Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Əraf Suresi, 105. Ayet:
Allah barəsində yalnız həqiqəti söyləmək mənim borcumdur. Mən sizə Rəbbinizdən açıq-aşkar bir dəlil gətirmişəm. İsrail oğullarını mənimlə bərabər göndər (azad et)!” (İsrail oğulları daha əvvəl Həzrət Yusif peyğəmbər Misirdə xəzinədar ikən ataları Həzrət Yaqub peyğəmbərlə birlikdə Fələstindən köçərək Misirə yerləşmişdilər. Daha sonraları Misirin fironları onları qul kimi işlətdilər və onlara müxtəlif əzab-əziyyətlər verdilər. İsrail oğullarından olan Həzrət Musa da Fir
ona,
öz xalqını Misirdən çıx...
Maidə Suresi, 31. Ayet:
Allah
ona,
qardaşının cəsədini necə basdıracağını göstərməsi üçün yeri eşən bir qarğa göndərdi. (Qarğanı gördüyü zaman) o dedi: “Vay halıma! Bu qarğa qədər də ola bilmədimmi ki, qardaşımın cəsədini basdırım?!” Beləcə, o, peşman olanlardan oldu....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların ardınca, özündən əvvəlki Tövratı təsdiqləyən Məryəm oğlu İsanı göndərdik.
Ona,
müttəqilər üçün doğru yol və nəsihət olaraq özündən əvvəlki Tövratı təsdiqləyən və içində haqq yol və nur olan İncili verdik....
Yusif Suresi, 75. Ayet:
(Yusifin qardaşları:) “Onun cəzası (oğurlanan əşya) yükündə tapılan şəxsin özünün (kölə edilərək) cəzalandırılmasıdır. Biz zalımları belə cəzalandırırıq”, – deyə cavab verdilər. (Yaqub peyğəmbərin şəriətinə görə, oğurluq edən şəxs tutulduğu zaman
ona,
əşyasını oğurladığı kimsə üçün bir il müddətində qul kimi xidmət etmə cəzası verilirdi.)...
Qəsəs Suresi, 6. Ayet:
Biz onlara o torpaqlarda hökmranlıq vermək, Fir
ona,
Hamana və ordularına qorxduqları şeyi göstərmək istəyirdik....
Qəsəs Suresi, 6. Ayet:
Və onları yer üzündə (Misirdə, Şamda) yerləşdirib möhkəmləndirək, Fir
ona,
(vəziri) Hamana və ordularına onların qorxub çəkindikləri şeyi (İsrail oğullarından birinin əli ilə məhv edilib hakimiyyətlərinə son qoyulmasını) göstərək....
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ona,
"Allah'a karşı takvalı ol." dendiği zaman, kendisini üstün görmesi onu günaha sevk eder. İşte böylesine Cehennem yeter. O, ne kötü bir döşektir!...
Ali-İmran Suresi, 145. Ayet:
Allah'ın izni dışında, hiç kimse ölmez. Ölüm, vakti belirlenmiş bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya kazancını isterse;
ona,
onu veririz, kim de ahiret kazancını isterse, ona da onu veririz. Şükredenleri ödüllendireceğiz....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların ardından, Tevrat'ı tasdik edici olarak, Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Biz
ona,
içinde hidayet ve nur bulunan, Tevrat'ı tasdik eden, takva sahipleri için hidayet ve öğüt olan İncil'i verdik....
Ənam Suresi, 37. Ayet:
Ona,
"Rabb'inden bir ayet indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: "Elbette ki Allah, bir ayet indirmeye kadirdir. Ancak onların çoğu bunu bilmezler."...
Ənam Suresi, 122. Ayet:
Ölü iken dirilttiğimiz;
ona,
insanlar arasında, onunla yürüyeceği bir nur verdiğimiz bir kimse; karanlıklar içinde kalıp bir türlü çıkamayan kimse gibi olur mu? Kafirlerin yaptıkları, kendilerine sevimli gösterildi....
Yusif Suresi, 50. Ayet:
Hükümdar: "Onu bana getirin." dedi. Hükümdarın elçisi ona gelince, rabbine dön ve
ona,
ellerini kesen kadınların durumunu sor. Kuşkusuz Rabb'im onların hilesini bilendir....
İsra Suresi, 101. Ayet:
Ant olsun ki Biz Musa'ya apaçık dokuz ayet verdik. İsrailoğulları'na sor. Onlara geldiğinde, Firavun
ona,
"Ey Musa! Ben kesinlikle büyülenmiş olduğunu görüyorum." demişti....
Nəml Suresi, 44. Ayet:
Ona,
"Köşke gir!" denildi. Köşkü görünce, onu derin su sanarak bacaklarını sıvadı. Süleyman, "Bu billurdan döşenmiş şeffaf bir zemindir." dedi. Melike, "Rabb'im, ben kendime haksızlık ettim. Süleyman ile birlikte alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum." dedi....
Qəsəs Suresi, 84. Ayet:
Kim bir iyilik ile gelirse;
ona,
ondan daha hayırlısı vardır. Kim de bir kötülük ile gelirse; yaptığı kötülük kadar cezalandırılır....
Yasin Suresi, 26. Ayet:
Ona,
"Cennete gir!" denildi. "Keşke halkım bilseydi;"...
Müddəssir Suresi, 14. Ayet:
Ona,
geniş imkanlar sağladım....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Gene bir zaman oldu ki Mûsâ, kavmi için su diledi de
ona,
sopanla vur taşa demiştik. Vurunca taştan on iki pınar fışkırmıştı. Halkın her bölüğü, su içeceği kaynağı bilmiş, anlamıştı. Allah'ın rızkından yiyin, için de haddinizi aşıp yeryüzünü fesada vermeyin....
Bəqərə Suresi, 73. Ayet:
'
Ona,
bir parçasıyla vurun' dedik. İşte Allah ölüleri böyle diriltir ve akıl edesiniz diye size âyetlerini gösterir....
Bəqərə Suresi, 124. Ayet:
Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi
ona,
«Ben seni bütün insanlara imam yapacağım.» buyurdu. İbrahim, «Zürriyetimden de yap!» dedi. Rabbi ona «zâlimler benim ahdime nail olamaz!» buyurdu....
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabbi
ona,
«İslâm ol!» emrini verince, o «Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.» dedi....
Bəqərə Suresi, 131. Ayet:
Rabb'i
ona,
"Müslüman olup bana teslim ol!" dediğinde o şu cevabı vermişti: "Teslim oldum âlemlerin Rabb'ine!"...
Bəqərə Suresi, 158. Ayet:
1.
inne
: muhakkak, hiç şüphesiz
2.
es safâ
: Mekke'de Safa
3.
ve
: ve
4.
el mervete
: Mekke'de Merve
Bəqərə Suresi, 194. Ayet:
Onlar, savaşın haram olduğu geçen yılki zilkade ayında (Hüdeybiye’de) bu ayın hürmetini çiğnediler; siz de onların hareketine karşı o ayda savaşmakta beis görmeyin ve umre haccını kaza edin. Hürmetler karşılıklıdır. Bunun için, kim sizin üzerinize saldırırsa, siz de aynen
ona,
size yaptığı tecâvüz gibi saldırın. Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah takvâ sahipleri ile beraberdir....
Bəqərə Suresi, 194. Ayet:
Haram ay haram aya bedeldir ve hürmetler karşılıklıdır. Öyle ise (o ayda) size kim saldırırsa, artık (siz de)
ona,
size saldırdığının misliyle saldırın; fakat Allah’dan sakının ve bilin ki, şübhesiz Allah, takvâ sâhibleriyle berâberdir....
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ona,
Allah'tan sakın, kork dendi mi suçla, günahla ululanmaya girişir. Cehennem gelir onun hakkından. Orası, gerçekten de ne kötü, ne pis yataktır....
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ona,
Allah'tan kork, denilince onur ve gururu tutar da kendisini günaha iter. Artık ona Cehennem yeter; orası ne kötü yataktır....
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ve
ona,
«Allah'tan kork!» denildiği zaman kendisini günah ile izzet-i nefs yakalar. Artık ona cehennem kâfidir. Ve ne fena bir yataktır....
Bəqərə Suresi, 206. Ayet:
Ona,
"Allah'tan kork" dendiğinde, gurur kendisini günaha götürür. Böylesine, cehennem yeter. Gerçekten ne kötü yataktır o....
Bəqərə Suresi, 232. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman, olduğunda
2.
tallaktum(u)
: boşadınız
3.
en nisâe
: kadınlar
4.
fe
: o zaman, sonra, ...
Bəqərə Suresi, 245. Ayet:
Allah’ın ihsan ettiği darlıkta da bollukta da, Allah’a karz-ı hasen olarak borç verecek, mâlî mükellefiyetlerin dışında Allah rızası için, Allah yolunda cihad edenlerin masraflarını karşılayacak, Allah’ın kullarına güzel ödünç verecek yiğit var mı içinizde? Allah da
ona,
verdiğinin birçok katını ödesin. Sonunda Allah’ın huzuruna götürülüp hesaba çekileceksiniz....
Bəqərə Suresi, 247. Ayet:
Peygamberleri onlara, dedi ki: -Allah, Talût’u size hükümdar gönderdi. -O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha layıkız.
Ona,
malca da bir bolluk verilmemiştir, dediler. Peygamber de: -Allah, onu sizin üzerinize seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı. Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah’ın lütfu geniştir. O, her şeyi bilendir, dedi....
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
1.
ellezîne
: onlar
2.
ye'kulûne
: yerler
3.
er ribâ
: riba, faiz
4.
lâ yekûmûne
: kalkmazlar
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Ribâ (faiz) yiyenler kendilerini şeytan çarpmış (birer mecnun) dan başka bir halde (kabirlerinden) kalkmazlar. Böyle olması da onların: «Alım satım da ancak ribâ gibidir» demelerindendir. Halbuki Allah, alış verişi halâl, ribâyı (faizi) haram kılmışdır. (Bundan böyle) kim Rabbinden kendisine bir öğüt gelib de (faizden) vaz geçerse geçmişi
ona,
ve işi (hakkındaki hüküm) de Allaha âiddir. Kim de tekrar (faize) dönerse onlar o ateşin yaranıdırlar ki orada onlar (bir daha çıkmamak üzere) ebedî kalıc...
Bəqərə Suresi, 275. Ayet:
Faiz yiyenler, şeytanın çarptığı kimseler gibi davranırlar; çünkü onlar "Alışveriş de bir tür faizdir!" derler. Halbuki Allah alışverişi helal ve faizi haram kılmıştır. Bu nedenle, kim Rabbinin öğüdünü dinler ve hemen (faizden) vazgeçerse, evvelki kazançlarını koruyabilir ve onun hakkında karar vermek artık Allah'a kalır;
ona,
(faize) geri dönenlere gelince; içinde yaşayıp kalacakları ateşe mahkum olanlar işte böyleleridir....
Ali-İmran Suresi, 7. Ayet:
Öyle bir Tanrı'dır ki sana kitap indirdi. Onun bir kısmı, mânası-apaçık âyetlerdir ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik gösterir âyetlerdir. Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan âyetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir. Bilgide şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki: Biz inandık
ona,
hepsi de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Zekeriya mabedde namaz kılarken melekler
ona,
“Allah sana, kendisinden gelen bir kelimeyi (İsa’yı) doğrulayıcı, efendi, nefsine hâkim ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya’yı müjdeler” diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 39. Ayet:
Tapınakta durmuş namaz kılıyorken melekler
ona,
'ALLAH seni, ALLAH'ın Sözünü doğrulayacak, onurlu, iffetli ve erdemli bir peygamber olan Yahya ile müjdeliyor,' diye seslendiler....
