Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabb'inden ke
lime
ler aldı. Böylece, Âdem'in tevbesini kabul etti. Kuşkusuz O, Tevbeleri Kabul Eden'dir, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani! Rabb'i, İbrahim'i birtakım ke
lime
ler ile sınamış; o da onları yerine getirmişti. Allah, "Ben seni insanlara önder yapacağım." dedi. İbrahim, "Soyumdan olanları da." deyince; Allah, "Benim ahdim zalimlere ulaşmaz!" dedi....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrapta salat ederken, melekler: " Kuşkusuz Allah, seni Yahya ile müjdeliyor. O, Allah'tan gelen ke
lime
yi tasdik eden, toplumuna öncülük yapan, kendisine sahip olan, iyilerden bir nebi olacak." diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler: "Ey Meryem! Allah, Kendi tarafından bir ke
lime
ile seni müjdeliyor: İsmi Mesih, Meryem Oğlu İsa'dır. Dünyada da ahirette de şeref sahibi, Allah'a çok yakın olanlardandır." dediler....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap Ehli! Gelin aramızda ortak olan bir ke
lime
de anlaşalım: Allah'tan başka hiçbir şeye kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi şirk koşmayalım ve Allah'ın yanı sıra kimimiz kimimizi rabler edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse deyin ki: "Tanık olun, biz gerçek Müslim olanlarız."...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı, ke
lime
lerin aslını değiştirerek: "İşittik ve reddettik.", "Kulak vermeden dinleyin.", "Bizi güt." derler; dillerini eğip bükerek dinle alay ederler. Eğer onlar: "İşittik, itaat ettik.", "Bizi gözet." deselerdi bu onlar için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ancak Allah, Kafir oldukları için onları lanetlemiştir. Artık pek azı hariç iman etmezler....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Senden önce gönderdiğimiz resullerden birçoğunu sana anlattık, birçoğunu da anlatmadık. Ve Allah, Musa'yla ke
lime
lerle konuştu....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininiz hakkında haddi aşmayın. Allah hakkında, gerçek olandan başka bir şey söylemeyin. Allah'ın Resulü İsa Mesih, Meryem'in oğludur. Ve o, Allah'ın Meryem'e attığı Ke
lime
ve Kendisinden bir ruhtur. O halde Allah'a ve resullerine iman edin. Ve "Üçtür." demeyin. Buna son verin. Bu, sizin için hayırlı olandır. Kuşkusuz Allah, tek bir ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Anlaşmalarını bozmalarından dolayı onlara lanet ettik ve kalplerini katılaştırdık. Ke
lime
leri bağlamlarından kopararak çarpıtıyorlar, öğütlendikleri şeyden nasiplenmeyi unuturlar, içlerinden çok azı hariç, daima onların hainlik ettiklerini görürsün. Yine de vazgeç ve yaptıklarına aldırma. Kuşkusuz Allah, iyi davrananları sever....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Ant olsun, senden önce de resuller yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı Bizim yardımımız ulaşıncaya kadar sabrettiler. Allah'ın ke
lime
lerini değiştirebilecek bir güç yoktur. Nitekim senden önce gönderilmiş elçilerin bir kısım haberleri sana gelmiştir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabb'inin ke
lime
si doğruluk ve adaletçe tamdır. O'nun ke
lime
lerini değiştirebilecek yoktur. O, Her Şeyi Duyan'dır, Her Şeyi Bilen'dir....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Allah, iki topluluktan birinin sizin olacağını vaat ediyordu. Siz ise kuvveti bulunmayanı istiyordunuz. Oysa Allah da ke
lime
leriyle Hakk'ı gerçekleştirmek ve Kafirlerin kökünün kesilmesini istiyordu....
Yunus Suresi, 33. Ayet:
Böylece, Rabb'inin fasıklar hakkındaki ke
lime
si gerçekleşmiş oldu. Onlar iman etmezler....
Yunus Suresi, 64. Ayet:
Onlar için dünya hayatında da ahirette de müjdeler vardır. Allah'ın ke
lime
lerinde asla bir değişiklik olmaz. İşte en büyük başarı budur....
Yunus Suresi, 82. Ayet:
Suçlular hoşlanmasalar da Allah, ke
lime
leriyle gerçeği ortaya çıkaracaktır....
Yunus Suresi, 96. Ayet:
Rabb'inin haklarında ke
lime
leri gerçekleşecek olanlar, iman etmezler....
Kəhf Suresi, 27. Ayet:
Ve sen, Rabb'inin Kitap'ından sana vahyedileni oku! O'nun ke
lime
lerini değiştirecek yoktur. O'ndan başka sığınılacak da bulamazsın....
Kəhf Suresi, 109. Ayet:
De ki: "Rabb'imin ke
lime
leri için denizler ve bir o kadar daha deniz mürekkep olsa; Rabb'imin ke
lime
leri bitmeden denizler biterdi....
Loğman Suresi, 27. Ayet:
Eğer yeryüzünde bulunan ağaçlar kalem olsaydı; deniz ve yedi deniz daha ilave edilseydi, Allah'ın ke
lime
leri tükenmezdi. Kuşkusuz Allah, Mutlak Üstün Olan'dır, En İyi Hüküm Veren'dir...
Səba Suresi, 7. Ayet:
Kafirler alayımsı bir şekilde: "Çürüyüp,
lime
lime
parçalandığınız zaman, sizin yeniden dirileceğinizi haber veren bir adamı size gösterelim mi?" dediler....
Mömin Suresi, 6. Ayet:
İşte böylece Kafirlerin üzerine, Rabb'inin, "Kuşkusuz ki onlar Cehennem halkıdır." Ke
lime
si hak oldu....
Şura Suresi, 21. Ayet:
Yoksa onların, Allah'ın dinde izin vermediği bir şeyi, kendilerine meşru kılan ortakları mı var? Eğer "ayırma ke
lime
si" olmasaydı kesinlikle aralarında hemen hüküm verilirdi. Kuşkusuz ki zalimler için acı bir azap vardır....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Onlar, senin için "Allah'a karşı yalan uydurdu." diyorlar. Oysaki Allah dilerse senin kalbini de mühürler. Batılı yok eder. Ve ke
lime
leriyle hakkı gerçekleştirir. O, göğüslerde olanı çok iyi bilendir....
Təhrim Suresi, 12. Ayet:
İmran kızı Meryem; ırzını korumuştu. Ona ruhumuzdan üfledik. O, Rabb'inin ke
lime
lerini ve kitaplarını tasdik etti ve gönülden saygı gösterenlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Kulumuza inzâl ettiğimizden (hakikatinden - Esmâ mertebesinden bilincine açığa çıkandan) şüpheniz varsa, onun benzeri bir sûre ortaya koyun. Eğer (sözünüzde) sadıksanız, Allâh (adıyla işaret edilen Ulûhiyetin) dûnunda (Allâh adıyla işaret edilenin misli veya benzeri olması mümkün olmadığı içindir ki, edinilen veya tahayyül edilen tanrılar ancak onun "dûnu"nda olabilir; onların da ne gayrılığından ne denkliğinden ne eş değerinden ne de kapsamından sözedilebilir. "Dûnu" ke
lime
siyle işaret edilen v...
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Allah Âdem’e, yaratılışa ve değerlerine uygun, varlıklara verdiği isimleri, isimlendirilen varlıkları, varlıklar hakkındaki bilgileri, varlıklarla bilgilerin irtibatını; harfleri, ke
lime
leri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçlarını, uyum kurallarını, gerek duyacağı bütün bilgileri öğretti. Sonra da onları meleklerin önüne koydu. 'Yeryüzünde Âdem’e ihtiyaç olmadığı iddiasında haklı iseniz, bana bunların isimlerini, varlıklar hakkındaki bilgileri, ...
Bəqərə Suresi, 33. Ayet:
Allah: 'Ey Âdem, bunları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri, ke
lime
leri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurallarıyla, tek tek anlat' buyurdu. Bu emir üzerine Âdem, onları, isimleriyle, varlıklar hakkındaki bilgileriyle, varlıklarla bilgilerin irtibatıyla; harfleri, ke
lime
leri, lafızları, mânaları, cümleleri, lehçeleri; davranışları, ferdin ve toplumun ihtiyaçları, uyum kurall...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
1.
fe
: o zaman, sonra
2.
telekkâ
: telâkki etti, aldı, öğrendi
3.
âdemu
: Âdem
4.
min rabbi-hi
: Rabbinden
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Sonra Âdem, Rabbinden ke
lime
leri telakki etti (öğrendi) (ve Rabbine tövbe etti.). Bunun üzerine (Allah), onun tövbesini kabul buyurdu. Muhakkak ki O, Tevvab'tır (tövbeleri kabul edendir), rahîm'dir (rahmet nuru gönderendir)....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken, Âdem (vahy yoluyla) Rabbinden birtakım ke
lime
ler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbinden (beynindeki Esmâ mertebesi boyutundan) gelen ilim ile -ke
lime
ler- (yapmaması gerekeni fark edip, kendisinden açığa çıkan vehmine tâbi olma hatasını itiraf edip) tövbe etti. Tövbesi kabul edildi. Şüphesiz ki HÛ; O, tövbeyi kabul edip Rahıymiyeti ile bunun güzel sonuçlarını yaşatandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım) ke
lime
ler aldı. Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem, Rabbinden bir takım ke
lime
ler aldı. O’na yalvarıp tevbe etti. O da tevbesini kabul buyurdu. Çünkü tevbeyi çok çok kabul eden asıl esirgeyici O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
(Bu kayma ve kendine zulmetme üzerine büyük bir pişmanlık duyup tevbe eden) Âdem, Rabbinden (gelen ve onun kalbine ilka olunan) ke
lime
leri karşılayıp aldı. Allah da onun tevbesini kabul etti. Çünkü tevbeyi çokça kabul eden ve çokça merhamette bulunan ancak O'dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabb'inden ke
lime
ler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, Rahim'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
derken Adem rabbından bir takım ke
lime
ler telâkkı etti yalvardı, o da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı, Filhakika odur ancak öyle tevvab öyle rahîm...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bu ara Adem Rabbinden bir takım ke
lime
ler belleyip O'na yalvardı. O da tevbesini kabul buyurup ona yine baktı. Gerçekten tevbeyi çok kabul eden ve çok merhamet eden ancak O'dur!...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabb'ından birtakım ke
lime
ler aldı, (onlarla tevbe etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden bir takım ke
lime
ler belleyerek aldı da Rabbi onu affetti. Hiç şüphesiz O, tevbelerin kabul edicisidir ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, rabbinden ke
lime
ler aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. O, yönelişlere karşılık verendir, rahimdir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Âdem Rabbinden ke
lime
ler belleyip aldı (Ona yalvardı). O da Tevbesini kabul etdi. Çünkü tevbeyi en çok kabul eden, asıl esirgeyen odur. ...
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Nihâyet Âdem, Rabbinden birtakım ke
lime
ler aldı (ve onlarla yalvardı, tevbe etti), bunun üzerine (Rabbi) tevbesini kabûl etti. Çünki Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak O’dur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Adem, Rabbından ke
lime
ler belleyip aldı. Bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz ki Tevvab, Rahim O'dur, O....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabb-i Azîm'i tarafından bir kısım ke
lime
ler telakkî etti. Onun üzerine tevbe eyledi. Tevbeleri ziyâdesiyle kabul eden, pek ziyâde merhamet sahibi olan ise ancak o Rabb-i Kerîm'dir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem Rabbinden bir takım ke
lime
ler (ilhamlar) aldı ve derhal tevbe etti. Çünkü Allah tevbeleri kabul eden ve merhametli olandır....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Büyük pişmanlık duyan Âdem, Rabbinden birtakım ke
lime
ler öğrenip onlara göre hareket etti. Rabbine yalvardı. Allah da tövbesini kabul etti. Zaten O tövbeyi kabul eder, merhameti boldur....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Âdem, Rabbinden birtakım ke
lime
ler aldı (onlarla amel edip Rabbine yalvardı, O da) bunun üzerine onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeyi çok kabul eden (kulunun günâhından geçen) dir, çok esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Derken Adem, Rabbinden (birtakım) ke
lime
ler aldı. (Allah da) Bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz O, tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 37. Ayet:
Bunun üzerine Âdem, Rabb'inden bazı ke
lime
ler öğrenip belledi de O'na yöneldi. O da onun tövbesini kabul etti. Gerçekten de O, evet O, Tevvâb'dır, tövbeleri cömertçe kabul eder; Rahîm'dir, rahmetini cömertçe yayar....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
O (nefislerine) zulmedenler, emrolundukları sözü değiştirdiler. (Tevbe ettik, mânasına gelen Hıtta ke
lime
sini alaya alarak buğday mânasında olan Hınta’ya çevirdiler.) Biz de, o zâlimlere, yaptıkları fıskın karşılığı olmak üzere, gökten bir azâb indirdik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Ancak içinizdeki zalimler, kendilerine verilen ke
lime
leri başka ke
lime
lerle değiştirdiler. Nitekim, yoldan çıktıkları için zulmedenlerin üzerine gökten bir azap indirdik....
Bəqərə Suresi, 59. Ayet:
Amma o zâlimler, kendilerine söylenmiş olan sözü, başka bir sözle değiştirdiler. (Hıtta ke
lime
sini alaya alarak buğday mânâsına olan hınta'ya çevirdiler). Biz de o zâlimlere, yoldan çıkmalarından dolayı, gökten korkunç bir azap indirmiştik....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad a
lime
kullu unâsin meşrebehum kulû veşrebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne)....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
1.
ve iz
: ve olmuştu, olduğu zaman
2.
isteskâ
: suya kavuşmayı istedi
3.
mûsâ
: Musa
4.
li kavmi-hî
: kendi kavmi...
Bəqərə Suresi, 91. Ayet:
Ve izâ kîle lehum âminû bi mâ enzelallâhu kâlû nu’minu bi mâ unzile aleynâ ve yekfurûne bi mâ verâehu ve huvel hakku musaddikan limâ meahum kul fe
lime
taktulûne enbiyâallâhi min kablu in kuntum mu’minîn(mu’minîne)....
Bəqərə Suresi, 91. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman
2.
kîle lehum
: onlara denildi
3.
