Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 53. Ayet:
Mûsâ’ya kutsal kitabı vermiştik. Hakkı bâtıldan, helâli haramdan, imanı küfürden ayıran bilgileri içeren şeriat ve mûc
izel
er vermiş, düşmanına karşı zafer ihsan etmiştik. Doğru yolu bulup tercih edersiniz diye sizi uyarmıştık....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
1.
fe kulnâ
: o zaman biz dedik
2.
ıdribû-hu
: ona vurun
3.
bi ba'dı-hâ
: onun bir kısmı ile
4.
kezâlike
: işte bö...
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
“Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (Denileni yaptılar ve ölü dirildi.) İşte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye muc
izel
erini de size böyle gösterir....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini (Peygamberine verdiği muc
izel
erini) gösterir....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
Biz onlara: 'Kestiğiniz sığırın bir parça etiyle o ölüye vurun' dedik. Allah ölüleri de böyle diriltir. Size âyetlerini, mûc
izel
erini gösteriyor ki, aklınızı başınıza alasınız....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
«Haydi, şimdi (öldürülen) adama, (kesilen ineğin) bir parçasıyla vurun» dedik. Böylece Allah ölüleri diriltir ve düşünesiniz diye size âyetlerini (Peygamberine verdiği muc
izel
erini) gösterir....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
'(Düvenin) bir parçasıyla ona (öldürülene) vurun,' dedik. İşte, ALLAH ölüleri böyle diriltir ve düşünesiniz diye ayetlerini (muc
izel
erini) böyle gösterir....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
Onun için biz «Ona (öldürülen o adama, kesilen o ineğin) bir parçasiyle vurun» demişdik. İşte Allah böylece ölüleri diriltir, size âyetlerini (kudretini açıklayan delilleri, alâmetleri, mu'c
izel
eri) gösterir. Gerek ki aklınızı başınıza alasınız. ...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik. Ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa’ya muc
izel
er verdik. Onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. Size herhangi bir peygamber, hoşunuza gitmeyen bir şey getirdikçe, kibirlenip (onların) bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik. Ondan sonra ardarda peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da muc
izel
er verdik. Ve onu, Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik. (Ne var ki) gönlünüzün arzulamadığı şeyleri söyleyen bir elçi geldikçe ona karşı büyüklük tasladınız. (Size gelen) peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun ki, Mûsâ’ya kutsal kitabı verdik. Ondan sonra, ardarda rasuller, peygamberler görevlendirerek gönderdik. Meryem oğlu Îsâ’ya da apaçık mûc
izel
er verdik. Onu, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî ve ekonomik düzeni içeren, ihya eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kitabı getiren elçi Cebrâil ile destekledik. Size, hoşunuza gitmeyen emirleri, hükümleri getiren Rasuller geldikce, davetlerini kabullenmeyip büyüklük taslayarak zorbalığa mı başvurdunuz? Bir kısmını yalanladınız,...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Celâlim hakkı için: Biz Mûsâ’ya Tevrat’ı verdik ve Mûsâ’dan sonra birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem’in oğlu Îsa’ya ölüleri diriltmek gibi, açık mûc
izel
er verdik ve onu Cebraîl Aleyhisselâm ile kuvvetlendirdik. Artık size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle bir peygamber geldikçe kibirlendiniz ve inad ettiniz. Peygamberlerden bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürdünüz (Zekeriyyâ ve Yahyâ gibi)....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
And olsun ki, Musa'ya o kitabı verdik. Ondan sonra da birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsa'ya da beyyineler (açık belgeler ve mu'c
izel
er) verdik ve O' nu Ruhu'l-Kuds (Melek Cebrail) ile de destekledik. (Bütün bu peygamberler aynı esas ve çoğu aynı şeriat üzerine birbirini takip edip İsrail oğullarına gönderildiği halde) Size (Ey Yahudiler!) Ne kadar peygamber, nefslerinizin hoşlanmayacağı bir buyrukla geldiyse, büyüklük tasladınız. Öyle ki, bir kısmını yalanladınız, bir kısmın...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya apaçık muc
izel
er verdik, onu Rûhu'l- Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun, Musâya o Kitabı verdik, ondan (Musâdan) sonra da birbiri ardınca (ayni şerîatle memur) peygamberler gönderdik. Meryemin oğlu İsâye de beyyineler (gaayet açık burhanlar, mu'c
izel
er) verdik ve onu Ruuh-ül kuds ile destekledik. Demek, size ne vakit bir peygamber gönüllerinizin hoşlanmadığı bir şey'i getirirse kibirlenmek isteyeceksiniz de kiminiz yalanlayacak, kiminiz de öldüreceksiniz, öyle mi. ...
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
And olsun ki, Mûsâ’ya Kitâb’ı (Tevrât’ı) verdik ve ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryemoğlu Îsâ’ya da mu'c
izel
er verdik ve Rûhü’l-Kudüs(Cebrâîl) ile ona kuvvet verdik. Buna rağmen, ne zaman bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şeyi size getirdi ise, büyüklük taslamadınız mı? Bu yüzden bir kısmını yalanladınız, (Zekeriyyâ ve Yahyâ’ya yaptığınız gibi) bir kısmını da öldürüyordunuz....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Andolsun ki biz Musa'ya Kitab'ı (Tevrat'ı) verdik. Ondan sonra da birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem oğlu İsâ'ya da muc
izel
er verdik ve biz onu kudsî ruhla destekledik. Size bir peygamber canınızın istemediği, nefsinizin hoşlanmadığı bir şey getirdikçe, ona karşı büyüklük tasladınız. Size gelen peygamberlerden bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürdünüz....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Biz Mûsâ’ya kitap verdik. Ondan sonra peş peşe peygamberler gönderdik. Meryem’in oğlu Îsâ’ya da mûc
izel
er, açık deliller verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs (Cebrâil) ile destekledik. Demek size her ne zaman bir peygamber gelip de nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirirse kafa tutacak, onların kimine yalancı deyip kimini öldüreceksiniz ha!...
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Andolsun, Mûsâ size açık muc
izel
er getirmişti de, arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh edinmiştiniz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Andolsun Musa size apaçık muc
izel
er getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Andolsun ki, Mûsâ size apaçık âyetler, mûc
izel
erle gelmişti de, onun arkasından tuttunuz o buzağı heykelini put haline getirdiniz. Siz işte o zâlimlersiniz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Celâlim hakkı için, Mûsâ Aleyhisselâm size doğru haber ve mûc
izel
erle gelmişken, o, Tûr’a gittikten sonra, siz buzağıyı ilâh edindiniz ve böylece zâlimlerden oldunuz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
And olsun ki, Musa size muc
izel
er getirdi, sonra ardindan kendinize yazik ederek buzagiyi tanri olarak benimsediniz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
(Nerede Tevrat'a bağlılık ve imânınız ?) And olsun ki, Musa size apaçık mu'c
izel
er, belgeler getirdi de sonra onun ardından buzağıyı (tanrı) edindiniz; zâlim olduğunuz halde (bu gibi küfrü gerektiren yola girdiniz.)...
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
And olsun ki, Musa size muc
izel
er getirdi, sonra ardından kendinize yazık ederek buzağıyı tanrı olarak benimsediniz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Andolsun Musa size apaçık muc
izel
er getirmişti. Sonra onun ardından, zalimler olarak buzağıyı (tanrı) edindiniz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Musa, size muc
izel
erle gelmişti; fakat onun ardından buzağıyı tanrı edinerek zalimlerden oldunuz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Musa size muc
izel
er ile geldi. Siz ise onun yokluğunda buzağıya taptınız. Sizler öyle zalimlersiniz!...
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
And olsun ki, Mûsâ size apaçık mu'c
izel
erle gelmişti; sonra onun (Tûr dağına gitmesinin) ardından, siz zâlim kimseler olarak buzağıyı (ilâh) edindiniz....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Andolsun ki Musa size apaçık muc
izel
erle geldi. Sonra onun ardından buzağıya taptınız. Siz öyle zâlimlersiniz!...
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Mûsâ size en açık delil ve mûc
izel
erle geldi de, sonra kalkıp, onun yokluğunda buzağıyı tanrı edindiniz. Siz öyle zalimlersiniz işte!"...
Bəqərə Suresi, 99. Ayet:
Şanım hakkı için, sana hak peygamber olduğun ile ilgili çok açık âyetler, mûc
izel
er indirdik. Yalnızca doğru ve mantıklı düşünmeyi terkedenler, fâsıklar, günahkârlar, âsiler bunları inkâr eder....
Bəqərə Suresi, 99. Ayet:
Şanım hakkı için sana çok açık âyetler: parlak mu'c
izel
er indirdik öyle ki iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onlara kâfirlik etmez...
Bəqərə Suresi, 99. Ayet:
Andolsun ki, sana çok açık ayetler; Parlak muc
izel
er indirdik. Öyle ki iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkar etmez....
Bəqərə Suresi, 99. Ayet:
Şanım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak muc
izel
er indirdik. Öyle ki, iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkâr etmez....
Bəqərə Suresi, 108. Ayet:
Yoksa siz, daha önce Mûsâ’nın sorguya çekildiği gibi, peygamberinizi sorguya çekmek, Mûsâ’dan istendiği gibi Rasulünüzden büyük muc
izel
er mi istiyorsunuz? Kim imânı inkârla, küfürle değiştirirse, doğru, dengeli bir hayat tarzından uzaklaşır, başına buyruk hareket ederek dalâlete düşer....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlimden nasipleri olmayanlar: 'Allah bizimle konuşmalı, ya da bize bir âyet, bir mûcize, maddî bir işaret gelmeli' dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri, akılları birbirine benzedi. İlme, delile ve gerekçeye itibar eden, inanmak isteyen bilgi toplumları için, Muhammed’in hak peygamber olduğu ile ilgili âyetleri, mûc
izel
eri açık seçik açıkladık....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Müşriklerin ve kitap ehlinin cahilleri: “- Allah, bize senin hak peygamber olduğunu söyleyeydi, yahud sen bize bir alâmet getireydin ya” dediler. Bunlardan önce Yahûdî ve Hristiyanlar da tıpkı bunlar gibi (peygamberlerine: “-Bize Allah’ı aşikâr göster ve gökten sofra indir.”) söylemişlerdi. Küfür ve inadda kalbleri birbirine benzemiştir. Biz hakikatı anlayanlara mûc
izel
eri apaçık gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Cahiller, 'ALLAH bizimle konuşmalı veya bize bir ayet (mucize) gelmeli değil miydi,' dediler. Daha öncekiler de onlar gibi konuşmuşlardı. Kafaları birbirine benziyor. Biz muc
izel
eri, inanacak olanlara sergileriz....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlmi olmıyanlar da, Allah bizimle konuşsa ya, yahud bize bir mu'cize gelse ya, dediler, bunlardan evvelkiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti, kalbleri birbirine benzedi; cidden yakîn edinecek bir ümmet için biz muc
izel
eri açık bir suretde gösterdik...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlmi olmayanlar da: «Ne olur Allah bizimle konuşsa, yahut bize bir mucize gelse!» dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı bunların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Cidden gerçekleri bilmek isteyen bir ümmet için biz muc
izel
eri açık bir şekilde gösterdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilgiden nasibi olmayanlar da «Allah bizimle konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!» dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz muc
izel
eri çok açık seçik gösterdik....
Bəqərə Suresi, 136. Ayet:
'Allah’a, bize indirilenlere, İbrâhim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yâkub’a, torunlarına indirilenlere, Mûsâ’nın ve İsa’nın uygulamakla sorumlu tutulduğu emir ve hükümlere, verilen mûc
izel
ere, Rableri tarafından bütün peygamberlerin uygulamakla sorumlu tutulduğu emir ve hükümlere, verilen mûc
izel
ere iman ettik. Onlardan hiçbirinin arasında fark gözetmiyoruz. Biz sadece Allaha boyun eğen, hükmüne razı olarak İslâm’ı yaşayan müslümanlarız.' deyin....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Ve eğer gerçekten, kendilerine kitap verilenlere âyetlerin (muc
izel
erin) hepsini getirsen (yine de) senin kıblene tâbî olmazlar. Ve sen de onların kıblesine tâbî olacak değilsin. Ve onların bir kısmı da diğerlerinin kıblesine uymazlar. Sana gelen ilimden sonra gerçekten onların hevalarına uyacak olursan, o zaman muhakkak ki sen, zâlimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 159. Ayet:
1.
inne
: muhakkak, hiç şüphesiz
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yektumûne
: ketmederler, gizlerler
4.
mâ
: şey...
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
Onlara nice açık âyetler (deliller, muc
izel
er) verdiğimizi İsrailoğulları'na sor. Ve kim, kendisine (açık âyetler) geldikten sonra Allah'ın nimetini değiştirirse, o taktirde muhakkak ki Allah, ikâbı (cezası) şiddetli olandır ....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
İsrailoğullarına sor; biz onlara nice açık muc
izel
er verdik. Kendisine geldikten sonra kim Allah’ın nimetini değiştirirse, (bilsin ki) şüphesiz Allah, cezası pek çetin olandır....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık muc
izel
er verdik. Kim muc
izel
er kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (âyetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
İsrâiloğulları’na sor: Kendilerine sayısız peygamberler, kendi peygamberlik görevlerini, senin peygamberliğini tasdik eden nice açık âyetler, mûc
izel
er vermiştik. Kim, âyetler, mûc
izel
er kendisine geldikten sonra Allah’ın nimetini, tevdî ettiği ilahî değerleri, şeriatını, verdikleri taahhüdü, âyetlerini değiştirirse bilsin ki, Allah, emirlerine, peygamberlerine muhalefet edilmesine, şeriatının çiğnenmesine denk onlara âdil ceza verme gücüne sahiptir....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
(Ey Rasûlüm), İsrailoğullarına sor; biz onların atalarına (Mûsâ peygamberin şânı hakkında) ne kadar açık muc
izel
er vermiştik (göstermiştik). Fakat muc
izel
er kendisine geldikten sonra kim Allah’ın hidayet nimetini küfür ile değiştirirse, şüphesiz ki Allah’ın (ona) azabı çok şiddetlidir....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
İsrailoğullarına sor ki kendilerine nice apaçık muc
izel
er verdik. Kim muc
izel
er kendisine geldikten sonra Allah'ın nimetini (âyetlerini) değiştirirse bilsin ki Allah'ın azabı şiddetlidir....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
İsrâiloğullarına sor, onlara (hidâyet vesîlesi olacak) nice apaçık mu'c
izel
erden verdik (de inkâr ettiler). O hâlde kim Allah’ın ni'metini (mu'c
izel
erini) kendisine geldikten sonra (onu) değiştirirse (inkâr sebebi yaparsa), artık şübhesiz ki Allah, azâbı çok şiddetli olandır....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi; sonra Allah, rahmetinin müjdecisi ve azabının habercisi olmak üzere, peygamberleri gönderdi. Ve insanların aralarında; ihtilafa düştükleri şeylerde, hükmetmek için, o peygamberlere kitab(lar) da indirdi. Ancak ehl-i kitap kendilerine açık muc
izel
er geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden, onda ihtilafa düştüler. Bunun üzerine Allah, onların ihtilâf ettikleri Hakk'a, Allah'ın izniyle îmân edenleri doğrudan doğruya muvaffak kıldı. Allah dilediğini doğru yola çıka...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık muc
izel
er verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O görevlendirdiğimiz rasullerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan bazılarıyla Allah konuştu. Bazılarının da mertebelerini, makamlarını yükseltti. Meryem’in oğlu Îsâ’ya ayan beyan âyetler, mûc
izel
er verdik. Onu, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî ve ekonomik düzeni içeren, ihyâ eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kitabı getiren elçi Cebrâil ile destekledik. Eğer Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, bu peygamberlerden s...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Bu (sûrede sözü geçen) peygamberlerin bir kısmını, kendilerine verilen özelliklerle diğerlerinden üstün kıldık. O peygamberlerden, (arada vasıta olmadan) Allah’ın sözleştiği (Hz. Mûsâ gibi) peygamber var! ve bazılarını da derece bakımından Allah yükseklere çıkarmıştır. Meryem’in oğlu Îsa’ya o açık mûc
izel
eri verdik ve kendisini melek (Cebrâil aleyhisselâm) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, peygamberlerden sonra gelen ümmetler, kendilerine hidayete ulaştırıcı o apaçık mûc
izel
er ve delill...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık muc
izel
er verdik ve onu Rûhu'l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de inkâr etti. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı; lâkin Allah dilediğini yapar....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Biz, o işaret edilen peygamberlerden kimini kiminden üstün kıldık. İçlerinden kimi ile Allah konuştu, kimini de daha yüksek derecelere çıkardı. Meryem oğlu İsa'ya da o açık delilleri ve muc
izel
eri verdik ve kendisini Cebrail ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, onlardan sonraki milletler kendilerine o açık deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat anlaşmazlığa düştüler, kimi inandı, kimi inkar etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Ne varki Allah, ...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte şu peygamberler. Bunların bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan kimileri ile Allah konuştu, kimilerini de derecelerce yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya açık muc
izel
er verdik, O'nu Ruh-ul Kuds aracılığı ile destekledik. Eğer Allah öyle dileseydi, bu peygamberlerin arkasından gelen ümmetler, kendilerine açık belgeler geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat onlar anlaşmazlığa düştüler. Onlardan kimi iman etti, kimi de kâfir oldu. Eğer Allah öyle dileseydi, onlar birbirlerini ö...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
(Bu sûrede zikredilen) o peygamberler (yok mu?) biz onların kimine kiminden üstün meziyyetler verdik. Allah onlardan biri ile söyleşmiş, birini de birçok derecelerle yükseltmişdir. Meryem'in oğlu İsa'ya o beyyineleri (açık âyetleri, burhanları, mu'c
izel
eri) biz verdik ve onu Ruhul kuds (Cebrâîl) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi onların arkasındaki (ümmet) ler, kendilerine o apaçık bürhanlar geldikten sonra, birbirini öldürmez (ler) di. Fakat ihtilâfa düşdüler. Binnetîce onlardan kimi îman e...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Biz o peygamberlerden kimini kiminden üstün kıldık. Allah onlardan kimileri ile konuşmuş, bazılarının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya da açık muc
izel
er verdik ve onu kudsî ruhla destekledik. Allah dileseydi, onlardan sonra gelenler, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat onlar ihtilâfa düştüler. Kimileri inandı, kimileri de küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat Allah dilediğini yapar....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Biz, o peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık. Allah onlardan bazısına hitap buyurdu, bazısını birçok derecelerle yükseltti. Meryem’in oğlu Îsâ’ya da o açık belgeleri, mûc
izel
eri verdik ve onu Rûhulkudüs ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, onların peşlerinden gelenler kendilerine açık delillerin gelmesine rağmen, birbirleriyle savaşmazlardı. Lâkin ihtilâfa düştüler de onlardan bir kısmı iman, bir kısmı ise inkâr etti. Şayet Allah dileseydi onlar birbirleri ile savaşmazlardı, lâkin şu var k...
Ali-İmran Suresi, 11. Ayet:
Firavun'un halkı veya onlardan öncekilerin durumu gibi... Ayetlerimizi (vahiy ve muc
izel
erimizi) yalanladılar ve ALLAH da onları suçüstü yakaladı. ALLAH'ın cezalandırması şiddetlidir....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melâike Meryem'e şöyle demişti: "Allâh kendisinden Bi-kelimeyi (kendisini tanımladığı Esmâ'sından kendisini vasfettiği bazı kuvveleri açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu İsa'dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecîh (şerefi çok yüce) ve mukarrebûndandır (Allâh'a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allâh'ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} muc
izel
ere vesile kişi). "...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
Ve onu (Meryem oğlu Îsâ Mesih'i ), "Benî İsrâîl'e (İsrailoğulları'na)" resûl olarak gönderecek. (Onlara şöyle diyecek): "Muhakkak ki ben size Rabbiniz'den âyet (muc
izel
er) getirdim. Ben gerçekten size nemli topraktan kuş heykeli yaparım, sonra onun içine üflerim. O zaman o, Allah'ın izniyle kuş olur. Doğuştan kör olanı ve abraş hastalığını iyileştiririm. Ve Allah'ın izniyle ölüyü diriltirim. Yediğiniz şeyleri ve evlerinizde biriktirdiğiniz şeyleri size haber veririm. Eğer siz mü'minler iseniz mu...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
Allah onu İsrailoğulları’na bir Rasul olarak gönderecek. O: 'Şüphesiz, ben size hak bir dinin peygamberi olduğuma dair Rabbinizden, âyetler, mûc
izel
er getirdim. Size, çamurdan emsalsiz güzellikte bir kuş planlayıp şekillendirebilir, içine üflerim. Allah’ın bilgisi planı dahilinde Allah’ın iradesiyle o kuş olur. Anadan doğma körü, alaca hastalığına yakalananı iyileştirebilirim. Allah’ın bilgisi planı dahilinde Allah’ın iradesiyle ölüleri diriltebilirim. Yiyecek, içecek olarak kullandığınız, evler...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
O’nu İsrailoğullarına peygamber olarak gönderecek ve onlara şöyle diyecektir; “- Cidden, ben Rabbinizden bir mûcize ile geldim. Ben, size çamurdan kuş biçiminde bir taslak yapar ona üfürürüm, Allah’ın izniyle hemen bir kuş oluverir. Yine Allah’ın izniyle anadan doğma körü ve abraşı da iyi ederim, ölüleri diriltirim; evlerinizde ne yiyor ve ne biriktiriyorsanız size haber veririm. Elbette bu mûc
izel
erde size (peygamberliğimi isbat eden) deliller ve alâmetler vardır, eğer iman ederseniz......
Ali-İmran Suresi, 50. Ayet:
'Önümdeki kitapta Tevrat’a ait olanları doğrulayıcı, tasdik edici olarak, size haram kılınan bazı şeyleri helâl ve meşrû kılmak için geldim. Rabbiniz tarafından, sizi Allah’a kulluğa götüren âyetler, mûc
izel
er getirdim. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun ve bana itaat edin.' dedi....
Ali-İmran Suresi, 84. Ayet:
Sen: 'Allah’a iman ettik. Bize indirilene Kur’ân’a iman ettik. İbrâhim’e, İsmâil’e, İshak’a, Yâkub’a ve torunlarına indirilenlere iman ettik. Rableri tarafından Mûsâ’nın ve Îsâ’nın ve bütün peygamberlerin uygulamakla sorumlu tutulduğu emir ve hükümlere, verilen mûc
izel
ere iman ettik. Onlardan hiçbirinin arasında hiçbir ayırım yapmıyoruz. Biz sadece Allah’a boyun eğen İslâm’ı yaşayan müslümanlarız.' de....
Ali-İmran Suresi, 179. Ayet:
Mâ kânallâhu li yezerel mu’minîne alâ mâ entum aleyhi hattâ yemîzel habîse minet tayyib(tayyibi), ve mâ kânallâhu li yutliakum alel gaybi ve lâkinnallâhe yectebî min rusulihî men yeşâu fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve in tu’minû ve tettekû fe lekum ecrun azîm(azîmun)....
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Kurban ettiğini, bir yıldırım düşüp yakmadıkça inanmayız hiçbir peygambere, bize böyle emretti Allah gerçekten de dediler. De ki: Benden önce apaçık mûc
izel
erle ve söylediğiniz mûcizeyle birçok peygamberler gelip geçti, doğruysa sözünüz ne diye öldürdünüz onları?...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Doğrusu Allah bize, (gökten inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti diyenlere şöyle de: Size, benden önce muc
izel
erle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz?...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
'Allah, bize gökten inen, ateşin yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiçbir Rasule güvenmememizi, itimat etmememizi emretti' diyenlere: 'Size, benden önce mûc
izel
erle, özellikle istediğiniz mûcize ile nice Rasuller geldi. Eğer dürüst kimseler olduğunuz iddiasında iseniz, niçin peygamberleri öldürdünüz?' de....
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
«Doğrusu Allah bize, (gökten inen) ateşin yiyeceği (yakıp kor edeceği) bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti» diyenlere şöyle de: Size, benden önce muc
izel
erle, (özellikle) dediğiniz (mucize) ile nice peygamberler geldi. Eğer doğru insanlar iseniz, ya onları niçin öldürdünüz?...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
«Hakıykaten, Allah hiç bir peygambere — o, (gökden inecek) ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar — îman etmememizi bize emretdi» diyen (Yahudi) ler (e) de ki: «Size benden evvel nice peygamberler apaçık deliller ve mu'c
izel
erle beraber o dediğinizi de elbet getirmişdi. O halde (sözü) doğru (insan) lar idiniz de onları neye öldürdünüz»? ...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Onlar ki: 'Şübhesiz Allah, (gökten inen) ateşin kendisini yiyeceği (onu yakacağı)bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere îmân etmememizi bize emretti' dediler. De ki: 'Size, gerçekten benden önce apaçık mu'c
izel
erle ve dediğiniz (mu'cize) ile (de) peygamberler gelmişti. O hâlde (iddiânızda) doğru kimseler iseniz, onları niçin öldürdünüz?'...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
O kimseler ki, «Şüphe yok Allah bize ahdetti ki, Ateşin yiyeceği bir kurban getirinceye kadar hiçbir peygambere imân etmeyelim,» dediler. De ki: «Şüphe yok benden evvel size peygamberler mûc
izel
er ile ve dediğiniz şey ile gelmişlerdi. Artık ne için onları öldürdünüz, eğer siz sâdık kimseler iseniz?»...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Onlar dediler ki: "Allah, ateşin yakıp kor haline getireceği bir kurban getirmedikçe hiçbir peygambere inanmamamızı emretti." Onlara cevaben de ki: "Benden önce birçok peygamber açık delillerin (mûc
izel
erin) yanında, sizin öne sürdüğünüz kurbanı da getirdiler. Peki sözünüzde tutarlı iseniz, onları niçin öldürdünüz?"...
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Resûlüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık muc
izel
er, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer senin peygamberliğini yalanlarlarsa, senden önceki bütün peygamberler yalanlanmış olur. Senden öncekiler de apaçık âyetlerle, mûc
izel
erle, vahyin içeriğini açıklayan beyanlarla, tavsiyelerle, hak peygamber olduklarını tasdik eden delillerle, hikmet dolu sayfalarla, aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Rasûlüm), şimdi seni tekzip ettilerse (yalanladılarsa), senden önce o açık mûc
izel
eri, hikmetli sahifeleri ve nurlu kitabı getiren peygamberler de tekzip olundu....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Ey Muhammed ! Eğer seni(n peygamberliğini) yalan saydılarsa, senden önceki birçok peygamberler de yalanlanmıştır ki, onlar açık belgeler, mu'c
izel
er, irşâd dolu sahifeler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Resûlüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık muc
izel
er, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Bunlar eğer seni yalanlıyorlarsa (bilesin ki) senden önce açık muc
izel
er, sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren birçok peygamberi de yalanlamışlardı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Habîbim) onlar seni (n tebliğlerini) yalan sayarlarsa senden evvel o apaçık mu'c
izel
eri, Sahifeleri ve nur verici Kitab (lar) ı getiren peygamberler de yalana çıkarılmışdır. ...
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) Artık seni yalanladılarsa (üzülme ve bil ki), şübhesiz senden önce apaçık mu'c
izel
er, sayfalar ve nûrlandırıcı kitab getiren peygamberler de yalanlanmıştı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Seni yalanladılarsa senden önce açık muc
izel
er, sahifeler ve nurlu kitabı getirenler de yalanlanmıştı....
Ali-İmran Suresi, 184. Ayet:
Eğer onlar senin nübüvvetini yalan saydılarsa, üzülme! Zaten senden önce açık deliller, mûc
izel
er, sahîfeler ve nurlu kitaplar getiren nice resullere de yalancı denilmişti....
Nisa Suresi, 56. Ayet:
Ayet ve muc
izel
erimizi inkar edenleri bir ateşe atacağız. Derileri yandıkça, azabı tadmaları için başka derilerle yenileyeceğiz. ALLAH Üstündür, Bilgedir....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
1.
yes'elu-ke
: senden istiyorlar
2.
ehlu el kitâbi
: Kitap ehli
3.
en tunezzile
: indirmeni
4.
aleyhim
: onlara
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Oysa Hz. Musa'dan, bundan daha da büyüğünü istemişler, “O halde, bize Allah'ı açıkça göster.” demişlerdi. Bunun üzerine, zulümlerinden dolayı onları yıldırım yakaladı (helâk etti). Ardından kendilerine belgeler (açık muc
izel
er) geldikten sonra da buzağıyı (ilâh) edindiler. Buna rağmen, onları bundan (bu suçlarından dolayı) affettik ve Hz. Musa'ya “apaçık sultan (güç ve delil)” verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ey Rasûlüm! Yahudi’ler, üzerlerine gökten bir kitap indirivermeni senden istiyorlar. Gerçekten bundan daha büyüğünü Musa’dan istemişlerdi de: “- Allah’ı açıktan bize göster” dedilerdi. İşte zulümleri yüzünden onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine bunca açık mu’c
izel
er gelmişken tuttular buzağıya taptılar. Nihayet biz, tevbe ettiklerinden bunları bağışladık ve Musa’ya açık bir hâkimiyet, saltanat verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap Ehli'nden Yahudiler) senden gökten üzerlerine bir (yazılı) kitap indirivermeni isterler. (Üzülme), Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişler, «Allah'ı bize açıkça göster !» demişlerdi de zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra da kendilerine çok açık belgeler (mu'c
izel
er) geldiği halde (altından yaptıkları) buzağıyı ilâh edindiler, derken (pişmanlık duyup tevbe ettiler, biz de) onları affettik. Musa'ya da açık belgeler ve deliller verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehli kitab senden üzerlerine Semadan bir kitab indirivermeni istiyorlar, çok görme Musâya bundan daha büyüğünü teklif ettiler, «Allahı bize açıktan göster» dediler de zulümlerile kendilerini yıldırım çarptı, sonra kendilerine o kadar açık mu'c
izel
er gelmişken tuttular danaya taptılar, derken biz bunlardan afvettik de Musâya kahir bir saltanat verdik...
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirivermeni istiyorlar. Çok görme: Musa'dan daha da büyüğünü istediler ve: «Allah'ı bize açıkça göster.» dediler de zulümleri yüzünden kendilerini yıldırım çarptı. Sonra kendilerine o kadar muc
izel
er gelmişken tuttular danaya taptılar. Biz bunları bağışladık ve Musa'ya güçlü bir saltanat verdik,...
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitab senden, kendilerine gökten bir kitab indirmeni istiyor; bununla berâber muhakkak ki (onlar) Mûsâ’dan bunun daha büyüğünü isteyerek: 'Bize Allah’ı açıkça göster!' demişlerdi. Bunun üzerine, zulümleri (böyle isyankâr suâlleri ve istekleri)sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Sonra kendilerine apaçık mu'c
izel
er gelmesinin ardından buzağıyı (ilâh) edindiler. Nihâyet (onları) bundan affettik (tamâmen helâk etmedik), Mûsâ’ya ise apaçık bir hâkimiyet verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitab, üzerlerine bir kitap indirmeni senden isterler. Muhakkak onlar bundan daha büyüğünü Mûsa'dan istemişler de, «Bize Allah'ı apaçık göster,» demişlerdi. Artık zulümleri sebebiyle kendilerini yıldırım çarptı. Kendilerine apaçık mûc
izel
er geldikten sonra da buzağıyı (ma'but) ittihaz ettiler. Nihâyet bundan affettik ve Mûsa'ya pek zahir bir saltanat verdik....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Ehl-i kitap senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Bu cahilliklerini çok görme! Nitekim daha önce Mûsâ’dan bundan da fazlasını istemişlerdi ve: "Allah’ı bize açıktan göster!" demişlerdi. Bunun üzerine de, zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarpmıştı. Daha sonra kendilerine açık mûc
izel
er ve deliller gelmesini müteakip bu sefer tuttular buzağıyı tanrı edindiler. Derken onlar tövbe edince, bunu da bağışladık. Ve Mûsâ’ya da onlar üzerinde âşikâr bir nüfuz ve kudret verdik....
Nisa Suresi, 174. Ayet:
Ey İnsanlar! Size Rabbinizden muc
izel
erle Peygamber geldi; ve size apaçık bir Nûr (Kur’an) indirdik....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bundan dolayı İsrailoğullarına kitabda bildirmiştik ki, kim kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde fesad (şirk) olmaksızın bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. Gerçekten İsraîloğullarına, peygamberlerimiz mûc
izel
er getirdiler. Sonra, onlardan bir çoğu, bu âyet ve mûc
izel
er arkasından, yine de yeryüzünde fesad ve cinayet yapmakla haddi aşmaktadırlar....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bunun için İsrailoğullarına kitabda bildirmiştik ki: Kim kısas gerekmeksizin veya yeryüzünde fesad işlemeksizin bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu kurtarırsa, bütün insanları kurtarmış gibi olur. Andolsun ki onlara Peygamberlerimiz muc
izel
er getirdiler, sonra buna rağmen, onların çoğu yeryüzünde taşkınlık edenler oldu....
Maidə Suresi, 32. Ayet:
Bundan dolayıdır ki İsrâîl oğullarına şu hakıykatı hükmetdik: Kim bir canı, bir can mukaabilinde veya yer yüzünde bir fesâd çıkarmakdan dolayı olmayarak, öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu kurtarırsa bütün insanları diriltmiş gibi olur. Andolsun ki peygamberimiz onlara beyyineler (apaçık âyetler, deliller, muc
izel
er) getirmişdi. Sonra hakıykaten yine içlerinden bir çoğudur ki bunların arkasından, (haalâ) yer yüzünde (fesâd ve cînâyet hususunda) muhakkak haddi aşanlardır. ...
Maidə Suresi, 86. Ayet:
İnkar edip ayet ve muc
izel
erimizi yalanlayanlar ise cehennem halkı...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
O gün Allah, şöyle diyecek: “Ey Meryem oğlu İsa! Senin üzerindeki ve annen üzerindeki nimetimi düşün. Hani, seni Ruhu’l-Kudüs (Cebrail) ile desteklemiştim. Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlara konuşuyordun. Hani, sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı, İncil’i de öğretmiştim. Hani iznimle çamurdan kuş şekline benzer bir şey yapıyordun da içine üflüyordun, benim iznimle hemen bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle doğuştan körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Hani benim iznimle ölüleri de (hayata) çı...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah o zaman şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle (...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah o zaman: 'Ey Meryem’in oğlu Îsâ, senin ve annenin üzerindeki nimetlerimi hatırlayarak şükret. Hani seni, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni içeren, ihyâ eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kitabı getiren elçi Cebrâil ile desteklemiştim. Beşikte iken de, insanlarla olgunluk çağındaki peygamber vasfınla konuşuyordun. Sonra okuma yazmayı, kutsal kitaplara vukufu, ilmi, hikmeti, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, hekimliği, yazılı ve şifahî bilgil...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah o gün şöyle buyuracak: -Ey Meryem oğlu Îsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla. Hani, seni Cebrâil ile desteklemiştim de hem beşikte, hem de yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; hani sana yazı yazmayı, hikmeti (sağlam olan doğru sözü), Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim: hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi yapıyordun, sonra içine üflüyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu; ve anadan doğma âmâ ile abraşı da benim iznimle hayata çıkarıyordun; hani senden İsrailoğullarını defetmişti...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah (o gün) buyuracak ki: Ey Meryem oğlu İsâ! Sana ve annene olan nimetimi hatırla ; hani seni Ruhu'l-Kudüs ile desteklemiştim de beşikte ve yetişkin iken insanlara konuşuyordun ; hani sana kitab'ı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve incil'i öğretmiştim ve sana, benim iznimle çamurdan kuş biçiminde (şekil) yapıp ona üflemiştin, o da benim iz nimle kuş oluvermişti. Bir de anadan doğma körü, alaca tenliyi benim iznimle iyileştirmiştin; hani ölüleri de benim iznimle kabirden diri olarak çıkarıyo...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah o zaman şöyle diyecek: «Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve annene (verdiğim) nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh (Cebrail) ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim. Benim iznimle çamurdan, kuş şeklinde bir şey yapıyordun da ona üflüyordun, hemen benim iznimle o bir kuş oluyordu. Yine benim iznimle anadan doğma körü ve alacalıyı iyileştiriyordun. Ölüleri benim iznimle (...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah buyurduğu vakıt: ya Isâ ibni Meryem sana ve validene olan ni'metimi düşün, hani seni ruhulkudüs ile müeyyed kıldım, nâsa kelâm söyleyordun hem beşikte hem yetişkin iken ve hani sana kitabet, hikmet, Tevrat ve İncil öğrettim ve hani benim iznimle çamurdan kuş biçimi gibi taslayordun, içine üfleyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu, hem anadan doğma a'mayı ve abraşi benim iznimle iyi ediyordun ve hani ölüleri benim iznimle hayata çıkarıyordun ve hani senden Benî İsraîli def' etmiştim,...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah: “Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla” demişti. “Seni Cebrail ile desteklemiştim; beşikte ve yetişkin iken insanlarla konuşuyordun; sana kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretmiştim. Sen izninle çamurdan kuş gibi bir şey yapmış ona üflemiştin de iznimle iyi etmiştin. Ölüleri iznimle diriltiyordun. İsrailoğullarına muc
izel
erle geldiğinde, onlardan küfredenler: ‘Bu apaçık bir büyüdür’ demişlerdi de ben onların sana zarar vermelerini önlemiştim.”...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah o zaman şöyle diyecek: «Ey Meryem oğlu İsâ, hem senin üzerindeki, hem ananın üzerindeki (bunca) ni'metimi hatırla. Hani ben seni Cebrail ile desteklemişdim. Beşikde iken de, yetişgin iken de sen insanlara söz söylüyordun. Hani sana kitabı (yazı yazmayı), hikmeti, Tevrâtı, İncili öğretmişdim. Hani benim iznimle çamırdan bir kuş suretinin benzerini tasarlıyordun, içine üfürüyordun da benim iznimle bir kuş oluveriyordu. Hem anadan doğma körü, abraşı da yine benim iznimle iyi ediyordun. Hani ö...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
O zamanı ki Allah Teâlâ buyurdu: «Ey Meryem'in oğlu İsa! Senin üzerine ve validenin üzerine olan nîmetimi zikret, o zamanı ki, seni Rûhu'lKuds ile teyid etmiştim, sen beşikte iken de yetişkin iken de insanlara söz söylüyordun. O zamanı ki, sana kitabı, hikmeti, Tevrat'ı, ve İncil'i öğretmiştim ve o zamanı ki, benim iznimle çamurdan kuş heyeti gibi birşey tasvir ediyor da içine üfürüyordun, benim iznimle bir kuş oluveriyordu. Anadan doğma körü, vücudunda beyaz beyaz lekeler bulunan kimseyi de Ben...
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Allah o gün buyuracak ki: "İsa! Hem senin, hem annenin üzerinizdeki nimetimi iyi düşün! Düşün ki: Ben Seni Ruhu’l-kudüsle desteklemiştim. Sen beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşmuştun. Ben sana kitabı, hikmeti, Tevrat ve İncil’i öğretmiştim. Sen, Ben’im iznimle çamurdan kuş şeklinde bir şey yapıyor, ona üflüyordun; o da Ben’im iznimle kuş oluveriyordu. Düşün ki: Sen Ben’im iznimle anadan doğma âmanın gözünü açıyor, abraşı da iyileştiriyordun. Düşün ki: Sen Ben’im iznimle ölüleri k...
Maidə Suresi, 113. Ayet:
Havarîler şöyle dediler: “- İstiyoruz ki, ondan yiyelim, kalblerimiz yatışsın ve senin bize doğru söylediğini bilelim. Böylece mûc
izel
ere şâhidlik edenlerden olalım.”...
Ənam Suresi, 4. Ayet:
Onlara Rab'lerinin ayetlerinden (delil ve muc
izel
erinden) hangi bir ayet gelmişse ondan yüz çevirmişlerdir....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Onlardan sana kulak verenler, Kurân’ı dinleyenler de var. Fakat Kur’ân’ı anlamalarına engel olmak için kafalarına, kalplerine kılıflar geçirdik, kulaklarına sağırlık verdik. Onlar, Allah’ın birliğini, kudretini anlatan bütün âyetleri, bütün mûc
izel
eri görseler bile yine ona inanmayacaklar. Hatta sana geldiklerinde seninle tartışırlar. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, küfre saplananlar: '...
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Onlardan seni dinleyenler var. Ancak biz, onu anlamamaları için kalplerinin üstüne örtüler kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onlar bütün muc
izel
eri görseler yine de ona iman etmezler. Nitekim sana geldiklerinde de seninle tartışırlar; inkar edenler: 'Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir' derler....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Onlardan bir kısmı da sana kulak verip dinlerler, (inandıkları için dinlemezler, kusur bulmak için kulak kabartırlar). Biz, anlamamaları için kalblerinin üzerine kat kat örtü gerdik ; kulaklarına da bir ağırlık koyduk ; artık onlar bütün belge ve mu'c
izel
eri de görseler yine inanmazlar. O kadar ki, sana geldiklerinde seninle tartışıp çekişirler; küfredenler, «bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir» derler....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
İçlerinden bazıları da seni Kur'an okurken dinlerler, fakat Biz, kalplerine onu zevkiyle anlamalarına engel kabuklar geçirmişizdir. Kulaklarında da bir ağırlık vardır. Bütün muc
izel
eri görseler de iman etmezler. Hatta sana geldiklerinde, seninle tartışmaya kalkışarak, o hak tanımaz kafirler: «Bu, eskilerin masallarından başka birşey değildir.» derler....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
Hem içlerinden seni (Kur’ân okurken samîmiyetsiz olarak) dinleyenler vardır. Fakat (kendileri anlamak istemediklerinden, bir cezâ olarak biz de) onu anlarlar diye kalblerinin üzerine perdeler, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Onlar (zâten inanmıyorlardı, artık bu hâlleriyle) bütün mu'c
izel
eri de görseler, (yine) ona inanmazlar! Hattâ sana geldikleri zaman o inkâr edenler, seninle mücâdeleye kalkışarak: 'Bu (Kur’ân), evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir!' derler....
Ənam Suresi, 25. Ayet:
İçlerinden sana kulak verenler vardır; ama biz onu gereğince anlamamaları için kalplerine kılıflar geçirmiş, kulaklarına bir ağırlık koymuşuzdur. Tüm muc
izel
eri görseler de onlara inanmazlar. Nihayet sana gelip seninle çekişerek söyle derler küfre sapanlar: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir."...
Ənam Suresi, 27. Ayet:
Ateşin başında durduruldukları vakit onların 'Keşke geri döndürülseydik de Rabbimizin ayetlerini (vahiy ve muc
izel
erini) inkar etmeseydik ve inananlardan olsaydık,' dediklerini bir görsen!...
Ənam Suresi, 68. Ayet:
Ayet ve muc
izel
erimizle alay edenleri gördüğün vakit, başka bir söze dalıncaya kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra böyle zalim kimselerle birlikte oturma....
Ənam Suresi, 93. Ayet:
ALLAH adına yalan uydurandan ve kendisine hiç bir şey vahyedilmediği halde, 'Bana vahyediliyor,' diyenden ve ' ALLAH'ın indirdiği gibi ben de indireceğim,' diyenden daha zalim kim olabilir! Can çekişmesi anında zalimleri bir görsen! Melekler, ellerini uzatmıştır: 'Canınızı verin! ALLAH hakkında gerçek olmayanı söylemenizden ve onun ayetlerini (vahyini ve muc
izel
erini) kibir ve gururla karşılamanızdan dolayı bugün utanç verici azapla cezalandırılacaksınız. '...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Ve eğer onlara bir âyet (mucize) gelirse, ona mutlaka inanacaklarına dair, Allah'a en kuvvetli yeminleri ile yemin ettiler. “Muhakkak ki; âyetler (muc
izel
er) ancak Allah'ın katındadır (İndi İlâhi'dedir)” de. Ve (âyet) geldiği zaman onların inanmayacaklarının siz farkında değilsiniz....
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Eğer kendilerine (başka) bir mucize gelirse, mutlaka ona inanacaklarına dair en güçlü yeminleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: “Muc
izel
er ancak Allah katındadır. O muc
izel
er geldiği vakit de inanmayacaklarını siz ne bileceksiniz?”...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah'a and içtiler. De ki: Muc
izel
er ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Eğer onlara bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair, Allâh adına olanca güçleriyle yemin ettiler. De ki: "Muc
izel
er yalnız indAllâh'tadır". . . O (mucize) geldiği zaman da iman etmeyeceklerinin farkında değil misiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine, seni tasdik eden bir âyet, bir mûcize gelirse, ona mutlaka inanacaklarına dair peşpeşe Allah’a büyük yeminler ettiler. 'Mûc
izel
er ancak Allah katındadır' de. Onlara mûc
izel
er geldiğinde de iman etmeyeceklerini sen nereden bileceksin?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir mucizenin gelmesi durumunda iman edecekleri konusunda bütün güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: 'Muc
izel
er Allah katındadır.' Üstelik o gelse de onların yine iman etmeyeceklerinin bilincinde değil misiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin ettiler. De ki: "Ayetler, ancak Allah katındadır"; onlara (muc
izel
er) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir mucize gosterilirse, mutlaka ona inananacaklarina dair butun gucleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: «Muc
izel
er, ancak Allah katindadir"; onlarin, mucize geldigi zaman da inanmayacaklarini anlamiyor musunuz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Eğer kendilerine (arzuları doğrultusunda) bir mu'cize gelirse, herhalde ona inanacaklarına dair olanca yeminleriyle yemin ettiler. De ki: Mu'c
izel
er ancak Allah katındadır. Farkında değilsiniz, onlara mu'cize gelse yine de inanmazlar....
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir mucize gösterilirse, mutlaka ona inanacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin ederler. De ki: 'Muc
izel
er, ancak Allah katındadır'; onların, mucize geldiği zaman da inanmayacaklarını anlamıyor musunuz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah'a and içtiler. De ki: Muc
izel
er ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir mucize gelse ona mutlaka inanacaklarına dair tüm güçleriyle ALLAH'a yemin ederler. De ki: 'Muc
izel
er ALLAH'ın yanındadır.' Mucize geldiği zaman da onların inanmıyacağını bilmez misiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Bir de onlar en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ediyorlar ki kendilerine bambaşka bir mucize gelseymiş, muhakkak ona inanacaklarmış. De ki: «Muc
izel
er ancak Allah katındadır!» Onlara muc
izel
er geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz nereden bileceksiniz....
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: «Muc
izel
er ancak Allah katındadır». Onlara muc
izel
er geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz nerden bileceksiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Onlar kesin bir dille Allah adına yemin ederek, eğer kendilerine bir mucize gelirse O'na mutlaka inanacaklarını söylediler. De ki; «Muc
izel
er sırf Allah'ın tekelindedir.» Hem bilmiyor musunuz ki, eğer o mucize gelse, onlar yine inanmazlar....
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Fakat kendilerine bir mu'cize gelirse, ona mutlaka inanacaklarına, bütün güçleriyle Allah’a yemîn ettiler. De ki: 'Mu'c
izel
er, ancak Allah katındadır.' (Ey mü’minler!) Peki gerçekten o (mu'cize) geldiği zaman (onların yine) îmân etmeyeceklerini siz ne bileceksiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Şimdi en emin ve kararlı şekilde Allaha yemin ediyorlar ki eğer kendilerine bir mucize gösterilmiş olsaydı bu (ilahi kelam)a gerçekten inanmış olacaklardı. De ki: "Muc
izel
er yalnız Allahın elindedir!" Ve hepinizin bildiği gibi, onlara bir mucize gösterilmiş olsaydı bile ona inanmazlardı...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir âyet (mucize) gelirse, mutlaka ona iman edeceklerine dair en ağır bir biçimde Allah'a yemin ettiler. De ki: “Âyetler (muc
izel
er) ancak Allah katındadır. ” Onlara âyet (mucize) gelse de iman etmeyeceklerinin farkında değil misin?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka iman edeceklerine bütün güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi. De ki: -Muc
izel
er ancak Allah’ın yanındadır. Hem mucize gelse bile ona inanmazlardı....
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bambaşka bir mûcize geldiği takdirde mutlaka ona inanacaklarına dair vargüçleriyle Allah’a yemin ettiler. De ki: "Mûc
izel
er ancak Allah’ın yanındadır." O istedikleri mûcize geldiği zaman onların yine de iman etmeyeceklerinin siz farkında değil misiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Eğer kendilerine bir mu'cize gelirse ona mutlaka inanacaklarına olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mu'c
izel
er ancak Allâh'ın yanındadır." Hem bilir misiniz o (mu'cize) gelmiş olsa da onlar yine inanmazlar?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Olanca yeminleriyle, eğer kendilerine bir ayet gelse, kesin olarak ona inanacaklarına dair Allah'a yemin ettiler. De ki: «ayetler, ancak Allah katındadır»; onlara (muc
izel
er) gelse de kuşkusuz inanmayacaklarının şuurunda değil misiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Kendilerine bir mucize gelirse sana iman edeceklerine dair var güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: Muc
izel
er Allah katındadır. Yoksa mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerinin bilincinde değil misiniz?...
Ənam Suresi, 109. Ayet:
Tüm yeminleriyle Allah'a yemin ettiler ki, eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklar. Söyle onlara: "Muc
izel
er ancak Allah'ın katındadır." Mucize geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
1.
hel
: ...mi?
2.
yanzurûne
: bakıyorlar, bekliyorlar
3.
illâ
: ancak, sadece mutlaka, illâ
4.
en te'tiye-hum
: o...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Onlar (illâ), onlara meleklerin gelmesini mi veya senin Rabbinin gelmesini mi veya senin Rabbinden bazı âyetlerin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinden bazı âyetlerin (muc
izel
erin) geldiği gün, daha önce îmân etmemişse (âmenû olmamışsa) veya îmânıyla bir hayır kazanmamışsa onun îmânı kendisine bir fayda vermez. De ki: “Bekleyin! Muhakkak ki; biz de bekleyenleriz.”...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
(İman etmek için) illâ kendilerine meleklerin gelmesini yahut Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı muc
izel
erinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin olağanüstülüklerinden bazısı geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanı yarar sağlamamış (dilinde kalmış) kimseye, (o anki) imanı hiçbir fayda sağlamaz! De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz. "...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Onlar kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin gelmesini mi, yahut Rablerinden bir takim muc
izel
erin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bir takim muc
izel
eri geldigi gun, bir kimse daha once inanmamissa veya imaniyle bir iyilik kazanmamissa, imanÙ ona fayda vermez. Onlara: «Bekleyin, dorusu biz de bekliyoruz» de....
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbin gelmesini veya Rabbin bazı âyetleri (mu'c
izel
eri)nin gelmesini bekliyorlar. Rabbin bazı âyetlerinin geleceği gün, daha önce imân etmemiş veya imânında bir hayır (iyilik ve sâlih amel) kazanmamış hiçbir kişiye imânı yarar sağlamayacaktır. Onlara de ki: Bekleyin, biz de bekliyoruz....