Ali-İmran Suresi, 68. Ayet:
İnsanların İbrahim’e en yakın olanları,
ona,
onun sünnetine tâbi olanlardır, şu peygamber Muhammed’dir, bir de iman edenlerdir. Allah mü’minlerin velisi, koruyucusu, emrinde oldukları otoritedir....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Allahın peygamberlerden, ümmetlerinden şu kesin sözü, taahhüdü aldığını insanlara hatırlat: 'Ben size kitapları ve hikmeti, peygamberliği, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, peygamberinizin sünnetini verdikten sonra, size, ellerinizdeki doğru bilgileri, kutsal kitaplardaki bilgileri tasdik eden bir Rasûl geldiğinde,
ona,
mutlaka inanıp yardım etmelisiniz. Bunu kabul ediyor musunuz? Bu şartlarla, sorumluluk gerektiren emirlerimi, hükümlerimi yerine getireceğinize dair söz veriyor musunuz?' ded...
Ali-İmran Suresi, 145. Ayet:
1.
ve mâ kâne
: ve olmadı
2.
li nefsin
: bir nefs, bir kimse için
3.
en temûte
: ölmek, ölmesi
4.
illâ bi izni allâhi
...
Nisa Suresi, 38. Ayet:
1.
ve ellezîne
: ve onlar
2.
yunfıkûne
: infak ederler, verirler, harcarlar
3.
emvâle-hum
: onların malları, kendi malları, malları
4.
Nisa Suresi, 74. Ayet:
Öyleyse dünya hayatını, ahiret hayatı karşılığında satanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Ve kim Allah yolunda savaşırken öldürülse veya gâlip gelse, o taktirde Biz
ona,
“büyük ecir” vereceğiz....
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim güzel bir şefaatte bulunur (hakkını savunamıyan birine sahip çıkıp haklılığını isbatlamasını veya suç zanlılığından kurtarmasını veya hakkının geri alınmasını sağlarsa),
ona,
o şefaatten (sevap ve sonuç bakımından) bir pay vardır. Kim de kötü bir şefaatte bulunursa ona da (günah ve suç bakımından) bir hisse varda. Allah, her şeyi görüp gözeten ve her şeye gücü yetendir....
Nisa Suresi, 88. Ayet:
1.
fe
: öyleyse
2.
mâ
: ne, nedir, ne oluyor
3.
lekum
: size
4.
fî
: içinde, hakkında
Nisa Suresi, 93. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yaktul
: öldürür
3.
mu'minen
: mü'min
4.
muteammiden
: taammüden , kasten
Nisa Suresi, 100. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yuhâcir
: hicret eder, göç eder
3.
fî
: ...'da
4.
sebîli allâhi
: Allah'ın yolu
Nisa Suresi, 115. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yuşâkıkı
: ayrılık yapar, muhalefet eder, karşı gelir
3.
er resûle
: resûl, elçi
4.
min ba'di
Nisa Suresi, 116. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
allâhe
: Allah
3.
lâ yagfiru
: affetmez, bağışlamaz, mağfiret etmez
4.
en yuşrake
: ortak, ş...
Nisa Suresi, 158. Ayet:
1.
bel
: hayır
2.
rafaa-hu
: onu yükseltti
3.
allâhu
: Allah
4.
ileyhi
:
ona,
kendisine
...
Nisa Suresi, 172. Ayet:
1.
len yestenkife
: asla çekinmez
2.
el mesîhu
: Mesih ( Hz.İsa)
3.
en yekûne
: olmak
4.
abden
: kul
Nisa Suresi, 175. Ayet:
1.
fe
: böylece, artık
2.
emmâ
: ama, ise
3.
ellezîne
: onlar, olanlar
4.
âmenû
: îmân ettiler, âmenû oldular, yaş...
Maidə Suresi, 27. Ayet:
Oku onlara Âdem'in iki oğluna ait gerçek haberi. Hani onlar, Tanrıya yaklaşmak için kurban sunmuşlardı da birininki kabul edilmişti, öbürününki kabul edilmemişti ve o, seni mutlaka öldüreceğim demişti
ona,
o da demişti ki: Allah ancak, kendisinden çekinenlerin kurbanını kabul eder....
Maidə Suresi, 31. Ayet:
Sonra, Allah,
ona,
kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. "Yazıklar olsun bana, bu karga gibi olup böylece kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi oldum?" dedi Sonra da pişman olanlardan oldu....
Maidə Suresi, 31. Ayet:
Derken, Allah,
ona,
yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi. "Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?" Artık o, pişman olmuştu....
Maidə Suresi, 31. Ayet:
Derken, Allah,
ona,
yeri eşiyerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. «Bana yazıklar olsun» dedi. «Şu kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?» Artık o, pişmanlık duyanlardan olmuştu....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların izleri üzerine, Tevrat'tan ellerinde bulunanı tasdik edici olarak Hz. Meryem'in oğlu İsâ'yı gönderdik. Ve
ona,
içinde bir hidayet ve bir nur olan, Tevrat'tan ellerinde bulunanı tasdik eden ve müttekîler (takvâ sahipleri) için, hidayete erdirici ve vaaz edici (öğüt verici) olan İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
O peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa’yı, önündeki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak gönderdik.
Ona,
içerisinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için doğru yola iletici ve bir öğüt olarak İncil’i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların izinden de, ellerinde bulunan Tevrât'ı gerçeklemek üzere Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve
ona,
içinde doğru yola sevk eden hükümler ve nûr bulunan ve ellerindeki Tevrât'ı gerçekleyen, çekinenleri doğru yola sevk eden sakınanlara öğüt olan İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve
ona,
içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Daha onların (teslim olmuş Nebilerin) izleri üzere, Tevrat'tan, ellerindekini (gerçek olanını) tasdik edici olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik.
Ona,
içinde Hüda (hakikat ilmi) ve Nur bulunan; Tevrat'tan Ona ulaşmış olanı da tasdik eden, korunanlar için bir hidâyet kılavuzu mahiyetindeki İncil'i, öğüt olması için verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Arkadan da, o peygamberlerin izleri üzere Meryem’in oğlu Îsa’yı, kendinden önceki Tevrat’ı tasdikçi olarak gönderdik; ve
ona,
sakınanlara bir hidâyet olmak üzere de, içinde nurla hidâyet bulunan ve önündeki Tevrat’ı tasdik eden İNCİL’i vermiştik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onlarin izi uzerine arkalarindan Meryem oglu Isa'yi, ondan once gelmis bulunan Tevrat'i dogrulayarak gonderdik.
Ona,
yol gosterici, aydinlatici olan ve onunde bulunan Tevrat'i dogrulayan Incil'i sakinanlara ogut ve yol gosterici olarak verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Ardından da peygamberlerin izleri üzerine Meryem oğlu İsa'yı. önündeki Tevrat'ı tasdîk edici olarak gönderdik ve
ona,
içinde hidâyet (doğru yolu gösterici, kalb ve kafaları) aydınlatıcı belgeler bulunan, sakınanlar için hidâyet ve öğüt olan İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik.
Ona,
yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önünde bulunan Tevrat'ı doğrulayan İncil'i sakınanlara öğüt ve yol gösterici olarak verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Kendinden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve
ona,
içinde doğruya rehberlik ve nûr bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek, sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların ardından, önceki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik.
Ona,
içinde hidayet ve ışık bulunan, önceki Tevratı doğrulayan ve erdemliler için bir kılavuz ve öğüt olan İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların (peygamberleri) ardından, yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik.
Ona,
içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat'ı doğrulayan ve muttakiler için bir kılavuz ve öğüt olan İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Biz, Meryem oğlu İsayı, o (geçmiş peygamber)lerin izleri üzerinde Tevrattan (o güne) kalanın doğruluğunu tasdik edici olarak gönderdik. Biz,
ona,
Allaha karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara bir rehber ve bir öğüt olarak Tevrattan (o güne) kalanı tasdik eden, içinde rehberlik ve aydınlık bulunan İncili verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların izleri üzerine arkalarından Meryem oğlu İsâ'yı, ondan önce gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gönderdik. Ve
ona,
yol gösterici, aydınlatıcı olan ve önündeki Tevrat'ı tasdik eden İncil'i takvâ sahiplerine öğüt ve yol gösterici olarak verdik....
Maidə Suresi, 46. Ayet:
Onların ardından, yanlarındaki Tevrât'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu Îsâ'yı gönderdik ve
ona,
içinde yol gösterme ve nur bulunan, önündeki Tevrât'ı doğrulayan, korunanlar için yol gösterici ve öğüt olan İncil'i verdik....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Ve sana da, önceki kitabı gerçekleyen ve
ona,
emin bir tanık olan kitabı, gerçek olarak indirdik. Artık aralarında, Allah'ın indirdiğine göre hüküm ver ve sana gelen gerçekten dönüp onların isteklerine uyma. Sizden her birerinize bir şeriat, bir yol tâyin ettik ve Allah dileseydi bir ümmet yapardı sizi, fakat size verdiği hükümler hususunda sizi sınamaktadır, siz de hayırlı işlerde yarışın artık ve hepinizin dönüp varacağı yer, Allah tapısıdır ve o, haklarında ayrılığa düştüğünüz şeyleri size ha...
Maidə Suresi, 95. Ayet:
Ey iman edenler! Siz, ihramda iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu bilerek öldürürse,
ona,
öldürdüğü hayvanın benzeri bir hayvan kurban etmek cezası vardır; buna, Kâbe’ye ulaşmış bir kurbanlık olmak üzere, içinizden adâlet sahibi iki kişi hükmeder. Yahut bir keffâret vardır ki, (bu da) nisbette yoksulu doyurmak veya her fakire karşılık bir gün oruç tutmaktır. Böylece yaptığının cezasını tatsın. Allah geçmişte yapılanları bağışladı. Fakat kim (bundan sonra) bir daha yaparsa Allah ondan intikamı...
Maidə Suresi, 113. Ayet:
Onlar, “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz yatışsın. Senin bize doğru söylediğini bilelim ve
ona,
(gözü ile) görmüş şahitlerden olalım” demişlerdi....
Ənam Suresi, 1. Ayet:
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı yapan Allah’a mahsustur. Sonra da Rablerini tanımıyanlar,
ona,
putları denk tutuyorlar....
Ənam Suresi, 37. Ayet:
Onlar: '
Ona,
doğruluğunu tasdik eden Rabbinden bir mûcize indirilseydi ya' dediler. Sen de: 'Şüphesiz Allah bir âyet, bir mûcize indirmeye kadirdir' de. Fakat onların çoğu mucize geldikten sonra iman etmedikleri zaman başlarına gelecek felâketi bilemezler....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini bir oyundan, bir eğlenceden ibâret sayan ve dünyâ yaşayışına aldanan kişileri bırak kendi hallerine. Sen, ancak Kur'ân'la öğüt ver de hiç kimse, kazandığı suçlar yüzünden helâk olmasın.
Ona,
Allah'tan başka ne bir dost vardır, ne bir şefaatçi. Suçlu, varını-yoğunu, kurtuluşu için fedâ etse kabul edilmez. Kazançları yüzünden helâk olanlar, inkârlarından dolayı kaynar su içeceklerdir ve pek acı bir azap vardır onlara....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
(Ey Rasûlüm), bırak o dinlerini bir oyuncak ve eğlence edinip de dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunan kimseleri!... Kur’an’la hatırlat ki, bir nefis yaptığı günah yüzünden bir defa helâke düşmesin. O vakit Allah’dan başka,
ona,
ne bir dost, ne de bir şefaatçi yoktur. Azabı kaldırmak için ne kadar fidye verse alınmaz. Onlar, dünyada kazandıkları günahlar yüzünden helâke düşürülmüşlerdir. Yaptıkları küfür sebebiyle onlara kaynar su ve acıklı bir azab vardır....
Ənam Suresi, 89. Ayet:
Onlar, kendilerine kitab, hikmet ve peygamberlik verdiklerimizde. Şimidi bunlar (Kureyş kavmi) bunları (bu delilleri) tanımayıb da kâfir olurlarsa (zâten) biz
ona,
bunu inkâr etmeyen bir kavmi vekil (ve me'mur) kılmışızdır. ...
Ənam Suresi, 93. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
azlemu
: daha zalim
3.
mim men ifterâ
: iftira eden kimseden
4.
alâ âllâhi
: Allah'a karşı
Ənam Suresi, 122. Ayet:
Hiç (evvelce) küfürle ölü olup (sonra) kendisini hidayetle dirilttiğimiz ve
ona,
insanlar arasında yürüdüğü bir iman (nur) verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde (küfürde) kalmış olan ve ondan bir türlü çıkamıyan kimse gibi olur mu? (Olmaz). Fakat kâfirlere yaptıkları şeyler öyle yaldızlı gösterilmektedir....
Ənam Suresi, 160. Ayet:
Kim bir iyilikle Tanrı tapısına gelirse
ona,
yaptığının on misli mükâfat verilecektir ve kim bir kötülükle gelirse ancak ona karşılık ve onun misli bir cezâ ile cezâlandırılacaktır ve onlara zulmedemeyecektir....
Ənam Suresi, 160. Ayet:
Kim bir hayırlı ve güzel âmelle gelirse,
ona,
on misli sevap verilir. Kim de bir günah ile gelirse, ona ancak misli ile (günahı kadarla) ceza edilir. Onlar (gerek iyilik gerek kötülük yapanlar) haksızlığa uğratılmaz....
Ənam Suresi, 160. Ayet:
Kim, bir iyilikle gelirse;
ona,
onun on katı vardır. Kim de bir kötülükle gelirse; o, ancak misliyle cezalandırılır. Ve onlara haksızlık edilmez....
Ənam Suresi, 160. Ayet:
Kim bir güzellikle gelirse
ona,
getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır....
Ənam Suresi, 164. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
e gayrallâhi (e gayre allâhi )
: Allah'tan başka mı
3.
ebgî
: arayayım, isteyeyim
4.
rabben
...
Əraf Suresi, 13. Ayet:
Ona,
«Insanlarin tekrar dirilecekleri gune kadar beni ertele» dedi....
Əraf Suresi, 13. Ayet:
Ona,
'İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın birisin' dedi....
Əraf Suresi, 14. Ayet:
Ona,
'İnsanların tekrar dirilecekleri güne kadar beni ertele' dedi....
Əraf Suresi, 29. Ayet:
Deki: Rabbım, Adl-ü insafı emretti, hem her mescidde yüzlerinizi doğru tutun ve
ona,
dini mahza onun için hâlıs kılarak, ıbadet edin, sizi iptida o yarattığı gibi yine ona döneceksiniz...
Əraf Suresi, 56. Ayet:
Düzene girdikten sonra yeryüzünde bozgunculukta bulunmayın ve
ona,
azâbından korkarak, lûtfunu da umarak duâ edin. Şüphe yok ki Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere pek yakındır....
Əraf Suresi, 128. Ayet:
Mûsâ, kavmine, “Allah’tan yardım isteyin ve sabredin. Şüphesiz yeryüzü Allah’ındır.
Ona,
kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanlarındır” dedi....
Əraf Suresi, 128. Ayet:
Musa kendi toplumuna şöyle dedi: "Allah'tan yardım dileyin, sabırlı olun. Yeryüzü Allah'ındır, Allah
ona,
kullarından dilediğini mirasçı kılar. Sonuç, takvaya sarılanlarındır."...
Əraf Suresi, 150. Ayet:
1.
ve lemmâ
: ve olduğu zaman, olunca
2.
recea mûsâ
: Musa (as) döndü
3.
ilâ kavmi-hî
: kavmine
4.
gadbâne
: öfkel...
Əraf Suresi, 158. Ayet:
'Ey insanlar, ben sizin hepinize, göklerin ve yerin mülkü ve hâkimiyetine sahip olan Allah’ın emirlerini tebliğ ile görevlendirdiği, ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasûlüyüm. Hak ilâh yalnızca O’dur. O hayat verir, yaşatır, eceller gelince de ölümü gerçekleştirir. O halde, Allah’a; Allah’ın kelâmına, kitaplarına âyetlerine, mûcizelerine, emirlerine, hükümlerine iman eden ümmî Rasûlüne, Mekke’li, aslı nesli belli, öğrenim görmeyen, idrakl...
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Biz onları on iki kabile hâlinde topluluklara ayırdık. (Tîh sahrasında susuzluktan sıkılan) kavmi Mûsâ’dan su istediğinde biz
ona,
“Asânı taşa vur” diye vahyettik. (Vurunca) taştan on iki pınar fışkırdı. Herkes (kendi) su içeceği yeri bildi. Üzerlerine bulutu da gölgelik yaptık ve onlara kudret helvası ve bıldırcın indirdik. “Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin iyi ve temiz olanlarından yiyin” (dedik). Onlar bize zulmetmediler, fakat kendi nefislerine zulmediyorlardı....
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Onları on iki kabîleye, on iki topluluğa böldük ve kavmi, Mûsâ'dan su isteyince
ona,
sopanla taşa vur diye vahyettik, derken o taştan on iki kaynak aktı. Her topluluk, su içecekleri kaynağı belledi ve onları bulutla gölgelendirdik, onlara kudret helvasıyla bıldırcın kuşu indirdik. Size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temizlerini yiyin dedik. Onlar bize zulmedemediler, ancak kendilerine zulmettiler....
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Derken Biz İsrailoğullarını on iki boya, (ya da) oymağa ayırdık. Ve halkı Musadan su istediğinde,
ona,
"Asanla taşa vur!" diye vahyettik. Ve o (taş)tan on iki göze fışkırdı, ki her topluluk kendi su içeceği yeri bilsin. Ve onları bulutlarla gölgelendirdik; üzerlerine kudret helvası ve bıldırcın indirdik (ve onlara): "Size sağladığımız rızıkların temiz ve hoş olanlarından yararlanın!" dedik. Ve (bütün o günahkar davranışlarıyla) Bize bir zarar vermiyorlar, ama (yalnızca) kendilerine yazık etmiş o...
Əraf Suresi, 189. Ayet:
1.
huve ellezî
: o ki, ... yapan odur
2.
halaka-kum
: sizi yarattı
3.
min nefsin
: bir nefsten
4.
vâhıdetin
: bir ...
Tövbə Suresi, 40. Ayet:
Eğer siz Allah’ın Rasulüne yardım etmezseniz, Allah ona kesinlikle yardım eder. Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar eden kâfirlerin kendisini, iki kişiden biri olarak, Ebu Bekir ile birlikte Mekke’den hicrete mecbur bırakmaları sırasındaki gibi yardım eder. Hani onlar mağaradayken, Muhammed, arkadaşına: 'Üzülme, Allah bizimle beraberdir' diyordu. Bunun üzerine Allah
ona,
emniyet, rahmet ve sükûnet i...
Tövbə Suresi, 46. Ayet:
1.
ve lev
: ve eğer
2.
erâdû el hurûce
: çıkmak istediler
3.
le eaddû
: elbette hazırlık yaptılar
4.
lehu
:
ona,
o...
Tövbə Suresi, 63. Ayet:
1.
e lem ya'lemû
: bilmiyorlar mı
2.
enne-hu
: onun ... olduğunu
3.
men
: kim, kişi
4.
yuhâdidi allâhe
: Allah'a m...
Tövbə Suresi, 63. Ayet:
Haalâ şu hakıykatı anlamadılar mı ki: Kim Allaha ve Resulüne karşı yan çizerse
ona,
içinde ebedî kalıcı olmak üzere, cehennem ateşi vardır. Bu (ebedî kalış) ise en büyük rüsvaylıkdır. ...
Tövbə Suresi, 63. Ayet:
Bilmezler mi ki: Kim, Allah'a ve Rasulüne karşı koymaya kalkışırsa; muhakkak
ona,
içinde ebedi kalacağı cehennem ateşi vardır. İşte bu, en büyük rüsvaylıktır....
Tövbə Suresi, 63. Ayet:
Bilmediler mi ki, her kim Allah'a ve resulüne kafa tutarsa
ona,
içinde sürekli kalacağı cehennem ateşi vardır. Büyük rezillik işte budur....
Tövbə Suresi, 128. Ayet:
Andolsun, size içinizden, sizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki bir sıkıntıya düşmeniz pek ağır gelir
ona,
pek düşkündür size, müminleri esirger, rahîmdir....
Yunus Suresi, 20. Ayet:
'
Ona,
Rabbinden (bizim istediğimiz gibi) bir mu'cize indirilmeli değil miydi?' diyorlar. O hâlde de ki: 'Gayb ancak Allah’ındır; (eğer îmân etmezseniz) artık (cezânızı)bekleyin, doğrusu ben de sizinle berâber (azâbınızın nasıl olacağını) bekleyenlerdenim!'...
Yunus Suresi, 24. Ayet:
Dünya hayatının durumu (örneği) sadece semadan indirdiğimiz, böylece yeryüzünde, insanların ve hayvanların yediği, arzın bitkileri ile karışan su gibidir. Hatta yeryüzü onun güzelliğini alıp güzelleştiği zaman onun sahibi,
ona,
kendilerinin kaadir (muktedir) olduğunu zannetti. Ona emrimiz gece veya gündüz geldi ve böylece onu hasat ettik (kökünden kopardık). Sanki dün hiç olmamış (zenginleşmemiş) gibi oldu. İşte böylece âyetleri tefekkür eden bir kavim için ayrı ayrı açıklıyoruz....
Yunus Suresi, 51. Ayet:
Ona,
azap gelip çattıktan sonra mı imân edeceksiniz, halbuki böyle bir şeyin olmayacağını sanıp alay ederek çabucak gelmesini istiyordunuz hani....
Yunus Suresi, 90. Ayet:
1.
ve câvez-nâ
: ve biz geçirdik
2.
bi benî isrâîle
: İsrailoğullarını
3.
el bahre
: deniz
4.
fe etbea-hum
: böyle...
Hud Suresi, 10. Ayet:
Fakat
ona,
bir dertten, bir musîbetten sonra nîmeti tattırırsak benden bütün kötülükler gitti der. Şüphe yok ki o şımarır, böbürlenmeye övünmeye koyulur....
Hud Suresi, 10. Ayet:
Şayet
ona,
dokunan bir sıkıntıdan sonra bir mutluluk tattırıverirsek: «Her halde benden bütün kötülükler gitti.» der ve mutlaka sevinir, övünür....
Hud Suresi, 10. Ayet:
Eğer
ona,
kendisine dokunan sıkıntıdan sonra nimetler verirsek şöyle söyleyecektir: -Kötülükler benden uzaklaştı. O, gerçekten şımaracak ve övünecektir....
Hud Suresi, 10. Ayet:
Ve eğer
ona,
kendisine gelip çatan bir zorluk ve kederden sonra bolluk ve nimet tattırırsak, hiç kuşkusuz şöyle diyecektir: "Tüm sıkıntı ve kötülükler benden uzaklaşmıştır." Bu durumda o, bir sevinç şımarığı, bir kendini beğenmiş olur....
Hud Suresi, 28. Ayet:
(Nuh) dedi ki: «Ya ben (da'vâmın sıdkına şâhid olmak üzere) Rabbimden (gelen) apaçık bir bürhan üzerinde isem? O, bana kendi katından bir rahmet vermiş de bunlar siz (in kör gözleriniz) den gizli bırakılmışsa? Söyleyin bana ey kavmim? Sizi
ona,
kendiniz hoş görmeyib dururken de zorlayacak mıyız (sanki)»? ...
Hud Suresi, 40. Ayet:
Nihayet hükmümüz geldiğinde ve sular kaynaklardan fışkırıp taştığında dedik ki: "
Ona,
her cinsten bir çift ile daha önce aleyhlerine hüküm verilmiş olanlar dışında, aileni ve tüm iman etmiş olanları yükle". . . Zaten Onunla beraber iman eden çok azdı....
Hud Suresi, 52. Ayet:
Ey kavmim, Rabbinizden yarlıganma dileyin de sonra tövbe edin
ona,
size gökten bol bol yağmur yağdırsın, kuvvetinize, fazlasıyla kuvvet katsın ve mücrim olarak yüz çevirmeyin....
Hud Suresi, 57. Ayet:
1.
fe in
: eğer, buna rağmen, hâlâ
2.
tevellev
: yüz çevirirsiniz, dönersiniz
3.
fe
: artık
4.
kad
: oldu, olmuştu...
Hud Suresi, 69. Ayet:
Hani elçilerimiz İbrahim'e müjdeli haberi getirdiklerinde
ona,
«Selâm sana» dediler. O da onlara «Selâm size» dedi. Az sonra önlerine kızarmış bir buzağı getirdi....
