
fel
eri
4.
ve ref...
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Ve sizi yeryüzünün hali
fel
eri yapan, size verdiği şeylerle sizi imtihan etmek için, bir kısmınızın derecelerini diğer bir kısmınızın üstüne yükselten O'dur. Muhakkak ki; senin Rabbin, cezası çabuk olandır. Ve muhakkak ki; O, mutlaka Gafur'dur (mağfiret edendir), Rahîm (rahmet nuru gönderen)'dir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O, sizi yeryüzünde hali
fel
er (oraya hâkim kimseler) yapan, size verdiği nimetler konusunda sizi sınamak için bazınızı bazınıza derece derece üstün kılandır. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır. Şüphe yok ki O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün hali
fel
eri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
"HÛ" ki; sizi arzda (bedende) hali
fel
er kılan ve size verdiklerinde (Esmâ kuvvelerinde) sizi denemek (o özelliklerinizi kuvveden fiile çıkarmak) için, kiminizi kiminizin üstünde mertebelere yüceltendir. . . Muhakkak ki Rabbin Seriy'ül 'Ikab'dır (yapılan suçun sonucunu acıma devreye girmeden anında yaşatan)! O, elbette Ğafûr'dur, Rahıym'dir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O sizi, dünya düzenini kurmaya, ilâhî hükümleri icraya, yeryüzünü imara yetkili hali
fel
er olarak hazırlayıp yerleştirendir. Bir kısmınızı ilimde, servette, makam, mevki vesairede diğer bir kısmınıza üstün kılandır. Size ihsan ettiği maddî manevî nimetler, imkânlar içinde, sizi denemek istiyor. Rabbin, emirlerine isyan edilme suçuna denk, sizi adâletle, süratle cezalandırır. O çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün hali
fel
eri yapan ve verdikleriyle sizi imtihan etmek için bazılarınızı bazılarınızdan derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin cezalandırmayı hızlı yapandır ve O bağışlayıcı, rahmet edicidir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O sizi yeryüzünün hali
fel
eri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
(Ey Müminler), Allah, odur ki, sizi arzın hali
fel
eri yaptı ve derecelerle kiminizi kimizin üstüne çıkardı. (Bunun hikmeti ise, sizi) size verdiği şeylerden imtihan etmek içindir. Muhakkak ki Rabbin, azabı çabuk olandır; ve o, gerçekten çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Verdikleriyle denemek icin sizi yeryuzunun hali
fel
eri kilan ve kiminizi kiminize derecelerle ustun yapan O'dur. Dogrusu Rabbinin cezalandirmasi suratlidir. suphesiz O bagislar, merhamet eder.*...
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün halî
fel
eri kılan, verdiği şeylerden dolayı sizi denemek için kiminizi kiminizden üstün derecelerle yükselten O'dur. Doğrusu Rabbin cezalandırmayı çok çabuk gerçekleştirendir ve şüphesiz ki O, hem çok bağışlayan, hem çok merhamet edendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Verdikleriyle denemek için sizi yeryüzünün hali
fel
eri kılan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün yapan O'dur. Doğrusu Rabbinin cezalandırması süratlidir. Şüphesiz O bağışlar, merhamet eder....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün hali
fel
eri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan merhamet edendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O, odur ki sizi Arzın halî
fel
eri yaptı ve ba'zınızı ba'zınızın derecelerle fevkına çıkardı, bunun hikmeti ise sizi size verdiği şeylerde imtihan etmektir, şüphe yok ki rabbın seriulıkab, yine şüphe yok ki o yegâne gafur, yegâne rahîm...
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O, sizi yeryüzünün hali
fel
eri yapan ve sizleri verdiği şeylerle denemek için kiminizi kiminize üstün kılandır. Şüphe yok ki, Rabbin çabuk cezalandıran ve yine şüphe yok ki, O tek bağışlayan, tek merhamet edendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün hali
fel
eri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O sizi yeryüzünün hali
fel
eri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin rabbin sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O, sizi (ey peygamberin ümmeti) yer (yüzün) ün halî
fel
eri yapan, size verdiği şeylerde sizi imtihaana çekmek için kiminizi derecelerle kiminizin üstüne çıkarandır. Şübhe yok ki Rabbin, cezası pek çabuk olandır ve muhakkak ki O, hakkıyle yarlığayıcı, hakkıyle esirgeyicidir. ...
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün halî
fel
eri kılan ve size verdiği şeyler (ni'metler) husûsunda, sizi imtihân etmek için bazınızı bazınızın üstüne derecelerle yükselten de O’dur. Muhakkak ki Rabbin, azâbı pek çabuk olandır ve şübhesiz ki O, elbette Gafûr (çok bağışlayan)dır, Rahîm (çok merhamet eden)dir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi, verdikleriyle denemek için yeryüzünün hali
fel
eri yapan ve kiminizi kiminize derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphe yok ki O; Gafur, Rahim'dir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Verdiği şeylerle sizi imtihan etmesi için sizi yeryüzünün hali
fel
eri kılan ve sizi derece bakımından birbirinizden üstün kılan O'dur. Şüphesiz ki Rabbin, cezası çabuk olandır. O, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün hali
fel
eri kılan O’dur. Bir kısmınızı verdikleri ile denemek için bir kısmınızdan derecelerle üstün kılmıştır. Şüphesiz Rabbin çabucak cezalandırandır ve O çok bağışlayan ve merhamet edendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O’dur ki sizi dünyada hali
fel
er yapmış ve verdiği nimetlerle sizi denemek için kiminizi kiminize üstün kılmıştır. Muhakkak ki Rabbin, cezalandırmayı dilediğinde işi çarçabuk bitirir ve muhakkak O gafurdur, rahimdir (affı, merhamet ve ihsanı pek boldur)....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün hali
fel
eri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Doğrusu Rabbin, cezâsı çabuk olandır ve O, bağışlayandır, esirgeyendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O sizi yer yüzünün hali
fel
eri kıldı ve size verdikleriyle sizi denemek için kiminizi kiminize göre derecelerle yükseltti. Şüphesiz senin Rabbin, sonuçlandırması pek çabuk olandır ve şüphesiz O, bağışlayandır, esirgeyendir....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
Sizi yeryüzünün hali
fel
eri yapan ve verdiği nimetlerle sizi sınamak için kiminize diğerlerinden üstün dereceler veren Odur. Rabbinin cezası pek sür'atlidir; aynı zamanda O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir....
Əraf Suresi, 8. Ayet:
1.
ve el veznu
: ve tartı, ölçü
2.
yevme izin
: izin günü
3.
el hakku
: haktır, gerçektir
4.
fe
: artık, o zaman
Əraf Suresi, 8. Ayet:
İzin günü (hesaplaşma günü) tartı (ölçü) haktır (gerçektir). Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar, onlar
fel
âha erenlerdir....
Əraf Suresi, 8. Ayet:
Hem vezn o gün tam hak, artık kimin mizanları ağır basarsa işte onlar, o
fel
âh bulacaklar...
Əraf Suresi, 8. Ayet:
Tartı, o gün haktır. Kimin terazisi ağır basarsa; işte onlar,
fel
aha erenlerin kendileridir....
Əraf Suresi, 8. Ayet:
Vezin de o günde haktır. Artık her kimin terazileri ağır gelirse işte
fel
âha erenler onlardır....
Əraf Suresi, 9. Ayet:
Ölçüye tartıya konacak değerdeki amellerinin, sevaplarının ke
fel
eri hafif olanlar, işte onlar, âyetlerimize Kur’ân’ımıza karşı, yakışıksız tavır almaları, âyetlerimizle açıklanan sorumlulukları hiçe saymaları, Kur’ânı’ın tebliğini, hayata geçirilmesini engellemeleri sebebiyle kendilerini, birbirlerini hüsrana uğratanlardır....
Əraf Suresi, 51. Ayet:
Ellezînettehazû dînehum lehven ve leiben ve garrethumul hayâtud dunyâ,
fel
yevme nensâhum kemâ nesû likâe yevmihim hâzâ ve mâ kânû bi âyâtinâ yechadûn(yechadûne)....
Əraf Suresi, 69. Ayet:
1.
e ve acibtum
: ve şaşırdınız mı
2.
en câe-kum
: size gelmesine
3.
zikrun
: bir zikir
4.
min rabbi-kum
: Rabbini...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
Ve sizi uyarması için sizden (içinizden) bir adama Rabbinizden bir zikir gelmesine mi şaşırdınız? Nuh kavminden sonra sizi hali
fel
er kıldığını (onların yerine sizi getirdiğini) ve yaratılışta sizin gücünüzü arttırdığını (bedeninizi büyük ve kuvvetli yarattığını) hatırlayın. Artık Allah'ın üzerinizdekilerini (ni'metlerini) zikredin ki; böylece kurtuluşa erersiniz....
Əraf Suresi, 69. Ayet:
"Sizi uyarmak için, sizden bir adama Rabbinizden bir öğüt gelmesine şaştınız mı? Hatırlayın, düşünün ki sizi, Nuh halkından sonra hali
fel
er kıldı ve sizi, yaratılışta, donanımınız bakımından kat kat fazlalığa kavuşturdu. . . Allâh nimetlerini hatırlayıp değerlendirin ki, kurtuluşa eresiniz. "...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
'Sizi uyarmak için, içinizden liyâkatli ve güvenilir bir adama Rabbinizden övünç kaynağı, öğütlerle dolu bir kitap gelmesine mi şaşırdınız yoksa? Düşünün ki, o sizi, Nuh kavminden sonra dünya düzenini kurmaya, ilâhî hükümleri icraya, yeryüzünü imara yetkili hali
fel
er kıldı. Yaratılış, güç, kuvvet itibariyle de size üstünlük sağladı. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayarak şükredin ki, kurtuluşa ebedî nimetlerle mutluluğa eresiniz.'...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
Sizi uyarması için içinizden bir adam vasıtasıyla Rabbinizden size bir uyarı gelmesine hayret mi ettiniz? Düşünün ki Nuh kavminden sonra sizi hali
fel
er kıldı ve sizin yaratılıştaki gücünüzü daha da artırdı. Allah'ın nimetlerini anın; olur ki kurtuluşa erersiniz.'...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
"Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikr'in gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi hali
fel
er kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Allah'ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız."...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
Sizi (Allah’ın azabıyla) korkutmak için, aranızdan bir adam vasıtasıyla, size Rabbinizden bir ihtar geldiğine inanmıyor da hayret mi ediyorsunuz? Düşünün ki Allah, sizi, Nûh kavminden sonra hali
fel
er yaptı ve yaratılış bakımından size, onlardan ziyade boy ve güç verdi. O halde Allah’ın nimetlerini hatırlayın ki, kurtulabilesiniz....
Əraf Suresi, 69. Ayet:
Sizi inzar etmek için içinizden bir adam vasıtasiyle size rabbinizden bir ıhtar geldiğine inanmıyor da teaccüb mü ediyorsunuz? Düşünün ki o sizi kavmi Nuhtan sonra hulefa kıldı ve size hılkatte ziyade bir inbisat verdi, o halde Allahın ni'metlerini unutmayıb zikredin ki
fel
âh bulabilesiniz...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
"Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla rabbinizden size bir zikir gelmesine mi şaşırdınız? (Tanrı'nın) Nuh kavminden sonra sizi hali
fel
er kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya: üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Tanrı'nın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluş bulasınız."...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
'Sizi (tahammülü pek müşkil bir azâb ile) korkutmak için içinizden bir adam vâsıtasıyla, Rabbinizden size bir nasîhat gelmesine hayret mi ettiniz? Hem hatırlayın o zamanı ki, (Allah) sizi Nûh kavminden sonra (yeryüzünde) halî
fel
er kılmış ve sizi yaratılışta bir genişlikle (kuvvetçe ve boyca) üstün kılmıştı. Öyle ise Allah’ın ni'metlerini hatırlayın; tâ ki kurtuluşa eresiniz.'...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
Sizi uyarması için aranızdan bir adama Rabbınız tarafından bir haber geldi diye mi hayret ediyorsunuz? Düşünün ki; O, sizi Nuh kavminden sonra hali
fel
er yaptı. Yaratılış itibariyle onlardan fazla boy bos verdi. Hem Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki;
fel
aha eresiniz....
Əraf Suresi, 69. Ayet:
«Yoksa sizi korkutmak için size Rabbiniz tarafından bir mev'izenin sizden bir kişi vasıtasıyla gelmesinden teaccüp mü ettiniz? Hatırlayınız ki, sizi Nûh kavminden sonra hali
fel
er kıldı ve sizi hilkatçe fazla bir kuvvete (vüs'ate) erdirdi. Artık Allah Teâlâ'nın nîmetlerini yâd ediniz ki,
fel
âh bulabilesiniz.»...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
“Sizi uyarması için içinizden bir adama, Rabbinizden bir zikir (haber) gelmesine mi hayret ediyorsunuz? Düşünün ki O sizi Nuh kavminden sonra hali
fel
er kıldı ve yaratılış itibariyle sizi onlardan üstün yaptı. O halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki kurtuluşa erdirilesiniz. ”...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
Aranızdan biri vasıtasıyla sizi uyarmak için Rabbinizden bir uyarı gelmesine şaşıyor musunuz? O’nun, sizi Nuh kavminden sonra hali
fel
er kıldığını ve yaratılışta sizi onlardan daha güçlü yaptığını hatırlayın. Kurtuluşa ulaşmanız için Allah’ın size bahşettiklerini düşünün....
Əraf Suresi, 69. Ayet:
Sizi başınıza gelebilecek tehlikeler hakkında uyarmak için sizden birine Rabbiniz tarafından bir tebliğ gelmesine hayret mi ediyorsunuz?Hatırlayın ki, O sizi Nuh kavminden sonra onların yerine geçirdi ve sizi bedenen güçlü kuvvetli, gösterişli kıldı. O halde Allah’ın nimetlerini unutmayıp zikredin ki
fel
ah bulasınız."...
Əraf Suresi, 69. Ayet:
«Sizi uyarıp korkutmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikr'in gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi hali
fel
er kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Allah'ın nimetlerini hatırlayın da umulur ki kurtuluş bulursunuz.»...
Əraf Suresi, 70. Ayet:
"Yâ!" dediler "Sen bize yalnız Allah’a ibadet edelim, atalarımızın taptıklarını ise bırakalım diye mi geldin?Eğer doğru söyleyenlerden isen haydi, bizi tehdit edip durduğun o
fel
aketi başımıza getir de görelim!"...
Əraf Suresi, 71. Ayet:
Hûd: 'Artık size Rabbinizden bir lânet, bir azap, bir hışım inmiştir. Haklarında Allah’ın hiçbir hüküm, ferman, yetki indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu hayal mahsûlü isimlerden dolayı mı benimle tartışıyorsunuz? Başınıza gelecek
fel
âketi beklemeye devam edin! Ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım.' dedi....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
1.
ve uzkurû
: ve hatırlayın
2.
iz ceale-kum
: sizi kılmıştı, yapmıştı
3.
hulefâe
: hali
fel
er
4.
min ba'di
: sonra...
Əraf Suresi, 74. Ayet:
Ve Ad (kavmin)den sonra, sizi hali
fel
er kıldığını (onların yerine sizleri getirdiğini) hatırlayın. Ve sizi yeryüzünde yerleştirdi. Onun ovalarında saraylar ediniyorsunuz ve dağlarda evler oyuyorsunuz. Artık Allah'ın ni'metlerini hatırlayın, yeryüzünde müfsidler (fesat çıkaranlar) olarak bozgunculuk yapmayın....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
"Hani sizi, Ad'dan sonra hali
fel
er kıldı ve sizi arzda yerleştirdi. . . Ovalarından köşkler ediniyor ve dağlarını da yontup evler oluşturuyorsunuz! (O hâlde) Allâh'ın bu nimetlerini hatırlayıp düşünün; bozguncular olarak yeryüzünde taşkınlık yapmayın. "...
Əraf Suresi, 74. Ayet:
'Düşünün ki, Allah Âd kavminden sonra sizi dünya düzenini kurmaya, ilâhî hükümleri icraya, yeryüzünü imara yetkili hali
fel
er kıldı. Sizi hazırlayarak yeryüzünde yerleştirdi. Ovalarında saraylar yapar hâle geldiniz. Dağları keserek, yontarak kaya damlar, evler yapıyorsunuz. Allah’ın nimetlerini hatırlayarak şükredin. Fesatçılık, bozgunculuk yaparak ülkede, yeryüzünde karışıklık çıkarmakta ve küfürde ileri gitmeyin.' dedi....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
Düşünün ki, sizi Ad kavminden sonra hali
fel
er kıldı ve sizi yeryüzüne yerleştirdi. Düzlüklerinde köşkler yapıyor, dağlarında kayaları yontarak evler inşa ediyorsunuz. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ve yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.'...
Əraf Suresi, 74. Ayet:
"(Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi hali
fel
er kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."...
Əraf Suresi, 74. Ayet:
Bir de düşünün ki, Allah, sizi Âd’dan sonra hali
fel
er yaptı; yeryüzünde sizi yerleştirdi. Ovalarında kışlık köşkler ediniyor, dağlarında yazlık evler oyup yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini anın da, yeryüzünde fesad peşinde koşarak müfsidlik etmeyin....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
(Tanrı'nın) Ad (kavminden) sonra sizi hali
fel
er kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Tanrı'nın nimetlerini hatırlayın, yeyüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın."...
Əraf Suresi, 74. Ayet:
'Hem hatırlayın o zamanı ki (Allah), sizi Âd (kavmin)den sonra (yeryüzünde)halî
fel
er kıldı ve sizi yeryüzünde yerleştirdi; ovalarından saraylar ediniyorsunuz ve dağlardan evler yontuyorsunuz. Öyle ise Allah’ın ni'metlerini hatırlayın ve yeryüzünde fesad çıkarıcılar olarak bozgunculuk yapmayın!'...
Əraf Suresi, 74. Ayet:
Düşününüz ki; O, sizi Ad kavminden sonra hali
fel
er yaptı, yeryüzüne sizi yerleştirdi. Ovalarından köşkler yapıyor, dağlarından evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini anın. Yeryüzünde fesadçılar olarak taşkınlık yapmayın....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
Ve o zamanı yâd ediniz ki, sizi Âd'den sonra hali
fel
er kıldı ve sizi yerde yerleştirdi. O'nun ovalarından köşkler ediniyorsunuz ve dağları evler olarak oymakta bulunuyorsunuz. Artık Allah Teâlâ'nın nîmetlerini anın ve yerde müfsidler olarak taşkınlık yapmayın....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
Düşünün ki Âd kavminden sonra sizi yeryüzünde hali
fel
er yaptı. Sizi onların yerine yerleştirdi. Ovalarında köşkler kurup, dağlarında kayadan evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde bozgunculuk yapıp karışıklık çıkarmayın....
Əraf Suresi, 74. Ayet:
-Âd kavminden sonra sizi hali
fel
er yaptığını, ovalarında köşkler kurup, dağlarında evler inşa ettiğiniz bu topraklara yerleştirdiğini bir hatırlayın. Allah’ın nimetlerini düşünün de yeryüzünde bozgunculuk yaparak taşkınlık etmeyin!...
Əraf Suresi, 74. Ayet:
«(Allah'ın) Ad (kavminden) sonra sizi hali
fel
er kıldığını ve sizi yeryüzünde (güç ve servetle) yerleştirdiğini hatırlayın. Ki onun düzlüklerinde köşkler kuruyor, dağlardan evler yontuyordunuz. Şu halde Allah'ın nimetlerini hatırlayın da, yeryüzünde bozguncular olarak karışıklık çıkarmayın.»...
Əraf Suresi, 95. Ayet:
Sonra bu kötü, sıkıntılı,
fel
âketli günlerin yerine düzenli bir devlet hayatı, iyilik bolluk, zenginlik ve refah getirdik. Nihayet çoğaldılar. Başlarına gelen
fel
âketleri, Allah’ın cezalandırması ve imtihanı sayacakları yerde: 'Atalarımız da böyle sıkıntılar ve sevinçli günler, ekonomik darboğazlar ve refah günleri yaşamışlardı. Bunlar tabiî olaylardır' diyerek ikazları hafife aldılar. Biz de onları, farkına varmadıkları bir anda, ansızın, hayal edemeyecekleri bir şekilde yakalayıp işlerini biti...
