Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
"Kıyametin kopacağını sanmıyorum. Eğer böyle bir şey olur da Rabb'ime döndürülürsem, mutlaka orada bundan daha hayırlısını bulurum."...
Rum Suresi, 55. Ayet:
Kıyametin koptuğu gün, mücrimler dünyada bir saatten fazla kalmadıklarına yemin ederler. Onlar işte böyle döndürülüyorlardı....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
Summe entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel
kıyâmeti
yureddûne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne)....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
1.
summe entum
: sonra siz
2.
hâulâi
: onlar
3.
taktulûne
: öldürüyorsunuz
4.
enfuse-kum
: kendileriniz, sizin nef...
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
Ve kâletil yahûdu leysetin nasârâ alâ şey’(şey’in) ve kâletin nasârâ leysetil yahûdu alâ şey’in ve hum yetlûnel kitâb(kitâbe), kezâlike kâlellezine lâ ya’lemûne misle kavlihim, fallâhu yahkumu beynehum yevmel
kıyâmeti
fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne)....
Bəqərə Suresi, 113. Ayet:
1.
ve kâleti
: ve dedi
2.
el yahûdu
: yahudiler
3.
leyseti
: değil
4.
en nasârâ
: hristiyanlar
Bəqərə Suresi, 174. Ayet:
İnnellezîne yektumûne mâ enzelallâhu minel kitâbî ve yeşterûne bihî semenen kalîlen, ulâike mâ ye’kulûne fî butûnihim illen nâre ve lâ yukellimuhumullâhu yevmel
kıyâmeti
ve lâ yuzekkîhim, ve lehum azâbun elîm(elîmun)....
Bəqərə Suresi, 174. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
yektumûne
: ketmederler, gizlerler
4.
mâ
: şey(ler)
Bəqərə Suresi, 212. Ayet:
Zuyyine lillezîne keferûl hayâtud dunyâ ve yesharûne minellezîne âmenû, vellezînettekav fevkahum yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), vallâhu yerzuku men yeşâu bi gayrihisâb(hisâbin)....
Bəqərə Suresi, 212. Ayet:
1.
zuyyine
: süslendi, müzeyyen kılındı
2.
lillezîne (li ellezîne)
: o kimselere, onlara
3.
keferû
: inkâr ettiler
4.
el hayâtu...
Ali-İmran Suresi, 55. Ayet:
İz kâlellâhu yâ îsâ innî muteveffîke ve râfiuke ileyye ve mutahhiruke minellezîne keferû ve câilullezînettebeûke fevkallezîne keferû ilâ yevmil kıyâmeh(
kıyâmeti
), summe ileyye merciukum fe ahkumu beynekum fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne). ...
Ali-İmran Suresi, 55. Ayet:
1.
iz kâle allâhu
: Allah (şöyle) buyurmuştu
2.
yâ îsâ innî
: ey İsa, muhakkak ki ben
3.
muteveffî-ke
: seni vefat ettirecek olan
4.
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
İnnellezîne yeşterûne bi ahdillâhi ve eymânihim semenen kalîlen ulâike lâ halaka lehum fîl âhırati ve lâ yukellimuhumullâhu ve lâ yenzuru ileyhim yevmel
kıyâmeti
ve lâ yuzekkîhim ve lehum azâbun elîm(elîmun). ...
Ali-İmran Suresi, 77. Ayet:
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki onlar
2.
yeşterûne
: satarlar
3.
bi ahdi allâhi
: Allah'ın ahdini
4.
ve eymâni-him
...
Ali-İmran Suresi, 161. Ayet:
Ve mâ kâne li nebiyyin en yagull(yagulle), ve men yaglul ye’ti bimâ galle yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), summe tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne). ...
Ali-İmran Suresi, 161. Ayet:
1.
ve mâ kâne
: ve olmadı, olamaz
2.
li nebiyyin
: bir peygamber için
3.
en yagulle
: ganimete hıyanet etmek, gizlice almak
4.
...
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Ve lâ yahsebennellezîne yebhalûne bi mâ âtâhumullâhu min fadlıhî huve hayran lehum, bel huve şerrun lehum se yutavvekûne mâ bahilû bihî yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), ve lillâhi mîrâsus semâvâti vel ard(ardı), vallâhu bi mâ ta’melûne habîr(habîrun)....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
1.
ve lâ yahsebe-enne
: ve sakın zannetmesinler
2.
ellezîne
: onlar
3.
yebhalûne
: cimrilik ederler
4.
bi mâ âtâ-humu allâhu
Ali-İmran Suresi, 185. Ayet:
Kullu nefsin zâikatul mevt(mevti), ve innemâ tuveffevne ucûrekum yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), fe men zuhziha anin nâri ve udhılel cennete fe kad fâz(fâze), ve mâl hâyâtud dunyâ illâ metâul gurûr(gurûri). ...
Ali-İmran Suresi, 185. Ayet:
1.
kullu nefsin
: herkes, her nefs
2.
zâikatu el mevti
: ölümü tadıcıdır
3.
ve innemâ
: ve lakin, fakat, amma
4.
tuveffevne
...
Ali-İmran Suresi, 194. Ayet:
Rabbenâ ve âtinâ mâ vaadtenâ alâ rusulike ve lâ tuhzinâ yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), inneke lâ tuhliful mîâd(mîâde). ...
Ali-İmran Suresi, 194. Ayet:
1.
rabbe-nâ
: Rabbimiz
2.
ve âti-nâ
: ve bize ver
3.
mâ vaadte-nâ
: bize vaad ettiğin şeyi
4.
alâ rusuli-ke
: seni...
Nisa Suresi, 87. Ayet:
Allâhu lâ ilâhe illâ huve. Le yecmeannekum ilâ yevmil
kıyâmeti
lâ raybe fîhi. Ve men asdeku minallâhi hadîsâ(hadîsen)....
Nisa Suresi, 87. Ayet:
1.
allâhu
: Allah
2.
lâ
: yok
3.
ilâhe
: ilâh
4.
illâ
: ...'den başka, hariç
Nisa Suresi, 109. Ayet:
Hâ entum hâulâi câdeltum anhum fîl hayâtid dunyâ fe men yucâdilullâhe anhum yevmel
kıyâmeti
em men yekûnu aleyhim vekîlâ(vekîlen)....
Nisa Suresi, 109. Ayet:
1.
hâ
: işte
2.
entum
: siz
3.
hâulâi
: bu, bunlar, böyle
4.
câdeltum an
: siz mücadele ettiniz
Nisa Suresi, 141. Ayet:
Ellezîne yeterabbesûne bikum, fe in kâne lekum fethun minallâhi kâlû e lem nekun meakum, ve in kâne lil kâfirîne nasîbun, kâlû e lem nestahviz aleykum ve nemna’kum minel mu’minîn(mu’minîne. Fallâhu yahkumu beynekum yevmel kıyâmet(
kıyâmeti
). Ve len yec’alallâhu lil kâfirîne alâl mu’minîne sebîlâ(sebîlen)....
Nisa Suresi, 141. Ayet:
1.
ellezîne
: onlar, ... olanlar
2.
yeterabbesûne
: gözlüyorlar
3.
bi-kum
: sizi
4.
fe
: öyle ki, o zaman
Nisa Suresi, 159. Ayet:
Ve in min ehlil kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevtihî, ve yevmel
kıyâmeti
yekûnu aleyhim şehîdâ(şehîden)....
Nisa Suresi, 159. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
in .... (illâ)
: ancak
3.
min
: ...'den
4.
ehli el kitâbi
: kitap ehli
Maidə Suresi, 14. Ayet:
Ve minellezîne kâlû innâ nasârâ ehaznâ mîsâkahum fe nesû hazzan mimmâ zukkirû bihî fe agraynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(
kıyâmeti
) ve sevfe yunebbiuhumullâhu bimâ kânû yasnaûn(yasnaûne)....
Maidə Suresi, 14. Ayet:
1.
ve min ellezîne
: ve o onlardan, olanlardan
2.
kâlû
: dediler
3.
innâ nasârâ
: muhakkak ki biz (hıristiyanız) nasârâyiz
4.
e...