Hud Suresi, 71. Ayet:
Karısı, ayakta durup sevincinden gülmedeydi ki biz
ona,
İshak'ı müjdeledik, İshak'tan sonra da Yakup'u....
Hud Suresi, 78. Ayet:
1.
ve câe-hu
: ve ona geldi
2.
kavmu-hu
: onun kavmi
3.
yuhreûne
: süratle koşarak
4.
ileyhi
:
ona,
yanına
Yusif Suresi, 12. Ayet:
1.
ersil-hu
: onu gönder
2.
mea-nâ
: bizimle birlikte
3.
gaden
: yarın
4.
yerta'
: bol bol yesin (beğendiği meyvel...
Yusif Suresi, 15. Ayet:
Yûsuf’u götürüp kuyunun dibine bırakmaya karar verdikleri zaman biz de
ona,
“Andolsun, (senin Yûsuf olduğunun) farkında değillerken onların bu işlerini sen kendilerine haber vereceksin” diye vahyettik....
Yusif Suresi, 15. Ayet:
Sonucu onu götürüp kuyuya atmaya hep berâber karar verdikleri zaman
ona,
andolsun ki farkında bile olmadıkları bir anda şu yaptıklarını haber vereceksin onlara diye vahyetmiştik....
Yusif Suresi, 15. Ayet:
Yusuf'u goturup bir kuyunun derinliklerine birakmayi kararlastirdilar. Biz
ona,
kardeslerinin bu islerini kendileri farkina varmadan haber vereceksin, diye vahyettik....
Yusif Suresi, 15. Ayet:
Ne vakit ki Yûsuf'u alıp götürdüler ve toplanıp onu kuyunun dibine bırakmayı kararlaştırdılar; biz de
ona,
«And olsun ki, sen (bir gün) onların bu yaptıklarını kendilerine, farkına varmadıkları bir halde haber vereceksin!» diye vahyettik....
Yusif Suresi, 15. Ayet:
Yusuf'u oturup bir kuyunun derinliklerine bırakmayı kararlaştırdılar. Biz
ona,
kardeşlerinin bu işlerini kendileri farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik....
Yusif Suresi, 15. Ayet:
Yusuf’u götürdüler, kararlaştırdıkları gibi onu bir kuyunun dibine bıraktılar. Biz de
ona,
onlara bu yaptıklarını haber vereceksin, fakat onlar seni tanımayacak diye vahyettik....
Yusif Suresi, 20. Ayet:
1.
ve şerev-hu
: ve onu sattılar
2.
bi semenin
: bir fiyat ile
3.
bahsin
: düşük, eksik, az
4.
derâhime
: dirhemle...
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Onu satın alan Mısırlı, eşine: 'Onu konağa yerleştir, izzet ikramda bulun, güzel ağırla. Umulur ki bize faydası olur. Ve onu kendimize oğul ediniriz.' dedi. Böylece o ülkede, Yûsuf’a makam, mevki, güç ve itibar hazırladık.
Ona,
meselelerin, olayların tahlilini, ilmî esaslara dayalı yorumunu, doğacak sonuçları hesap edebilmeyi, akıl yürütmeyi, rüyaların tâbirini öğrettik. Allah’ın, planını icra etmeye gücü kudreti yeter. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Misir'da onu satin alan kimse karisina: «Ona guzel bak, belki bize faydasi olur yahut ta onu evlat ediniriz» dedi. Biz iste boylece Yusuf'u o yere yerlestirdik;
ona,
ruyalarin nasil yorumlanacagini ogrettik. Allah, isinde hakimdir, fakat insanlarin cogu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 21. Ayet:
Mısır'da onu satın alan kimse karısına: 'Ona güzel bak, belki bize faydası olur yahut ta onu evlat ediniriz' dedi. Biz işte böylece Yusuf'u o yere yerleştirdik;
ona,
rüyaların nasıl yorumlanacağını öğrettik. Allah, işinde hakimdir, fakat insanların çoğu bunu bilmezler....
Yusif Suresi, 42. Ayet:
Ve ikisinden kurtulacağını bildiği kişiye: “Efendinin yanında beni an (zikret)." dedi. Fakat şeytan
ona,
efendisine onu anmayı unutturdu. Böylece birkaç sene zindanda kaldı....
Yusif Suresi, 42. Ayet:
Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat şeytan
ona,
efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha zindanda kaldı....
Yusif Suresi, 42. Ayet:
Onlardan, kurtulacağını bildiği kimseye dedi ki: Beni efendinin yanında an, (umulur ki beni çıkarır). Fakat şeytan
ona,
efendisine anmayı unutturdu. Dolayısıyla (Yusuf), birkaç sene daha zindanda kaldı....
Yusif Suresi, 42. Ayet:
Yusuf, hapisten kurtulacağına inandığı o ikiden birine dedi ki: «Beni efendinin yanında an». (Benden söz et ki, beni kurtarsın). Fakat Şeytan,
ona,
efendisinin yanında anmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf, daha yıllarca zindanda kaldı....
Yusif Suresi, 42. Ayet:
Ve (Yûsuf) doğrusu içlerinden kurtulacak olanın o olduğunu zannettiği kimseye: 'Efendinin yanında beni an! (Umulur ki beni bu durumdan kurtarır)' dedi. Fakat şeytan
ona,
efendisine anmayı unutturdu da (Yûsuf) senelerce zindanda kaldı....
Yusif Suresi, 50. Ayet:
Ve Melik: “Onu bana getirin.” dedi. Böylece
ona,
resûl (ulak, haberci) geldiği zaman Yusuf (A.S): “Efendine dön ve ellerini kesen kadınların hali (durumu) nedir, ona sor.” dedi. Muhakkak ki; Rabbim onların hilelerini en iyi bilendir....
Yusif Suresi, 50. Ayet:
Melik dedi ki: "Onu (Yusuf'u) bana getirin!". . . Ne zaman ki Ona (Yusuf'a) rasûl (elçi) geldi, (Yusuf o rasûle): "Rabbine (efendine) dön. . .
Ona,
'Ellerini kesen kadınların hâli ne idi?' diye sor. . . Muhakkak ki Rabbim, onların tuzaklarını Aliym'dir. "...
Yusif Suresi, 50. Ayet:
Kral: 'Yûsuf’u bana getirin.' dedi. Kralın habercisi yanına gelince Yûsuf: 'Efendine geri dön,
ona,
ellerini kesen kadınların zoru ne imiş, bir sor. Benim Rabbim onların sinsice hazırladıkları kötülük tuzaklarını çok iyi bilir.' dedi....
Yusif Suresi, 50. Ayet:
Kral, «onu bana getirin !» dedi. Elçi Yûsuf'a gelince, Yûsuf
ona,
«Efendine dön de o kadınlara ne oldu da ellerini kestiler ? diye sor. Şüphesiz ki Rabbim onların hile ve fendini bilendir.»...
Yusif Suresi, 50. Ayet:
Bunu duyan hükümdar: «Getirin bana onu» dedi. Bunun üzerine ona gönderilen adam gelince Yusuf: «Haydi efendine dön de sor
ona,
ellerini doğrayan kadınların maksatları neymiş? Şüphesiz ki, Rabbin onların hilelerini çok iyi bilir.» dedi....
Yusif Suresi, 52. Ayet:
Yûsuf dedi ki, kadınlara gerçeği itiraf ettirişim şunun içindi: vezir bilsin ki, hakîkaten ben
ona,
gıyâbında hainlik yapmadım ve muhakkak ki, Allah hainlerin hilesini muvaffakıyete ulaştırmaz....
Yusif Suresi, 64. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
hel âmenu-kum
: size güvenir miyim, size inanır mıyım, sizden emin olur muyum
3.
aleyhi
:
ona,
onun için (hakkında)
4.
Yusif Suresi, 85. Ayet:
Oğulları
ona,
«Allah'a yemin olsun ki, sen durmadan Yûsuf'u ana ana, ya üzüntüden bitkin düşeceksin, ya da yok olup gidenlerden olacaksın,» dediler....
Rəd Suresi, 7. Ayet:
Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler: '
Ona,
hak peygamber olduğuna dair Rabbinden maddî bir mûcize indirilseydi ya!' derler. Halbuki sen sadece sorumluluk, hesap ve cezayı hatırlatan uyarıcısın. Her kavmin de, doğru yolu gösteren bir peygamberi, bir rehberi vardır....
Rəd Suresi, 17. Ayet:
1.
enzele
: indirdi
2.
min es semâi
: gökten
3.
mâen
: su
4.
fe sâlet
: böylece akar
Rəd Suresi, 27. Ayet:
Ve kâfirler: “
Ona,
Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”...
Rəd Suresi, 27. Ayet:
Kâfir olanlar derler ki: Ona Rabbinden bir mûcize indirilseydi ya. De ki: Şüphe yok ki Allah, dilediğini sapıklığa ve gönlüyle
ona,
onun tapısına dönenleriyse doğru yola sevk eder....
Rəd Suresi, 27. Ayet:
Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler: '
Ona,
hak peygamber olduğunun delili olarak Rabbinden maddî bir mûcize indirilmeli değil miydi?' diyorlar. 'Allah sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak, iradesinin tecellisine tâbi, akıllı ve sorumlu varlıkların hak yoldan uzaklaşmasına, dalâleti tercihine özgürlük tanır, kendisine gönül vereni, boyun eğeni de doğru yola iletir' de....
Rəd Suresi, 33. Ayet:
Herkesin yaptığı ve elde ettiği şeyi bilip görene ve karşılığını verene benzer mi onlar, tutup Allah'a eş tanıyorlar onları. De ki: Bir ad takın onlara. Yoksa yeryüzünde bilmediği birşeyi mi haber veriyorsunuz
ona,
yahut da geçici bir boş lâf mı ediyorsunuz? Kâfir olanlara düzenleri hoş ve sevimli görünmede ancak ve yoldan çıkarılmadalar ve Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa onu doğru yola sevkedecek yoktur....
Rəd Suresi, 36. Ayet:
1.
vellezîne (ve ellezîne)
: ve o kimseler
2.
âteynâ-hum
: onlara verdik
3.
el kitâbe
: kitap
4.
yefrehûne
: sevin...
İbrahim Suresi, 17. Ayet:
Yudum-yudum içmeye çalışacak, fakat bir türlü boğazından geçmeyecek; her taraftan ölüm gelecek
ona,
fakat ölmeyecek de ve ilerde daha da ağır bir azap var....
İbrahim Suresi, 29. Ayet:
Cehenneme, yaslanırlar
ona,
o ise ne fena makardır...
Hicr Suresi, 12. Ayet:
Biz
ona,
günaha batmışların gönüllerinde böyle bir yol veririz....
Hicr Suresi, 20. Ayet:
1.
ve cealnâ
: ve biz kıldık, yaptık
2.
lekum
: sizin için
3.
fî-hâ
: orada
4.
meâyişe
: geçim kaynakları
Hicr Suresi, 29. Ayet:
1.
fe
: artık
2.
izâ
: olduğu zaman
3.
sevveytu-hu
: onu sevva ettim, dizayn ettim
4.
ve nefah-tu
: ve üfledim
Hicr Suresi, 66. Ayet:
Ona,
Sabahleyin onların arkasının kesilmiş olacağı hususunu da açıklamıştık....
Hicr Suresi, 88. Ayet:
1.
lâ temuddenne
: uzatma (dikme, uzun uzun bakma)
2.
ayneyke
: iki gözünü
3.
ilâ
: e
4.
mâ metta'nâ
: yararlandır...
Nəhl Suresi, 40. Ayet:
Biz bir şeyin olmasını istediğimiz zaman sözümüz sadece,
ona,
“ol” dememizdir. O da hemen oluverir....
Nəhl Suresi, 40. Ayet:
Bir şeyin olmasını istediğimiz zaman
ona,
sözümüz sadece; ol, demektir ve o, hemen oluverir....
İsra Suresi, 1. Ayet:
Her türlü noksanlıktan münezzeh olan O Allah’dır ki, kulunu (Hz. Peygamber Aleyhisselâmı) gece Mescid-i Harâm’dan (Mekke’den alıp) o etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksa’ya kadar götürdü;
ona,
âyetlerimizden (kudretimize delâlet eden acaibliklerden) gösterelim diye yaptık. Hakikat bu: O Semî’dir = her şeyi işitir, Basîr’dir= her şeyi görür....
İsra Suresi, 7. Ayet:
Eğer güzellik yaparsanız kendinize güzellik etmiş olursunuz, yok eğer kötülük yaparsanız o da
ona,
derken sonrakinin va'desi geliverdi mi! Yüzlerinizi kötületsinler için, evvelki defa girdikleri gibi yine Mescide girsinler için ve her istilâ ettiklerini mahvetsinler de etsinler için...
İsra Suresi, 13. Ayet:
Bütün insanların kuşunu (kazandıkları ve kaybettikleri dereceleri) boynunda bağladık (boynuna astık). Ve kıyâmet günü
ona,
neşredilmiş kitabı (üç boyutlu olarak boşlukta oynayan hayat filmini) çıkarırız....
İsra Suresi, 18. Ayet:
1.
men
: kim
2.
kâne
: oldu
3.
yurîdu el âcilete
: acil, acele olarak (bu dünyada) isterse
4.
accelnâ
: acele verd...
İsra Suresi, 18. Ayet:
Kim bu geçici dünyayı isterse orada
ona,
(evet) dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da cehennemi ona mekân yaparız. O, buraya kınanmış ve Allah’ın rahmetinden kovulmuş olarak girer....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse
ona,
yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız;
ona,
kınanmış ve kovulmuş olarak gider....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Her kim bu çarçabuk geçen dünyayı dilerse
ona,
yani dilediğimiz kimseye dilediğimiz kadarını dünyada hemen verir, sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Her kim peşin isterse,
ona,
dünyada istediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin veririz; sonra da ona cehennemi tahsis ederiz; kınanmış kovulmuş olarak ona yaslanır....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Her kim peşin isterse, dünyada
ona,
istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden) kovulmuş olarak oraya girer....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra ona cehennemi (yurt) kılarız;
ona,
kınanmış ve kovulmuş olarak gider....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Kim bu çarçabuk geçen (dünyâyı) dilerse biz de burada
ona,
(evet) kimi dilersek
ona,
dileyeceğimiz şey'i çarçabuk veririz. Sonra da onu cehenneme sokarız. O, buraya kınanmış ve (rahmetimizden) koğulmuş olarak ulaşır. ...
İsra Suresi, 18. Ayet:
Kim bu çarçabuk geçen dünyayı isterse, biz de burada
ona,
evet kimi dilersek
ona,
dilediğimiz kadar hemen veririz. Sonra da ona cehennemi hazırlarız. Kınanmış ve rahmetimizden kovulmuş olarak oraya girer....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Kim bu aceleci(dünyâ)yı isterse, orada
ona,
(evet) istediğimiz kimseye hemen çabucak dilediğimiz kadar veririz; ama sonra yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya girer....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Kim çarçabuk olanı (geçici dünya arzularını) isterse, orada istediğimiz kimseye dilediğimizi çabuklaştırırız, sonra da ona cehennemi (yurt) kılarız;
ona,
kınanmış ve kovulmuş olarak gider....
İsra Suresi, 18. Ayet:
Peşin isteyene dünyada peşin veririz: Dilediğimize dilediğimiz kadar. Sonra da ona cehennemi veririz; yaslanır
ona,
kınanmış ve kovulmuş olarak....
İsra Suresi, 19. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
erâde el âhırete
: ahireti istedi
3.
ve saâ
: ve çalıştı
4.
lehâ
:
ona,
onun için
...
İsra Suresi, 47. Ayet:
1.
nahnu
: biz
2.
a'lemu
: çok iyi biliriz
3.
bimâ
: şeyi
4.
yestemiûne
: seni dinlerler
...
İsra Suresi, 69. Ayet:
1.
em emintum
: emin mi oldunuz
2.
en yuîde-kum
: sizi döndürmesi
3.
fî-hi
:
ona,
oraya, orada
4.
târeten
: bir de...
İsra Suresi, 101. Ayet:
Andolsun, biz Mûsâ’ya apaçık dokuz mucize verdik. İsrailoğullarına sor (sana anlatsınlar): Hani Mûsâ onlara gelmiş ve Firavun da
ona,
“Ben senin kesinlikle büyülendiğini zannediyorum ey Mûsâ!” demişti....
İsra Suresi, 101. Ayet:
Andolsun biz, Musa'ya açık açık dokuz âyet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun
ona,
"Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!"...
İsra Suresi, 101. Ayet:
Andolsun biz, Musa'ya açık açık dokuz âyet verdik. Haydi İsrailoğullarına sor. Musa onlara geldiğinde Firavun
ona,
«Ey Musa! dedi, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum!»...
İsra Suresi, 101. Ayet:
Musa'ya apaçık dokuz mucize verdik. Dilersen İsrail oğullarına sor. Onlara gittiğinde, Firavun
ona,
'Musa, senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum,' demişti...
İsra Suresi, 107. Ayet:
De ki: "İster iman edin
Ona,
ister iman etmeyin! Ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlara gelince, (Kur'ân) onlara okunulduğu zaman, saygıyla yere kapanırlar. " (107. âyet secde âyetidir. )...
İsra Suresi, 107. Ayet:
De ki: "İster inanın
ona,
ister inanmayın. Şu bir gerçektir ki daha önce kendilerine ilim verilenlere Kur’ân okununca derhal yüzüstü secdeye kapanırlar."...
İsra Suresi, 107. Ayet:
De ki: "İster inanın
ona,
ister inanmayın. O, kendilerine daha önce ilim verilmiş olanlara okunduğunda, onlar, çeneleri üstü secdelere kapanıyorlar."...
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Bir görseydin, güneş doğunca ışığı, mağaralarının içine değil de sağ tarafına vurmadaydı, batarken de sol tarafına ve onlar, mağaranın geniş bir yerindeydiler ve bu, Allah'ın delillerindendir. Allah, kimi doğru yola sevk ederse odur doğru yolu bulan ve kimi saptırırsa artık
ona,
kesin olarak doğru yolu gösterecek bir dost bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Baksaydin, gunesin magaralarinin sag tarafindan dogup meylettigini, sol tarafindan onlara dokunmadan battigini, onlarin da Magaranin genisce bir yerinde bulundugunu gorurdun. Bu, Allah'in mucizelerindendir; Allah'in dogru yola eristirdigi kimse hak yoldadir. Kimi de saptirirsa artik
ona,
dogru yola goturecek bir rehber bulamazsin.*...
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Baksaydın, güneşin mağaralarının sağ tarafından doğup meylettiğini, sol tarafından onlara dokunmadan battığını, onların da mağaranın genişçe bir yerinde bulunduğunu görürdün. Bu, Allah'ın mucizelerindendir; Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimse hak yoldadır. Kimi de saptırırsa artık
ona,
doğru yola götürecek bir rehber bulamazsın....
Kəhf Suresi, 17. Ayet:
Eğer orada olsaydın görecektin ki, doğan güneşin ışınları mağaralarının sağına sapıyor, batan güneşin ışınları ise sol tarafa kayıyordu. Böylece mağara tabanının geniş bir alanına dağılmış olarak uyudukları halde güneşten rahatsız olmuyorlardı. Bu olay, Allah'ın mucizelerinden biridir. Allah kimi doğru yola iletirse, o doğru yolu bulur. O kimi saptırırsa sen
ona,
doğru yola iletici bir önder bulamazsın....
Kəhf Suresi, 37. Ayet:
Arkadaşı
ona,
onunla muhâverede bulunarak dedi ki: «Seni topraktan, sonra bir nutfeden yaratan, sonra da seni bir erkek olarak tesviye edeni inkar eder mi oldun?»...
Kəhf Suresi, 43. Ayet:
Ona,
Allah'tan başka yardım edecek birileri yoktu; kendi kendine de yardım edemedi....
Kəhf Suresi, 43. Ayet:
Ona,
Allah'tan baska yardim edebilecek adamlari da yoktu, kendi kendini de kurtaramadi....
Kəhf Suresi, 43. Ayet:
Ona,
Allah'tan başka yardım edebilecek adamları da yoktu, kendi kendini de kurtaramadı....
Kəhf Suresi, 65. Ayet:
Nihayet kullarımızdan bir kul (olan Hızır’ı) buldular ki, biz
ona,
katımızdan bir vahy vermiş ve tarafımızdan (gayblara dair özel) bir ilim öğretmiştik....
Kəhf Suresi, 66. Ayet:
Mûsâ
ona,
“Sana öğretilen bilgilerden bana, doğruya iletici bir bilgi öğretmen için sana tabi olayım mı?” dedi....
Kəhf Suresi, 66. Ayet:
Mûsâ,
ona,
sana öğretilen gerçek bilgiden bana da öğretmen şartıyla sana uyayım mı dedi....
Kəhf Suresi, 66. Ayet:
Musa
ona,
'Sana öğretilenden, aydınlatıcı prensipleri bana öğretmen için seni izleyebilir miyim,' deyince,...
Kəhf Suresi, 66. Ayet:
Musa
ona,
'Sana öğretilen bu hayırlı ilimden bana da öğretmen için sana uyabilir miyim?' diye sordu....
Kəhf Suresi, 71. Ayet:
Böylece yola koyuldular. Bir süre sonra bir gemiye bindiler. O kulumuz bu gemide bir delik açtı. Musa
ona,
«İçindekileri boğmak için mi gemiyi deldin? Gerçekten çok çirkin bir iş yaptın» dedi....
Kəhf Suresi, 84. Ayet:
1.
innâ
: muhakkak biz
2.
mekkennâ
: sağlam yerleştirdik, kuvvetlendirdik, destekledik
3.
lehu
:
ona,
onu
4.
fî el ardı
Kəhf Suresi, 86. Ayet:
(Batıya doğru giderek) günün birinde güneşin battığı yere vardı; (güneş) ona kopkoyu, bulanık bir suya dalıyormuş gibi göründü. Ve orada (kötülüğün her çeşidine gömülüp gitmiş) bir kavme rastladı.
Ona,
"Sen ey Zulkarneyn!" dedik, ("Onlara) azap da edebilirsin, yüce gönüllü de davranabilirsin!"...
Kəhf Suresi, 87. Ayet:
Zülkarneyn: 'Ya inkârda, küfürde ısrar ederek kendisine zulüm ve haksızlık edeni cezalandıracağız. Bir de, hesap vermek üzere Rabbinin huzuruna çıkarılacak, Rabbi de
ona,
daha korkunç bir ceza verecek.' dedi....
Kəhf Suresi, 87. Ayet:
Dedi ki: Kim zulmederse;
ona,
azab edeceğiz. Sonra Rabbına döndürülür ve Rabbı; onu, görülmemiş bir azaba uğratır....
Kəhf Suresi, 88. Ayet:
Fakat kim âmenû olursa (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dilerse) ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, bundan sonra onun mükâfatı güzeldir (cennettir ve dünya saadetidir). Ve
ona,
emrimizden kolay olanı söyleyeceğiz (uygulayacağız)....
Kəhf Suresi, 88. Ayet:
'Ya da geçmişin kirlerinden arınarak iman edip, gevşekliği bırakarak, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirene, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayana, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olana, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyene de, mükâfat olarak en güzeli, cennet ve güzel muamele vardır. Biz
ona,
yerine getirilmesi kolay sorumluluklar y...
Kəhf Suresi, 88. Ayet:
Fakat kim de, iman eder ve salih ameller işlerse;
ona,
mükafat olarak güzel şeyler vardır. Ona emrimizden kolayını da söyleyeceğiz....
Kəhf Suresi, 88. Ayet:
"İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapana gelince, onun için ödül olarak en güzeli var. Ve
ona,
buyruğumuzdan, kolay olanı söyleyeceğiz."...
Məryəm Suresi, 13. Ayet:
Ve katımızdan
ona,
sevgi ve zekât (nefs tezkiyesi) (verdik). Ve o, takva sahibi oldu....
Məryəm Suresi, 15. Ayet:
Selam olsun
ona,
doğduğu günde, öleceği günde ve dirileceği günde....
Məryəm Suresi, 15. Ayet:
Selam olsun
ona,
doğduğu gün, öleceği gün ve diri olarak kaldırılacağı gün....
Məryəm Suresi, 17. Ayet:
Sonra ailesinin bulunduğu yerle kendi bulunduğu yeri perde ile ayırmıştı. Biz
ona,
görevli olarak ruhumuz, meleğimiz Cebrâil’i gönderdik. Ona eli yüzü düzgün bir insan şeklinde göründü....
Məryəm Suresi, 29. Ayet:
1.
fe
: böylece, bunun üzerine
2.
eşâret
: işaret etti
3.
ileyhi
:
ona,
onu
4.
kâlû
: dediler
Məryəm Suresi, 49. Ayet:
Böylece onlardan ve onların Allah'tan başka kul olduğu şeylerden, ayrıldığı zaman
ona,
İshak ve Yâkub'u hibe ettik (o istemeden bahşettik). Ve hepsini, Nebî (Peygamber) kıldık....
Məryəm Suresi, 52. Ayet:
Ona,
Tûr dağının sağ tarafından seslendik ve kendisi ile gizlice konuşmak için kendimize yaklaştırdık....
Məryəm Suresi, 52. Ayet:
Ona,
Tûr'un sağ yanından nidâ ettik, bizimle konuşmak üzere tapımıza yaklaştırdık onu....
Məryəm Suresi, 52. Ayet:
Ona,
Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık....
Məryəm Suresi, 52. Ayet:
Ona,
Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık....
Məryəm Suresi, 52. Ayet:
Ona,
Tur'un sağ yanından seslendik ve onu (kendisiyle) gizlice söyleşmek için yakınlaştırdık....
Məryəm Suresi, 53. Ayet:
Ve
ona,
rahmetimizden kardeşi Harun (A.S)'ı Nebî (Peygamber) olarak bahşettik....
Məryəm Suresi, 53. Ayet:
Rahmetimizden de
ona,
kardeşi Harûn’u bir peygamber olarak ihsan eyledik....
Məryəm Suresi, 53. Ayet:
Rahmetimizden de
ona,
kardeşi Harun'u bir peygamber olarak ihsan eyledik....
Məryəm Suresi, 53. Ayet:
Ona,
acıdığımızdan dolayı kardeşi Hârûn'u da peygamber olarak armağan ettik....
Məryəm Suresi, 53. Ayet:
Ona,
rahmetimizin eseri olarak, kardeşi Harun'u peygamber olarak vermiştik....
Məryəm Suresi, 64. Ayet:
1.
ve mâ netenezzelu
: ve biz inmeyiz
2.
illâ
: sadece, den başka, olmaksızın
3.
bi emri
: emriyle
4.
rabbi-ke
: s...
Məryəm Suresi, 65. Ayet:
1.
rabbu
: Rab
2.
es semâvâti
: semalar
3.
ve el ardı
: ve yeryüzü
4.
ve mâ beyne-humâ
: ve ikisinin arasındakiler...
Məryəm Suresi, 70. Ayet:
1.
summe
: sonra
2.
le
: mutlaka, elbette
3.
nahnu
: biz
4.
a'lemu
: en iyi bilir
Məryəm Suresi, 79. Ayet:
Hayır, öyle değil! Onun söylediklerini yazacağız. Ve
ona,
azabı uzattıkça uzatacağız....
Taha Suresi, 6. Ayet:
1.
lehu
:
ona,
onun için
2.
mâ fî es semâvâti
: semalar da olan şeyler
3.
ve mâ fî el ardı
: ve arzda (yeryüzünde) olan şeyler
4.
...
Taha Suresi, 36. Ayet:
Allah
ona,
«ey Musâ! istediğin sana verildi» dedi....
Taha Suresi, 44. Ayet:
O zaman
ona,
yumuşak söz söyleyin. Böylece o, tezekkür eder (anlar) veya huşû duyar....
Taha Suresi, 47. Ayet:
"Haydi, varın
ona,
deyin ki: Biz senin Rabbinin elçileriyiz; İsrâil oğullarını bizimle gönder, onlara azâb etme. Biz Rabbinden sana bir âyet getirdik. Esenlik, hidâyete uyanlaradır."...
Taha Suresi, 68. Ayet:
Biz
ona,
«korkma, bugün mutlaka üstün olan sensin» dedik....
Taha Suresi, 73. Ayet:
1.
innâ- inne nâ
: muhakkak ki biz
2.
âmennâ
: (biz) îmân ettik
3.
bi rabbi-nâ
: Rabbimize
4.
li yagfire
: mağfire...
Taha Suresi, 75. Ayet:
Her kim de
ona,
inanmış ve yararlı işler yapmış olduğu halde gelirse, onlara en yüksek dereceler vardır....
Taha Suresi, 88. Ayet:
1.
fe
: böylece
2.
ahrece
: çıkardı
3.
lehum
: onlar için, onlara
4.
ıclen
: bir buzağı
...
Taha Suresi, 96. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
basurtu
: ben gördüm
3.
bi mâ
: şeyleri
4.
lem yabsurû
: göremediler
<...
Taha Suresi, 97. Ayet:
(Musa A.S): “Artık git! Senin için (söz konusu olan), bütün hayatın boyunca “(bana) dokunmayın” demendir. Muhakkak ki senin için asla vazgeçilmeyecek bir vaad (ceza) vardır. Ve
ona,
ısrarla kendini vakfettiğin (taptığın) ilâhına bak! Onu mutlaka yakacağız. Sonra da elbette onu, toz haline getirerek (küllerini) savurup denize atacağız.” dedi....
Taha Suresi, 109. Ayet:
1.
yevme izin
: o gün, izin günü
2.
lâ tenfau
: fayda vermez
3.
eş şefâatu
: şefaat
4.
illâ
: ancak, den başka
Taha Suresi, 131. Ayet:
1.
ve lâ temuddenne
: ve sakın uzatma
2.
ayney-ke
: senin iki gözün, gözlerin
3.
ilâ mâ mettâ'nâ
: metalandırdığımız, faydalandırdığımız şey(ler)
4.
Ənbiya Suresi, 23. Ayet:
Yaptığından sorulmaz
ona,
fakat onlardır sorumlu olanlar, sorguya çekilenler....
Ənbiya Suresi, 25. Ayet:
Ve senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki
ona,
benden başka yoktur tapacak, bana kulluk edin ancak diye vahyetmeyelim....
Ənbiya Suresi, 29. Ayet:
Onlardan kim: "Ben, O'nun dûnunda bir tanrıyım" derse;
ona,
bunun sonucunu cehennem olarak yaşatırız! İşte zalimlere sonucunu böyle yaşatırız....
Ənbiya Suresi, 72. Ayet:
Ve
ona,
İshak (A.S)'ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)'ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık....
Ənbiya Suresi, 72. Ayet:
Ve
ona,
İshak’ı, üstelik bir de Yakub’u bağışladık. Her ikisini de dürüst kimseler kıldık....
Ənbiya Suresi, 77. Ayet:
Ona,
kendilerindeki işaretlerimizi yalanlayan halka (karşı) yardım etmiştik. . . Muhakkak ki onlar kötü bir topluluk idi. . . Biz de onların hepsini birden suda boğduk....
Ənbiya Suresi, 77. Ayet:
Ona,
ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk....
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Sizin için
ona,
şiddetli çarpışmalarınızda sizi korusun diye elbise (zırh) yapmayı öğrettik. Öyleyse siz şükredenler(den) misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ve
ona,
sizi savaşlarda koruması için zırh yapma sanatını öğrettik, hâlâ mı şükretmezsiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükredecek misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi savaşta koruması için zırh yapma tekniğini öğrettik. Artık şükredecek misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi savaşların şiddetinden korusun diye sizin için zırh yapmayı öğrettik. Ama siz şükrediyor musunuz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ve sizin için
ona,
zorlu savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi savasta korumak icin zirh yapma sanatini ogrettik, artik sukreder misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükredecek misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ve sizin için
ona,
zorlu savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
savaşınız(ın şiddetin)den sizi korusun diye sizin için giyecek (zırh) yapma san'atını öğrettik. Şimdi siz şükreden kimseler misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik. Artık şükredecek misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Bir de sizi savaşınızın şiddetinden koruması için
ona,
zırh yapma sanatını öğrettik. Peki bütün bunlar için şükrediyor musunuz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi, savaşın şiddetinden korumak için zırh yapmayı öğretmiştik. Ama siz şükrediyor musunuz ki?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ve sizin için
ona,
zorlu savaşınızda sizi korusun diye, '(madeni) giyim sanatını' öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?...
Ənbiya Suresi, 80. Ayet:
Ona,
sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz şükrediyor musunuz?...
Ənbiya Suresi, 84. Ayet:
Biz de Ona icabet ettik ve hastalığından kurtardık. . . Ayrıca
ona,
indîmizden bir rahmet ve abidler (yakîn gelene kadar gerekli çalışmaları yapanlar) için hatırlatma olarak, ehlini ve onlarla beraber onların mislini de verdik....
Ənbiya Suresi, 84. Ayet:
Onun duasını kabul etmiş, kendisinden o dert ve marazı gidermiştik ve bizden bir rahmet, ibâdete gönül verip devam edenlere bir anı olmak üzere
ona,
ailesini, onlarla beraber (kaybettiklerinin) bir mislini de vermiştik....
Ənbiya Suresi, 84. Ayet:
Onun duasını kabul etmiş ve sıkıntısını gidermiştik.
Ona,
ailesini ve onlarla beraber, katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir ibret olarak bir katını daha vermiştik....
Ənbiya Suresi, 84. Ayet:
Hemen cevap verdik
ona,
kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde benzerlerini de verdik....
Ənbiya Suresi, 90. Ayet:
Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve
ona,
Yahya (A.S)'ı hibe (armağan) ettik. Ve onun için, zevcesini de ıslâh ettik (çocuğu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarışırlardı. Ve Bize, rağbet ederek ve korkarak dua ederlerdi. Ve onlar, Bize huşû duyanlardı....
Həcc Suresi, 4. Ayet:
1.
kutibe
: yazıldı
2.
aleyhi
:
ona,
onun üzerine
3.
enne-hu
: onun olduğu
4.
men
: kim
...
Həcc Suresi, 9. Ayet:
1.
sâniye ıtfi-hî
: ona yan çizer, kibirlenip onu eğip büker
2.
li yudılle
: saptırmak için
3.
an sebîli allâhi
: Allah'ın yolundan
4.
Həcc Suresi, 9. Ayet:
Halkı Allah yolundan saptırmak için kendi kendine ululanır durur.
Ona,
dünyada aşağılık bir durum var ve kıyâmet günü de yakıp kavurucu azâbı tattırırız ona....
Həcc Suresi, 9. Ayet:
Yanını eğip bükerek uğraşır ki, Allah yolundan saptırıversin. Böyle kişiye dünyada bir yüz karası öngörülmüştür. Ve kıyamet günü biz
ona,
o kasıp kavuran yangının azabını tattıracağız....
Həcc Suresi, 15. Ayet:
Kim, Allah'ın
ona,
dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?...
Həcc Suresi, 15. Ayet:
Kim, Tanrı'nın
ona,
dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?...
Həcc Suresi, 15. Ayet:
Kim, Allah'ın
ona,
dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?...
Həcc Suresi, 26. Ayet:
Hani bir vakit Beytü'l-Haram'ın yerini İbrahim'e hatırlattık da
ona,
«bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi tavaf edenlere, (onda) ayakta duranlara, rükû' ve secde edenlere tertemiz tut» demiştik....
Həcc Suresi, 54. Ayet:
Bir de bu sûretle kendilerine bilgi verilenler, bilirler ki Kur'ân, Rabbinden gelen bir gerçektir ve artık inanırlar
ona,
gönülleri, onunla tevâzuya erişir ve şüphe yok ki Allah, inananları elbette doğru yola sevk eder....
Həcc Suresi, 54. Ayet:
(Bir de) Kendilerine ilim verilenlerin, bunun (Kuran'ın) hiç tartışmasız rablerinden olan bir gerçek olduğunu bilmeleri için; böylelikle
ona,
inansınlar ve kalpleri ona tatmin bulmuş olarak bağlansın. Şüphesiz Tanrı inananları dosdoğru yola yöneltir....
Həcc Suresi, 60. Ayet:
Bu boyledir; kim kendisine verilen kadar ceza verirse ve kendisine yine de saldirilirsa, Allah
ona,
and olsun ki yardim edecektir. Allah suphesiz, affeder ve bagislar....
Həcc Suresi, 60. Ayet:
Bu böyledir; kim kendisine verilen kadar ceza verirse ve kendisine yine de saldırılırsa, Allah
ona,
and olsun ki yardım edecektir. Allah şüphesiz, affeder ve bağışlar....
Həcc Suresi, 71. Ayet:
1.
ve ya'budûne
: ve tapıyorlar
2.
min dûni allâhi
: Allah'tan başka
3.
mâ
: şeylere
4.
lem yunezzil
: indirmedi (...
Möminun Suresi, 27. Ayet:
Böylece
ona,
gözümüzün önünde (Bizim denetimimizde) ve vahyimizle bir gemi yapmasını vahyettik. Böylece emrimiz geldiği ve tennur kaynadığı zaman hemen ona (gemiye) her çiftten ikişer tane ve ehlini bindir. Onlardan, haklarında bir söz (hüküm) geçenler hariç. Ve zulmedenler hakkında Bana hitap etme (onlar için bir şey, bir af isteme). Muhakkak ki onlar, boğulacak olanlardır (boğulmalarına daha önce hükmedilmiş olanlardır)....
Möminun Suresi, 27. Ayet:
Derken
ona,
nezâretimiz altında ve vahyimize uyarak bir gemi yap diye vahyettik; derken emrimiz gelip tandırın altından su kaynamaya başlayınca her mahlûktan birer çifti ve helâki takdîr edilenden başka âilenden olanları gemiye yükle ve zulmedenler hakkında bana söz söyleme, şüphe yok ki onlar garkolacaklar dedik....
Möminun Suresi, 27. Ayet:
Biz de ona şöyle vahy ettik: “- Bizim nezaretimiz altında ve emrimizle gemiyi yap. Sonra azab emrimiz gelibde tandırdan su kaynayıp fışkırınca (veya kazan kaynayınca), hemen
ona,
her canlıdan birer çift erkek ve dişi, bir de üzerine azab vacib olandan başka, aile halkını koy. Zulüm yapanlar hakkında da bana duada bulunma; çünkü onlar boğulmuş olacaklardır.”...
Möminun Suresi, 27. Ayet:
Biz de
ona,
'Gözetimimiz altında ve vahyimiz uyarınca gemiyi yap,' diye vahyettik. 'Emrimiz gelip de sular kaynamaya başlayınca, hepsinden birer çift ile, hakkında azap hükmü verilmiş olanlar dışında aileni gemiye al. Zulmedenler hakkında da Bana birşey söyleme; çünkü onlar boğulmaya mahkûmdurlar....
Möminun Suresi, 67. Ayet:
"
Ona,
kibir taslayarak, geceleri hezeyan yaşıyordunuz!"...
Nur Suresi, 49. Ayet:
Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise,
ona,
gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler....
Furqan Suresi, 4. Ayet:
1.
ve kâle
: ve dedi
2.
ellezîne keferû
: inkâr edenler, kâfirler
3.
in
: eğer
4.
hâzâ
: bu
Furqan Suresi, 4. Ayet:
Ve kâfir olanlar dediler ki: «Bu bir yalandan başka değil, onu kendisi uydurdu ve
ona,
başka bir kavim de yardım etti.» Muhakkak ki, (o kâfirler) bir zulüm ve bir bühtan ile geldiler....
Furqan Suresi, 4. Ayet:
Küfre batanlar dediler ki: "Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede
ona,
başka bir topluluk da yardım etmiştir." Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir....
Furqan Suresi, 7. Ayet:
Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır?
Ona,
kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"...
Furqan Suresi, 7. Ayet:
(7-8) soyle dediler: «Bu ne bicim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer?
Ona,
beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya beslenecegi bir bahce olsaydi ya!» Bu zalimler, inananlara: «Siz sadece buyulenmis bir adama uyuyorsunuz» dediler....
Furqan Suresi, 7. Ayet:
Şöyle dediler: «Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer?
Ona,
beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!»...
Furqan Suresi, 7. Ayet:
Yine onlar dediler ki; «Bu ne biçim Peygamberdir ki, bizim gibi yemek yiyor ve çarşıda pazarda geziyor?
Ona,
kendisi ile birlikte uyarma görevi yürüten bir melek indirilseydi ya.»...
Furqan Suresi, 7. Ayet:
Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır?
Ona,
kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"...
Furqan Suresi, 7. Ayet:
Dediler ki: «Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır?
Ona,
kendisiyle birlikte uyarıp korkutucu olacak bir melek de indirilmesi gerekmez miydi?»...
Furqan Suresi, 8. Ayet:
Veya
ona,
(gökten) bir hazine atılsaydı (verilseydi) veya ondan (ürünlerinden) yiyeceği bir bahçesi olsaydı. Ve zalimler: “Siz ancak, sihir yapılmış (büyülenmiş) bir adama tâbî oluyorsunuz.” dediler....
Furqan Suresi, 8. Ayet:
(7-8) soyle dediler: «Bu ne bicim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer?
Ona,
beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya beslenecegi bir bahce olsaydi ya!» Bu zalimler, inananlara: «Siz sadece buyulenmis bir adama uyuyorsunuz» dediler....
Furqan Suresi, 8. Ayet:
(7-8) Şöyle dediler: 'Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer?
Ona,
beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!' Bu zalimler, inananlara: 'Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz' dediler....
Furqan Suresi, 32. Ayet:
Ve kâfirler: “Kur'ân
ona,
bir defada bütün (toplu) olarak indirilmeli değil miydi?” dediler. İşte bu, O'nu (Kur'ân'ı) senin idrakine tesbit etmemiz (sabitlememiz) içindir. Ve O'nu, kısım kısım tertipleyerek beyan ettik (okuduk)....
Furqan Suresi, 32. Ayet:
Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler: 'Kur’ân
ona,
bir defada, topluca indirilmeli değil miydi?' dediler. Biz onu senin kalbine, hâfızana iyice yerleştirip güven sağlamak için böyle bölüm bölüm indirdik. Onu tane tane okuduk....
Furqan Suresi, 32. Ayet:
Yine o inkâr edenler dediler ki: «O Kur'ân
ona,
hepsi birden indirilseydi ya!» Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk....
Furqan Suresi, 43. Ayet:
(Ey Rasûlüm) gördün mü, o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık
ona,
sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)...
Furqan Suresi, 43. Ayet:
Baksana şu kendi heva ve heveslerini tanrı edinen kimseye! Artık sen mi vekil olacaksın
ona,
işlerini sen mi yürüteceksin?...
Şüəra Suresi, 49. Ayet:
(Firavun) Dedi ki: "
Ona,
ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım."...
Şüəra Suresi, 49. Ayet:
Ona,
dedi: ben size izin vermeden iyman ettiniz, anlaşıldı ki o size sihri ta'lim eden büyüğünüzmüş, o halde mutlak yakında bileceksiniz, çaresiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazına kestireceğim, hem muhakkak hepinizi çarmıha gerdireceğim....
Şüəra Suresi, 49. Ayet:
(Firavun) Dedi ki: "
Ona,
ben size izin vermeden önce mi inandınız? Şüphesiz, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım."...
Şüəra Suresi, 49. Ayet:
(Firavun) Dedi ki: «
Ona,
ben size izin vermeden önce mi inandınız? Hiç tartışmasız, o, size büyüyü öğreten büyüğünüzdür; öyleyse yakında bileceksiniz. Şüphesiz ellerinizi ve ayaklarınızı çaprazlama kestireceğim ve sizin hepinizi gerçekten asıp sallandıracağım.»...
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
(Salih): «İşte (o mucize) bir dişi deve; su hakkı bir (gün)
ona,
belli bir günün su hakkı da size;...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
1.
innî
: muhakkak ki ben, gerçekten ben
2.
vecedtu
: buldum
3.
umreeten
: bir kadın, bir hanım
4.
temliku-hum
: o...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Gerçekten ben, onlara melik olan (hükümdarlık yapan) bir hanım buldum.
Ona,
herşeyden verilmiş ve onun büyük bir arşı (tahtı) var....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Ona,
dedi: tahtını başkalaştırın bakalım hakıkati tanıyacak mı? Yoksa tanımazlardan mı olacak?...
Nəml Suresi, 44. Ayet:
Ona,
saraya gir dendi. Billûr döşemeyi görünce derin bir su sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleyman, bu dedi, billûr döşenmiş düz bir sâha. Bunun üzerine o da Rabbim dedi, ben kendime zulmettim ve teslîm oldum Süleyman'la berâber âlemlerin Rabbi Allah'a....
Nəml Suresi, 44. Ayet:
Ona,
«köşke gir!» denildi. Melike köşkün (selâmlık kısmını) görünce onu derince büyük bir su (havuzu) sandı ve bacaklarını sıvadı. Süleyman, «o camdan kaplı bir salondur» dedi. Melike «Rabbim!» dedi, «doğrusu ben kendime haksızlık ettim ve artık Süleyman'la beraber âlemlerin Rabbı Allah'a teslîm oldum.»...
Nəml Suresi, 44. Ayet:
Ona,
'Sarayın salonuna gir,' dendi. Sarayın salonunu görünce, su havuzu sanarak bacaklarını sıvadı. (Süleyman) dedi ki, 'Bu, kristalle döşenmiş bir salondur.' (Kadın lider), 'Rabbim, kendime haksızlık etmişim. Süleyman ile birlikte evrenlerin Rabbi ALLAH'a teslim oldum,' dedi...
Nəml Suresi, 44. Ayet:
Köşke gir denildi
ona,
derken onu görünce derin bir su sandı ve paçalarından çemrendi, Süleyman, o dedi: mücellâ bir köşk, sırçadan, kadın ya rabb! dedi: hakıkaten ben evvel nefsime zulmetmişim, şimdi Süleymanın maıyyetinde teslim oldum Allaha, o rabbül'âlemine...
Nəml Suresi, 44. Ayet:
Ona,
“köşke gir!” denildi. Orayı görünce derin su sandı ve eteğini topladı. Süleyman: -Bu camdan yapılmış bir köşktür, dedi. Kadın da: -Rabbim, ben kendime zulmetmişim. Süleyman’la beraber evrenin sahibi Allah’a teslim oldum, dedi....
Nəml Suresi, 89. Ayet:
Kim iyilik getirirse
ona,
ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün korkudan uzak, güven içindedirler....
Qəsəs Suresi, 12. Ayet:
Daha önceden
ona,
süt analarının göğsünü emmeyi yasakladık. Bunun üzerine Musa'nın kızkardeşi, (Fir'avn ailesine) «sizin için bu çocuğu emzirip besleyecek, onu iyi eğitecek bir aile halkını size bulup göstereyim mi ?» dedi....
Qəsəs Suresi, 12. Ayet:
Biz daha önce
ona,
süt verenlerin sütünü emmesine müsaade etmemiştik. Bunun üzerine ablası: “Sizin için onun bakımını üzerine alacak, öğüt verip eğitecek bir âile buluvereyim mi?” dedi....
Qəsəs Suresi, 12. Ayet:
Biz daha önce
ona,
süt verenler(in sütünü emmey)i harâm etmiştik. (Hiçbir kadının sütünü emmiyordu. Fir'avn ve âilesi, çocuğun emeceği bir dadı bulma telaşı içinde idiler. Kızkardeşi uzaktan durumu görünce sokuldu): "Sizin için onun bakımını üstlenecek ve ona öğüt ver(ip onu güzelce eğit)ecek bir âileyi göstereyim mi?" dedi....
Qəsəs Suresi, 12. Ayet:
Biz daha önce
ona,
süt emziren kadınları haram kılmıştık. Bu sırada kızkardeşi dedi ki: "Onun bakımını sizin için üstlenecek, onu eğitip öğretmeyi yüklenecek bir ev halkını size tanıtayım mı?"...