Əraf Suresi, 100. Ayet:
Önceki yerlilerinden sonra yeryüzüne vâris olanlar şu gerçeği hâlâ anlayamadılar mı ? Dilemiş olsaydık onları da günahları karşılığında
fel
âkete uğratır ve kalbleri üzerine mühür basardık. (Böylece) işitmez ve anlamaz duruma gelirlerdi....
Əraf Suresi, 100. Ayet:
Daha önceki ahalisinden sonra yeryüzüne vâris olanlara Allah şunu bildirmedi mi ki, Biz dilersek onları da günahları yüzünden
fel
âketlere uğratırız? Fakat Biz onların kalplerini mühürlüyoruz da onlar işitmez oluyorlar....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte yok olup giden memleketler! Onların başlarına gelen
fel
âketlerin bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, Rasulleri onlara apaçık deliller, mûcizelerle gelmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları hakikatlere iman edecek değillerdi. İşte Allah, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin kalplerini, kafalarını böyle anlayışsız hale getirir....
Əraf Suresi, 129. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
ûzînâ
: bize eziyet edildi
3.
min kabli
: ...’den önce
4.
en te'tiye-nâ
: senin bize gelmen
Əraf Suresi, 129. Ayet:
Şöyle dediler: “Sen, bize gelmeden önce de ve bize getirdiğin şeyden sonra da bize eziyet edildi, (Hz. Musa da) dedi ki: “Umulur ki; Rabbiniz sizin düşmanınızı helâk eder (yok eder) ve yeryüzünde sizleri hali
fel
er yapar (onların yerine hakim kılar). Böylece nasıl amel edeceğinize (davranacağınıza) bakar.”...
Əraf Suresi, 129. Ayet:
(Musa'nın kavmi) dediler ki: "Senin bize gelişinden önce de eziyet edildik, gelişinden sonra da". . . (Musa) dedi ki: "Umulur ki Rabbiniz, düşmanınızı helâk eder ve (onların yerine) yeryüzünde sizi hali
fel
er kılar da, neler yapacağınıza bakar. "...
Əraf Suresi, 129. Ayet:
Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık." (Musa:) "Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde hali
fel
er (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi....
Əraf Suresi, 129. Ayet:
Dediler ki: "Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyet edildik." (Musa da:) "Umulur ki rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde hali
fel
er kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek" dedi....
Əraf Suresi, 129. Ayet:
Dediler ki: «Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da eziyete uğratıldık.» (Musa:) «Umulur ki, Rabbiniz düşmanınızı helak edecek ve sizleri yeryüzünde hali
fel
er (egemenler) kılacak, böylece nasıl davranacağınızı gözleyecek» dedi....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de, kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri olmak üzere, başlarına (sel
fel
âketi) tufan, (ekinlerine) çekirge, haşerat, (evlerine) kurbağa ve (sularına) kan gönderdik. Yine de inad ettiler, kibirlendiler. Onlar öyle mücrimler gürûhu idiler....
Əraf Suresi, 134. Ayet:
Başlarına bir
fel
aket geldiğinde: 'Ey Musa! Sana olan ahdine dayanarak bizim için Rabbine dua et. Eğer üzerimizden bu
fel
aketi kaldırırsan sana iman edecek ve İsrailoğullarını seninle birlikte göndereceğiz' diyorlardı....
Əraf Suresi, 134. Ayet:
Her ne zaman başlarına bir musibet gelse, 'Ey Musa, sana verdiği sözden dolayı Rabbine yalvar. Bizi bu
fel
aketlerden kurtarırsan sana inanır ve İsrail oğullarını da seninle beraber yollarız,' dediler....
Əraf Suresi, 135. Ayet:
Üzerlerinden, erişecekleri belli bir zamana kadar o
fel
aketi kaldırdığımızda onlar derhal sözlerinden dönüyorlardı....
Əraf Suresi, 135. Ayet:
Onları söz konusu
fel
aketlerden herhangi bir süre için kurtarınca da sözlerinden dönüyorlardı....
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Firavun’un işkencesi altında kıvranan o kavmi de, arzın bereketlerle donattığımız doğularına ve batılarına mirasçı kıldık. Böylece, Rabbinin İsraîl oğullarına olan o güzel vâdi,
fel
âketlerle sabretmeleriyle tam yerine geldi. Firavun’un ve kavminin yapmakta oldukları sarayları ve yükseltmekte bulundukları binaları hep harap ettik....
Əraf Suresi, 157. Ayet:
Ellezîne yettebiûner resûlen nebiyyel ummiyyellezî yecidûnehu mektûben indehum fît tevrâti vel incîli ye’muruhum bil ma’rûfi ve yenhâhum anil munkeri ve yuhıllu lehumut tayyibâti ve yuharrimu aleyhimul habâise ve yedau anhum ısrahum vel aglâlelletî kânet aleyhim,
fel
lezîne âmenû bihî ve azzerûhu ve nasarûhu vettebeûn nûrellezî unzile meahu ulâike humul muflihûn(muflihûne)....
Əraf Suresi, 157. Ayet:
1.
ellezîne
: o kimseler ki, onlar ki
2.
yettebiûne
: uyarlar, tâbî olurlar
3.
er resûle
: resûle, elçiye
4.
en nebiyye el ummi...
Əraf Suresi, 157. Ayet:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı buldukları ümmî, nebî, resûle tâbî olurlar. Onlara ma'ruf ile (irfanla) emreder, onları münkerden nehyeder ve onlara tayyib olanları (temiz ve güzel olan şeyleri), helâl kılar. Habis olanları (kötü ve pis şeyleri), onlara haram kılar. Ve onların, ağırlıklarını (günahlarını sevaba çevirip, günahlarının ağırlığını) kaldırır. Ve üzerlerindeki zincirleri, (ruhu vücuda bağlayan bağ ve fetih kapısının üzerindeki 7 baklalı altın zincir) kaldırır. Artı...
Əraf Suresi, 157. Ayet:
Onlar ki; yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılı bulacakları; okuma, yazma bilmeyen ve nebi olan Rasule tabi olurlar. O, kendilerine ma'rufu emreder, münkerden nehyeder. Temiz şeyleri helal kılar, murdar şeyleri de haram eder. Onların ağır yüklerini ve üzerlerindeki bağları, zincirleri indirir. İşte ona iman edenler, onu ta'zim edenler, ona yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nura tabi olanlar, işte onlar;
fel
aha erenlerin kendileridir....
Əraf Suresi, 157. Ayet:
O kimseler ki, Resûle, Nebiyy-i Ümmî olana tâbi olurlar. O nebi ki, O'nu yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de yazılmış bulurlar. Onlara mâruf ile emreder ve onları münkerden nehy eyler ve onlara temiz olan şeyleri helâl kılar, onların üzerine habis şeyleri de haram kılar. Ve onlardan ağır yüklerini ve üzerlerinde bulunan bağları kaldırır, artık o kimseler ki O'na imân ederler ve O'na tazîmde ve yardımda bulunurlar ve onunla beraber indirilmiş olan Nûr'a tâbi oluverirler, işte
fel
âh bulanlar onlard...
Əraf Suresi, 157. Ayet:
Onlar ki yanlarındaki Tevrat ve İncil’de vasıfları yazılı o ümmî Peygambere tâbi olurlar. O Peygamber ki kendilerine meşrû şeyleri emreder, kötülükleri yasaklar, kendilerine güzel ve hoş şeyleri mübah, murdar şeyleri ise haram kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. Ona iman eden, onu destekleyen, ona yardımcı olan ve onunla beraber indirilen nûra tâbi olanlar var ya, işte
fel
aha erenler onlardır....
Əraf Suresi, 157. Ayet:
Onlar ki yanlarındaki Tevrât ve İncil'de yazılı buldukları o Elçi'ye, o ümmi Peygamber'e uyarlar. O (Peygamber) ki, kendilerine iyiliği emreder, kendilerini kötülükten meneder; onlara güzel şeyleri helâl, çirkin şeyleri harâm kılar, üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O'na inanan, destekleyerek O'na saygı gösteren, O'na yardım eden ve O'nunla beraber indirilen nura uyanlar, işte
fel
âha erenler onlardır....
Əraf Suresi, 162. Ayet:
İçlerindeki zalimler kendilerine emredileni kendilerine emredilmeyenle değiştirdiler. Biz de haksızlık etmelerinden ötürü üzerlerine gökten bir
fel
aket gönderdik....
Əraf Suresi, 163. Ayet:
(Ey Rasûlüm), o Yahudi’lere, deniz kenarındaki kasaba halkının başına gelen
fel
âketi sor. O vakit, yasak edildikleri cumartesi gününde balık avlamakla Allah’ın cumartesi yasağına tecavüz ediyorlardı. Çünkü ibadet için tatil yaptıkları cumartesi günü, balıklar akın akın meydana çıkarak yanlarına geliyordu. Cumartesi ta’tili yapmıyacakları gün ise, gelmiyordu. İşte biz, itaattan çıkmaları sebebiyle, onları böyle imtihan ediyorduk....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani onlardan bir cemaat: "Allah’ın yerle bir edeceği veya şiddetli bir
fel
aket göndereceği şu gürûha ne diye boşuna öğüt verip duruyorsunuz?" demişti. O salih kişiler de: "Rabbinize mazeret arz edebilmek için! Bir de ne bilirsiniz, olur ki Allah’a karşı gelmekten nihayet sakınırlar ümidiyle öğüt veriyoruz." diye cevap verdiler....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Yahudileri tutkun, yetişmiş, organize cemaatler halinde yeryüzüne, değişik ülkelere dağıttık. Onlar arasında iyi kimseler de vardı. İçlerinden bazıları daha aşağı durumdaydılar. İsyandan, Hak yoldan sapmaktan, küfürden belki vazgeçerler diye, onları refah, güvenlik ve nimetlerle, sıkıntı, korku ve
fel
âketlerle imtihan ettik....
Əraf Suresi, 173. Ayet:
Yahut, 'Atalarımız önceden ortak koştu ve biz de onlardan sonra gelen soylarıyız, bizi bidat ve hura
fel
ere dalanlardan dolayı mı yok edeceksin,' diyemezsiniz....
Əraf Suresi, 178. Ayet:
Allah Teâlâ kime hidâyet ederse işte hidâyete eren odur. Kimleri de dalâlete düşürürse işte
fel
akete uğrayanlar da onlardır....
Əraf Suresi, 182. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri bir yerden yavaş yavaş
fel
akete götüreceğiz....
Əraf Suresi, 194. Ayet:
İnnellezîne ted’ûne min dûnillâhi ıbâdun emsâlukum fed’ûhum
fel
yestecibû lekum in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne)....
Ənfal Suresi, 38. Ayet:
(Ey Rasûlüm), o küfredenlere de ki: “- Eğer Peygambere düşmanlıktan vazgeçerlerse, geçmişteki günahları bağışlanır. Yok yine küfre dönerlerse, evvelki ümmetlerin başına gelen
fel
âket bunlara da muhakkak olacaktır.”...
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
İz entum bil udvetid dunyâ ve hum bil udvetil kusvâ ver rekbu es
fel
e minkum, ve lev tevâadtum lehteleftum fîl mîâdi ve lâkin li yakdiyallâhu emren kâne mef'ûlen li yehlike men heleke an beyyinetin ve yahyâ men hayye an beyyineh (beyyinetin), ve innallâhe le semîun alîm(alîmun)....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
1.
iz
: olduğu zaman
2.
entum
: siz
3.
bil udvetid dunyâ
(bi el udveti ed dunyâ)
(udve)
(dünya)
: vadinin yakın kenarında
: (vadinin kenarı, kıyısı)
: (edna (yakın) kelimesinin mue...
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: îmân eden, âmenû olan kimseler
3.
izâ lekîtum
: karşı karşıya geldiğiniz, karşılaştığınız zaman
4.
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey âmenû olanlar! Bir toplulukla karşılaştığınız zaman artık sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki; böylece
fel
âha eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokca zikredin. Ki kurtuluş (
fel
ah) bulasınız....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler bir düşman kümesiyle karşılaştığınız vakıt sebat edin ve Allahı çok zikreyleyin ki
fel
âha irebilesiniz...
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler; bir toplulukla karşılaşırsanız sebat edin ve Allah'ı çok zikredin ki
fel
aha eresiniz....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey imân edenler! Bir tâife ile karşılaştığınız zaman artık sebat ediniz ve Allah Teâlâ'yı zikrediniz. Tâ ki
fel
âh bulasınız....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler! Savaş esnasında karşı karşıya geldiğiniz düşman birliğine karşı dayanın, sebat edin ve Allah’ı çok zikredin ki
fel
ah bulasınız....
Ənfal Suresi, 45. Ayet:
Ey iman edenler, bir toplulukla karşı karşıya geldiğiniz zaman, dayanıklık gösterin ve Allah'ı çokça zikredin. Umulur ki kurtuluş (
fel
ah) bulursunuz....
Ənfal Suresi, 50. Ayet:
Ve lev terâ iz yetevef
fel
lezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârahum, ve zûkû azâbel harîk(harîkı)....
Tövbə Suresi, 49. Ayet:
İçlerinden: 'Aman bana izin ver. Başımı derde sokma' diyen de var. Asıl şimdi onların başları dertte. Sıkıntının,
fel
âketin gayyasına düştüler. Cehennem kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirleri abluka altına almıştır....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana bir iyilik gelirse onlar üzülürler ve eğer başına bir musîbet gelirse içlerinden, "Neyse ki biz daha önce tedbirimizi almıştık. Sorununuzu nasıl çözerseniz çözünüz!" deyip senin başına gelen
fel
aketten dolayı keyifli keyifli arkalarını döner giderler....
Tövbə Suresi, 51. Ayet:
Kul len yusîbenâ illâ mâ keteballâhu lenâ, huve mevlânâ, ve alâllâhi
fel
yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne)....
Tövbə Suresi, 82. Ayet:
Fel
yadhakû kalîlen vel yebkû kesîrâ(kesîran), cezâen bi mâ kânû yeksibûn(yeksibûne)....
Tövbə Suresi, 88. Ayet:
1.
lâkin
: lâkin, fakat, ama
2.
er resûlu
: resûl
3.
ve ellezîne âmenû
: ve âmenû olanlar (Allah'a ölmeden önce ulaşacağına) inanan kimseler
4.
Tövbə Suresi, 88. Ayet:
Fakat Resûl ve âmenû olanlar, malları ve nefsleri (canları) ile onunla beraber cihad ettiler. Ve işte onlar; (bütün) hayırlar, onlarındır. Ve işte onlar; onlar,
fel
âha (kurtuluşa) erenlerdir....
Tövbə Suresi, 88. Ayet:
Fakat peygamber ve onunla iman etmiş olanlar; mallarıyla, canlarıyla cihad ettiler. Bütün hayırlar, işte onlarındır. Ve işte onlar,
fel
aha erenlerin kendileridir....
Tövbə Suresi, 88. Ayet:
Fakat peygamber ve O'nunla beraber bulunan mü'minler, mallarıyla ve canlarıyla cihada atıldılar. Ve işte bütün hayırlar, onlarındır. Ve
fel
âh bulanlar da işte onlardır....
Tövbə Suresi, 88. Ayet:
Fakat Peygamber ile beraberindeki müminler hem mallarıyla, hem de canlarıyla cihad ettiler. Hayırların her türlüsü onlarındır.
Fel
aha erenler de onlardır!...
Tövbə Suresi, 93. Ayet:
Muahazeye yol, ancak o kimseleredir ki, zengin oldukları halde, savaştan geri kalmak için senden izin isterler. Bunlar, kadınlarla beraber olmağa razı oldular. Allah da kalblerini mühürledi. Artık başlarına gelecek
fel
âketi bilmezler....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
1.
ve min el a'râbi
: ve bedevî (göçebe) Araplar'dan
2.
men
: kimseler
3.
yettehızu
: edinir, öyle kabul eder
4.
mâ yunfiku
...
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Ve bedevî Araplar'dan, infâk ettiği şeyi zarar kabul eden kimseler vardır. Ve devrin değişmesini, size (başınıza) kötü devirlerin (
fel
âketlerin) gelmesini beklerler. Kötü dönemler (
fel
âketli olaylar) onların üzerine olsun! Ve Allah, en iyi işitendir, en iyi bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi
fel
aketlerin sarıvermesini bekler. Kötü
fel
aket onları sarsın. Allah işitendir, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bazı Araplar, yardımlarını bir kayıp ve angarya sayar ve sizin için
fel
aketler gözetlerler. En kötü
fel
aketler onlar içindir. ALLAH İşitendir, Bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi
fel
aketlerin sarıvermesini bekler. Kötü
fel
aket onları sarsın. Tanrı işitendir, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevilerden öyleleri vardır ki, infak ettiğini bir cereme sayar ve sizi
fel
âketlerin sarıvermesini bekler. Kötü
fel
âket onları sarıversin. Allah işitendir, bilendir....
Tövbə Suresi, 98. Ayet:
Bedevîlerden öylesi vardır ki, hayır için harcadığını ziyan olmuş sayar ve başınıza
fel
âketlerin gelmesini bekler.
Fel
âket onların başına insin! Allah herşeyi işitiyor, herşeyi biliyor....
Yunus Suresi, 12. Ayet:
İnsanın başına bir
fel
âket, bir sıkıntı geldiği, ekonomik dar boğaza düştüğü zaman, yanı üzere yatarken veya otururken, yahut ayakta iken bize ibadet ve dua eder. Biz onun sıkıntısını giderdiğimiz zaman da, sanki kendisine dokunan bir sıkıntıdan dolayı bize hiç ibadet ve dua etmemişcesine kendisini sıkıntıya sokacak tutum ve davranışlarına devam eder. Rahat zamanlarında bizden yüz çevirmek güzel gösterildiği gibi, cahilce davranışlar sergileyen âsilere, haddi aşanlara, ağır-adaletsiz hükümler iç...
Yunus Suresi, 14. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
ceal-nâ-kum
: sizi kıldı, yaptı
3.
halâife
: hali
fel
er
4.
fî el ardı
: yeryüzünde
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra nasıl amel ettiğinize bakmamız için, onların ardından sizi, yeryüzünde hali
fel
er kıldık....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde hali
fel
er kıldık (Onların yerine sizi getirdik)....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra, onların ardından, sizi arzda hali
fel
er olarak meydana getirdik, ne tür uygulama içinde olacağınızı görelim....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra da, nasıl icraat yapıp, nasıl davranacağınızı, nasıl yaşayacağınızı görmemiz için onların ardından yeryüzünde düzen kurmaya, ilâhî hükümleri icraya, yeryüzünü imara yetkili hali
fel
er olarak hazırlayıp onların yerine sizi getirdik....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde hali
fel
er kıldık....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra, onların arkasından, sizi arzda hali
fel
er yaptık ki, bakalım nasıl ameller işliyeceksiniz?...
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra da, nasıl davranacağınızı görmemiz için onların ardından sizi yeryüzünde hali
fel
er kıldık (Onların yerine sizi getirdik)....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra onların arkasından sizi Arzda hali
fel
er yaptık ki bakalım, nasıl ameller işliyeceksiniz?...
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra onların ardından sizi yeryüzünde hali
fel
er yaptık ki, bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra onların ardından sizi yeryüzüne hali
fel
er yaptık ki, bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde hali
fel
er kıldık....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
(Onlardan) sonra, arkalarından sizi yer yüzünde halî
fel
er yapdık, bakalım nasıl hareket edeceksiniz diye. ...
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra onların ardından, bakalım nasıl amel edeceksiniz diye sizi yeryüzünde halî
fel
er kıldık!...
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra onları müteakip sizi yeryüzünde hali
fel
er yaptık ki, nasıl amelde bulunacağınıza bakalım....
Yunus Suresi, 14. Ayet:
Sonra, nasıl yapıp davranacaksınız diye gözlemek için, onların ardından sizi yeryüzünde hali
fel
er kıldık....