Maidə Suresi, 14. Ayet:
'Biz hristiyanlarız' diyenlerden de kesin sözlerini, taahhütlerini almıştık, ama onlar da kendilerine tebliğ edilenlerin, kitabın ve öğütlerin önemli bir bölümünü unuttular. Bu sebeple kıyametin kopacağı güne kadar aralarına düşmanlık ve kin saldık. Allah yapmaya devam ettikleri düzenbazlıkları birer birer ortaya koyarak onları hesaba çekecektir....
Maidə Suresi, 36. Ayet:
İnnellezîne keferû lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu li yeftedû bihî min azâbi yevmil
kıyâmeti
mâ tukubbile minhum, ve lehum azâbun elîm(elîmun)....
Maidə Suresi, 36. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
ellezîne keferû
: kâfir olan kimseler
3.
lev enne lehum
: eğer onların olsa
4.
mâ fî el ardı cemîan
Maidə Suresi, 64. Ayet:
Ve kâletil yehûdu yedullâhi maglûleh(maglûletun) gullet eydîhim ve luınû bimâ kâlû bel yedâhu mebsûtatâni yunfıku keyfe yeşâ(yeşâû) ve leyezîdenne kesîran minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufrâ(kufren) ve elkaynâ beynehumul adâvete vel bagdâe ilâ yevmil kıyâmeh(
kıyâmeti
) kullemâ evkadû nâran lil harbi etfeehallâhu ve yes’avne fîl ardı fesâda(fesâden) vallâhu lâ yuhıbbul mufsidîn(mufsidîne)....
Maidə Suresi, 64. Ayet:
1.
ve kâlet(i) el yehûdu
: ve yahudiler dedi
2.
yedu allâhi
: Allâh'ın (cc.) eli
3.
maglûletun
: bağlanmış
4.
gullet eydî-him
Ənam Suresi, 2. Ayet:
O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize) bir ecel tayin etmiştir. (Kıyametin kopması için) belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz....
Ənam Suresi, 2. Ayet:
O, öyle bir Tanrıdır ki sizi balçıktan yaratmıştır da ölüm vaktini takdîr etmiştir ve
kıyâmeti
n kopacağı zamana ait bilgi de ondadır, onun katındadır, sonra gene de şüphe edersiniz siz....
Ənam Suresi, 2. Ayet:
Sizi topraktan yaratan, sonra da bir ecel belirleyen Odur. Kıyametin vakti de Onun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe eder, durursunuz....
Ənam Suresi, 12. Ayet:
Kul li men mâ fîs semâvâti vel ard(ardı), kul lillâh(lillâhi), ketebe alâ nefsihir rahmeh(rahmete), le yecmeannekum ilâ yevmil
kıyâmeti
lâ reybe fîh(fîhi), ellezîne hasirû enfusehum fe hum lâ yu’minûn(yu’minûne)....
Ənam Suresi, 12. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
li men
: kimin
3.
mâ fî es semâvâti
: semâlarda, göklerde, olan şey(ler)
4.
ve el ardı
: ve ...
Ənam Suresi, 15. Ayet:
De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım....
Ənam Suresi, 15. Ayet:
De ki: Ben, Rabbim'e isyan edersem gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım....
Ənam Suresi, 31. Ayet:
Diriltilerek Allah’ın huzurunda hesaba çekilmeyi mükâfat ve cezayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır, kıyametin kopacağı an ansızın gelince, 'Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!' derlerken, günahlarını da sırtlarına yüklenmiş haldedirler. Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür!...
Ənam Suresi, 31. Ayet:
Allah'a kavuşmayı yalanlayanlar gerçekten ziyanda kaldılar; tâ ki Kıyametin kopuşu ansızın kendilerine gelince, günah ve veballerinin ağırlıklarını sırtlarına yüklendikleri halde, dünyadaki noksanlık ve kusurlarımızdan dolayı ah, yazıklar olsun bize I diyecekler. Ne kötüdür o yüklendikleri şey!...
Ənam Suresi, 40. Ayet:
Onlara: 'Size dünyada Allah’ın azâbı gelse, yahut kıyametin kopacağı an ile karşı karşıya gelmek durumunda kalsanız, halinizin ne olacağını hiç düşündünüz mü? Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer doğru sözlü iseniz söyleyin bakalım' de....
Ənam Suresi, 134. Ayet:
Size edilen vaad (kıyametin kopması gibi şeyler) muhakkak başınıza gelecektir, siz onun önüne geçemezsiniz....
Əraf Suresi, 32. Ayet:
Kul men harreme zînetallâhilletî ahrece li ibâdihî vet tayyibâti miner rızk(rızkı), kul hiye lillezîne âmenû fîl hayâtid dunyâ hâlisaten yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), kezâlike nufassılul âyâti li kavmin ya’lemûn(ya’lemûne)....
Əraf Suresi, 32. Ayet:
1.
kul
: de (ki)
2.
men
: kim
3.
harrame
: haram kıldı
4.
zînete allâhi elletî
: Allah'ın ziyneti ki o
<...
Əraf Suresi, 53. Ayet:
(Onlar o Kitâb’ın) haberinin (
kıyâmeti
n) ortaya çıkmasından başka bir şey beklemiyorlar. O’nun haberi (o âkıbet) geldiği gün, daha önce onu unutmuş olanlar derler ki: 'Gerçekten Rabbimizin peygamberleri (bize) hakkı getirmişler. Şimdi bizim şefâatçilerimiz var mı ki bize şefâat etsinler veya (dünyaya) geri döndürülür müyüz ki yapmakta olduklarımızdan başkasını yapalım?' (Onlar) gerçekten kendilerini hüsrâna uğratmışlardır ve uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden kaybolup gitmiştir....
Əraf Suresi, 167. Ayet:
Ve iz teezzene rabbuke le yeb’asenne aleyhim ilâ yevmil
kıyâmeti
men yesûmuhum sûel azâb(azâbi), inne rabbeke le serîul ıkâbi ve innehu le gafûrun rahîm(rahîmun). ...
Əraf Suresi, 167. Ayet:
1.
ve iz teezzene
: ve bildirmişti
2.
rabbu-ke
: senin Rabbin
3.
le yeb'asenne
: mutlaka gönderecek
4.
aleyhim
: o...
Əraf Suresi, 172. Ayet:
Ve iz ehaze rabbuke min benî âdeme min zuhûrihim zurriyyetehum ve eşhedehum alâ enfusihim, e lestu birabbikum, kâlû belâ, şehidnâ, en tekûlû yevmel
kıyâmeti
innâ kunnâ an hâzâ gâfilîn(gâfilîne)....
Əraf Suresi, 172. Ayet:
1.
ve iz ehaze
: ve çıkardığı, aldığı zaman
2.
rabbu-ke
: senin Rabbin
3.
min benî âdeme
: Âdemoğullarından
4.
min zuhûri-him
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi ancak Rabbimin katındadır. Onu vaktinde ancak O (Allah) ortaya çıkaracaktır. O göklere de, yere de ağır basmıştır. O, size ancak ansızın gelecektir.” Sanki senin ondan haberin varmış gibi sana soruyorlar. De ki: “Onun bilgisi sadece Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmiyorlar.”...
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Senden
kıyâmeti
n ne vakit kopacağını sorarlar. De ki: Onu ancak Rabbim bilir. Vakti geldi mi onu ancak o izhâr eder; göklere de ağır basmıştır, yeryüzüne de ve size ancak ansızın gelip çatar. Biliyormuşsun da gizliyorsun gibi sana soruyorlar, de ki: Onu ancak Allah bilir, fakat insanların çoğu anlamaz bunu....
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler....
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyametin kopacağı ânı soruyorlar: 'Kâinattaki hayatiyet ne zaman ebedî âlemin limanına demir atıp duracak?' diyorlar. 'Kıyametin kopacağı an ile ilgili bilgi Rabbimin katındadır. Kıyameti vaktinde gerçekleştirecek olan da yalnızca O’dur. Göklerde ve yerde onun ağırlığı dayanılacak gibi değildir. O size ansızın gelecektir.' de. Sanki sen onu çok iyi biliyormuşsun gibi, sana soruyorlar. 'Onunla ilgili bilgi Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilemeyecekler' de....
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki: 'Onun bilgisi Rabbimin katındadır. Rabbinden başka onun vaktini bildirecek yoktur. O göklerde ve yerde bulunanlara çok ağır gelmektedir. [15] O size ancak ansızın gelir.' Sanki sen onun hakkında bilgi sahibiymişsin gibi senden onu soruyorlar. De ki: 'Onun bilgisi Allah katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.'...
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir." Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: "Onun ilmi yalnızca Allah'ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler."...
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana Kıyametin kopuş saatinden soruyorlar, ne zaman sübut bulacak (meydana gelecek) ? De ki; Onunla ilgili ilim Rabbimin katındadır. Onun vaktini Rabbimden başkası açıklayamaz. O saat göklerde de, yerde de ağır basmıştır; o size ancak ansızın gelecektir. Sen onu araştırıp biliyormuşsun gibi senden soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın yanındadır; ama ne var ki (bu gerçeği) insanların çoğu bilmezler....
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır. Onun vaktini O'ndan başkası açıklayamaz. O göklere de yere de ağır gelmiştir. O size ansızın gelecektir. Sanki sen onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah'ın katındadır; ama insanların çoğu bilmezler....
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyametin ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun bilgisi, ancak Rabbımın katındadır. Onun vaktini kendisinden başkası açıklayamaz. Onun ağırlığını gökler de, yer de kaldıramaz. O, size ansızın gelir. Sen, onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Onun bilgisi ancak Allah katındadır. Fakat insanların çoğu bilmezler....
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Senden Kıyametin ne zaman sübut bulacağını sual ederler. De ki: «Ona ait bilgi ancak Rabbimin indindedir. Onun vaktini ondan başkası açıklayamaz. (Bu) Göklerde ve yerde ağır, muazzam bir keyfiyettir. O sizlere ansızın geliverir.» Senden sorarlar, sanki sen ondan bihakkın haberdar imişsin gibi. De ki: «Ona ait bilgi ancak Allah Teâlâ'nın nezdindedir. Fakat insanların çoğu bilmezler.»...
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyametin ne zaman geleceğini sorarlar. De ki: "Onun ne zaman geleceğine dair bilgi yalnız Rabbimin nezdindedir. Vaktini O’ndan başkası açıklayamaz. O kıyamet öyle bir meseledir ki, ne göklerde ve ne de yerde ona tahammül edecek hiç kimse yoktur!"O size ansızın gelecektir. Sen sanki onu biliyormuşsun gibi onu sana soruyorlar. De ki: "Ona dair gerçek bilgi yalnız Allah’ın nezdindedir; ama insanların çoğu bunu bilmezler."...
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: «Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir.» Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: «Onun ilmi yalnızca Allah'ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.»...
Əraf Suresi, 187. Ayet:
Sana kıyametin ne zaman geleceğini soruyorlar. De ki: Bu bilgi Rabbimin katındadır; onun vaktini Ondan başkası açıklayamaz. Gökler ve yer için o çok büyük birşeydir. Size ansızın geliverir. Sanki onu biliyormuşsun gibi sana soruyorlar. De ki: Bu bilgi Allah katındadır; lâkin insanların çoğu bunu bilmiyor....
Yunus Suresi, 15. Ayet:
Böyle iken, âyetlerimiz, müşriklere birer açık delil olarak okunduğu zaman, karşımızda hesap vermeyi ummayanlar: “- Bundan başka bir KUR’AN getir veya bunu değiştir” dediler. Sen de ki: “- Onu kendiliğimden değiştirmekliğim, benim için mümkün değil. Ben, ancak bana vahyolunana uyarım. Ben, Rabbime isyan edersem, gerçekten büyük bir günün (kıyametin) azabından korkarım.”...
Yunus Suresi, 48. Ayet:
Kâfirler, alay yollu şöyle derler: “Eğer sadık kimselerseniz, bu azabın veya kıyametin vâdi ne zaman?”...
Yunus Suresi, 60. Ayet:
Ve mâ zannullezîne yefterûne alâllahil kezibe yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), innallâhe le zû fadlın alen nâsi ve lâkinne ekserehum lâ yeşkurûn(yeşkurûne)....
Yunus Suresi, 60. Ayet:
1.
ve mâ zannu
: ve zannı nedir
2.
ellezîne yefterûne
: iftira eden kimseler
3.
alâ allahi el kezibe
: Allah'a yalan
4.
yevme e...
Yunus Suresi, 93. Ayet:
Ve lekad bevve’nâ benî isrâîle mubevvee sıdkın ve razaknâhum minet tayyibât(tayyibâti), femahtelefû hattâ câehumul ilm(ilmu), inne rabbeke yakdî beynehum yevmel
kıyâmeti
fî mâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne)....
Yunus Suresi, 93. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun ki
2.
bevve'nâ
: yerleştirdik
3.
benî isrâîle
: İsrailoğulları
4.
mubevvee
: yerleşme ye...
Hud Suresi, 60. Ayet:
Ve utbiû fî hâzihid dunyâ la’neten ve yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), e lâ inne âden keferû rabbehum, e lâ bu'den li âdin kavmi hûd(hûdin)....
Hud Suresi, 60. Ayet:
1.
ve utbiû
: ve tâbî tutulurlar
2.
fî
: de, da
3.
hâzihi ed dunyâ
: bu dünyada
4.
la'neten
: lânet
Hud Suresi, 98. Ayet:
Yakdumu kavmehu yevmel
kıyâmeti
fe evredehumun nâr(nâre), ve bi’sel virdul mevrûd(mevrûdu). ...
Hud Suresi, 98. Ayet:
1.
yakdumu
: öne geçecek, önderlik yapacak
2.
kavme-hu
: onun kavmi, kendi kavmi
3.
yevme el
kıyâmeti
: kıyâmet günü
4.
fe
<...
Hud Suresi, 99. Ayet:
Ve utbiû fî hâzihî la’neten ve yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), bi’ser rifdul merfûd(merfûdu)....
Hud Suresi, 99. Ayet:
1.
ve utbiû
: ve tâbî tutuldular
2.
fî hâzi-hi
: bunda, burada
3.
la'neten
: lânet
4.
ve yevme el
kıyâmeti
: ve kı...
Hud Suresi, 105. Ayet:
(Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır....
Hud Suresi, 105. Ayet:
(Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır....
Hud Suresi, 105. Ayet:
(Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır....
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Yoksa Allah tarafından kendilerini kuşatacak bir azabın gelmeyeceğinden veya onlar farkında olmadan kıyametin ansızın gelip çatmayacağından emin mi oldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Onların, Allah’ın azâbından kendilerini saracak bir felâketin gelmesinden veya farkında olmadan, ansızın kıyametin kopacağı an ile karşı karşıya kalmalarından bir endişeleri yok mu, bundan emin midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Onlar, kendilerine Allah'ın azabından kuşatıcı bir belânın gelmeyeceğinden yahut farkında olmadıkları bir zamanda kıyametin ansızın gelip çatmayacağından güvende midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Şimdi bunlar, kendilerine Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Artık onlar, Allah’ın azabından kendilerini, saracak bir musibet gelivermesinden ve yahut haberleri yokken ansızın kıyametin kendilerine gelmesinden emin mi oldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Allah'ın azabının birdenbire kendilerini kaplayıp kuşatacak şekilde geleceğinden veya farkına varmazlarken, Kıyametin ansızın gelmesinden güvende midirler ?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emîn mi gördüler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Yoksa bunlar, Allah'ın azabından; hepsini saracak bir belanın gelivermesinden veya farkında değillerken kendilerine ansızın kıyametin gelivermesinden güven içinde midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Yoksa bunlar Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Acaba onlar, hepsini birlikte çarpacak, yaygın bir ilahi azaba uğramayacaklarından ya da hiç farkında olmadıkları bir sırada ansızın kıyametin başlarına kopmayacağından emin midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Şimdi bunlar, kendilerine Tanrı'nın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Ya (onlar,) Allah’ın azâbından kuşatıcı bir musîbetin kendilerine gelmesinden veya onlar farkında değillerken
kıyâmeti
n ansızın kendilerine gelivermesinden emîn mi oldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Ya kendilerine Allah'ın azabından hepsini saracak bir felaketin gelmesinden veya kendilerine farkında olmadıkları halde Kıyametin ansızın gelmesinden emin mi oldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Allah tarafından kuşatıcı bir felâket gelmesi veya farkında olmadan kıyametin ansızın kopması karşısında kendilerini emin mi gördüler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Acaba onlar, farkında olmadıkları bir sırada, Allah’ın cezasına uğrayıp azabın kendilerini kaplamasından,yahut ansızın kıyametin kopmasından emin midirler?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Şimdi bunlar, kendilerine Allah'ın azabından kapsamlı bir bürümenin gelivermesinden veya onların hiç haberleri yokken kıyametin onlara apansız gelmesinden kendilerini güvende mi buldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Yoksa onlar, hiç farkında olmadıkları bir sırada hepsini kuşatacak bir azabın kendilerine gelmeyeceğinden veya kıyametin ansızın başlarında kopmayacağından emin mi oldular?...
