Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Onlar, Calut ve askerleriyle karşı karşıya geldikleri zaman: "Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımızı sabit kıl, kafir
kavme
karşı bize yardım et." dediler....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
lâ ya'lemûne
: bilmiyorlar
4.
lev lâ
: olsa, olmaz mıydı, ...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Bilmeyenler dediler ki: Allah bizimle konuşmalı veya bize bir ayet gelmeli değil miydi? Onlardan öncekiler de onların dedikleri gibi demişlerdi. Kalbleri birbirine benzemiş. Biz yakınen bilmek isteyen bir
kavme
ayetlerimizi apaçık bildirdik....
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
Ve bilmeyen kimseler dedi ki: «Allah bizimle konuşsa ya veya bize bir âyet gelse ya.» Onlardan evvelkiler de onların dedikleri gibi demişti. Kalbleri birbirine benzemiştir. Biz âyetlerimizi ikan sahibi olan bir
kavme
apaçık bildirdik....
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Erkek, kadını bir kere daha boşayacak olursa bundan sonra kadın, başka bir kocaya varmadıkça eski kocasına helâl olmaz. Kadını almış olan adam, onu boşarsa o vakit Allah'ın sınırlarını koruyacaklarına ümitleri varsa kadının, eski kocasına dönmesinde, tekrar evlenmelerinde bir beis yoktur. İşte bunlar, Allah sınırlarıdır ki bilen
kavme
açıklanmadadır....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
(Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir
kavme
karşı bize yardım et.”...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir
kavme
karşı bize yardım et, dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût’a, askerî erkânına ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman: 'Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, savaş meydanında bize metanet ihsan eyle. Ordumuzun özgüvenini, cesaretini artır. Şerefimizi ve itibarımızı yücelt. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden, kâfir bir
kavme
karşı da bize yardım et.' diye dua ettiler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir
kavme
karşı bize yardım et, dediler....
Bəqərə Suresi, 258. Ayet:
E lem tera ilellezî hâcce ibrâhîme fî rabbihî en âtâhullâhul mulk(mulke), iz kâle ibrâhîmu rabbiyellezî yuhyî ve yumîtu, kâle ene uhyî ve umît(umîtu), kâle ibrâhîmu fe innallâhe ye’tî biş şemsi minel maşrıkı fe’ti bihâ minel magribi fe buhitellezî kefer(kefere), vallâhu lâ yehdil
kavme
z zâlimîn(zâlimîne)....
Bəqərə Suresi, 258. Ayet:
1.
e lem tera ilâ
: ... a bakmadın mı, görmedin mi
2.
ellezî
: o kimse, o
3.
hâcce
: tartıştı
4.
ibrâhîme
: İbrâhî...
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tubtılû sadakâtikum bil menni vel ezâ, kellezî yunfiku mâlehu riâen nâsi ve lâ yu’minu billâhi vel yevmil âhır(âhıri), fe meseluhu ke meseli safvânin aleyhi turâbun fe esâbehu vâbilun fe terakehu saldâ(salden), lâ yakdirûne alâ şey’in mimmâ kesebû vallâhu lâ yehdîl
kavme
l kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 264. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler), îmân ettiler
4.
lâ tubtılû
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
Keyfe yehdillâhu
kavme
n keferû ba’de îmânihim ve şehidû enner resûle hakkun ve câehumul beyyinât(beyyinâtu) vallâhu lâ yehdil
kavme
z zâlimîn(zâlimîne). ...
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
1.
keyfe
: nasıl
2.
yehdi allâhu
: Allah hidayet eder
3.
kavme
n
: kavim, topluluk
4.
keferû
: inkâr ettiler, kâfir...
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
Allah, o
kavme
nasıl doğru yolu gösterir ki inandıktan sonra kâfir olmuştur. Halbuki onlar, Peygamberin gerçek olduğuna da tanıklık etmişlerdi, onlara apaçık deliller de gelmişti ve Allah, zâlim kavmi doğru yola sevk etmez ki....
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
İman etmelerinden, Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkârcılığa sapan bir
kavme
Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez....
Ali-İmran Suresi, 86. Ayet:
İman etmelerinden, Resûl'ün hak olduğuna şehadet getirmelerinden ve kendilerine apaçık deliller gelmesinden sonra inkârcılığa sapan bir
kavme
Allah nasıl hidayet nasip eder? Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
İn yemseskum karhun fe kad messel
kavme
karhun misluh(misluhu), ve tilkel eyyâmu nudâviluhâ beynen nâs(nâsi), ve li ya’lemallâhullezîne âmenû ve yettehize minkum şuhedâe vallâhu lâ yuhibbuz zâlimîn(zâlimîne). ...
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
1.
in yemses-kum
: eğer size dokunursa
2.
karhun
: kerih bir şey, sıkıntı, bozgun, yara
3.
fe kad messe
: o taktirde dokunmuştu
4.
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer size bir yara dokunursa, o taktirde o
kavme
de, onun aynısı bir yara dokunmuştur. Ve bu (sevinçli ve kederli) günleri, Biz, insanlar arasında döndürüp dolaştırırız. Allah'ın, âmenû olanları (sınayıp) bilmesi (belli etmesi) ve sizden (içinizden) şahitler edinmesi içindir. Ve Allah, zalimleri sevmez....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer bir takım kayıplara maruz kalmışsanız, bozguna uğrayarak bir yara almışsanız, o
kavme
de benzeri bir acı, bir sıkıntı dokunmuştu. Böyle zafer günlerini, galibiyetleri, iktidarları ve devleti, insanlar arasında hak ettikleri oranda biz dağıtıyoruz. Allah’ın, sizden sözde iman edenlerle hakkıyla iman edenleri ayırt etmesi, içinizden Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler, doğruları konuşan şâhitler çıkarması, şehit olabilecekleri görmesi için bozguna uğrayıp y...
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer bir yara aldıysanız, o
kavme
de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;...
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer bir yara aldıysanız, o
kavme
de benzeri bir yara değmiştir. İşte o günleri biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Tanrı'nın inananları belirtip ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Tanrı, zulmedenleri sevmez;...
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
(140-141) Eğer size («Uhud» de) bir yara değmiş bulunuyorsa («Bedir»de) o
kavme
de o kadar yara değmişdir. O günler (öyle günlerdir ki) biz onları insanlar arasında (gâh lehlerine, gâh aleyhlerine olmak üzere elden ele ve nöbetleşe nöbetleşe) döndürür dururuz. (Bu da) Allahın (ezeldeki) ilmini îman edenlere açıklaması, içinizden şehîdler edinmesi, mü'minleri tertemiz yapıb kâfirleri (murdar ölümle) helak etmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez. ...
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer (Uhud’da) size bir yara dokunduysa, doğrusu (size düşman olan) o
kavme
de (Bedir’de) onun misli olan bir yara dokunmuştu. İşte bu günler (öyle günlerdir) ki, onları insanlar arasında evirir çeviririz. Tâ ki Allah, îmân edenleri ortaya çıkarsın ve içinizden (bu uğurda can veren) şehîdler (ve yaptıklarınıza şâhidler) edinsin! Çünki Allah, zâlimleri sevmez....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer size bir yara dokunduysa; şüphesiz o
kavme
de o kadar yara dokunmuştur. Hem o günleri Biz, insanlar arasında döndürür dururuz. Bu; Allah'ın iman edenleri belirtmesi ve içinizden şahidler edinmesi içindir. Allah, zalimleri sevmez....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer size bir yara dokunduysa, o topluluğa da benzeri bir yara dokunmuştu. O günler... onları biz insanlar arasında çevirip dururuz (kâh bir
kavme
, kâh ötekine gâlibiyet veririz; bazen bir topluma iyi veya kötü günler gösteririz, bazan ötekine). Allâh inananları ortaya çıkarmak, sizden şehidler edinmek için (zamanı kâh lehinize, kâh aleyhinize çevirmektedir). Allâh, zâlimleri sevmez....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
Eğer bir yara aldıysanız, o
kavme
de benzeri bir yara değmiştir. O günleri; biz onları insanlar arasında devrettirip dururuz. Bu, Allah'ın iman edenleri belirtip ayırması ve sizden şahidler (veya şehidler) edinmesi içindir. Allah, zulmedenleri sevmez;...
Ali-İmran Suresi, 141. Ayet:
(140-141) Eğer size («Uhud» de) bir yara değmiş bulunuyorsa («Bedir»de) o
kavme
de o kadar yara değmişdir. O günler (öyle günlerdir ki) biz onları insanlar arasında (gah lehlerine, gâh aleyhlerine olmak üzere elden ele ve nöbetleşe nöbetleşe) döndürür dururuz. (Bu da) Allahın (ezeldeki) ilmini îman edenlere açıklaması, içinizden şehîdler edinmesi, mü'minleri tertemiz yapıb kâfirleri (murdar ölümle) helak etmesi içindir. Allah zâlimleri sevmez. ...
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
1.
ve mâ kâne
: ve olmadı
2.
kavle-hum
: onların sözleri
3.
illâ en kâlû
: demekten başka birşey olmadı
4.
rabbe-nâ
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Sözleri ancak şuydu: Rabbimiz, yarlıga suçlarımızı, bağışla işlerimizde taşkınlık göstermemizi ve diret ayaklarımızı, yardım et bize kâfir
kavme
karşı....
Nisa Suresi, 78. Ayet:
Nerede olursanız olun, ölüm sizi bulur; hattâ isterseniz sağlamlaştırılmış yüksek kalelerde olun. Onlara bir iyilik geldi mi bu derler, Allah'tan. Bir kötülük geldi mi, bu derler, senden. De ki: Hepsi Allah'tan. Ne oldu bu
kavme
ki hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyor....
Nisa Suresi, 78. Ayet:
«Nerede olursanız olun velev tahkim edilmiş yüksek kafalarda bulunun, ölüm size çatıb yetişir». Eğer onlara bir iyilik dokunursa: «Bu, Allah katındandır» derler. Şayet onlara bir fenalık dokunursa. «Bu, senin katından (senin yüzünden) dir» derler. De ki: «Hepsi Allah tarafındandır». Böyle iken onlara, o
kavme
ne oluyor ki (kendilerine söylenen) hiç bir sözü anlamıya yanaşmıyorlar? ...
Nisa Suresi, 78. Ayet:
Nerede olursanız olun, (hattâ) yüksek kalelerde bile olsanız, ölüm size yetişir. Hâlbuki onlara (yahudilere ve münâfıklara) bir iyilik gelirse: 'Bu, Allah katındandır!' derler. Ama onlara bir kötülük gelirse: 'Bu senin yüzündendir!' derler. (Onlara) de ki: 'Hepsi Allah katındandır' Böyleyken, bu
kavme
ne oluyor ki, hiçbir sözü anlamaya yanaşmıyorlar!...
Nisa Suresi, 90. Ayet:
İllâllezîne yasılûne ilâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasırat sudûruhum en yukâtilûkum ev yukâtilû
kavme
hum. Ve lev şâallâhu le selletahum aleykum fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumus seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâ(sebîlen)....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
1.
illâ
: hariç
2.
ellezîne
: onlar, olanlar
3.
yasılûne
: vasıl olurlar, gelirler, sığınırlar, iltica ederler
4.
ilâ
...
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Sizinle aralarında anlaşma bulunan bir
kavme
sığınanlar veya, sizinle savaşmaktan veya kendi kavimleri ile savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelenler hariç (onları öldürmeyin). Ve şâyet Allah dileseydi, elbette onları sizin üzerinize musallat ederdi, o zaman sizinle mutlaka savaşırlardı. O halde eğer sizden uzak durur (geri çekilir), artık sizinle savaşmazlarsa ve size barış teklif ederlerse, o taktirde Allah, onların üzerine (saldırmanız için) size bir yol kılmadı....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak sizinle onların arasında ahitleşme olan bir
kavme
sığınanlar, yahut sizinle veya kendi kavimleriyle savaşmaya yürekleri dayanmayıp size gelenler, bu hükümden dışarıdır ve Allah dileseydi onları size mûsâllat ederdi de sizinle savaşırlardı. Sizi bırakırlar, sizinle savaşmazlar ve barış teklifinde bulunurlarsa Allah da onların aleyhinde bulunmaya bir yol bırakmamıştır size....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak (şunlara dokunmayın). . . Ya sizinle onlar arasında mîsak (anlaşma) olan bir
kavme
sığınanlar yahut ne sizinle ne de kendi kavimleri ile savaşmak istemediklerinden sadırları (içleri) sıkılarak size gelenler. . . Eğer Allâh dileseydi, elbette onları size musallat ederdi de (onlar da) sizinle savaşırlardı. . . Eğer (onlar) sizden uzaklaşırlar, sizinle savaşmazlar ve size barış beyan ederlerse, artık Allâh onlara zarar vermenize müsaade etmez....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak, aranızda antlaşma olan bir
kavme
sığınanlar, ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sindiremeyip, darlanarak size gelenler müstesna. Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, onları sizin başınıza musallat ederdi de, sizinle savaşırlardı. Artık onlar, sizden uzak dururlar, sizinle savaşmaz, size düşmanca davranmaz, barış teklif ederlerse, bu durumda Allah, size, onların aleyhinde olabilecek bir ruhsat vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir
kavme
sığınmış bulunurlar; yahut ne size karşı harp etmeyi, ne de kendi kavimlerine karşı savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp bîtaraf olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, bunları üzerinize musallat kılaradı da sizinle savaşırlardı. O halde sizi bırakıp bir tarafa çekildikleri ve sizinle savaşmayıp barışa yattıkları takdirde de Allah, onların aleyhinde sizin için tecavüze bir yol (izin) vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir
kavme
varıp sığınanlar veya sizinle savaşmaktan ya da kendi kavimleriyle savaşmaktan göğüsleri daralmış olarak size gelenleri öldürmeyin. Allah dileseydi onları size musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. O halde sizi bırakıp bir tarafa çekilirler de sizinle savaşmazlar ve size barış önerirlerse, artık Allah onlara karşı (tecâvüzde bulunmanız için) size bir yol bırakmamıştır....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak şöylelerine dokunmayın ki sizinle aralarında misak olan bir
kavme
vasıl olmuş bulunurlar, yahud ne size harb etmeği ne de kendi kavmlerine harb etmeği havsalalarına sığdıramıyarak size gelmişlerdir, eğer Allah dilese idi bunları üzerinize musallat kılardı da sizinle harb ederlerdi, o halde sizi bırakıb bir tarafa çekildikleri ve sizinle harb etmeyib sulha yattıkları takdirde de Allah aleyhlerinde size bir yol vermemiştir...
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak aranızda antlaşma bulunan bir
kavme
varıp sığınmış bulunanlara veya ne sizinle savaşmayı, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı havsalalarına sığdıramayarak size gelmiş olanlara dokunmayın! Allah dileseydi onları size musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. O halde onlar sizi bırakıp bir tarafa çekildikleri ve sizinle savaşmayıp barışa yanaştıkları takdirde de Allah onlara dokunmanıza izin vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak o kimselere dokunmayın ki, sizinle aralarında anlaşma olan bir
kavme
sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir
kavme
sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Tanrı dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa, artık Tanrı, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Sizinle aralarında andlaşma bulunan bir
kavme
iltica edenler, yahud ne sizinle, ne de kendi kavmleriyle muhaarebe etmekden göğüsleri daralıb (doğruca) size gelenler müstesnadır. Allah dileseydi elbette onları sizin başınıza musallat eder de sizinle her halde savaşırlardı: Artık onlar sizi bırakıb bir tarafa çekilirler de sizinle vuruşmazlar ve barışı size bırakırlarsa o halde Allah onların aleyhinde sizin için (tecâvüze) bir yol bırakmamışdır. ...
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak kendileriyle aranızda andlaşma bulunan bir
kavme
sığınanlar yâhut sizinle savaşmaktan veya kavimleriyle savaşmaktan (hoşlanmayarak) göğüsleri daralmış hâlde size gelenler müstesnâ. Hâlbuki Allah dileseydi, muhakkak ki onları size musallat ederdi de elbette sizinle savaşırlardı. Fakat sizi bırakırlar da sizinle savaşmazlar ve size barış teklîf ederlerse, o takdirde Allah, size onlar aleyhinde bir yol (bir müsâade) vermemiştir....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
O kimseler müstesna ki, onlar sizin aranızla kendi aralarında bir muâhede bulunan bir
kavme
iltica etmiş veyahut sizinle mukatelede bulunmaktan veya kendi kavimleriyle muharebe etmekten göğüsleri darlaşmış oldukları halde size gelmiş olurlar. Ve eğer Allah Teâlâ dilemiş olsa idi elbette onları size musallat ederdi de sizi katlediverirlerdi. İmdi onlar sizden bir tarafa çekilirler de sizinle savaşta bulunmazlarsa ve müsalemeti size bırakırlarsa artık Allah Teâlâ sizin için onların aleyhine bir yo...
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak sizinle aralarında anlaşma bulunan bir
kavme
sığınanlar veya ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmak istemediklerinden göğüsleri daralarak size gelenler bundan müstesnadır. Eğer Allah dileseydi, bunları size musallat eder ve bunlar da sizinle savaşırlardı. O halde, onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmazlar ve size barış teklif ederlerse, o takdirde Allah onlara saldırmak için size yol vermez....
Nisa Suresi, 90. Ayet:
Ancak, aranızda antlaşma bulunan bir
kavme
sığınanlar ve ne sizinle, ne de kendi kavimleriyle savaşmayı göze alamayarak size gelenler müstesnadır. Allah isteseydi onları size musallat ederdi de sizinle savaşırlardı. Onlar sizden uzak durur, size karşı savaşmaz ve size barış teklif ederlerse, Allah onlara karşı size bir yetki vermemiştir....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
Se tecidûne âharîne yurîdûne en ye’menûkum ve ye’menû
kavme
hum. Kullemâ ruddû ilâl fitneti urkisû fîhâ, fe in lem ya’tezilûkum ve yulkû ileykumus seleme ve yekuffû eydiyehum fe huzûhum vaktulûhum haysu sekıftumûhum. Ve ulâikum cealnâ lekum aleyhim sultânen mubînâ(mubînen)....
Nisa Suresi, 91. Ayet:
1.
se tecidûne
: siz bulacaksınız
2.
âharîne
: başkaları
3.
yurîdûne
: istiyorlar
4.
en
: olmak
Nisa Suresi, 92. Ayet:
Bir müminin diğer bir mümini öldürmesi düşünülemez. Bu ancak yanlışlıkla olabilir. Kim yanlışlıkla bir mümini öldürürse mümin bir köle azad etmesi ve ölünün ailesine diyet ödemesi gerekir. Eğer ölenin ailesi diyeti bağışlarsa bu gereklilik ortadan kalkar. Eğer ölü size düşman bir
kavme
mensub bir mümin ise o zaman mümin bir köle azad etmek gerekir. Eğer anlaşmalı olduğunuz kavimden ise ailesine fidye ödemek ve mümin bir köle azad etmek gerekir. Bunları bulamayan kimse Allah'ın tevbesini kabul et...