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Onlar kendilerine meleklerin gelmesini mi, yoksa Rabbinin gelmesini mi, yahut Rablerinden bir takım muc
izel
erin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bir takım muc
izel
eri geldiği gün, bir kimse daha önce inanmamışsa veya imaniyle bir iyilik kazanmamışsa, imanı ona fayda vermez. Onlara: 'Bekleyin, doğrusu biz de bekliyoruz' de....
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Onlar kendilerine meleklerin gelmesini mi yoksa Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı muc
izel
erinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı muc
izel
eri geldiği gün, daha önce iman etmemiş ya da imanı doğrultusunda bir hayır kazanamamış olan kimseye o günkü imanı bir fayda sağlamaz. Onlara de ki: «Bekleyin bakalım, biz de bekliyoruz.»...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Onlar kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini veyahut Rabbinin bazı âyetlerinin (muc
izel
erinin) gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı âyetleri (muc
izel
eri) geldiği gün, kişi daha önce inanmamışsa veya imanında bir hayır kazanmamışsa, imanı ona hiç fayda sağlamaz. De ki: “Bekleyin, şüphesiz ki biz de beklemekteyiz. ”...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Onlar, illâ da kendilerine meleklerin gelmesini ya da Rabbinin gelmesini veya Rabbinin bazı muc
izel
erinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin bazı muc
izel
eri geldiği gün, daha önceden iman etmemiş ya da imanıyla bir iyilik kazanmamış kimseye imanı fayda sağlamayacaktır. De ki: -Bekleyin, biz de bekliyoruz!...
Ənam Suresi, 158. Ayet:
Neyi bekliyorlar? Kendilerine meleklerin gelmesini mi, Rabbinin gelmesini mi, yoksa Rabbinin bazı muc
izel
erinin gelmesini mi? Rabbinin bazı muc
izel
eri geldiği gün, daha önce iman etmemiş yahut imanında bir hayır sahibi olamamış kişiye imanı hiçbir yarar sağlamayacaktır. De ki: "Bekleyin! Doğrusu biz de bekliyoruz."...
Əraf Suresi, 101. Ayet:
1.
tilke el kurâ
: ülkeler işte bunlar
2.
nakussu
: anlatıyoruz
3.
aleyke
: sana
4.
min enbâi-hâ
: onların haberle...
Əraf Suresi, 101. Ayet:
Sana haberlerini anlattığımız (durumlarından bahsettiğimiz) ülkeler işte bunlar. Andolsun ki; onlara, onların resûlleri beyyineler (ispat vesikaları ve muc
izel
erle) geldi. Artık daha önce tekzip ettikleri (yalanladıkları) şeyden dolayı îmân etmediler. Böylece Allah kâfirlerin kalplerini tabeder....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte yok olup giden memleketler! Onların başlarına gelen felâketlerin bir kısmını sana anlatıyoruz. Andolsun ki, Rasulleri onlara apaçık deliller, mûc
izel
erle gelmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları hakikatlere iman edecek değillerdi. İşte Allah, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin kalplerini, kafalarını böyle anlayışsız hale getirir....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte o memleketlerin durumu ki, ey Rasûlüm, Biz sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Andolsun, O memleketlerin halkına, peygamberleri açık mûc
izel
er getirmişti. Öyle iken iman etmek istemediler. Çünkü ondan önce inkâr etmeyi âdet edinmişlerdi. Allah kâfirlerin kalblerini işte böyle mühürler....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte bu kasabaların haberlerinden ve durumlarından bir kısmını sana anlatıyoruz. And olsun ki peygamberleri, onlara açık belgelerle (mu'c
izel
erle) geldiler, ama daha önce yalanladıkları şeye inanmak istemediler. İşte böylece Allah inkâra saplanıp kalanların kalblerini mühürler....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte o ülkeler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz Andolsun ki, peygamberleri onlara apaçık deliller (muc
izel
er) getirmişlerdi. Fakat önceden yalanladıkları gerçeklere iman edecek değillerdi. İşte o kâfirlerin kalplerini Allah böyle mühürler....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte şu ülkeler var ya, hani sana onlara ilişkin bazı tarihi olayları anlatıyoruz. Bunlara peygamberleri açık belgeler, muc
izel
er getirmişlerdi. Fakat muc
izel
erden önce yalanladılar! Mesajlara inanmaları sözkonusu olmadı. İşte Allah kafirlerin kalplerini böyle mühürler....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte o memleketler (in haali! Habîbim) sana onların haberlerinden bir kısmını naklediyoruz. Andolsun ki peygamberleri onlara apaçık alâmetler (mu'c
izel
er) getirmişdir. Fakat daha evvelden yalanlamış oldukları şeylere îman etmediler. İşte kâfirlerin yüreklerine Allah böyle mühür basar. . ...
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte o şehirler ki, sana onların haberlerinden bir kısmını anlatıyoruz. Ve Celâlim hakkı için, peygamberleri kendilerine apaçık mu'c
izel
er getirdiler! Fakat daha önce(mu'c
izel
er gelmeden evvel) yalanladıkları şeylere, îmân edecek olmadılar. İşte Allah, kâfirlerin kalblerini (küfürlerindeki inadları sebebiyle) böyle mühürler!...
Əraf Suresi, 101. Ayet:
İşte o ülkelerin haberlerinden bir kısmını sana böylece anlatıyoruz. Oraların halklarına peygamberlerimiz açık deliller, mûc
izel
er getirdiler. Fakat onlar iman etmediler. Çünkü ondan önce tekzip ve inkâr etmeyi âdet haline getirmişlerdi. Allah kâfirlerin kalplerini işte böyle mühürler!...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
1.
summe
: bir zaman sonra
2.
beas-nâ
: biz beas ettik, gönderdik
3.
min ba'di-him
: onlardan sonra, onların arkasından
4.
mûsâ...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Bir zaman sonra da, onlardan sonra (onların arkasından), firavuna ve onun (kavminin) ileri gelenlerine Musa (A.S)'ı âyetlerimizle, (muc
izel
erimizle) gönderdik (görevlendirdik). Fakat ona zulmettiler. Bak fesat çıkaranların akibeti nasıl oldu....
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra onların ardından Mûsâ’yı, apaçık muc
izel
erimizle Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber olarak gönderdik de onları (muc
izel
eri) inkâr ettiler. Bak, bozguncuların sonu nasıl oldu....
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra onların ardından Musa'yı muc
izel
erimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o muc
izel
eri inkâr ettiler; ama, bak ki, fesatçıların sonu ne oldu!...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra onların ardından, Mûsâ’yı âyetlerimizle, mûc
izel
erimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine, kodamanlarına tebliğ göreviyle özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Âyetlerimize karşı yakışıksız tavırlar aldılar, açıklanan sorumluluklarını hiçe saydılar, Allah’ın kitabını kendilerine tebliğini, sünnetin hayata geçirilmesini engellediler. İbret nazarıyla bir bak, incele, o bozguncuların âkıbetleri nasıl oldu?...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra onların arkasından mûc
izel
erimizle Mûsa’yı Firavun’a ve topluluğuna gönderdik. Sonra o mûc
izel
eri inkâr edip kendilerine zulmettiler. Bak ki, o fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu?...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra onların ardından Musa'yı muc
izel
erimizle Firavun ve kavmine gönderdik de o muc
izel
eri inkâr ettiler; ama, bak ki, fesatçıların sonu ne oldu!...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra, onların ardından Firavun ve erkanına Musa'yı ayet ve muc
izel
erimizle gönderdik; fakat ayet ve muc
izel
erimize karşı haksızlık ettiler. Bozguncuların sonunun nasıl olduğuna dikkat et!...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra onların arkasından Musa'yı muc
izel
erimizle Firavun'a ve topluluğuna gönderdik. Tuttular o muc
izel
eri inkâr ettiler. Ettiler de bak, o bozguncuların âkıbetleri nasıl oldu!...
Əraf Suresi, 103. Ayet:
Sonra onların ardından Mûsâ’yı mu'c
izel
erimizle Fir'avun’a ve (kavminin) ileri gelenlerine gönderdik de onlara (o mu'c
izel
ere olan inkârlarıyla nefislerine) zulmettiler. Fakat bak fesad çıkaranların âkıbeti nasıl oldu!...
Əraf Suresi, 105. Ayet:
'İlk görevim, Allah adına haktan, doğrudan başka birşey söylemememdir. Rabbinizden size açık hak deliller, mûc
izel
er getirdim. Artık İsrailoğulları’nı, temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına son vererek benimle gönder.' dedi....
Əraf Suresi, 126. Ayet:
"Sen bizden, Rabbimizin muc
izel
erindeki varlığına (Esmâ'sının açığa çıkışı olan işaretlerine) iman ettik diye intikam alıyorsun. . . Rabbimiz bize dayanma gücü ver ve bizi teslim olmuşlar olarak vefat ettir. "...
Əraf Suresi, 126. Ayet:
'Ve (sen) sâdece, bize (o mû'c
izel
er) geldiğinde Rabbimizin âyetlerine îmân ettik diye bizden intikam alıyorsun. Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve bizi Müslüman kimseler olarak vefât ettir!'...
Əraf Suresi, 132. Ayet:
Ve şöyle dediler: “Onunla bizi büyülemek için bize âyetlerden (muc
izel
erden) ne getirsen gene de biz sana inanacak değiliz.”...
Əraf Suresi, 133. Ayet:
1.
fe
: bunun üzerine, bundan sonra
2.
erselnâ
: biz gönderdik
3.
aleyhim et tûfâne
: üzerlerine tufan (yok eden, telef eden yağmur ve sel)
4.
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bundan sonra, onların üzerine ayrı ayrı (zaman zaman) muc
izel
er, tufan, çekirge (afeti), bit (afeti), kurbağa (afeti) ve kan gönderdik. Buna rağmen kibirlendiler ve mücrim (günahkâr ve suçlu) bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de ayrı ayrı muc
izel
er olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de kudretimizin ayrı ayrı alâmetleri, mûc
izel
eri olmak üzere, başlarına tûfanlar, çekirgeler, haşereler, kurbağalar ve kan âfetleri musallat ettik. Yine de büyüklük taslamayı, serkeşliği, zorbalığı, diktatörlüğü terketmediler. İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen, güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu ve günahkâr bir kavim olmaya devam ettiler....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine, ayrı ayrı muc
izel
er (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun uzerine su baskinini, cekirgeyi, haserati, kurbagalari ve kani birbirinden ayri muc
izel
er olarak onlara musallat kildik; yine de buyukluk taslayip suclu bir millet oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine su baskınını, çekirgeyi, haşeratı, kurbağaları ve kanı birbirinden ayrı muc
izel
er olarak onlara musallat kıldık; yine de büyüklük taslayıp suçlu bir millet oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de ayrı ayrı muc
izel
er olarak onların üzerine tufan, çekirge, haşere, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de büyüklük tasladılar ve günahkâr bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de kudretimizin ayrı ayrı muc
izel
eri olmak üzere başlarına tufan, çekirge, haşereler, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine inat ettiler ve çok suçlu bir toplum oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Artık (biz de) onların üzerine ayrı ayrı mu'c
izel
er olarak; tûfan, çekirge, haşerât, kurbağalar ve (sularına) kan gönderdik, buna rağmen büyüklük tasladılar ve bir günahkârlar topluluğu oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine, biz de birbirinden ayrı muc
izel
er olarak başlarına tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de büyüklük taslayıp suçlular güruhu oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine biz de birbirinden ayrı muc
izel
er olarak başlarına sel baskını, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik. Yine de kibirlerine yediremediler. Onlar öyle günahkârlar gürûhu idiler....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de onların üzerine ayrı ayrı mu'c
izel
er olarak tûfân, çekirge, kımıl (haşerât), kurbağalar ve kan gönderdik; ama yine büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine biz de, ayrı ayrı muc
izel
er (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de onlara ayrı ayrı muc
izel
er olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağa ve kan gönderdik. Yine de onlar iman etmeyi kibirlerine yediremediler ve bir mücrimler güruhu olup çıktılar....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de onlar üzerine, açık muc
izel
er olarak tufan, çekirge, haşerat, kurbağalar ve kan gönderdik; yine de kibre saptılar ve günahkar bir topluluk oluverdiler....
Əraf Suresi, 136. Ayet:
(Bu sebeple) onlara yaptıklarının sonucunu şiddetle yaşattık; muc
izel
erimizi - işaretlerimizi yalanlamaları ve onlardan gaflete düşmeleri dolayısıyla, onları denizde boğduk!...
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün muc
izel
eri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri ayetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün ayetleri (muc
izel
eri) görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görürlerse onu yol olarak benimserler. Bu, ayetlerimizi yalanlamaları ve onlara karşı umursuz davranmaları yüzündendir....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryuzunde haksiz yere buyukluk taslayanlari, ayetlerimden yuz cevirtecegim. Onlar butun ayetleri gorseler yine de inanmazlar; dogru yolu gorseler, yol olarak benimsemezler; azginlik yolunu gorseler, hemen onu yol edinirler. Bu, onlarin muc
izel
erimizi yalan saymalari ve onlardan habersiz gorunmelerinden ileri gelir....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, ayetlerimden yüz çevirteceğim. Onlar bütün ayetleri görseler yine de inanmazlar; doğru yolu görseler, yol olarak benimsemezler; azgınlık yolunu görseler, hemen onu yol edinirler. Bu, onların muc
izel
erimizi yalan saymaları ve onlardan habersiz görünmelerinden ileri gelir....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryüzünde haksız yere böbürlenenleri âyetlerimden uzaklaştıracağım. Onlar bütün muc
izel
eri görseler de iman etmezler. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Fakat azgınlık yolunu görürlerse, hemen ona saparlar. Bu durum, onların âyetlerimizi yalanlamalarından ve onlardan gafil olmalarından ileri gelmektedir....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryüzünde haksız yere büyüklenenleri muc
izel
erimden çevireceğim. Her türlü mucizeyi de görseler inanmazlar. Doğru yolu görseler onu yol edinmezler. Ama azgınlık yolunu görseler onu yol edinirler. Zira onlar ayetlerimizi yalanladılar ve aldırış etmediler....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryüzünde haksızlıkla büyüklenenleri, ayetlerimden uzaklaştıracağım. Bütün muc
izel
eri görseler de ona iman etmezler. Doğru yolu görseler de onu yol tutmazlar. Eğer sapıklık yolunu görürlerse onu yol edinirler. Çünkü onlar ayetlerimizi yalanlamayı adet edinmişler ve onlardan gafil olagelmişlerdir....
Əraf Suresi, 146. Ayet:
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimi idrâkten çevireceğim, anlamaktan mahrum edeceğim. Onlar bütün âyetleri (muc
izel
eri) görseler yine de iman etmezler. Doğru yolu görseler, onu yol olarak benimsemezler. Azgınlık yolunu görseler hemen onu yol edinirler. Bu böyledir. Çünkü onlar âyetlerimizi yalanlamışlar ve onları umursamaz olmuşlardır....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
'Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin mülkü ve hâkimiyetine sahip olan Allah’ın emirlerini tebliğ ile görevlendirdiği, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlüyüm. Hak ilâh yalnızca O’dur. O hayat verir, yaşatır, eceller gelince de ölümü gerçekleştirir. O halde, Allah’a; Allah’ın kelâmına, kitaplarına âyetlerine, mûc
izel
erine, emirlerine, hükümlerine iman eden ümmî Rasûlüne, Mekke’li, aslı nesli belli, öğrenim görmeyen, idrakl...
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin; İbrahim’in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık muc
izel
er getirmişti. (Ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık muc
izel
er getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh kavminin, Âd’in ve Semûd’un, İbrâhim kavminin, Medyen halkının, altı üstüne gelen şehirlerin cezalandırılma haberleri ulaşmadı mı? Onların hepsine Rasulleri ayan beyan deliller, mûc
izel
erle gelmişlerdi. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi. Fakat onlar Allah’ı inkâr ederek, rasullerini yalanlıyarak, günah işleyerek kendilerine haksızlık etmeyi, birbirlerine zulmetmeyi alışkanlık haline getirdiler....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara, şu kendilerinden öncekilerin haberi gelmedi mi? Nûh kavminin Âd’ın, Semûd’un İbrahim kavminin, Medyen sahiblerinin ve Mu’tefikelerin (Lût kavminin)... Onlara, Peygamberleri mu’c
izel
er getirmişti (de inkârları yüzünden helâk olmuşlardı). Böylece Allah onlara zulmetmiş değildi. Fakat onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Kendilerinden önce (gelip geçen) Nûh, Âd, Semûd kavimlerinin, ibrahim kavminin, Medyen'in yerli halkının ve altüst olup yıkılan kasabalar halkının haberi bunlara gelmedi mi ? Onlara peygamberleri açık âyet ve mu'c
izel
erle gelmişti; (o halde) Allah onlara zulmetmedi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olan şehirlerin haberi ulaşmadı mı? Peygamberi onlara apaçık muc
izel
er getirmişti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd, Semûd kavm (lerinin, Ibrâhîm kavminin, Medyen saahiblerinin, Mü'tefikelerin haberi de gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık mu'c
izel
er getirmişdi. (İnanmadıkları için tamamen helak oldular). Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. ...
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavminin, İbrâhîm kavminin, Medyen halkının ve (Lut kavmi gibi) alt üst olan (şehir)lerin haber(ler)i gelmedi mi?Peygamberleri onlara mu'c
izel
er getirmişti. Böylece Allah onlara zulmediyor değildi; fakat(onlar bu inkârlarıyla) kendilerine zulmediyorlardı....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara, o kendilerinden mukaddem olanların, Nûh, Âd, Semûd kavminin ve İbrahim kavminin ve Medyen ile Mü'tefikat ashâbının haberi gelmedi mi? onlara peygamberleri açık mûc
izel
er ile gelmişti. Artık Allah Teâlâ onlara zulmeder olmadı, velâkin onlar kendi nefislerine zulmeder oldular....
Tövbə Suresi, 70. Ayet:
Onlara kendilerinden öncekilerin, Nuh, Âd, Semud kavimlerinin, İbrahim kavminin, Medyen halkının ve altüst olmuş şehirlerin haberi gelmedi mi? Peygamberleri onlara apaçık deliller (muc
izel
er) getirmişlerdi. Allah onlara zulmetmemiş, onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı....
Yunus Suresi, 1. Ayet:
A.L.R. Bunlar (bu harfler), hikmet sahibi Kitab'ın muc
izel
eridir....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûc
izel
er getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletleri helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Andolsun ki, sizden önce, Rasulleri, kendilerine açık mûc
izel
er, delillerle geldiği halde, yalanlayıp âsi olduklarından, baskı, zulüm ve işkence ile temel hak ve hürriyetleri, Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetleri engellediklerinden, haksızlık ettiklerinden dolayı nice nesilleri helâk ettik. Zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz, İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsileri, suçlu kavimleri, milletleri ...
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Andolsun, biz, senden önceki devirlerdekileri, kendilerine Peygamberleri muc
izel
erle geldikleri halde, zulmettikleri ve imana gelmedikleri vakit helâk ettik. İşte mücrim kavimleri, biz böyle cezalandırırız....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Andolsun ki sizden önce, peygamberleri kendilerine mûc
izel
er getirdiği halde (yalanlayıp) zulmettiklerinden dolayı nice milletleri helâk ettik; zaten onlar iman edecek değillerdi. İşte biz suçlu kavimleri böyle cezalandırırız....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Andolsun ki (ey Mekkeliler) sizden evvelki devirler (de geçmiş ümmetler) i — peygamberleri kendilerine apaçık deliller (ve mu'c
izel
er) getirdikleri halde (onları yalana çıkarmak, hakka karşı dâima kuvvet istimal etmek suretiyle) zulm etdikleri, îmana gelmeyecekleri (sabit olduğu) için — helak etmişizdir. İşte günahkârlar güruhunu biz böyle cezalandırırız. ...
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Celâlim hakkı için, sizden önceki nesilleri, kendilerine peygamberleri mu'c
izel
erle geldikleri hâlde zulmettikleri ve îmân edecek de olmadıklarından helâk ettik! İşte günahkârlar topluluğunu böyle cezâlandırırız....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Sizden önceki devirlerde geçen nice ümmetleri,Peygamberleri kendilerine açık deliller (mûc
izel
er) getirdikleri halde, zulmedip iman etmedikleri için imha ettik. İşte suçlular güruhunu Biz böyle cezalandırırız....
Yunus Suresi, 21. Ayet:
Kendilerine dokunan bir sıkıntıdan sonra insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman, ayet ve muc
izel
erimize karşı hemen bir plan düzenlerler. De ki: 'Plan yapmada ALLAH daha hızlıdır. Elçilerimiz, düzenlediğiniz tüm planları kaydetmektedir.'...
Yunus Suresi, 43. Ayet:
İçlerinden sana bakanlar (Peygamberliğine delâlet eden mûc
izel
eri gördükleri halde iman etmiyenler) de var. Fakat anlayış gözleri de yokken körlere sen mi hidâyet edeceksin?...
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık muc
izel
er getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra onun arkasından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara muc
izel
er getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalplerini biz böyle mühürleriz....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra, Nûh’un ardından gelen kavimlere kendi içlerinden özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevli Rasuller gönderdik. Onlara ayan beyan mûc
izel
erle, delillerle geldiler. Onlar da, daha önce yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların, kural tanımayanların kalplerini, kafalarını biz böyle mühürleriz....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra Nûh’un arkasından bir çok Peygamberleri kavimlerine gönderdik, onlara açık mûc
izel
er getirdiler. Fakat önceden yaptıkları tekzibden ötürü, bir türlü inanmak istemediler. İşte biz, hududu aşanların kalbleri üzerine böyle mühür basarız. (artık iman edemezler)....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Ondan sonra kendi kavimlerine Peygamberler gönderdik. Onlar da kavimlerine açık belgelerle, mu'c
izel
erle geldiler. Daha önce yalan saydıklarına bakarak bir türlü imân eder olmadılar. İşte (ilâhî buyrukları dinlemeyip) haddi aşanların kalblerini böylece mühürleriz....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra onun arkasından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara muc
izel
er getirdiler. Fakat onlar daha önce yalanladıkları şeye inanacak değillerdi. İşte haddi aşanların kalplerini biz böyle mühürleriz....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra onun arkasından bir çok Peygamberleri kavmlerine gönderdik, onlara açık mu'c
izel
erle vardılar, fakat önce yalan dediklerine bir türlü inanmak istemediler, işte biz tecavüzü ı'tiyad edenlerin kalblerini böyle tab'ederiz...
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra onun arkasından birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik; onlara açık muc
izel
erle vardılar, fakat önce yalan dediklerine yine de bir türlü inanmak istemediler. İşte Biz sürekli haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra onun arkasından birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik. Onlara açık muc
izel
erle geldiler. Fakat onlar bir defa yalan dediklerine sonuna kadar bir türlü inanmadılar. İşte biz, haddi aşanların kalblerini böyle mühürleriz....
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Sonra onun arkasından kendi kavmlerine (bir çok) peygamberler gönderdik de bunlar, onlara (da'valarını isbat eden) apaçık mu'c
izel
er getirdiler. Fakat önceden (hakkı) yalan say (mıya alış) dıkları için, (kaabil değil) inanmadılar. İşte haddi aşanların gönülleri üzerine biz böyle mühür basarız! ...
Yunus Suresi, 74. Ayet:
Nuh’tan sonra, kendi halklarına resul olarak daha nice peygamberler gönderdik. Onlar kavimlerine âyetler, mûc
izel
er getirdiler; ama berikiler, önce yalan saydıkları şeye, bir türlü inanmadılar. İşte haddi aşanların kalplerini böyle mühürleriz!...
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u muc
izel
erimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra onların ardından da Firavun ve toplumuna Musa ile Harun'u muc
izel
erimizle gönderdik, fakat onlar kibirlendiler ve günahkâr bir toplum oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra, onların ardından Mûsâ ve Hârûn’u âyetlerimizle, mûc
izel
erimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine, kodamanlarına tebliğ göreviyle özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere gönderdik. Gururlarına yediremeyerek zorbalık ve diktatörlükle güç ve iktidarlarını kullandılar, İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu, günahkâr bir kavim oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Bu Peygamberlerden sonra, Mûsa ile Harûn’u, Firavun ve cemaatine mûc
izel
erimizle gönderdik. Kibirlenerek iman etmediler ve günahkâr bir kavim oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra onların ardından da Firavun ve toplumuna Musa ile Harun’u muc
izel
erimizle gönderdik, fakat onlar kibirlendiler ve günahkâr bir toplum oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra onların ardından Musa ve Harun'u Firavun'a ve konseyine muc
izel
erimizle gönderdik. Fakat büyüklük tasladılar ve suçlu bir topluluk oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Sonra onların ardından Mûsâ ve Hârûn’u, mu'c
izel
erimizle Fir'avun’a ve(kavminin) ileri gelenlerine gönderdik; fakat (onlar) büyüklük tasladılar ve bir günahkârlar topluluğu oldular....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Onlardan sonra da, Firavun ile ileri gelen yardımcılarına Mûsâ ile Harun’u delillerimiz, mûc
izel
erimizle gönderdik. Ama onlar büyüklük taslayıp kabul etmeyi kibirlerine yediremediler ve suçlu bir halk oldular....
Yunus Suresi, 92. Ayet:
Biz de bugün, seni cansız bedeninle denizden yüksek bir yere atacağız ki, arkandan geleceklere bir ibret olasın. Bununla beraber doğrusu insanlardan bir çok kimseler, âyetlerimizden (ibret verici mûc
izel
erimizden) gafildirler....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar, kendilerine bütün muc
izel
er gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Gerçekten haklarında Rabbinin sözü (hükmü) sabit olanlar, kendilerine (istedikleri) bütün muc
izel
er gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar inanmayacaklardır....
Yunus Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Şüphesiz, haklarında Rabbinin sözü (hükmü) gerçekleşmiş olanlar, kendilerine bütün muc
izel
er gelse bile, elem dolu azabı görünceye kadar inanmazlar....
Yunus Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine her çeşit deliller, muc
izel
er gösterilse de elemli azâbı görmedikçe....
Yunus Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine (istedikleri) bütün muc
izel
er gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar inanmayacaklardır....
Yunus Suresi, 97. Ayet:
İsterse onlara bütün muc
izel
er gelsin (yine de iman etmezler). . . Acı azabı görünceye kadar!...
Yunus Suresi, 97. Ayet:
Onlara Allah’ın varlığına, birliğine, kudretine, kulluğa, İslâm’a giden yolu gösteren bütün mûc
izel
er birden gelse, can yakıp inleten müthiş azâbı görünceye kadar iman etmeyecekler....
Yunus Suresi, 97. Ayet:
Onlara bütün mûc
izel
er gelse bile; tâ acıklı azabı görecekleri ana kadar......
Yunus Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Gerçekten haklarında Rabbinin sözü (hükmü) sabit olanlar, kendilerine (istedikleri) bütün muc
izel
er gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar inanmayacaklardır....
Yunus Suresi, 97. Ayet:
Onlara bütün muc
izel
er hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar inanmazlar....
Yunus Suresi, 97. Ayet:
Kendilerine (istedikleri) bütün âyetler (muc
izel
er) gelmiş olsa bile, elem verici azabı görünceye kadar (inanmazlar)....
Yunus Suresi, 101. Ayet:
Onlara: 'Bakın, düşünün, inceleyin göklerde ve yerde Allah’ın birliğine ve kudretine delâlet eden neler var?' de. İman etmeyecek bir topluma âyetler, mûc
izel
er, sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarılar ve kâinatta, Allah’ın varlığını, birliğini, kudretini gösteren deliller de fayda sağlamaz....
Hud Suresi, 17. Ayet:
Rabbi tarafından gönderilen kesin delile (Kur’ân’a) dayanan,peşinden de o delili destekleyen (diğer mûc
izel
erden şahitleri) bulunan, daha önce de rehber ve rahmet olarak gönderilmiş Mûsâ’nın kitabı ile tasdik edilen kimse, yalnız dünya hayatını arzu eden gibi olur mu? İşte bu kesin delile dayananlar Kur’ân’a iman ederler. Hangi zümre de onu reddederse bilsin ki varacağı yer ateştir. Bunda hiç şüphen olmasın.Çünkü o Rabbinden gelen hakikatin ta kendisidir; fakat insanların çoğu buna iman etmezler...
Hud Suresi, 96. Ayet:
Andolsun ki Musa'yı da muc
izel
erimizle ve apaçık bir delille gönderdik....
Hud Suresi, 96. Ayet:
Mûsâ’yı da, âyetlerimizle, mûc
izel
erimizle, apaçık bir ferman ile, ilâhî bir yetki ile özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere Rasul olarak gönderdik....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûc
izel
erimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Firavun’un emrine uydular. Firavun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.)....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) And olsun ki Musa'yi FIravun ve erkanina muc
izel
eremizle, apacik bir delil ile gonderdik. Firavun'un buyruguna uydular, oysa Firavun'un buyurdugu sagduyuya uygun degildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) And olsun ki Musa'yı Firavun ve erkanına muc
izel
erimizle, apaçık bir delil ile gönderdik. Firavun'un buyruğuna uydular, oysa Firavun'un buyurduğu sağduyuya uygun değildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Andolsun ki Musa'yı da muc
izel
erimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
Musa'yı da ayetlerimizle ve somut muc
izel
er ile peygamber olarak gönderdik....
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) Andolsun ki biz Musâyı da Fir'avna ve onun ileri gelenlerine muc
izel
erimizle ve apaçık bir hüccetle gönderdik de yine onlar Fir'avnın emrine tâbi oldular. Halbuki Fir'avn'ın emri hiç de salâhiyyetli ve dürüst değildi. ...
Hud Suresi, 96. Ayet:
(96-97) And olsun ki Mûsâ’yı da mu'c
izel
erimizle ve apaçık bir delîl ile Fir'avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik; fakat (o kavim) Fir'avun’un emrine uydular. Hâlbuki Fir'avun’un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 96. Ayet:
Andolsun ki Musa'yı âyetlerimizle (muc
izel
erimizle) ve apaçık bir delille gönderdik....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Şânım hakkı için, biz Mûsa’yı da Firavuna ve kavminin ileri gelenlerine mûc
izel
erimizle ve apaçık Asâ hüccetimizle gönderdik de, onlar, Firavun’un emrine uydular. Firavun’un emri ise hak değildi (sapıklıktı.)....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) And olsun ki Musa'yi FIravun ve erkanina muc
izel
eremizle, apacik bir delil ile gonderdik. Firavun'un buyruguna uydular, oysa Firavun'un buyurdugu sagduyuya uygun degildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) And olsun ki Musa'yı Firavun ve erkanına muc
izel
erimizle, apaçık bir delil ile gönderdik. Firavun'un buyruğuna uydular, oysa Firavun'un buyurduğu sağduyuya uygun değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Andolsun ki Musa'yı da muc
izel
erimizle ve apaçık bir delille Firavun'a ve onun ileri gelenlerine gönderdik. Fakat onlar Firavun'un emrine uydular. Oysa Firavun'un emri doğru değildi....
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) Andolsun ki biz Musâyı da Fir'avna ve onun ileri gelenlerine muc
izel
erimizle ve apaçık bir hüccetle gönderdik de yine onlar Fir'avnın emrine tâbi oldular. Halbuki Fir'avn'ın emri hiç de salâhiyyetli ve dürüst değildi. ...
Hud Suresi, 97. Ayet:
(96-97) And olsun ki Mûsâ’yı da mu'c
izel
erimizle ve apaçık bir delîl ile Fir'avun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik; fakat (o kavim) Fir'avun’un emrine uydular. Hâlbuki Fir'avun’un emri doğru değildi....
Yusif Suresi, 1. Ayet:
A.L.R. Bu (harfler), apaçık kitabın muc
izel
eridir....
Yusif Suresi, 105. Ayet:
Göklerde ve yerde nice muc
izel
er var ki, yanlarından geçerler de dönüp bakmazlar bile....
Rəd Suresi, 1. Ayet:
A.L.M.R. Bu (harfler), kitabın muc
izel
eridir. Rabbinden sana indirilen, gerçektir; fakat halkın çoğu inanmaz....
Rəd Suresi, 27. Ayet:
De ki: “Allah, istediğini (hak edeni) saptırır, kendisine dönüş yapanı da doğru yola iletir.” (Onun için muc
izel
er asıl faktör değiller.)...
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun ki
2.
erselnâ
: biz gönderdik
3.
mûsâ
: Musa
4.
bi âyâti-nâ
: âyetlerimizle, muc
izel
erim...
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki; Biz Musa (A.S)'ı: “Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat (onlara Allah'ın günleri boyunca zikrettir).” diye âyetlerimizle (delillerimizle, muc
izel
erimizle) gönderdik. Muhakkak ki; bunda şükredip, sabredenlerin hepsi için âyetler (deliller) vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket) günlerini hatırlat, diye muc
izel
erimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki biz Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan Nur'a çıkar ve onlara Allâh hükmünün fark edileceği gelecekteki sonsuz süreci hatırlat" diye muc
izel
erle irsâl ettik. . . Muhakkak ki bunda çok sabreden ve çok şükreden herkes için elbette işaretler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki, Mûsâ’yı, âyetlerimizle mûc
izel
erimizle Rasûl olarak özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere görevlendirdik. 'Kavmini inkâr ve cehalet karanlıklarından iman ve ilim aydınlığına, nura çıkar. Onlara, Allah’ın geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket günlerini, Allah’ın hesaba çekeceği ve cezalandıracağı günleri tebliğ ile hatırlat. Bunda, çok sabrederek, mücadeleye devam eden, çok şükreden herkes için ibretler, uyarılar, Allah’ın birliğini ve sınırsız kudretini gösteren delill...
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
And olsun ki, biz Mûsa’ya “-Kavmini karanlıklardan nûra çıkar ve onlara, Allah’ın (kendilerinden önce gelen ümmetlerin başına indirdiği felâket ve nimet) günlerini hatırlat.” diye mûc
izel
erimizle gönderdik. Şüphe yok ki, bu hatırlatışta, belâlara çok sabreden ve nimetlere çok şükreden herkes için, çok ibretler var......
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
And olsun ki Musa'yı da «kavmine-milietine karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat» diye âyetlerimizle (açık belgelerimiz ve mu'c
izel
erimizle) göndermiştik. Şüphesiz ki, bunda çokça sabreden, çokça şükreden herkes için ibretler, öğütler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki Musa'yı da: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği felâket) günlerini hatırlat, diye muc
izel
erimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda çok sabırlı, çok şükreden herkes için ibretler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Musa'yı, 'Halkını karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara ALLAH'ın günlerini hatırlat,' diye muc
izel
erimizle gönderdik. Sabreden ve şükreden herkes için elbette bunda dersler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki, Musa'yı muc
izel
erimizle: «Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah günleri ile öğüt ver!» diye gönderdik. Şüphesiz ki, bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için birçok ibretler vardır...
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Biz Musa'yı «Soydaşlarını karanlıktan aydınlığa çıkar ve onlara Allah'ın (tarihlerinde iz bırakmış) günlerini hatırlat» direktifi ile somut muc
izel
erin desteğinde peygamber olarak gönderdik. Bu hatırlatmada sabırlı ve şükreden herkesin alacağı ibret dersleri vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun, biz Musâyi — : «Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve onlara Allahın günlerini hatırlat» diye — muc
izel
erimizle göndermişizdir ki şübhesiz bunda (belâlara) çok sabır ve (ni'metlere) çok şükür eden herkes için (ibret verici) alâmetler vardır. ...
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Şânım hakkı için, Mûsâ’yı da, 'Kavmini, zulümâttan (küfür karanlıklarından) nûra(îmâna) çıkar ve onlara Allah’ın (geçmiş kavimlerin başına getirdiği musîbet) günlerini hatırlat!' diye mu'c
izel
erimizle gönderdik. Şübhesiz ki bunda, çok sabreden, çok şükreden herkes için nice ibretler vardır....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Andolsun ki biz Musa'yı: “Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah'ın günlerini onlara hatırlat. ” diye âyetlerimizle (muc
izel
erimizle) birlikte göndermiştik. Şüphesiz ki bunda sabreden ve şükreden herkes için âyetler (dersler) vardır....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden önceki Nûh, Âd, ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin –ki onları Allah’tan başkası bilmez- haberi size gelmedi mi? Onlara peygamberleri muc
izel
er getirdiler de onlar (öfkeden parmaklarını ısırmak için) ellerini ağızlarına götürüp, “Biz sizinle gönderileni inkâr ediyoruz. Bizi çağırdığınız şeyden de derin bir şüphe içindeyiz” dediler....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine muc
izel
er getirdi de onlar, ellerini peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz, size gönderileni inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve kimliklerini yalnızca Allah’ın bildiği onlardan sonraki kavimlerin cezalandırılma haberleri sana gelmedi mi? Rasulleri, deliller ve muc
izel
erle hak dine davet için geldi de, onlar kendilerine uzatılan rahmet ve lütuf ellerini lafa boğarak geri çevirdiler: 'Biz, sizin özgürce tebliğ ile görevlendirildiğiniz dini kabul etmiyoruz. Bizi davet ettiğiniz şeye karşı sû-i zannımızın beslediği şüpheler içindeyiz.' dediler....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Size, sizden önce gelip geçen Nûh kavminin, Âd kavminin, Semûd kavminin ve onlaradan sonra da tafsilâtını ancak Allah’ın bildiği kavimlerin haberleri gelmedi mi? Onlara, Peygamberleri mûc
izel
erle gelmişlerdi de ellerini (hayretlerinden kendi ağızlarına veya konuşturmamak için Peygamberlerin) ağızlarına itip şöyle demişlerdi: “- Biz, sizinle gönderilen şeyi tanımıyoruz, ona inanmıyoruz ve bizi davet ettiğiniz şeyden, kuşku veren bir şüphe içindeyiz.”...
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden önce gelip geçen Nûh, Âd, Semûd'un ve onlardan sonra gelip (ismini, sayısını, kıssalarını) Allah' tan başkasının bilmediği kavimlerin (ve milletlerin) haberleri size gelmedi mi ? Peygamberleri onlara açık belgelerle, mu'c
izel
erle geldiler; onlar ise (peygamberleri konuşturmamak için) ellerini (onların) ağızlarına doğru uzatıp, «doğrusu biz sizinle gönderilen şeyleri inkâr ediyoruz; bizi davet ettiğiniz şeyden de iyice şüphe içindeyiz!» dediler....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonrakilerin haberleri size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri kendilerine muc
izel
er getirdi de onlar, ellerini peygamberlerinin ağızlarına bastılar ve dediler ki: Biz, size gönderileni inkâr ettik ve bizi kendisine çağırdığınız şeye karşı derin bir kuşku içindeyiz....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Onları, Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara muc
izel
er getirdi de onlar ellerini ağızlarına koydular ve dediler ki: «Biz sizinle gönderileni inkâr ettik ve bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz.»...
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Size sizden evvelkilerin, Nûh, Âd ve Semûd kavminin ve onlardan sonrakilerin (ki onları Allah'tan başkası bilmez) haberleri gelmedi mi? Onlara peygamberleri mûc
izel
erle gelmişlerdi. Onlar ellerini ağızlarına itmişler ve demişlerdi ki: «Biz kendisiyle gönderilmiş olduğunuz şeyi inkar ettik ve biz kendisine bizi dâvet ettiğiniz şey hakkında şüphe yok ki, kuşkulandırıcı bir şey içindeyiz....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden öncekilerin, Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberi size gelmedi mi? Onları Allah'tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara apaçık deliller (muc
izel
er) getirmişlerdi de, ellerini ağızlarına koydular. “Biz sizinle gönderilene inanmıyoruz. Bizi dâvet ettiğiniz şeyden de kuşkulu bir şüphe içindeyiz. ” dediler....
İbrahim Suresi, 9. Ayet:
Sizden önce gelip geçmiş ümmetlerin, Nuh, Âd ve Semûd halklarının ve onlardan sonra gelip de Allah’tan başkasının tamtamına bilemeyeceği halkların başlarından geçen olaylardan haberdar olmadınız mı? Elçileri kendilerine delil ve mûc
izel
er getirdiler de onlar ellerini ağızlarına götürüp: "Biz, dediler, sizinle gönderilen talimatları kabul etmiyoruz. Çünkü biz, bize yaptığınız dâvetin mahiyetinden derin bir kuşku içindeyiz."...
Hicr Suresi, 81. Ayet:
1.
ve âteynâ-hum
: ve onlara verdik
2.
âyâti-nâ
: âyetlerimiz (muc
izel
erimiz, delillerimiz)
3.
fe
: o zaman, böylece, olduğu halde, fakat
4.
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Onlara âyetlerimizi (muc
izel
erimizi, delillerimizi) verdik. Fakat onlar, ondan yüz çevirdiler....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Biz onlara muc
izel
erimizi vermiştik; fakat onlardan yüz çevirmişlerdi....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Biz onlara, Semud kavmine, Rasûlümüzün hak peygamber olduğuna delâlet eden âyetlerimizi, mûc
izel
erimizi vermiştik, onlar âyetlerimizden yüz çeviriyorlar, engelleme tedbirleri alıyorlardı....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Biz, onlara, mûc
izel
erimizi vermiştik de onlardan yüz çevirip durmuşlardı....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Biz ise onlara âyetler (açık belgeler ve mu'c
izel
er) verdik; buna rağmen ondan yüzçevirdiler....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Biz onlara muc
izel
erimizi vermiştik; fakat onlardan yüz çevirmişlerdi....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Onlara muc
izel
erimizi gösterdik, fakat onlar yüz çevirdiler....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Onlara da mu'c
izel
erimizi vermiştik; fakat (onlar) bunlardan yüz çevirici kimseler olmuşlardı....
Hicr Suresi, 81. Ayet:
Onlara delil ve mûc
izel
erimizi verdik, ama onlar bu delillerden yüz çevirdiler...
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Apaçık muc
izel
er ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Apaçık deliller, muc
izel
er ve Zeburlar (hikmet bilgileri) ile (irsâl ettik). . . Sana da Zikri (hatırlatıcıyı) inzâl ettik ki, insanlara kendilerine indirileni açıklayasın ve onlar da tefekkür etsinler....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Peygamberleri, apaçık mûc
izel
er ve kitaplarla gönderdik. Sonra da, bütün insanların iyiliği, kurtuluşu için, ana hatları vahyedilen konuları (mücmelleri) ayrıntılı açıklaman için, okunması ibadet olan övünç kaynağı Kur’ân’ı, bölüm bölüm sana indirdik. Umulur ki, düşünmelerine, incelemelerine vesile olur....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Biz, o Peygamberleri mûc
izel
erle ve kitaplarla gönderdik. Ey Rasûlüm, sana da Kur’an’ı indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara anlatasın olur ki; iyice düşünürler....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Apaçık muc
izel
er ve kitaplarla (gönderildiler). İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur'an'ı indirdik....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Onları açık muc
izel
erle ve kitaplarla göndermiştik. Sana da bu Kur'an'ı indirdik, insanlara kendilerine indirileni anlatasın diye. Belki düşünürler....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Biz o peygamberleri muc
izel
erle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur'ân'ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
(O peygamberler) apaçık bürhanlarla (mu'c
izel
erle) ve kitablarla (gönderildiler. Habîbim) biz sana da Kur'ânı indirdik. Tâki insanlara, kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın ve tâki onlar da iyice fikirlerini kullansınlar. ...
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
(O peygamberleri) mu'c
izel
erle ve kitablarla (gönderdik). Sana da, kendilerine indirileni (helâl ve harâmı) insanlara açıklayasın diye Zikr’i (Kur’ân’ı) indirdik; tâ ki düşünsünler....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
(O peygamberleri) Açık mûc
izel
er ile ve kitaplar ile (gönderdik) ve sana da Kur'an'ı indirdik ki, kendilerine indirilmiş oldukları(emir ve nehyi) nâsa açıkça anlatasın ve gerek ki onlar da tefekkür edeler....
Nəhl Suresi, 44. Ayet:
Evet, belgeler, mûc
izel
er ve kitaplarla gönderdik onları. Sana da ey Resulüm bu zikri indirdik ki kendilerine indirileni insanlara açıklayasın. Umulur ki düşünüp anlarlar....
İsra Suresi, 1. Ayet:
Kulu Muhammed'i bir gece Mescidi Haram'dan (Kabe'den) yola çıkararak, kendisine bazı muc
izel
erimizi, olağanüstülüklerimizi gösterelim diye, çevresini kutsal kıldığımız Mescidi Aksa'ya (Kudüs'e) ulaştıran Allah, her türlü noksanlıktan uzaktır. O her şeyi işiten ve her şeyi görendir....
İsra Suresi, 59. Ayet:
1.
ve mâ menea-nâ
: ve bizi engellemedi, bize mani olmadı
2.
en nursile
: bizim göndermemiz
3.
bi el âyâti
: âyetleri, delilleri, muc
izel
eri
4.
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizim âyet (mucize) göndermemize mani olan şey, ancak evvelkilerin onu (muc
izel
eri) yalanlamış olmalarıdır. Semud kavmine (gözle) görünen (bir mucize olarak) dişi deve verdik. Sonra ona zulmettiler. Ve Biz, âyetleri (muc
izel
eri), korkutmaktan başka bir şey için göndermeyiz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi, (Kureyş’in istediği) muc
izel
eri göndermekten, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olması alıkoydu. (Nitekim) Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onlar bu yüzden zalim oldular. Oysa biz muc
izel
eri sırf korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi, mûc
izel
er göndermekten meneden şey, ancak evvelki ümmetlerin, onları yalanlamalarıdır ve Semûd'a apaçık bir mûcize olarak dişi deveyi verdik de zulmettiler ona ve biz âyetleri, ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi, âyetler (muc
izel
er) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Muc
izel
erimizi irsâl etmemize mâni olan, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır (siz de yalanlarsanız derhal azabını yaşardınız, sizi ortadan kaldırmak zorunda kalırdık)! Semud'a da aydınlatan olarak dişi deveyi verdik de (vahşice öldürerek) ona zulmettiler! Biz muc
izel
erimizi ancak korkutmak için irsâl ederiz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi âyetler, maddî mûc
izel
er göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlayarak, kanunlarımız gereği, helâke maruz kalmalarıdır. Nitekim Semûd kavmine açık bir mûcize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, bu devenin haklarına riayet etmemek, onu öldürmek suretiyle bu maddî mûcizeyi hiçe saydılar. Oysa biz, o mûc
izel
eri ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi muc
izel
er göndermekten alıkoyan, öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semud'a apaçık (bir mucize) olarak dişi deveyi verdik de ona zulmettiler. Oysa biz muc
izel
eri ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
(Kureyş kavminin iman etmek için istediği) o mûc
izel
eri göndermekten bizi alıkoyan da yoktur. Ancak bu mûc
izel
eri, evvelki ümmetler yalanladılar (Yine imana gelmediler). Biz, Semûd’a, açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de, sonra inkâr edip öldürdüler. Halbuki biz, o mûc
izel
eri, ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi mucize gondermekten alikoyan, ancak, oncekilerin onlari yalanlamis olmalaridir. Semud milletine gozle gorulebilen bir mucize, bir disi deve vermistik de ona zulmetmislerdi. Oysa Biz muc
izel
eri yalniz korkutmak icin gondeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bize âyetler (mu'c
izel
er ve açık belgeler) göndermekten alıkoyan, ancak öncekilerin o âyetleri ya lanlamasıdır. (Meselâ) Semûd kavmine deveyi gözle görülür biçimde verdik, ona zulmettiler. Halbuki biz o âyetleri ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi mucize göndermekten alıkoyan, ancak, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud milletine gözle görülebilen bir mucize, bir dişi deve vermiştik de ona zulmetmişlerdi. Oysa Biz muc
izel
eri yalnız korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi, âyetler (muc
izel
er) göndermekten alıkoyan tek şey, öncekilerin bu âyetleri yalanlamış olmasıdır. Nitekim Semûd kavmine, açık bir mucize olmak üzere bir dişi deve vermiştik. Onlar ise, (bu deveyi boğazladılar ve) bu yüzden zalim oldular. Oysa biz âyetleri ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi ayetler (muc
izel
er) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmasıdır. Örneğin, Semud'a açık bir (mucize) olarak deveyi vermiştik. Fakat ona haksızlık ettiler. Biz muc
izel
eri yalnızca uyarı amacıyla göndeririz...
İsra Suresi, 59. Ayet:
O istenilen âyetler (mu'c
izel
er) le risalet vermekten bizi men'eden de yoktur, ancak onları evvelki ümmetler tekzib ettiler, Semude gözleri göre göre o nakayı verdik de onunla kendilerine zulmettiler, halbuki biz o âyetleri ancak korkutmak için göndeririz...
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi muc
izel
erle peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak önceki milletlerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semud'a gözleri göre göre mucize olmak üzere o dişi deveyi verdik de onunla kendilerine zulmettiler; oysa Biz o muc
izel
eri, ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi, âyetler (muc
izel
er) ve peygamber göndermekten alıkoyan şey, ancak öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Semûd'a, açık bir mucize olarak o dişi deveyi vermiştik de ona zulmetmişlerdi (deveyi boğazlayarak kendilerine yazık etmişlerdi). Oysa biz, o muc
izel
eri ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi somut muc
izel
er ortaya koymaktan alıkoyan sebep, daha önceki milletlerin bu tür muc
izel
eri yalanlamaları (ve bu yüzden ağır azaba çarptırılmayı haketmeleridir) Semudoğulları'na açık mucize olarak deveyi verdik. Fakat ona karşı zalimce davrandılar. Biz somut muc
izel
eri sadece insanları korkutmak için ortaya koyarız....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi (Kureyşe) âyetler (muc
izel
er) göndermemizden alıkoyan (sebeb başka değil) ancak evvelki (ümmet) lerin onları tekzîb etmiş olduklarıdır. Biz, Semuda gözleri göre göre o dişi deveyi verdik de (onu öldürdüler ve) bu yüzden (kendilerine) zulmetdiler. Halbuki bir âyetleri (azâb ve ihlâk için değil) ancak (âhiret azabından) korkutmak için göndeririz. ...
İsra Suresi, 59. Ayet:
(Müşriklerin istedikleri) o mu'c
izel
eri göndermekten bizi alıkoyan (tek) şey, evvelkilerin onları yalanlamasıdır. Nitekim Semûd (kavmin)e (peygamberlerinin hakkaniyetini) gösteren (bir mu'cize) olarak o dişi deveyi vermiştik de ona (o mu'cizeyiyalanlamaları sebebiyle, kendilerine) zulmettiler. Hâlbuki (böyle) mu'c
izel
eri, ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi âyetler (muc
izel
er) göndermekten alıkoyan şey, öncekilerin onları yalanlamış olmalarıdır. Nitekim Semud kavmine gözleri göre göre bir dişi deve vermiştik. Onlar ise ona zulmetmişlerdi. Oysa biz o âyetleri (muc
izel
eri) ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûc
izel
eri göndermeyişimizin tek sebebi, daha önceki kâfirlerin bu gibi mûc
izel
eri yalanlamış olmalarıdır. Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler. Biz o âyetleri sadece korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi âyetler (mu'c
izel
er) göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin, (onları) yalanlamış olmasıdır. Semûd(kavmin)e açık bir mu'cize olarak dişi deveyi verdik, o zulmetmelerine sebeb oldu (deveyi boğazlayarak kedilerine yazık etmiş oldular). Biz mu'c
izel
eri, yalnız korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Onların istedikleri muc
izel
eri göndermeyişimizin sebebi, daha öncekilerin de bunları yalanlamış olmalarıdır. Nitekim Semud kavmine hakikati apaçık gösteren bir mucize olarak deveyi vermiştik de onlar bu yüzden zulmetmişlerdi. Halbuki Biz muc
izel
eri ancak korkutmak için göndeririz....
İsra Suresi, 59. Ayet:
Bizi, muc
izel
er göstermekten alıkoyan, daha öncekilerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey değildir. Semûd kavmine o dişi deveyi açık bir mucize olarak verdik de onunla kendilerine zulmettiler. Biz, muc
izel
eri yalnız korkutup sindirmek için göndeririz....
İsra Suresi, 101. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
âteynâ
: biz verdik
3.
mûsâ
: Musa
4.
tis'a
: dokuz
İsra Suresi, 102. Ayet:
Mûsâ Firavun’a: 'Pekâlâ biliyorsun ki, bunları, birliğinin ve kudretinin delili olan gözünle gördüğün mûc
izel
eri, birer ibret olarak göklerin ve yerin yaratıcısı, düzeninin hâkimi, Rabbinden başkası indirmedi. Ey Firavun ben de senin hakikaten mahvolduğunu biliyorum.' dedi....
İsra Suresi, 102. Ayet:
Mûsa dedi ki: “Pekalâ bilirsin ki, bu mûc
izel
er birer ibret olsunlar diye, göklerin ve yerin Rabbinden başkası indirmemiştir. Ben de, ey Firavun! Seni helak olmuş zannediyorum.”...
İsra Suresi, 102. Ayet:
Musa dedi ki: «Ey Firavun! Pekâlâ bilirsin ki, bu muc
izel
eri, birer ibret olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de seni helak olmuş zannediyorum.»...
İsra Suresi, 102. Ayet:
Musa ona dedi ki; «Bu muc
izel
erin, getirdiğimiz ilahi mesajın gerçek olduğunu gösteren kanıtlar olarak yerin ve göklerin Rabbi tarafından gönderildiklerini kesin biliyorsun. Ey Firavun, bana göre sen mahvolmaya aday oluyorsun.»...
Kəhf Suresi, 9. Ayet:
Yoksa sen, bizim âyetlerimizden mûc
izel
erimizden Eshâb-ı Kehf (mağara arkadaşları) ve Eshâb-ı Rakım’in (Rakımli, üzerlerine yazılı anıt dikilenlerin) sadece, ibrete şâyân, şaşılacak basit birer olaydan ibaret olduklarını mı sanıyorsun?...
Kəhf Suresi, 9. Ayet:
Yoksa, (ey Rasûlüm), uzun zaman mağarada uykuda kalan Kehf ve Rakîm ashâbı, bizim mûc
izel
erimizden şaşılacak bir şey oldular mı sandın? (Kehf: Geniş mağaraya denir. Rakîm: uykuya dalanların köy adı ve köpeklerinin adıdır. Bir rivayette de uykuda kalanların adlarının yazılı bulunduğu kitabın ismidir)....
Kəhf Suresi, 9. Ayet:
Sen «Ashab-ı Kehf» ve «Ashab-ı Rakım» olayının, bizim şaşırtıcı muc
izel
erimizden biri olduğunu mu sanıyorsun?...
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (muc
izel
erinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
(Orada olsaydın) güneş doğduğunda onun; mağaralarının sağ tarafına kaydığını, batarken de onlara dokunmadan sol tarafa gittiğini görürdün. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu, Allah’ın muc
izel
erindendir. Allah, kime hidayet ederse işte o, doğru yolu bulandır. Kimi de şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
(Ey Rasûlüm, bir baksaydın) görürdün ki, güneş doğduğu zaman, mağaranın sağ tarafına yönelir (ışınları onlara zarar vermez); battığı zaman da, onları sol taraftan terkederdi, Onlar, mağaranın geniş bir yerinde idiler. İşte bu, Allah’ın mûc
izel
erindendir. Allah’ın hidayet ettiği kimse, o, doğru yol üzeredir. Şaşırttığı kimse için de, asla doğru yolu gösterici bir yardımcı bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Baksaydin, gunesin magaralarinin sag tarafindan dogup meylettigini, sol tarafindan onlara dokunmadan battigini, onlarin da Magaranin genisce bir yerinde bulundugunu gorurdun. Bu, Allah'in muc
izel
erindendir; Allah'in dogru yola eristirdigi kimse hak yoldadir. Kimi de saptirirsa artik ona, dogru yola goturecek bir rehber bulamazsin.*...
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Baksaydın, güneşin mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah'ın muc
izel
erindendir; Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık ona, doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Güneşi görüyorsun ya, doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa meyleder, battığı vakit de onları sol tarafa makaslar. Onlar mağaranın geniş bir yerindedir. İşte bu Allah'ın muc
izel
erindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o hidayete ermiştir; kimi de saptırırsa artık ona doğru yolu gösterecek bir yardımcı bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Ey Muhammed! Baksaydın güneşin doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yöneldiğini, batarken de sol taraftan onları makaslayıp geçtiğini görürdün. Onlar, mağaranın geniş bir yerinde idiler. İşte bu Allah'ın muc
izel
erindendir. Allah kime hidayet ederse, işte o, hakka ulaşmıştır; kimi de hidayetten mahrum ederse, artık ona doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Eğer orada olsaydın görecektin ki, doğan güneşin ışınları mağaralarının sağına sapıyor, batan güneşin ışınları ise sol tarafa kayıyordu. Böylece mağara tabanının geniş bir alanına dağılmış olarak uyudukları halde güneşten rahatsız olmuyorlardı. Bu olay, Allah'ın muc
izel
erinden biridir. Allah kimi doğru yola iletirse, o doğru yolu bulur. O kimi saptırırsa sen ona, doğru yola iletici bir önder bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Güneş'i görüyorsun: Doğduğu vakit mağaralarından sağ tarafa kayar, battığı vakit ise onları sol tarafa doğru makaslayıp geçer. Böylece onlar mağaranın geniş boşluğu içindedirler. Bu, Allah'ın muc
izel
erindendir. Allah'ın kılavuzluk ettiği, doğruyu bulmuştur. Şaşırttığına gelince, sen ona yol gösteren bir velî asla bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
(Ey Habibim! Baksaydın) görürdün ki, güneş doğduğu zaman mağaranın sağ tarafına yönelir, battığı vakit de onları sol taraftan terkederdi. Kendileri ise mağaranın geniş bir yerinde idiler. Bu Allah'ın muc
izel
erindendir. Allah kimi doğru yola sevkederse, doğru yola ermiştir. Kimi de saptırırsa artık ona doğru yolu gösterecek bir rehber bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Habibim! Baksaydın, güneşin, mağaralarının sağ tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah'ın muc
izel
erindendir. Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa, artık onu doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Güneş’in doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafına meylettiğini, battığı zaman da sol tarafa gittiğini görürdüm. Onlar mağaranın kuytu bir yerindeydiler. Bu Allah'ın muc
izel
erindendir. Hak Tealâ kime hidayet verirse hidayeti bulur. Kimi sapıklıkta bırakırsa onu irşad edecek bir dost bulunamaz....
Kəhf Suresi, 51. Ayet:
Mâ eşhedtuhum halkas semâvâti vel ardı ve lâ halka enfusihim ve mâ kuntu muttehızel mudıllîne adudâ(aduden)....
Kəhf Suresi, 55. Ayet:
Kendilerine yol gösterici geldiğinde, halkı inanmaktan ve Rab'lerinden bağışlanma dilemekten alıkoyan şey, öncekilerin sünnetinin (benzer uygulamanın, örneğin, geçmiş toplumlara verilen muc
izel
erin bir benzerinin) kendilerine de gelmesini veya azabın açıkça karşılarına gelmesini dilemeleridir....
Kəhf Suresi, 56. Ayet:
Biz, elçileri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdik. Kafirler, gerçeği sahte ve yanlış ile ortadan kaldırmak için gayret ediyor. Ayetlerimi (işaret ve muc
izel
eri) ve uyarıldıkları şeyleri alaya aldılar....
Kəhf Suresi, 57. Ayet:
Rabbinin ayet ve muc
izel
eri kendisine hatırlatıldığı halde, yaptıklarını unutarak ondan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Kalplerine, onu (Kuran'ı) anlamalarına engel olacak bir örtü, kulaklarına da bir ağırlık koymuşuzdur. Onları hidayete ne kadar çağırırsan çağır, onlar asla doğruyu bulamaz....
Taha Suresi, 21. Ayet:
(21-23) Allah: «Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna cevirecegiz. Daha buyuk muc
izel
erimizi sana gostermemiz icin elini koltugunun altina koy da, diger bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz ciksin» dedi.*...
Taha Suresi, 21. Ayet:
(21-23) Allah: 'Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. Daha büyük muc
izel
erimizi sana göstermemiz için elini koltuğunun altına koy da, diğer bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz çıksın' dedi....
Taha Suresi, 22. Ayet:
(22-23) “Sana büyük muc
izel
erimizden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın.”...
Taha Suresi, 22. Ayet:
(21-23) Allah: «Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna cevirecegiz. Daha buyuk muc
izel
erimizi sana gostermemiz icin elini koltugunun altina koy da, diger bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz ciksin» dedi.*...
Taha Suresi, 22. Ayet:
(21-23) Allah: 'Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. Daha büyük muc
izel
erimizi sana göstermemiz için elini koltuğunun altına koy da, diğer bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz çıksın' dedi....
Taha Suresi, 23. Ayet:
1.
li nuriye-ke
: sana göstermemiz için
2.
min âyâti-nâ
: âyetlerimizden, muc
izel
erimizden
3.
el kubrâ
: büyük
...
Taha Suresi, 23. Ayet:
Büyük âyetlerimizden (muc
izel
erimizden) birini, sana göstermemiz içindir....
Taha Suresi, 23. Ayet:
(22-23) “Sana büyük muc
izel
erimizden birini daha göstermemiz için elini koynuna sok ki bir başka mucize olarak, (alaca hastalığı gibi) bir hastalık sebebiyle olmaksızın bembeyaz bir hâlde çıksın.”...
Taha Suresi, 23. Ayet:
"Sana en büyük muc
izel
erimizden gösterelim böylece!"...
Taha Suresi, 23. Ayet:
'Sana kudretimizin ve peygamberliğinin delili olan en büyük mûc
izel
erimizden bazılarını gösterelim istedik.'...
Taha Suresi, 23. Ayet:
Böylece sana, büyük muc
izel
erimizden (birini) göstermiş olalım....
Taha Suresi, 23. Ayet:
"Öyle ki, sana büyük muc
izel
erimizden (birini) göstermiş olalım."...
Taha Suresi, 23. Ayet:
Bunları, sana en büyük muc
izel
erimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık....
Taha Suresi, 23. Ayet:
(21-23) Allah: «Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna cevirecegiz. Daha buyuk muc
izel
erimizi sana gostermemiz icin elini koltugunun altina koy da, diger bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz ciksin» dedi.*...
Taha Suresi, 23. Ayet:
Tâ ki, bununla sana en büyük mu'c
izel
erimizi gösterelim....
Taha Suresi, 23. Ayet:
(21-23) Allah: 'Onu al, korkma; biz onu yine eski durumuna çevireceğiz. Daha büyük muc
izel
erimizi sana göstermemiz için elini koltuğunun altına koy da, diğer bir mucize olarak, kusursuz, bembeyaz çıksın' dedi....
Taha Suresi, 23. Ayet:
'Böylece sana en büyük muc
izel
erimizden bazılarını gösterelim.'...
Taha Suresi, 23. Ayet:
Sana en büyük muc
izel
erimizden bir kısmını gösterelim diye....
Taha Suresi, 23. Ayet:
«Bunları sana en büyük muc
izel
erimizden (bir kısmını) gösterelim diye yaptık.»...
Taha Suresi, 23. Ayet:
'Tâ ki sana en büyük mu'c
izel
erimizden bazılarını gösterelim!'...
Taha Suresi, 23. Ayet:
Bununla sana daha büyük muc
izel
erimizi gösterelim....
Taha Suresi, 23. Ayet:
ki böylece sana büyük muc
izel
erimizden bir kısmını göstermiş olalım....
Taha Suresi, 23. Ayet:
“Bununla sana en büyük âyetlerimizden (muc
izel
erimizden) bazılarını göstermiş olalım. ”...
Taha Suresi, 23. Ayet:
Sana büyük muc
izel
erimizden gösterelim....
Taha Suresi, 23. Ayet:
Böylece sana en büyük mûc
izel
erimizden birini göstermek istiyoruz....
Taha Suresi, 23. Ayet:
"Ki sana en büyük mu'c
izel
erimizden bazılarını göstermiş olalım"...
Taha Suresi, 23. Ayet:
«Öyleki, sana büyük muc
izel
erimizden (birini) göstermiş olalım.»...
Taha Suresi, 23. Ayet:
"Böylece sana en büyük muc
izel
erimizden bazılarını göstereceğiz."...
Taha Suresi, 42. Ayet:
1.
izheb
: gidin
2.
ente
: sen
3.
ve ehû-ke
: ve (erkek) kardeşin
4.
bi âyâtî
: âyetlerimle, muc
izel
erimle
Taha Suresi, 42. Ayet:
Sen ve kardeşin, âyetlerimle (muc
izel
erimle) gidin ve Benim zikrimi (Beni zikretmeyi) ihmal etmeyin (daimî zikirde olun)....
Taha Suresi, 42. Ayet:
“Sen ve kardeşin muc
izel
erim ile (desteklenmiş olarak) gidin ve beni anmakta gevşeklik göstermeyin.”...
Taha Suresi, 42. Ayet:
"Sen ve kardeşin muc
izel
erimle gidin. . . Beni anarken zayıflık göstermeyin!"...
Taha Suresi, 42. Ayet:
'Sen, kardeşinle birlikte mûc
izel
erimle git. İkiniz de, beni hatırlatmakta, beni zikretmekte, beni anlatmakta gevşeklik göstermeyin.'...
Taha Suresi, 42. Ayet:
Sen, kardeşinle birlikte muc
izel
erimle git. İkiniz de beni anmakta (risaletimi tebliğde) gevşeklik etmeyin....
Taha Suresi, 42. Ayet:
Sen ve kardeşin muc
izel
erimle gidin ve Beni anmakta gevşeklik etmeyin!...
Taha Suresi, 42. Ayet:
Sen kardeşinle birlikte muc
izel
erimle git. İkiniz de beni anmakta gevşeklik etmeyin....
Taha Suresi, 42. Ayet:
Sen ve kardeşin ayetlerimle, muc
izel
erimle gidiniz. Bu arada adımı anmayı hiç ihmal etmeyiniz....
Taha Suresi, 42. Ayet:
Sen, kardeşin de beraber olarak, mu'c
izel
erimle git. ikiniz de beni hatırlayıb anmakda gevşeklik göstermeyin. ...
Taha Suresi, 42. Ayet:
'Sen, kardeşinle berâber, mu'c
izel
erimle git; ve beni anmakta gevşek davranmayın!'...
Taha Suresi, 42. Ayet:
Sen, kardeşinle birlikte muc
izel
erimle gidin, ikiniz de beni anmada gevşek davranmayın....
Taha Suresi, 47. Ayet:
Firavun’a gittiler. 'Biz Rabbinin elçileriyiz. İsrâiloğulları’nı temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasına son vererek bizimle gönder. Onlara eziyet etme, işkence yapma. Biz sana Rabbinden hak peygamber olduğumuzu gösteren mûc
izel
erle geldik. Allah’tan gelen, Allah’ın hidayet rehberiyle öğrettiği di-ne girip uygulayanlara, hukukun üstün, hakkın ve adaletin belirleyici güç, barışın hâkim olduğu güvenli bir dünya düzeni ve selâmet yurdu, cennet vardır' dediler....
Taha Suresi, 47. Ayet:
Ona varınız ve deyiniz ki; 'Biz Rabbinin sana gönderdiği elçileriz. İsrailoğullarının bizimle birlikte Mısır'dan ayrılmalarına izin ver. Onlara işkence etme. Sana Rabbi'inden, doğru söylediğimizi kanıtlayacak muc
izel
er ile geldik. Doğru yola girenler esenliğe ereceklerdir....
Taha Suresi, 56. Ayet:
Ve andolsun ki; âyetlerimizin (muc
izel
erimizin) hepsini, ona gösterdik. Buna rağmen yalanladı ve (yalanında) direndi....
Taha Suresi, 56. Ayet:
Andolsun, biz ona (Firavun’a) bütün muc
izel
erimizi gösterdik de o bunları yalanladı ve reddetti....
Taha Suresi, 56. Ayet:
Andolsun ki, bütün mûc
izel
erimizi Firavun’a gösterdik. Yalanladı ve dayattı....
Taha Suresi, 56. Ayet:
Yemin olsun ki, biz, Firavun’a muc
izel
erimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o, yine muc
izel
erimizi yalanladı ve hakkı kabulden çekindi....
Taha Suresi, 56. Ayet:
Andolsun ki. Biz Firavuna bütün muc
izel
erimizi gösterdik; öyle iken o, yine yalanladı ve dayattı....
Taha Suresi, 56. Ayet:
And olsun ki, biz, Firavun'a muc
izel
erimizin hepsini gösterdik. Böyle iken o yine onları yalan sayıp kabulden çekindi....
Taha Suresi, 56. Ayet:
Celâlim hakkı için, (biz) ona (Fir'avun’a, gösterilecek) mu'c
izel
erimizin hepsini gösterdik; fakat (o) yalanladı ve (hakkı kabûl etmemekte) diretti....
Taha Suresi, 72. Ayet:
1.
kâlû
: dediler
2.
len nu'sire-ke
: asla seni tercih etmeyiz, üstün tutmayız
3.
alâ mâ câe-nâ
: bize gelenlere karşı
4.
min e...
Taha Suresi, 72. Ayet:
“Bize gelen muc
izel
er karşısında asla seni tercih etmeyiz (üstün tutmayız). Çünkü bizi, O yarattı. Bu durumda sen, yapacağını yap. Fakat sen, ancak bu dünya hayatında yaparsın.” dediler....
Taha Suresi, 72. Ayet:
Şu bize gösterilen apaçık mûc
izel
ere karşı artık yaradanımıza tercîh edemeyiz seni dediler, elinden geleni yap, zâten ancak şu dünyâ yaşayışında hükmünü yürütebilirsin....
Taha Suresi, 72. Ayet:
Dediler ki: "Seni, bize gelen açık açık muc
izel
ere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin."...
Taha Suresi, 72. Ayet:
Dediler ki: "Bize gelen apaçık muc
izel
erden sonra, bizi yaratan üstüne seni asla tercih etmeyeceğiz. . . Ne hükmedeceksen hükmet! Sen sadece şu dünya hayatına hükmedersin. "...
Taha Suresi, 72. Ayet:
Sihirbazlar: 'Bize gelen bu açık mûc
izel
ere ve bizi yoktan var edene, yaratana seni asla tercih etmeyiz. Ne ceza vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatında ceza verebilirsin.' dediler....
Taha Suresi, 72. Ayet:
Sihirbazlar dediler ki: “- Bize gelen bu açık muc
izel
ere ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Artık neye hükmün geçiyorsa, hükmünü ver. Sen ancak bu dünya hayatında hüküm geçirirsin....
Taha Suresi, 72. Ayet:
(72-73) iman eden sihirbazlar: «Seni, gelen apacik muc
izel
ere ve bizi yaratana ustun tutmayacagiz. Ne hukum vereceksen ver. Sen, ancak bu dunya hayatina hukmedebilirsin. Dogrusu biz, yanilmalarimizi ve bize zorla yaptirdigin sihri bagislamasi icin Rabbimize iman ettik. Allah'in verecegi mukafat daha iyi ve daha devamlidir» dediler....
Taha Suresi, 72. Ayet:
İmân eden sihirbazlar ona dediler ki: «Seni, bize gelen bunca acık belge ve mu'c
izel
ere ve bizi yoktan var kılıp meydana getirene elbette tercîh etmeyeceğiz. Artık neye hükmedeceksen hükmet. Senin ancak Dünya hayatına hükmün geçer....
Taha Suresi, 72. Ayet:
(72-73) İman eden sihirbazlar: 'Seni, gelen apaçık muc
izel
ere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. Doğrusu biz, yanılmalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha iyi ve daha devamlıdır' dediler....
Taha Suresi, 72. Ayet:
Dediler ki: «Seni, bize gelen açık açık muc
izel
ere ve bizi yaratana tercih edemeyiz. Öyle ise yapacağını yap! Sen, ancak bu dünya hayatında hükmünü geçirebilirsin.»...
Taha Suresi, 72. Ayet:
İhtimali yok dediler: bize gelen bu açık mu'c
izel
ere ve bizi yaratana karşı seni tercih edemeyiz, artık neye hukmün geçer, ne yapabilirsen yap, senin olsa olsa bu Dünya hayata hukmün geçer...
Taha Suresi, 72. Ayet:
Onlar: «İhtimali yok, bize gelen bu açık muc
izel
ere ve bizi yaratana karşı seni tercih edemeyiz. Artık ne yapacaksan yap; senin hükmün olsa olsa bu dünya hayatında geçerli olur....
Taha Suresi, 72. Ayet:
(İman eden sihirbazlar şöyle) dediler: «Bize gelen bu açık muc
izel
er ve bizi yaratana karşı, asla seni tercih edemeyiz. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin.»...
Taha Suresi, 72. Ayet:
(Sihirbazlar) dediler: «Seni bize gelen (şu) apaçık muc
izel
ere, (hakıykatde ise) bizi yaratana kat'iyyen tercîh edemeyiz. Artık neye haakim isen hükmünü ver. Sen hükmünü ancak bu dünyâ hayaatında geçirebilirsin». ...
Taha Suresi, 72. Ayet:
(O sihirbazlar ise) dediler ki: 'Seni, bize gelen apaçık mu'c
izel
ere ve bizi yaratana aslâ tercîh etmeyiz; artık ne hüküm vereceksen ver! (Sen) ancak bu dünya hayâtında hükmedersin!'...
Taha Suresi, 72. Ayet:
Dediler ki: Seni, bize gelen apaçık muc
izel
ere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin....
Taha Suresi, 72. Ayet:
Dediler ki: “Biz seni, bize gelen apaçık delillere (muc
izel
ere) ve bizi yaratana tercih edip üstün tutmayacağız. Yapacağını yap, ne hüküm vereceksen ver. Sen ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. ”...
Taha Suresi, 72. Ayet:
-Seni, bize gelen apaçık muc
izel
ere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm verirsen ver, sen ancak bu dünya hayatında hüküm verebilirsin, dediler....
Taha Suresi, 73. Ayet:
(72-73) iman eden sihirbazlar: «Seni, gelen apacik muc
izel
ere ve bizi yaratana ustun tutmayacagiz. Ne hukum vereceksen ver. Sen, ancak bu dunya hayatina hukmedebilirsin. Dogrusu biz, yanilmalarimizi ve bize zorla yaptirdigin sihri bagislamasi icin Rabbimize iman ettik. Allah'in verecegi mukafat daha iyi ve daha devamlidir» dediler....
Taha Suresi, 73. Ayet:
(72-73) İman eden sihirbazlar: 'Seni, gelen apaçık muc
izel
ere ve bizi yaratana üstün tutmayacağız. Ne hüküm vereceksen ver. Sen, ancak bu dünya hayatına hükmedebilirsin. Doğrusu biz, yanılmalarımızı ve bize zorla yaptırdığın sihri bağışlaması için Rabbimize iman ettik. Allah'ın vereceği mükafat daha iyi ve daha devamlıdır' dediler....
Taha Suresi, 126. Ayet:
Der ki: 'Çünkü sana ayetlerimiz ve muc
izel
erimiz geldiğinde sen onları unuttun. Bugün de sen unutuluyorsun.'...
Taha Suresi, 127. Ayet:
Sınırı aşanları ve Rabbinin ayet ve muc
izel
erine inanmıyanları işte böyle cezalandırırız. Ahiretin cezası elbette daha çetin ve daha süreklidir....
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
Onlar, “Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (muc
izel
erle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin” dediler....
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
(Müşriklerden bir kısmı şöyle) dediler: “- Hz. Muhammed’in (a.s.) getirdiği bu ayetler, rüya saçmalarıdır, yok onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse, evvelki peygamberlerin getirdiği muc
izel
er gibi, o da bize bir mucize getirsin.”...
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
Hatta, 'Boş hayallerdir,' 'Onu o uydurmuş,' ve 'O bir şairdir, daha önceki elçiler gibi o da bize muc
izel
er getirsin,' dediler....
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
"Yoo", diyorlar, "(Muhammed'in bu söyledikleri) karmakarışık rüyalardan ibaret!" "Yok yok, bütün bunları kendisi uyduruyor!" "Hayır, o sadece bir şairdir!" "Peki, madem öyle, önceki (peygamberlerin muc
izel
erle) gönderildiği gibi o da bize bir mucize getirse ya!"...
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
(Kur’ân’ı kime mal edecekleri konusunda şaşırıp kaldılar, cevapları kendilerini bile tatmin etmeyip durmadan fikir değiştirdiler.) "Hayır!" dediler, "bu adğâsu ahlam: karışık karışık rüyalar." "Yok yok, böyle değil, anlaşılan onu kendisi uydurmuş!" "Hayır! bu da değil, galiba o bir şair!", "Öyleyse önceki peygamberlere verilen mûc
izel
er kabilinden istediğimiz mûcizeyi bize göstersin!"...
Ənbiya Suresi, 5. Ayet:
"Hayır, dediler, (bu) karmakarışık hayallerdir; hayır onu uydurmuş; hayır o şâ'irdir. (Eğer gerçekten peygamberse) öncekilerin, (mu'c
izel
erle) gönderildikleri gibi o da bize bir mu'cize getirsin."...
Ənbiya Suresi, 37. Ayet:
İnsan kokmuş balçıktan, acûl tabiatlı yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi, mûc
izel
erimi, tehdidimin doğruluğunu göstereceğim. Benden bunu acele istemeyin....
Ənbiya Suresi, 37. Ayet:
İnsanın yaratılışında «acelecilik» mayası vardır. Size ayetlerimi, muc
izel
erimi yakında göstereceğim; biraz sabırlı olunuz....
Ənbiya Suresi, 48. Ayet:
Biz Mûsâ’ya ve Hârûn’a hakkı bâtıldan, helâli haramdan, imanı küfürden ayıran bilgileri içeren şeriat, mûc
izel
er vermiş, düşmanlarına karşı zafer ihsan etmiş, Tevrat’ı lütfetmiştik. O, takvâ sahipleri için, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranan, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minler için bir ışık ve bir öğüt idi....
Ənbiya Suresi, 77. Ayet:
Âyetlerimizi, mûc
izel
erimizi yalanlayan kavimden onu koruduk. Onlar bilinçli olarak serâpâ suça, günaha batmış bir kavimdi. Onların hepsini tufanda boğduk....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u muc
izel
erimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
Sonra Mûsâ ve Hârûn’u âyetlerimiz, mûc
izel
erimizle, apaçık bir ferman ile, ilâhî bir yetki ile, özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamber olarak gönderdik....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Harûn’u, muc
izel
erimizle ve açık bir hüccetle, Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (iman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Sonra Musa ve kardesi Harun'u, Firavun ve erkanina muc
izel
erimiz ve apacik delille gonderdik. Buyukluk tasladilar. Zaten magrur bir topluluktular....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun'u, Fir'avn'a ve onun yandaşlarına mu'c
izel
erle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına muc
izel
erimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular....
Möminun Suresi, 45. Ayet:
(45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca muc
izel
erimizle ve apaçık hüccetimizle Fir'avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı. ...
Möminun Suresi, 45. Ayet:
Sonra, Mûsa ile kardeşi Hârun'u muc
izel
erimizle, açık bir kanıtla gönderdik;...
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Sonra Mûsâ ve kardeşi Hârûn’u muc
izel
erimizle ve apaçık bir delille Firavun ve ileri gelenlerine peygamber olarak gönderdik de (onlar) büyüklük tasladılar ve kendilerini büyük görüp böbürlenen bir topluluk oldular....
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Sonra Mûsa ile kardeşi Harûn’u, muc
izel
erimizle ve açık bir hüccetle, Firavun’a ve onun ileri gelenlerine gönderdik de bunlar, (iman etmeyi) kibirlerine yediremediler. Onlar büyüklenen bir kavimdiler....
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Sonra Musa ve kardesi Harun'u, Firavun ve erkanina muc
izel
erimiz ve apacik delille gonderdik. Buyukluk tasladilar. Zaten magrur bir topluluktular....
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Sonra da Musâ ile kardeşi Harun'u, Fir'avn'a ve onun yandaşlarına mu'c
izel
erle ve çok açık belge ve delillerle gönderdik. Onlar ise büyüklük tasladılar. Zaten dik başlı, kendilerini çok yükseklerde gören bir milletti....
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına muc
izel
erimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular....
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Daha sonra Musâyi ve biraderi Hârunu bunca muc
izel
erimizle ve apaçık hüccetimizle Fir'avne ve onun ileri gelenlerine gönderdik de (îman etmeyi bir türlü) kibirlerine yediremediler. Onlar mütekebbir ve müstebid adamlardı. ...
Möminun Suresi, 46. Ayet:
(45-46) Sonra Musa ve kardeşi Harun'u, Firavun ve erkanına muc
izel
erimiz ve apaçık delille gönderdik. Büyüklük tasladılar. Zaten mağrur bir topluluktular....
Furqan Suresi, 36. Ayet:
Onlara: 'Âyetlerimizi, muc
izel
erimizi yalanlayan kavme gidin.' dedik. Sonunda, yola gelmedikleri için onları yerle bir ettik....
Şüəra Suresi, 2. Ayet:
Bunlar (harfler), açıklayıcı kitabın muc
izel
eridir....
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Allah dedi ki, “Hayır, korkma! Muc
izel
erimizle gidin. Çünkü biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz.”...
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz muc
izel
erimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz....
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Buyurdu ki: "Hayır, asla!". . . "İkiniz muc
izel
erimiz - delillerimiz olarak gidiniz. . . Doğrusu biz sizinle BİRlikteyiz, işiticileriz. "...
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Allah: 'Hayır, korkma! Haydi, mûc
izel
erimizle gidin. Kesinlikle biz sizinle beraberiz. Olanları işitiyoruz.' buyurdu....
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Allah şöyle buyurdu: “ -Hayır, ikiniz de muc
izel
erimizle hemen gidin. Muhakkak ki biz sizinle beraberiz, işiticileriz....
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
(Allah ona): «Hayır, bırak bu endişeleri» dedi; açık belge ve mu'c
izel
erimizle ikiniz (onlara) gidiniz. Şüpheniz olmasın ki biz sizinle beraberiz ; (olup bitenleri) işitiriz....
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
(15-17) Allah: 'Hayır; ikiniz muc
izel
erimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: 'Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz' demişti....
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Allah buyurdu: Hayır (seni asla öldüremezler)! İkiniz muc
izel
erimizle gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz, (her şeyi) işitmekteyiz....
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Dedi ki, 'Hayır, siz ikiniz ayetler (vahiy ve muc
izel
er) imizle gidin. Biz sizinle birlikteyiz; dinliyoruz.'...
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
(Allah): «Hayır hayır» buyurdu, «haydi ikiniz âyetlerimizle (muc
izel
erimizle) gidin. Şüphesiz ki, biz sizinle beraberiz. (Onları) işitiyoruz.»...
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
(Allah) buyurdu ki: 'Aslâ! (Sana bir şey yapamazlar.) Şimdi (ikiniz de)mu'c
izel
erimizle gidin; muhakkak ki biz (ben Azîmüşşân), (aranızda olacak şeyleri)dinleyiciler olarak sizinle berâberiz!'...
Şüəra Suresi, 15. Ayet:
Allah buyurdu ki: “Hayır! İkiniz birlikte muc
izel
erimizle gidin. Şüphesiz ki biz sizinle beraberiz, (olanları) işitiyoruz. ”...
Şüəra Suresi, 16. Ayet:
(15-17) Allah: 'Hayır; ikiniz muc
izel
erimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: 'Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz' demişti....
Şüəra Suresi, 17. Ayet:
(15-17) Allah: 'Hayır; ikiniz muc
izel
erimizle gidiniz. Doğrusu Biz sizinle beraber dinlemekteyiz. Firavun'a varınız: 'Biz şüphesiz alemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğullarını bizimle beraber gönder, deyiniz' demişti....
Nəml Suresi, 1. Ayet:
TT.S. Bu (harfler) Kuran'ın, apaçık bir kitabın muc
izel
eridir....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
Muc
izel
erimiz onların gözleri önüne serilince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
Muc
izel
erimiz apaçık onlara geldiğinde: "Bu apaçık bir sihirdir" dediler....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
Mûc
izel
erimiz, onların gözleri önüne serilince: 'Bu aklı etki altına alan apaçık bir sihirdir' dediler....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
Vaktaki muc
izel
erimiz açık olarak onlara geldi: “- Bu meydanda bir sihirdir.” dediler....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
Muc
izel
erimiz onların gözleri önüne serilince: «Bu, apaçık bir büyüdür» dediler....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
Onlara açıkça görünen muc
izel
erimiz geldiğinde, 'Bu apaçık bir büyüdür,' dediler....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
Muc
izel
erimiz onların gözleri önüne serilince «Bu apaçık bir büyüdür» dediler....
Nəml Suresi, 13. Ayet:
İşte mu'c
izel
erimiz onlara (hakikati) açıkça gösterir bir şekilde gelince: 'Bu apaçık bir sihirdir' dediler....
Nəml Suresi, 14. Ayet:
Mûc
izel
erin Allah tarafından gerçekleştirildiğini, delilleriyle bildikleri, vicdanları, bunların doğruluğuna tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm ve kibirlerinden dolayı mûc
izel
eri bile bile inkâr ettiler. Fesat çıkaranların, bozguncuların âkıbetinin nasıl olduğuna ibret nazarıyla bir bak, incele....