Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut, as
ker
leriyle yola çıkınca onlara: "Allah, sizi bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Bir avuç kadar tatmakla yetinirse o bendendir." dedi. Çok azı hariç, ondan doyasıya içtiler. O ve yanında yer alan inananlar, nehri geçince: "Bugün Calut'a ve as
ker
lerine karşı savaşacak gücümüz kalmadı." dediler. Allah'a kavuşacaklarına inananlar ise: "Nice az topluluklar, Allah'ın izni ile nice çok topluluklara galip gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir." dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Onlar, Calut ve as
ker
leriyle karşı karşıya geldikleri zaman: "Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımızı sabit kıl, kafir kavme karşı bize yardım et." dediler....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Gökte ve yerde olan her şey, Allah'ındır. İçinizde olanı açıklasanız da gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çe
ker
. Allah hak eden kimseyi bağışlar, hak eden kimseye de azap eder. Allah, Her Şeye Güç Yetiren'dir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabb'i onu iyi bir şekilde kabul etti. Ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi. Onu, Ze
ker
iya'nın korumasına verdi. Ze
ker
iya ne zaman mihraba girse, onun yanında yiyecek bir şey bulurdu. "Ey Meryem! Bunlar sana nereden geldi?" derdi. O da "Bunlar, Allah'tandır." derdi. Kuşkusuz, Allah, hak edeni, hesapsız olarak rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iya, Rabb'ine dua etti: "Rabb'im! Bana katından iyi bir nesil bağışla. Kuşkusuz, Sen duayı işitensin."...
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir kısım kimseler de Kitap'ta olmadığı halde, Kitap'tan sanasınız diye Kitap'ı dillerini eğip bü
ker
ek okurlar. Oysa o Kitap'tan değildir. "Bu Allah katındandır." diyorlar, oysa o, Allah'tan değildir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Siz, hayra çağıran, ma'rufu yapıp telkin eden, mun
ker
i engelleyen bir topluluk olun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma'rufu yapıp telkin eder, mun
ker
e engel olursunuz. Ve Allah'a iman edersiniz. Eğer Ehl-i Kitap da iman etseydi, bu onlar için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler varsa da çoğunluğu sapkındır....
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Bunlar, Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanırlar, ma'rufu yapıp telkin ederler, mün
ker
e engel olurlar; hayırda birbirleriyle yarışırlar, işte bunlar salihlerdendir....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı, kelimelerin aslını değiştirerek: "İşittik ve reddettik.", "Kulak vermeden dinleyin.", "Bizi güt." derler; dillerini eğip bü
ker
ek dinle alay ederler. Eğer onlar: "İşittik, itaat ettik.", "Bizi gözet." deselerdi bu onlar için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ancak Allah, Kafir oldukları için onları lanetlemiştir. Artık pek azı hariç iman etmezler....
Nisa Suresi, 94. Ayet:
Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, iyice araştırın; size selam veren kimseye; dünya hayatının geçici menfaatine göz di
ker
ek: "Sen Mü'min değilsin." demeyin. Allah'ın yanında sayısız ganimetler vardır. Daha önce siz de öyleydiniz de Allah size iyilik yaptı. Öyleyse, iyice araştırın. Kuşkusuz, Allah, yaptığınız her şeyden haberdardır....
Ənam Suresi, 85. Ayet:
Ze
ker
iyayı, Yahyayı, Îsa'yı ve İlyası da. Hepsi de salihlerdendi....
Əraf Suresi, 88. Ayet:
Halkının büyüklük taslayan meleleri dediler ki: "Ey Şu'ayb! Seni ve seninle birlikte iman edenleri ya yurdumuzdan çıkaracağız ya da bizim milletimize döneceksiniz." O da: "
Ker
ih görsek de mi?" dedi....
Əraf Suresi, 157. Ayet:
Onlar ki, yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları ummi nebi resule, tabi olurlar. O ki, onlara ma'ruf olanı yapar ve tavsiye eder ve onları mün
ker
olandan alıkoyar ve temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar, zahmet ve sıkıntı veren şeyleri onlardan kaldırır, onlardan bağları çözer, ona iman eden, ona saygı gösterenler ve ona yardım edenler ve ona indirilen nura tabi olanlar işte kurtuluşa erenler bunlardır....
Ənfal Suresi, 4. Ayet:
İşte onlar gerçek mü'minlerdir. Onlar için Rabb'leri katında dereceler, bağışlanma ve
ker
im bir rızık vardır....
Ənfal Suresi, 42. Ayet:
Sizin vadinin bir ucunda, onların da öteki ucunda ve
ker
vanın da sizden aşağıda olduğu o gün, eğer bilinen bir yerde buluşmak hususunda sözleşmiş olsaydınız dahi, anlaşmazlığa düşerdiniz. Ama Allah, gerçekleştirilmesi gereken bir işi yaptı; yok olan, apaçık bir kanıtla yok olsun, yaşayan da apaçık bir kanıtla yaşasın diye. Allah, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Ənfal Suresi, 74. Ayet:
İman edip hicret edenler, Allah yolunda cihat edenler; barındıran ve yardım edenler işte onlar gerçek Mü'minlerdir. Onlar için bağışlanma ve
ker
im bir rızık vardır....
Tövbə Suresi, 71. Ayet:
Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin velileridirler. Ma'ruf olanı yaparlar, mun
ker
den sakındırırlar. Salatı ikame ederler, zekatı yaparlar. Allah'a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunlara, Allah rahmet edecektir. Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir....
Tövbə Suresi, 112. Ayet:
Tevbe edenler, kulluk edenler, hamd edenler, seyahat edenler, ruku edenler, secde edenler, mar'uf olanı yapıp, mün
ker
olana engel olanlar; Allah'ın hudutlarını koruyanlardır. Mü'minleri müjdele....
Yusif Suresi, 10. Ayet:
İçlerinden, sözü geçerli olanı: "Yusuf'u öldürmeyin, eğer bir şey yapacaksanız onu bir kuyunun dibine bırakın,
ker
vanlardan biri onu alsın."...
Yusif Suresi, 19. Ayet:
Ve bir
ker
van geldi. Sucularını gönderdiler. Kovasını sarkıtan, "Müjde! Burada bir çocuk var" dedi. Satmak için onu yanlarına aldılar. Allah, yapmak istedikleri şeyi çok iyi biliyordu....
Yusif Suresi, 70. Ayet:
Yüklerini yükletirken su kabını öz kardeşinin yükü içine koydurttu. Sonra bir çağırıcı: "Ey
ker
vancılar! Siz hırsız kimselersiniz." diye seslendi....
Yusif Suresi, 82. Ayet:
"Gittiğimiz kasabanın halkına ve beraberinde olduğumuz
ker
vana da sor. Kuşkusuz biz doğru söylüyoruz."...
İbrahim Suresi, 43. Ayet:
Başlarını yukarı di
ker
ek, bakışları donup kalmış bir şekilde umutsuzca koşarlar....
Nəhl Suresi, 90. Ayet:
Allah; adaleti, ihsanı ve yakınlarınızda olanlara yardım etmeyi, buyurmakta; fahşadan, mün
ker
den ve beğyiden men etmektedir. İyice anlayıp tutmanız için size öğüt veriyor....
İsra Suresi, 23. Ayet:
Rabb'in, Kendisinden başkasına kul olmamanızı, anne ve babaya iyi davranmanızı kaza etti. Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa sakın onlara "öf" deme, onlara kaba davranma. Ve ikisine de
ker
im şekilde konuş....
İsra Suresi, 45. Ayet:
Kur'an okuduğun zaman, seninle ahirete inanmayanlar arasına görünmez bir perde çe
ker
iz....
İsra Suresi, 62. Ayet:
Dedi ki: "Bu mu benden mü
ker
rem kıldığın varlık? Eğer bana Kıyamet Günü'ne kadar müsaade edersen, pek azı hariç, onun soyunu kesinlikle buyruğum altına alacağım."...
İsra Suresi, 70. Ayet:
Ant olsun ki insanoğlunu
ker
em sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Ve onları temiz şeylerle rızıklandırdık. Onları, yarattıklarımızın birçoğuna üstün kıldık....
Məryəm Suresi, 2. Ayet:
Rabb'inin, kulu Ze
ker
iya'ya rahmetinin zikridir....
Məryəm Suresi, 7. Ayet:
"Ey Ze
ker
iya! Biz, sana ismi Yahya olan ve daha önce dengi görülmemiş bir oğul müjdeliyoruz."...
Taha Suresi, 55. Ayet:
Sizi ondan yarattık. Ve sizi ona döndüreceğiz. Ve sizi oradan bir
ker
e daha çıkaracağız....
Taha Suresi, 113. Ayet:
Sana onu Arapça bir Kur'an olarak indirdik. O'nda, uyarıları te
ker
te
ker
bildirdik. Böylece takva sahibi olurlar veya onlar için öğüt veren bir söz olur....
Ənbiya Suresi, 89. Ayet:
Ve Ze
ker
iyya'yı da an! Rabb'ine: "Rabb'im! Beni tek başıma bırakma, Sen varislerin en hayırlısısın." diye seslenmişti....
Həcc Suresi, 41. Ayet:
Eğer yeryüzünde onları egemen kılarsak, salatı ikame ederler, zekatı yaparlar, ma'ruf olanı yapar, mün
ker
den sakındırırlar. Bütün işlerin sonucu Allah'a dönecektir....
Şüəra Suresi, 58. Ayet:
Ve hazinelerden ve
ker
im makamlardan....
Şüəra Suresi, 95. Ayet:
Ve iblisin bütün as
ker
leri....
Qəsəs Suresi, 8. Ayet:
Derken Firavun ailesi, kendileri için bir düşman ve başlarına dert olacak olan onu, buluntu olarak aldı. Firavun, Haman ve as
ker
leri yanlış yaptılar....
Qəsəs Suresi, 40. Ayet:
Sonra onu ve as
ker
lerini yakalayıp suya gömdük. Bak bakalım, zalimlerin sonunun nasıl olduğuna!...
Ənkəbut Suresi, 45. Ayet:
Kitap'tan sana vahyolunan şeyi oku. Salatı ikame et. Salat, fahşadan ve mün
ker
den alıkoyar. Kesinlikle Allah'ın zikri daha büyüktür. Allah, yaptığınız şeyleri bilir....
Loğman Suresi, 10. Ayet:
Gördüğünüz gibi gökleri direksiz yarattı. Yeryüzüne de sizi sarsmaması için ağır baskılar yerleştirdi. Orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten su indirip, orada her
ker
im çiftten bitki bitirdi....
Loğman Suresi, 17. Ayet:
"Ey oğulcuğum! Salatı ikame et, ma'ruf olanı yap, mün
ker
olandan sakındır. Karşılaştığın zorluklara sabret. Bunlar kararlılık göstermen gereken şeylerdir."...
Səba Suresi, 46. Ayet:
De ki: "Size yalnızca bir tek şey öğütlüyorum. Allah için ikişer ikişer ve te
ker
te
ker
bir araya gelin. Sonra iyice düşünün." Sizin arkadaşınızda bir delilik yoktur. O, şiddetli bir azabın öncesinde bir uyarıcıdır....
Yasin Suresi, 75. Ayet:
Oysa bu ilahlar onlara yardım etmeye güç yetiremezler. Ne var ki kendileri onlar için hazır as
ker
lerdir....
Hucurat Suresi, 13. Ayet:
Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışmanız için sizi kabilelere ve sülalelere ayırdık. Allah'ın yanında en
ker
im olanınız, en çok takva sahibi olanınızdır. Kuşkusuz Allah, Her Şeyi Bilen'dir, Her Şeyden Haberdar'dır....
Vaqiə Suresi, 77. Ayet:
Kuşkusuz o, kesinlikle
Ker
im bir Kur'an'dır....
İnfitar Suresi, 6. Ayet:
Ey insan!
Ker
im olan Rabb'ine karşı seni aldatan nedir?...
Ələq Suresi, 3. Ayet:
Duyur, senin Rabb'in en büyük
ker
em sahibidir....
Bəqərə Suresi, 2. Ayet:
Bu (Kur'an-ı
Ker
im) doğruluğunda şüphe olmayan bir kitaptır. Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için bir hidayet rehberidir....
Bəqərə Suresi, 5. Ayet:
İşte onlar Rabb-i
Ker
îm'leri tarafından bir hidâyet üzeredirler. Felâh bulanlar da ancak onlardır....
Bəqərə Suresi, 19. Ayet:
Yahud onların hâli, gökten boşanan yağmura tutulmuşların hâli gibidir ki, o gökte (bulutlarda) yoğun karanlıklar var, bir gök gürültüsü, bir şimşek var. Yıldırımlardan ölüm korkusu ile parmaklarını kulaklarına tıkıyorlar. Allah ilim ve kudreti ile kâfirleri kuşatandır. (Cenâb’ı Hak, Kur’an-ı
Ker
im karşısında bulunan kâfir ve münafıkların hâlini beyan etmek üzere, ikinci bir temsil yapmıştır. Böylece âyeti
ker
imede münâfıkların hâli, karanlık bir gecede gök gürültülü ve şimşekli bir yağmura tutul...
Bəqərə Suresi, 20. Ayet:
O şimşek, neredeyse gözlerini kapıp alıverecek; onları aydınlatınca da ışığı altında yürürler ve karanlık çökünce dikilip kalırlar. Allah dileseydi, onların işitme ve görme duyularını da giderirdi. Şüphesiz ki Allah, her şeye kâdirdir. (Nerdeyse Kur’an’ın hidayet nuru gözlerini alacak... Kur’anı
Ker
imin “İslâmın” bahşettiği ganimet ve nimetlerini gördükçe, emniyet içerisinde yürürler. Fakat cihâd ve İslâmın yüklediği vazifelerle karşılaştıkları zaman, karanlıkta dikilip kalanların hâli gibi, ger...
Bəqərə Suresi, 29. Ayet:
O öyle bir Hâlık-i
Ker
îm' dir ki yeryüzünde ne var ise hepsini sizin için yarattı. Sonra da semaya teveccüh edip onları yedi sema olarak tasfiye buyurdu, O her şeyi bihakkın bilicidir....
Bəqərə Suresi, 30. Ayet:
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
rabbu-ke
: senin Rabbin
3.
li el melâiketi
: meleklere
4.
innî
: muhakkak ki ben
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: 'Ey Âdem, bunları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri, kelimeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurallarıyla, tek tek anlat' buyurdu. Bu emir üzerine Âdem, onları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri, kelimeleri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurall...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabb-i Azîm'i tarafından bir kısım kelimeler telakkî etti. Onun üzerine tevbe eyledi. Tevbeleri ziyâdesiyle kabul eden, pek ziyâde merhamet sahibi olan ise ancak o Rabb-i
Ker
îm'dir....
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
Ve o zaman ki Mûsa kavmine, «Ey kavmim! Buzağıya tutunmakla nefsinize zulmetmiş oldunuz. Hemen Hâlikınıza tevbe edin, nefislerinizi öldürün. Bu sizin için Rabbiniz indinde hayırlıdır» demişti. (O Hâlik-i
Ker
îm de) Bunun üzerine tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O Tevvab ve Rahîm'dir....
Bəqərə Suresi, 55. Ayet:
Bir
ker
esinde: 'Ey Musa! Biz Allah'ı açıkça görmedikçe sana iman etmeyeceğiz' demiştiniz de siz gözünüz göre göre sizi yıldırım çarpıvermişti....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Ve yine bir
ker
esinde Musa, kavminin su ihtiyacı için (Bize) yalvarmıştı ve Biz de kendisine: "Asanla kayaya vur" demiştik. Bunun üzerine oradan on iki kaynak (birden) fışkırmıştı ki halkın tümü nereden (hangi kaynaktan) içeceğini bilsin. (Ve Musa demişti): "Allah tarafından verilen rızıktan yiyip için, ama yeryüzünün yozlaşmasına ve çürümesine yol açacak bozgunculuk yapmayın."...
Bəqərə Suresi, 61. Ayet:
Hatırlayın ki, bir vakit; “- Ey Mûsâ, biz, bir türlü yemeğe (Kudret helvası ile bıldırcın etinden ibaret olan yemeğe) mümkün değil katlanamayacağız; artık sen, bizim için Rabbine duâ et de, arzın yetiştirdiği şeylerden: sebzesinden, kabağından, sarmısağından, mercimeğinden, soğanından çıkarıversin” dediniz. Musâ’da: “- O hayırlı olanı, şu daha aşağı olanla değişmek mi istiyorsunuz? Bir şehire inin, orada size istediğiniz (sebzeler) var.” dedi. Onların üzerine horluk ve yoksulluk yüklendi ve Alla...
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Bir vakit de, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam söz almıştık; Tûr’u da (söz veresiniz diye tehdîden yerinden sö
ker
ek) üstünüze kaldırıb demiştik ki: “- Size verdiğimiz kitabın hükümlerini kuvvetle tutun ve içindekinden gâfil olmayın, onları hatırlayın; gerek ki cehennemden ve isyandan korunursunuz....
Bəqərə Suresi, 70. Ayet:
(Onlar yine:) «Rabbine (bir
ker
e daha) adımıza yalvar da, bize onun niteliklerini açıklasın. Çünkü bize göre (birçok) sığır birbirinin benzeridir. İnşaallah (Allah dilerse,) biz doğruya varırız» demişlerdi....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
Celâlim hakkı için: Biz Mûsâ’ya Tevrat’ı verdik ve Mûsâ’dan sonra birbiri ardınca peygamberler gönderdik. Meryem’in oğlu Îsa’ya ölüleri diriltmek gibi, açık mûcizeler verdik ve onu Cebraîl Aleyhisselâm ile kuvvetlendirdik. Artık size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle bir peygamber geldikçe kibirlendiniz ve inad ettiniz. Peygamberlerden bir kısmını yalanladınız ve bir kısmını da öldürdünüz (Ze
ker
iyyâ ve Yahyâ gibi)....
Bəqərə Suresi, 87. Ayet:
And olsun ki, Mûsâ’ya Kitâb’ı (Tevrât’ı) verdik ve ondan sonra ard arda peygamberler gönderdik. Meryemoğlu Îsâ’ya da mu'cizeler verdik ve Rûhü’l-Kudüs(Cebrâîl) ile ona kuvvet verdik. Buna rağmen, ne zaman bir peygamber nefislerinizin hoşlanmadığı bir şeyi size getirdi ise, büyüklük taslamadınız mı? Bu yüzden bir kısmını yalanladınız, (Ze
ker
iyyâ ve Yahyâ’ya yaptığınız gibi) bir kısmını da öldürüyordunuz....
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Cenâb’ı Allah, fazlıyla kullarından dilediği kimseye peygamberlik ihsan buyurmasına hased edip, indirdiği Kur’an’ı inkâr etmeleri ve bu sebeple nefislerini ateşe atışları ne çirkin şeydir! İşte Yahûdi’ler, Allah’ın bir gazabından sonra (Hz. Îsa ve İncil’i inkâr ettiklerinden dolayı gazaba uğramalarından başka) bir gazaba tutuldular. (Hazreti Peygamberi ve Kur’an-ı
Ker
îmi inkâr ettiklerinden) O kâfirler için hor ve zelîl edici bir azab vardır....
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Onlar Allah'ın kendi kullarından dilediği kimselere fazl-u
ker
eminden indirdiği (âyetleri) haset ve azgınlık ile kıskanarak Allah'ın indirdiğini inkâr etmekle kendilerini ne kötü şey karşılığında (yok pahasına) sattılar da gazab üstüne gazaba uğradılar!. Kâfirler için ezici, horlayıcı bir azâb vardır.....
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve
ker
eminden vahiy indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir....
Bəqərə Suresi, 90. Ayet:
Onlar Allahın, kullarından kimi dilerse ona fazi (u
ker
em) inden (vahyi, peygamberliği) indirmesini (öteden beri) günüledikleri (hased etdikleri) için Allahın (bu
ker
re) indirdiği şey'i (Kur'ân)ı da inkâr etmek (şuretiy) le nefslerini ne kötü şey'e değişib satdılar da gazab üstüne gazaba döndüler. O kâfirler için (kendilerini) hor ve hakîr edici bir azâb vardır. ...
Bəqərə Suresi, 91. Ayet:
Onlara 'Allah'ın indirdiğine inanın' denildiği zaman 'Biz, bize indirilene inanıyoruz' derler ve ondan sonrakini (Kur'an-ı
ker
im'i) inkar ederler. Oysa o kendi yanlarındakini doğrulayıcı bir gerçektir. De ki: 'Eğer gerçekten iman sahibi iseniz bundan önce Allah'ın peygamberlerini niçin öldürüyordunuz?' [18]...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Hani, Tûr’u tepenize di
ker
ek sizden söz almıştık, “Size verdiğimiz Kitab’a sımsıkı sarılın; ona kulak verin” demiştik. Onlar, “Dinledik, karşı geldik” demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat’a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz!...
Bəqərə Suresi, 97. Ayet:
Ey Rasûlüm söyle: Her kim Cibrîl’e düşman ise, kininden helâk olsun. Gerçekten Cibrîl, daha önce indirilen kitabları tasdik etmekte olan Kur’an’ı, Allah’ın izniyle senin kalbine indirdi; ve Kur’an-ı
Ker
im, doğru yol gösterici, müminlere derecelerle kurtuluşu müjdeleyicidir....
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
Ve men azlemu mimmen menea mesâcidallâhi en yuz
ker
e fîhesmuhu ve seâ fî harâbihâ ulâike mâ kâne lehum en yedhulûhâ illâ hâifîn(hâifîne) lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhireti azâbun azîm(azîmun)....
Bəqərə Suresi, 114. Ayet:
1.
ve men
: ve bir kimse, kişi
2.
azlemu
: daha zalim
3.
mimmen (min men)
: ondan
4.
menea
: men etti, engelledi
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
lâ ya'lemûne
: bilmiyorlar
4.
lev lâ
: olsa, olmaz mıydı, ...
Bəqərə Suresi, 127. Ayet:
İbrâhim ile İsmâil beytullah’ın temellerini yükseltirken şöyle dua ediyorlardı. "Ey bizim
Ker
îm Rabbimiz! Yaptığımız bu işi kabul buyur bizden! Hakkıyla işiten ve bilen ancak Sen’sin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey bizim
Ker
îm Rabbimiz! Bizi, yalnız Sana boyun eğen müslüman kıl. Soyumuzdan da yalnız Sana teslimiyet gösteren bir Müslüman ümmet yetiştir. Ve bizlere ibadetimizin yollarını göster, tövbelerimizi kabul buyur. Muhakkak ki tövbeleri en güzel şekilde kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin!"...
Bəqərə Suresi, 129. Ayet:
Rabbimiz, onların arasından kendilerinden, onlara Senin âyetlerini tilâvet edecek (okuyup açıklayacak), onlara Kitap'ı (Kuranı
Ker
im'i) ve hikmeti öğretecek ve onların (nefsini) tezkiye (ve tasfiye) edecek bir resûl beas et (hayata getir). Muhakkak ki Sen, Sen, Azîz'sin, Hakîm'sin....
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Hani o vakit ki İbrahim'e Rabb-i
Ker
îm'i «İslâm ol!» dedi. O da, «Alemlerin Rabbine teslim oldum (ümurumu O'na tefviz ettim)», dedi....
Bəqərə Suresi, 136. Ayet:
(Ey mü'minler) deyin ki: «Biz Allaha, bize indirilene (Kur'ân-ı
Ker
îme), İbrâhîme, İsmâîle, İshaka, Yakuba ve torunlarına (esbaata) indirilenlere, Musâya, İsâye verilenlere ve (bütün) peygamberlere Rableri katından verilen (Kitâb ve âyetler) e îman etdik. Onlardan hiçbirini (kimine inanmak, kimini inkâretmek suretiyle) diğerinden ayırd etmeyiz. Biz (Allaha) teslîm olmuş (müslümanlar) ız». ...
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Biz, yüzünü (vahye intizaar ve iştiyakından) çok
ker
re göğe doğru evirib çevirdiğini muhakkak görüyoruz. Şimdi seni herhalde hoşnud olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. (Namazda) yüzünü artık Mescid-i haram tarafına (Kâ'be semtine) çevir. (Ey Müminler,) siz de nerede bulunursanız (namazda) yüzlerinizi o yana döndürün. Şüphe yok ki kendilerine Kitab verilenler bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu pek iyi bilirler. Allah onların yapacaklarından gaafil değildir. ...
Bəqərə Suresi, 144. Ayet:
Resulüm! Biz senin, yüzünü çok
ker
e göğe doğru çevirip durduğunu görüyoruz. Artık seni hoşnud olacağın bir kıbleye elbette çevireceğiz. Bundan böyle yüzünü Mescid-i haram tarafına çevir. Siz de (ey müminler!) nerede olursanız olun (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Kendilerine kitap verilenler, bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yaptıklarından habersiz değildir....
Bəqərə Suresi, 151. Ayet:
Nitekim size, aranızda (görev yapmak üzere), sizden (kendinizden) bir Resûl (Peygamber) gönderdik ki, âyetlerimizi size tilâvet etsin (okuyup açıklasın) ve sizi (nefsinizi)tezkiye (ve tasfiye) etsin, size Kitap'ı(Kurânı
Ker
im'i) ve hikmeti öğretsin ve (hikmetin de ötesinde) bilmediğiniz şeyleri öğretsin.....
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Andolsun, sizi biraz korku, (biraz) açlık, (biraz da) mallardan, canlardan ve mahsullerden yana eksiltme ile imtihan edeceğiz. Sabredenlere (lutf-ü
ker
emimi) müjdele. ...
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Ve kâlellezînettebeû lev enne lenâ
ker
reten fe neteberree minhum kemâ teberreû minnâ kezâlike yurîhimullâhu a’mâlehum haserâtin aleyhim ve mâ hum bi hâricîne minen nâr(nâri)....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
ittebeû
: tâbî oldular
4.
lev
: olsa, ise, keşke
...
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Ve o (Allah'tan başkasına) tâbî olanlar dedi ki: “Keşke bizim için (dünyaya) bir
ker
e daha dönüş olsaydı. O zaman bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşırdık.” Böylece Allah, onlara amellerinin hasara uğradığını (hüsrana düştüklerini) gösterecek. Ve onlar ateşten çıkacak da değiller....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Onlara uyanlar da muhakkak derler ki: Keşke bir
ker
e daha dünyaya dönseydik de onlar bizden nasıl kaçındıysa biz de onlardan kaçınsaydık, çekinseydik. İşte Allah, onlara yaptıkları işleri, üstlerine çöken bir hasretten ibaret olarak gösterir. Onlar, ateşten dışarı çıkamazlar....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
(Endada) tâbi olmuşlar: "Keşke bize fırsat verilseydi de yaşadıklarımızı bir
ker
e daha yaşasaydık, bu defa tâbi olduklarımızın bizden uzaklaşması gibi biz onlardan uzaklaşsaydık" derler. Böylece Allâh onlara yaptıklarının sonuçlarını acı pişmanlıklarla gösterir. Onların içlerinden gelen pişmanlık yanışının sonu gelmez!...
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
(O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir
ker
e (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
(O zaman yönetilip) Uyanlar (tabi olanlar) derler ki: "Eğer bize bir
ker
e (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Tanrı, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle (veya: üzerlerine yığılmış hasretlerle; veya: pişmanlık ve üzüntü kaynağı olarak) gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
Ve o uyanlar diyeceklerdir ki: «Eğer bizim için bir
ker
re (dünyaya) dönüş olsa biz de onlardan teberri ederiz, onlar bizden teberri ettikleri gibi.» İşte Allah Teâlâ onlara emellerini üzerlerine nedâmetler halinde gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak kimseler de değildir....
Bəqərə Suresi, 167. Ayet:
(O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: «Eğer bize bir
ker
e (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak, onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır) dık.» Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten de çıkacak değildirler....
Bəqərə Suresi, 180. Ayet:
Sizden birinize ölüm alâmetleri belirdiği zaman, eğer geriye mal bırakacaksa, babasına, anasına ve akrabasına malının üçte birinden çok olmıyacak şekilde vasiyyet etmek farz kılındı. Bu vasiyyet, ebeveyn ve akrabasını mahrum etmemek için takva sahiplerine hak oldu. (Bu âyeti
ker
imenin hükmü, daha ileride gelecek olan Nisa sûresindeki miras âyeti ile kaldırılmış, nesh edilmiştir.)...
Bəqərə Suresi, 185. Ayet:
1.
şehru
: ay
2.
ramadân
: ramazan
3.
ellezî
: o ki, ki o
4.
unzile
: indirildi
Bəqərə Suresi, 190. Ayet:
Sizinle savaşanlarla, siz Allah yolunda savaşın ve (onlar harbe başlamadan önce siz başlayıp) aşırı gitmeyin. Şüphesiz ki Allah, aşırı gidip haddi tecâvüz edenleri sevmez. (Bu âyet-i
ker
ime, Berae âyeti, yahut bundan sonra gelen âyet ile neshedilmiştir, hükmü kaldırılmıştır.)...
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
1.
leyse
: değil
2.
aleykum
: sizin üzerinize, size
3.
cunâhun
: günah
4.
en tebtegû
: aramanız, talep etmeniz, is...
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
(Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizin lütuf ve
ker
emini istemekte size bir günah yoktur. Arafat’tan ayrılıp (sel gibi Müzdelife’ye) akın ettiğinizde, Meş’ar-i Haram’da Allah’ı zikredin. Onu, size gösterdiği gibi zikredin. Doğrusu siz onun yol göstermesinden önce yolunu şaşırmışlardan idiniz....
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
Rabbinizin lütuf ve
ker
emini istemenizin hiçbir sakıncası yoktur. Arafat'tan aşağı inince Meşar- ı Haram'da Allah'ı anın. O sizi nasıl doğru yola iletti ise siz de O'nu anın. Zira O'nun yol göstermesinden önce, kuşkusuz, sapıklardan idiniz....
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
Rabbınızın lutf-u
ker
emini aramanızda bir günah yoktur. Arafat'tan geri döndüğünüz zaman, Meş'ar-ı Haram'ın yanında Allah'ı zikredin. O, sizi hidayete ulaştırdığı gibi, siz de O'nu zikredin. Nitekim siz bundan önce, sapıklardan idiniz....
Bəqərə Suresi, 198. Ayet:
Rabbinizin lutuf ve
ker
emini aramanızda sizin için bir günâh yoktur. Arafat(taki duruş)tan ayrılıp (Müzdelife'ye) akın edince Meş'ar-i harâm'da Allâh'ı anın, O'nun size gösterdiği biçimde O'nu anın. O'nun yol göstermesinden önce siz, sapıklardan idiniz....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Bütün insanlar Nûh’a kadar aynı dine sahip bir tek milletti. Görüş ayrılığına düşmeleri sebebiyle Allah onlara, rahmeti, merhameti, ihsanı, sevgisi konusunda müjdecilik, sorumluluk hesap ve cezayı hatırlatan, uyarıcılık görevi yapan özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamberler gönderdi. İnsanlar arasında, ihtilâf ettikleri konularda, hakem olmaları, hüküm vermeleri, icraat yapmalarına esas olması için onlarla beraber, gerekçeli, hikmete dayalı, toplumda gerçekleştirilmesi gereken ...
Bəqərə Suresi, 216. Ayet:
1.
kutibe
: yazıldı, farz kılındı
2.
aleykum(u)
: sizin üzerinize
3.
el kitâlu
: savaş
4.
ve huve
: ve o
...
Bəqərə Suresi, 216. Ayet:
Savaş, o sizin için
ker
ih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Ve hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Ve seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şerrdir. Ve (bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 216. Ayet:
Cihad, hoşunuza gitmediği halde üzerinize farz kılındı. Bazan bir şeyi
ker
ih görürsünüz. Halbuki o şey sizin için bir hayırdır. Ve bazan da bir şeyi seversiniz, halbuki o şey sizin için bir şerdir. Ve Allah Teâlâ bilir, sizler ise bilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 219. Ayet:
Yes’elûneke anil hamri vel meysir(meysiri), kul fîhimâ ismun kebîrun ve menâfiu lin nâsi, ve ismuhumâ ekberu min nef’ihimâ ve yes’elûneke mâzâ yunfikûn(yunfikûne) kulil afve, kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefek
ker
ûn(tetefek
ker
ûne)....
Bəqərə Suresi, 219. Ayet:
1.
yes'elûne-ke
: sana soruyorlar, sorarlar
2.
an el hamri
: şaraptan
3.
ve el meysiri
: ve kumar
4.
kul
: de, söy...
Bəqərə Suresi, 219. Ayet:
Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem de insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Tanrı size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz (tetefek
ker
un)....
Bəqərə Suresi, 221. Ayet:
Ve lâ tenkihûl muşrikâti hattâ yu’minn(yu’minne), ve le emetun mu’minetun hayrun min muşriketin ve lev a’cebetkum, ve lâ tunkihûl muşrikîne hattâ yu’minû ve le abdun mu’minun hayrun min muşrikin ve lev a’cebekum, ulâike yed’ûne ilen nâr(nâri), vallâhu yed’û ilel cenneti vel magfireti bi iznih(iznihi), ve yubeyyinu âyâtihî lin nâsi leallehum yetezek
ker
ûn(yetezek
ker
ûne)....
Bəqərə Suresi, 221. Ayet:
1.
ve lâ tenkihû
: ve (kendinize) nikâhlamayın
2.
el muşrikâti
: müşrik kadınlar
3.
hattâ yu'minne
: mü'min oluncaya, îmân edinceye kadar
4.
Bəqərə Suresi, 222. Ayet:
Ve sana hayz halinden soruyorlar. De ki: «O bir
ker
ih şeydir. Artık hayz zamanında kadınlarınızdan çekiliniz. Ve onlara temizleninceye kadar yaklaşmayınız. Fakat iyice temizlendikleri vakit onlara Allah'ın size emrettiği yerden varın. Şüphe yok ki Allah Teâlâ çok tevbe edenleri sever ve çok temizlenenleri de sever.»...
Bəqərə Suresi, 225. Ayet:
Allah sizi, dil sürçmesi sonucu lağv olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz; ama O sizi kalplerinizin kazandığından hesaba çe
ker
. Allah Gafûr'dur, çok affeder; Halîm'dir, çok yumuşak davranır....
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
1.
et talâku
: boşamak
2.
merratâni
: iki
ker
e
3.
fe
: artık, bundan sonra
4.
imsâkun
: tutmak
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşanma iki
ker
edir. Bundan sonra (kadın) ya ma'rufla (örf ve adete uygun olarak) iyilikle tutulur veya ihsanla serbest bırakılır. Kadınlarınıza verdiklerinizden bir şey (geri) almanız sizin için helâl olmaz. Ancak ikisi de, Allah'ın (evlilik hakkındaki) hududunu gereği üzere yerine getiremeyeceklerinden (ayakta tutamayacaklarından) korkmaları hariç. O zaman siz de eğer, Allah'ın bu hududunu ikame edemeyeceklerinden (gereği üzere yerine getirimeyeceklerinden) korkarsanız, bu durumda kadının (ayr...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki
ker
edir. Artık bundan sonra ya iyilikle tutmak veya güzellikle bırakmak gerekir. Sizin onlara verdiklerinizden bir şeyi geri almanız helal olmaz. Ancak, Allah'ın sınırlarını gözetememekten korkmaları durumu bunun dışındadır. Eğer o ikisinin Allah'ın sınırlarını gözetemeyeceklerinden korkarsanız (bilin ki), kadının kendi hakkının bir kısmından vazgeçmesinde onlar için herhangi bir günah yoktur. [48] Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, onları aşmayın. Kimler Allah'ın sınırlarını aşarlarsa işt...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama iki
ker
edir. (Ondan sonra kadını) ya örfe uygun tutmak, ya da kendisine iyilikte bulunarak salıvermektir. Onlara (örf ve âdete uygun) verdiğinizden bir şey (geri) almanız size helâl olmaz. Ancak karı koca Allah'ın (evlilik hakkında) çizdiği sınırları yerine getirip ayakta tutamıyacaklarından korkar ve siz de onların bu sınırları koruyup ayakta tutamıyacaklarmdan endişe ederseniz, (bu durumda) kadının ayrılmak için (örfe uygun) hakkından vazgeçmesinde ikisi için de bir vebal yoktur. İşte b...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
O boşama iki
ker
edir. Ondan sonrası, ya iyilikle tutmak veya güzellikle salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helal olmaz. Erkek ve kadın Allah'ın yükümlü kıldığı görevleri yerine getiremeyeceklerinden korkarlarsa o başka. Eğer siz de bunların Allah'ın verdiği yükümlülükleri doğru dürüst yerine getiremeyeceklerinden korkarsanız, kadının ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. Bunlar, işte Allah'ın belirlediği sınırlardır. Sakın bunları aşmayın! H...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Talak iki
ker
redir. Artık ya iyilik ile tutmaktır veya güzellikle salıvermektir. Ve onlara verdiklerinizden bir şey almanız sizlere helâl olmaz, meğer ki zevc ve zevce hudud-u ilâhîyyeyi ikame edemiyeceklerinden korksunlar. Eğer siz de onların hudud-u İlâhîyyeyi ikâme edemiyeceklerinden korkarsanız o halde zevcenin fidye olarak vereceği şeyde onların üzerine bir vebal yoktur. Bunlar Allah'ın hudududur. Bunlara tecavüz etmeyiniz. Ve her kim hudud-u ilâhîyyeye tecavüz ederse işte zalim olan onlard...
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Bundan sonra eğer (koca), karısını (iki
ker
e boşadıktan sonra üçüncü
ker
e) boşarsa artık o kadın başka bir zevceye (erkeğe) nikâhlanmadıkça (ve sonra da o nikâhtan boşanmadıkça) kendisi için helâl olmaz. Eğer (ikinci eş de) onu boşarsa, Allah'ın (koyduğu) hudutları ikame edeceklerine (gereği üzere yerine getirip ayakta tutacaklarına) inanırlarsa o taktirde onların, (eski karı-kocanın tekrar) birbirine dönmelerinde, ikisinin de üzerine bir günah yoktur. İşte bunlar Allah'ın hudutlarıdır. Allah bu...
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Erkek, kadını bir
ker
e daha boşayacak olursa bundan sonra kadın, başka bir kocaya varmadıkça eski kocasına helâl olmaz. Kadını almış olan adam, onu boşarsa o vakit Allah'ın sınırlarını koruyacaklarına ümitleri varsa kadının, eski kocasına dönmesinde, tekrar evlenmelerinde bir beis yoktur. İşte bunlar, Allah sınırlarıdır ki bilen kavme açıklanmadadır....
Bəqərə Suresi, 230. Ayet:
Eğer koca, karısını ikinci talâktan (boşamasından) sonra bir
ker
e daha boşarsa, bundan sonra kadın başka bir erkeğe nikâhlanmadıkça (ve ondan da ayrılmadıkça) ilk kocasına helâl olmaz. Bu ikinci koca onu boşarsa, Allah’ın emirlerini sağlam tutacaklarına ümitvâr oldukları takdirde evvelkilerin birbirine dönmeleri kendilerine günah değildir. Bunlar, anlayan bir kavim için Allah’ın açıkladığı hükümlerdir. (1)- Ric’i Talâk: Karı-koca arasında akdedilen nikâhta üç mânevi bağ vardır ve bunlara erkek s...
Bəqərə Suresi, 243. Ayet:
Binlerce kişilik kalabalık olarak ölüm korkusu ile yurtlarından kaçan kimseleri görmedin mi? Allah onlara önce «ölün» dedi, arkasından kendilerini yeniden diriltti. Hiç kuşkusuz Allah insanlara karşı
ker
em sahibidir, ama insanlar çoğunlukla şükretmezler....
Bəqərə Suresi, 246. Ayet:
Mûsâ’dan sonra İsrâiloğulları’nın ileri gelenlerini görmüyor musun? Kendi peygamberlerine: 'Bize gücü, otoritesi olan bir kral, bir ordu komutanı tayin et de onun komutasında Allah yolunda İslâm uğrunda savaşalım' demişlerdi. Peygamber de: 'Ya size savaş farz olur da, savaşmazsanız?' diye sordu. Onlar: 'Yurtlarımızdan çıkarılıp sürülmüş, çocuklarımızdan ayrı bırakılmış olduğumuz halde, Allah yolunda İslâm uğrunda neden savaşmayalım?' dediler. Kendilerine, savaş yazılı kanun haline getirilince, f...
Bəqərə Suresi, 247. Ayet:
Onlara peygamberleri: «Hakıykat, Allah size bir pâdişâh olarak Taalût'u göndermişdir» dedi. Dediler ki: «Biz hükümdarlığa ondan daha lâyık iken ve ona maldan da bir bolluk verilmemişken nasıl olur da bizim başımızda padişahlık onun olabilir?» (Peygamber) dedi: «Şübhesiz Allah onu sizin üstünüze beğenib seçmişdir. Ona bilgice, vücudca (kuvvetçe) de bir üstünlük vermişdir. Allah mülkünü kime dilerse ona verir. Allah (in rahmeti, ilmi her şey'e yaygın ve lutf-ü
ker
emi) boldur. Gerçek bilicidir. ...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
1.
fe lemmâ
: böylece olduğu zaman
2.
fesale
: ayrıldı
3.
tâlûtu
: Talut
4.
bi
: ile
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Böylece Talut, as
ker
lerle (ordu ile) (Kudüs'ten) ayrıldığı zaman dedi ki: “Muhakkak ki Allah, sizi bir nehir ile imtihan edecek. Bundan sonra kim ondan içerse, artık (o kimse) benden değildir. Ve kim ondan (doyacak kadar) içmez ise sadece eliyle bir avuç avuçlayıp içen hariç, o taktirde muhakkak ki o bendendir.”Fakat onlardan ancak pek azı hariç, (o sudan doyasıya) içtiler. Nitekim o (Talut) ve îmân edenler birlikte (nehri) geçtikleri zaman: “Bugün bizim, Calut ve onun as
ker
leri ile (ordusuyla) ...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve as
ker
lerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Tâlût as
ker
lerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve as
ker
lerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah ...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut, ordusuyla yola çıktığında (as
ker
lerine) dedi ki: "Muhakkak Allâh sizi bir nehir ile sınayacaktır. Kim ondan içerse benden değildir. Kim ondan tatmazsa o da bendendir. Eliyle bir avuç kadar alan müstesna". . . Fakat içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Ne zaman ki O ve beraberindekiler nehrin karşı yakasına geçtiler, "Calut ve ordusuna karşı savaşacak gücümüz kalmadı" dediler. Allâh'a kavuşacaklarını (imanları sebebiyle) özlerinden gelen (yakîn) ile bilenler ise: "Pek çok defa, az bir ...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Tâlût as
ker
î erkânı ve ordusu ile hareket edince: 'Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim o nehirden su içerse benden değildir. Kim de o sudan tatmazsa işte o bendendir. Ancak herkes eliyle bir avuç su içebilir.' dedi. İçlerinden pek azı hariç, o nehre varır varmaz nehirden su içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde, nehri geçmeyenler: 'Bizim bu gün Câlût ordusuna karşı duracak gücümüz yok' dediler. Allah’a kavuşacaklarına inanıp bilenler ise onlara: 'N...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut as
ker
lerle yola çıkınca: 'Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan tatmazsa işte o bendendir. Yalnız eliyle bir avuç avuçlayan müstesnadır' dedi. İçlerinden az bir kısım dışında hepsi ondan içtiler. O (Talut) ve onunla beraber bulunan iman etmiş kişiler ırmağı geçince, bunlar (emri tutmayıp ırmaktan su içenler): 'Bugün bizim Calut'a ve onun as
ker
lerine karşı koyacak gücümüz yok' dediler. Kendilerinin Allah'a kavuşacakları kanaatini taşıyanlar...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Vaktaki Talût (Cihad yapmak için Kudüs’ten) as
ker
leri ile ayrıldı, (ordusuna) şöyle dedi: “- Gerçekten Allah, sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan içmezse o benden (bana bağlı olanlardan) dır. Ancak eli ile alıp içenler müstesna (bu kadar içmelerine izin vardır). Nihayet nehire varır varmaz, as
ker
lerden pek azı müstesna, ondan kana kana içtiler. Vaktaki Talût ile beraberindeki müminler o nehri geçtiler, beri tarafta kalıp nehri geçemiyenler: “- Bugün bi...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Tâlût as
ker
lerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve as
ker
lerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah ...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Talut ordusunu harekete geçirip sefere çıkınca as
ker
lerine şöyle dedi: "Allah sizi, bir ırmakla imtihan edecektir: İmdi onun suyundan içen benden sayılmayacak; Sadece avucuyla aldığı miktar muaf olmak üzere, Kim onun suyunu içmezse o da benden sayılacaktır." Derken onların pek azı hariç, varır varmaz ondan içtiler. Talut ile yanındaki müminler ırmağı geçince O vakit beri yanda kalanlar "Bugün bizim Câlut ve ordusuna karşı duracak takatimiz yoktur" dediler. Ölümden sonra diriltilip Allah’ın huzur...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Tâlût, as
ker
leri(ni) yürütüp (ordugâhtan) çıkarınca dedi ki: "Allâh sizi bir ırmakla deneyecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan (kana kana) tadmayıp sadece eliyle bir avuç alan bendendir." İçlerinden pek azı hariç, hepsi ondan içtiler. Nihâyet Tâlût ve kendisiyle beraber inananlar, ırmağı geçince: "Bugün Câlût'a ve as
ker
lerine karşı bizim gücümüz yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına kanâat getirenler ise: "Nice az bir topluluk var ki, Allâh'ın izniyle çok topluluğa gâlib gelmiştir. ...
Bəqərə Suresi, 249. Ayet:
Tâlût, as
ker
leriyle yola çıkınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı hiç bir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice toplul...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
1.
ve lemmâ berazû
: ve karşısına çıktıkları zaman
2.
li câlûte
: Calut'a (Calut'un karşısına)
3.
ve cunûdi-hi
: ve onun as
ker
leri
4.
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Ve (Talut'un as
ker
leri), Calut ve onun as
ker
lerinin (ordusunun) karşısına çıktıkları zaman şöyle dediler: “Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı (düşman karşısında) sabit kıl ve kâfirler kavmine karşı bize yardım et.”...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
(Tâlût’un as
ker
leri) Câlût ve as
ker
leriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût ve as
ker
leriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Bize cesaret ver ki tutunalım. Kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût’a, as
ker
î erkânına ve ordusuna karşı savaş meydanına çıktıkları zaman: 'Ey Rabbimiz üzerimize sabır yağdır, savaş meydanında bize metanet ihsan eyle. Ordumuzun özgüvenini, cesaretini artır. Şerefimizi ve itibarımızı yücelt. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden, kâfir bir kavme karşı da bize yardım et.' diye dua ettiler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Bunlar Calut'un ve as
ker
lerinin karşısına çıktıklarında da: 'Ey Rabbimiz, bize bolca sabır ver, ayaklarımızı sağlam tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!' dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Talût’a bağlı bulunan müminler, Calût ve onun as
ker
lerine karşı çarpışmak üzere çıktıkları zaman şöyle dua ettiler: “- Ey Rabbimiz, üzerimize bol bol sabır dök, ayaklarımıza kuvvet ve sebat ver ve bizi kâfirler kavmi üzerine muzaffer kıl.”...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Câlût ve as
ker
leriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Talut ve as
ker
leri, Calut ve ordusu ile karşılaştıklarında; 'Ey Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl ve kâfirlere karşı bize zafer nasip eyle' dediler....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Onlar (Taaluta itaat eden mü'minler), Câlut ile as
ker
lerine karşı çıkdıkları zaman (niyaz edib) dediler ki: «Ey Rabbimiz, üzerimize (yağmur gibi) sabır yağdır. Ayaklarımıza sebat ver (er meydanından kaydırma). Bu kâfirler güruhuna karşı bize yardım et». ...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Calut ve as
ker
lerine karşı çıktıkları zaman, dediler ki: Ey Rabbımız, üzerimize sabır yağdır, ayaklarımıza sebat ver ve bizi kafirler güruhuna karşı muzaffer kıl....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Vaktâ ki Câlût ile as
ker
lerine karşı meydana çıktılar, dediler ki: «Ey Rabbimiz! üzerimize sabır yağdır ve ayaklarımızı sabit kıl ve bizlere o kâfirler gürûhu üzerine nusret ver.»...
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
(Tâlût'un as
ker
leri) Câlût ve as
ker
lerinin karşısına çıktıklarında şöyle dediler: "Rabbimiz, üzerimize sabır dök! ayaklarımızı sağlam tut ve o kâfir millete karşı bize yardım et!"...
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve
ker
em sahibidir....
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Sonunda Allah’ın izni ve lütfuyla onları yendiler. Dâvûd, Câlût’u öldürdü. Allah kendisine devlet, hükümdarlık, peygamberlik, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisi verdi. Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olan bazı şeyleri de ona öğretti. Eğer Allah insanların bir kısmıyla diğer bir kısmının devletlerini, medeniyetlerini ortadan kaldırmasa, iktidarlarından uzaklaştırmasa, zulümlerine karşı koydurmasa, azgınlarını, kötülük yapanlarını engelletmese, insanlara s...
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Ve az sonra onları —Allah'ın izniyle— bozguna uğratıp dağıttılar. (İnanmışlar saftında yer alan) Dâvud ise Câlût'u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmeti (saltanat ve peygamberliği bir arada) verdi ve dilediğinden bazı şeyler ona öğretti. Eğer Allah insanların (azgınlık ve taşkınlığını) birbirleriyle savmasaydı, yeryüzünün düzeni herhalde bozulur, kargaşalık ortalığı kaplardı. Ama Allah milletlere karşı fazl-u
ker
em sahibidir....
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve
ker
em sahibidir....
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Allah’ın izniyle onları hemen hezimete uğrattılar. Davut da Calut’u öldürdü. Allah ona mülk ve hikmet verdi. Dilemekte olduğu şeylerden de ona öğretti. Şayet Allah insanları birbiriyle def edip savmasaydı yeryüzü muhakkak ki fesada uğrardı. Ancak Allah alemler üzerine fazl u
ker
em sahibidir....
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Hemen onları Allah Teâlâ'nın izniyle hezimete uğrattılar ve Dâvud, Câlût'u öldürdü ve Allah Teâlâ O'na mülk ve hikmet verdi ve dilediğinden ona talîm buyurdu. Ve eğer Hak Teâlâ'nın insanları birbiriyle defetmesi olmasaydı yeryüzü mutlaka fesada uğramış olurdu. Fakat Allah Teâlâ âlemler üzerine fazl-ü
ker
em sahibidir....
Bəqərə Suresi, 251. Ayet:
Sonunda Allah'ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davut Câlut'u öldürdü. Allah ona hükümdarlık ve hikmet verdi, ona dilediğini öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmı ile diğerlerini savmasaydı, yeryüzünün düzeni bozulurdu. Fakat Allah bütün âlemler üzerine lütuf ve
ker
em sahibidir....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Til
ker
rusulu faddalnâ ba’dahum alâ ba’d(ba’din), minhum men kellemallâhu ve rafea ba’dahum derecât(derecâtin), ve âteynâ îsâbne meryemel beyyinâti ve eyyednâhu bi rûhıl kudus(rûhıl kudusi), ve lev şâallâhu maktetelellezîne min ba’dihim min ba’di mâ câethumul beyyinâtu ve lâkinihtelefû fe minhum men âmene ve minhum men kefer(kefere), ve lev şâallâhu maktetelû ve lâkinnallâhe yef’alu mâ yurîd(yurîdu)....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O görevlendirdiğimiz rasullerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan bazılarıyla Allah konuştu. Bazılarının da mertebelerini, makamlarını yükseltti. Meryem’in oğlu Îsâ’ya ayan beyan âyetler, mûcizeler verdik. Onu, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî ve ekonomik düzeni içeren, ihyâ eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kitabı getiren elçi Cebrâil ile destekledik. Eğer Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, bu peygamberlerden s...
Bəqərə Suresi, 256. Ayet:
Cizye vermeyi kabul eden kitap ehlini (kâfirleri), İslâm dinine girmek için zorlamak ve onlara cebretmek yoktur. İman ile küfür, kesin olarak meydana çıkmıştır. Artık kim, azgınlığa ve sapıklığa sevkedenleri tanımayıpta Allah’a iman ederse, o muhakkak ki, kopması mümkün olmayan en sağlam kulpa tutunmuştur. Allah kemâliyle işitici ve bilicidir. (bazı müfessirlere göre bu âyeti
ker
imenin hükmü kıtal âyeti
ker
imesinin nâzil olmasıyla nashedilmiş, kaldırılmıştır.)...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
E yeveddu ehadukum en tekûne lehu cennetun min nahîlin ve a’nâbin tecrî min tahtihel enhâru, lehû fîhâ min kullis semarâti ve esâbehul kiberu ve lehu zurriyyetun duafâu fe esâbehâ ı’sârun fîhi nârun fahterakat kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefek
ker
ûn(tetefek
ker
ûne). ...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
1.
e yeveddu
: ister mi, temenni eder mi
2.
ehadu-kum
: sizden biriniz
3.
en tekûne
: olmasını
4.
lehu
: onun
...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Tanrı size ayetlerini böyle açıklar ki düşünesiniz (tetefek
ker
un)....
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
Yu’til hikmete men yeşâu, ve men yu’tel hikmete fe kad ûtiye hayran kesîrâ(kesîren), ve mâ yezzek
ker
u illâ ulûl elbâb(elbâbi). ...
Bəqərə Suresi, 269. Ayet:
1.
yu'ti
: verir
2.
el hikmete
: hikmet
3.
men
: kişi, kimse
4.
yeşâu
: diler
Bəqərə Suresi, 273. Ayet:
Verilen şeyler, kendilerini tamamıyla Allah yoluna vermiş olup yeryüzünde dolaşamayan yoksullara aittir. Bilmeyen kişi, onların istiğnalarını görüp zengin sanır, halbuki sen, yüzlerinden tanırsın onları. Yüzsuyu dö
ker
ek halktan bir şey istemez onlar. Hayır için ne harcarsanız şüphe yok ki Allah, onu bilir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
1.
lillâhi (li allâhi)
: Allah'ın, Allah'a ait
2.
mâ fî es semâvâti
: göklerde bulunan şeyler
3.
ve mâ fî el ardı
: ve yeryüzünde bulunan şeyler
4.
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde bulunanlar ve yerde bulunanlar (herşey) Allah'a aittir. Ve eğer siz nefslerinizde (içinizde) olanı açıklasanız veya onu gizleseniz de Allah, sizi onunla hesaba çe
ker
. Artık dilediği kimseyi mağfiret eder, dilediği kimseyi azaplandırır. Ve Allah herşeye kaadirdir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah’ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Allah sizi, onunla sorguya çe
ker
de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah’ın gücü her şeye hakkıyla yeter....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Allah'ındır göklerde ne varsa ve yeryüzünde ne varsa. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah, onunla sizi hesaba çe
ker
. Dilediğini yarlıgar, dilediğini azaplandırır ve Allah'ın her şeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerdeki varlıkların, imkânların ve yerdeki varlıkların ve imkânların hepsi Allah’ındır, Allah’ın tasarrufundadır. İçinizdeki düşünce ve niyetleri, saklı-gizli yaptıklarınızı, açığa vursanız da, gizli tutsanız da, Allah bunlardan dolayı sizi hesaba çe
ker
. Sonra sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri koruma kalkanına alır, bağışlar, sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimsele...
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. İçinizde olanları açığa vursanız da gizleseniz de Allah onlardan dolayı sizi sorguya çe
ker
. Sonra dilediğini bağışlar dilediğine de azab eder. Allah her şeye güç yetirir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çe
ker
. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azablandırır. Allah, her şeye güç yetirendir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Siz içinizde olan şeyi açıklasanız da, saklasanız da Allahü Tealâ sizi onunla hesaba çe
ker
; nihayet dilediğini bağışlar ve dilediğine de azâp eder. Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Goklerde ve yerde olanlar Allah'indir. Icinizdekini aciklasaniz da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba ce
ker
ve diledigini bagislar, diledigine azabeder. Allah her seye Kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah onunla sizi hesaba çe
ker
, sonra da dilediğini bağışlar, dilediğine azâb eder. Allah'ın kudreti her şeye yeter....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde olanlar Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çe
ker
ve dilediğini bağışlar, dilediğine azabeder. Allah her şeye Kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Allahındır hep göklerdeki ve yerdeki, siz nefislerinizdekini açsanız da gizlesiniz de Allah onunla sizi hisaba çe
ker
sonra dilediğine mağfiret eyler dilediğine de azab, ve Allah her şey'e kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerdeki ve yerdeki herşey Allah'ındır. Siz, içinizdekini açıklasanız da saklasanız da Allah, sizi onunla hesaba çe
ker
; sonra dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah, herşeye gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çe
ker
. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder. Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah sizi onun yüzünden hesaba çe
ker
. Sonra dilediğini affeder ve dilediğini azaba çarptırır. Hiç şüphesiz Allah'ın herşeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde ne varsa Tanrı'nındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de Tanrı sizi onunla sorguya çe
ker
. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azaplandırır. Tanrı herşeye güç yetirendir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ne var, yerde ne varsa (hepsi) Allahındır. Eğer siz içinizdekini açıklar, yahud, gizlerseniz Allah onunla sizi hesaba çe
ker
. Sonra kimi dilerse onu yarlığar, kimi dilerse onu da azâblandırır. Allah her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ne var, yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizde olanı açıklasanız da onu gizleseniz de, Allah sizi onunla hesâba çe
ker
. Bununla berâber (O,) dilediği kimseyi (kendi lütfundan) bağışlar, dilediği kimseye de (hak ettiği için) azâb eder. Ve Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çe
ker
. Sonra dilediğini bağışlar dilediğini azablandırır. Ve Allah, herşeye Kadir'dir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekileri açıklasanız da gizleseniz de Allah sizi onunla hesaba çe
ker
. Sonra dilediğine mağfiret eder, dilediğine azap eder. Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. İçinizdekini açıklasanız da gizleseniz de, Allah, onunla sizi hesaba çe
ker
! Sonra da dilediği kimseyi bağışlar, dilediği kimseyi de azaba uğratır. Allah’ın her şeye gücü yeter....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde olan her şey Allah’ındır. Ey insanlar! Siz içinizdeki şeyleri açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onlardan dolayı hesaba çe
ker
. Sonra dilediğini affeder, dilediğini azaba uğratır. Doğrusu Allah her şeye kadirdir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allâh'ındır. İçlerinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allâh sizi onunla hesaba çe
ker
; dilediğini bağışlar, dilediğine azâbeder. Allâh, herşeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerde ve yerde ne varsa Allah'ındır. İçinizdekini açığa vursanız da, gizleseniz de, Allah sizi onunla sorguya çe
ker
. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğini azablandırır. Allah, her şeye güç yetirendir....
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Göklerdekiler de yerdekiler de yalnız Allah'ındır. İçlerinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah, ondan sizi hesaba çe
ker
de dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder. Allah Kadîr'dir, her şeye gücü yeter....
Ali-İmran Suresi, 3. Ayet:
O Mabûd-i
Ker
îm, senin üzerine kitabı, kendisinden evvel (kitapları) musaddık olarak bihakkın tenzil etti. Tevrat ile İncil'i de inzal buyurmuştu....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
Huvellezî enzele aleykel kitâbe minhu âyâtun muhkemâtun hunne ummul kitâbi ve uharu muteşâbihât(muteşâbihâtun), fe emmâllezîne fî kulûbihim zeygun fe yettebiûne mâ teşâbehe minhubtigâel fitneti vebtigâe te’vîlihi, ve mâ ya’lemu te’vîlehû illâllâh(illâllâhu), ver râsihûne fîl ilmi yekûlûne âmennâ bihî, kullun min indi rabbinâ, ve mâ yezzek
ker
u illâ ulûl elbâb(elbâbi)....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
1.
huve ellezî
: O ki
2.
enzele
: indirdi
3.
aleyke
: sana
4.
el kitâbe
: kitap
Ali-İmran Suresi, 8. Ayet:
(ve şöyle yalvarırlar:) "Ey bizim
ker
îm Rabbimiz, bizi doğru yola ilettikten sonra kalplerimizi saptırma ve katından bize bir rahmet bağışla. Şüphesiz bağışı bol olan vehhab Sensin Sen!"...
Ali-İmran Suresi, 9. Ayet:
Rabbimiz! Muhakkak ki sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde insanları toplayacaksın. Şüphesiz Allah va’dinden dönmez. (1) Müteşâbih: Kasd olunan mânayı bilmek, mümkün olmayan Kur’ân-ı
Ker
imdeki âyetlere denir. Müteşabih iki nevidir: Lâfzı müteşâbih olan âyet ki, bundan hiç bir mâna anaşılmaz. Sûrelerin evvelinde bulunan Sâd Tâ-hâ gibi (Mukattaa) harfler. Anlamı müteşâbih olan âyet ki, zâhiri mânasını kasdetmek muhâldır. Allah’ın eli, onların elleri üstündedir. Bû âyet-i
ker
imeye böyle mân...
Ali-İmran Suresi, 16. Ayet:
O müttakiler: "Ey bizim
ker
im Rabbimiz, biz iman ettik, günahlarımızı bağışla ve bizi cehennem azabından koru!" diye yalvarırlar....
Ali-İmran Suresi, 19. Ayet:
Allah katında, Allah’tan gelen, tek ilâhî din, şeriat, düzen, medenî kurallar İslâm’dır. Kendilerine verilen kutsal kitapların hükmünce sorumlu tutulanlar, kavimlerine gelen doğru bilgilerden sonra, liderliği ve hakimiyeti hep kendi uhdelerinde tutma hırsları, hasetleri, haksızlıkları, şer’î kurallara karşı çıkmaları ve bozgunculukları sebebiyle ayrı baş çe
ker
ek ihtilâf çıkardılar. Allah’ın âyetlerini, Kur’ân’ını, birliğini gösteren delilleri inkâr edenler, küfre giren ehl-i kitap bilmelidir ki,...
Ali-İmran Suresi, 23. Ayet:
Tevrat’dan kendilerine bir miktar nasip verilenleri görmez misin ki, aralarında hüküm vermek için Allah’ın kitabına dâvet olunuyorlar da sonra onlardan bir zümre, o Tevrat’ın hükmüne arkasını çeviriyor. Onlar böyle hakikatlerden yüz çevirmeyi âdet edinenlerdir. (Bu âyet-i
ker
ime, zina eden iki yahudi hakkında nâzil olmuştur: Hazreti Peygamber Efendimizin hakemliğine müracaat etmişler ve Rasûlü Ekrem Aleyhisselâm Tevrat ahkâmına göre recmedilmelerine “taşlanarak öldürülmelerine” hüküm verince kız...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
De ki: “Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çe
ker
alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
'Allahım, ey mülkün, devletin, saltanatın gerçek sahibi! Sen mülkü, devleti, saltanatı sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselere verir, mülkü, devleti, saltanatı sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimselerden de çe
ker
alırsın. Sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradenin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu kimseleri aziz eder, güçlendirir yüceltirsin, sünnetine, düzeninin ...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
Rasûlüm, şöyle de: “- Ey mülkün sahibi Allah’ım! Sen, dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çe
ker
alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil edersin; hayır, yalnız senin elindedir. Muhakkak ki sen her şeye kâdirsin....
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
Deki: ey mülkün sahibi Allahım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çe
ker
alırsın, ve dilediğini azîz edersin, dilediğini zelil edersin, hayır yalnız senin elindedir, muhakkak ki sen her şey'e kadirsin...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
De ki ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Dilediğine mülk verirsin, dilediğinden de mülkü çe
ker
alırsın; dilediğini yüceltir, dilediğini alçaltırsın. Hayır yalnız senin elindedir. Gerçekten sen, herşeye gücü yetensin.»...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
De ki: «Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu çe
ker
alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin....
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: 'Ey mülkün (gerçek) sâhibi olan Allah! Dilediğine mülkü verirsin, dilediğinden de mülkü çe
ker
alırsın! Hem dilediğini azîz edersin, dilediğini de zelîl kılarsın! (Her) hayır (ancak senin) elindedir! Şübhesiz ki sen, herşeye hakkıyla gücü yetensin!'...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
De ki: «Ey mülkün sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden çe
ker
alırsın ve dilediğini azîz edersin, dilediğini de zelil kılarsın. Hayır (iyilik), Senin Yed-i Kudretindedir. Şüphe yok ki, Sen her şeye ziyâdesiyle kâdirsin.»...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
De ki: "Ey mülk ve hakimiyet sahibi Allah’ım!" Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden onu çe
ker
alırsın! Dilediğini aziz, dilediğini zelil kılarsın! Her türlü hayır yalnız Sen’in elindedir! Sen elbette her şeye kadirsin!...
Ali-İmran Suresi, 36. Ayet:
Fe lemmâ vadaathâ kâlet rabbi innî vada’tuhâ unsâ vallâhu a’lemu bi mâ vadaat ve leysez ze
ker
u kel unsâ, ve innî semmeytuhâ meryeme ve innî uîzuhâ bike ve zurriyyetehâ mineş şeytânir racîm(racîmi). ...
Ali-İmran Suresi, 36. Ayet:
1.
fe lemmâ
: fakat .... olunca
2.
vadaat-hâ
: onu doğurdu
3.
kâlet rabbi
: Rabbim dedi
4.
in-nî
: muhakkak ki ben...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Fe tekabbelehâ rabbuhâ bi kabûlin hasenin ve enbetehâ nebâten hasenen, ve keffelehâ ze
ker
iyyâ kullemâ dehale aleyhâ ze
ker
iyyal mihrâbe, vecede indehâ rızkâ(rızkan), kâle yâ meryemu ennâ leki hâzâ kâlet huve min indillâh(indillâhi), innallâhe yerzuku men yeşâu bi gayri hısâb(hısâbın). ...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
1.
fe tekabbele-hâ
: böylece onu kabul etti (buyurdu)
2.
rabbu-hâ
: onun Rabbi
3.
bi kabûlin hasenin
: güzel bir kabul ile
4.
v...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Böylece Rabbi onu güzel bir kabulle kabul buyurdu, güzel bir şekilde yetiştirdi. Ve Ze
ker
iyya (A.S)'ı, ona bakmakla mükellef kıldı. Ze
ker
iyya (A.S), onun yanına mihraba her girişinde, onun yanında bir rızık bulurdu, "Yâ Meryem, bu sana nasıl, nereden (geldi)" deyince, o da: "O, Allah'ın katından" diyordu. Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi hesapsız rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi. Ze
ker
iya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Ze
ker
iya, onun bulunduğu bölmeye her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. “Meryem! Bu sana nereden geldi?” derdi. O da “Bu, Allah katından” diye cevap verirdi. Zira Allah, dilediğine hesapsız rızık verir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi, onu iyi bir sûrette kabul etti, bir nebat yetiştirir gibi onu yetiştirdi, geliştirdi, Ze
ker
iyya'yı da onun hizmetine memûr etti. Ze
ker
iyya, ne vakit mihraba girse yanında bir yiyecek bulurdu. Yâ Meryem demişti, bunlar nereden geliyor sana? Meryem, Allah'tan demişti, şüphe yok ki Allah dilediğini sayısız rızıklarla rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ze
ker
iyya yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Ze
ker
iyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve "Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?" der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu hoşnutlukla kabul etti ve nadide bir çiçek gibi yetiştirdi. Ze
ker
iyya'nın himayesine verdi. Ze
ker
iyya mabede her girişinde, Onun yanında yeni yiyecekler bulur, sorardı: "Yâ Meryem, bunlar nereden?" Cevap verirdi Meryem: "Bu Allâh'ın indîndendir" (O'nun merhameti sonucu, kullarıyla ulaşmakta). Muhakkak ki Allâh, dilediğine dilediğince yaşam gıdası (rızık) verir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Erkek hizmetkârın yerini dolduramaz zannettikleri Meryem’e, yaratan, yaşama kabiliyeti gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbi o derece hüsnü kabul gösterdi ki, onu, ilk yaratılışa benzer bir yaratma ile, bir ümmete hizmet edecek, dölsüz, güzel bir oğul ihsanına layık gördü. Onun bakımını, nafakasını, ihtiyaçlarının karşılanmasını, Ze
ker
iyya’nın sırtına yükledi, onu Ze
ker
iyya’nın himayesine verdi. Ze
ker
iyya onun yanına, mabeddeki özel bölmeye her girişinde Meryem’in ...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti; güzel bir şekilde yetiştirip büyüttü ve onun bakımını Ze
ker
iyya'nın yükümlülüğüne verdi. Ze
ker
iyya ne zaman onun bulunduğu mabede girse yanında yiyecek bulurdu. 'Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?' derdi. O da: 'Allah'ın katındandır. Şüphesiz Allah dilediğine hesapsız rızık verir' derdi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ze
ker
iya'yı ondan sorumlu kıldı. Ze
ker
iya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi, Meryem’i güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve onu iyi bir şekilde yetiştirdi ve (eniştesi) Ze
ker
iyya peygamberi de ona kefil (himayesine memur) kıldı. Ze
ker
iyya ne zaman Meryemin bulunduğu mihraba girdiyse, onun yanında bir yiyecek buldu. “-Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” dedi. O da: “- Bu Allah tarafından, şüphe yok ki Allah dilediğini hesapsız olarak rızıklandırır” dedi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi onu guzel bir kabulle karsiladi, guzel bir bitki gibi yetistirdi; onu Ze
ker
iya'nin himayesine birakti. Ze
ker
iya mabedde onun yanina her girisinde, yaninda bir yiyecek bulurdu. «Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?» demis, o da: Bu, Allah'in katindandir» cevabini vermisti. Dogrusu Allah diledigini hesapsiz riziklandirir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi, Ze
ker
iyya'yı ona bakmakla görevlendirdi. Ze
ker
iyya ne kadar kızın bulunduğu mihraba girdiyse onun yanında yeni bir yiyecek buldu. «Meryem ! bu sana nereden ?» diye sorunca, o da «Bu, Allah tarafındandır» dedi. Doğrusu Allah dilediğine hesapsız rızık verir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi onu güzel bir kabulle karşıladı, güzel bir bitki gibi yetiştirdi; onu Ze
ker
iya'nın himayesine bıraktı. Ze
ker
iya mabedde onun yanına her girişinde, yanında bir yiyecek bulurdu. 'Ey Meryem! Bu sana nereden geldi?' demiş, o da: Bu, Allah'ın katındandır' cevabını vermişti. Doğrusu Allah dilediğini hesapsız rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi Meryem'e hüsnü kabul gösterdi; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ze
ker
iyya'yı da onun bakımı ile görevlendirdi. Ze
ker
iyya, onun yanına, mâbede her girişinde orada bir rızık bulur ve «Ey Meryem, bu sana nereden geliyor?» der; o da: Bu, Allah tarafındandır. Allah, dilediğine sayısız rızık verir, derdi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi, adağını güzel bir şekilde kabul etti ve onu Ze
ker
iya'nın himayesinde güzel bir çiçek gibi yetiştirdi. Ze
ker
iya, tapınakta onun yanına her girişinde yanında yiyecekler bulurdu. 'Meryem, bunlar sana nereden geliyor,' diye sorduğunda, 'Bu, ALLAH katındandır. ALLAH dilediğini hesapsız rızık verir,' derdi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine rabbı onu güzel bir kabul ile kabul buyurdu ve güzel bir surette yetiştirdi, Ze
ker
iyanın himayesine verdi, Ze
ker
iyya onun üzerine mihraba her girdikçe yanında yeni bir rızk bulur, ya Meryem! bu sana nereden? derdi, o da Allah tarafından, derdi: Şüphe yok ki Allah dilediğini hisabsız merzuk buyurur...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi, onu hoşnutlukla kabul buyurdu, onu güzel bir biçimde yetiştirdi ve Ze
ker
iyya'nın himayesine verdi. Ze
ker
iyya, onun yanına mihraba her girdikçe yeni bir yiyecek bulur ve: «Ey Meryem, bu sana nereden?» derdi. O da: «Allah tarafından» derdi. Şüphe yok ki, Allah dilediğine sayısız rızık verir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Ze
ker
iyya'nın himayesine verdi. Ze
ker
iyya ne zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu. «Meryem! Bu sana nereden geldi?» deyince, o da: «Bu, Allah katındandır.» derdi. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu güzelce kabul etti. Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi, bakımıyla Ze
ker
iyya'yı görevlendirdi. Ze
ker
iyya ne zaman o mabede girse çocuğun yanında yiyecek bulur ve 'Ey Meryem bu sana nereden geldi' diye sorardı. Meryem de: Allah tarafından geldi, hiç kuşkusuz Allah dilediğine hesapsız rızık verir' derdi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine rabbi, onu güzel bir kabul ile kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ze
ker
iya'yı ondan sorumlu kıldı. Ze
ker
iya her ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: "Meryem, bu sana nereden geldi?" deyince, "Bu, Tanrı katındandır. Şüphesiz Tanrı, dilediğine hesapsız rızık verendir" dedi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu iyi bir rızaa ile kabul etdi. Onu güzel bir nebat gibi büyütdü. Ze
ker
iyyâyi de ona (bakmıya) me'mur etdi. Ze
ker
iyyâ ne zaman (kızın bulunduğu) mihraaba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu: «Meryem, bu sana nereden (geliyor?)» dedi. O da: Bu, Allah tarafından. Şübhe yokdur ki Allah kimi dilerse ona sayısız rızık verir» dedi. ...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Böylece Rabbi onu (Meryem’i, annesinden) güzel bir kabûl ile kabûl etti ve onu güzel bir bitki (bir çiçek) gibi yetiştirdi; ve onu (akrabâsı bulunan) Ze
ker
iyyâ’nın himâyesine verdi. Ne zaman Ze
ker
iyyâ onun yanına ma'bede girse, yanında bir rızık bulurdu. 'Ey Meryem! Bu sana nereden (geldi)?' derdi. (O da:) 'Bu, Allah tarafındandır!' derdi. Şübhesiz ki Allah, dilediğini hesabsız olarak rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbı onu güzel bir kabul ile karşıladı. Onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ze
ker
iyya'nın himayesine verdi. Ze
ker
iyya mihraba her girişinde onun yanında bir yiyecek bulurdu. Ey Meryem, bu sana nereden? derdi. O da: Allah tarafından, derdi. Şüphe yok ki Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi, kız çocuğunu hoşnutlukla kabul etti, onu güzelce büyüttü ve Ze
ker
iya'nın himayesine verdi. Ze
ker
iya, ne zaman onu mabedde ziyaret ettiyse yanında yiyeceklerle görür ve sorardı: "Ey Meryem, bunlar sana nereden geliyor?" Meryem: "Bunlar Allah'tandır; Allah, dilediğine hesapsız rızık bağışlar!" diye cevap verirdi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Artık onu Rabbisi bir güzel kabul ile kabul buyurdu ve onu bir güzel nebat olarak yetiştirdi. Ze
ker
iya'yı da ona bakmaya memur etti. Ze
ker
iya her ne zaman mahfilde onun yanına girse, onun yanında bir rızık bulurdu. «Ya Meryem! Bu sana nereden geldi?» O da «Bu, Allah tarafından,» der idi. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ dilediğini hesapsız merzûk buyurur....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi ona güzel bir kabul ile karşılık verdi, onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Ze
ker
iyâ'nın himayesine bıraktı. Ze
ker
iyâ onun yanına mâbede her girişinde yanında bir rızık bulur ve: “Ey Meryem! Bu sana nereden geliyor?” derdi. O da “Allah tarafından!” derdi. Şüphesiz ki Allah dilediği kimseye hesapsız rızık verir....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi, onu güzel bir kabul ile karşıladı ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ze
ker
iya’yı da ona bakmakla görevlendirdi. Ze
ker
iya ne zaman yanına, onun bulunduğu ibadet mahalline girse O’nun yanında bir yiyecek bulurdu: -Meryem, bu sana nereden geldi? dediğinde O şöyle cevap verirdi: -Bu, Allah katından! Doğrusu Allah, dilediği kimseye hesapsız rızık bağışlar....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi onu güzellikle kabul buyurdu ve pek güzel bir tarzda yetiştirdi. Onu Ze
ker
iyya’nın eğitim ve himayesine verdi. Ze
ker
iyya onun yanına Mâbede ne zaman girse beraberinde yiyecekler bulurdu. "Meryem! Bu yiyecekleri nereden buluyorsun?" deyince de o: "Bunlar Allah tarafından gönderiliyor. Muhakkak ki Allah dilediğine sayısız rızıklar verir." derdi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu; onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Ze
ker
iyyâ da onun bakımını üstlendi. Ze
ker
iyyâ, onun yanına, mihrâba her girdiğinde yanında bir rızık bulurdu. "Ey Meryem, bu sana nereden?" derdi. (O da) "Bu, Allâh katından" derdi. "Allâh, dilediğine hesapsız rızık verir."...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi yetiştirdi. Ze
ker
iya'yı da ona sorumlu kıldı. Ze
ker
iya, ne zaman mihraba girdiyse, yanında bir yiyecek buldu: «Meryem, sana nerden bu?» deyince, «Bu, Allah katındandır. Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verendir» dedi....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Rabbi onun duasını güzel bir şekilde kabul etti ve Meryem'i güzel bir çiçek gibi yetiştirdi; onu Ze
ker
iya'nın himayesine verdi. Ze
ker
iya ne zaman mihraba girecek olsa, onun yanında yiyecek bulurdu. 'Meryem, bunlar nereden geldi?' diye sorar, Meryem de 'Allah katından' diye cevap verirdi. Gerçekten de Allah dilediğini hesapsız şekilde rızıklandırır....
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Allah, onu güzel bir kabulle kabul etti ve onu güzel bir bitki gibi besleyip büyüttü. Onu, Ze
ker
iyya'nın korumasına verdi. Ze
ker
iyya, mihrapta onun yanına her girdiğinde, orada bir rızık bulur ve sorardı: "Meryem, bu sana nereden?" Meryem de "Bu, Allah katındandır; çünkü Allah dilediğini hesapsızca rızıklandırır." derdi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Hunâlike deâ ze
ker
iyyâ rabbeh(rabbehu), kâle rabbi heblî min ledunke zurriyyeten tayyibeh(tayyibeten), inneke semîud duâ’(duâi). ...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
1.
hunâlike
: orada, işte orada
2.
deâ ze
ker
iyyâ
: Ze
ker
iyya (A.S) dua etti
3.
rabbe-hu
: Rabbine
4.
kâle rabbi
: ...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Ze
ker
iyya (A.S), işte orada Rabbine dua etti: "Rabbim, bana Senin katından temiz bir nesil bağışla, muhakkak ki sen duayı en iyi işitensin" dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iya Rabbine dua etti: “Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin” dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Ze
ker
iyya, orada Rabbine dua etmiş, yâ Rabbi demişti, sen katından tertemiz bir soy ver bana, muhakkak ki duaları duyansın sen....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Aynı yerde Ze
ker
iyya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana ledünnünden (rahmeti sonucu özel melekî kuvve açığa çıkışıyla) tertemiz bir nesil hibe et. Sen kesinlikle duamı işitensin (yönelişimi algılayansın). "...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
İşte orada, Ze
ker
iyya Rabbine dua etti: 'Rabbim, bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen dualara icabet edensin.' dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyya Rabbine dua etti. 'Ey Rabbim! Bana kendi katından temiz bir nesil ver. Sen duayı işiticisin' dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iya Rabbine dua etti: "Rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Ze
ker
iyya (Aleyhisselâm) orada yiyecekleri görünce Rabbine şöyle dua etti: “- Ey Rabbim, bana senin katından bir pâk ve mübarek çocuk ihsan et; muhakkak ki sen duâyı hakkıyle kabul edicisin.”...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iya Rabbine dua etti: «Ya Rabbi! Bana kendi katindan temiz bir soy bahset, dogrusu Sen duayi isitirsin"....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
işte orada Ze
ker
iyya, Rabbine duâ ederek dedi ki: Rabbim ! bana kendi katından temiz bir soy bağışla Şüphesiz ki sen duayı işitirsin....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iya Rabbine dua etti: 'Ya Rabbi! Bana kendi katından temiz bir soy bahşet, doğrusu Sen duayı işitirsin'....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyya, Rabbine dua etti: Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin, dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Ze
ker
iyya oracıkta Rabbine dua etti: 'Rabbim,' dedi, 'katından bana tertemiz bir soy ver, Sen duaları işitensin.'...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
O aralık Ze
ker
iyya rabbına dua etti: Yarab! dedi: Bana ledünnünden bir temiz zürriyyet ihsan eyle şüphesiz ki sen duayı işidensin...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
O aralık Ze
ker
iyya Rabbine: «Ey Rabbim, bana katından temiz bir soy ihsan eyle; şüphesiz sen duayı işitensin!» diye dua etti....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyya, Rabbine dua etti: «Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen, duayı hakkıyle işitensin» dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyya, Rabbine dua etti; 'Ey Rabbim, bana kendi tarafından temiz bir soy bağışla, hiç kuşkusuz sen şu duayı işitensin' dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iya rabbine dua etti: "rabbim, bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin" dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyyâ Rabbine düâ etdi: «Rabbim, bana senin tarafından çok temiz bir zürriyyet ihsan et. Muhakkak Sen düâyı hakkıyla işidensin». ...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyyâ Rabbine duâ etti. Dedi ki: 'Rabbim! Bana, tarafından temiz bir zürriyet ihsân eyle! Şübhesiz ki sen, duâyı hakkıyla işitensin.'...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyya Rabbına dua etti: Rabbım; bana katından temiz bir şey bahşet. Muhakkak Sen duayı işitensin....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Aynı yerde Ze
ker
iya Rabbine yalvardı: "Ey Rabbim! Rahmetinle bana güzel bir zürriyet bağışla; zira Sen, her yakarışı duyarsın."...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
O vakit Ze
ker
iya Rabbine dua ederek dedi ki: «Yarabbi! Bana kendi tarafından pek temiz bir zürriyet bağışla. Şüphe yok ki, Sen duayı hakkıyla işiticisin.»...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyâ Rabbine duâ etti. “Ey Rabbim! Tarafından bana hayırlı bir nesil bağışla. Doğrusu sen duâyı işitensin. ” dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Ze
ker
iya orada Rabbine dua etti: -Rabbim, bana katından tertemiz bir soy ver! Sen duayı en iyi bir şekilde işitensin, dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
İşte o sırada Ze
ker
iyya Rabbine niyaz edip "Ya Rabbî, dedi, bana Senin tarafından tertemiz, hayırlı zürriyet ihsan eyle! Şüphesiz ki Sen duaları işitip icabet edersin."...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iyyâ, Rabbine du'â etmiş: "Rabbim, demişti, bana katından temiz bir nesil ver. Sen du'âyı işitensin!"...
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Orada Ze
ker
iya Rabbine dua etti: «Rabbim bana katından tertemiz bir soy armağan et. Doğrusu Sen, duaları işitensin» dedi....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Ze
ker
iya da o sırada Rabbine dua ederek, 'Yâ Rabbi, bana yüce katından tertemiz bir nesil bağışla. Şüphesiz ki Sen duaları işitensin' demişti....
Ali-İmran Suresi, 38. Ayet:
Ze
ker
iyya orada Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, demişti, katından bana tertemiz bir soy bağışla. Sen yakarışı en iyi duyansın."...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, o (Ze
ker
iyya A.S) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, "Allah'ın, onu, "Allah'tan bir kelimeyi (Hazreti İsa'yı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini" nidâ ettiler (bildirdiler)....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyya mabette, kıyamda, namaz kılarken melekler ona: 'Allah sana, kendisinden gelen 'ol’ emri mûcizesini, Îsâ’nın doğum mûcizesini tasdik eden, görüşüne başvurulan lider, nefsine hâkim, kudretli, dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi müslümanlardan, salihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeliyor' diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, Ze
ker
iyya (Aleyhisselâm) mihrab’da namaz kılmağa durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi; “- Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah’dan gelen bir kelimeyi (Hz. Îsa’yı) tasdik edecek, kavminin efendisi olacak, nefsine hâkim bulunacak ve sâlihlerden bir peygamber olacaktır.”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Ze
ker
iyya mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi: Allah'tan bir kelime (olan İsâ)yı tasdîk edici, baş olmaya lâyık, son derece nefsine hâkim, iffetli ve iyilerden bir peygamber olmak üzere Allah Yahya'yı sana müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyya mabedde namaz kılarken melekler ona: «Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.» diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Ze
ker
iyya, mabette namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler; Allah sana Yahya'yı müjdeliyor. O, Allah'ın dolaysız kelimesini doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iya mihrapta kâim olarak namaz kılmakta iken ona melekler nidâ etti: «Muhakkak Allah Teâlâ sana Allah tarafından olan bir kelimeyi musaddık ve seyyid ve nefsine hakim ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjde eder.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyâ mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı bir çocuk müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir Kelime'yi (İsâ'yı) tasdik edici, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olacak. ”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyya mihrapta namaz kılmakta iken melekler kendisine seslenip: "Allah sana, Allah’tan bir kelimeyi tasdik edecek, hem efendi, hem gayet zahid, hem peygamber olacak olan Yahya’yı müjdeler." dediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyyâ, mabedde durmuş namaz kılarken, melekler ona: "Allâh sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler," diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iya mihrapta namaz kılmaktayken melekler ona 'Allah seni Yahya ile müjdeliyor,' diye seslendiler. 'O Allah'tan bir kelimeyi tasdik edici, kavminin efendisi, nefsine hâkim, salihler zümresinden bir peygamber olacak.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Ze
ker
iyya mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."...
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
(Ze
ker
iyâ A.S) : "Rabbim benim oğlum nasıl olur, bana ihtiyarlık erişmişken. Ve benim kadınım da kısırdır.” dedi. (Allah da ): "İşte böyle, Allah dilediğini yapar." buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iya, “Ey Rabbim! Bana ihtiyarlık gelip çatmış iken ve karım da kısır iken benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. Allah, “Öyledir, ama Allah dilediğini yapar” dedi....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya, Rabbim demişti, benim nasıl oğlum olabilir ki ihtiyarlık, üstüme çökmüştür, karım da kısır. Böyle de olsa demişti, Allah dilediğini yapar....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya: 'Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Yaşım hayli ilerledi. Üstelik karım da kısır.' dedi. Allah: 'Öyledir, Allah sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olanı icraya devam ediyor' buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
(Ze
ker
iyya) 'Ey Rabbim! Ben iyice yaşlanmış biri ve hanımım da kısırken benim nasıl bir oğlum olur?' dedi. (Allah) 'Allah işte böyle dilediğini yapar' dedi....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya dedi ki: “- Rabbim, bana ihtiyarlık gelip çatmışken ve karım da kısırken benim bir oğlum nasıl olabilir?” Allah şöyle buyurdu: “- öyledir, (amma) Allah ne dilerse onu yapar.”...
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya (bu müjdeyi alınca) dedi ki: «Ey Rabbim ! oğlum nasıl olur ? Gerçekten bana yaşlılık gelip çattı, karım da kısırdır.» Allah oha : «Öyledir ama, Allah dilediğini yapar» buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya: Rabbim! dedi, bana ihtiyarlık gelip çattığına, üstelik karım da kısır olduğuna göre benim nasıl oğlum olabilir? Allah şöyle buyurdu: İşte böyledir; Allah dilediğini yapar....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya: «Ey Rabbim, bana ihtiyarlık gelip çatmış, karım da kısır iken, benim nasıl bir oğlum olur?» dedi. Allah buyurdu ki: «Öyle, Allah ne dilerse yapar.»...
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya: «Ey Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım ise kısırdır.» dedi. Allah: «Öyledir, fakat Allah dilediğini yapar.» buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyya 'Ya Rabbi, kendim iyice yaşlanmış ve karım çocuktan kesilmişken nasıl oğlum olabilir?' dedi. O da 'Böyledir, Allah dilediğini yapar' dedi....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
(Ze
ker
iyyâ) dedi: «Rabbim, kendime hakıykaten ihtiyarlık çatmış iken, karım da bir kısır iken benim nasıl bir oğlum olabilir»? (Allah): «öyle, dedi, (fakat) Allah ne dilerse yapar». ...
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
(Ze
ker
iyyâ) şöyle dedi: 'Rabbim! Doğrusu bana ihtiyarlık geldiği, hanımım da kısır olduğu hâlde, benim için bir oğul nasıl olur?' (Rabbi de ona:) 'Böyledir! Allah, dilediğini yapar!' buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
(Ze
ker
iya) şaşkınlıkla: "Ey Rabbim!" dedi, "Yaşlılık beni yakalamışken ve karım da kısırken nasıl bir oğlum olabilir?" (Ona): "Pekala olabilir!" denildi, "Allah dilediğini yapar."...
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iyâ: “Ey Rabbim! Benim nasıl oğlum olabilir? Bana ihtiyarlık gelip çattı, karım da kısırdır. ” dedi. Rabbi: “Öyle de olsa, Allah dilediğini yapar. ” buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 40. Ayet:
Ze
ker
iya, 'Yâ Rabbi, bana ihtiyarlık gelip çatmış, hanımım da kısırken nasıl oğlum olabilir ki?' dedi. Allah buyurdu ki: 'Böyle de olsa Allah dilediğini yapar.'...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iyâ A.S): "Rabbim bana bir alâmet (işâret) kıl" dedi. (Allah): "Senin alâmetin üç gün insanlarla rumuzdan (işaretten) başka bir şekilde konuşmamandır. Ve Rabbini çok zikret ve O'nu, akşam ve sabah tesbih et." buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iya, “Rabbim! (çocuğum olacağına dair) bana bir alâmet ver” dedi. Allah da şöyle dedi: “Senin için alâmet, insanlarla üç gün konuşamaman, ancak işaretleşebilmendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et.”...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya demişti ki: Rabbim, bana bir delil ver. Allah da, insanlarla işaretleşmen ayrı, tam üç gün, konuşmaman onlarla, delildir sana. Çok an Rabbini, akşam ve sabah çağlarında, onun noksan sıfatlardan arı olduğunu söyle demişti....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
"Rabbim, benim için buna bir işaret göster" dedi (Ze
ker
iyya). Buyurdu: "Senin için işaret, üç gün süreyle insanlarla el-yüz işaretleri dışında konuşmamandır; bunun yanı sıra Rabbini çokça an ve sabah akşam O'nun şanının yüceliğini hisset. "...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya: 'Rabbim, bana, oğlum olacağına dair bir alâmet ver' dedi. Allah: 'Senin alâmetin, üç gün insanlarla, işaretle cevap vermenin dışında konuşamamandır. Rabbini çok zikret, Rabbine çok şükret, Rabbine çok çok ibadet et, Rabbinin dinini, şeriatini anlat, akşama doğru ve sabahları erken, onu tesbih et.' buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iyya) 'Ey Rabbim! Bana bir emare göster!' dedi. (Allah) 'Senin emaren üç gün süreyle insanlarla işaretle anlaşmak dışında hiç konuşamamandır. Rabbini çokca an; gece ve sabahın erken vakitlerinde tesbih et' dedi....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iya) "Rabbim, bana bir alamet (ayet) ver." dedi. "Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah O'nu tesbih et." dedi....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya (Aleyhisselâm): “- Ey Rabbim, zevcemin hamlinden haberdar olabileceğim bir nişan ve alâmeti bana ver.” dedi. Allah şöyle buyurdu: “- Senin (anlıyabileceğin) alâmet ve nişan, insanlara üç gün (el, baş ve göz işaretinde bulunup) söz söyleyememendir. Bununla beraber Rabbini çok an ve akşam sabah tesbih et.”...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iyya): «Ya Rab ! bana bir alâmet ver» diye niyaz etti. Allah da ona : «Alâmetin, üç gün —işaretle anlaşma dışında— insanlarla konuşmamandır. Bir de Rabbini çokça an ve akşam-sabah tesbihte bulun,» buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya: Rabbim! (Oğlum olacağına dair) bana bir alâmet göster, dedi. Allah buyurdu ki: Senin için alâmet, insanlara, üç gün, işaretten başka söz söylememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya: «Rabbim bana bir alamet ver!» dedi. Allah: «Alametin insanlarla üç gün yalnızca işaretten başka türlü konuşamamandır. Bununla birlikte Rabbini çok an ve akşam-sabah tesbih et!» buyurdu....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya: «Rabbim! (oğlum olacağına dair) bana bir alâmet ver» dedi. Allah da buyurdu ki: «Senin için alâmet, insanlara üç gün, işaretten başka söz söyleyememendir. Ayrıca Rabbini çok an, sabah akşam tesbih et»....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya 'Rabbim, bana bunun belirtisini göster' dedi. Allah ona şöyle buyurdu; 'Senin belirtin üç gün boyunca, işaretleşme dışında insanlarla konuşmamandır. Rabbinin adını çokça an ve sabah akşam O'nu noksanlıktan tenzih et :...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iya) "Rabbim, bana bir ayet ver" dedi. "Sana ayet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam, sabah O'nu tesbih et" dedi....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iyyâ) söyledi: «Rabbim, bana (bu hususda) bir nişan ver». (Allah) dedi ki: «Senin nişanın sâde bir işâretden başka insanlara üç gün söz söyleyememendir. Bununla beraber Rabbini çok an ve akşam sabah onu tesbîh et». ...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iyyâ) dedi ki: 'Rabbim! (Onun geleceğine dâir) bana bir alâmet kıl!' (Rabbiona şöyle) buyurdu: 'Senin (ona dâir) alâmetin, insanlarla işâret (ile anlaşman) dışında, üç gün konuşamamandır. Hem Rabbini çok zikret ve akşam sabah (O’nu) tesbîh eyle!'...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iya) yalvardı: "Ey Rabbim! Bana bir işaret göster!" "İşaretin şudur ki," denildi, "üç gün boyunca yüz işaretleri dışında insanlarla konuşma! Rabbini hiç durmadan an ve gece gündüz O'nun sınırsız şanını yücelt!"...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
(Ze
ker
iya) Dedi ki: «Rabbim, bana bir alamet ver.» «Sana alamet, işaretleşme dışında, insanlarla üç gün konuşmamandır. Rabbini çokça zikret ve akşam sabah onu tesbih et.» dedi....
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iya, 'Rabbim, bana bir alâmet ver' dedi. Allah buyurdu ki: 'Alâmetin, üç gün insanlarla işaretten başka bir şekilde konuşmamandır. Yalnız Rabbini çokça an; sabah akşam onu tesbih et.'...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Ze
ker
iyya dedi: "Rabbim, bana bir belirti ver." Allah buyurdu: "Sana belirti şudur: "İnsanlarla üç gün, işaretleşme dışında konuşmayacaksın. Rabbini çok an. Akşam-sabah tespih et."...
Ali-İmran Suresi, 44. Ayet:
İşte bu Meryem, Ze
ker
iyya ve Yahya (Aleyhisselâm) kıssaları, sana vahyetmekte olduğumuz gayb haberlerindendir. Ey Rasûlüm, yoksa Meryemi hangisi himayesine alacak diye, Tevrat yazdıkları kalemleriyle kur’a atarlarken, sen onların yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında bulunmuyordun....
Ali-İmran Suresi, 44. Ayet:
Bunlar sana vahiy yolu ile bildirdiğimiz gayb alemine ilişkin haberlerdir. Onlardan hangisi Meryem'in sorumluluğunu üstlenecek diye kalemleri ile kur'a çe
ker
lerken sen yanlarında değildin, bu konuda çekişirken de orada değildin....
Ali-İmran Suresi, 44. Ayet:
Bunlar, sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem’e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken (kura çe
ker
lerken) sen yanlarında değildin, konuyu tartışırlarken de yanlarında değildin....
Ali-İmran Suresi, 44. Ayet:
İşte bunlar gayb kabîlinden haberler olup onları Biz sana vahyediyoruz. Yoksa onlar Meryem’i kimin himaye edeceğine dair kur’a çe
ker
lerken ve birbirleriyle tartışırlarken sen yanlarında bulunmuyordun....
Ali-İmran Suresi, 44. Ayet:
İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa, onlar Meryem'in bakımını kim üstlenecek diye kur'a çe
ker
ken sen onların yanında değildin. Onlar tartışırken de sen yanlarında değildin....
Ali-İmran Suresi, 54. Ayet:
Ve me
ker
û ve mekarallâh(mekarallâhu), vallâhu hayrul mâkirîn(mâkirîne). ...
Ali-İmran Suresi, 54. Ayet:
1.
ve me
ker
û
: ve hile yaptılar, tuzak kurdular
2.
ve me
ker
e allâhu
: ve Allah'ın tuzağı
3.
ve allâhu
: ve Allah
4.
hayru
Ali-İmran Suresi, 58. Ayet:
Bizim sana okuduğumuz bu şeyler ayetlerden ve hikmetli zikir (Kur'an-ı
Ker
im)'dendir. [9]...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
(Râsûlüm), de ki: “- Ey kitap ehli (olan Hristiyan ve Yahudî’ler)! Bizimle sizin aranızda müsavî bir kelimeye gelin. Şöyle ki: Allah’dan başkasına tapmayalım, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rab’lar edinmiyelim”. Eğer kitap ehli bu kelimeden yüz çevirirlerse, (o halde) şöyle deyin: “- Şâhid olun, biz gerçek müslümanlarız. (Bu ayet-i
ker
ime, Yahudiler: İbrahim Yahudî’dir ve biz onun dinine bağlıyız, demeleri üzerine nâzil olmuştur.)...
Ali-İmran Suresi, 72. Ayet:
Kitablılardan bir güruh (şöyle) dedi: «Kendilerine indirilen (Kur'ân-ı
ker
îm) e îman edenlere gündüzün evvelinde inanın, âhirinde küfr (-ü inkâr) edin. Olur ki (mü'minler dînlerinden) dönerler»!. ...
Ali-İmran Suresi, 74. Ayet:
Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf ve
ker
em sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 74. Ayet:
Rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf ve
ker
em sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
1.
ve inne
: ve muhakkak ki
2.
min-hum
: onlardan
3.
le ferîkan
: bir grup mutlaka
4.
yelvûne
: eğip bü
ker
ler
...
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ve muhakkak ki onlardan (Ehli Kitap'tan) bir grup mutlaka, onu (okuduklarını) kitaptan zannetmeniz için kitabı okurken dillerini eğip bü
ker
ler oysa o kitaptan değildir. O, Allah'ın katından olmadığı halde: "O, Allah'ın katındandır" derler. Ve onlar Allah'a karşı bilerek yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan (Kitap ehlinden) bir grup var ki, Kitab’dan olmadığı hâlde Kitab’dan sanasınız diye (okudukları) Kitap’tanmış gibi dillerini eğip bü
ker
ler ve, “Bu, Allah katındandır” derler. Hâlbuki o, Allah katından değildir. Bile bile Allah’a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bü
ker
ler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i kitaptan öyle bir grup da var ki, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitaptan okuyormuş gibi dillerini eğip bü
ker
ler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Bir de: 'Bu Allah katındandır' derler. O Allah katından da değildir. Onlar bile bile Allah adına yalan söylüyorlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir topluluk da, Kitap'tan olmayan bir şeyi Kitap'tan sanmanız için, Kitab üzerinde dillerini eğip bü
ker
ler ve 'Bu Allah katındandır' derler. Oysa o Allah katından değildir. [14] Onlar bile bile Allah hakkında yalan söylemektedirler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bü
ker
ler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Allah katındandır" derler. Oysa o, Allah katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Kitap ehlinden bir gürûh da vardır, dillerini kitaba doğru eğer bü
ker
ler ki, siz, o tahrif ettiklerini kitaptan sanasınız. Halbuki o, kitaptan değildir. Bir de: “- Bu Allah katındandır” derler; halbuki o, Allah katından değildir. Allah nâmına bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir takimi, Kitapta olmadigi halde Kitabdan zannedesiniz diye dillerini egip bu
ker
ler. O, Allah katindan olmadigi halde: «Allah katindandir» derler, bile bile Allah'a karsi yalan soylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Kitap Ehlinden öyle kimseler de var ki, kitapta olmadığı halde kitaptanmış sanasınız diye dillerini kitaptan yana evirip çevirirler, eğip bü
ker
ler de «Bu, Allah'ın kitabındandır» derler. Oysa Allah katından (böyle bir şey indirilmiş) değildir. Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bü
ker
ler. O, Allah katından olmadığı halde: 'Allah katındandır' derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bü
ker
ler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onların bazısı, kitapta olmayanı kitaptan sanasınız diye dillerini bü
ker
ek kitabı taklit eder ve ALLAH katından olmadığı halde, 'Bu ALLAH katındandır,' derler. Bile bile, ALLAH adına yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bü
ker
ler. Halbuki o, kitaptan değildir. «Bu, Allah katındandır.» derler; oysa o, Allah katından değildir. Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bü
ker
ler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanasınız diye. Oysa o kitaptan değildir. "Bu Tanrı katındandır" derler. Oysa o, Tanrı katından değildir. Kendileri de bildikleri halde Tanrı'ya karşı (böyle) yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i Kitabdan öyle bir güruh da vardır ki (bir şey okuyorlarmış gibi) dillerini Kitaba doğru eğib bü
ker
ler, siz onu Kitabdan sanasınız diye. Halbuki o, Kitabdan değildir. «Bu, Allah katındandır» derler, o ise, Allah katından değildir. Allaha karşı, kendileri bilib dururken, yalan söylerler. ...
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Doğrusu onlardan (ehl-i kitabdan) elbette bir fırka da vardır ki, kendisi Kitab’dan olmadığı hâlde, onu Kitab’dan sanasınız diye, (doğru kelimeyi değiştirerek) dillerini Kitab’la eğip bü
ker
ler. Ve o, Allah tarafından olmadığı hâlde: 'Bu, Allah katındandır!' derler. Bu sûretle onlar, Allah’a karşı (hakikati) bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir güruh vardır ki; kitabda olmadığı halde kitabdan zannedesiniz diye, dillerini eğip, bü
ker
ler. Allah katında olmadığı halde; Allah katındandır, derler. Allah adına, bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ve onlardan bir fırka da vardır ki, kitap ile dillerini eğer bü
ker
ler. Onu kitaptan sanasınız diye. Halbuki o kitaptan değildir. Ve derler ki, «O Allah katındandır.» Halbuki, o Allah tarafından değildir. Ve onlar bildikleri halde Allah Teâlâ'ya karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir grup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bü
ker
ler. Halbuki okudukları kitaptan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: “Bu Allah katındandır. ” derler. Onlar bile bile Allah'a iftirâ ediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onların bir kısmı, kitaptan olmadığı halde, sizin kitaptan zannetmeniz için kitaba bakarak dillerini eğip bü
ker
ler. O, Allah katından olmadığı halde “Allah katındandır” derler. Bile bile Allah hakkında yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir kısmı da, aslında kitaptan olmadığı halde, Sizin kitaptan zannetmeniz için, Okurken ağızlarını dillerini eğip bü
ker
ler (bazı kelimelerin telaffuzunu değiştirirler). Bir şeyler söyleyip, "Bu Allah tarafındandır." derler. Halbuki o, Allah tarafından değildir. Bile bile Allah adına yalan uydururlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir grup var ki, Kitapta olmayan bir şeyi, siz Kitaptan sanasınız diye dillerini Kitapla eğip bü
ker
(sözlerini, Kitabın sözü imiş gibi göstermek için kelimeleri dillerinde bü
ker
ek okur, onları, Kitabın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve: "O, Allâh katındandır." derler. Oysa o, Allâh katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan öyleleri vardır ki, dillerini kitaba doğru eğip bü
ker
ler, siz onu (bu okur göründüklerini) kitaptan sanırsınız diye. Oysa o kitaptan değildir. «Bu Allah katındandır» derler. Oysa o, Allah katından değildir. Ve onlar, kendileri de bildikleri halde Allah'a karşı (böyle) yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Kitap Ehlinden bir kısmı da var ki, kitabı okurken dillerini eğip bü
ker
ler-tâ ki, okudukları şeyi kitaptan sanasınız. Oysa o kitaptan değildir. Bir de derler ki, 'Bu Allah katındandır.' Oysa o Allah katından değildir. Böylece, bile bile Allah hakkında yalan söyleyip dururlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir zümre vardır, aslında Kitap'tan olmayan birşeyi siz Kitap'tan sanasınız diye, dillerini Kitap'la eğip bü
ker
ler. O, Allah katında olmadığı halde, "Bu, Allah katındandır." derler. Bilip durdukları halde, Allah hakkında yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 83. Ayet:
E fe gayre dînillâhi yebgûne ve lehû esleme men fîs semâvâti vel ardı tav’an ve
ker
hen ve ileyhi yurceûn(yurceûne). ...
Ali-İmran Suresi, 83. Ayet:
1.
e fe gayre
: hâlâ başkasını mı
2.
dîni allâhi
: Allah'ın dîni
3.
yebgûne
: arıyorlar, istiyorlar
4.
ve lehû
: v...
Ali-İmran Suresi, 83. Ayet:
Onlar, hâlâ Allah'ın dîninden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde kim varsa, hepsi tav'an ve
ker
hen (isteyerek ve istemeyerek) O'na teslim oldular ve onlar, O'na (Allah'a), geri döndürülecekler....
Ali-İmran Suresi, 84. Ayet:
(Ey Rasûlüm), de ki: “- Biz Allah’a iman getirdik; bize indirilen Kur’ân-ı
Ker
im de; İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve oğullarına indirilenlere de; Musâ’ya, Îsa’ya ve peygamberlere Rablarından verilenlere de... Peygamberlerden hiç biri arasında (hak peygamber olduklarında) fark gözetmeyiz. Biz Allah’a boyun eğen müslimleriz.”...
Ali-İmran Suresi, 84. Ayet:
De ki: «Allaha îman etdik. Bize indirilen (Kur'an-ı
ker
îm) e, İbrâhîme, İsmâîle, İshaaka, Ya'kuba ve oğullarına indirilenlere, Mûsâya, îsâya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere de (inandık) Onlardan hiç biri arasında (peygamber olmaları bakımından) fark gözetmeyiz. Biz Ona (Allaha) teslim olmuşlarız». ...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Veltekun minkum ummetun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil mun
ker
(mun
ker
i), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne)....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
1.
ve li tekun
: ve olsun
2.
min-kum
: sizden
3.
ummetun
: bir topluluk, bir ümmet, bir cemaat
4.
yed'ûne
: çağırı...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizin içinizden hayra davet eden (mürşidlerden) bir cemaat olsun ve mârufla emretsin, ve mün
ker
den nehyetsin (men etsin). İşte onlar, onlar felâha erenlerdir....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (mün
ker
den) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Hem sizden müteşekkil, önde gider, hayra davet eder, maruf ile emir ve mün
ker
den nehyeyler bir ümmet olsun, işte onlardır o felâhı bulacaklar...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) buyuran ve mün
ker
den (kötülükten) sakındıran bir ümmet bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Ve sizden hayra davet eder, ma'ruf ile, mün
ker
den nehy eyler bir cemaat bulunsun, işte felâh bulucular onlardır....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (mün
ker
den) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır....
Ali-İmran Suresi, 105. Ayet:
Kendilerine apaçık âyetler, deliller geldikten sonra, birbirinize düşerek bölük pörçük olup, parçalanıp, ayrı baş çe
ker
ek ihtilâf çıkaran ehl-i kitap gibi olmayın. Onlar, işte onlar için büyük bir ceza vardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Kuntum hayra ummetin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil mun
ker
i ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne)....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
1.
kuntum
: siz oldunuz
2.
hayra ummetin
: hayırlı ümmet, topluluk
3.
uhricet
: çıkarıldınız
4.
li en nâsi
: insan...
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış (seçilmiş) olan, ümmetin hayırlı kişileri oldunuz. Mâruf ile emredersiniz ve mün
ker
den nehy edersiniz (men edersiniz). Ve siz, Allah'a îmân ediyorsunuz. Eğer kitap ehli de îmân etselerdi elbette onlar için hayırlı olurdu. Onlardan bir kısmı mü'mindir ve onların çoğu da fâsıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, mün
ker
olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücude geldiniz, ma'rufı emredersiniz, mün
ker
den nehy eylersiniz ve Allaha inanır iman getirirsiniz, Ehli kitab da imana gelse idi elbette haklarında hayırlı olurdu, içlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fasıklardır...
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, mün
ker
den nehyedersiniz. Ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitab da inanmış olsaydı kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu gerçek dinden çıkmış fasıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf [iyi ve islama uygun] olanı buyurur, mün
ker
den sakındırır ve Tanrı'ya inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde inançlılar vardır fakat çoğu fasıktır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, mün
ker
den nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ'ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü'min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, mün
ker
olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır....
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Yu’minûne billâhi vel yevmil âhiri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil mun
ker
i ve yusâriûne fîl hayrât(hayrâti), ve ulâike mines sâlihîn(sâlihîne). ...
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
1.
yu'minûne bi allâhi
: Allah'a îmân ederler
2.
ve el yevmi el âhiri
: ve âhir güne, son güne, sonraki güne
3.
ve ye'murûne
: ve emrederler
4.
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, mün
ker
olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır....
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Allaha inanırlar, Ahıret gününe inanırlar, ma'rufu emrederler, mün
ker
den nehyederler, hayırlara koşuşurlar ve işte bunlar salihîndendirler...
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Bunlar Tanrı'ya ve ahiret gününe inanır, maruf olanı buyurur, mün
ker
den sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır....
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Allah Teâlâ'ya, ahiret gününe imân ederler, marûf ile emir, mün
ker
den nehy eylerler. Ve hayırlı işlere koşarlar ve işte bunlar sâlih kimselerdendirler....
Ali-İmran Suresi, 114. Ayet:
Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, mün
ker
olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır....
Ali-İmran Suresi, 125. Ayet:
1.
belâ
: (olumsuz soruya, olumlu cevap verirken kullanılır) evet, hayır, bilakis
2.
in tasbirû
: eğer siz sabrederseniz
3.
ve tettekû
: ve takva sahibi olursanız
Ali-İmran Suresi, 127. Ayet:
Allah bu yardımı, kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenlerin liderlerinin, as
ker
î erkanının kökünü kazısın veya onları perişan etsin de, ümitsiz olarak dönüp gitsinler diye yaptı....
Ali-İmran Suresi, 132. Ayet:
Allah’a ve peygambere itaat edin ki, rahmete erdirilesiniz. (1) Bu âyet-i
ker
imede kat kat fâiz yemenin haram olduğu beyan buyurulmakla, kat kat olmıyan cüz’i bir fâizin yenebileceği mânası anlaşılmamalıdır. Zira, bu âyet-i
ker
imeden sonra nâzil olan Bakara Sûresinin (275.) âyet-i
ker
imesiyle mutlak olarak, fâizin azı ve çoğu haram kılınmıştır....
Ali-İmran Suresi, 135. Ayet:
Vellezîne izâ fealû fâhişeten ev zalemû enfusehum ze
ker
ûllâhe festagferû li zunûbihim, ve men yagfiruz zunûbe illâllâhu ve lem yusırrû alâ mâ fealû ve hum ya’lemûn (ya’lemûne). ...
Ali-İmran Suresi, 135. Ayet:
1.
vellezîne
: ve onlar
2.
izâ fealû
: yaptıkları zaman
3.
fâhişeten
: kötülük
4.
ev zalemû
: veya zulmettiler
Ali-İmran Suresi, 138. Ayet:
İşte Kur’ân-ı
Ker
imde olan bu kıssalar (vak’alar), bütün insanlar için hak sözü açıklamadır ve Allah’dan korkanlar için de bir öğüttür....
Ali-İmran Suresi, 140. Ayet:
1.
in yemses-kum
: eğer size dokunursa
2.
karhun
:
ker
ih bir şey, sıkıntı, bozgun, yara
3.
fe kad messe
: o taktirde dokunmuştu
4.
Ali-İmran Suresi, 143. Ayet:
Gerçekten siz, savaşa tutuşmazdan önce, ölüp şehid olmayı arzu etmiştiniz. Fakat işte onu gördüğünüz halde bakıp duruyorsunuz. (Bu âyet-i
ker
ime, Bedir savaşında bulunamayıp Medine’de kalanlar hakkında nâzil olmuştur. Bunlar Bedir savaşında bulunup şehid olmayı arzu etmişlerdi. Fakat daha sonra Uhud savaşında bulundukları halde, çokları savaşa karşı ayak direyememişti)....
Ali-İmran Suresi, 147. Ayet:
Evet onların bu durumda dedikleri sadece şu oldu: "Ey bizim
ker
îm Rabbimiz, günahlarımızı ve işlerimizdeki aşırılıklarımızı affet! Ayaklarımızı hak yolda sabit kıl ve kâfirler gürûhuna karşı bize yardım eyle!"...
Ali-İmran Suresi, 148. Ayet:
Allah da onlara, hem dünya nimetini, hem de âhiret, ebedî yurt sevabının güzelliğini verdi. Allah iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüman as
ker
î erkânı, idarecileri, müslümanları sever....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
And olsun ki, Allah'ın size verdiği söz doğru çıktı; hani Allah'ın izniyle onları kırıp geçiriyordunuz, tâ ki sevdiğiniz şeyi (zafer ve ganimeti) size gösterdikten sonra korkuyla karışık bir yılgınlık göstererek bu hususta tartışıp çekiştiniz, emre uymadınız ; o kadar ki, kiminiz dünyayı, kiminiz âhireti istiyordu. Sonra denemek için sizi onlardan çevirdi (bozguna uğrattı). Şanıma and olsun ki sizi (Allah) affetti. Allah mü'minlere karşı fazl-u
ker
em sahibidir.....
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Andolsun ki Allahın size olan va'di Onun izn (-ü
ker
emi) ile onları (düşmanları kolayca) öldüregeldiğiniz, hattâ sevmekde olduğunuz (zafer) i de size gösterdiği zamana kadar — yerine gelmişdi. (Sonra) siz yılgınlık gösterdiniz, isyan etdiniz, (verilen) emir hakkında çekişdiniz. İçinizden kimi dünyâyı istiyor, (yine) içinizden kimi âhireti diliyordu. Sonra Allah size ibtilâ vermek için sizi onlardan geri çevirdi. (Bununla beraber) sizi muhakkak bağışladı da. Zâten Allah mü'minlere bol lutf-ü inay...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir
ker
e de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Sen yalnızca Allah'ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın. Eğer katı yürekli bir nobran olsaydın kesinlikle etrafından dağılıp gitmişlerdi. O halde onları bağışla, bağışlanmalarını dile ve yapılacak işlerde onların görüşlerini al. Sonra bir
ker
e karar verdin mi artık Allah'a dayan, çünkü Allah, kendisine güvenenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir
ker
e de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
(O vakit) sen Allahdan bir esirgeme sayesindedir ki onlara yumuşak davrandın. Eğer (bilfarz) kaba, katı yürekli olsaydın onlar etraafından her halde dağılıb gitmişlerdi bile. Artık onları bağışla (Allahdan da) günâhlarının yarlığanmasını iste. İş hususunda onlarla müşavere et. Bir
ker
re de azmetdin mi artık Allaha güvenib dayan. Çünkü Allah kendine güvenib dayananları sever. ...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Allah'ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın şüphesiz çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla ve yargılanmalarını dile. İşler hakkında onlarla müşavere et. Bir
ker
re de azmettin mi artık Allah'a tevekkül et. Muhakkak Allah, tevekkül edenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
İnsanlara yumuşak davranman da Allah’ın merhametinin eseridir. Eğer katı yürekli, kaba biri olsaydın, insanlar senin etrafından dağılıverirlerdi. Öyleyse onların kusurlarını affet, onlar için mağfiret dile, ve işleri onlarla müşavere et! Bir
ker
e de azmettin mi, yalnız Allah’a tevekkül et! Allah muhakkak ki Kendisine dayanıp güvenenleri sever....
Ali-İmran Suresi, 169. Ayet:
(169-170) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve
ker
eminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar....
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
Allah'ın, lütuf ve
ker
eminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar....
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
Allah'ın kendi fazl-u
ker
eminden verdiği (o yüce) nîmetlerle sevinçlidirler. Arkalarından henüz kendilerine ulaşamıyan kimselere de hiçbir korku olmayacağını, üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.....
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
(169-170) Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah'ın, lütuf ve
ker
eminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir halde Rableri yanında rızıklara mazhar olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehit kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini duymaktadırlar....
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
Allah'ın,
ker
emiyle kendilerine sunduğu nimetlerden dolayı sevinç içindedirler. Arkadaki henüz kendilerine katılmamış olanlar için korku ve üzüntü söz konusu değil diye onlar adına sevinçlidirler....
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
Allah'ın
ker
emiyle kendilerine verdiklerinden sevinerek arkalarından henüz kendilerine katılmayanlara; kendilerine korku olmadığını ve üzülmeyeceklerini, müjdelemek isterler....
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
Allâh'ın,
ker
emiyle kendilerine verdiklerinden sevinçli olarak, arkalarından henüz kendilerine yetişemeyenlere de korku olmadığına, onların da üzüntüye uğramayacaklarına sevinirler....
Ali-İmran Suresi, 170. Ayet:
Allah'ın
ker
eminden onlara bağışladığı nimetlerin mutluluğu içinde, arkalarında olup da henüz kendilerine katılmamış kardeşlerine, kendileri için hiçbir korku olmayacağını ve hiçbir şey için üzülmeyeceklerini müjdeliyorlar....
Ali-İmran Suresi, 171. Ayet:
(Şehitler) Allah’ın nimetine,
ker
emine ve Allah’ın, mü’minlerin ecrini zayi etmeyeceğine sevinirler....
Ali-İmran Suresi, 171. Ayet:
Onlar, Allah'tan gelen nimet ve
ker
emin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler....
Ali-İmran Suresi, 171. Ayet:
Onlar Allah'tan gelen bir nîmeti, fazl-u
ker
emi ve Allah'ın mü'minlerin mükâfatını zay'etmiyeceğini de müjdeliyerek ferahlık duyarlar....
Ali-İmran Suresi, 171. Ayet:
Onlar, Allah'tan gelen nimet ve
ker
emin; Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler....
Ali-İmran Suresi, 171. Ayet:
Onlar, Allah'ın nimetini,
ker
emini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini müjdelerler....
Ali-İmran Suresi, 171. Ayet:
Onlar Allah'tan gelen bir nimet ve
ker
em ile ve Allah'ın mü'minlerin mükafatını zayi etmeyeceği müjdesiyle sevinirler....
Ali-İmran Suresi, 171. Ayet:
Onlar Allah'tan olan nimet ve
ker
emin; Allah'ın müminlerin ecrini zâyi etmeyeceği müjdesinin sevinci içindedirler....
Ali-İmran Suresi, 172. Ayet:
Mü’minler, sıkıntıya uğradıktan, bir takım kayıplara maruz kalıp, yara aldıktan sonra da, Allah’ın ve Rasulünün davetine icabet edenler, emirlerini yerine getirenlerdir. Özellikle bunların içlerinden iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hay...
Ali-İmran Suresi, 173. Ayet:
Bir kısım insanlar, müminlere: "Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı as
ker
topladılar; aman sakının onlardan!" dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve "Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!" dediler....
Ali-İmran Suresi, 173. Ayet:
Bir kısım insanlar, müminlere: «Düşmanlarınız olan insanlar, size karşı as
ker
topladılar; aman sakının onlardan!» dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve «Allah bize yeter. O ne güzel vekîldir!» dediler....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve
ker
emiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük
ker
em sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiç bir keder dokunmaksızın Allah’dan bir nimet ve kazançla Bedir’den döndüler. Böylece Allah’ın rızasına uymuş bulundular. Allah çok büyük bir lütuf ve ihsan sahibidir. (Uhud savaşından dönüşte Ebû Süfyan, daha önce yapılan Bedir savaşının intikamını almak maksadıyla Hz. Peygamber Aleyhisselâm Efendimize şöyle demişti: “- Bedir savaşının yıl dönümünde yine aynı yerde buluşalım ve savaşalım.” Peygamber Efendimiz; “İnşallah”, buyurmuştu. O gün gelince, Ebû Süfyan ordusu ile s...
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Ve sonunda kendilerine bir kötülük dokunmadan Allah'ın (selâmet ve gönül yatıştırıcı) nîmetiyle ve fazl-u
ker
emiyle geri döndüler; Allah'ın rızası doğrultusunda hareket edip O'na uydular. Allah çok büyük fazl-u
ker
em sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Bunun üzerine, kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve
ker
emiyle geri geldiler. Böylece Allah'ın rızasına uymuş oldular. Allah büyük
ker
em sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 174. Ayet:
Sonra da kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan, Allah'ın nimet ve
ker
emiyle geri döndüler. Böylece Allah'ın rızâsına uymuş oldular. Allah büyük
ker
em sahibidir....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah'ın,
ker
eminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah'ın kendilerine
ker
eminden verdiğinde cimrilik edenler bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Aksine bu onlar için şerdir. Cimrilik edip alıkoydukları şeyler kıyamet günü boyunlarına dolanacak. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah işlediklerinizden haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah'ın,
ker
eminden kendilerine verdiklerini (infakta) cimrilik gösterenler, sanmasınlar ki o, kendileri için hayırlıdır; tersine bu onlar için pek fenadır. Cimrilik ettikleri şey de kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allahın fazl (-u
ker
eminden) kendilerine verdiğini (sarf-u infakda) cimrilik edenler zinhar bunun, kendileri için bir hayır olduğunu sanmasın (lar). Bilakis bu, onlar için bir serdir. Onların cimrilik etdikleri şey kıyaamet günü boyunlarına dolanacakdır. Göklerin ve yerin mîrâsı Allahındır. Allah ne yaparsanız (hepsinden) hakkıyle haberdârdır. ...
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah'ın fazl-ı
ker
eminden verdiği şeylerde cimrilik edenler; bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Bilakis bu, onlar için şerlidir. Cimrilik ettikleri şey; kıyamet günü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Ve Allah, işlediğiniz şeylerden haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allah'ın,
ker
eminden kendilerine verdiği şeyde cimrilik edenler hiçbir zaman onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Bu onların zararınadır. Cimrilik ettikleri şeyler kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah bütün yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır....
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allâh'ın
ker
eminden kendilerine verdiğine cimrilik edenler, onu kendileri için hayırlı sanmasınlar. Hayır, o, kendileri için şerlidir. Cimrilik ettikleri şeyler, kıyâmet günü boyunlarına dolandırılacaktır. Göklerin ve yerin mirâsı Allâh'ındır (bütün mülk O'na aittir ve O'na kalacaktır). Allâh yaptıklarınızı haber alandır....
Ali-İmran Suresi, 191. Ayet:
Ellezîne yezkurûnallâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbihim ve yetefek
ker
ûne fî halkıs semâvâti vel ard(ardı), rabbenâ mâ halakte hâzâ bâtılâ(bâtılan), subhâneke fekınâ azâben nâr(nârı). ...
Ali-İmran Suresi, 191. Ayet:
1.
ellezîne
: onlar
2.
yezkurûne allâhe
: Allah'ı zikrederler
3.
kıyâmen
: ayakta iken
4.
ve kuûden
: ve oturur ik...
Ali-İmran Suresi, 191. Ayet:
Onlar, ayakta iken, otururken, yan yatarken Tanrı'yı zikrederler ve göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşünürler (yetefek
ker
une). (Ve derler ki:) "Rabbimiz, sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek yücesin, bizi ateşin azabından koru."...
Ali-İmran Suresi, 195. Ayet:
Festecâbe lehum rabbuhum ennî lâ udîu amele âmilin minkum min ze
ker
in ev unsâ, ba’dukum min ba’d(ba’dın), fellezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî sebîlî ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum cennâtin tecrî min tahtihâl enhâr(enhâru), sevâben min indillâh(indillâhi) vallâhu indehû husnus sevâb(sevâbi)....
Ali-İmran Suresi, 195. Ayet:
1.
fe istecâbe
: o zaman, icabet etti, dualarına cevap verdi
2.
lehum
: onlara, onlar için
3.
rabbu-hum
: onların Rabbi
4.
ennî...
Ali-İmran Suresi, 195. Ayet:
Artık Rabb-i
Ker
îmleri onlara şöyle icabet etti ki: «Ben sizden gerek erkek ve gerek kadın, bir amel edenin amelini zâyi kılmam. Bazınız bazınızdansınız. İmdi hicret etmiş olanlar ve yurtlarından çıkarılmış bulunanlar ve Benim yolumda eziyete uğrayanlar ve savaşta bulunan ve öldürülenler yok mu, elbette Allah indinde bir sevap olmak üzere onların suçlarını örteceğim ve elbette onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağım!. Ve güzel mükâfaat ise Allah Teâlâ nezdindedir.»...
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey imân edenler, sabrederek mücadeleye devam edin, sebat ve kararlılık gösterin. Hazırlıklı ve uyanık olun, sabrederek mücadelede yarışı siz kazanın, gücünüzü, birliğinizi, devletinizi, topraklarınızı, ümmetin menfaatlerini korumak, îlây-ı kelimetullah (Allah’ın düzeninin hakim kılınması) ve tebliğe devam edebilmek için dinî, sosyal, siyasî, ekonomik müesseseler, savunma işbirlikleri kurun, öncü teşekküller, araştırma-geliştirme kurumları oluşturarak münasebetlerinizi ilerletin, ordular, özel sa...
Nisa Suresi, 11. Ayet:
Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz ze
ker
i mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet vâhideten fe lehân nısf(nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn(deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum...
Nisa Suresi, 11. Ayet:
1.
yûsîkum(u)
: size vasiyet eder, farz kılar
2.
allâhu
: Allah
3.
fî evlâdi-kum
: (sizin evlâdınız) evlâtlarınız hakkında
4.
l...
Nisa Suresi, 16. Ayet:
Sizden zina edenlerin her ikisini de eziyetlendirin (döğün ve azarlayın). Eğer onlar tevbe edip islâh olursa, eziyet etmeyin. Allah tevbeleri ziyadesiyle kabul edicidir, çok esirgeyicidir. (Müfessirlere göre bu âyet-i
ker
imenin hükmü mensuhtur. (kaldırılmıştır). Bazılarına göre de, zina hakkında değil, livata yapanlar hakkında nâzil olmuştur. Bu itibarla zina işliyenlere dair esas hüküm şudur: Eğer ikisi de bekârsalar cezaları yalnız yüz kırbaç dayaktır. Evli iseler taşlamak suretiyle ölüm cezas...
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ yahıllu lekum en terisûn nisâe
ker
hâ(
ker
hen). Ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ en ye’tîne bi fâhışetin mubeyyineh(mubeyyinetin), ve âşirûhunne bil ma’rûf(ma’rûfi), fe in
ker
ihtumûhunne fe asâ en tekrahû şey’en ve yec’alallâhu fîhi hayran kesîrâ(kesîran)....
Nisa Suresi, 19. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar, olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
4.
lâ yahıllu...
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Ey îmân edenler (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı dileyenler)! (Eşi vefat eden ve yakınınız olan) kadınlara zorla (
ker
hen) varis olmanız size helâl değildir. Ve onlara verdiklerinizin (mehrin) bir kısmını (onlardan) almak için, onları sıkıştırmayın, açıkça fuhuş yapmaları hariç. Ve onlarla iyi geçinin. Fakat eğer onlardan hoşlanmadınızsa, o taktirde umulur ki, sizin hoşlanmadığınız bir şey hakkında Allah pek çok hayır kılar....
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Ey iman edenler! Kadınlara zorla varis olmanız size halal olmaz. (Cahiliyyet devrinde mevcud bir âdete göre, bir erkek, akrabasından ölen birinin malına varis olduğu gibi, onun karısına da varis olurdu. Bunu isterse mihir vermeksizin kendine nikâhlar ve dilerse mihrini almak suretiyle başkasına nikâhlardı. Bu âyet-i
ker
ime o kötü âdeti yasaklamıştır.) Verdiğiniz mehrin birazını kurtaracaksınız diye, onları tazyik etmeniz, mal karşılığında boşamak istemeniz de helâl olmaz. Meğer ki onlar, arayı a...
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Ey mü'minler! Kadınlara zor zoruna varis olmanız ve onlara vermiş olduğunuzun bazısını giderip kurtarmanız için onları tazyik etmeniz sizin için helâl olmaz. Meğer ki apaçık bir fuhuş yapıversinler. Ve onlarla maruf veçhile geçininiz. Şayet onları
ker
ih görür iseniz, olabilir ki siz bir şeyi
ker
ih görürsünüz, Allah Teâlâ ise onda birçok hayır vücuda getirir....
Nisa Suresi, 31. Ayet:
İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen
ker
îmâ(
ker
îmen)....
Nisa Suresi, 31. Ayet:
1.
in tectenibû
: eğer çekinirseniz, kaçınırsanız
2.
kebâira
: büyükler
3.
mâ tunhevne
: yasaklandığınız şeyler
4.
an-hu
Nisa Suresi, 31. Ayet:
Kebairden (büyük suçlardan - şirk, insan öldürmek vs. ) kaçınırsanız, küçük suçlarınızı örter,
ker
îm bir mekâna yerleştiririz....
Nisa Suresi, 31. Ayet:
Eğer nehyedilmiş olduğunuz şeylerin büyüklerinden kaçınırsanız sizden kabahatlerinizi kefaretlendirir ve sizleri bir
ker
îm mahalle girdirir....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Bir de Allah’ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklerin kendi kazandıklarından bir payı var, kadınların da kendi kazandıklarından bir payı vardır. İsteklerinizi Allah’ın fazlından ve
ker
eminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Bir de Allah'ın bazınıza, diğerinden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere hak ettiklerinden bir pay vardır. Kadınlara da kendi kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve
ker
eminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Aranızda derece farkı doğuran ilahi bağışlara özlem beslemeyiniz. Erkekler kazançlarından pay aldıkları gibi kadınlar da kazançlarından pay alırlar. İstediklerinizi Allah'ın
ker
eminden isteyiniz. Hiç şüphesiz Allah her şeyi bilir....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Allah'ın bir ikram olarak bir kısmınızı diğerine üstün kıldığı şeyleri istekle arzu etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır, kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. İsteklerinizi Allah'ın fazlından ve
ker
eminden isteyin. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilendir....
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Er olanlar kadınlar üzerinde hâkim dururlar, çünkü bir
ker
re Allah birini diğerinden üstün yaratmış bir de erler mallarından infak etmektedirler, onun için iyi kadınlar itaatkârdırlar, Allah kendilerini sakladığı cihetle kendileri de gaybı muhafaza ederler, serkeşliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince: evvelâ kendilerine nasıhat edin, sonra yattıkları yerde mehcur bırakın, yine dinlemezlerse döğün, dinledikleri halde incitmeye behane aramayın, çünkü Allah çok yüksek, çok büyük bulunuyor...
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Erkekler, kadınlar üzerinde hakim dururlar, çünkü bir
ker
e Allah birini diğerinden üstün yaratmış ve bir de erkekler mallarından harcamaktadırlar. Bunun için iyi kadınlar, itaatkardırlar. Allah'ın korumasını emrettiği şeyleri, kocalarının yokluğunda da korurlar. Serkeşlik etmelerinden endişe ettiğiniz kadınlara gelince; önce kendilerine nasihat edin, sonra yataklarında yalnız bırakın, yine dinlemezlerse dövün. İtaat ettikleri halde onları incitmek için bahane aramayın. Çünkü Allah, çok yüksek ço...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
1.
min ellezîne
: onlardan bir kısmı
2.
hâdû
: yahudiler
3.
yuharrifûne
: tahrif ederler, bozarlar
4.
el kelime
: ...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, (Tevrat'taki) kelimelerin konuldukları yerleri değiştirip tahrif edenler (mânâlarını bozanlar) ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dîni yererek: “İşittik ve isyan ettik. İşit, işitmez olası ve “râinâ” (bize bak: yahudi dilinde ahmak)” diyorlar. Ve eğer onlar, “İşittik ve itaat ettik, işit ve bize bak.” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam (daha iyi) olurdu. Küfürleri sebebiyle onları lânetledi. Artık onların pek azı hariç, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bü
ker
ek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahûdi olanlardan, sözleri yerlerinden alıp değiştirenler de var ve işittik de isyan ettik derler, işit, işitmeyesice ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dini kınayarak bizi de gözet derler. İşittik ve itaat ettik, bizi de dinle ve bize de bak deselerdi onlar için daha hayırlı, daha doğru olurdu, fakat Allah, küfürleri yüzünden onları rahmetinden uzaklaştırdı, pek azından başkası imana gelmez onların....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bü
ker
ek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) "İşittik ve karşı geldik", "dinle, dinlemez olası", "râinâ" derler. Eğer onlar "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan öyleleri vardır ki, KELİMELERİ esas anlamlarından kaydırırlar (vahyin orijinalliğini korumazlar). . . Telaffuzlarını eğip bü
ker
ler ve Din'de kötü kavramlar oluştururlar: "İşittik ve isyan ettik", "Dinle, dinlemez olası" ve "Raina - anlayışı sınırlı" mânâsına gelecek şekilde vurgulama yaparlar. Eğer onlar, "İşittik ve itaat ettik", "Dinle" ve "Unzurna - gözet bizi" deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. . . Fakat Allâh, içlerindeki hakikati inkâr yü...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bazıları sözlerin yerlerini değiştiriyor ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dine saldırarak: 'Duyduk ve karşı geldik, duy duyulmaz olası ve bizi gözet (ra'ina) [12]' diyorlar. Eğer onlar 'duyduk, itaat ettik, işit ve bize bak' deselerdi kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ancak inkarlarından dolayı Allah onlara lanet etmiştir, az bir bölümü dışındakiler iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, sozleri yerlerinden degistirip: «Isittik ve karsi geldik, kulak vermeyerek dinle» ve dillerini egip bu
ker
ek ve dini yererek: «Bizi de dinle» diyenler vardir. sayet: «Isittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gozet» demis olsalardi, onlar icin daha iyi daha dogru olurdu. ste Allah inkarlari yuzunden onlara lanet etmistir. Onlarin ancak pek azi inanir....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı, kelimeleri konulduğu yerden değiştirirler, dillerini eğip bü
ker
ek, dine de saldırarak, «işittik (ama kalbimizle) karşı koyduk!» derler. Dinle, a dinlemez olası! «Râinâ — bizi güt, bizi gözet a çoban !» derler. Eğer onlar, «işittik ve itaat ettik», «dinle ve bizi gözet!» deselerdi herhalde kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ama Allah küfürleri sebebiyle onları lânetlemiştir. Bu yüzden —azı müstesna— imân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahûdi olanlardan, sözleri yerlerinden alıp değiştirenler de var ve işittik de isyan ettik derler, işit, işitmeyesice ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dini kınayarak bizi de gözet derler. İşittik ve itaat ettik, bizi de dinle ve bize de bak deselerdi onlar için daha hayırlı, daha doğru olurdu, fakat Allah, küfürleri yüzünden onları rahmetinden uzaklaştırdı, pek azından başkası imana gelmez onların....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı kelimeleri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bü
ker
ek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı kelimelerin anlamını değiştirir ve 'İşittik ancak kabul etmiyoruz,' veya 'Sözünüz sağır kulağa giriyor' veya dinle alay etmek için dillerini eğip bü
ker
ek, 'Raina (çobanımız ol),' derler. Onlar, 'İşittik ve itaat ettik,' 'Dinliyoruz' ve 'Bizi gözet,' deselerdi kendileri için daha iyi ve daha doğru olurdu. Ne var ki ALLAH inkarlarından ötürü onları lanetlemiştir. Çokları inanmaz....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan kimileri kelimelerin yerlerini değiştirip, dillerini eğip bü
ker
ek, dine dokunarak «Dinledik, isyan ettik.» , «Dinle dinlenilmez olsaydın.» ve «Bizi güt.» diyorlar. Böyle diyeceklerine «Dinledik, itaat ettik.», «Dinle ve bizi gözet.» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Fakat inkarları yüzünden Allah kendilerini lanetlemiştir. Onun için pek azı dışında imana gelmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' (bizi güt, bize bak) derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve bizi gözet" deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Tanrı onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan kimi kelimeleri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden (kaldırıb) değiştirirler, dillerini eğerek, bü
ker
ek, dîne de saldırarak (sana) derler ki: «(Sözünü zaahiren) dinledik, (fakat kalbimizle) isyan etdik. İşit, işitmez olası. Râînâ». Eğer onlar: «Dinledik, itaat etdik. İşit, bize bak» deselerdi kendileri için elbet daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, kendi küfürleri yüzünden onları rahmetinden koğmuşdur. Artık onlar, birazı müstesna olmak üzere, îman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan bir kısmı (Tevrât’taki) kelimeleri yerlerinden değiştiriyorlar ve(peygambere karşı) dillerini eğip bü
ker
ek (alay etmek) ve dîni kötülemek üzere: 'İşittik ve isyân ettik!', 'Dinle, dinlemez olası!' ve diyorlar. Hâlbuki gerçekten onlar, 'İşittik ve itâat ettik', 'Dinle!' ve (bizi gözet!) deselerdi, onlar için elbette hayırlı ve daha doğru olurdu; fakat küfürleri sebebiyle Allah onlara lâ'net etmiştir; bu yüzden pek azı müstesnâ, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki; kelimeleri yerlerinden değiştirir ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dine tan ederek; işittik ve karşı geldik, duy, duymaz olası ve bizi güt (raina) derler. Eğer işittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet demiş olsalardı, onlar için daha iyi olurdu. İşte Allah, inkarları yüzünden onlara la'net etmiştir. Onların ancak pek azı iman eder....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden değiştirirler. “İşittik ve isyan ettik”, “Dinle, dinlemez olası” derler. Dillerini eğip bü
ker
ek ve dine saldırarak: “Râinâ” derler. Eğer onlar: “İşittik, itaat ettik, dinle, bizi gözet” deselerdi, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat inkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, kelimelerin anlamlarını saptıranlar ve dillerini eğip bü
ker
ek ve dine de bir nefret duyarak: “işittik isyan ettik.”, “İşit duymaz olası” ve “bizi güt” diyenler eğer, “işittik ve itaat ettik, sen de işit ve bize de bak” deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat, Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Onların çok azından başkası iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı, bazı sözleri aslî şeklinden ve mânasından saptırır, mesela: "İşittik" (ama isyan ettik), "işit" (hay işitmez olası!) ve "râina" derler. Bu sözleri, ağızlarını eğip bü
ker
ek güya vaziyeti kurtarmak ve dinle alay etmek için söylerler. Halbuki onlar sadece "İşittik ve itaat ettik", "İşit!", "unzurnâ (bizi de gözet)" deselerdi kendileri için elbette daha hayırlı ve daha dürüst bir iş olurdu. Fakat Allah, inkârları yüzünden onları rahmetinden kovdu. Artık onlar pek az iman eder...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahûdilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Dillerini eğip bü
ker
ek ve dini taşlayarak: "İşittik ve isyân ettik", "dinle, dinlemez olası" ve: "râ'inâ" diyorlar. Eğer onlar: "İşittik ve itâ'at ettik", "Dinle ve bize bak!" deselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Fakat Allâh, inkârlarından dolayı onları la'netlemiştir, pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini de eğip bü
ker
ek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: «Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak» derler. Eğer onlar: «İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet'» deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, sözü çarpıtır da, dillerini eğip bü
ker
ek ve dini alaya alarak 'İşittik ve isyan ettik,' 'İşit, işitmez olasıca,' 'Râinâ' derler. Bunun yerine 'İşittik ve itaat ettik,' 'İşit,' 'Bizi gözet' deselerdi, kendileri için daha doğru ve daha hayırlı olurdu. Lâkin inkârları yüzünden Allah onları lânetlemiştir; artık pek azı iman eder....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bü
ker
ek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler....
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitab verilenler, nezdinizdeki (kitab) ları tasdıyk edici (doğrultucu) olmak üzere indirdiğimiz (Kur'ân-ı
ker
im) e — biz bir takım yüzleri silib ve belirsiz edip de enselerine çevirmezden, yahud cumartesi yaranına etdiğimiz lâ'net gibi kendilerini de lâ'netlemezden evvel — îman edin. Allahın emri yerine gelecekdir. ...
Nisa Suresi, 54. Ayet:
Yoksa onlar, Allah’ın lütuf ve
ker
eminden insanlara verdiği maddî-manevî nimetleri, imkânları mı kıskanıyorlar? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine ve nesline, kitaplar, peygamberlik, ilim ve hikmet, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini verdik. Onlara büyük bir mülk, büyük bir devlet ve saltanat ihsan ettik....
Nisa Suresi, 54. Ayet:
Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve
ker
eminden insanlara verdiği nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik....
Nisa Suresi, 54. Ayet:
Yoksa onlar Allahın fazl (-u
ker
em) inden insanlara verdiği şeylere (ni'metlere) karşı hased mi ediyorlar? Biz, hakıykat, İbrâhîm haanedanına da kitab ve hikmet vermişizdir. Onlara (başkaca) büyük bir mülk (-ü saltanat) da bahşetdik. ...
Nisa Suresi, 54. Ayet:
Veya onlar, Allah'ın insanlara lütuf ve
ker
eminden verdiği şeyi mi kıskanıyorlar? Doğrusu, Biz İbrahim hanedanına kitap ve hikmet verdik; onlara ayrıca büyük bir mülk ve egemenlik de verdik....
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sana indirilen Kur’ân’a ve senden önce indirilen kitablara iman ettik, diye boş iddiada bulunanlara bakmaz mısın! O azgın şeytana muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki onu (şeytanı) tanımamakla emrolunmuşlardı. Şeytan ise, onları çok uzak bir sapıklığa düşürmek ister. (Bu âyet-i
ker
ime, bir münafığın, bir Yahudi ile olan dâvasına hakem olarak Hazreti Peygamberi değil de Yahudi sihirbazı azgın şeytan Kâb İbni Eşref’i seçmek istemesi ile ilgili hâdise üzerine nâzil olmuştur. Şöyle ki: Yahudi, Hz. Pey...
Nisa Suresi, 60. Ayet:
Sana indirilen (Kur'ân-ı
ker
îm) e de, senden evvel indirilmiş olan (kitab) lara da her halde îman etdiklerini boş yere iddia edenlere bir bakmadın mı ki — onu inkâr etmeleriyle emrolundukları halde — yine sihirbazın huzurunda muhaakeme olunmalarını isterler. Şeytan da onları (bir daha dönemiyecekleri kadar) uzak bir sapkınlıkla büsbütün sapıtmak ister. ...