Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Biz sana, kendinden önceki Kitap'ı tasdik eden, onu düzenleyen bu Kitap'ı hakk olarak indirdik. O halde, aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Ve sakın sana gelen hakkı bırakıp onların hevalarına uyma. Ve Biz, sizin her biriniz için, bir şeriat ve yöntem belirledik. Allah dileseydi, sizi tek tip bir topluluk yapardı. Ancak sizlere verdiği ile sizi sınıyor. O halde hayırlarda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Allah, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri bildirecektir....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve aralarında, Allah'ın sana indirdiğiyle hükmet. Onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni şaşırtmalarından ve onlardan sakın. Eğer verdiğin kararlara uymazlarsa, bilesin ki Allah, bazı günahları nedeniyle onlara musibet isabet ettirmeyi istiyor. İnsanların pek çoğu elbette fasıktır....
Maidə Suresi, 70. Ayet:
Elbette İsrailoğulları'ndan söz aldık ve onlara resuller gönderdik. Ne zaman kendi hevalarına uymayan bir resul geldiyse, bir kısmını yalanlıyor ve bir kısmını da öldürüyorlardı....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: "Ey Kitap Ehli! Gerçeğin dışına çıkarak, dininizin sınırlarını ihlal etmeyin. Daha önce sapan ve birçoğunu saptıran ve düzgün yoldan sapmış olan bir halkın hevasına uymayın....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: "Ben, Allah'ın yanı sıra yalvardıklarınıza kulluk etmekten men olundum." De ki: "Hevanıza tabi olmam, yoksa kesinlikle sapmış olurum da o zaman hidayete erenlerden olmamış olurum."...
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz? Oysaki O, mecbur yemek zorunda kaldıklarınız dışında, haram kıldığı şeyleri size ayrıntılı olarak açıklamıştır. Doğrusu birçokları bir bilgiye dayanmaksızın hevasına uyarak saptırıyorlar. Kuşkusuz Rabb'in haddi aşanları en iyi bilendir....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu bununla yükseltirdik. Fakat o yere saplandı, hevasına uydu. Onun durumu, üzerine varsan da dilini sarkıtıp soluyan, varmasan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan halkın durumu böyledir. Sen bu kıssayı anlat, belki öğüt alırlar....
Rəd Suresi, 37. Ayet:
İşte böylece Biz onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, seni Allah'tan koruyacak bir veli, bir koruyucu bulamazsın....
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Eğer Hakk onların hevalarına göre belirlenseydi gökler, yer ve onların içindekiler bozguna uğrardı. Hayır, faydalarına olacak zikirlerini getirdik. Ne var ki onlar faydalarına olan zikirden yüz çevirenlerdir....
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Hevasını ilah edinen kimseyi görüyorsun! Onun sorumluluğunu sen üstlenebilir misin?...
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Buna rağmen eğer sana uymazlarsa, bil ki onlar hevalarına uymaktadırlar. Allah'tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevasına uyandan daha sapkın kim olabilir? Kuşkusuz Allah, zalim bir toplumu doğru yola iletmez....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Hayır, zalimler körü körüne hevalarına uydular. Bundan sonra Allah'ın şaşırttığını kim doğru yola iletebilir? Ve onların yardımcıları da yoktur....
Sad Suresi, 26. Ayet:
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. İnsanlar arasında Hakk ile hükmet. Hevaya uyma. Aksi halde heva seni Allah'ın yolundan saptırır. Allah'ın yolundan sapanlar, hesap gününü göz ardı etmiş olduklarından, kendileri için çok şiddetli bir azap vardır....
Şura Suresi, 15. Ayet:
İşte bunun için, artık sen onlara çağrıda bulun. Buyrulduğun gibi dosdoğru ol. Onların hevalarına uyma. Onlara de ki: "Allah'ın Kitap'tan indirdiği şeye inandım. Ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem buyruldu. Allah, bizim de Rabb'imizdir, sizin de Rabb'inizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da sizedir. Öyleyse aramızda çekişmeye gerek yoktur. Nasıl olsa Allah aramızı bulacak. Dönüş yalnızca O'nadır....
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra da seni buyruklardan apaçık bir şeriat sahibi yaptık. Öyleyse ona uy! Bilmeyenlerin hevalarına uyma....
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Hevasını, ilahlaştıran kimseyi gördün mü? Allah, bir bilgiye dayalı olarak, onu sapkınlıkta bıraktı. Ve onun kulağını ve kalbini mühürledi. Gözlerine perde çekti. Artık Allah'tan başka kim onu doğru yola iletebilir? Öğüt almıyor musunuz?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Rabbinden gelen kanıt içeren apaçık bilgiyi izleyen kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilen ve hevalarına uyan kimse ile bir olur mu?...
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Münafıklardan kimisi de seni dinliyormuş gibi gözükür. Senin yanından ayrıldıktan sonra, kendilerine ilim verilenlere: "O, biraz önce ne dedi?" dediler. İşte onlar, Allah'ın kalplerini mühürledikleri ve hevalarına tabi olan kimselerdir....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
Ve o, hevasından konuşmaz....
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Bu isimler, sizin ve atalarınızın onlara yakıştırdığı isimlerden başka bir şey değildir. Allah, onlar için hiçbir yetkilendirmede bulunmadı. Ant olsun ki, onlara Rabb'lerinden doğru yolu gösterici geldiği halde, onlar yalnızca zanna ve benliklerinin hevasına uyuyorlar....
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Fakat Rabb'inin huzurunda suçlu olmaktan korkarak, kendisini hevasından uzak tutana, ...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun ki Musa'ya (Kitap) hakikat bilgisi verdik; ondan sonra da birbiri ardınca içinizden Rasûllerle takviye ettik. Meryemoğlu İsa'ya da beyyineler (hakikat bilgisinin apaçık tasdiki olan hâller) verdik. Onu Ruh-ül Kuds (Onda açığa çıkardığımız kuvve) ile teyit ettik. Nefsinizi yüceltmek uğruna, ne zaman
hevâ
nıza uymayan gerçekleri dillendiren Rasûller gelse, onların bir kısmını yalanlayıp, bir kısmını da öldürdünüz....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
1.
ve len terdâ
: ve asla razı olmaz
2.
an-ke
: senden
3.
el yahûdu
: yahudi
4.
ve lâ en nasârâ
: ve hristiyanlar ...
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” . Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
1.
ve le in
: ve eğer gerçekten olursa, olsa
2.
eteyte
: getirsen
3.
ellezîne
: o kimselere, onlara
4.
ûtû
: veril...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Ve eğer gerçekten, kendilerine kitap verilenlere âyetlerin (mucizelerin) hepsini getirsen (yine de) senin kıblene tâbî olmazlar. Ve sen de onların kıblesine tâbî olacak değilsin. Ve onların bir kısmı da diğerlerinin kıblesine uymazlar. Sana gelen ilimden sonra gerçekten onların hevalarına uyacak olursan, o zaman muhakkak ki sen, zâlimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Kendilerine Kitap verilenlere her âyeti (hakikate işaret eden bilgiyi) getirsen yine de senin kıblene tâbi olmazlar! Sen de onların kıblesine tâbi olucu değilsin. (Hatta) onlar birbirlerinin kıblesine de tâbi olmazlar. Yemin olsun ki, İlimden sana gelenden sonra onların
hevâ
larına (şartlanmalarına göre oluşan fikirler/istekler) tâbi olursan, kesinlikle zâlimlerden olursun!...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti (delili) getirsen, yine onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine (bile) uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, o zaman gerçekten zalimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
celâlim hakkı için sen o kitab verilmiş olanlara her bürhanı da getirsen yine senin Kıblene tabi olmazlar, sen de onların Kıblesine tabi olmazsın, bir kısmı diğer kısmın Kıblesine tabi değil ki.. celâlim hakkı için sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların hevalarına uyacak olursan o takdirde sen de mutlak zulmedenlerdensindir...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun kendilerine kitap verilenlere her türlü ayeti getirsen de onlar yine senin kıblene yönelmez / uymaz. Sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. Onlardan bir kısmı bir kısmının kıblesine uymaz. Sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyarsan, o zaman sen elbette / gerçekten zalimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun ki (Habîbim) sen, kendilerine Kıble verilenlere (kıble mes'elesine dâir) her âyeti (burhanı, mu'cizeyi) getirmiş olsan onlar (inadiarmdan) yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine tâbi' olucu değilsin. (Hattâ) onların kimi kiminin (Yahudiler Hıristiyanların, Hıristiyanlar Yahudilerin) kıblesine uyucu değildir. Andolsun (Habîbim) sana gelen bunca ilim (ve vahy) den sonra (bilfarz) onların
hevâ
(ve heves) terine uyacak olursan, o takdirde şübhesiz ve muhakkak (kendilerine) ya...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun ki sen kendilerine vaktiyle kitap verilmiş olanlara her ne bürhan getirsen, yine senin kıblene tâbi olmuş olmayacaklardır. Sen de onların kıblesine tâbi olmazsın. Onların bazıları da bazılarının kıblesine tâbi değildir. Ve kasem olsun ki sana gelen ilimden sonra onların
hevâ
larına tâbi olacak olsan şüphe yok sen de o zaman zalimlerden olmuş olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun, kendilerine kitap verilenlere her ayeti (delili) getirsen, yine de onlar senin kıblene uymaz; sen de onların kıblelerine uyacak değilsin. (Hatta) Onlardan bir kısmı, bir kısmının kıblesine de uymaz. Andolsun, eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olursan, kuşkusuz, o zaman zalimlerden olursun....
Ali-İmran Suresi, 14. Ayet:
Zuyyine lin nâsi hubbuş şe
hevâ
ti minen nisâi vel benîne vel kanâtîril mukantarati minez zehebi vel fıddati vel haylil musevvemeti vel en’âmi vel hars(harsi), zâlike metâul hayâtid dunyâ, vallâhu indehu HUSNUL MEÂB(meâbi)....
Ali-İmran Suresi, 14. Ayet:
1.
zuyyine
: süslü gösterildi
2.
li en nâsi
: insanlara
3.
hubbu
: sevgi, muhabbet
4.
eş şe
hevâ
ti
: şehvetler, nef...
Ali-İmran Suresi, 14. Ayet:
İnsanlara: Kadınlar, oğullar, yüklerle altun ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler kabilinden şehevat sevgisi bezendi; fakat bunlar Dünya hayatın geçici metâ'ı, halbuki Allah, akıbet güzelliği onun yanındadır....
Nisa Suresi, 27. Ayet:
Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûneş şe
hevâ
ti en temîlû meylen azîmâ(azîmen)....
Nisa Suresi, 27. Ayet:
1.
ve allâhu
: ve Allah
2.
yurîdu
: diler, ister
3.
en yetûbe aleykum
: sizin tövbenizi kabul etmek
4.
ve yurîdu
:...
Nisa Suresi, 27. Ayet:
ALLAH sizin kendisine yönelişinize karşılık vermek ister; heva ve heveslerine uyanlar ise sizin büsbütün sapıtmanızı ister...
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kûnû kavvamîne bil kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evil vâlideyni vel akrabîn(akrabîne), in yekun ganiyyen ev fakîran fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiûl
hevâ
en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran)....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar, ... olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah’a ulaşmayı dilediler
4.
...
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey âmenû olanlar! Kendinize, anne ve babanıza ve yakınlarınıza bile olsa, zengin veya fakir de olsalar, Allah için adaleti yerine getiren şahitler olun. Çünkü Allah, ikisine de daha yakındır. Adaletli davranmak için, artık
hevâ
nıza (nefsinize) uymayın. Ve eğer dilinizi eğip bükerseniz (sözü değiştirirseniz) veya (haktan, adaletten) yüz çevirirseniz o taktirde muhakkak ki Allah, yaptıklarınızdan haberdar olandır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları)nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey inananlar, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Tanrı için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Tanrı onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp hevanıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Tanrı yaptıklarınızdan haberi olandır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey îman edenler, adaleti titizlikle ayakda tutan (haakim) ler ve Allah için şâhidiik eden (insan) lar olun. (O hükmünüz veya şâhidliğiniz) velev ki kendinizin veya ana ve babalar (ınız) ın ve yakın hısımlar (ınız) ın aleyhinde olsun, (isterse onlar) zengin veya fakir bulunsun. Çünkü Allah ikisine de (sizden daha) yakındır (ve hallerini sizden iyi bilicidir). Artık siz (hakdan) dönerek (keyf-ü) hevanıza uymayın. Eğer dilinizi eğib büker (hakkı olduğu gibi söylemekden çekinir) veya (büsbütün ondan...
Nisa Suresi, 135. Ayet:
İmân edenler! Adaletle bihakkın kâim, Allah için şahit kimseler olunuz. Velev ki kendi şahıslarınızın veya ebeveyninizin veya en yakınlarınızın aleyhine olsun, ister zengin veya fakir bulunsun. Çünkü Allah Teâlâ onlara daha yakındır. Artık haktan dönerek
hevâ
ya tâbi olmayınız. Ve eğer dilinizi eğer bükerseniz veya yüz çevirirseniz şüphe yok ki Allah Teâlâ işlediğiniz şeyden bihakkın haberdardır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhinde bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. (Onlar) ister zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten dönüp heva (tutkuları) nıza uymayın. Eğer dilinizi eğip büker (sözü geveler) ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
1.
ve enzelnâ ileyke
: ve sana indirdik
2.
el kitâbe bi el hakkı
: kitabı hak ile
3.
musaddıkan
: tasdik edici olarak, doğrulayıcı olarak
4.
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Ve (Ey Muhammed) sana ellerindeki kitapları tasdik edici (doğrulayıcı) ve onu koruyucu olarak bu Kitab'ı hakk ile indirdik. Artık onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana Hakk'tan gelenden ayrılıp da onların
hevâ
larına uyma. Sizden hepiniz için (tek) bir şeriat, ve açık bir yol belirlemiştik. Ve Allah dileseydi, elbette sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak bu sizi, verdikleri ile denemek içindir. O halde hayırlarda yarışın! Sizin hepinizin dönüşü Allah'adır. O zaman hakkında ayrılığa...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri si...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da (Ey Muhammed) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak kitabı (Kuran'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Tanrı'nın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların hevalarına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Tanrı dileseydi, sizi tek bir ümmet kılardı; ancak (bu) verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Tanrı'yadır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri size haber verecektir...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
(Habîbim) sana da hak olarak kitabı (Kur'ânı) — kendinden evvelki kitab (lar) ı tasdıyk edici (ve doğrultucu) ve ona karşı bir şâhid olmak üzere — gönderdik. O halde (bütün ehl-i kitab) aralarında Allahın (sana) indirdiği ile hükmet, sana gelen hakıykatden (dönüb de) onların
hevâ
(ve heves) lerine uyma. (Ey Musânın, İsânın, Muhammedin, ümmetleri) sizden her biriniz için bir şeriat, bir yol ta'yin etdik. Eğer Allah dileseydi (topunuzu bir şeriata tâbi) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdiği...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Ve sana kitabı hak olarak indirdik, kendisinden evvelki (semavî) kitabı tasdik edici ve üzerine bir muhafız olmak üzere. Artık aralarında Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu (ahkâm) ile hükmet. Ve sana gelen haktan (ayrılıp da) onların
hevâ
larına tâbi olma. Sizden herbiriniz için (vaktiyle) bir şeriat, bir açık yol kılmıştık. Ve eğer Allah Teâlâ dilese idi elbette sizleri bir ümmet kılmış olurdu. Fakat size vermiş olduğu şeylerde sizi imtihan etmek için (bir ümmet kılmadı). Artık hayırlı işlere koşu...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Resulüm! Sana da, kendinden önceki kitapları tasdik edip doğrulayıcı ve üzerlerine şâhit olarak bu Kitab'ı hak ile indirdik. Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen hakkı bırakıp da onların
hevâ
ve heveslerine uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah size verdiği şeyde sizi denemek istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun! Hepinizin dönüşü Allah'adır. Üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri O size haber ...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona 'bir şahid-gözetleyici' olarak Kitab'ı (Kur'an'ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku) larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı; ancak (bu,) size verdikleriyle sizi denemesi içindir. Artık hayırlarda yarışınız. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyl...
Maidə Suresi, 49. Ayet:
1.
ve en ihkum
: ve hükmetmek (hükmet)
2.
beyne-hum
: onların aralarında
3.
bi mâ enzele allâhu
: Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
4.
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve onların aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, onların
hevâ
larına uyma. Allah'ın sana indirdiği şeylerin bir kısmından seni fitneye düşürmelerinden sakın. Bundan sonra eğer (Hakk'tan) yüz çevirirlerse, o taktirde bil ki artık Allah, bazı günahları sebebiyle, onları bir musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu gerçekten fâsıklardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Aralarında Tanrı'nın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma. Tanrı'nın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki Tanrı bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibet tattırmak istemektedir. Kuşkusuz insanların çoğu fasıktır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve aralarında Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu ile hükmet ve onların
hevâ
larına tâbi olma. Ve Allah Teâlâ'nın sana indirmiş olduğu şeylerin bazısından seni fitneye düşüreceklerinden dolayı onlardan kaçın. Eğer onlar yüz çevirirlerse artık bil ki, Allah Teâlâ muhakkak diliyor ki, onları bazı günahları sebebiyle musîbete uğratsın. Ve şüphe yok ki nastan bir çokları elbette fâsık kimselerdir....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve onların hevalarına uyma, Allah'ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmasınlar diye onlardan sakın. Şayet yüz çevirirlerse, bil ki, Allah bir kısım günahları nedeniyle onlara bir musibeti tattırmak istemektedir. Şüphesiz, insanların çoğu fasıklardır....
Maidə Suresi, 70. Ayet:
1.
lekad ehaznâ
: andolsun ki biz aldık
2.
mîsâka benî isrâîle
: İsrailoğulları'ndan mîsâk
3.
ve erselnâ ileyhim
: ve onlara gönderdik
4.
Maidə Suresi, 70. Ayet:
Andolsun ki Biz, İsrailoğulları'ndan misak aldık ve onlara resûller gönderdik. Onlara her resûl gelişinde,nefislerinin
hevâ
larına uymadığından dolayı, bir kısmını yalanladılar ve bir kısmını da öldürdüler....
Maidə Suresi, 70. Ayet:
Kasem olsun ki, Biz İsrailoğullarının misâkını aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Her ne vakit onların nefislerinin
hevâ
sına uymayan bir hüküm ile onlara peygamber geldi ise, onlardan bir kısmını tekzîp ettiler, bir kısmını da öldürdüler....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitab ehli, kitap sahipleri!
3.
lâ taglû
: haddi aşmayın!
4.
fî dîni-kum
...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki; "Ey Kitap Ehli! Dîninizde haksız yere (taşkınlık yapıp) haddi aşmayın. Ve daha önce dalâlete düşmüş ve birçoklarını da dalâlete düşürmüş ve de sevvâ edilmiş yoldan sapmış olan bir kavmin
hevâ
larına uymayın....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: "Ey kitap Ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin ve daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun heva (istek ve tutku)larına uymayın."...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: ey ehli kitâb! dininizde haksız ifrata dalmayın, bundan evvel şaşmış, bir çoklarını da şaşırtmış ve yolun doğrusundan sapmış bir kavmin hevaları ardından gitmeyin...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: "Ey kitap ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin ve daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun hevalarına uymayın."...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: «Ey ehl-i kitâb, dîninizde haksız yere haddi aşmayın. Bundan evvel hakîkaten hem kendileri sapmış, hem bir çoğunu sapdırmış ve (haalâ da) dümdüz yoldan ayrılıb sapagelmiş bir kavmin heva (ve heve) sine uymayın». ...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: «Ey ehl-i kitap! Dininizde hakka muğayır olarak haddi tecavüz etmeyiniz. Ve evvelce dalâlete düşmüş ve birçoklarını da idlalde bulunmuş ve doğru yoldan sapıtmış olan bir kavmin
hevâ
larına uymayınız.»...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere taşkınlık yapıp sınırı aşmayın. Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun
hevâ
ve heveslerine uymayın. ”...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: "Ey Ehl-i kitap! Dininize ait konularda haksız yere haddi aşmayın. Daha önce gelip geçenlerden hem kendisi sapmış, hem bir çok insanları da saptırmış olan atalarınızın ve şimdiki durumda da doğru yoldan sapan birtakım kimselerin heva ve hevesine uymayın....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: «Ey Kitap Ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin ve daha önce sapmış, bir çoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun heva (istek ve tutku) larına uymayın.»...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: "Ben, sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim." De ki: "Ben sizin heva (istek ve tutku)larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum."...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki ben sizin Allahdan başka taptıklarınıza ibadet etmekten nehyedildim, de ki: ben sizin
hevâ
larınıza tâbi' olmam, o takdirde şaşırmışım ve ben hidayete irenlerden değilmişim demek olur...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: "Ben sizin Tanrı'dan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim." De ki: "Ben sizin hevalarınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum."...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: «Allâhı bırakıb da tapdığınız şeylere tapmam bana yasak edildi». De ki: «Ben sizin
hevâ
(ve heves) lerinize asla uymam. Bu takdirde muhakkak sapmış ve ben doğru yola erenlerden olmamış bulunurum». ...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: «Ben Allah Teâlâ'dan başka taptığınız şeylere ibadetten nehyedilmiş bulunmaktayım.» De ki: «Sizin
hevâ
larınıza asla uymam. O takdirde ben muhakkak dalâlete düşmüş ve ben hidâyete erenlerden olmamış olurum.»...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: “Allah'ı bırakıp da taptığınız başka şeylere ibadet etmek bana yasak edildi. ” De ki: “Sizin
hevâ
ve heveslerinize aslâ uymam! Aksi takdirde sapıklığa düşmüş ve hidayete erenlerden olmamış olurum. ”...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: «Ben, sizin Allah'tan başka tapmakta olduklarınıza tapmaktan nehyedildim.» De ki: «Ben sizin heva (istek ve tutku) larınıza uymam; yoksa bu durumda ben şaşırıp sapmış ve doğru yolu bulmamışlardan olurum.»...
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanizin disinda, haram olanlari genisce anlatmisken adinin uzerine anildigi seyden yemiyorsunuz? Dogrusu cogunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapitiyorlar. Asiri gidenleri en iyi bilen Rabbindir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında, haram olanları genişçe anlatmışken adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar. Aşırı gidenleri en iyi bilen Rabbindir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
O size muztarr olduklarınız müstesna olmak üzere harâm kıldığı neler ise ayrı ayrı bildirmiş iken üzerlerine Allâh ismi anılmış olanlardan neye yimeyeceksiniz? Evet bir çokları bildiklerinden değil, mücerred
hevâ
lariyle halkı behemehal dalâlete düşürüyorlar, şüphesiz ki rabbındır o mütecavizleri en ziyade bilen...
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken (iç gönderme) üzerinde Tanrı'nın adı anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi hevalarıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Kuşkusuz senin rabbin haddi aşanları en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
O, size — kendisine kat'î suretde muztar ve muhtâc bulunduklarınız müstesna olmak üzere — neleri haram kıldığını ayrı ayrı bildirmişken üzerlerine Allahın adı anılmış olanlardan yememeniz de ne oluyor ya? Muhakkak ki bir çokları ilim (ifâde edebilecek deliller) ile (hiç bir münâsebeti) olmayarak
hevâ
(ve heves) leriyle (halkı) her halde sapdıracaklardır. Şübhesiz ki Rabbin haddi aşanları en çok bilenin ta kendisidir. ...
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki; üzerine Allah'ın adı anılan şeyden yemiyorsunuz? Halbuki darda kalmanızın dışında size haram olanları O, uzun uzadıya açıklamıştır. Doğrusu birçokları heva ve heveslerine uyarak bilmeden sapıtıyorlar. Şüphesiz ki haddi aşanları, en çok bilen Rabbındır....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne var ki, üzerine Allah Teâlâ'nın ismi zikredilmiş olanı yemeyesiniz. Ve muhakkak size haram olan şeyler mufassalan bildirilmiştir. Ancak kendisine muzdar kaldığınız şey müstesna. Ve şüphe yok ki birçokları bilmeksizin kendi
hevâ
larıyla (halkı) dalâlete düşürürler. Senin Rabbin ise muhakkak ki, mütecavizleri en ziyâde bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, üzerine Allah'ın adı anılıp kesilenlerden yemiyorsunuz?Halbuki Allah, çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden heva ve heveslerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin hududu aşanları çok iyi bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Kesilirken üzerlerine Allah’ın adı anılmış olan hayvanların etlerinden niçin yemeyecek mişsiniz?O, zaten size haram kıldığı etleri açıkça bildirmiştir; ancak çaresiz kalıp da zaruret mikdarı yemeniz müstesnadır. Evet birçokları, bildiklerinden değil, sırf heva ve hevesleriyle halkı saptırıyorlar. Muhakkak ki Rabbin haddi aşanları pek iyi bilmektedir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku) larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: "Gerçekten Allah'ın bunu haram kıldığına şehadet edecek şahidlerinizi getirin." Şayet onlar, şehadet edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şehadet etme. Ayetlerimizi yalan sayanların ve ahirete inanmayanların heva (istek ve tutku)larına uyma; onlar (birtakım güçleri ve varlıkları) Rablerine denk tutmaktadırlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
Haydin, de: Allah bunu haram etti diye şehadet edecek şahidlerinizi getirin, eğer gelir şehadet ederlerse sen onlarla beraber şehadet etme, âyetlerimizi tekzib edenlerin, o Âhırete inanmıyanların
hevâ
larına tabi' olma, nasıl olursun ki bunlar rablarına başkasını denk tutuyorlar...
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: "Gerçekten Tanrı'nın bunu haram kıldığına şehadet edecek şahidlerinizi getirin." Şayet onlar şehadet edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şehadet etme. Ayetlerimizi yalan sayanların ve ahirete inanmayanların hevalarına uyma; onlar [birtakım güçleri ve varlıkları] rablerine denk tutmaktadırlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
«(Haydin), de, muhakkak Allah bunu haram etdi diye bildiğini söyleyecek şâhidlerinizi getirin». Eğer onlar (yalan yere) şâhidlik ederlerse sen onlarla beraber olub da (sözlerini) tasdıyk etme. Âyetlerimizi yalan sayanların, âhirete de inanmayanların heva (ve heves) ine uyma. Onlar (putlarını) Rableriyle bir sayarlar. ...
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: «Haydi, 'Allah Teâlâ bunları muhakkak haram kıldı' diye şehâdet edecek olan şahitlerinizi getiriniz.» Şayet onlar şehâdet ederlerse sen onlar ile beraber şehâdette bulunma ve âyetlerimizi tekzîp edenlerin ve ahirete inanmayanların
hevâ
larına tâbi olma. Ve onlar, başkalarını Rablerine denk tutarlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: “Allah'ın bunu haram ettiğine dair şâhitlik edecek şâhitlerinizi getirin. ” Eğer onlar şâhitlik ederlerse, sen onlarla beraber şâhitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların
hevâ
ve heveslerine uyma. Onlar (taptıklarını) Rablerine denk tutuyorlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: «Gerçekten Allah'ın bunu haram kıldığına şehadet edecek şahidlerinizi getirin.» Şayet onlar,şehadet edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şehadet etme. Ayetlerimizi yalan sayanların ve ahirete inanmayanların heva (istek ve tutku) larına uyma; onlar (birtakım güçleri ve varlıkları) Rablerine denk tutmaktadırlar....
Əraf Suresi, 175. Ayet:
(175-176) Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık, lâkin o, dünyaya saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âye...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Ve lev şi’nâ le refa’nâhu bihâ ve lâkinnehû ahlede ilel ardı vettebea
hevâ
h(
hevâ
hu), fe meseluhu ke meselil kelb(kelbi), in tahmil aleyhi yelhes ev tetrukhu yelhes, zâlike meselul kavmillezîne kezzebû bi âyâtinâ, faksusîl kasasa leallehum yetefekkerûn(yetefekkerûne)....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
1.
ve lev
: ve eğer, şayet
2.
şi'nâ
: biz diledik
3.
le rafa'nâ-hu
: mutlaka, elbette onu yükselttik (yükseltirdik)
4.
bi-hâ
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Ve şâyet dileseydik onu, onunla (âyetlerimizle) elbette yükseltirdik. Ve fakat o dünyaya meyletti ve hevasına (nefsinin afetlerine) tâbî oldu. Artık onun hali, köpeğin hali gibidir ki; onunla ilgilensen de solur, onu terketsen de (kendi haline bıraksan da) solur. Âyetlerimizi yalanlayan kavmin hali işte böyledir. Artık bu kısası anlat, böylece onlar tefekkür ederler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer dileseydik, o kimseyi, bu âyetlerle iyiler derecesine yükseltirdik. Fakat o, aşağılığa saplandı ve
hevâ
sına uydu. İşte bunun hâli, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. (bayağılık ve ızdıraptan kurtulamaz.) Âyetlerimizi yalanlıyanların hali işte böyledir. (Ey Rasûlüm) sen hâdiseyi kâfirlere anlat. Olur ki gereği gibi düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer dilese idik biz, onu o âyetlerle yükseltirdik ve lâkin o, yere (alçaklığa) saplandı ve hevasının ardına düştü, artık onun meseli o köpeğin meseline benzer: üzerine varsan dilini salar solur, bıraksan yine dilini salar solur; bu işte âyetlerimizi tekzib eden o kavmin meseli, kıssayı kendilerine bir nakl eyle, gerektir ki bir düşünürler...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer dileseydik Biz onu ayetlerle yükseltirdik, fakat o, yere alçaklığa saplandı ve hevasının ardına düştü. Artık onun hali, o köpeğin haline benzer ki, üzerine varsan dilini sarkıtıp solur, bıraksan yine dilini sarkıtıp solur. İşte böyledir ayetlerimizi inkar eden o kimselerin durumu; kıssayı kendilerine bir naklet, belki biraz düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer biz dileseydik, onu bununla (ayetlerimizle) yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar ki düşünsünler (yetefekkerun)....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer dileseydik onu bu (âyetler) le yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı,
hevâ
sına uydu. Artık onun sıfatı o köpeğin haali gibidir ki üstüne varsan dilini sarkıtıb solur, yahud kendi haaline bıraksan yine dilini uzatıb solur. İşte âyetlerimizi yalan sayanlar güruhunun sıfatı budur. Artık sen (Habîbim) kıssayı (onlara) anlat. Belki iyice düşünürler. ...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Ve eğer Biz dileseydik onu o âyetler ile yükseltirdik. Fakat o dünyaya meyletti ve
hevâ
sına tâbi oldu. Artık onun meseli, o köpeğin meseli gibidir ki, üstüne varırsan dilini çıkarır solur veya terketsen yine dilini uzatır solur. İşte bu, âyetlerimizi tekzîp eden kavmin meselidir. Artık sen kıssaları hikaye et, belki onlar düşünüverirler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
(175-176) Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık, lâkin o, dünyaya saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âye...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Eğer biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek olan haberi onlara aktar. Umulur ki düşünürler....
Yunus Suresi, 22. Ayet:
O, odur ki sizleri karada ve denizde gezdirtir, hattâ gemilerde bulunduğunuz ve içindekileri alıb hoş bir heva ile aktıkları ve tam onunla ferahlandıkları sırada ona şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her yerden onlara dalga gelmeğe başlar ve zannederler ki tamamen ihata olunub bittiler, o vakıt Allaha dini halis kılarak dua ederler: «ahdımız olsun ki, derler, eğer bizi bundan halâs edersen, şeksiz şüphesiz şükreden kullarından oluruz»...
Rəd Suresi, 37. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve işte böyle, böylece
2.
enzelnâ-hu
: onu biz indirdik
3.
hukmen
: bir hüküm olarak
4.
arabiyyen
Rəd Suresi, 37. Ayet:
Böylece biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu....
Rəd Suresi, 37. Ayet:
İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır....
Rəd Suresi, 37. Ayet:
Ve işte biz o Kur'anı böyle arabiyyen hâkim olmak üzere indirdik, kasem olsun ki eğer sen sana vahyile gelen bu ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan sana Allahtan ne bir velîy vardır, ne de vikaye edecek...
Rəd Suresi, 37. Ayet:
İşte böylece biz onu (Kuran'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Tanrı'dan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır....
Rəd Suresi, 37. Ayet:
İşte biz onu (Kur'ânı) böyle Arabca bir hikmet olarak indirdik. Andolsun ki sana (vahy ile) gelen (bu) ilimden sonra onların
hevâ
(ve heves) lerine uyarsan Allahdan senin için ne bir yardımcı vardır, ne de bir koruyucu. ...
Rəd Suresi, 37. Ayet:
Ve işte Biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik ve andolsun ki, eğer sana gelen ilmden sonra onların
hevâ
larına uyacak olursan senin için Allah'tan ne bir yardımcı vardır, ne de bir koruyucu....
Rəd Suresi, 37. Ayet:
İşte biz böylece onu Arapça bir hüküm olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların
hevâ
larına uyarsan, andolsun ki Allah katından sana ne bir dost ne de bir koruyucu çıkmaz....
Rəd Suresi, 37. Ayet:
İşte böylece biz onu (Kur'an'ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir yardımcı, dost, ne de bir koruyucu vardır....
İbrahim Suresi, 43. Ayet:
Muhtıîne mukniî ruûsihim lâ yerteddu ileyhim tarfuhum, ve ef’idetuhum
hevâ
’(
hevâ
un)....
İbrahim Suresi, 43. Ayet:
1.
muhtiîne
: hızla gidenler, koşanlar
2.
mukniî
: kaldıranlar, dik tutanlar (gözleri bir şeye doğru devamlı bakar şekilde)
3.
ruûsi-him
: onların başları, başlarını
İbrahim Suresi, 43. Ayet:
Başlarını dik tutarak (gökyüzüne doğru devamlı bakarak) koşanlar! Onların bakışları, kendilerine dönemez. Ve onların kalpleri heva ile (nefsin afetleriyle) doludur (nefsin afetlerinden ibarettir)....
İbrahim Suresi, 43. Ayet:
Başlarını dikerek koşarlar, nazarları kendilerine dönmez, ve yüreklerinin içi bom boş
hevâ
kesilmiştir...
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Vasbır nefseke meallezîne yed'ûne rabbehum bil gadâti vel aşiyyi yurîdûne vechehu ve lâ ta'du aynâke anhum, turîdu zînetel hayâtid dunyâ ve lâ tutı' men agfelnâ kalbehu an zikrinâ vettebea
hevâ
hu ve kâne emruhu furutâ(furutan)....
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
1.
vasbır
: ve sabret
2.
nefse-ke
: senin nefsin, kendi nefsin
3.
mea ellezîne
: o kimselerle birlikte
4.
yed'ûne
...
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sabah akşam, O'nun Vechi'ni (Zat'ını) isteyerek Rabbine dua edenlerle beraber nefsini sabırlı tut. Dünya hayatının ziynetini dileyerek gözünü onlardan çevirme! Kalbini zikrimizden gâfil kıldığımız ve hevasına (heveslerine) tâbî olan kimselere isteyerek, işinde haddi aşmış olanlara itaat etme!...
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sabah, akşam, rızâsını dileyerek Rablerine dua edenlerle berâber sabret ve dünya yaşayışının ziynetini dileyenlere uyup ayırma gözlerini onlardan ve bizi anmamaları için gönüllerine gaflet verdiğimiz heva ve heveslerine uymuş ve işi hadden aşıp taşmış kişiye itâat etme....
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına)' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme....
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi hevasına uyan ve buyrultusunda (isteklerinde) aşırı olana uyma....
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sabah, akşam Rablerine, (sırf) Onun cemâlini dileyerek, düaa edenlerle beraber candan sabr (u sebat) et. Dünyâ hayaatının zînetini arzu edib de gözlerini onlardan ayırma. Kalbine bizi anmakdan gaflet verdiğimiz,
hevâ
ve hevesine uymuş, işinde haddi aşmış kimselere boyun eğme. ...
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sabah akşam Rabblarının rızasını dileyerek O'na yalvaranlarla beraber, sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmasını unutturduğumuz, heva ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere itaat etme....
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Ve nefsince de sabret, o kimseler ile beraber ki, sabah ve akşam Rablerine dua ederler, O'nun cemalini dilerler ve dünya hayatının ziynetini dileyerek onlardan gözlerini çevirme ve o kimseye uyma ki, Bizim zikrimizden kalbini iğfâl etmişizdir ve
hevâ
sına tâbi olmuştur ve işi de israftan ibaret bulunmuştur....
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sırf O'nun cemâlini dileyerek sabah akşam Rablerine yalvaranlarla birlikte bulun ve sabret. Dünya hayatının güzelliklerini arzu edip de gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmasını kendisine unutturduğumuz,
hevâ
ve hevesine uymuş, haddi aşmış kimselere boyun eğme....
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Rablerine, sırf O’nun rızasını ve cemaline kavuşmayı umdukları için, sabah akşam yalvaranlarla beraber olmakta sebat et.!Dünya hayatının süslerini arzulayarak sakın gözlerini onlardan başkasına kaymasın. Kalbini Bizi zikretmekten gafil bıraktığımız, heva ve hevesine uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme!...
Kəhf Suresi, 28. Ayet:
Sen de sabah akşam O'nun rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret. Dünya hayatının (aldatıcı) süsünü isteyerek gözlerini onlardan kaydırma. Kalbini bizi zikretmekten gaflete düşürdüğümüz, kendi 'istek ve tutkularına (hevasına) ' uyan ve işinde aşırılığa gidene itaat etme....
Məryəm Suresi, 59. Ayet:
Fe halefe min ba’dihim halfun edâus salâte vettebeûş şe
hevâ
ti fe sevfe yelkavne gayyâ(gayyen)....
Məryəm Suresi, 59. Ayet:
1.
fe
: böylece, bundan sonra
2.
halefe
: arkasından geldi
3.
min ba'di-him
: onlardan sonra
4.
halfun
: sonraki n...
Məryəm Suresi, 59. Ayet:
Sonra bunların ardından öyle bir nesil geldi ki, namazı terkettiler, heva ve heveslerine uydular; onlar bu taşkınlıklarının karşılığını mutlaka göreceklerdir. (Cehennemdeki «Gayya» vadisini boylayacaklardır.)...
Taha Suresi, 16. Ayet:
Fe lâ yesuddenneke anhâ men lâ yu’minu bihâ vettebea
hevâ
hu fe terdâ....
Taha Suresi, 16. Ayet:
1.
fe
: öyleyse
2.
lâ yesuddenne-ke
: seni alıkoymasın, seni men etmesin
3.
an-hâ
: ondan
4.
men lâ yu'minu
: inan...
Taha Suresi, 16. Ayet:
Ona inanmayan ve hevasına uyup giden, sakın seni inancından çevirmesin, yoksa helâk olursun sen de....
Taha Suresi, 16. Ayet:
"Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın."...
Taha Suresi, 16. Ayet:
binaenaleyh sakın ona inanmayıp da kendi hevasına uyan kimse seni ondan alıkoymasın sonra helâk olursun...
Taha Suresi, 16. Ayet:
Sakın kıyamete inanmayıp, kendi heva ve hevesine uyan kimse seni, ona iman etmekten alıkoymasın; sonra helak olursun....
Taha Suresi, 16. Ayet:
"Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın."...
Taha Suresi, 16. Ayet:
Binâen'aleyh ona inanmaz ve
hevâ
(ve heves) ine uyar kimseler sakın seni bundan alıkoymasın (lar). Sonra helak olursun. ...
Taha Suresi, 16. Ayet:
«Sakın ona (o saate) inanmayıp
hevâ
sına tâbi olan kimse, seni ondan alıkoymasın. Sonra helâk olursun.»...
Taha Suresi, 16. Ayet:
«Öyleyse, ona inanmayıp kendi hevasına uyan, sakın seni ondan alıkoymasın; sonra yıkıma uğrarsın.»...
Taha Suresi, 81. Ayet:
Kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum ve lâ tatgav fîhi fe yahılle aleykum gadabî ve men yahlil aleyhi gadabî fe kad
hevâ
....
Taha Suresi, 81. Ayet:
1.
kulû
: yeyin
2.
min tayyibâti
: temiz ve helâl olanlardan
3.
mâ rezaknâ-kum
: sizi rızıklandırdığımız şeyler
4.
ve lâ tatgav...
Taha Suresi, 81. Ayet:
Sizi rızıklandırdığımız temiz şeylerden yeyin. Ve onda (yediğiniz şeylerde) azgınlık (nankörlük) etmeyin. Aksi halde size gazabım iner. Ve kimin üzerine gazabım inerse, artık o heva olmuştur (nefsinin hevasına tâbî olup dalâlete düşmüştür)....
Möminun Suresi, 71. Ayet:
1.
ve lev ittebea
: ve uysaydı, tâbî olsaydı
2.
el hakku
: Hakk
3.
ehvâe-hum
: onların hevaları
4.
le fesedeti
: m...
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Ve Hakk, onların hevalarına tâbî olsaydı semalar, yeryüzü ve onların içinde olanlar mutlaka fesada uğrardı. Hayır, onlara zikirlerini getirdik. Fakat onlar, zikirlerinden yüz çevirenlerdir....
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Eğer Hak onların
hevâ
larına tâbi olsaydı; Semâlar, Arz ve onların arasında ne varsa elbette bozulur giderdi. . . Hayır, onlara Zikirlerini (hakikatlerini hatırlatan bilgiyi) verdik. . . Onlar kendi Zikirlerinden (hakikatlerinin bilgisinden) yüz çeviricilerdir....
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar....
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi 'şan ve şeref' (zikir)lerini getirmiş bulunuyoruz, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çeviriyorlar....
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Eğer Hak onların
hevâ
(ve heves) lerine tâbi' olsaydı göklerde, yerde ve bunların içinde bulunan kimseler muhakkak ki fesada uğrar (nizaamından çıkar) dı. Hayır, biz onlara (ancak) zikir (ve şeref) lerini getirdik. Onlarsa kendilerinin (bu) zikrinden yüz çeviricidirler. ...
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Eğer Hak onların
hevâ
larına uyacak olsa idi elbette gökler ve yer ve onlarda olanlar fesada uğramış olurdu. Hayır... Biz onlara (şereflerine vesile olacak olan) Kur'an'ı getirdik, onlar ise (kendi vesile-i şerefleri) olan Kur'an'dan yüz çevirenlerdir....
Möminun Suresi, 71. Ayet:
Eğer hak, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olsaydı hiç tartışmasız, gökler, yer ve bunların içinde olan herkes (ve her şey) bozulmaya uğrardı. Hayır, biz onlara kendi şan ve şeref (zikir)lerini getirmiş bulunmaktayız, fakat onlar kendi zikirlerinden yüz çevirmektedirler....
Furqan Suresi, 43. Ayet:
E raeyte menittehaze ilâhehu
hevâ
h(
hevâ
hu), e fe ente tekûnu aleyhi vekîlâ(vekîlen)....
Furqan Suresi, 43. Ayet:
1.
e raeyte
: gördün mü
2.
men ittehaze
: edinen kimse
3.
ilâhe-hu
: onun ilâhı
4.
hevâ
-hu
: onun hevası
...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Hevâ
sını (içgüdüsel dürtülerini - bedenselliğini - kuruntuladığını) Tanrı edineni gördün mü? (Mu'minûn: 91, Bakara: 21). . . Sen mi ona vekîl olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Gördün mü o ilâhını
hevâ
sı ittihaz edeni? Artık ona sen mi vekîl olacaksın...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) tanrı edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Gördün mü o
hevâ
(ve heves) ini Tanrı edinen kimseyi? Şimdi onun üzerine (Habibim) sen mi bekci olacaksın? ...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Hevâ
sını (nefsânî arzularını) kendisine ilâh edinen kimseyi gördün mü? O hâlde(vazîfen sâdece tebliğ iken) onun üzerine sen mi vekîl olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Heva ve hevesini tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi onun üzerine vekil sen mi olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Sen hiç kendi heva ve heveslerini tanrılaştıran (birin)i düşündün mü? İmdi, böyle birinden de sen mi sorumlu olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Gördün mü o
hevâ
sını mabut ittihaz edeni? Artık sen mi onun üzerine bir vekil olacaksın?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Baksana şu kendi heva ve heveslerini tanrı edinen kimseye! Artık sen mi vekil olacaksın ona, işlerini sen mi yürüteceksin?...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?...
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea
hevâ
hu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne)....
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
1.
fe
: bundan sonra
2.
in
: eğer
3.
lem yestecîbû
: icabet etmezler
4.
leke
: sana
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir kılavuz (doğru yol gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Allah, zulmeden bir kavme hidayet vermez....
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Yine sana icâbet etmek istemezlerse artık bil ki onlar sırf kendi hevaları peşinde gidiyorlar, halbuki Allahdan bir doğru delil olmaksızın mücerred kendi hevası peşinde giden kimselerden daha şaşkın kim olabilir? Muhakkak ki Allah zâlimler güruhunu muvaffak etmez...
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Tanrı'dan bir kılavuz (doğru yol gösterici ) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Şüphesiz Tanrı, zulmeden bir kavme hidayet vermez....
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
(Bu kerre de) sana icabet (senin teklîfini kabul) etmek istemezlerse bil ki onlar sırf kendi hevalarının arkasında gitmekdedirler. Halbuki Allahdan dosdoğru bir delîl olmaksızın (dînde yalınız) kendi havasına uyandan daha sapık kimdir? Şübhe yok ki Allah zaalimler güruhunu muvaffak etmez. ...
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Artık senin bu teklifine icabet etmezlerse bil ki, onlar ancak kendi
hevâ
larına tâbi olmaktadırlar. Ve kimdir daha sapık o kimseden ki, Allah tarafından bir delil olmaksızın kendi
hevâ
sına tâbi olur. Muhakkak ki, Allah zalimler olan kavme hidâyet etmez....
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Eğer senin bu dâvetini kabul etmezlerse, bil ki onlar sadece heva ve heveslerine uymaktadırlar. Halbuki Allah tarafından bir delil olmaksızın kendi heva ve hevesine tâbi olandan daha şaşkın ve sapkın kimse olabilir mi? Allah, zulmü kendine meslek edinen kimseleri hidâyet etmez, emellerine ulaştırmaz....
Qəsəs Suresi, 50. Ayet:
Buna rağmen sana icabet etmeyecek olurlarsa, artık bil ki, onlar, gerçekten kendi heva (istek ve tutku)larına uymaktadırlar. Oysa Allah'tan bir kılavuz (doğru yolu gösterici) olmaksızın, kendi istek ve tutkularına (hevasına) uyandan daha sapık kimdir? Hiç şüphe yok Allah, zulmetmekte olan bir kavime hidayet vermez....
Qəsəs Suresi, 63. Ayet:
Üzerlerine azab vacib olanlar şöyle diyecektir:” - Ey Rabbimiz! İşte şu düşükler, azdırdığımız kimseler. Biz nasıl azmışsak onları da öyle azdırdık, (hak yoldan çıkardık). Onların seçtiği küfürden beri olub sana döndük. Aslında onlar bize tapmıyorlardı (ancak hevalarına uyuyorlardı).”...
Qəsəs Suresi, 63. Ayet:
(Şeytanlardan ve insanlardan putlaştırılmış oldukları için) kendileri hakkında azap hükmü kesinleşmiş olanlar: "Ulu Rabbimiz! İşimiz meydanda, azdırdığımız kimseler işte karşımızda, inkâr edemeyiz. Ama sırf kötülük olsun diye değil, kendimiz azdığımız gibi onları da azdırdık. Onları zorlamadık. Onların iddiaları ile, onların bizi putlaştırmaları ile hiçbir ilişkimiz olmadığını ilan ediyoruz, Sana sığınıyoruz. Zaten aslında onlar bize tapmıyorlardı, kendi hevalarına tapıyorlardı."...
Rum Suresi, 29. Ayet:
1.
bel
: hayır
2.
ittebea
: tâbî oldu
3.
ellezîne
: onlar
4.
zalemû
: zulmettiler
Rum Suresi, 29. Ayet:
Hayır, zulmedenler, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır. Allah'ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Doğrusu (şirke varmakla nefislerine) zulmedenler, cahil oldukları halde hevalarına uydular. Artık Allah’ın saptırdığı kimseyi, kim hidayete (Allah’ın dinine) erdirebilir? O kâfirler için (Allah’ın azabını engelliyecek) yardımcılardan da (hiç kimse) bulunmaz....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Fakat zulmedenler hiç bir ılimsiz hevalarına uydular, artık Allahın şaşırddığını kim yola getirebilir? onlara yardımcılardan eser de yoktur...
Rum Suresi, 29. Ayet:
Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah'ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Hayır, zulmedenler, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi hevalarına uymuşlardır. Tanrı'nın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Fakat zulmedenler, bilmeksizin kendi
hevâ
larına tâbi oldular. Artık Allah'ın dalâlete düşürdüğünü kim hidâyete erdirebilir? Ve onlar için yardım edeceklerden (kimse de) yoktur....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Fakat zalimler bir bilgiye dayanmaksızın, körü körüne heva ve heveslerine tâbi oldular. Allah’ın şaşırttığını artık kim doğru yola getirebilir? Bu işte onlar hiç bir yardımcı bulamazlar....
Rum Suresi, 29. Ayet:
Hayır, zulmetmekte olanlar, hiç bir bilgiye dayanmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır. Allah'ın saptırdığını kim hidayete erdirebilir? Onların hiç bir yardımcıları yoktur....
Sad Suresi, 25. Ayet:
(25-26) Artık bunun için O'nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O'nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve
hevâ
ya tâbi olma, sonra seni Allah'ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır....
Sad Suresi, 26. Ayet:
Yâ dâvûdu innâ cealnâke halîfeten fîl ardı fahkum beynen nâsi bil hakkı ve lâ tettebiil
hevâ
fe yudılleke an sebîlillâh(sebîlillâhi), innellezîne yadıllûne an sebîlillâhi lehum azâbun şedîdun bi mâ nesû yevmel hisâb(hisâbi)....
Sad Suresi, 26. Ayet:
1.
yâ
: ey
2.
Dâvûdu
: Davut
3.
innâ
: muhakkak ki biz
4.
cealnâ-ke
: seni kıldık, yaptık
Sad Suresi, 26. Ayet:
Ey Dâvud! Muhakkak ki Biz, seni yeryüzünün halifesi kıldık. Bunun için insanlar arasında hak ile hükmet! Ve hevaya (nefse) tâbî olma! Aksi halde seni, Allah'ın yolundan saptırır. Muhakkak ki Allah'ın yolundan sapanlar için hesap gününü unutmaları sebebiyle şiddetli azap vardır....
Sad Suresi, 26. Ayet:
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet.
Hevâ
ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır....
Sad Suresi, 26. Ayet:
Ey Davud! Doğrusu biz seni arzda bir halife kıldık! Bu yüzdendir ki insanlar arasında Hak olarak hükmet ve
hevâ
ya (Hakkanî olmayan duygu ve düşüncelere) uyma! Zira bu seni Allâh yolundan saptırır. . . Allâh yolundan sapanlara gelince; yaptıklarının sonucunu yaşama sürecini unutmalarından dolayı, yaşayacakları şiddetli bir azap vardır....
Sad Suresi, 26. Ayet:
"Ey Davud, gerçek şu ki, Biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır."...
Sad Suresi, 26. Ayet:
Ey Davud! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet.
Hevâ
ve hevese uyma, sonra bu seni Allah'ın yolundan saptırır. Doğrusu Allah'ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır....
Sad Suresi, 26. Ayet:
Ya Davud! muhakkak ki biz seni Arzda bir halîfe kıldık, imdi nâs arasında hakk ile hukmet de (keyfe) hevaya tabi' olma ki seni Allah yolundan sapıtmasın, çünkü Allah yolundan sapanlar hisab gününü unuttukları cihetle kendilerine pek şiddetli bir azâb vardır...
Sad Suresi, 26. Ayet:
"Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seri Tanrı'nın yolundan saptırır. Şüphesiz Tanrı'nın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azab vardır."...
Sad Suresi, 26. Ayet:
Ey Dâvud, biz seni yer yüzünde bir halîfe yapdık. O halde insanlar arasında hak (ve adalet) le hükmet. (Hükmünde)
hevâ
(ve heves) e (hissiyyâtına) tâbi' olma ki bu, seni Allah yolundan sapdırır. Çünkü Allah yolundan sapanlar (yok mu?) hesâb gününü unutdukları için onlara pek çetin bir azâb vardır. ...
Sad Suresi, 26. Ayet:
(25-26) Artık bunun için O'nu yarlığadık ve şüphe yok ki, O'nun için Bizim katımızda elbette bir yakınlık vardır ve bir akıbet güzelliği vardır. Ey Dâvûd! Şüphe yok ki, Biz seni yeryüzünde halife kıldık. Artık nâs arasında hak ile hükmet ve
hevâ
ya tâbi olma, sonra seni Allah'ın yolundan şaşırtır. Muhakkak o kimseler ki, Allah yolundan saparlar, onlar için hesap gününü unutmuş oldukları için bir şiddetli azap vardır....
Sad Suresi, 26. Ayet:
"Ey Davut! Biz seni yeryüzünde halife yaptık. O halde insanlar arasında adaletle hükmet!
Hevâ
ve hevese uyma! Yoksa seni Allah yolundan saptırır. Şüphesiz ki Allah yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir azap vardır. "...
Sad Suresi, 26. Ayet:
«Ey Davud, gerçek şu ki, biz seni yeryüzünde bir halife kıldık. Öyleyse insanlar arasında hak ile hükmet, istek ve tutkulara (hevaya) uyma; sonra seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz Allah'ın yolundan sapanlar, hesap gününü unutmalarından dolayı onlar için şiddetli bir azab vardır.»...
Şura Suresi, 15. Ayet:
(Ey Muhammed!) Bundan dolayı sen çağrıya devam et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların
hevâ
ve heveslerine uyma ve şöyle de: “Ben, Allah’ın indirdiği her kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak bir şey yoktur. Allah, hepimizi bir araya toplayacaktır. Dönüş de ancak O’nadır.”...
Şura Suresi, 15. Ayet:
İşte bunun için sen davet et! Hükmolunduğun gibi fıtratın istikametinde ol! Onların
hevâ
larına (boş arzu ve fikirlerine) uyma! De ki: "Allâh'ın inzâl ettiği BİLGİ'ye iman ettim! Aranızda adaletli olmamla hükmolundum! Allâh bizim de Rabbimizdir sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bizedir, sizin yaptıklarınız da sizindir. Bizimle sizin aranızda deliller savaşına gerek yoktur! Allâh aramızı cem eder! O'nadır dönüş. "...
Şura Suresi, 15. Ayet:
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi doğru bir istikamet tuttur. Onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Ve de ki: "Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda 'deliller getirerek tartışma(ya, huccete gerek)' yoktur. Allah bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O'nadır."...
Şura Suresi, 15. Ayet:
Onun için sen durma da'vet et ve emrolunduğun gibi doğru git, onların hevalarına tâbi' olma ve de ki: ben Allahın indirdiği her kitaba iyman getirdim ve emrolundum ki aranızda adalet yapayım, Allah bizim rabbımız sizin de rabbınız, bize amellerimiz, size de amelleriniz, sizinle aramızda huccet yok, Allah hepimizi bir araya getirecek ve hep ona gidilecektir...
Şura Suresi, 15. Ayet:
Bundan dolayı sen insanları Allah'ın dinine davet et ve emrolunduğun gibi doğru ol, onların heva ve heveslerinden kaynaklanan hayat sistemlerine uyma ve de ki: «Ben Allah'ın indirdiği her Kitab'a inandım; aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabb'imiz, sizin de Rabb'inizdir. Bizim amellerimiz bize, sizin amelleriniz size aittir. Bizimle sizin aranızda tartışılacak birşey yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüşte O'nadır.»...
Şura Suresi, 15. Ayet:
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve buyrulduğun gibi doğru bir yön tuttur. Onların hevalarına uyma. Ve de ki: "Tanrı'nın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adaletli davranmam buyruldu. Tanrı, bizim de rabbimiz, sizin de rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle aranızda 'deliller getirerek tartışma(ya, huccete gerek)' yoktur. Tanrı bizi bir araya getirip toplayacaktır. Dönüş O'nadır."...
Şura Suresi, 15. Ayet:
İşte bunun için sen (Habîbim onları tevhide) da'vet et. Emrolunduğun vech ile dosdoğru hareketde sebat kıl. Onların
hevâ
(ve heves) lerine uyma ve de ki: «Ben Allahın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda (icrâ-yi) adalet etmemle emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amel (ve hareket) lerimiz bize, sizin amel (ve hareket) leriniz de size âiddir. Bizimle sizin aranızda hiçbir husumet yokdur. Allah hepimizi birlikde toplayacak. Dönüş ancak Onadır». ...
Şura Suresi, 15. Ayet:
İşte bunun için sen (bütün insanlığa) çağrıda bulun ve (Allah tarafından) emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Onların heva ve heveslerine uyma ve de ki: "Ben, Allah'ın bütün vahyettiklerine inanırım. Sizin değişik görüşleriniz arasında adaleti gözetmekle emrolundum. Allah benim de, sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımızın hesabı bize çıkacaktır, sizin yaptıklarınız da size. Bizimle sizin aranızda bir çekişme olmamalı. Allah hepimizi bir araya toplayacaktır; çünkü varış O'nadır."...
Şura Suresi, 15. Ayet:
İşte bundan dolayı sen dâvet et ve emrolunduğun gibi istikamette bulun ve onların
hevâ
larına tâbi olma ve de ki: «Allah'ın kitaptan indirmiş olduğuna imân ettim ve aranızda adâlet yapmakla memur oldum. Allah bizim de Rabbimizdir, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizedir, sizin amelleriniz de size aittir. Bizim aramızla sizin aranızda bir husûmet yoktur. Allah aramızı toplayacaktır ve dönüş ancak O'nadır.»...
Şura Suresi, 15. Ayet:
Şu halde, sen bundan dolayı davet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru bir istikamet tuttur! Onların heva (istek ve tutku)larına uyma! Ve de ki: «Allah'ın indirdiği her kitaba inandım. Aranızda adalet yapmakla emrolundum. Allah, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz bizim, sizin amelleriniz sizindir. Bizimle sizin aranızda (karşılıklı delillere dayalı=hüccet) bir tartışma konusu yoktur. Allah, bizi bir arada birleştirip toplayacak ve dönüş de O'nadır.»...
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
cealnâ-ke
: seni kıldık
3.
alâ şerîatin
: şeriat üzere
4.
min el emri
: emirden
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra seni, emirde (Allah'ın emrinde) şeriat üzere kıldık. Öyleyse ona (o şeriate) tâbî ol! Ve bilmeyenlerin hevalarına uyma!...
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra da seni din işi konusunda açık bir yola koyduk. Sen ona uy, bilmeyenlerin heva ve heveslerine uyma....
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra biz seni, hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik! Ona uy, (Hakikati, Dini) bilmeyenlerin
hevâ
larına (bedensellikten kaynaklanan heves ve düşüncelerine) tâbi olma!...
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma....
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra emirden bir şerîat üzere seni me'mur kıldık, onun için sen o şerîate ittiba' eyle de ılmi olmıyanların hevalarına uyma...
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin
hevâ
ve heveslerine uyma....
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra seni de bu buyruktan bir şeriat üzerine kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin hevalarına uyma....
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra (Habîbim) seni de (dîn) emr (in) den bir şeriatın üstüne me'mur kıldık. O halde sen ona tâbi' ol. Bilmezlerin
hevâ
(ve heves) lerine uyma. ...
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra seni (din) emrinden bir şeriat üzerine (memur) kıldık. Artık sen ona tâbi ol, bilmezler olanların
hevâ
larına tâbi olma....
Casiyə Suresi, 18. Ayet:
Sonra seni de bu emirden bir şeriat üzerinde kıldık; öyleyse sen ona uy ve bilmeyenlerin heva (istek ve tutku)larına uyma....
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
E fe raeyte menittehaze ilâhehu
hevâ
hu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne)....
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
1.
e
: mi
2.
fe
: öyleyse, bu durumda, hâlâ
3.
reeyte
: sen gördün
4.
men
: kim, kimse, kişi
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) çekti. Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Hevâ
ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Hevâ
sını tanrı edinen; (bu yüzden) Allâh'ın onu bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? Allâh'ın bu uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! Hâlâ düşünüp değerlendirmez misiniz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Heva ve hevesini tanri edinen, bilgisi oldugu halde Allah'in sasirttigi, kulagini ve kalbini muhurledigi, gozunu perdeledigi kimseyi gordun mu? Onu Allah'tan baska kim dogru yola eristirebilir? Ey insanlar! Anlamaz misiniz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Heva ve hevesini tanrı edinen, bilgisi olduğu halde Allah'ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Ey insanlar! Anlamaz mısınız?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Hevâ
ve hevesini tanrı edinen ve Allah'ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Ya şimdi baksan a o kimseye ki ilâhını hevası ittihaz etmiş, Allah da onu bir ılm üzerine şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiştir, artık onu Allahdan sonra kim yola getirir? Hâlâ da düşünmezmisiniz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
(Ey Muhammed!)
Hevâ
ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın kendi ilmi dahilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah'tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Ey Muhammed! Heva ve hevesini tanrı edinen Allah'ın bir bilgiye dayalı olarak şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünü perdelediği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hala anlamıyor musunuz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Şimdi sen, kendi hevasını tanrı edinen ve Tanrı'nın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözü üstüne bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Tanrı'dan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Şimdi bana haber ver: Hevaa (ve heves) ini Tanrısı edinmiş, kendini, bir ilim üzerine, Allah şaşırtmış, kulağını, kalbini mühürlemiş, gözüne de bir perde germiş bir adama Allahdan başka kim hidâyet edebilir? Haalâ iyi düşünmeyecek misiniz? ...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Gördün mü, o kimseyi ki; heva ve hevesini kendisine tanrı edinmiş, bilgisi olduğu halde Allah onu şaşırtmış, kulağını, kalbini mühürlemiş ve gözüne perde koymuştur? Allah'tan sonra onu kim hidayete eriştirebilir? Hala düşünmeyecek misiniz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Gördün mü o kimseyi ki kendi
hevâ
sını kendisine tanrı edinmiş ve onu Allah bir bilgi üzerine şaşırtmış ve kulağı ve kalbi üzerine mühür basmış ve gözü üzerine bir perde kılmış? Artık ona Allah'tan sonra kim hidâyet edebilir? Hâlâ düşünmez misiniz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Nefsinin
hevâ
ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah'ın da dalâleti hak ettiğini bilerek saptırdığı; kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözüne perde çektiği kimseyi gördün mü? Onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ ibret almayacak mısınız?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Şu heva ve hevesini ilah edineni gördün mü? Allah onu bir bilgi üzerinde sapıklıkta bırakmıştır. Kulağını ve kalbini mühürlemiş, gözüne de perde çekmiştir. Allah’tan sonra kim onu doğru yola çıkarabilir? Hiç düşünmüyor musunuz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Baksana kendi heva ve hevesini ilah edinen, ilmi olduğu halde Allah’ın kendisini şaşırtıp, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözlerine de perde çektiği kimsenin haline! Hakkı görmemekte ve azgınlıkta ısrar etmesi sebebiyle Allah’ın şaşırttığı bu kimseyi kim yola getirebilir? Düşünmüyor musunuz?...
Casiyə Suresi, 23. Ayet:
Şimdi sen, kendi hevasını ilah edinen ve Allah'ın bir ilim üzere kendisini saptırdığı, kulağı ve kalbi üzerine mühür vurduğu ve gözü üstüne de bir perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan sonra ona kim hidayet verecektir? Siz yine de öğüt alıp düşünmüyor musunuz?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
1.
e
: mi
2.
fe
: o zaman, öyleyse
3.
men
: kim, kimse
4.
kâne
: oldu
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Öyleyse Rabbinden beyyine (delil) üzerinde olan kişi, kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve hevalarına tâbî olan kişiler gibi midir?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Rabbinden, kesin bir delîle sâhip olan, o kişiye benzer mi ki kötü işi, kendisine bezetilmiştir ve onlar, kendi hevalarına, dileklerine uymaktadır....
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku)larına uyan kimseler gibi midir?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Şimdi rabbından bir beyyine üzerinde bulunan kimse, hiç o kötü ameli kendine süslü gösterilmiş de
hevâ
ve hevesleri ardına düşmüş kimselere benzer mi?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Şimdi rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi hevalarına uyan kimseler gibi midir?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Öyle ya, Rabbinden apaçık bir bürhan üzerinde bulunan kimse, o kötü amel (ve hareket) i kendisine süslü gösterilmiş
hevâ
(ye heves) lerine uymuş kimseler gibi midir? ...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Ya şimdi Rabbinden bir zâhir hüccet üzerine olan kimse, kendisine kötü ameli bezetilmiş ve
hevâ
larının ardına düşmüş kimseler gibi midir?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Rabbi tarafından apaçık bir delile tâbi olan kimse hiç, yaptığı işler kendisine süslenen ve
hevâ
ve heveslerinin peşinden giden kimse gibi olur mu?...
Məhəmməd Suresi, 14. Ayet:
Şimdi Rabbinden apaçık bir belge üzerinde bulunan kimse, kötü ameli kendisine 'süslü ve çekici gösterilmiş' ve kendi heva (istek ve tutku)larına uyan kimseler gibi midir?...
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
1.
ve min-hum
: ve onlardan
2.
men
: kimse, kişi
3.
yestemiu
: işitir, dinler
4.
ileyke
: seni
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Ve seni dinleyenlerden bir kısmı, senin yanından çıktıkları zaman, kendilerine ilim verilenlere: “Biraz önce (O) ne dedi?” dediler. İşte onlar, Allah'ın, kalplerini mühürledikleri kişilerdir ve onlar hevalarına tâbî olanlardır....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Ve onlardan seni dinleyenler de var, sonunda yanından çıkınca kendilerine bilgi verilenlere, demin ne söylüyordu o derler; öyle kişilerdir onlar ki Allah, gönüllerini mühürlemiştir onların; onlar, kendi hevalarına, dileklerine uymaktadır....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onların arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara "Az önce ne demişti?" diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği,
hevâ
ve heveslerine uyan kimselerdir....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çıkıp gittikleri zaman, ilim verilenlere derler ki: "O biraz önce ne söyledi?" İşte onlar; Allah, onların kalplerini mühürlemiştir ve onlar kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
O münafıklardan seni dinlemeğe gelen de var. Hatta senin yanından çıktıkları zaman, (ashabdan) kendilerine ilim verilmiş olanlara şöyle derler: “- O (peygamber), demin ne söyledi?” (Böylece alay ederler.) Bunlar öyle kimselerdir ki, Allah kalblerini mühürlemiştir de hep hevalarına uymuşlardır....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onların arasında, seni dinleyenler vardır. Fakat senin yanından çıkınca kendilerine bilgi verilmiş olanlara «Az önce ne demişti?» diye sorarlar. Bunlar, Allah'ın kalplerini mühürlediği,
hevâ
ve heveslerine uyan kimselerdir....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onlardan seni dinlemeğe gelen de var, hattâ yanından çıktıklarında kendilerine ılim verilmiş olanlara derler ki: «o, demin ne söyledi?» Bunlar öyle kimselerdir ki Allah kalblerini tab'etmiştir de hep hevaları ardına düşmektedirler...
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Ey Muhammed! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilen kimselere alay yoluyla: «O demin ne söyledi?» diye sorarlar. İşte onlar Allah'ın kalplerini mühürlediği kimselerdir. Onlar sadece kendi heva ve heveslerine uyarlar....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çıkıp gittikleri zaman ilim verilenlere derler ki: "O biraz önce ne söyledi?" İşte onlar; Tanrı, onların kalplerini mühürlemiştir ve onlar kendi hevalarına uymuşlardır....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onlardan öyle kimseler vardır ki seni dinler (ler). Nihayet yanından çıkdıkları zaman kendilerine ilim verilmiş olanlara «O, demin ne söylediydi ha?» derler. Onlar öyle kişilerdir ki Allah kalblerinin üzerine mühür basmışdır. Onlar hevaa (ve heves) lerine uymuşlardır. ...
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Ve onlardan bazı kimseler vardır ki, seni dinler, sonra senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilmiş olanlara derler ki: «O biraz evvel ne söyledi?» Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalbleri üzerini mühürlemiştir ve
hevâ
larına tâbi olmuşlardır....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Resulüm! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Fakat senin yanından çıkınca, kendilerine ilim verilen kimselere (alay yoluyla): "O demin ne demişti?" derler. İşte bunlar Allah'ın kalplerini mühürlemiş olduğu,
hevâ
ve heveslerine uyan kimselerdir....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onlardan seni dinlemeye gelen de vardır. Ama ne zaman ki senin yanından çıkarlar, o vakit sana kulak verip meseleleri öğrenenlere: "Sahi, az önce o, neler söylüyordu?" diye sorarlar. İşte Allah onların kalplerini mühürlemiş ve onlar da hevalarına uymuşlardır....
Məhəmməd Suresi, 16. Ayet:
Onlardan kimi gelip seni dinler. Nitekim yanından çıkıp gittikleri zaman, kendilerine ilim verilenlere derler ki: «O biraz önce ne söyledi?» İşte onlar; Allah, onların kalplerini damgalamıştır ve onlar kendi heva (istek ve tutku)larına uymuşlardır....
Nəcm Suresi, 1. Ayet:
Ven necmi izâ
hevâ
....
Nəcm Suresi, 1. Ayet:
1.
ve en necmi
: yıldıza andolsun
2.
izâ
: olduğu zaman
3.
hevâ
: düştü, kaydı, kayboldu
...
Nəcm Suresi, 2. Ayet:
(2-3) Sahibiniz şaşırmadı ve bâtıla inanmadı. Ve
hevâ
dan söz söylemez....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
Ve mâ yentıku anil
hevâ
....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
1.
ve mâ yentiku
: ve konuşmaz
2.
an(i) el
hevâ
: hevadan, heves ile, kendiliğinden
...
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
(O),
hevâ
sından (hayalî şeyleri) konuşmaz!...
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O kendi tutkusundan (hevasından) da konuşmuyor....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O hevadan (kendi nefsinden) söylemiyor....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
Ve hevadan söylemiyor...
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
Hevadan (arzusuna göre) söylemiyor....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O,
hevâ
dan (arzularına göre) konuşmaz....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
Kendi (re'y-ü)
hevâ
sından söylemez o. ...
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
(2-3) Sahibiniz şaşırmadı ve bâtıla inanmadı. Ve
hevâ
dan söz söylemez....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
Kendi hevasından konuşmuyor....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O kendi heva ve hevesiyle konuşmuyor....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O
hevâ
'dan konuşmaz....
Nəcm Suresi, 3. Ayet:
O, hevadan (kendi istek, düşünce ve tutkularına göre) konuşmaz....
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
1.
in ..... (illâ)
: sadece, ancak
2.
hiye
: o
3.
(in) ..... illâ
: sadece, ancak
4.
esmâun
: isimler
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili 'hiçbir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir....
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Tanrı, onlarla ilgili 'hiçbir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa, andolsun onlara rablerinden yol gösterici gelmiştir....
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Bu (putlar) sizin ve atalarınızın takdığınız adlardan başkası değildir. Allah onlara hiçbir hüccet indirmedi. Onlar, kuruntudan ve nefisler (in) in arzuu etdiği
hevâ
(ve heves) den başkasına tâbi' olmuyorlar. Halbuki andolsun, kendilerine Rablerinden o hidâyet (rehberi) gelmişdir. ...
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı adlardan başka bir şey değildir. Allah onlara hiç bir güç indirmemiştir. Onlar kuruntudan ve nefislerin arzu ettiği hevadan başkasına uymuyorlar. Halbuki kendilerine Rabblarından hidayet gelmiştir....
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Bunlar sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlarla ilgili ispatlayıcı hiçbir delil indirmemiştir. Onlar ancak zanna uyarlar ve nefislerinin
hevâ
sına kapılırlar. Oysa kendilerine Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir....
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Aslında bu putlar sizin ve atalarınızın uydurduğu, kuru isimlerden, boş lafızlardan başka bir şey değildir. Allah onların tanrılıklarına delil olabilecek hiçbir şey indirmemiştir. Onlar sadece zanlarına ve nefislerinin heva ve heveslerine uyarlar. Halbuki onlara Rab’leri tarafından uyacakları mükemmel rehber çoktan gelmiş bulunuyor!...
Nəcm Suresi, 23. Ayet:
Bu (putlar ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (kuru ve keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah onlarla ilgili 'hiçbir delil' indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uymaktadırlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir....
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
1.
ve kezzebû
: ve yalanladılar
2.
ve ittebeû
: ve tâbî oldular
3.
ehvâe-hum
: kendi nefslerine (hevalarına)
4.
ve kullu emrin<...
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Ve yalanladılar ve de kendi hevalarına tâbî oldular. Ve bütün işler kararlaştırılmıştır....
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Yalanladılar ve
hevâ
larına (nefslerine hoş gelen şeylere, sonu boş arzularına) tâbi oldular! (Oysa) her hükmün gereği açığa çıkacaktır!...
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır.'...
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
(Kıyameti ve mucizeyi) inkâr ettiler; hevalarına uydular. Halbuki (Allah’ın vaad ettiği) her iş için bir hakikat var....
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Yalan dediler,
hevâ
larına uydular, halbuki her emir müstekır...
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Yalanladılar ve kendi hevalarına uydular; oysa her buyruk 'sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır'....
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
(Peygamberi) tekzîbetdiler.
Hevâ
(ve heves) lerine uydular. Halbuki (hayr-u şer) her iş bir gaayeye bağlıdır. ...
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Ve onlar tekzîp ettiler ve kendi
hevâ
larına uydular. Halbuki, her iş kararlaşmıştır....
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Onlar hakkı yalan saydılar, heva ve heveslerine uydular. Halbuki her iş gibi bu nübüvvetin de kararlaştırılmış bir sonu elbette vardır....
Qəmər Suresi, 3. Ayet:
Yalanladılar ve kendi heva (istek ve tutku)larına uydular; oysa her iş sonunda kendi amacına varıp karar kılacaktır....
Vaqiə Suresi, 6. Ayet:
Hepsi dağılıp ber
hevâ
bir hebâ olduğu...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Ve emmâ men hâfe makâme rabbihî ve nehennefse anil
hevâ
....
Naziat Suresi, 40. Ayet:
1.
ve emmâ
: ve fakat, ama, ise
2.
men
: kim
3.
hâfe
: korktu
4.
makâme
: makam)
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Kim Rabbinin makamından korkar ve nefsi heva (istek ve tutkular)dan sakındırırsa,...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Fakat her kim de Rabbinin makamından korkmuş ve nefsi, şehevattan alıkoymuşsa,...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Her kim de rabbının makamından korkmuş ve nefsi hevadan nehy eylemiş ise...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Kim rabbinin makamından korkar ve nefsi hevadan sakındırırsa,...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Amma, kim Rabbinin makaamından korkdu, nefsini
hevâ
(ve hevesin) den alıkoyduysa, ...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Fakat kim ki, Rabbinin makamından korkmuş ve nefsini
hevâ
dan nehyetmiş ise....
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Rabbinin huzurunda durmaktan korkan ve nefsini
hevâ
ve hevesten alıkoyan kimseye gelince,...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Ama kim Rabbinin divanında durmaktan korkarsa ve nefsini heva ve hevese uymaktan dizginlerse,...
Naziat Suresi, 40. Ayet:
Kim de Rabbinin makamından korkar ve nefsi de heva (istek ve tutkular)dan sakındırırsa,...
Mülk Suresi, 19. Ayet:
Onlar, üstlerinde kanadlarını açarak, kapayarak uçan kuşları da görmediler mi? Bunları (cevv-i hevada) — O rahmeti her şey'i kaplayan — (Allah) dan başkası tutmuyor. Şübhesiz ki O, herşey'i hakkıyle görendir. ...
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen onların milletine tâbi oluncaya kadar senden ne Yahudiler ne de Nasranîler asla hoşnut olmazlar. De ki: «Asıl hüda, Allah'ın hidâyetidir.» Eğer sen sana gelen ilimlerden sonra, onların
hevâ
larına uyacak olsan, yemin olsun ki senin için Allah tarafından ne bir yar bulunur ne de bir yardımcı....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen milletlerine tâbi olmadıkça, ne Yahûdiler, ne de Hristiyanlar senden asla hoşnud ve râzı olmazlar. Ey Habibim, onlara de ki, yol Allah’ın gösterdiği yoldur; İslâmdır. Sana gelen vahy ve İslâmdan sonra heva ve heveslerine tâbi olacak olursan, Allah’ın azabından seni koruyacak hiçbir dost ve yardımcı yoktur....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
sen milletlerine tabi olmadıkça ne Yehud, ne Nasara senden asla hoşnud da olmazlar her halde yol, Allah yolu de, şanım hakkı için sana vahyile gelen bu kadar ilimden sonra bilfarz onların hevalarına tâbi olacak olsan Allahdan sana ne bir veliy bulunur ne bir nasır...
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen onların dinlerine uymadıkça, yahudi ve hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: "Kuşkusuz doğru yol, Tanrı'nın (gösterdiği) yoludur." Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların hevalarına uyacak olursan, senin için Tanrı'dan ne bir dost vardır ne de bir yardımcı....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Ne Yahudiler, ne Hıristiyanlar sen onların dînine uyuncaya kadar asla senden hoşnud olmaz (lar). De ki: «Allahın hidâyet (yolu olan İslâm yok mu? İşte) doğru yolun ta kendisi odur». Eğer (vahy ile) sana gelen (bunca) ilimden sonra (bilfarz) onların
hevâ
(ve heves) lerine uyacak olursan, andolsun, senin için Allahdan (başka koruyacak) ne hakıykî, bir dost, ne de hakıykî bir yardımcı yokdur, ...
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Ne Yahudiler ne de Hıristiyanlar, sen onların dinlerine tâbi olmadıkça asla senden razı olmazlar. Sen, de ki: "Allah’ın hidâyet yolu olan İslâm, doğru yolun ta kendisidir." Sana gelen bunca ilimden sonra onların heva ve heveslerine uyacak olursan, Allah’a karşı hiçbir koruyucu ve yardımcı bulamazsın....
Bəqərə Suresi, 120. Ayet:
Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hıristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olacak değillerdir. De ki: «Kuşkusuz doğru yol, Allah'ın (gösterdiği) dosdoğru yoldur.» Eğer sana gelen bunca ilimden sonra onların heva (arzu ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah'tan ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı....