Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
O gelip geçen bir ümmetti. Onların kazandıkları onlara; sizin kazandıklarınız sizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar, gelip geçen bir ümmetti. Onların kazandıkları onlara; sizin kazandıklarınız sizedir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmetti. Allah; onlara, haber verici ve uyarıcı nebiler gönderdi. Anlaşmazlığa düştükleri konularda aralarında Hakk ile hükmetmeleri için onlarla beraber Kitap indirdi. Kitap verilenler, kendilerine apaçık kanıtlar gelmesine rağmen, aralarındaki ihtiras nedeniyle onda anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, iman edenleri Kendi izni ile onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Zira Allah, hak edeni doğru yola iletir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma'rufu yapıp telkin eder, munkere engel olursunuz. Ve Allah'a iman edersiniz. Eğer Ehl-i Kitap da iman etseydi, bu onlar için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler varsa da çoğunluğu sapkındır....
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz ve seni de onların üzerine tanık yaptığımız zaman, halleri nice olacak!...
Ənam Suresi, 38. Ayet:
Yeryüzünde hareket eden hiçbir dabbeh ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz, Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonunda hepsi de Rabb'lerinin huzurunda toplanacaklardır....
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Ant olsun ki Biz, senden önceki ümmetlere de gönderdik. Belki tederruda bulunurlar diye onları darlık ve sıkıntı ile yakaladık....
Ənam Suresi, 108. Ayet:
Allah'ın yanı sıra yöneldiklerine hakaret etmeyin ki onlar da hadlerini aşarak cahillikle Allah'a hakaret etmesinler. Her ümmetin yaptıklarını, kendilerine süslü gösterdik. Sonra Rabb'lerine döneceklerdir. O, onlara yaptıklarını haber verecektir....
Əraf Suresi, 34. Ayet:
Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince ne bir an ertelenir ne de bir an öne alınır....
Əraf Suresi, 38. Ayet:
Buyurdu ki: "Sizden önceki cinn ve insten ümmetler arasında siz de ateşe girin. Her ümmet girdikçe, yoldaşlarına lanet etti. Birbiri ardına hepsi orada toplandığı zaman; sonrakiler öncekiler için: "Ey Rabb'imiz! Bunlar bizi saptırdılar, bunlara ateşten bir kat daha azap ver." "Hepsi için bir kat fazla vardır, ama siz bilmezsiniz." dedi....
Yunus Suresi, 19. Ayet:
İnsanlar, sadece tek bir ümmetti. Sonra anlaşmazlığa düştüler. Şayet Rabb'inin katında önceden verilmiş bir hüküm olmasaydı, anlaşmazlığa düştükleri konularda hemen karar verilirdi....
Yunus Suresi, 47. Ayet:
Her ümmetin bir resulü vardır. Resulleri geldiği zaman aralarında hakkaniyetle hükmedilir. Asla haksızlığa uğratılmazlar....
Yunus Suresi, 49. Ayet:
De ki: "Ben, kendime dahi Allah'ın dilediğinden başka ne bir yarar sağlama ne de bir zarar verme gücüne sahibim." Her ümmetin bir süresi vardır. Süreleri gelince ne bir saat öne alınırlar ne de geriye bırakılırlar....
Hud Suresi, 8. Ayet:
Eğer, bir ümmet için azabı onlardan belli bir süreye kadar erteleyecek olursak, "Bunu engelleyen şey nedir ki?" derler. Bilesiniz ki, onlara azap geldiği gün, artık geri çevrilmez. Alaya aldıkları azap onları kuşatır....
Hud Suresi, 118. Ayet:
Rabb'in dileseydi, bütün insanları tek bir ümmet yapardı. İhtilaf edenler olarak sürüp gitmezlerdi....
Nəhl Suresi, 36. Ayet:
Ant olsun ki, Biz, her ümmete, Allah'a kulluk etmeleri ve tağuttan uzak durmaları için bir resul gönderdik. Allah onlardan kimini doğru yola iletti, kimine de sapkınlık hak oldu. Şimdi yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bakın....
Nəhl Suresi, 84. Ayet:
Her ümmetten bir tanık getirdiğimiz gün, artık Kafirlere izin verilmez. Onlardan özür dilemeleri de istenmez....
Nəhl Suresi, 89. Ayet:
Biz, o gün, her ümmet için kendi aralarından üzerlerine bir tanık getireceğiz. Seni de teslim olanlar için yol gösterici, rahmet ve haber verici olarak sana indirdiğimiz kitap ile her şeyin açıklandığına dair bunlara tanıklık yapman için getireceğiz....
Nəhl Suresi, 93. Ayet:
Allah, dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah hak edeni saptırır, hak edeni de doğru yola iletir. Siz, yaptığınız her şeyden sorumlu tutulacaksınız....
Nəhl Suresi, 120. Ayet:
İbrahim, hanif olarak Allah'a yönelen bir ümmetti. Ve müşriklerden değildi....
Ənbiya Suresi, 92. Ayet:
Bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Çünkü hepinizin Rabb'i Ben'im. O halde yalnızca Bana kulluk edin!...
Həcc Suresi, 34. Ayet:
Rızık olarak verilen hayvanların üzerine Allah'ın adını anmaları için bütün ümmetlere mensek tayin ettik. Sizin ilahınız bir tek ilahtır. Artık yalnızca ona teslim olun. Samimi insanları haberdar et....
Həcc Suresi, 67. Ayet:
Her ümmet için bir mensek belirledik. Herkes kendi mensekini sürdürür. O halde bu işte seninle çekişmesinler. Sen, Rabb'ine çağır. Kuşkusuz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin....
Möminun Suresi, 43. Ayet:
Hiçbir ümmet ecelini öne alamaz ve erteleyemez....
Möminun Suresi, 44. Ayet:
Sonra ardı ardına elçilerimizi gönderdik. Her ümmet, kendilerine gelen resulleri yalanladı. Biz de onları ardı sıra devirdik. Ve onları halkın dilinde hadis konusu yaptık. İnanmayan halk uzak olsun....
Möminun Suresi, 52. Ayet:
Bu sizin ümmetiniz, tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabb'inizim. O halde bana karşı takva sahibi olun....
Qəsəs Suresi, 75. Ayet:
Her ümmetten bir tanık çıkarırız. Sonra da: "Burhanlarınızı getirin." deriz. Böylece hakikatin Allah'a ait olduğunu anlarlar. Uydurdukları şeyler, onlardan ayrılıp kaybolurlar....
Fatir Suresi, 24. Ayet:
Kuşkusuz Biz seni, gerçek ile bir haber verici ve uyarıcı olarak gönderdik. Her ümmet içinde bir uyarıcı geçmiştir....
Mömin Suresi, 5. Ayet:
Onlardan önce Nuh halkı ve onlardan sonraki topluluklar da yalanladılar. Her ümmet, kendi resullerini yalanlamaya yöneldi. Hakk'ı, Batıl'la yok etmek için mücadele ettiler. Ben de onları yakalayıverdim. Akabinde cezalandırmam nasılmış gördüler!...
Şura Suresi, 8. Ayet:
Eğer Allah dileseydi kesinlikle onları bir tek ümmet yapardı. Ne var ki O hak eden kimseyi rahmetinin içine koyar. Zalimlere gelince, onların velisi ve yardımcısı yoktur....
Zuxruf Suresi, 22. Ayet:
Hayır! Dediler ki: "Doğrusu, biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk, biz de onların izinden gidiyoruz....
Zuxruf Suresi, 23. Ayet:
Tıpkı bunun gibi, senden önce de ne zaman bir beldeye uyarıcı gönderdiysek, oranın refah içinde olanları: "Biz, atalarımızı bir ümmet üzerinde bulduk. Biz de kesinlikle onların izinden gidiyoruz." dediler....
Zuxruf Suresi, 33. Ayet:
Şayet insanlar, tek bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, Rahman'ı küfreden kimselerin, evlerinin tavanlarını ve merdivenlerini gümüşten yapardık....
Casiyə Suresi, 28. Ayet:
Her ümmeti toplanmış görürsün. Her ümmet, amel defteriyle yüzleşmeye çağrılır: "Bugün, yaptıklarınızın karşılığı size verilecektir."...
Bəqərə Suresi, 28. Ayet:
Keyfe tekfurûne billâhi ve kuntum emvâten fe ahyâkum, s
umme
yumîtukum s
umme
yuhyîkum s
umme
ileyhi turceûn(turceûne)....
Bəqərə Suresi, 28. Ayet:
1.
keyfe
: nasıl
2.
tekfurûne
: inkâr ediyorsunuz
3.
billâhi (bi allâhi)
: Allah'ı
4.
ve kuntum
: ve siz idiniz, o...
Bəqərə Suresi, 29. Ayet:
Huvellezî halaka lekum mâ fîl ardı cemîan s
umme
stevâ iles semâi fe sevvâhunne seb’a semâvât(semâvâtin), ve huve bi kulli şey’in alîm(alîmun)....
Bəqərə Suresi, 29. Ayet:
1.
huvellezî (huve ellezî)
: o ki
2.
halaka
: yarattı
3.
lekum
: sizin için
4.
mâ
: şey
...
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
Ve alleme âdemel esmâe kullehâ s
umme
aradahum alel melâiketi fe kâle enbiûnî bi esmâi hâulâi in kuntum sadikîn(sadikîne)....
Bəqərə Suresi, 31. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
alleme
: öğretti
3.
âdeme
: Âdem
4.
el esmâe
: isimler
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
Ve iz vâadnâ mûsâ erbaîne leyleten s
umme
ttehaztumul icle min ba’dihî ve entum zâlimûn(zâlimûne)....
Bəqərə Suresi, 51. Ayet:
1.
ve iz
: ve o zaman
2.
vâadnâ
: biz vaadettik
3.
mûsâ
: Musa
4.
erbaîne
: kırk
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
S
umme
afevnâ ankum min ba’di zâlike leallekum teşkurûn(teşkurûne)....
Bəqərə Suresi, 52. Ayet:
1.
s
umme
: sonra
2.
afevnâ
: biz affettik
3.
an-kum
: sizden
4.
min ba'di
: sonradan
Bəqərə Suresi, 54. Ayet:
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
mûsâ
: Musa
3.
li kavmi-hi
: kendi kavmine
4.
yâ
: ey
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
S
umme
beasnâkum min ba’di mevtikum leallekum teşkurûn(teşkurûne)....
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
1.
s
umme
: sonra
2.
beasnâ-kum
: sizi dirilttik
3.
min
: den
4.
ba'di
: sonra, daha sonra
Bəqərə Suresi, 64. Ayet:
S
umme
tevelleytum min ba’di zâlik(zâlike), fe lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu le kuntum minel hâsirîn(hâsirîne)....
Bəqərə Suresi, 64. Ayet:
1.
s
umme
: sonra
2.
tevelleytum
: siz döndünüz
3.
min
: den
4.
ba'di zâlike
: bundan sonra
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
S
umme
kaset kulûbukum min ba’di zâlike fe hiye kel hıcâreti ev eşeddu kasveh(kasveten), ve inne minel hıcâreti lemâ yetefecceru minhul enhâr(enhâru), ve inne minhâ lemâ yeşşakkaku fe yahrucu minhul mâu, ve inne minhâ lemâyehbitu min haşyetillâh(haşyetillâhi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne)....
Bəqərə Suresi, 74. Ayet:
1.
s
umme
: sonra
2.
kaset
: kasiyet bağladı, katılaştı
3.
kulûbu-kum
: sizin kalpleriniz
4.
min ba'di
: sonradan, ...
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
E fe tatmeûne en yu’minû lekum ve kad kâne ferîkun minhum yesmeûne kelâmallâhi s
umme
yuharrifûnehu min ba’di mâ akalûhu ve hum ya’lemûn(ya’lemûne)....
Bəqərə Suresi, 75. Ayet:
1.
e fe tatmeûne
: umuyor musunuz
2.
en yu'minû
: inanmaları
3.
lekum
: size
4.
ve kad kâne
: ve olmuştu
...
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim s
umme
yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne)....
Bəqərə Suresi, 79. Ayet:
1.
fe
: artık
2.
veylun
: yazıklar olsun, vay haline
3.
lillezîne (li ellezîne)
: o kimselere, onlara
4.
yektubûne
Bəqərə Suresi, 83. Ayet:
Ve iz ehaznâ mîsâka benî isrâîle lâ ta’budûne illâllâhe ve bil vâlideyni ihsânen ve zil kurbâvel yetâmâ vel mesâkîni ve kûlû lin nâsi husnen ve ekîmûs salâte ve âtûz zekât(zekâte), s
umme
tevelleytum illâ kalîlen minkum ve entum mu’ridûn(mu’ridûne)....