Yusif Suresi, 107. Ayet:
Peki onlar, Allah'ın azabından bir sarıp sarmalayanın gelmesinden yahut hiç farkında olmadıkları bir sırada kıyametin ansızın tepelerine inmesinden emin mi bulunuyorlar?...
Hicr Suresi, 85. Ayet:
Biz gökleri, yeri ve ikisinin arasındaki varlıkları ve imkânları, ancak, haklı bir gerekçe ile, hikmete dayalı, hesaplı bir düzen içinde yarattık. Kıyametin kopacağı an mutlaka gelecek, sana ve dinine karşı, hesaplı, planlı düşmanlık edenleri Allah dünyada mutlaka cezalandıracaktır. Şimdi sen onlara, azarlamadan, kınamadan yumuşak davran ve güzel muamele et....
Nəhl Suresi, 25. Ayet:
Liyahmilû evzârehum kâmileten yevmel
kıyâmeti
ve min evzârillezîne yudıllûnehum bi gayri ilm(ilmin), e lâ sâe mâ yezirûn(yezirûne). ...
Nəhl Suresi, 25. Ayet:
1.
li
: için, bunun için, böylece
2.
yahmilû
: yüklenirler, taşırlar
3.
evzâre-hum
: onların kendi yükleri, kendi günahları
4.
...
Nəhl Suresi, 27. Ayet:
Summe yevmel
kıyâmeti
yuhzîhim ve yekûlu eyne şurekâiyellezîne kuntum tuşâkkûne fîhim, kâlellezîne ûtul ilme innel hızyel yevme ves sûe alel kâfirîn(kâfirîne). ...
Nəhl Suresi, 27. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
yevme el
kıyâmeti
: kıyâmet günü
3.
yuhzî-him
: onları zelil edecek, rezil rüsva edecek, alçaltacak
4.
ve y...
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Şu kâfirler, ancak kendilerine, ruhlarını alacak o meleklerin gelmesini veya Rabbinin azap emrinin (kıyametin) gelip çatmasını beklerler. Bunların işlediği küfür gibi, kendilerinden önce gelen ümmetler de işledi. (Kendilerini helâk etmekle) Allah onlara zulüm yapmadı; fakat onlar (küfretmekle) kendi nefislerine zulmetmişlerdi....
Nəhl Suresi, 33. Ayet:
Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab emrinin (kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! Kendilerinden öncekiler de böyle yapmışlardı. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Ve semaların ve yeryüzünün gaybı Allah'a aittir. O saatin (
kıyâmeti
n) emri ancak göz kırpmak kadar veya ondan daha hızlıdır. Muhakkak ki Allah, herşeye kaadir (gücü yeten)'dir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Ve göklerin ve yeryüzünün gizli şeyleri Allah'ındır ve
kıyâmeti
n kopması da göz kırpıp açacak bir ân içinde olup biter, belki ondan daha da çabuk bir ân içinde. Şüphe yok ki Allah'ın her şeye gücü yeter....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Semâların ve arzın algılanamayanları Allâh içindir. . . O Saat'in (kıyametin) oluşması hükmü (Allâh'a göre) bir göz kırpması gibi yahut daha da yakındır! Muhakkak ki Allâh her şeye Kaadir'dir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Göklerdeki ve yerdeki bilinmeyen güçlerin ve imkânların tasarrufu Allah’a aittir. Kıyametin kopacağı an ile ilgili icra planının gerçekleşmesi ise, göz açıp kapama kadar veya daha az bir zaman alır. Allah’ın her şeye gücü kudreti yeter....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Bütün göklerin ve arzın gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Kıyametin oluş işi de (veya Allah’ın ilminde kıyametin geliş vakti) ancak göz kırpması gibidir, yahud ondan daha sür’atlidir. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. Kıyametin kopması ise, göz açıp kapama gibi veya daha az bir zamandan ibarettir. Şüphesiz Allah, her şeye kadirdir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah'a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Hâlbuki göklerin ve yerin gaybı Allah’a âiddir.
Kıyâmeti
n kopması ise, ancak bir göz açıp kapama gibi veya daha yakındır. Şübhesiz ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Ve göklerin ve yerin gaybı, (onları bilmek) Allah'a mahsustur. Kıyametin işi ise başka değil, ancak göz kırpıp açacak kadardır veya ondan daha yakındır. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeye kâdirdir....
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Bütün göklerin ve yerin gaybını bilmek de Allah’a mahsustur!Kıyametin oluş işi ise, başka değil, ancak göz açıp kapama yahut daha da kısa bir anda olup biter. Şüphe yok ki Allah her şeye kadir!...
Nəhl Suresi, 77. Ayet:
Göklerin ve yerin gizlilikleri Allah'a aittir. Kıyametin işi ise gözün bir bakışı kadar, yahut ondan da çabuktur. Hiç şüphesiz Allah'ın gücü herşeye yeter....
Nəhl Suresi, 92. Ayet:
Ve lâ tekûnû kelletî nekadat gazlehâ min ba’di kuvvetin enkâsâ(enkâsen), tettehızûne eymânekum dehalen beynekum en tekûne ummetun hiye erbâ min ummeh(ummetin), innemâ yeblûkumullâhu bih(bihî), ve le yubeyyinenne lekum yevmel
kıyâmeti
mâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne). ...
Nəhl Suresi, 92. Ayet:
1.
ve lâ tekûnû
: ve siz olmayın
2.
kelletî (ke elletî)
: o kimse (kadın) gibi
3.
nekadat
: çözdü, açtı
4.
gazle-hâ
Nəhl Suresi, 124. Ayet:
İnnemâ cuiles sebtu alellezînahtelefû fîh(fîhî), ve inne rabbeke le yahkumu beynehum yevmel
kıyâmeti
fîmâ kânû fîhi yahtelifûn(yahtelifûne)....
Nəhl Suresi, 124. Ayet:
1.
innemâ
: sadece, fakat, oysa
2.
cuile
: kılındı
3.
es sebtu
: cumartesi
4.
alellezînahtelefû
: ihtilâfa düşenle...
İsra Suresi, 13. Ayet:
Ve kulle insânin elzemnâhu tâirehu fî unukıh(unukıhî), ve nuhricu lehu yevmel
kıyâmeti
kitâben yelkâhu menşûrâ(menşûren). ...
İsra Suresi, 13. Ayet:
1.
ve kulle
: ve hepsi, bütün
2.
insânin
: insan
3.
elzemnâ-hu
: onu bağladık, astık
4.
tâire-hu
: onun kuşu, onun...
İsra Suresi, 13. Ayet:
Her insanın yaptıklarını (veya kaderini) kendi boynuna doladık. . . Kıyamet sürecinde kendisine (kişinin kıyameti olan ölümünde ya da genel anlamda mahşer sürecinde) kaydolmuş olarak bilgisini çıkarırız....