Yunus Suresi, 17. Ayet:
1.
fe men
: artık, kim
2.
azlemu
: daha zalim
3.
mimmen ifterâ
: iftira edenden
4.
alâllâhi (alâ allâhi)
: Allah'a...
Yunus Suresi, 17. Ayet:
Artık Allah'a karşı yalanla iftira edenden veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim (var)dır? Muhakkak ki O, mücrimleri (suçluları)
fel
âha (kurtuluşa) erdirmez....
Yunus Suresi, 17. Ayet:
Artık bir yalanı Allaha iftira eden veya onun âyetlerine yalan diyenden daha zâlim kim olabilir? Şüphe yok ki: mücrimler,
fel
âh bulmaz...
Yunus Suresi, 17. Ayet:
Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Suçlular muhakkak ki
fel
aha ermezler....
Yunus Suresi, 17. Ayet:
Artık Allah Teâlâ'ya karşı yalan yere iftirada bulunandan veya O'nun âyetlerini tekzîp edenden daha zalim kim vardır? Şüphe yok ki, mücrimler
fel
âha eremezler....
Yunus Suresi, 22. Ayet:
Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Öyle ki, gemilerle denize açıldığınızda, gemilerin elverişli bir rüzgarın önünde yolcuları alıp götürdüğü zaman (olanları düşünün,) gemidekiler sevinç ve güvenlik içinde hissederler kendilerini; derken bir fırtına yakalar gemiyi ve dalgalar her yandan kuşatır onları, öyle ki, (ölümün) kendilerini çepeçevre sardığını düşünürler de (o zaman) dinlerine sıkı sıkı sarılıp yalnızca Allah'a yönelerek: "Bizi bu (
fel
aketten) kurtarırsan, andolsun ki şükreden kimsele...
Yunus Suresi, 22. Ayet:
Sizi karada olsun, denizde olsun gezdirip dolaştıran O’dur. Gemide olduğunuz zamanı düşünün: Gemiler, tatlı bir rüzgârla içindeki yolcuları alıp götürdüğü ve yolcular da bundan ötürü keyiflendikleri bir sırada, birden gemiye şiddetli bir fırtına gelir, dalgalar her taraftan onları sarar ve artık kendilerinin tamamen kuşatılıp bir daha kurtulamayacaklarını zannedince, bütün niyaz ve ibadetlerini yalnız Allah’a yapıp gönülden O’na yalvarırlar:"Ahdimiz olsun ki, eğer bizi bu
fel
âketten kurtarırsan,...
Yunus Suresi, 23. Ayet:
Ne var ki, Allah onları bu (
fel
aketten) kurtarır kurtarmaz, hemen yeryüzünde haksız yere azgınlık yapmaya koyulurlar! Ey insanlar! Yaptığınız bütün taşkınlıklar döne dolaşa yine kendinizi bulacaktır! (Yalnızca) bu dünya hayatının (geçici) doyumları(nı) gözetiyorsunuz: fakat (hatırlayın ki,) sonunda Bize döneceksiniz ve o zaman (hayatta) yapıp ettiğiniz her şeyi size (eksiksiz) haber vereceğiz....
Yunus Suresi, 58. Ayet:
Kul bi fadlillâhi ve bi rahmetihî fe bi zâlike
fel
yefrehû, hûve hayrun mimmâ yecmeûn(yecmeûne). ...
Yunus Suresi, 69. Ayet:
1.
kul
: de ki
2.
inne
: muhakkak
3.
ellezîne yefterûne
: iftira eden kimseler
4.
alâllâhi (alâ allâhi)
: Allah'a<...
Yunus Suresi, 69. Ayet:
De ki: “Muhakkak ki Allah'a yalanla iftira eden kimseler
fel
âha (kurtuluşa) eremezler.”...
Yunus Suresi, 69. Ayet:
De ki: elbette yalanı Allaha iftira edenler
fel
âh bulmazlar...
Yunus Suresi, 69. Ayet:
De ki: «Allah'a karşı yalan uyduranlar elbette
fel
ah bulmazlar.»...
Yunus Suresi, 69. Ayet:
De ki: Allah'a iftira edenler elbette
fel
ah bulmazlar....
Yunus Suresi, 69. Ayet:
De ki: «Allaha karşı yalan uyduranlar hiç şübhesiz
fel
ah bulmayacaklardır». ...
Yunus Suresi, 69. Ayet:
De ki: Allah hakkında yalan uyduranlar hiç şüphesiz
fel
ah bulmayacaklardır....
Yunus Suresi, 69. Ayet:
De ki: «O kimseler ki, Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylemek kasdinde bulunurlar. Şüphe yok ki,
fel
âh bulamazlar.»...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
1.
fe kezzebû-hu
: fakat onu yalanladılar
2.
fe necceynâ-hu
: sonra biz onu kurtardık
3.
ve men
: ve kim, kimse(ler)
4.
mea-hu<...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Fakat onu yalanladılar. Sonra Biz, onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık. Ve onları, hali
fel
er kıldık ve âyetlerimizi yalanlayan kimseleri, (suda) boğduk. Artık bak, uyarılanların sonu nasıl oldu....
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) hali
fel
er kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl oldu!...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
(Yine de) Onu yalanladılar. . . Biz de Onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık ve onları hali
fel
er kıldık. . . İşaretlerimizi yalanlamış olanları ise boğduk! Uyarılanların sonu nasıl oldu bir bak!...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Buna rağmen onu yalanladılar. Biz de Nuh’u ve onunla beraber gemilerde olanları kurtardık, dünya düzeni kurmaya, ilâhî hükümleri icraya, yeryüzünü imara yetkili hali
fel
er haline getirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları tûfanda boğduk. İbret nazarıyla bak, incele, sorumluluk, hesap ve ceza hatırlatılarak uyarılıp da, iman etmeyenlerin âkıbetleri nasıl oldu?...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Onlar yine de onu yalanladılar. Ancak biz onu ve gemide onunla beraber olanları kurtardık ve onları hali
fel
er yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların sonlarının nasıl olduğuna bir bak!...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Fakat onu yalanladılar; biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları hali
fel
er kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak....
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Bunun üzerine yine Nûh’u tekzîp ettiler. Biz de onu ve beraberindeki müminleri gemide selâmete çıkardık ve bunları yeryüzünün hali
fel
eri yaptık. Âyetlerimizi tekzip edenleri ise, suda boğduk. İşte bak, azabla korkutulup yola gelmiyenlerin sonu nasıl olmuştur!......
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Yine de onu yalanladılar, biz de hem onu hem de onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) hali
fel
er kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları da (denizde) boğduk. Bak ki uyarılanların (fakat inanmayanların) sonu nasıl oldu!...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Bunun üzerine yine onu tekzib ettiler. Biz de onu ve beraberindekileri gemide necâte çıkarıb bunları Yer yüzünün hali
fel
eri kıldık, âyetlerimizi tekzib edenleri ise gark ettik, bak işte inzâr olunanların âkibeti nasıl oldu...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Buna rağmen yine ona yalan söylüyorsun, dediler. Biz de onu gemide kendisiyle beraber olanları kurtarıp, onları yeryüzünün hali
fel
eri yaptık; ayetlerimizi inkar edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akibeti nasıl oldu?...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Buna rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları yeryüzüne hali
fel
er yaptık. Âyetlerimizi inkâr edenleri ise suda boğduk. Bak işte uyarılanların akıbeti nasıl oldu....
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Fakat onu yalanladılar; biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık ve onları hali
fel
er kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak....
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Yine onlar kendisini tekzîb etdiler. Biz de hem onu, hem gemide beraberinde bulunan kimseleri selâmete erdirdik ve bunları (yer yüzünün) halî
fel
er (i) yapdık. Âyetlerimizi yalan sayanları ise (suda) boğduk. Bak, (Allahın azâbiyle) korkutul (ub da doğru yolu tutmay) anların sonu nice olmuşdur!. ...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Buna rağmen onu yalanladılar; bunun üzerine onu ve onunla berâber gemide bulunanları kurtardık; onları (yeryüzünde) halî
fel
er kıldık; âyetlerimizi yalanlayanları ise suda boğduk. Artık bak o korkutulanların sonu nasıl oldu!...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Onu yalanladılar; ama Biz, onu ve gemide beraberinde bulunanları kurtardık. Bunları yeryüzünün hali
fel
eri yaptık. Ayetlerimizi yalanlayanları ise suda boğduk. Bir bak uyarılanların sonu nice oldu....
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Yine o'nu tekzîp ettiler. Biz de O'nu ve O'nunla beraber gemide bulunanları necâta erdirdik ve onları hali
fel
er kıldık. Bizim âyetlerimizi tekzîp edenleri de gark ettik. Artık bak! Korkutulmuş olanların akıbetleri nasıl oldu?...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Onu yalanladılar. Biz de hem onu hem de gemide onunla beraber bulunanları kurtardık ve onları (yeryüzünde) hali
fel
er kıldık. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılıp da söz dinlemeyenlerin sonlarının nasıl olduğuna bir bak!...
Yunus Suresi, 73. Ayet:
Fakat onu yalanladılar; biz de Onu ve gemide Onunla birlikte olanları kurtardık ve onları hali
fel
er kıldık. Ayetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Uyarılıp korkutulanların nasıl bir sonuca uğratıldıklarına bir bak....
Yunus Suresi, 77. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
mûsâ
: Musa
3.
e tekûlûne
: mı söylüyorsunuz, konuşuyorsunuz
4.
li el hakkı
: hak için
...
Yunus Suresi, 77. Ayet:
Musa (A.S) şöyle dedi: “Size hak geldiği zaman onun hakkında mı konuşuyorsunuz, bu bir sihir midir? Ve (oysa) sihirbazlar (sihir yapanlar)
fel
âha ermez.”...
Yunus Suresi, 77. Ayet:
Mûsa, onlara şöyle dedi: “- Size mûcize gelince böyle mi diyorsunuz? Bu sihir mi? Sihirbazlar dünya ve âhirette
fel
âh bulamazlar.”...
Yunus Suresi, 77. Ayet:
Musâ, ya! dedi: size hak gelince böyle mi diyorsunuz? Bu sihir mi? Halbuki sihirbazlar
fel
âh bulmazlar...
Yunus Suresi, 77. Ayet:
Musa dedi ki: Hak size geldiğinde mi böyle söylersiniz? Bu mudur büyü? Halbuki büyücüler
fel
ah bulmazlar....
Yunus Suresi, 77. Ayet:
Mûsa dedi ki: «Size geldiği zaman hak için bu sihirdir, der misiniz? Bu bir sihir midir? Halbuki, sahirler
fel
âh bulamazlar.»...
Yunus Suresi, 92. Ayet:
Fel
yevme nuneccîke bi bedenike li tekûne limen halfeke âyeh(âyeten), ve inne kesîren minen nâsi an âyâtinâ le gâfilûn(gâfilûne). ...
Yunus Suresi, 102. Ayet:
Onlar, kendilerinden önce gelip geçenlerin uğradıkları
fel
âket günlerine benzer günlerden başka bir şey mi bekliyorlar? De ki: Bekleyin bakalım, şüphe yok ki ben de sizinle berâber bekleyenlerdenim....
Yunus Suresi, 102. Ayet:
Onlar kendilerinden önce geçip giden milletlerin uğradıkları
fel
âket günlerinin benzerlerinin dışında güzel günler mi bekliyorlar? 'Siz Rabbinizin tehdidini bekleyin, ben de sizinle birlikte ilâhî va’din tecellisini bekleyenlerdenim' de....
Yunus Suresi, 102. Ayet:
Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğradıkları
fel
aket günleri gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki, «Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım.»...
Yunus Suresi, 102. Ayet:
O halde, kendilerinden önce gelip geçen (inkarcıların yaşadığı
fel
aket) günlerinden başka günler mi bekliyorlar? De ki: "Öyleyse, (olacak olanı) bekleyin bakalım; doğrusu ben de sizinle beraber bekleyeceğim!"...
Yunus Suresi, 102. Ayet:
Onlar, sadece kendilerinden önce gelip geçmiş milletlerin başlarına gelen
fel
aketli günler gibi bir gün gözlüyorlar değil mi?De ki: "Gözleyin, ben de sizinle beraber bekliyorum."...
Yunus Suresi, 103. Ayet:
Hakkı inkâr edip, ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanların
fel
âketlerini hazırlarız. Sonra Rasullerimizi ve iman edenleri kurtarırız. Geçmişte rasullerimizi, iman edenleri kurtardığımız gibi, bu bizim kesinlikle gerçekleştireceğimiz bir taahhüttür. Muhammed’e iman eden şuurlu ve kâmil mü’minleri de kurtaracağız....
Yunus Suresi, 103. Ayet:
(Çünkü bu konudaki değişmeyen uygulama şudur: hakkı inkar edip ayetlerimizi yalanlamaya kalkışanların
fel
aketlerini hazırlarız;) ve buna karşılık elçilerimizi ve imana erişenleri kurtarırız. İşte bize hak olan, böylece inananları kurtarmamızdır....
Yunus Suresi, 107. Ayet:
Eğer Allah senin başına bir
fel
âket bir sıkıntı getirir, ekonomik darboğaza düşürürse, Allah’tan başka kimse onu gideremez. Allah senin için bir hayır murad ederse, onun lütfunu engelleyecek de yoktur. Lütfunu kullarından sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselere nasip eder. O çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir....
Yunus Suresi, 108. Ayet:
'Ey insanlar! Toplumda hakça bir düzen gerçekleştirmeniz için Hak kitap Kur’ân Rabbinizden size geldi. Kim hidayet rehberi Kur’ân’ı, hak yolu, İslâm’ı tercih ederek kabullenir, hak yolda sebat ederse, ancak kendi iyiliği, kurtuluşu için hak yola girmiş, İslâmî hayatı yaşamış olur. Kim başına buyruk davranarak hak yoldan uzaklaşır, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ederse, yalnızca kendi
fel
âketini hazırlamış, kendisi zarara ziyana uğramış olur. Ben sizin adınıza Allah’a karşı savunma yapamam...
Hud Suresi, 2. Ayet:
'Ancak, Allah’ı ilâh tanımanız, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanmanız, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet etmeniz için indirilmiştir. Ben de size Allah tarafından vazi
fel
endirilmiş sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan bir uyarıcı ve rahmetini, merhametini, ihsanını, sevgisini açıklayan müjdeleyiciyim.'...
Hud Suresi, 10. Ayet:
Eğer bir zarar, bir sıkıntı dokunduktan sonra ona bir nimet tattırırsak, 'Artık
fel
âketler yakamı bıraktı.' der. Ne kadar gururlu, ne kadar şımarık biridir....
Hud Suresi, 17. Ayet:
İmdi Rabbinden bir açık delil üzere olan ve onun tarafından bir şahid takip eden ve onun evvelinden de Mûsa'nın bir rehber ve rahmet olarak bulunan zât (dünya hayatını ve ziynetini dileyip duran kimse gibi olur mu?) O zâtlar O'na imân ederler. Ve muhtelif tâi
fel
erden her kim onu inkâr ederse o kimselerinde vaadedilmiş olan yeri cehennemdir. Artık ondan bir şüphede bulunma. Şüphe yok ki, o Rabbinden bir haktır, velâkin insanların ekserisi imân etmezler....
Hud Suresi, 81. Ayet:
Elçiler: «Ey Lut, emin ol, biz Rabbinin elçileriyiz; onlar sana ihtimali yok el uzatamazlar, sen hemen ailenle gecenin bir bölümünde yola çık. İçinizden hiçbir kimse geri kalmasın, ancak karın hariç; çünkü onlara gelen
fel
aket ona da gelecektir. Haberin olsun, onlara va'dedilen zaman sabahtır, sabah yakın değil mi?» dediler....
Hud Suresi, 83. Ayet:
Rabbinin katında damgalanmış taşlar. Bu
fel
âket taşları zâlimlerden uzak değildir....
Hud Suresi, 89. Ayet:
“Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir
fel
aketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”...
Hud Suresi, 89. Ayet:
«Ey Milletim! Bana karsi gelmeniz, Nuh milletine veya Hud milletine yahut da Salih milletine gelen
fel
aketin bir benzerini, sakin basiniza getirmesin. Lut milleti sizden uzak degildir.»...
Hud Suresi, 89. Ayet:
'Ey Milletim! Bana karşı gelmeniz, Nuh milletine veya Hud milletine yahut da Salih milletine gelen
fel
aketin bir benzerini, sakın başınıza getirmesin. Lut milleti sizden uzak değildir.'...
Hud Suresi, 89. Ayet:
'Halkım, bana karşı çıkışınız, sakın sizi Nuh halkının, veya Hud halkının, yahut Salih halkının başına gelenler gibi bir
fel
akete uğratmasın. Üstelik, Lut halkı sizden pek uzakta değil.'...
Hud Suresi, 89. Ayet:
Ey kavmim , bana karşı çıkmanız, sakın sizi Nuh kavminin veya Hud kavminin ya da Salih kavminin başlarına gelenler gibi bir
fel
akete sürüklemesin! Lut kavmi de sizden uzak değildir!...
Hud Suresi, 89. Ayet:
Soydaşlarım, içinizdeki bana ters düşme, zıt çıkma tutkusu, Nuh'un, Hud'un ya da Salih'in soydaşlarının başına gelen
fel
âketler gibi bir
fel
âketin sizin de başınıza gelmesine sakın yolaçmasın. Üstelik Lût kavmi size pek uzak değil....
Hud Suresi, 89. Ayet:
Ey kavmim; bana karşı gelmeniz; Nuh kavminin, Hud kavminin, Salih kavminin başına gelen
fel
aketin benzerini, sakın başınıza getirmesin. Lut kavmi de sizden pek uzak değildir....
Hud Suresi, 89. Ayet:
“Ey Kavmim! Bana karşı düşmanlığınız, sakın sizi Nuh kavminin veya Hud kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir
fel
âkete uğratmasın! Lût kavmi henüz sizden uzak değildir. ”...
Hud Suresi, 89. Ayet:
-Ey halkım, beni dinlememeniz, Nuh halkına veya Hûd halkına ya da Salih'in halkına gelen
fel
aketler gibi bir
fel
akete, sizi de uğratmasın. Lut halkı sizden uzak değildir....
Hud Suresi, 89. Ayet:
Ey halkım! Bana muhalif olmanız sakın sizi Nuh halkının yahut Hûd halkının veyahut Sâlih halkının başına gelen
fel
aketler gibi bir musîbete uğratmasın. Lût kavmi ise zaman ve mekân bakımından zaten uzağınızda değil, bari onların başına gelen
fel
aketten ibret alın!...
Hud Suresi, 89. Ayet:
"Ey kavmim, bana karşı gelmeniz, sakın sizi Nûh kavminin yahut Hûd kavminin veyahut Sâlih kavminin başlarına gelenler gibi bir
fel
âkete uğratmasın! Lût kavmi henüz sizden uzak değildir."...
Hud Suresi, 89. Ayet:
'Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız, Nuh kavminin veya Hud kavminin yahut Salih'in kavminin başına gelenler gibi bir
fel
âketi sizin başınıza getirmesin. Lût kavmi de sizden pek uzakta değildir....
Hud Suresi, 100. Ayet:
İşte bunlar, insanlığa ders olsun diye sana anlattığımız, helâk olmuş memleketlerin başlarına gelen
fel
âket haberlerinden bazılarıdır. Onlardan ayakta kalanlar var, kalıntıları olanlar, biçilmiş ekine benzeyenler de var....
Yusif Suresi, 23. Ayet:
1.
ve râvedet-hu
(râvede)
: ve ondan murat almak istedi, onunla olmak istedi
: (beraber olmak istedi)
2.
elletî
: ki o (bayan için)
3.
huve
: o
4.<...
Yusif Suresi, 23. Ayet:
(Yusuf'un) evinde kaldığı kadın, ondan murat almak istedi. Kapıları sımsıkı kapatıp: “Hadi gel, senin için...” dedi. O (Yusuf da) şöyle dedi: “Allah'a sığınırım. O benim Rabbimdir. Benim yerleşme yerimi en güzel şekilde yaptı. Muhakkak ki; zalimler
fel
âha (kurtuluşa) ermezler.”...
Yusif Suresi, 23. Ayet:
Derken hânesinde bulunduğu hanım bunun nefsinden kam almak istedi ve kapıları kilidledi, haydi seninim dedi, o, Allaha sığınırım, dedi: doğrusu o benim Efendim, bana güzel baktı, hakıkat bu ki, zalimler
fel
âh bulmaz...
Yusif Suresi, 23. Ayet:
Onun bulunduğu evdeki (kadın) onun nefsinden murad almak istedi, kapıları sımsıkı kapadı ve: «Sana söylüyorum, beri gel» dedi. O ise: «Allaha sığınırım, doğrusu o benim efendimdir. O, bana güzel bir mevki vermişdir. Hakıykat şudur ki zaalimler asla
fel
ah bulmaz» dedi. ...
Yusif Suresi, 23. Ayet:
Evinde bulunduğu kadın onu kendine ram etmek istedi. Kapıları sımsıkı kapadı. Ve: Sana söylüyorum gelsene, dedi. O da: Allah'a sığınırım, doğrusu o, benim efendimdir, bana iyi bakmıştır. Muhakkak ki zalimler asla
fel
ah bulmaz, dedi....
Yusif Suresi, 23. Ayet:
Ve O'nu hanesinde bulunduğu kadın, nefsinden muradını almak için hileye düşürmek istedi ve kapıları kilitledi ve «haydi gelsene» dedi. (Yusuf da) Dedi ki: «Allah Teâlâ'ya sığınırım. Şüphe yok ki, o benim efendimdir. Benim ikametgâhımı güzelce kılmıştır. Muhakkaktır ki, zalimler
fel
âha ermezler.»...
Yusif Suresi, 66. Ayet:
Yakub dedi ki: 'Hepinizi birden bir
fel
âket kuşatmadıkça onu bana getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermezseniz onu sizinle göndermem.' Onlar bunu taahhüt edince, Yakub 'Bu söylediklerimiz üzerinde Allah görüp gözeticidir' dedi....
Yusif Suresi, 67. Ayet:
Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin vedhulû min ebvâbin muteferrikah(muteferrikatin), ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey(şey’in) inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), aleyhi tevekkeltu ve aleyhi
fel
yetevekkelil mutevekkilûn(mutevekkilûne)....
Yusif Suresi, 88. Ayet:
Sonra tekrar Mısır’a gidip, Yûsuf’un huzuruna girince: 'Ey Devletlü vezir, biz ve ailemiz
fel
âketler, sıkıntılar içinde, ekonomik dar boğazda, kıtlık seneleri yaşıyoruz. Pek az bir sermaye ile geldik. Bize dolu dolu ölçeklerle ver; ayrıca bize, zekâtına, sadakana sayarak bağışta bulun. Allah, imanda sadakatlerinin ve kemallerinin ifadesi olan sadaka, zekât verenleri, bağışta bulunanları mükâfatlandırır.' dediler....
Yusif Suresi, 90. Ayet:
Onlar: Yoksa sen, Yûsuf musun? dediler. O da: “- Ben Yûsuf’um, bu da kardeşim. Gerçekten Allah bize lutfetti. Doğrusu, kim Allah’dan korkar ve düştüğü
fel
âkete sabrederse, muhakkak ki Allah bu gibi muhsinlerin mükâfatını zayi etmez.” dedi....
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Allah tarafından kuşatıcı bir
fel
âket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Onların, Allah’ın azâbından kendilerini saracak bir
fel
âketin gelmesinden veya farkında olmadan, ansızın kıyametin kopacağı an ile karşı karşıya kalmalarından bir endişeleri yok mu, bundan emin midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Allah tarafından kuşatıcı bir
fel
âket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir
fel
aket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Ya kendilerine Allah'ın azabından hepsini saracak bir
fel
aketin gelmesinden veya kendilerine farkında olmadıkları halde Kıyametin ansızın gelmesinden emin mi oldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Allah tarafından kuşatıcı bir
fel
âket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emin mi gördüler?...
Rəd Suresi, 6. Ayet:
İyilik isteyeceklerine, başlarına hemen bir
fel
aket getirmeni isterler; oysa kendilerinden önce örnekler gelip geçti. Rabbin, işledikleri zulme rağmen halka karşı bağışlayıcıdır. Rabbinin azabı çetindir....
Rəd Suresi, 6. Ayet:
(Ey Peygamber, hakkı inkara şartlanmış olmakla bunlar, demek ki) iyilik (ummak) yerine, kötülüğün ivedi olarak kendilerini gelip bulması yönünde sana (küstahça) meydan okuyorlar; hem de, (o alay edip durdukları türden) nice ibret verici
fel
aketin kendilerinden önce(ki toplumların) başına geldiğini (bildikleri) halde. Bununla birlikte, muhakkak ki senin Rabbin, işledikleri zulümlere rağmen insanlara karşı (esasta hep) bağışlayıcıdır; ama, unutma ki, (aynı zamanda) cezasında da gerçekten çok şidde...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
Onun (tüm açığa çıkardıklarını), önünden arkasından Allâh hükmüyle muhafaza eden (kaydeden) kesintisiz izleyici sistemi (kuvveleri - melekleri) vardır. . . Muhakkak ki Allâh, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefslerini (anlayışlarını - değer yargılarını) değiştirmedikçe, değiştirmez! Allâh bir topluma bir
fel
aket irade etti mi, artık onun geri çevrilmesi yoktur! Onlar için O'ndan başka yardım edici dost yoktur....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
İnsanın önünde ve arkasında, Allah’ın var ettiği ve koruduğu düzenin gereği olarak kendisini koruyan ve davranışlarını zapta geçiren günlük nöbet tutmakla görevli koruma melekleri ve zabıt kâtibi melekler vardır. Bir millet, sahip olduğu ilahî-insanî değerleri, benliğini, kendilerindeki yüksek hasletleri değiştirmedikçe, Allah o milletin elinde olan nimetleri değiştirmez, sosyal, siyasî ve ekonomik düzenlerini bozmaz. Allah toplumların başına hak ettikleri bir
fel
âket getirmek, onları cezalandır...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
(Böyle biri sanıyor mu ki) kendisini önünden ve ardından izleyen (ve) onu Allah her ne ki takdir etmişse ona karşı koruyup gözeten refakatçileri vardır. Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara (kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak) bir
fel
aket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O'na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur....
Rəd Suresi, 18. Ayet:
Rab'lerinin çağrısına uyanlar güzeli hak ederler. O'nun çağrısına uymayanlar ise, yeryüzündekilerin hepsine ve bir o kadarına sahip olsalar dahi kurtulmak için hepsini fidye olarak vermeye hazır olacaklardır. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir ve yerleri cehennemdir; ne de
fel
aketli bir konaktır o!...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
1.
ve lev enne
: ve eğer gerçekten olsaydı
2.
kur'ânen
: Kur'ân
3.
suyyiret
: yürüttü
4.
bi-hi
: onunla
...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer gerçekten onunla dağlar yürütülen veya onunla yer yarılan veya onunla ölüler konuşturulan bir Kur'an olsaydı bile, bütün işler (emirler) Allah'ındır (Allah'a aittir). Amenu olanlar hâlâ (onların iman etmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Allah dilemiş olsaydı insanların hepsini elbette hidayete erdirirdi. Kafir olan kimselere, yaptıklarından dolayı büyük bir musibetin (cezanın,
fel
âketin) isabet etmesi veya yurtlarının (evlerinin) yakınına musibetler hulul etmesi, Allah'ın vaadi gelinceye...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır. İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir
fel
aket gelecek veya o
fel
aket yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer okunan bir kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla ovalar, pınarlar, nehirler oluşturmak için yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı, o kitap, yine bu Kur’ân olurdu, gene de iman etmeyeceklerdi. Fakat emir, plan, düzen, icraat bütünüyle Allah’ındır. İman edenler, Allah’ın sünnetinin, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olması halinde, bütün insanları hidayete erdireceğini hâlâ anlayamadılar mı? Allah’ın dinine, mü’minlere karşı düzenledikleri tertipler, i...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Kendisiyle dağlar yürütülen, yahut yeryüzü parçalanan, yahut ölüler dirilten bir Kuran olsaydı bile (onlar yine inanmazdı). Tüm işler ALLAH'ın kontrolündedir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki ALLAH dileseydi tüm insanları doğruya ulaştırırdı. İnkar edenler, ALLAH'ın sözü yerine gelinceye kadar yaptıklarına karşılık olarak ya başlarına ya da yakınlarına konacak bir
fel
akete uğrayıp duracaklardır. ALLAH sözünden dönmez....
Rəd Suresi, 31. Ayet:
(Onlar) kendisiyle dağların yürütüldüğü, yeryüzünün yarılıp açıldığı, ölülerin konuşturulduğu (ilahi) bir metin (dinlemiş olsalardı ona da inanmazlardı)! Oysa, olacak olan her şeye karar verme gücü yalnızca Allah'a aittir. Peki, inananlar hala anlamadılar mı ki, eğer Allah öyle olmasını dileseydi bütün insanlığı doğru yola yöneltirdi? Fakat, o hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince, işledikleri kötülüklerden ötürü, böylelerinin başlarına her an beklenmedik bir
fel
aket çullanmaktan ya da yurtla...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Ve eğer bir Kur'an ki, onunla dağlar yürütülmüş veya onunla yer parçalanmış veya onunla ölüler söyletilmiş olsa idi işte bu Kur'an ile olmuş olurdu. Fakat bütün emir Allah'ındır. İmân edenler anlamadılar mı ki, Allah Teâlâ dileyecek olsa idi elbette bütün insanları hidâyete erdirirdi. Kâfirlere gelince onlara kendi kötü amelleri sebebiyle bir
fel
aket isabet edip duracaktır. Veya Allah'ın vaadi gelinceye değin o
fel
aket yurtlarının yakınında hulûl edecektir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ verdiği söze...
Rəd Suresi, 31. Ayet:
Eğer bu Kur'ân kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı, ölülerin konuşturulduğu bir kitap olsa, onlar yine inanmazdı. Fakat emir ve irade bütünüyle Allah'ındır. İman edenler daha anlamadı mı ki, Allah dileseydi bütün insanlara hidayet nasip ederdi? İşleye işleye sanat haline getirdikleri kötülükler yüzünden, en sonunda Allah'ın vaadi erişinceye kadar o kâfirlerin başına
fel
âketler inmeye devam edecek yahut yurtlarının yakınına kadar ulaşacaktır. Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez....
Rəd Suresi, 36. Ayet:
Ve kendilerine kitap vermiş olduklarımız, sana indirilmiş olan ile sevinirler ve muhtelif tâi
fel
erden öylesi de vardır ki, (o indirilmiş olanın) bazısını inkar ederler. De ki: «Ben ancak emrolundum ki, Allah'a ibadet edeyim ve O'na şerik koşmayayım. O'na dâvet ederim ve dönüşüm O'nadır.»...
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği
fel
âket) günlerini hatırlat, diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki, Mûsâ’yı, âyetlerimizle mûcizelerimizle Rasûl olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirdik. 'Kavmini inkâr ve cehalet karanlıklarından iman ve ilim aydınlığına, nura çıkar. Onlara, Allah’ın geçmiş kavimlerin başına getirdiği
fel
âket günlerini, Allah’ın hesaba çekeceği ve cezalandıracağı günleri tebliğ ile hatırlat. Bunda, çok sabrederek, mücadeleye devam eden, çok şükreden herkes için ibretler, uyarılar, Allah’ın birliğini ve sınırsız kudretini gösteren delill...
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
And olsun ki, biz Mûsa’ya “-Kavmini karanlıklardan nûra çıkar ve onlara, Allah’ın (kendilerinden önce gelen ümmetlerin başına indirdiği
fel
âket ve nimet) günlerini hatırlat.” diye mûcizelerimizle gönderdik. Şüphe yok ki, bu hatırlatışta, belâlara çok sabreden ve nimetlere çok şükreden herkes için, çok ibretler var......
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği
fel
âket) günlerini hatırlat, diye mucizelerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
And olsun ki Musa'yı âyetlerimizle gönderdik. Ona şöyle dedik: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah'ın (
fel
aket) günlerini hatırlat. Şüphe yok ki bunda her sabredip şükreden için nice ibretler vardır....
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
Kâlet lehum rusuluhum in nahnu illâ beşerun mislukum ve lâkinnallâhe yemunnu alâ men yeşâu min ibâdih(ibâdihî), ve mâ kâne lenâ en ne’tiyekum bi sultânin illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve alâllâhi
fel
yetevekkelil mu’minûn(mu’minûne)....
İbrahim Suresi, 11. Ayet:
1.
kâlet
: dedi
2.
lehum
: onlara
3.
rusulu-hum
: onların resûlleri
4.
in nahnu
: biz sadece
İbrahim Suresi, 12. Ayet:
Ve mâ lenâ ellâ netevekkele alâllâhi ve kad hedânâ subulenâ, ve le nasbirenne alâ mâ âzeytumûnâ, ve alâllâhi
fel
yetevekkelil mutevekkilûn (mutevekkilûne)....
İbrahim Suresi, 12. Ayet:
1.
ve mâ lenâ
: ve niçin (neden) biz
2.
ellâ netevekkele
: tevekkül etmeyelim
3.
alâllâhi (alâ allahi)
: Allah'a
4.
ve kad hedâ...
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Onu yudumlamaya çalışacak, fakat boğazından geçiremeyecek. Zorbayı, diktatörü her taraftan ölüm sıkıntısına benzer
fel
âketler kuşatacak. Ölmeyecek, peşinden de, daha ağır bir cezaya çarptırılacak....
İbrahim Suresi, 28. Ayet:
ALLAH'ın nimetini nankörlükle karşılayarak halklarını
fel
aket yurduna mahkum edenleri görmedin mi?...
İbrahim Suresi, 33. Ayet:
Vazi
fel
erini sürekli olarak yerine getiren güneşi ve ay'ı size musahhar kıldı. O, geceyi ve gündüzü de size musahhar kıldı....
Hicr Suresi, 12. Ayet:
(12-13) Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen
fel
aketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler....
Hicr Suresi, 13. Ayet:
(Kendilerinden) evvelkilerin (İmansızlıkları ve istihzaları yüzünden ma'ruz kaldıkları
fel
âketler ma'lûm iken ve o gibiler hakkında ilâhî bir) sünnet (ve kanun) da geçmişken yine onlar buna (bu Kur'ana, bu peygambere) inanmazlar. ...
Hicr Suresi, 13. Ayet:
Onlar buna, (bu Kur'an'a) inanmazlar. Halbuki, evvelkilerin sünneti (başlarına gelen
fel
aketler) gelip geçmiştir....
Hicr Suresi, 13. Ayet:
(12-13) Biz böylece o inkâr ve alayı suçluların kalplerine sokarız. Geçmiş ümmetlerin başlarına gelen
fel
aketler ibret teşkil ettiği halde yine de onlar iman etmezler....
Hicr Suresi, 73. Ayet:
Tan ağarırken onları
fel
aketli bir gürültü yakaladı....
Hicr Suresi, 89. Ayet:
Ve de ki: "Sizleri bekleyen
fel
akete karşı sizi açıkça uyarıyorum."...
Hicr Suresi, 90. Ayet:
(90-91) Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur’ân’ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz
fel
aket gibi....
Hicr Suresi, 91. Ayet:
(90-91) Tıpkı o bölüşenlerin, O Kur’ân’ı parça parça edenlerin başlarına indirdiğimiz
fel
aket gibi....
Nəhl Suresi, 1. Ayet:
Allah’ın emri geldi (müminlerin zaferi, müşriklerin de
fel
âket vakti gelmek üzeredir), sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, o müşriklerin koştukları ortaklardan münezzehtir, çok yücedir....
Nəhl Suresi, 22. Ayet:
İlâhukum ilâhun vâhid(vâhidun),
fel
lezîne lâ yu’minûne bil âhirati kulûbuhum munkiretun ve hum mustekbirûn(mustekbirûne)....
Nəhl Suresi, 22. Ayet:
1.
ilâhu-kum
: sizin ilâhınız
2.
ilâhun
: ilâhtır
3.
vâhidun
: tek, bir
4.
fel
lezîne (fe ellezîne)
: böylece, artı...
Nəhl Suresi, 34. Ayet:
Bunun için, yaptıkları fena işlerin cezası, başlarına
fel
âket oldu ve alay edip durdukları o azab, kendilerini kuşatıverdi....
Nəhl Suresi, 34. Ayet:
Bunun için, sonunda yaptıklarının cezası başlarına
fel
aket oldu ve alay edip durdukları o azap, kendilerini kuşattı....
Nəhl Suresi, 36. Ayet:
Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazi
fel
i kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (g...
Nəhl Suresi, 47. Ayet:
Yoksa, Allah’ın kendilerini sosyal, ahlâkî, idarî, iktisadî ve askerî çürüme ile yavaş yavaş tüketerek cezalandırmayacağından,
fel
âketlerin üstlerine doğru gelmeyeceğinden emin midirler? Senin Rabbin çok şefkatli, engin merhamet sahibidir....
Nəhl Suresi, 53. Ayet:
Sizdeki ilâhî, manevî ve dünyevî nimetlerin hepsi Allah’tandır. Sonra başınıza bir
fel
âket, bir sıkıntı geldiği, ekonomik darboğaza düştüğünüz zaman da, yalnız, feryad ü figan ederek O’na yalvarır, O’na sığınırsınız....
Nəhl Suresi, 54. Ayet:
Sonra, sizden
fel
âketi, sıkıntıyı, giderdiğinde, ekonomik darboğazdan kurtardığında içinizden bir zümre hemen Allah’ı unutarak, kurtuluşuna vesileler icat edip, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında Rablerine ortaklar koşarlar....
Nəhl Suresi, 55. Ayet:
Bunu kendilerine verdiğimiz nimetlere nankörlük etmek için yaparlar. Şimdi zevk ü sefa sürün. Fakat yakında başınıza gelecek
fel
âketi, akıbetinizi öğreneceksiniz....
Nəhl Suresi, 89. Ayet:
1.
ve yevme
: ve o gün
2.
neb'asu
: göndeririz, beas ederiz, vazi
fel
i kılarız
3.
fî
: içinde
4.
kulli
: bütün, hep...
Nəhl Suresi, 89. Ayet:
Ve o gün, bütün ümmetlerin içinde, onların üzerine, onların kendilerinden bir şahit beas ederiz (vazi
fel
i kılarız). Ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdik. Ve sana, herşeyi beyan eden (açıklayan), hidayete erdiren ve rahmet olan Kitab'ı, müslümanlara (Allah'a teslim olanlara) müjde olarak indirdik....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
Allah bir şehri misal olarak verdi: Bu şehir güvenli, huzurlu idi, Oraya her yerden rızkı bol bol geliyordu. Ne var ki onlar Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük ettiler. Allah da onlara, yaptıkları işler yüzünden açlık ve korku elbisesini (
fel
âketini) tattırdı....
Nəhl Suresi, 112. Ayet:
İşte, Allah (size) bir örnek veriyor: güvenlik ve refah içinde bir şehir (düşünün ki) oraya (ahalisinin) rızkı her yandan bolca akıp duruyordu; ama ahalisi tutup Allah'ın nimetine karşı yakışmaz bir biçimde nankörlük etti ve bunun üzerine Allah da onlara, inatla yapageldikleri (kötülüklerden) ötürü kuşatıcı bir açlık ve korku
fel
aketi tattırdı....
Nəhl Suresi, 113. Ayet:
Andolsun ki, onlara kendilerinden bir Rasul geldi. Onu yalanladılar. Onlar baskı, zulüm ve işkenceyle temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engellerlerken, ceza ve
fel
âket başlarına indi....
Nəhl Suresi, 113. Ayet:
Yemin olsun ki, Peygamberi inkâr eden o nankörlere içlerinden bir Rasûl geldi de onu yalanladılar. Zulüm yaparlarken azab da kendilerini yakalayıverdi. (Bu azab, müşriklerin Bedir
fel
âketidir)....
Nəhl Suresi, 116. Ayet:
1.
ve lâ tekûlû
: ve söylemeyin
2.
limâ
: şey sebebiyle, ile
3.
tesıfu
(vasefe)
: vasıflandırır
: (vasıflandırdı, nitelendirdi)
4.