Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Nəml Suresi, 23. Ayet:
"Onlara yöneticilik yapan bir kadın buldum. Ona her şeyden verilmiş. Çok görkemli bir tahtı var."...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleyman: "Ey meleler! Onlar teslimiyet içinde bana gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?" dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman: "Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım doğruyu bulacak mı yoksa doğruyu bulamayanlardan mı olacak?" dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike geldiğinde ona: "Senin tahtın böyle miydi?" denildi. "Sanki onun gibi." dedi. Ve "Bize daha önce bilgi verildi ve biz teslimiyet gösterdik!"...
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
Ve beşşirillezîne âmenû ve amilûs sâlihâti enne lehum cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâr(enhâru), kullemâ ruzikû minhâ min semeretin rızkan kâlû hâzellezî ruzıknâ min kabl(kablu) ve utû bihî muteşâbihâ(muteşâbihan), ve lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
1.
ve beşşir
: ve müjdele
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, Allah'a ulaşmayı dileyenler, îmân edenler
3.
ve amilû
: ve yaptılar
4.
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
E yeveddu ehadukum en tekûne lehu cennetun min nahîlin ve a’nâbin tecrî min
tahti
hel enhâru, lehû fîhâ min kullis semarâti ve esâbehul kiberu ve lehu zurriyyetun duafâu fe esâbehâ ı’sârun fîhi nârun fahterakat kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne). ...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
1.
e yeveddu
: ister mi, temenni eder mi
2.
ehadu-kum
: sizden biriniz
3.
en tekûne
: olmasını
4.
lehu
: onun
...
Ali-İmran Suresi, 15. Ayet:
Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi). ...
Ali-İmran Suresi, 15. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
e unebbiu-kum
: size haber vereyim mi
3.
bi hayrın
: hayırlısı
4.
min zâlikum
: bundan
<...
Ali-İmran Suresi, 136. Ayet:
Ulâike cezâuhum magfiretun min rabbihim ve cennâtun tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ, ve ni’me ecrul âmilîn(âmilîne)....
Ali-İmran Suresi, 136. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
cezâu-hum
: onların cezası, karşılığ?, mükâfatı
3.
magfiretun
: bağışlanma, mağfiret (günahların sevaba çevrilmesi)
4.
<...
Ali-İmran Suresi, 195. Ayet:
Festecâbe lehum rabbuhum ennî lâ udîu amele âmilin minkum min zekerin ev unsâ, ba’dukum min ba’d(ba’dın), fellezîne hâcerû ve uhricû min diyârihim ve uzû fî sebîlî ve kâtelû ve kutilû le ukeffirenne anhum seyyiâtihim ve le udhılennehum cennâtin tecrî min
tahti
hâl enhâr(enhâru), sevâben min indillâh(indillâhi) vallâhu indehû husnus sevâb(sevâbi)....
Ali-İmran Suresi, 195. Ayet:
1.
fe istecâbe
: o zaman, icabet etti, dualarına cevap verdi
2.
lehum
: onlara, onlar için
3.
rabbu-hum
: onların Rabbi
4.
ennî...
Ali-İmran Suresi, 198. Ayet:
Lâkinillezînettekav rabbehum lehum cennâtun tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ nuzulen min indillâh(indillâhi), ve mâ indallâhi hayrun lil ebrâr(ebrâri)....
Ali-İmran Suresi, 198. Ayet:
1.
lâkin ellezîne
: lâkin, fakat onlar, ... olanlar
2.
ittekav
: takva sahibi oldular
3.
rabbe-hum
: Rab'lerine
4.
lehum
Nisa Suresi, 13. Ayet:
Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi). Ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ. Ve zâlikel fevzul azîm(azîmu)....
Nisa Suresi, 13. Ayet:
1.
tilke
: bu, işte bunlar
2.
hudûdu
: hudutlar
3.
allâhi
: Allah
4.
ve men
: ve kim
Nisa Suresi, 57. Ayet:
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhıluhum cennâtin tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun, ve nudhıluhum zıllen zalîlâ(zalîlen)....
Nisa Suresi, 57. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
ellezîne
: onlar, olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah’a ulaşmayı dilediler
4.
amilû es...
Nisa Suresi, 122. Ayet:
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden). Va’dallâhi hakkâ(hakkan). Ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen)....
Nisa Suresi, 122. Ayet:
1.
ve ellezîne
: ve onlar, ...olanlar
2.
âmenû
: amenu oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah'a ulaşmayı dilediler
3.
ve amilû es sâlihâti
: ve salih amel, nefsi tezkiye edici amel işlediler
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Ve lekad ehazallâhu mîsâka benî isrâîl(isrâîle), ve beasnâ minhumusney aşera nakîbâ(nakîben) ve kâlellâhu innî meakum lein ekamtumus salâte ve âteytumuz zekâte ve âmentum bi rusulî ve azzertumûhum ve akradtumullâhe kardan hasenen le ukeffirenne ankum seyyiâtikum ve le udhılennekum cennâtin tecrî min tahtıhel enhâr(enhâru), fe men kefere ba’de zâlike minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli)....
Maidə Suresi, 12. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
ehaze allâhu
: Allâh (c.c.) aldı
3.
mîsâka
: mîsâk
4.
benî isrâîle
: İsrailoğulları
Maidə Suresi, 66. Ayet:
Ve lev ennehum ekâmût tevrâte vel incîle ve mâ unzile ileyhim min rabbihim le ekelû min fevkıhim ve min
tahti
erculihim. Minhum ummetun muktesıdeh(muktesıdetun) ve kesîrun minhum sâe mâ ya’melûn(ya’melûne). ...
Maidə Suresi, 66. Ayet:
1.
ve lev enne-hum
: ve eğer onlar ...olsaydı
2.
ekâmû
: ikâme ettiler, gereği gibi uyguladılar
3.
et tevrâte
: Tevrat
4.
ve el...
Maidə Suresi, 85. Ayet:
Fe esâbehumullâhu bimâ kâlû cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâûl muhsinîn(muhsinîne)....
Maidə Suresi, 85. Ayet:
1.
fe esâbe-hum(u)
: böylece onlara verdi, ihsan etti
2.
allâhu
: Allâh (c.c.)
3.
bi-mâ kâlû
: söylediklerinden dolayı
4.
cennâ...
Maidə Suresi, 119. Ayet:
Kâlellâhu hâzâ yevmu yenfeus sâdikîne sıdkuhum, lehum cennâtun tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden) radiyallâhu anhum ve radû anh(anhu) zâlikel fevzul azîm(azîmu). ...
Maidə Suresi, 119. Ayet:
1.
kâle allâhu
: Allâh (cc.) dedi (buyurdu)
2.
hâzâ yevmu
: bu gün
3.
yenfeu es sâdikîne
: sâdıklara fayda verecek
4.
sıdku-hum...
Ənam Suresi, 6. Ayet:
E lem yerev kem ehleknâ min kablihim min karnin mekkennâhum fîl ardı mâ lem numekkin lekum ve erselnes semâe aleyhim midrâren ve cealnâl enhâre tecrî min
tahti
him fe ehleknâhum bi zunûbihim ve enşe’nâ min ba’dihim karnen âharîn(âharîne)....
Ənam Suresi, 6. Ayet:
1.
e lem yerev
: görmüyorlar mı
2.
kem ehleknâ
: nice, kaç tane helâk ettik
3.
min kabli-him
: onlardan önce, kendilerinden önce
4.
Ənam Suresi, 65. Ayet:
Kul huvel kâdiru alâ en yeb’ase aleykum azâben min fevkıkum ev min
tahti
erculikum ev yelbisekum şiyean ve yuzîka ba’dakum be’se ba’d(ba’dın), unzur keyfe nusarrıful âyâti leallehum yefkahûn(yefkahûne). ...
Ənam Suresi, 65. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
huve
: o
3.
el kâdiru
: kaadir, muktedir, gücü yeter
4.
alâ
: üzerine, ...e
Əraf Suresi, 43. Ayet:
Ve neza'nâ mâ fî sudûrihim min gıllin tecrî min
tahti
himul enhâr(enhâru), ve kâlûl hamdu lillâhillezî hedânâ li hâzâ ve mâ kunnâ li nehtediye levlâ en hedânallâh(hedânallâhu), lekad câet rusulu rabbinâ bil hakk(hakkı), ve nûdû en tilkumul cennetu ûristumûhâ bimâ kuntum ta'melûn(ta'melûne)....
Əraf Suresi, 43. Ayet:
1.
ve neza'nâ
: ve çekip aldık
2.
mâ
: şey
3.
fî sudûri-him
: onların göğüslerinde
4.
min
: ...den
Tövbə Suresi, 72. Ayet:
Vaadallâhul mu’minîne vel mu’minâti cennâtin tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adnin, ve rıdvânun minallâhi ekber(ekberu), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu)....
Tövbə Suresi, 72. Ayet:
1.
vaadallâhu
: Allah vaadetti
2.
el mu'minîne
: mü'min erkekler
3.
ve el mu'minâti
: ve mü'min kadınlar
4.
cennâtin
<...
Tövbə Suresi, 89. Ayet:
Eaddallâhu lehum cennâtin tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ, zâlikel fevzul azîm(azîmu)....
Tövbə Suresi, 89. Ayet:
1.
eadde allâhu
: Allah hazırladı
2.
lehum
: onlar için
3.
cennâtin
: cennetler
4.
tecrî
: akar
Yunus Suresi, 9. Ayet:
İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min
tahti
himul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi)....
Yunus Suresi, 9. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olan (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı dileyen) kimseler
3.
ve amilû es sâlihâti
: ve nefsi ıslâh edici ameller (nefs tezkiyesi) yapanlar
Hud Suresi, 7. Ayet:
Odur, gökleri ve yeri altı evrede yaratan; Ve (hayatı yarattığı sürece) Onun kudret ve tahtı suyun üstündeydi. (Allah size böylece Ona olan bağımlılığınızı hatırlatıyor) ki sizi sınayıp hanginizin eylem ve davranışça iyi olduğunu ortaya koysun. Şöyle ki: eğer (sen, ey Peygamber,) (insanlara:) "Unutmayın ki, ölümden sonra diriltileceksiniz!" desen, hakkı inkara şartlanmış olanlar hemen, "Açıkçası, bu büyüleyici bir vehimden başka bir şey değil!" diye karşılık verirler....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
1.
ve refea
: ve yükseltti, çıkardı
2.
ebeveyhi
: onun annesi ve babası
3.
alel arşı (alâ el arşı)
: tahtın üzerine
4.
ve harrû...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ve anne babasını tahtın üstüne çıkarttı. Ona secde ederek eğildiler. Yusuf (A.S) şöyle dedi: “Ey babacığım! Bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Rabbim onu hakikat kıldı (gerçekleştirdi). Ve beni zindandan çıkardığı zaman bana en güzelini yaptı (Benim için en güzelini dizayn etti). Ve şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki; benim Rabbim, dilediğine lütuf sahibidir. Alîm (en iyi bilen) ve Hakîm (en iyi hüküm veren, hikmet sahibi) olan muhakkak ki; “O” ...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana babasını tahtın üzerine çıkardı. Hepsi ona (Yûsuf’a) saygı ile eğildiler. Yûsuf dedi ki: “Babacığım! İşte bu, daha önce gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra; Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi çölden getirerek bana çok iyilikte bulundu. Şüphesiz Rabbim, dilediği şeyde nice incelikler sergileyendir. Şüphesiz O, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: "Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir."...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Anne ve babasını tahtın üzerine çıkardı ve hep birlikte onun için secdeye kapandılar. [5] Dedi ki: 'Ey babacığım! İşte bu, daha önceki rüyamın yorumudur. Gerçekten Rabbim onu doğru çıkardı. Allah, beni zindandan çıkarmakla ve şeytanın benimle kardeşlerimin arasına fitne sokmasından sonra sizi çölden getirmekle bana iyilik etti. Şüphesiz Rabbim dilediği şeyi çok ince düzenleyendir. Muhakkak O alimdir, hakimdir....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana babasini
tahti
n uzerine oturttu, hepsi onun onunde (Allah'a secde edip) egildiler. O zaman Yusuf: «Babacigim! Iste bu, vaktiyle gordugum ruyanin cikisidir; Rabbim onu gerceklestirdi. µeytan, benimle kardeslerimin arasini bozduktan sonra, beni hapisten cÙkaran, sizi colden getiren Rabbim bana pek cok iyilikte bulundu. Dogrusu Rabbim diledigine lutufkardÙr, O suphesiz bilendir, Hakim'dir» dedi....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah'a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: 'Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyanın çıkışıdır; Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana pek çok iyilikte bulundu. Doğrusu Rabbim dilediğine lütufkardır, O şüphesiz bilendir, Hakim'dir' dedi....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu ve hepsi onun için (ona kavuştukları için) secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: «Ey babacığım! İşte bu, daha önce (gördüğüm) rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Doğrusu Rabbim bana (çok şey) lütfetti. Çünkü beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Şüphesiz ki Rabbim dilediğine lütfedicidir. Kuşkusuz O çok iyi bilendir, hikmet sahibidir.»...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana ve babasını tahtın üzerine kaldırdı. Hepsi onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: 'Babacığım, bu, önceden görmüş bulunduğum rüyanın gerçekleşmesidir. Rabbim onu gerçekleştirdi. şeytan, benimle kardeşlerimin arasını açtıktan sonra O beni hapishaneden çıkararak ve sizi çölden getirerek bana iyilikte bulundu. Gerçekten Rabbim dilediğine karşı çok şefkatlidir. O, Bilendir, Bilgedir.'...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Babasını ve anasını tahtının üstüne çıkarıb oturtdu. Hepsi onun için (ona kavuşdukları için) secdeye kapandılar. (Yuusuf) dedi ki: Ey babam, işte bu, evvelce gördüğüm rü'yânın tehakkukudur. Gerçek, Rabbim onu doğru çıkardı. Bana iyilik etdi. Çünkü beni zindandan çıkardı. Şeytan benimle kardeşlerimizin arasını bozduktan sonra da O, sizi çölden getirdi. Şübhesiz ki Rabbim, dileyeceği şeyleri çok güzel, çok ince tedbîr edendir. Hakkıyle bilen, tam hikmet saahibi olan Odur». ...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Böylece (sarayına geldiklerinde) ana-babasını (kendi) tahtın(ın) üstüne çıkardı ve (derken hepsi) onun (Yûsuf) için secde ediciler olarak, secdeye kapandılar. (Yûsuf) dedi ki: 'Ey Babacığım! İşte bu, evvelki rüyâmın ta'bîridir. Doğrusu Rabbim onu gerçek kıldı. Hem şübhesiz bana ihsanda bulundu; çünki beni zindandan çıkardı ve şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbim, ne dilerse çok hoş tedbîr edendir. Şübhesiz ki, Alîm (hakkıyla bilen), Hakîm (...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana-babasını tahtın üzerine çıkarıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. Dedi ki: Babacığım; işte bu; vaktiyle gördüğüm rüyanın gerçekleşmesidir. Doğrusu Rabbım, onu gerçekleştirdi ve bana ihsan etti de; şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkardı ve sizi çölden getirdi. Muhakkak ki Rabbım, dilediğine lütufkardır. Muhakkak ki O'dur O, Hakim, Alim....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana ve babasını tahtının üstüne çıkartıp oturttu. Hepsi onun için secdeye kapandılar. (Yusuf) dedi ki: “Ey Babacığım! İşte bu, vaktiyle gördüğüm rüyânın tahakkukudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana gerçekten pek çok iyilikte bulundu. Şüphesiz ki Rabbim dileyeceği şeyleri çok ince düzenler. O her şeyi hakkıyla bilendir, hükmünde hikmet sahibidir. ”...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana babasını tahtın üzerine oturttu, hepsi onun önünde (Allah’a secde edip) eğildiler. O zaman Yusuf: -Babacığım! İşte bu, önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana çok iyilikte bulundu. Gerçekten Rabbim dilediğine lütfeder, O şüphesiz bilir (ve en iyi) hükmü verir, dedi....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Annesi ile babasını tahtına oturttu. Hepsi onun önünde saygı ile eğildiler. Yusuf: "Babacığım! dedi, işte küçükken gördüğüm rüyanın tabiri! Rabbim o rüyayı gerçekleştirdi. O, bana nice ihsanlarda bulundu: Beni zindandan kurtardı ve nihayet,Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra sizi çölden getirip bana kavuşturmakla da beni ihsanına mazhar etti. Gerçekten Rabbim dilediği kimse hakkında latifdir (dilediği hususları çok güzel, pek ince bir tarzda gerçekleştirir). Şüphesiz O alîmdir, ...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana babasını tahtın üstüne çıkardı ve hepsi onun için secdeye kapandılar (önünde saygı ile eğildiler. Yûsuf): "Babacığım, dedi, işte bu, önceden (gördüğüm) rü'yânın yorumudur. Rabbim onu gerçek yaptı, bana iyilik etti; zira şeytân, benimle kardeşlerim arasına fitne soktuktan sonra O, beni zindandan çıkardı, sizi de çölden getirdi. Gerçekten Rabbim dilediği şeyi çok ince düzenler. O, (her tedbiri) bilen, her şeyi yerli yerince yapandır."...
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Anne ve babasını tahtına çıkardı. Hepsi birden onun önünde secdeye kapandılar. Yusuf, 'İşte, baba,' dedi, 'daha önce gördüğüm rüyanın tabiri budur. Rabbim onu gerçekleştirdi. Beni zindandan çıkarmakla ve şeytan kardeşlerimle aramı açtıktan sonra sizi çölden getirip bana kavuşturmakla da Rabbim bana lütufta bulundu. Şüphesiz ki Rabbim dilediğini pek ince tedbirleriyle gerçekleştirir. O herşeyi bilen, herşeyi hikmetle yapandır....
Yusif Suresi, 100. Ayet:
Ana babasını tahtın üstüne çıkardı. Hepsi, Yûsuf'un önünde secde eder gibi eğildiler. Yûsuf dedi: "Babacığım, işte bu, benim önceden gördüğüm rüyanın yorumudur. Rabbim onu gerçekleştirdi. O, bana çok güzel lütuflarda bulundu, şeytan, benimle kardeşlerim arasına yamukluk soktuktan sonra, O beni zındandan çıkardı. Sizi de çölden getirdi. Rabbim, dilediği şeyde çok ince lütuflar sergiliyor. Alîm olan O'dur, Hakîm olan O'dur."...
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Gökleri, görülebilir herhangi bir destek, dayanak olmadan yükselten ve sonra da kudret ve hükümranlık tahtına kurulan Allah'tır; her biri -(O'nun tarafından) belirlenmiş bir süre için- kendi seyrini sürdüren güneşi ve ayı (koyduğu yasalara) tabi tutan O'dur; var olan her şeyi (yöneten), çekip çeviren de O. Bütün bu mesajları açık açık dile getiriyor ki, (Yargı Günü'nde) Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız....
Rəd Suresi, 2. Ayet:
Allâh odur ki gökleri, görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti, sonra Arş üzerine istivâ etti (mülkünün tahtına oturdu), güneşi ve ay'ı irâdesine boyun eğdirdi. Her biri, belli bir süre için akıp gitmektedir. (Yaratma) işi(ni) düzenler, âyetleri açıklar ki, Rabbinizle karşılaşacağınıza kesin olarak inanasınız....
Rəd Suresi, 35. Ayet:
Meselul cennetilletî vuidel muttekûn(muttekûne), tecrî min
tahti
hel enhâr(enhâru), ukuluhâ dâimun ve zilluhâ, tilke ukbellezînettekav ve ukbel kâfirînen nâr(nâru)....
Rəd Suresi, 35. Ayet:
1.
meselu el cenneti elletî
: o cennetin örneği, durumu, gibi
2.
vuide el muttekûne
: takva sahiplerine vaadedilen
3.
tecrî
: akar
4.
İbrahim Suresi, 23. Ayet:
Ve udhilellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ bi izni rabbihim, tehıyyetuhum fîhâ selâm(selâmun)....
İbrahim Suresi, 23. Ayet:
1.
ve udhile
: ve dahil edilirler, konulurlar
2.
ellezîne
: o kimseler
3.
âmenû
: ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler, âmenû olanlar
4.
Nəhl Suresi, 31. Ayet:
Cennâtu adnin yedhulûnehâ tecrî min
tahti
hel enhâru lehum fîhâ mâ yeşâûn(yeşâûne), kezâlike yeczîllâhul muttekîn(muttekîne). ...
Nəhl Suresi, 31. Ayet:
1.
cennâtu
: cennetler
2.
adnin
: adn
3.
yedhulûne-hâ
: ona girerler, dahil olurlar
4.
tecrî
: akar
Kəhf Suresi, 31. Ayet:
Ulâike lehum cennâtu adnin tecrî min
tahti
himul enharu yuhallevne fîhâ min esâvire min zehebin ve yelbesûne siyâben hudren min sundusin ve istebrekın muttekiîne fîhâ alel erâik(erâiki), ni'mes sevâb(sevâbu), ve hasunet murtefekâ(murtefekan)....
Kəhf Suresi, 31. Ayet:
1.
ulâike
: işte onlar
2.
lehum
: onlara, onlar için vardır
3.
cennâtu adnin
: adn cennetleri
4.
tecrî
: akar
...
Məryəm Suresi, 24. Ayet:
Fe nâdâhâ min
tahti
hâ ellâ tahzenî kad ceale rabbuki tahteki seriyyâ(seriyyen)....
Məryəm Suresi, 24. Ayet:
1.
fe
: böylece, o zaman
2.
nâdâ-hâ
: ona seslendi
3.
min
tahti
-hâ
: onun altından, alt yanından
4.
ellâ
: olma
Taha Suresi, 5. Ayet:
O sınırsız rahmet Sahibi ki, mutlak kudret ve hükümranlık tahtına kurulmuştur....
Taha Suresi, 76. Ayet:
Cennâtu adnin tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike cezâu men tezekkâ....
Taha Suresi, 76. Ayet:
1.
cennâtu
: cennetler
2.
adnin
: adn
3.
tecrî
: akar
4.
min
tahti
-hâ
: onun altından
Ənbiya Suresi, 22. Ayet:
oysa, (anlamıyorlar ki,) göklerde ve yerde Allah'tan başka tanrılar olsaydı, bu iki alem de kargaşalık içinde yıkılıp giderdi! Bunun içindir ki, O mutlak hükümranlık tahtının Efendisi, O sınırsız kudret ve yücelik sahibi Allah, insanların tanımlama ve tasvir yoluyla kendisine yakıştırdığı her şeyin ötesinde, her şeyin üstündedir!...
Həcc Suresi, 14. Ayet:
İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâr(enhâru), innallâhe yef’alu mâ yurîd(yurîdu)....
Həcc Suresi, 14. Ayet:
1.
inne allâhe
: muhakkak Allah
2.
yudhılu
: dahil eder
3.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
4.
ve a...
Həcc Suresi, 23. Ayet:
İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilus sâlihâti cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru yuhallevne fîhâ min esâvira min zehebin ve lu’luâ(lu’luen), ve libâsuhum fîhâ harîr(harîrun)....
Həcc Suresi, 23. Ayet:
1.
inne allâhe
: muhakkak Allah
2.
yudhılu ellezîne
: o kimseleri dahil eder
3.
âmenû
: âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)
4.
Möminun Suresi, 86. Ayet:
De ki: "Peki, kimdir yedi kat göğü yerinde tutan ve yüce kudret tahtında hükümran olan?"...
Möminun Suresi, 116. Ayet:
Kendisinden başka ilah olmayan, gerçek hükümdar, şerefli tahtın Rabbi olan Allah, çok yücedir....
Furqan Suresi, 10. Ayet:
Tebârekellezî in şâe ceale leke hayren min zâlike cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru ve yec’al leke kusûrâ(kusûran)....
Furqan Suresi, 10. Ayet:
1.
tebâreke
: mübarektir
2.
ellezî
: ki o
3.
in
: eğer
4.
şâe
: diledi
Furqan Suresi, 59. Ayet:
Gökleri, yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi altı evrede yaratan ve kudret ve hükümranlık tahtına kurulan O'dur, O: Rahman / sınırsız Bağış (Kayra) Sahibi! O'nu (Kendisinden), O her şeyden Haberdar Olan'dan sor....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Gerçekten ben, onlara melik olan (hükümdarlık yapan) bir hanım buldum. Ona, herşeyden verilmiş ve onun büyük bir arşı (tahtı) var....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
“Ben, onlara (Sebe halkına) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden bolca verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın gördüm.”...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Orada, onlara bir kadının hükümdâr olduğunu gördüm ve kendisine her şey verilmiş ve bir de çok büyük tahtı var....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
"Doğrusu ben, onlara (Sabalılar'a) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden verilmiş ve hükümranlık tahtı olan bir kadın buldum. "...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
'Sebe’ halkına kraliçe sıfatıyla hükümdarlık eden liyâkatli, yiğit bir kadınla karşılaştım. Kendisine her şey verilmiş. Muazzam bir tahtı var.'...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Ben, onlara [1] hükmeden, kendisine her şeyden (bolca) verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadın buldum....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
"Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var."...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Gerçekten ben bir kadın buldum, Sebe’ halkına padişahlık yapıyor, kendisine (padişahların muhtaç olduğu) her şey verilmiş. Muhteşem bir tahtı da var....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Şüphen olmasın ki ben, ülkesi halkına hükmeden ve (bu hususta gereken ne ise) kendisine her şeyden (bir pay) verilen, aynı zamanda büyük bir tahtı bulunan bir kadına rastladım....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Gerçekten, onlara (Sebe'lilere) hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan bir kadınla karşılaştım....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Çünkü ben bir kadın buldum, onlara meliklik ediyor, kendisine her şeyden verilmiş, azametli bir tahtı da var...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Çünkü ben, orada onlara hükümdarlık eden, kendisine herşey verilmiş, yüce bir tahtı olan bir kadın buldum....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Ben o yörenin halkını yöneten bir kadınla karşılaştım. Allah ona her şeyi vermiş, görkemli bir tahtı var....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
"Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var."...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
«Hakıykat, orada bir kadını onlara hükümdarlık eder buldum. Kendisine her şey verilmişdir. Onun bir de çok büyük bir tahtı var». ...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
“Oranın halkına hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkân verilmiş bir kadınla karşılaştım. Muhteşem bir tahtı da var. ”...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
-Ben, orada hükümdarlık eden bir kadın buldum. Bu kadına her şey verilmiş, onun bir de kocaman tahtı var....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
Sebe halkını bir kadın hükümdarın yönettiğini gördüm. Kendisine her türlü imkân verilmiş. Onun güçlü bir yönetimi olduğu gibi pek büyük bir tahtı da var....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
"Ben onlara hükümdarlık eden bir kadın buldum, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı var."...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
«Gerçekten ben, onlara hükmetmekte olan bir kadın buldum ki, ona her şeyden (bolca) verilmiştir ve büyük bir tahtı var.»...
Nəml Suresi, 23. Ayet:
'Orada, onları yöneten bir kadın hükümdar buldum ki, her türlü imkâna sahip; pek büyük bir de tahtı var....
Nəml Suresi, 23. Ayet:
"Sabâlılara hükmeden bir kadın buldum. Kendisine herşeyden bir pay verilmiş, kocaman bir tahtı var."...
Nəml Suresi, 26. Ayet:
Kendisinden başka ilah olmayan Allah odur ki en büyük tahtın sahibidir....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
yâ eyyuhâ
: ey
3.
el meleu
: ileri gelenler
4.
eyyu-kum
: sizin hanginiz
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Süleyman A.S): "Ey ileri gelenler! Onlar teslim olmak üzere bana gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getirir?" dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleyman, “Ey ileri gelenler! Onlar bana teslim olmadan önce hanginiz bana onun (kraliçenin) tahtını getirebilir?”...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Ey ulular dedi, onlar, bana teslîm olup gelmeden onun tahtını kim getirebilir bana?...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Süleyman ileri gelenlerine) dedi ki: "Ey önderlerim. . . Onlar, teslim olmak üzere gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getirir?"...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Sonra Süleyman kumandanlarına: 'Ey devlet büyükleri, onlar teslimiyyet gösterip, İslâm’ı yaşayacak müslümanlar olarak bana gelmeden önce, hanginiz kraliçenin tahtını bana getirecek?' dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Süleyman): 'Ey ileri gelenler! Onlar teslim olmuş halde bana gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirir?' dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) "Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Sonra Süleyman, kavminin ileri gelenlerine şöyle) dedi: “- Ey seçkin topluluk! Onlar (Belkıs ve kavmi), bana müslüman olarak gelmezden önce onun (Belkıs’ın) tahtını hanginiz bana getirir?”...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Suleyman: «Ey cemaat! Bana teslim olmalarindan once, hanginiz o kralicenin
tahti
ni yanima getirebilir?» dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleyman, «ey ileri gelenler! Bana teslimiyet gösterip gelmelerinden önce sizden hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir ?» dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleyman: 'Ey cemaat! Bana teslim olmalarından önce, hanginiz o kraliçenin tahtını yanıma getirebilir?' dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Dedi ki, 'Ey konseyim, onlar bana müslümanlar olarak gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?'...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Ey hey'et, dedi: kendileri teslim olarak bana gelmezden evvel o kadının tahtını bana kim getirir?...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Süleyman kendi adamlarına dönerek): «Ey Heyet kendileri teslimiyyet gösterip bana gelmeden önce, o kadının tahtını bana kim getirir?» dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: «Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?»...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleyman (yanındakilere dönerek) Ey devletin ileri gelenleri, bu adamlar boyun eğerek huzuruma gelmeden önce hanginiz kraliçenin o tahtını bana getirebilir? dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) "Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman)lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Süleyman) dedi: «Ey ileri gelenler, onun tahtını, kendilerinin bana müslüman olarak gelmelerinden evvel, hanginiz bana getirir»? ...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Elçiler gittikten sonra müşâvirlerini topladı ve:) 'Ey ileri gelenler! (Onlar)Müslüman kimseler olarak bana gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirebilir?' dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Dedi ki: Ey ileri gelenler; kendileri bana müslüman olarak gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Olayların gidişi içinde Süleyman Sebe Melikesi'nin kendisine geleceğini öğrenince, çevresindekilere:) "Siz ey seçkin görevliler!" dedi, "Hanginiz bana (Sebe Melikesi'nin) tahtını, daha o ve ona bağlı olanlar Allah'a yürekten boyun eğmiş kimseler olarak bana çıkıp gelmeden önce buraya getirebilir?"...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Hazreti Süleyman) Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Hanginiz bana onun tahtını onların bana müslümanlar olarak gelmelerinden evvel getirir.»...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Süleyman) dedi ki: “Ey ileri gelenler! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?”...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
-Ey ileri gelenler, onlar teslim olup gelmeden önce, onun tahtını bana hanginiz getirecek, dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Daha sonra Süleyman onların itaatlerini bildirmek üzere huzuruna geleceklerini öğrenince yanındaki danışmanlarına:"Değerli danışmanlarım! Onların itaat içinde huzuruma gelmelerinden önce, içinizden kim onun tahtını bana getirebilir?" dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Elçi gittikten sonra Süleymân, danışmanlarını topladı): "Ey ileri gelenler, dedi, onların bana teslim olarak gelmelerinden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?"...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
(Elçinin gitmesinden sonra Süleyman:) «Ey önde gelenler, onlar bana teslim olmuş (müslüman) lar olarak gelmeden önce, sizden kim onun tahtını bana getirebilir?» dedi....
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleyman 'Efendiler,' dedi. 'Kendileri bana teslim olup gelmeden önce hanginiz onun tahtını bana getirir?'...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleyman kurmaylarına dedi ki: "Onlar teslim olup huzuruma gelmeden önce, o kadının tahtını hanginiz bana getirebilir?"...
Nəml Suresi, 39. Ayet:
Cinlerden bir ifrît (kuvvetli ve becerikli olan biri şöyle) dedi: “ - Sen yerinden kalkmadan önce, ben o tahtı sana getiririm. Muhakkak onu taşımağa gücü yetib (onu) zayi etmiyen güvenilir bir kimseyim.”...
Nəml Suresi, 39. Ayet:
Cinlerin ele başlarından biri «Sen şu oturduğun yerden kalkmadan önce o tahtı sana getiririm. Hem bu işi başaracak gücüm vardır ve hem de bu konuda güvenilir bir kişiyim» dedi....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitaptan bilgisi olan biri, “Ben onu, gözünü kapayıp açmadan önce sana getiririm” dedi. Süleyman, tahtı yanında yerleşmiş hâlde görünce şöyle dedi: “Bu, şükür mü, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemek için, Rabbimin bana bir lütfudur. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse (bilsin ki) Rabbim her bakımdan sınırsız zengindir, cömerttir.”...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Hakikat Bilgi'sinden bir ilim olan (Esmâ kuvvesiyle tahakkuk etme özelliği olan, tecelli-i sıfat) kimse de dedi ki: "Gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm". . . (Süleyman) tahtı önünde yerleşmiş görünce dedi ki: "Bu Rabbimin fazlındandır. . . Şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemesidir. . . Kim şükreder ise şüphesiz ki şükrü nefsinedir! Kim nankörlük ederse, Rabbim Ğaniyy'dir, Keriym'dir. "...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
İlâhî kitaplardaki bilgileri iyi bilenlerden biri ise: 'Göz ucuyla kendine bakacak süreden daha kısa bir zamanda, ben onu sana getiririm' dedi. Süleyman kraliçenin tahtını yanı başına yerleştirilmiş görünce: 'Bu Rabbimin lütuf ve ihsanındandır. Şükür mü edeceğimi, nankörlük mü edeceğimi denemek istiyor. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki, benim Rabbim zengindir, muhtaç değildir, af, merhamet ve kerem sahibidir.' dedi....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kendinde ilâhî kitabdan bir ilim bulunan bir (melek) dedi ki; “-Ben gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm.” Derken Süleyman, tahtı yanında duruyor görünce dedi ki; “- Bu, rabbimin fazlındandır; beni imtihan etmek içindir: Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım? Kim şükrederse, ancak kendi menfaatine şükreder; kim de nankörlük ederse, muhakkak ki rabbim onun şükrüne muhtaç değildir, ona yine de nimet verir.”...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitabin bilgisine sahip olan biri: «Gozunu acip kapamadan ben onu sana getiririm» dedi. Suleyman,
tahti
yanina yerlesivermis gorunce: «Bu, sukur mu edecegim yoksa nankorluk mu edecegim diye beni sinayan Rabbimin lutfundandir. sukreden ancak kendisi icin sukretmis olur; fakat nankrluk eden bilsin ki Rabbim mustagnidir, kerem sahibidir» dedi....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Yanında kitaptan (az-çok) bilgisi bulunan biri ise şöyle dedi: «Sen gözünü açıp kapamadan onu sana getiririm» derken Süleyman onu (melikenin tahtını) yanında karar kılmış bir halde görünce dedi ki: «Bu, Rabbimin lütf-u kereminden (bana verilen bir nîmet) dir ki şükür mü edeceğim, nankörlükte mi bulunacağım diye beni deniyor. Tabiî kim şükrederse, o ancak kendi lehine şükretmiş olur; kim de nankörlük ederse elbette Rabbim ganiy (=her şeyden müstağnidir, kimsenin şükrüne ihtiyacı yoktur; ama herke...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitabın bilgisine sahip olan biri: 'Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm' dedi. Süleyman, tahtı yanına yerleşivermiş görünce: 'Bu, şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınayan Rabbimin lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; fakat nankörlük eden bilsin ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir' dedi....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi. (Süleyman) onu (melikenin tahtını) yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitaptan ilmi olan kimse ise, «Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm» dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce, «Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir.»...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kutsal Kitap kaynaklı bilgisi olan biri ise «Gözünü açıp kapamadan o tahtı sana getireyim» dedi. Süleyman tahtı önünde yere konmuş görünce, «Bu, şükür mü edeceğim yoksa, nankörce mi davranacağım diye beni sınavdan geçirmek isteyen Rabbimin bana yönelik bir lütfudur. Kim şükrederse kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, yüce Allah'ın hiçbir şeye ihtiyacı yoktur ve bağışı karşılıksızdır.» dedi....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Yanında kitabdan bir ilim bulunan zât (Âsaf bin Berhıya): '(Senin) göz açıp kapaman (esnâsında, henüz nazarın) sana dönmeden önce, ben onu sana getiririm' dedi.(Süleymân) birden onu (o tahtı) yanına yerleşivermiş olarak görünce: 'Bu, Rabbimin bir lütfudur! Tâ ki şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihân ediyor! Hâlbuki kim şükrederse, o takdirde ancak kendisi için şükreder; kim de nankörlük ederse, artık şübhesiz ki Rabbim, Ganî (hiçbir şeye muhtaç olmayan)dır, Kerîm (çok ...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Nezdinde kitabdan bir bilgi bulunan da dedi ki: Gözünü açıp kapamadan ben, onu sana getiririm. Süleyman tahtı yanına yerleşivermiş görünce dedi ki: Bu, Rabbımın lutfundandır. Şükür mü yoksa küfür mü edeceğim diye beni sınamak içindir. Kim şükrederse; ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de küfrederse; muhakkak ki Rabbım; Gani'dir, Kerim'dir....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Yanında kitaptan bir ilim bulunan zât da dedi ki: «Ben onu sana daha kendine gözün dönmeden getiririm.» Vaktâ ki (Hazreti Süleyman) Onu (tahtı) yanında karargir olmuş gördü, dedi ki: «Bu Rabbimin fazlındandır, tâ ki beni imtihan etsin ki, şükür mü ederim, yoksa küfran-ı nîmette mi bulunurum ve her kim şükrederse ancak kendi nefsi lehine şükreder. Ve kim de küfran-ı nîmette bulunursa, şüphe yok ki, Rabbim ganîdir, kerîmdir.»...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitap'tan ilmi olan kimse (Hızır) ise: “Sen gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm. ” dedi. Süleyman, tahtı yanı başına yerleşivermiş görünce dedi ki: “Bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni imtihan etmek istiyor. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, muhakkak ki Rabbim müstağnidir, kerem sahibidir. ”...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitap'tan bir bilgiye sahip olan kimse ise: -Ben gözünü açıp kapayıncaya kadar onu sana getiririm, dedi. Süleyman o anda tahtı yanında görünce, -Bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım diye beni deniyor. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükreder, kim de nankörlük ederse, Rabbim onun şükrüne muhtaç değildir. O çok cömerttir, dedi....
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Ama nezdinde, kitaptan ilim olan bir zat da: "Ben, sen gözünü açıp kapamadan onu getirebilirim" der demez, Süleyman, Kraliçenin tahtının yanıbaşında durduğunu görünce: "Bu, Rabbimin lütuflarındandır. Bu şükür mü edeceğim, yoksa nankörlerden mi olacağım? diye beni sınamak içindir. Şükreden sadece kendi lehine olarak şükreder. Nankörlük eden ise bilmelidir ki Rabbim onun şükründen müstağnidir, şükrüne ihtiyacı yoktur, ihsan ve keremi boldur."...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Yanında Kitaptan bir ilim bulunan kimse de: "Sen gözünü açıp yummadan ben onu sana getirebilirim." dedi. (Süleymân) tahtı yanına yerleşmiş görünce dedi ki: "Bu, Rabbimin lutfundandır. (Kendisine) şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak istiyor. Şükreden kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, Rabbim zengindir (onun şükrüne muhtaç değildir), kerimdir (çok ikrâm sâhibidir, yücedir)."...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitaptan bir bilgiye sahip olan bir zat ise, 'Sen gözünü açıp kapayıncaya kadar ben onu sana getiririm' dedi. Süleyman tahtı yanı başına konmuş görünce, 'Bu Rabbimin lütfundandır,' dedi. 'Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü diye beni sınıyor. Şükreden, kendisi için şükretmiş olur. Nankörlük eden de bilsin ki, Rabbimin ihtiyacı hiç yok, lütuf ve keremi ise pek çoktur.'...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kendinde Kitap'tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm." Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Ganî'dir, cömerttir."...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
nekkirû
: şeklini değiştirin
3.
lehâ
: onun, onu
4.
arşe-hâ
: onun tahtı
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman A.S): "Onun tahtının şeklini değiştirin. Bakalım hidayete erecek mi, yoksa hidayete ermeyenlerden mi olacak?" dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman, “Tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyacak mı, yoksa tanımayacaklardan mı olacak?” dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman, tahtının şeklini değiştirin dedi, bakalım tanıyacak mı, tanımıyacak mı?...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman devamla) dedi ki: Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin; bakalım tanıyacak mı, yoksa tanıyamayanlar arasında mı olacak....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman) dedi ki: "Tahtını ona zor tanıyacağı bir hâle getirin; bakalım doğru yolu bulacak mı yoksa doğru yolu bulamayanlardan mı olacak?"...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman: 'Onun tahtını kendisince tanınmayacak hale getirin. Bakalım hakkı, hakikatı tanımayı başarabileceği yolu bulabilecek mi? Yoksa o da hakka, hakikate ulaşabileceği yolu tercih edemeyenlerden mi olacak?' dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: 'Onun için tahtını tanınmaz hale getirin. Bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayanlardan mı olacak.'...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: "Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman dedi ki: “- Onun (Belkıs’ın) tahtını tanınmaz hale getirin; bakalım, tanıyacak mı, yoksa tanımıyanlardan mı olacak?”...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Suleyman «
Tahti
ni onun tanimiyacagi hale getirin, bakalim taniyabilecek mi yoksa tanimayacak mi?» dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman, «tahtını ona tanıyamıyacağı hale sokun da bakalım onu tanıyabilecek mi, yoksa tanımayanlardan mı olacak?» dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman 'Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi yoksa tanıyamayacak mı?' (yola gelecek mi, yoksa yola gelmeyenlerden mi olacak?) dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman devamla) dedi ki: Onun tahtını bilemeyeceği bir hale getirin; bakalım tanıyacak mı, yoksa tanıyamayanlar arasında mı olacak....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
'Tahtının biçimini değiştirin, bakalım doğruyu bulabilecek mi, yoksa doğruyu bulamıyanlardan mı olacak?'...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Ona, dedi: tahtını başkalaştırın bakalım hakıkati tanıyacak mı? Yoksa tanımazlardan mı olacak?...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman) dedi ki: «Tahtını tanınmaz duruma sokun, bakalım tanıyacak mı, tanımazlardan mı olacak?»...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman devamla) dedi ki: «Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?»...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Sonra yanındakilere dönerek «Tahtı kraliçenin tanımayacağı şekilde değiştirin! bakalım onu tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?» dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: "Onun tahtını değişikliğe uğratın / şeklini değiştirin / tanınmaz hale getirin (nekkiru), bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?"...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman) dedi ki: «Onun tahtını bilinmez şekle getirin. Bakalım (tanımıya) muvaffak olacak mı, yoksa muvaffak olamayacaklardan mı bulunacak»? ...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Ve devamla) dedi ki: 'Onun tahtını, kendisine tanınmaz bir hâle getirin; bakalım(tanımaya) muvaffak olacak mı, yoksa doğruyu farkedemeyenlerden mi olacak?'...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım hidayeti bulabilecek mi, yoksa bulamayanlardan mı olacak?...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Ve) sözlerine şöyle devam etti: "(Şimdi) onun tahtını tanınmaz hale sokun; bakalım, kendi başına doğru yolu bulacak mı, yoksa doğru yolu bulamayan kimselerden mi olacak."...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: «Ona tahtını tağyîr edin, bakalım onu tanımaya muvaffak olacak mı, yoksa muvaffak olamayacaklardan mı olacak?»...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Süleyman) dedi ki: “Onun tahtını tanınmaz hâle getirin. Bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?”...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
- Tahtın şeklini değiştirin bakalım, onu tanıyabilecek mi; yoksa tanıyamayanlardan mı olacak? dedi....
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Devamla dedi ki: "Şimdi Kraliçenin tahtının şeklini değiştirin! Bakalım onu tanıyacak mı, tanımayacak mı?"...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
(Ve) dedi ki: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?"...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Dedi ki: «Onun tahtını değişikliğe uğratın, bir bakalım doğru olanı bulabilecek mi, yoksa bulmayanlardan mı olacak?»...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleyman 'Tahtını onun tanıyamayacağı bir hale getirin,' dedi. 'Bakalım doğruyu bulabilecek mi, bulamayacak mı?'...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Emir verdi: "Onun tahtını başkalaştırın, bakalım tanıyacak mı, tanıyamayanların arasına mı girecek?"...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
1.
fe
: böylece
2.
lemmâ
: olduğu zaman
3.
câet
: geldi
4.
kîle
: denildi
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Böylece geldiği zaman ona: "Senin tahtın bunun gibi miydi (böyle miydi)?" denildi. (Sebe Melikesi): "Sanki o." dedi. Ve (Süleyman A.S): "İlim bize ondan önce verildi. Ve biz müslümanlar, (Allah'a teslim olanlar) olduk."...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Belkıs gelince, “Senin tahtın böyle mi?” denildi. O da, “Sanki o! Fakat zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik” dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Hükümdâr gelince, tahtın bu muydu dendi, o da ona pek benziyor zâten daha önce de Süleyman'ın peygamberliğini bilmiş, anlamıştık ve teslîm olmuştuk dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! (Süleyman şöyle dedi): Bize daha önce (Allah'tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
(Saba Melikesi) geldiğinde şöyle denildi: "Senin tahtın işte böyle midir?". . . (Melike de) dedi ki: "Sanki o. . . Bundan önce (zaten) bize ilim verilmişti ve müslimler olmuştuk. "...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Kraliçe gelince: 'Senin tahtın da böyle mi?' denildi. Kraliçe: 'Bu, tıpkı o' dedi, tahtını tanıdı. Süleyman: 'Zaten, o gelmeden önce, onun bileceği ile ilgili bilgi bize verilmişti. Biz, Allah’ın emrini, hükmünü, vahyini kabul eden müslümanlarız.' dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
(Sebe hükümdarı) gelince: 'Senin tahtın böyle miydi?' denildi. 'Tıpkı odur. Bize ondan önce ilim verilmiş ve biz Müslüman olmuştuk' dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk."...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Vakta ki (Belkıs) geldi, ona denildi ki: “- Böyle mi senin tahtın?” (Belkıs şöyle) dedi: “- Sanki odur. Bununla beraber bize bu taht mucizesinden önce (peygamberliğine delâlet eden Hüdhüd mucizesi ile) ilim verildi ve müslüman olduk.”...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike geldiginde «Senin
tahti
n boyle miydi?» denildi. O da «Sanki odur, daha once bize bilgi verilmisti ve teslim olmustuk» dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike gelince, «tahtın böyle mi idi ?» denildi. O da «onun gibi bir şey; bundan daha önce bize bilgi verilmişti; bizler de teslîm olmuş idik,» dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike geldiğinde 'Senin tahtın böyle miydi?' denildi. O da 'Sanki odur, daha önce bize bilgi verilmişti ve teslim olmuştuk' dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike gelince: Senin tahtın da böyle mi? dendi. O şöyle cevap verdi: Tıpkı o! (Süleyman şöyle dedi): Bize daha önce (Allah'tan) bilgi verilmiş ve biz müslüman olmuştuk....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
(Kadın lider) varınca kendisine, 'Senin tahtın buna mı benziyor?' dendi. 'Tıpkı o,' dedi, 'Bize ondan önce bilgi verilmişti ve biz müslüman idik.'...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Binaenaleyh geldiğinde böyle mi senin tahtın? denildi, sanki o, maamafih bize ondan önce ılim verildi müsliman olduk dedi...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Bunun üzerine (Melike) gelince: «Böyle mi senin tahtın?» denildi. (O da): «Sanki o! Zaten bize daha önce bilgi verildi ve biz müslüman olduk! dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike gelince, «Senin tahtın da böyle mi?» dendi. O şöyle cevap verdi: «Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik.»...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Kraliçe gelince kendisine: «Bu senin tahtın mıdır? diye soruldu. O da dedi ki; «Sanki odur. Zaten bu mucizeden önce bize bilgi verilmiş ve biz senin çağrına boyun eğmeye hazırlanmıştık.»...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: "Senin tahtın böyle mi?" denildi. Dedi ki: "Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk."...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Artık (kadın) gelince ona (şöyle) denildi: «Senin tahtın böyle mi idi»? (Kadın) dedi: «Sanki bu, odur. Ondan evvel de bize ilim verilmişdi ve biz müslüman olmuşduk». ...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Nihâyet (melîke) gelince (ona): 'Senin tahtın böyle miydi?' denildi. (O da:)'Sanki bu, odur! Zâten bize ondan (tahtımın hârika bir sûrette getirilişinden) önce (senin nübüvvetine dâir) bilgi verilmişti ve (biz) Müslüman kimseler olmuştuk' dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Böylece geldiğinde: Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da: Sanki bu, odur. Ondan önce de bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk, dedi...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Ve böylece, (Süleyman'ın yanına gelince) ona: "Senin tahtın böyle miydi?" diye soruldu. (Sebe Melikesi:) "Sanki bunun gibiydi!" dedi. (Süleyman, bunun üzerine, yanındakilere:) "(İlahi) bilgi ondan önce bize verilmiş olduğu ve bizim de (başından beri) Allah'a yürekten boyun eğen kimseler olduğumuz halde, (Melike'nin, bizim kendisine bu yolda herhangi bir yardımımız olmadan, kendiliğinden hakka ulaştığını)...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
(42-43) Vaktâ ki (o hükümdar kadın) geldi, denildi ki, «Senin tahtın böyle midir?» Dedi ki: «Bu, sanki o. Maamafih bize ondan evvel bilgi verilmiş idi ve bizler müslümânlar olduk.» Onu Allah'ın gayrı tapar olduğu şey (İslâmiyet'ten) men etmiş idi. Şüphe yok ki o, kâfirler olan bir kavimden idi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
(Belkıs) gelince: “Senin tahtın böyle miydi?” denildi. O da: “Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmişti ve biz teslimiyet göstermiştik. ” dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Kraliçe geldiği zaman: -Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da: -Sanki bu o! Daha önce bize bilgi verildi ve müslüman olduk, dedi....
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Süleyman’ın huzuruna girince ona: "Senin tahtın da böyle midir?" diye soruldu. "Sanki o!" dedi, "zaten bu mucizeden önce bize bilgi verildiği için sana itaat edenlerden olduk."...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
(Kraliçe) Gelince (ona): "Senin tahtın da böyle mi?" dendi, "Tıpkı o, dedi, zaten bize daha önce bilgi verilmişti. (Allâh'ın kudretini ve senin peygamber olduğunu anlamış) ve biz müslüman olmuştuk."...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Böylece (Belkıs) geldiği zaman ona: «Senin tahtın böyle mi?» denildi. Dedi ki: «Tıpkı kendisi. Bize ondan önce ilim verilmişti ve biz müslüman olmuştuk.»...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Belkıs geldiğinde, ona 'Senin tahtın buna benziyor mu?' dendi. Belkıs 'Sanki kendisi,' dedi. 'Zaten bize daha önce bilgi ulaşmış ve biz hakka teslim olmuştuk.'...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike gelince şöyle denildi: "Senin tahtın da böyle mi?" Dedi: "Bu sanki o. Zaten daha önce bize bilgi verilmişti ve biz müslüman olmuştuk."...
Nəml Suresi, 43. Ayet:
(42-43) Vaktâ ki (o hükümdar kadın) geldi, denildi ki, «Senin tahtın böyle midir?» Dedi ki: «Bu, sanki o. Maamafih bize ondan evvel bilgi verilmiş idi ve bizler müslümânlar olduk.» Onu Allah'ın gayrı tapar olduğu şey (İslâmiyet'ten) men etmiş idi. Şüphe yok ki o, kâfirler olan bir kavimden idi....
Ənkəbut Suresi, 55. Ayet:
Yevme yagşâhumul azâbu min fevkıhim ve min
tahti
erculihim ve yekûlu zûkû mâ kuntum ta’melûn(ta’melûne)....
Ənkəbut Suresi, 55. Ayet:
1.
yevme
: gün
2.
yagşâ-hum
: onları örtecek, kaplayacak
3.
el azâbu
: azap
4.
min fevkı-him
: onların üstünden
Ənkəbut Suresi, 58. Ayet:
Vellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti le nubevviennehum minel cenneti gurafan tecrîmin
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ, ni’me ecrul âmilîn(âmilîne)....
Ənkəbut Suresi, 58. Ayet:
1.
ve ellezîne
: ve onlar
2.
âmenû
: âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
3.
ve amilû es sâlihâti
: ve salih amel işlediler, nefs tezkiyesi yaptılar
4...
Səcdə Suresi, 4. Ayet:
Allah'tır gökleri ve yeri ve ikisinin arasında bulunan her şeyi altı devrede yaratan ve sonra Kudret ve Hakimiyet Tahtı'na oturan; (Hesap Günü) ne sizi O'ndan koruyacak, ne de size şefaat edecek birini bulamazsınız; hala düşünüp ders almaz mısınız?...
Sad Suresi, 34. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
fetennâ
: imtihan ettik, denedik
3.
suleymâne
: Süleyman
4.
ve elkaynâ
: ve ulaştırdı...
Sad Suresi, 34. Ayet:
Ve andolsun ki Biz, Süleyman (A.S)'ı imtihan ettik. Ve onun kürsüsü (tahtı) üzerine ceset olarak ulaştırdık. Sonra yöneldi (ayrıldı)....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, biz Süleyman’ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık. Sonra tövbe edip bize yöneldi....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Ve andolsun ki biz Süleyman'ı sınamıştık ve tahtının üstüne bir ölü koymuştuk, sonra o da tövbe edip Rabbine dönmüştü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırakıverdik, sonra o, yine eski haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki Süleyman'ı imtihan ettik ve Onun tahtına ölü bir beden bıraktık (tahtına vâris olacak olan imansız kişiyi. A. H. ). . . Sonra tövbe edip yöneldi....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, Süleyman’ı da ağır bir imtihandan geçirdik. Onu tahtının üstüne adeta ceset halinde bıraktık. Sonra tevbe ile önceki haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik ve onun tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra (bize) yöneldi....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Gerçekten biz Süleyman’ı imtihan ettik: (Yaptığı bir hata yüzünden) biz onun saltanat tahtına (muvakkat bir zaman için) bir cin oturttuk. Bir müddet sonra (eski) mülk ve tahtına döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
And olsun ki biz Süleyman'ı bir imtihandan geçirdik; tahtının üstüne bir cesed atıverdik, o da Allah'a yönelip O'na gönül bağlılığını devam ettirdi....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun biz Süleyman'ı imtihan ettik. Tahtının üstüne bir ceset bırakıverdik, sonra o, yine eski haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Celâlim hakkı için Süleymana bir fitne de verdik ve tahtının üstüne bir cesed bıraktık sonra tevbe ile rücu' etti...
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki Süleyman'ı fitneye düşürdük ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tevbe ile önceki haline döndü...
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki Süleyman'ı imtihan da ettik ve tahtının üzerine bir ceset bıraktık. Sonra tekrar tevbe ile önceki haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, Süleyman'ı denedik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra O, yine eski haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, biz Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun biz, Süleymanı imtihan da etdik: Tahtının üstüne bir cesed bırakıverdik. (Nice günlerden) sonra o, yine (eski haaline) döndü. ...
Sad Suresi, 34. Ayet:
And olsun ki Süleymân’ı (bir rahatsızlıkla) imtihân ettik ve tahtının üstüne(kendisini) bir cesed olarak (o hâlsizlikte) bıraktık; sonra (o, sıhhate) yöneldi (şifâ buldu)....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki; Biz, Süleyman'ı denemiştik. Tahtının üstüne bir ceset attık. Sonra eski haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Fakat (daha önce) Süleyman'ı tahtının üzerine bir ceset koymak suretiyle denemiştik; bunun üzerine (Bize) yönelmiş (ve)...
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki, Süleyman'ı bir fitneye düşürdük ve tahtının üzerine bir ceset olarak bıraktık. Sonra tekrar (tahtına) dönüverdi....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun ki biz Süleyman'ı imtihandan geçirdik ve tahtının üstüne bir ceset atıverdik. Sonra o yine eski haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Süleyman’ı bir imtihana tâbi tutmuştuk. Tahtının üzerinde ceset haline getirmiştik. Sonra da eski haline dönmüştü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Biz Süleyman’ı denemeye tâbi tuttuk ve tahtının üzerine bir cesed bıraktık. Sonra o, Allah’a sığınıp tekrar tahtına döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun Süleymân'ı denedik. Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra (bize) yöneldi....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Andolsun, biz Süleyman'ı denemeden geçirdik. Tahtının üstünde bir ceset bıraktık. Sonra (eski durumuna) döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Biz Süleyman'ı da sınadık ve onu tahtına bir ceset halinde bıraktık; sonra yine eski haline döndü....
Sad Suresi, 34. Ayet:
Yemin olsun ki biz, Süleyman'ı imtihan ettik, tahtının üstüne bir ceset bıraktık da o, tövbe ile Allah'a yöneldi....
Zümər Suresi, 16. Ayet:
Lehum min fevkıhim zulelun minen nâri ve min
tahti
him zulel(zulelun), zâlike yuhavvifullâhu bihî ıbâdeh(ıbâdetu), yâ ıbâdi fettekûn(fettekûni). ...
Zümər Suresi, 16. Ayet:
1.
lehum
: onlar için, onların vardır
2.
min fevkı-him
: onların üstünden
3.
zulelun
: gölgelikler
4.
min en nâri
...
Zümər Suresi, 20. Ayet:
Lâkinillezînettekav rabbehum lehum gurefun min fevkıhâ gurefun mebniyyetun tecrî min
tahti
hel enhâr(enhâru), va’dallâh(va’dallâhi), lâ yuhlifullâhul mîâd(mîâde). ...
Zümər Suresi, 20. Ayet:
1.
lâkin
: lâkin, fakat
2.
ellezîne
: o kimseler, onlar
3.
ittekav
: takva sahibi oldular
4.
rabbe-hum
: onların R...
Zümər Suresi, 75. Ayet:
Melekleri de; Arş'ın (hükümranlık tahtının - El Esmâ özelliklerinin açığa çıkma/seyri makamının) her yanından kuşatmışlar ve Rablerinin hamdini, münezzeh oluşunu dillendirirlerken görürsün. . . Herkes hakkında Hak olarak hükmolunmuş ve: "Hamd, Rabb-ül âlemîn olan Allâh'a aittir" denilmiştir....
Zümər Suresi, 75. Ayet:
Ve meleklerin (Allah'ın) kudret tahtının çevresinde toplanıp Rablerinin yüceliğini hamd ile andıklarını göreceksin. (Ölen) herkes hakkında adaletle hükmedilecek ve (şu) sözler telaffuz edilecektir: "Bütün övgüler alemlerin Rabbi olan Allah içindir!"...
Mömin Suresi, 7. Ayet:
(Allah'ın) kudret tahtını(n bilgisini içlerinde) taşıyanlar ve ona yakın olanlar, Rablerinin sınırsız ihtişamını hamd ile yüceltirler, O'na iman ederler ve (öteki) müminler için bağışlanma dilerler: "Rabbimiz! Sen her şeyi ilmin ve rahmetinle kuşatırsın; tevbe edip yoluna uyanları bağışla ve yakıcı ateşin azabından onları koru!"...
Zuxruf Suresi, 51. Ayet:
Ve nâdâ fir’avnu fî kavmihî kâle yâ kavmi e leyse lî mulku mısra ve hâzihil enhâru tecrî min tahtî, e fe lâ tubsirûn(tubsirûne)....
Zuxruf Suresi, 51. Ayet:
1.
ve nâdâ
: ve seslendi, bağırdı
2.
fir'avnu
: firavun
3.
fî kavmi-hi
: kavmi içinde
4.
kâle
: dedi
Məhəmməd Suresi, 12. Ayet:
İnnallâhe yudhılullezîne âmenû ve amilûs sâlihâti cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâr(enhâru), vellezîne keferû yetemetteûne ve ye’kulûne kemâ te’kulul en’âmu ven nâru mesven lehum....
Məhəmməd Suresi, 12. Ayet:
1.
inne allâhe
: muhakkak ki Allah
2.
yudhilu
: dahil eder, sokar, koyar
3.
ellezîne
: onlar
4.
âmenû
: Allah'a ul...
Fəth Suresi, 5. Ayet:
Li yudhilel mu’minîne vel mu’minâti cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ ve yukeffire anhum seyyiâtihim, ve kâne zâlike indallâhi fevzen azîmâ(azîmen)....
Fəth Suresi, 5. Ayet:
1.
li yudhile
: dahil etsin, koysun diye
2.
mu'minîne
: mü'min erkekler
3.
ve
: ve
4.
mu'minâti
: mü'min kadınlar<...
Fəth Suresi, 17. Ayet:
Leyse alel a’mâ haracun ve lâ alel a’reci haracun ve lâ alel marîdı harac(haracun), ve men yutııllahe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâr(enhâru), ve men yetevelle yuazzibhu azâben elîmâ(elîmen)....
Fəth Suresi, 17. Ayet:
1.
leyse
: değil
2.
alâ
: ... e, üzerine
3.
el a'mâ
: âmâ, kör
4.
haracun
: güçlük, zorluk, vebal
Qəmər Suresi, 55. Ayet:
her şeyin belirleyicisi olan Kudret Sahibi'nin huzurunda, (saf) gerçeğin tahtı üzerinde......
Hədid Suresi, 4. Ayet:
O, gökleri ve yeri altı çağda yaratmış ve kudret ve egemenlik tahtına oturmuştur. O, hem toprağa giren ve ondan çıkan her şeyi, hem de gökten inen ve ona yükselenleri bilir. Nerede olursanız olun O sizinle beraberdir; ve Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir....
Hədid Suresi, 12. Ayet:
Yevme terel mû’minîne vel mû’minâti yes’â nûruhum beyne eydîhim ve bi eymânihim buşrâkumul yevme cennâtun tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîh(fîhâ), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu)....
Hədid Suresi, 12. Ayet:
1.
yevme
: o gün
2.
terâ
: görürsün
3.
el mu'minîne
: mü'min erkekler
4.
ve el mu'minâti
: ve mü'min kadınlar
...
Mücadilə Suresi, 22. Ayet:
Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minhu, ve yudhıluhum cennâtin tecrî min
tahti
hâl enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anhu, ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne)....
Mücadilə Suresi, 22. Ayet:
1.
lâ tecidu
: bulamazsın
2.
kavmen
: kavmi
3.
yu'minûne
: îmân ederler
4.
bi allâhi
: Allah'a
Səff Suresi, 12. Ayet:
Yagfir lekum zunûbekum ve yudhılkum cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru ve mesâkine tayyibeten fî cennâti adn(adnin), zâlikel fevzul azîm(azîmu)....
Səff Suresi, 12. Ayet:
1.
yagfir
: mağfiret eder
2.
lekum
: sizin için, sizi
3.
zunûbe-kum
: sizin günahlarınızı
4.
ve yudhıl-kum
: ve da...
Təğabun Suresi, 9. Ayet:
Yevme yecmeukum li yevmil cem’i zâlike yevmut tegâbun(tegâbuni), ve men yû’min billâhi ve ya’mel sâlihan yukeffir anhu seyyiâtihî ve yudhılhu cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), zâlikel fevzul azîm(azîmu)....
Təğabun Suresi, 9. Ayet:
1.
yevme
: gün
2.
yecmeu-kum
: sizi toplayacak
3.
li yevmi
: gün için
4.
el cem'i
: toplanma
Talaq Suresi, 11. Ayet:
Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan)....
Talaq Suresi, 11. Ayet:
1.
resûlen
: resûl
2.
yetlû
: okur, okuyor
3.
aleykum
: size
4.
âyâti allâhi
: Allah'ın âyetleri
Təhrim Suresi, 8. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû tûbû ilâllâhi tevbeten nasûhâ(nasûhan), asâ rabbukum en yukeffire ankum seyyiâtikum ve yudhilekum cennâtin tecrî min
tahti
hel enhâru, yevme lâ yuhzîllâhun nebiyye vellezîne âmenû meah(meahu), nûruhum yes'â beyne eydîhim ve bi eymânihim yekûlûne rabbenâ etmim lenâ nûrenâ vagfir lenâ, inneke alâ kulli şey'in kadîr(kadîrun)....
Təhrim Suresi, 8. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar
3.
tûbû
: tövbe edin
4.
ilâ allâhi
: Allah'a
Təhrim Suresi, 10. Ayet:
Allah küfredenlere Nuhun karısiyle Lûtun karısını bir mesel yaptı, o iki kadın kullarımızdan birer salih kulun
tahti
ısmetinde idiler de onlara hıyanet ettiler, onun için o iki salih kul da onları Allahın azâbından zerrece kurtaramadılar, o iki kadının ikisine de denildi ki: girin ateşe girenlerle beraber!...
Haqqə Suresi, 17. Ayet:
Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabblerinin tahtını, bunların da üstünde sekiz (melek) taşır....
Haqqə Suresi, 17. Ayet:
ve melekler onun başlarında (duracak); ve onların da üstünde, o Gün sekiz(i) Rabbinin kudret ve egemenlik tahtını taşıyacak....
Haqqə Suresi, 17. Ayet:
Melekler de onun kenarlarındadır. O gün Rabbinin tahtını, üstlerinde sekiz (melek) taşır....
Təkvir Suresi, 20. Ayet:
güç bahşedilmiş, kudret ve egemenlik tahtının Sahibi nezdinde emin kılınmış,...
Bürüc Suresi, 11. Ayet:
İnnellezîne âmenû ve amilus sâlihâti lehum cennâtun tecrî min
tahti
hel enhâr(enhâru), zâlikel fevzul kebîr(kebîru)....
Bürüc Suresi, 11. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
ellezîne
: onlar, ..... olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, Allah'a ulaşmayı dilediler
4.
ve amilû
Bürüc Suresi, 15. Ayet:
şanlı kudret tahtının sahibi,...
Beyyinə Suresi, 8. Ayet:
Cezâuhum inde rabbihim cennâtu adnin tecrî min
tahti
hel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), zâlike li men haşiye rabbeh(rabbehu)....
Beyyinə Suresi, 8. Ayet:
1.
cezâu-hum
: onların karşılığı, mükâfatı
2.
inde
: yanında, katında
3.
rabbi-him
: onların Rab'leri
4.
cennâtu
:...
Zuxruf Suresi, 82. Ayet:
Göklerin ve yerin Rabbi -kudret ve egemenlik tahtının sahibi Rabb- onların isnad ettikleri her türlü sıfattan kesinlikle münezzehtir!...
Təkvir Suresi, 15. Ayet:
(15-21) Kur’ân'ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü, Arş'ın/en büyük tahtın sahibi'nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir elçi sözüdür. ...
Təkvir Suresi, 16. Ayet:
(15-21) Kur’ân'ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü, Arş'ın/en büyük tahtın sahibi'nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir elçi sözüdür. ...
Təkvir Suresi, 17. Ayet:
(15-21) Kur’ân'ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü, Arş'ın/en büyük tahtın sahibi'nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir elçi sözüdür. ...
Təkvir Suresi, 18. Ayet:
(15-21) Kur’ân'ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü, Arş'ın/en büyük tahtın sahibi'nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir elçi sözüdür. ...
Təkvir Suresi, 19. Ayet:
(15-21) Kur’ân'ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü, Arş'ın/en büyük tahtın sahibi'nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir elçi sözüdür. ...
Təkvir Suresi, 20. Ayet:
(15-21) Kur’ân'ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü, Arş'ın/en büyük tahtın sahibi'nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir elçi sözüdür. ...
Təkvir Suresi, 21. Ayet:
(15-21) Kur’ân'ı dinlememek için saklananların, kaçanların durumunu, gerçeği örtbas etmenin-cehaletin gidişini, aydınlığın- reşitliğin gelişini kanıt gösteririm ki kuşkusuz bu, güçlü, Arş'ın/en büyük tahtın sahibi'nin yanında çok değer verilen, itaat edilen, güvenilen değerli bir elçi sözüdür. ...
Bürüc Suresi, 15. Ayet:
en büyük tahtın sahibidir, ikramı çok olandır, ...
Qəmər Suresi, 24. Ayet:
(24,25) "Bizden bir tek insana mı, o'na mı uyacağız? Öyle yaparsak kesinlikle bir sapıklık ve çılgınlık içinde oluruz, Öğüt; Kitap, aramızdan o'na mı bırakıldı? Hayır, aksine o, çok yalancı, küstahtır” dediler. "...
Qəmər Suresi, 25. Ayet:
(24,25) "Bizden bir tek insana mı, o'na mı uyacağız? Öyle yaparsak kesinlikle bir sapıklık ve çılgınlık içinde oluruz, Öğüt; Kitap, aramızdan o'na mı bırakıldı? Hayır, aksine o, çok yalancı, küstahtır” dediler. "...
Sad Suresi, 34. Ayet:
(34,35) "Andolsun ki Biz Süleymân'ı da çeşitli badirelerden, sıkıntılardan geçirerek saflaştırmıştık/ olgunlaştırmıştık. Ve tahtının üzerine bir ceset bırakmıştık. Sonra o, döndü; “Ey Rabbim! Beni koru/bana maddî ve manevî pislik bulaştırma ve bana, benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk hibe et/ bağışla! Şüphesiz ki Sen, bol bol hibe edensin/ bağışlayansın” dedi. "...
Sad Suresi, 35. Ayet:
(34,35) "Andolsun ki Biz Süleymân'ı da çeşitli badirelerden, sıkıntılardan geçirerek saflaştırmıştık/ olgunlaştırmıştık. Ve tahtının üzerine bir ceset bırakmıştık. Sonra o, döndü; “Ey Rabbim! Beni koru/bana maddî ve manevî pislik bulaştırma ve bana, benden sonra hiç kimseye yaraşmayan bir mülk hibe et/ bağışla! Şüphesiz ki Sen, bol bol hibe edensin/ bağışlayansın” dedi. "...
Nəml Suresi, 38. Ayet:
Süleymân dedi ki: “İleri gelenler! Onlar teslim olanlar olarak bana gelmeden önce, hanginiz onun tahtını bana getirir?” ...
Nəml Suresi, 40. Ayet:
Kitap'tan yanında bilgi olan kimse: “Ben onu sana bakışın kendine dönmeden önce getiririm” dedi. Sonra Süleymân Melike'nin tahtını yanında durur bir hâlde görünce: “Bu, kendime verilen nimetlerin karşılığını ödeyecek miyim, yoksa iyilikbilmezlik mi edeceğim diye beni belâlandırmak için Rabbimin fazlındandır. Ve kim kendisine verilen nimetlerin karşılığını öderse hiç şüphesiz kendisi için karşılığını öder. Kim de iyilikbilmezlik ederse, hiç şüphesiz ki Rabbim çok zengin ve kerîm'dir.” ...
Nəml Suresi, 41. Ayet:
Süleymân dedi ki: “Onun için tahtını belirsizleştirin [ona sıradan bir kişi muamelesi yapın], bakalım o, kılavuzlanan yolu bulanlardan mı yoksa kılavuzlanan doğru yolu bulmayanlardan mı olacak [Müslümanlığında samimi mi değil mi görelim]!” ...
Nəml Suresi, 42. Ayet:
Melike geldiği zaman, “Senin tahtın böyle mi?” dendi. Melike: “Sanki bu, odur. Ve bize ondan önce bilgi verilmiş ve biz Müslümanlar olmuş idik.” ...
İsra Suresi, 42. Ayet:
"De ki: “Eğer dedikleri gibi Allah ile birlikte birtakım ilâhlar olsaydı, o zaman o ilâhlar en büyük tahtın sahibine; Allah'a bir yol ararlardı.” "...
Hud Suresi, 7. Ayet:
"Ve Allah, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı evrede oluşturandır. –Evren, önce su hâlinde idi; O'nun tahtı su üzerindeydi; Allah o evrede de egemendi, plânlayıp yönetendi.– Ve eğer onlara, “Gerçekten siz öldükten sonra diriltileceksiniz” dersen, o kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedetmiş olan o kişiler de kesinlikle sana, “Bu apaçık bir sihirden/sihirbazdan başka bir şey değildir” diyecekler. "...
Zümər Suresi, 75. Ayet:
Ve sen, evrendeki tüm güçleri en büyük tahtın bir kenarından dolaşanlar olarak, Rablerinin övgüsüyle birlikte Allah'ı noksan sıfatlardan arındırdıklarını görürsün. Ve onların aralarında ödül, ceza hak ile gerçekleştirilmiştir. Ve “Tüm övgüler âlemlerin Rabbi Allah'adır” denilmektedir. ...
Mömin Suresi, 7. Ayet:
(7-9) En büyük tahtı taşıyan, bir de en büyük tahtın dış kenarından olan kimseler, Rablerinin övgüsüyle birlikte Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar ve O'na inanırlar. İman etmiş kimseler için bağışlanma dilerler: “Rabbimiz! Sen rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Onun için tevbe eden ve Senin yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennemin azabından koru! Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, zevcelerinden ve soylarından sâlih olan kimseleri kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerin...
Mömin Suresi, 8. Ayet:
(7-9) En büyük tahtı taşıyan, bir de en büyük tahtın dış kenarından olan kimseler, Rablerinin övgüsüyle birlikte Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar ve O'na inanırlar. İman etmiş kimseler için bağışlanma dilerler: “Rabbimiz! Sen rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Onun için tevbe eden ve Senin yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennemin azabından koru! Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, zevcelerinden ve soylarından sâlih olan kimseleri kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerin...
Mömin Suresi, 9. Ayet:
(7-9) En büyük tahtı taşıyan, bir de en büyük tahtın dış kenarından olan kimseler, Rablerinin övgüsüyle birlikte Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar ve O'na inanırlar. İman etmiş kimseler için bağışlanma dilerler: “Rabbimiz! Sen rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Onun için tevbe eden ve Senin yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennemin azabından koru! Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, zevcelerinden ve soylarından sâlih olan kimseleri kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerin...
Mömin Suresi, 15. Ayet:
O, dereceleri yükseltendir, en büyük tahtın/en yüksek mevkiin sahibidir: O, buluşma günü hakkında uyarmak için Kendi emrinden/ Kendi işinden olan vahyi kullarından dilediğine bırakır. ...
Zuxruf Suresi, 82. Ayet:
Göklerin ve yerin Rabbi, en büyük tahtın Rabbi onların niteledikleri şeylerden arınıktır. ...
Ənbiya Suresi, 22. Ayet:
Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de kesinlikle kargaşa içinde olurdu/düzenleri bozulurdu. O hâlde en büyük tahtın Rabbi olan Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden arınıktır. ...
Möminun Suresi, 86. Ayet:
De ki: “Yedi göklerin Rabbi ve çok büyük tahtın Rabbi kimdir?” ...
Haqqə Suresi, 13. Ayet:
(13-17) "Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar. "...
Haqqə Suresi, 14. Ayet:
(13-17) "Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar. "...
Haqqə Suresi, 15. Ayet:
(13-17) "Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar. "...
Haqqə Suresi, 16. Ayet:
(13-17) "Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar. "...
Haqqə Suresi, 17. Ayet:
(13-17) "Sûr'a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar. "...
Tövbə Suresi, 129. Ayet:
Buna rağmen eğer uzaklaşırlarsa hemen de ki: “Bana Allah yeter. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Ben, sadece O'na işin sonucunu havale ettim O, çok büyük tahtın Rabbidir.” ...
Mömin Suresi, 15. Ayet:
O, bütün (varlık) derecelerinin en yücesi olarak kudret tahtına kurulmuştur. O, Kendi iradesiyle kullarından dilediğine vahiy indirir ki (bütün insanları) O'na kavuşacakları Gün(ün gelip çatacağı) konusunda uyarsın;...