Qəsəs Suresi, 14. Ayet:
Mûsâ erginlik, yiğitlik çağına-onsekiz yaşına girip olgunlaşınca, biz
ona,
hikmete dayalı hükümranlık, yargı ve icra yetkisi, şeriat ve ilim verdik. İşte iyiliği, iyi niyetleri, dinin, ahlâkın ve kamu vicdanının emirlerini, devamlı davranışlarına, ilişkilerine, görevlerine, hayatlarına yansıtan, samimiyetle ibadet eden, aktif olarak iyiliğe, iyi uygulamaya, iyileştirmeye örnek olan, işlerinde mükemmellik, dürüstlük ve başarı için dikkat harcayan, hayırlı icraatlar, kalıcı hizmetler yapan müslüma...
Qəsəs Suresi, 14. Ayet:
Musa ergenlik çağına ulaşıp, olgunlaşınca,
ona,
anlayış ve bilgi verdik. İyileri işte böyle ödüllendiririz....
Qəsəs Suresi, 18. Ayet:
Korkarak, etrafı gözetleyerek şehirde sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen yine feryat ederek ondan yardım istiyordu. Mûsâ da
ona,
“Belli ki sen azgın bir kimsesin” dedi....
Qəsəs Suresi, 18. Ayet:
Korkarak, gözleyip bekleyerek şehirde sabahladı, derken dün kendisinden yardım isteyen, gene birisiyle çekişmedeydi ve gene kendisinden yardım istedi. Mûsâ da
ona,
şüphe yok ki dedi sen, apaçık bir azgınsın....
Qəsəs Suresi, 18. Ayet:
Korku içinde, etrafı kollayarak şehirde sabahladı. Kendisinden dün yardım istemiş olan adam, feryad ederek yine kendisinden yardım istiyordu. Musa
ona,
'Belli ki sen bir belalısın,' dedi....
Qəsəs Suresi, 25. Ayet:
Derken
ona,
o iki (kadın)dan biri, utanır bir halde yürüyerek geldi, «Muhakkak babam seni çağırıyor, bizim için sulayıvermiş olduğunun ücretini sana ödemek için» deyiverdi. Vaktâ ki (Hazreti Mûsa da) ona geldi ve ona kıssayı hikaye etti. (O zât da) dedi ki: «Korkma, o zalimler olan kavimden necâta ermiş oldun.»...
Qəsəs Suresi, 76. Ayet:
Şüphesiz Kârûn, Mûsâ’nın kavmindendi. Onlara karşı azgınlık etti. Biz
ona,
anahtarlarını (bile taşımak) güçlü bir topluluğa ağır gelecek hazineler verdik. Hani, kavmi kendisine şöyle demişti: “Böbürlenme! Çünkü Allah, böbürlenip şımaranları sevmez.”...
Qəsəs Suresi, 76. Ayet:
(76-77) Karun, Musa'nin milletindendi; ama onlara karsi azdi. Biz
ona,
anahtarlarini guclu bir toplulugun zor tasidigi hazineler vermistik. Milleti ona: «Boburlenme, Allah suphesiz ki boburlenenleri sevmez. Allah'in sana verdigi seylerde, ahiret yurdunu gzet, dunyadaki payini da unutma; Allah'in sana yaptigi iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryuzunde bozgunculuk isteme; dogrusu Allah bozgunculari sevmez» demislerdi....
Qəsəs Suresi, 76. Ayet:
(76-77) Karun, Musa'nın milletindendi; ama onlara karşı azdı. Biz
ona,
anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Milleti ona: 'Böbürlenme, Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları sevmez' demişlerdi....
Qəsəs Suresi, 77. Ayet:
(76-77) Karun, Musa'nin milletindendi; ama onlara karsi azdi. Biz
ona,
anahtarlarini guclu bir toplulugun zor tasidigi hazineler vermistik. Milleti ona: «Boburlenme, Allah suphesiz ki boburlenenleri sevmez. Allah'in sana verdigi seylerde, ahiret yurdunu gzet, dunyadaki payini da unutma; Allah'in sana yaptigi iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryuzunde bozgunculuk isteme; dogrusu Allah bozgunculari sevmez» demislerdi....
Qəsəs Suresi, 77. Ayet:
(76-77) Karun, Musa'nın milletindendi; ama onlara karşı azdı. Biz
ona,
anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Milleti ona: 'Böbürlenme, Allah şüphesiz ki böbürlenenleri sevmez. Allah'ın sana verdiği şeylerde, ahiret yurdunu gözet, dünyadaki payını da unutma; Allah'ın sana yaptığı iyilik gibi, sen de iyilik yap; yeryüzünde bozgunculuk isteme; doğrusu Allah bozguncuları sevmez' demişlerdi....
Qəsəs Suresi, 78. Ayet:
Ben
ona,
sırf bendeki bir ılim sayesinde nâil oldum dedi, Allahın ondan evvel o kurûn içinden kuvvetçe ondan daha şiddetli ve cem'ıyyetce daha kesretli nice kimseleri helâk etmiş olduğunu bilmiyor muydu? Mücrimler günahlarından suâl de olunmaz...
Qəsəs Suresi, 81. Ayet:
1.
fe
: artık, böylece, sonra
2.
hasefnâ
: yere geçirdik
3.
bi-hi
: onu
4.
ve bi dâri-hi
: ve onun evi
<...
Qəsəs Suresi, 84. Ayet:
Kim hasenat ile (pozitif dereceler ile) gelirse o taktirde
ona,
ondan daha hayırlısı vardır. Ve kim seyyiat ile (negatif dereceler ile) gelirse, işte o zaman kötü amel yapanlar "yaptıklarından başkası (fazlası) ile cezalandırılmazlar. (Derecat kaybedenlerin cezası kazandıkları dereceler kaybettikleri derecelerden çıkarıldıktan sonra kalan dereceşer kadardır.)...
Qəsəs Suresi, 84. Ayet:
Kim bir iyilikle gelirse
ona,
yaptığından daha hayırlı mükâfat var ve kim, bir kötülükle gelirse o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıklarının karşılığı neyse onunla cezâlandırılır....
Qəsəs Suresi, 84. Ayet:
Kim hasene (salih amel) ile gelirse,
ona,
ondan daha hayırlısı (bir mükâfat) vardır. Kim de günahla gelirse, artık o kötülükleri yapanlar ancak yaptıklarıyla cezalanır, (cezaları kötülükleri kadar olur)....
Qəsəs Suresi, 84. Ayet:
Kim, bir iyilikle gelirse;
ona,
daha hayırlısı verilir. Kim de bir kötülükle gelirse; o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler....
Ənkəbut Suresi, 26. Ayet:
Bunun üzerine
ona,
Lût îmân etti. İbrahim dedi ki: “Ben, Rabbimin emrettiği yere hicret edeceğim. O AZİZ'dir, hakim'dir.”...
Ənkəbut Suresi, 33. Ayet:
Elçilerimiz Lût’a geldiklerinde, Lût, onlar yüzünden tasalandı, onlar hakkında çaresizlik içine düştü. Elçiler
ona,
“Korkma, üzülme. Biz, seni ve aileni kurtaracağız. Ancak karın başka. O, geride kalıp helâk edilenlerden olacaktır.”...
Ənkəbut Suresi, 33. Ayet:
(33-34) Elcilerimiz Lut'a gelince, onun fenasina gitti; cok sikildi.
Ona,
«Korkma ve uzulme, dogrusu biz seni ve geride kalacaklardan olan karinin disinda, aileni kurtaracagiz. Bu kasaba halkina yaptiklari yolsuzluklardan oturu gokten, elbette bir azap indirecegiz» dediler....
Ənkəbut Suresi, 33. Ayet:
(33-34) Elçilerimiz Lut'a gelince, onun fenasına gitti; çok sıkıldı.
Ona,
'Korkma ve üzülme, doğrusu biz seni ve geride kalacaklardan olan karının dışında, aileni kurtaracağız. Bu kent halkına yaptıkları yolsuzluklardan ötürü gökten, elbette bir azap indireceğiz' dediler....
Ənkəbut Suresi, 34. Ayet:
(33-34) Elcilerimiz Lut'a gelince, onun fenasina gitti; cok sikildi.
Ona,
«Korkma ve uzulme, dogrusu biz seni ve geride kalacaklardan olan karinin disinda, aileni kurtaracagiz. Bu kasaba halkina yaptiklari yolsuzluklardan oturu gokten, elbette bir azap indirecegiz» dediler....
Ənkəbut Suresi, 34. Ayet:
(33-34) Elçilerimiz Lut'a gelince, onun fenasına gitti; çok sıkıldı.
Ona,
'Korkma ve üzülme, doğrusu biz seni ve geride kalacaklardan olan karının dışında, aileni kurtaracağız. Bu kent halkına yaptıkları yolsuzluklardan ötürü gökten, elbette bir azap indireceğiz' dediler....
Ənkəbut Suresi, 40. Ayet:
1.
fe
: bunun üzerine, böylece
2.
kullen
: hepsi
3.
ehaznâ
: biz aldık, yakaladık
4.
bi
: ile
Ənkəbut Suresi, 50. Ayet:
'
Ona,
Rabbinden maddî mûcizeler gelmeli, değil miydi?' dediler. 'Mûcizeler, ancak Allah katındadır. Ben ise, sorumluluk hesap ve cezanın varlığını açıklayan, apaçık bir uyarıcıyım' de....
Rum Suresi, 33. Ayet:
İnsanlara bir zarar isaabet etdi mi Rablerine, (yalınız)
Ona,
dönerek, düâ ederler. Sonra onlara kendi (cânib) inden bir rahmet tatdırdığı vakit da, bakarsınız ki, onlardan bir güruh Rablerine şirk koşub durmakdadırlar, ...
Loğman Suresi, 7. Ayet:
Ona âyetlerimiz okunduğu zaman; onları hiç işitmemiş gibi, kulağında bir ağırlık var da büyüklenerek arkasını döner.
Ona,
elem dolu bir azabı müjdele....
Səba Suresi, 8. Ayet:
1.
efterâ
: iftira etti, uyduruyor
2.
alâ allâhi
: Allah'a
3.
keziben
: yalan olarak
4.
em
: veya, yoksa
...
Səba Suresi, 10. Ayet:
Ve andolsun ki biz, Dâvûd'a, katımızdan lûtfettik, üstünlük verdik. Ey dağlar dedik, onunla berâber tenzîh edin beni ve ey kuşlar, siz de ve
ona,
demiri yumuşattık....
Səba Suresi, 13. Ayet:
Onlar
ona,
mihrablar, timsaller ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlardı. Çalışın ey Davud hanedanı şükr için çalışın, maamafih kullarım içinde şekûr olan azdır....
Səba Suresi, 14. Ayet:
1.
fe
: o zaman, artık
2.
lemmâ
: olduğu zaman
3.
kadaynâ
: karar verdik
4.
aleyhi
:
ona,
onun üzerine
<...
Səba Suresi, 33. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
kâle
: dedi
3.
ellezîne
: onlar
4.
istud'ifû
: zaafa uğratıldılar, hakir görüldüler
Səba Suresi, 52. Ayet:
Ve diyecekler ki: İnandık
ona,
fakat bu uzak bir yerde nereden îmana kavuşacaklar, ondan faydalanacaklar?...
Fatir Suresi, 24. Ayet:
Muhakkak ki Biz; seni, müjdeleyici ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Hiç bir ümmet yoktur ki
ona,
bir uyarıcı gelmiş olmasın....
Yasin Suresi, 26. Ayet:
(26-27)
Ona,
«gir Cennet'e!» denildi. O da, «ah keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni, ikrama lâyık görülen kişilerden kıldığını bir bilselerdi.»...
Yasin Suresi, 27. Ayet:
(26-27)
Ona,
«gir Cennet'e!» denildi. O da, «ah keşke kavmim, Rabbimin beni bağışladığını ve beni, ikrama lâyık görülen kişilerden kıldığını bir bilselerdi.»...
Saffat Suresi, 67. Ayet: