Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabb'inden
kelime
ler aldı. Böylece, Âdem'in tevbesini kabul etti. Kuşkusuz O, Tevbeleri Kabul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani! Rabb'i, İbrahim'i birtakım
kelime
ler ile sınamış; o da onları yerine getirmişti. Allah, "Ben seni insanlara önder yapacağım." dedi. İbrahim, "Soyumdan olanları da." deyince; Allah, "Benim ahdim zalimlere ulaşmaz!" dedi....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrapta salat ederken, melekler: " Kuşkusuz Allah, seni Yahya ile müjdeliyor. O, Allah'tan gelen
kelime
yi tasdik eden, toplumuna öncülük yapan, kendisine sahip olan, iyilerden bir nebi olacak." diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler: "Ey Meryem! Allah, Kendi tarafından bir
kelime
ile seni müjdeliyor: İsmi Mesih, Meryem Oğlu İsa'dır. Dünyada da ahirette de şeref sahibi, Allah'a çok yakın olanlardandır." dediler....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap Ehli! Gelin aramızda ortak olan bir
kelime
de anlaşalım: Allah'tan başka hiçbir şeye kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi şirk koşmayalım ve Allah'ın yanı sıra kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse deyin ki: "Tanık olun, biz gerçek Müslim olanlarız."...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı,
kelime
lerin aslını değiştirerek: "İşittik ve reddettik.", "Kulak vermeden dinleyin.", "Bizi güt." derler; dillerini eğip bükerek dinle alay ederler. Eğer onlar: "İşittik, itaat ettik.", "Bizi gözet." deselerdi bu onlar için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ancak Allah, Kafir oldukları için onları lanetlemiştir. Artık pek azı hariç iman etmezler....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Senden önce gönderdiğimiz resullerden birçoğunu sana anlattık, birçoğunu da anlatmadık. Ve Allah, Musa'yla
kelime
lerle konuştu....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçek olandan başka bir şey söylemeyin. Allah'ın Resulü İsa Mesih, Meryem'in oğludur. Ve o, Allah'ın Meryem'e attığı
Kelime
ve Kendisinden bir ruhtur. O halde Allah'a ve resullerine iman edin. Ve "Üçtür." demeyin. Buna son verin. Bu, sizin için hayırlı olandır. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Anlaşmalarını bozmalarından dolayı onlara lanet ettik ve kalplerini katılaştırdık.
Kelime
leri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar, öğütlendikleri şeyden nasiplenmeyi unuturlar, içlerinden çok azı hariç, daima onların hainlik ettiklerini görürsün. Yine de vazgeç ve yaptıklarına aldırma. Kuşkusuz Allah, iyi davrananları sever....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Ant olsun, senden önce de resuller yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı Bizim yardımımız ulaşıncaya kadar sabrettiler. Allah'ın
kelime
lerini değiştirebilecek bir güç yoktur. Nitekim senden önce gönderilmiş elçilerin bir kısım haberleri sana gelmiştir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabb'inin
kelime
si doğruluk ve adaletçe tamdır. O'nun
kelime
lerini değiştirebilecek yoktur. O, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Allah, iki topluluktan birinin sizin olacağını vaat ediyordu. Siz ise kuvveti bulunmayanı istiyordunuz. Oysa Allah da
kelime
leriyle Hakk'ı gerçekleştirmek ve Kafirlerin kökünün kesilmesini istiyordu....
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Böylece, Rabb'inin fasıklar hakkındaki
kelime
si gerçekleşmiş oldu. Onlar iman etmezler....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır. Allah'ın
kelime
lerinde asla bir değişiklik olmaz. İşte en büyük başarı budur....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Suçlular hoşlanmasalar da Allah,
kelime
leriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Rabb'inin haklarında
kelime
leri gerçekleşecek olanlar, iman etmezler....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Ve sen, Rabb'inin Kitap'ından sana vahyedileni oku! O'nun
kelime
lerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka sığınılacak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: "Rabb'imin
kelime
leri için denizler ve bir o kadar daha deniz mürekkep olsa; Rabb'imin
kelime
leri bitmeden denizler biterdi....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsaydı; deniz ve yedi deniz daha ilave edilseydi, Allah'ın
kelime
leri tükenmezdi. Kuşkusuz Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir...
Mömin Suresi, 6. Ayet:
İşte böylece Kafirlerin üzerine, Rabb'inin, "Kuşkusuz ki onlar Cehennem halkıdır."
Kelime
si hak oldu....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi, kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer "ayırma
kelime
si" olmasaydı kesinlikle aralarında hemen hüküm verilirdi. Kuşkusuz ki zalimler için acı bir azap vardır....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Onlar, senin için "Allah'a karşı yalan uydurdu." diyorlar. Oysaki Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Batılı yok eder. Ve
kelime
leriyle hakkı gerçekleştirir. O, göğüslerde olanı çok iyi bilendir....
Təhrim Suresi, 12. Ayet:
İmran kızı Meryem; ırzını korumuştu. Ona ruhumuzdan üfledik. O, Rabb'inin
kelime
lerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden saygı gösterenlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Kulumuza inzâl ettiğimizden (hakikatinden - Esmâ mertebesinden bilincine açığa çıkandan) şüpheniz varsa, onun benzeri bir sûre ortaya koyun. Eğer (sözünüzde) sadıksanız, Allâh (adıyla işaret edilen Ulûhiyetin) dûnunda (Allâh adıyla işaret edilenin misli veya benzeri olması mümkün olmadığı içindir ki, edinilen veya tahayyül edilen tanrılar ancak onun "dûnu"nda olabilir; onların da ne gayrılığından ne denkliğinden ne eş değerinden ne de kapsamından sözedilebilir. "Dûnu"
kelime
siyle işaret edilen v...
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Allah Âdem’e, yaratılışa ve değerlerine uygun, varlıklara verdiği isimleri, isimlendirilen varlıkları, varlıklar hakkındaki bilgileri, varlıklarla bilgilerin irtibatını; harfleri,
kelime
leri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçlarını, uyum kurallarını, gerek duyacağı bütün bilgileri öğretti. Sonra da onları meleklerin önüne koydu. 'Yeryüzünde Âdem’e ihtiyaç olmadığı iddiasında haklı iseniz, bana bunların isimlerini, varlıklar hakkındaki bilgileri, ...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: 'Ey Âdem, bunları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri,
kelime
leri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurallarıyla, tek tek anlat' buyurdu. Bu emir üzerine Âdem, onları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri,
kelime
leri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurall...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
1.
fe
: o zaman, sonra
2.
telekkâ
: telâkki etti, aldı, öğrendi
3.
âdemu
: Âdem
4.
min rabbi-hi
: Rabbinden
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Sonra Âdem, Rabbinden
kelime
leri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab'tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir)....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım
kelime
ler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbinden (beynindeki Esmâ mertebesi boyutundan) gelen ilim ile -
kelime
ler- (yapmaması gerekeni fark edip, kendisinden açığa çıkan vehmine tâbi olma hatasını itiraf edip) tövbe etti. Tövbesi kabul edildi. Şüphesiz ki HÛ; O, tövbeyi kabul edip Rahıymiyeti ile bunun güzel sonuçlarını yaşatandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım)
kelime
ler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabbinden bir takım
kelime
ler aldı. O’na yalvarıp tevbe etti. O da tevbesini kabul buyurdu. Çünkü tevbeyi çok çok kabul eden asıl esirgeyici O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
(Bu kayma ve kendine zulmetme üzerine büyük bir pişmanlık duyup tevbe eden) Âdem, Rabbinden (gelen ve onun kalbine ilka olunan)
kelime
leri karşılayıp aldı. Allah da onun tevbesini kabul etti. Çünkü tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamette bulunan ancak O'dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabb'inden
kelime
ler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, Rahim'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
derken Adem rabbından bir takım
kelime
ler telâkkı etti yalvardı, o da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bu ara Adem Rabbinden bir takım
kelime
ler belleyip O'na yalvardı. O da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı. Gerçekten tevbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden ancak O'dur!...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabb'ından birtakım
kelime
ler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden bir takım
kelime
ler belleyerek aldı da Rabbi onu affetti. Hiç şüphesiz O, tevbelerin kabul edicisidir ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, rabbinden
kelime
ler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, rahimdir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabbinden
kelime
ler belleyip aldı (Ona yalvardı). O da Tevbesini kabul etdi. Çünkü tevbeyi en çok kabul eden, asıl esirgeyen odur. ...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Nihâyet Âdem, Rabbinden birtakım
kelime
ler aldı (ve onlarla yalvardı, tevbe etti), bunun üzerine (Rabbi) tevbesini kabûl etti. Çünki Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbından
kelime
ler belleyip aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz ki Tevvab, Rahim O'dur, O....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabb-i Azîm'i tarafından bir kısım
kelime
ler telakkî etti. Onun üzerine tevbe eyledi. Tevbeleri ziyâdesiyle kabul eden, pek ziyâde merhamet sahibi olan ise ancak o Rabb-i Kerîm'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem Rabbinden bir takım
kelime
ler (ilhamlar) aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhametli olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım
kelime
ler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O tövbeyi kabul eder, merhameti boldur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabbinden birtakım
kelime
ler aldı (onlarla amel edip Rabbine yalvardı, O da) bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok kabul eden (kulunun günâhından geçen) dir, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım)
kelime
ler aldı. (Allah da) Bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı
kelime
ler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
O (nefislerine) zulmedenler, emrolundukları sözü değiştirdiler. (Tevbe ettik, mânasına gelen Hıtta
kelime
sini alaya alarak buğday mânasında olan Hınta’ya çevirdiler.) Biz de, o zâlimlere, yaptıkları fıskın karşılığı olmak üzere, gökten bir azâb indirdik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Ancak içinizdeki zalimler, kendilerine verilen
kelime
leri başka
kelime
lerle değiştirdiler. Nitekim, yoldan çıktıkları için zulmedenlerin üzerine gökten bir azap indirdik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Amma o zâlimler, kendilerine söylenmiş olan sözü, başka bir sözle değiştirdiler. (Hıtta
kelime
sini alaya alarak buğday mânâsına olan hınta'ya çevirdiler). Biz de o zâlimlere, yoldan çıkmalarından dolayı, gökten korkunç bir azap indirmiştik....
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, (Rasûlullah'a) "raina" değil (bizi gözet, bize dikkat et anlamında. Yahudiler raina
kelime
sini aksan ve vurgulama ile "ahmak" anlamına gelecek şekilde kullanıp hakaret ettikleri için bu uyarı yapılmıştı) "unzurna" deyin ve dinleyin. Kâfirler (hakikati inkâr edenler) için feci bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
1.
ve iz ibtelâ
: ve imtihan etmişti
2.
ibrâhîme
: İbrâhîm
3.
rabbu-hu
: onun Rabbi
4.
bi kelimâtin
:
kelime
ler il...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve İbrâhîm'i Rabbi
kelime
lerle imtihan etmişti. Nihayet (imtihan) tamamlanınca da (Allah şöyle) buyurdu: “Muhakkak ki Ben, seni insanlara imam kılacağım.” (İbrâhîm a.s): “Benim zürriyetimden de (imamlar kıl).” deyince; (Allah): “Benim ahdime (imamlık ve önderlik rahmetime, senin zürriyetinden olan) zâlimler nail olamaz.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım
kelime
lerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrâhim’i bir takım
kelime
ler, suallerle imtihan etmiş, sınamış; İbrâhim imtihanını başarı ile tamamlayınca, Allah: 'Ben seni insanların iyiliği, kurtuluşu için imam, önder olarak hazırlayıp görevlendireceğim' buyurmuştu. İbrâhim: 'Benim neslimden de imamlar, önderler görevlendir ya Rabbi' dedi. Allah: 'Benim peygamberlik ve önderlik ile ilgili sözüm, taahhüdüm zâlimler, âsiler için geçerli olmayacaktır' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım
kelime
lerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hatırlayın ki bir vakıt Hz. İbrahim’i, Rabbi bir takım
kelime
lerle (emir ve yasaklarla) imtihan etti. Hz. İbrahim o
kelime
leri tamamen yerine getirdi. Allah: “- Ben, seni, insanlara (dinde önder) imam yapacağım ( tâ ki, din işlerinde sana uysunlar).” buyurdu. Hazreti İbrahim: “- Benim zürriyetimi de imam yap.” diye yalvardı. Allah: “- Senin zürriyetinden olan zâlimler benim imâmetime nâil olamaz.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve hatırlayın o zamanı ki, Rabbi, İbrahim'i birtakım
kelime
lerle denemiş, o da onları tamamlayıp yerine getirince, (Allah) ona : «Seni insanlara imam (bir rehber, bir önder) yapacağım» demişti. İbrahim : «Benim neslimden de...» deyince, Allah : «Benim ahdim (imamet ve önderlik rahmetim) zâlimlere erişmez,» buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım
kelime
lerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. «Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!) » dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Rabbi, bir zamanlar İbrahim'i birtakım
kelime
lerle sınamış; o da onlara eklemişti: (Tanrı) 'Seni insanlara önder yapacağım,' demişti. 'Soyumdan da?..,' deyince, 'Zalimler benim sözüme dahil olmaz' buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da hatırlayın ki, bir vakit Rabbi, İbrahim'i bir takım
kelime
lerle imtihan etti. O, onları tamamlayınca Rabbi: «Ben seni bütün insanlara önder yapacağım.» buyurdu. İbrahim: «Rabbim zürriyetimden de yap» dedi. Rabbi ise: «Zalimler Benim ahdime nail olamaz.» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım
kelime
ler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, «Ben seni bütün insanlara imam yapacağım.» buyurdu. İbrahim, «Zürriyetimden de yap!» dedi. Rabbi ona «zâlimler benim ahdime nail olamaz!» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani rabbi İbrahim'i bir takım
kelime
lerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Tanrı İbrahim'e:) "Seni kuşkusuz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Tanrı:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve hatırlayın o zaman ki Rabbi, İbrâhîmi bir takım
kelime
lerle (emirleriyle) imtihan edib de o, bunları tamamen yerine getirince: «Seni insanlara îmam (rehber) yapacağım» buyurmuş, (İbrâhîm). «Zür-riyyetimden de» demiş, Allah ise: «Zaalimler ahdime (rahmetime, imametime, taatıma) eremez» demişdi. ...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve bir zaman Rabbi, İbrâhîm’i birtakım
kelime
lerle (emir ve yasaklarla) imtihân etmiş, bunun üzerine (o) onları tamâmen yerine getirmişti. (Rabbi de ona:) 'Doğrusu ben seni insanlara imam (her hususta kendisine tâbi' olunan rehber) yapıcıyım' buyurdu.(İbrâhîm ise:) 'Neslimden de (imamlar yap)!' dedi. (Rabbi de:) 'Verdiğim söz (senin neslinden de olsa, aslâ) zâlimlere ulaşmaz!' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani, İbrahim'i Rabb'ı bir takım
kelime
lerle imtihan etmişti de o da bunları tamamlayınca, Seni insanlara imam kılacağım, buyurmuştu. O da: Soyumdan da, demişti. Allah da; zalimler ahdime eremez buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da yâd et ki, bir vakit İbrahim'i Rabbisi birtakım
kelime
ler ile imtihan etmişti. O da bunları tamamen yerine getirmişti. (Cenâb-ı Hak) Dedi ki, «Ben seni nâsa imam kılacağım.» O da dedi ki: «Zürriyetimden de.» (Hak Teâlâ da) Buyurdu ki, «Benim ahdime zalimler nâil olamaz.»...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım
kelime
lerle (emirlerle) imtihan etmiş, o ise bunları tamamen yerine getirmişti. Allah: “Ben seni insanlara imam (önder) yapacağım. ” buyurdu. İbrahim: “Zürriyetimden de!” deyince, “Zâlimler ahdime ermez. ” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zaman Rabbi İbrâhim'i birtakım
kelime
lerle sınamış, o da onları tamamlayınca: "Ben seni insanlara önder yapacağım" demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. (Rabbi): "zâlimlere ahdim ermez (onlar için söz vermem!)" buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım
kelime
lerle denemeden geçirmişti. O da bunları tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e) : «Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım» demişti. (İbrahim) «Ya soyumdan olanlar?» deyince (Allah:) «Zalimler benim ahdime erişemez» demişti....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabb'i, İbrahim'i bazı
kelime
lerle imtihana çekmiş, o da onların hakkını vermişti de Rab şöyle demişti: "Seni insanlara önder yapacağım." İbrahim, "soyumdan birilerini de" deyince Allah: "Benim ahdime zalimler eremezler." buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
O, kitabı, Kur’ân’ı sana indirendir. Onun, Kur’ân’ın bir kısım âyetleri muhkemdir. Bunlar Kur’ân’ın, bütün kutsal kitapların esasıdır, levh-i Mahfuzda yazılı temel kurallardır. Diğerleri de insanlığın devamlı çoğalan meselelerine çözüm getirmeye müsait, birden fazla mânaya açık, müteşabih âyetlerdir. Akılları, kalpleri sapmaya meyilli, kötü niyetli olanlar, sırf fitne çıkarmak, ortalık bulandırmak,
kelime
lere keyfî anlamlar yükleyerek te’vil yapıp kafa karıştırmak arzusunda oldukları için, müteş...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi
kelime
tin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne). ...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
1.
fe nâdet-hu el melâiketu
: bunun üzerine, melekler ona nida etti
2.
ve huve
: ve o
3.
kâimun yusallî
: ayakta namaz kılıyor
4.
...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, o (Zekeriyya A.S) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, "Allah'ın, onu, "Allah'tan bir
kelime
yi (Hazreti İsa'yı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini" nidâ ettiler (bildirdiler)....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir
kelime
yi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir
Kelime
'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mabette Rabbine yöneliş hâlindeyken, melâike Ona nida etti: "Allâh'tan sana Bi-
kelime
yi (İsa - özel kuvvelerin açığa çıktığı Allâh
kelime
sini) tasdik edici, seyyid (kuvvelerinin efendisi), hasur (nefsaniyetini kontrol eden) sâlihlerden bir Nebi olarak (varlığındaki Hakk'ı yaşayan) Yahya'yı müjdeler. "...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Onun mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, 'Allah sana, Allah katından olan
Kelime
'yi [6] doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdelemektedir' diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir
kelime
yi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, Zekeriyya (Aleyhisselâm) mihrab’da namaz kılmağa durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi; “- Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah’dan gelen bir
kelime
yi (Hz. Îsa’yı) tasdik edecek, kavminin efendisi olacak, nefsine hâkim bulunacak ve sâlihlerden bir peygamber olacaktır.”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Zekeriyya mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi: Allah'tan bir
kelime
(olan İsâ)yı tasdîk edici, baş olmaya lâyık, son derece nefsine hâkim, iffetli ve iyilerden bir peygamber olmak üzere Allah Yahya'yı sana müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir
Kelime
'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken melâikeler kendisine nida ettiler, o kalkmış mihrabda namaz kılıyordu: Haberin olsun Allah sana Yahyayı müjdeliyor: Allahdan bir
kelime
yi tasdik edecek, hem bir efendi, hem gayet zahid, ve bir Peygamber, salihînden....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O kalkmış mihrabda namaz kılarken melekler kendisine şöyle seslendiler: «Haberin olsun, Allah sana, Allah'tan gelen bir
kelime
yi doğrulayacak, efendi, son derece nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: «Allah sana, Allah'dan bir
kelime
yi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.» diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Zekeriyya, mabette namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler; Allah sana Yahya'yı müjdeliyor. O, Allah'ın dolaysız
kelime
sini doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi : "Tanrı, sana Yahya'yı müjdeler. O, Tanrı'dan olan bir
kelime
yi (İsa'yı) doğrulayan efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir"....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda durub namaz kılarken melekler ona (şöyle) nida ettir «Gerçek, Allah sana kendisinden bir
kelime
yi tasdıyk edici, bir efendi, nefsine haakim ve saalihlerden bir peygamber olmak üzere Yahyâyi müjdeler». ...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken o, ma'bedde namaz kılarken ayakta olduğu bir sırada, melekler ona şöyle nidâ ettiler: 'Doğrusu Allah, sana Allah’dan bir
kelime
(olan Îsâ’)yı tasdîk edici, bir efendi, bir iffet sâhibi ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeliyor!'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendiler: Allah sana, kendisinden bir
kelime
yi tasdik edici bir efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mihrapta kâim olarak namaz kılmakta iken ona melekler nidâ etti: «Muhakkak Allah Teâlâ sana Allah tarafından olan bir
kelime
yi musaddık ve seyyid ve nefsine hakim ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjde eder.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyâ mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı bir çocuk müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir
Kelime
'yi (İsâ'yı) tasdik edici, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olacak. ”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mihrapta namaz kılmakta iken, melekler O’na, Allah’ın kendisine Yahya’yı, Allah’tan gelen bir
kelime
yi tasdik eden, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak müjdelediğini söylediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta namaz kılmakta iken melekler kendisine seslenip: "Allah sana, Allah’tan bir
kelime
yi tasdik edecek, hem efendi, hem gayet zahid, hem peygamber olacak olan Yahya’yı müjdeler." dediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyyâ, mabedde durmuş namaz kılarken, melekler ona: "Allâh sana, Allah'tan bir
kelime
yi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler," diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılmakta iken, melekler ona seslendi: «Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan
kelime
yi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mihrapta namaz kılmaktayken melekler ona 'Allah seni Yahya ile müjdeliyor,' diye seslendiler. 'O Allah'tan bir
kelime
yi tasdik edici, kavminin efendisi, nefsine hâkim, salihler zümresinden bir peygamber olacak.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir
kelime
yi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
İz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi
kelime
tin minh(minhu), ismuhul mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ vel âhıreti ve minel mukarrebîn(mukarrebîne). ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
1.
iz kâlet
: demiş(ler)di
2.
melâiketu
: melekler
3.
yâ meryemu
: ey Meryem
4.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle demişlerdir: "Ey Meryem,! Muhakkak ki Allah, Kendinden bir
kelime
ile seni müjdeliyor. Onun ismi "Mesih, Meryem oğlu Îsâ'dır. Dünyada ve ahirette şereflidir ve mukarrebinlerdendir."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir
kelime
ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler, yâ Meryem, gerçekten de Allah seni, kendisinin bir
kelime
siyle müjdelemektedir adı da Meryemoğlu Mesîh İsa'dır onun ve o, dünyada da kadri yüce bir erdir, âhirette de ve yakınlardandır o....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir
Kelime
'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melâike Meryem'e şöyle demişti: "Allâh kendisinden Bi-
kelime
yi (kendisini tanımladığı Esmâ'sından kendisini vasfettiği bazı kuvveleri açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu İsa'dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecîh (şerefi çok yüce) ve mukarrebûndandır (Allâh'a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allâh'ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi). "...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler şöyle söylemişlerdi: 'Ey Meryem! Allah seni kendi katından, adı Meryem oğlu İsa Mesih olacak bir '
Kelime
' ile müjdelemektedir. O dünyada da, ahirette de üstün şerefe sahip ve Allah'a yakın kimselerden olacaktır.'...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir
kelime
yi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler: “-Ey Meryem, Allah kendinden bir
kelime
yle (bir emirle yaratılacak çocuğu) sana müjdeliyor; ismi, Meryem’in oğlu Mesîh İsa’dır. Dünyada da ahirette de şanı yücedir, hem de Allah’a yakın olanlardan...” demişti....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler bir de şöyle demişlerdi : «Ey Meryem ! Allah seni kendinden gelen bir
kelime
yle müjdeliyor ki ismi Meryem oğlu Mesîh İsâ' dır; Dünya ve Âhirette şerefli ve itibarlıdır ; aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir
Kelime
'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler dediği vakit: Ya Meryem! Haberin olsun Allah seni tarafından bir
kelime
ile müjdeleyor: İsmi Mesih İsa ibni Meryem, dünya ve ahırette vecîh olarak hem de mukarrebînden....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle dediği vakit: «Ey Meryem, haberin olsun, Allah seni dünya ve ahirette itibarlı biri ve kendisine yakın olanlardan olarak tarafından bir «
kelime
» ile müjdeliyor! Adı, Meryem oğlu Mesih İsa'dır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle demişti: «Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir
kelime
yi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler dediler ki; 'Ey Meryem, Allah seni dolaysız
Kelime
'si ile müjdeliyor. Onun adı Meryemoğlu İsa Mesih'tir. O dünyada da ahirette de yüce, şanlıdır ve Allah'ın yakınlarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler, dediler ki; "Meryem, doğrusu Tanrı kendinden bir
kelime
yi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Tanrı'ya) yakın kılınanlardandır.."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler: «Ey Meryem. Allah, kendinden bir
kelime
yi sana müjdeliyor: Adı İsâ, (lakabı) Mesîh, (sıfatı) Meryem oğludur. Dünyâda da, âhiretde de sânı yücedir. (Allaha) çok yakınlardandır da». ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler demişti ki: 'Ey Meryem! Şübhesiz Allah, seni tarafından bir
kelime
yle(bir çocukla) müjdeliyor! İsmi, Meryemoğlu Îsâ Mesîh’tir, dünya ve âhirette şereflidir ve Allah’a yakın kılınanlardandır.'...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem; Allah kendinden bir
kelime
yi sana müjdeliyor. Adı; Meryem oğlu İsa, Mesih'tir. Dünyada da, ahirette de, şanı yücedir. Allah'a yakın kılınanlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Vaktâ ki melekler demişlerdi: «Ey Meryem! Şüphesiz Allah Teâlâ sana taraf-ı ilâhisinden bir
kelime
ile müjde veriyor ki, adı Mesih, Meryem oğlu İsâ'dır. Dünyâda da ahirette de vecih ve mukarrep olanlardandır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir
kelime
ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ Mesih'dir. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır. ”...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: -Meryem, Allah sana, adı Mesih, Meryem oğlu, İsa dünya ve ahirette itibarlı ve öncülerden/mukarrebinden olacak kendisinden bir
kelime
yi (İsa’yı) müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Gün geldi, melekler ona: "Meryem! Allah, Kendisi tarafından bir
kelime
vereceğini sana müjdeliyor. Adı Îsâ, lakabı Mesih, sıfatı Meryem oğludur. Dünyada da âhirette de itibarlı, Allah’a en yakın kullardan olacaktır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: "Ey Meryem, Allâh seni, kendisinden bir
kelime
ile müjdeliyor: Adı Meryem oğlu Îsâ Mesih'dir; dünyâda da, âhirette de gözde (şerefli) ve (Allah'a) yakın olanlardandır."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler, dedi ki: «Meryem, doğrusu Allah, kendinden bir
kelime
yi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada da, ahirette de 'seçkin, onurlu, saygın' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani, melekler 'Ey Meryem,' demişlerdi, 'Allah seni kendisinden bir
kelime
ile müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu Mesih İsa'dır. O dünyada ve âhirette şerefi büyük, Allah'ın yakın kullarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Bir de melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah seni, kendisinden bir
kelime
yle muştuluyor. Adı, Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Dünya ve âhirette yüz akıdır. Allah'a yaklaştırılanlardandır."...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
Kul yâ ehlel kitâbi teâlev ilâ
kelime
tin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ na’bude illâllâhe ve lâ nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi ennâ muslimûn(muslimûne). ...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitap ehli (yahudiler ve hristiyanlar)
3.
teâlev
: gelin
4.
ilâ
kelime
tin
...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey Kitab Ehli! Sizinle bizim aramızda aynı olan bir
kelime
ye (Tevhit sözüne) geliniz. Allah'tan başkasına kul olmayalım ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayalım ve bir kısmımız, bazılarını, Allah'tan başka Rab'ler edinmesinler.” Bundan sonra eğer dönerlerse, o zaman; “Bizim müslüman olduğumuza (teslim olduğumuza) şahit olun” deyiniz....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
Onlara: 'Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, sizinle bizim aramızdaki, benzer, doğru, ortak temel değerlere, ilkelere,
kelime
-i tevhide,
kelime
-i şehadete, İslâm dinine gelin: Yalnızca Allah’ı ilâh tanıyalım. Candan müslümanlar olarak Allah’ın hükmüne teslim olalım. Saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edelim, yalnız Allah’ın şeriatına bağlanalım, Allah’a boyun eğelim. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, bir kısmımız, Allah’ı bırakıp, kulları durum...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir
kelime
ye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız."...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
(Râsûlüm), de ki: “- Ey kitap ehli (olan Hristiyan ve Yahudî’ler)! Bizimle sizin aranızda müsavî bir
kelime
ye gelin. Şöyle ki: Allah’dan başkasına tapmayalım, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rab’lar edinmiyelim”. Eğer kitap ehli bu
kelime
den yüz çevirirlerse, (o halde) şöyle deyin: “- Şâhid olun, biz gerçek müslümanlarız. (Bu ayet-i kerime, Yahudiler: İbrahim Yahudî’dir ve biz onun dinine bağlıyız, demeleri üzerine nâzil olmuştur.)...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitap Ehli! aramızda ortaklaşa (ölçü ve en âdil dengeyi sağlayacak) bir
kelime
ye gelin ; (o da): Allah'tan başkasına kulluk etmemeniz, hiçbir şeyi O'na ortak koşmamanız ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rabler = tanrılar edinmememizdir. Eğer yüzçevirirlerse, deyin ki: Şâhid olun biz şüphesiz Müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: Ey ehli kitab! gelin: Sizinle bizim aramızda müsavi bir
kelime
ye, şöyle ki: Allahdan başka ma'bud tanımıyalım ona hiç bir şey'i şerik koşmıyalım, ve ba'zımız ba'zımızı Allahdan beride Rab ittihaz etmesin, eğer buna karşı yüz çevirirlerse o vakit şöyle deyin: Şahid olun ki biz hakikaten müslimiz: müsalemetkârız...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey kendilerine kitap verilenler, gelin aramızda ortak bir
kelime
de birleşelim, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir ortak koşmayalım ve Allah'tan başka kimimiz kimimizi Rab edinmesin!» Eğer bundan yüz çevirirlerse: «Bizim gerçekten müslüman olduğumuza şahit olun!» deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitab! Hepiniz, sizinle bizim aramızda müsavi olan bir
kelime
ye gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab ittihaz edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse o vakit, şahit olun ki, biz müslümanız” deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki : "Ey Kitap ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir
kelime
ye [tevhide] gelin. Tanrı'dan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Tanrı'yı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı rabler edinmeyelim". Eğer yine yüz çevirirlerse deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız"....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitablılar (Yahudiler, Hıristiyanlar), hepiniz bizimle sizin aranızda müsâvî (ve âdil) bir
kelime
ye gelin, (şöyle) diyerek: «Allahdan başkasına tapmayalım. Ona hiç bir şey'i eş tutmayalım, Allahı bırakıb da kimimiz kimimizi Rabler (diye) tanımıyalım». (Buna rağmen) eğer yine yüz çevirirlerse (o halde) deyin ki: «Şâhid olun, biz muhakkak müslümanlarız». ...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: 'Ey ehl-i kitab! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir
kelime
ye gelin! Şöyle ki: 'Allah’dan başkasına ibâdet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da bazımız bazımızı rabler edinmesin!’ ' Buna rağmen (onlar yine de) yüz çevirirlerse artık: 'Şâhid olun ki gerçekten biz Müslümanlarız' deyin!...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: Ey Ehl-i Kitab; hepiniz, sizinle bizim aramızda eşit olan bir
kelime
ye gelin: Allah'dan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah'ı bırakıp da kimimiz, kimimizi Rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse; o vakit şahid olun ki biz, müslümanız, deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey ehl-i kitap! Bizim ile sizin aranızda müsavî olan bir
kelime
ye geliniz. Allah Teâlâ'dan başkasına ibadet etmeyelim. Ve O'na hiç bir şeyi şerik kılmayalım. Ve Allah Teâlâ'dan başka bazımız bazımızı rab ittihaz etmesin.» Eğer yüz çevirirlerse deyiniz ki, «Şahit olunuz, bizler muhakkak müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda eşit bir
kelime
ye geliniz. Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. ” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse: “Şâhit olun ki, biz müslümanlarız. ” deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir
kelime
ye gelin: "Yalnız Allah'a tapalım. O'na hiçbirşeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka tanrılar edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse; "Şâhid olun, biz müslümanlarız!" deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitap ehli, bizimle aranızda müşterek (olacak) bir
kelime
ye gelin. (Ki o da şudur:) Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp kimimiz kimimizi Rabler edinmeyelim.» Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: «Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Doğrusu onlardan (ehl-i kitabdan) elbette bir fırka da vardır ki, kendisi Kitab’dan olmadığı hâlde, onu Kitab’dan sanasınız diye, (doğru
kelime
yi değiştirerek) dillerini Kitab’la eğip bükerler. Ve o, Allah tarafından olmadığı hâlde: 'Bu, Allah katındandır!' derler. Bu sûretle onlar, Allah’a karşı (hakikati) bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir kısmı da, aslında kitaptan olmadığı halde, Sizin kitaptan zannetmeniz için, Okurken ağızlarını dillerini eğip bükerler (bazı
kelime
lerin telaffuzunu değiştirirler). Bir şeyler söyleyip, "Bu Allah tarafındandır." derler. Halbuki o, Allah tarafından değildir. Bile bile Allah adına yalan uydururlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir grup var ki, Kitapta olmayan bir şeyi, siz Kitaptan sanasınız diye dillerini Kitapla eğip büker(sözlerini, Kitabın sözü imiş gibi göstermek için
kelime
leri dillerinde bükerek okur, onları, Kitabın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve: "O, Allâh katındandır." derler. Oysa o, Allâh katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey imân edenler, sabrederek mücadeleye devam edin, sebat ve kararlılık gösterin. Hazırlıklı ve uyanık olun, sabrederek mücadelede yarışı siz kazanın, gücünüzü, birliğinizi, devletinizi, topraklarınızı, ümmetin menfaatlerini korumak, îlây-ı
kelime
tullah (Allah’ın düzeninin hakim kılınması) ve tebliğe devam edebilmek için dinî, sosyal, siyasî, ekonomik müesseseler, savunma işbirlikleri kurun, öncü teşekküller, araştırma-geliştirme kurumları oluşturarak münasebetlerinizi ilerletin, ordular, özel sa...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Minellezîne hâdû yuharrifûnel
kelime
an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesma’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni). Ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nâ vesma’ venzurnâ le kâne hayran lehum ve akvem(akveme), ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
1.
min ellezîne
: onlardan bir kısmı
2.
hâdû
: yahudiler
3.
yuharrifûne
: tahrif ederler, bozarlar
4.
el
kelime
: ...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, (Tevrat'taki)
kelime
lerin konuldukları yerleri değiştirip tahrif edenler (mânâlarını bozanlar) ve dillerini eğip bükerek ve dîni yererek: “İşittik ve isyan ettik. İşit, işitmez olası ve “râinâ” (bize bak: yahudi dilinde ahmak)” diyorlar. Ve eğer onlar, “İşittik ve itaat ettik, işit ve bize bak.” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam (daha iyi) olurdu. Küfürleri sebebiyle onları lânetledi. Artık onların pek azı hariç, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, (
kelime
leri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı
kelime
leri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) "İşittik ve karşı geldik", "dinle, dinlemez olası", "râinâ" derler. Eğer onlar "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan öyleleri vardır ki, KELİMELERİ esas anlamlarından kaydırırlar (vahyin orijinalliğini korumazlar). . . Telaffuzlarını eğip bükerler ve Din'de kötü kavramlar oluştururlar: "İşittik ve isyan ettik", "Dinle, dinlemez olası" ve "Raina - anlayışı sınırlı" mânâsına gelecek şekilde vurgulama yaparlar. Eğer onlar, "İşittik ve itaat ettik", "Dinle" ve "Unzurna - gözet bizi" deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. . . Fakat Allâh, içlerindeki hakikati inkâr yü...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudiliğin takipçilerinden bir kısmı, Allah’ın kitabındaki
kelime
leri, ifadeleri, aslî mânalarından uzaklaştırarak tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, maksadının dışında tefsir ediyorlar, gayesine aykırı te’viller yapıyorlar. 'Sözünü, tebliğini duyduk. Seni, emirlerini, kitabını, sünnetini, devletini tanımıyor, âsi davranıyoruz. Sözlerimiz kabule şâyan görülmese bile bizi de dinle.' diyorlar. 'Dinî, siyasî ve idarî otoriteni, bizim de taleplerimizi dikkate alarak, menfaatlerimizi gözetip kollay...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler,
kelime
leri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Hazreti Peygamberin vasfına dair Tevrat’daki
kelime
leri, konuldukları yerlerden değiştiren Yahudi’lerden bir kısmı, dillerini eğerek ve dine saldırarak şöyle derler: “- Sözünü işittik, emrine isyan ettik. Sen işit, biz seni dinlemeyiz, RAİNA= bizi gözet= bize çobanlık et!” (Burada iki mânaya gelen RAİNA
kelime
sini, Rasûli ekreme hakaret için ikinci mânayı kasdederek kullanıyorlardı.) Eğer onlar; “- Dinledik, itaat ettik. İşit ve bize bak” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha do...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı,
kelime
leri konulduğu yerden değiştirirler, dillerini eğip bükerek, dine de saldırarak, «işittik (ama kalbimizle) karşı koyduk!» derler. Dinle, a dinlemez olası! «Râinâ — bizi güt, bizi gözet a çoban !» derler. Eğer onlar, «işittik ve itaat ettik», «dinle ve bizi gözet!» deselerdi herhalde kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ama Allah küfürleri sebebiyle onları lânetlemiştir. Bu yüzden —azı müstesna— imân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı
kelime
leri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı
kelime
lerin anlamını değiştirir ve 'İşittik ancak kabul etmiyoruz,' veya 'Sözünüz sağır kulağa giriyor' veya dinle alay etmek için dillerini eğip bükerek, 'Raina (çobanımız ol),' derler. Onlar, 'İşittik ve itaat ettik,' 'Dinliyoruz' ve 'Bizi gözet,' deselerdi kendileri için daha iyi ve daha doğru olurdu. Ne var ki ALLAH inkarlarından ötürü onları lanetlemiştir. Çokları inanmaz....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O Yehudî olanlardan ki
kelime
leri mevzı'larından tahrif ediyorlar, ve dillerini eğerek, dine dokunarak «dinledik ısyan ettik», «dinle dinlenilmeyesi», «râinâ» diyorlar; böyle diyeceklerine «işittik itaat ettik» «dinle ve bizi gözet» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Ve lâkin küfürleri yüzünden Allah kendilerini lâ'netlemiştir. Onun için iymana gelmezler meğer ki pek az....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan kimileri
kelime
lerin yerlerini değiştirip, dillerini eğip bükerek, dine dokunarak «Dinledik, isyan ettik.» , «Dinle dinlenilmez olsaydın.» ve «Bizi güt.» diyorlar. Böyle diyeceklerine «Dinledik, itaat ettik.», «Dinle ve bizi gözet.» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Fakat inkarları yüzünden Allah kendilerini lanetlemiştir. Onun için pek azı dışında imana gelmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki)
kelime
leri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, «Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)» diyorlar. Halbuki onlar, «İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak» deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudiler içinde öyleleri var ki, bu dine hakaret etmek amacı ile Tevrat'taki
kelime
leri değiştirerek ve dillerini ağız boşluklarında burarak «işittik ve karşı geldik», «Dinle sözü dinlenmez olasıca!» ve «Raina (Bizi gözet anlamına da gelen eş sesli bir hakaret deyimi)» derler. Oysa eğer (böyle diyecekleri yerde) «duyduk ve uyduk», «işit» ve «bize bak» deselerdi kendileri hesabına daha hayırlı ve tutarlı olurdu. Fakat Allah kâfirlikleri yüzünden kendilerine lânet ettiği için -pek azı dışında- on...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler
kelime
leri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' (bizi güt, bize bak) derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve bizi gözet" deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Tanrı onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan kimi
kelime
leri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden (kaldırıb) değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek, dîne de saldırarak (sana) derler ki: «(Sözünü zaahiren) dinledik, (fakat kalbimizle) isyan etdik. İşit, işitmez olası. Râînâ». Eğer onlar: «Dinledik, itaat etdik. İşit, bize bak» deselerdi kendileri için elbet daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, kendi küfürleri yüzünden onları rahmetinden koğmuşdur. Artık onlar, birazı müstesna olmak üzere, îman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan bir kısmı (Tevrât’taki)
kelime
leri yerlerinden değiştiriyorlar ve(peygambere karşı) dillerini eğip bükerek (alay etmek) ve dîni kötülemek üzere: 'İşittik ve isyân ettik!', 'Dinle, dinlemez olası!' ve diyorlar. Hâlbuki gerçekten onlar, 'İşittik ve itâat ettik', 'Dinle!' ve (bizi gözet!) deselerdi, onlar için elbette hayırlı ve daha doğru olurdu; fakat küfürleri sebebiyle Allah onlara lâ'net etmiştir; bu yüzden pek azı müstesnâ, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki;
kelime
leri yerlerinden değiştirir ve dillerini eğip bükerek ve dine tan ederek; işittik ve karşı geldik, duy, duymaz olası ve bizi güt (raina) derler. Eğer işittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet demiş olsalardı, onlar için daha iyi olurdu. İşte Allah, inkarları yüzünden onlara la'net etmiştir. Onların ancak pek azı iman eder....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O Yahudi olanlardan ki,
kelime
leri yerlerinden tebdîl ederler ve dillerini eğerek ve dine dokunarak, «İşittik ve isyan ettik, işit, işitmez olası ve râina,» derler. Ve eğer onlar «İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize nazar et» deselerdi elbette onlar için hayırlı ve ziyâde dürüst olurdu. Velâkin Allah Teâlâ onlara küfürleri sebebiyle lânet etmiştir. Artık pek az müstesna olmak üzere onlar imân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki,
kelime
leri yerlerinden değiştirirler. “İşittik ve isyan ettik”, “Dinle, dinlemez olası” derler. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak: “Râinâ” derler. Eğer onlar: “İşittik, itaat ettik, dinle, bizi gözet” deselerdi, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat inkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden,
kelime
lerin anlamlarını saptıranlar ve dillerini eğip bükerek ve dine de bir nefret duyarak: “işittik isyan ettik.”, “İşit duymaz olası” ve “bizi güt” diyenler eğer, “işittik ve itaat ettik, sen de işit ve bize de bak” deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat, Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Onların çok azından başkası iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahûdilerden öyleleri var ki,
kelime
leri yerlerinden kaydırıyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dini taşlayarak: "İşittik ve isyân ettik", "dinle, dinlemez olası" ve: "râ'inâ" diyorlar. Eğer onlar: "İşittik ve itâ'at ettik", "Dinle ve bize bak!" deselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Fakat Allâh, inkârlarından dolayı onları la'netlemiştir, pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler,
kelime
leri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini de eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: «Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak» derler. Eğer onlar: «İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet'» deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki,
kelime
leri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bükerek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler....
Nisa Suresi, 151. Ayet:
Öyleleri
kelime
nin tam anlamıyla gerçek kâfirlerin tâ kendisidir. Biz ise o kâfirlere aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
1.
ve rusulen
: ve resûller
2.
kad
: olmuştu
3.
kasasnâ-hum
: onları kıssa ettik, anlattık
4.
aleyke
: sana
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Ve daha önce sana kıssa etmiş olduğumuz (bahsettiğimiz) resûllere ve sana bahsetmediğimiz resûllere de (vahyettik). Ve Allah, Hz. Musa ile
kelime
lerle (hitap ederek) konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Daha önce sana hikâyelerini anlattığımız veya anlatmadığımız Rasûllere de (vahyettik). . . Allâh Musa'ya
kelime
kelime
konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Sana önceden anlattığımız elçilere ve anlatmadığımız elçilere de... Ve ALLAH Musa ile de
kelime
lerle konuşmuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Hem öyle peygamberler (gönderdik) ki, elbette onları(n kıssalarını) daha önce sana anlattık ve öyle peygamberler de var ki onları(n kıssalarını) sana anlatmadık. Ve Allah, Mûsâ ile (ses, harf ve
kelime
lere muhtaç olmadan, vâsıtasız) bir hitâb ile konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya
kelime
kelime
söz söylemişti....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illâl hakk(hakka). İnnemâl mesîhu îsâbnu meryeme resûlullâhi ve
kelime
tuhu. Elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minhu, fe âminû billâhi ve rusulihî, ve lâ tekûlû selâseh(selâsetun). İntehû hayran lekum. İnnemâllâhu ilâhun vâhid(vâhidun). Subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen)....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
1.
yâ
: ey
2.
ehle
: ehil, sahip
3.
el kitâbi
: Kitap
4.
lâ taglû
: haddi aşmayın
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitab ehli! Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan (doğrudan, gerçekten) başka bir şey söylemeyin. Mesih İsa, Meryem'in oğludur ve sadece Allah'ın resûlü ve O'nun
kelime
sidir. (Ruh'ûl Kudüs) Onu Meryem'e ilka etti ve o, kendisinden (Ruh'ûl Kudüs'den) bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin! Ve "Üçtür." demeyin (baba Allah, oğul Allah ve Ruh'ûl Kudüs diye üç Allah vardır demeyin), vazgeçin, sizin için hayırlıdır. Allah sadece tek ilâhtır. O'nu, “çocuk sahibi ol...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği)
kelime
si ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap ehli, dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında gerçek olanı söyleyin. Meryemoğlu Mesîh İsa, ancak Allah'ın peygamberidir ve Meryem'e ilga ettiği
kelime
sidir ve kendisine ait bir ruhtur. Artık inanın Allah'a ve peygamberlerine ve Tanrı üçtür demeyin, vazgeçin bundan, bu hayırlıdır size. Allah, ancak tek tanrıdır, oğul sahibi olmaktan münezzehtir ve onundur ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve koruyucu olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı "kün: Ol"
kelime
si(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. "(Tanrı) üçtür" demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmakta...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar. . . Dininizde ölçüyü kaçırıp haddi aşmayın. . . Allâh üzerine Hak olmayanı söylemeyin. . . Meryemoğlu İsa Mesih, yalnızca Allâh Rasûlü ve O'nun
Kelime
si'dir. . . Onu Meryem'e ilka etmiştir ve kendinden (El Esmâ ül Hüsnâ'sından) bir mânâdır (ruhtur). . . O hâlde Esmâ'sıyla her şeyin hakikati olan Allâh'a ve Rasûllerine iman edin. . . "Üçtür" (baba - oğul - kutsal ruh) demeyin! Sizin hayrınıza olarak (buna) son verin. . . Allâh ancak İlâh'un Vahid'dir...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında doğru olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih Allah'ın peygamberi, Meryem'e bıraktığı
kelime
si ve O'ndan bir ruhtur. Artık Allah'a ve peygamberlerine iman edin. '(İlah) Üçtür' demeyin. Bu iddialarınızdan vazgeçin. Sizin hayrınıza olur. Şüphesiz ki Allah tek bir ilahtır. Allah bir çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve
kelime
sidir. Onu ('OL'
kelime
sini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitab (Hristiyanlar ve Yahudi’ler): Dininizde hududu geçip taşkınlık etmeyin, İsa (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur, gibi sözler söylemeyin. Allah’a karşı ancak hak olanı söyleyin. Meryem’in oğlu Mesîh İsa, Allah’ın Peygamberi, Meryem’e ulaştırıp bıraktığı
kelime
sidir (vasıtasız yaratığıdır); ve ondan bir ruh olmaktan başka bir şey değildir. Artık Allah’a ve peygamberlerine iman edin de Allah “Üç” dür demeyin. Bundan vaz geçin, hakkınızda hayırlı olur. Allah, yalnız bir tek İlâh’dır; çocu...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli! Dininizde taskinlik etmeyin. Allah hakkinda ancak gercegi soyleyin. Meryem oglu Isa Mesih, Allah'in peygamberi, Meryem'e ulastirdigi
kelime
si ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanin, «uctur» demeyin, vazgecin, bu hayrinizadir. Allah ancak bir tek Tanri'dir, cocugu olmaktan munezzehtir, goklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. *...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininizde sının aşmayın, ölçüyü kaçırıp aşırı gitmeyin. Allah'a karşı ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu Mesîh İsâ, ancak Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ilka ettiği
kelime
si ve Allah'tan (gelme) bir ruhtur. O halde Allah'a ve peygamberlerine imân edin de (Tanrı) üçtür, demeyin, bundan vazgeçin, sizin için hayırlı olur. Allah ancak bir tek ilâhtır; çocuğu olmaktan pâk ve münezzehtir ve yücedir. Göklerde olanlar, yerde olanlar O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı
kelime
si ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, 'üçtür' demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tek Tanrı'dır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı «kün: Ol»
kelime
si(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. «(Tanrı) üçtür» demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmakta...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Kitaplılar! Dininizde sınırı aşmayın. ALLAH hakkında yalnız gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, sadece ALLAH'ın elçisi ve Meryem'e gönderdiği
kelime
si ve O'ndan gelen bir candır. ALLAH'a ve elçilerine inanın. 'Üçtür,' demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Biricik tanrı yalnız ALLAH'tır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Vekil olarak ALLAH yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehli kitab! dininizde gulüvvetmeyin, Allaha karşı hakk olmıyanı söylemeyin, Mesih Isâ ibni Meryem sade Allahın Resulü ve Meryeme ilka eylediği
kelime
si ve ondan bir ruhtur, başka bir şey değil, gelin Allaha ve Resullerine iyman getirin «üç» demeyin, vaz geçin hakkınızda hayırlı olur, Allah ancak bir tek ilâhtır, o sübhan bir veledi olmaktan münezzehtir, göklerde ve yerde ne varsa onun vekil de Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap verilenler, dininizde aşırılığa gitmeyin ve Allah hakkında yalnızca gerçeği söyleyin! Meryem oğlu Mesih İsa, yalnızca Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı
kelime
'si ve ondan bir ruhtur; başka birşey değil. Gelin Allah'a ve O'nun peygamberlerine iman getirin ve «üçtür» demeyin. Bundan vazgeçin; hakkınızda hayırlı olur! Allah, ancak bir tek İlah'tır, haşa O'nun bir oğlu olması asla düşünülemez. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak da Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu
kelime
si ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda aşırılığa sapmayınız, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın sadece bir peygamberi, Meryem'e sunduğu bir
kelime
si ve ondan gelen bir ruhtur. Allah'a ve peygamberine inanınız. Allah «üçtür» demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, hayrınıza olan budur. Allah ancak tek bir ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey onundur. Allah insan için yeterli bir vekildir....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Tanrı'ya karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa ancak Tanrı'nın elçisi ve
kelime
sidir. Onu ['Ol'
kelime
sini] Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Tanrı'ya ve elçisine inanın; "üçtür" demeyin. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Tanrı, ancak bir tek tanrıdır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Tanrı yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitâb, dîniniz hususunda haddi aşmayın. Allaha karşı hak olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsâ yalınız Allahın peygamberi ve
kelime
sidir ki onu Meryeme bırakmışdır. O, Allah tarafından (gelen) bir ruhdur. Artık Allaha ve peygamberlerine inanın da (Allah) «üç» (dür) demeyin. Kendiniz için hayırlı olmak üzere (bundan) vazgeçin. Allah, ancak bir tek tanrıdır. O, herhangi bir çocuğu bulunmakdan münezzehdir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onundur. Hakıykî vekîl (ve şâhid...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitab! Dîninizde haddi aşmayın ve Allah’a karşı, haktan başkasını söylemeyin! Meryemoğlu Îsâ Mesîh ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı
kelime
si ve O’n(un tarafın)dan (yaratılmış) bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine îmân edin! '(Allah) üçtür' demeyin! Kendi hayrınıza olarak (bundan)vazgeçin!Allah, ancak tek bir İlâhdır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir! Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Vekîl olarak da Allah yeter!...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehl-i Kitab; dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih; Allah'ın peygamberi, O'nun Meryem'e ulaştırdığı
kelime
si ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Allah üçtür, demeyin. Kendi yararınıza olarak bundan vazgeçin. Allah sadece bir tek ilahtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde haddi tecavüz etmeyiniz ve Allah Teâlâ'ya karşı haktan başkasını söylemeyiniz. Şüphe yok ki, Meryem'in oğlu İsa Allah Teâlâ'nın ancak bir peygamberidir ve O'nun tarafından bir
kelime
dir, O'nu Meryem'e ulaştırmıştır ve O'nun tarafından bir ruhtur. Artık Allah Teâlâ'ya ve O'nun peygamberlerine imân ediniz ve üç demeyiniz, vazgeçiniz, sizin için hayırlı olur. Muhakkak ki, Allah Teâlâ bir tanrıdır, kendisi için bir veled bulunmaktan münezzehtir. Göklerde ne varsa ve yerde n...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı
kelime
si ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter!...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
- Ey kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında doğru olandan başka bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih sadece Allah’ın Peygamberi ve Meryem'e ulaştırdığı bir
kelime
si ve kendinden bir rahmettir. Allah’a ve Peygamberlerine iman edin, “üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin. Allah sadece tek bir ilahtır bir çocuğu olmaktan uzaktır. Göklerdeki ve yerdekiler Onundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehl-i kitap! Dininizde haddi aşmayın, taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri iddia etmeyin. Meryem’in oğlu Mesih Îsâ sadece Allah’ın resulü, Meryeme ulaştırdığı
kelime
sidir. Allah tarafından gelen bir ruhtur. Gelin Allah’a ve elçilerine iman getirin, "Tanrı üçtür!" demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin. Allah ancak tek bir İlahtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Koruyan ve yöneten olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allâh hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allâh'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı
kelime
si ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allâh) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allâh, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sâhibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allâh yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryemoğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın peygamberi ve
kelime
sidir. Onu (OL'
kelime
sini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve peygamberine inanınız; «üçtür» demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininizde haddi aşmayın; Allah hakkında doğruyu söyleyin. Meryem oğlu Mesih İsa, Allah'ın elçisi ve Onun Meryem'e ulaştırdığı
kelime
sidir; Onun tarafından gönderilmiş bir ruhtur. Siz de Allah'a ve peygamberlerine iman edin. 'Üç' demeyin; bundan kaçınmanız sizin için hayırlı olur. Allah tek bir tanrıdır; O evlât sahibi olmaktan münezzehtir. Gökte ne var, yerde ne varsa hepsi Onundur; hepsinin tedbir ve idaresinde vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve
kelime
sidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Fe bimâ nakdihim mîsâkahum leannâhum ve cealnâ kulûbehum kâsiyet(kâsiyeten), yuharrifûnel
kelime
an mevâdııhî ve nesû hazzan mimmâ zukkirû bih(bihî), ve lâ tezâlu tettaliu alâ hâınetin minhum illâ kalîlen minhum fa’fu anhum vasfah innallâhe yuhıbbul muhsinîn(muhsinîne)....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
1.
fe bimâ nakdi-him
: ve de onların bozmalarından dolayı, sebebi ile
2.
mîsâka-hum
: onların misâkları, misâklarını
3.
leannâ-hum
: onları lanetledik
4.
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Misaklarını bozmaları sebebiyle biz de onları lânetledik, kalplerini de (kapkaranlık) yaptık. Onlar,
kelime
leri yerlerinden tahrif ederler (değiştirirler). Nasihat olundukları şeylerden nasiplerini almayı unuttular. Onlardan pek azı hariç, devamlı onların hainliklerine maruz kalırsın.Yine de onları affet ve hoşgör.Muhakkak ki Allah muhsinleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık.
Kelime
leri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar
kelime
lerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Ahdlerini bozmaları ile onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık (anlayışlarını kilitledik)!
Kelime
lerdeki mânâları asıl anlamlarından saptırırlar. Uyarıldıkları hakikatlerden haz almayı unuttular. . . Pek azı hariç, onlardan daima hainlik görürsün. . . Onları affet, aldırma! Muhakkak ki Allâh ihsan sahiplerini sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Kesin sözlerini, taahhütlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik, kafalarını kalınlaştırdık ve kalplerini katılaştırdık.
Kelime
leri, ifadeleri, aslî manalarından uzaklaştırarak tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, maksadının dışında tefsir ediyorlar, gayesine aykırı te’viller yapıyorlar. Kendilerine öğretilen, tebliğ edilen Tevrat’ın hükümlerinin önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onları taahhütlerini bozarak, daima hâinlik ederlerken görürsün. Yine de sen onları sorgu...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar,
kelime
leri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra bu misâklarını (ahd ve sözlerini) bozdukları içindir ki, biz, onları lânetledik (rahmetimizden kovduk) ve kalblerini kaskatı ettik. Onlar,
kelime
leri (Tevrat’taki Peygambere ait vasıfları ve bazı âyetleri) yerlerinden oynatarak değiştirir tahrif ederler; ve onlar, emredildikleri hakikatlerden nasîp almayı da (Peygambere iman etmeyi) terk ettiler. İçlerinden pek azı müstesna, sen, onlardan daima bir hâinliğin farkına varıp duracaksın. Böyleyken yine onlardan suçları bağışla ve aldırma; çünk...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları lanetledik, kalblerini de kaskatı yaptık.
Kelime
leri (asıl konuldukları) yerlerinden oynatıp değiştirirler. Uyarıldıkları hususlardan nasiplerini unuttular. İçlerinden pek azı müstesna, onlardan sürekli olarak hainlik görürsün. (Bununla beraber) sen onları affet ve (geçmiş kusurlarından) geç.. Şüphesiz ki Allah iyilikte bulunan yararlı kişileri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar
kelime
lerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra bu misaklarını nakzettikleri içindir ki biz onları lâ'netledik ve kalblerini kas katı ettik,
kelime
leri yerlerinden oynatarak tahrif ederler, ıhtar edildikleri hakikatlerden hazz almayı unuttular, içlerinden pek azı müstesna olmak üzere onlardan daima bir hainliğe muttali' olur durursun, yine sen onlardan afvet ve aldırma, çünkü Allah ihsan edenleri sever...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra bu sözleşmelerini bozmaları yüzünden, Biz onları lanetledik ve kalplerini kaskatı ettik. Onlar,
kelime
leri yerlerinden oynatarak değiştirirler, uyarıldıkları gerçeklerden paylarını almayı unuttular. İçlerinden pek azı dışında, onlardan sürekli bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırma! Çünkü Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık.
Kelime
leri yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Verdikleri sözlerden caydıkları için onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar
kelime
lerin anlamlarını değiştirirler, kendilerine verilen öğütlerin başlıcalarını unuturlar. Pek azı dışında, onlardan sürekli ihanet görürsün. Yine de onları bağışla, yaptıklarına aldırış etme. Hiç şüphesiz Allah iyi davrananları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar,
kelime
leri konuldukları yerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görürsün. Yine de onları affet, aldırış etme. Kuşkusuz Tanrı iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
(Buna rağmen) onlar (verdikleri) o kat'î te'mînâtı çözüb bozmuş oldukları içindir ki biz kendilerini rahmetimizden koğduk, kalblerini kaskatı yapdık. Onlar
kelime
leri (Allah tarafından) konulan yerlerinden (kaldırıb) değişdirirler. Onlar nasıyhat ve ihtaar edildikleri şeylerden (hakıykatlerden) bir nasıyb almayı da unutdular. İçlerinden birazı müstesna olmak üzere sen, onlardan dâima bir haainliğe muttali olub duracaksın. Sen yine onların suçundan geç, aldırış etme. Şübhe yok ki Allah, iyilik ed...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra o sağlam sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lâ'net ettik ve kalblerini kaskatı yaptık. (Onlar Tevrât’taki)
kelime
leri yerlerinden değiştirirler, kendisiyle nasîhat edildikleri (o kitapları)ndan bir nasîb (almay)ı da unuttular. İçlerinden pek azı müstesnâ, onlardan dâimâ bir hâinliğe muttali' olursun; yine de (sen) onları affet ve aldırma! Muhakkak ki Allah, iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Ahidlerini bozmalarından ötürü onlara la'net ettik, kalblerini de katılaştırdık. Onlar,
kelime
leri yerlerinden değiştiriyorlar. Kendilerine öğretilenlerin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı müstesna daima hainliklerini görürsün. Sen; onları affet ve geç. Muhakkak Allah; ihsan edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra ahdlerini bozmaları sebebiyle onlara lânet ettik, ve kalblerini kaskatı yaptık, onlar
kelime
leri mevzilerinden tağyir ederler. Ve tezkir olundukları şeylerden bir nâsib almayı da unutmuş bulunurlar. Ve onlardan birazı müstesna olmak üzere daima bir hainliğe muttali olursun. Maahaza onlardan affet, iğrazda bulun, şüphe yok ki, Allah Teâlâ muhsin olanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar
kelime
lerin yerlerini değiştirirler ve kendilerine belletilenlerin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hâinlik görürsün. Onları affet ve aldırma. Şüphesiz ki Allah iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozdukları için onları lanetledik, kalplerini katılaştırdık.
Kelime
lerin anlamlarını kaydırıyorlar, kendilerine hatırlatılandan ders almayı unuttular. İçlerinden çok azı dışında onların daima hainliklerini görürsün. Yine de onları bırak ve önemseme, Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
İşte o Yahudileri, verdikleri kesin sözü bozduklarındandır ki lânetledik, onların kalplerini katılaştırdık. Böylece onlar
kelime
leri yerlerinden oynatarak tahrif ederler. Kendilerine tebliğ edilen hususlardan pek çoğunu unuttular. Onların pek azı hariç olmak üzere, onlar tarafından devamlı olarak hainlik görürsün. Yine de sen onları affet, aldırma. Çünkü Allah iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozdukları için onları la'netledik ve kalblerini katılaştırdık.
Kelime
leri yerlerinden kaydırıyorlar. Kendilerine öğütlenen şeyden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, dâimâ onlardan hâinlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma, çünkü Allâh güzel davrananları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar,
kelime
leri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Onları, sözlerinden dönmeleri yüzünden lânetledik ve kalplerini de katılaştırdık. Onlar,
kelime
leri yerlerinden saptırırlar; kendilerine verilen öğütten paylarını da unutmuşlardır. Pek azı müstesna, onlardan hep hainlik görürsün. Yine de sen onları bağışla ve aldırış etme. Muhakkak ki Allah iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık.
Kelime
leri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever....
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel
kelime
min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ er resûlu
: ey Resul
2.
lâ yahzun-ke
: seni üzmesin (mahzun etmesin)
3.
ellezîne yusâriûne
: yarışan kimseler, yarışanlar
4.
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Ağızlarıyla îmân ettik deyip, kalpleri îmân etmeyenlerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Ve yahudilerden dinleyenlerin bir kısmı, sana gelmeyen başka bir kavme yalan söylemek için dinleyenlerdir.
Kelime
leri sonradan yerlerinden kaydırıp, değiştirirler ve: “Eğer size bu verilirse o zaman onu alın, eğer (böyle) verilmezse o taktirde kaçının.” derler. Ve Allah, kimin fitne içinde kalmasını dilerse, artık sen, onun için Allah'tan bir şeye asla mani olacak değilsin. İşte onlar öyle kimsel...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları hâlde, ağızlarıyla “İnandık” diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler , sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler.
Kelime
lerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve şöyle derler: “Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının.” Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın....
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle "inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler;
kelime
leri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemed...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Rasûl! Kalpleriyle (şuurlu olarak - anlamını hissedip yaşayarak) iman etmedikleri hâlde, ağızlarıyla "İman ettik" diyenlerden küfürde koşuşanlar, seni mahzun etmesin. . . Yahudi olanlardan öylesi var ki, yalan uydurmak için veya sana gelmemiş bir topluluk adına (aracı olarak) dinleyendir. . . Yerli yerince söylenen
Kelime
leri tahrif ederek, "Size şu verilirse alın, eğer o verilmez (Allâh hükmü ile hükmedilir) ise sakın yanaşmayın" derler. . . Allâh bir kimsenin dalâletini dilerse, artık onun ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Allah’ın Rasulü, akılları yatarak, kalpleriyle iman etmedikleri halde, ağızlarıyla: 'İnandık' diyenlerin ve yahudiliğin takipçilerinden küfür içinde yarışanların hali seni üzmesin. Onlar devamlı yalana kulak verirler. Senin yanına yaklaşmayan diğer bir kavmin sözlerine kulak kabartırlar.
Kelime
leri, ifadeleri, aslî manalarını bozacak şekilde tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, bâtıl tefsirler ve te’viller yapıyorlar. Bir de: 'Eğer hakkınızda şu hükmü uygulamaya kalkarlarsa hemen kabul edin. O ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar,
kelime
leri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiç bir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey şanlı Rasûl! Kalbleriyle inanmadıkları halde ağızlarıyla “İnandık” diyenlerle (münafıklarla) Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar, durmadan yalan dinleyenler ve senin huzuruna gelmiyen başka bir kavim için, casusluk edenlerdir. Yerli yerinde hak olarak söylenen
kelime
leri sonradan değiştirirler: “- Eğer size şu (fetva) verilirse, onu kabul edin, verilmezse sakının” derler. Allah kimin fitneye düşmesini dilerse, asla sen onun lehine Allah’dan hiç bir şeye sahip olamazsın. O...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Ağızlarıyla İnandık deyip kalbleri inanmayanlarla Yahudilerden küfre koşuşanlar seni üzmesin. Onlar yalana iyice kulak verir, sana gelmeyen bir topluluktan yana kulak kabartıp casusluk yaparlar ;
kelime
leri yerine konulmuşken kaydırıp değiştirirler de, «size bu anlamda (bir hüküm) verirlerse alın, böyle vermezlerse kaçının !» derler. Allah kimin fitne içinde kalmasını dilerse artık onun için Allah'tan (doğru yolu bulmasına) hiçbir şey ile sahip olamazsın. İşte onlar öyle kimselerdi...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler;
kelime
leri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemed...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ağızlarıyla 'İnandık,' dedikleri halde kalpleriyle inanmıyanların inkarcılıktaki gayretleri seni üzmesin. Yahudilerin bir grubu var ki yalana kulak veriyor, seninle hiç karşılaşmamış bir topluluğu dinliyor.
Kelime
lerin anlamını kaydırıp. 'Size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının,' diyorlar. ALLAH birini şaşırtmak isterse ALLAH'a karşı kimse ona yardım edemez. İşte onlar, ALLAH'ın kalplerini temizlemeyi dilemediği kişiler. Onlar için dünyada aşağılanma, ve ahirette de büyük bir azap var....
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey o şanlı Resul, seni mahzun etmesin o küfürde yarış edenler: gerek o ağızlariyle «amenna» deyib de kalbleri mü'min olmıyanlardan olsun ve gerek Yehudî olanlardan, onlar yalancılık etmek için dinlerler, sana gelmiyen diğer bir kavm için dinlerler, yerli yerinde söylenen
kelime
leri sonradan tahrif ederler, size böyle fetva verilirse tutun verilmezse sakının derler, kim ki Allah onun fitneye düşmesini murad etmiştir sen, ihtimali yok, onun lehine Allahdan zerrece bir şey'e malik olamazsın; onlar ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey şanlı Peygamber, gerek ağızlarıyla «Biz inandık.» deyip de kalpleriyle inanmayanlardan, gerekse yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin! Onlar yalancılık etmek için dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler, yerli yerinde söylenen
kelime
leri sonradan değiştirirler, «Size böyle fetva verilirse tutun, verilmezse sakının!» derler. Allah, kimin fitneye düşmesini dilerse sen onun lehine Allah'tan hiçbir şey koparamazsın. Onlar, öyle kimselerdir ki, Allah, kalplerini temizlemek ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, ağızlarıyla «inandık» deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler,
kelime
leri yerlerinden değiştirirler, «eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının» derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var v...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, kalpleri iman etmediği halde ağızdan «inandık» diyenler ile yahudilerden oluşmuş küfür yarışçılarının tutumu seni üzmesin. Bunlar körü körüne yalana kanarlar ve senin karşına çıkmayan bir grubun sözlerini tutarlar. Onlar da
kelime
lerin anlamlarını çarpıtan ve «size şöyle bir fetva verilerse ona uyun, eğer başka bir fetva verilirse ona kulak asmayın» diyen kimselerdir. Eğer Allah birini saptırmayı dilerse sen Allah'a karşı onun için hiç bir şey yapamazsın. İşte bunlar, Allah kalpler...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar
kelime
leri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar. "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Tanrı kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Tanrı'dan hiç birşeye malik olamazsın. İşte onlar, Tanrı'nın kalplerini arıtmak i...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, kalbleriyle inanmadıkları halde ağızlariyle «İnandık» diyen (münafık) larla Yahudilerden o küfr içinde (alabildiğine) koşuşanlar seni mahzun etmesin. Onlar, durmadan yalan dinleyen, senin huzuruna gelmeyen diğer bir kavm hesabına casusluk eden (kimse) lerdir.
Kelime
leri (Allah tarafından) yerlerine konuldukdan sonra (tutub) bir tarafa atarlar onlar, «Eğer size şu (fetva) verilirse onu alın, şayet o verilmezse onu (kabul etmekden) çekinin» derler, Allah kimin sapıklığını irâde eders...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalbleri îmân etmediği hâl de, ağızlarıyla 'Îmân ettik' diyenlerden ve ya hu di olanlardan küfürde koşuşanlar, seni üzmesin! (On lar sana, aslında sâdece)yalancılık etmek için çokça kulak verenlerdir; sana gelmeyen diğer bir kavim için (câsusluk yap mak üzere) can kulağıyla dinleyicidirler.(Kitab’daki)
kelime
leri yerlerin(e ko nulduk)tan sonra değiştirirler. (Üste lik) 'Şâyet size bu(hüküm, değiştirdiğimiz gibi) verilirse onu hemen alın, eğer o verilmezse o hâlde (almaktan)sakının!...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Küfr içinde yarış edenler seni mahzun etmesin. O kimselerdir ki, ağızlarıyla imân ettik dedikleri halde kalbleri imân etmemiştir. Ve Yahûdi olan kimselerden ki, bunlar pek ziyâde yalan dinleyicilerdir. Ve sana gelmeyen diğer bir kavmi de ziyâdesiyle dinleyicidirler.
Kelime
leri, yerlerine konulduktan sonra tebdîl ederler. Derler ki: «Eğer size bu verilirse alıveriniz ve eğer size bu verilmezse sakınınız.» Ve Allah Teâlâ her kimin fitnesini murad ederse elbette sen onun için Allah Teâlâ ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızları ile: “İnandık. ” diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler. Sana gelmeyen bir başka topluluk lehine kulak verip casusluk yaparlar.
Kelime
leri yerlerinden tahrif ederek değiştirirler. “Bu (değişik şekliyle) size verilirse alın, verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimsenin fitneye düşmesini isterse, senin Allah'a karşı yapacak hiçbir şeyin yoktur. İşte onlar Allah'ın, kalplerin...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
- Ey peygamber, kalpleri inanmamışken, ağızlarıyla “iman ettik” diyenler, Yahudilerden yalana kulak verenlerden ve sana gelmeyen başka bir toplum hesabına casusluk yapanlardan küfre koşturanlar seni üzmesin.
Kelime
leri asıl anlamlarından saptıranlar da: - Bu fetva size verilirse alın, verilmezse kaçının, derler. Allah’ın fitneye düşmesini dilediği kimse için Allah’a karşı senin elinden bir şey gelmez. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arındırmak istemediği kimselerdir. Onlara dünyada rezillik, ahi...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "iman ettik." diyen münafıklarla, Yahudilerden kâfirlikte yarışanlar seni üzmesin. Zira onlar yalancılık etmek için dinlerler. Senin yanında olmayan bir grup hesabına casusluk için dinlerler.
Kelime
leri konuldukları yerlerden çıkarıp tahrif ederler. "Size şu fetva verilirse onu kabul edin, o verilmezse onu kabul etmekten geri durun" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun lehinde Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimse...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Elçi, ağızlariyle "inandık" dedikleri halde kalbleri inanmamış olanlar arasında küfürde yarış edenler seni üzmesin. yahûdiler arasında da yalana kulak veren, sana gelmemiş olan bir kavme kulak verenler vardır. Onlar
kelime
leri yerlerinden kaydırırlar: "Eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının!" derler. Allâh birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allâh'ın, kalblerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyâda rezillik var ve yi...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla «inandık» diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar) dır. Onlar,
kelime
leri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, «Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının» derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiç bir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtma...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla 'İnandık' diyenlerden inkâra koşuşanlar da, Yahudilerden yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana gelmemiş bir topluluk hesabına casusluk edenler de seni üzmesin. Onlar kitaptaki
kelime
lerin yerlerini ve anlamlarını değiştirirler; 'Size şu hüküm verilirse alın, o verilmezse kaçının' derler. Allah birisini fitneye düşürmek isterse, artık sen onu Allah'ın elinden kurtaramazsın. Allah onların kalplerini temizlemek istememiştir. Dünyada onlar için bir...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş
kelime
leri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlem...
Ənam Suresi, 34. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
kuzzibet
: yalanlandı
3.
rusulun
: resûller
4.
min kabli-ke
: senden önce
<...
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Ve andolsun ki; senden önceki resûller de yalanlandı. Fakat onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları şeylere ve uğradıkları eziyetlere sabrettiler. Ve Allah'ın
kelime
lerini değiştirecek yoktur. Ve andolsun, gönderilmiş resûllerin haberlerinden (bir kısmı) sana geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti. Allah’ın
kelime
lerini değiştirebilecek bir güç de yoktur. Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş bulunuyor....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın
kelime
lerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki, senden önce de Rasûller yalanlanmıştı. . . Yardımımız gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler. . . Allâh
kelime
lerini (vadettiği sözlerini) değiştirecek yoktur. . . Andolsun ki, irsâl olunanların (Rasûllerin) haberlerinden bir kısmı sana gelmiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, senden önce gönderilen peygamberler yalanlandı da, eziyet edilip yalanlanmalarına karşı sabrettiler. Nihayet kendilerine zaferimiz geldi. Allah’ın
kelime
lerini (vaadini) değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlere (yapılan muamelelere) ait haberlerin bir kısmı da sana geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın
kelime
lerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, senden evvelki peygamberler (in kendileri) yalanlanmadı da tekzîb edildikleri ve ezaya uğratıldıkları şeylere karşı sabr etmişlerdi. Nihayet onlara yardımımız gelib yetişdi. Allahın
kelime
lerini (katlananlar hakkındaki nusret va'dini) değişdirebilecek (hiç bir ferd ve kuvvet) yokdur. Andolsun, (tarafımdan) gönderilen (o peygamber) lerin haberinden bir kısmı sana da geldi. ...
Ənam Suresi, 34. Ayet:
And olsun ki, senden önce nice peygamberler de yalanlanmıştı; fakat yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabrettiler; nihâyet onlara yardımımız geldi. Çünki Allah’ın
kelime
lerini (yardım va'dini) değiştirebilecek kimse yoktur. And olsun ki, o peygamberlerin haber(ler)inden bir kısmı sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki; senden önce de nice peygamberler yalanlandı da yalanlanmalarına ve eziyyet edilmelerine sabrettiler. Nihayet onlara yardımımız gelip yetişti. Allah'ın
kelime
lerini değiştirebilecek yoktur. Andolsun ki; peygamberlerin haberinden bir kısmı sana gelmiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Ve andolsun ki, senden evvel de peygamberler tekzîp olunmuşlardır. Fakat tekzîp olundukları ve eziyete uğradıkları şeylere karşı sabretmişlerdir. Nihâyet onlara Bizim yardımımız gelip yetişti. Ve Allah Teâlâ'nın
kelime
lerini tebdîl edecek yoktur. Ve andolsun ki, sana peygamberlerin haberlerinden gelivermiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Resulüm! Senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler. Nihayet yardımımız onlara yetişti. Allah'ın
kelime
lerini (sözlerini) değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Nitekim peygamberlerin haberi sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler, nihâyet onlara yardımımız yetişti. Allâh'ın
kelime
lerini değiştirebilecek kimse yoktur. Sana da elçilerin haberinden bir parça gelmiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın
kelime
lerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Ve temmet
kelime
tu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul alîm(alîmu)....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
1.
ve temmet
: ve tamamlandı
2.
kelime
tu
:
kelime
, söz
3.
rabbi-ke
: senin Rabbin
4.
sıdkan
: doğru olarak, sadaka...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Ve Rabbinin sözü sadakatle ve adaletle tamamlandı. O'nun
kelime
lerini değiştirecek kimse yoktur. O, en iyi işiten ve en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin
kelime
si (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun
kelime
lerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin emir ve yasakları, doğruluk ve adalet yönünden tamam oldu. Onun
kelime
lerini değiştirebilecek hiç bir şey yoktur. Allah, onların dediklerini hakkıyla işiticidir, gizlediklerini de kemâliyle bilicidir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin
kelime
leri doğruluk ve adaletle tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, İşitendir, Bilendir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbının
kelime
si doğrulukça da, adaletçe de tam kemalindedir, onun
kelime
lerini değiştirebilecek yok, semi' o, alîm o...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından tam kemâlindedir. Onun
kelime
lerini değişdirici (hiç bir şey ve hiç bir kuvvet) yokdur. O, (dedikoduları) hakkıyle işiden (küfr edenlerin içlerini) kemâliyle bilendir. ...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Ve Rabbinin sözü (emir ve yasakları) doğruluk ve adâlet cihetiyle tamamlandı. O’nun
kelime
lerini değiştirebilecek kimse yoktur! Çünki O, Semî' (herşeyi hakkıylaişiten)dir, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin
kelime
si, doğruluk ve adaletce tamamlanmıştır. Onun
kelime
lerini tebdîl edecek yoktur. O semîdir, alîmdir....
Əraf Suresi, 12. Ayet:
Buyurdu: "Sana emrettiğimde seni secde etmekten engelleyen neydi?". . . "Ben daha hayırlıyım Ondan; beni Nâr'dan (ateşten - radyasyon - bir tür dalga boyu yapı; {dikkat edile ki burada kullanılan 'nâr'
kelime
si, cehennemdekileri yakacağı belirtilen 'nâr'
kelime
siyle aynı anlamdadır. Bunun anlamı iyi düşünülmeli! A. H. }) yarattın, Onu tıynden (maddeden) yarattın" dedi....
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Ve evresnel kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârikal ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet
kelime
tu rabbikel husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn(ya’rişûne)....
Əraf Suresi, 137. Ayet:
1.
ve evresnâ el kavme
: o kavmi varis kıldık
2.
ellezîne kânû
: ki onlar oldular
3.
yustad'afûne
: zayıf, güçsüz bırakılanlar
4.
...
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Ve o hırpalanıb ezilmekte bulunan kavmi ma'hud Arzın bereketlerle donattığımız meşrıklarına mağriblerine varis kıldık ve Rabbının Beni İsraîle olan o güzel
kelime
si sabr etmeleri sebebiyle temamen tehakkuk etti de Fir'avn ile kavminin yapa geldikleri masnûâtı ve yükselttikleri binaları yerlere serdik...
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Ve zayıf, hakîr görülen o kavmini, kendisinde feyz ve bereket vücuda getirmiş olduğumuz yerin şark cihetlerine ve garp taraflarına varis kıldık. Ve Rabbinin güzel
kelime
si İsrailoğulları üzerine sabreder oldukları sebebiyle tamam oldu. Ve Fir'avun ve kavminin yapmakta oldukları şeyleri ve yükseltmekte oldukları binaları tamamen helâk ettik....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
1.
kul
:
2.
yâ eyyuhâ en nâsu
: ey insanlar
3.
innî
: muhakkak ki ben
4.
resûlu allâhi
: Allah'ın resûlü
Əraf Suresi, 158. Ayet:
De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun
kelime
lerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”...
Əraf Suresi, 158. Ayet:
(Rasûlüm) de ki: “- Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen, Allah’ın Peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin tasarrufu O’nundur. Ondan başka hiç bir ilâh yoktur, öldürür ve diriltir. Onun için hem Allah’a, hem de bütün
kelime
lerine iman getiren o ümmî Peygambere, Rasûlüne iman edin; ve o peygambere uyun ki, doğru yolu bulasınız....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: 'Ey insanlar! Muhakkak ki ben, sizin hepinize, göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan Allah’ın (gönderdiği) peygamberiyim. O’ndan başka ilâh yoktur; (O) hayat verir ve (O) öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî peygamber olan Resûlüne îmân edin; o (peygamber) ki, Allah’a ve O’nun
kelime
lerine(kitablarına) îmân eder; ona tâbi' olun ki hidâyete eresiniz.'...
Əraf Suresi, 158. Ayet:
De ki: «Ey nâs! Şüphe yok ki ben hepinize Allah Teâlâ'nın bir resûlüyüm. Öyle Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O'na mahsustur. O'ndan başka ilâh yoktur. Hem diriltir ve hem öldürür. Artık Allah Teâlâ'ya ve bir Nebiyy-i Ümmî olup Allah'a ve O'nun
kelime
lerine inanan Resûlüne imân ediniz, ve O'na tâbi olunuz ki, hidâyete erişebilesiniz.»...
Əraf Suresi, 158. Ayet:
Resulüm! De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve O'nun ümmî Peygamber'ine, Allah'a ve O'nun
kelime
lerine inanan Peygamber'ine iman edin. Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
De ki: "Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen Peygamberim. O ki, göklerin ve yerin hakimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilah yoktur. Hayatı veren de, ölümü yaratan da O’dur. Öyleyse siz de Allah’a ve O’nun bütün
kelime
lerine iman eden o ümmî Nebîye, o Resule inanın. Ona tâbi olun ki doğru yolu bulasınız....
Əraf Suresi, 180. Ayet:
En güzel isimler (Esmâ-i Hüsna), Allah’ındır. O halde Allah’a bu isimlerle dua edin. Onun isimlerinde (Aziz’den, putları için Uzza
kelime
sini çıkararak) sapıklık edenleri terk edin. Yarın kıyamette onlar, yaptıklarının cezasını çekeceklerdir....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
1.
ve iz yaıdu-kum allâhu
: ve Allah size vaadediyordu
2.
ihdâ et tâifeteyni
: iki taifeden (topluluktan) biri
3.
enne-hâ
: onun olduğu, olması
4.
...
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
ALLAH iki gruptan birisini (yenmeyi) size söz vermişti; siz ise, güçsüz olanıyla karşılaşmayı istiyordunuz. Oysa ALLAH
kelime
leriyle gerçeği gerçekleştirmek ve kafirlerin ardını kesmek diliyor....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
O sırada Allah, iki gruptan birinin kesinlikle sizin olacağını vaat ediyordu. Ve siz, güçsüz ve silahsız olanın size düşmesini arzu ediyordunuz. Allah ise hakkı kendi
kelime
leriyle tam bir biçimde ortaya koymayı ve küfre batmışların ardını, arkasını kesmeyi istiyordu....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
1.
iz
: olduğu zaman
2.
entum
: siz
3.
bil udvetid dunyâ
(bi el udveti ed dunyâ)
(udve)
(dünya)
: vadinin yakın kenarında
: (vadinin kenarı, kıyısı)
: (edna (yakın)
kelime
sinin mue...
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
İlla tensurûhu fe kad nasarahullâhu iz ahracehullezîne keferû sâniyesneyni iz humâ fîl gâri iz yekûlu li sâhibihî lâ tahzen innallâhe meanâ, fe enzelallâhu sekînetehu aleyhi ve eyyedehu bicunûdin lem terevhâ ve ceale
kelime
tellezîne keferûs suflâ, ve
kelime
tullâhi hiyel ulyâ vallâhu azîzun hakîm (hakîmun)....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
1.
illa
: .. dışında, ...'den başka, ancak, hariç
2.
tensurû-hu
: ona yardım edersiniz
3.
fe kad
: o zaman olur, olmuştu
4.
nas...
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz, Allah O'na yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir." Böylece Allah O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, inkâr edenlerin de
kelime
sini (inkâr çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın
kelime
si, yüce olandır. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz, Peygambere yardım etmezseniz, Allah vaktiyle ona yardım ettiği gibi yine eder. Hani Mekke kâfirleri onu Mekke’den çıkardıklarında, ikinin ikincisi (Peygamberin arkadaşı Hz. Ebu Bekir) ile (Sevr dağında) mağaradaydılar. O vakit Peygamber, arkadaşına şöyle diyordu: “- Mahzun olma, zira Allah’ın yardımı bizimle beraberdir.” Nihayet Allah Peygamberin (veya Ebû Bekirin) üzerine mânevi huzurunu indirdi ve onu, görmediğiniz ordularla kuvvetlendirdi. Böylece küfredenlerin
kelime
sini (şirk dâva...
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz ona yardım etmezseniz biliyorsunuz â Allah ona yardım etti: o küfr edenler onu çıkardığı sıra ikinin biri iken, ikisi ğârdeler iken, ki o lâhzada arkadaşına «mahzun olma çünkü Allah bizimle beraber diyordu, derken Allah onun üzerine sekinetini indirdi. Onu da görmediğiniz ordularla te'yid buyurdu da öyle yaptı ki o küfredenlerin
kelime
sini en alçak etti, Allahın
kelime
si ise en yüksek o, öyle ya Allah bir azîz hakîmdir...
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz ona yardım etmezseniz, biliyorsunuz ya, o küfredenler onu çıkardıkları sırada mağarada bulunan ikinin biri iken Allah ona yardım etmişti ki, o, arkadaşına: «Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir!» diyordu. Bunun üzerine Allah ona manevi güç ve huzur verdi, onu görmediğiniz ordularla destekledi ve küfredenlerin
kelime
sini en alçak etti. Allah'ın
kelime
si ise en üstün olandır. Allah, güçlüdür, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, Allah ona yardım eder. Hani o kâfirler, onu Mekke'den çıkardıkları vakit sadece iki kişiden biri iken, ikisi de mağarada bulundukları sırada arkadaşına «Üzülme, çünkü Allah bizimledir.» diyordu. Allah onun kalbine sükûnet ve kuvvet indirmişti ve onu görmediğiniz bir orduyla desteklemişti. Kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah'ın
kelime
sidir. Ve Allah güçlüdür, hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Siz O'na (peygambere) yardım etmezseniz Tanrı O'na yardım etmiştir. Hani küfredenler ikiden biri olarak O'nu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: "Hüzne kapılma, elbette Tanrı bizimle beraberdir." Böylece Tanrı O'na 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, O'nu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, küfredenlerin de davasını / çağrısını alçaltmıştı. Oysa Tanrı'nın
kelime
si yüce olandır. Tanrı üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz ona (Resulüme) yardım etmezseniz (hatırlayın o demleri ki) kâfirler onu (Mekkeden) çıkardıkları (hicretine sebeb oldukları) zaman bizzat Allah ona yardım etmişdi. (Yine de O, nusretini esirgemez. O demler öyle demlerdi ki Resûlüllâh ancak) ikinin ikincisinden ibâretdi (Hakdan başka mededkâr! yokdu. O zaman onlar («Sevr» dağının tepesindeki) mağaradaydılar. Peygamber, o vakit arkadaşına (Ebû Bekir-is Sıddıyka): «Tasalanma. Allah, hiç şübhe yok, bizimle beraberdir» diyordu. Allah o (arkad...
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz ona yardım etmezseniz; doğrusu Allah, ona yardım etmişti. Hani kafirler onu çıkarmışlardı da, o ikinin ikinicisydi. Hani onlar mağarada idiler ve hani o, arkadaşına; üzülme, Allah bizimledir, diyordu. Bunun üzerine Allah, ona sekinetini indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemişti. Ve küfretmiş olanların sözünü alçaltmıştı. Allah'ın
kelime
si ise en yüce olandır. Allah; Aziz'dir, Hakim'dir....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz O'na yardım etmezseniz muhakkak ki, Allah Teâlâ O'na yardım etmiştir. O zaman ki, kâfirler O'nu çıkarmışlardı. O ikinin biri bulunuyordu. O ikisi mağarada bulundukları sıra, o vakitte ki, refikine diyordu: «Mahzun olma, şüphe yok ki Allah Teâlâ bizimle beraberdir.» Artık Allah Teâlâ O'nun üzerine sekîneti indirdi ve bunu da görmediğiniz askerlerle teyid buyurdu ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah Teâlâ'nın
kelime
si ise, o en yüksektir. Ve Allah Teâlâ azîzdir, hakîmdir....
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Siz ona (peygambere) yardım etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani kâfirler ikiden biri olarak onu (Mekke'den) çıkarmışlardı; ikisi mağarada olduklarında arkadaşına şöyle diyordu: «Hüzne kapılma, elbette Allah bizimle beraberdir.» Böylece Allah ona 'huzur ve güvenlik duygusunu' indirmişti, onu sizin görmediğiniz ordularla desteklemiş, küfre sapanların da
kelime
sini (küfür çağrılarını) alçaltmıştı. Oysa Allah'ın
kelime
si ise, yüce olandır. Allah üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibi...
Tövbə Suresi, 65. Ayet:
Yine de, onlara soracak olsan mutlaka şöyle cevap verirler: "Yarenliğe kaptırmıştık kendimizi, (
kelime
) oyun(u) yapıyorduk, hepsi bu". De ki: "Allahla, Onun ayetleriyle, Onun Elçisiyle mi alay edip eğleniyordunuz siz?"...
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Yahlifûne billâhi mâ kâlû, ve lekad kâlû
kelime
tel kufri ve keferû ba’de islâmihim ve hemmû bi mâ lem yenâlû, ve mâ nekamû illâ en agnâhumullâhu ve resûluhu min fadlihi, fe in yetûbû yeku hayran lehum, ve in yetevellev yuazzibhumullâhu azâben elîmen fîd dunyâ vel âhirah(âhirati), ve mâ lehum fîl ardı min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin)....
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
1.
yahlifûne
: yemin ediyorlar
2.
bi allâhi
: Allah'a
3.
mâ kâlû
: söylemediler
4.
ve lekad
: ve andolsun ki
<...
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Andolsun ki; “küfür”
kelime
sini söyledikleri halde, Allah'a söylemediklerine yemin ederler. Ve İslâmlıklarından sonra inkâr ettiler. Nail olamayacakları (yapamayacakları) ve intikam almak istedikleri şey sadece Allah'ın ve Resûl'ünün onları, fazlından zenginleştirmiş olması. Artık tövbe ederlerse onlar için hayırlı olur. Ve şâyet dönerlerse (îmândan geri), Allah onları elîm azapla dünyada ve ahirette azaplandırır. Ve onların, yeryüzünde bir dostu ve yardımcısı yoktur....
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Söylemediklerine (dair), Esmâ'sıyla onların hakikati olan Allâh namına yemin ederler. . . Andolsun ki, o küfür
kelime
sini söylediler; İslâm'ı kabullerinden sonra hakikat bilgisini inkâr edenler başaramayacakları bir kötülüğe teşebbüs ettiler! Sırf Allâh ve Rasûlü fazlından onları zenginleştirdiği için intikam almağa kalktılar. . . Eğer tövbe ederler ise onlar için daha hayırlı olur. . . Eğer dönerler ise, Allâh onları dünyada da sonsuz gelecek sürecinde de acı bir azap ile azaplandırır. . . Yery...
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Münafıklar Allah’a yemin ediyorlar ki, (Peygamberle alay ve ona hakaret sözünü) söylemediler. And olsun ki, o küfür
kelime
sini söylediler; ve İslâmı kabul ettiklerini açıkladıktan sonra da kâfir oldular; ve muvaffak olamadıkları cinâyeti (Peygambere sûlikasdi) kurdular. Münafıkların Peygambere ve müminlere kin beslemeleri, ancak Allah ile Rasûlünün onları ihsanından zenginleştirmiş olmasıdır. Bununla beraber eğer nifaklarından tevbe ederlerse, haklarında hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse; All...
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Allaha yemin ediyorlar: söylememişler, kasem olsun o
kelime
-i küfrü söylediler, islâma geldikten sonra yine kâfirlik ettiler ve o muvaffak olamadıkları cinayeti kurdular, halbuki intikam almağa kalkmaları için kendilerini Allahın Resuliyle fadlı ilâhîsinden zenginleştirmiş olmasından başka bir sebeb de yoktu, bunun üzerine tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur, yok yan çizerlerse Allah onları Dünya ve Âhırette elîm bir azab ile ta'zib eder, ve yer yüzünde onlar için ne himaye, ne imdad edecek ...
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Onlar, kötü bir şey söylemedik, diyerek Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür
kelime
sini kesinlikle söylediler. İslâm'a girdikten sonra yine kâfirlik ettiler. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaları için Allah'ın, Resulü ile onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Yok yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edecek...
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
(Münafıklar, o kötü sözü) söylemediklerine (dâir) Allaha yemîn ediyorlar. Andolsun, o küfür
kelime
sini söylemişlerdir. Onlar müslümanlıklarından sonra yine kâfir oldular. Başaramadıkları bir şey'e (cinayete) de yeltendiler onlar. Halbuki (peygambere ve mü'minlere karşı kîn besleyib) intikaam olmıya yeltenmeleri için Allah ile peygamberinin lütf-ü inayeti İle onları zenginleşdirmiş olduğundan başka (meydanda bir sebeb) de yokdu. Eğer (nifakdan) tevbe ederlerse onlar için hayırlı olur. Eğer yüz çe...
Tövbə Suresi, 74. Ayet:
Onlar, kötü bir şey söylemediklerine dâir Allah'a yemin ederler. Onlar o küfür
kelime
sini kesinlikle söylediler. İslâm'dan sonra küfre saptılar. Ve o başaramadıkları cinayeti tasarladılar. Halbuki intikam almaya yeltenmeleri için Allah'ın ve Resul'ünün onları lütfundan zenginleştirmiş olmasından başka bir sebep yoktu. Eğer tevbe ederlerse haklarında hayırlı olur. Şayet yanaşmazlarsa Allah onları dünyada da, ahirette de acıklı bir azaba uğratır. Yeryüzünde onları koruyacak veya onlara yardım edec...
Yunus Suresi, 19. Ayet:
Ve mâ kânen nâsu illâ ummeten vâhideten fahtelefû, ve lev lâ
kelime
tun sebekat min rabbike le kudiye beynehum fîmâ fîhi yahtelifûn(yahtelifûne)....
Yunus Suresi, 19. Ayet:
1.
ve mâ kâne en nâsu
: ve insanlar olmadı
2.
illâ
: ...den başka
3.
ummeten
: bir ümmet(ten)
4.
vâhideten
: tek, ...
Yunus Suresi, 19. Ayet:
Ve insanlar, tek bir ümmetten başka olmadı (tek bir ümmetti). Sonradan ihtilâfa (ayrılığa) düştüler. Rabbinden bir söz (
kelime
) geçmiş (verilmiş) olmasaydı, onların aralarında ihtilâfa düştükleri şey hakkında mutlaka hüküm verilirdi....
Yunus Suresi, 19. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmetti, sonra ıhtilâf ettiler, eğer rabbından ezelde bir
kelime
sebketmiş olmasa idi o ıhtilâf edib durdukları şeylerde şimdiye kadar beynlerinde huküm verilmiş bitmişti....
Yunus Suresi, 19. Ayet:
Ve insanlar bir ümmetten başka değildi. Sonra ihtilafa düştüler. Eğer Rabbin tarafından geçmiş bir
kelime
bulunmasa idi, onların arasında ihtilâfa düştükleri şey hususunda elbette ki (derhal) hükmolunurdu....
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Kezâlike hakkat
kelime
tu rabbike alâllezîne fesekû ennehum lâ yu’minûn(yu’minûne)....
Yunus Suresi, 33. Ayet:
1.
kezâlike
: böylece
2.
hakkat
: gerçekleşmiştir
3.
kelime
tu
: sözü,
kelime
si
4.
rabbi-ke
: senin Rabbin
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Öyle büsbütün haktan çıkmış fasıklara rabbının
kelime
si şöyle hakk oldu: onlar artık iymana gelmezler...
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Hak dinden çıkmış fasıklara Rabbinin
kelime
si şöyle gerçekleşti: Onlar artık imana gelmezler....
Yunus Suresi, 33. Ayet:
İşte fıska düşmüş olanların aleyhine Rabbinin
kelime
si şöylece tahakkuk etmiştir ki, şüphe yok onlar imân etmezler....
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Böylece hak dinden çıkmış fâsıklara Rabbinin
kelime
si şöyle gerçekleşti: Onlar artık imana gelmezler....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
1.
lehum el buşrâ
: onlara müjde vardır
2.
fî el hayâti ed dunyâ
: dünya hayatında
3.
ve fî el âhıreti
: ve ahirette
4.
lâ tebd...
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Onlar için dünya hayatında da (Kur’an’ın ve Peygamberin haberleriyle), ahirette de (cennet’le) müjdeler vardır. Allah’ın
kelime
lerinde (verdiği sözlerde) asla bir değişme yoktur. İşte bu (cennetle müjdelenme), en büyük kurtuluştur....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Dünya hayatında da ahirette de mutluluk onlarındır. ALLAH'ın
kelime
leri (verdiği söz) değişmez. İşte bu, en büyük zaferdir....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Dünya hayâtında da, âhirette de (en büyük) müjde onlaradır. Allah’ın
kelime
lerinde (size verdiği sözlerde) değişme yoktur! İşte büyük kurtuluş ancak budur!...
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Onlar için dünya hayatında da ve ahirette de (tam bir) müjde vardır. Allah Teâlâ'nın
kelime
leri için değişmek yoktur.İşte en büyük necât budur....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Dünyâ hayâtında da, âhirette de müjde onlara! Allâh'ın
kelime
leri değişmez (O'nun verdiği söz, mutlaka yerine getirilir). İşte bu, büyük kurtuluştur....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Dünya hayatında da âhirette de müjde vardır onlara. Allah'ın
kelime
lerinde değişme/değiştirme olmaz. İşte budur o büyük kurtuluş....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
1.
ve yuhikku allâhu
: ve Allah gerçekleştirecek
2.
el hakka
: hakkı
3.
bi kelimâti-hi
:
kelime
leri ile, sözleri ile
4.
ve lev ...
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Allâh,
Kelime
leri olarak, Hakk'ı gerçekleştirecektir! Suçluların hiç hoşuna gitmese de!...
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Allah, suçlu günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) kendi
kelime
leriyle gerçekleştirecektir....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Allah, hakkın hak ve gerçek olduğunu
kelime
leriyle ispat eder, günahkârların hoşuna gitmese de...
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Tanrı, suçlu günahkarlar istemese de, hakkı (hak olarak) kendi
kelime
leriyle gerçekleştirecektir....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Allah, günahkârların hoşuna gitmese de, hakkın hak olduğunu
kelime
leriyle isbat eder. ...
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Tersine,
kelime
leriyle ancak hakkın ortaya çıkmasını sağlar; günaha gömülüp giden insanlar bundan hoşnut olmasalar da!"...
Yunus Suresi, 82. Ayet:
«Ve Allah Teâlâ, hakkı
kelime
leriyle izhar eder, velev ki günahkârlar hoşlanmasınlar.»...
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Allah, suçlu günahkârlar istemese de, hakkı (hak olarak) kendi
kelime
leriyle gerçekleştirecektir....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
"Ve suçlular hoş görmese de Allah, hakkı,
kelime
leriyle ortaya çıkarıp kanıtlayacaktır."...
Yunus Suresi, 96. Ayet:
İnnellezîne hakkat aleyhim
kelime
tu rabbike lâ yu’minûn(yu’minûne)....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki onlar
2.
hakkat
: hakettiler
3.
aleyhim
: onlar üzerlerine, onların üzerine
4.
kelime
tu
...
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Gerçek şu ki, Rabbinin
kelime
si üzerlerinde hak olanlar, onlar inanmazlar....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Hakıkat aleyhlerinde rabbının
kelime
si hakkolmuş olanlar iymana gelmezler...
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Gerçek şu ki, rabbinin
kelime
si üzerlerinde hak olanlar, onlar inanmazlar....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Muhakkak o kimseler ki, aleyhlerinde Rabbin
kelime
si tahakkuk etmiştir, onlar imân etmezler....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Üzerlerine Rabbinin (azâb)
kelime
si hak olanlar inanmazlar....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Gerçek şu ki, Rabbinin
kelime
si üzerlerinde hak olanlar, onlar inanmazlar....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Aleyhlerine Rabbinin
kelime
si hak olanlar iman etmezler;...
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
E lem tere keyfe daraballâhu meselen
kelime
ten tayyibeten ke şeceretin tayyibetin asluhâ sâbitun ve fer’uhâ fis semâ(semâi)....
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
1.
e lem tere
: görmedin mi
2.
keyfe
: nasıl
3.
darabe allâhu meselen
: Allah örnek (misal) verdi
4.
kelime
ten
: b...
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Görmedin mi Allâh nasıl sembollerle anlatıyor: Tayyib
Kelime
(Hakikat ilmi) aslı sâbit (kökü orijin ben olan beyindeki DATA), dalları semâda (getirisi olan yaşantısı oluşmuş bilinçte) olan, tayyib ağaç (Kâmil insan) gibidir!...
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Gördün ya, Allah nasıl bir temsil yaptı: Hoş bir
kelime
olan tevhîd ve şehadet (iman), kökü yerde sabit ve dal-budağı yukarda olan hoş bir ağaca benzer....
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Gördün'a Allah nasıl bir temsil yaptı; hoş bir
kelime
yi, hoş bir ağaç gibi ki kökü sâbit dalı Semada...
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Görmedin mi, Allah sana nasıl bir mesel îrâd etmişdir. Güzel bir
kelime
, kökü sabit (ve sağlam) ve dal (lar) ı semâda (yukarıda) olan bir ağaç gibidir: ...
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Görmedin mi, Allah nasıl bir misâl getirdi; güzel bir sözü (
kelime
-i tevhîdi), kökü(yerde) sâbit, dal(lar)ı ise gökte olan güzel bir ağaç gibi (kıldı)....
İbrahim Suresi, 24. Ayet:
Görmedin mi ki, Allah Teâlâ nasıl bir temsil irâd etmiştir, bir temiz
kelime
yi ki kökü sabit ve dalı semâda olan hoş bir ağaç gibidir....
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Ve meselu
kelime
tin habîsetin ke şeceretin habîsetinictusset min fevkıl ardı mâ lehâ min karâr(karârin)....
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
1.
ve meselu
: ve örnek, misal, durum
2.
kelime
tin
: bir söz, bir
kelime
3.
habîsetin
: kötü, habis, fena, çirkin
4.
ke şeceret...
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Habis
Kelime
'nin (asılsız fikrin) misali de, kökü bile olmayan, yüzeyde kalmış, dayanaksız habis şecere (meyve vermeyen ağaç) gibidir....
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Kötü bir
kelime
(küfür) de, yeryüzünden gövdelenmiş, meyvası kötü bir ağaç gibidir ki, onun bir kararı yoktur (yıkılır gider)....
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Habîs bir
kelime
nin temsili de habîs bir ağaç gibidir ki üstünden cüsselenmiş kararı yoktur...
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Kötü bir
kelime
nin haali de (göğdesi) toprağın üstünden koparılıvermiş kötü bir ağaç gibidir ki onun hiç bir sebatı (tutunma ve yerinde kalma kaabiliyyeti) yokdur. ...
İbrahim Suresi, 26. Ayet:
Habis bir
kelime
nin misali ise, yerin üzerinden kapanmış nâpâk bir ağaç gibidir ki, onun için bir sebat yoktur....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allâh, iman edenleri dünya yaşamında da, sonsuz gelecekte de değişmez gerçeği vurgulayan söz üzere (
Kelime
-i Tevhid) sâbitler! Allâh, zâlimleri saptırır! Allâh dilediğini yapar!...
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah, gönüllere yerleşen
Kelime
-i Şehâdet’le, benliklerini oluşturan sağlam temelleri olan Kur’ân ile iman edenleri, dünya hayatında, cesur, güçlü, itibarlı ve devletli hale getirerek ayaklarını yere sağlam bastırır. Kabirdeki sorgu sırasında, mahşerde, âhiret hayatında ise korkudan emin olmalarını sağlar, itibarlarını yüceltir, makamlarını, mevkilerini ebedîleştirir. Allah inkârda, isyanda ısrar eden, baskı, zulüm ve işkenceyle temel hak ve hürriyetleri Allah yolunu, Allah yolundaki faaliyetle...
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah, iman edenleri hem dünyada, hem ahirette (kabirde) sabit söz olan şehadet
kelime
si (eşhedü enlâ ilâhe illallah ve eşhedu enne Muhammeden abdühü ve Rasûlüh) ile tesbit eder; tevhîde bağlı kılar. Allah, zalimleri (kâfirleri) şaşırtır ve Allah dilediğini yapar....
İbrahim Suresi, 27. Ayet:
Allah îmân edenlere, dünya hayâtında da, âhirette de sağlam sözle (
kelime
-i şehâdetle) sebat verir. Allah, zâlimleri ise (kendi zulümleri sebebiyle) dalâlete atar ve Allah, dilediğini yapar....
Hicr Suresi, 27. Ayet:
Cann'ı da daha önce semum ateşten (gözeneklerden geçen, zehirleyici ateşten; ışınsal bedenle, cehennemdeki ateş, semum
kelime
siyle tanımlanmıştır. A. H. ) yarattık....
Nəhl Suresi, 106. Ayet:
Kalbi iman ile kararlaşmış olduğu halde, (küfür
kelime
sini söylemeye) cebredilenler (ve böylece yalnız dilleriyle söyliyenler) müstesna, kim Allah’a küfrederse, onlara şiddetli bir azab var; lâkin küfre bağrını açanlar üzerine Allah’dan bir gazab ve kendilerine çok büyük bir azab vardır....
İsra Suresi, 53. Ayet:
Mümin kullarıma söyle ki, (kâfirlere) en güzel olan
kelime
yi (yumuşak ve tatalı sözlü) söylesinler, çünkü Şeytan aralarına fesad sokar. Şüphe yok ki, Şeytan, insan için açık bir düşmandır....
İsra Suresi, 53. Ayet:
Kullarıma söyle ki: en güzel olan
kelime
yi söylesinler çünkü Şeytan aralarını gıcıklar, çünkü Şeytan insana açık bir düşman bulunuyor...
İsra Suresi, 54. Ayet:
(Onlara söyliyeceğiniz en güzel
kelime
şudur):”- Rabbiniz, sizi, çok daha iyi bilir. Dilerse tevbeniz sebebiyle size merhamet eder, yahut dilerse (küfür üzere ölmekle) size azab eder”. Seni de (ey Rasûlüm kendilerini imana zorlamak için) üzerlerine bir vekil göndermedik. (Bu âyetin hükmü kıtal âyeti ile nesh edilmiştir.)...
Kəhf Suresi, 5. Ayet:
Mâ lehum bihî min ilmin ve lâ li âbâihim, keburet
kelime
ten tahrucu min efvâhihim, in yekûlûne illâ kezibâ(keziben). ...
Kəhf Suresi, 5. Ayet:
1.
mâ
: yoktur
2.
lehum
: onların
3.
bi-hi
: ona ait, ona dair
4.
min ılmin
: (ilimden) bir ilimleri
Kəhf Suresi, 5. Ayet:
Onların ve babalarının (atalarının), ona (buna; Allah'ın evlât edinmeyeceğine) dair bir ilimleri yoktur. Onların ağızlarından çıkan
kelime
ler (sözler) çok büyük! Onlar, (söylerlerse) ancak yalan söylüyorlar....
Kəhf Suresi, 5. Ayet:
Buna dâir ne kendilerinin ılmi vardır ne de babalarının, o ne büyük bir
kelime
ki ağızlarından çıkıyor, sırf bir yalan söylüyorlar...
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
1.
vetlu (ve utlu)
: ve oku
2.
mâ
: şeyi
3.
ûhıye
: vahyedildi
4.
ileyke
: sana
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Sana, Rabbinin Kitab'ından, vahyolunanı oku! O'nun
kelime
sini değiştirecek yoktur. Ve O'ndan (Allah'tan) başka yönelinecek bulamazsın (yönelinecek yoktur)....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun
kelime
lerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. O’ndan başka asla bir sığınak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun
kelime
lerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Rabbinin Kitabından (Hakikatin olan El Esmâ mertebesindeki BİLGİden) sana (şuuruna) vahyolunanı oku (deşifre et - kavra)! O'nun
kelime
lerini (açığa çıkardıklarını) değiştirecek yoktur! O'ndan başka sığınak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun
kelime
lerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku.
Kelime
lerini hiç bir şey değiştirip kaldıramaz ve O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Rabbinin Kitâbı’ndan sana vahyedileni oku! O’nun
kelime
lerini değiştirecek kimse yoktur; O’ndan başka aslâ sığınılacak bir kimse de bulamazsın!...
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Ve Rabbin kitabından sana vahyolunanı oku, O'nun
kelime
lerini değiştirecek yoktur ve O'ndan başka bir melce de bulamazsın....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O'nun
kelime
lerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur. O'nun dışında bir sığınak/bir dayanak asla bulamazsın....
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
lev
: eğer, ise, olsa
3.
kâne el bahru
: deniz(ler) oldu
4.
midâden
: mürekkep
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: “Denizler, Rabbimin
kelime
leri için (
kelime
lerini yazmak için) mürekkep olsaydı ve onun bir mislini daha imdada (yardıma) getirmiş olsaydık bile, Rabbimin
kelime
leri bitmeden, denizler mutlaka tükenirdi.”...
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: "Eğer Rabbimin
kelime
leri (açığa çıkardığı mânâlar) için deniz mürekkep olsa, Rabbimin
kelime
leri tükenmeden önce elbette deniz tükenirdi! Velev ki onun (o denizin) bir o kadarını daha getirsek!"...
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
(Kur’an-ı Kerimin beyanına göre, size pek az ilim verildi, diyen Yahudilere, ey Rasûlüm) de ki: “- Eğer Rabbimin
kelime
leri (ni yazmak) için bütün denizler mürekkep olsa, muhakkak ki Rabbimin
kelime
leri tükenmeden denizler tükenirdi, bir o kadar daha yardımcı getirsek bile...”...
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: 'Rabbimin (ilim ve hikmetinin)
kelime
leri(ni yazmak) için deniz(ler)mürekkeb olsaydı ve yardımcı olarak bir o kadarını daha getirmiş olsaydık, Rabbimin sözleri tükenmeden elbette o deniz(ler) tükenir(di)!'...
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: «Eğer Rabbimin
kelime
leri için deniz mürekkep olsa, elbette Rabbimin
kelime
leri tükenmeden deniz tükenir biter. Velev ki denizin bir mislini de yardımcı getirecek olsak.»...
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: "Rabbimin
kelime
leri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin
kelime
leri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez."...
Məryəm Suresi, 34. Ayet:
İşte hakkında şüpheye düştükleri Meryem oğlu İsâ, gerçek (yanıyla ve yönüyle) budur. (Veya O, hakkın
kelime
sidir, kün emriyle vücut bulmuştur)....
Taha Suresi, 129. Ayet:
Ve lev lâ
kelime
tun sebekat min rabbike le kâne lizâmen ve ecelun musemmâ(musemmen)....
Taha Suresi, 129. Ayet:
1.
ve lev
: ve eğer, ise
2.
lâ
: yok, değil
3.
kelime
tun
: bir
kelime
, bir söz
4.
sebekat
: geçti (daha önce oldu)...
Taha Suresi, 129. Ayet:
Ve eğer Rabbinden, daha önce (söylenmiş) bir
kelime
(söz) ve belirlenmiş bir müddet olmasaydı, (onlara) mutlaka bir (ceza) lâzımgelirdi....
Taha Suresi, 129. Ayet:
Rabbından bir
kelime
sebketmiş olmasa idi her halde azâb lizam olurdu fakat müsemmâ bir ecel var...
Taha Suresi, 129. Ayet:
Ve eğer Rabbinden sabk etmiş bir
kelime
ve tayin edilmiş bir müddet olmasa idi elbette büyük bir azap lâzım olurdu....
Həcc Suresi, 24. Ayet:
Onlara, sözün güzeline,
Kelime
-i Şehâdet’e, Allah kelâmına, Kur’ân’a giden yol aydınlatılmıştır. Onlara, övgüye ve şükre lâyık olan Allah’ın yolu, birlikte nezaket içinde yaşama kurallarına, sevgiye dayalı kardeşliğe, hasedi, hilesi, dalaveresi, nefreti, düşmanlığı olmayan örnek hayat tarzına götüren Allah yolu, İslâm’ın yolu aydınlatılmıştır....
Həcc Suresi, 24. Ayet:
O iman edenler, sözün en güzeline (tevhid
kelime
sine) hidayet edilmişler ve hak yoluna (islâm dinine) iletilmişlerdir....
Həcc Suresi, 24. Ayet:
(Onlar) sözün güzel olanına (
kelime
-i tevhîde) hidâyet edilmişlerdir; hamd edilmeye yegâne lâyık olan (Allah’)ın yoluna hidâyet edilmişlerdir....
Həcc Suresi, 24. Ayet:
O îmân edenler, sözün en güzeline (tevhid
kelime
sine) yönelmişler, kendisine çok hamdedilen Allah'ın doğru yoluna (İslâm dinine) iletilmişlerdir....
Həcc Suresi, 24. Ayet:
Onlar (mü'minler) sözün en doğrusuna (sehadet ve hamd
kelime
sine) yöneltilmişlerdir. Ve yine onlar el-Hamid (olan Allah'ın) yoluna iletilmişlerdir....
Həcc Suresi, 24. Ayet:
Onlar (dünyada) sözün en güzeli (olan tevhid
kelime
si)'ne eriştirilmişler ve çok övülmeye lâyık olan (Allah)'ın yoluna iletilmiştir....
Həcc Suresi, 24. Ayet:
Onlar sözün en güzeli olan
kelime
'i tevhid'e hidayet olmuşlardır. Ve onlar, her türlü övgüye layık olan Allah'ın yoluna hidayet olmuşlardır....
Möminun Suresi, 100. Ayet:
Leallî a’melu sâlihan fîmâ terektu kellâ, innehâ
kelime
tun huve kâiluhâ, ve min verâihim berzahun ilâ yevmi yub’asûn(yub’asûne). ...
Möminun Suresi, 100. Ayet:
1.
leal-lî
: böylece ben
2.
a'melu sâlihan
: salih amel (nefsi tezkiye edici amel) yaparım
3.
fîmâ
: içinde, o şeyde, hakkında
4.
...
Möminun Suresi, 100. Ayet:
“Böylece (geri gönderdiğin taktirde) terkettiğim salih amelleri (nefsi tezkiye edici ameli) işlerim.” Hayır, muhakkak ki onun söylediği söz, sadece (boş) bir
kelime
dir. Ve beas edilecekleri güne kadar onların arkasında berzah (engel) vardır....
Möminun Suresi, 100. Ayet:
Belki ben o baktığımda salih bir amel işlerim, hayır hayır! O bir
kelime
dir ki onu o söyler, ötelerinden ise bir berzah vardır, tâ ba's olunacakları güne kadar...
Möminun Suresi, 100. Ayet:
Döndürün ki, o arkada bıraktığım yerde iyi bir iş yapayım." Hayır, bir
kelime
ki bu, o söyler onu. Ötelerinde, dirilecekleri güne kadar bir berzah vardır....
Nur Suresi, 26. Ayet:
Kötü kadınlar (ve kötü sözler) kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara (ve kötü sözlere), temiz kadınlar (ve temiz
kelime
ler) ise temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara (ve temiz
kelime
lere yakışır). Bunlar (o temiz kadınlar ve temiz erkekler) o (iftiracıların) diyeceklerinden çok uzakdırlar. Onlar için mağfiret ve çok şerefli rızık vardır. ...
Nur Suresi, 26. Ayet:
Kötü kadınlar ve kötü sözler, kötü erkeklere; kötü erkekler, kötü kadınlara ve kötü sözlere; temiz kadınlar ve temiz
kelime
ler ise temiz erkeklere; temiz erkekler de temiz kadınlara ve temiz sözlere yakışır. Bu temiz insanlar, o iftiracıların dedikodularından berîdirler, onlara mağfiret ve değerli büyük bir nasip vardır....
Şüəra Suresi, 225. Ayet:
Onların her vadide,
kelime
ler ve hayaller arasında, amaçsız ve tutarsız, şaşkın şaşkın dolaştıklarını görmüyor musun?...
Nəml Suresi, 85. Ayet:
İşledikleri zulümler yüzünden o söz tepelerine inmiştir; artık tek
kelime
söyleyemezler....
Qəsəs Suresi, 66. Ayet:
Birden dünyaları kararır, bir tek
kelime
ile olsun cevap veremezler; birbirlerine soracak halleri de kalmaz....
Qəsəs Suresi, 66. Ayet:
O gün haberler, onlara kör olmuştur (yani sözler sanki kör olmuştur, hiçbir söz gelip onların ağızlarını bulamaz, yanıt verecek bir tek
kelime
bulamazlar) onlar, birbirlerine de soramazlar....
Ənkəbut Suresi, 56. Ayet:
Ey iman eden kullarım! Muhakkak ki Benim Arz'ım geniştir! (Beyin kapasitesi geniştir! Burada şunu fark etmek gerekir. Gerek beden ve gerekse beyin madde ve toprak asıllı yapısı ve katmanı itibarıyla "arz"
kelime
siyle işaretlenirken; beyin faaliyetinin, nöronik hareketlerinin daha da deriniyle data açığa çıkışının anlatımı da "semâ"
kelime
siyle tanımlanmıştır. "Semâlar" denilmesinin sebebi ise açığa çıkan data, bilgi - ilim kapsamı mertebeleridir kanaatimizce. Dolayısıyladır ki burada "arzım geni...
Loğman Suresi, 6. Ayet:
Ama insanlar arasında öyleleri var ki, bilgisi olmayanları Allah yolundan saptırmak ve onu gülünç duruma düşürmek için (yol gösterici mesajlar üzerinde)
kelime
oyunu yapmaya kalkışırlar: böylelerini alçaltıcı bir azap bekliyor....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
1.
ve lev enne
: ve eğer olsa
2.
mâ
: şey
3.
fî el ardı
: arzda, yerde, yeryüzünde
4.
min şeceretin
: ağaçlardan
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Ve eğer arzda (yeryüzünde) bulunan ağaçlar kalem olsaydı ve denizler (mürekkep olsaydı) ve ondan sonra, onun yedi katı daha deniz eklenseydi, Allah'ın
kelime
leri tükenmezdi. Muhakkak ki Allah; Azîz'dir (çok yüce), Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibi)....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de (mürekkep olsa), ondan sonra yedi deniz de ona eklense, Allâh'ın
kelime
leri tükenmez. . . Muhakkak ki Allâh Aziyz'dir, Hakiym'dir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Yeryüzündeki ağaçların hepsi kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz ona destek olarak (mürekkep olsa) Allah'ın
kelime
leri bitmez. Şüphesiz Allah güçlüdür, hikmet sahibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın
kelime
leri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yerdeki bütün ağaçlar hep kalem olsa, deniz de, -arkasından yedi deniz daha katılarak- mürekkeb olsa, yine Allah’ın
kelime
leri (ilim ve ezelî kelâmı) tükenmez. Muhakkak ki Allah Azîz’dir= her şeye galibdir. Hakîm’dir= hükmünde hikmet sahibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Yeryüzünde bulunan tüm ağaçlar kalem olsa, denizlere yedi deniz eklenerek kullanılsa ALLAH'ın
kelime
leri tükenmez. ALLAH Üstündür, Bilgedir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine destek olduğu halde mürekkep olsa, yine de Allah'ın
kelime
leri yazmakla tükenmez. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Tanrı'nın
kelime
leri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Tanrı üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yer (yüzün) deki (herbir) ağaç kalemler olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisinden yardım ederek (mürekkeb) olsa yine Allahın
kelime
leri tükenmez. Şübhesiz ki Allah yegâne gaalibdir, tam bir hüküm ve hikmet saahibidir. ...
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer gerçekten yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de (mürekkeb olup)arkasından yedi deniz daha ona yardım etse, Allah’ın
kelime
leri (yazılmakla) tükenmez!Muhakkak ki Allah, Azîz (kudreti dâimâ üstün gelen)dir, Hakîm (her işi hikmetli olan)dır....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki ağaçların hepsi kalem olsa, deniz de, arkasından yedi deniz daha kendisine yardım ederek mürekkep olsa, yine de Allah'ın
kelime
leri tükenmez. Muhakkak ki Allah; Aziz'dir, Hakim'dir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Muhakkak ki eğer yerde olan herbir ağaçtan kalemler olsa, deniz de (mürekkep olsa da) ona arkasından yedi deniz de yardım eylese yine Allah'ın
kelime
leri (yazılmakla) tükenmez. Şüphe yok ki Allah azîzdir, hakîmdir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki bütün ağaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa ve hatta buna yedi deniz daha eklense, yine de Allah'ın
kelime
leri tükenmez. Şüphe yok ki Allah Aziz'dir, hükmünde hikmet sahibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer Allah’ın
kelime
lerini yazmak üzere, dünyadaki bütün ağaçlar, kalem olsaydı ve denizlere de yedi deniz daha katılıp bütün onlar da mürekkep olsaydı, bunlar tükenir yine de Allah’ın sözleri tükenmezdi. Allah, öyle azîz, öyle hakîmdir (üstün kudret, tam hüküm ve hikmet sahibidir)....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsa, deniz(ler) de (mürekkep olsa), arkasından yedi deniz (daha gelip) ona yardım etse de (Allâh'ın
kelime
leri yazılsa), yine (bunlar tükenir), Allâh'ın
kelime
leri tükenmez. Allâh öyle üstündür, öyle hikmet sâhibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın
kelime
leri (yazmakla) tükenmez. Hiç şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah'ın
kelime
leri tükenmez. Allah Azîz'dir, Hakîm'dir....
Səcdə Suresi, 2. Ayet:
Kendisinde kuşku olmayan Hakikat ve Sünnetullah BİLGİsi (Kitap), Rabb-ül âlemîn'den ("İnsan"ların Rabbinden) inzâl olmuştur! (Kurân'da pek çok yerde âlemler
kelime
si ile "insan"lara işaret edilmiştir. Bu iyi incelenmeli ve dikkatle düşünülmeli. )...
Fatir Suresi, 10. Ayet:
1.
men
: kim, kimse
2.
kâne
: oldu
3.
yurîdu
: istiyor
4.
el izzete
: izzet
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Kim izzet istediyse, işte izzet tamamen Allah'a aittir. Güzel
kelime
ler (sözler), O'na erişir. Onu, salih amel (nefs tezkiyesi) yükseltir. Kötülüklerle tuzak kuranlar; onlar için şiddetli azap vardır. Ve onların tuzakları boşa gider....
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Kim, şan ve şeref, kuvvet ve haysiyet istiyorsa, bilsin ki, şan ve şeref, güç ve kuvvet, kudret ve hâkimiyet yalnız Allah’ın mülkünde, tasarrufundadır.
Kelime
-i tayyibeler, dualar, istiğfarlar, haram yememiş ağızlardan çıkan sözler, ancak Allah’a ulaşır. Bunları da Allah’a, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirme, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlama, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, dü...
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Her kim şeref ve kuvvet isterse bilsin ki, bütün şeref ve kudret Allah’ındır. Hoş
kelime
ler (tevhid ve tesbihler) ancak O’na yükselir, kabul olunur. Salih ameli de hoş
kelime
ler (tevhid) yükseltir, makbul kılar. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır. Bunların yaptıkları tuzak mahvolur gider....
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Her kim ızzet istiyorsa bilsin ki ızzet tamamiyle Allah'ındır, ona hoş
kelime
ler yükselir onu da ameli sâlih yükseltir, kötülükler kuranlara gelince onlara şiddetli bir azâb vardır ve onların tuzakları hep tarumar olur...
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Her kim izzet istiyorsa, bilsin ki, izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hoş
kelime
ler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azap vardır ve onların tuzakları da hep tarumar (darmadağın) olur....
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hoş
kelime
ler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadağın olur....
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Kim ululanmak hevesine düşerse (bilin ki) bütün ululuk Allahındır. Güzel
kelime
ler ancak Ona yükselir. Onu da iyi amel (ve hareket) yükseltir. Kötülükleri tuzak yapanlar (a gelince): Onlar için çetin bir azâb vardır. Onların (kurdukları) tuzağın bizzat kendisi mahvolur. ...
Fatir Suresi, 10. Ayet:
Onur ve yücelik isteyen bilsin ki, onur ve yüceliğin tümü Allah'adır. Temiz ve güzel
kelime
O'na yükselir; hayra ve barışa yönelik amel de o
kelime
yi yüceltir. Kötülükleri kuranlara/kötülükleri tuzak yapanlara gelince, onlar için şiddetli bir azap vardır. Ve böylelerinin tuzağı tarumar olur....
Saffat Suresi, 35. Ayet:
Onlara ne zaman: 'Hak ilâh yalnızca Allah’tır' deyin denilse, her defasında
kelime
-i tevhidi söylemeyi kibir-gurur meselesi yaparlar, zorbalık ederler....
Sad Suresi, 76. Ayet:
(İblis) dedi ki: "Ben daha hayırlıyım ondan; beni ateşten (radyasyon - yakan dalgalar {aynı nâr = ateş
kelime
si cehennemde yakan olarak da kullanılmakta. A. H. }) halk ettin, onu tıynden (hücresel bedenli - maddeden) halk ettin" dedi....
Zümər Suresi, 19. Ayet:
E fe men hakka aleyhi
kelime
tul azâb(azâbi), e fe ente tunkızu men fîn nâr(nâri). ...
Zümər Suresi, 19. Ayet:
1.
e
: mi
2.
fe
: böylece, öyleyse
3.
men
: kimse, kişi
4.
hakka
: hak oldu
Zümər Suresi, 19. Ayet:
Ya üzerine «
kelime
-i azâb» hakk olmuş kimse de mi? Artık o ateşteki kimseyi sen mi çıkaracaksın?...
Zümər Suresi, 19. Ayet:
Ya üzerine azab
kelime
si hak olmuş kimse de mi (böyledir)? Artık o ateşteki kimseyi sen mi çıkaracaksın?...
Zümər Suresi, 19. Ayet:
Ya üzerine azap
kelime
si hak olmuş kimseyi mi, ateş içinde bulunan şahsı mı sen kurtaracaksın?...
Zümər Suresi, 23. Ayet:
Allâh, sözün en güzelini; müteşabih (benzetme yollu), mesanî (aynı cümlede veya
kelime
de iki ayrı işareti vererek ikili anlatımla) bir bilgiyi (tafsilâtlı) indirdi. . . Rablerinden haşyet eden kimselerin Ondan derileri (tüyleri) ürperir. . . Sonra bedeni ve şuuru Allâh zikrine yumuşar (kabule müsait hâle gelir). . . İşte bu Allâh'ın hidâyetidir ki onunla dilediğini hakikate erdirir! Allâh kimi saptırırsa ona hidâyet edecek yoktur....
Zümər Suresi, 71. Ayet:
Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat
kelime
tul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). ...
Zümər Suresi, 71. Ayet:
1.
vesîka
: sürüldü
2.
ellezîne
: onlar
3.
keferû
: inkâr ettiler
4.
ilâ cehenneme
: cehenneme
Mömin Suresi, 6. Ayet:
Ve kezâlike hakkat
kelime
tu rabbike alellezîne keferû ennehum ashâbun nâr(nâri). ...
Mömin Suresi, 6. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve işte böylece, böyle
2.
hakkat
: hak oldu
3.
kelime
tu rabbi-ke
: senin Rabbinin sözü
4.
alâ ellezîne
Mömin Suresi, 6. Ayet:
Ve işte o nankörlük eden kâfirlere rabbının
kelime
si öyle hakk oldu, onlar nâra yanacaklar...
Mömin Suresi, 6. Ayet:
İşte öylece Rabbinin
kelime
si, kâfir olanların üzerine hak olmuştur. Şüphe yok ki onlar, ateş yârânıdırlar....
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Ve lekad âteynâ mûsel kitâbe fahtulife fîh(fîhi), ve lev lâ
kelime
tun sebekat min rabbike le kudıye beynehum, ve innehum lefî şekkin minhu murîb(murîbin). ...
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
âteynâ
: biz verdik
3.
mûsâ
: Musa
4.
el kitâbe
: kitap
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Celâlim hakkı için Musâya o kitâbı verdik de onda ıhtilâf edildi ve eğer rabbından bir
kelime
geçmiş olmasa idi aralarında iş bitirilirdi ve her halde onlar ondan kuşkulu bir şekk içindedirler...
Fussilət Suresi, 45. Ayet:
Andolsun ki, Mûsa'ya da kitap verdik. Onda da ihtilâf edildi. Ve eğer Rabbinden sebk etmiş bir
kelime
olmasa idi elbette onların aralarında iş bitiriliverirdi ve şüphe yok ki, onlar ondan elbette tereddüde düşürücü bir şekk içindedirler....
Şura Suresi, 14. Ayet:
Ve mâ teferrekû illâ min ba’di mâ câehumul ilmu bagyen beynehum, ve lev lâ
kelime
tun sebekat min rabbike ilâ ecelin musemmen le kudıye beynehum, ve innellezîne ûrisûl kitâbe min ba’dihim le fî şekkin minhu murîb(murîbin)....
Şura Suresi, 14. Ayet:
1.
ve mâ teferrekû
: ve ayrılığa düşmediler, fırkalara ayrılmadılar
2.
illâ
: den başka
3.
min ba'di
: sonradan
4.
mâ câe-hum
Şura Suresi, 14. Ayet:
Tefrikaya düşmeleri ise kendilerine ılim geldikten sonra sırf aralarında Bağy-ü ıhtırastan dolayıdır ve eğer rabbından müsemmâ bir ecele kadar diye bir
kelime
geçmiş olmasa idi, aralarında hukmi kaza mutlak icra edilir bitirilirdi, arkalarından kitâba vâris kılınanlar da ondan işkilli bir şekk içindedirler...
Şura Suresi, 14. Ayet:
Ve tefrikaya düşmediler, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, mücerret aralarında haddi tecavüz etmekten dolayı (tefrikaya düştüler). Ve eğer Rabbinden bir muayyen ecele kadar sebk etmiş bir
kelime
bulunmasa idi elbette aralarında hükmolunurdu. Ve muhakkak o kimseler ki, onlardan sonra kitaba vâris oldular, elbette ondan mütehayyirâne bir şekk içindedirler....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Em lehum şurekâu şeraû lehum mined dîni mâ lem ye’zen bihillâh(bihillâhu), ve lev lâ
kelime
tul faslı le kudiye beynehum, ve innez zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun)....
Şura Suresi, 21. Ayet:
1.
em
: yoksa
2.
lehum
: onlara, onlar için
3.
şurekâu
: ortaklar
4.
şeraû
: şeriat kıldılar
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri' ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl
kelime
si olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa o kâfirlerin bir takım şeytanları (putları) var da, onlara, dinden Allah’ın izin vermediği şeyleri meşrû kıldılar, öyle mi? Eğer o fasıl
kelime
si (azabın tehir edildiği ve amellerin ayırd edildiği kıyamet günü takdir edilmiş) olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilir, işleri (helâkleri) bitiriliverirdi. Şübhe yok ki, zalimler için acıklı bir azab vardır....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların şerikleri var, onlara dinden Allahın izin vermediği şeyleri meşru' kıldılar öyle mi? Eğer o fasıl
kelime
si olmasa idi aralarında huküm icra edilir, bitirilirdi ve şübhesiz ki zâlimler için elîm bir azâb vardır...
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların Allah'ın izin vermediği şeyleri dinde kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer o fasıl
kelime
si (azabımın ertelenmesine dair ezelde geçen söz) olmasaydı aralarında hüküm verilir (işleri) bitirilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Tanrı'nın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl
kelime
si olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acı bir azap vardır....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların Allahın izin vermediği şeyleri (o fâsid) dîn (lerin) den kendilerine şerîat (çıkarıb) yapan ortakları mı var? Eğer o fasıl
kelime
si olmasaydı aralarında mutlakaa (dünyâda icra) edilmiş (işleri bitirilmiş) di bile. Şübhesiz ki o zaalimler için hakkı çetin bir azâb vardır. ...
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onlar için şerikler var da onlar için dinden kendisiyle Allah'ın izin vermediği şeyleri meşrû mu kıldılar? Ve eğer o fâsıl
kelime
si olmasa idi elbette aralarında hüküm icra edilmiş olurdu ve şüphe yok ki o zalimler için elîm bir azab vardır....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların birtakım ortakları mı var ki, Allah'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşrî' ettiler (bir şeriat kıldılar)? Eğer o fasıl
kelime
si olmasaydı, elbette aralarında hüküm (karar) verilirdi. Gerçekten zalimler için acıklı bir azap vardır....
Şura Suresi, 24. Ayet:
1.
em
: yoksa
2.
yekûlûne
: diyorlar
3.
ifterâ
: iftira attı, uydurdu
4.
alâ allâhi
: Allah'a karşı