âminû
: âmenû olun, îmân edin
4.
bi mâ
: şeye
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Ey iman edenler, (Rasûlullah'a) "raina" değil (bizi gözet, bize dikkat et anlamında. Yahudiler raina ke
lime
sini aksan ve vurgulama ile "ahmak" anlamına gelecek şekilde kullanıp hakaret ettikleri için bu uyarı yapılmıştı) "unzurna" deyin ve dinleyin. Kâfirler (hakikati inkâr edenler) için feci bir azap vardır....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
1.
ve iz ibtelâ
: ve imtihan etmişti
2.
ibrâhîme
: İbrâhîm
3.
rabbu-hu
: onun Rabbi
4.
bi kelimâtin
: ke
lime
ler il...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve İbrâhîm'i Rabbi ke
lime
lerle imtihan etmişti. Nihayet (imtihan) tamamlanınca da (Allah şöyle) buyurdu: “Muhakkak ki Ben, seni insanlara imam kılacağım.” (İbrâhîm a.s): “Benim zürriyetimden de (imamlar kıl).” deyince; (Allah): “Benim ahdime (imamlık ve önderlik rahmetime, senin zürriyetinden olan) zâlimler nail olamaz.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım ke
lime
lerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. "Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!)" dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrâhim’i bir takım ke
lime
ler, suallerle imtihan etmiş, sınamış; İbrâhim imtihanını başarı ile tamamlayınca, Allah: 'Ben seni insanların iyiliği, kurtuluşu için imam, önder olarak hazırlayıp görevlendireceğim' buyurmuştu. İbrâhim: 'Benim neslimden de imamlar, önderler görevlendir ya Rabbi' dedi. Allah: 'Benim peygamberlik ve önderlik ile ilgili sözüm, taahhüdüm zâlimler, âsiler için geçerli olmayacaktır' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım ke
lime
lerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hatırlayın ki bir vakıt Hz. İbrahim’i, Rabbi bir takım ke
lime
lerle (emir ve yasaklarla) imtihan etti. Hz. İbrahim o ke
lime
leri tamamen yerine getirdi. Allah: “- Ben, seni, insanlara (dinde önder) imam yapacağım ( tâ ki, din işlerinde sana uysunlar).” buyurdu. Hazreti İbrahim: “- Benim zürriyetimi de imam yap.” diye yalvardı. Allah: “- Senin zürriyetinden olan zâlimler benim imâmetime nâil olamaz.” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve hatırlayın o zamanı ki, Rabbi, İbrahim'i birtakım ke
lime
lerle denemiş, o da onları tamamlayıp yerine getirince, (Allah) ona : «Seni insanlara imam (bir rehber, bir önder) yapacağım» demişti. İbrahim : «Benim neslimden de...» deyince, Allah : «Benim ahdim (imamet ve önderlik rahmetim) zâlimlere erişmez,» buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım ke
lime
lerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım, demişti. «Soyumdan da (önderler yap, yâ Rabbi!) » dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez (onlar için söz vermem) buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Rabbi, bir zamanlar İbrahim'i birtakım ke
lime
lerle sınamış; o da onlara eklemişti: (Tanrı) 'Seni insanlara önder yapacağım,' demişti. 'Soyumdan da?..,' deyince, 'Zalimler benim sözüme dahil olmaz' buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da hatırlayın ki, bir vakit Rabbi, İbrahim'i bir takım ke
lime
lerle imtihan etti. O, onları tamamlayınca Rabbi: «Ben seni bütün insanlara önder yapacağım.» buyurdu. İbrahim: «Rabbim zürriyetimden de yap» dedi. Rabbi ise: «Zalimler Benim ahdime nail olamaz.» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım ke
lime
ler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, «Ben seni bütün insanlara imam yapacağım.» buyurdu. İbrahim, «Zürriyetimden de yap!» dedi. Rabbi ona «zâlimler benim ahdime nail olamaz!» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani rabbi İbrahim'i bir takım ke
lime
lerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Tanrı İbrahim'e:) "Seni kuşkusuz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Tanrı:) "Zalimler benim ahdime erişemez" dedi....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve hatırlayın o zaman ki Rabbi, İbrâhîmi bir takım ke
lime
lerle (emirleriyle) imtihan edib de o, bunları tamamen yerine getirince: «Seni insanlara îmam (rehber) yapacağım» buyurmuş, (İbrâhîm). «Zür-riyyetimden de» demiş, Allah ise: «Zaalimler ahdime (rahmetime, imametime, taatıma) eremez» demişdi. ...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Ve bir zaman Rabbi, İbrâhîm’i birtakım ke
lime
lerle (emir ve yasaklarla) imtihân etmiş, bunun üzerine (o) onları tamâmen yerine getirmişti. (Rabbi de ona:) 'Doğrusu ben seni insanlara imam (her hususta kendisine tâbi' olunan rehber) yapıcıyım' buyurdu.(İbrâhîm ise:) 'Neslimden de (imamlar yap)!' dedi. (Rabbi de:) 'Verdiğim söz (senin neslinden de olsa, aslâ) zâlimlere ulaşmaz!' buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani, İbrahim'i Rabb'ı bir takım ke
lime
lerle imtihan etmişti de o da bunları tamamlayınca, Seni insanlara imam kılacağım, buyurmuştu. O da: Soyumdan da, demişti. Allah da; zalimler ahdime eremez buyurmuştu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da yâd et ki, bir vakit İbrahim'i Rabbisi birtakım ke
lime
ler ile imtihan etmişti. O da bunları tamamen yerine getirmişti. (Cenâb-ı Hak) Dedi ki, «Ben seni nâsa imam kılacağım.» O da dedi ki: «Zürriyetimden de.» (Hak Teâlâ da) Buyurdu ki, «Benim ahdime zalimler nâil olamaz.»...
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zamanlar Rabbi İbrahim'i bir takım ke
lime
lerle (emirlerle) imtihan etmiş, o ise bunları tamamen yerine getirmişti. Allah: “Ben seni insanlara imam (önder) yapacağım. ” buyurdu. İbrahim: “Zürriyetimden de!” deyince, “Zâlimler ahdime ermez. ” buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Bir zaman Rabbi İbrâhim'i birtakım ke
lime
lerle sınamış, o da onları tamamlayınca: "Ben seni insanlara önder yapacağım" demişti. "Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)" dedi. (Rabbi): "zâlimlere ahdim ermez (onlar için söz vermem!)" buyurdu....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım ke
lime
lerle denemeden geçirmişti. O da bunları tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e) : «Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım» demişti. (İbrahim) «Ya soyumdan olanlar?» deyince (Allah:) «Zalimler benim ahdime erişemez» demişti....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Hani Rabb'i, İbrahim'i bazı ke
lime
lerle imtihana çekmiş, o da onların hakkını vermişti de Rab şöyle demişti: "Seni insanlara önder yapacağım." İbrahim, "soyumdan birilerini de" deyince Allah: "Benim ahdime zalimler eremezler." buyurdu....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbenâ vec’alnâ mus
lime
yni leke ve min zurriyyetinâ ummeten mus
lime
ten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke entet tevvâbur rahîm(rahîmu)....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
1.
rabbe-nâ
: Rabbimiz
2.
ve ic'al-nâ
: ve bizi kıl
3.
mus
lime
yni
: teslim olan (iki kişi)
4.
leke
: sana
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey bizim Rabbımız hem bizi yalnız senin için boyun eğen müslüman kıl ve zürriyetimizden yalnız senin için boyun eğen bir ümmeti müs
lime
vücude getir ve bizlere ibadetimizin yollarını göster ve tevbe ettikçe üzerimize rahmetinle bak öyle tevvab, öyle rahîm sensin ancak sen...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
1.
uhılle
: helâl kılındı
2.
lekum
: sizin için, size
3.
leylete
: gece
4.
es sıyâmi
: oruç
Bəqərə Suresi, 208. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
âmenû
: âmenû oldular (Allah'a ulaşmayı dilediler, îmân ettiler
4.
udhulû<...
Bəqərə Suresi, 235. Ayet:
1.
ve lâ cunâhe
: ve günah yoktur
2.
aleykum
: sizin üzerinize, size
3.
fîmâ
: hakkında
4.
arradtum
: ima ettiniz<...
Bəqərə Suresi, 284. Ayet:
Lillâhi mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı), ve in tubdû mâ fî enfusikum ev tuhfûhu yuhâsibkum bihillâh(bihillâhu), fe yagfiru
lime
n yeşâu ve yuazzibu men yeşâu, vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
O, kitabı, Kur’ân’ı sana indirendir. Onun, Kur’ân’ın bir kısım âyetleri muhkemdir. Bunlar Kur’ân’ın, bütün kutsal kitapların esasıdır, levh-i Mahfuzda yazılı temel kurallardır. Diğerleri de insanlığın devamlı çoğalan meselelerine çözüm getirmeye müsait, birden fazla mânaya açık, müteşabih âyetlerdir. Akılları, kalpleri sapmaya meyilli, kötü niyetli olanlar, sırf fitne çıkarmak, ortalık bulandırmak, ke
lime
lere keyfî anlamlar yükleyerek te’vil yapıp kafa karıştırmak arzusunda oldukları için, müteş...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Fe nâdethul melâiketu ve huve kâimun yusallî fîl mihrâbi, ennallâhe yubeşşiruke bi yahyâ musaddikan bi ke
lime
tin minallâhi ve seyyiden ve hasûran ve nebiyyen mines sâlihîn(sâlihîne). ...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
1.
fe nâdet-hu el melâiketu
: bunun üzerine, melekler ona nida etti
2.
ve huve
: ve o
3.
kâimun yusallî
: ayakta namaz kılıyor
4.
...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, o (Zekeriyya A.S) mihrabda kaim olarak namaz kılarken, melekler, "Allah'ın, onu, "Allah'tan bir ke
lime
yi (Hazreti İsa'yı) tasdik edici olarak, seyyid, nefsine hakim, ve Nebî olan, salihlerden "Yahya" ile müjdelediğini" nidâ ettiler (bildirdiler)....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler ona, “Allah sana, kendisinden gelen bir ke
lime
yi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Ke
lime
'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mabette Rabbine yöneliş hâlindeyken, melâike Ona nida etti: "Allâh'tan sana Bi-ke
lime
yi (İsa - özel kuvvelerin açığa çıktığı Allâh ke
lime
sini) tasdik edici, seyyid (kuvvelerinin efendisi), hasur (nefsaniyetini kontrol eden) sâlihlerden bir Nebi olarak (varlığındaki Hakk'ı yaşayan) Yahya'yı müjdeler. "...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Onun mihrabda namaz kılmakta olduğu sırada melekler kendisine, 'Allah sana, Allah katından olan Ke
lime
'yi [6] doğrulayıcı, efendi, kendine hakim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdelemektedir' diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılarken, melekler ona seslendi: "Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan bir ke
lime
yi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir."...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine, Zekeriyya (Aleyhisselâm) mihrab’da namaz kılmağa durduğu sırada, hemen melekler ona şöyle seslendi; “- Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı çocuğu müjdeliyor. O, Allah’dan gelen bir ke
lime
yi (Hz. Îsa’yı) tasdik edecek, kavminin efendisi olacak, nefsine hâkim bulunacak ve sâlihlerden bir peygamber olacaktır.”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Zekeriyya mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi: Allah'tan bir ke
lime
(olan İsâ)yı tasdîk edici, baş olmaya lâyık, son derece nefsine hâkim, iffetli ve iyilerden bir peygamber olmak üzere Allah Yahya'yı sana müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Ke
lime
'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken melâikeler kendisine nida ettiler, o kalkmış mihrabda namaz kılıyordu: Haberin olsun Allah sana Yahyayı müjdeliyor: Allahdan bir ke
lime
yi tasdik edecek, hem bir efendi, hem gayet zahid, ve bir Peygamber, salihînden....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O kalkmış mihrabda namaz kılarken melekler kendisine şöyle seslendiler: «Haberin olsun, Allah sana, Allah'tan gelen bir ke
lime
yi doğrulayacak, efendi, son derece nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mabedde namaz kılarken melekler ona: «Allah sana, Allah'dan bir ke
lime
yi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.» diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Bunun üzerine Zekeriyya, mabette namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler; Allah sana Yahya'yı müjdeliyor. O, Allah'ın dolaysız ke
lime
sini doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendi : "Tanrı, sana Yahya'yı müjdeler. O, Tanrı'dan olan bir ke
lime
yi (İsa'yı) doğrulayan efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir"....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda durub namaz kılarken melekler ona (şöyle) nida ettir «Gerçek, Allah sana kendisinden bir ke
lime
yi tasdıyk edici, bir efendi, nefsine haakim ve saalihlerden bir peygamber olmak üzere Yahyâyi müjdeler». ...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Derken o, ma'bedde namaz kılarken ayakta olduğu bir sırada, melekler ona şöyle nidâ ettiler: 'Doğrusu Allah, sana Allah’dan bir ke
lime
(olan Îsâ’)yı tasdîk edici, bir efendi, bir iffet sâhibi ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahyâ’yı müjdeliyor!'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O, mihrabda namaz kılarken melekler ona seslendiler: Allah sana, kendisinden bir ke
lime
yi tasdik edici bir efendi, nefsine hakim ve salihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjdeler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mihrapta kâim olarak namaz kılmakta iken ona melekler nidâ etti: «Muhakkak Allah Teâlâ sana Allah tarafından olan bir ke
lime
yi musaddık ve seyyid ve nefsine hakim ve sâlihlerden bir peygamber olmak üzere Yahya'yı müjde eder.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyâ mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona seslendiler: “Haberin olsun, Allah sana Yahya adlı bir çocuk müjdeliyor. O, Allah'tan gelen bir Ke
lime
'yi (İsâ'yı) tasdik edici, efendi, nefsine hâkim ve sâlihlerden bir peygamber olacak. ”...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Mihrapta namaz kılmakta iken, melekler O’na, Allah’ın kendisine Yahya’yı, Allah’tan gelen bir ke
lime
yi tasdik eden, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olarak müjdelediğini söylediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta namaz kılmakta iken melekler kendisine seslenip: "Allah sana, Allah’tan bir ke
lime
yi tasdik edecek, hem efendi, hem gayet zahid, hem peygamber olacak olan Yahya’yı müjdeler." dediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyyâ, mabedde durmuş namaz kılarken, melekler ona: "Allâh sana, Allah'tan bir ke
lime
yi doğrulayıcı, efendi, nefsine hakim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler," diye ünlediler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
O mihrapta namaz kılmakta iken, melekler ona seslendi: «Allah, sana Yahya'yı müjdeler. O, Allah'tan olan ke
lime
yi (İsa'yı) doğrulayan, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamberdir.»...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mihrapta namaz kılmaktayken melekler ona 'Allah seni Yahya ile müjdeliyor,' diye seslendiler. 'O Allah'tan bir ke
lime
yi tasdik edici, kavminin efendisi, nefsine hâkim, salihler zümresinden bir peygamber olacak.'...
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriyya mihrapta durmuş namaz kılarken, melekler ona şöyle çağırmıştı: "Allah sana, Allah'tan bir ke
lime
yi doğrulayıcı bir efendi; nefsine egemen bir benlik, hayır ve barışı sevenlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeliyor."...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
Kâle rabbic’al lî âyeh(âyeten), kâle âyetuke ellâ tukel
lime
n nâse selâsete eyyâmin illâ remzâ(remzan), vezkur rabbeke kesîran ve sebbih bil aşiyyi vel ibkâr(ibkâri). ...
Ali-İmran Suresi, 41. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
rabbi ic'al lî
: Rabbim benim için kıl,ver
3.
âyeten
: bir delil, alâmet, işaret
4.
kâle
: dedi<...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
İz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhe yubeşşiruki bi ke
lime
tin minh(minhu), ismuhul mesîhu îsebnu meryeme vecîhan fîd dunyâ vel âhıreti ve minel mukarrebîn(mukarrebîne). ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
1.
iz kâlet
: demiş(ler)di
2.
melâiketu
: melekler
3.
yâ meryemu
: ey Meryem
4.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle demişlerdir: "Ey Meryem,! Muhakkak ki Allah, Kendinden bir ke
lime
ile seni müjdeliyor. Onun ismi "Mesih, Meryem oğlu Îsâ'dır. Dünyada ve ahirette şereflidir ve mukarrebinlerdendir."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler şöyle demişti: “Ey Meryem! Allah, seni kendi tarafından bir ke
lime
ile müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih’tir. Dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah’a çok yakın olanlardandır.”...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler, yâ Meryem, gerçekten de Allah seni, kendisinin bir ke
lime
siyle müjdelemektedir adı da Meryemoğlu Mesîh İsa'dır onun ve o, dünyada da kadri yüce bir erdir, âhirette de ve yakınlardandır o....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Ke
lime
'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melâike Meryem'e şöyle demişti: "Allâh kendisinden Bi-ke
lime
yi (kendisini tanımladığı Esmâ'sından kendisini vasfettiği bazı kuvveleri açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu İsa'dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecîh (şerefi çok yüce) ve mukarrebûndandır (Allâh'a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allâh'ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi). "...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler şöyle söylemişlerdi: 'Ey Meryem! Allah seni kendi katından, adı Meryem oğlu İsa Mesih olacak bir 'Ke
lime
' ile müjdelemektedir. O dünyada da, ahirette de üstün şerefe sahip ve Allah'a yakın kimselerden olacaktır.'...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah kendinden bir ke
lime
yi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler: “-Ey Meryem, Allah kendinden bir ke
lime
yle (bir emirle yaratılacak çocuğu) sana müjdeliyor; ismi, Meryem’in oğlu Mesîh İsa’dır. Dünyada da ahirette de şanı yücedir, hem de Allah’a yakın olanlardan...” demişti....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler bir de şöyle demişlerdi : «Ey Meryem ! Allah seni kendinden gelen bir ke
lime
yle müjdeliyor ki ismi Meryem oğlu Mesîh İsâ' dır; Dünya ve Âhirette şerefli ve itibarlıdır ; aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir Ke
lime
'yi müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsa'dır. Mesîh'tir; dünyada da, ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler dediği vakit: Ya Meryem! Haberin olsun Allah seni tarafından bir ke
lime
ile müjdeleyor: İsmi Mesih İsa ibni Meryem, dünya ve ahırette vecîh olarak hem de mukarrebînden....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle dediği vakit: «Ey Meryem, haberin olsun, Allah seni dünya ve ahirette itibarlı biri ve kendisine yakın olanlardan olarak tarafından bir «ke
lime
» ile müjdeliyor! Adı, Meryem oğlu Mesih İsa'dır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler şöyle demişti: «Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir ke
lime
yi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok yakınlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler dediler ki; 'Ey Meryem, Allah seni dolaysız Ke
lime
'si ile müjdeliyor. Onun adı Meryemoğlu İsa Mesih'tir. O dünyada da ahirette de yüce, şanlıdır ve Allah'ın yakınlarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler, dediler ki; "Meryem, doğrusu Tanrı kendinden bir ke
lime
yi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'dir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Tanrı'ya) yakın kılınanlardandır.."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler: «Ey Meryem. Allah, kendinden bir ke
lime
yi sana müjdeliyor: Adı İsâ, (lakabı) Mesîh, (sıfatı) Meryem oğludur. Dünyâda da, âhiretde de sânı yücedir. (Allaha) çok yakınlardandır da». ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melekler demişti ki: 'Ey Meryem! Şübhesiz Allah, seni tarafından bir ke
lime
yle(bir çocukla) müjdeliyor! İsmi, Meryemoğlu Îsâ Mesîh’tir, dünya ve âhirette şereflidir ve Allah’a yakın kılınanlardandır.'...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişlerdi ki: Ey Meryem; Allah kendinden bir ke
lime
yi sana müjdeliyor. Adı; Meryem oğlu İsa, Mesih'tir. Dünyada da, ahirette de, şanı yücedir. Allah'a yakın kılınanlardandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Vaktâ ki melekler demişlerdi: «Ey Meryem! Şüphesiz Allah Teâlâ sana taraf-ı ilâhisinden bir ke
lime
ile müjde veriyor ki, adı Mesih, Meryem oğlu İsâ'dır. Dünyâda da ahirette de vecih ve mukarrep olanlardandır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: “Ey Meryem! Allah seni kendisinden bir ke
lime
ile müjdeliyor. Adı Meryem oğlu İsâ Mesih'dir. Dünyada da ahirette de itibarlı ve Allah'ın kendisine yakın kıldıklarındandır. ”...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: -Meryem, Allah sana, adı Mesih, Meryem oğlu, İsa dünya ve ahirette itibarlı ve öncülerden/mukarrebinden olacak kendisinden bir ke
lime
yi (İsa’yı) müjdeliyor....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Gün geldi, melekler ona: "Meryem! Allah, Kendisi tarafından bir ke
lime
vereceğini sana müjdeliyor. Adı Îsâ, lakabı Mesih, sıfatı Meryem oğludur. Dünyada da âhirette de itibarlı, Allah’a en yakın kullardan olacaktır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Melekler demişti ki: "Ey Meryem, Allâh seni, kendisinden bir ke
lime
ile müjdeliyor: Adı Meryem oğlu Îsâ Mesih'dir; dünyâda da, âhirette de gözde (şerefli) ve (Allah'a) yakın olanlardandır."...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani Melekler, dedi ki: «Meryem, doğrusu Allah, kendinden bir ke
lime
yi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada da, ahirette de 'seçkin, onurlu, saygın' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır.»...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani, melekler 'Ey Meryem,' demişlerdi, 'Allah seni kendisinden bir ke
lime
ile müjdeliyor. Onun adı Meryem oğlu Mesih İsa'dır. O dünyada ve âhirette şerefi büyük, Allah'ın yakın kullarındandır....
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Bir de melekler şöyle demişti: "Ey Meryem! Allah seni, kendisinden bir ke
lime
yle muştuluyor. Adı, Meryem oğlu İsa Mesih'tir. Dünya ve âhirette yüz akıdır. Allah'a yaklaştırılanlardandır."...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
Kul yâ ehlel kitâbi teâlev ilâ ke
lime
tin sevâin beynenâ ve beynekum ellâ na’bude illâllâhe ve lâ nuşrike bihî şey’en ve lâ yettehize ba’dunâ ba’den erbâben min dûnillâh(dûnillâhi), fe in tevellev fe kûlûşhedû bi ennâ muslimûn(muslimûne). ...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitap ehli (yahudiler ve hristiyanlar)
3.
teâlev
: gelin
4.
ilâ ke
lime
tin
...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey Kitab Ehli! Sizinle bizim aramızda aynı olan bir ke
lime
ye (Tevhit sözüne) geliniz. Allah'tan başkasına kul olmayalım ve O'na hiçbir şeyi şirk (ortak) koşmayalım ve bir kısmımız, bazılarını, Allah'tan başka Rab'ler edinmesinler.” Bundan sonra eğer dönerlerse, o zaman; “Bizim müslüman olduğumuza (teslim olduğumuza) şahit olun” deyiniz....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
Onlara: 'Ey geçmiş kitapları sahiplenenler, sizinle bizim aramızdaki, benzer, doğru, ortak temel değerlere, ilkelere, ke
lime
-i tevhide, ke
lime
-i şehadete, İslâm dinine gelin: Yalnızca Allah’ı ilâh tanıyalım. Candan müslümanlar olarak Allah’ın hükmüne teslim olalım. Saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edelim, yalnız Allah’ın şeriatına bağlanalım, Allah’a boyun eğelim. İlâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, bir kısmımız, Allah’ı bırakıp, kulları durum...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir ke
lime
ye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız."...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
(Râsûlüm), de ki: “- Ey kitap ehli (olan Hristiyan ve Yahudî’ler)! Bizimle sizin aranızda müsavî bir ke
lime
ye gelin. Şöyle ki: Allah’dan başkasına tapmayalım, O’na hiç bir şeyi ortak koşmayalım. Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rab’lar edinmiyelim”. Eğer kitap ehli bu ke
lime
den yüz çevirirlerse, (o halde) şöyle deyin: “- Şâhid olun, biz gerçek müslümanlarız. (Bu ayet-i kerime, Yahudiler: İbrahim Yahudî’dir ve biz onun dinine bağlıyız, demeleri üzerine nâzil olmuştur.)...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitap Ehli! aramızda ortaklaşa (ölçü ve en âdil dengeyi sağlayacak) bir ke
lime
ye gelin ; (o da): Allah'tan başkasına kulluk etmemeniz, hiçbir şeyi O'na ortak koşmamanız ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız bir kısmımızı rabler = tanrılar edinmememizdir. Eğer yüzçevirirlerse, deyin ki: Şâhid olun biz şüphesiz Müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: Ey ehli kitab! gelin: Sizinle bizim aramızda müsavi bir ke
lime
ye, şöyle ki: Allahdan başka ma'bud tanımıyalım ona hiç bir şey'i şerik koşmıyalım, ve ba'zımız ba'zımızı Allahdan beride Rab ittihaz etmesin, eğer buna karşı yüz çevirirlerse o vakit şöyle deyin: Şahid olun ki biz hakikaten müslimiz: müsalemetkârız...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey kendilerine kitap verilenler, gelin aramızda ortak bir ke
lime
de birleşelim, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir ortak koşmayalım ve Allah'tan başka kimimiz kimimizi Rab edinmesin!» Eğer bundan yüz çevirirlerse: «Bizim gerçekten müslüman olduğumuza şahit olun!» deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitab! Hepiniz, sizinle bizim aramızda müsavi olan bir ke
lime
ye gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim. O’na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab ittihaz edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse o vakit, şahit olun ki, biz müslümanız” deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki : "Ey Kitap ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir ke
lime
ye [tevhide] gelin. Tanrı'dan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Tanrı'yı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı rabler edinmeyelim". Eğer yine yüz çevirirlerse deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız"....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitablılar (Yahudiler, Hıristiyanlar), hepiniz bizimle sizin aranızda müsâvî (ve âdil) bir ke
lime
ye gelin, (şöyle) diyerek: «Allahdan başkasına tapmayalım. Ona hiç bir şey'i eş tutmayalım, Allahı bırakıb da kimimiz kimimizi Rabler (diye) tanımıyalım». (Buna rağmen) eğer yine yüz çevirirlerse (o halde) deyin ki: «Şâhid olun, biz muhakkak müslümanlarız». ...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: 'Ey ehl-i kitab! Bizimle sizin aranızda eşit olan bir ke
lime
ye gelin! Şöyle ki: 'Allah’dan başkasına ibâdet etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da bazımız bazımızı rabler edinmesin!’ ' Buna rağmen (onlar yine de) yüz çevirirlerse artık: 'Şâhid olun ki gerçekten biz Müslümanlarız' deyin!...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: Ey Ehl-i Kitab; hepiniz, sizinle bizim aramızda eşit olan bir ke
lime
ye gelin: Allah'dan başkasına kulluk etmeyelim. O'na hiçbir şeyi eş koşmayalım. Ve Allah'ı bırakıp da kimimiz, kimimizi Rab edinmesin. Eğer yüz çevirirlerse; o vakit şahid olun ki biz, müslümanız, deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey ehl-i kitap! Bizim ile sizin aranızda müsavî olan bir ke
lime
ye geliniz. Allah Teâlâ'dan başkasına ibadet etmeyelim. Ve O'na hiç bir şeyi şerik kılmayalım. Ve Allah Teâlâ'dan başka bazımız bazımızı rab ittihaz etmesin.» Eğer yüz çevirirlerse deyiniz ki, «Şahit olunuz, bizler muhakkak müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda eşit bir ke
lime
ye geliniz. Allah'tan başkasına tapmayalım. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım. Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. ” Eğer onlar yine yüz çevirirlerse: “Şâhit olun ki, biz müslümanlarız. ” deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: "Ey Kitap ehli, bizim ve sizin aranızda eşit olan bir ke
lime
ye gelin: "Yalnız Allah'a tapalım. O'na hiçbirşeyi ortak koşmayalım; birbirimizi Allah'tan başka tanrılar edinmeyelim." Eğer yüz çevirirlerse; "Şâhid olun, biz müslümanlarız!" deyin....
Ali-İmran Suresi, 64. Ayet:
De ki: «Ey Kitap ehli, bizimle aranızda müşterek (olacak) bir ke
lime
ye gelin. (Ki o da şudur:) Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp kimimiz kimimizi Rabler edinmeyelim.» Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: «Şahid olun, biz gerçekten müslümanlarız.»...
Ali-İmran Suresi, 65. Ayet:
Yâ ehlel kitâbi
lime
tuhâccûne fî ibrâhîme ve mâ unziletit tevrâtu vel incîlu illâ min ba’dih(ba’dihî), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). ...
Ali-İmran Suresi, 65. Ayet:
1.
yâ ehle el kitâbi
: ey ehli kitap (yahudiler, hristiyanlar)
2.
lime
: niçin, nasıl
3.
tuhâccûne
: tartışıyorsunuz
4.
fî ibrâ...
Ali-İmran Suresi, 66. Ayet:
Hâ entum hâulâi hâcectum fî mâ lekum bihî ilmun fe
lime
tuhâccûne fî mâ leyse lekum bihî ilm(ilmun), vallâhu ya’lemu ve entum lâ ta’lemûn(ta’lemûne). ...
Ali-İmran Suresi, 66. Ayet:
1.
hâ entum
: işte siz
2.
hâulâi
: bunlarsınız (busunuz)
3.
hâcectum
: tartıştınız
4.
fî mâ lekum bihî
: onun hakk...
Ali-İmran Suresi, 67. Ayet:
Mâ kâne ibrâhîmu yahûdiyyen ve lâ nasrâniyyen ve lâkin kâne hanîfen muslimâ(mus
lime
n), ve mâ kâne minel muşrikîn(muşrikîne). ...
Ali-İmran Suresi, 67. Ayet:
1.
mâ kâne
: olmadı
2.
ibrâhîmu
: Hz. İbrâhîm
3.
yahûdiyyen
: yahudi
4.
ve lâ nasrâniyyen
: ve hristiyan olmadı
Ali-İmran Suresi, 70. Ayet:
Yâ ehlel kitâbi
lime
tekfurûne bi âyâtillâhi ve entum teşhedûn(teşhedûne). ...
Ali-İmran Suresi, 70. Ayet:
1.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitap ehli, kitap sahipleri, kitab verilenler
2.
lime
tekfurûne
: niçin, inkâr ediyorsunuz
3.
bi âyâti allâhi
: Allah'ın âyetlerini
...
Ali-İmran Suresi, 71. Ayet:
Ya ehlel kitâbi
lime
telbisûnel hakka bil bâtılı ve tektumûnel hakka ve entum ta’lemûn(ta’lemûne). ...
Ali-İmran Suresi, 71. Ayet:
1.
ya ehle el kitâbi
: ey kitap ehli, kitap sahipleri
2.
lime
telbisûne
: niçin, karıştırıyorsunuz
3.
el hakka bi el bâtılı
: hakkı (gerçeği), batıl (boş şeyler) ile
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Doğrusu onlardan (ehl-i kitabdan) elbette bir fırka da vardır ki, kendisi Kitab’dan olmadığı hâlde, onu Kitab’dan sanasınız diye, (doğru ke
lime
yi değiştirerek) dillerini Kitab’la eğip bükerler. Ve o, Allah tarafından olmadığı hâlde: 'Bu, Allah katındandır!' derler. Bu sûretle onlar, Allah’a karşı (hakikati) bile bile yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Ehl-i kitaptan bir kısmı da, aslında kitaptan olmadığı halde, Sizin kitaptan zannetmeniz için, Okurken ağızlarını dillerini eğip bükerler (bazı ke
lime
lerin telaffuzunu değiştirirler). Bir şeyler söyleyip, "Bu Allah tarafındandır." derler. Halbuki o, Allah tarafından değildir. Bile bile Allah adına yalan uydururlar....
Ali-İmran Suresi, 78. Ayet:
Onlardan bir grup var ki, Kitapta olmayan bir şeyi, siz Kitaptan sanasınız diye dillerini Kitapla eğip büker(sözlerini, Kitabın sözü imiş gibi göstermek için ke
lime
leri dillerinde bükerek okur, onları, Kitabın sözlerine benzetmeğe çalışır)lar ve: "O, Allâh katındandır." derler. Oysa o, Allâh katından değildir. Bile bile Allah'a karşı yalan söylerler....
Ali-İmran Suresi, 98. Ayet:
Kul yâ ehlel kitâbi
lime
tekfurûne bi âyâtillâhi, vallâhu şehîdun alâ mâ ta’melûn(ta’melûne). ...
Ali-İmran Suresi, 98. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitap ehli, kitap sahipleri
3.
lime
: niçin
4.
tekfurûne
: inkâr ediy...
Ali-İmran Suresi, 99. Ayet:
Kul yâ ehlel kitâbi
lime
tesuddûne an sebîlillâhi men âmene tebgûnehâ ivecen ve entum şuhedâu ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne). ...
Ali-İmran Suresi, 99. Ayet:
1.
kul
: de , söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitap ehli, kitap sahipleri
3.
lime
: niçin
4.
tesuddûne
: men ediyo...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
Ellezîne kâlû innallâhe ahide ileynâ ellâ nu’mine li resûlin hattâ ye’tiyenâ bi kurbânin te’kuluhun nâr(nâru), kul kad câekum rusulun min kablî bil beyyinâti ve billezî kultum fe
lime
kateltumûhum in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne). ...
Ali-İmran Suresi, 183. Ayet:
1.
ellezîne
: onlar
2.
kâlû
: dediler
3.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
4.
ahide
: ahd etti
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey imân edenler, sabrederek mücadeleye devam edin, sebat ve kararlılık gösterin. Hazırlıklı ve uyanık olun, sabrederek mücadelede yarışı siz kazanın, gücünüzü, birliğinizi, devletinizi, topraklarınızı, ümmetin menfaatlerini korumak, îlây-ı ke
lime
tullah (Allah’ın düzeninin hakim kılınması) ve tebliğe devam edebilmek için dinî, sosyal, siyasî, ekonomik müesseseler, savunma işbirlikleri kurun, öncü teşekküller, araştırma-geliştirme kurumları oluşturarak münasebetlerinizi ilerletin, ordular, özel sa...
Nisa Suresi, 11. Ayet:
Yûsîkumullâhu fî evlâdikum liz zekeri mislu hazzıl unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe lehunne sulusâ mâ terak(terake), ve in kânet vâhideten fe lehân nısf(nısfu). Ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâs sudusu mimmâ terake in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve varisehû ebevâhu fe li ummihis sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihis sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ ev deyn(deynin). Âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum...
Nisa Suresi, 11. Ayet:
1.
yûsîkum(u)
: size vasiyet eder, farz kılar
2.
allâhu
: Allah
3.
fî evlâdi-kum
: (sizin evlâdınız) evlâtlarınız hakkında
4.
l...
Nisa Suresi, 17. Ayet:
İnnemât tevbetu alâllâhi lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen)....
Nisa Suresi, 17. Ayet:
1.
innemâ
: fakat, ancak, sadece
2.
et tevbetu
: tövbe
3.
alâ allâhi
: Allah'a
4.
li ellezîne
: onlar için
Nisa Suresi, 18. Ayet:
Ve leysetit tevbetu lillezîne ya’melûnes seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehadehumul mevtu kâle innî tubtul’âne ve lâllezîne yemûtûne ve hum kuffâr(kuffârun). Ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen)....
Nisa Suresi, 18. Ayet:
1.
ve leyset(i)
: ve değil
2.
et tevbetu
: tövbe
3.
li ellezîne
: onların
4.
ya'melûne
: yapıyorlar
Nisa Suresi, 24. Ayet:
Vel muhsanâtu minen nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâballâhi aleykum, ve uhille lekum mâ varâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayra musâfihîn(musâfihîne). Fe mâstemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne farîdah(farîdaten). Ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’dil farîdah(farîdati). İnnallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen)....
Nisa Suresi, 24. Ayet:
1.
ve el muhsanâtu
: ve evli kadınlar
2.
min en nisâi
: kadınlardan
3.
illâ
: hariç, ...'den başka
4.
mâ meleket
:...
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d(ba’dın). Lir ricâli nasîbun mimmâktesebû ve lin nisâi nasîbun mimmâktesebn(mimmektesebne. Ves’elûllâhe min fadlihî. İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
1.
ve lâ tetemennev
: ve temenni etmeyin
2.
mâ faddala
: üstün kıldığı şeyleri
3.
allâhû
: Allah
4.
bi-hi
: onunla...
Nisa Suresi, 35. Ayet:
Ve in hıftum şıkâka beynihimâ feb’asû hakemen min ehlihî ve hakemen min ehlihâ, in yurîdâ ıslâhan yuveffikıllâhu beynehumâ. İnnallâhe kâne alîmen habîrâ(habîren). ...
Nisa Suresi, 35. Ayet:
1.
ve in hıftum
: ve eğer korkarsanız
2.
şıkâka
: ayrılık, arasının açılması
3.
beyni-himâ
: onların ikisinin arası
4.
fe ib'as...
Nisa Suresi, 39. Ayet:
Ve mâzâ aleyhim lev âmenû billâhi vel yevmil âhıri ve enfekû mimmâ razakahumullâh(razakahumullâhu). Ve kânallâhu bihim alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 39. Ayet:
1.
ve mâzâ
: ve ne olur, niçin
2.
aleyhim
: onlar, onlara
3.
lev
: keşke, olsa, ise
4.
âmenû
: îmân ettiler
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Minellezîne hâdû yuharrifûnel ke
lime
an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesma’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni). Ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nâ vesma’ venzurnâ le kâne hayran lehum ve akvem(akveme), ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
1.
min ellezîne
: onlardan bir kısmı
2.
hâdû
: yahudiler
3.
yuharrifûne
: tahrif ederler, bozarlar
4.
el ke
lime
: ...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, (Tevrat'taki) ke
lime
lerin konuldukları yerleri değiştirip tahrif edenler (mânâlarını bozanlar) ve dillerini eğip bükerek ve dîni yererek: “İşittik ve isyan ettik. İşit, işitmez olası ve “râinâ” (bize bak: yahudi dilinde ahmak)” diyorlar. Ve eğer onlar, “İşittik ve itaat ettik, işit ve bize bak.” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam (daha iyi) olurdu. Küfürleri sebebiyle onları lânetledi. Artık onların pek azı hariç, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, (ke
lime
leri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak “İşittik, karşı geldik”, “İşit, işitmez olası!” “Râ’inâ” derler. Hâlbuki onlar, “İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak” deselerdi, bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı ke
lime
leri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) "İşittik ve karşı geldik", "dinle, dinlemez olası", "râinâ" derler. Eğer onlar "İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet" deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan öyleleri vardır ki, KELİMELERİ esas anlamlarından kaydırırlar (vahyin orijinalliğini korumazlar). . . Telaffuzlarını eğip bükerler ve Din'de kötü kavramlar oluştururlar: "İşittik ve isyan ettik", "Dinle, dinlemez olası" ve "Raina - anlayışı sınırlı" mânâsına gelecek şekilde vurgulama yaparlar. Eğer onlar, "İşittik ve itaat ettik", "Dinle" ve "Unzurna - gözet bizi" deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. . . Fakat Allâh, içlerindeki hakikati inkâr yü...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudiliğin takipçilerinden bir kısmı, Allah’ın kitabındaki ke
lime
leri, ifadeleri, aslî mânalarından uzaklaştırarak tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, maksadının dışında tefsir ediyorlar, gayesine aykırı te’viller yapıyorlar. 'Sözünü, tebliğini duyduk. Seni, emirlerini, kitabını, sünnetini, devletini tanımıyor, âsi davranıyoruz. Sözlerimiz kabule şâyan görülmese bile bizi de dinle.' diyorlar. 'Dinî, siyasî ve idarî otoriteni, bizim de taleplerimizi dikkate alarak, menfaatlerimizi gözetip kollay...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler, ke
lime
leri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Hazreti Peygamberin vasfına dair Tevrat’daki ke
lime
leri, konuldukları yerlerden değiştiren Yahudi’lerden bir kısmı, dillerini eğerek ve dine saldırarak şöyle derler: “- Sözünü işittik, emrine isyan ettik. Sen işit, biz seni dinlemeyiz, RAİNA= bizi gözet= bize çobanlık et!” (Burada iki mânaya gelen RAİNA ke
lime
sini, Rasûli ekreme hakaret için ikinci mânayı kasdederek kullanıyorlardı.) Eğer onlar; “- Dinledik, itaat ettik. İşit ve bize bak” deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha do...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı, ke
lime
leri konulduğu yerden değiştirirler, dillerini eğip bükerek, dine de saldırarak, «işittik (ama kalbimizle) karşı koyduk!» derler. Dinle, a dinlemez olası! «Râinâ — bizi güt, bizi gözet a çoban !» derler. Eğer onlar, «işittik ve itaat ettik», «dinle ve bizi gözet!» deselerdi herhalde kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Ama Allah küfürleri sebebiyle onları lânetlemiştir. Bu yüzden —azı müstesna— imân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı ke
lime
leri yerlerinden değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygambere karşı) «İşittik ve karşı geldik», «dinle, dinlemez olası», «râinâ» derler. Eğer onlar «İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet» deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olacaktı; fakat küfürleri (gerçeği kabul etmemeleri) sebebiyle Allah onları lânetlemiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerin bir kısmı ke
lime
lerin anlamını değiştirir ve 'İşittik ancak kabul etmiyoruz,' veya 'Sözünüz sağır kulağa giriyor' veya dinle alay etmek için dillerini eğip bükerek, 'Raina (çobanımız ol),' derler. Onlar, 'İşittik ve itaat ettik,' 'Dinliyoruz' ve 'Bizi gözet,' deselerdi kendileri için daha iyi ve daha doğru olurdu. Ne var ki ALLAH inkarlarından ötürü onları lanetlemiştir. Çokları inanmaz....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O Yehudî olanlardan ki ke
lime
leri mevzı'larından tahrif ediyorlar, ve dillerini eğerek, dine dokunarak «dinledik ısyan ettik», «dinle dinlenilmeyesi», «râinâ» diyorlar; böyle diyeceklerine «işittik itaat ettik» «dinle ve bizi gözet» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Ve lâkin küfürleri yüzünden Allah kendilerini lâ'netlemiştir. Onun için iymana gelmezler meğer ki pek az....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan kimileri ke
lime
lerin yerlerini değiştirip, dillerini eğip bükerek, dine dokunarak «Dinledik, isyan ettik.» , «Dinle dinlenilmez olsaydın.» ve «Bizi güt.» diyorlar. Böyle diyeceklerine «Dinledik, itaat ettik.», «Dinle ve bizi gözet.» deselerdi elbette haklarında daha hayırlı ve daha dürüst olurdu. Fakat inkarları yüzünden Allah kendilerini lanetlemiştir. Onun için pek azı dışında imana gelmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden bir kısmı, (Allah'ın kitabındaki) ke
lime
leri esas mânâsından kaydırıp; dillerini eğerek ve dine saldırarak, «Sözünü işittik, emirlerine isyan ettik, dinle, dinlemez olası ve râinâ (bizi gözet)» diyorlar. Halbuki onlar, «İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize de bak» deselerdi bu, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lanetlemiştir. Artık onlar, pek azı müstesna, iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudiler içinde öyleleri var ki, bu dine hakaret etmek amacı ile Tevrat'taki ke
lime
leri değiştirerek ve dillerini ağız boşluklarında burarak «işittik ve karşı geldik», «Dinle sözü dinlenmez olasıca!» ve «Raina (Bizi gözet anlamına da gelen eş sesli bir hakaret deyimi)» derler. Oysa eğer (böyle diyecekleri yerde) «duyduk ve uyduk», «işit» ve «bize bak» deselerdi kendileri hesabına daha hayırlı ve tutarlı olurdu. Fakat Allah kâfirlikleri yüzünden kendilerine lânet ettiği için -pek azı dışında- on...
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler ke
lime
leri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' (bizi güt, bize bak) derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve bizi gözet" deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Tanrı onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudi olanlardan kimi ke
lime
leri (Allah tarafından) konuldukları yerlerinden (kaldırıb) değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek, dîne de saldırarak (sana) derler ki: «(Sözünü zaahiren) dinledik, (fakat kalbimizle) isyan etdik. İşit, işitmez olası. Râînâ». Eğer onlar: «Dinledik, itaat etdik. İşit, bize bak» deselerdi kendileri için elbet daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, kendi küfürleri yüzünden onları rahmetinden koğmuşdur. Artık onlar, birazı müstesna olmak üzere, îman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O yahudi olanlardan bir kısmı (Tevrât’taki) ke
lime
leri yerlerinden değiştiriyorlar ve(peygambere karşı) dillerini eğip bükerek (alay etmek) ve dîni kötülemek üzere: 'İşittik ve isyân ettik!', 'Dinle, dinlemez olası!' ve diyorlar. Hâlbuki gerçekten onlar, 'İşittik ve itâat ettik', 'Dinle!' ve (bizi gözet!) deselerdi, onlar için elbette hayırlı ve daha doğru olurdu; fakat küfürleri sebebiyle Allah onlara lâ'net etmiştir; bu yüzden pek azı müstesnâ, îmân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki; ke
lime
leri yerlerinden değiştirir ve dillerini eğip bükerek ve dine tan ederek; işittik ve karşı geldik, duy, duymaz olası ve bizi güt (raina) derler. Eğer işittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet demiş olsalardı, onlar için daha iyi olurdu. İşte Allah, inkarları yüzünden onlara la'net etmiştir. Onların ancak pek azı iman eder....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
O Yahudi olanlardan ki, ke
lime
leri yerlerinden tebdîl ederler ve dillerini eğerek ve dine dokunarak, «İşittik ve isyan ettik, işit, işitmez olası ve râina,» derler. Ve eğer onlar «İşittik ve itaat ettik ve işit ve bize nazar et» deselerdi elbette onlar için hayırlı ve ziyâde dürüst olurdu. Velâkin Allah Teâlâ onlara küfürleri sebebiyle lânet etmiştir. Artık pek az müstesna olmak üzere onlar imân etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, ke
lime
leri yerlerinden değiştirirler. “İşittik ve isyan ettik”, “Dinle, dinlemez olası” derler. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak: “Râinâ” derler. Eğer onlar: “İşittik, itaat ettik, dinle, bizi gözet” deselerdi, kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat inkârları yüzünden Allah onlara lânet etmiştir. Artık pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden, ke
lime
lerin anlamlarını saptıranlar ve dillerini eğip bükerek ve dine de bir nefret duyarak: “işittik isyan ettik.”, “İşit duymaz olası” ve “bizi güt” diyenler eğer, “işittik ve itaat ettik, sen de işit ve bize de bak” deselerdi elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat, Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Onların çok azından başkası iman etmezler....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahûdilerden öyleleri var ki, ke
lime
leri yerlerinden kaydırıyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dini taşlayarak: "İşittik ve isyân ettik", "dinle, dinlemez olası" ve: "râ'inâ" diyorlar. Eğer onlar: "İşittik ve itâ'at ettik", "Dinle ve bize bak!" deselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Fakat Allâh, inkârlarından dolayı onları la'netlemiştir, pek az inanırlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Kimi yahudiler, ke
lime
leri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini de eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: «Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak» derler. Eğer onlar: «İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'bizi gözet'» deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Yahudilerden öyleleri var ki, ke
lime
leri yerlerinden kaydırırlar; din içinde sövgüler üreterek, dillerini eğip bükerek: "Dinledik, isyan ettik; dinle, dinlenmez olası, davar güder gibi güt bizi" derler. Eğer onlar, "Dinledik, boyun eğdik, dinle, bak bize!" demiş olsalardı, kendileri için daha hayırlı ve daha yerinde olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden onlara lanet etmiştir. Çok az bir kısmı hariç, iman etmezler....
Nisa Suresi, 65. Ayet:
Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, summe lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen)....
Nisa Suresi, 65. Ayet:
1.
fe lâ
: artık hayır
2.
ve rabbi-ke
: Rabbine andolsun
3.
lâ yu'minûne
: îmân etmezler
4.
hattâ
: ... oluncaya k...
Nisa Suresi, 70. Ayet:
Zâlikel fadlu minallâh(minallâhi). Ve kefâ billâhi alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 70. Ayet:
1.
zâlike
: işte bu
2.
el fadlu
: fazl, büyük ihsan
3.
min allâhi
: Allah'tan
4.
ve kefâ bi
: ve kâfi, yeterli
Nisa Suresi, 77. Ayet:
E lem tera ilâllezîne kîle lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmus salâte ve âtûz zekât(zekâte), fe lemmâ kutibe aleyhimul kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevnen nâse ke haşyetillâhi ev eşedde haşyeh(haşyeten), ve kâlû rabbenâ
lime
ketebte aleynâl kıtâl(kıtâle), lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîb(karîbin). Kul metâud dunyâ kalîl(kalîlun), vel âhıratu hayrun li menittekâ ve lâ tuzlemûne fetîlâ(fetîlen)....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
1.
e
: mı?
2.
lem tera
: görmedin
3.
ilâ
: ...'i, ...'e
4.
ellezîne
: onlar, ... olanlar
...
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Ve izâ câehum emrun minel emni evil havfi ezâû bihî.Ve lev reddûhu ilâr resûli ve ilâ ulil emri minhum le a
lime
hullezîne yestenbitûnehu minhum. Ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumuş şeytâne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 83. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
izâ câe-hum
: onlara geldiği zaman
3.
emrun
: bir emir, iş, durum, haber
4.
min
: ...'den
...
Nisa Suresi, 92. Ayet:
Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû. Fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin). Ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi). Ve kânallâhu alî...
Nisa Suresi, 92. Ayet:
1.
ve mâ
: ve olmaz, olamaz
2.
kâne
: oldu, ...idi, ...dır
3.
li
: için
4.
mu'minin
: bir mü'min
Nisa Suresi, 104. Ayet:
Ve lâ tehinû fîbtigâil kavm(kavmi). İn tekûnû te’lemûne fe innehum ye’lemûne kemâ te’lemûn(te’lemûne), ve tercûne minallâhi mâ lâ yercûn(yercûne). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen)....
Nisa Suresi, 104. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
lâ tehinû
: gevşeklik göstermeyin
3.
fî ibtigâi
: arama konusunda, aramakta
4.
el kavmi
: kavim
...
Nisa Suresi, 111. Ayet:
Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsihî. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen)....
Nisa Suresi, 111. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yeksib
: kazanır
3.
ismen
: günah
4.
fe innemâ
: o taktirde sadece
...
Nisa Suresi, 127. Ayet:
Ve yesteftûneke fîn nisâi. Kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fîl kitâbi fî yetâmen nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihûhunne vel mustad’afîne minel vildâni, ve en tekûmû lil yetâmâ bil kıst(kıstı). Ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 127. Ayet:
1.
ve yesteftûneke
: senden fetva (bilgi) istiyorlar
2.
fî en nisâi
: kadınlar hakkında
3.
kul
: de
4.
allâhu
: Al...
Nisa Suresi, 138. Ayet:
Beşşiril munâfikîne bi enne lehum azâben elîmâ(elîmen)....
Nisa Suresi, 138. Ayet:
1.
beşşir
: müjdele
2.
el munâfikîne
: münafıklar, iki yüzlüler
3.
bi enne
: ....olduğunu
4.
lehum
: onlar için
Nisa Suresi, 147. Ayet:
Mâ yef’alullâhu bi azâbikum in şekertum ve âmentum. Ve kânallâhu şâkiran alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 147. Ayet:
1.
mâ yef'alu
: yapmaz, olmaz
2.
allâhu
: Allah
3.
bi azâbi-kum
: sizi azaplandırması
4.
in
: eğer
Nisa Suresi, 148. Ayet:
Lâ yuhibbullâhul cehra bis sûi minel kavli illâ men zulim(zu
lime
). Ve kanallâhu semîan alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 148. Ayet:
1.
lâ yuhibbu
: sevmez
2.
allâhu
: Allah
3.
el cehra
: açıkça, açık olarak
4.
bi es sûi
: kötüyü, fenayı
...
Nisa Suresi, 148. Ayet:
Allah fena sözün açıklanıp söylenmesini sevmez. Ancak zulme uğrayanlar müstesnadır (o, zâ
lime
söyliyebilir). Allah her şeyi işitici, her şeyi bilicidir....
Nisa Suresi, 151. Ayet:
Öyleleri ke
lime
nin tam anlamıyla gerçek kâfirlerin tâ kendisidir. Biz ise o kâfirlere aşağılayıcı bir azap hazırlamışızdır....
Nisa Suresi, 161. Ayet:
Ve ahzihimur ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâlen nâsi bil bâtıl(bâtılı). Ve a’tednâ lil kâfirîne minhum azâben elîmâ(elîmen)....
Nisa Suresi, 161. Ayet:
1.
ve ahzi-him
: ve onların almaları
2.
er ribâ
: riba, faiz
3.
ve kad
: ve ... olmuş, olmuştu
4.
nuhû
: nehy edil...
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyk(aleyke). Ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ(teklîmen)....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
1.
ve rusulen
: ve resûller
2.
kad
: olmuştu
3.
kasasnâ-hum
: onları kıssa ettik, anlattık
4.
aleyke
: sana
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Ve daha önce sana kıssa etmiş olduğumuz (bahsettiğimiz) resûllere ve sana bahsetmediğimiz resûllere de (vahyettik). Ve Allah, Hz. Musa ile ke
lime
lerle (hitap ederek) konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Daha önce sana hikâyelerini anlattığımız veya anlatmadığımız Rasûllere de (vahyettik). . . Allâh Musa'ya ke
lime
ke
lime
konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Sana önceden anlattığımız elçilere ve anlatmadığımız elçilere de... Ve ALLAH Musa ile de ke
lime
lerle konuşmuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Hem öyle peygamberler (gönderdik) ki, elbette onları(n kıssalarını) daha önce sana anlattık ve öyle peygamberler de var ki onları(n kıssalarını) sana anlatmadık. Ve Allah, Mûsâ ile (ses, harf ve ke
lime
lere muhtaç olmadan, vâsıtasız) bir hitâb ile konuştu....
Nisa Suresi, 164. Ayet:
Resuller var, hayat ve hatıralarını daha önce sana anlattık; resuller var, hayat ve hatıralarını sana anlatmadık. Allah, Mûsa'ya ke
lime
ke
lime
söz söylemişti....
Nisa Suresi, 170. Ayet:
Yâ eyyuhân nâsu kad câekumur resûlu bil hakkı min rabbikum fe âminû hayran lekum. Ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fîs semâvâti vel ard(ardı). Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen)....
Nisa Suresi, 170. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
en nâsu
: insanlar
3.
kad
: olmuştur
4.
câe-kum
: size geldi
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Yâ ehlel kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi illâl hakk(hakka). İnnemâl mesîhu îsâbnu meryeme resûlullâhi ve ke
lime
tuhu. Elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minhu, fe âminû billâhi ve rusulihî, ve lâ tekûlû selâseh(selâsetun). İntehû hayran lekum. İnnemâllâhu ilâhun vâhid(vâhidun). Subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fîl ard(ardı). Ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen)....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
1.
yâ
: ey
2.
ehle
: ehil, sahip
3.
el kitâbi
: Kitap
4.
lâ taglû
: haddi aşmayın
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitab ehli! Dîniniz hakkında haddi aşmayın! Allah'a karşı haktan (doğrudan, gerçekten) başka bir şey söylemeyin. Mesih İsa, Meryem'in oğludur ve sadece Allah'ın resûlü ve O'nun ke
lime
sidir. (Ruh'ûl Kudüs) Onu Meryem'e ilka etti ve o, kendisinden (Ruh'ûl Kudüs'den) bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve O'nun resûllerine îmân edin! Ve "Üçtür." demeyin (baba Allah, oğul Allah ve Ruh'ûl Kudüs diye üç Allah vardır demeyin), vazgeçin, sizin için hayırlıdır. Allah sadece tek ilâhtır. O'nu, “çocuk sahibi ol...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) ke
lime
si ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine iman edin, “(Allah) üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah, ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey O’nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap ehli, dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında gerçek olanı söyleyin. Meryemoğlu Mesîh İsa, ancak Allah'ın peygamberidir ve Meryem'e ilga ettiği ke
lime
sidir ve kendisine ait bir ruhtur. Artık inanın Allah'a ve peygamberlerine ve Tanrı üçtür demeyin, vazgeçin bundan, bu hayırlıdır size. Allah, ancak tek tanrıdır, oğul sahibi olmaktan münezzehtir ve onundur ne varsa göklerde ve ne varsa yeryüzünde ve koruyucu olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı "kün: Ol" ke
lime
si(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. "(Tanrı) üçtür" demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmakta...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kendilerine hakikat bilgisi gelmiş olanlar. . . Dininizde ölçüyü kaçırıp haddi aşmayın. . . Allâh üzerine Hak olmayanı söylemeyin. . . Meryemoğlu İsa Mesih, yalnızca Allâh Rasûlü ve O'nun Ke
lime
si'dir. . . Onu Meryem'e ilka etmiştir ve kendinden (El Esmâ ül Hüsnâ'sından) bir mânâdır (ruhtur). . . O hâlde Esmâ'sıyla her şeyin hakikati olan Allâh'a ve Rasûllerine iman edin. . . "Üçtür" (baba - oğul - kutsal ruh) demeyin! Sizin hayrınıza olarak (buna) son verin. . . Allâh ancak İlâh'un Vahid'dir...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında doğru olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih Allah'ın peygamberi, Meryem'e bıraktığı ke
lime
si ve O'ndan bir ruhtur. Artık Allah'a ve peygamberlerine iman edin. '(İlah) Üçtür' demeyin. Bu iddialarınızdan vazgeçin. Sizin hayrınıza olur. Şüphesiz ki Allah tek bir ilahtır. Allah bir çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanlar hep O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve ke
lime
sidir. Onu ('OL' ke
lime
sini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitab (Hristiyanlar ve Yahudi’ler): Dininizde hududu geçip taşkınlık etmeyin, İsa (aleyhisselâm) Allah’ın oğludur, gibi sözler söylemeyin. Allah’a karşı ancak hak olanı söyleyin. Meryem’in oğlu Mesîh İsa, Allah’ın Peygamberi, Meryem’e ulaştırıp bıraktığı ke
lime
sidir (vasıtasız yaratığıdır); ve ondan bir ruh olmaktan başka bir şey değildir. Artık Allah’a ve peygamberlerine iman edin de Allah “Üç” dür demeyin. Bundan vaz geçin, hakkınızda hayırlı olur. Allah, yalnız bir tek İlâh’dır; çocu...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli! Dininizde taskinlik etmeyin. Allah hakkinda ancak gercegi soyleyin. Meryem oglu Isa Mesih, Allah'in peygamberi, Meryem'e ulastirdigi ke
lime
si ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanin, «uctur» demeyin, vazgecin, bu hayrinizadir. Allah ancak bir tek Tanri'dir, cocugu olmaktan munezzehtir, goklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter. *...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininizde sının aşmayın, ölçüyü kaçırıp aşırı gitmeyin. Allah'a karşı ancak hakkı söyleyin. Meryem oğlu Mesîh İsâ, ancak Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ilka ettiği ke
lime
si ve Allah'tan (gelme) bir ruhtur. O halde Allah'a ve peygamberlerine imân edin de (Tanrı) üçtür, demeyin, bundan vazgeçin, sizin için hayırlı olur. Allah ancak bir tek ilâhtır; çocuğu olmaktan pâk ve münezzehtir ve yücedir. Göklerde olanlar, yerde olanlar O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı ke
lime
si ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, 'üçtür' demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tek Tanrı'dır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde aşırı gitmeyin ve Allah hakkında, gerçekten başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesîh, ancak Allah'ın resûlüdür, (o) Allah'ın, Meryem'e ulaştırdığı «kün: Ol» ke
lime
si(nin eseri)dir, O'ndan bir ruhtur. (O'nun tarafından gönderilmiş, yahut teyit edilmiş, yahut da Cebrail tarafından üfürülmüş bir ruhtur). Şu halde Allah'a ve peygamberlerine iman edin. «(Tanrı) üçtür» demeyin, sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek Allah'tır. O, çocuğu olmakta...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Kitaplılar! Dininizde sınırı aşmayın. ALLAH hakkında yalnız gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, sadece ALLAH'ın elçisi ve Meryem'e gönderdiği ke
lime
si ve O'ndan gelen bir candır. ALLAH'a ve elçilerine inanın. 'Üçtür,' demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Biricik tanrı yalnız ALLAH'tır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur. Vekil olarak ALLAH yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehli kitab! dininizde gulüvvetmeyin, Allaha karşı hakk olmıyanı söylemeyin, Mesih Isâ ibni Meryem sade Allahın Resulü ve Meryeme ilka eylediği ke
lime
si ve ondan bir ruhtur, başka bir şey değil, gelin Allaha ve Resullerine iyman getirin «üç» demeyin, vaz geçin hakkınızda hayırlı olur, Allah ancak bir tek ilâhtır, o sübhan bir veledi olmaktan münezzehtir, göklerde ve yerde ne varsa onun vekil de Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitap verilenler, dininizde aşırılığa gitmeyin ve Allah hakkında yalnızca gerçeği söyleyin! Meryem oğlu Mesih İsa, yalnızca Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı ke
lime
'si ve ondan bir ruhtur; başka birşey değil. Gelin Allah'a ve O'nun peygamberlerine iman getirin ve «üçtür» demeyin. Bundan vazgeçin; hakkınızda hayırlı olur! Allah, ancak bir tek İlah'tır, haşa O'nun bir oğlu olması asla düşünülemez. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak da Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey kitab ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin! Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu ke
lime
si ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin. Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda aşırılığa sapmayınız, Allah hakkında gerçek olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın sadece bir peygamberi, Meryem'e sunduğu bir ke
lime
si ve ondan gelen bir ruhtur. Allah'a ve peygamberine inanınız. Allah «üçtür» demeyiniz. Bundan vazgeçiniz, hayrınıza olan budur. Allah ancak tek bir ilahtır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde ve yeryüzünde bulunan herşey onundur. Allah insan için yeterli bir vekildir....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Tanrı'ya karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa ancak Tanrı'nın elçisi ve ke
lime
sidir. Onu ['Ol' ke
lime
sini] Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Tanrı'ya ve elçisine inanın; "üçtür" demeyin. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Tanrı, ancak bir tek tanrıdır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Tanrı yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitâb, dîniniz hususunda haddi aşmayın. Allaha karşı hak olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsâ yalınız Allahın peygamberi ve ke
lime
sidir ki onu Meryeme bırakmışdır. O, Allah tarafından (gelen) bir ruhdur. Artık Allaha ve peygamberlerine inanın da (Allah) «üç» (dür) demeyin. Kendiniz için hayırlı olmak üzere (bundan) vazgeçin. Allah, ancak bir tek tanrıdır. O, herhangi bir çocuğu bulunmakdan münezzehdir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi onundur. Hakıykî vekîl (ve şâhid...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitab! Dîninizde haddi aşmayın ve Allah’a karşı, haktan başkasını söylemeyin! Meryemoğlu Îsâ Mesîh ancak Allah’ın peygamberi, Meryem’e ulaştırdığı ke
lime
si ve O’n(un tarafın)dan (yaratılmış) bir ruhtur. Öyleyse Allah’a ve peygamberlerine îmân edin! '(Allah) üçtür' demeyin! Kendi hayrınıza olarak (bundan)vazgeçin!Allah, ancak tek bir İlâhdır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir! Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Vekîl olarak da Allah yeter!...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehl-i Kitab; dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih; Allah'ın peygamberi, O'nun Meryem'e ulaştırdığı ke
lime
si ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine iman edin. Allah üçtür, demeyin. Kendi yararınıza olarak bundan vazgeçin. Allah sadece bir tek ilahtır. Çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde olanlar da, yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde haddi tecavüz etmeyiniz ve Allah Teâlâ'ya karşı haktan başkasını söylemeyiniz. Şüphe yok ki, Meryem'in oğlu İsa Allah Teâlâ'nın ancak bir peygamberidir ve O'nun tarafından bir ke
lime
dir, O'nu Meryem'e ulaştırmıştır ve O'nun tarafından bir ruhtur. Artık Allah Teâlâ'ya ve O'nun peygamberlerine imân ediniz ve üç demeyiniz, vazgeçiniz, sizin için hayırlı olur. Muhakkak ki, Allah Teâlâ bir tanrıdır, kendisi için bir veled bulunmaktan münezzehtir. Göklerde ne varsa ve yerde n...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey ehl-i kitap! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı ke
lime
si ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, üçtür demeyin. Sizin için hayırlı olmak üzere bundan vazgeçin. Allah ancak bir tek ilâhtır. O, çocuk sahibi olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter!...
Nisa Suresi, 171. Ayet:
- Ey kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında doğru olandan başka bir şey söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih sadece Allah’ın Peygamberi ve Meryem'e ulaştırdığı bir ke
lime
si ve kendinden bir rahmettir. Allah’a ve Peygamberlerine iman edin, “üçtür” demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin. Allah sadece tek bir ilahtır bir çocuğu olmaktan uzaktır. Göklerdeki ve yerdekiler Onundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehl-i kitap! Dininizde haddi aşmayın, taşkınlık yapmayın ve Allah hakkında gerçek olmayan şeyleri iddia etmeyin. Meryem’in oğlu Mesih Îsâ sadece Allah’ın resulü, Meryeme ulaştırdığı ke
lime
sidir. Allah tarafından gelen bir ruhtur. Gelin Allah’a ve elçilerine iman getirin, "Tanrı üçtür!" demeyin. Kendi iyiliğiniz için bundan vazgeçin. Allah ancak tek bir İlahtır. O, çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ne var, yerde ne varsa O’nundur. Koruyan ve yöneten olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allâh hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allâh'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı ke
lime
si ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allâh) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allâh, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sâhibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allâh yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryemoğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın peygamberi ve ke
lime
sidir. Onu (OL' ke
lime
sini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve peygamberine inanınız; «üçtür» demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek ilahtır. O, çocuk sahibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Kitap Ehli! Dininizde haddi aşmayın; Allah hakkında doğruyu söyleyin. Meryem oğlu Mesih İsa, Allah'ın elçisi ve Onun Meryem'e ulaştırdığı ke
lime
sidir; Onun tarafından gönderilmiş bir ruhtur. Siz de Allah'a ve peygamberlerine iman edin. 'Üç' demeyin; bundan kaçınmanız sizin için hayırlı olur. Allah tek bir tanrıdır; O evlât sahibi olmaktan münezzehtir. Gökte ne var, yerde ne varsa hepsi Onundur; hepsinin tedbir ve idaresinde vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 171. Ayet:
Ey Ehlikitap! Dininizde aşırılığa gidip doymazlık etmeyin! Allah hakkında gerçek dışı bir şey söylemeyin! Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın resulü ve ke
lime
sidir. Onu, kendisinden bir ruhla beraber Meryem'e atmıştır. Artık Allah'a ve resullerine inanın. "Üçtür!" demeyin. Son verin, sizin için daha iyi olur. Allah Vâhid'dir, tek ve biricik ilahtır. Kendisi için bir çocuk olmasından arınmıştır O. Yalnız O'nundur göklerdekiler ve yerdekiler. Vekil olarak Allah yeter....
Nisa Suresi, 173. Ayet:
Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrahum ve yezîduhum min fadlihî, ve emmâllezînestenkefû vestekberû fe yuazzibuhum azâben elîmen, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran)....
Nisa Suresi, 173. Ayet:
1.
fe
: fakat
2.
emmâ
: ama, ...ise
3.
ellezîne
: onlar, olanlar
4.
âmenû
: îmân ettiler, âmenû oldular, yaşarken ...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Fe bimâ nakdihim mîsâkahum leannâhum ve cealnâ kulûbehum kâsiyet(kâsiyeten), yuharrifûnel ke
lime
an mevâdııhî ve nesû hazzan mimmâ zukkirû bih(bihî), ve lâ tezâlu tettaliu alâ hâınetin minhum illâ kalîlen minhum fa’fu anhum vasfah innallâhe yuhıbbul muhsinîn(muhsinîne)....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
1.
fe bimâ nakdi-him
: ve de onların bozmalarından dolayı, sebebi ile
2.
mîsâka-hum
: onların misâkları, misâklarını
3.
leannâ-hum
: onları lanetledik
4.
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Misaklarını bozmaları sebebiyle biz de onları lânetledik, kalplerini de (kapkaranlık) yaptık. Onlar, ke
lime
leri yerlerinden tahrif ederler (değiştirirler). Nasihat olundukları şeylerden nasiplerini almayı unuttular. Onlardan pek azı hariç, devamlı onların hainliklerine maruz kalırsın.Yine de onları affet ve hoşgör.Muhakkak ki Allah muhsinleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
İşte, verdikleri sözlerini bozmaları sebebiyledir ki onları lânetledik, kalplerini de kaskatı kıldık. Ke
lime
leri yerlerinden kaydırarak (tahrif edip) değiştiriyorlar. Akıllarından çıkarmamaları istenen şeylerden önemli bir kısmını da unuttular. (Ey Muhammed!) İçlerinden pek azı hariç, onların daima bir hainliğini görüyorsun. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Çünkü Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar ke
lime
lerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Ahdlerini bozmaları ile onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık (anlayışlarını kilitledik)! Ke
lime
lerdeki mânâları asıl anlamlarından saptırırlar. Uyarıldıkları hakikatlerden haz almayı unuttular. . . Pek azı hariç, onlardan daima hainlik görürsün. . . Onları affet, aldırma! Muhakkak ki Allâh ihsan sahiplerini sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Kesin sözlerini, taahhütlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik, kafalarını kalınlaştırdık ve kalplerini katılaştırdık. Ke
lime
leri, ifadeleri, aslî manalarından uzaklaştırarak tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, maksadının dışında tefsir ediyorlar, gayesine aykırı te’viller yapıyorlar. Kendilerine öğretilen, tebliğ edilen Tevrat’ın hükümlerinin önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onları taahhütlerini bozarak, daima hâinlik ederlerken görürsün. Yine de sen onları sorgu...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, ke
lime
leri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra bu misâklarını (ahd ve sözlerini) bozdukları içindir ki, biz, onları lânetledik (rahmetimizden kovduk) ve kalblerini kaskatı ettik. Onlar, ke
lime
leri (Tevrat’taki Peygambere ait vasıfları ve bazı âyetleri) yerlerinden oynatarak değiştirir tahrif ederler; ve onlar, emredildikleri hakikatlerden nasîp almayı da (Peygambere iman etmeyi) terk ettiler. İçlerinden pek azı müstesna, sen, onlardan daima bir hâinliğin farkına varıp duracaksın. Böyleyken yine onlardan suçları bağışla ve aldırma; çünk...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları lanetledik, kalblerini de kaskatı yaptık. Ke
lime
leri (asıl konuldukları) yerlerinden oynatıp değiştirirler. Uyarıldıkları hususlardan nasiplerini unuttular. İçlerinden pek azı müstesna, onlardan sürekli olarak hainlik görürsün. (Bununla beraber) sen onları affet ve (geçmiş kusurlarından) geç.. Şüphesiz ki Allah iyilikte bulunan yararlı kişileri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar ke
lime
lerin yerlerini değiştirirler (kitaplarını tahrif ederler). Kendilerine öğretilen ahkâmın (Tevrat'ın) önemli bir bölümünü de unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra bu misaklarını nakzettikleri içindir ki biz onları lâ'netledik ve kalblerini kas katı ettik, ke
lime
leri yerlerinden oynatarak tahrif ederler, ıhtar edildikleri hakikatlerden hazz almayı unuttular, içlerinden pek azı müstesna olmak üzere onlardan daima bir hainliğe muttali' olur durursun, yine sen onlardan afvet ve aldırma, çünkü Allah ihsan edenleri sever...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra bu sözleşmelerini bozmaları yüzünden, Biz onları lanetledik ve kalplerini kaskatı ettik. Onlar, ke
lime
leri yerlerinden oynatarak değiştirirler, uyarıldıkları gerçeklerden paylarını almayı unuttular. İçlerinden pek azı dışında, onlardan sürekli bir hainlik görürsün, yine de sen, onları affet ve aldırma! Çünkü Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık. Ke
lime
leri yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Verdikleri sözlerden caydıkları için onları lanetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar ke
lime
lerin anlamlarını değiştirirler, kendilerine verilen öğütlerin başlıcalarını unuturlar. Pek azı dışında, onlardan sürekli ihanet görürsün. Yine de onları bağışla, yaptıklarına aldırış etme. Hiç şüphesiz Allah iyi davrananları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözleşmelerini bozmaları nedeniyle onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, ke
lime
leri konuldukları yerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görürsün. Yine de onları affet, aldırış etme. Kuşkusuz Tanrı iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
(Buna rağmen) onlar (verdikleri) o kat'î te'mînâtı çözüb bozmuş oldukları içindir ki biz kendilerini rahmetimizden koğduk, kalblerini kaskatı yapdık. Onlar ke
lime
leri (Allah tarafından) konulan yerlerinden (kaldırıb) değişdirirler. Onlar nasıyhat ve ihtaar edildikleri şeylerden (hakıykatlerden) bir nasıyb almayı da unutdular. İçlerinden birazı müstesna olmak üzere sen, onlardan dâima bir haainliğe muttali olub duracaksın. Sen yine onların suçundan geç, aldırış etme. Şübhe yok ki Allah, iyilik ed...
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra o sağlam sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lâ'net ettik ve kalblerini kaskatı yaptık. (Onlar Tevrât’taki) ke
lime
leri yerlerinden değiştirirler, kendisiyle nasîhat edildikleri (o kitapları)ndan bir nasîb (almay)ı da unuttular. İçlerinden pek azı müstesnâ, onlardan dâimâ bir hâinliğe muttali' olursun; yine de (sen) onları affet ve aldırma! Muhakkak ki Allah, iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Ahidlerini bozmalarından ötürü onlara la'net ettik, kalblerini de katılaştırdık. Onlar, ke
lime
leri yerlerinden değiştiriyorlar. Kendilerine öğretilenlerin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı müstesna daima hainliklerini görürsün. Sen; onları affet ve geç. Muhakkak Allah; ihsan edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonra ahdlerini bozmaları sebebiyle onlara lânet ettik, ve kalblerini kaskatı yaptık, onlar ke
lime
leri mevzilerinden tağyir ederler. Ve tezkir olundukları şeylerden bir nâsib almayı da unutmuş bulunurlar. Ve onlardan birazı müstesna olmak üzere daima bir hainliğe muttali olursun. Maahaza onlardan affet, iğrazda bulun, şüphe yok ki, Allah Teâlâ muhsin olanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Verdikleri kesin sözü bozmaları sebebiyle onları lânetledik ve kalplerini katılaştırdık. Onlar ke
lime
lerin yerlerini değiştirirler ve kendilerine belletilenlerin bir kısmını unuttular. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima hâinlik görürsün. Onları affet ve aldırma. Şüphesiz ki Allah iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozdukları için onları lanetledik, kalplerini katılaştırdık. Ke
lime
lerin anlamlarını kaydırıyorlar, kendilerine hatırlatılandan ders almayı unuttular. İçlerinden çok azı dışında onların daima hainliklerini görürsün. Yine de onları bırak ve önemseme, Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
İşte o Yahudileri, verdikleri kesin sözü bozduklarındandır ki lânetledik, onların kalplerini katılaştırdık. Böylece onlar ke
lime
leri yerlerinden oynatarak tahrif ederler. Kendilerine tebliğ edilen hususlardan pek çoğunu unuttular. Onların pek azı hariç olmak üzere, onlar tarafından devamlı olarak hainlik görürsün. Yine de sen onları affet, aldırma. Çünkü Allah iyilik edenleri sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozdukları için onları la'netledik ve kalblerini katılaştırdık. Ke
lime
leri yerlerinden kaydırıyorlar. Kendilerine öğütlenen şeyden pay almayı unuttular. İçlerinden pek azı hariç, dâimâ onlardan hâinlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma, çünkü Allâh güzel davrananları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sözlerini bozmaları nedeniyle, onları lanetledik ve kalplerini kaskatı kıldık. Onlar, ke
lime
leri konuldukları yerlerden saptırırlar. (Sık sık) Kendilerine hatırlatılan şeyden (yararlanıp) pay almayı unuttular. İçlerinden birazı dışında, onlardan sürekli ihanet görür durursun. Yine de onları affet, aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Onları, sözlerinden dönmeleri yüzünden lânetledik ve kalplerini de katılaştırdık. Onlar, ke
lime
leri yerlerinden saptırırlar; kendilerine verilen öğütten paylarını da unutmuşlardır. Pek azı müstesna, onlardan hep hainlik görürsün. Yine de sen onları bağışla ve aldırış etme. Muhakkak ki Allah iyilik yapanları sever....
Maidə Suresi, 13. Ayet:
Sonunda, verdikleri mîsakı bozdukları için onları lanetledik de kalplerini kaskatı yaptık. Ke
lime
leri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğütlenmek üzere çağırıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular. İçlerinden çok azı hariç, sen onlardan hep hainlik görürsün. Bununla birlikte onları affet, ellerini tut. Çünkü Allah güzellik sergileyenleri sever....
Maidə Suresi, 18. Ayet:
Ve kâletil yahûdu ven nasârâ nahnu ebnâullâhi ve ehıbbâuh(ehıbbâuhu) kul fe
lime
yuazzibukum bi zunûbikul bel entum beşerun mimmen halak(halaka) yagfiru
lime
n yeşâu ve yuazzibu men yeşâ(yeşâu) ve lillâhi mulkus semâvâti vel ardı ve mâ beynehumâ ve ileyhil masîr(masîru). ...
Maidə Suresi, 18. Ayet:
1.
ve kâlet(i)
: ve dedi
2.
el yahûdu
: yahudiler
3.
ve en nasârâ
: ve hristiyanlar
4.
nahnu
: biz
Maidə Suresi, 40. Ayet:
E lem ta’lem ennallâhe lehu mulkus semâvâti vel ardı yuazzibu men yeşâu ve yagfiru
lime
n yeşâ(yeşâu) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Yâ eyyuher resûlu lâ yahzunkellezîne yusâriûne fîl kufri minellezîne kâlû âmennâ bi efvâhihim ve lem tu’min kulûbuhum, ve minellezîne hâdû semmâûne lil kezibi semmâûne li kavmin âharîne lem ye’tuk(ye’tuke) yuharrifûnel ke
lime
min ba’di mevâdııh(mevâdııhî), yekûlûne in utîtum hâzâ fe huzûhu ve in lem tu’tevhu fahzerû ve men yuridillâhu fitnetehu fe len temlike lehu minallâhi şey’â(şey’en) ulâikellezîne lem yuridillâhu en yutahhire kulûbehum lehum fîd dunyâ hızyun ve lehum fîl âhıreti azâbun azîm(...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ er resûlu
: ey Resul
2.
lâ yahzun-ke
: seni üzmesin (mahzun etmesin)
3.
ellezîne yusâriûne
: yarışan kimseler, yarışanlar
4.
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Ağızlarıyla îmân ettik deyip, kalpleri îmân etmeyenlerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Ve yahudilerden dinleyenlerin bir kısmı, sana gelmeyen başka bir kavme yalan söylemek için dinleyenlerdir. Ke
lime
leri sonradan yerlerinden kaydırıp, değiştirirler ve: “Eğer size bu verilirse o zaman onu alın, eğer (böyle) verilmezse o taktirde kaçının.” derler. Ve Allah, kimin fitne içinde kalmasını dilerse, artık sen, onun için Allah'tan bir şeye asla mani olacak değilsin. İşte onlar öyle kimsel...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpten inanmadıkları hâlde, ağızlarıyla “İnandık” diyenler (münafıklar) ile Yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar (Yahudiler) yalan uydurmak için (seni) dinlerler , sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler. Ke
lime
lerin (ifade içindeki) yerlerini bildikten sonra yerlerini değiştirir ve şöyle derler: “Eğer size şu hüküm verilirse, onu tutun. O verilmezse sakının.” Allah, kimin azaba uğramasını istemişse artık sen onun için asla Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın....
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle "inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; ke
lime
leri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemed...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Rasûl! Kalpleriyle (şuurlu olarak - anlamını hissedip yaşayarak) iman etmedikleri hâlde, ağızlarıyla "İman ettik" diyenlerden küfürde koşuşanlar, seni mahzun etmesin. . . Yahudi olanlardan öylesi var ki, yalan uydurmak için veya sana gelmemiş bir topluluk adına (aracı olarak) dinleyendir. . . Yerli yerince söylenen Ke
lime
leri tahrif ederek, "Size şu verilirse alın, eğer o verilmez (Allâh hükmü ile hükmedilir) ise sakın yanaşmayın" derler. . . Allâh bir kimsenin dalâletini dilerse, artık onun ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Allah’ın Rasulü, akılları yatarak, kalpleriyle iman etmedikleri halde, ağızlarıyla: 'İnandık' diyenlerin ve yahudiliğin takipçilerinden küfür içinde yarışanların hali seni üzmesin. Onlar devamlı yalana kulak verirler. Senin yanına yaklaşmayan diğer bir kavmin sözlerine kulak kabartırlar. Ke
lime
leri, ifadeleri, aslî manalarını bozacak şekilde tahrif ediyorlar, değiştiriyorlar, bâtıl tefsirler ve te’viller yapıyorlar. Bir de: 'Eğer hakkınızda şu hükmü uygulamaya kalkarlarsa hemen kabul edin. O ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, ke
lime
leri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiç bir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey şanlı Rasûl! Kalbleriyle inanmadıkları halde ağızlarıyla “İnandık” diyenlerle (münafıklarla) Yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar, durmadan yalan dinleyenler ve senin huzuruna gelmiyen başka bir kavim için, casusluk edenlerdir. Yerli yerinde hak olarak söylenen ke
lime
leri sonradan değiştirirler: “- Eğer size şu (fetva) verilirse, onu kabul edin, verilmezse sakının” derler. Allah kimin fitneye düşmesini dilerse, asla sen onun lehine Allah’dan hiç bir şeye sahip olamazsın. O...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Ağızlarıyla İnandık deyip kalbleri inanmayanlarla Yahudilerden küfre koşuşanlar seni üzmesin. Onlar yalana iyice kulak verir, sana gelmeyen bir topluluktan yana kulak kabartıp casusluk yaparlar ; ke
lime
leri yerine konulmuşken kaydırıp değiştirirler de, «size bu anlamda (bir hüküm) verirlerse alın, böyle vermezlerse kaçının !» derler. Allah kimin fitne içinde kalmasını dilerse artık onun için Allah'tan (doğru yolu bulmasına) hiçbir şey ile sahip olamazsın. İşte onlar öyle kimselerdi...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; ke
lime
leri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemed...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ağızlarıyla 'İnandık,' dedikleri halde kalpleriyle inanmıyanların inkarcılıktaki gayretleri seni üzmesin. Yahudilerin bir grubu var ki yalana kulak veriyor, seninle hiç karşılaşmamış bir topluluğu dinliyor. Ke
lime
lerin anlamını kaydırıp. 'Size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının,' diyorlar. ALLAH birini şaşırtmak isterse ALLAH'a karşı kimse ona yardım edemez. İşte onlar, ALLAH'ın kalplerini temizlemeyi dilemediği kişiler. Onlar için dünyada aşağılanma, ve ahirette de büyük bir azap var....
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey o şanlı Resul, seni mahzun etmesin o küfürde yarış edenler: gerek o ağızlariyle «amenna» deyib de kalbleri mü'min olmıyanlardan olsun ve gerek Yehudî olanlardan, onlar yalancılık etmek için dinlerler, sana gelmiyen diğer bir kavm için dinlerler, yerli yerinde söylenen ke
lime
leri sonradan tahrif ederler, size böyle fetva verilirse tutun verilmezse sakının derler, kim ki Allah onun fitneye düşmesini murad etmiştir sen, ihtimali yok, onun lehine Allahdan zerrece bir şey'e malik olamazsın; onlar ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey şanlı Peygamber, gerek ağızlarıyla «Biz inandık.» deyip de kalpleriyle inanmayanlardan, gerekse yahudilerden küfürde yarışanlar seni üzmesin! Onlar yalancılık etmek için dinlerler, sana gelmeyen bir topluluk hesabına dinlerler, yerli yerinde söylenen ke
lime
leri sonradan değiştirirler, «Size böyle fetva verilirse tutun, verilmezse sakının!» derler. Allah, kimin fitneye düşmesini dilerse sen onun lehine Allah'tan hiçbir şey koparamazsın. Onlar, öyle kimselerdir ki, Allah, kalplerini temizlemek ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, ağızlarıyla «inandık» deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen diğer bir topluluğa kulak verirler, ke
lime
leri yerlerinden değiştirirler, «eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının» derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için dünyada rezillik var v...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, kalpleri iman etmediği halde ağızdan «inandık» diyenler ile yahudilerden oluşmuş küfür yarışçılarının tutumu seni üzmesin. Bunlar körü körüne yalana kanarlar ve senin karşına çıkmayan bir grubun sözlerini tutarlar. Onlar da ke
lime
lerin anlamlarını çarpıtan ve «size şöyle bir fetva verilerse ona uyun, eğer başka bir fetva verilirse ona kulak asmayın» diyen kimselerdir. Eğer Allah birini saptırmayı dilerse sen Allah'a karşı onun için hiç bir şey yapamazsın. İşte bunlar, Allah kalpler...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar ke
lime
leri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar. "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Tanrı kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Tanrı'dan hiç birşeye malik olamazsın. İşte onlar, Tanrı'nın kalplerini arıtmak i...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey peygamber, kalbleriyle inanmadıkları halde ağızlariyle «İnandık» diyen (münafık) larla Yahudilerden o küfr içinde (alabildiğine) koşuşanlar seni mahzun etmesin. Onlar, durmadan yalan dinleyen, senin huzuruna gelmeyen diğer bir kavm hesabına casusluk eden (kimse) lerdir. Ke
lime
leri (Allah tarafından) yerlerine konuldukdan sonra (tutub) bir tarafa atarlar onlar, «Eğer size şu (fetva) verilirse onu alın, şayet o verilmezse onu (kabul etmekden) çekinin» derler, Allah kimin sapıklığını irâde eders...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalbleri îmân etmediği hâl de, ağızlarıyla 'Îmân ettik' diyenlerden ve ya hu di olanlardan küfürde koşuşanlar, seni üzmesin! (On lar sana, aslında sâdece)yalancılık etmek için çokça kulak verenlerdir; sana gelmeyen diğer bir kavim için (câsusluk yap mak üzere) can kulağıyla dinleyicidirler.(Kitab’daki) ke
lime
leri yerlerin(e ko nulduk)tan sonra değiştirirler. (Üste lik) 'Şâyet size bu(hüküm, değiştirdiğimiz gibi) verilirse onu hemen alın, eğer o verilmezse o hâlde (almaktan)sakının!...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Resûl! Küfr içinde yarış edenler seni mahzun etmesin. O kimselerdir ki, ağızlarıyla imân ettik dedikleri halde kalbleri imân etmemiştir. Ve Yahûdi olan kimselerden ki, bunlar pek ziyâde yalan dinleyicilerdir. Ve sana gelmeyen diğer bir kavmi de ziyâdesiyle dinleyicidirler. Ke
lime
leri, yerlerine konulduktan sonra tebdîl ederler. Derler ki: «Eğer size bu verilirse alıveriniz ve eğer size bu verilmezse sakınınız.» Ve Allah Teâlâ her kimin fitnesini murad ederse elbette sen onun için Allah Teâlâ ...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızları ile: “İnandık. ” diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler. Sana gelmeyen bir başka topluluk lehine kulak verip casusluk yaparlar. Ke
lime
leri yerlerinden tahrif ederek değiştirirler. “Bu (değişik şekliyle) size verilirse alın, verilmezse sakının!” derler. Allah bir kimsenin fitneye düşmesini isterse, senin Allah'a karşı yapacak hiçbir şeyin yoktur. İşte onlar Allah'ın, kalplerin...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
- Ey peygamber, kalpleri inanmamışken, ağızlarıyla “iman ettik” diyenler, Yahudilerden yalana kulak verenlerden ve sana gelmeyen başka bir toplum hesabına casusluk yapanlardan küfre koşturanlar seni üzmesin. Ke
lime
leri asıl anlamlarından saptıranlar da: - Bu fetva size verilirse alın, verilmezse kaçının, derler. Allah’ın fitneye düşmesini dilediği kimse için Allah’a karşı senin elinden bir şey gelmez. İşte onlar, Allah’ın kalplerini arındırmak istemediği kimselerdir. Onlara dünyada rezillik, ahi...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyla "iman ettik." diyen münafıklarla, Yahudilerden kâfirlikte yarışanlar seni üzmesin. Zira onlar yalancılık etmek için dinlerler. Senin yanında olmayan bir grup hesabına casusluk için dinlerler. Ke
lime
leri konuldukları yerlerden çıkarıp tahrif ederler. "Size şu fetva verilirse onu kabul edin, o verilmezse onu kabul etmekten geri durun" derler. Allah birini şaşırtmak isterse, sen onun lehinde Allah’a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle kimse...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Elçi, ağızlariyle "inandık" dedikleri halde kalbleri inanmamış olanlar arasında küfürde yarış edenler seni üzmesin. yahûdiler arasında da yalana kulak veren, sana gelmemiş olan bir kavme kulak verenler vardır. Onlar ke
lime
leri yerlerinden kaydırırlar: "Eğer size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının!" derler. Allâh birini şaşırtmak isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allâh'ın, kalblerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyâda rezillik var ve yi...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla «inandık» diyenlerle Yahudiler'den küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar) dır. Onlar, ke
lime
leri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, «Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının» derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiç bir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtma...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey Peygamber! Kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla 'İnandık' diyenlerden inkâra koşuşanlar da, Yahudilerden yalanı can kulağıyla dinleyen ve sana gelmemiş bir topluluk hesabına casusluk edenler de seni üzmesin. Onlar kitaptaki ke
lime
lerin yerlerini ve anlamlarını değiştirirler; 'Size şu hüküm verilirse alın, o verilmezse kaçının' derler. Allah birisini fitneye düşürmek isterse, artık sen onu Allah'ın elinden kurtaramazsın. Allah onların kalplerini temizlemek istememiştir. Dünyada onlar için bir...
Maidə Suresi, 41. Ayet:
Ey resul! Kalpleri inanmamış olduğu halde ağızlarıyla "inandık" diyenlerin küfürde yarışırcasına koşanları seni üzmesin. Yahudilerden bazıları yalancılık etmek için dinlerler; huzuruna çıkmamış olan başka bir topluluk için dinlerler. Yerlerine oturmuş ke
lime
leri, yapılarını bozup değiştirirler. "Size şu verilirse alın, eğer o verilmezse çekinin." derler. Allah birini fitneye çarptırmak isterse sen onun için Allah karşısında hiçbir şey yapamazsın. Bunlar o kişilerdir ki, Allah kalplerini temizlem...
Maidə Suresi, 117. Ayet:
Ben onlara sadece senin emrettiğin üzere 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin' dedim. İçlerinde bulunduğum sürece üzerlerine şahit idim. Beni ece
lime
yetirmenden sonra onları gözeten sendin. Sen her şeyin üzerine şahitsin....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
kuzzibet
: yalanlandı
3.
rusulun
: resûller
4.
min kabli-ke
: senden önce
<...
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Ve andolsun ki; senden önceki resûller de yalanlandı. Fakat onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları şeylere ve uğradıkları eziyetlere sabrettiler. Ve Allah'ın ke
lime
lerini değiştirecek yoktur. Ve andolsun, gönderilmiş resûllerin haberlerinden (bir kısmı) sana geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki, senden önce de birçok Peygamberler yalanlanmıştı da onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabretmişler ve nihayet kendilerine yardımımız yetişmişti. Allah’ın ke
lime
lerini değiştirebilecek bir güç de yoktur. Andolsun peygamberler ile ilgili haberlerin bir kısmı sana gelmiş bulunuyor....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın ke
lime
lerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki, senden önce de Rasûller yalanlanmıştı. . . Yardımımız gelinceye kadar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler. . . Allâh ke
lime
lerini (vadettiği sözlerini) değiştirecek yoktur. . . Andolsun ki, irsâl olunanların (Rasûllerin) haberlerinden bir kısmı sana gelmiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, senden önce gönderilen peygamberler yalanlandı da, eziyet edilip yalanlanmalarına karşı sabrettiler. Nihayet kendilerine zaferimiz geldi. Allah’ın ke
lime
lerini (vaadini) değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur. Andolsun, gönderilen peygamberlere (yapılan muamelelere) ait haberlerin bir kısmı da sana geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar, yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler, sonunda yardımımız onlara yetişti. Allah'ın ke
lime
lerini (kanunlarını) değiştirebilecek hiçbir kimse yoktur. Muhakkak ki peygamberlerin haberlerinden bazısı sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, senden evvelki peygamberler (in kendileri) yalanlanmadı da tekzîb edildikleri ve ezaya uğratıldıkları şeylere karşı sabr etmişlerdi. Nihayet onlara yardımımız gelib yetişdi. Allahın ke
lime
lerini (katlananlar hakkındaki nusret va'dini) değişdirebilecek (hiç bir ferd ve kuvvet) yokdur. Andolsun, (tarafımdan) gönderilen (o peygamber) lerin haberinden bir kısmı sana da geldi. ...
Ənam Suresi, 34. Ayet:
And olsun ki, senden önce nice peygamberler de yalanlanmıştı; fakat yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine karşı sabrettiler; nihâyet onlara yardımımız geldi. Çünki Allah’ın ke
lime
lerini (yardım va'dini) değiştirebilecek kimse yoktur. And olsun ki, o peygamberlerin haber(ler)inden bir kısmı sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki; senden önce de nice peygamberler yalanlandı da yalanlanmalarına ve eziyyet edilmelerine sabrettiler. Nihayet onlara yardımımız gelip yetişti. Allah'ın ke
lime
lerini değiştirebilecek yoktur. Andolsun ki; peygamberlerin haberinden bir kısmı sana gelmiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Ve andolsun ki, senden evvel de peygamberler tekzîp olunmuşlardır. Fakat tekzîp olundukları ve eziyete uğradıkları şeylere karşı sabretmişlerdir. Nihâyet onlara Bizim yardımımız gelip yetişti. Ve Allah Teâlâ'nın ke
lime
lerini tebdîl edecek yoktur. Ve andolsun ki, sana peygamberlerin haberlerinden gelivermiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Resulüm! Senden önceki peygamberler de yalanlanmıştı. Onlar yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine rağmen sabrettiler. Nihayet yardımımız onlara yetişti. Allah'ın ke
lime
lerini (sözlerini) değiştirebilecek hiç kimse yoktur. Nitekim peygamberlerin haberi sana da geldi....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Senden önce de elçiler yalanlanmıştı. Yalanlanmalarına ve eziyet edilmelerine sabrettiler, nihâyet onlara yardımımız yetişti. Allâh'ın ke
lime
lerini değiştirebilecek kimse yoktur. Sana da elçilerin haberinden bir parça gelmiştir....
Ənam Suresi, 34. Ayet:
Yemin olsun ki, senden önce de resuller yalanlanmış ama yalanlanmalarına, eziyet görmelerine sabretmişlerdi. Nihayet yardımımız onlara ulaştı. Allah'ın ke
lime
lerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur. Yemin olsun, elçi olarak gönderilenlerin haberinden bir kısmı sana da gelmiştir....
Ənam Suresi, 71. Ayet:
Kul e ned’û min dûnillâhi mâ lâ yenfeunâ ve lâ yadurrunâ ve nureddu alâ a’kâbinâ ba’de iz hedânâllâhu kellezîstehvethuş şeyâtînu fîl ardı hayrâne lehû ashâbun yed’ûnehû ilel hude’tinâ, kul inne hudallâhi huvel hudâ, ve umirnâ li nus
lime
li rabbil âlemîn(âlemîne)....
Ənam Suresi, 71. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
e ned'û
: dua mı edelim
3.
min dûni allâhi
: Allah'tan başka
4.
mâ
: şey (şeyler)
...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Ve temmet ke
lime
tu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul alîm(alîmu)....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
1.
ve temmet
: ve tamamlandı
2.
ke
lime
tu
: ke
lime
, söz
3.
rabbi-ke
: senin Rabbin
4.
sıdkan
: doğru olarak, sadaka...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Ve Rabbinin sözü sadakatle ve adaletle tamamlandı. O'nun ke
lime
lerini değiştirecek kimse yoktur. O, en iyi işiten ve en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin ke
lime
si (Kur’an) doğruluk ve adalet bakımından tamdır. Onun ke
lime
lerini değiştirebilecek yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin emir ve yasakları, doğruluk ve adalet yönünden tamam oldu. Onun ke
lime
lerini değiştirebilecek hiç bir şey yoktur. Allah, onların dediklerini hakkıyla işiticidir, gizlediklerini de kemâliyle bilicidir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin ke
lime
leri doğruluk ve adaletle tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek yoktur. O, İşitendir, Bilendir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbının ke
lime
si doğrulukça da, adaletçe de tam kemalindedir, onun ke
lime
lerini değiştirebilecek yok, semi' o, alîm o...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin sözü doğruluk ve adalet bakımından tam kemâlindedir. Onun ke
lime
lerini değişdirici (hiç bir şey ve hiç bir kuvvet) yokdur. O, (dedikoduları) hakkıyle işiden (küfr edenlerin içlerini) kemâliyle bilendir. ...
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Ve Rabbinin sözü (emir ve yasakları) doğruluk ve adâlet cihetiyle tamamlandı. O’nun ke
lime
lerini değiştirebilecek kimse yoktur! Çünki O, Semî' (herşeyi hakkıylaişiten)dir, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Rabbinin ke
lime
si, doğruluk ve adaletce tamamlanmıştır. Onun ke
lime
lerini tebdîl edecek yoktur. O semîdir, alîmdir....
Ənam Suresi, 125. Ayet:
1.
fe men
: artık kim(i)
2.
yuridi allâhu
: Allah diler
3.
en yehdiye-hu
: onu hidayete erdirmek
4.
yeşrah
: yarar...
Ənam Suresi, 125. Ayet:
Öyleyse Allah kimi Kendisine ulaştırmayı dilerse onun göğsünü yarar ve (Allah'a) tes
lime
(İslâm'a) açar. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine azap verir....
Əraf Suresi, 12. Ayet:
Buyurdu: "Sana emrettiğimde seni secde etmekten engelleyen neydi?". . . "Ben daha hayırlıyım Ondan; beni Nâr'dan (ateşten - radyasyon - bir tür dalga boyu yapı; {dikkat edile ki burada kullanılan 'nâr' ke
lime
si, cehennemdekileri yakacağı belirtilen 'nâr' ke
lime
siyle aynı anlamdadır. Bunun anlamı iyi düşünülmeli! A. H. }) yarattın, Onu tıynden (maddeden) yarattın" dedi....
Əraf Suresi, 52. Ayet:
Gerçek ki onlara, iman eden topluluğa rahmet ve hidâyet kılavuzu olacak, i
lime
dayanan ayrıntılı bir BİLGİ kaynağı getirdik....
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Ve evresnel kavmellezîne kânû yustad’afûne meşârikal ardı ve megâribehelletî bâreknâ fîhâ, ve temmet ke
lime
tu rabbikel husnâ alâ benî isrâîle bi mâ saberû, ve demmernâ mâ kâne yasnau fir’avnu ve kavmuhu ve mâ kânû ya’rişûn(ya’rişûne)....
Əraf Suresi, 137. Ayet:
1.
ve evresnâ el kavme
: o kavmi varis kıldık
2.
ellezîne kânû
: ki onlar oldular
3.
yustad'afûne
: zayıf, güçsüz bırakılanlar
4.
...
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Ve o hırpalanıb ezilmekte bulunan kavmi ma'hud Arzın bereketlerle donattığımız meşrıklarına mağriblerine varis kıldık ve Rabbının Beni İsraîle olan o güzel ke
lime
si sabr etmeleri sebebiyle temamen tehakkuk etti de Fir'avn ile kavminin yapa geldikleri masnûâtı ve yükselttikleri binaları yerlere serdik...
Əraf Suresi, 137. Ayet:
Ve zayıf, hakîr görülen o kavmini, kendisinde feyz ve bereket vücuda getirmiş olduğumuz yerin şark cihetlerine ve garp taraflarına varis kıldık. Ve Rabbinin güzel ke
lime
si İsrailoğulları üzerine sabreder oldukları sebebiyle tamam oldu. Ve Fir'avun ve kavminin yapmakta oldukları şeyleri ve yükseltmekte oldukları binaları tamamen helâk ettik....
Əraf Suresi, 138. Ayet:
Ve İsrail oğulları'nın denizden (sa
lime
n) geçmelerini sağladık. Az sonra kendilerine mahsûs putlarına, üzerlerine kapanırcasına tapmakta olan bir kavme rasladılar. «Ey Musa !» dediler, «bunların ilâhları olduğu gibi bize de bir ilâh yap!» Musa, onlara dedi ki: «Siz gerçekten cahillik eden bir topluluksunuz....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
1.
kul
:
2.
yâ eyyuhâ en nâsu
: ey insanlar
3.
innî
: muhakkak ki ben
4.
resûlu allâhi
: Allah'ın resûlü
Əraf Suresi, 158. Ayet:
De ki: “Ey insanlar! Muhakkak ki; ben, sizin hepinize (gönderilen) Allah'ın resûlüyüm. O ki; semaların ve arzın mülkü, O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. O, hayat verir (yaşatır) ve öldürür. Öyleyse Allah'a ve O'nun ümmî, nebî, resûlüne îmân edin ki; O, Allah'a ve O'nun ke
lime
lerine (sözlerine) inanır (îmân eder). Ve O'na tâbî olun ki; böylece siz, hidayete eresiniz.”...
Əraf Suresi, 158. Ayet:
(Rasûlüm) de ki: “- Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen, Allah’ın Peygamberiyim. O Allah ki, yer ve göklerin tasarrufu O’nundur. Ondan başka hiç bir ilâh yoktur, öldürür ve diriltir. Onun için hem Allah’a, hem de bütün ke
lime
lerine iman getiren o ümmî Peygambere, Rasûlüne iman edin; ve o peygambere uyun ki, doğru yolu bulasınız....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) De ki: 'Ey insanlar! Muhakkak ki ben, sizin hepinize, göklerin ve yerin mülkü kendisinin olan Allah’ın (gönderdiği) peygamberiyim. O’ndan başka ilâh yoktur; (O) hayat verir ve (O) öldürür. Öyleyse Allah’a ve O’nun ümmî peygamber olan Resûlüne îmân edin; o (peygamber) ki, Allah’a ve O’nun ke
lime
lerine(kitablarına) îmân eder; ona tâbi' olun ki hidâyete eresiniz.'...
Əraf Suresi, 158. Ayet:
De ki: «Ey nâs! Şüphe yok ki ben hepinize Allah Teâlâ'nın bir resûlüyüm. Öyle Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O'na mahsustur. O'ndan başka ilâh yoktur. Hem diriltir ve hem öldürür. Artık Allah Teâlâ'ya ve bir Nebiyy-i Ümmî olup Allah'a ve O'nun ke
lime
lerine inanan Resûlüne imân ediniz, ve O'na tâbi olunuz ki, hidâyete erişebilesiniz.»...
Əraf Suresi, 158. Ayet:
Resulüm! De ki: “Ey insanlar! Şüphesiz ki ben, Allah'ın hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O'nundur. O'ndan başka ilâh yoktur. Diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah'a ve O'nun ümmî Peygamber'ine, Allah'a ve O'nun ke
lime
lerine inanan Peygamber'ine iman edin. Ona uyun ki, doğru yolu bulasınız....
Əraf Suresi, 158. Ayet:
De ki: "Ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah tarafından gönderilen Peygamberim. O ki, göklerin ve yerin hakimiyeti O’na aittir. O’ndan başka ilah yoktur. Hayatı veren de, ölümü yaratan da O’dur. Öyleyse siz de Allah’a ve O’nun bütün ke
lime
lerine iman eden o ümmî Nebîye, o Resule inanın. Ona tâbi olun ki doğru yolu bulasınız....
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad a
lime
kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne). ...
Əraf Suresi, 160. Ayet:
1.
katta'nâ-hum
: eğer Allah size yardım ederse
2.
isnetey aşrate
: on iki
3.
esbâtan
: sıbt’lar, sıbt nesil, kol, grup
4.
umem...