Nisa Suresi, 92. Ayet:
Hatâ dışında, bir mü'minin diğer bir mü'mini öldürmesi düşünülemez. Bir mü'mini hatâ ile öldürenin kefareti ise, mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak ve ölenin ailesine bir diyet ödemektir-ancak ölenin ailesi bunu bağışlarsa müstesna. Hatâ ile öldürülen kişi mü'min olmakla beraber size düşman bir
kavme
mensup ise, o takdirde mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gerekir. Eğer öldürülen kişi aranızda antlaşma bulunan bir kavimden ise, ailesine ödenecek bir diyetle beraber, mü'min bir köl...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşıp teslim olmayı dileyenler)! Allah'ın (koyduğu) şeriat hükümlerine, Haram ay'a, (hediye olarak Kâbe'ye gönderilen) kurbanlıklara, gerdanlıklı (boyunları bağlı) kurbanlık develere, Rabb'lerinden bir fazl ve (O'nun) rızasını isteyerek, Beyt-el Haram'a gelenlerin güvenliğine saygısızlık etmeyin.Ve ihramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-il Haram'dan alıkoymalarından (çevirmelerinden) dolayı bir
kavme
beslediğiniz kin, sakın sizi haddi aşmaya sevk etmes...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey inananlar, Allah'a ibadete vesile olan, hac töreni yapılan yerlerin ve savaşın haram edildiği ayların hürmetini koruyun, hac kurbanlarına, kurban edilecekleri belli olsun diye boynuna bir şey takılan hayvanlara, Rablerinden bir lütfe ve râzılığa ulaşmak için Beyt-ül Harâm'ı ziyarete gelenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca avlanın. Sizi Mescid-i Harâm'dan meneden
kavme
karşı beslediğiniz kin aşırı hareket etmenize, tecavüzde bulunmanıza sebep olmasın. İyilik etmek ve kötülükten sakınm...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler! ŞeairAllâh'a (Allâh nişanelerine, Allâh'ı çağrıştırana - hissettirene), haram aylara, Beytullah'a hediye olunan kurbanlıklara, özel gerdanlıklı kurbanlara, Rablerinden bir fazl ve rıdvan isteyerek Beyt'e gelenlere, hürmetsizlik yapmayın. . . İhramdan çıktığınızda avlanabilirsiniz. . . Mescid-i Haram'a (daha önce) girmenizi engellediler diye bir
kavme
olan nefretiniz, sizi haddi aşmaya sevketmesin. . . Birr ve takva üzere yardımlaşın; zulüm ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. . . ...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler, Allah’ın emirlerine, emirleriyle bağlantılı hususlara, Allah’ın savaşı haram kıldığı aylardaki yasaklara, kurbanlara, Kâbe’ye yapılan bağışlara, boyunlarında gerdânileri, ipleri, tasmaları olan kurbanlık ve sahipli hayvanlara, Rablerinin lütuf ve rızasına ulaşma mertebesini, rızık kazanmayı, ticarî kazanç elde etmeyi umarak, Beyt-i Haram’a, Beytullah’a niyetle yola çıkanlara, saygısızlık ve tecavüzü meşrû hale getirmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Mescid-i Hara...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler! Ne Allah’ın hac âdetlerine, ne haram aya (Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem aylarına), ne kurbanlık hediyelere, ne (onlardaki) gerdanlıklara, ne de Rablerinden gerek fazlını ve gerek rızâsını arayarak Beyt-i Harâm’ı kasdedip gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan menettiler diye bir
kavme
karşı beslediğiniz kin, sakın sizi tecavüze götürmesin. İyilik etmek ve fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yard...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler, Allah’ın nişanelerine, (kıtal) haram olan aya, (Kabe’ye) hediye olan kurbanlığa, gerdanlıklar takılan hayvanlara, Rablerinden bol nimet ve rıza talep ederek Beyt-i Haram’a gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram’dan men ettiği için bir
kavme
olan kininiz, aşırı gitmenize sebep olmasın; iyilikte ve fenalıktan sakınmakta yardımlaşın, günah işlemek ve aşırı gitmekte yardımlaşmayın. Allah’tan korkun. Allah’ın cezası şidde...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey îman edenler, Allahın şeâirine, haram olan aya, kurbanlık hediyyelere, (onlardaki) gerdanlıklara ve Rablerinden hem bir ticâret, hem bir rızaa arayarak Beyt-i haraamı kasdedib gelenlere sakın hürmetsizlik etmeyin, ihramdan çıkdığınız vakit (isterseniz) avlanın. Sizi Mescid-i haramdan men' etdiler diye bir
kavme
karşı beslediğiniz kîn, sakın sizi tecâvüze sevk etmesin. İyilik etmek, fenâlıkdan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günâh işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın All...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey îmân edenler! Ne Allah’ın şeâirine (dîninin alâmetlerine), ne haram aya, ne(Kâ'be’ye hediye edilen) kurbana, ne (ona takılan) gerdanlıklara ne de Rablerinden bir lütuf ve bir rızâ arayarak Beyt-i Harâm’a gelenlere hürmetsizlik etmeyin! Ama ihrâmdan çıkınca artık avlanabilirsiniz.Ve sizi Mescid-i Harâm’dan men' ettiler diye bir
kavme
olan kin(iniz), sakın sizi haddi aşmaya sevk etmesin! Hem iyilik ve takvâ üzerine yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine ise yardımlaşmayın, hem Allah’dan sakını...
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler; Allah'ın nişanelerine, haram olan aya, hediye olan kurbanlığa, gerdanlıklı hayvanlara ve Rabblarından nimet, rıza taleb ederek Beyt'ül Haram'a gelenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca avlanın. Sizi Mescid-i Haram'dan alıkoydukları için bir
kavme
olan kininiz, siz haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın. Günah işlemek ve aşırı gitmek üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan sakının, muhakkak ki Allah'ın cezası şiddetlidir....
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın nişanelerine, haram aya, kurbanlık hayvanlara, gerdanlıklara ve Rablerinden lütuf ve rızâ talep ederek Beyt-i haram'ı ziyarete gelenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i haram'a sokmadıkları için bir
kavme
olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sevketmesin. İyilik ve takvâ üzerine yardımlaşınız, kötülük ve düşmanlık üzerine yardımlaşmayınız. Allah'tan korkun. Şüphesiz ki Allah'ın vereceği ceza çok şiddetlidir....
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey inananlar, Allah için daima doğru hükmedin, adâlete tam uygun tanıklıkta bulunun ve bir
kavme
olan kininiz, sizi adâletten alıkoymasın. Adâlette bulunun ki bu, takvaya daha yakındır ve çekinin Allah'tan. Şüphe yok ki Allah, ne yaparsanız hepsinden de haberdardır....
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey iman edenler, Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önderler, adâletli konuşan şahitler olarak Allah adına sosyal, siyasî, ekonomik ve idarî düzeni yaşatanlar, ayakta tutanlar, sosyal adâleti, sosyal güvenliği sağlayanlar, refah payını artırarak dengeli dağıtanlar olun. Bir
kavme
olan kininiz sizi adâletten ayrılmaya sevketmesin. Adâletli olun, çünkü adâlet takvâ esaslarını-Kur’ân esaslarını hayata geçirmenize daha yakındır. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahla...
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey imân edenler! Allah için (hakkı) sağlam ölçülerle ayakta tutun ; adaletli şâhidler olun ve bir
kavme
(veya millet ve topluluğa) olan kin (ve düşmanlığınız) sizi sakın adaletsizliğe itmesin. Adaletle hareket edin ; o, takva (Allah'tan saygı ile korkup kötülüklerden sakınma)ya daha çok yakındır. Allah'tan korkup takva üzere bulunmaya devam edin. Şüphesiz ki Allah işlediklerinizden haberlidir....
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler! Allah için duran hâkimler, adâlet nümunesi şahidler olunuz ve sakın bir
kavme
buğzunuz sizi adaletsizliğe sevk etmesin, adâlet edin takvaya en yakın olan odur, Allahdan korkun müttekı olun çünkü Allah her ne yaparsanız habîrdir...
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey iman edenler, Allah için duran (gerekeni yapan) hakimler, adalet örneği şahitler olun! Sakın bir
kavme
olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin! Adaletli davranın! Takvaya en yakın olan odur. Allah'tan korkun! Çünkü Allah, bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir
kavme
olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır....
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey îman edenler, Allah için hakkı ayakda tutan (haakimler, insan) lar, adaletle şâhidlik eden (kimse) ler olun. Bir
kavme
olan kininiz, sizi adalet yapmamanıza sevk etmesin. Adalet yapın ki o, takvaaya çok yakın olandır. Allahdan korkun. Şüphesiz ki Allah ne yaparsanız hakkıyle haberdârdır. ...
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah için (hakkı) ayakta tutanlar, (ve) adâletle şâhidlik eden kimseler olun! Bir
kavme
olan kîn(iniz), sizi aslâ adâletsiz olmaya sevk etmesin! Âdil olun! Bu, takvâya daha yakındır. Ve Allah’dan sakının! Şübhesiz ki Allah, ne yaparsanız hakkıyla haberdardır....
Maidə Suresi, 8. Ayet:
Ey imân edenler! Allah Teâlâ için kâîmler, adâletle şahitler olunuz. Bir
kavme
olan buğzunuz, sizi adâlet etmemeğe sevketmesin. Adalette bulununuz, o takvâya en yakındır ve Allah Teâlâ'dan korkunuz, şüphe yok ki Allah Teâlâ yapacağınız şeylerden tamamen haberdardır....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
Kâlû yâ mûsâ inne fîhâ
kavme
n cebbârîn(cebbârîne), ve innâ len nedhulehâ hattâ yahrucû minhâ, fe in yahrucû minhâ fe innâ dâhılûn(dâhılûne)....
Maidə Suresi, 22. Ayet:
1.
kâlû yâ mûsâ
: ey Mûsâ dediler
2.
inne fî-hâ
kavme
n
: şüphesiz orada (onun içersinde) bir topluluk, bir kavim var
3.
cebbârîne
: zorba
4.
Maidə Suresi, 26. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
fe inne-hâ
: artık muhakkak ki o (orası)
3.
muharremetun
: haram kılınmış
4.
aleyhim
: onlara
Maidə Suresi, 26. Ayet:
Allah, şöyle dedi: “O hâlde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış
kavme
üzülme.”...
Maidə Suresi, 26. Ayet:
Buyurdu ki artık orası onlara kırk yıl haram kılındı, oldukları yerde sersem sersem dönüb duracaklar, artık acıma o fasık
kavme
...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Ağızlarıyla îmân ettik deyip, kalpleri îmân etmeyenlerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Ve yahudilerden dinleyenlerin bir kısmı, sana gelmeyen başka bir
kavme
yalan söylemek için dinleyenlerdir. Kelimeleri sonradan yerlerinden kaydırıp, değiştirirler ve: “Eğer size bu verilirse o zaman onu alın, eğer (böyle) verilmezse o taktirde kaçının.” derler. Ve Allah, kimin fitne içinde kalmasını dilerse, artık sen, onun için Allah'tan bir şeye asla mani olacak değilsin. İşte onlar öyle kimsel...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Elçi, ağızlariyle "inandık" dedikleri halde kalbleri inanmamış olanlar arasında küfürde yarış edenler seni üzmesin. yahûdiler arasında da yalana kulak veren, sana gelmemiş olan bir
kavme
kulak verenler vardır. Onlar kelimeleri yerlerinden kaydırırlar: "Eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının!" derler. Allâh birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allâh'ın, kalblerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyâda rezillik var ve yi...
Maidə Suresi, 51. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızûl yehûde ven nasârâ evliyâe ba’duhum evliyâu ba’d(ba’din) ve men yetevellehum minkum fe innehu minhum innallâhe lâ yehdîl
kavme
z zâlimîn(zâlimîne)....
Maidə Suresi, 51. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler)
3.
lâ tettehızû
: edinmeyin
4.
<...
Maidə Suresi, 51. Ayet:
Ey imân edenler! Yehûd ile Nasâra'yı dost tutmayınız. Onların bazıları bazılarının dostudur. Ve sizden her kim onları dost edinirse muhakkak o da onlardandır. Şüphe yok ki Allah Teâlâ o zalimler olan
kavme
hidâyet etmez....
Maidə Suresi, 67. Ayet:
Yâ eyyuherresûlu bellıg mâ unzile ileyke min rabbik(rabbike) ve in lem tef’al femâ bellagte risâleteh(risâletehu) vallâhu ya’sımuke minen nâs(nâsi) innallâhe lâ yehdîl
kavme
l kâfirîn(kâfirîne). ...
Maidə Suresi, 67. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ er resûlu
: ey Resul
2.
bellig
: tebliğ et!
3.
mâ unzile ileyke
: sana indirileni
4.
min rabbi-ke
: R...
Maidə Suresi, 67. Ayet:
Ey Peygamber, bildir, sana Rabbinden indirilen emri ve eğer bu tebliği îfâ etmezsen onun elçiliğini yapmamış olursun ve Allah, seni insanlardan korur. Şüphe yok ki Allah, kâfir olan
kavme
, doğru yola gitmek hususunda başarı vermez....
Maidə Suresi, 67. Ayet:
Ey Peygamber! Sana Rabbinden indirilmiş olanı tebliğ et. Ve eğer yapmaz isen O'nun risâletini tebliğ etmiş olmazsın. Ve Allah Teâlâ seni nâsdan korur. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ kâfir olan bir
kavme
hidâyet etmez....
Maidə Suresi, 108. Ayet:
Zâlike ednâ en ye’tû biş şehâdeti alâ vechihâ ev yehâfûen turadde eymânun ba’de eymânihim vettekûllâhe vesmeû vallâhu lâ yehdil
kavme
l fâsikîn(fâsikîne)....
Maidə Suresi, 108. Ayet:
1.
zâlike ednâ
: bu en yakın, en iyi, daha iyi
2.
en ye'tû
: gelmek, gelmesi
3.
bi eş şehâdeti
: şehâdet ile
4.
alâ vechi-hâ
Ənam Suresi, 74. Ayet:
Ve iz kâle ibrâhîmu li ebîhi âzere, e tettehizu esnâmen âliheh(âliheten), innî erâke ve
kavme
ke fî dalâlin mubîn(mubînin). ...
Ənam Suresi, 74. Ayet:
1.
ve iz kâle
: demişti
2.
ibrâhîmu
: İbrâhîm (A.S)
3.
li ebî-hi
: babasına
4.
âzere
: Azer
Ənam Suresi, 89. Ayet:
Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ
kavme
n leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne)....
Ənam Suresi, 89. Ayet:
1.
ulâike ellezîne
: işte onlar
2.
âteynâ-hum el kitâbe
: onlara, kendilerine kitap verdik
3.
ve el hukme
: ve hikmet
4.
ve en ...
Ənam Suresi, 105. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve işte böylece
2.
nusarrifu el âyâti
: âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz
3.
ve li yekûlû
: ve derler diye
4.
der...
Ənam Suresi, 105. Ayet:
Ve işte böyle âyetleri ayrı ayrı açıklıyoruz. Ve “Sen ders (bu ilmi) almışsın.” desinler diye ve onu, bilen bir
kavme
beyan etmemiz için....
Ənam Suresi, 105. Ayet:
İşte Biz, ayetleri sana böylece türlü türlü açıklarız. Ta ki onlar; sen okumuşsun, desinler ve Biz onu bilen bir
kavme
besbelli edelim....
Ənam Suresi, 126. Ayet:
Bu islamiyet, doğrudan doğruya Rabbinin yoludur. Gerçekten aklını başına alacak bir
kavme
ayetleri ayrıntılarıyla açıkladık....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve minel ibilisneyni ve minel bakarisneyn(bakarisneyni), kul âz zekereyni harreme emil unseyeyni emmeştemelet aleyhi erhâmul unseyeyn(unseyeyni), em kuntum şuhedâe iz vassâkumullâhu bi hâzâ, fe men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben li yudillen nâse bi gayri ilm(ilmin), innallâhe lâ yehdîl
kavme
z zâlimîn(zâlimîne)....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
1.
ve min el ibilisneyni
(ve min el ibili isneyni)
: ve deveden iki
2.
ve min el bakarisneyni
(ve min el bakara isneyni)
: sığırdan iki
3.
kul
: de
Əraf Suresi, 52. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun ki
2.
ci'nâ-hum bi
: onlara getirdik
3.
kitâbin
: bir kitap
4.
fassal-nâ-hu
: biz onu ay...
Əraf Suresi, 52. Ayet:
Andolsun, biz onlara (Mekke’lilere) bir kitab (Kur’an) getirdik ki, iman edecek olan herhangi bir
kavme
, bir hidayet ve rahmet (temel nizam) olsun. Onun için tam bir ilim üzere, onun hükümlerini ayrı ayrı beyan ettik....
Əraf Suresi, 52. Ayet:
Filhakıka biz onlara öyle bir kitâb gönderdik ki iyman edecek her hangi bir
kavme
bir düsturı hidayet ve rahmet olmak için tam bir ılm üzere onu fasıla fasıla ayırd ettik...
Əraf Suresi, 52. Ayet:
Muhakkak biz onlara, inanacak herhangi bir
kavme
hidayet ve rahmet olması için, tam bir bilgi ile bölüm bölüm açıkladığımız bir kitap gönderdik....
Əraf Suresi, 52. Ayet:
Andolsun, biz onlara öyle bir kitâb getirmişizdir ki îman edecek herhangi bir
kavme
(mahz-ı) hidâyet ve rahmet olmak için onu tam bir ilim üzere tafsıyl etmişizdir. ...
Əraf Suresi, 58. Ayet:
Ve güzel belde (toprağı verimli ülke), Rabbinin izniyle nebatı çıkarır. Ve kötü (verimsiz, çorak) olan ise, faydasız, kıt bitkilerden başka bir şey çıkarmaz. İşte böylece şükreden bir
kavme
âyetlerimizi açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 64. Ayet:
Fe kezzebûhu fe enceynâhu vellezîne meahu fil fulki ve agraknellezîne kezzebû bi âyâtinâ, innehum kânû
kavme
n amîn(amîne)....
Əraf Suresi, 64. Ayet:
1.
fe kezzebû-hu
: fakat onu yalanladılar
2.
fe enceynâ-hu
: o zaman, bu sebeble, bu yüzden onu kurtardık
3.
ve ellezîne
: o kimseleri
4.
Əraf Suresi, 93. Ayet:
1.
fe tevellâ
: o zaman yüz çevirdi
2.
an-hum
: onlardan
3.
ve kâle
: ve dedi
4.
yâ kavmi
: ey kavmim
Əraf Suresi, 93. Ayet:
(Şuayb A.S) böylece onlardan yüz çevirdi (döndü) ve şöyle dedi: “Andolsun ki; Rabbimin risalelerini (gönderdiklerini) size tebliğ ettim (ulaştırdım). Ve size nasihat ettim. Artık kâfir bir
kavme
nasıl (niçin) üzüleyim?”...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
Şuayb, onlardan yüz çevirdi de ey kavmim dedi, andolsun ki ben size Rabbimin bildirdiği haberleri tebliğ ettim ve öğüt verdim. Artık kâfir bir
kavme
nasıl acıklanabilirim?...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: "Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir
kavme
nasıl acırım!"...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
Bu durumda, Şuayb onlardan uzaklaştı. Ve : 'Ey kavmim, ben, Rabbimin bana vahyettiklerini size tebliğ ettim. Size öğüt verdim. Artık bundan sonra, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas eden inkârcı, küfre saplanmış bir
kavme
, nankör bir topluma nasıl acırım.' dedi....
Əraf Suresi, 93. Ayet:
(Şuayb), onlardan yüz çevirdi ve (içinden) dedi ki: «Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir
kavme
nasıl acırım!»...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
Döndü de onlardan, ey kavmim! dedi: Alim Allah size rabbımın risaletlerini iblâğ eyledim, size nasîhatte ettim, şimdi kâfir bir
kavme
nasıl acırım...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
Şuayb onlardan öteye döndü ve: «Ey kavmim, Allah biliyor ki, size Rabbimin mesajlarını ilettim, size öğüt de verdim; şimdi kafir
kavme
nasıl acırım?» dedi....
Əraf Suresi, 93. Ayet:
(Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: «Ey kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim, artık kâfir bir
kavme
nasıl acırım?»...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
O da onlardan yüz çevirdi ve (şöyle) dedi: "Ey kavmim, andolsun size rabbimin risaletini tebliğ ettim ve size öğüt verdim. Şimdi ben kafir bir
kavme
nasıl üzülebilirim?"...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
İmdi, onlardan döndü de dedi ki: «Ey kavmim! Ben Rabbimin risâletlerini muhakkak ki size ulaştırdım ve sizin için nasihatta bulundum. Artık kâfirler olan bir
kavme
karşı nasıl fazlaca mahzun olurum?»...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
Şuayb onlardan yüz çevirdi. “Ey kavmim! Ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt verdim. Artık kâfir bir
kavme
nasıl acırım?” dedi....
Əraf Suresi, 93. Ayet:
Şuayb ise, onlardan yüz çevirip: -Ey kavmim, size Rabbimin gönderdiklerini açıklamış ve size öğüt vermiştim. Şimdi kafir bir
kavme
karşı nasıl üzülebilirim....
Əraf Suresi, 93. Ayet:
(Şu'ayb), onlardan öteye döndü de: "Ey kavmim dedi, ben size Rabbimin mesajlarını duyurdum ve size öğüt verdim, artık kâfir bir
kavme
nasıl acırım?"...
Əraf Suresi, 93. Ayet:
Şuayb yüzünü onlardan çevirdi, 'Ey kavmim, ben size Rabbimin gönderdiklerini tebliğ ettim ve size nasihat de ettim,' dedi. 'Nankörlük etmiş bir
kavme
ne diye acıyayım?'...
Əraf Suresi, 127. Ayet:
Ve kâlel meleu min kavmi fir’avne e tezeru mûsâ ve
kavme
hu li yufsidû fìl ardı ve yezereke ve âliheteke, kâle senukattilu ebnâehum ve nestahyî nisâehum ve innâ fevkahum kâhirûn(kâhirûne). ...
Əraf Suresi, 127. Ayet:
1.
ve kâle el meleu
: ve ileri gelenler dedi
2.
min
: ...'den
3.
kavmi fir'avne
: firavunun kavmi
4.
e tezeru
: bı...
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele ved dafâdia ved deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû
kavme
n mucrimîn(mucrimîne)....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
1.
fe
: bunun üzerine, bundan sonra
2.
erselnâ
: biz gönderdik
3.
aleyhim et tûfâne
: üzerlerine tufan (yok eden, telef eden yağmur ve sel)
4.
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Ve evresnel
kavme
llezîne kânû yustad’afûne meşârikal ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet kelimetu rabbikel husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn(ya’rişûne)....
Əraf Suresi, 137. Ayet:
1.
ve evresnâ el
kavme
: o kavmi varis kıldık
2.
ellezîne kânû
: ki onlar oldular
3.
yustad'afûne
: zayıf, güçsüz bırakılanlar
4.
...
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Zayıf, hor-hâkir bir hale getirilen
kavme
, yeryüzünün feyiz ve bereket ihsân ettiğimiz doğularını da, batılarını da mîras olarak verdik ve sabrettiklerinden dolayı Rabbinin, İsrailoğullarına verdiği güzel söz, tamamlandı, yerine geldi ve Firavun'la kavminin yaptıklarını, yükselttiklerini yıkıp mahvettik....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
1.
ve câvez-nâ
: ve geçirdik
2.
bi benî israîle el bahra
: İsrailoğullarını deniz(den)
3.
fe etev
: o zaman geldiler, karşılaştılar
4.
Əraf Suresi, 138. Ayet:
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine ait putlara tapan bir
kavme
rastladılar. İsrailoğulları, “Ey Mûsâ! Onların kendilerine ait ilâhları (putları) olduğu gibi sen de bize ait bir ilâh yapsana” dediler. Mûsa şöyle dedi: “Şüphesiz siz cahillik eden bir kavimsiniz.”...
Əraf Suresi, 138. Ayet:
İsrailoğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir
kavme
rastladılar. Bunun üzerine: Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap! dediler. Musa: Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz, dedi....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
İsrâiloğulları’na denizi geçirdik. Yollarına devam ederken bir
kavme
rastladılar. Onlar kendilerine mahsus ağaçtan yontularak, metalden dökülerek yapılan heykellere, putlara tapıyorlardı. Kavmi Mûsâ’ya: 'Ey Mûsâ, onların tanrıları gibi sen de bize bir tanrı yap' dediler. Mûsâ: 'Siz, Allah’ın varlığını, birliğini, ibadete lâyık tek tanrı olduğunu hâlâ anlamamakta ısrar eden, bilgi ve muhakemenizi kullanmayan, tutarsız, cahilce davranan bir kavimsiniz' dedi....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Biz, İsrailoğullarını denizden geçirdik. Onlar, putlara ibâdet eden bir
kavme
uğradılar. (İçlerinde câhil olanlar şöyle) dediler: “- Ey Mûsa, bunların taptıkları tanrıları gibi, bize de bir tanrı yap.” Mûsâ, onlara dedi. “- Siz, bir topluluksunuz ki gerçekten cahillik ediyorsunuz....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Ve İsrail oğulları'nın denizden (salimen) geçmelerini sağladık. Az sonra kendilerine mahsûs putlarına, üzerlerine kapanırcasına tapmakta olan bir
kavme
rasladılar. «Ey Musa !» dediler, «bunların ilâhları olduğu gibi bize de bir ilâh yap!» Musa, onlara dedi ki: «Siz gerçekten cahillik eden bir topluluksunuz....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
İsrailoğullarını denizden geçirdik, orada kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir
kavme
rastladılar. Bunun üzerine: Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi, sen de bizim için bir tanrı yap! dediler. Musa: Gerçekten siz cahil bir toplumsunuz, dedi....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Ve Beni İsraîle denizi atlattık, derken bir
kavme
vardılar, toplanmışlar kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı, ya Musâ! dediler: Bunların bir çok ilâhları olduğu gibi sen de bize bir ilâh yap, siz, dedi: Gerçekten cahillik ediyorsunuz...
Əraf Suresi, 138. Ayet:
(138-139) Ve İsrailoğullarına denizi atlattık. Derken, bir
kavme
vardılar, toplanmış kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki: «Ey Musa, bunların birçok ilahları olduğu gibi sen de bize ilah yap!» Dedi ki: «Siz gerçekten cahillik ediyorsunuz. Çünkü o gördüklerinizin içinde bulundukları din, yok olmaya mahkumdur ve bütün yaptıkları batıldır!»...
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Ve İsrailoğullarının denizden geçmelerini sağladık? Derken bir
kavme
vardılar ki, onlar, kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki; Ey Musa! Onların tanrıları gibi, sen de bize bir tanrı yap! Musa da onlara dedi ki: Siz gerçekten cahillik eden bir kavimsiniz....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
İsrâîl oğullarını denizden geçirdik. Şimdi putlarının önünde tapagelen bir
kavme
rast geldiler. Dediler ki: «Yâ Musa, onların nasıl Tanrıları varsa sen de bize öyle bir Tanrı yap»! «Siz, dedi, cidden ne cahillik eder bir kavmsiniz»! ...
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Hem İsrâiloğullarını denizden geçirdik; derken kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir
kavme
rastladılar. Dediler ki: 'Ey Mûsâ! Onların nasıl birtakım ilâhları varsa, (sen de) bize (öyle) bir ilâh yap!' (Mûsâ da:) 'Hakikaten siz câhillik etmekte olan bir kavimsiniz!' dedi....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Kendilerine ait birtakım putlara ibadette bulunan bir
kavme
uğradılar. Dediler ki: «Ya Mûsa! Bize de put yap, nasıl ki onların putları vardır.» Dedi ki: «Muhakkak siz cahillik eder bir kavimsiniz.»...
Əraf Suresi, 138. Ayet:
İsrâil oğullarını denizden geçirdik, kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir
kavme
rastladılar: "Ey Mûsâ, dediler, (bak) bunların nasıl tanrıları var, bize de öyle bir tanrı yap!" (Mûsâ) dedi: "Siz, gerçekten câhil bir toplumsunuz."...
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Ve İsrailoğullarını denizden geçirdik. Derken, kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir
kavme
rast geldiler. 'Ey Musa,' dediler, 'onların tanrıları gibi bize de bir tanrı yap da tapalım.' Musa 'Siz ne cahil milletsiniz,' dedi....
Əraf Suresi, 139. Ayet:
(138-139) Ve İsrailoğullarına denizi atlattık. Derken, bir
kavme
vardılar, toplanmış kendilerine mahsus bir takım putlara tapıyorlardı. Dediler ki: «Ey Musa, bunların birçok ilahları olduğu gibi sen de bize ilah yap!» Dedi ki: «Siz gerçekten cahillik ediyorsunuz. Çünkü o gördüklerinizin içinde bulundukları din, yok olmaya mahkumdur ve bütün yaptıkları batıldır!»...
Əraf Suresi, 145. Ayet:
Ve ketebnâ lehu fîl elvâhı min kulli şey’in mev’ızaten ve tafsîlen li kulli şey’in fe huzhâ bi kuvvetin ve’mur
kavme
ke ye’huzû bi ahsenihâ seurîkum dârel fâsikîn(fâsikîne). ...
Əraf Suresi, 145. Ayet:
1.
ve keteb-nâ
: ve biz yazdık
2.
lehu
: ona
3.
fî el elvâhı
: levhaların içine
4.
min kulli şey'in
: herşeyden
Əraf Suresi, 150. Ayet:
Ve lemmâ recea mûsâ ilâ kavmihî gadbâne esifen kâle bi’semâ haleftumûnî min ba’dî, e aciltum emre rabbikum, ve elkal elvâha ve ehaze bi re’si ahîhi yecurruhû ileyh(ileyhi), kâlebne umme innel
kavme
stad’afûnî ve kâdû yaktulûnenî fe lâ tuşmit biyel a’dâe ve lâ tec’alnî meal kavmiz zâlimîn(zâlimîne). ...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman, olunca
2.
recea mûsâ
: Musa (as) döndü
3.
ilâ kavmi-hî
: kavmine
4.
gadbâne
: öfkel...
Əraf Suresi, 155. Ayet:
Vahtâra mûsâ
kavme
hu seb’îne raculen li mîkâtinâ, fe lemmâ ehazet humur recfetu kâle rabbi lev şi’te ehlektehum min kablu ve iyyâye, e tuhlikunâ bi mâ feales sufehâu minnâ, in hiye illâ fitnetuk(fitnetuke), tudıllu bihâ men teşâu ve tehdî men teşâu ente veliyyunâ fâgfirlenâ verhamnâ ve ente hayrûl gâfirîn(gâfirîne)....
Əraf Suresi, 155. Ayet:
1.
vahtâra (ve ahtâra)
: ve seçti
2.
mûsâ
: Musa (as)
3.
kavme
-hu
: onun kavmi
4.
seb'îne
: 70
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Ve iz kâlet ummetun minhum lime teizûne
kavme
nillâhu muhlikuhum ev muazzibuhum azâben şedîdâ(şedîden), kâlû ma’zireten ilâ rabbikum ve leallehum yettekûn(yettekûne)....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
1.
ve iz kâlet
: ve dediği zaman
2.
ummetun
: bir ümmet, topluluk
3.
min-hum
: onlardan
4.
lime
: niçin
...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Ve onlardan bir ümmet: “Allah'ın helâk edeceği (yok edeceği) veya şiddetli bir azapla azap edeceği bir
kavme
niçin öğüt veriyorsunuz?” dedikleri zaman şöyle dediler: “Rabbinize bir özür olsun ve böylece (bu öğütle) takva sahibi olurlar.” diye....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani onlardan bir topluluk demişti ki: “Siz, Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azaba uğratacağı bir
kavme
ne diye (boş yere) öğüt veriyorsunuz?” Onlar da, “Rabbinize bir mazeret beyan etmek için, bir de belki Allah’a karşı gelmekten sakınırlar diye (öğüt veriyoruz)” demişlerdi....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani onlardan bir topluluk, Allah'ın helâk edeceği, yahut da şiddetle azaplandıracağı bir
kavme
ne diye öğüt verirsiniz demişti de öğüt verenler, Rabbinize karşı bir özür serdedebilelim ve belki de sakınırlar ümidiyle demişlerdi....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk: "Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir
kavme
ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz)....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani onlardan bir ümmet şöyle dedi: "Allâh'ın kendilerini helâk edeceği yahut şiddetli bir azapla azaplandıracağı bir
kavme
niçin öğüt veriyorsunuz?". . . Dediler ki: "Rabbiniz indînde mesûliyetimiz kalksın diye; ayrıca belki onlar da korunurlar (diye). "...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden tutkun, yetişmiş bir cemaat: 'Allah’ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir
kavme
, ne diye öğüt veriyor, sorumluluk uyarısında bulunuyorsunuz?' dedi. Öğüt verenler, uyaranlar: 'İlerde, Rabbinize verilebilecek bir cevabımız olsun, bir de, belki Allah’a sığınıp, emirlerine yapışırlar, günahlardan arınıp, azaptan korunurlar, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davranırlar, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olurlar...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Onlardan bir topluluk: "Allah'ın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir
kavme
ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye" dediler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir ümmet: “- Niçin Allah’ın helâk edeceği veya şiddetli bir azâbla azâblandıracağı bir
kavme
nasihat ediyorsunuz?” dediği vakit, o öğüdü verenler şöyle dediler: “- Bizim nasihatımız, Rabbinizin yasağını (cumartesi balık avlamamayı) beyan etmek üzerimize vâcip olmakla, Allah katında ma’zûr tutulmamız içindir. Gerek ki, (avdan) sakınırlar.”...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk, «Allah'ın yok edeceği veya şiddetli bir azâb ile azâblandıracağı bir
kavme
neden öğüt veriyorsunuz ?» demişlerdi de, onlar da : «Rabbımıza bir özür (beyan edelim) ve bir de belki Allah'tan korkup kötülüklerden sakınırlar diye (öğüt verme ihtiyacını duyuyoruz), cevabında bulunmuşlardı....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk: «Allah'ın helâk edeceği yahut şiddetli bir şekilde azap edeceği bir
kavme
ne diye öğüt veriyorsunuz?» dedi. (Öğüt verenler) dediler ki: Rabbinize mazeret beyan edelim diye bir de sakınırlar ümidiyle (öğüt veriyoruz)....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Ve içlerinden bir ümmed niçin Allahın helâk edeceği veya şiddetli bir azâb ile ta'zib eyliyeceği bir
kavme
va'z ediyorsunuz dediği vakit o va'ızlar dediler ki: rabbınıza i'tizar edebileceğimiz bir ma'ziret olmak için, bir de ne bilirsiniz belki Allahtan korkar sakınırlar...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Ve içlerinden bir topluluk: «Ne diye Allah'ın helak edeceği veya çetin bir azapla cezalandıracağı bir
kavme
nasihat veriyorsunuz?» dediği vakit onlar dediler ki: «Rabbiniz tarafından mazur sayılmamız için, bir de bakarsınız belki Allah'tan korkar sakınırlar diye.»...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk, «Allah'ın helâk edeceği, ya da çetin bir azapla cezalandıracağı bir
kavme
ne diye nasihat ediyorsunuz» dediği vakit, o uyarıda bulunanlar dediler ki; «Rabbiniz tarafından mazur görülmemiz için, bir de belki günahlardan sakınırlar diye.»...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir ümmet: "Tanrı'nın kendilerini helak etmek veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir
kavme
ne diye öğüt veriyorsunuz?" dediğinde "Rabbinize karşı bir özür için veya bir ihtimal sakınabilirler diye" dediler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani içlerinden bir ümmet: «Allahın kendilerini (dünyâda) helak edeceği veya (âhiretde) çetin bir azâb ile cezalandıracağı bir
kavme
ne diye öğüd veriyorsunuz?» dediği zaman onlar (o va'z edenler) de: «Rabbinize özür (dilemiye yüzümüz olsun) için. Umulur ki sakınırlar» demişlerdi. ...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani içlerinden bir cemâatte: 'Allah’ın kendilerini helâk edici olduğu veya şiddetli bir azâb ile onları cezâlandırıcı olduğu bir
kavme
ne diye nasîhat ediyorsunuz?' demişti. (Nasîhat edenler ise:) 'Rabbinize bir ma'zeret (beyân etmek) için, bir de umulur ki(günah işlemekten) sakınırlar diye (nasîhat ediyoruz)!' dediler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Hani, içlerinden bir topluluk demişti ki: Allah'ın kendilerini helak edeceği veya çetin bir azab ile cezalandıracağı bir
kavme
ne diye öğüt veriyorsunuz? Onlar da: Rabbınıza karşı mazeret olsun ve belki sakınırlar diye, demişlerdi....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk: "Allâh'ın helâk edeceği, yahut şiddetli bir şekilde azâbedeceği bir
kavme
artık ne diye öğüt veriyorsunuz?" dedi. Dediler ki: "Rabbinize ma'zeret (beyan edebilmek) için, bir de belki korunurlar diye (öğüt veriyoruz)."...
Əraf Suresi, 164. Ayet:
Onlardan bir topluluk: «Allah'ın kendilerini yıkıma uğratmak veya şiddetli bir azaba uğratmak istediği bir
kavme
ne diye öğüt veriyorsunuz?» dediğinde «Rabbinize karşı bir özür için ve bir ihtimal sakınabilirler, diye» dediler....
Əraf Suresi, 164. Ayet:
İçlerinden bir topluluk, onları sakındırmaya çalışanlara, 'Allah'ın helâk edeceği veya şiddetli bir azapla cezalandıracağı bir
kavme
niçin öğüt verip duruyorsunuz?' dediklerinde, onlar dediler ki: 'Rabbimize karşı bir özür olsun diye. Bakarsınız, onlar da Allah'a karşı gelmekten sakınırlar.'...
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir
kavme
müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim....
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: «Ben kendim için, Allahın dilediğinden başka, ne bir fâide (yi celb etmi) ye, ne de bir zarar (ı savmıy) a muktedir değilim. Eğer ben ğaybı bilseydim elbet daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiç bir fenalık da dokunmazdı. Ben îman edecek her hangi bir
kavme
(Başlarına gelecek) azabın habercisi, (Cennetin) müjdeci (si) olmakdan başka (bir şey) değilim». ...
Əraf Suresi, 188. Ayet:
De ki: Ben, kendime Allah'ın dilediğinden başka ne fayda verebilirim, ne de zarar. Eğer ben, gaybı bileydim; daha çok hayır yapmak isterdim. Ve bana, hiç bir fenalık da dokunmazdı. Ben, sadece iman eden bir
kavme
uyarıcı ve müjdeciyim....
Ənfal Suresi, 53. Ayet:
1.
zâlike
: bu
2.
bi enne
: sebebiyle, ...dan dolayı
3.
allâhe
: Allah
4.
lem yeku
: değildir, olmaz
Ənfal Suresi, 53. Ayet:
Bu, Allah'ın bir
kavme
ni'met olarak verdiğini (onunla ni'metlendirdiği şeyi), onlar kendilerinde olan şeyi değiştirinceye kadar (değiştirmedikçe) değiştirici olmadığından dolayıdır. Ve muhakkak ki Allah; en iyi işitendir, en iyi bilendir....
Ənfal Suresi, 53. Ayet:
Bu, şundan: bir kerre Allah bir
kavme
in'am ettiği bir ni'meti onlar nefislerindeki sebebi değiştirinciye kadar değiştirmiş değildir, bir de Allah işitir, bilir...
Ənfal Suresi, 53. Ayet:
Bunun nedeni şudur: Allah, bir kez bir
kavme
verdiği bir nimeti, onlar kendilerindeki bu nimete erme sebebini değiştirmedikçe değiştirecek değildir ve Allah, işiten ve bilendir....
Ənfal Suresi, 53. Ayet:
Bu, Allah'ın bir
kavme
verdiği nimeti, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmemesinden dolayıdır. Gerçekten de Allah hakkiyle işiten, herşeyi bilendir....
Ənfal Suresi, 53. Ayet:
Bu (azâb) şundandır: Kendilerinde bulunanı (iyi hâllerini) değiştirmedikçe, muhakkak ki Allah, bir
kavme
ni'met olarak ihsân buyurduğunu değiştirici olmaz ve şübhesiz Allah, Semî' (herşeyi işiten)dir, Alîm (hâllerini hakkıyla bilen)dir....
Ənfal Suresi, 53. Ayet:
Bu da, şüphe yok ki Allah Teâlâ bir
kavme
ihsan etmiş olduğu bir nîmeti değiştirici değildir, onlar kendi nefislerinde olanı değiştirinceye değin. Ve şüphe yok ki Allah Teâlâ bihakkın işiticidir, tamamıyla bilicidir....
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İman edip hicret etmeyenlere gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğer din konusunda sizden yardım isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir
kavme
karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize borçtur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir....
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
Doğrusu îmân edip hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihâd eden (Muhâcir)ler ve (onları) barındırıp yardım edenler (Ensâr) var ya, işte onlar birbirlerinin velîleri (vârisleri)dirler. Îmân edip de (henüz) hicret etmeyenler ise, hicret edinceye kadar onların velâyetinden(mîrasçılığından) size hiçbir şey yoktur. Fakat din husûsunda sizden yardım isterlerse, artık üzerinize (onlara) yardım etmek düşer; ancak aranızda kendileriyle andlaşma bulunan bir
kavme
karşı (yardım istemeler...
Ənfal Suresi, 72. Ayet:
İman eden, hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad eden kimseler ile onları barındıran ve onlara yardımcı olanlar birbirinin velisidirler. İman etmiş, fakat hicret etmemiş olanların ise, hicret edinceye kadar, velâyetleri size ait değildir. Ancak onlar din konusunda sizden yardım isterlerse, aranızda antlaşma bulunan bir
kavme
karşı olmamak şartıyla onlara yardım etmek üzerinize borç olur. Allah ise sizin bütün yaptıklarınızı görmektedir....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Fakat tövbe edip, namazı kılar ve zekâtı verirlerse, artık onlar sizin din kardeşlerinizdir. Bilen bir
kavme
âyetleri işte böyle ayrı ayrı açıklarız....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir
kavme
âyetlerimizi böyle açıklıyoruz....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Artık tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı verirlerse, dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, anlıyacak bir
kavme
açıklarız....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir
kavme
âyetlerimizi böyle açıklıyoruz....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir
kavme
açıklarız....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Bununla beraber kâfirlikten vazgeçip tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz bilen bir
kavme
âyetlerimizi böyle açıklıyoruz....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar ve zekâtı verirlerse, dinde sizin kardeşlerinizdirler. Biz, bilen bir
kavme
âyetleri böyle uzun uzun açıklıyoruz....
Tövbə Suresi, 13. Ayet:
E lâ tukâtilûne
kavme
n nekesû eymânehum ve hemmû bi ihrâcir resûli ve hum bedeûkum evvele merrah(merratin), e tahşevnehum, fallâhu ehakku en tahşevhu in kuntum mu'minîn(mu'minîne)....
Tövbə Suresi, 13. Ayet:
1.
e lâ
: olmaz mı, öyle değil mi
2.
tukâtilûne
: savaşırsınız
3.
kavme
n
: bir kavim
4.
nekesû
: nakseden, ihlâl e...
Tövbə Suresi, 13. Ayet:
(Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir
kavme
karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır....
Tövbə Suresi, 13. Ayet:
(Ey müminler!) verdikleri sözü bozan, Peygamber'i (yurdundan) çıkarmaya kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir
kavme
karşı savaşmayacak mısınız; yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer (gerçek) müminler iseniz, bilin ki, Allah, kendisinden korkmanıza daha lâyıktır....
Tövbə Suresi, 13. Ayet:
Ya öyle bir
kavme
muharebe etmezmisiniz ki yeminlerini bozdular ve Peygamberi çıkarmayı kurdular, hem de ilk evvel size tearruza onlar başladılar, yoksa onlardan korkuyormusunuz? Eğer mü'minseniz daha evvel Allahdan korkmalısınız...
Tövbə Suresi, 13. Ayet:
Yeminlerini bozan, Peygamber'i sürgüne göndermeye kalkışan ve ilk önce size karşı savaşa başlamış olan bir
kavme
karşı savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer siz inanıyorsanız, bilin ki asıl korkmanız gereken Allah'tır....
Tövbə Suresi, 19. Ayet:
E cealtum sikâyetel hâcci ve ımâratel mescidil harâmi ke men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve câhede fî sebilillâh(sebilillâhi), lâ yestevûne indallâh(indallâhi), vallâhu lâ yehdîl
kavme
z zâlimîn(zâlimîne)....
Tövbə Suresi, 19. Ayet:
1.
e cealtum
: yaptınız mı, kıldınız mı
2.
sikâyete el hâcci
: hacılara su verdi (suladı)
3.
imârate el mescidi el harâmi
: Mescid-i Haram'ı mamur etti
4.<...
Tövbə Suresi, 19. Ayet:
Ya siz hacı sakalığını ve Mescid-i Haram'ın imarını, Allah Teâlâ'ya ve ahiret gününe imân eden ve Allah Teâlâ yolunda mücâhedede bulunan kimse gibi mi tuttunuz? Bunlar Allah Teâlâ'nın indinde müsavî olamazlar ve Allah Teâlâ zalimler olan bir
kavme
hidâyet etmez....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâratun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye'tiyallâhu bi emrihî, vallâhu lâ yehdîl
kavme
l fasikîn(fasikîne)....
Tövbə Suresi, 24. Ayet:
1.
kul
: de (ki)
2.
in kâne
: eğer oldu ise
3.
âbâu-kum
: babalarınız
4.
ve ebnâu-kum
: ve oğullarınız
<...
Tövbə Suresi, 37. Ayet:
İnnemân nesîu ziyâdetun fîl kufri yudallu bihillezîne keferû yuhillûnehu âmen ve yuharrimûnehu âmen li yuvâtiû iddete mâ harramallâhu fe yuhillû mâ harramallâh(harramallâhu), zuyyine lehum sûu a'mâlihim, vallâhu lâ yehdîl
kavme
l kâfirîn(kâfirîne)....
Tövbə Suresi, 37. Ayet:
1.
innemâ
: ancak, sadece
2.
en nesîu
: unutma, terketme, erteleme
3.
ziyâdetun
: arttırmaktır, ziyade etmektir, artıştır
4.
fî...
Tövbə Suresi, 37. Ayet:
(Haram ayları) Ertelemek ancak küfürde bir artıştır. Bununla küfredenler şaşırtılıp saptırılır. Tanrı'nın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Tanrı'nın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine 'çekici ve süslü' gösterilmiştir. Tanrı, kafir bir
kavme
hidayet vermez....
Tövbə Suresi, 37. Ayet:
Şüphe yok ki nesî, te'hir, (bir ayın hürmetini diğer aya bırakmak) küfrde bir ziyâdeliktir. Onunla kâfir olanlar şaşırtılır. Onu (o tehir edileni) bir yıl helâl, bir yıl da haram sayarlar ki, Allah Teâlâ'nın haram kıldığının sayısına uygun göstersinler de Cenâb-ı Hakk'ın haram kıldığını helâl kılsınlar. Onlar için kötü amelleri bezetilmiştir. Allah Teâlâ ise kâfirler olan bir
kavme
hidâyet etmez....
Tövbə Suresi, 39. Ayet:
İllâ tenfirû yuazzibkum azâben elîmen ve yestebdil
kavme
n gayrakum ve lâ tedurrûhu şey'â (şey’en), vallâhu alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun)....
Tövbə Suresi, 39. Ayet:
1.
illâ
: ...'den başka, ancak, hariç
2.
tenfirû
: sefere (Allah yolunda cihada) çıkarsınız (nefer, asker olursunuz)
3.
yuazzib-kum
: sizi azaplandıracak
4...
Tövbə Suresi, 53. Ayet:
Kul enfikû tav’an ev kerhen len yutekabbele minkum, innekum kuntum
kavme
n fâsikîn(fâsikîne)....
Tövbə Suresi, 53. Ayet:
1.
kul
: de ki
2.
enfikû
: infâk edin, verin
3.
tav'an
: isteyerek
4.
ev
: veya
Tövbə Suresi, 80. Ayet:
İstagfir lehum ev lâ testagfir lehum, in testagfir lehum seb’îne merraten fe len yagfirallâhu lehum, zâlike bi ennehum keferû billâhi ve resûlihi, vallâhu lâ yehdîl
kavme
l fâsikîn(fâsikîne)....
Tövbə Suresi, 80. Ayet:
1.
istagfir
: mağfiret dile, iste
2.
lehum
: onlar için
3.
ev
: veya
4.
lâ testagfir
: mağfiret dileme
<...
Tövbə Suresi, 80. Ayet:
Onlar için istiğfarda bulun veya onlar için istiğfarda bulunma. Eğer onlar için yetmiş defa mağfiret taleb edecek olsan, elbette Allah Teâlâ onlara mağfiret etmeyecektir. Çünkü onlar Allah Teâlâ'yı ve Resûlünü inkar ettiler. Allah Teâlâ ise fâsıklar olan bir
kavme
hidâyet etmez....
Tövbə Suresi, 109. Ayet:
E fe men essese bunyânehu alâ takvâ minallâhi ve rıdvânin hayrun em men essese bunyânehu alâ şefâ curufin hârin fenhâra bihî fî nâri cehennem(cehenneme), vallâhu lâ yehdîl
kavme
z zâlimîn(zâlimîne)....
Tövbə Suresi, 109. Ayet:
1.
e fe men
: o kimse mi?
2.
essese
: tesis etti, kurdu
3.
bunyâne-hu
: binasının temelini kuran
4.
alâ takvâ
: ta...
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Ve mâ kânallâhu li yudılle
kavme
n ba’de iz hedâhum hattâ yubeyyine lehum mâ yettekûn(yettekûne), innallâhe bi kulli şey’in alîm(alîmun)....
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
1.
ve mâ kâne allâhu
: ve Allah olmadı, değildir
2.
li yudılle
: saptıracak, dalâlette bırakacak
3.
kavme
n
: bir kavmi
4.
ba'de...
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah bir
kavme
doğru yolu gösterdikten sonra, nelerden arınıp, nelerden korunacaklarını, hangi emirleri yerine getireceklerini, kime sığınacaklarını, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak nasıl şahsiyetli davranacaklarını, dinî ve sosyal görevlerinin nasıl bilincinde olacaklarını iyice açıklamadan onları başlarına buyruk hale getirecek, hak yoldan uzaklaşmalarına, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihlerine imkân tanıyacak bir sebep yaratmaz. Her şey Allah’ın ...
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah bir
kavme
hidâyet etdikden sonra sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirinceye kadar onları (n) sapıklığına (hükm) edecek değildir. Şüphesiz ki Allah her şey'i hakkıyle bilendir. ...
Tövbə Suresi, 115. Ayet:
Allah Teâlâ bir
kavme
hidâyet ettikten sonra onlara sakınacakları herşeyi açıkça bildirmedikçe, onları dalâlete düşürecek değildir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ her şeyi tamamıyla bilicidir....
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
Ve mâ kânel mu’minûne li yenfirû kâffeh(kâffeten), fe lev lâ nefere min kulli firkatin minhum tâifetun li yetefekkahû fîd dîni ve li yunzirû
kavme
hum izâ receû ileyhim leallehum yahzerûn(yahzerûne)....
Tövbə Suresi, 122. Ayet:
1.
ve mâ kâne
: ve olmaz (uygun olmaz), gerekmez
2.
el mu'minûne
: mü'minler
3.
li yenfirû
: sefere çıkması, cihada çıkmaları
4.
<...
Yunus Suresi, 5. Ayet:
Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (aya) birtakım menziller takdir eden O'dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe (ve hikmete) binaen yaratmıştır. O, bilen bir
kavme
âyetlerini açıklamaktadır....
Yunus Suresi, 5. Ayet:
Güneşi ışıklı, ayı da parlak kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona (aya) birtakım menziller takdir eden O’dur. Allah bunları, ancak bir gerçeğe (ve hikmete) binaen yaratmıştır. O, bilen bir
kavme
âyetlerini açıklamaktadır....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
Ve lekad ehleknel kurûne min kablikum lemmâ zalemû ve câethum rusuluhum bil beyyinâti ve mâ kânû li yu’minû, kezâlike neczil
kavme
l mucrimîn(mucrimîne)....
Yunus Suresi, 13. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun ki
2.
ehlek-nâ
: helâk ettik
3.
el kurûne
: asırlar, devirler, çağlar, o çağlarda yaşayan nesiller
4.
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Şüphe yok ki, dünya hayatının meseli, bir su gibidir ki, onu Biz gökten indirdik. Derken onunla insanların ve davarların yiyecekleri şeylerden olan yeryüzünün otları birbirine karışmış oldu. Vaktâ ki, yeryüzü ziynetini aldı ve bezendi ve onun ahalisi onun üzerine kâdir olduklarını sandılar, hemen ona emrimiz geceleyin veya gündüzün geliverdi, onu sanki bir gün evvel yokmuş gibi kökünden biçilmiş bir halde kıldık. İşte âyetleri, mütefekkirler olan bir
kavme
böyle müfassalan beyan ederiz....
Yunus Suresi, 75. Ayet:
Summe beasnâ min ba’dihim mûsâ ve hârûne ilâ fir’avne ve melâihî bi âyâtinâ festekberû ve kânû
kavme
n mucrimîn(mucrimîne). ...
Yunus Suresi, 75. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
beas-nâ
: biz gönderdik
3.
min ba'di-him
: onlardan sonra
4.
mûsâ ve hârûne
: Musa ve Harun
Yunus Suresi, 85. Ayet:
1.
fe kâlû
: bunun üzerine dediler
2.
alâ allâhi
: Allah'a
3.
tevekkelnâ
: biz tevekkül ettik
4.
rabbe-nâ
: Rabbim...
Yunus Suresi, 85. Ayet:
Bunun üzerine: “Biz Allah'a tevekkül ettik. Rabbimiz, bizi zalim
kavme
fitne (konusu) kılma.” dediler....
Yunus Suresi, 85. Ayet:
Onlar da dediler ki: «Biz ancak Allah'a güvenip dayanmışızdır. Ey Rabbimiz I Bizi o zâlimlerin oluşturduğu
kavme
fitne kılma, (bizi onlar sebebiyle fitne ve mihnete düşürme),...
Yunus Suresi, 85. Ayet:
-Allah’a güvendik, “ey Rabbimiz! Bizi o zulmeden
kavme
fitne yapma”...
Yunus Suresi, 85. Ayet:
Dediler ki: "Allâh'a dayandık, Rabbimiz bizi o zulmeden
kavme
fitne yapma (bizi onların işkencesiyle deneme)!...
Yunus Suresi, 98. Ayet:
Fe lev lâ kânet karyetun âmenet fe nefeahâ îmânuhâ, illâ
kavme
yûnus(yûnuse), lemmâ âmenû keşefnâ anhum azâbel hızyi fîl hayâtid dunyâ ve metta’nâhum ilâ hîn(hînin). ...
Yunus Suresi, 98. Ayet:
1.
fe
: bundan sonra, artık
2.
lev lâ
: keşke olsaydı, olmaz mıydı
3.
kânet
: oldu
4.
karyetun
: bir ülke, bir kar...
Yunus Suresi, 101. Ayet:
1.
kul
: de
2.
unzurû
: bakın
3.
mâ zâ
: ne(ler) var
4.
fî es semâvâti
: göklerde
Yunus Suresi, 101. Ayet:
De ki: “Semalarda ve yeryüzünde ne(ler) var bakın! Âmenû olmayan bir
kavme
, âyetler (deliller) ve uyarılar fayda vermez.”...
Yunus Suresi, 101. Ayet:
De ki: “- Bakın, göklerde ve yerde neler var! “ Fakat, bunca âyetler (alâmetler) ve azabla korkutmalar, iman etmiyecek bir
kavme
fayda vermez....
Yunus Suresi, 101. Ayet:
De ki: bakın, Göklerde Yerde neler var, fakat o âyetler, o inzarlar iyman etmiyecek bir
kavme
ne fâide verir...
Yunus Suresi, 101. Ayet:
De ki: «Bir bakın neler var göklerde ve yerde!» Fakat o deliller, o uyarılar iman etmeyecek bir
kavme
ne fayda sağlar ki!...
Yunus Suresi, 101. Ayet:
De ki: «Göklerde ve yerde olup bitenlere dikkatle bakın!» Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir
kavme
fayda vermez ki!...
Yunus Suresi, 101. Ayet:
De ki: 'Göklerde ve yerde neler var, bakın!' Fakat o deliller ve korkutmalar, îmân etmeyecek bir
kavme
fayda vermez....
Yunus Suresi, 101. Ayet:
"Göklerde ve yerde olanlara bakın!" de; ama o âyetler ve uyarılar, inanmayacak bir
kavme
yarar sağlamaz....
Hud Suresi, 29. Ayet:
Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum
kavme
n techelûn(techelûne)....
Hud Suresi, 29. Ayet:
1.
ve yâ kavmi
: ve ey kavmim
2.
lâ es'elu-kum
: sizden istemiyorum
3.
aleyhi
: ona karşılık, ona (onun için)
4.
mâlen
...
Hud Suresi, 44. Ayet:
Ve: “Ey arz (yeryüzü), suyunu yut! Ey sema (suyunu) tut!” denildi. Ve su çekildi ve emir yerine getirildi. Ve (gemi), Cudi (dağı)nın üzerine yerleşti. Ve zalim
kavme
: “Uzak olsunlar.” denildi....
Hud Suresi, 44. Ayet:
bir de denildi: ey Arz! Yut suyunu ve ey Semâ! Açıl, su çekildi iş bitirildi ve gemi, Cudî üzerinde durdu, o zalim
kavme
def'olun denilmişti...
Hud Suresi, 44. Ayet:
Allah tarafından denildi ki: «Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de suyunu kes!» Ve sular çekildi. Emir yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi dağı üzerine oturdu. O zalim
kavme
böylece dünyadan uzak olun denildi....
Hud Suresi, 57. Ayet:
Fe in tevellev fe kad eblagtukum mâ ursiltu bihî ileykum, ve yestahlifu rabbî
kavme
n gayrekum, ve lâ tedurrûnehu şey’â(şey’en), inne rabbî alâ kulli şey'in hafîz(hafîzun). ...
Hud Suresi, 57. Ayet:
1.
fe in
: eğer, buna rağmen, hâlâ
2.
tevellev
: yüz çevirirsiniz, dönersiniz
3.
fe
: artık
4.
kad
: oldu, olmuştu...
Hud Suresi, 89. Ayet:
Ve yâ kavmi lâ yecrimennekum şikâkî en yusîbekum mislu mâ esâbe
kavme
nûhin ev
kavme
hûdin ev
kavme
sâlih(sâlihın), ve mâ kavmu lûtin minkum bi baîd(baîdin). ...
Hud Suresi, 89. Ayet:
1.
ve yâ kavmi
: ve ey kavmim
2.
lâ yecrimenne-kum
: sakın olmasın, size isabet etmesin
3.
şikâkî
: bana karşı gelmeniz
4.
en y...
Hud Suresi, 98. Ayet:
Yakdumu
kavme
hu yevmel kıyâmeti fe evredehumun nâr(nâre), ve bi’sel virdul mevrûd(mevrûdu). ...
Hud Suresi, 98. Ayet:
1.
yakdumu
: öne geçecek, önderlik yapacak
2.
kavme
-hu
: onun kavmi, kendi kavmi
3.
yevme el kıyâmeti
: kıyâmet günü
4.
fe
<...
Yusif Suresi, 9. Ayet:
Uktulû yûsufe evitrahûhu ardan yahlu lekum vechu ebîkum ve tekûnû min ba’dihî
kavme
n sâlihîn(sâlihîne). ...
Yusif Suresi, 9. Ayet:
1.
uktulû
: öldürün
2.
yûsufe
: Yusuf'u
3.
ev itrahû-hu
: veya onu atın
4.
ardan
: bir yer, arazi
Yusif Suresi, 111. Ayet:
Andolsun, onların, geçmiş peygamberler ve ümmetlerin kıssalarında akıl ve vicdan sahipleri için, pek çok ibretler vardır. Kur’ân uydurularak derlenmiş sözler değildir.Bir kısım insanlar bu hakikati kabul etmeseler de, vahyine muhatap olan önündeki zatın, Peygamber Muhammedin tebliğinin, sözlerinin samimiliğini, doğruluğunu tasdik eden, her şeyi, ayrıntılarıyla açıklayan, iman eden bir
kavme
hidayet rehberi ve rahmet olan bir kitaptır....
Yusif Suresi, 111. Ayet:
Andolsun ki peygamberlerin kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır. Bu (Kur'an) uydurulabilecek bir söz değildir. Ancak kendinden önce gelen kitapları tasdik eden, inanan bir
kavme
her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir hidayet ve bir rahmettir....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
1.
lehu
: onun vardır
2.
muakkıbâtun
: takip edenler
3.
min beyni yedey-hi
: onun önünden (onun elleri arasından)
4.
ve min hal...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
Onları (o kavimdekileri), önünden ve arkasından (önden arkaya doğru uzanan) takip edenler (devrin imamlarını koruyan muhafız melekler) vardır. Allah'ın emrinden olup, onları korurlar. Muhakkak ki; Allah, onlar nefslerinde olan şeyi (hidayette kalma konusundaki niyetlerini) bozmadıkça, bir kavimde olan şeyi bozmaz (devrin imamının ruhunu başlarının üzerinden almaz). Ve Allah, bir
kavme
ceza vermeyi dilediği zaman, artık onu reddedecek (mani olacak kimse) yoktur. Ve onlar için, ondan başka koruyan...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir
kavme
kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
her biri için önünden ve arkasından ta'kıb eden Melâike vardır, onu Allahın emrinden dolayı gözetirler. Her halde Allah, bir
kavme
verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz, bir
kavme
de Allah, bir kötülük irade buyurdumu artık onun reddine çare bulunmaz, öyleya onlar için ondan başka bir vâli yok...
Rəd Suresi, 11. Ayet:
Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah'ın emrinden dolayı onu gözetirler. Allah bir
kavme
verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir
kavme
de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah'dan başka bir veli de bulunmaz....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
O kimseyi önünden ve arkasından ta'kib eden (melek)ler vardır; Allah’ın emriyle onu korurlar. Kendilerinde olan (iyi hâl)i değiştirmedikçe, şübhesiz ki Allah, bir
kavme
olan(ni'metin)i değiştirmez. Fakat Allah, bir
kavme
(kendi isyanları yüzünden) kötülük dilediği zaman, artık onu geri çevirecek kimse yoktur. Onlar için O’ndan başka bir dost da yoktur....
Rəd Suresi, 11. Ayet:
O (insa)nın önünden ve arkasından izleyen(melek)ler vardır, onu Allâh'ın emriyle korurlar. Bir milet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allâh onların durumlarını değiştirmez. Allâh da bir
kavme
kötülük istedi mi artık onu geri çevirecek yoktur. Zaten onların, O'ndan başka koruyucuları da yoktur....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
Ve le kad erselnâ mûsâ bi âyâtinâ en ahric
kavme
ke minez zulumâti ilen nûri, ve zekkirhum bi eyyâmillâh(eyyâmillâhi), inne fî zâlike le âyâtin li kulli sabbârin şekûr(şekûrin)....
İbrahim Suresi, 5. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun ki
2.
erselnâ
: biz gönderdik
3.
mûsâ
: Musa
4.
bi âyâti-nâ
: âyetlerimizle, mucizelerim...