Bəqərə Suresi, 83. Ayet:
1.
ve iz ehaznâ
: ve biz almıştık
2.
mîsâka
: misak, yemin, kesin söz
3.
benî isrâîle
: İsrailoğulları
4.
lâ ta'budûne
...
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
Ve iz ehaznâ mîsâkakum lâ tesfikûne dimâekum ve lâ tuhricûne enfusekum min diyârikum s
umme
ekrartum ve entum teşhedûn(teşhedûne)....
Bəqərə Suresi, 84. Ayet:
1.
ve iz
: ve olmuştu
2.
ehaznâ
: aldık
3.
mîsâka-kum
: sizin misakiniz (kesin sözünüz)
4.
lâ tesfikûne
: dökmeyin...
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
S
umme
entum hâulâi taktulûne enfusekum ve tuhricûne ferîkan minkummin diyârihim, tezâharûne aleyhim bil ismi vel udvân(udvâni), ve in ye’tûkum usârâ tufâdûhum ve huve muharremun aleykum ihrâcuhum e fe tu’minûne bi ba’dil kitâbive tekfurûne bi ba’d(ba’dın), fe mâ cezâu men yef’alu zâlike minkum illâ hızyun fîl hayâtid dunyâ, ve yevmel kıyâmeti yureddûne ilâ eşeddil azâb(azâbi), ve mâllâhu bi gâfilin ammâ ta’melûn(ta’melûne)....
Bəqərə Suresi, 85. Ayet:
1.
s
umme
entum
: sonra siz
2.
hâulâi
: onlar
3.
taktulûne
: öldürüyorsunuz
4.
enfuse-kum
: kendileriniz, sizin nef...
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
Ve lekad câekum mûsâ bil beyyinâti s
umme
ttehaztumul icle min ba’dihî ve entum zâlimûn(zâlimûne)....
Bəqərə Suresi, 92. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
câe-kum
: size geldi
3.
mûsâ
: Musa
4.
bi el beyyinâti
: beyyinelerle, açık delillerl...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlmi olmıyanlar da, Allah bizimle konuşsa ya, yahud bize bir mu'cize gelse ya, dediler, bunlardan evvelkiler de tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişti, kalbleri birbirine benzedi; cidden yakîn edinecek bir ümmet için biz mucizeleri açık bir suretde gösterdik...
Bəqərə Suresi, 118. Ayet:
İlmi olmayanlar da: «Ne olur Allah bizimle konuşsa, yahut bize bir mucize gelse!» dediler. Bunlardan öncekiler de tıpkı bunların dedikleri gibi demişlerdi. Kalpleri birbirine benzedi. Cidden gerçekleri bilmek isteyen bir ümmet için biz mucizeleri açık bir şekilde gösterdik....
Bəqərə Suresi, 122. Ayet:
Ey İsrail oğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve atalarınızı vaktiyle âlemdeki ümmetlerin üzerine üstün kıldığımı hatırlayın....
Bəqərə Suresi, 122. Ayet:
Ey İsrail oğulları!. sizlere in'am ettiğim ni'metimi ve sizi vaktile âlemdeki ümmetlerin üzerine geçirdiğimi hatırlayın...
Bəqərə Suresi, 122. Ayet:
Ey İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!...
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbic’al hâzâ beleden âminen verzuk ehlehu mines semerâti men âmene minhum billâhi vel yevmil âhir(âhiri), kâle ve men kefere fe umettiuhu kalîlen s
umme
adtarruhu ilâ azâbin nâr(nâri), ve bi’sel masîr(masîru)....
Bəqərə Suresi, 126. Ayet:
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
ibrâhîmu
: İbrâhîm
3.
rabbi
: Rabbim
4.
ic'al
: kıl, yap
<...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbenâ vec’alnâ muslimeyni leke ve min zurriyyetinâ
umme
ten muslimeten leke ve erinâ menâsikenâ ve tub aleynâ, inneke entet tevvâbur rahîm(rahîmu)....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
1.
rabbe-nâ
: Rabbimiz
2.
ve ic'al-nâ
: ve bizi kıl
3.
muslimeyni
: teslim olan (iki kişi)
4.
leke
: sana
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbimiz, bizim ikimizi sana teslim olanlardan kıl, zürriyetimizden de sana teslim olan bir ümmet (kıl) ve bize (hac) ibadetinin yerlerini (ve kurallarını) göster ve tövbemizi kabul et. Muhakkak ki Sen, Sen, tövbeleri kabul edensin, rahmet edensin (rahmet nuru gönderensin)....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
“Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.”...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbimiz, bizi sana teslîm olmuş kullardan et, soyumuzdan da Müslüman bir ümmet izhar eyle. İbadet yerlerini, ibadetimizin yolunu yordamını göster bize. Tövbe ettikçe tövbemizi kabul et. Şüphe yok ki sen, tövbeleri kabul eden rahîmsin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Ey Rabbimiz, bizi sana boyun eğen, İslâm’ı yaşayan, senin hükmüne razı olan müslümanlar olarak yetiştir. Soyumuzdan yalnız sana boyun eğen, senin hükmüne razı olan müslüman bir ümmet, İslâm’ı yaşayan müslüman bir nesil meydana getir. Bize ibadet edeceğimiz mübarek makamları, ibadetimizin usullerini, yollarını, icra şeklini göster, öğret. Tevbemizi, Sana itaate yönelişimizi, rahmetinle kabul et. Sen, sadece Sen, insanları tevbeye sevkeden ve tevbeleri kabul edensin, engin merhamet sahibisin.' di...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Ey Rabbimiz! İkimizi sana teslim olmuş kimseler eyle. Soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize ibadet yer ve yöntemlerimizi göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz sen her zaman tevbeleri kabul edensin ve rahmet sahibisin.'...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (ver). Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, bizi sana teslim ve ihlâs sahibi olmakta sabit kıl. Soyumuzdan bir topluluğu da, Sana boyun eğen bir ümmet yap; bize ibadet yollarımızı ve hac vazifelerimizi göster, kusurlarımızı afvedip tevbemizi kabul buyur. Muhakkak ki, Sen tevbeleri kabul edensin, müminlere merhamet buyuransın....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«ORabbimiz! Ikimizi Sana teslim olanlardan kil, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir
umme
t yetistir. Bize ibadet yollarimizi goster, tevbemizi kabul buyur, cunku tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin"....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz! İkimizi Müslüman olarak Sana boyun eğmekte sabit kıl, soyumuzdan da yalnız Sana teslimiyet gösterip boyun eğen bir ümmet meydana getir. Bize hac ibâdetimizi göster. Tevbelerimizi de kabul buyur. Şüphesiz ki tevbeyi en çok kabul eden, en çok merhametli olan Sensin Sen!....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Rabbimiz! İkimizi Sana teslim olanlardan kıl, soyumuzdan da Sana teslim olanlardan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur, çünkü tevbeleri daima kabul eden, merhametli olan ancak Sensin'....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl, neslimizden de sana itaat eden bir ümmet çıkar, bize ibadet usullerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri çokça kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey bizim Rabbımız hem bizi yalnız senin için boyun eğen müslüman kıl ve zürriyetimizden yalnız senin için boyun eğen bir ümmeti müslime vücude getir ve bizlere ibadetimizin yollarını göster ve tevbe ettikçe üzerimize rahmetinle bak öyle tevvab, öyle rahîm sensin ancak sen...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, bizi yalnız senin için boyun eğen müslüman kıl! Soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet vücuda getir! Bizlere yapacağımız ibadetleri göster ve tevbe ettikçe üzerimize rahmetinle bak! Tevbeleri çok kabul eden, çok merhamet eden Sensin ancak Sen!...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey bizim Rabbimiz, hem bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb sensin, Rahîm sensin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, ikimizi de sana teslim olanlardan eyle, soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar, bize ibadet yollarımızı göster, tevbemizi kabul buyur. Hiç şüphesiz sen tevbeleri kabul edensin ve çok merhametlisin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet çıkar / ver. Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Kuşkusuz sen tevbeleri kabul edensin, rahimsin."...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«Ey Rabbimiz, ikimizi de sana teslîmiyyetde sabit kıl. Soyumuzdan da (yalınız Sana boyun eğen) müslüman bir ümmet (yetişdir), Bize ibâdet edeceğimiz yerleri (Hac amellerini) göster (öğret), tevbemizi kabul et. Çünkü tevbeleri en çok kabul eden, ve (mü'minleri) hakkıyle esirgeyen Sensin Sen». ...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Rabbimiz! Bizi, sana teslîm olan kimseler eyle ve neslimizden sana teslîm olan bir ümmet (çıkar)! Bize, (râzı olacağın hac, kurban gibi) kulluk usûllerimizi göster ve tevbelerimizi kabûl buyur! Şübhesiz ki Tevvâb (tevbeleri çok kabûl eden), Rahîm (merhameti bol olan) ancak sensin!'...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«Ya Rabbenâ! Bir de bizleri Sana iki muhlis müslüman kıl ve zürriyetimden de senin için bir müslüman ümmet (vücuda getir). Ve bizlere haccın usulünü göster, tevbelerimizi de kabul buyur. Şüphe yok ki Sen tevvâbsın, rahîmsin» diye de duada bulunuyordu....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
“Ey Rabbimiz! Bizi sana teslim olanlardan kıl. Neslimizden de sana teslim olan bir ümmet yetiştir. Bize ibadet yerlerimizi göster. Tevbemizi kabul buyur. Tevbeleri çok kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. ”...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Rabbimiz, bizi sana teslim olan iki kul ve soyumuzdan da sana teslim olan bir ümmet çıkar. Bize ibadet yollarımızı göster ve tevbelerimizi kabul et, zira tevbeleri kabul edip, bağışlayan ancak sensin!...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey bizim Kerîm Rabbimiz! Bizi, yalnız Sana boyun eğen müslüman kıl. Soyumuzdan da yalnız Sana teslimiyet gösteren bir Müslüman ümmet yetiştir. Ve bizlere ibadetimizin yollarını göster, tövbelerimizi kabul buyur. Muhakkak ki tövbeleri en güzel şekilde kabul eden, çok merhametli olan ancak Sensin!"...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabbimiz, bizi sana teslim olanlar yap, neslimizden de sana teslim olan bir ümmet çıkar; bize ibâdet yerlerimizi göster, tevbemizi kabul et; zira, tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan ancak sensin. Sen!"...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
«Rabbimiz, ikimizi sana teslim olmuş (müslümanlar) kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş (müslüman) bir ümmet (kıl) . Bize ibadet yöntemlerini (yer veya ilkelerini) göster ve tevbemizi kabul et. Şüphesiz, Sen tevbeleri kabul eden ve esirgeyensin.»...
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
'Rabbimiz, bizi yalnız Sana teslim olmuş kullar eyle. Neslimizden de Sana teslim olan bir ümmet yarat. İbadetlerimizin yolunu bize göster, tevbelerimizi kabul et. Çünkü Sen tevbeleri çok kabul edersin ve çok merhametlisin....
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
"Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."...
Bəqərə Suresi, 129. Ayet:
Ey Rabbimiz, soyumuzdan gelen müslüman ümmet içinden bir peygamber gönder ki, onlara (Kur’an) âyetlerini okusun, kitabı (Kur’an’ı) ve hükümlerini öğretsin, onları günahlardan temizlesin. Muhakkak ki sen azîz olan Hakîmsin (her şeye üstün gelen hikmet sahibisin).”...
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Tilke
umme
tun kad halet, lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum, ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûn(ya’melûne)....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
1.
tilke
: işte o (onlar)
2.
umme
tun
: bir ümmet, bir toplum
3.
kad
: oldu
4.
halet
: gelip geçti
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
İşte onlar bir ümmetti ki geldi, geçti. Onların kazandığı şeyler kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Onların yapmış olduklarından size sorulmaz (siz sorumlu değilsiniz)....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar birer ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazançları kendilerine, sizin kazancınız size. Onların yaptıkları sizden sorulmaz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
İşte onlar bir ümmetti (topluluktu), geçtiler gittiler! Onların kazandıkları kendilerine aittir, sizin kazandıklarınız da size! Ve size onların yaptıklarının hesabı sorulmayacaktır....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Bunlar geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine sizin kazandıklarınız ise sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
İşte o (İbrahim ve Yakub evlâdı) bir ümmetti, geldi geçti. Onların kazandıkları kendilerine, (ve ey Yahûdiler), sizin de kazandığınız sizindir. Onların yaptıklarından siz sorulmazsınız....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar gecmis birer
umme
ttir. Kazandiklari kendilerine, kazandiklariniz da sizedir. Onlarin yapmis olduklarindan sorumlu degilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
O bir ümmetdi ki gelip geçti. Onların kazandığı kendilerine, sizin kazandığınız da size aittir. Onların işlediklerinden sorulacak değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar geçmiş birer ümmettir. Kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Onların yapmış olduklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
O, bir ümmetti geldi geçti, ona kendi kazandığı, size de kendi kazandığınız, siz onların amellerinden sorulacak değilsiniz...
