Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Hud Suresi, 54. Ayet:
"İlahlarımızdan biri seni
fen
a çarpmış, demekten başka bir sözümüz yok." dediler. Hud da: "Ben Allah'ı tanık tutuyorum. Siz de tanık olun ki ben müşriklerden değilim." dedi....
Hud Suresi, 77. Ayet:
Elçilerimiz Lut'a vardıklarında, onlar yüzünden
fen
alaştı. Onlara karşı eli ayağı birbirine dolaştı. "Bu çok zorlu bir gün." dedi....
Bəqərə Suresi, 21. Ayet:
Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk edin. Olur ki böylelikle
fen
alıklardan sakınırsınız....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (
fen
alık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Hatırlayın ki, sizi, Firavun taraftarlarından kurtardık. Çünkü onlar size azabın en kötüsünü reva görüyorlar, yeni doğan erkek çocuklarınızı kesiyorlar, (
fen
alık için) kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Aslında o size reva görülenlerde Rabbinizden büyük bir imtihan vardı....
Bəqərə Suresi, 49. Ayet:
Yine hatırlayın o zamanı ki (yeni doğan) oğullarınızı boğazlayıp kızlarınızı sağ bırakmak (yâhud kadınlarınıza utanılacak dürlü
fen
alıklar yapmak) suretiyle size (atalarınıza) işkencenin en kötüsünü yüklemekde devameden Fir'avun haanedânından sizi kurtarmışdık. Bunda (bu azâbda ve kurtarmada) Rabbinizden (gelen) büyük bir imtihan vardı sizin için. ...
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
(yaptığınız
fen
a işten tevbe ettikten) sonra sizi afvetmiştik; (size olan nimetimize) şükredesiniz diye....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Ancak zalimler kendilerine söylenilen sözü başka bir sözle değiştirdiler. Biz de zalimlerin üzerine,
fen
alık etmelerinden dolayı gökten azap indirdik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Zulmedenler, kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler. Biz de, yoldan çıkıp durmaları yüzünden, o zalimlerin üzerine, gökten pek
fen
a bir azap indirdik....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere)
fen
feceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne)....
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Hani sizden kesin bir söz almış ve Tur dağını üstünüze yükseltmiştik. 'Size verilen Kitab'a sımsıkı yapışın ve içinde olanları sürekli anın ki, belki böylelikle (
fen
alıklardan) sakınırsınız.'...
Bəqərə Suresi, 81. Ayet:
Hayır, aksine, kim bir kötülük işler ve yapmış olduğu
fen
alıklar kendini kuşatırsa işte bunlar cehenneme atılacak olanlardır. Onlar orada sonsuza kadar kalacaklardır. [14]...
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Bunların, kendilerini uğruna sattıkları şey ne kadar da
fen
a! Allah’ın kullarından dilediği birine kendi lütfundan vahiy indirmesini kıskanarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler de gazap üstüne gazaba uğradılar! Kâfirler için zelil ve perişan eden bir azap da vardır....
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani, sizden kesin bir söz almıştık ve Tur dağını üzerinize doğru yüseltmiştik. 'Size verdiğimize sıkı sıkıya yapışın ve bildirileni duyun.' Onlar: 'Duyduk ve başkaldırdık' dediler. İnkarcılıklarından dolayı buzağıya olan tutku onların kalplerine iyice yerleştirilmişti. De ki: 'Eğer iman sahibi iseniz, sizin imanınız size ne kadar
fen
a şeyler emrediyor!'...
Bəqərə Suresi, 95. Ayet:
Bunu, elleriyle işleyip önden gönderdikleri (
fen
a amellerinden) dolayı asla temenni etmezler. Allah o zâlimleri hakkıyla bilendir....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar şeytanların Süleyman’ın mülkü aleyhine uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman asla küfretmedi. Sadece şeytanlar küfrettiler. Onlar insanlara sihri ve Babil’deki iki meleğe, Harut ile Marut’a indirilenleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise: “Biz ancak fitneyiz, sakın küfretme.” demedikçe kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. Onlardan koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki bunlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle kimseye zarar verici değildil...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar şeytanların Süleyman'ın mülkü aleyhine uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman asla küfretmedi. Sadece şeytanlar küfrettiler. Onlar, insanlara sihri ve Babil'de ki iki meleğe; Harut ile Marut a indirilenleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise: «Biz ancak imtihan için gönderildik, sakın küfretme. «demedikçe kimseye sihirden bir şey öğretmezlerdi. Onlardan koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğrendiler. Halbuki bunlar, Allah'ın izni olmadıkça o sihirle kimseye zarar v...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve onlar Süleyman aleyhisselâm mülkü aleyhine şeytanların uydurdukları şeylerin ardına düştüler. Halbuki Süleyman, asla küfretmedi, fakat o şeytanlar kâfir oldular. Onlar nâsa sihir ve Babil'deki iki meleğe, Harût ile Marût'a indirilmiş olan şeyleri öğretiyorlardı. Bu iki melek ise, «Biz ancak bir fitneyiz, sakın kâfir olma!» demedikçe bir kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. İşte birtakım kimseler bu iki melekten zevç ile zevcenin arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat bunlar Alla...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurdukları sözlere uydular. Süleyman kâfir olmadı, fakat o şeytanlar kâfir olmuşlardı. Onlar insanlara sihri ve Bâbil'deki Hârut ve Mârut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek herkese: “Biz imtihan için gönderildik, sakın kâfir olmayın!” demedikçe hiç kimseye sihir namına bir şey öğretmezlerdi. Onlar o iki melekten karı ile koca arasını açacak şeyler öğreniyorlardı. Allah'ın izni olmadıkça onlar kimseye zarar ...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
İbrahim: 'Ey Rabbim! Burasını güvenli bir belde kıl. Halkından Allah'a ve ahirete iman edenleri çeşitli ürünlerle rızıklandır' demişti. Allah da: 'Kim küfrederse onu da kısa bir süre geçindirir sonra ateş azabına atarım. Orası ne
fen
a bir varış yeridir' demişti....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
O vakit İbrahim, «Rabbim! Burayı emîn bir belde eyle, burada oturanları, (onlardan) Allah'a ve âhiret gününe inananları türlü meyvelerle (gıdalarla) rızıklandır» demişti de Allah, «Küfre sapanları da (yaşadıkları) az bir süre yararlandırırım da sonra onları Cehennem azâbıyla (karşı karşıya kalma) zorunda bırakırım. Varılacak yer ne
fen
adır!» buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Şunu da zikret ki İbrahim, «Yarabbi! Burasını bir emîn belde kıl, ahalisini, Allah'a ve ahiret gününe imân etmiş olanları da semerelerden merzûk buyur» demişti. Allah Teâlâ da, «Kâfir olanı da az bir müddet müstefîd ederim, sonra da onu ateş azabına muzdar kılarım. Ne
fen
a bir gidiş!» diye buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve o vakit İbrâhim: "Ya Rabbî, burayı güvenli bir şehir yap. Buranın halkından Allah’a ve âhiret gününe iman edenleri çeşit çeşit mahsullerle rızıklandır!" dedi. Bunun üzerine buyurdu ki: "Onlardan inkâr edeni dahi rızıklandırıp az bir zaman hayattan nasip aldırır, sonra da onları cehennem azabına sürerim. Orası varılacak yer olarak ne
fen
a bir yerdir!"...
Bəqərə Suresi, 135. Ayet:
Ve kâlû kûnû hûden ev nasârâ tehtedû kul bel millete ibrâhîme hanîfâ(hanî
fen
), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne)....
Bəqərə Suresi, 135. Ayet:
1.
ve kâlû
: ve dediler
2.
kûnû
: olun
3.
hûden
: yahudi
4.
ev nasârâ
: veya hristiyan
<...
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
Fe men hâfe min mûsın cene
fen
ev ismen fe aslaha beynehum fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun)....
Bəqərə Suresi, 182. Ayet:
1.
fe
: fakat, artık
2.
men
: kim ise
3.
hâfe
: korktu
4.
min
: den
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, (
fen
alıklardan) sakınırsınız diye oruç sizin üzerinize de farz kılındı....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey müminler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, sizin üzerinize de oruç farz kılındı. Gerek ki oruç sayesinde
fen
alıklardan korunasınız....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Böylece umulur ki
fen
alıklardan korunursunuz....
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Oruç gecesi, kadınlarınıza yaklaşmanız size helâl kılındı. Onlar, sizin için
fen
alığa karşı koruyucu bir elbise ve siz de onlar için koruyucu bir elbise gibisiniz. Allah, nefislerinize emniyet edemiyeceğinizi bildiği için, üzerinize rahmeti ile ihsan edip günahınızı afvetti. Şimdi hanımlarınıza gecelerde mübaşerette bulunun ve Allah’ın sizler için mübah takdir ettiği üremeyi isteyin; ve gece ile gündüzü ayıran fecrin beyaz ipliği, gecenin siyah ipliğinden sizce seçilinceye kadar yeyin, için. Son...
Bəqərə Suresi, 189. Ayet:
Sana hilaller hakkında soruyorlar. De ki: 'Onlar, insanlar açısından ve hacc mevsiminin belirlenmesi için zaman ölçüleridir.' İyilik evlere arka taraflarından gelmeniz değildir, aksine iyilik (
fen
alıklardan) sakınanın tutumudur. Evlere kapılarından girin ve Allah'tan korkun. Umulur ki kurtuluşa erersiniz. [38]...
Bəqərə Suresi, 191. Ayet:
1.
ve uktulû-hum
: ve onları öldürün
2.
haysu
: yer
3.
sekıftumû-hum
: onları buldunuz, yakaladınız,
4.
ve ahricû-hum
...
Bəqərə Suresi, 197. Ayet:
Hacc belli aylardadır. Kim bu aylarda haccı kendine farz ederse (ihrama girerse) bilsin ki, haccda kadına yaklaşmak,
fen
alık yapmak ve tartışmaya girmek yoktur. Her ne iyilik yaparsanız Allah onu bilir. Yanınıza azık alın ve bilin ki, azıkların en hayırlısı takvadır. Ey akıl sahipleri, bana karşı gelmekten sakının!...
Bəqərə Suresi, 197. Ayet:
Hac vakti, bilinen aylardır. Kim bu aylarda hacca başlarsa, artık hac sırasında ne kadına yaklaşma, ne günah işleme, ne de kavga vardır. Hayra dair ne işlerseniz Allah onu bilir. Azık hazırlayın ve bana her türlü
fen
alıktan korunarak gelin. Çünkü en hayırlı azık takvadır, ey beyni olanlar!...
Bəqərə Suresi, 205. Ayet:
O, senin huzurundan ayrılıp gittiği zaman, yer yüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesli helâk etmeye koşar. Allah fesad çıkarmaya ve
fen
alık yapmaya razı olmaz....
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ona «Allahdan kork» denildiği zaman da kendisini günah ile onur tutar, Cehennem de onun hakkından gelir, cidden ne
fen
a yataktır o...
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Hem ona: 'Allah’dan sakın!' denildiği zaman, gurûr onu günaha sevk eder; artık ona Cehennem yeter! Hâlbuki (o,) gerçekten ne
fen
â yataktır!...
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ve ona, «Allah'tan kork!» denildiği zaman kendisini günah ile izzet-i nefs yakalar. Artık ona cehennem kâfidir. Ve ne
fen
a bir yataktır....
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
O adama: "Allah’tan kork da fesat çıkarma!" denildiğinde, kendini benlik ve gurur kaplar ve bu, onu daha fazla günaha sürükler. Böylesinin hakkından cehennem gelir. Gerçekten ne
fen
a yataktır o cehennem!...
Bəqərə Suresi, 216. Ayet:
Savaş, hoşunuza gitmese de üzerinize yazıldı. Gerçi o size hoş gelmez, fakat olur ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa o, hakkınızda hayırlıdır. Olur ki, siz birşeyi seversiniz; ama o, sizin hakkınızda bir
fen
alıktır. Allah bilir, siz bilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 217. Ayet:
Sana haram aydan, onda savaşmaktan soruyorlar. De ki: 'Onda savaşmak büyük bir günahtır. İnsanları Allah'ın yolundan alıkoymak, onu inkar etmek, Mescid-i Haram'a karşı nankörlük etmek, halkını oradan çıkarmak Allah katında daha büyük bir günahtır. Bozgunculuk ise öldürmekten daha
fen
adır. Onlar eğer güç yetirebilirse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Sizden kim dininden döner ve sonra da kâfir olarak ölürse, işte onların yaptıkları işler dünyada da, ahirette de ...
Bəqərə Suresi, 219. Ayet:
(219-220) Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: «Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için fâideler vardır. Günahları ise fâidelerinden daha büyükdür.» (Yine) sana hangi şey'i nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: «İhtiyacınızdan artanı (verin)». Allah size böylece âyetlerini (pek güzel) açıklar. Olur ki dünyâ hususunda da, âhiret işinde de iyice düşünürsünüz. Bir de sana yetimleri sorarlar. De ki: «Onları yarar ve iyi bir haale getirmek hayırlıdır. Şayet kendileriyle bir arada yaşarsanız onla...
Bəqərə Suresi, 220. Ayet:
(219-220) Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: «Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için fâideler vardır. Günahları ise fâidelerinden daha büyükdür.» (Yine) sana hangi şey'i nafaka vereceklerini sorarlar. De ki: «İhtiyacınızdan artanı (verin)». Allah size böylece âyetlerini (pek güzel) açıklar. Olur ki dünyâ hususunda da, âhiret işinde de iyice düşünürsünüz. Bir de sana yetimleri sorarlar. De ki: «Onları yarar ve iyi bir haale getirmek hayırlıdır. Şayet kendileriyle bir arada yaşarsanız onla...
Bəqərə Suresi, 224. Ayet:
Allahı, yeminlerinizden dolayı, iyilik etmenize, (
fen
alıkdan) sakınmanıza, insanların arasını bulmıya engel yapmayın. Allah (her şey'i) hakkıyle işidici, kemâliyle bilicidir. ...
Bəqərə Suresi, 224. Ayet:
Yeminlerinizde; Allah'ı iyilik etmenize,
fen
alıktan sakınmanıza ve insanların arasını bulmaya engel yapmayın. Allah Semi'dir, Alim'dir....
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
Ve lâ cunâhe aleykum fîmâ arradtum bihî min hitbetin nisâi ev eknentum fî enfusikum, alimallâhu ennekum se tezkurûnehunne ve lâkin lâ tuvâıdûhunne sirran illâ en tekûlû kavlen ma’rûfâ(ma’rû
fen
), ve lâ ta’zimû ukdeten nikâhı hattâ yeblugal kitâbu eceleh(ecelehu), va’lemû ennallâhe ya’lemu mâ fî enfusikum fahzerûh(fahzerûhu), va’lemû ennallâhe gafûrun halîm(halîmun)....
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
1.
ve lâ cunâhe
: ve günah yoktur
2.
aleykum
: sizin üzerinize, size
3.
fîmâ
: hakkında
4.
arradtum
: ima ettiniz<...
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
Menzellezî yukridullâhe kardan hasenen fe yudâifehu lehû ed’â
fen
kesîrah(kesîraten), vallâhu yakbidu ve yebsut(yebsutu) ve ileyhi turceûn(turceûne)....
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
1.
men
: kim
2.
zellezî (zâ ellezî)
: o kimse ki sahip, o ki sahip, yapan
3.
yukridu
: borç verir
4.
allâhe
: Alla...
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin summe beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin
fen
zur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ summe neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
1.
ev
: veya
2.
ke ellezî
: o kimse gibi
3.
merra
: uğradı
4.
alâ karyetin
: bir karyeye, beldeye, kasaba
Bəqərə Suresi, 267. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezine
: o kimseler, onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
4.
enfikû...
Bəqərə Suresi, 267. Ayet:
Ey o bütün iman edenler! İnfakı gerek kazandıklarınızın ve gerek sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden yapın, kendinizin göz yummadan alıcısı olmadığınız
fen
asını vermiye yeltenmeyin ve Allah'ın gani, hamîd olduğunu bilin....
Bəqərə Suresi, 267. Ayet:
Ey iman edenler! İnfakı gerek kazandıklarınızın, gerek sizin için yerden çıkardıklarımızın temizlerinden yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamıyacağınız
fen
asını vermeye yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalarınıza muhtaç değildir ve hamde layık olandır....
Bəqərə Suresi, 270. Ayet:
Nafakadan (Allah yolunda) her ne harcadınızsa ve adaktan ne adadınızsa, Allah onu bilir. (Nafakayı gösteriş ve
fen
alıkla verenler ve adaklarına sâdık olmayarak nefislerine) zulmedenlerin (kendilerini azabdan kurtaracak) hiç bir yardımcıları yoktur....
Bəqərə Suresi, 272. Ayet:
(Ey Resûlüm!) Onların hidâyete ermesi sana âid değildir (senin vazî
fen
ancak tebliğdir); fakat Allah, dilediğini (hikmetine binâen kendi lütfundan) hidâyete erdirir. Hem hayır (ve hasenât)dan ne sarf ederseniz, artık kendiniz içindir. Zâten (siz) yalnız Allah’ın rızâsını arzu ederek sarf edersiniz, bu yüzden hayır (ve hasenat)dan ne sarf ederseniz, (onun ecri) size tam olarak verilir ve (âhirette) size haksızlık edilmez....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
Lil fukarâillezîne uhsirû fî sebîlillâhi lâ yestatîûne darben fîl ardı, yahsebuhumul câhilu agniyâe minet teaffuf(teaffufi), ta’rifuhum bi sîmâhum, lâ yes’elûnen nâse ilhâfâ(ilhâ
fen
), ve mâ tunfikû min hayrin fe innallâhe bihî alîm(alîmun)....
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
1.
li el fukarâi
: fakirler için, fakirlere ait, fakirlerin
2.
ellezîne
: onlar
3.
uhsirû
: hasrettiler, adadılar
4.
fî sebîlil...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Ellezîne ye’kulûner ribâ lâ yekûmûne illâ kemâ yekûmullezî yetehabbetuhuş şeytânu minel mess(messi), zâlike bi ennehum kâlû innemal bey’u mislur ribâ, ve ehallallâhul bey’a ve harramer ribâ fe men câehu mev’izatun min rabbihî
fen
tehâ fe lehu mâ selef(selefe), ve emruhû ilâllâh(ilâllâhi), ve men âde fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)....
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daî
fen
ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
1.
yâ eyyuhe
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler) îmân ettiler
4.
izâ
: ...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Lâ yukellifullâhu nefsen illâ vus’ahâ lehâ mâ kesebet ve aleyhâ mektesebet rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih(bihî), va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ
fen
surnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiç kimseye kaldırabileceğinin üstünde bir yük yüklemez. Her canın kazandığı iyilik kendi yararına, işlediği
fen
alıklar da kendi zararınadır. 'Ey Rabbimiz! Eğer unutur veya yanılırsak bundan dolayı bizi sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bizden öncekilerin üzerine yüklemiş olduğun gibi bizim üzerimize de ağır bir yük yükleme! Ey Rabbimiz! Bizi güç yetiremiyeceğimiz bir şeyle yükümlü tutma! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize rahmet et! Sen bizim mevlamızsın (yar ve yardımcımızsın) kâfirler topluluğuna...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah bir kimseye, ancak gücü yettiği kadar teklif eder. Herkesin kazandığı hayrın sevabı kendine ve yaptığı
fen
alığın zararı da yine onadır. Rabbimiz! Eğer unuttuk, yahut kasdimiz olmıyarak hata ettikse bizi (Ondan) hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin musibetler gibi, bize, ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Güç yetiremiyeceğimiz şeyi bize yükletme, bizden çıkan günahları affet, bizi bağışla, bize merhamet buyur. Sen mevlâmız, yardımcımızsın. Artık kâfirler topluluğu üzerine biz...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
ALLAH kişiye ancak kapasitesi kadar yükler. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kazandığı kötülükse kendi zararınadır. 'Rabbimiz, unutur yahut yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bize ağır sorumluluk yükleme! Rabbimiz, gücümüzün yetmeyeceği şeyleri bize yükletme! Bizi hoşgör, bizi bağışla ve bize acı! Sensin bizim mevlamız (e
fen
dimiz ve egemenimiz). İnkarcılar topluluğuna karşı bize yardım et!...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiçbir kimseyi güç yetiremeyeceği bir şekilde yükümlü tutmaz. Herkesin kazandığı iyilik kendi lehine, işlediği
fen
alık da kendi aleyhinedir. Ya Rabbenâ! Eğer unuttuk veya kasıtsız olarak yanlış yaptıysak bundan dolayı bizi sorumlu tutma! Ya Rabbenâ! Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ya Rabbenâ! Takat getiremeyeceğimiz şeylerle bizi yükümlü tutma! Affet bizi, lüt
fen
bağışla kusurlarımızı, merhamet buyur bize! Sensin Mevlâmız, yardımcımız! Kâfir topluluklara karşı Sen yardı...
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allâh, kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. "Rabbimiz, unutur, ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma! Rabbimiz, bize, bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Rabbimiz, bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme! Bizi affet, bizi bağışla, bize acı! Sen bizim mevlâmız(sâhibimiz, e
fen
dimiz)sin! kâfirler toplumuna karşı bize yardım eyle!"...
Ali-İmran Suresi, 12. Ayet:
İnkâr edenlere de ki: “Siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne
fen
a yataktır!”...
Ali-İmran Suresi, 12. Ayet:
O küfredenlere de ki: Siz mutlak yenileceksiniz ve toplanıp cehenneme sürüleceksiniz, o ise ne
fen
a döşektir....
Ali-İmran Suresi, 12. Ayet:
O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne
fen
a bir döşektir....
Ali-İmran Suresi, 12. Ayet:
Kafirlere de ki: «Yenilecek ve cehenneme sürüleceksiniz' : Orası ne
fen
a bir barınaktır....
Ali-İmran Suresi, 12. Ayet:
Kâfir olanlara de ki: «Yakında mağlup olacaksınız ve cehenneme sevkolunacaksınızdır. O ne
fen
a bir yataktır?»...
Ali-İmran Suresi, 12. Ayet:
İnkâr edenlere de ki: "Siz mağlup olacak, haşredilip toplanacak ve cehenneme sürüleceksiniz!" Orası ne
fen
a bir yataktır!...
Ali-İmran Suresi, 15. Ayet:
De ki: 'Size bundan daha hayırlı olanını bildireyim mi?
Fen
alıklardan sakınanlar için Rableri katında altından ırmaklar akan ve içerisinde sürekli kalacakları cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızası vardır. Allah, kulları görmektedir.'...
Ali-İmran Suresi, 15. Ayet:
De ki: Size bunlardan daha hayırlısını haber vereyim mi? (Allah'a karşı gelmekten sakınıp
fen
alıklara dalmaktan) korkanlar için Rabları yanında, içinde devamlı kalacakları altlarından ırmaklar akan Cennetler, tertemiz eşler ve Allah'tan da bir hoşnutluk (rıza makamı) vardır. Allah kullarını görüp bilendir....
Ali-İmran Suresi, 23. Ayet:
Tevrat’dan kendilerine bir miktar nasip verilenleri görmez misin ki, aralarında hüküm vermek için Allah’ın kitabına dâvet olunuyorlar da sonra onlardan bir zümre, o Tevrat’ın hükmüne arkasını çeviriyor. Onlar böyle hakikatlerden yüz çevirmeyi âdet edinenlerdir. (Bu âyet-i kerime, zina eden iki yahudi hakkında nâzil olmuştur: Hazreti Peygamber E
fen
dimizin hakemliğine müracaat etmişler ve Rasûlü Ekrem Aleyhisselâm Tevrat ahkâmına göre recmedilmelerine “taşlanarak öldürülmelerine” hüküm verince kız...
Ali-İmran Suresi, 30. Ayet:
O gün her kişi iyilik adına işlediği her şeyi karşısında bulacaktır. Kötülük adına ne işlediğini de! Kendisiyle bunlar arasında uzun bir mesa
fen
in bulunmasını ister. Allah size kendi zatından sakınmanızı emrediyor. Allah kullarına karşı şefkatlidir....
Ali-İmran Suresi, 30. Ayet:
Herkesin iyilik ve kötülükten ne işlemişse, onu önünde hazır bulacağı günü bir düşünün ki (o gün) kendisiyle kötülükleri arasında uzak bir mesa
fen
in bulunmasını ister. Allah sizi kendisinden korkmanızla uyarır. Allah kullarına pek merhametli ve şefkatlidir....
Ali-İmran Suresi, 35. Ayet:
Hani bir vakit İmran’ın hanımı şöyle demişti: "Ya Rabbî, karnımda taşıdığım çocuğumu sana adadım, her türlü bağdan âzade olarak senin yoluna hizmet edecektir. Adağımı lüt
fen
kabul buyur. Şüphesiz (duaları işiten, niyetleri bilen) semî ve alîm yalnız Sen’sin!"...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, e
fen
di, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, e
fen
di, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mabette Rabbine yöneliş hâlindeyken, melâike Ona nida etti: "Allâh'tan sana Bi-kelimeyi (İsa - özel kuvvelerin açığa çıktığı Allâh kelimesini) tasdik edici, seyyid (kuvvelerinin e
fen
disi), hasur (nefsaniyetini kontrol eden) sâlihlerden bir Nebi olarak (varlığındaki Hakk'ı yaşayan) Yahya'yı müjdeler. "...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Onun mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, 'Allah sana, Allah katından olan Kelime'yi [6] doğrulayıcı, e
fen
di, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdelemektedir' diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, e
fen
di, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, Zekeriyya (Aleyhisselâm) mihrab’da namaz kılmağa durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi; “- Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah’dan gelen bir kelimeyi (Hz. Îsa’yı) tasdik edecek, kavminin e
fen
disi olacak, nefsine hâkim bulunacak ve sâlihlerden bir peygamber olacaktır.”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mabedde namaz kilarken melekler ona seslendiler: «Allah sana Allah'in emriyle (vucud bulan Isa'yi) tasdik eden, e
fen
di, iffetli, iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yi mujdeler"....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mabedde namaz kılarken melekler ona seslendiler: 'Allah sana Allah'ın emriyle (vücud bulan İsa'yı) tasdik eden, e
fen
di, iffetli, iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler'....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, e
fen
di, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken melâikeler kendisine nida ettiler, o kalkmış mihrabda namaz kılıyordu: Haberin olsun Allah sana Yahyayı müjdeliyor: Allahdan bir kelimeyi tasdik edecek, hem bir e
fen
di, hem gayet zahid, ve bir Peygamber, salihînden....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O kalkmış mihrabda namaz kılarken melekler kendisine şöyle seslendiler: «Haberin olsun, Allah sana, Allah'tan gelen bir kelimeyi doğrulayacak, e
fen
di, son derece nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: «Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, e
fen
di, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.» diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Zekeriyya, mabette namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler; Allah sana Yahya'yı müjdeliyor. O, Allah'ın dolaysız kelimesini doğrulayan, e
fen
di, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi : "Tanrı, sana Yahya'yı müjdeler. O, Tanrı'dan olan bir kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan e
fen
di, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir"....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda durub namaz kılarken melekler ona (şöyle) nida ettir «Gerçek, Allah sana kendisinden bir kelimeyi tasdıyk edici, bir e
fen
di, nefsine haakim ve saalihlerden bir peygamber olmak üzere Yahyâyi müjdeler». ...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken o, ma'bedde namaz kılarken ayakta olduğu bir sırada, melekler ona şöyle nidâ ettiler: 'Doğrusu Allah, sana Allah’dan bir kelime (olan Îsâ’)yı tasdîk edici, bir e
fen
di, bir iffet sâhibi ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeliyor!'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendiler: Allah sana, kendisinden bir kelimeyi tasdik edici bir e
fen
di, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyâ mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı bir çocuk müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir Kelime'yi (İsâ'yı) tasdik edici, e
fen
di, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olacak. ”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mihrapta namaz kılmakta iken, melekler O’na, Allah’ın kendisine Yahya’yı, Allah’tan gelen bir kelimeyi tasdik eden, e
fen
di, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak müjdelediğini söylediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta namaz kılmakta iken melekler kendisine seslenip: "Allah sana, Allah’tan bir kelimeyi tasdik edecek, hem e
fen
di, hem gayet zahid, hem peygamber olacak olan Yahya’yı müjdeler." dediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyyâ, mabedde durmuş namaz kılarken, melekler ona: "Allâh sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, e
fen
di, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler," diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılmakta iken, melekler ona seslendi: «Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan kelimeyi (İsa'yı) doğrulayan, e
fen
di, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mihrapta namaz kılmaktayken melekler ona 'Allah seni Yahya ile müjdeliyor,' diye seslendiler. 'O Allah'tan bir kelimeyi tasdik edici, kavminin e
fen
disi, nefsine hâkim, salihler zümresinden bir peygamber olacak.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir e
fen
di; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."...
Ali-İmran Suresi, 54. Ayet:
Yahudiler, (Îsâ’yı öldürmek için) hileye saptılar. Allah’da (Îsa’yı göğe kaldırıp kendilerinden, Îsa’ya benziyen birini hilekârlarına öldürtmekle onlara) hile yaptı, ceza verdi. Allah
fen
alığa karşı ceza verenlerin en kuvvetlisidir....
Ali-İmran Suresi, 67. Ayet:
Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanî
fen
muslimâ(muslimen), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne). ...
Ali-İmran Suresi, 67. Ayet:
1.
mâ kâne
: olmadı
2.
ibrâhîmu
: Hz. İbrâhîm
3.
yahûdiyyen
: yahudi
4.
ve lâ nasrâniyyen
: ve hristiyan olmadı
Ali-İmran Suresi, 76. Ayet:
Aksine, kim ahdine tam olarak uyar ve
fen
alıktan sakınırsa şüphesiz Allah
fen
alıktan sakınanları sever....
Ali-İmran Suresi, 95. Ayet:
Kul sadakallâhu fettebiû millete ibrâhîme hanîfâ(hanî
fen
), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne). ...
Ali-İmran Suresi, 95. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
sadaka allâhu
: Allah doğruyu söyledi
3.
fe ittebiû
: öyle ise tâbî olun
4.
millete ibrâhîme
Ali-İmran Suresi, 102. Ayet:
Ey imân edenler! Allah'tan gerektiği gibi korkup (
fen
alıklardan, inkâra sapmaktan) sakının ve siz ancak Müslüman olarak can verin....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden, iyiye cagiran, dogrulugu emreden ve
fen
aliktan meneden bir cemaat olsun. Iste basariya erisenler yalniz onlardir....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden, iyiye çağıran, doğruluğu emreden ve
fen
alıktan meneden bir cemaat olsun. İşte başarıya erişenler yalnız onlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
(Ey Muhammed Aleyhisselâm ümmeti) Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; İyiliği emreder,
fen
alıktan alıkorsunuz ve Allah’a imanınızda devam edersiniz. Eğer kitaplılar (Hristiyan ve Yahudî’ler) da imana gelseydi, muhakkak haklarında hayırlı olurdu; içlerinden iman edenler varsa da, ekserisi gerçek dinden çıkmış fâsıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar icin ortaya cikarilan, dogrulugu emreden,
fen
aliktan alikoyan, Allah'a inanan hayirli bir ummetsiniz. Kitap ehli inanmis olsalardi, kendileri icin daha hayirli olurdu; iclerinde inananlar olmakla beraber, cogu yoldan cikmistir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden,
fen
alıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır....
Ali-İmran Suresi, 115. Ayet:
Hayırdan yana ne yaparlarsa, karşılıksız bırakılmıyacaklardır. Allah, saygı ile kendisinden korkup
fen
alıklardan sakınanları bilendir....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler! Sizden olmayanlardan hiçbir sırdaş edinmeyin. Onlar size
fen
alık etmekten asla geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların kinleri konuşmalarından apaçık ortaya çıkmıştır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz size âyetleri açıkladık....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size
fen
alık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman nimetine kavuşanlar, kendi dışınızdakilerden müsteşar, danışman, sırlarınıza vâkıf olacak çalışma arkadaşı edinmeyin. Onlar, size
fen
alık etmekten, ortalık bulandırmaktan, bozgunculuk etmekten geri kalmazlar. Hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri düşmanlıkları ise, daha fazladır. Aklınızı kullanırsanız eğer, size karşı azılı düşman olduklarının delillerini açıkladığımızı anlayacaksınız....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey müminler! Din kardeşlerinizden başkasını (kâfir ve münafıkları) dost edinmeyin: Onlar size
fen
alık yapmakta, fesad çıkarmakta kusur etmezler ve sıkıntaya girmenizi arzu ederler. Onların size karşı olan kin ve düşmanlıkları ağızlarından meydana dökülmüştür. Kalblerinde gizledikleri düşmanlık ise daha büyüktür. Onların düşmanlıklarına dâir âyetleri açıkladık, eğer düşünür ve anlarsanız......
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size
fen
alık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten, kin ve düşmanlıkları ağızlarından (dökülen sözlerinden) belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları (düşmanlıkları) ise daha büyüktür. Eğer düşünüp anlıyorsanız, âyetlerimizi size açıklamış bulunuyoruz....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size
fen
alık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Ey iman edenler! Sizden olmayan kimseleri sakın sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size
fen
alık etmekten aslâ geri kalmazlar. Size sıkıntı verecek şeyleri isteyip dururlar. Öfkeleri ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinin gizledikleri ise daha büyüktür. Eğer düşünürseniz, âyetleri size açıklamış bulunuyoruz....
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir iyilik gelse, onlarin
fen
asina gider; basiniza bir kotuluk gelse buna sevinirler. Sabreder ve sakinirsaniz, onlarin hilesi size hicbir zarar vermez. Allah islediklerinin hepsini ilmiyle kusatmistir. *...
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir iyilik gelse, onların
fen
asına gider; başınıza bir kötülük gelse buna sevinirler. Sabreder ve sakınırsanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Allah işlediklerinin hepsini ilmiyle kuşatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir iyilik dokunursa
fen
alarına gider, başınıza bir musıbet gelirse onunla ferahlanırlar, ve eğer siz sabırlı olur ve iyi korunursanız onların hıyleleri size hiç bir zarar vermez, çünkü Allah onları kendi amellerile kuşatmıştır...
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir iyilik dokunursa,
fen
alarına gider, başınıza bir musibet gelirse onunla ferahlanırlar. Eğer sabırlı olur ve iyi korunursanız, onların hileleri size zarar vermez. Çünkü Allah, onları kendi yaptıkları ile kuşatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir iyilik dokunsa
fen
alarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Eğer size bir iyilik dokunursa onları tasaya düşürür. Şayet size bir
fen
alık gelirse onunla sevinirler. Eğer göğüs gerer, sakınırsanız onların hıylekârlıkları size hiç bir şeyle zarar veremez. Şübhe yok ki Allah, ne yaparlarsa hepsini (ilmiyle) çepçevre kuşatıcıdır. ...
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir nîmet isabet ederse onları mahzun eder. Size bir
fen
alık dokunursa onunla sevinirler. Eğer sabreder ve ittikada bulunursanız onların hileleri size hiç bir şey ile zarar vermez....
Ali-İmran Suresi, 120. Ayet:
Size bir ferahlığın, bir nimetin ulaşması onları üzer. Bir
fen
alığın gelmesine ise, âdeta bayılırlar. Şayet siz sabreder ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, onların tuzakları size hiçbir zarar veremez. Çünkü Allah, elbette onların yaptıklarını (ilmiyle, kudretiyle) kuşatmıştır....
Ali-İmran Suresi, 127. Ayet:
Li yaktaa tara
fen
minellezîne keferû ev yekbitehum fe yenkalibû hâibîn(hâibîne). ...
Ali-İmran Suresi, 127. Ayet:
1.
li yaktaa
: kesmek için, helak etmek için
2.
tara
fen
: bir tarafı, bir kısmı
3.
min
: ...'den
4.
ellezîne keferû
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ te’kulur ribâ ad’â
fen
mudâafeh(mudâafeten), vettekûllâhe leallekum tuflihûn(tuflihûne). ...
Ali-İmran Suresi, 130. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: îmân edenler, âmenû olanlar
3.
lâ te'kulu
: yemeyin
4.
er ribâ
: ribâ, faiz<...
Ali-İmran Suresi, 135. Ayet:
Onlar bir
fen
alık yaptıklarında yahut kendi kendilerine haksızlık ettiklerinde Allah'ı anar ve günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka kim bağışlar? Onlar işlediklerinde bile bile ısrar etmezler....
Ali-İmran Suresi, 135. Ayet:
Onlar
fen
a bir sey yaptiklarinda veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'i anarlar, gunahlarinin bagislanmasini dilerler. Gunahlari Allah'tan baska bagislayan kim vardir? Onlar, yaptiklarinda bile bile direnmezler....
Ali-İmran Suresi, 135. Ayet:
Onlar
fen
a bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar, günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları Allah'tan başka bağışlayan kim vardır? Onlar, yaptıklarında bile bile direnmezler....
Ali-İmran Suresi, 135. Ayet:
Onlar ki;
fen
a bir şey yaptıklarında veya kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı anarlar. Hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Günahları, Allah'tan başka kim bağışlar? Hem onlar yaptıklarında bile bile ısrar da etmezler....
Ali-İmran Suresi, 137. Ayet:
Kad halet min kablikum sunenun, fe sîrû fîl ardı
fen
zurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne)....
Ali-İmran Suresi, 138. Ayet:
Bu (Kuran) insanlar için bir beyandır, (
fen
âlıkdan) sakınanlar için de bir hidâyet bir öğüddür. ...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Ve mâ kâne kavlehum illâ en kâlû rabbenagfir lenâ zunûbenâ ve isrâ
fen
â fî emrinâ ve sebbit akdâmenâ vensurnâ alel kavmil kâfirîn(kâfirîne). ...
Ali-İmran Suresi, 151. Ayet:
Biz kâfirlerin kalplerine korku salacağız. Çünkü onlar kendilerine hiçbir güç verilmemiş olan nesneleri Allah 'a ortak koşmuşlardır. Onların gidecekleri yer Cehennem'dir. Zalimlerin varacağı yer ne
fen
adır!...
Ali-İmran Suresi, 151. Ayet:
Hakkında Cenâb-ı Allah'ın hiçbir hüccet indirmemiş olduğu şeyleri O'na ortak tanıdıklarından dolayı kâfirlerin kalblerine yakında korku düşüreceğiz. Onların gidecekleri yer cehennemdir. O zalimlerin duracakları yer ne kadar
fen
adır....
Ali-İmran Suresi, 162. Ayet:
Ya o vakit Allahın rıdvanı peşinde giden kimse Allahın hışmına uğrayan ve yatağı Cehennem olan kimseye benzer mi? o ne
fen
a meaddır...
Ali-İmran Suresi, 162. Ayet:
Ya Allah Teâlâ'nın rızasına tâbi olan kimse, Allah Teâlâ'dan müthiş bir gazapla dönen ve durağı cehennem bulunan kimseye benzer mi? Ne
fen
a bir dönüş yeri!...
Ali-İmran Suresi, 164. Ayet:
Allah müminler üzerinde bol bol ihsanda bulundu. Çünkü onlara, kendi cinslerinden bir peygamber gönderdi ki, kendilerine Allah’ın âyetlerini okuyor, onları
fen
a huy ve inançlardan temizliyor, onlara Kur’ân ve sünneti öğretiyor. Halbuki bundan önce açık bir sapıklık içinde idiler....
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
Yaralandıktan sonra yine Allah’ın ve Peygamber’in çağrısına koşanlar ve hele onlardan iyilik edip
fen
alıktan sakınanlar için çok büyük bir mükâfat vardır....
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
Hele yara aldıktan sonra Allah'ın ve peygamberin emrine uyanların. Müminler içinden özellikle iyilik yapıp
fen
alıktan sakınanlara pek büyük bir mükafat vardır....
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
Kendilerine yara isaabet etdikden sonra yine Allanın ve Peygamberin dâ'vetine icabet edenler, (hele) içlerinden iyilik yapanlar ve (
fen
âlıkdan) sakınanlar için pek büyük mükâfat vardır. ...
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Fen
kalebû bi ni’metin minallâhi ve fadlin lem yemseshum sûun, vettebeû rıdvânallâh(rıdvânallâhi), vallâhu zû fadlin azîm(azîmin). ...
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir
fen
alık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bunun üzerine, kendilerine hiçbir
fen
alık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiç bir keder dokunmaksızın Allah’dan bir nimet ve kazançla Bedir’den döndüler. Böylece Allah’ın rızasına uymuş bulundular. Allah çok büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir. (Uhud savaşından dönüşte Ebû Süfyan, daha önce yapılan Bedir savaşının intikamını almak maksadıyla Hz. Peygamber Aleyhisselâm E
fen
dimize şöyle demişti: “- Bedir savaşının yıl dönümünde yine aynı yerde buluşalım ve savaşalım.” Peygamber E
fen
dimiz; “İnşallah”, buyurmuştu. O gün gelince, Ebû Süfyan ordusu ile s...
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bu yuzden kendilerine bir
fen
alik dokunmadan, Allah'tan nimet ve bollukla geri donduler; Allah'in rizasina uydular. Allah buyuk, bol nimet sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bu yüzden kendilerine bir
fen
alık dokunmadan, Allah'tan nimet ve bollukla geri döndüler; Allah'ın rızasına uydular. Allah büyük, bol nimet sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bunun üzerine, kendilerine hiçbir
fen
alık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bunun üzerine kendilerine hiç bir
fen
alık dokunmadan Allahdan ni'met (afiyet ve selâmet) ve fazl (-u ticâret) ile geri geldiler. (Bu suretle) Allanın rızaasına da uymuş bulundular. Allah, çok büyük lutf-ü inayet saahibidir. ...
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiçbir
fen
alık dokunmamaksızın Allah Teâlâ'nın bir nîmetiyle ve bir fazlı ile geri döndüler ve Allah-ü Azîmüşşan'ın rızasına tâbi oldular. Allah Teâlâ ise azîm bir fazl sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiçbir
fen
alık dokunmadan, Allah'ın nimet ve keremiyle geri döndüler. Böylece Allah'ın rızâsına uymuş oldular. Allah büyük kerem sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiç bir
fen
alık dokunmadan, Allah’tan bir âfiyet, selâmet ve lütuf ile geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah çok büyük lütuf ve inâyet sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek
fen
adır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah'ın, kereminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek
fen
adır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 188. Ayet:
O ettikleri
fen
alıklara sevinen ve yapmadıkları şeyde (hakka bağlanmamak hususunda) övünmeyi seven kimseleri de sakın azâbdan kurtulmuş bir yerde sanma, onlar için çok acıklı bir azap vardır....
Ali-İmran Suresi, 193. Ayet:
Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve tevef
fen
â meal ebrâr(ebrâri). ...
Ali-İmran Suresi, 197. Ayet:
Az bir zevk, sonra varacakları Cehennem, ne
fen
a döşek...
Ali-İmran Suresi, 197. Ayet:
Azıcık bir metadır, sonra onların varıp sığınacakları yer cehennemdir ve o ne
fen
a bir yatak!...
Ali-İmran Suresi, 197. Ayet:
Pek kısa bir zevk ve eğlenme! Sonra varacakları yer ise cehennem! Orası ne
fen
a bir yataktır!...
Nisa Suresi, 3. Ayet:
Ve in hıftum ellâ tuksitû fîl yetâmâ
fen
kihû mâ tâbe lekum minen nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâa, fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum. Zâlike ednâ ellâ teûlû....
Nisa Suresi, 4. Ayet:
ve aldığınız kadınlara mihirlerini e
fen
dicesine verin, şayed ondan birazını kendileri gönül hoşluğile bağışlarlarsa onu da içinize sine sine yeyin...
Nisa Suresi, 4. Ayet:
Kadınlara mehirlerini e
fen
dicesine verin, şayet onun bir kısmını gönüllü olarak bağışlarlarsa, onu da içinize sine sine yiyin....
Nisa Suresi, 5. Ayet:
Ve lâ tu’tûs sufehâe emvâlekumulletî cealallâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rû
fen
)....
Nisa Suresi, 5. Ayet:
1.
ve lâ tu'tû
: ve vermeyin
2.
es sufehâe
: sefihler, aklı ermeyenler, mallarının değerini bilmeyenler
3.
emvâle-kum(u)
: sizin mallarınızı
4.
Nisa Suresi, 6. Ayet:
Vebtelûl yetâmâ hattâ izâ belagûn nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum, ve lâ te’kulûhâ isrâ
fen
ve bidâren en yekberû. Ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bil ma’rûf(ma’rûfi). Fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim. Ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben)....
Nisa Suresi, 6. Ayet:
1.
ve ibtelû
: ve deneyin, imtihan edin
2.
el yetâmâ
: yetimleri
3.
hattâ
: ... oluncaya kadar
4.
izâ belagû
: eri...
Nisa Suresi, 8. Ayet:
Ve izâ hadaral kısmete ulûl kurbâ vel yetâmâ vel mesâkînu ferzukûhum minhu ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rû
fen
). ...
Nisa Suresi, 8. Ayet:
1.
ve izâ
: ve ... olduğu zaman
2.
hadara
: hazır oldu, orada bulundu
3.
el kısmete
: paylaştırma, taksim
4.
ulû
:...
Nisa Suresi, 9. Ayet:
Velyahşellezîne lev terakû min halfihim zurriyeten dıâ
fen
hâfû aleyhim, felyettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâ(sedîdan)....
Nisa Suresi, 9. Ayet:
1.
velyahşa (ve li yahşa)
: ve sakınsınlar, korksunlar, çekinsinler
2.
ellezîne
: onlar, ... olanlar
3.
lev terakû
: eğer bırakmış olsalardı
4.
Nisa Suresi, 22. Ayet:
1.
ve lâ tenkihû
: ve siz nikâhlamayın
2.
mâ
: şey, olan
3.
nekaha
: nikâhladı
4.
âbâu-kum
: sizin babalarınız
Nisa Suresi, 22. Ayet:
Bir de babalarınızın nikâhladığı kadınları kendinize nikâhlamayın. Cahiliyyet devrinde geçen afvedilmiş geçmiştir. Şüphe yok ki o, pek çirkindi; Allah’ın buğzuna sebepti, o ne
fen
a bir âdet idi!......
Nisa Suresi, 22. Ayet:
Bir de babalarınızın nikâhı geçmiş kadınları nikâhlamayın, geçen geçti, şüphe yok ki o pek çirkindi, iğrenç idi, o ne
fen
a âdetti...
Nisa Suresi, 22. Ayet:
Cahiliye devrinde geçenler müstesna, babalarınızın nikahladığı kadınlarla evlenmeyiniz. Şüphe yok ki o, pek çirkindi, iğrenç idi, o ne
fen
a bir âdetti....
Nisa Suresi, 22. Ayet:
Babalarınızın nikahladığı kadınları nikahlamayın. Geçmişte olanlar artık geçmiştir. Çünkü o, çok çirkin ve iğrenç bir şeydi. Ve o,
fen
a adetti....
Nisa Suresi, 22. Ayet:
Ve babalarınızın nikahlamış olduğu kadınlar ile evlenmeyiniz. Ancak geçen geçmiştir. Şüphe yok ki, o pek çirkindi ve menfurdu ve ne
fen
a bir yoldu....
Nisa Suresi, 25. Ayet:
Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıhal muhsanâtil mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumul mu’minât(mu’minâti). Vallâhu a’lemu bi îmânikum. Ba’dukum min ba’d(ba’dın),
fen
kihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne bil ma’rûfi muhsanâtin gayra musâfihâtin ve lâ muttehızâti ahdân(ahdânin), fe izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ alâl muhsanâti minel azâb(azâbi). Zâlike li men haşiyel anete minkum. Ve en tasbirû hayrun lekum. Vallâhu gafûrun rahîm...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
1.
ve men
: ve kim, kimin
2.
lem yestetı'
: gücü yetmez
3.
min-kum
: sizden, içinizden
4.
tavlen
: güç, bolluk, ze...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
Sizden her kim, hür olan mümin kadınları nikâh edecek bir zenginliğe kudreti olmazsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden e
fen
dilerinin rızası ile nikâhlamak var. Allah, imanınızı çok iyi bilendir. Hep birbirinizdensiniz (hür ve köle bir nefisten çoğalmıştır). Onun için fuhuşta bulunmıyarak, gizli dost da edinmiyerek namuslu yaşadıkları halde, o cariyeleri sahiblerinin izniyle nikâh ediniz ve mehirlerini güzellikle kendilerine veriniz. Eğer onlar, evlendikten sonra bir fuhuş yapa...
Nisa Suresi, 25. Ayet:
Sizden her kim hür mümin kadınları nikah edecek bir zenginliğe gücü yetmiyorsa, ona da ellerinizin altındaki mümin cariyelerinizden e
fen
dilerinin rızası ile nikahlamak var. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Siz birbirinizdensiniz. O halde sahiplerinin izni ile ve mehirlerini örfe göre vermek suretiyle cariyelerden iffetli olan, zina etmeyen, dost da edinmeyenlerle evlenin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, o vakit hür kadınlar hakkında gerekli bulunan cezanın yarısı kendilerine lazım g...
Nisa Suresi, 28. Ayet:
Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulikal insânu daîfâ(daî
fen
)....
Nisa Suresi, 28. Ayet:
1.
yurîdu
: diler, ister
2.
allâhu
: Allah
3.
en yuhaffife
: hafifletmek
4.
an-kum
: sizden
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hâkimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (kadınlarına) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, (Allah’a) itaatkârdırlar ve Allah kendilerini koruduğu cihetle, kocalarının gıyabında ırz ve mallarını muhafaza ederler.
Fen
alık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin. Sonra uslanmazlarsa, kendilerini yataklarda yalnız bırakın. Yine dinlemezlerse...
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Erkekler, kadın üzerine idareci ve hakimdirler. Çünkü Allah birini (cihad, imamet, miras gibi işlerde) diğerinden üstün yaratmıştır. Bir de erkekler mallarından (aile fertlerine) harcamaktadırlar. İyi kadınlar, itaatkar olanlar ve Allah'ın korunmasını emrettiği şeyleri kocalarının bulunmadığı zamanlarda da koruyanlardır.
Fen
alık ve geçimsizliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince: Önce kendilerine öğüt verin, yataklarından ayrılın. Bunlar da fayda vermezse dövün. Eğer size itaat ederlerse kendi...
Nisa Suresi, 38. Ayet:
Allah’a ve ahiret gününe iman etmedikleri halde mallarını, insanlara gösteriş için harcayanları da Allah semez. Kim de, kendine (dünyada) şeytan arkadaş olursa, artık (ahirette) ne
fen
a bir arkadaştır!......
Nisa Suresi, 38. Ayet:
Mallarini insanlara gosteris icin sarfedip, Allah'a ve ahiret gunune inanmayanlari da allah sevmez. seytanin arkadas oldugu kimsenin ne
fen
a arkadasi vardir!...
Nisa Suresi, 38. Ayet:
Mallarını insanlara gösteriş için sarfedip, Allah'a ve ahiret gününe inanmayanları da Allah sevmez. Şeytanın arkadaş olduğu kimsenin ne
fen
a arkadaşı vardır!...
Nisa Suresi, 38. Ayet:
Onlar ki Allaha ve Âhıret gününe inanmazlar da mallarını nasa gösteriş için sarfederler, her kim de kendine şeytan arkadaş olursa artık o ne
fen
a arkadaştır...
Nisa Suresi, 38. Ayet:
Ve o kimseler ki, mallarını nâsa gösteriş için sarfederler ve Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân etmezler. (Allah Teâlâ onları da sevmez). Ve her kime ki şeytan arkadaş olursa artık o ne
fen
a bir arkadaştır....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Önce elleriyle (ihtiyârlariyle) yapdıkları (
fen
alıklar) yüzünden onlara bir belâ çatdığı zaman (halleri) nice olur? (Onlar böyle bir felâkete uğradıkdan) sonra «Biz iyilikden ve ara bulmakdan başka bir şey arzu etmedik» diye, Allaha andederek, sana geleceklerdir. ...
Nisa Suresi, 71. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû huzû hızrakum
fen
firû subâtin evinfirû cemîâ(cemîan)....
Nisa Suresi, 76. Ayet:
Ellezîne âmenû yukâtilûne fî sebîlillâh(sebîlillâhi), vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîlit tâgûti fe kâtilû evliyâeş şeytân(şeytâni), inne keydeş şeytâni kâne daîfâ(daî
fen
)....
Nisa Suresi, 76. Ayet:
1.
ellezîne
: onlar, ... olanlar
2.
âmenû
: amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
3.
yukâtilûne
: savaşırlar
4.
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: 'Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin' denenleri görmedin mi? Onlara savaş farz kılındığında, içlerinden bir grup Allah'tan korkar gibi hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar ve: 'Ey Rabb'imiz! Bizim üzerimize savaşı niçin farz kıldın? Yakın bir zamana kadar bize mühlet verseydin olmaz mıydı?' dediler. De ki: 'Dünyanın geçimliği azdır. Ahiret ise
fen
alıklardan sakınanlar için daha hayırlıdır ve bir kıl kadar dahi haksızlığa uğratılmazsınız.'...
Nisa Suresi, 78. Ayet:
«Nerede olursanız olun velev tahkim edilmiş yüksek kafalarda bulunun, ölüm size çatıb yetişir». Eğer onlara bir iyilik dokunursa: «Bu, Allah katındandır» derler. Şayet onlara bir
fen
alık dokunursa. «Bu, senin katından (senin yüzünden) dir» derler. De ki: «Hepsi Allah tarafındandır». Böyle iken onlara, o kavme ne oluyor ki (kendilerine söylenen) hiç bir sözü anlamıya yanaşmıyorlar? ...
Nisa Suresi, 78. Ayet:
"Nerede bulunursanız bulunun: Sağlam, yüksek kulelerde, (hatta eflâke ser çeken) gökteki yıldız burçlarında bile olsanız, ölüm mutlaka size yetişir."Onlara bir iyilik ulaşınca "Bu, Allah’tandır" derler. Bir
fen
alık gelince "Bu, senin yüzündendir" derler. De ki: "Hepsi de Allah tarafındandır." Fakat bu adamlara ne oluyor da, söz anlamaya bir türlü yanaşmıyorlar?...
Nisa Suresi, 79. Ayet:
Sana gelen her iyilik Allah’ın lütfudur; ve sana gelen her
fen
alık da kendinden (yaptığının cezası) dır. Biz seni insanlara bir Peygamber olarak gönderdik. Buna şahid ise, Allah yeter....
Nisa Suresi, 79. Ayet:
Sana gelen her iyilik Allahdandır. Sâna gelen her
fen
alık da kendindendir. Seni (Habîbim) insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) hakkıyle şâhid olarak da Allah yeter. ...
Nisa Suresi, 79. Ayet:
Sana gelen her iyilik, Allah'tandır. Sana gelen her
fen
alık da kendindendir. Seni insanlara elçi olarak gönderdik. Buna şahid olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 79. Ayet:
Ey insan! Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her
fen
alık ise nefsindendir. Ey Resulüm! Seni bütün insanlara elçi gönderdik. Allah’ın buna şahit olması yeter de artar!...
Nisa Suresi, 82. Ayet:
E fe lâ yetedebberûnel kur’ân(kur’âne).Ve lev kâne min indi gayrillâhi le vecedû fîhihtilâ
fen
kesîrâ(kesîran)....
Nisa Suresi, 82. Ayet:
1.
e fe
: hâlâ ... mı?
2.
lâ yetedebberûne
: tedebbür etmezler, tetkik edip düşünmezler, incelemezler
3.
el kur'âne
: Kur'ân
4.
Nisa Suresi, 97. Ayet:
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki onlar
2.
teveffâ-hum
: onları vefat ettirir, öldürür
3.
el melâiketu
: melekler
4.
zâlimî
Nisa Suresi, 97. Ayet:
O kimseler ki nefislerine zulmetmekdelerken melekler canlarını aldılar, «ne işde idiniz» dediler, «biz dediler: Bu arzda zebun idik», «ya, dediler: Allahın arzı geniş değil mi idi oraya hicret etsenizdi ya?» İşte bunların me'vaları Cehennemdir, ona gidiş de ne
fen
a şeydir...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
Muhakkak o kimseler ki, nefislerine zulmeder oldukları halde canlarını melekler alacaklardır, «Ne işte idiniz?» diyeceklerdir. «Biz yeryüzünde zayıf sayılır kimseler idik,» derler. Melekler de, «Allah'ın yeryüzü geniş değil mi idi ki, orada muhâceret edeydiniz» deyiverirler. İşte onların varacakları yer cehennemdir. Ne
fen
a uğranacak yer?...
Nisa Suresi, 97. Ayet:
İman edip de hicret etmeyerek kendi öz nefislerine zulmeder vaziyette olanların canlarını alırken melekler onlara diyorlardı ki: "Ne işte idiniz?" Onlar da: "Biz bu ülkede, dinin emirlerini uygulayamayan, baskı altında yaşayan kimselerdik" deyince, melekler bu sefer şöyle dediler: "Peki Allah’ın dünyası geniş değil miydi? Siz de orada hicret etseydiniz ya?" İşte onların durağı cehennemdir. Ne
fen
a bir dönüş yeridir orası!...
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfirlerin size bir
fen
alık yapmasından korkarsanız (farz namazları iki rekât, yahut imâ ile kılıp) dört rekâtlı namazdan kısmanızda üzerinize bir günah yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yolculuk ettiginizde, kafirlerin size bir
fen
alik yapmasindan korkarsaniz, namazi kisaltmanizda size bir sorumluluk yoktur. Zira kafirler, size apacik dusmandirlar....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yolculuk ettiğinizde, kafirlerin size bir
fen
alık yapmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir sorumluluk yoktur. Zira kafirler, size apaçık düşmandırlar....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Sefer ettiğiniz vakıt o küfredenlerin size bir
fen
alık yapmalarından korkuyorsanız nemazdan kısmanız artık size bir günah olmaz muhakkak ki kâfirler size açık bir düşman bulunuyorlar...
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yolculuk ettiğinizde o küfredenlerin size bir
fen
alık yapmalarından korkuyorsanız, namazı kısaltmanızda size bir günah olmaz. Gerçekten kafirler sizin açık düşmanlarınızdır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yer yüzünde sefere çıkdığınız zaman, eğer kâfirlerin size
fen
alık yapacağından endîşe ederseniz, namazdan kısaltmanızda üzerinize bir vebal yokdur. Şübhesiz ki kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. ...
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde (sefere) koyulduğunuz zaman; kafirlerin size bir
fen
alık yapmasından korkarsanız; namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Şüphe yok ki kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Ve yeryüzünde sefer ettiğiniz zaman kâfir olanların size
fen
alık edeceklerinden korkarsanız namazdan kısaltmanız sizin için bir günah değildir. Şüphe yok ki, kâfirler sizin için apaçık bir düşman bulunmaktadırlar....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kafirlerin size bir
fen
alık yapmasından korkarsanız namazları kısaltmanızda size bir günah yoktur. Kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır....
Nisa Suresi, 101. Ayet:
Sefer esnasında kâfirlerin size bir
fen
alık yapmalarından endişe ederseniz namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Gerçekten kâfirler sizin besbelli olan düşmanlarınızdır....
Nisa Suresi, 110. Ayet:
Kim bir
fen
alık işler yahut kendine zulüm eder de sonra Allah'tan kendisini bağışlamasını dilerse Allah'ı çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olarak bulur....
Nisa Suresi, 110. Ayet:
Kim bir
fen
âlık yapar yahut nefsine zulmeder de Allah’dan mağfiret dilerse, Allah’ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur....
Nisa Suresi, 115. Ayet:
Her kim de kendisine hak tebeyyün ettikten sonra peygambere muhalefette bulunur ve mü'minler yolunun gayrısına giderse biz onu gittiğine bırakırız ve kendisine Cehennemi boylatırız ki o ne
fen
a gidişdir...
Nisa Suresi, 115. Ayet:
Her kim de kendisine doğru yol zahir olduktan sonra Peygamber'e muhalefet eder ve mü'minlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu o takip ettiği yola sevkederiz ve onu cehenneme daldırırız. Ve ona ne
fen
a bir gidilecek yer....
Nisa Suresi, 115. Ayet:
Her kim de, hidâyet yolu kendisine iyice belli olduktan sonra, Resulullaha muhalefet eder ve müminlerin yolundan başka bir yola tâbi olursa, Biz onu döndüğü yolda bırakırız. Fakat âhirette kendisini cehenneme koyarız. Orası ne
fen
a bir varış yeridir!...
Nisa Suresi, 123. Ayet:
Bu, sizin kuruntulariniza ve Kitap ehlinin kuruntularina gore degildir. Kim
fen
alik yaparsa cezasini gorur, kendisine Allah'tan baska ne dost ve ne de yardimci bulur....
Nisa Suresi, 123. Ayet:
Bu, sizin kuruntularınıza ve Kitap ehlinin kuruntularına göre değildir. Kim
fen
alık yaparsa cezasını görür, kendisine Allah'tan başka ne dost ve ne de yardımcı bulur....
Nisa Suresi, 125. Ayet:
Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanî
fen
). Vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen)....
Nisa Suresi, 125. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
ahsenu
: ahsen, en güzel, daha güzel
3.
dînen
: dîn bakımından, dînen
4.
mimmen (min men)
: ...
Nisa Suresi, 148. Ayet:
1.
lâ yuhibbu
: sevmez
2.
allâhu
: Allah
3.
el cehra
: açıkça, açık olarak
4.
bi es sûi
: kötüyü,
fen
ayı
...
Nisa Suresi, 148. Ayet:
Allah
fen
a sözün açıkça söylenmesini sevmez, kendisine zulüm yapılan kişinin (söylemesi) hariç. Ve Allah en iyi işitendir, en iyi bilendir....
Nisa Suresi, 148. Ayet:
Allah
fen
a sözün açıklanıp söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayanlar müstesnadır (o, zâlime söyliyebilir). Allah her şeyi işitici, her şeyi bilicidir....
Nisa Suresi, 148. Ayet:
Allah
fen
a sözün açıklanmasını sevmez, mazlûm olan başka, Allah semî', basîr bulunuyor...
Nisa Suresi, 149. Ayet:
1.
in
: eğer, şayet, olsa, ise
2.
tubdû
: açıklarsınız
3.
hayran
: hayır
4.
ev
: veya, ya da
Nisa Suresi, 149. Ayet:
Eğer hayırlı bir işi açıklar, yahut gizlerseniz veya size yapılan
fen
alığı bağışlarsanız, (bilin ki) şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır. Her şeye kadirdir....
Nisa Suresi, 149. Ayet:
Eğer bir hayrı açıklar veya onu gizlerseniz, yahud
fen
alığı da afvederseniz şübhe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır. Her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Nisa Suresi, 149. Ayet:
Eğer bir iyiliği açığa vurur veya gizlerseniz yahut size yapılan bir
fen
alığı affederseniz, bilin ki Allah çok affedicidir, her şeye kâdirdir....
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler! Ne Allah’ın hac âdetlerine, ne haram aya (Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarına), ne kurbanlık hediyelere, ne (onlardaki) gerdanlıklara, ne de Rablerinden gerek fazlını ve gerek rızâsını arayarak Beyt-i Harâm’ı kasdedip gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan menettiler diye bir kavme karşı beslediğiniz kin, sakın sizi tecavüze götürmesin. İyilik etmek ve
fen
alıktan sakınmak hususunda birbirinizle yard...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey Inananlar! Allah'in nisanelerine, hurmet edilen aya, (Kabe'ye) hediye olan kurbanliga, gerdanliklar takilan hayvanlara, Rab'lerinden bol nimet ve riza talep ederek Beyt-i Haram'a gelenlere sakin hurmetsizlik etmeyin. Ihramdan ciktiginiz zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan menettigi icin bir topluluga olan kininiz, asiri gitmenize sebep olmasin; iyilikte ve
fen
aliktan sakinmakta yardimlasin, gunah islemek ve asiri gitmekte yardimlasmayin. Allah'tan sakinin, Allah'in cezasi siddetli...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey İnananlar! Allah'ın nişanelerine, hürmet edilen aya, hediye olan kurbanlığa, gerdanlıklar takılan hayvanlara, Rab'lerinden bol nimet ve rıza talep ederek Beyt-i Haram'a gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan menettiği için bir topluluğa olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın; iyilikte ve
fen
alıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah'tan sakının, Allah'ın cezası şiddetlidir....
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler, Allah’ın nişanelerine, (kıtal) haram olan aya, (Kabe’ye) hediye olan kurbanlığa, gerdanlıklar takılan hayvanlara, Rablerinden bol nimet ve rıza talep ederek Beyt-i Haram’a gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan men ettiği için bir kavme olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın; iyilikte ve
fen
alıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Allah’ın cezası şidde...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey îman edenler, Allahın şeâirine, haram olan aya, kurbanlık hediyyelere, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden hem bir ticâret, hem bir rızaa arayarak Beyt-i haraamı kasdedib gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin, ihramdan çıkdığınız vakit (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i haramdan men' etdiler diye bir kavme karşı beslediğiniz kîn, sakın sizi tecâvüze sevk etmesin. İyilik etmek,
fen
âlıkdan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günâh işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın All...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler! Ne Allah’ın şeairine, ne şehr-i harama, ne Kâbe’ye hediye olarak gönderilen kurbanlık hayvanlara, hele hele gerdanlık takılı kurbanlıklara, ne de Rabbinin lütfunu, ihsan edeceği kazancı ve O’nun rızasını arzulayarak Beyt-i Haram’a yönelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca isterseniz avlanın. Sizin Mescid-i Haram’ı ziyaretinizi engellediler diye birtakım kimselere karşı beslediğiniz kin ve öfke, sakın sizin onlara saldırmanıza yol açmasın. Siz iyilik etmek,
fen
alık...
Maidə Suresi, 20. Ayet:
Bir zaman Musa, halkına: "Ey halkım!" demişti, "Allahın size bahşettiği nimetleri hatırlayın ki O, aranızdan peygamberler çıkarmış, sizi kendi-kendinizin e
fen
disi yapmış ve dünyada başka hiç kimseye göstermediği (lütfu)nu size göstermişti....
Maidə Suresi, 60. Ayet:
De ki: Bundan daha
fen
a olanları, Allah'ın cezasına uğramış bulunanları haber vereyim mi size? Allah'ın lânet ettiği, gazabına uğrattığı, içlerinden bir kısmını maymun ve domuz şekline soktuğu kişiler ve Şeytan'a tapanlar. İşte bunlardır yeri daha kötü olanlar, doğru yoldan daha fazla sapmış bulunanlar....
Maidə Suresi, 60. Ayet:
De ki: Allah katında ceza bakımından bundan daha kötüsünü size haber vereyim mi? O kimseler ki, Allah kendilerine lânet etmiş, gazabına uğratmış, onlardan maymunlar, hınzırlar ve putlara (şeytanlara) tapanlar yapmış, işte onlar mevki bakımından daha
fen
a ve dosdoğru yoldan daha sapkındırlar....
Maidə Suresi, 60. Ayet:
Deki: Size Allah yanında cezaca ondan daha
fen
asını haber vereyim mi? O kimseler ki Allah kendilerine lâ'net etmiş, gadabına uğratmış, onlardan maymunlar, hınzirler ve taguta tapanlar yapmış, işte bunlar mevkı'ce daha
fen
a ve düz yoldan daha sapgındırlar...
Maidə Suresi, 60. Ayet:
De ki: "Allah katında bir ceza olarak bundan daha beterini bildireyim mi?O kimseler ki Allah onlara lânet etmiş, gazabına uğratmış, içlerinden bir kısmını maymun, domuz ve tâgut’a tapan kimseler yapmıştır. Yerleri en
fen
a olanlar, doğru yoldan büsbütün sapanlar, işte onlardır."...
Maidə Suresi, 62. Ayet:
Onlardan birçoğunun günaha, haksızlıkla düşmanlığa, haram yemeğe yarışırcasına koşuştuklarını görürsün. Yapageldikleri şey ne de
fen
a !...
Maidə Suresi, 62. Ayet:
Onlardan bir çoğunu görürsün ki günâha girmek, zulmetmek ve haram yemekte sür'at yarışı yaparlar, her halde ne
fen
a yaparlar...
Maidə Suresi, 62. Ayet:
Ve onlardan birçoklarını görürsün ki, günaha, düşmanlığa ve haram yemeğe koşarlar. Yaptıkları şey elbette ne kadar
fen
a!...
Maidə Suresi, 63. Ayet:
Hahamları ve din adamları onları bu günah sözleri söylemekten, haram yemekten menetmeli değil miydi? İşledikleri ne
fen
a!...
Maidə Suresi, 63. Ayet:
Bari Rabbaniyyun ve Ahbar bunları günâh söylemekten ve haram yemekten nehyetseler! Ne
fen
a san'ate alışmışlar...
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer ehl-i kitab (Hz. Muhammed Aleyhisselâma ve Kur’an’a) imân etseler ve Allah’dan korkarak
fen
alıklardan sakınsalardı, muhakkak onların günahlarını örter ve elbette kendilerini NAÎM (nimeti bol) cennetlere koyardık....
Maidə Suresi, 65. Ayet:
Eğer Ehl-i kitap iman etse ve fesatçılıktan ve diğer
fen
alıklardan sakınsalardı, elbette Biz onların kötülüklerini örter ve onları naîm cennetlerine yerleştirirdik....
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Bir de onlar, Tevrat’a, İncil’e, Rablerinden kendilerine indirilen bütün ilâhî kitaplara inanarak amel edip duraydılar, şüphesiz ki, hem üstlerinden (ağaç meyvalarından) hem de ayaklarının altlarından (hububatlardan= tahıllardan) yiyeceklerdi (bol bol rızıklanacaklardı). İçlerinden bir topluluk mûtedildir. (Hz. Peygambere iman etmişlerdir). Fakat çoğu ne
fen
a işler yapıyorlar!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Eğer onlar Tevrat'a, İncil'e ve Rableri tarafından kendilerine indirilen Kur'an'a uygun yaşasalardı, başları üzerinden ve ayakları altından kaynaklanan nimetler yerlerdi. Onların içinde ılımlı, aşırı davranışlardan sakınan bir kesim var. Fakat çoğu ne
fen
a işler yapıyor!...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Ve eğer onlar Tevrat'ı ve İncil'i ve onlara Rableri tarafından indirilmiş olanı dosdoğru tutsalar idi elbette hem üstlerinden hem de ayakları altından yiyeceklerdi. Onlardan mutedil bir cemaat vardır. Onlardan birçoğunun yaptıkları ise ne kadar
fen
adır!...
Maidə Suresi, 79. Ayet:
Onlar, birbirlerini, yaptıkları
fen
âlıktan alıkomazlardı. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı!...
Maidə Suresi, 79. Ayet:
Birbirlerinin yaptiklari
fen
aliklara mani olmuyorlardi. Yapmakta olduklari ne kotu idi!...
Maidə Suresi, 79. Ayet:
Birbirlerinin yaptıkları
fen
alıklara mani olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi!...
Maidə Suresi, 79. Ayet:
işledikleri bir münkerden vaz geçmezlerdi, filhakıka ne
fen
a yapıyorlardı...
Maidə Suresi, 79. Ayet:
Onlar işledikleri her hangi
fen
âlıkdan birbirini vazgeçirmiye çalışmazlardı. Hakıykat, yapmakda devam etdikleri (o hal) ne kötü idi!.. ...
Maidə Suresi, 79. Ayet:
Birbirlerinin yaptıkları
fen
alıklara engel olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi....
Maidə Suresi, 79. Ayet:
Onlar yapmış oldukları
fen
alıktan birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Filhakika onların yaptıkları ne kadar kötü idi....
Maidə Suresi, 80. Ayet:
Onlardan çoğunun (Allah'ı) inkâr edenleri dost edindiklerini görürsün. Nefslerinin kendilerinden yana öne sürdüğü şey ne
fen
a! Allah onlara hışmetmiştir ve onlar azâb içinde devamlı kalıcılardır....
Maidə Suresi, 93. Ayet:
İmân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlar, (Allah'a ortak koşmaktan) sakınıp (Allah'a ve Peygamber'e) imânlarında sebat ederek iyi yararlı amellerini sürdürürler, sonra da (içki, kumar ve benzeri
fen
alıklardan) sakınıp (bunların haram kılındıklarını kabul ederek) inanırlar ve amellerini güzelleştirip iyi hâl üzere olurlarsa, (daha önce bu gibi haram nesnelerden) tattıklarından dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah güzel amellerde bulunup durumunu iyileştirenleri sever....
Maidə Suresi, 101. Ayet:
Ey iman edenler! Öyle şeylerden Peygambere sormayın ki, size açıklanırsa
fen
anıza gidecektir. Halbuki Kur’an indirilirken sorarsanız onlar size açılır, meydana çıkar. (önceki ümmetlerin helâki, peygamberlerine çok soru sormaları ve ihtilâfları yüzünden olmuştur.) Allah, şimdiye kadarki sorularınızı bağışladı. Allah çok bağışlayıcıdır, azabında aceleci değildir....
Maidə Suresi, 101. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler; öyle şeylerden sual etmeyin ki size açılırsa
fen
anıza gidecektir, halbuki Kur'an indirilmekte iken sorarsanız onlar size açılır, Allah onlardan şimdilik afiv buyurdu, Allah gafur, halîmdir...
Maidə Suresi, 101. Ayet:
Ey iman edenler, size açıklanınca
fen
anıza gidecek şeyleri sormayın! Oysa Kur'an indirildiği esnada sorarsanız, onlar size açıklanır. Allah onları şimdilik affetmiştir. Allah, çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır....
Maidə Suresi, 101. Ayet:
Ey îman edenler, Allahın afvetdiği şeyleri — ki eğer size açıklanırsa ve siz bunları Kur'an inerken sorub da hükmü kendinize izhar edilirse
fen
anıza gidecekdir — sormayın. Allah çok yarlığayıcıdır, cezada da aceleci değildir. ...
Ənam Suresi, 28. Ayet:
Hayır, evvelce gizleyip durdukları işleri karşılarına çıktı da ondan böyle söylüyorlar. Yoksa geri çevrilselerdi, muhakkak o alıkonmak istendikleri
fen
alığa, yine döneceklerdi. Şüphesiz ki onlar, yine yalancıdırlar....
Ənam Suresi, 28. Ayet:
hayır evvelce gizleyib durdukları karşılarına çıktı da ondan, yoksa geri çevrilselerdi mutlak o nehyedildikleri
fen
alığa yine döneceklerdi, şüphesiz yine yalancılar...
Ənam Suresi, 28. Ayet:
Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da ondan. Geri çevrilselerdi yine o yasaklandıkları
fen
alığa mutlaka döneceklerdi. Şüphesiz onlar yine yalancıdırlar....
Ənam Suresi, 31. Ayet:
hakikat hüsranda kaldı o: Allahın karşısına çıkacaklarını inkâr eden kimseler ki nihayet saat gelib ansızın kendilerini bastırıverince «eyvah! hayatta yaptığımız taksırlerden dolayı hasretlerimize bak» derler o dem ki bütün veballerini sırtlarına yüklenmiş götürüyorlardır, bak ki ne
fen
a yükler götürüyorlar!...
Ənam Suresi, 31. Ayet:
Allah’a kavuşmayı yalan sayanlar, gerçekten en büyük hüsrana uğramışlardır. Nihayet kıyamet saati kendilerini bastırıverince onlar, günah yüklerini sırtlarına yüklenerek: "Eyvah! Dünyada işlediğimiz kusurlarımızdan dolayı yazıklar olsun bize!" diyecekler. Dikkat edin: Ne
fen
a yükler götürüyorlar!...
Ənam Suresi, 32. Ayet:
Dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey değildir. Âhiret yurdu ise,
fen
alıklardan sakınanlar için daha hayırlıdır, halâ akıllanmayacak mısınız?...
Ənam Suresi, 49. Ayet:
Ayetlerimize yalan diyenlere, yapmayı adet edindikleri
fen
alık yüzünden azap dokunacaktır....
Ənam Suresi, 49. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta oldukları
fen
alıklar yüzünden onlara azap dokunacaktır....
Ənam Suresi, 49. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlara da yaptıkları
fen
alık yüzünden azâb dokunacaktır....
Ənam Suresi, 49. Ayet:
Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince,
fen
alığa bulaşmaları yüzünden kendilerine azap dokunacaktır....
Ənam Suresi, 52. Ayet:
Rablerinin rızasını dileyerek sabah ve akşam O’na dua edenleri (fakirleri), fakirlerle bir arada bulunmak istemiyen müşriklerin arzusuna uyarak, yanından kovma. Onların (o fakirlerin görünüşte iyi olan halleri hakikatte
fen
a olsa bile) hesabından sana hiç bir şey gerekmez ve senin hesabından da onlara bir şey yoktur. Bunun için, onları kovarsan, zulmedenlerden olursun....
Ənam Suresi, 54. Ayet:
Âyetlerimize iman edenler sana geldiği zaman şöyle de: “- Allah’ın selâmeti üzerinize olsun, Rabbiniz, size, rahmet ve merhamet vaad buyurdu. Öyle ki, içinizden kim bilmiyerek bir
fen
alık yapmış da arkasından tevbe edip (hâlini) düzeltmişse (Allah’ın ona mağfireti vardır). Muhakkak ki Allah Gafûrdur, Rahîm’dir....
Ənam Suresi, 54. Ayet:
Ayetlerimize inananlar sana gelince: «Size selam olsun» de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek
fen
alik isler de arkasindan tovbe eder ve nefsini duzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi uzerine almistir. O, bagislar ve merhamet eder....
Ənam Suresi, 54. Ayet:
Ayetlerimize inananlar sana gelince: 'Size selam olsun' de. Rabbiniz, sizden kim bilmeyerek
fen
alık işler de arkasından tövbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlar ve merhamet eder....
Ənam Suresi, 54. Ayet:
Ayetlerimize îman (da sebat) edenler sana geldiği zaman de ki: «Selâm sizlere. Rabbiniz kendi üzerine (şu) rahmeti yazdı: İçinizden kim bilmeyerek bir
fen
alık yapıb da sonra arkasından tevbe etmiş ve düzelmiş ise şübhesiz ki O, çok yarlığayıcıdır, çok esirgeyicidir. ...
Ənam Suresi, 54. Ayet:
Ayetlerimize iman edenler, sana geldiklerinde de ki: Selam size. Rabbınız rahmeti kendi üzerine yazdı. İçinizden her kim ki bilmeyerek bir
fen
alık yapar da arkasından tevbe eder ve ıslah ederse; şüphesiz O; Gafur'dur, Rahim'dir....
Ənam Suresi, 62. Ayet:
O (ölmüş ola)nlar, bunun üzerine Allahın, gerçek Yüce E
fen
dilerinin huzuruna getirilirler. Doğrusu, nihai hüküm yalnız Onundur: ve O, hesap görenlerin en hızlısıdır!...
Ənam Suresi, 62. Ayet:
Sonra onlar gerçek e
fen
dileri, mevlâları olan Allah’a götürülüp teslim edilirler. İyi bilin ki bütün hüküm yetkisi O’nundur ve O hesaba çekenlerin en süratlisidir....
Ənam Suresi, 79. Ayet:
İnnî veccehtu vechiye lillezî fatares semâvâti vel arda hanî
fen
ve mâ ene minel muşrikîn(muşrikîne)....
Ənam Suresi, 79. Ayet:
1.
innî
: muhakkak ki ben
2.
veccehtu
: döndüm
3.
vechiye
: yüzümü
4.
li ellezî
: ki ona
...
Ənam Suresi, 136. Ayet:
Tuttular Allâh için onun yarattıklarından: Hars ve en'amdan bir hıssa ayırdılar, zuumlarınca şu, dediler: Allâh için, şu da şeriklerimiz için, amma şerikleri için olan Allah tarafına geçmez, Allah için olana gelince o şerikleri tarafına geçer, ne
fen
â hukûmet yapıyorlar...
Ənam Suresi, 136. Ayet:
Ve (o müşrikler) Allah için O'nun yarattığından, ekinden ve hayvanlardan bir pay ayırdılar, sonra zûmlarınca, «Bu Allah içindir, bu da ortaklarımız (putlarımız) içindir,» dediler. Artık ortakları için olan Allah'a ulaşmaz, Allah için olan ise o ortaklarına ulaşır. Hükmeder oldukları şey ne
fen
a!...
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Ve huvellezî enşee cennâtin ma’rûşâtin ve gayre ma’rûşâtin ven nahle vez zer’a muhteli
fen
ukuluhu vez zeytûne ver rummâne muteşâbihen ve gayre muteşâbih(muteşâbihin), kulû min semerihî izâ esmere ve âtû hakkahu yevme hasâdihî ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhibbul musrifîn(musrifîne)....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
1.
ve huve ellezî
: ve o ki
2.
enşee
: yarattı (inşa etti)
3.
cennâtin
: bahçeler
4.
ma'rûşâtin
: asmalı
...
Ənam Suresi, 160. Ayet:
Kim (Allaha) bir iyilikle, güzellikle gelirse işte ona bunun on katı. Kim de bir kötülükle gelirse bu, o mıkdardan başkasıyle cezalanmaz. Onlar (yâni iyilik edenler de,
fen
alık yapanlar da) haksızlığa uğratılmazlar. ...
Ənam Suresi, 161. Ayet:
Kul innenî hedânî rabbî ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin) dînen kıyamen millete ibrâhîme hanîfâ(hanî
fen
), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne)....
Ənam Suresi, 161. Ayet:
1.
kul
: de
2.
inne-nî
: muhakkak ki beni
3.
hedâ-ni
: beni hidayete erdirdi, hidayet etti
4.
rabbî
: Rabbim
<...
Əraf Suresi, 27. Ayet:
Ey Âdem oğulları şeytan ana ve babanızı
fen
a, yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini soyarak nasıl cennetden çıkardıysa sakın size de bir fitne (belâ) yapmasın. Çünkü o da, kabiylesinden olan (lar) da sizi, sizin kendilerini göremeyeceğiniz yer (ler) den muhakkak görür (ler). Biz şeytanları îman etmeyeceklerin velîleri yapdık. ...
Əraf Suresi, 28. Ayet:
Onlar bir
fen
alik yaptiklari zaman, «Babalarimizi bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti» derler. De ki: «Allah
fen
aligi emretmez. Bilmediginiz seyi Allah'a karsi mi soyluyorsunuz?»...
Əraf Suresi, 28. Ayet:
Onlar bir
fen
alık yaptıkları zaman, 'Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti' derler. De ki: 'Allah
fen
alığı emretmez. Bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?'...
Əraf Suresi, 33. Ayet:
De ki: «Rabbim sadece, acik ve gizli
fen
aliklari, gunahi, haksiz yere tecavuzu, hakkinda hicbir delil indirmedigi seyi Allah'a ortak kosmanizi, Allah'a karsi bilmediginiz seyleri soylemenizi haram kilmistir.»...
Əraf Suresi, 33. Ayet:
De ki: 'Rabbim sadece, açık ve gizli
fen
alıkları, günahı, haksız yere tecavüzü, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah'a ortak koşmanızı, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.'...
Əraf Suresi, 38. Ayet:
Kâledhulû fî umemin kad halet min kablikum minel cinni vel insi fîn nâr(nâri), kullemâ dehalet ummetun leanet uhtehâ, hattâ izeddârekû fîhâ cemîân kâlet uhrâhum li ûlâhum rabbenâ hâulâi edallûnâ fe âtihim azâben di'
fen
minen nâr(nâri) kâle li kullin di'fun ve lâkin lâ ta'lemûn(ta'lemûne). ...
Əraf Suresi, 38. Ayet:
1.
kâle edhulû
: girin dedi
2.
fî
: içine, arasına
3.
umemin
: ümmetler, topluluklar
4.
kad
: oldu, olmuştur
<...
Əraf Suresi, 50. Ayet:
Eshabı Nâr da eshabı Cennete şöyle bağırışmaktadırlar: «Lût
fen
suyunuzdan veya Allâhın size merzuk kıldığı ni'metlerden biraz da bizlere dökün» onlar da demektedirler ki: doğrusu Allâh, bunları kâfirlere harâm etti...
Əraf Suresi, 50. Ayet:
Cehennem sakinleri, cennet sakinlerine: «Lüt
fen
suyunuzdan veya Allah'ın size rızık olarak verdiği nimetlerden biraz da bize dökün!» diye bağrışmaktadırlar. Onlar da: «Doğrusu Allah, bunları kafirlere haram etti.» demektedirler....
Əraf Suresi, 50. Ayet:
Cehennemlikler cennetliklere: "Ne olur, lüt
fen
suyunuzdan, Allah’ın size nasib ettiği nimetlerden biraz da bize gönderin!" diye seslenirler. Onlar da: "Allah bunları kâfirlere haram etmiştir, bunlar kâfirlere yasaktır." diye cevap verirler....
Əraf Suresi, 56. Ayet:
Ve lâ tufsidû fîl ardı ba'de ıslâhıhâ ved'ûhu hav
fen
ve tamaâ(tamaân) inne rahmetallâhi karîbun minel muhsinîn(muhsinîne)....
Əraf Suresi, 56. Ayet:
1.
ve lâ tufsidû
: ve fesat, bozgunculuk çıkarmayın
2.
fî el ardı
: yeryüzünde
3.
ba'de
: sonra
4.
ıslâhı-hâ
: onu...
Əraf Suresi, 56. Ayet:
Yeryüzü (iman ve adaletle) düzeldikten sonra, orada (
fen
alık işlemekle) fesad çıkarmayın; ve Allah’a hem korku hem de istekle kulluk edin, duada bulunun. Muhakkak ki, iyilik yapanlara Allah’ın rahmeti pek yakındır....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Toprağı verimli olan güzel bir memleketin nebâtı, Rabbinin izniyle çıkar (ve yetişir)
fen
a ve verimsiz olan bir yerin nebâtı ise çıkmaz; çıkan da bir şeye yaramaz. İşte âyetleri, şükredecek bir kavim için böyle açıklarız....
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Hoş memleketin nebatı rabbının izniyle çıkar,
fen
asının ise çıkmaz, çıkan da bir şey'e yaramaz, şükredecek bir kavm için âyetleri böyle tasrif ederiz...
Əraf Suresi, 58. Ayet:
(Toprağı verimli) güzel memleketin nebatı, Rabbinin izniyle (bol) çıkar.
Fen
a olandan ise fâidesi pek az bir şeyden başkası çıkmaz. İşte şükredecek bir kavm için âyetleri böyle çeşidli olarak açıklarız. ...
Əraf Suresi, 71. Ayet:
Kâle kad vakaa aleykum min rabbikum ricsun ve gadabun, e tucâdilûnenî fî esmâin semmeytumûhâ entum ve âbâukum mâ nezzelallâhu bihâ min sultânin,
fen
tezırû innî meakum minel muntezırîn(muntezırîne)....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i (gönderdik) O, Kavmine şöyle dedi: “-Allah’a ibadet ve itaat edin. Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur. İşte size, Rabbinizden açık bir mucize geldi. Şu Allah’ın dişi devesi, size peygamberliğimi isbat eden bir mucize ve alâmettir. Onu bırakın. Allah’ın arzında otlasın. Ona bir
fen
alıkla dokunmayın ki, sonra acıklı bir azaba uğrarsınız....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd kavmine de kardeşleri Salih Peygamberi, ey kavmim! Dedi: Allaha kulluk edin, ondan başka bir ilâhınız daha yok, işte size rabbınızdan açık bir mu'cize geldi, bu, Allahın nâkası size bir âyet, bırakın onu Allâhın Arzında otlasın, sakının ona bir
fen
alıkla dokunmayın ki sonra elîm bir azâba uğrarsınız...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Salih onlara: «Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir mucize geldi. Bu size bir delil olmak üzere Allah'ın dişi devesidir, bırakın Allah'ı toprağında otlasın, ona bir
fen
alıkla dokunmayın; yoksa acı bir azaba uğrarsınız!» dedi....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud (kavmine) de kardeşleri Saalihi (gönderdik). De ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yokdur. Size Rabbinizden apaçık bir mu'cize gelmişdir. İşte size bir alâmet olmak üzere Allahın şu dişi devesi! Onu (kendi haaline) bırakın, Allahın arzında otlasın. Ona bir
fen
alıkla dokunmayın. Sonra sizi acıklı bir azâb yakalar». ...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud halkına da içlerinden biri olan kardeşleri Salih’i gönderdik."Ey benim halkım!" dedi, "yalnız Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir delil, bir mûcize geldi. İşte Allah’ın devesi de size bir âyet!Onu kendi haline bırakın, Allah’ın diyarında otlasın, sakın ona bir
fen
alık yapmayın. Yoksa sizi acı veren bir azap yakalayıverir."...
Əraf Suresi, 84. Ayet:
Ve emtarnâ aleyhim matarâ,
fen
zur keyfe kâne âkıbetul mucrimîn(mucrimîne)....
Əraf Suresi, 84. Ayet:
1.
ve emtar-nâ
: ve yağmur yağdırdık
2.
aleyhim
: onların üzerine
3.
matarâ
: (azab) yağmur
4.
fen
zur (fe unzur)
:...
Əraf Suresi, 95. Ayet:
Sonra da
fen
alık yerine güzelliğe tebdil etmişizdir, tâki artmışlar ve demişlerdir: Doğrusu atalarımıza sıkıntılı haller de olmuş, sürûrlü demler de, tam o vakit biz de kendilerini hatırlarından geçmezken ansızın tutmuş bastırıvermiştik....
Əraf Suresi, 95. Ayet:
Sonra bu
fen
alık yerini güzelliğe tebdîl ettik. Tâ ki çoğaldılar ve dediler ki: «Muhakkak bizim babalarımıza da sıkıntılı haller, neşveli demler dokunmuştur.» Artık Biz de onları kendileri farkına varmadıkları halde ansızın tutup yakaladık....
Əraf Suresi, 126. Ayet:
Ve mâ tenkımu minnâ illâ en âmennâ bi âyâti rabbinâ lemmâ câetnâ, rabbenâ efrıg aleynâ sabren ve tevef
fen
â muslimîn(muslimîne)....
Əraf Suresi, 128. Ayet:
Musa, kavmine: «Allahdan yardım isteyin. Katlanın. Şübhesiz ki yer, Allahındır. Ona kullarından biri dilerse onu mirascı yapar. Sonuç ise (
fen
alıklardan) sakınanlarındır» dedi. ...
Əraf Suresi, 131. Ayet:
Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, "Bu bizim hakkımızdır" derler; eğer kendilerine bir
fen
alık gelirse Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onlara gelen uğursuzluk Allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler....
Əraf Suresi, 131. Ayet:
Fakat onlara (firavun ailesine) iyilik ve bolluk geldiği zaman: “- Bu bizim hakkımızdır.” dediler. Başlarına bir
fen
alık geldiği zaman da, beraberindekilerin uğursuzluğuna yoruyorlardı. Dikkat edin! İyilik ve kötülüğü yaratmak ancak Allah’ın kudretiyledir. Fakat onların çoğu (bunu) bilmezler....
Əraf Suresi, 131. Ayet:
Onlara bir iyilik geldigi zaman; «Bu bizden oturudur» derler, bir
fen
aliga ugrarlarsa da, Musa ve onunla beraber olanlarin ugursuzluguna verirlerdi. Bilin ki, kendilerinin ugradigi ugursuzluk Allah katindandir, fakat cogu bunu bilmezler....
Əraf Suresi, 131. Ayet:
/.Onlara bir iyilik geldiği zaman; 'Bu bizden ötürüdür' derler, bir
fen
alığa uğrarlarsa da, Musa ve onunla beraber olanların uğursuzluğuna verirlerdi. Bilin ki, kendilerinin uğradığı uğursuzluk Allah katındandır, fakat çoğu bunu bilmezler....
Əraf Suresi, 131. Ayet:
Onlara bir iyilik (bolluk) gelince, «Bu bizim hakkımızdır» derler; eğer kendilerine bir
fen
alık gelirse Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlardı. Bilesiniz ki, onlara gelen uğursuzluk Allah katındandır, fakat onların çoğu bunu bilmezler....
Əraf Suresi, 131. Ayet:
Fakat onlara iyilik gelince: «Bu, bizim hakkımızdır» dediler. Eğer kendilerine bir
fen
alık da gelirse Musa ile onun berâberindekilere uğursuzluk yüklerlerdi. Gözünüzü açın ki onların uğursuzluğu ancak Allah tarafındandır. Fakat çokları bilmezler. ...
Əraf Suresi, 136. Ayet:
Fen
tekamnâ minhum fe agraknâhum fîl yemmi biennehum kezzebû bi âyâtinâ ve kânû anhâ gâfilîn(gâfilîne)....
Əraf Suresi, 136. Ayet:
1.
fen
tekamnâ (fe intikam-nâ)
: artık biz intikam aldık, cezalandırdık
2.
min-hum
: onlardan
3.
fe agrak-nâ-hum
: böylece onları boğduk
4.
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esi
fen
kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre rabbikum, ve elkal elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh(ileyhi), kâlebne umme innel kavmestad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biyel a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne). ...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman, olunca
2.
recea mûsâ
: Musa (as) döndü
3.
ilâ kavmi-hî
: kavmine
4.
gadbâne
: öfkel...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Vaktâki Musâ kavmine gadabnâk, esefnâk, olarak döndü, bana arkamdan ne
fen
a halef oldunuz? Rabbınızın emrini ivdiniz mi? dedi ve elvahı bırakıverib kardeşini başından tuttu, kendine doğru çekiyordu, Anam oğlu, dedi: inan olsun bu kavm beni hırpaladılar, az daha beni öldürüyorlardı, sen de benimle düşmanları sevindirme ve beni bu zalim kavm ile beraber tutma...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Mûsâ pek öfkeli ve üzgün olarak halkına dönünce:"Benden sonra arkamdan ne kötü işler yapmışsınız! Rabbinizin emrini çarçabuk terk mi ettiniz!" dedi ve... levhaları yere bırakıverdi. Kardeşini başından tutup, kendisine doğru çekmeye başladı. Harun ise ona: "Ey annemin oğlu!" dedi: "İnan ki bu millet beni
fen
a halde hırpaladı, nerdeyse beni linç edip öldüreceklerdi. Ne olur, düşmanlarımı üstüme güldürme, beni bu zalim milletle bir tutma!"...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Musa belirlediğimiz buluşma için soydaşlarından yetmiş kişi seçti. Bunlar bir sarsıntıya tutulunca Musa dedi ki; «Ey Rabbim, eğer dileseydin onları da beni de daha önce yokederdin. Aramızdaki beyinsizlerin yaptıklarından dolayı bizi yok eder misin? Bu senin bir sınavından başka bir şey değildir. Bu sınav aracılığı ile dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim dostumuz, e
fen
dimizsin. O halde bizi bağışla, bize merhamet et, sen bağışlayıcıların en hayırlısısın.»...
Əraf Suresi, 156. Ayet:
(156-15) 7 «Bu dunyada ve ahirette bizim icin guzel olani yaz; biz Sana yoneldik» dedi. Allah : «Azabima diledigim kimseyi ugratirim, rahmetim herseyi kaplamistir; bunu Allah'a karsi gelmekten sakinanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanip, yanlarindaki Tevrat ve Incil'de yazili bulduklari, okuyup yazmasi olmayan peygambere uyanlara yazacagiz. O peygamber, onlara, uygun olani emreder ve
fen
aliktan meneder, temiz seyleri helal, murdar seyleri haram kilar, onlarin agir yuklerini indirir, zor te...
Əraf Suresi, 156. Ayet:
(156-157) 'Bu dünyada ve ahirette bizim için güzel olanı yaz; biz Sana yöneldik' dedi. Allah: 'Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim herşeyi kaplamıştır; bunu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanıp, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları, okuyup yazması olmayan peygambere uyanlara yazacağız. O peygamber, onlara, uygun olanı emreder ve
fen
alıktan meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekl...
Əraf Suresi, 157. Ayet:
Onlar ki, yanlarında bulunan Tevrat ve İncil’de ismini yazılı buldukları ümmi Peygamber o Rasûle tâbi olurlar; o (Rasûl) kendilerine iyiliği emrediyor, onları
fen
alıktan alıkoyuyor; onlara (nefislerine) haram ettikleri temiz şeyleri halâl kılıyor, murdar şeyleri de üzerlerine haram kılıyor, onların ağır yüklerini, üzerlerindeki bağları indiriyor. Ve onlar ki, ona (Rasûle) iman ederler, kendisine tâzim ederler, ona yardım ederler ve kendisine indirilen (Kur’an’a) tâbi olurlar, işte bunlar kurtula...
Əraf Suresi, 157. Ayet:
(156-15) 7 «Bu dunyada ve ahirette bizim icin guzel olani yaz; biz Sana yoneldik» dedi. Allah : «Azabima diledigim kimseyi ugratirim, rahmetim herseyi kaplamistir; bunu Allah'a karsi gelmekten sakinanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanip, yanlarindaki Tevrat ve Incil'de yazili bulduklari, okuyup yazmasi olmayan peygambere uyanlara yazacagiz. O peygamber, onlara, uygun olani emreder ve
fen
aliktan meneder, temiz seyleri helal, murdar seyleri haram kilar, onlarin agir yuklerini indirir, zor te...
Əraf Suresi, 157. Ayet:
(156-157) 'Bu dünyada ve ahirette bizim için güzel olanı yaz; biz Sana yöneldik' dedi. Allah: 'Azabıma dilediğim kimseyi uğratırım, rahmetim herşeyi kaplamıştır; bunu Allah'a karşı gelmekten sakınanlara, zekat verenlere, ayetlerimize inanıp, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları, okuyup yazması olmayan peygambere uyanlara yazacağız. O peygamber, onlara, uygun olanı emreder ve
fen
alıktan meneder, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekl...
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere),
fen
beceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne). ...
Əraf Suresi, 162. Ayet:
Onlardan zulmedenler, kendilerine söylenen sözü başka bir sözle değiştirdiler. Biz de zalimlikleri yüzünden onların üzerine gökten pek
fen
a bir azap indirdik....
Əraf Suresi, 165. Ayet:
Kendilerine yapilan ogutleri unutunca, Biz
fen
aliktan menedenleri kurtardik ve zalimleri, Allah' a karsi gelmelerinden oturu siddetli azaba ugrattik....
Əraf Suresi, 165. Ayet:
Kendilerine yapılan öğütleri unutunca, Biz
fen
alıktan menedenleri kurtardık ve zalimleri, Allah'a karşı gelmelerinden ötürü şiddetli azaba uğrattık....
Əraf Suresi, 165. Ayet:
Onlar yapılan bunca nasihatı unuttukları zaman, o kötülükten sakındıranları kurtardık, o zalimleri de
fen
a hareketlerinden dolayı şiddetli bir azaba uğrattık....
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Onları — kimi salâh erbabı, kimi bu (salandan) aşağı ümmetler olmak üzere — perişan bir suretde yer yüzüne dağıtdık. Onları hem iyi, hem
fen
a hallerle imtihaana çekdik ki (gözlerini açıb iyiliğe) dönsünler. ...
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve onları yeryüzünde parça parça ümmetler kıldık. Onlardan sâlih kimseler vardır. Ve onlardan onun dûnunda kimseler de vardır. Ve onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, tâ ki (
fen
alıklarından) dönüversinler....
Əraf Suresi, 175. Ayet:
Vetlu aleyhim nebeellezî âteynâhu âyâtinâ
fen
seleha minhâ fe etbeahuş şeytânu fe kâne minel gâvîn(gâvîne)....
Əraf Suresi, 175. Ayet:
1.
vetlu (ve utlu)
: ve tilâvet et, oku, anlat
2.
aleyhim
: onlara
3.
nebee
: haber
4.
ellezî
: ki o
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: "Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir
fen
alık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim."...
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: “- Ben Allah’ın dilediğinden başka, kendi kendime ne bir menfaatı kazanmağa, ne de bir zararı defetmeğe sahip değilim. Eğer ben gaybi bilseydim, (zarar ve tehlikelerden sakınıp) elbet daha çok hayır yapardım ve bana hiç bir
fen
alık dokunmazdı, (hiç yenilmez ve bir ihtiyaç içinde kalmazdım.) Ben ancak kâfirleri cehennemle korkutucu ve imân edecekleri cennetle müjdeleyici bir Peygamberim.”...
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: «Ben, Allah'ın dilediğinden başka kendime herhangi bir fayda veya zarar verecek güce sahip değilim. Eğer ben gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir
fen
alık dokunmazdı. Ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.»...
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: «Ben kendim için, Allahın dilediğinden başka, ne bir fâide (yi celb etmi) ye, ne de bir zarar (ı savmıy) a muktedir değilim. Eğer ben ğaybı bilseydim elbet daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiç bir
fen
alık da dokunmazdı. Ben îman edecek her hangi bir kavme (Başlarına gelecek) azabın habercisi, (Cennetin) müjdeci (si) olmakdan başka (bir şey) değilim». ...
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: Ben, kendime Allah'ın dilediğinden başka ne fayda verebilirim, ne de zarar. Eğer ben, gaybı bileydim; daha çok hayır yapmak isterdim. Ve bana, hiç bir
fen
alık da dokunmazdı. Ben, sadece iman eden bir kavme uyarıcı ve müjdeciyim....
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: "Ben kendim için bile Allah dilemedikçe hiçbir şeye kadir değilim:Ne fayda sağlayabilirim, ne de gelecek bir zararı uzaklaştırabilirim.Şayet gaybı bilseydim elbette çok mal mülk elde ederdim, bana hiç
fen
alık da dokunmazdı. Ama ben iman edecek kimseler için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeleyiciyim."...
Əraf Suresi, 189. Ayet:
Huvellezî halakakum min nefsin vâhıdetin ve ceale minhâ zevcehâ li yeskune ileyhâ, fe lemmâ tegaşşâhâ hamelet hamlen hafî
fen
fe merret bihî, fe lemmâ eskalet deavâllâhe rabbehumâ lein âteytenâ sâlihan le nekûnenne mineş şâkirîn(şâkirîne)....
Əraf Suresi, 189. Ayet:
1.
huve ellezî
: o ki, ... yapan odur
2.
halaka-kum
: sizi yarattı
3.
min nefsin
: bir nefsten
4.
vâhıdetin
: bir ...
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Doğrusu (Allah'tan korkup
fen
alıklardan) sakınanlara şeytandan vesvese (azıcık bir hayâl sinyali) dokunduğunda Allah'ı anarlar ve hemen (doğruyu ve gerçeği) görürler....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Ve o vakıt Allah, size iki tai
fen
in birini va'dediyordu ki sizin olsun, siz, ise arzu ediyordunuz ki şekvetsiz olan sizin olsun, halbuki Allah, kelimatiyle hakkı ihkak etmek ve kâfîrlerin arkasını kesmek dileyordu...
Ənfal Suresi, 15. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ lekîtumullezîne keferû zah
fen
fe lâ tuvellûhumul edbâr(edbâra)....
Ənfal Suresi, 15. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey! (seslenme edatı)
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyen kimseler
3.
izâ lekîtum
: karşılaştığınız zaman
4.
...
Ənfal Suresi, 16. Ayet:
Ve men yuvellihim yevme izin duburahû illâ muteharri
fen
li kıtâlin ev mutehayyizen ilâ fietin fe kad bâe bi gadabin minallâhi ve me’vâhu cehennem(cehennemu), ve bi’sel masîr(masîru)....
Ənfal Suresi, 16. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yuvelli-him
: onlara döndürür (döner)
3.
yevme izin
: izin günü, o gün
4.
dubura-hu
: arkası...
Ənfal Suresi, 16. Ayet:
Savaş taktiği gereğince yer değiştirme ya da başka bir birliğe katılma amaçları dışında o gün kim kâfirlere arka dönerse, Allah'ın gazabına uğramış olarak döner. Onun varacağı yer cehennemdir. Orası ne
fen
a bir dönüş yeridir....
Ənfal Suresi, 16. Ayet:
Ve her kim o günde onlara arkasını çevirirse, cenk için bir tarafa dönmek veya diğer bir fırkada yer almak için müstesna. Muhakkak ki, Allah Teâlâ tarafından bir gazap ile dönmüş olur ve onun yurdu cehennemdir ve ne
fen
a bir dönülecek yer....
Ənfal Suresi, 34. Ayet:
(Sen ve İstiğfar eden mü'minler aralarında bulunmayınca) Allah onlara ne diye azâb etmeyecek ? Oysa onlar (mü'minleri) Mescid-i Harâm'a (girmekten) men'ediyorlar. (Bununla beraber) onlar O Mescid'in dostları ve lâyıkları da değillerdir. Onun dostları ve lâyıkları ancak muttaki (Allah'tan saygı ile korkup
fen
alıklardan sakınanlardır. Ama ne var ki, onların çoğu (bu gerçeği) bilmezler....
Ənfal Suresi, 40. Ayet:
ve bütün bunlara rağmen onlar yine de (hakça olandan) yüz çevirirlerse, artık bilin ki, Allah sizin yüceler yücesi E
fen
dinizdir; ne yüce, ne üstün bir E
fen
didir O, ve ne güzel, ne eşsiz bir Yardımcıdır!...
Ənfal Suresi, 48. Ayet:
Hani şeytan onlara işleyip durdukları (kötü işlerini,
fen
a niyetlerini) süsleyip, «bugün insanlardan size üstün gelecek yoktur ve ben de sizi destekleyici bir yardımcıyım !» demişti de iki ordu birbirlerini görüp karşılaşınca, (bu defa) topuğu üzerine gerisin geri dönerek şöyle demişti : «Doğrusu benim sizinle ilgim yoktur ; sizin göremiyeceğiniz şeyleri görüyorum. Hem doğrusu ben Allah'tan korkarım, Allah'ın vereceği ceza şiddetlidir.»...
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
Fe immâ teska
fen
nehum fîl harbi fe şerrid bihim men halfehum leallehum yezzekkerûn(yezzekkerûne)....
Ənfal Suresi, 57. Ayet:
1.
fe immâ
: amma, fakat ... olduğu zaman
2.
teska
fen
ne-hum
: onları yakalarsın
3.
fî el harbi
: savaşta, harpte
4.
fe şerrid
Ənfal Suresi, 58. Ayet:
Ve immâ tehâ
fen
ne min kavmin hiyâneten
fen
biz ileyhim alâ sevâin, innallâhe lâ yuhıbbul hâinîn(hâinîne)....
Ənfal Suresi, 58. Ayet:
1.
ve immâ
: amma, fakat ... olduğu zaman
2.
tehâ
fen
ne
: mutlaka, kesinlikle korkarsın
3.
min kavmin
: bir kavimden
4.
hiyânete...
Ənfal Suresi, 65. Ayet:
Yâ eyyuhân nebiyyu harridıl mu'minîne alâl kıtâl(kıtâli), in yekun minkum işrûne sâbirûne yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekûn minkum mietun yaglibû el
fen
minellezîne keferû bi ennehum kavmun lâ yefkahûn (yefkahûne)....
Ənfal Suresi, 65. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
en nebiyyu
: peygamber
3.
harridı el mu'minîne
: mü'minleri teşvik et, isteklerini arttır
4.
alâl kıtâli (...
Ənfal Suresi, 66. Ayet:
El'âne haffefallâhu ankum ve alime enne fîkum da'fâ(da'
fen
), fe in yekun minkum mietun sâbiratun yaglibû mieteyn(mieteyni), ve in yekun minkum elfun yaglibû elfeyni bi iznillâh(iznillâhi), vallâhu meas sâbirîn(sâbirîne)....
Ənfal Suresi, 66. Ayet:
1.
el'âne
: şimdi
2.
haffefe allâhu
: Allah hafifletti
3.
an-kum
: sizden
4.
ve alime
: ve bildi
Tövbə Suresi, 9. Ayet:
1.
işterev
: sattılar
2.
bi âyâti allâhi
: Allah'ın âyetlerini
3.
semenen
: bedel
4.
kalîlen
: az
Tövbə Suresi, 9. Ayet:
Allah'ın âyetlerini az bir bedele sattılar. Böylece O'nun (Allah'ın) yolundan (insanları) men ettiler (Sıratı Mustakîm'e insanların ulaşmasına mani oldular). Muhakkak ki; onların yapmış oldukları kötü (
fen
a) bir şey (muhakkak ki; onlar, kötü bir şey yapmış oldular)....
Tövbə Suresi, 9. Ayet:
Allahın âyetlerini bir semeni kalile sattılar da Allah yolundan men'ettiler, hakıkat bunlar ne
fen
a şeyler yapmaktalar!...
Tövbə Suresi, 9. Ayet:
Allah'ın âyetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engellediler. Gerçekten de bunlar ne
fen
a şeyler yapageldiler....
Tövbə Suresi, 9. Ayet:
(Onlar) Allah Teâlâ'nın âyetlerini az bir bedel mukabilinde sattılar. Sonra da onun yolundan çevirdiler. Şüphesiz ki onların yapar oldukları şey ne kadar
fen
adır....
Tövbə Suresi, 9. Ayet:
Onlar Allah’ın âyetlerini az bir dünya menfaati karşılığında sattılar da Allah’ın yolundan insanları alıkoydular. Gerçekten onlar ne
fen
a iş yapıyorlar!...
Tövbə Suresi, 9. Ayet:
Allah'ın ayetlerini nasıl basit bir ücret karşılığı sattılar da Allah'ın yolundan alıkoydular. Gerçekten ne
fen
a şeylerdir onların yapmakta oldukları....
Tövbə Suresi, 36. Ayet:
Doğrusu, Allah, gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı, Allah katında on iki aydır. Onlardan dördü (Zilkade, Zihicce, Muharrem, Recep) haram olanlardır. Bu ayların haram kılınışı (İbrahîm’den gelen) doğru dinin hesabı ve hükmüdür. Onun için, bilhassa bu aylarda nefislerinize zulmetmeyin. Bununla beraber, müşrikler sizinle toptan harb ettikleri gibi, siz de onlarla toptan harb edin; ve biliniz ki Allah,
fen
alıktan sakınanlarla beraberdir....
Tövbə Suresi, 36. Ayet:
Hakıykatde ayların sayısı Allah yanında, Allahın kitabında — ta gökleri ve yeri yaratdığı günden beri — on iki aydır. Onlardan dördü haraam olanlardır, işte bu en doğru hesabdır. O halde (bilhassa) bunlarda (o haram aylarda) nefislerinize zulmetmeyin. (Bununla beraber) müşrikler sizinle nasıl topyekûn harb ederlerse siz de onlarla topyekûn harb edin. Bilin ki Allah, (
fen
âlıkdan) sakınanlarla beraberdir. ...
Tövbə Suresi, 36. Ayet:
Doğrusu, Allah’ın gökleri ve yeri yarattığı günkü kesin hükmünde, ayların sayısı on iki ay olup bunlardan dördü hürmetlidir. İşte doğru hesap budur. O halde bu aylar konusunda kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa siz de onlarla topyekûn savaşın! Ve bilin ki Allah, ilahî sınırlara saygılı olup
fen
alıklardan sakınanlarla beraberdir....
Tövbə Suresi, 41. Ayet:
İnfirû hıfâ
fen
ve sikâlen ve câhidû bi emvâlikum ve enfusikum fî sebîlillâh(sebîlillâhi), zâlikum hayrun lekum in kuntum ta'lemûn(ta'lemûne)....
Tövbə Suresi, 41. Ayet:
1.
infirû
: sefere (Allah yolunda cihada) çıkın (nefer olun, asker olun)
2.
hıfâ
fen
: hafif olarak (süvari)
3.
ve sikâlen
: ve ağır olarak (piyade)
4.
<...
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
1.
lev haracû
: eğer çıksalardı
2.
fî-kum
: sizin içinizde, aranızda
3.
mâ zâdû-kum
: size artırmaz
4.
illâ
: ...'...
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Eğer aranızda onlar da (savaşa) çıkmış olsalardı, fesad ve
fen
alık artırmaktan başka bir şey yapmazlardı. Sizi fitneye düşürmek arzusuyla aranıza sokulup entrikalar çevirirlerdi; aranızda onlara kulak verenler de vardır. Allah zâlimleri çok iyi bilir....
Tövbə Suresi, 47. Ayet:
Şayet sizinle çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka bir faydaları olmazdı. Fesat ve
fen
alığı artırmaktan başka bir iş yapmazlardı. Sizi fitneye düşürmek arzusuyla aranıza sokulup entrikalar çevirirlerdi. Aranızda onlara kulak verenler de vardır. Allah o zalimleri pek iyi bilir....
Tövbə Suresi, 48. Ayet:
Andolsun ki onlar bundan evvel de fitne (ve fesâd) aramışlar, senin hakkında bir takım işler (dolablar) çevirmişlerdi. Nihayet Hak (nusret ve te'yîd-i ilâhî) geldi. Allahın emri (dîni), onların
fen
alarına gitmesine rağmen, zuhur ve galebe etdi. ...
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana iyilik dokunursa, bu onları
fen
alaştırır, bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana bir iyilik (ganimet ve zafer) gelirse,
fen
alarına gider ve eğer sana bir musibet gelirse derler ki, biz tedbirimizi önceden almıştık; ve sana isabet eden musibetten dolayı sevine sevine döner giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana bir iyilik gelince onlarin
fen
asina gider; bir kotuluk gelse, «Biz onceden ihtiyatli davrandik» derler, sevinerek donup giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana bir iyilik gelince onların
fen
asına gider; bir kötülük gelse, 'Biz önceden ihtiyatlı davrandık' derler, sevinerek dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana bir güzellik kısmet olursa
fen
alarına gider ve eğer bir musîbet gelirse biz tedbirimizi önceden almıştık derler ve sevine sevine döner giderler...
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Eğer sana bir iyilik dokunursa
fen
alarına gider. Eğer sana bir musibet gelirse «Biz zaten tedbirimizi önceden almıştık.» derler ve sevine sevine dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Eğer karşına bir iyilik çıkarsa
fen
alarına gider. Eğer başına bir musibet gelirse, «Biz savaşa katılmayarak önceden tedbirimizi aldık» diyerek sevinç içinde dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana iyilik dokunursa, bu onları
fen
alaştırır, bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden buyruğumuzu almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Eğer sana bir iyilik isaabet ederse bu, (müdhiş hasedlerinden dolayı) onların
fen
asına gider. Şâyed sana bir musîybet erişirse «Biz derler, daha önceden (ihtiyat) tedbirimizi almışızdır» ve onlar böbürlene böbürlene dönüb giderler. ...
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Eğer sana bir iyilik erişirse; bu onları
fen
alaştırır. Bir kötülük erişirse de derler ki: Biz, daha önceden tedbirimizi almışızdır. Ve sevinerek dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Eğer sana bir iyilik dokunursa,
fen
alarına gider, sana bir kötülük erişirse de: “Biz daha önceden işimizi sağlama almıştık. ” derler ve sevinç içinde dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana bir iyilik gelirse onlar
fen
alık geçirirler. Sana bir musibet gelirse ‘Biz tedbirimizi önceden aldık.” deyip sevinerek dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 50. Ayet:
Sana iyilik dokunursa, bu onları
fen
alaştırır, sana bir musibet isabet edince ise: «Biz önceden tedbirimizi almıştık» derler ve sevinç içinde dönüp giderler....
Tövbə Suresi, 51. Ayet:
De ki: "Bizim başımıza, asla Allahın bizim için yazdığından başka bir şey gelmez! O bizim yüceler yücesi E
fen
dimizdir; o halde, inananlar (yalnızca) Allaha güvensin!"...
Tövbə Suresi, 60. Ayet:
Sadakalar (zekâtlar), Allah’dan bir farz olarak ancak, fakirlere, yoksullara, (zekâtı toplamak için me’mur kılınmakla) onun üzerine çalışanlara, kalbleri (İslâm’a) ısındırılacak olanlara, (âzâd edilmek üzere e
fen
disiyle belli bir bedel karşılığında anlaşmış olan) kölelere, borçlulara, Allah yolunda olanlara ve yolda kalmışlara mahsustur. Ve Allah, Alîm(menfaatinize olanı hakkıyla bilen)dir, Hakîm (en doğru hükmü veren)dir....
Tövbə Suresi, 71. Ayet:
Erkek ve dişi bütün mü’minler, birbirlerinin yardımcılarıdır: İyiliği emrederler,
fen
alıktan alıkoyarlar, namazı gereği üzre kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Rasûlüne itaat ederler. İşte bunları, muhakkak surette Allah rahmetiyle bağışlayacaktır. Gerçekten Allah Azîz’dir (Her şeye galibdir), Hakîm’dir (hükmünde hikmet sahibidir)....
Tövbə Suresi, 71. Ayet:
Mü'min erkeklerle mü'min kadınlar birbirlerinin velîleri (yardımcıları, destekleyicileri ve Allah için dost ve yakınları)dırlar. İyilikle emrederler,
fen
alıktan men'ederler; namazı vaktince kılarlar, zekâtı (yerli yerince) verirler ve Allah'a, Peygamberine itaat ederler. İşte bunları Allah (geniş) rahmetine eriştirecektir. Şüphesiz ki Allah yegâne üstündür, her işinde hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 73. Ayet:
Ey peygamber-i Zîşan! Kâfirler ile ve münafıklar ile mücâhedede bulun ve onların üzerine şiddetli davran ve onların varacakları yer cehennemdir. Ve ne
fen
a bir dönülecek yer!...
Tövbə Suresi, 83. Ayet:
Eğer Allah Teâlâ seni onlardan bir tâi
fen
in yanına döndürür de başka bir cihada çıkmak için senden izin isterlerse, de ki: «Artık siz benimle beraber çıkmayınız ve benim maiyetimde olarak savaşta bulunmayınız. Çünkü, siz ilk defada oturmaya razı oldunuz. Artık geri kalanlar ile beraber oturunuz.»...
Tövbə Suresi, 91. Ayet:
Allah’a ve Rasûlüne sadık kalmak (hiç bir
fen
alığa meyletmemek) şartiyle, ne zayıflara (ihtiyar, çocuk ve sakatlara) ne hastalara, ne de sarfedeceklerini bulamıyan fakirlere, savaştan geri kalmakta bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah da Gafûr’dur, Rahîm’dir....
Tövbə Suresi, 107. Ayet:
O kimseler ki, müminlerin arasını ayırmak için, küfürlerini kuvvetlendirmek için, zarar yapmak için ve daha önce Allah’a ve Rasûlüne karşı harb eden kimseye (öteden beri peygambere düşmanlık eden ve sonrada Şam’a kaçan ve münafıklar tarafından tekrar kendilerine yardımcı olmak üzere geri gelmesi beklenen rahip Ebu Amir’a) yatak hazırlayıp onu beklemek için bir MESCİD edindiler: “- İyilikten başka bir şey murad etmedik”, diye yemin de edecekler. Fakat Allah şâhid ki, bunlar, gerçekten yalancıdırl...
Tövbə Suresi, 109. Ayet:
E fe men essese bunyânehu alâ takvâ minallâhi ve rıdvânin hayrun em men essese bunyânehu alâ şefâ curufin hârin
fen
hâra bihî fî nâri cehennem(cehenneme), vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne)....
Tövbə Suresi, 109. Ayet:
1.
e fe men
: o kimse mi?
2.
essese
: tesis etti, kurdu
3.
bunyâne-hu
: binasının temelini kuran
4.
alâ takvâ
: ta...
Tövbə Suresi, 112. Ayet:
Allah'a tevbe eden, kullukta bulunan, O'nu oven, O'nun ugrunda gezen, ruku ve secde eden, uygun olani buyurup
fen
aligi yasak eden ve Allah'in yasalarini koruyan muminlere de mujdele....
Tövbə Suresi, 112. Ayet:
Allah'a tevbe eden, kullukta bulunan, O'nu öven, O'nun uğrunda gezen, rüku ve secde eden, uygun olanı buyurup
fen
alığı yasak eden ve Allah'ın yasalarını koruyan müminlere de müjdele....
Tövbə Suresi, 119. Ayet:
Ey müminler! Allah’dan korkun (
fen
alıklardan sakının), imanda ve sözünde doğru olanlarla beraber olun....
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
Inananlar toptan savasa cikmamalidir. Her topluluktan bir tai
fen
in dini iyi ogrenmek ve milletlerini geri donduklerinde uyarmak uzere geri kalmalari gerekli olmaz mi? Ki boylece belki yanlis hareketlerden cekinirler. *...
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
İnananlar toptan savaşa çıkmamalıdır. Her topluluktan bir tai
fen
in dini iyi öğrenmek ve milletlerini geri döndüklerinde uyarmak üzere geri kalmaları gerekli olmaz mı? Ki böylece belki yanlış hareketlerden çekinirler....
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
Bununla berâber, mü’minler hep berâber (cihâd için) seferber olacak değillerdir. Fakat onların her kabîlesinden bir tâi
fen
in (sefere) çıkmaları, (diğerlerinin) dîni iyice öğrenmeleri ve (seferden) kendilerine döndükleri zaman, kavimlerini (Allah’ın tehdîd ettiği hususlarda, azâbı ile) korkutmaları gerekmez miydi? Tâ ki onlar (da günahlardan)sakınsınlar....
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
Mü'minlerin hepsi de seferber olacak değildirler. Her topluluktan bir tai
fen
in dinini iyi öğrenmek ve kendisine döndüklerinde kavmini uyarmak üzere geri kalmaları gerekmez mi? Olur ki kaçınırlar. 9...
Tövbə Suresi, 123. Ayet:
Ey müminler! Size nesep ve mekân bakımından yakın olan kâfirlerle savaşın, onlar sizde bir ciddiyet ve üstün gayret görsünler. İyi bilin ki Allah,
fen
alıklardan sakınan müttakilerle beraberdir....
Yunus Suresi, 11. Ayet:
Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi,
fen
alığı da hemen acele olarak verseydi, muhakkak ecelleri son bulur biterdi. Fakat karşımıza çıkıp hesap vermeyi ummayanları, azgınlıklarında bırakırız, körü körüne giderler....
Yunus Suresi, 11. Ayet:
Iyiligi acele isteyen kimselere Allah
fen
aligi da carcabuk verseydi, sureleri hemen bitmis olurdu. Bizimle karsilasmayi ummayanlari, azginliklari icinde bocalayip dururlarken birakiriz....
Yunus Suresi, 11. Ayet:
İyiliği acele isteyen kimselere Allah
fen
alığı da çarçabuk verseydi, süreleri hemen bitmiş olurdu. Bizimle karşılaşmayı ummayanları, azgınlıkları içinde bocalayıp dururlarken bırakırız....
Yunus Suresi, 20. Ayet:
Ve yekûlûne lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), fe kul innemel gaybu lillâhi
fen
tezirû, innî meakum minel muntazirîn(muntazirîne)....
Yunus Suresi, 30. Ayet:
İşte orada her kişi, dünyada iken yaptıklarının kaç para ettiğini görür. Hepsi, gerçek e
fen
dileri olan Allah’ın huzuruna götürülür ve uydurdukları putlar ortalıkta görünmez olur....
Yunus Suresi, 31. Ayet:
De ki: Gökten ve yerden size rızık veren kimdir ? Kimdir kulağa ve gözlere (yaratma yönünden) sahip ? Ya diriyi ölüden, ölüyü de diriden çıkaran kimdir ? Kimdir işleri düzene koyan ? Hemen «Allah'tır» diyecekler. O halde de ki: Artık (Allah'tan saygı ile) korkup (
fen
alıklardan, putlara tapmaktan) sakınmaz mısınız?...
Yunus Suresi, 63. Ayet:
Onlar (o Allah'ın dostları) ki, dosdoğru imân ettiler ve hep Allah' tan korkup (
fen
alıklardan) sakındılar....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Firavun ve erkanının kendilerine
fen
alık yapmasından korktuklarından, milletinin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa'ya inanmamıştı, çünkü Firavun o yerde hakimdi. O, gerçekten aşırı gidenlerdendi....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Firavun ve erkanının kendilerine
fen
alık yapmasından korktuklarından, kavminin bir kısım gençleri dışında kimse Musa'ya iman etmedi. Çünkü Firavun, yeryüzünde çok ululanan ve gerçekten aşırı gidenlerdendi....
Yunus Suresi, 83. Ayet:
Firavun'un ve erkânının
fen
alık yapmasından korktukları için kavmin bir kısım gençleri dışında, kimse Musa'ya iman etmedi. Çünkü Firavun yeryüzünde ululuk taslayan (bir zorba) ve o gerçekten aşırı gidenlerden idi....
Yunus Suresi, 102. Ayet:
Fe hel yentezırûne illâ misle eyyâmillezîne halev min kablihim, kul
fen
tezırû innî meakum minel muntezirîn(muntezirîne). ...
Yunus Suresi, 102. Ayet:
1.
fe hel
: artık, yoksa, mi, mı
2.
yentezırûne
: bekliyorlar
3.
illâ
: muhakkak ki
4.
misle
: misli, benzeri
...
Hud Suresi, 8. Ayet:
Ve le in ahharnâ anhumul azâbe ilâ ummetin ma'dûdetin le yekûlunne mâ yahbisuh(yahbisuhu), e lâ yevme ye'tîhim leyse masrû
fen
anhum ve hâka bi him mâ kânû bihî yestehziûn(yestehziûne)....
Hud Suresi, 8. Ayet:
1.
ve le in
: ve eğer, gerçekten
2.
ahharnâ
: biz erteledik, tehir ettik
3.
an-hum el azâbe
: onlardan azabı
4.
ilâ ummetin
...
Hud Suresi, 10. Ayet:
Fakat ona dokunan bir dertten sonra, kendisine bir nimet taddırırsak, “ - Doğrusu benden bütün
fen
alıklar gitti.” der ve şüphesiz sevinir, öğünür....
Hud Suresi, 17. Ayet:
E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ve yetlûhu şâhidun minhu ve min kablihî kitâbu mûsâ imâmen ve rahmeh(rahmeten), ulâike yu'minûne bih(bihî), ve men yekfur bihî minel ahzâbi
fen
nâru mev'ıduh(mev'ıduhu), fe lâ teku fî miryetin minhu innehul hakku min rabbike ve lâkinne ekseren nâsi lâ yu'minûn(yu'minûne)....
Hud Suresi, 24. Ayet:
Bu iki tâi
fen
in meseli, kör ve sağır ile, gören ve işiten gibidir. Bunlar hiç meselce müsavî olurlar mı? Artık güzelce düşünmez misiniz?...
Hud Suresi, 54. Ayet:
1.
in nekûlu illâ
: biz ancak ..... deriz
2.
ı'terâ-ke
: sana isabet etti, çarptı
3.
ba'du
: bazı
4.
âliheti-nâ
: ...
Hud Suresi, 54. Ayet:
Biz ancak: “Bizim bazı ilâhlarımız,
fen
a halde seni çarptı.” deriz. (Onlara şöyle) dedi: “Ben Allah'ı şahit tutuyorum. Ve sizin şirk koştuğunuz şeylerden benim muhakkak ki (kesinlikle), uzak (berî) olduğuma şahitlik edin!”...
Hud Suresi, 54. Ayet:
(54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri
fen
a çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”...
Hud Suresi, 54. Ayet:
Tanrılarımızın bir kısmı seni
fen
a çarpmış deriz de başka bir şeycik demeyiz. O, şüphe yok ki dedi, ben Allah'ı tanık tutmadayım, siz de tanık olun, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden tamamıyla uzağım....
Hud Suresi, 54. Ayet:
Biz "Tanrılarımızdan biri seni
fen
a çarpmış!" demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hûd) dedi ki: "Ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım."...
Hud Suresi, 54. Ayet:
'Ancak şu kadarını diyebiliriz: Tanrılarımızdan bazısı seni
fen
a çarpmış.' dediler. Hûd: 'Ben Allah’ı şâhit tutuyorum, siz de şâhit olun ki, ben, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında sizin Allah’a ortak koştuğunuz varlıklardan uzağım' dedi....
Hud Suresi, 54. Ayet:
Seni ilahlarımızdan bazıları
fen
a çarpmış, demekten başka bir şey söylemiyoruz. Dedi ki: 'Ben Allah'ı şahit tutuyorum ve siz de şahid olun ki, ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım....
Hud Suresi, 54. Ayet:
(54-55) Ancak şunu söyleriz ki, ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak seni bir
fen
alıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır.” Hûd: “- İşte ben Allah’ı şâhid tutuyorum ve siz de şâhid olun ki, ben, Allah’dan başka ona koştuğunuz ortakların hiç birini tanımıyorum; onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin....
Hud Suresi, 54. Ayet:
Bizim sana sözümüz ancak şudur: Tanrılarımızdan bir kısmı seni
fen
a halde çarpmıştır. O da ; «Ben, Allah'ı şâhid ediniyorum ve siz de şâhid olun ki, ben sizin, Allah'ı bırakıp da O'na ortak koştuklarınızdan beriyim....
Hud Suresi, 54. Ayet:
Biz «Tanrılarımızdan biri seni
fen
a çarpmış!» demekten başka bir söz söylemeyiz! (Hûd) dedi ki: «Ben Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin ortak koştuklarınızdan uzağım.»...
Hud Suresi, 54. Ayet:
(54-55) Yalnız deriz ki her halde ilâhlarımızın ba'zısı seni
fen
a çarpmış, dedi ki: işte ben Allahı işhad ediyorum siz de şâhid olun, işte ben ondan başka koştuğunuz şeriklerin hiç birini tanımıyorum, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana bir lâhza müsade de etmeyin....
Hud Suresi, 54. Ayet:
(54-55) Biz yalnız «herhalde Tanrılarımızın bazısı seni
fen
a çarpmış.» deriz. Hud: «Ben Allah'ı şahit gösteriyorum, siz de şahit olun ki, ben ondan başka, ona ortak koştuklarınızdan hiçbirini tanımıyorum; artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana bir an bile süre tanımayın!...
Hud Suresi, 54. Ayet:
«Ancak şu kadarını diyebiliriz ki; «tanrılarımızdan bazısı seni
fen
a çarpmış». O da dedi ki; «Allah'ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki ben, Allah'a koştuğunuz ortaklardan uzağım.»...
Hud Suresi, 54. Ayet:
(54-55) Biz «Tanrılarımızdan kimi seni
fen
a çarpmış» (demekden) başka (bir şey) söylemeyiz. (Hûd) dedi: «Allâhı hakıykî şâhid gösteririm ve siz de şâhid olun ki ben sizin Allâhı bırakıb da Ona ortak tutmakda devam etdiğiniz şeylerden kat'iyyen uzağım. Artık bana topyekûn istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana mühlet de vermeyin». ...
Hud Suresi, 54. Ayet:
(54-55) '(Biz senin hakkında) ancak: 'İlâhlarımızdan bazısı seni
fen
â çarpmış’ diyoruz.' (Hûd) dedi ki: 'Şübhesiz ben (ise) Allah’ı şâhid tutuyorum; (siz de) şâhid olun ki doğrusu ben, sizin O’nu (Allah’ı) bırakıp da şirk koşmakta olduğunuz şeylerden uzağım! Artık (isterseniz) hep berâber bana tuzak kurun; sonra (da) bana hiç mühlet vermeyin!'...
Hud Suresi, 54. Ayet:
İlahlarımızdan biri seni
fen
a çarpmış, demekten başka bir şey de söylemeyiz. Dedi ki: Doğrusu ben, Allah'ı şahid tutuyorum. Siz de şahid olun ki; sizin Allah'tan başka şirk koştuğunuz şeylerden, ben uzağım....
Hud Suresi, 54. Ayet:
Seni tanrılarımızdan biri
fen
a çarpmış demekten başka sözümüz yok sana!" (Hud:) "Allah'ı tanık tutarım, ve siz de tanık olun ki, kesinlikle uzağım ben, sizin yaptığınız gibi tanrılar edinmekten;...
Hud Suresi, 54. Ayet:
«Biz demeyiz, ancak (deriz ki) seni tanrılarımızdan bazısı
fen
a bir sûrette çarpmıştır.» Dedi ki: «Ben şüphesiz Allah Teâlâ'yı işhâd ediyorum ve siz de şahid olunuz ki, ben sizin şerik ittihaz ettiğiniz şeylerden muhakkak berîyim.»...
Hud Suresi, 54. Ayet:
“Biz: 'Seni ilâhlarımızdan biri
fen
â çarpmış!' demekten başka bir söz söyleyemeyiz. ” O da dedi ki: “Ben Allah'ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin şirk koştuğunuz şeylerden uzağım. ”...
Hud Suresi, 54. Ayet:
(54-56) "Galiba tanrılarımızdan biri seni pek
fen
a çarpmış!" demekten başka bir şey söyleyemeyiz. Hûd dedi ki: "Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki: ben sizin Allah’a şerik koştuklarınızdan hiç birini tanımıyorum. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, hiç göz açtırmayın, hiç süre tanımayın. Ben benim de, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayanıp güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki mukadderatı O’nun elinde olmasın. Rabbim elbette tam istikamet üzeredir."...
Hud Suresi, 54. Ayet:
"(Senin hakkında)" seni tanrılarımızdan biri
fen
a çarpmış!" demekten başka bir söz bulamıyoruz" Dedi ki: "Ben Allâh'ı şâhid tutuyorum, siz de şâhid olun ki, ben sizin (Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım."...
Hud Suresi, 55. Ayet:
(54-55) Biz sadece şunu söyleriz: “Seni, ilâhlarımızdan biri
fen
a çarpmış.” Hûd, dedi ki: “İşte ben Allah’ı şâhit tutuyorum. Siz de şâhit olun ki, ben sizin Allah’ı bırakıp da O’na ortak koştuğunuz şeylerden uzağım. Haydi hepiniz toptan bana tuzak kurun, sonra da bana göz açtırmayın.”...
Hud Suresi, 55. Ayet:
(54-55) Ancak şunu söyleriz ki, ilâhlarımıza sövdüğünden onların bazısı, muhakkak seni bir
fen
alıkla (cinnet ve hezeyanla) çarpmıştır.” Hûd: “- İşte ben Allah’ı şâhid tutuyorum ve siz de şâhid olun ki, ben, Allah’dan başka ona koştuğunuz ortakların hiç birini tanımıyorum; onlardan beriyim. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bir an bile müsaade etmeyin....
Hud Suresi, 55. Ayet:
(54-55) Yalnız deriz ki her halde ilâhlarımızın ba'zısı seni
fen
a çarpmış, dedi ki: işte ben Allahı işhad ediyorum siz de şâhid olun, işte ben ondan başka koştuğunuz şeriklerin hiç birini tanımıyorum, artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana bir lâhza müsade de etmeyin....
Hud Suresi, 55. Ayet:
(54-55) Biz yalnız «herhalde Tanrılarımızın bazısı seni
fen
a çarpmış.» deriz. Hud: «Ben Allah'ı şahit gösteriyorum, siz de şahit olun ki, ben ondan başka, ona ortak koştuklarınızdan hiçbirini tanımıyorum; artık hepiniz toplanın bana istediğiniz tuzağı kurun, sonra da bana bir an bile süre tanımayın!...
Hud Suresi, 55. Ayet:
(54-55) Biz «Tanrılarımızdan kimi seni
fen
a çarpmış» (demekden) başka (bir şey) söylemeyiz. (Hûd) dedi: «Allâhı hakıykî şâhid gösteririm ve siz de şâhid olun ki ben sizin Allâhı bırakıb da Ona ortak tutmakda devam etdiğiniz şeylerden kat'iyyen uzağım. Artık bana topyekûn istediğiniz tuzağı kurun, sonra bana mühlet de vermeyin». ...
Hud Suresi, 55. Ayet:
(54-55) '(Biz senin hakkında) ancak: 'İlâhlarımızdan bazısı seni
fen
â çarpmış’ diyoruz.' (Hûd) dedi ki: 'Şübhesiz ben (ise) Allah’ı şâhid tutuyorum; (siz de) şâhid olun ki doğrusu ben, sizin O’nu (Allah’ı) bırakıp da şirk koşmakta olduğunuz şeylerden uzağım! Artık (isterseniz) hep berâber bana tuzak kurun; sonra (da) bana hiç mühlet vermeyin!'...
Hud Suresi, 55. Ayet:
(54-56) "Galiba tanrılarımızdan biri seni pek
fen
a çarpmış!" demekten başka bir şey söyleyemeyiz. Hûd dedi ki: "Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki: ben sizin Allah’a şerik koştuklarınızdan hiç birini tanımıyorum. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, hiç göz açtırmayın, hiç süre tanımayın. Ben benim de, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayanıp güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki mukadderatı O’nun elinde olmasın. Rabbim elbette tam istikamet üzeredir."...
Hud Suresi, 56. Ayet:
(54-56) "Galiba tanrılarımızdan biri seni pek
fen
a çarpmış!" demekten başka bir şey söyleyemeyiz. Hûd dedi ki: "Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahid olun ki: ben sizin Allah’a şerik koştuklarınızdan hiç birini tanımıyorum. Artık hepiniz toplanın, bana istediğiniz tuzağı kurun, hiç göz açtırmayın, hiç süre tanımayın. Ben benim de, sizin de Rabbiniz olan Allah’a dayanıp güvendim. Hiç bir canlı yoktur ki mukadderatı O’nun elinde olmasın. Rabbim elbette tam istikamet üzeredir."...
Hud Suresi, 64. Ayet:
Ey kavmim! İşte bu gördüğünüz, Allah’ın dişi devesi, size bir mûcizedir. Onu kendi haline bırakın, Allah’ın arzından yayılsın otlasın. Ona
fen
a bir maksadla el sürmeyin, sonra sizi peşin bir azap yakalar.”...
Hud Suresi, 64. Ayet:
«Ey milletim! Bu, size bir ayet olarak, Allah'in devesidir. Birakin onu, Allah'in topraginda otlasin; ona
fen
alik etmeyin,yoksa siz hemen azaba ugrarsiniz»...
Hud Suresi, 64. Ayet:
'Ey milletim! Bu, size bir ayet olarak, Allah'ın devesidir. Bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın; ona
fen
alık etmeyin, yoksa siz hemen azaba uğrarsınız'...
Hud Suresi, 64. Ayet:
«Ey kavmim, işte size bir âyet (bir mu'cize) olmak üzere Allahın şu dişi devesi! Artık onu (serbest) bırakın. Allahın arzında yesin. Ona
fen
alık edib dokunmayın. Binnetîce sizi yakın bir azâb yakalar». ...
Hud Suresi, 77. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman
2.
câet
: geldi
3.
resulu-nâ
: resûlümüz
4.
lûtan
: Lut
Hud Suresi, 77. Ayet:
Elçi meleklerimiz, Lût’a varınca, (kavmi bu güzel kılıklı elçilere bir
fen
ılık ederler diye) onlar yüzünden kederlendi ve göğsüne sıkıntı geldi. “Bu, çok zor bir gün” dedi....
Hud Suresi, 77. Ayet:
Elcilerimiz Lut'a gelince, onun
fen
asina gitti; cok sikildi, «Bu cetin bir gundur» dedi....
Hud Suresi, 77. Ayet:
Elçilerimiz Lût'a geldiler; bu yüzden Lût endişeye kapılıp
fen
alaştı, için için sıkıldı ve «Bu ne çetin bir gün !» dedi....
Hud Suresi, 77. Ayet:
Elçilerimiz Lut'a gelince, onun
fen
asına gitti; çok sıkıldı, 'Bu çetin bir gündür' dedi....
Hud Suresi, 77. Ayet:
Vaktâ ki Resullerimiz Lûta vardılar onların yüzünden
fen
alaştı, eli ayağı dolaştı, bu çok müşkil bir gün dedi...
Hud Suresi, 77. Ayet:
Elçilerimiz Lut'a geldiğinde onların yüzünden
fen
alaştı, eli ayağı dolaştı ve «Bu, çok çetin bir gündür!» dedi....
Hud Suresi, 77. Ayet:
Ne zaman ki, elçilerimiz Lut'a geldiler, bunların gelişleri yüzünden Lut
fen
alaştı, eli ayağı birbirine dolaştı ve «Bu gün çetin bir gündür.» dedi....
Hud Suresi, 77. Ayet:
O elçilerimiz Lût’a gelince o
fen
a halde sıkıldı, onlar yüzünden göğsü daraldı ve:"Gerçekten bu gün pek çetin bir gün!" dedi....
Hud Suresi, 78. Ayet:
Lût’un kavmi koşarak kendisine gelmişlerdi ve bundan önce kötü işler (oğlancılık) yapıyorlardı. (misafirleri olan elçi meleklere bir
fen
alık yapmasınlar diye) Lût şöyle dedi: “- Ey Kavmim! İşte şunlar kızlarım (onları kendinize nikâh edin, elçilere dokunmayın.) Sizin için, onlar daha temizdir. Artık Allah’dan korkun, beni misafirlerim içinde rüsvay etmeyin. Hiç aranızda, iyiliği emredip kötülükten alıkoyacak, aklı başında bir adam yok mu?”...
Hud Suresi, 85. Ayet:
Ey kavmim! Ölçekte ve tartıda adâleti yerine getirin. İnsanların mallarını eksiltmeyin ve yeryüzünde fesad çıkararak
fen
alık etmeyin....
Hud Suresi, 85. Ayet:
Ey kavmim, ölçü ve tartıyı adaletle uygulayın, insanların eşyasını (haksız yollardan) eksiltmeyin; yeryüzünde bozgunculuk ederek
fen
alık yapmayın....
Hud Suresi, 85. Ayet:
Ey kavmim kileyi, teraziyi dengi dengine tam tutun ve nasın eşyasına densizlik etmeyin ve Yer yüzünde müfsidlik ederek
fen
alık yapmayın...
Hud Suresi, 85. Ayet:
Ey kavmim, ölçeği ve teraziyi tam dengi dengine tutun. İnsanların eşyasına densizlik etmeyin ve yeryüzünde bozgunculuk ederek
fen
alık yapmayın!...
Hud Suresi, 85. Ayet:
«Ey kavmim! Ölçerken ve tartarken adaleti yerine getirin. Halkın malına densizlik etmeyin ve yeryüzünde fesatçılık yaparak
fen
alık etmeyin.»...
Hud Suresi, 85. Ayet:
«Ey kavmim ölçekde ve tartıda adaleti yerine getirin. Nâsin eşyasını (mallarını, hakkını) eksiltmeyin. Yer yüzünde fesadcılar olarak
fen
alık yapmayın». ...
Hud Suresi, 85. Ayet:
Ey halkım! Ölçü ve tartıyı dengi dengine tam tutun, halkın hakkını yemeyin ve ülkede müfsitlik ederek
fen
alık yapmayın!...