İsra Suresi, 58. Ayet:
Ve in min karyetin illâ nahnu muhlikûhâ kable yevmil
kıyâmeti
ev muazzibûhâ azâben şedîdâ(şedîden), kâne zâlike fîl kitâbi mestûrâ(mestûran)....
İsra Suresi, 58. Ayet:
1.
ve in
: ve ise, olursa
2.
min karyetin
: bir ülke, bir şehir
3.
illâ
: ancak, yalnız (öyle olur)
4.
nahnu
: biz...
İsra Suresi, 62. Ayet:
Kâle e raeyteke hâzellezî kerremte aley(aleyye), le in ahharteni ilâ yevmil
kıyâmeti
le ahtenikenne zurriyyetehû illâ kalîlâ(kalîlen). ...
İsra Suresi, 62. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
e
: mi
3.
raeyte-ke
: senin görüşün
4.
hâzâ
: bu
İsra Suresi, 97. Ayet:
Ve men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehum evliyâe min dûnih(dûnihî), ve nahşuruhum yevmel
kıyâmeti
alâ vucûhihim umyen ve bukmen ve summâ(summen), me’vâhum cehennem(cehennemu), kullemâ habet zidnâhum saîrâ(saîren)....
İsra Suresi, 97. Ayet:
1.
ve men
: ve kim, kimi
2.
yehdi allâhu
: Allah (Kendisine) ulaştırır
3.
fe huve
: artık, o zaman, o taktirde o
4.
el muhtedi<...
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece biz, (insanları) onların hâlinden haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak olduğunu ve kıyametin gerçekleşmesinde de hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar (olayın mucizevî tarafını ve asıl hikmetini bırakmışlar da) aralarında onların durumunu tartışıyorlardı. (Bazıları), “Onların üstüne bir bina yapın, Rableri onların hâlini daha iyi bilir” dediler. Duruma hâkim olanlar ise, “Üzerlerine mutlaka bir mescit yapacağız” dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
İşte böylece Allah'ın vaadinin hak ve gerçek olduğunu ve gerçekten de
kıyâmeti
n kopacağını ve onda hiçbir şüphe bulunmadığını bilmeleri için, tam bu hususlarda birbirleriyle çekişip dururlarken, insanları haberdâr ettik de müşrikler dediler ki: Onların bulunduğu yere bir yapı yapın, halktan gizli kalsınlar. Halbuki Rableri, onların ahvâlini daha iyi bilir. Hallerine vâkıf olanlarsa onların bulundukları mağaranın önüne mutlaka bir mescit yapmalıyız dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vâdinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehfin durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: "Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir." Onların durumuna vâkıf olanlar ise: "Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız" dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Onları uyuttuğumuz ve dirilttiğimiz gibi, insanları, onlardan haberdar ettik ki, Allah’ın va’dinin hak ve doğru olduğunu, kıyametin kopacağı ânın geleceğinde ve gerçekleşeceğinde de şüphe olmadığını bilsinler. Hani onlar, aralarında Eshâb-ı Kehf’in durumunu tartışıyorlardı. 'Üzerlerine bir anıt dikin. Rableri onların başına geleni, hallerini daha iyi bilir.' dediler. Eshâb-ı Kehf konusunda düşündüklerini, planlarını gerçekleştirme gücüne sahip olanlar: 'Biz onların üzerlerine bir mescit yapacağı...
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin geleceğinde şüphe olmadığını bilmeleri için (insanlara) onları buldurduk. Onların durumlarını aralarında tartışıyorlardı. (Bazıları): 'Üzerlerine bir bina yapın' dediler. Rabbleri onları daha iyi bilir. Onların işlerine üstün gelenler de: 'Mutlaka onların yanlarında bir mescid edineceğiz' dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Allah'ın va'dinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında durumlarını tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, Rableri onları daha iyi bilir." Onların işine galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, insanları onların hallerine muttali kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyametin vukuunda hiç şüphe olmadığını bilsinler. Çünkü (daha önce, dirilmenin ruh ve cesedle veya yalnız ruhla olacağı hususunda) dinlerinin emrini aralarında tartışıyorlardı. (Allah, mağaradaki bu yiğitleri öldürünce, kâfirler) şöyle dediler: “- Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onların hallerini daha iyi bilir.” Sözlerinde üstün gelen müminler: “- Mutlaka yanlarında bir...
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Boylece, Allah'in sozunun gercek oldugunu ve kiyametin kopmasindan suphe edilemiyecegini bilmeleri icin, insanlarin onlari bulmalarini sagladik. Nitekim halk, bunlarin hakkinda cekisip duruyor: «Onlarin magaralarinin cevresine bir bina kurun» diyorlardi. Oysa, Rableri onlari cok iyi bilir. Tarstimayi kazananlar: «Onlarin magaralarinin cevresinde mutlaka bir mescid kuracagiz» dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Allah va'dinin hak olduğunu, Kıyametin kopuşunda hiçbir şüphe bulunmadığını bilmeleri için (insanları) onların durumu hakkında bilgi sahipleri kıldık. Öyle ki, halk onların durumuyla İlgili kendi aralarında tartışıp duruyorlardı: «Onların üzerine bir bina yapın» diyorlardı. Halbuki Rableri onları çok iyi bilendir. Görüşleri üstün gelenler ise, «and olsun ki, onların üzerine elbette bir mescid kurmalıyız!» dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilemeyeceğini bilmeleri için, insanların onları bulmalarını sağladık. Nitekim halk, bunların hakkında çekişip duruyor: 'Onların mağaralarının çevresine bir bina kurun' diyorlardı. Oysa, Rableri onları çok iyi bilir. Tartışmayı kazananlar: 'Onların mağaralarının çevresinde mutlaka bir mescid kuracağız' dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece (insanları) onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vâdinin hak olduğunu, kıyametin şüphe götürmez olduğunu bilsinler. Hani onlar aralarında Ashâb-ı Kehf'in durumunu tartışıyorlardı. Dediler ki: «Üzerlerine bir bina yapın. Rableri onları daha iyi bilir.» Onların durumuna vâkıf olanlar ise: «Bizler, kesinlikle onların yanıbaşlarına bir mescit yapacağız» dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, Tanrı'nın vaadinin hak olduğunu ve gerçekten kıyametin, kendisinde şüphe bulunmadığını bilmeleri için (şehir halkına ve sonraki insan kuşaklarına) onları buldurmuş olduk. (Onları görenler) Kendi aralarında buyruklarını / buyrultularını (isteklerini) tartışıyorlardı, (bir kısmı) dedi ki: "Onların üstüne bir bina inşa edin, rableri onları daha iyi bilir." Onların buyrultularına galip gelen (sözleri geçen)ler ise: "Üstlerine mutlaka bir mescid yapmalıyız" dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece, insanların onları bulmalarını sağladık ki Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve kıyametin kopmasından şüphe edilmeyeceğini bilsinler. Nitekim bunlar hakkında çekişip duruyorlar: Onların mağaralarının önüne bir bina kurun, diyorlardı. Halbuki Rabbları onları çok daha iyi bilendir. Onların yerlerine galib gelenler ise: Onların mağaralarının önüne mutlaka bir mescid yapacağız, dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Ve böylece onların ahvaline başkalarını muttali kıldık ki, vaad-i İlâhînin şüphesiz bir hak olduğunu ve Kıyametin vukubulacağında da bir şüphe bulunmadığını bilsinler. O sıradaki, (o şehir ahalisi) aralarında onların işlerine ait münazaada bulunuyorlardı. Binaenaleyh dediler ki: «Onların üzerlerine bir bina yapınız.» Onları, Rableri daha ziyâde bilicidir. Onların işine malumatları galip olanlar da dedi ki: «Elbette onların yanlarında bir mescid ittihaz edineceğiz.»...
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece onlardan haberdar ettik ki, Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu, kıyametin geleceğinde hiç şüphe bulunmadığını bilsinler. Nitekim halk o sırada onların (Ashab-ı Kehf'in) durumları ile ilgili olarak kendi aralarında tartışıyorlardı. “Onların üzerine bir bina yapın!” dediler. Rableri onları daha iyi bilir. Onların işine vâkıf olanlar ise: “Biz bunların üzerine mutlaka bir mescid yapacağız!” dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece onları (Şehir halkına) duyurduk ki, Allah'ın vaadinin gerçek olduğunu ve kıyametin mutlaka geleceğini, onda asla şüphe olmadığını bilsinler. (Fakat onlar meseleyi böyle ele alacakları yerde) kendi aralarında onların (Mağarada uyuyanlar) durumunu tartışıyorlardı. Bazıları: «Onların üzerine bir bina yapın. Çünkü Rableri onları daha iyi bilendir,» dediler. Fakat onların işine galip gelenler ise: «Mutlaka onların üstüne bir mescit yapacağız» dediler....
Kəhf Suresi, 21. Ayet:
Böylece Biz insanları onlardan haberdar ettik-tâ ki Allah'ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin geleceğinde hiçbir şüphe olmadığını bilsinler. Derken insanlar, onların hakkında tartışmaya giriştiler. Bazıları 'Üzerlerine bir anıt dikin; onların halini Rableri daha iyi bilir' dediler. Görüşleri ağır basanlar ise 'Onların bulunduğu yerde bir mescid yapacağız' dediler....
Kəhf Suresi, 35. Ayet:
(35-36) Kendisine boylece yazik ederek bahcesine girirken: «Bu bahcenin batacagini hic zennetmem. Kiyametin kopacagini da sanmiyorum. Eger Rabbime dondurulursem, and olsun ki orada bundan daha iyisini bulurum» dedi....
Kəhf Suresi, 35. Ayet:
(35-36) Kendisine böylece yazık ederek bahçesine girerken: 'Bu bahçenin batacağını hiç zannetmem. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, and olsun ki orada bundan daha iyisini bulurum' dedi....
Kəhf Suresi, 35. Ayet:
(35-36) Bu adam gururu yüzünden kendi öz canına zulmeder vaziyette bağına girdi ve: "Zannetmem ki bu bağ bozulup yok olsun; kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Bununla beraber şayet Rabbimin huzuruna götürülecek olursam o zaman elbette bundan daha iyi bir âkıbet bulurum." dedi....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
“Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile andolsun bundan daha iyi bir sonuç bulurum.”...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
Ve
kıyâmeti
n kopacağını da ummam ama Rabbimin tapısına gönderilmiş olsam bile mutlaka bundan daha da iyi nîmetler bulurum....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
"Kıyametin kopacağını da zannetmiyorum! Eğer Rabbime döndürülürsem, kesinlikle bundan daha hayırlı bir gelecek bulurum. "...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
'Kıyametin kopacağı ânın gerçekleşeceğini de zannetmiyorum, inanmıyorum. Şayet diriltilerek Rabbimin huzuruna götürülürsem, elbette orada, bundan daha hayırlı bir âkıbet bulurum.' dedi....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Rabbime döndürülsem bile muhakkak bundan daha hayırlı bir sonuç bulacağım.'...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Böyle olmakla beraber, eğer Rabbime döndürülürsem, muhakkak bundan daha hayırlı bir âkıbet bulurum....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
(35-36) Kendisine boylece yazik ederek bahcesine girirken: «Bu bahcenin batacagini hic zennetmem. Kiyametin kopacagini da sanmiyorum. Eger Rabbime dondurulursem, and olsun ki orada bundan daha iyisini bulurum» dedi....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
(35-36) Kendisine böylece yazık ederek bahçesine girerken: 'Bu bahçenin batacağını hiç zannetmem. Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, and olsun ki orada bundan daha iyisini bulurum' dedi....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
«Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, hiç şüphem yok ki, (orada) bundan daha hayırlı bir akıbet bulurum.»...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
kıyametin kopacağını da zannetmem. Bununla beraber şayet Rabbime döndürülürsem, mutlaka bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum.» dedi....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
«Kıyametin kopacağını da zannetmem. Şayet Rabbimin huzuruna götürülürsem, muhakkak orada bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum»....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabb'ime döndürülecek olursam orada bundan daha iyi bir akıbetle karşılaşacağımdan eminim....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
«Kıyametin de kopacağını sanmıyorum. (Bununla beraber senin iddiana göre) eğer ben Rabbime döndürülüp götürülürsem, andolsun, bundan daha hayırlı bir aakıbet bulurum». ...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
'
Kıyâmeti
n gerçekleşecek bir şey olduğunu da sanmıyorum; bununla berâber, eğer gerçekten Rabbime döndürülürsem, elbette (orada da) bundan daha hayırlı bir dönüş yeri(bir âkıbet) bulurum.' (dedi)....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
Kıyametin kopacağını da tahmin etmiyorum. Eğer Rabbıma döndürülürsem, andolsun ki; bundan daha iyisini bulurum....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
“Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Şayet Rabbime döndürülürsem, hiç şüphem yok ki, orada bundan daha hayırlı bir âkibet bulurum. ”...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
Kıyametin kopacağını da hiç zannetmiyorum. Eğer Rabbime döndürülürsem, elbette bundan daha iyisini bulurum, derdi....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
(35-36) Bu adam gururu yüzünden kendi öz canına zulmeder vaziyette bağına girdi ve: "Zannetmem ki bu bağ bozulup yok olsun; kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Bununla beraber şayet Rabbimin huzuruna götürülecek olursam o zaman elbette bundan daha iyi bir âkıbet bulurum." dedi....
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
"
Kıyâmeti
n kopacağını da sanmıyorum. Şâyet Rabbime döndürülsem bile (orada) bundan daha güzel bir sonuç (daha güzel bir yer) bulurum."...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
'Kıyametin kopacağını da zannetmiyorum ya; Rabbimin huzuruna dönecek olsam bile herhalde orada bundan daha iyi bir âkıbet bulurum.'...
Kəhf Suresi, 36. Ayet:
"Kıyametin kopacağını da sanmıyorum. Ama eğer Rabbime döndürülüp götürülürsem, bundan daha iyisini bulacağımdan eminim."...
Kəhf Suresi, 98. Ayet:
Zülkarneyn, “Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin vaadi (kıyametin kopma vakti) gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi gerçektir” dedi....
Kəhf Suresi, 98. Ayet:
(Zu'l-Karneyn) dedi: "Bu, Rabbimin bir rahmetidir. Rabbimin va'di gel(ip Ye'cûc ve Me'cûc'un çıkması, yahut
kıyâmeti
n kopması gerek)diği zaman onu yerle bir eder; şüphesiz Rabbimin va'di gerçektir."...
Kəhf Suresi, 105. Ayet:
Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen). ...
Kəhf Suresi, 105. Ayet:
1.
ulâike ellezîne
: işte o kimseler, onlar
2.
keferû
: inkâr ettiler, örttüler
3.
bi âyâti
: âyetleri
4.
rabbi-him
Məryəm Suresi, 37. Ayet:
Sonra fırkalar (Hristiyanlarla Yahudiler) kendi aralarında ihtilafa düştüler. Artık görülecek bir büyük günün (kıyametin) azabı, o küfredenlere olsun....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: “Kim dalâlette ise o zaman onlar ya vaadolundukları azabı veya o saati (
kıyâmeti
) görene kadar Rahmân, ona zamanı uzatarak mühlet verir.” Böylece kimin mekân bakımından daha şerrli ve yardım bakımından daha zayıf olduğunu yakında bilecekler....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
(Ey Muhammed!) De ki: “Kim sapıklık içinde ise Rahmân onlara, istenildiği kadar süre versin! Nihayet kendilerine vaad olunan azabı, ya da kıyameti gördüklerinde kimin yeri daha kötüymüş, kimin taraftarları daha zayıfmış bilecekler....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi) veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: "Kim dalâlette ise, Rahman ona mühletini uzatsın! Nihayet kendilerine vadolunanı -azabı veya o saati (ölümü veya kıyametin kopuşunu)- görecekleri zaman, kim daha şerrli ve ordusu itibarıyla kim daha zayıf, anlayacaklar!"...
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
'Kim hak yoldan uzak, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercih ederek başına buyruk bir hayat içindeyse, rahmet sahibi Rahman olan Allah, tehdit edildikleri azâbı, yenilgiyi veya kıyametin kopacağı ânı görecekleri zamana kadar ona mühlet versin. İşte o zaman, kimin mevkiinin daha kötü olduğunu, kimin askerî erkânının, ordusunun daha zayıf olduğunu öğrenecekler.' de....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: Dini inkâr edenlere Rahman biraz mühlet versin, bundan ne çıkar? Ama işin sonunda, onlar kendilerine vâd olunan azabı veya kıyameti görünce işte o zaman öğrenecekler: kimmiş mevkii daha düşük ve kimmiş asker ve maiyyeti daha zayıf!...
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: Kim sapıklıkta ise, çok merhametli olan Allah ona mühlet versin! Nihayet kendilerine vâdolunan şeyi -ya azabı (müminler karşısında yenilgiyi), veya kıyameti- gördükleri zaman, mevki ve makamı daha kötü ve askeri daha zayıf olanın kim olduğunu öğreneceklerdir....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: «Kim sapıklık içinde ise, çok esirgeyici Allah, ona istediği kadar mühlet versin; nihayet va'dolundukları şeyi, ya azabı yada kıyameti gördükleri zaman kimin mevkisinin daha kötü ve iradesinin daha zayıf olduğunu bilecekler....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: «Kim sapıklık içinde ise çok esirgeyici (Allah), onu (n dünyalığını ve ipini) uzatdıkca uzatır. Nihayet va'd olunageldikleri şeyleri — ya azabı, yahud kıyameti — gördükleri zaman artık kimin yeri daha kötü, kimin cemâati (ve yardımcıları) daha zaîf imiş, bileceklerdir. ...
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: 'Kim dalâlette ise, o takdirde Rahmân ona ne kadar mühlet verirse versin; nihâyet kendilerine va'd edileni, ya (dünyadaki) azâbı ya da
kıyâmeti
gördükleri zaman, artık kimin yer cihetiyle daha kötü ve tarafdarca daha zayıf olduğunu yakında bileceklerdir.'...
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: -Rahman, sapıklıkta olan kimseye arttırdıkça artırır. Sonunda vaat olundukları azabı veya kıyameti gördükleri zaman kimin yerinin daha kötü, kimin ordusunun daha zayıf olduğunu bileceklerdir....
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: Dini inkâr edenlere Rahman biraz mühlet versin, bundan ne çıkar? Ama işin sonunda, onlar kendilerine vâd olunan azabı veya kıyameti görünce işte o zaman öğrenecekler: kimmiş mevkii daha düşük ve kimmiş asker ve maiyyeti daha zayıf!...
Məryəm Suresi, 75. Ayet:
De ki: "Her kim sapıklıkta ise Rahman ona iyice süre versin. Nihayet, kendilerine vaat edileni, azabı veya kıyametin kopuşunu gördüklerinde mekânca daha kötü, taraflarca daha zayıf olanın kim olduğunu bilecekler."...
Məryəm Suresi, 95. Ayet:
Ve kulluhum âtîhi yevmel
kıyâmeti
ferdâ(ferden)....
Məryəm Suresi, 95. Ayet:
1.
ve kullu-hum
: ve onların hepsi, tümü
2.
âtî-hi
: ona gelecek
3.
yevme el
kıyâmeti
: kıyâmet günü
4.
ferden
: f...
Taha Suresi, 15. Ayet:
'Herkes, peşinde koştuğu şeye göre, hak ettiği karşılığı bulsun diye, vaktini gizlemekte titizlik gösterdiğim kıyametin kopacağı an kesinlikle gelecektir..'...
Taha Suresi, 100. Ayet:
Men a’rada anhu fe innehu yahmilu yevmel
kıyâmeti
vizrâ(vizren)....
Taha Suresi, 100. Ayet:
1.
men
: kim
2.
a'rada
: yüz çevirdi
3.
an-hu
: ondan
4.
fe
: o zaman, artık
Taha Suresi, 101. Ayet:
Hâlidîne fîh(fîhi), ve sâe lehum yevmel
kıyâmeti
hımlâ(hımlen)....
Taha Suresi, 101. Ayet:
1.
hâlidîne
: kalacak olanlardır
2.
fî-hi
: onda, içinde
3.
ve sâe
: ve ne kötü
4.
lehum
: onlar için
Taha Suresi, 105. Ayet:
(105-106-107) (Kıyametin meydana geldiği vakit) dağların (nasıl olacağını) sana soruyorlar. De ki: Rabbim onları darmadağın edecek, ufalayıp savuracak; yerlerini dümdüz pürüzsüz boş olarak bırakacak; artık onda ne bir eğrilik, ne de bir tümseklik göreceksin....
Taha Suresi, 106. Ayet:
(105-106-107) (Kıyametin meydana geldiği vakit) dağların (nasıl olacağını) sana soruyorlar. De ki: Rabbim onları darmadağın edecek, ufalayıp savuracak; yerlerini dümdüz pürüzsüz boş olarak bırakacak; artık onda ne bir eğrilik, ne de bir tümseklik göreceksin....
Taha Suresi, 107. Ayet:
(105-106-107) (Kıyametin meydana geldiği vakit) dağların (nasıl olacağını) sana soruyorlar. De ki: Rabbim onları darmadağın edecek, ufalayıp savuracak; yerlerini dümdüz pürüzsüz boş olarak bırakacak; artık onda ne bir eğrilik, ne de bir tümseklik göreceksin....
Taha Suresi, 124. Ayet:
Ve men a’rada an zikrî fe inne lehu maîşeten danken ve nahşuruhu yevmel
kıyâmeti
a’mâ....
Taha Suresi, 124. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
a'rada
: yüz çevirdi
3.
an zikrî
: benim zikrimden
4.
fe
: artık, o zaman, o taktirde
Ənbiya Suresi, 47. Ayet:
Ve nedaul mevâzînel kısta li yevmil
kıyâmeti
fe lâ tuzlemu nefsun şey’â(şey’en) ve in kâne miskâle habbetin min hardelin eteynâ bihâ, ve kefâ binâ hâsibîn(hâsibîne). ...
Ənbiya Suresi, 47. Ayet:
1.
ve nedau
: ve kurarız, kuracağız
2.
el mevâzîne
: mizanlar
3.
el kısta
: adalet
4.
li yevmi el
kıyâmeti
: kıyâm...
Ənbiya Suresi, 49. Ayet:
O sakınanlar ki Rablarından gıyabında saygı ile korkarlar ve Kıyametin meydana geliş saatinden endişe içinde titreyip dururlar....
Ənbiya Suresi, 96. Ayet:
Onlar her dere ve tepeden akın edip çıkan Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddinin, yollarının açıldığı zamana, kıyametin kopacağı âna kadar berzah âleminde kalırlar....
Ənbiya Suresi, 97. Ayet:
Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler....
Ənbiya Suresi, 97. Ayet:
Hak olan va'd (Kıyametin safhaları) yaklaşınca bir de bakarsın ki o inkâr edenlerin gözleri belerip kalır, «eyvah bize! Biz bundan gaflette bulunuyorduk; daha doğrusu biz zâlimler idik» derler....
Həcc Suresi, 1. Ayet:
Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun. O saatin (
kıyâmeti
n) zelzelesi (şiddetli sarsıntısı), muhakkak ki çok büyük bir şeydir....
Həcc Suresi, 1. Ayet:
Ey insanlar, çekinin Rabbinizden, şüphe yok ki
kıyâmeti
n sarsıntısı, pek büyük birşeydir....
Həcc Suresi, 1. Ayet:
Ey insanlar, Rabbinize sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azâbından korunun. Kıyametin kopacağı andaki deprem çok müthiş bir şeydir....