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız; siz onların yaptıklarından sorulacak değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsınız....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız / siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar birer ümmetdi (gelib) geçdi. (o ümmetlerin) kazandığı kendilerinin, sizin kazandığınız da (ey Yahudiler) sizin ve siz, onların işlemiş olduklarından mes'ul olacak değilsiniz. ...
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Bunlar gerçekten gelip geçmiş bir ümmettir. (Onların) kazandıkları kendilerine,(sizin) kazandıklarınız da sizedir. Ve (siz) onların yapmakta olduklarından suâl olunmayacaksınız!...
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandığınız da sizin. Ve siz, onların yapmış olduklarından sorulmazsınız....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmettir ki, gelip geçmişlerdir. Onların kazandıkları kendilerinedir, sizin kazandığınız şeyler de size aittir. Ve siz onların yapmış oldukları amellerden mes'ul olmayacaksınızdır....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size âittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandığınız da size aittir. Onların yaptıklarından siz sorguya çekilmeyeceksiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
İşte onlar bir ümmetti, geldi geçti... Onların kazandığı kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir. Siz onların işlediklerinden sorguya çekilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size âittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandığı onlara, sizin kazandığınız sizedir. Onların yaptıkları sizden sorulmaz....
Bəqərə Suresi, 134. Ayet:
İşte bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandıkları kendilerinindir. Sizin kazandıklarınız da sizin olacaktır. Siz onların yapıp ettiklerinden sorguya çekilmeyeceksiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Tilke
umme
tun kad halet lehâ mâ kesebet ve lekum mâ kesebtum ve lâ tus’elûne ammâ kânû ya’melûn(ya’melûne)....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
1.
tilke
: o
2.
umme
tun
: bir topluluk
3.
kad
: olmuştu
4.
halet
: gelip geçti
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
İşte onlar bir ümmetti ki geldi, geçti. Onların kazandığı şeyler kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Onların yapmış olduklarından size sorulmaz (siz sorumlu değilsiniz)....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar birer ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazançları onlara, sizin kazancınız size. Onların yaptıkları sizden sorulmaz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
İşte onlar bir ümmetti (topluluktu), geçtiler gittiler! Onların kazandıkları kendilerine aittir, sizin kazandıklarınız da size! Ve size onların yaptıklarının hesabı sorulmayacaktır....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar geçmiş bir ümmetti. Onların kazandıkları kendilerine sizin kazandıklarınız ise sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar, bir ümmetti, gelip geçti; onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
O bir ümmetti, geldi geçti. Onların kazandığı kendilerinin, sizin kazandığınız da sizin; ve siz onların yaptıklarından sorulmazsınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar gecmis birer
umme
ttir. Kazandiklari kendilerine, sizin kazandiklariniz da sizedir. Onlarin yapmis olduklarindan sorumlu degilsiniz. *...
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar birer ümmetdi ki gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerinedir; sizin de kazandıklarınız sizedir. Onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar geçmiş birer ümmettir. Kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Onların yapmış olduklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
O bir ümmetti geldi geçti, ona kendi kazandığı size de kendi kazandığınız ve siz onların işlediklerinden mes'ul değilsiniz...
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmetti gelip geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız ve siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmet idiler, gelip geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar daha önce gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsınız...
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
İşte onlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız / sorulmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar birer ümmetdi, (gelib) geçdi. (O ümmetlerin) kazandığı kendilerinin, sizin kazandığınız da sizindir ve siz onların işlemiş olduklarından mes'ûl de olacak değilsiniz. ...
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Bunlar gerçekten gelip geçmiş bir ümmettir. (Onların) kazandıkları kendilerine,(sizin) kazandıklarınız da sizedir. Ve (siz) onların yapmakta olduklarından suâl olunmayacaksınız!...
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmetti gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Ve siz onların yapmış olduklarından sorulmazsınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
O bir ümmettir ki, gelip geçmiştir. Ona kendi kazandığı, size de sizin kazandığınız vardır. Ve siz onların yapmış olduklarından mesul olmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size âittir. Siz onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları onlara, sizin kazandığınız da size aittir. Ve siz onların yaptıklarından dolayı sorumlu olmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
İşte onlar bir ümmetti geldi geçti... Onların kazandığı kendilerine, sizin kazandığınız da sizedir! Siz onların işlediklerinden sorguya çekilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız size aittir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar, bir ümmetti, gelip geçti; onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandığı onlara, sizin kazandığınız sizedir. Onların yaptıkları sizden sorulmaz....
Bəqərə Suresi, 141. Ayet:
İşte bunlar bir ümmetti, gelip geçtiler. Kazandıkları kendilerine. Sizin kazandığınız da size. Onların yapıp ettiklerinden siz sorumlu olmayacaksınız....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve kezâlike cealnâkum
umme
ten vasatan li tekûnû şuhedâe alen nâsi ve yekûner resûlu aleykum şehîdâ(şehîden), ve mâ cealnâl kıbletelletî kunte aleyhâ illâ li na’leme men yettebiur resûle mimmen yenkalibu alâ akibeyh(akibeyhi), ve in kânet le kebîreten illâ alellezîne hedallâh(hedallâhu) ve mâ kânallâhu li yudîa îmânekum innallâhe bin nâsi le raûfun rahîm(rahîmun). ...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
1.
ve kezâlike
: ve bunun gibi, böylece
2.
cealnâ-kum
: biz sizi kıldık, yaptık
3.
umme
ten
: bir ümmet, bir topluluk
4.
vasatan...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böylece insanların üzerine (hak) şahitler olmanız için Biz, sizi vasat (ikisi arasında) (hayırlı ve faziletli) bir ümmet kıldık. Resûl de sizin üzerinize şahit olsun.Ve Biz, sadece Resûl'e uyanı, topukları üzerinde geriye dönenden ayırıp bilmemiz(belirtmemiz) için, halen o üzerine (yönelmekte) olduğunuz (Kâbe'yi) kıble yaptık. Ve bu, elbette zor bir iştir, ancak Allah'ın hidayete erdirdiği kimseler hariç (bu onlara zor gelmez). Ve Allah sizin îmânınızı zayi edecek değildir. Muhakkak ki A...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
İşte böylece bütün insanlara tanıklık etmeniz, Peygamberin de size tanık olması için sizi, doğru yolun tam ortasında giden bir ümmet yapmışızdır. Zâten evvelce yöneldiğin Kâ'be'yi kıble yapışımızdan maksat da ancak Peygambere uyacak olanları, iki topuğu üstünde gerisin geriye döneceklerden ayırt etmektir. Bu, elbette Allah'ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkalarına ağır gelecek. Allah, imanınızı zayi etmez. Şüphe yok ki Allah, insanları esirgeyicidir, rahîmdir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece, sizi insanlar üzere şahit, Rasûlü de sizin üzerinize Şehiyd kıldık. Siz ümmeti Vasat'sınız (adalet ve Hakkaniyet üzere olan). Kendisine yöneldiğin kıbleyi, Rasûle tâbi olanlarla, ondan yüz çevirip geri dönenleri ayırt etmek için değiştirdik. Allâh'ın hidâyet ettiklerinin dışındakilere bu olay çok ağır gelecektir. Allâh imanınızı boşa çıkarmaz. Allâh insanlara hakikatlerinden açığa çıkan Rauf ve Rahıym'dir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece sizi, insanların üzerine şahit olmanız ve peygamberin de sizin üzerinize şahit olması için orta bir ümmet kıldık. Senin daha önce yönelmekte olduğun kıbleyi, insanlardan kimin peygambere uyduğunu ve kimin de ökçelerinin üzerine geriye döndüğünü ortaya çıkarmak amacıyla belirlemiştik. Şüphesiz bu sadece Allah'ın doğru yola eriştirdiği kimselerden başkasına ağır gelir. Allah elbette sizin imanınızı [27] boşa çıkarmayacaktır. Şüphesiz Allah insanlara çok acıyan ve çok rahmet edendir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ey Müslümanlar, böylece sizi seçkin ve şerefli bir ümmet kıldık ki, bütün insanlar üzerine adâlet örneği ve hak şâhidleri olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şâhit olsun; ve (ey Rasûlüm) hâlen yönelmekte olduğun Kâbe’yi, ancak Rasûle uyanlarla geri dönenler arasını ayırt etmek için kıble kıldık. Gerçi bu kıbleyi çeviriş büyük ve ağır ise de yalnız, o Allah’ın hidâyet ettiği kimselere ağır gelmez ve Allah imanınızı zâyietmez. Muhakkak Allah Tealâ İnsanlara çok merhametlidir, günahlarını bağışl...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Boylece sizi insanlara sahid ve ornek olmaniz icin tam ortada bulunan bir
umme
t kildik. Peygamber de size sahid ve ornektir. Senin yoneldigin yonu, Peygambere uyanlari, cayacaklardan ayirdetmek icin kible yaptik. Dogrusu Allah'in yola koydugu kimselerden baskasina bu agir bir seydir. Allah ibadetlerinizi bosa cikaracak degildir. Dogrusu Allah insanlara sefkat gosterir, merhamet eder....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böylece sizi (ifratla tefrit arasında) vasat bir ümmet kıldık ki, bütün insanlara karşı âdâlet örnekleri, hak şahitleri olasınız. Peygamber de size hakkıyla şâhid olsun. Üstünde durduğun (arzu edip istediğin Beytullah'ı) kıble yapışımız da sırf Peygamber'e uyanları, gerisi gerisine döneceklerden bilip ayırd etmemiz içindir. Her ne kadar bu, Allah'ın doğru yola ilettiklerinden başkasına ağır gelirse de (böyledir). Allah imânınızı zayedip boşa çıkaracak değildir. Herhalde Allah, insanlara ...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece sizi insanlara şahid ve örnek olmanız için tam ortada bulunan bir ümmet kıldık. Peygamber de size şahid ve örnektir. Senin yöneldiğin yönü, Peygambere uyanları, cayacaklardan ayırdetmek için kıble yaptık. Doğrusu Allah'ın yola koyduğu kimselerden başkasına bu ağır bir şeydir. Allah ibadetlerinizi boşa çıkaracak değildir. Doğrusu Allah insanlara şefkat gösterir, merhamet eder....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
ve işte böyle sizi doğru bir caddeye çıkarıp ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki siz bütün insanlar üzerine adalet nümunesi, hak şahidleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahid olsun. Kıbleyi mukaddema durduğun Kâ'be yapışımız da sırf şunun içindir: Peygamberin izince gidecekleri; iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım, o elbette Allahın hidayet eylediği kimselerden maadasına mutlak ağır gelecekdi, Allah imanınızı zayi edecek değil, Her halde Allah insanlara re'fetli çok re'fetlid...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merh...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece sizi orta yolu benimseyen bir ümmet yaptık ki, siz insanlara örnek olasınız ve peygamber de size örnek olsun. Biz sırf Peygambere uyanları, bağlı kalanları O'na uymaktan vazgeçenlerden ayırdedelim diye daha önce yöneldiğin kıbleyi tekrar kıble yaptık. Bu değişiklik, Allah'ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı boşa çıkaracak değildir. Hiç şüphesiz, Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece biz sizi, insanlara şahid olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinize şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun yönü [Kabe'yi] kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden (yenkalibu) ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu) Tanrı'nın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Tanrı inancınızı boşa çıkaracak değildir. Kuşkusuz Tanrı insanlara şefkat edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece sizi (Ey Muhammed ümmeti) vasat (orta) bir ümmet yapmışızdır, insanlara karşı (hakıykatın) şâhidler (i) olasınız, bu peygamber de sizin üzerinize tam bir şahidi olsun diye. (Habîbim) senin haalâ üstünde durageldiğin (Kâ'beyi tekrar) kıble yapmamız; o peygambere (sana) uyanları (senin izince gidenleri) ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden (irtidâd edeceklerden ve münafıklardan) ayırd etmemiz içindir. Gerçi (Kıblenin bu suretle çevrilmesi) elbette büyük bîr (mesele) dir. Ancak b...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
İşte böylece sizi mu'tedil (a dâletli ve dengeli) bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine(hesab gününde u mum peygamberler lehine) şâhidler olasınız, pey gamber de sizin üzerinize şâhid olsun! Hem daha önce üzerinde bulunduğunu (kendisine yöneldiğin Kâ'be’yi) ancak, peygambere tâbi' olanları, ökçeleri üze rinde geri ye (küfre) dönecek olanlardan ayıralım diye kıble yaptık. Çünki şübhesiz (bu,) Allah’ın hidâyet ettiği kimselerden başkasına elbette ağırdır. Allah, îmâ nınızı (Mescid-i Ak sâ’ ya do...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ki, insanların üzerine şahidler olasınız. Peygamber de sizin üzerinize şahid olsun. Ve senin üzerinde bulunduğun kıbleyi, peygambere uyanları, ayağının iki ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayırdetmek için kıble yaptık. Gerçi bu, büyük bir şeydir. Ama Allah'ın doğru yola ilettiği kimseler için değil. Allah, elbette imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah, insanlara Rauf ve Rahim'dir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böylece sizleri de bir ümmet-i vasat kıldık ki nâs üzerine şahitler olasınız. Ve bu Peygamber de sizlerin üzerinize tam bir şahit olsun. Ve senin, evvelce tarafına müteveccih bulunduğun Kâbe'yi yine kıble yapmadık, ancak Resûle kimlerin tâbi olacaklarını, gerisi gerisine döneceklerden temyiz etmek için yaptık. Gerçi bu büyük bir hadisedir. Ancak Allah'ın hidâyet ettiği zâtlar hakkında değil. Ve Allah sizin imânınızı elbette zâyi edecek değildir. Şüphe yok ki Allah Teâlâ nâsa elbette raûf...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
İşte böylece sizi, bütün insanlara karşı şâhitler olmanız için tam ortada vasat bir ümmet kıldık. Peygamber de size şâhit olsun. Biz senin arzulayıp da üstünde durduğun Kâbe'yi; Peygamber'e uyanı, ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye kıble yaptık. Doğrusu bu, Allah'ın hidayet edip yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allah sizin imanınızı aslâ zâyi edecek değildir. Şüphesiz ki Allah insanlara şefkatlidir ve merhamet edendir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Nitekim, insanlara şahit olmanız, Peygamber’in de size şahit olması için sizi vasat /adil bir ümmet kıldık. Senin üzerinde bulunduğun kıbleyi ise sırf peygambere uyanları, ökçesi üzerinde dönenlerden ayırt edelim diye kıble yaptık. Allah’ın doğru yolu gösterdiklerinden başkası için bu çok ağır bir şeydir. Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Allah insanlara çok şefkatli ve merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Ve işte böylece Biz sizi örnek bir ümmet kıldık ki insanlar nezdinde Hakk’ın şahitleri olasınız ve Peygamber de sizin hakkınızda şahit olsun. Senin arzulayıp da şu anda yöneldiğin Kâbeyi kıble yapmamızın sebebi, sırf Peygamberin izinden gidenlerle ondan ayrılıp gerisin geriye dönecekleri meydana çıkarmaktır. Gerçi bu oldukça ağır bir iştir. Ancak Allah’ın doğru yola erdirdiği kimseler için mesele teşkil etmez. Allah imanınızı zayi edecek değildir. Çünkü Allah insanlara karşı pek şefkatlidir, çok...
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece sizi orta bir ümmet yaptık ki, insanlara şâhid olasınız. Elçi de size şâhid olsun. Biz, Elçi'ye uyanı, ökçesi üzerinde geriye dönenden ayıralım diye, eskiden yöneldiğin Ka'be'yi kıble yaptık. Bu, Allâh'ın yol gösterdiği kimselerden başkasına elbette ağır gelir. Allâh sizin imanınızı zayi edecek değildir. Şüphesiz Allâh, insanlara şefkatli, merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için vasat bir ümmet kıldık; peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Kâ'be'yi) kıble yapmamız, peygambere uyanları, iki topuğu üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ulaştırdıklarının dışında kalanlar için büyük (bir yük) tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
Biz sizi böylece vasat bir ümmet yaptık-tâ ki siz insanlara şahitler olun, Peygamber de size bir şahit olsun. Senin vaktiyle yöneldiğin Kâbe'yi ise, kim Peygambere uyuyor, kim de topuğu üzerinde gerisin geri dönüyor, görelim diye kıble yaptık. Bu, Allah'ın hidayet verdiği kimselerden başkasına pek güç gelir. Yoksa Allah sizin imanınızı zayi edecek değildir. Gerçekten, Allah insanlara çok şefkatli, çok merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 143. Ayet:
İşte böyle! Biz sizi, insanlar üstüne tanık olasınız, resul de sizin üstünüze tanık olsun diye, orta yolu izleyen bir ümmet yaptık. Biz, eskiden üzerinde olduğunu kıble haline getirdik ki resule uyanı, ökçesi üstüne gerisin geri dönenden ayıralım. Bu, Allah'ın kılavuzluk ettikleri dışındakilere gerçekten zor gelecektir. Ama Allah imanınızı işe yaramaz hale getirmeyecektir. Şu da bir gerçek ki, Allah öncelikle insanlara karşı çok acıyıcı, çok merhametlidir....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Celâlim hakkı için, eğer sen o Yahûdi ve Hristiyanlara her türlü mûcize ve hücceti getirsen, yine kıblene tâbi olmazlar; ve sen de onların kıblesine tâbi olmazsın, onların bâzısı diğer bâzının kıblesine tâbi olmaz. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilim arkasından bilfarz onların arzularına uyarsan, bu takdirde muhakkak zâlimlerden olursun. (Bu hitab zâhiren Hazreti Peygambere ise de gerçekte ümmetine aittir.)...
Bəqərə Suresi, 146. Ayet:
O kendilerine kitab verdiğimiz ümmetlerin uleması onu -o Peygamberi- oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı hakkı bile bile ketmederler...
Bəqərə Suresi, 146. Ayet:
O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı gerçeği bile bile gizlerler....
Bəqərə Suresi, 147. Ayet:
Rabbinden olan her şey hak ve gerçektir. O halde sakın şüphe edenlerden olma. (Bu hitap yine ümmete aittir.)...
Bəqərə Suresi, 148. Ayet:
(Ümmetlerin) hepsinin döndükleri (yöneldikleri) bir yönü vardır. Artık hayırlarda yarışın. Nerede olursanız olun, Allah sizin hepinizi biraraya getirir. Muhakkak ki Allah herşeye kaadirdir....
Bəqərə Suresi, 148. Ayet:
Her ümmetin doğrulduğu bir kıblesi vardır. Öyle ise ey müminler, hayırlı işlerde diğerlerini geçin. Her nerede olursanız kıyamet gününde Allah sizi hesap için bir araya toplar. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 148. Ayet:
Her milletin bir yönü, yolu ve yöntemi vardır ki ona doğru yönelir. Siz ise (ey Muhammed ümmeti!) hayırlara yönelip (bu hususta) birbirinizle yarışın. Nerede olursanız olun Allah hepinizi toplayıp bir araya getirecektir. Şüphesiz ki Allah'ın her şeye kudreti yeter....
Bəqərə Suresi, 148. Ayet:
Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır, o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir....
Bəqərə Suresi, 148. Ayet:
Hem herkes için (her ümmetin) kendisinin ona yönelici olduğu bir yön (bir kıble) vardır. O hâlde hayırlı işlerde yarışın! Nerede olursanız olun, Allah sizi hep birlikte (huzûruna) getirir. Muhakkak ki Allah, herşeye hakkıyla gücü yetendir....
Bəqərə Suresi, 148. Ayet:
Her ümmetin yöneldiği bir yönü vardır. O halde hayır işlerine koşun; nerede olsanız, Allâh sizi bir araya getirir, kuşkusuz Allâh, her şeyi yapabilir....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
Şüphesiz Göklerin ve Yerin yaradılışında, gece ile gündüzün biribiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akan gemide, Allahın yukarıdan bir su indirib de onunla Arzı ölmüşken diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanatı yaymasında, rüzgârları, değiştirmesinde, Gök ile Yer arasında müsahhar bulutta, şüphesiz hep bunlar da akıllı olan bir ümmet için elbet Allahın birliğine âyetler var...
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey müminler,sizden önceki ümmetlere olduğu gibi, günahlardan arınasınız diye, sayılı günler olarak oruç tutmak size de farz kılındı....
Bəqərə Suresi, 183. Ayet:
Ey îman edenler sizden evvelki (ümmet) lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz edildi). Tâki korunasınız. ...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, s
umme
etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yette...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
1.
uhılle
: helâl kılındı
2.
lekum
: sizin için, size
3.
leylete
: gece
4.
es sıyâmi
: oruç
Bəqərə Suresi, 199. Ayet:
S
umme
efîdû min haysu efâdan nâsu vestagfirûllâh(vestagfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun)....
Bəqərə Suresi, 199. Ayet:
1.
s
umme
: sonra
2.
efîdû
: topluca, akın akın dönüp gelin
3.
min haysu
: yerden
4.
efâda
: topluca, akın akın dön...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Kânen nâsu
umme
ten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin)....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
1.
kâne
: oldu, idi
2.
en nâsu
: insanlar
3.
umme
ten
: ümmet, topluluk
4.
vâhıdeten
: bir, tek, bir tek
...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (gönderdi). Ve onlarla birlikte, insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, kendilerine (kitap) verilenlerden başkası değildir . Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin, haktan yana ayrılığa d...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere kitapları hak olarak indirdi. Kendilerine apaçık âyetler geldikten sonra o konuda ancak; kitap verilenler, aralarındaki kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah, dilediğini doğru yola iletir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeci ve korkutucu olarak peygamberler gönderdi. İnsanların ayrılığa düştükleri şeylerde, aralarında dosdoğru hükmetmek üzere onlara kitap da indirdi. Onlara bunca açık deliller geldikten sonra da gene ancak ihtirasları yüzünden tuttular da ihtilafa düştüler. Halbuki Allah inananları, onların ihtilâfa düştükleri doğru şeye, kendi izniyle muvaffak etti, gerçeğe ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru ve düz yola çıkarır....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Sonra Allah müjdeleyici ve korkutucu peygamberler gönderdi. Onlarla birlikte, insanlar arasında ayrılığa düştükleri konularda hükmetmeleri için hak üzere Kitab indirdi. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki kıskançlıklarından, kinlerinden dolayı bu (Kitap) hakkında ayrılığa düşenler kendilerine Kitab verilmiş olanlardan başkaları değildir. Allah iman edenleri, kendi izniyle, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allah dilediğini doğru y...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kimi dilerse ...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar iman üzere bulunan tek bir ümmet idi; sonra kimi iman etmek, kimi küfre varmak suretiyle ayrılığa düştüler de Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi; ve insanlar aralarında ayrlığa düştükleri şeyde hak üzre hükmetmek için, o peygamberlerle kitap gönderdi. Halbuki kendilerine açık deliller geldikten sonra aralarındaki zulüm ve hasedlerinden ötürü, ihtilâfa düşenler, o kitab verilenlerden başkası değildir. Onların hak hususunda ayrılığa düş...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Insanlar bir tek
umme
tti. Allah peygamberleri mujdeci ve uyarici olarak gonderdi; insanlarin ayriliga dusecekleri hususlarda aralarinda hukum vermek icin onlarla birlikte hak Kitabler indirdi. Ancak Kitab verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarindaki ihtiras yuzunden onda ayriliga dustuler. Allah, inananlari, ayriliga dustukleri gercege kendi izni ile eristirdi. Allah diledigini dogru yola eristirir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi. (Düşünce ve inanç ayrılıklarına düştükleri için) Allah, peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi ; insanların ayrılığa düştükleri konularda, aralarında hüküm vermek için beraberlerinde hak kitaplar indirdi. Ancak ne var ki kitap verilenler kendilerine açık belgeler geldikten sonra aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Bu nedenle Allah kendi izniyle inananları (diğerlerinin) ayrılığa düştükleri hak ve hakikate eriştirdi. Allah dilediği kim...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmetti. Allah peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında, anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermeleri için, onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi. Ancak kendilerine kitap verilenler, apaçık deliller geldikten sonra, aralarındaki kıskançlıktan ötürü dinde anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah iman edenlere, üzerinde ihtilafa düştükleri gerçeği izniyle gösterdi. Allah dilediğini doğru yola iletir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi. Ayrılmaları üzerine Allah rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere Peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile kitab indirdi ki nas arasında ıhtilâf ettikleri noktada hakem olsun, bunda da sırf o kitab verilenler kendilerine bunca beyyineler geldikten sonra tuttular aralarındaki ihtiras yüzünden ıhtilâfa düştüler, bunun üzerine Allah onların ıhtilâf ettikleri hakka izni ilâhîsiyle bu iman edenleri doğrudan doğru muvaffak buyurdu, öyle ya Allah di...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi. Ayrılmaları üzerine Allah, nimetinin müjdecileri ve azabın habercileri olarak peygamberleri gönderdi ve onlarla birlikte insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda hakem olması için hak ile kitap indirdi. Bunda da yalnızca kendilerine kitap verilenler, kendilerine bunca apaçık ayetler geldikten sonra tutup aralarındaki ihtiras yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle inananları anlaşmazlığa düştükleri hakka doğrudan ulaştırdı. Allah dilediğini doğru...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki, insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular, aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hak...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah müjdeleyici ve korkutucu peygamberler gönderdi ve onlarla beraber insanların ihtilafa düştükleri şeylerde, aralarında hüküm vermeleri için hak kitaplar indirdi. Halbuki kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düşenler de, o kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. İşte Allah, kendi iradesiyle iman edenleri, üzerinde ittifaka düştükleri hakka ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola ulaştırır....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Tanrı, müjdeciler ve uyarıcılar olarak elçiler gönderdi ve beraberlerinde, insanların ayrılığa düştükleri şeyler konusunda aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı olan 'azgınlık ve kıskançlıkları' yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o (kitap) verilenlerden başkası değildir. Böylece Tanrı, inananları, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Tanrı kimi dilerse onu doğruya yön...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmetdi (kimi îmân etmek, kimi küfre sapmak suretiyle ihtilâfa düşdüler). Binâen'aleyh Allah (rahmetinin) müjdeciler (i, azabının) haberciler (i) olmak üzere (onlara) peygamberler gönderdi ve beraberlerinde — insanların ihtilâfa düşdükleri şeyler hakkında aralarında hüküm vermek için — hak (ve gerçek) kitablar da indirdi. Halbuki kendilerine apaçık deliller geldikden sonra birbirine karşı olan ihtiras ve hasedden ötürü ihtilâfa düşenler; o (Kitab) verilenlerden başkası değildir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet (aynı din üzere) idi (daha sonra ihtilâfa düştüler); bunun üzerine Allah, müjdeleyiciler ve (aynı zamanda) korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve hakkında ihtilâfa düştükleri şeyler husûsunda, insanların aralarında hüküm vermek için, berâberlerinde hak ile Kitâb indirdi. Ancak kendilerine onun (o kitâbın) verildiği kimseler, onlara apaçık deliller geldikten sonra aralarındaki zulüm (ve hased)den dolayı onda da ihtilâfa düştüler. Sonra Allah, (o ehl-i kitâbın) üzerind...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmetti. Allah müjdeleyici ve korkutucu peygamberler gönderdi ve onlarla beraber insanların ihtilafa düştükleri şeylerde aralarında hüküm vermeleri için hak kitablar indirdi. Halbuki kitab verilmiş olanlar, kendilerinde açık deliller geldikten sonra aralarındaki ihtirastan dolayı ihtilafa düştüler. İşte Allah; kendi izniyle, iman edenleri, üzerinde ihtilafa düştükleri Hakka ulaştırdı. Allah dilediğini doğru yola ulaştırır....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Nâs bir tek ümmet idi. Allah Teâlâ müjdeleyici ve korkutucu olan peygamberler gönderdi. Ve onlar ile beraber hakka müteallik kitap indirdi ki nâs arasında ihtilâf ettikleri hususa hükmetsin. Halbuki, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra aralarında olan ihtirastan dolayı dinde ihtilâfa düşenler o kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. İmdi Allah Teâlâ imân edenleri ihtilâfa düştükleri hakka kendi irâde-i ilâhiyyesiyle ulaştırır. Ve Allah Teâlâ dilediğini doğru yola hidâyet eder....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmet idi. Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda hüküm vermek için onlarla beraber gerçekleri gösteren kitapları da indirdi. Oysa kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, sırf birbirlerini çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Bunun üzerine Allah, kendi izniyle ayrılığa düştükleri şeyleri inananlara gösterdi. Şüphesiz ki Allah dilediğine doğru yolu gösterir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi. Allah, peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında hüküm vermek için, onlarla birlikte hak olan kitabı da indirdi. Ancak kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah ise iman edenleri, onların hakkında ayrılığa düştükleri doğruya kendi izniyle ulaştırdı. Allah, dilediğine doğru yolu gösterir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Bütün insanlar bir tek ümmet teşkil ediyorlardı. Aralarında ihtilâflar başlayınca, Allah onlara içlerinden müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberler gönderdi. Onların beraberinde, insanlar arasında hükmetmek için, kitap ve hikmeti gönderdi ki, ihtilâf ettikleri konularda aralarında hükmetsin. Halbuki, o meselelerde anlaşmazlığa düşenler, kendilerine apaçık âyetlerimiz geldikten sonra, sırf aralarındaki haset yüzünden ihtilâfa düşen Ehl-i kitaptan başkası değildi. Allah da, onların hakkında ihti...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allâh, peygamberleri, müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hükmetmek üzere, içinde gerçekleri taşıyan Kitabı indirdi. Kendilerine Kitap verilmiş olanlar, kendilerine açık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlıktan ötürü o(Kitap hakkı)nda anlaşmazlığa düştü(ler). Bunun üzerine Allâh, kendi izniyle inananları, onların üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe iletti. Allâh, dilediğ...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmetti. Allah, müjdeciler ve uyarıcı-korkutucular olarak peygamberler gönderdi ve beraberlerinde, insanların anlaşmazlığa düştükleri şeyler konusunda, aralarında hüküm vermek üzere hak kitaplar indirdi. Oysa kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, birbirlerine karşı-olan 'azgınlık ve kıskançlıkları yüzünden anlaşmazlığa düşenler, o, (Kitap) verilenlerden başkası değildir.' Böylece Allah, iman edenleri, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izniyle eriştirdi. Allah, kim...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra Allah, müjde veren ve uyaran peygamberler gönderdi; onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda insanlar arasında hüküm vermeleri için, kitabı da hak ile indirdi. Oysa kitapta anlaşmazlığa düşenler, kendilerine kitap verdiklerimizden başkası değildi. Onlar da, kendilerine apaçık deliller geldikten sonra, sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilâf ettiler. Allah ise, onların anlaşmazlığa düştüğü hakikate ulaşmaları için iman edenlere izin verdi. Zira Al...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap'ı hak olarak indirdi. O Kitap'ta anlaşmazlığa düşenler, o Kitap'ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, çekişmeye girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya gi...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Bir zamanlar insanlar tek bir ümmetti. Sonra kimi iman ederek kimi de küfre düşerek birbirlerinden ayrıldılar. Allah onlara doğru yolu müjde vermek ve azabı haber vermek için peygamberler gönderdi ve ihtilafları hakkında hak ile hüküm vermek üzere kitaplar indirdi. Halbuki kendilerine kitap verilmiş olanlar, kendilerine inen açık delillere rağmen sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düştüler. Onların hak hususunda ayrılığa düştükleri şeylerde Allah kendi emriyle (peygamberlere) îmân ed...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi; sonra Allah, rahmetinin müjdecisi ve azabının habercisi olmak üzere, peygamberleri gönderdi. Ve insanların aralarında; ihtilafa düştükleri şeylerde, hükmetmek için, o peygamberlere kitab(lar) da indirdi. Ancak ehl-i kitap kendilerine açık mucizeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden, onda ihtilafa düştüler. Bunun üzerine Allah, onların ihtilâf ettikleri Hakk'a, Allah'ın izniyle îmân edenleri doğrudan doğruya muvaffak kıldı. Allah dilediğini doğru yola çıka...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmetti. Allah, peygamberleri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi. İnsanların ayrılığa düştükleri hususlarda aralarında hüküm vermek için, onlarla birlikte doğru olan Kitab indirdi. Kitap verilenler, kendilerine açık deliller geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, üzerinde ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir....
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar, (Adem ile İdris Aleyhisselam arasında hak bir dinde) tek bir ümmetti. (Vakta ki ihtilaf ettiler) Hakk Teala onlara (iman ve itaat edenlere) sevabla müjdeleyici, (küfür ve isyan edenlere) ikabla korkutucu Peygamberler gönderdi. Ve onlarla birlikte, insanların ihtilaf ettikleri şeylerde aralarında hükmetmek üzere hak Kitablar da inzal etti. Halbuki hakta (veya indirilen Kitab'ta) kendilerine Kitab verilenler gelinceye kadar ihtilaf eden olmadı. Bu da Tevrat ve İncil hükümleri geldikten s...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
“İnsanlar (aslında) bir tek ümmet idi de Allâh (onlara) müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak Peygamberler gönderdi. Yanlarında da –insanlar arasında kendisinde anlaşamadıkları şeyler hakkında hükmetmek için– hak ile kitap indirdi. Onlara (nice) deliller geldikten sonra –aralarında taşkınlık olarak– kitap verilenlerden başka (kimse) ihtilaf da etmedi. (Kafirlerin) hakdan kendisinde ihtilaf ettikleri şeye (çözüm bulmak üzere) Allâh îman edenlere kendi izni ile hidâyet etti. Allâh dilediği kimseyi d...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar tek bir ümmet idi. Sonra ihtilafa düşüp haktan ayrılınca, Allah onlara, rahmetiyle müjdeleyip azabından sakındıran peygamberler gönderdi. Bir de, insanlar arasında, ihtilafa düştükleri hususlarda onunla hükmetsin diye, o peygamberlerle beraber hak kitap indirdi. Halbuki kendilerine apaçık ayetler geldikten sonra, aralarındaki haset ve ihtiras yüzünden ayrılığa düşenler, kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. Sonra Allah iman edenleri, Kendi izin ve iradesiyle, onların ihtilaf...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
İnsanlar bir tek ümmettir. Daha sonra (ihtilafa düştüklerinde) Allah, müjdeleyijci ve korkutucu olarak Peygamberler gönderdi. İnsanlar arasında ihtilafa düştükleri hususlarda hüküm vermek için onlarla beraber Hak Kitab’ı da indirdi. Oysa kendilerine apaçık deliller geldikten sonra birbirlerine karşı olan ihtilaf ve hasetten dolayı ihtilafa düşenler, o kendilerine kitap verilenlerden başkası değildir. Bunun üzerine Yüce Allah, o sapıkların ihtilafa düştükleri gerçeği inananlara Kendi izniyle göst...
Bəqərə Suresi, 213. Ayet:
Bütün insanlar tek bir ümmettirler. Allah peygamberleri, müjde vermek, insanları (iğri yollarda gitmenin sonucundan) korkutmak için gönderdi. Onlarla beraber kitabı hakla gönderdi ki insanlar arasında ayrılıklar üzerinde hüküm versin. Halbuki kendilerine en açık âyetler geldikten sonra birbirlerine karşı olan zulüm ve hasetten dolayı ihtilafa düşenler de ancak kendilerine kitap verilenlerdir. Allah îmân edenleri üzerinde ihtilâf edilen hakka irşad eyledi. Allah dilediğini dosdoğru yola iletir....
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, sizden önce geçip giden milletlerin başlarına gelen sıkıntılar, sizin başınıza gelmeden Cennet’e gireceğinizi mi sanıyorsunuz? Geçmiş ümmetlerin başına nice sıkıntılar, çaresizlikler, yokluklar geldi. Mallarına ve canlarına zararlar dokundu. Peygamber ve beraberindeki mü’minler sarsıldılar, moralleri bozuldu: 'Allah’ın va’dettiği yardım ne zaman gerçekleşecek?' demeye başlamışlardı. Bilesiniz ki, Allah’ın yardımını, va’dettiği zaferi gerçekleştirmesi yakındır....
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa cennete gireceğinizi mi zannettiniz, sizden evvelki geçmiş ümmetlerin hali sizlere gelmedikçe? Onları nice şiddetli ihtiyaçlar, hastalıklar kapladı ve sarsıntılara uğradılar. Hatta peygamberleri ve O'nunla beraber imân edenler, «Allah'ın nusreti ne zaman?» diyecek bir halde geldiler. Haberiniz olsun Allah'ın nusreti şüphe yok ki pek yakındır....
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Yoksa siz, daha önce geçmiş ümmetlerin başlarına gelen durumlara mâruz kalmadan cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlar öyle ezici mihnetlere, öyle zorluklara dûçar oldular, öyle şiddetle sarsıldılar ki, Peygamber ile yanındaki müminler bile "Allah’ın vaad ettiği yardım ne zaman yetişecek?" diyecek duruma geldiler. İyi bilin ki Allah’ın yardımı yakındır....
Bəqərə Suresi, 216. Ayet:
Savaş (insanî duygularınızın gelişmesinden ve ilâhî rahmeti yansıtan bir ümmet olmanızdan dolayı), hoşlanmadığınız halde, size farz kılındı. Umulur ki hoşlanmadığınız bir şey sizin için hayırlı olabilir; sevip hoşlandığınız bir şey de sizin için şerr olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz....
Bəqərə Suresi, 243. Ayet:
E lem tera ilellezîne haracû min diyârihim ve hum ulûfun hazaral mevti, fe kâle lehumullâhu mûtû s
umme
ahyâhum innallâhe le zû fadlin alen nâsi ve lâkinne ekseren nâsi lâ yeşkurûn(yeşkurûne)....
Bəqərə Suresi, 243. Ayet:
1.
e lem tera
: görmedin mi
2.
ilâ ellezîne
: o kimseleri, onları
3.
haracû
: çıktılar
4.
min diyâri-him
: kendi d...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O görevlendirdiğimiz rasullerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan bazılarıyla Allah konuştu. Bazılarının da mertebelerini, makamlarını yükseltti. Meryem’in oğlu Îsâ’ya ayan beyan âyetler, mûcizeler verdik. Onu, kâinattaki tabiî, dinî, sosyal, siyasî ve ekonomik düzeni içeren, ihyâ eden, insanları ve toplumları pislikten arındıran kitabı getiren elçi Cebrâil ile destekledik. Eğer Allah’ın sünneti, düzeninin yasaları içinde, iradesinin tecellisine uygun olsaydı, bu peygamberlerden s...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhu'l-Kudüs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi inkâr etti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
Bu (sûrede sözü geçen) peygamberlerin bir kısmını, kendilerine verilen özelliklerle diğerlerinden üstün kıldık. O peygamberlerden, (arada vasıta olmadan) Allah’ın sözleştiği (Hz. Mûsâ gibi) peygamber var! ve bazılarını da derece bakımından Allah yükseklere çıkarmıştır. Meryem’in oğlu Îsa’ya o açık mûcizeleri verdik ve kendisini melek (Cebrâil aleyhisselâm) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, peygamberlerden sonra gelen ümmetler, kendilerine hidayete ulaştırıcı o apaçık mûcizeler ve delill...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte bu peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık ; onlardan, Allah'ın kendileriyle söyleştiği kimseler vardır ve bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa'ya açık belgeler verdik ve onu Rûhulkuds (Melek Cebrail) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi bunların arkasından gelen (ümmet)ler kendilerine açık belgeler geldikten sonra artık birbirlerini öldürmezlerdi. Ama (her şeye rağmen) ayrılıp sürtüştüler : Kimi imân etti, kimi küfre saptı; fakat Allah dileseydi birbirlerini öld...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O işaret olunan Resuller, biz onların bazısını bazısından efdal kıldık, içlerinden kimi var Allah kelâmına Kelim etti, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı, Meryemin oğlu İsaya da o beyyineleri verdik ve kendisini Ruhul'kudüs ile te'yid eyledik, eğer Allah dilese idi bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o beyyineler geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi, ve lâkin ıhtilâfa düştüler kimi iman etti kimi küfür, yine Allah dilese idi birbirlerinin kanına girmezlerdi ve lak...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
O işaret olunan resuller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık. İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha yükseklere çıkardı. Biz Meryem oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve kendisini Rûhu'l- Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti. Yine Allah dileseydi, birbirlerini...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte şu peygamberler. Bunların bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Onlardan kimileri ile Allah konuştu, kimilerini de derecelerce yükseltti. Meryem oğlu İsa'ya açık mucizeler verdik, O'nu Ruh-ul Kuds aracılığı ile destekledik. Eğer Allah öyle dileseydi, bu peygamberlerin arkasından gelen ümmetler, kendilerine açık belgeler geldikten sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Fakat onlar anlaşmazlığa düştüler. Onlardan kimi iman etti, kimi de kâfir oldu. Eğer Allah öyle dileseydi, onlar birbirlerini ö...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte bu elçiler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan Tanrı'nın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve O'nu Ruhul'l-Kudüs ile destekledik. Şayet Tanrı dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet)ler birbirlerini öldürmezdi. Ancak, ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi küfretti. Tanrı dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Tanrı dilediğini yapandır....
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
(Bu sûrede zikredilen) o peygamberler (yok mu?) biz onların kimine kiminden üstün meziyyetler verdik. Allah onlardan biri ile söyleşmiş, birini de birçok derecelerle yükseltmişdir. Meryem'in oğlu İsa'ya o beyyineleri (açık âyetleri, burhanları, mu'cizeleri) biz verdik ve onu Ruhul kuds (Cebrâîl) ile destekledik. Eğer Allah dileseydi onların arkasındaki (ümmet) ler, kendilerine o apaçık bürhanlar geldikten sonra, birbirini öldürmez (ler) di. Fakat ihtilâfa düşdüler. Binnetîce onlardan kimi îman e...
Bəqərə Suresi, 253. Ayet:
İşte bu peygamberler; bir kısmını bir kısmına üstün kıldık. Onlardan, Allah'ın kendileriyle konuştuğu ve derecelerle yükselttiği vardır. Meryem oğlu İsa'ya apaçık belgeler verdik ve onu Ruhu'l-Kudûs'le destekledik. Şayet Allah dileseydi, kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, onların peşinden gelen (ümmet) ler, birbirlerini öldürmezdi. Ancak ihtilafa düştüler; onlardan kimi inandı, kimi de küfretti. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ama Allah dilediğini yapandır....
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
Ev kellezî merra alâ karyetin ve hiye hâviyetun alâ urûşihâ, kâle ennâ yuhyî hâzihillâhu ba’de mevtihâ, fe emâtehullâhu miete âmin s
umme
beaseh(beasehu), kâle kem lebist(lebiste), kâle lebistu yevme ev ba’da yevm(yevmin), kâle bel lebiste miete âmin fenzur ilâ taâmike ve şerâbike lem yetesenneh, venzur ilâ hımârike ve li nec’aleke âyeten lin nâsi venzur ilâl izâmi keyfe nunşizuhâ s
umme
neksûhâ lahmâ(lahmen), fe lemmâ tebeyyene lehu, kâle a’lemu ennallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Bəqərə Suresi, 259. Ayet:
1.
ev
: veya
2.
ke ellezî
: o kimse gibi
3.
merra
: uğradı
4.
alâ karyetin
: bir karyeye, beldeye, kasaba
Bəqərə Suresi, 260. Ayet:
Ve iz kâle ibrâhîmu rabbî erinî keyfe tuhyil mevtâ kâle e ve lem tu’min kâle belâ ve lâkin li yatmainne kalbî kâle fe huz erbeaten minet tayri fe surhunne ileyke s
umme
c’al alâ kulli cebelin minhunne cuz’en s
umme
d’uhunne ye’tîneke sa’yâ(sa’yen), va’lem ennallâhe azîzun hakîm(hakîmun)....
Bəqərə Suresi, 260. Ayet:
1.
ve iz kâle
: ve demişti
2.
ibrâhîmu
: İbrâhîm
3.
rabbî
: Rabbim
4.
eri-nî
: bana göster
Bəqərə Suresi, 262. Ayet:
Ellezîne yunfikûne emvâlehum fî sebîlillâhi s
umme
lâ yutbiûne mâ enfekû mennen ve lâ ezen lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)....
Bəqərə Suresi, 262. Ayet:
1.
ellezîne
: onlar
2.
yunfikûne
: infâk ederler, verirler
3.
emvâle-hum
: kendi mallarını
4.
fî sebîlillâhi (sebîli allâhi)
Bəqərə Suresi, 281. Ayet:
Vettekû yevmen turceûne fîhî ilâllâhi s
umme
tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne)....
Bəqərə Suresi, 281. Ayet:
1.
ve ittekû
: ve sakının
2.
yevmen
: bir gün
3.
turceûne
: döndürüleceksiniz
4.
fî-hi
: onun içinde, onda
Bəqərə Suresi, 286. Ayet:
Allah hiç bir kimseye gücünün yeteceğinden başkasını yüklemez. (Herkesin) kazandığı (hayır) kendi fâidesine, yapdığı (Şer) kendi zararınadır. «Ey Rabbimiz, unutduk, yahud yanıldıysak bizi tutub sorguya çekme. Ey Rabbimiz, bizden evvelki (ümmet) lere yüklediğin gibi üstümüze ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz, taakat getiremeyeceğimizi bize taşıtma. Bizden (saadır olan günahları) sil, bağışla, bizi yarlığa, bizi esirge. Sen mevlâmızsın bizim. Artık kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et». ...
Ali-İmran Suresi, 23. Ayet:
E lem tera ilellezîne ûtû nasîben minel kitâbi yud’avne ilâ kitâbillâhi li yahkume beynehum s
umme
yetevellâ ferîkun minhum ve hum mu’ridûn(mu’ridûne). ...
Ali-İmran Suresi, 23. Ayet:
1.
e lem tera
: görmedin mi
2.
ilâ ellezîne
: onlar
3.
ûtû nasîben
: nasip verildi
4.
min el kitâbi
: kitaptan
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
Kulillâh
umme
mâlikel mulki tû’til mulke men teşâu ve tenziul mulke mimmen teşâ’(teşâu), ve tuizzu men teşâu ve tuzillu men teşâ’(teşâu, bi yedikel hayr(hayru), inneke alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun). ...
Ali-İmran Suresi, 26. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
allâh
umme
: Allah'ım
3.
mâlike el mulki
: mülkün maliki, sahibi
4.
tû'ti el mulke
: mülkü ve...
Ali-İmran Suresi, 37. Ayet:
Erkek hizmetkârın yerini dolduramaz zannettikleri Meryem’e, yaratan, yaşama kabiliyeti gücü ve varlıklara işleyiş düzeni veren, koruyan, kontrol eden Rabbi o derece hüsnü kabul gösterdi ki, onu, ilk yaratılışa benzer bir yaratma ile, bir ümmete hizmet edecek, dölsüz, güzel bir oğul ihsanına layık gördü. Onun bakımını, nafakasını, ihtiyaçlarının karşılanmasını, Zekeriyya’nın sırtına yükledi, onu Zekeriyya’nın himayesine verdi. Zekeriyya onun yanına, mabeddeki özel bölmeye her girişinde Meryem’in ...
Ali-İmran Suresi, 55. Ayet:
İz kâlellâhu yâ îsâ innî muteveffîke ve râfiuke ileyye ve mutahhiruke minellezîne keferû ve câilullezînettebeûke fevkallezîne keferû ilâ yevmil kıyâmeh(kıyâmeti), s
umme
ileyye merciukum fe ahkumu beynekum fîmâ kuntum fîhi tahtelifûn(tahtelifûne). ...
Ali-İmran Suresi, 55. Ayet:
1.
iz kâle allâhu
: Allah (şöyle) buyurmuştu
2.
yâ îsâ innî
: ey İsa, muhakkak ki ben
3.
muteveffî-ke
: seni vefat ettirecek olan
4.
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
İnne mesele îsâ indallâhi ke meseli âdem(âdeme), halakahu min turâbin s
umme
kâle lehu kun fe yekûn(yekûnu). ...
Ali-İmran Suresi, 59. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
mesele
: misal, örnek, durum
3.
îsâ
: Hz. İsa
4.
inde allâhi
: Allah'ın indinde, nezdinde...
Ali-İmran Suresi, 61. Ayet:
Fe men hâcceke fîhi min ba’di mâ câeke minel ilmi fe kul teâlev ned’u ebnâenâ ve ebnâekum ve nisâenâ ve nisâekum ve enfusenâ ve enfusekum s
umme
nebtehil fe nec’al la’netallâhi alel kâzibîn(kâzibîne). ...
Ali-İmran Suresi, 61. Ayet:
1.
fe men
: o zaman, artık kim
2.
hâcce-ke
: seninle tartıştı
3.
fî-hi
: onun hakkında
4.
min ba'di
: sonradan, so...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
Mâ kâne li beşerin en yu’tiyehullâhul kitâbe vel hukme ven nubuvvete s
umme
yekûle lin nâsi kûnû ıbâden lî min dûnillâhi ve lâkin kûnû rabbâniyyîne bi mâ kuntum tuallimûnel kitâbe ve bimâ kuntum tedrusûn(tedrusûne). ...
Ali-İmran Suresi, 79. Ayet:
1.
mâ kâne
: olmadı, olmaz, olamaz
2.
li beşerin
: bir insan için
3.
en yu'tiye-hu allâhu
: Allah ona vermesi
4.
el kitâbe
<...
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin s
umme
câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunnehu, kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne)....
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
1.
ve iz ehaze allâhu
: ve Allah aldığı zaman
2.
mîsâkan
: misak
3.
nebiyyîne
: peygamberler
4.
lemâ
: olduğu zama...
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Hani Allâh Nebilerden (ve ümmetlerinden şu konuda) söz almıştı: "Size hakikat bilgisinden ve Hikmet verdim, bundan sonra beraberinizde olanı tasdik eden bir Rasûl geldiğinde, Ona bütününüzle iman edecek ve yardım edeceksiniz. Kabul ettiniz ve ağır yükümü üzerinize aldınız mı?", "Kabul ettik" dediler! "Şahit olun, ben de şahidim hakikatiniz olarak. "...
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Allahın peygamberlerden, ümmetlerinden şu kesin sözü, taahhüdü aldığını insanlara hatırlat: 'Ben size kitapları ve hikmeti, peygamberliği, sağlıklı ve ahlâklı yaşama bilgisini, peygamberinizin sünnetini verdikten sonra, size, ellerinizdeki doğru bilgileri, kutsal kitaplardaki bilgileri tasdik eden bir Rasûl geldiğinde, ona, mutlaka inanıp yardım etmelisiniz. Bunu kabul ediyor musunuz? Bu şartlarla, sorumluluk gerektiren emirlerimi, hükümlerimi yerine getireceğinize dair söz veriyor musunuz?' ded...
Ali-İmran Suresi, 81. Ayet:
Allah, (geçmiş) peygamberler (in) den — and olsun ki size Kitab ve hikmet verdim. Sonra da size nezdinizdeki (o Kitab ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelmişdir (gelecekdir). Ona kat'iyyen îman ve ona her halde yardım edeceksiniz diye — (ahd ve) mîsâk aldığı zaman dedi ki «Ikraar etdiniz ve uhdenize bu ağır yükümü (vecîbemi) alıb kabul eylediniz mi»? Onlar (cevaben): «Ikraar etdik» dediler. (Allah) dedi ki: «Öyleyse (birbirinize ve ümmetlerinize karşı) şâhid olun, ben de sizinle beraber (bu...
Ali-İmran Suresi, 90. Ayet:
İnnellezîne keferû ba’de îmânihim s
umme
zdâdû kufran len tukbele tevbetuhum, ve ulâike humud dâllûn(dâllûne). ...
Ali-İmran Suresi, 90. Ayet:
1.
inne ellezîne
: muhakkak ki onlar
2.
keferû
: inkâr ettiler
3.
ba'de îmâni-him
: îmânlarından sonra
4.
s
umme
: ...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Veltekun minkum
umme
tun yed’ûne ilel hayri ve ye’murûne bil ma’rûfi ve yenhevne anil munker(munkeri), ve ulâike humul muflihûn(muflihûne)....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
1.
ve li tekun
: ve olsun
2.
min-kum
: sizden
3.
umme
tun
: bir topluluk, bir ümmet, bir cemaat
4.
yed'ûne
: çağırı...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Hem sizden müteşekkil, önde gider, hayra davet eder, maruf ile emir ve münkerden nehyeyler bir ümmet olsun, işte onlardır o felâhı bulacaklar...
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet olsun. İşte kurtuluşa erenler bunlardır....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) buyuran ve münkerden (kötülükten) sakındıran bir ümmet bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır....
Ali-İmran Suresi, 104. Ayet:
Sizden hayra davet eden, iyiliği emredip, kötülükten uzaklaştıran bir ümmet oluşsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Kuntum hayra
umme
tin uhricet lin nâsi te’murûne bil ma’rûfi ve tenhevne anil munkeri ve tu’minûne billâh(billâhi), ve lev âmene ehlul kitâbi le kâne hayran lehum, minhumul mu’minûne ve ekseruhumul fâsikûn(fâsikûne)....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
1.
kuntum
: siz oldunuz
2.
hayra
umme
tin
: hayırlı ümmet, topluluk
3.
uhricet
: çıkarıldınız
4.
li en nâsi
: insan...
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış (seçilmiş) olan, ümmetin hayırlı kişileri oldunuz. Mâruf ile emredersiniz ve münkerden nehy edersiniz (men edersiniz). Ve siz, Allah'a îmân ediyorsunuz. Eğer kitap ehli de îmân etselerdi elbette onlar için hayırlı olurdu. Onlardan bir kısmı mü'mindir ve onların çoğu da fâsıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de inansalardı elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan iman edenler de var. Ama pek çoğu fasık kimselerdir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için meydana çıkarılan en hayırlı ümmetsiniz; insanlara iyiliği emredersiniz, kötülükte bulunmamalarını söylersiniz ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı hayırlı olurdu kendilerine. Onlardan inananlar da var, fakat çoğu dinden çıkmıştır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder; kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız: Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten alıkoyarsınız ve Allah'a iman edersiniz. Eğer kitap ehli de iman etmiş olsaydı şüphesiz kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır ancak çoğunluğu fasıktırlar....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
(Ey Muhammed Aleyhisselâm ümmeti) Siz beşeriyet için meydana çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; İyiliği emreder, fenalıktan alıkorsunuz ve Allah’a imanınızda devam edersiniz. Eğer kitaplılar (Hristiyan ve Yahudî’ler) da imana gelseydi, muhakkak haklarında hayırlı olurdu; içlerinden iman edenler varsa da, ekserisi gerçek dinden çıkmış fâsıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar icin ortaya cikarilan, dogrulugu emreden, fenaliktan alikoyan, Allah'a inanan hayirli bir
umme
tsiniz. Kitap ehli inanmis olsalardi, kendileri icin daha hayirli olurdu; iclerinde inananlar olmakla beraber, cogu yoldan cikmistir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlardan yana (yeryüzüne) çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz; iyilikle emreder, kötülükten men'eden Allah'a inanırsınız. Kitablılar (Yahudî ve Hıristiyanlar) imân etmiş olsalardı onlar için hayırlı olurdu. İçlerinden imân edenler var, fakat çoğu dinden çıkmış' kimselerdir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için ortaya çıkarılan, doğruluğu emreden, fenalıktan alıkoyan, Allah'a inanan hayırlı bir ümmetsiniz. Kitap ehli inanmış olsalardı, kendileri için daha hayırlı olurdu; içlerinde inananlar olmakla beraber, çoğu yoldan çıkmıştır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu. (Gerçi) içlerinde iman edenler var; (fakat) çoğu yoldan çıkmışlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet olmak üzere vücude geldiniz, ma'rufı emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allaha inanır iman getirirsiniz, Ehli kitab da imana gelse idi elbette haklarında hayırlı olurdu, içlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fasıklardır...
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış ümmetlerin en hayırlısı olmak üzere yaratıldınız. İyiliğin yapılmasını emreder, kötülüğün yapılmasını yasaklarsınız ve Allah'a inanır iman getirsiniz. Kitap verilenler de inansalardı, haklarında hayırlı olurdu. İçlerinde inananlar varsa da pek çoğu dinden çıkmış fasıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu emreder, münkerden nehyedersiniz. Ve Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitab da inanmış olsaydı kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu gerçek dinden çıkmış fasıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf [iyi ve islama uygun] olanı buyurur, münkerden sakındırır ve Tanrı'ya inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde inançlılar vardır fakat çoğu fasıktır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için (insanlığın fâidesi için ğaybdan, yahud levh-i mahfuzdan seçilib) çıkarılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükden vaz geçirmiye çalışırsınız. (Çünkü) Allaha inanıyorsunuz. Kitablılar (Hıristiyanlar ve Yahudiler) de inansaydı kendileri için elbette hayırlı olurdu. İçlerinden (vakı'aa) îman edenler vardır. (Fakat) onların pek çoğu (Hak dînden çıkmış) faasıklardır. ...
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
(Ey ashâb-ı Muhammed! Siz,) insanlar(ın iyiliği) için (ortaya) çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz; iyiliği emreder, kötülükten men' eder ve Allah’a îmân edersiniz! Eğer ehl-i kitab (yahudilerle hristiyanlar) da îmân etseydi, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden îmân edenler vardır, ama onların çoğu (dinden çıkmış) fâsıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz; insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten alıkorsunuz. Ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i Kitab'da inanmış olsaydı; kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla beraber, çoğu fasıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz, maruf ile emredersiniz, münkerden nehy eylersiniz ve Allah Teâlâ'ya imân ediyorsunuz. Eğer ehl-i kitap da imân etselerdi elbette kendileri için hayırlı olurdu. Onlardan mü'min olanlar vardır, en çoğu ise fâsık kimselerdir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz beşeriyet için meydana çıkartılmış en hayırlı bir ümmetsiniz. İyiliği emreder kötülükten vazgeçirmeye çalışırsınız ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbette bu kendileri için daha hayırlı olurdu. İçlerinde iman edenler olmakla birlikte, çoğu yoldan çıkmış fâsıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız. Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de iman etseydi kendileri için iyi olurdu. Onlardan mümin olanlar vardır. Fakat çoğunluğu fasıktır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
(Ey Ümmet-i Muhammed!) Siz insanların iyiliği için meydana çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyiliği yayar, kötülüğü önlersiniz, çünkü Allah’a inanırsınız. Ehl-i kitap da bu imana gelseydi, elbette kendileri için iyi olurdu. İçlerinden iman edenler varsa da ekserisi dinden çıkmış fâsıklardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı bir ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten men edersiniz ve Allah'a inanırsınız. Eğer Kitap ehli, inanmış olsaydı, elbette kendileri için iyi olurdu. Onlardan inananlar da var, ama çokları yoldan çıkmışlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslâm'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz. İyiliği teşvik eder, kötülükten sakındırır, Allah'a hakkıyla iman edersiniz. Eğer Kitap Ehli de iman etseydi, onlar için hayırlı olurdu. Gerçi onlardan mü'minler de vardır; fakat çoğu yoldan çıkmış kimselerdir....
Ali-İmran Suresi, 110. Ayet:
Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz: İyilik ve güzelliği belirlenmiş olana özendirirsiniz, kötülük ve çirkinliği belirlenmiş olandan sakındırırsınız, Allah'a iman edersiniz. Ehlikitap da iman etseydi, kendileri için, elbette hayırlı olurdu. İçlerinde müminler vardır ama onların çoğu sapıkların ta kendileridir....
Ali-İmran Suresi, 111. Ayet:
Len yedurrûkum illâ ezâ(ezen), ve in yukâtilûkum yuvellûkumul edbâr(edbâre), s
umme
lâ yunsarûn(yunsarûne). ...
Ali-İmran Suresi, 111. Ayet:
1.
len yedurrû-kum
: size asla zarar veremezler
2.
illâ ezen
: ezadan başka
3.
ve in yukâtilû-kum
: ve eğer sizinle savaşırlarsa
4.
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
Leysû sevâ’(sevâen), min ehlil kitâbi
umme
tun kâimetun yetlûne âyâtillâhi ânâel leyli ve hum yescudûn(yescudûne)....
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
1.
leysû
: değil
2.
sevâen
: eşit, müsavi, aynı, bir
3.
min ehli el kitâbi
: kitap ehlinden (hristiyan ve yahudilerden)
4.
umme
...
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
Onların (hepsi) bir değildir. Kitap ehlinden, gece saatlerinde kıyamda durup, Allah'ın âyetlerini tilavet eden ve secde eden bir ümmet vardır....
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
Ehl-i kitabın hepsi eşit değildir. Onlardan dosdoğru İslâm dini üzere bulunan bir ümmet vardır ki, gece vakitleri Allah’ın âyetlerini okurlar ve onlar secdeye kapanırlar, namaz kılarlar....
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
Hepsi bir değiller, Ehli kitab içinden kalkınan bir ümmet var, gece vakitleri Allahın âyetlerini okuyub secdelere kapanıyorlar...
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini okurlar....
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
Onların hepsi bir değildir. Kitap ehlinden bir ümmet vardır ki gece vaktinde ayakta durup Tanrı'nın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar....
Ali-İmran Suresi, 113. Ayet:
Hepsi bir değildirler. Kitablıların içinde ayakda dikilen bir ümmet vardır ki gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allahın âyetlerini okurlar. ...
Ali-İmran Suresi, 137. Ayet:
Şübhesiz sizden önce(ki ümmetlere tatbîk edilen) nice yollar gelip geçmiştir; öyle ise yeryüzünde dolaşın da (peygamberleri) yalanlayanların âkıbeti nasıl olmuş, bir bakın!...
Ali-İmran Suresi, 137. Ayet:
Sizden önce, Allah’ın koymuş olduğu hayat kanunlarına uygun olarak, nice olaylar, ümmetler geçti... İsterseniz dünyayı gezip dolaşın da dîni yalan sayanların âkıbetlerini görün!...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
Ve lekad sadakakumullâhu va’dehû iz tehussûnehum bi iznih(iznihî), hattâ izâ feşiltum ve tenâza’tum fîl emri ve asaytum min ba’di mâ erâkum mâ tuhıbbûn(tuhıbbûne), minkum men yurîdud dunyâ ve minkum men yurîdul âhireh(âhirete), s
umme
sarafekum anhum li yebteliyekum, ve lekad afâ ankum, vallâhu zû fadlin alel mu’minîn(mu’minîne). ...
Ali-İmran Suresi, 152. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
sadaka-kumu allâhu
: Allah size sadık kaldı
3.
va'de-hû
: onun vaadi
4.
iz tehussûne-hum
...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
S
umme
enzele aleykum min ba’dil gammi emeneten nuâsen yagşâ tâifeten minkum, ve tâifetun kad ehemmethum enfusuhum yezunnûne billâhi gayral hakkı zannel câhiliyyeh(câhiliyyeti), yekûlûne hel lenâ minel emri min şey’(şey’in), kul innel emre kullehu lillâh(lillâhi), yuhfûne fî enfusihim mâ lâ yubdûne lek(leke), yekûlûne lev kâne lenâ minel emri şey’un mâ kutilnâ hâhunâ, kul lev kuntum fî buyûtikum le berezellezîne kutibe aleyhimul katlu ilâ medâciihim, ve li yebteliyallâhu mâ fî sudûrikum ve li yum...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
1.
s
umme
: sonra
2.
enzele
: indirdi
3.
aleykum
: sizin üzerinize
4.
min ba'di
: sonradan, ...den sonra, arkasında...
Ali-İmran Suresi, 161. Ayet:
Ve mâ kâne li nebiyyin en yagull(yagulle), ve men yaglul ye’ti bimâ galle yevmel kıyâmeh(kıyâmeti), s
umme
tuveffâ kullu nefsin mâ kesebet ve hum lâ yuzlemûn(yuzlemûne). ...
Ali-İmran Suresi, 161. Ayet:
1.
ve mâ kâne
: ve olmadı, olamaz
2.
li nebiyyin
: bir peygamber için
3.
en yagulle
: ganimete hıyanet etmek, gizlice almak
4.
...
Ali-İmran Suresi, 161. Ayet:
Hiçbir peygambere, emanete, devlet-kamu malına hıyanet yakışmaz; Ashabı, ümmeti tarafından da peygambere hıyanet edilmesi olacak iş değildir. Kim emanete, devlet-kamu malına hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şey sırtında yüklü, boynunda asılı halde, rezil rüsvay bir vaziyette teşhir edilerek gelir. Sonra herkese işlediği amellerin kazandığı sevapların karşılığı, hak ettiği tamı tamına verilir, yüklendiği günahların cezaları âdil infaz edilir. Onlara haksızlık yapılmaz....
Ali-İmran Suresi, 197. Ayet:
Metâun kalîlun s
umme
me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel mihâd(mihâdu). ...
Ali-İmran Suresi, 197. Ayet:
1.
metâun
: bir metâ,
2.
kalîlun
: az
3.
s
umme
: sonra
4.
me'vâ-hum
: onların varacakları, barınacakları yer
<...
Ali-İmran Suresi, 200. Ayet:
Ey imân edenler, sabrederek mücadeleye devam edin, sebat ve kararlılık gösterin. Hazırlıklı ve uyanık olun, sabrederek mücadelede yarışı siz kazanın, gücünüzü, birliğinizi, devletinizi, topraklarınızı, ümmetin menfaatlerini korumak, îlây-ı kelimetullah (Allah’ın düzeninin hakim kılınması) ve tebliğe devam edebilmek için dinî, sosyal, siyasî, ekonomik müesseseler, savunma işbirlikleri kurun, öncü teşekküller, araştırma-geliştirme kurumları oluşturarak münasebetlerinizi ilerletin, ordular, özel sa...
Nisa Suresi, 17. Ayet:
İnnemât tevbetu alâllâhi lillezîne ya’melûnes sûe bi cehâletin s
umme
yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim. Ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen)....
Nisa Suresi, 17. Ayet:
1.
innemâ
: fakat, ancak, sadece
2.
et tevbetu
: tövbe
3.
alâ allâhi
: Allah'a
4.
li ellezîne
: onlar için
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Hurrimet aleykum
umme
hâtukum ve benâtukum ve ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve benâtul ahi ve benâtul uhti ve
umme
hâtukumullâtî erdâ’nekum ve ehavâtukum miner radâati ve
umme
hâtu nisâikum ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum min nisâikumullâtî dehaltum bihinn(bihinne), fe in lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum, ve halâilu ebnâikumullezîne min aslâbikum, ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef(selefe). İnnallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen)....
Nisa Suresi, 23. Ayet:
1.
hurrimet
: haram kılındı
2.
aleykum
: sizin üzerinize, size
3.
umme
hâtu-kum
: anneleriniz
4.
ve benâtu-kum
: ve...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli
umme
tin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ(şehîden). ...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
1.
fe keyfe
: artık, o zaman nasıl olur, nasıl olacak
2.
izâ
: olduğu zaman
3.
ci'nâ...(bi)
: getirdik
4.
min kulli
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Artık her ümmetten bir şahit (resûl) getirdiğimiz zaman ve seni de onların üzerine şahit olarak getirdiğimiz zaman (halleri) nasıl olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâli nice olacak!....
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Ne olacak halleri her ümmetten bir tanık getirdiğimiz, seni de hepsine tanık tuttuğumuz gün?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak!...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her milletten kutsal kitabı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önder, doğruları konuşan şâhitler getirdiğimiz zaman, seni de geçmiş ümmetlere ve bu ümmete, Kur’ân’ı bilen ve tebliğ eden, çözüm getiren, güvenilir örnek önder, doğruları konuşan şâhit olarak gösterdiğimiz zaman, bakalım onların hali ne olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahit getirdiğimizde ve seni de bunların üzerine şahit kıldığımızda durum ne olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten peygamberlerini birer şahid getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahid yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!......
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her
umme
te bir sahid getirdigimiz ve seni de bunlara sahid getirdigimiz vakit durumlari nasil olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şâhid getireceğimiz, seni de onlar üzerine şâhid getireceğimiz zaman (halleri) nice olur?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmete bir şahid getirdiğimiz ve seni de bunlara şahid getirdiğimiz vakit durumları nasıl olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her bir ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onlara şahit olarak gösterdiğimiz zaman halleri nice olacak!...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Bakalım nasıl olacak: Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz, seni de onların üzerine şahid getirdiğimiz vakıt?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz, seni de bunların üzerine şahit getirdiğimiz zaman, bakalım bunların hali nasıl olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hali ne olacak!.....
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmete karşı birer şahid tutacağımız ve seni de kendilerine karşı birer şahid tutacağımız ve seni de kendilerine karşı şahit göstereceğimiz gün acaba onların halleri nasıl olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların üzerine seni şahit olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak ?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetden (leh ve aleyhlerinde söyleyecek) birer şâhid, onların üzerine de (Habîbim) seni bir şâhid olarak getirdiğimiz zaman (o Yahudilerin, kâfirlerin, münafıkların halleri) nice (olur)? ...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Nihâyet (kıyâmet gününde) her ümmetten (peygamberlerini) birer şâhid (olarak)getirdiğimiz ve seni de onların üzerine şâhid tuttuğumuz zaman, (bakalım o kâfirlerin hâlleri)nasıl olacak!...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahid kıldığımız ve onlara da seni şahid getirdiğimiz zaman nice olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Nasıl olacak! Her ümmetten bir şahit getireceğimiz, seni de onların üzerine bir şahit getireceğimiz zaman?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şâhit getireceğimiz ve seni de onlar üzerine şâhit getireceğimiz zaman halleri nice olur?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Ey Resulüm! Her ümmetten haklarında tanıklık edecek bir şahit (peygamber) celbettiğimizde ve seni de bütün onlara (ümmetine) şahit olarak getirdiğimizde, bakalım onların hali nice olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten (inanç ve davranışlarının doğru olup olmadığına tanıklık edecek) bir şâhid, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz zaman (halleri) nice olur?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir şahid getirdiğimiz ve onların da üzerine seni şahid olarak getirdiğimiz zaman nasıl olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Biz her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve şunlardan da seni şahit getirdiğimiz zaman onların halleri nice olacak?...
Nisa Suresi, 41. Ayet:
Her ümmetten bir tanık getirip seni de şunlar üzerine bir tanık olarak diktiğimizde iş nice olacak?!...
Nisa Suresi, 62. Ayet:
Ve keyfe izâ esâbethum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim s
umme
câûke yahlıfûne billâhi in eradnâ illâ ihsânen ve tevfîkâ(tevfîkan)....
Nisa Suresi, 62. Ayet:
1.
fe
: bundan sonra
2.
keyfe
: nasıl olur
3.
izâ
: olduğu zaman, olunca
4.
esâbet-hum
: onlara isabet etti
Nisa Suresi, 65. Ayet:
Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecera beynehum, s
umme
lâ yecidû fî enfusihim haracen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen)....
Nisa Suresi, 65. Ayet:
1.
fe lâ
: artık hayır
2.
ve rabbi-ke
: Rabbine andolsun
3.
lâ yu'minûne
: îmân etmezler
4.
hattâ
: ... oluncaya k...
Nisa Suresi, 83. Ayet:
Onlara güven ve korkuyla, emniyet ve tehdit ile ilgili stratejik bir haber gelince bu bilgileri yayarlar. Halbuki bu tür bilgileri ilâhî hükümleri icraya, ülkeyi imara, dünya düzenini kurmaya, sağlamaya memur tek yetkili Rasulullah’a ve kendi içlerinden, başlarında bulunun ülülemre, savunma görevini yürüten yetkililere (askerî uzmanlara, emniyet ve istihbarat yetkililerine) götürselerdi, bu bilgilerden sonuç çıkarma yeteneğinde olan uzmanlar, devleti, milleti, ümmeti ilgilendiren emniyetin ve te...
Nisa Suresi, 100. Ayet:
Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîran veseah(veseaten). Ve men yahruc min beytihî muhâciran ilâllâhi ve resûlihî s
umme
yudrikhul mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâh(alâllâhi). Ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen)....
Nisa Suresi, 100. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yuhâcir
: hicret eder, göç eder
3.
fî
: ...'da
4.
sebîli allâhi
: Allah'ın yolu
Nisa Suresi, 110. Ayet:
Ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehu s
umme
yestagfirillâhe yecidillâhe gafûran rahîmâ(rahîmen)....
Nisa Suresi, 110. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
ya'mel
: yapar
3.
sûen
: kötülük
4.
ev
: veya
Nisa Suresi, 112. Ayet:
Ve men yeksib hatîeten ev ismen s
umme
yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen)....
Nisa Suresi, 112. Ayet:
1.
ve men
: ve kim
2.
yeksib
: kazanır
3.
hatîeten
: kasti işlenen suç, günah
4.
ev
: veya
Nisa Suresi, 137. Ayet:
İnnellezîne âmenû, s
umme
keferû, s
umme
âmenû, s
umme
keferû, s
umme
zdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfira lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen)....
Nisa Suresi, 137. Ayet:
1.
inne
: muhakkak
2.
ellezîne
: onlar, olanlar
3.
âmenû
: îmân ettiler, âmenû oldular
4.
s
umme
: sonra
...
Nisa Suresi, 153. Ayet:
Yes’eluke ehlul kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mines semâi fe kad seelû mûsâ ekbera min zâlike fe kâlû erinâllâhe cehraten fe ehazethumus sâikatu bi zulmihim, s
umme
ttehazûl ıcle min ba’di mâ câethumul beyyinâtu fe afevnâ an zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen)....
Nisa Suresi, 153. Ayet:
1.
yes'elu-ke
: senden istiyorlar
2.
ehlu el kitâbi
: Kitap ehli
3.
en tunezzile
: indirmeni
4.
aleyhim
: onlara