Həcc Suresi, 1. Ayet:
Ey insanlar! Rabbinizden sakının! Çünki
kıyâmeti
n zelzelesi, pek büyük (korkunç)bir şeydir....
Həcc Suresi, 1. Ayet:
Ey insanlar! Rabbinizden korkunuz. Şüphe yok ki, Kıyametin zelzelesi, pek büyük bir şeydir....
Həcc Suresi, 2. Ayet:
Onu (
kıyâmeti
) gördüğünüz gün, emziren kadınların hepsi, emzirdiğini unutup bırakır (ilgilenmez). Yük (bebek) taşıyan kadınların hepsi, taşıdığı yükü (bebeğini) düşürür. Ve insanları, sarhoş olmadıkları halde sarhoş görürsün. Ve lâkin Allah'ın azabı (çok) şiddetlidir....
Həcc Suresi, 2. Ayet:
Kiyameti goren her emzikli kadin emzirdigini unutur, her hamile kadin cocugunu dusurur. insanlar sarhos gibi gorursun oysa sarhos degildirler, fakat bu sadece Allah'in azabinin cetin olmasindandir....
Həcc Suresi, 2. Ayet:
Kıyameti gören her emzikli kadın emzirdiğini unutur, her hamile kadın çocuğunu düşürür. İnsanları sarhoş gibi görürsün oysa sarhoş değildirler, fakat bu sadece Allah'ın azabının çetin olmasındandır....
Həcc Suresi, 7. Ayet:
Kıyametin kopacağı an kesinlikle gelecek, gerçekleşecektir. Bunda şüphe yoktur. Allah kabirdekileri diriltip kaldıracaktır....
Həcc Suresi, 9. Ayet:
Sâniye ıtfihî li yudılle an sebîlillâh(sebîlillâhi), lehu fid dunyâ hızyun ve nuzîkuhu yevmel
kıyâmeti
azâbel harîk(harîkı)....
Həcc Suresi, 9. Ayet:
1.
sâniye ıtfi-hî
: ona yan çizer, kibirlenip onu eğip büker
2.
li yudılle
: saptırmak için
3.
an sebîli allâhi
: Allah'ın yolundan
4.
Həcc Suresi, 17. Ayet:
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiîne ven nasârâ vel mecûse vellezîne eşrekû innallâhe yafsılu beynehum yevmel kıyâmeh(
kıyâmeti
), innallâhe alâ kulli şey’in şehîd(şehîdun)....
Həcc Suresi, 17. Ayet:
1.
inne ellezîne
: gerçekten, muhakkak o kimseler, onlar
2.
âmenû
: âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler
3.
ve ellezîne
: ve o kimseler, onlar
4.
...
Həcc Suresi, 55. Ayet:
Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler ansızın cezalandırılıncaya, kıyametin kopacağı âna veya hiç de ümit verici şeyler va’detmeyen bir günün azâbı, kabir azâbı kendilerine gelinceye kadar Kur’ân’dan şüphe etmeye devam ederler....
Həcc Suresi, 69. Ayet:
Allâhu yahkumu beynekum yevmel
kıyâmeti
fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne)....
Həcc Suresi, 69. Ayet:
1.
allâhu
: Allah
2.
yahkumu
: hükmedecek
3.
beyne-kum
: sizin aranızda
4.
yevme el
kıyâmeti
: kıyâmet günü
Möminun Suresi, 16. Ayet:
Summe innekum yevmel
kıyâmeti
tub’asûn(tub’asûne)....
Möminun Suresi, 16. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
inne-kum
: muhakkak siz
3.
yevme el
kıyâmeti
: kıyâmet günü
4.
tub'asûne
: beas olunacaksınız,...
Furqan Suresi, 11. Ayet:
1.
bel
: hayır
2.
kezzebû
: uydurdular, yalanladılar
3.
bi es sâati
: o saati,
kıyâmeti
4.
ve a'tednâ
: ve hazırla...
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Hayır, onlar o saati (
kıyâmeti
) yalanladılar. Ve Biz, o saati tekzip edenlere (yalanlayanlara), alevli ateş (cehennem) hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Hattâ onlar,
kıyâmeti
de yalanladılar ve biz,
kıyâmeti
yalanlayana, alev alev yanan ateşi hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Fakat onlar kıyameti de yalan saydılar. Biz ise o kıyameti yalanlayanlara çok şiddetli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Fakat onlar kıyameti yalanladılar ve Biz de o kıyamete yalan diyenlere çılgın bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Bil'akis (onlar)
kıyâmeti
yalanladılar; bunun üzerine (biz de)
kıyâmeti
yalanlayanlara (pek) alevli bir ateş hazırladık!...
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Belki Kıyameti de tekzîp ettiler. Biz de Kıyameti tekzîp edenler için şiddetli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Üstelik onlar kıyameti de yalanladılar. Biz o saati yalanlayanlara alevli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Onlar zaten (Kıyamet) saatini yalanlamışlardı. Kıyameti yalanlayanlar için alevli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Ayrıca onlar kıyameti de yalan saydılar. Kıyameti yalanlayana ise Biz alevli bir ateş hazırlardık....
Furqan Suresi, 11. Ayet:
Aslında onlar kıyameti yalanladılar. Biz ise, kıyameti yalanlayanlar için alevli bir ateş hazırladık....
Furqan Suresi, 69. Ayet:
Yudâaf lehul azâbu yevmel
kıyâmeti
ve yahlud fîhî muhânâ(muhânen)....
Furqan Suresi, 69. Ayet:
1.
yudâaf
: kat kat artar
2.
lehu
: onun
3.
el azâbu
: azap
4.
yevme el
kıyâmeti
: kıyâmet günü
Nəml Suresi, 82. Ayet:
(Kıyametin kopacağına dair) o söz başlarına gelince, onlar için yerden kendilerine bir dâbbe (canlı bir yaratık) çıkarırız. O, onlara insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler....
Nəml Suresi, 82. Ayet:
(Kıyametin kopacağına dair), o sözün, üzerlerine vukuu yaklaştığı zaman, onlar için yerden bir Dabbe (kıyamet âlâmetlerinden olup, mümin ile kâfiri işaretliyerek birbirinden ayıracak olan bir hayvan) çıkarırız da, insanların âyetlerimize yakînen iman etmemiş olduklarını kendilerine söyler....
Nəml Suresi, 82. Ayet:
(Kıyametin kopacağına dair) o sözün tahakkuk zamanı yaklaşınca onlara yerden bir dabbe çıkarırız da insanların âyetlerimize yakînen iman etmemiş olduklarını söyler....
Qəsəs Suresi, 11. Ayet:
1.
ve kâlet
: ve dedi
2.
li uhti-hi
: onun kız kardeşine (ablasına)
3.
kussî-hi
: onu takip et
4.
fe
: o zaman, bö...
Qəsəs Suresi, 41. Ayet:
Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel
kıyâmeti
lâ yunsarûn(yunsarûne)....
Qəsəs Suresi, 41. Ayet:
1.
ve cealnâ-hum
: ve biz onları kıldık
2.
eimmeten
: imamlar, önderler, liderler
3.
yed'ûne
: çağırıyorlar, davet ediyorlar
4.
Qəsəs Suresi, 42. Ayet:
Ve etba’nâhum fî hâzihid dunyâ la’neh(la’neten) ve yevmel
kıyâmeti
hum minel makbûhîn(makbûhîne)....
Qəsəs Suresi, 42. Ayet:
1.
ve etba'nâ-hum
: ve biz onlara tâbî kıldık, arkalarından ulaştırdık
2.
fî
: içinde
3.
hâzihi ed dunyâ
: bu dünya
4.
la'neten...
Qəsəs Suresi, 61. Ayet:
E fe men vaadnâhu va’den hasenen fe huve lâkîhi ke men metta’nâhu metâal hayâtid dunyâ summe huve yevmel
kıyâmeti
minel muhdarîn(muhdarîne). ...
Qəsəs Suresi, 61. Ayet:
1.
e
: mı
2.
fe
: artık
3.
men
: kimse
4.
vaadnâ-hu
: ona vaadettik