Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Kəhf Suresi, 24. Ayet:
Ancaq: “İnşallah (əgər Allah istəsə; Allah qoysa) deyəcəyəm!” – de. (İnşallah deməyi) unutduğun zaman Rəbbini yada salıb: “Ola bilsin ki, Rəbbim məni bundan (əshabi-kəhfin əhvalatına dair xəbərlərdən) haqqa daha yaxın olan bir yola yönəltsin (peyğəmbərliyimə daha çox dəlalət edən bir möcüzə vesin!)” – de....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biriniz ister mi ki: Kendisi yaşlanmış ve bakıma muhtaç çocukları da varken, içinde nehirler akan, her türlü meyvesi olan, hurma ve üzüm ağaçları bulunan bahçesini ateşten bir kasırga gelip yaksın. İşte, Allah, düşünesiniz diye ayetlerini böyle açıklıyor....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na yakınlaşmak için vesile arayın. O'nun yolunda gayret gösterin ki Kurtuluşa eresiniz....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten su indirendir. Onunla her türlü bitkiyi bitirdik. Ondan her çeşit bitkiyi çıkardık. Onlardan yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, birbirine hem benzeyen hem benzemeyen; üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve meyvesi olgunlaştığında her birine bir bakın! Bunlarda iman eden bir kavim için ayetler vardır....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Asmalı ve asmasız bahçeleri, çeşit çeşit hurmaları; zirai ürünleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve narları yetiştiren O'dur. Her biri meyve verdiği zaman, meyvesinden yiyin. Hasat zamanı da onun hakkını verin. İsraf etmeyin, kuşkusuz O, israf edenleri sevmez....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud halkına da kardeşleri Salih'i gönderdik: "Ey halkım: Allah'a kulluk edin. Sizin için O'ndan başka ilah yoktur. Rabb'inizden size bir beyyinat gelmiştir. İşte şu Allah'ın dişi devesi, sizin için bir ayettir. Bırakın onu, Allah'ın arzında otlasın. Kötü bir amaçla ona yaklaşmayın. Yoksa sizi yakın bir azap yakalar." dedi....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevi Araplardan kimisi de Allah'a ve Ahiret Günü'ne inanır. İnfak ettiğini Allah katında yakınlığa ve Resul'ün selavatına vesile sayar. Gerçekten o, kendileri için yakınlık vesilesidir. Allah, onları rahmetine alacak. Allah, Çok Bağışlayıcı'dır, Rahmeti Kesintisiz'dir....
Hud Suresi, 64. Ayet:
"Ey halkım! İşte şu Allah'ın dişi devesi, sizin için bir ayettir. Bırakın onu, Allah'ın arzında otlasın. Kötü bir amaçla ona yaklaşmayın. Yoksa sizi yakın bir azap yakalar."...
Rəd Suresi, 35. Ayet:
Takva sahiplerine söz verilen Cennet'in içinden ırmaklar akmaktadır, meyvesi ve gölgesi süreklidir. İşte bu takva sahiplerinin sonudur. Kafirlerin sonu ise ateştir....
İsra Suresi, 57. Ayet:
İşte onların, o yöneldikleri de Rabb'lerine daha yakın olmak için vesile arayan, O'nun rahmetini uman ve O'nun azabından korkan kimselerdir. Gerçekten Rabb'inin azabı korkunçtur....
Taha Suresi, 120. Ayet:
Sonra şeytan ona vesvese verdi. Dedi ki: "Ey Âdem! Sana ebedilik ağacı ve yok olmayacak bir egemenlik için yol göstereyim mi?...
Həcc Suresi, 53. Ayet:
Kalplerinde hastalık olan ve kalpleri kararıp katılaşmış olanlara, şeytanın kattığı şeyi, sınav vesilesi kıldık. Zalimler derin bir yanılgı içindedirler....
Ənkəbut Suresi, 25. Ayet:
İbrahim: "Siz, dünya hayatında Allah'ın yanı sıra putları aranızda dostluk vesilesi edindiniz. Sonra Kıyamet Günü, bir kısmınız bir kısmınızı yalanlayacak ve bir kısmınız bir kısmınızı lanetleyeceksiniz. Varacağınız yer ateştir. Ve sizin için bir yardımcı yoktur." dedi....
Səba Suresi, 16. Ayet:
Onlarsa yüz çevirdiler. Biz de üzerlerine su seddinin suyunu salıverdik. Ve iki cennetlerini, acı meyveli ağaçlara, meyvesiz ağaçlara ve az miktarda sedir ağacı bulunan iki cennete çevirdik....
Rəhman Suresi, 54. Ayet:
Astarları kalın ipekten minderlere yaslanırlar. İki Cennet'in meyvesi alabilecek yakınlıktadır....
Şəms Suresi, 13. Ayet:
Allah'ın resulü Salih onlara, "O, Allah'ın dişi devesidir, onun su içme hakkına dokunmayın." dedi....
Nas Suresi, 4. Ayet:
"Hannasın vesvesesinin şerrinden, "...
Nas Suresi, 5. Ayet:
"O ki insanların göğüslerine vesvese verir, "...
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
Ellezî ceale lekumul arda firâşen ves semâe binââ(binâen), ve enzele mines semâi mâen fe ahrece bihî mines semarâti rızkan lekum, fe lâ tec’alû lillâhi endâden ve entum ta’lemûn(tâ’lemune)....
Bəqərə Suresi, 22. Ayet:
1.
ellezî
: o ki, ki o
2.
ceale
: kıldı, yaptı
3.
lekum
: sizin için, size
4.
el arda
: arz, yeryüzü
Bəqərə Suresi, 27. Ayet:
Onlar Allah’a verdikleri sözü vesikalandırdıktan sonra onu bozan, Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağı kesen ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlardır. İşte gerçekten zarara uğrayanlar onlardır....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne)....
Bəqərə Suresi, 34. Ayet:
Ve meleklere, "Adem'e secde edin" dedik. İblis dışında (hepsi) secde ettiler, o ise diretti / yüz çevirdi (eba), büyüklüklendi / böbürlendi (vestekbere) ve kafirlerden oldu....
Bəqərə Suresi, 43. Ayet:
Namazları âdâbına riayet ederek, aksatmadan kılın. Vicdanınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verin. Rükû’ ederek namaz kılanlarla birlikte siz de, rükûa vararak, namazlarınızı cemaatle kılın, saygıyla Allah’ın emirlerine itaat ederek İslâmî faaliyetlere katılanlarla birlikte siz de saygıyla canla başla İslamî sorumluluklara, ibadetlere, cemaate, faaliyetlere katılın....
Bəqərə Suresi, 44. Ayet:
Kitabı, Tevrat’ı okuduğunuz halde, içindeki ilâhî hükümleri şahsen uygulamayı bir kenara bırakıp unutarak, insanlara Allah’a itaati, iyiliği, insanlığı ve hayra vesile olacak şeyleri mi emrederek önderlik ediyorsunuz? Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?...
Bəqərə Suresi, 45. Ayet:
Vesteînû bis sabri ves salât(salâti), ve innehâ le kebîratun illâ alâl hâşiîn(hâşiîne)....
Bəqərə Suresi, 45. Ayet:
(Varlığınızdaki Esmâ kuvvesine dayanarak) sabredin ve ona yönelerek (salât ile) yardım isteyin. Allâh'a haşyet duymayanın benliğine kesinlikle bu iş ağır gelir!...
Bəqərə Suresi, 45. Ayet:
Sabır ve namazla yardım isteyin (veste'ıynu). Elbette bu, huşu duyanların / huşu sahiplerinin / saygılı olanların (E.Yüksel) (alel-haşiiyne) dışındakilere ağır gelir (lekebiyretün)....
Bəqərə Suresi, 45. Ayet:
Sabır göstererek, namazı vesile ederek Allah’tan yardım dileyin! Gerçi bu çok zor bir iştir, fakat içi saygı ile ürperenlere değil....
Bəqərə Suresi, 50. Ayet:
Varlığınızdaki Allâh Esmâ'sı kuvvesinin açığa çıkartılmasıyla denizi yarıp sizi kurtarmış; Firavun ailesini ise size bakıp dururken boğmuştuk!...
Bəqərə Suresi, 56. Ayet:
Bu ölümünüzden sonra biz sizi tekrar dirilttik. Şükrünüze vesile olur diye böyle yaptık....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Ve zallelnâ aleykumul gamâme ve enzelnâ aleykumul menne ves selvâ kulû min tayyibâti mâ razaknâkum ve mâ zalemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne)....
Bəqərə Suresi, 57. Ayet:
Ve sizi (yakıcı Hakikatten perdeleyen ve beşeriyetinizin idâmesini sağlayan) bulutla gölgeledik; üzerinize menn (varlığınızı oluşturan Allâh Esmâ'sındaki kudret kuvvesi) ve selva (manevî âleminizi hissetme duygusu) inzâl ettik (hakikatinizden şuurunuza). . . "Rızık olarak verdiğimiz temiz şeyleri yeyin", dedik. Onlar (hakikat bilgisini değerlendirmeyerek) bize zulmetmediler, kendi nefslerine zulmettiler! (Burada âyetin bir bâtın yorumuna yer verilmiştir zâhir anlamı yanı sıra. A. H. )...
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Ve izisteskâ mûsâ li kavmihî fe kulnâdrib bi asâkel hacer(hacere) fenfeceret minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum kulû
veş
rebû min rızkıllâhi ve lâ ta’sev fîl ardı mufsidîn(mufsidîne)....
Bəqərə Suresi, 60. Ayet:
Hani Musa kavmi için su istemişti de: "(Varlığındaki Esmâ kuvvesiyle) asanı taşa vur" demiştik. (Vurunca) taştan on iki gözeden su fışkırmıştı. Her grup insan kendi meşrebini (su içeceği yeri) bildi. "Allâh rızkından yeyin için, arzda fesat çıkarıcılar olarak aşırı gitmeyin" dedik....
Bəqərə Suresi, 62. Ayet:
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ven nasârâ ves sâbiîne men âmene billâhi vel yevmil âhiri ve amile sâlihan fe lehum ecruhum inde rabbihim, ve lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)....
Bəqərə Suresi, 63. Ayet:
Bizim, sizin ciddi ve samimi taahhüdünüzü aldığımızı hatırlayın. Tûr’u üstünüze kaldırıp, 'Size verdiğimize, kitaba sıkı sıkı sarılın, sorumluluğuna pürdikkat sahip çıkın. İçindekileri ezberleyin, iyi düşünüp tahlil edin. Umulur ki, Allah’a sığınmanıza, emirlerine yapışmanıza, günahlardan arınıp, azaptan korunmanıza, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranmanıza, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olmanıza vesile olur.' demiştik....
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık....
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Bu ibret dolu cezayı, bizzat görenlere ve sonraki nesillere bir ders, bir gözdağı, Allah’a sığınıp, emirlerine yapışarak, günahlardan arınıp, azaptan korunanlara, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlara, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan mü’minlere de unutamayacakları bir öğüt, bir ibret vesilesi kıldık....
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Biz bunu (maymunlaşmış insanları), hadiseyi bizzat görenlere ve sonradan gelenlere bir ibret dersi, müttakîler için de bir öğüt vesilesi kıldık....
Bəqərə Suresi, 66. Ayet:
Böylece onların akıbetini hem önlerinde bulunanlar için, hem de kendilerinden sonra gelecekler için bir ibret ve Allah’tan korkanlar için de bir öğüt vesilesi yaptık....
Bəqərə Suresi, 83. Ayet:
Bizim İsrâiloğulları’ndan, yalnızca Allah’ı ilâh tanımaları, candan müslümanlar olarak Allah’ın hükmüne teslim olmaları, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet etmeleri, yalnız Allah’ın şeriatına bağlanmaları, Allah’a boyun eğmeleri, anaya-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, dullara, çevresi, çaresi olmayan yoksullara devamlı iyilik ve ihsanda bulunmaları konusunda kesin taahhüt aldığımızı ehl-i kitaba-yahudilere hatırlat: 'Bütün insanların iyiliği için doğruları söyleyin. Namazları âdâbına riâyet ede...
Bəqərə Suresi, 89. Ayet:
Hem onlara Allah tarafından, yanlarında bulunanı (Tevrât’ı) tasdîk edici bir Kitab(Kur’ân) gelince, ki daha önce (o gönderilecek peygamberi vesîle yaparak) inkâr edenlere karşı zafer istiyorlardı; işte (bu kadar iyi) tanıdıkları (o peygamber) kendilerine gelince, onu inkâr ettiler. Bu yüzden, Allah’ın lâ'neti o kâfirler üzerinedir!...
Bəqərə Suresi, 93. Ayet:
Ve iz ehaznâ mîsâkakum ve refa’nâ fevkakumut tûr(tûra), huzû mâ âteynâkum bi kuvvetin vesmeû kâlû semi’nâ ve aseynâ ve uşribû fî kulûbihimul icle bi kufrihim kul bi’se mâ ye’murukum bihî îmânukum in kuntum mu’minîn(mu’minîne)....
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Bunlar Süleyman'ın (hakikatinin oluşturduğu) mülkü (tasarruf ettikleri) hakkında da (inkâra gidip), şeytanlara (vehmi tahrik ederek saptıranlara) tâbi oldular. Süleyman kâfir olmamıştır (hakikatinden perdelenmemiştir). Lâkin o şeytanlar (vehimlerine tabi olanlar) kâfir olmuştur (hakikati inkâr ederek); zira, insanlara sihirbazlık ve Babil'deki iki meleğe (Melîk'e) inzâl olanı öğretirlerdi. Oysa: "Biz imtihan vesilesiyiz; sakın hakikatinizdekini örterek (dış kuvvetlere başvurmak suretiyle sihir y...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Ve şeytanların Süleyman'ın yönetimi aleyhinde uydurmuş oldukları şeylerin peşine düştüler. Oysa Süleyman küfre düşmedi. Ama insanlara sihiri ve Babil'deki Harut ve Marut adını taşıyan iki meleğe indirilen şeyleri öğreten şeytanlar küfre düştüler. Bu iki melek: 'Biz ancak bir imtihan vesilesiyiz, sakın küfre düşme' demeden kimseye bir şey öğretmiyorlardı. Onlar, o iki melekten bir adamla karısının arasını açmada yararlanacakları şeyleri öğreniyorlardı. Allah'ın izni olmadan kimseye bir zarar doku...
Bəqərə Suresi, 102. Ayet:
Onlar şeytanların Süleyman’ın saltanatı hakkında uydurdukları şeylere tabi oldular. Oysa Süleyman kafir değildi. Fakat insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir idi. Onlar insanlara büyüyü Babil'deki iki meleğe, Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı. O ikisi: -Biz bir imtihan vesilesiyiz, sakın kafir olma! demedikçe, hiç kimseye bir şey öğretmiyorlardı. O ikisinden karı ile kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Onlar kendilerine faydalı olanı değil zararlı olanı öğreniyorlardı. And...
Bəqərə Suresi, 104. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tekûlû râinâ ve kûlûnzurnâ vesmeû ve lil kâfirîne azâbun elîm(elîmun)....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ehl-i Kitabdan bir çoğu, Hak kendilerince besbelli oldukdan sonra, ruhlarındaki hasedden ötürü sizi îmanınızdan sonra küfre döndürmek hevesine düşdü. Allanın emri gelinceye kada şimdilik onları bırakın, serzeniş de etmeyin. Şübhesiz ki Allah her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Bəqərə Suresi, 110. Ayet:
Namazları âdâbına riayet ederek aksatmadan kılın. Vicdanınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verin. Önceden kendiniz ve birbiriniz için yaptığınız hayırların, iyiliklerin tamamını Allah katında bulacaksınız. Allah işlediğiniz amelleri biliyor, görüyor....
Bəqərə Suresi, 137. Ayet:
Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu)....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Sen, Kitab verilenlere her turlu delili getirsen, yine de kiblene uymazlar; sen de onlarin kiblesine uyacak degilsin. Onlar birbirlerinin kiblesine de uymazlar. And olsun ki, eger sana gelen ilimden sonra onlarin heveslerine uyarsan, suphesiz o zaman zulmedenlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
And olsun ki, kendilerine kitap verilenlere her türlü âyet (delil, belge, kanıt)ı getirsen yine de Senin kıblene uymazlar. (Elbetteki) Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onların kimi kiminin (Yahudiler, Hıristiyanların, Hıristiyanlar da Yahudilerin) kıblesine zaten uyacak değillerdir. And olsun ki. Sana gelen bunca ilimden sonra kalkar da (farzedelim) onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, şüphesiz ki o zaman Sen de zâlimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Sen, Kitap verilenlere her türlü delili getirsen, yine de kıblene uymazlar; sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. And olsun ki, eğer sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, şüphesiz o zaman zulmedenlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun ki (Habîbim) sen, kendilerine Kıble verilenlere (kıble mes'elesine dâir) her âyeti (burhanı, mu'cizeyi) getirmiş olsan onlar (inadiarmdan) yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine tâbi' olucu değilsin. (Hattâ) onların kimi kiminin (Yahudiler Hıristiyanların, Hıristiyanlar Yahudilerin) kıblesine uyucu değildir. Andolsun (Habîbim) sana gelen bunca ilim (ve vahy) den sonra (bilfarz) onların hevâ (ve heves) terine uyacak olursan, o takdirde şübhesiz ve muhakkak (kendilerine) ya...
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun ki; sen, kendilerine kitab verilmiş olanlara her ayeti getirsen, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Onların kimi de, kiminin kıblesine uyacak değildirler. Andolsun ki; sana gelen bunca ilimden sonra şayet sen onların heveslerine uyacak olursan, o takdirde şüphesiz zalimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Andolsun ki sen kendilerine kitap verilmiş olanlara her türlü âyeti getirsen, yine de sana uyup kıblene dönmezler. Sen de onların kıblesine dönecek değilsin. Onlar birbirinin kıblesine de dönmezler. Sana gelen ilimden sonra eğer sen onların heveslerine uyacak olursan, işte o zaman sen de zulmedenlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 145. Ayet:
Kendilerine kitap verilenlere her türlü delili getirsen, onlar yine senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Aslında onlar birbirinin kıblesine de uymazlar. Sana gelen ilimden sonra sen onların heveslerine uyacak olursan, işte o zaman zalimlerden olursun....
Bəqərə Suresi, 150. Ayet:
(Evet habîbim) hangi yerden çıkarsan (namazda) yüzünü Mescid-i haraama doğru çevir. (Siz de ey mü'minler) nerede olursanız (olun) yüzlerinizi o yana döndürün. Tâki aleyhinizde, insanların, içlerindeki zaalim olanlarından başkasının (tutunabitaceği) bir hüccet (bir vesika ve bir i'tiraz mevzuu) kalmasın. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Tâki size karşı olan ni'metimi tamamlayayım. (Bu sayede) siz de hidâyete kavuşmayı ümîd edebilirsiniz. ...
Bəqərə Suresi, 152. Ayet:
Fezkurûnî ezkurkum
veş
kurû lî ve lâ tekfurûn(tekfurûni)....
Bəqərə Suresi, 153. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenustainû bis sabri ves salât(salâti), innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne)....
Bəqərə Suresi, 153. Ayet:
Ey iman edenler, hakikatinizin açığa çıkartacağı sabır (dayanma kuvvesi) ve salât (hakikatiniz olan Esmâ mertebesine yönelişin getirisi olan müşahede) ile yardım isteyin. Muhakkak ki Allâh sabredenlerledir (Es Sabur Esmâ'sıyla - mâiyet sırrı)....
Bəqərə Suresi, 153. Ayet:
Ey iman edenler! Sabır göstererek ve namazı vesile kılarak Allah’tan yardım dileyin. Muhakkak ki Allah sabredenlerle bereberdir....
Bəqərə Suresi, 155. Ayet:
Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne)....
Bəqərə Suresi, 159. Ayet:
Kitapta apaçık bildirdiklerimizden sonra kim ki o işaret ve hidâyet vesilelerini gizlerse, işte Allâh onlara lânet eder (Allâh'tan uzak düşerler), lânet edebilecek herkes dahi lânet eder (yani hem bâtından hem de zâhirden gelen bir Allâh'tan ayrı düşmenin sonuçlarını yaşarlar)....
Bəqərə Suresi, 164. Ayet:
İnne fî halkıs semâvâti vel ardı vahtilâfil leyli ven nehâri vel fulkilletî tecrî fîl bahri bimâ yenfeun nâse ve mâ enzelallâhu mines semâi min mâin fe ahyâ bihil arda ba’de mevtihâ ve besse fîhâ min kulli dâbbe(dâbbetin), ve tasrîfir riyâhı ves sehâbil musahhari beynes semâi vel ardı le âyâtin li kavmin ya’kılûn(ya’kılûne)....
Bəqərə Suresi, 166. Ayet:
O vakit kendilerine uyulanlar, azâbı görerek kendilerine uyanlardan kaçınır, uzaklaşırlar, aralarındaki vesile ve sebepler de tamamıyla kesilir gider....
Bəqərə Suresi, 172. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû kulû min tayyibâti mâ razaknâkum
veş
kurû lillâhi in kuntum iyyâhu ta’budûn(ta’budûne)....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi ved darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne)....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Gerçek hayır ve iyilik, hakiki müslümanlık, insanlık, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Fakat gerçek iyiler ve hakiki müslümanlar, kâmil insanlar, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere imân edenler; sevdikleri malları ve servetleri, can ü gönülden, isteyerek, yakın akrabalara, yetimlere, dullara, öksüzlere, çevresi, çaresi olmayan yoksullara, yolda kalan muhtaç yolculara, yardım isteyenlere, medet umanlara, esirler ve kölelerin esaret boyunduruklarından...
Bəqərə Suresi, 185. Ayet:
Ramazan ayı ki, insanlar için hidayete erdirici (hidayete erme, Allah'a ulaşma vesilesi) ve beyyineler (açık deliller ve ispat vasıtaları) ve Furkan (hakkı bâtıldan ayırıcı) olarak Kur'ân, Hüda tarafından onda (o ayın içinde) indirildi. Artık içinizden kim bu aya (yetişir de ramazan ayını görüp) şahit olursa o zaman onu, oruç tutarak geçirsin. Ve kim, hasta veya yolculukta olursa, o taktirde (tutamadığı günlerin sayısı) diğer günlerde (oruç tutarak) tamamlanır. Allah sizin için kolaylık diler, z...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû
veş
rabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl esvedi minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yette...
Bəqərə Suresi, 199. Ayet:
Summe efîdû min haysu efâdan nâsu vestagfirûllâh(vestagfirûllâhe), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun)....
Bəqərə Suresi, 211. Ayet:
İsrâiloğullarına sor, onlara (hidâyet vesîlesi olacak) nice apaçık mu'cizelerden verdik (de inkâr ettiler). O hâlde kim Allah’ın ni'metini (mu'cizelerini) kendisine geldikten sonra (onu) değiştirirse (inkâr sebebi yaparsa), artık şübhesiz ki Allah, azâbı çok şiddetli olandır....
Bəqərə Suresi, 220. Ayet:
Dünyadaki davranışlarınızı, iyi muhakeme ederek, âhirette hesaba çekileceğinizi düşünerek hayatınıza yön verin. Sana yetimlerle, dullarla ilgili sualler de soruyorlar. 'Onları iyi yetiştirmek onlarla iyi ilişkiler kurmak, durumlarını düzeltmelerine, geliştirmelerine vesile olmak, yüzüstü bırakmaktan daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, mallarını kendi mallarınızla müştereken idare ederseniz unutmayın ki, onlar sizin kardeşlerinizdir, kendinize imtiyazlı muamele yapmayın. Allah boz...
Bəqərə Suresi, 221. Ayet:
Hem îmân etmedikçe müşrik kadınlarla evlenmeyin! Ve elbette mü’min bir câriye,(hür) bir müşrik kadından daha hayırlıdır. (O müşrik kadın) hoşunuza gitse bile! Îmân etmedikçe müşrik erkekleri de (mü’min kadınlarla) evlendirmeyin! Elbette mü’min bir köle,(hür) bir müşrikten daha hayırlıdır. (O müşrik) hoşunuza dahi gitse! İşte onlar ateşe da'vet ederler. Allah ise, izniyle Cennete ve mağfirete (vesîle olacak amellere) da'vet ediyor; âyetlerini de insanlara iyice açıklıyor, tâ ki ibret alsınlar....
Bəqərə Suresi, 223. Ayet:
Hanımlarınız sizin için birer tarladır. Allah’ın sünnetine, düzeninin yasalarına uygun olarak iradesinin tecellisi içinde dilediğiniz tarzda tarlanıza girin. İlişkiden önce birbirinizin hayrına vesile olacak, maddî, manevî, cinsî hazırlıklar yapın. Allah’a sığınıp, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun, onun huzurunda hesap vereceğinizi bilmelisiniz. Mü’minlere dünyada, yardım, zafer ve devlet, âhirette cennet müjdesini ver....
Bəqərə Suresi, 238. Ayet:
Hâfizû alâs salavâti ves salâtil vustâ ve kûmû lillâhi kânitîn(kânitîne)....
Bəqərə Suresi, 248. Ayet:
Peygamberleri onlara şunu da söylemişti: 'Onun krallığının, komutanlığının alâmeti size o ahit sandığının gelmesi olacaktır. Onda Rabbinizin ilâhî kudretinin bir tecellisi, bir huzur, kalplerinize bir ferahlık; Mûsâ ve Hârûn ailelerinin bıraktıkları eşyalardan Tevrat parçaları, asâ ve levhalar, vesaire vardır. Onu melekler getirecektir. Eğer inanmış kimseler iseniz bunda sizin için kesinlikle bir ibret, bir ikaz vardır....
Bəqərə Suresi, 250. Ayet:
Calut ve ordusunun karşısına çıktıklarında dua ettiler: "Rabbimiz dayanma kuvvesi ver, ayaklarımızı sâbitle, kaydırma ve inkârcılar topluluğuna karşı bize kazanma gücü ver. "...
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
Allâhu lâ ilâhe illâ huvel hayyul kayyûm(kayyûmu), lâ te’huzuhu sinetun ve lâ nevm(nevmun), lehu mâ fîs semâvâti ve mâ fil ard(ardı), menzellezî yeşfeu indehû illâ bi iznih(iznihî) ya’lemu mâ beyne eydîhim ve mâ halfehum, ve lâ yuhîtûne bi şey’in min ilmihî illâ bi mâ şâe, vesia kursiyyuhus semâvâti vel ard(arda), ve lâ yeûduhu hıfzuhumâ ve huvel aliyyul azîm(azîmu)....
Bəqərə Suresi, 255. Ayet:
1.
allâhu
: Allah
2.
lâ ilâhe
: ilâh yoktur
3.
illâ
: ancak, sadece, den başka
4.
huve
: o
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
1.
ve meselu
: ve durum, mesele, hal
2.
ellezîne
: onlar
3.
yunfikûne
: infâk ederler, verirler
4.
emvâle-hum
: ke...
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Hem Allah’ın rızâsını arzulayarak ve (İslâm’ı) gönüllerinden tasdîk ederek mallarını sarf etmekte olanların (az veya çok, yaptıkları iyiliklerin) misâli, yüksek bir yerde bulunan güzel bir bahçenin hâli gibidir ki, ona bolca yağmur isâbet etmiş de meyvesini iki misli vermiştir! Fakat ona çokça yağmur isâbet etmese de, bir çisinti var (ki o bile yeter)! Çünki Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla görendir....
Bəqərə Suresi, 265. Ayet:
Allah'ın rızasını kazanmak ve gönüllerindeki imanı iyice sağlamlaştırmak için mallarını harcayanların durumu ise, bir tepe üzerine kurulu bir bahçeye benzer ki, yağmur yağdığında meyvesini iki kat verir. Hattâ, yağmur yağmasa bile az bir çiseleme yine yeter. Allah ise sizin yaptıklarınızı görmektedir....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biriniz temenni eder mi ki, onun altından nehirler akan hurmalık ve üzümlükten bir bahçesi olsun onun, orada her türlü ürünü (meyvesi) bulunsun ve ona yaşlılık isabet etsin (ihtiyarlasın) ve onun zayıf (güçsüz) çocukları bulunsun. Sonra da ona (bahçeye), içinde ateş bulunan bir kasırga isabet etsin, böylece onu yaksın. Allah size âyetleri, işte böyle beyan ediyor (açıklıyor). Umulur ki böylece siz tefekkür edersiniz....
Bəqərə Suresi, 271. Ayet:
Eğer sadakaları açıktan verirseniz bu güzeldir. Şayet onları kimse görmeden fakirlere verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır ve bu, birkısım günahlarınızın silinmesine vesile olur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır....
Bəqərə Suresi, 277. Ayet:
İman ederek, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenler, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanlar, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanlar, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenler, namazları âdâbına riayet ederek, aksatmadan âşikâre kılanlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenlerin ...
Bəqərə Suresi, 282. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû izâ tedâyentum bi deynin ilâ ecelin musemmen fektubûh(fektubûhu), velyektub beynekum kâtibun bil adl(adli), ve lâ ye’be kâtibun en yektube kemâ allemehullâhu felyektub, velyumlilillezî aleyhil hakku velyettekıllâhe rabbehû ve lâ yebhas minhu şey’â(şey’en), fe in kânellezî aleyhil hakku sefîhan ev daîfen ev lâ yestatîu en yumille huve felyumlil veliyyuhu bil adl(adli), vesteşhidû şehîdeyni min ricâlikum, fe in lem yekûnâ raculeyni fe raculun vemraetâni mimmen terdavne mineş...
Ali-İmran Suresi, 4. Ayet:
1.
min kablu
: önceden, daha önce
2.
huden
: hidayete erdiren, hidayete vesile olan, hidayete erdirici olarak
3.
li en nâsi
: insanlar için
4.
Ali-İmran Suresi, 17. Ayet:
Es sâbirîne ves sâdıkîne vel kânitîne vel munfikîne vel mustagfirîne bil eshâr(eshâri). ...
Ali-İmran Suresi, 42. Ayet:
Ve iz kâletil melâiketu yâ meryemu innallâhastafâki ve tahhareki vestafâki alâ nisâil âlemîn(âlemîne). ...
Ali-İmran Suresi, 43. Ayet:
Yâ meryemuknutî li rabbiki vescudî verkai mear râkiîn(râkiîne). ...
Ali-İmran Suresi, 45. Ayet:
Hani melâike Meryem'e şöyle demişti: "Allâh kendisinden Bi-kelimeyi (kendisini tanımladığı Esmâ'sından kendisini vasfettiği bazı kuvveleri açığa çıkaracağı bir kulunu) sana müjdeliyor. Onun ismi El Mesih, Meryemoğlu İsa'dır. Dünyada ve sonsuz gelecek sürecinde vecîh (şerefi çok yüce) ve mukarrebûndandır (Allâh'a Kurbiyet mertebesinde yaşayan {Allâh'ın bazı kendine has isimlerinin mânâlarının bu yakınlık sebebiyle kendisinde açığa çıktığı} mucizelere vesile kişi). "...
Ali-İmran Suresi, 49. Ayet:
İsrailoğullarına Rasûl olarak gönderecek. (O) diyecek ki: "Ben size Rabbinizden, varlığında O'na dair işareti taşıyan biri olarak geldim. Ben size çamurdan kuş şeklinde bir mahlûk meydana getirir, içine nefhederim de (Esmâ kuvvesini onda açığa çıkartırım da) o, biiznillah (o yapıda Allâh Esmâ'sının o şekilde açığa çıkmayı dilemesiyle) bir kuş olur. Körü ve cüzzamlıları iyileştiririm. Biiznillah (onların hakikatlerini oluşturan Esmâ kuvvesinin elvermesiyle) ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyi...
Ali-İmran Suresi, 52. Ayet:
Fe lemmâ ehassa îsâ min humul kufre kâle men ensârî ilâllâh(ilâllâhi), kâlel havâriyyûne nahnu ensârullâh(ensârullâhi), âmennâ billâh(billâhi),
veş
hed bi ennâ muslimûn(muslimûne). ...
Ali-İmran Suresi, 96. Ayet:
1.
inne
: muhakkak ki
2.
evvele beytin
: ilk ev
3.
vudia li en nâsi
: insanlar için vaz'edildi, yapıldı
4.
le ellezî
<...
Ali-İmran Suresi, 96. Ayet:
Muhakkak ki, mübarek ve âlemlere hidayet vesilesi olan (beyt), elbetteki insanlar için Bekke'de (Mekke'de) yapılmış olan ilk Beyt'tir....
Ali-İmran Suresi, 96. Ayet:
İnsanların iyiliği, kurtuluşu için hayra vesile olan insanlara faydalı ilk kurulan, özgür kutsal mâbet; Allah tanımayan zalim diktatörlerin mühlet verilmeden boyunlarının koparılıp parçalandığı, sevgiye muhtaç kalabalık şehir Mekke’deki çok mübarek ve bütün âlemlere, insanlara hidayet kaynağı olan Beytullah’tır....
Ali-İmran Suresi, 125. Ayet:
Evet. . . Eğer dayanır ve korunursanız, düşman aniden saldırsa dahi, Rabbiniz, varlığınızdaki Esmâ'dan kaynaklanan beş bin melâike kuvvesiyle size yardım eder....
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o üzüntü ve kederin ardından üzerinize bir güven, bir uyuklama indirdi de içinizden bir kısmını kendinden geçirircesine bürüdü. Bir kısmı da kendi derdine, can kaygısına düştüler; Allah hakkında haksız yere Cahiliyyet Devri zannını beslediler ve «bu işten bize ne ?» dediler. De ki: «Şüphesiz işin hepsi Allah'ındır.» İçlerinde sana açmadıkları bir şeyi gizliyorlar ve «bizim bu işte bir (görüş) hissemiz olsaydı burada öldürülmezdik» diye söyleniyorlardı. De ki: «Evlerinizde de olsaydınız yin...
Ali-İmran Suresi, 154. Ayet:
Sonra o kederin peşinden üzerinize bir güven duygusu indirdi. Sizden bir kısmını bürüyen tatlı bir uyku hali verdi. Bir kısmınız ise can derdine düşmüş, Allah hakkında Cahiliye devrindekine benzer, gerçek dışı şeyler düşünüyorlar: "Bu işin kararlaştırılmasında bizim yetkimiz mi var? Ne gezer!" diye söyleniyorlardı. De ki: "Bütün yetki ve karar Allah’ındır" Onlar aslında içlerinde, sana karşı açığa vuramadıkları birşeyler saklıyor ve kendi aralarında: "Bu emir ve komuta işinde bir payımız olsaydı...
Ali-İmran Suresi, 159. Ayet:
Fe bimâ rahmetin minallâhi linte lehum, ve lev kunte fazzan galîzal kalbi lenfaddû min havlik(havlike), fa’fu anhum vestagfir lehum ve şâvirhum fîl emr(emri), fe izâ azamte fe tevekkel alâllâh(alâllâhi), innallâhe yuhibbul mutevekkilîn(mutevekkilîne)....
Ali-İmran Suresi, 162. Ayet:
Allâh rıdvanına (Esmâ kuvvesinin, hakikatindeki varlığına) tâbi olan kimse, Allâh'ın hışmının açığa çıktığı, yaşayacağı ortam cehennem olan kişi gibi midir? O ne kötü sondur!...
Ali-İmran Suresi, 180. Ayet:
Allâh'ın kendi hakikatleri olan Esmâ kuvvesi ile fazlından verdiklerinde cimrilik edenler, sanmasınlar ki bu haklarında hayırlı olan bir şeydir. Bilakis şerrdir! Cimrilik ettikleri şey kıyamet sürecinde boyunlarında asılı olacaktır! Semâlar ve arzın mirası (Esmâ kuvvelerinden sürekli oluşan her şey) Allâh'ındır. Allâh yapmakta olduklarınızdan (onları yaratan olarak) Habiyr'dir....
Ali-İmran Suresi, 187. Ayet:
Ve iz ehazallâhu mîsâkallezîne ûtûl kitâbe le tubeyyinunnehu lin nâsi ve lâ tektumûneh(tektumûnehu), fe nebezûhu verâe zuhûrihim
veş
terav bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe bi’se mâ yeşterûn(yeşterûne). ...
Nisa Suresi, 1. Ayet:
Ey insanlar! Sizi bir tek kişiden yaratan ve ondan da eşini yaratıp o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar türeten Rabbinize karşı gelmekten sakının. Adını anıp Kendisini vesile ederek birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a saygısızlık etmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakınınız. Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir....
Nisa Suresi, 5. Ayet:
Hem (ey velîler!) Allah’ın sizin için ayakta durabilme (vesîlesi, geçim kaynağı) kıldığı mallarınızı (velîsi bulunduğunuz kimselerin mallarını) sefihlere (yerli yerinde kullanamayanlara) vermeyin; fakat kendilerine onlardan (o mallardan) yedirin, onları giydirin ve onlara güzel söz söyleyin!...
Nisa Suresi, 5. Ayet:
Allah’ın sizin maişetinizin başlıca vesilesi kıldığı mallarınızı, aklı ermeyen kimselerin ellerine vermeyin. Bu malları işleterek elde edeceğiniz gelirle onların ihtiyaçlarını sağlayın, giyeceklerini temin edin ve onlara tatlı sözler söyleyin, güzel tavsiyelerde bulunun....
Nisa Suresi, 6. Ayet:
(Sorumluluğunuz altındaki) yetimleri evlenebilecekleri yaşa gelinceye kadar deneyin; sonra aklen olgunlaştıklarını tesbit ederseniz, mallarını onlara iade edin; (sakın,) onlar büyümeden önce, aceleyle ve müsrifçe harcayarak mallarını tüketmeyin. Zengin olan kimseyi (vesayeti altındakinin malından) tamamen uzak tutun. Fakiri ise ondan uygun bir şekilde istifade ettirin. Mallarını kendilerine teslim ettiğinizde, onlar adına şahitler bulundurun ve (unutmayın ki) nihai hesap sorucu olarak Allah kafi...
Nisa Suresi, 19. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! Hanımlarınıza, onların arzusu hilafına (baskı yaparak) mirasçı olma(ya çalışma)nız helal değildir. Ve açık bir şekilde hayasızca davranma suçu işlemedikçe vermiş olduğunuz herhangi bir şeyi geri almak amacıyla onlara baskı yapmayın. Ve hanımlarınızla güzel bir şekilde geçinin; çünkü onlardan hoşlanmıyor olsanız bile, olabilir ki hoşlanmadığınız bir şeyi Allah büyük bir hayra vesile kılmış olabilir....
Nisa Suresi, 27. Ayet:
ALLAH sizin kendisine yönelişinize karşılık vermek ister; heva ve heveslerine uyanlar ise sizin büsbütün sapıtmanızı ister...
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d(ba’dın). Lir ricâli nasîbun mimmâktesebû ve lin nisâi nasîbun mimmâktesebn(mimmektesebne. Ves’elûllâhe min fadlihî. İnnallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ(alîmen)....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Allah’ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah’tan, O’nun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Allah’ın, lütufta bulunarak, sizin birbirinize üstün olmanıza vesile kıldığı özelliklere sahip olmayı istemeye, arzulamaya kalkmayın. Erkeklerin işledikleri sâlih amellerden, yaptıkları hayırlardan, kazandıkları sevaplardan dolayı mükâfatları vardır. Kadınların da işledikleri sâlih amellerden, yaptıkları hayırlardan, kazandıkları sevaplardan dolayı mükâfatları vardır. Allah’ın lütfundan isteyin. Her şey, Allah’ın bilgisi, planı, iradesi dahilinde gerçekleşmektedir....
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Allahın, kiminizi kiminizden üstün kılmıya vesile yapdığı şeyleri ummayın. Erkeklerin, kendi kazandıklarından bir payı olduğu gibi kadınların da yine kendi kazandıklarından bir hissesi vardır. Allahdan, Onun lutf-ü inayetinden isteyin. Şübhesiz ki Allah her şey'i hakkıyle bilendir. ...
Nisa Suresi, 32. Ayet:
Hem Allah’ın bazınızı, bazınızdan kendisi ile üstün kıl(maya vesîle yap)tığı şeyleritemennî etmeyin! Erkeklere kazandıklarından bir nasib vardır, kadınlara da kazandıklarındanbir nasib vardır. O hâlde Allah’dan lütfunu isteyin! Muhakkak ki Allah, herşeyi hakkıyla bilendir....
Nisa Suresi, 34. Ayet:
Allah’ın, lütufta bulunarak, birbirlerine üstün olmasına vesile kıldığı özellikleri, ailenin nafakasını ve ihtiyaçlarını kendi mallarından karşılamaları, mallarından karşılık beklemeden, gönüllü harcamaları sebebiyle erkekler, hanımları üzerinde, ailede, aileyi ayakta tutmakla, eğitimlerini, gelişmelerini, aile fertlerinin İslam’da sebatını temin ile mükellef; denetleyerek sorumluluklarının gereğini yapmalarını sağlayan, hizmet eden, ailede işleyen, kalıcı bir düzen kuran, sorumlu meşrû bir otor...
Nisa Suresi, 36. Ayet:
Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vel câri zil kurbâ vel câril cunubi ves sâhıbi bil cenbi vebnis sebîli, ve mâ meleket eymânukum. İnnallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâ(fehûran)....
Nisa Suresi, 46. Ayet:
Minellezîne hâdû yuharrifûnel kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesma’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fîd dîn(dîni). Ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nâ vesma’ venzurnâ le kâne hayran lehum ve akvem(akveme), ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen)....
Nisa Suresi, 64. Ayet:
Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi). Ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfera lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen)....
Nisa Suresi, 64. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
mâ erselnâ
: göndermedik
3.
min resûlin
: bir resûl, bir elçi
4.
illâ
: ....'den başka
Nisa Suresi, 69. Ayet:
Ve men yutiıllâhe ver resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim minen nebiyyîne ves sıddîkîne
veş
şuhedâi ves sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike rafîkâ(rafîkan)....
Nisa Suresi, 77. Ayet:
Kendilerine: 'Müşriklerle fiilî çatışmaya girmekten kaçının, savaşı aklınızdan çıkarın, namazı âdâbına riayet ederek, aksatmadan kılın, vicdanınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verin' denilen kimseleri görmüyor musun? Kendilerine savaşmak, yazılı emir halinde farz kılınınca, onlardan bir grup, Allah’tan korkar gibi, yahut daha fazla bir korku ile insanlardan korkuyorlar. 'Rabbimiz, savaşı bize niçin yazılı bir emir haline getirdin? Ne olurdu bize azıcık b...
Nisa Suresi, 85. Ayet:
Kim bir iyiliğin oluşması için vesile olursa, o iyilikten bir hissesi olur. . . Kim de kötü bir olaya vesile olursa, onda bir payı olur. . . Allâh her şeye Mukiyt'tir....
Nisa Suresi, 92. Ayet:
Hatâ dışında, bir mü'minin diğer bir mü'mini öldürmesi düşünülemez. Bir mü'mini hatâ ile öldürenin kefareti ise, mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak ve ölenin ailesine bir diyet ödemektir-ancak ölenin ailesi bunu bağışlarsa müstesna. Hatâ ile öldürülen kişi mü'min olmakla beraber size düşman bir kavme mensup ise, o takdirde mü'min bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmak gerekir. Eğer öldürülen kişi aranızda antlaşma bulunan bir kavimden ise, ailesine ödenecek bir diyetle beraber, mü'min bir köl...
Nisa Suresi, 100. Ayet:
Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fîl ardı murâgamen kesîran veseah(veseaten). Ve men yahruc min beytihî muhâciran ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhul mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâh(alâllâhi). Ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen)....
Nisa Suresi, 106. Ayet:
Vestagfirillâh(vestagfirillâhe). İnnallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen)....
Nisa Suresi, 114. Ayet:
Onların toplanıp gizli görüşme yaparak fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka vermeyi, (din ve sağduyu çerçevesinde) iyi bir iş yapmayı, insanların arasını düzeltmeyi emredenler müstesna.. Kim bunları Allah'ın hoşnutluğunu arzulayarak işlerse, ona büyük bir mükâfat vereceğiz....
Nisa Suresi, 119. Ayet:
"Elbette onları saptıracağım, onları boş heveslerde (bedensellikte) boğacağım; onlara emredeceğim de en'amın (kendilerinden kurban olan davarların) kulaklarını kesecekler ve dahi onlara emredeceğim, Allâh'ın yarattığını değiştirecekler. " Kim Allâh'ı bırakır da şeytanı (bedensel dürtülerini) yönetici edinirse, gerçekten o apaçık bir hüsrana uğramıştır....
Nisa Suresi, 119. Ayet:
onları saptıracağım ve boş hevesler, özlemler ile dolduracağım; ben onlara emredeceğim, onlar da (putperestçe bir kurban adeti olarak) deve(lerin) kulaklarını kesecekler; ve ben onlara emredeceğim, onlar Allahın mahlukatını ifsad edecekler!" Ama Allahı bırakıp Şeytanı kendilerine rehber edinenler, kesinlikle ziyana uğrarlar....
Nisa Suresi, 128. Ayet:
Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâ(sulhan). Ves sulhu hayr(hayrun). Ve uhdıratil enfusuş şuhh(şuhha). Ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran)....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne
: onlar, ... olanlar
3.
âmenû
: âmenû oldular, îmân ettiler, yaşarken Allah’a ulaşmayı dilediler
4.
...
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey Inananlar! Kendiniz, ana babaniz ve yakinlariniz aleyhlerine de olsa, Allah icin sahit olarak adaleti gozetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakindir. Adaletinizde heveslere uymayin. Eger egriltirseniz veya yuz cevirirseniz bilin ki, Allah islediklerinizden suphesiz haberdardir....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey imân edenler! Haktan yana olup adaleti sapasağlam ayakta tutun, Allah için şâhidler olun. İsterse kendinizin veya ana-babanızın ya da yakınlarınızın aleyhine olsun (adaletten şaşmayın), isterse onlar zengin veya fakir bulunsun.. Allah onları (korumada) sizden elbette öndedir ve daha yeğdir. Artık hak ve adalette (kendi) heves(iniz)e uymayın. Eğer dilinizi (hak ve adaleti yerine getirmede) büker veya yüzçevirirseniz, (bilmiş olun ki), Allah yaptıklarınızdan haberlidir....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey İnananlar! Kendiniz, ana babanız ve yakınlarınız aleyhlerine de olsa, Allah için şahit olarak adaleti gözetin; ister zengin, ister fakir olsun, Allah onlara daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer eğriltirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey iman edenler; kendiniz, ana-babanız ve yakınlarınız aleyhinde de olsa Allah için şahid olarak adaleti gözetin. İster zengin, ister fakir olsun; onları Allah'ın koruması daha uygundur. Adaletinizde heveslere uymayın. Eğer dilinizi büker veya yüz çevirirseniz; Allah, yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Siz ey imana ermiş olanlar! Sizin, ebeveyninizin ve akrabalarınızın aleyhine de olsa, Allah rızası için hakikate şahitlik yaparak adaleti gözetmeye azmedin. O kişi zengin de olsa fakir de olsa, Allahın hakkı onların her birinin (hakkının) önüne geçer. Öyleyse, kendi boş arzu ve heveslerinize uymayın ki adaletten uzaklaşmayasınız. Çünkü, eğer (hakikati) çarpıtırsanız, bilin ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey iman edenler! Kendiniz, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde bile olsa, zengin de fakir de olsa, Allah için şâhitlik ederek adâleti titizlikle ayakta tutanlar olun! Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaletinizde heveslere uymayın! Eğer (şâhitlik ederken) dilinizi eğip büker veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
-Ey iman edenler! Adalet ile hükmeden hakimler ve Allah için (doğru söyleyen) şahitler olun. Şahitliğiniz kendi aleyhinize veya çocuklarınızın ve yakınlarınızın aleyhine olsa bile, zengin olsun fakir olsun doğru şahitlik edin. Allah her ikisine de sizden daha yakındır. Adaletten sapmamak için heveslerinize uymayın. Eğer (adalet ile hüküm vermekten, şahitliğinizde doğru söylemekten çekinir) dilinizi eğip bükerseniz ve yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 135. Ayet:
Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve Allah için şahitlik eden kimseler olun-isterse kendi aleyhinize veya anne baba yahut yakınlarınızın aleyhine olsun. Onlar zengin de olsa, fakir de olsa, Allah onlara sizden daha yakındır. Onun için heveslerinize uyarak adaletten ayrılmayın. Eğer sözü eğip büker veya şahitlikten kaçınırsanız, hiç şüphe yok ki Allah sizin yaptıklarınızdan haberdardır....
Nisa Suresi, 162. Ayet:
Ama içlerinden ilimde yüksek payeye erenler, ehl-i tevhid olanlar sana indirilene, Kurân’a, senden önce indirilenlere, diğer kutsal kitaplara iman ederler. Onlar namazı âdâbına riayet ederek aksatmadan âşikâre kılanlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenler, Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük mükâfat vereceğiz....
Nisa Suresi, 173. Ayet:
Fe emmâllezîne âmenû ve amilûs sâlihâti fe yuveffîhim ucûrahum ve yezîduhum min fadlihî, ve emmâllezînestenkefû vestekberû fe yuazzibuhum azâben elîmen, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran)....
Maidə Suresi, 2. Ayet:
Ey inananlar, Allah'a ibadete vesile olan, hac töreni yapılan yerlerin ve savaşın haram edildiği ayların hürmetini koruyun, hac kurbanlarına, kurban edilecekleri belli olsun diye boynuna bir şey takılan hayvanlara, Rablerinden bir lütfe ve râzılığa ulaşmak için Beyt-ül Harâm'ı ziyarete gelenlere hürmetsizlik etmeyin. İhramdan çıkınca avlanın. Sizi Mescid-i Harâm'dan meneden kavme karşı beslediğiniz kin aşırı hareket etmenize, tecavüzde bulunmanıza sebep olmasın. İyilik etmek ve kötülükten sakınm...
Maidə Suresi, 12. Ayet:
Andolsun ki, Allah İsrâiloğulları’nın, kesin sözünü, taahhüdünü almıştı. İçlerinden on iki dinî lider görevlendirmiştik. Allah onlara: 'Ben sizlerle beraberim. Namazları âdâbına riayet ederek, aksatmadan kılarsanız, vicdanınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtı verirseniz, Rasullerime iman ederseniz, onlara yardımda bulunursanız, Allah’a karz-ı hasen olarak borç verirseniz, mâli mükellefiyetlerin dışında, Allah rızası için, Allah yolunda cihad edenlerin masraf...
Maidə Suresi, 16. Ayet:
Rıdvanına (insandaki Esmâ hakikatiyle tahakkuk kuvvesi - melekesi) tâbi olanları, Allâh hakikatleri olan Esmâ özellikleriyle, hakikate erdirir; onları Esmâ bileşimlerinin elvermesiyle karanlıklardan nura çıkarır ve onları doğru yaşam yoluna yöneltir....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). ...
Maidə Suresi, 35. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey!
2.
ellezîne âmenû
: Allâh'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler
3.
ittekû Allâhe
: Allâh'a (c.c.) karşı takvâ sahibi olun
4.
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takva sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey inananlar, çekinin Allah'tan ve onu vesîleyle arayın ve savaşın onun yolunda da muradına erenlerden olun....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allâh'tan korunun; O'na yakînedinmenizi sağlayacak vesileyi isteyin ve O'nun yolunda aziymle gayret edin ki kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler, Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun. O’na yakın olmaya vesile olacak her yola başvurun, her türlü iyiliği ve ibadeti yapın, ihtiyaçlarınızı ona arzedin. O’nun yolunda, İslâm uğrunda hayatlarınızı ortaya koyarak, konuşarak, yazarak, hesapsız servet harcayarak cihad edin ki, kurtuluşa, ebedî nimetlerle mutluluğa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey imân edenler I Allah'tan korkup (kötülüklerden, ilâhî sınırları aşmaktan) sakının; O'na yakın olmak için vesile arayın ve yolunda cihâd edin. Ola ki, korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşursunuz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler! Allahdan korkun ve ona yaklaşmağa vesile arayın ve onun yolunda mücahede edin ki felâha irebilesiniz...
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler, Allah'tan korkun, O'na yaklaşmaya vesile arayın, O'nun yolunda cihad edin ki, mutluluğa erebilesiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey inananlar, Tanrı'dan korkup sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın. O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îman edenler, Allahdan korkun, Ona (yaklaşmıya) vesîyle arayın ve onun yolunda savaşın. Tâki muradınıza eresiniz. ...
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah’dan sakının! O’na (yaklaşmaya) vesîle arayın ve (O’nun)yolunda cihâd edin ki kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler; Allah'tan korkun ve O'na yaklaşmak için vesile arayın. O'nun yolunda cihad edin ki, felaha eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey imân edenler! Allah Teâlâ'dan korkunuz ve O'na vesile arayınız ve O'nun yolunda mücâhedede bulununuz ki, felâh bulabilesiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve O'na yaklaşmaya vesile arayın. Allah yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
-Ey İman edenler! Allah’tan sakının yolunda cihat ederek O’na ulaşmaya bir vesile arayın ki kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allah’ın hukukunu gözetin, onun hukukunu ihlal etmekten sakının, O’na yaklaşmaya vesile arayın ve O’nun yolunda mücahede edin ki korktuğunuzdan kurtulup umduğunuza kavuşasınız....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler, Allah'tan korkup sakının ve (sizi) O'na (yaklaştıracak) vesile arayın; O'nun yolunda cihad edin, umulur ki kurtuluşa erersiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'tan sakının, Onun rızasına erişmek için vesile arayın ve Onun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'ın buyruğuna ters düşmekten sakının; O'na varmaya vesîle arayın. O'nun yolunda gayret gösterin ki, kurtuluşa erebilesiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah'tan korkun ve O'na (rahmetine yaklaşmaya) vesile arayın. O'nun yolunda savaşın ki, kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah'a (itaat ederek O'nun azabından) sakının. O'nun rızasına vardıran vesileyi arayın. O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki felaha erersiniz. Vesile, Allah'a yaklaştıran ibadetlerdir, (celâleyn)....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allahû Tealâ'dan korkun. O'na yaklaşmaya vesile arayın. Yolunda cihad edin ki, felah bulasınız....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah'ın azabından sakının. Ve O'na doğru bir vesile arayın. (Yani) Allah yolunda savaşın ki kurtulasınız....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
“Ey îman edenler! Allâh’tan korkun ve O’na vesile arayın. Onun yolunda da savaşın. Umulur ki felaha erersiniz.”...
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey iman edenler! Allah'tan korkun, sizi O'nun rızasına ulastiracak vesileleri arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa erişiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey îmân edenler! Allah'tan korkun. Sizi O'na yaklaştıracak vesile arayın. Ve O'nun yolunda cihad edin ki kurtuluşa eresiniz....
Maidə Suresi, 35. Ayet:
Ey mü'minler! Allah'tan korkun ve O'na (yaklaşmaya) vesile arayın. Ve O'nun yolunda cihad edin. Tâ ki felaha eresiniz....
Maidə Suresi, 38. Ayet:
Ves sâriku ves sârikatu faktaû eydiyehumâ cezâen bimâ kesebâ nekâlen minallâh(minallâhi) vallâhu azîzun hakîm(hakîmun)....
Maidə Suresi, 45. Ayet:
Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel uzune bil uzuni ves sinne bis sinni vel curûha kısâs(kısâsun) fe men tesaddeka bihî fe huve keffâretun leh(lehu) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne)....
Maidə Suresi, 45. Ayet:
Biz, onda onların üzerine şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, dişe diş, yaralamada ödeşme. Kim de bu hakkını sadakasına sayarsa, o, günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Her kim de Allah'ın indirdiği hükümlerle hükmetmezse, onlar hep zalimlerdir....
Maidə Suresi, 45. Ayet:
Biz onda (Tevratda) onların üzerine (şunu da) yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılıkdır. Hulâsa bütün) yaralar birbirine kısasdır. Fakat kim bunu (bu hakkını) sadaka olarak bağışlarsa o, kendisine (günâhına) keffâret (onun yarlıganmasına vesîle) dir. Kim Allahın indirdiği (ahkâm) ile hükmetmezse onlar zaalimlerin ta kendileridir. ...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
1.
ve enzelnâ ileyke
: ve sana indirdik
2.
el kitâbe bi el hakkı
: kitabı hak ile
3.
musaddıkan
: tasdik edici olarak, doğrulayıcı olarak
4.
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da, kendinden önce inzâl olmuş hakikat bilgilerini tasdik eden ve onlar üzerine koruyucu, şahit, hâkim olan, Hakk'ı ihtiva eden hakikat (Sünnetullah bilgisini) inzâl ettik. . . O hâlde onların aralarında Allâh'ın inzâl ettiği ile hükmet. . . Hak'tan sana geleni bırakıp, onların boş heves ve arzularına tâbi olma. . . Sizden her biriniz için bir şir'at (yaşam ortam ve şartlarına göre kurallar) ve bir minhac (zamanla değişmesi mümkün olmayan realiteler üzerine kurulmuş sistem) oluşturduk. . . ...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Kur'an'i, once gelen Kitab'i tasdik ederek ve ona sahid olarak gercekle sana indirdik. Allah'in indirdigi ile aralarinda hukmet; gercek olan sana gelmis bulunduguna gore, onlarin heveslerine uyma! Her biriniz icin bir yol ve bir yontem kildik; eger Allah dileseydi sizi bir tek ummet yapardi, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi icindir; o halde iyiliklere kosusun, hepinizin donusu Allah'adir. O, ayriliga dustugunuz seyleri size bildirir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da (Ey Muhammed !) önündeki kitabı (Tevrat, Zebur ve İncil'i) doğrulayan, onları gözetip denetliyerek tashîh eden HAK KİTAB'I indirdik. Artık onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet; sana gelen haktan sonra onların heveslerine uyma. Her biriniz için bir şeriat ve açık bir yol meydana getirdik. Eğer Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı ; ama size verdiğiyle sizi denemek için (tek bir ümmet yapmadı). O halde hayırlara koşuşun ; hepinizin dönüşü ancak Allah'adır. Hakkında ayrılığ...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Kendinden önceki kitapları doğrulayan, onların yerine geçen bu kitabı, gerçekleri kapsayıcı olarak sana indirdik. ALLAH'ın sana indirdiğiyle aralarında hüküm ver. Sana gelen gerçekleri bırakıp onların hevesine uyma. Her biriniz için bir yasa ve yöntem belirledik. ALLAH dileseydi hepinizi bir tek toplum yapardı. Ancak, size verdikleriyle sizleri sınıyor. İyilikte yarışın. Hepinizin dönüşü ALLAH'adır. Ayrılığa düştüğünüz konuları size bildirecek....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da (ey Muhammed) geçmiş kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da kendinden önceki kitabları tasdik edici ve onlara şahit olan Hak Kur’an’ı indirdik. Allah’ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir şeriat, bir yol tayin ettik; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşun, hepinizin dönüşü Allah’adır. O ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirecektir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
(Habîbim) sana da hak olarak kitabı (Kur'ânı) — kendinden evvelki kitab (lar) ı tasdıyk edici (ve doğrultucu) ve ona karşı bir şâhid olmak üzere — gönderdik. O halde (bütün ehl-i kitab) aralarında Allahın (sana) indirdiği ile hükmet, sana gelen hakıykatden (dönüb de) onların hevâ (ve heves) lerine uyma. (Ey Musânın, İsânın, Muhammedin, ümmetleri) sizden her biriniz için bir şeriat, bir yol ta'yin etdik. Eğer Allah dileseydi (topunuzu bir şeriata tâbi) bir tek ümmet yapardı. Fakat O, size verdiği...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da; kendinden önceki kitabları doğrulayıcı ve üzerlerine şahid olarak bu kitabı hak ile indirdik. Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Sana hak gelmişken onların heveslerine uyma. Sizden her biriniz için bir yol, bir şeriat kıldık. Şayet Allah dileseydi; sizi tek bir ümmet yapardı. Lakin sizi verdiği ile denemek istedi. Öyleyse hayırda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'a dır. Size ayrılığa düştüğünüz şeyleri bildirecektir....
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Resulüm! Sana da, kendinden önceki kitapları tasdik edip doğrulayıcı ve üzerlerine şâhit olarak bu Kitab'ı hak ile indirdik. Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen hakkı bırakıp da onların hevâ ve heveslerine uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik. Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet yapardı. Fakat Allah size verdiği şeyde sizi denemek istedi. Öyleyse hayır işlerine koşun! Hepinizin dönüşü Allah'adır. Üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri O size haber ...
Maidə Suresi, 48. Ayet:
Sana da, ondan önceki kitapları tasdik edici ve onları gözetici olarak kitabı hak ile indirdik. Onun için, sen de Allah'ın indirdiğiyle hükmet; sana gelmiş olan haktan sonra artık onların heveslerine uyma. Herbiriniz için Biz bir şeriat ve bir yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Ancak verdikleriyle sizi sınamak için ümmetlere ayırmıştır; siz de hayırlı işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır; anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri O size bildirecektir....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
1.
ve en ihkum
: ve hükmetmek (hükmet)
2.
beyne-hum
: onların aralarında
3.
bi mâ enzele allâhu
: Allâh'ın (c.c.) indirdiği ile
4.
Maidə Suresi, 49. Ayet:
O halde, Allah'in indirdigi Kitab ile aralarinda hukmet, Allah'in sana indirdigi Kur'an'in bir kismindan seni vazgecirmelerinden sakin, heveslerine uyma; eger yuz cevirirlerse bil ki, Allah bir kisim gunahlari yuzunden onlari cezalandirmak istiyor. Insanlarin cogu gercekten fasiktirlar....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve artık aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet; onların arzu ve heveslerine uyma ; Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmında seni şaşırtmalarından sakın. Eğer yüz çevirirlerse, bilmiş ol ki, Allah bazı günahlarından dolayı onları musîbete uğratmak istiyor ve hem insanların çoğu gerçekten ilâhî sınırları aşanlardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
O halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Ve aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların heveslerine uyma. Seni Allah'ın sana indirdiğinden vazgeçirmelerinden sakın. Eğer yüz çevirirlerse; bil ki, bir kısım günahları yüzünden Allah onları cezalandırmak istiyor. Gerçekten insanların bir çoğu fasıklardır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Şu halde, Allah’ın indirdiği (kitap) ile aralarında hükmet, Allah’ın sana indirdiği Kur’an’ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın. Heveslerine uyma, eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktır....
Maidə Suresi, 49. Ayet:
Sana şunu da bildirdik: Onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların heveslerine uyma. Dikkat et, seni şaşırtıp da Allah'ın indirdiklerinin bir kısmından caydırmasınlar. Eğer yüz çevirirlerse, bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belâya uğratmak istiyordur. Gerçekten de insanlardan birçoğu Allah'a itaatten çıkmış kimselerdir....
Maidə Suresi, 55. Ayet:
Sizin veliniz, dostunuz, koruyucunuz, emrinde olduğunuz otorite yalnız Allah’tır, Rasulüdür, iman edenlerdir. Onlar namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılanlar, cemaatle namaza muntazam bir şekilde devam ederek, saygıyla Allah’ın emirlerine itaat edip, İslâmî faaliyetlere-kamu hizmetine katılarak, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenlerdir....
Maidə Suresi, 69. Ayet:
İnnellezîne âmenû vellezîne hâdû ves sâbiûne ven nasâra men âmene billâhi vel yevmil âhıri ve amile sâlihan fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)....
Maidə Suresi, 76. Ayet:
Kul e ta’budûne min dûnillâhi mâ lâ yemliku lekum darran ve lâ nef’â(nef’an) vallâhu huves semîul alîm(alîmu). ...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
yâ ehle el kitâbi
: ey kitab ehli, kitap sahipleri!
3.
lâ taglû
: haddi aşmayın!
4.
fî dîni-kum
...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
«Ey Kitab ehli! Haksiz olarak dininizde taskinlik etmeyin. Daha once sapitan, cogunu saptiran ve dogru yoldan ayrilan bir milletin heveslerine uymayin» de. *...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: Ey Kitap Ehli! Dininizde haksız yere taşkınlık yapıp sınırı aşmayın. Daha önce sapmış ve birçoklarını saptırmış da düz yoldan ayrılmış bir topluluğun heveslerine uymayın....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
'Ey Kitap ehli! Haksız olarak dininizde taşkınlık etmeyin. Daha önce sapıtan, çoğunu saptıran ve doğru yoldan ayrılan bir milletin heveslerine uymayın' de....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De, 'Kitaplılar, dininiz konusunda gerçeğin ötesine gitmeyin. Daha önce sapan, çok kimseyi de saptıran, böylece doğru yolu kaybeden bir topluluğun heveslerini izlemeyin....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: Ey Ehl-i Kitab; dininizde haksız yere haddi aşmayın, daha önce hem kendi sapmış hem de birçoğunu saptırmış ve doğru yoldan ayrılmış bir kavmin heveslerine uymayın....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: “Ey ehl-i kitap! Dininizde haksız yere taşkınlık yapıp sınırı aşmayın. Daha önce hem kendileri sapmış, hem de birçoklarını saptırarak doğru yoldan ayrılmış bir topluluğun hevâ ve heveslerine uymayın. ”...
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: -Ey kitap ehli, dininizde haksız olarak taşkınlık etmeyin. Daha önce sapıklığa düşmüş, çoğunu saptıran ve doğru yoldan sapan bir toplumun heveslerine uymayın....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: "Ey Ehl-i kitap! Dininize ait konularda haksız yere haddi aşmayın. Daha önce gelip geçenlerden hem kendisi sapmış, hem bir çok insanları da saptırmış olan atalarınızın ve şimdiki durumda da doğru yoldan sapan birtakım kimselerin heva ve hevesine uymayın....
Maidə Suresi, 77. Ayet:
De ki: Ey Kitap Ehli! Dininizde haktan uzaklaşıp da aşırılığa kaçmayın. Daha önce sapmış, pek çoklarını saptırmış ve yolun doğrusundan ayrılmış bir topluluğun heveslerine uymayın....
Maidə Suresi, 96. Ayet:
Ey ihramlılar! Deniz avı ve deniz yiyeceği size helâl kılındı ki size ve yolculara bir rızık vesilesi olsun. Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram kılındı. Öyleyse huzurunda varıp toplanacağınız Allah’a karşı gelmekten sakının....
Maidə Suresi, 97. Ayet:
Cealallâhul ka’betel beytel harâme kıyâmen lin nâsi
veş
şehral harâme vel hedye vel kalâid(kalâide) zâlike li ta’lemû ennellâhe ya’lemu mâ fis semâvâti ve ma fîl ardı ve ennellâhe bikulli şey’in alîm(alîmun)....
Maidə Suresi, 97. Ayet:
Allah, Kâ'be’yi, o Beyt-i Harâm’ı, (kendisinde hac edilen) haram ayı (Zilhıcce ayını), kurbanı ve (ona takılan) gerdanlıkları, insanlar için (maddî ma'nevî) bir kalkınma(vesîlesi) kıldı. Bu, muhakkak ki Allah’ın, göklerde ne var, yerde ne varsa bildiğini ve şübhesiz Allah’ın, herşeyi hakkıyla bilici olduğunu (sizin de) bilmeniz içindir....
Maidə Suresi, 97. Ayet:
Allah Kâbe’yi, o hürmete layık mâbedi, insanların din ve dünya hayatları için bir nizam vesilesi kılmıştır; o haram ay’ı da, Kâbe’ye gönderilen gerdanlıksız veya gerdanlıklı kurbanlıkları da... Bütün bunlar, Allah’ın göklerde olanı da, yerde olanı da bildiğini ve gerçekten Allah’ın her şeyi bildiğini sizin de bilip anlamanız içindir....
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Allah ne bahire, ne sâibe, ne vesile, ne de hâm'dan hiç biriyle emretmemiş ve meşru' da kılmamıştır. Ama o küfredenler Allah'a karşı yalan uydurup iftirada bulunuyorlar; çoğunun da aklı ermemektedir....
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Allah, ne «bahîre»yi, ne «sâibe»yi, ne «vesile»yi ve ne de «hâm»ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez....
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Allah, Bahire, Saibe, Vesile ve Hami diye bir şey koymamıştır. Fakat kâfirler Allah adına yalan uydururlar. Onların çoğu düşünme yeteneğinden yoksundur....
Maidə Suresi, 103. Ayet:
Allah, bahîre, sâibe, vesîle ve hâm (diye bir şeyler) belirlemedi. Fakat küfredenler Allah’a yalan yere iftira ediyorlar. Onların çoğu akletmezler....
Maidə Suresi, 108. Ayet:
Zâlike ednâ en ye’tû biş şehâdeti alâ vechihâ ev yehâfûen turadde eymânun ba’de eymânihim vettekûllâhe vesmeû vallâhu lâ yehdil kavmel fâsikîn(fâsikîne)....
Maidə Suresi, 108. Ayet:
İşte bu usul, şâhitlerin şâhitliği gerektiği şekilde ifâ etmelerine veya mirasçıların yeminlerinden sonra kendi yeminlerinin reddedilmesinden korkmalarına iyi bir vesiledir. Allah’a sığının, emirlerine yapışın, günahlardan arınıp, azaptan korunun. Emirlerini dinleyin. Allah, doğru ve mantıklı düşünmenin, hakça bir düzenin dışına çıkmış, fâsık, âsi, bozguncu bir toplumu doğru yola sevketmeyecek, başarı nasib etmeyecektir....
Maidə Suresi, 110. Ayet:
Hani Allâh şöyle dedi: "Ey Meryemoğlu İsa! Senin ve annenin üzerindeki nimetimi an. . . Hani seni, varlığında açığa çıkan Ruh-ül Kuds kuvvesi ile teyit etmiştim. . . Beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. . . Hani sana Kitabı, Hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i talim etmiştim (bunlardaki ilmi, bilincinde açığa çıkarmıştım). . . Hani Bi-izni (iznimle) balçıktan kuş şeklinde yaratıyor, onun içinde nefhediyordun da Bi-izni (iznimle) bir kuş oluyordu! Anadan doğma köre ve cüzzamlıya be...
Maidə Suresi, 111. Ayet:
Ve iz evhaytu ilel havâriyyîne en âminû bî ve bi resûlî, kâlû âmennâ
veş
hed bi ennenâ muslimûn(muslimûne)....
Maidə Suresi, 111. Ayet:
1.
ve iz evhaytu
: ve vahyettiğim zaman
2.
ilâ el havâriyyîne
: havârilere
3.
en âminû bî
: bana iman etmelerini
4.
ve bi resûl...
Ənam Suresi, 13. Ayet:
Ve lehu mâ sekene fîl leyli ven nehâr(nehâri), ve huves semîul alîm(alîmu)....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
1.
kul
: de, söyle
2.
innî
: muhakkak ki ben
3.
nuhîtu
: nehyolundum, men edildim
4.
en a'bude
: kul olmak, benim ...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: “Muhakkak ki ben, dua ettiğiniz Allah'tan başka şeylere kul olmaktan men edildim.” De ki: “Sizin heveslerinize (nefsinizin afetlerinin dileklerine) uymam, eğer uyarsam (öyle olursa), dalâlette olmuş olurum ve hidayete erenlerden olmam.”...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: 'Ben, sizin Allah'tan başka yalvardıklarınıza tapmaktan nehyolundum.' De ki: 'Ben sizin heveslerinize uyamam. O durumda sapıtmış olurum ve doğru yolda gidenlerden olamam.'...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: «Allah'tan baska, yalvardiklariniza kulluk etmekten menolundum.» «Sizin heveslerinize uymayacagim, yoksa sapitmis, dogru yolda gidenlerden olmamis olurum» de....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: Doğrusu ben sizin Allah'tan başka taptığınız şeye tapmaktan men'olundum. Ve de ki: Sizin heveslerinize de uymam, o takdirde hem sapıtırım, hem de doğru yol üzerinde bulunanlardan olmam....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: 'Allah'tan başka, yalvardıklarınıza kulluk etmekten menolundum.' 'Sizin heveslerinize uymayacağım, yoksa sapıtmış, doğru yolda gidenlerden olmamış olurum' de....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: «Allâhı bırakıb da tapdığınız şeylere tapmam bana yasak edildi». De ki: «Ben sizin hevâ (ve heves) lerinize asla uymam. Bu takdirde muhakkak sapmış ve ben doğru yola erenlerden olmamış bulunurum». ...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: Allah'ı bırakıp da taptığınız başka şeylere tapmaktan men'olundum. De ki: Sizin heveslerinize asla uymam. O takdirde sapmış olurum da hidayete erenlerden olmam....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: “Allah'ı bırakıp da taptığınız başka şeylere ibadet etmek bana yasak edildi. ” De ki: “Sizin hevâ ve heveslerinize aslâ uymam! Aksi takdirde sapıklığa düşmüş ve hidayete erenlerden olmamış olurum. ”...
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: -Allah’tan başka yalvardıklarınıza benim kulluk etmem yasaklandı. De ki: -Sizin heveslerinize uymam, uyduğum takdirde sapıtır ve hidayete erenlerden olmamış olurum....
Ənam Suresi, 56. Ayet:
De ki: Sizin Allah'tan başka yalvardıklarınıza kulluk etmek bana yasaklandı. De ki: Ben sizin heveslerinize uymam; aksi takdirde sapıtmış olurum, doğru yolu bulanlar arasında olmam....
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Bırak o dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatı kendilerini aldatmış bulunan kimseleri de bu vesiyle ile şunu ıhtar et ki bir nefis kendi kesbiyle besalet kabzasına düşmeye görsün o vakıt Allahın huzurı celâlinde ona başka ne bir sahabet eden bulunur ne bir şefaat, her dürlü fidyeyi denkleştirse bile kabul edilmez, onlar azâbın kabzai besaletine teslim olunmuş kimselerdir, nankörlük ettiklerinden dolayı onlara sâde hamîmden bir şerab ve elîm bir azâb vardır...
Ənam Suresi, 70. Ayet:
Dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının kendilerini aldattığı kimseleri bırak! Bu vesile ile şunu da ihtar et ki: «Bir kimse yaptıkları yüzünden azabın pençesine düşmeye görsün, o zaman Allah'ın yüce huzurunda O'ndan başka ne bir koruyucu, ne de bir şefaatçi bulunur. Her türlü fidyeyi denkleştirse bile kabul edilmez. Onlar azabın pençesine düşmüş kimselerdir. Nankörlük ettiklerinden dolayı onlara kaynar sudan bir içecek ve gayet acı bir azap vardır....
Ənam Suresi, 73. Ayet:
Ve huvellezî halakas semâvâti vel arda bil hakk(hakkı), ve yevme yekûlu kun fe yekûn(yekûnu), kavluhul hakk(hakku), ve lehul mulku yevme yunfehu fîs sûr(sûri), âlimul gaybi
veş
şehâdeh(şehâdeti), ve huvel hakîmul habîr(habîru). ...
Ənam Suresi, 80. Ayet:
Ve hâccehu kavmuh(kavmuhu), kâle e tuhâccûnnî fîllâhi ve kad hedân(hedâni), ve lâ ehâfu mâ tuşrıkûne bihî illâ en yeşâe rabbî şey’â(şeyen), vesia rabbî kulle şey’in ilmâ(ilmen), e fe lâ tetezekkerûn(tetezekkerûne)....
Ənam Suresi, 80. Ayet:
1.
ve hâcce-hu
: ve onunla tartıştı
2.
kavmu-hu
: onun kavmi
3.
kâle
: dedi
4.
e tuhâccûn-nî
: benimle tartışıyor ...
Ənam Suresi, 96. Ayet:
Fâlikul ısbâh(ısbâhı), ve cealel leyle sekenen
veş
şemse vel kamere husbânâ(husbânen), zâlike takdîrul azîzil alîm(alîmi). ...
Ənam Suresi, 96. Ayet:
Karanlığı yarıp aydınlığı ortaya çıkarandır! Geceyi sükûnet, Güneş ve Ay'ı ölçüler vesilesi kıldı. . . Bu, Aziyz ve Aliym olanın takdiridir....
Ənam Suresi, 96. Ayet:
(O,) sabahı, (gecenin karanlığını) yararak çıkarandır. Geceyi bir dinlenme(zamânı), güneşi ve ayı da (vakit tesbîtinize) birer hesab (vesîlesi) kılmıştır. Bu, Azîz(kudreti dâimâ üstün gelen), Alîm (herşeyi hakkıyla bilen Allah’)ın takdîridir....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
1.
ve huve ellezî
: ve o ki
2.
enzele
: indirdi
3.
min es semâi mâen
: semâdan su
4.
fe ahrecnâ
: böylece çıkardık...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Ve semadan suyu indiren O'dur. Böylece herşeyin nebatını (bitkisini) onunla (su ile) çıkarttık. Ve de ondan yeşillikler çıkarttık. Ondan da üst üste taneler (başaklar) ve hurma ağacının tomurcuklarından, sarkan hurma salkımları ve birbirine benzeyen ve benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nardan oluşan bahçeler çıkartırız. Onun meyvesine (ürününe), meyve verdiği zaman ve olgunlaştığı zaman bak. Mü'min olan kavim için, bunlarda elbette âyetler (deliller) vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste binmiş taneler, -hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış salkımlar- üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız: (Her biri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı. Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde üstüste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten su indirendir. Bununla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten su indirendir. İşte biz her çeşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde üstüste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O'dur gökten su indiren. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık. O bitkiden ürettiğimiz yeşil madde ile de sayısız taneler çıkardık. Tomurcuğundan salkımlar sarkan hurma ağaçları, üzüm bağları, zeytin ve nar gibi birbirine benzeyen ve benzemeyen ürünler çıkardık. Her birinin meyve verme zamanında meyvesine ve olgunluğuna bakın. İnanan bir toplum için bunda deliller ve ibretler vardır...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Yine odur, o ki Semâdan bir su indirdi, derken onunla her şeyin nebatını çıkardık, derken ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üzerine binmiş dâneler çıkarıyoruz, hurma ağacından da tal'ından sarkan salkımlar ve üzümlerden bağlar, zeytunu da narı da birbirine benzer benzemez, bakın her birinin meyvesine: Bir meyve verdiği vakıt, bir de kemale erişine, şüphesiz şu size gösterilende iyman ehli olanlar için bir çok âyetler vardır...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Gökten su indiren de O'dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler çıkarırız, hurma ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve narı da çıkardık. Bunların kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bakın herbirinin meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaşmasına. Şüphesiz şu size gönderilende inananlar için bir çok ibretler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O gökten su indirendir. Bununla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz). Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Kuşkusuz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökden (bulutla) su indirendir. Sonra biz onunla bir şey'in (her nevin) nebatını (bitirib) çıkardık, içlerinden de taze ve yeşil (fidanlar) meydana getirdik ki ondan da (büyütüb) birbirinin üstüne binmiş tane (ler), hurma domurcuğundan (el ile tutulabilecek derecede) yakın salkımlar, birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bağçeler yapıb çıkarıyoruz. (Her birinin) meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de kemâle erişdiği vakit bakın. Şübhesiz ki bütün bunlarda ...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Gökten bir su indiren de O’dur. İşte onunla (yerden) her şeyin bitkisini çıkardık; ondan da bir yeşillik çıkardık ki, kendisinden üst üste dizilmiş dâneler çıkarırız. Ve hurma ağacından, onun tomurcuğundan sarkan salkımlar ve üzüm bağları, hem birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar (ağaçları çıkardık). Meyve verdiği zaman meyvesine ve olgunlaşmasına bakın! Şübhesiz ki bunda, îmân edecek bir kavim için elbette deliller vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O'dur; gökten su indirmiş olan. Onunla her bitkiyi çıkardık. Ondan yeşillikler çıkardık. Ondan yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, birbirine hem benzeyen, hem benzemeyen üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler yapıp çıkarıyoruz. Meyvesine; bir meyve verdikleri zaman, bir de olgunlaştıkları zaman bakın. Şüphesiz ki bunlarda; iman eden bir kavim için ayetler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten suları indirendir; işte Biz bu yolla her türlü canlı bitkiyi yetiştirdik ve bundan çimenleri yeşerttik. Yine bundan birbirine yapışık büyüyen tahıl tanelerini yetiştiririz; ve hurma ağacının tomurcuğundan sık salkımlı hurmalar; asma bahçeler ve zeytin ağacı ve nar: (hepsi) birbirine çok benzeyen ve (hepsi) birbirinden çok farklı! Mahsul verdiği ve olgunlaştığı zaman onların meyvesine bakın! Şüphesiz bütün bunlarda inanacak insanlar için mesajlar vardır!...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Ve o Hâlik-ı Kâdir'dir ki, gökten su indirmiştir. Sonra o su ile herşeyin nebatını çıkardık, sonra ondan da yeşil fidanlar çıkarıverdik. Fidanlardan biribiri üzerine binmiş başaklar çıkarıyoruz. Ve hurma ağacından, onun tomurcuğundan da yakın salkımlar çıkardık. Ve üzüm bahçeleri ve biribirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar çıkardık. Bakınız! Herbirinin meyve verdiği vakit meyvesine ve kemale erişine. Şüphe yok ki, bunda imân eder olan bir kavim için birçok âyetler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O ki gökten suyu indirdi. İşte biz bitip yetişen her bitkiyi onunla yetiştirdik. Sonra ondan yeşillikler çıkardık. O yeşilliklerden de taneleri, üst üste dizilmiş başaklar çıkarırız. Hurmanın tomurcuğundan birbirine bitişik bol salkımlar olur. Üzümlerden bağlar çıkarır, zeytin ve nar bitiririz ki, onlardan bir kısmının ağaçları birbirine benzer, meyveleri ise farklıdır. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Şüphesiz ki bütün bunlarda inanan bir topluluk için âyetler (...
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Gökten su indiren de O’dur. O su ile her çeşit bitki çıkardık. Ondan da bir yeşillik meydana getirdik ki bu yeşillikten küme küme taneler, hurma tomurcuğundan koparılması kolay salkımlar, üzüm bağları, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve nar çıkarırız. Meyve verdikleri ve bir de olgunlaştıkları zaman meyvesine bir bakın. İşte bütün bunlarda, iman eden bir toplum için ayetler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Gökten su indiren O’dur. Sonra Biz onunla her çeşit bitkiyi çıkarırız. O bitkiden bir filiz, ondan da büyüyüp birbirinin üstüne binmiş taneler, başaklar çıkarırız. Hurma tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm, zeytin ve nar bahçeleri yetiştiririz. Bunlardan kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Her birinin meyvesine, bir ilk meyve verdiğinde bir de tam olgunlaştıkları zaman bakın! Elbette bütün bunlarda iman edecekler için alınacak birçok dersler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O'dur ki, size gökten su indirdi. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir filiz çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş dâneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm bağları; zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Her birinin meyvesine bakın: Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman. Şüphesiz bu size gösterilenlerde, inananlar toplumu için elbette çok ibret vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
O, gökten su indirendir. Bununla her şeyin bitkisini bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üstüne bindirilmiş taneler türetiyoruz. Ve hurma ağacının tomurcuğundan da yere sarkmış salkımlar, -birbirine benzeyen ve benzemeyen- üzümlerden, zeytinden ve nardan bahçeler (kılıyoruz.) Meyvesine, ürün verdiğinde ve olgunluğa eriştiğinde bir bakıverin. Hiç şüphesiz inanacak bir topluluk için bunda gerçekten ayetler vardır....
Ənam Suresi, 99. Ayet:
Gökten bir su indiren de Odur. Herşeyi Biz o suyla bitirdik; sonra o bitkiden bir filiz çıkardık; ondan da üst üste dizili başaklar çıkardık. Hurma ağacının tomurcuğundan sarkan salkımlar, daha nice asma bahçeleri, zeytin ve nar ağaçları yarattık. Onlardan birbirine benzeyen de vardır, benzemeyen de. Onların meyvesine, bir meyve vermeye başlarken, bir de olgunlaştıktan sonra bakın. İşte bütün bunlarda iman eden bir topluluk için âyetler vardır....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Ey peygamber, senin karşına kıyasıya mücadele eden düşmanlar çıkardığımız gibi, biz her peygambere insanların ve cinlerin şeytanlarını, şeytan tıynetli ahlâksız azgınlarını düşman haline getirdik. Bunlar, birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözlerle vesvese verirler. Eğer Rabbinin sünneti düzeninin yasaları içinde iradesinin tecellisine uygun olsaydı onu da yapamazlardı. Artık onları uydurdukları şeylerle başbaşa bırak....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Biz böylece, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak için süslü sözlerle vesvese verirler. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları iftiraları ile başbaşa bırak....
Ənam Suresi, 112. Ayet:
Biz, (sana yapdığımız gibi) her peygambere de insan ve cin şeytanlarını böylece düşman yapdık. Onlardan kimi kimine, aldatmak için, yaldızlı bir takım söz (ler ve vesveseler) telkıyn eder. Eğer Rabbin dileseydi bunu (bu telkıyni) yapmazlardı. Öyle ise onları düzmekde oldukları yalanlarıyla beraber (baş başa) bırak. ...
Ənam Suresi, 113. Ayet:
Âhirete, ebedî yurda iman etmeyenlerin kalpleri, akılları yaldızlı sözlere kansın, ondan hoşlansın ve işledikleri suçu, günahı işlemeye devam etsinler diye böyle vesvese vermeye devam ederler....
Ənam Suresi, 115. Ayet:
Ve temmet kelimetu rabbike sıdkan ve adla(adlen), lâ mubeddile li kelimâtih(kelimâtihî), ve huves semîul alîm(alîmu)....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
1.
ve mâ lekum
: ve size ne oluyor
2.
ellâ te'kulû (en lâ te'kulû)
: yememeniz, yemiyorsunuz
3.
mimmâ (min mâ)
: o şeylerden
4.
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki; üzerine Allah'ın ismi anılan şeylerden yemiyorsunuz? Darda kalıp, ona mecbur olduğunuz şeyler hariç; size haram kıldığı şeyleri size ayrı ayrı açıklamıştı. Muhakkak ki; onların çoğu, bir ilimleri olmaksızın, kendi hevesleri ile (başkalarını) dalâlette bırakıyorlar. Muhakkak ki; senin Rabbin, o haddi aşanları en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanizin disinda, haram olanlari genisce anlatmisken adinin uzerine anildigi seyden yemiyorsunuz? Dogrusu cogunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapitiyorlar. Asiri gidenleri en iyi bilen Rabbindir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor da üzerine Allah'ın adı anılmış olanlardan yemiyorsunuz ? Halbuki —darda kalıp kesin ihtiyaç duyduğunuz durum dışında— size haram kıldıklarını bir bir açıklayıp bildirmiştir. Doğrusu bir çokları bilgisizce heveslerine uyup sapıtıyorlar. Şüphesiz ki Rabbin aşırı gidip (ilâhî) sınırı aşanları en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, Allah size darda kalmanızın dışında, haram olanları genişçe anlatmışken adının üzerine anıldığı şeyden yemiyorsunuz? Doğrusu çoğunluk, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar. Aşırı gidenleri en iyi bilen Rabbindir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
O, size — kendisine kat'î suretde muztar ve muhtâc bulunduklarınız müstesna olmak üzere — neleri haram kıldığını ayrı ayrı bildirmişken üzerlerine Allahın adı anılmış olanlardan yememeniz de ne oluyor ya? Muhakkak ki bir çokları ilim (ifâde edebilecek deliller) ile (hiç bir münâsebeti) olmayarak hevâ (ve heves) leriyle (halkı) her halde sapdıracaklardır. Şübhesiz ki Rabbin haddi aşanları en çok bilenin ta kendisidir. ...
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki; üzerine Allah'ın adı anılan şeyden yemiyorsunuz? Halbuki darda kalmanızın dışında size haram olanları O, uzun uzadıya açıklamıştır. Doğrusu birçokları heva ve heveslerine uyarak bilmeden sapıtıyorlar. Şüphesiz ki haddi aşanları, en çok bilen Rabbındır....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Size ne oluyor ki, üzerine Allah'ın adı anılıp kesilenlerden yemiyorsunuz?Halbuki Allah, çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında haram kıldığı şeyleri size açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden heva ve heveslerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin hududu aşanları çok iyi bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Bir zorunluluk dışında neyin haram olduğunu size açıklamışken, size ne oluyor da Allah adı anılandan yemiyorsunuz? Bir çokları, bildiklerinden değil heveslerine uyarak saptırıyorlar. Şüphesiz Rabbin, ölçüyü aşanları en iyi bilendir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Kesilirken üzerlerine Allah’ın adı anılmış olan hayvanların etlerinden niçin yemeyecek mişsiniz?O, zaten size haram kıldığı etleri açıkça bildirmiştir; ancak çaresiz kalıp da zaruret mikdarı yemeniz müstesnadır. Evet birçokları, bildiklerinden değil, sırf heva ve hevesleriyle halkı saptırıyorlar. Muhakkak ki Rabbin haddi aşanları pek iyi bilmektedir....
Ənam Suresi, 119. Ayet:
Üzerine Allah'ın adı anılmış olan şeylerden ne diye yemeyeceksiniz? Zarurete düştüğünüz haller dışında size neyi haram ettiğini Allah açıkça size bildirmiştir. Fakat çokları, birşey bilmedikleri halde, kendi hevesleriyle insanları saptırıyorlar. Rabbin ise haddi aşanları pek iyi bilir....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
O ki, çardaklı çardaksız, aşmalı asmasız bağ ve bahçeleri; yemişleri ve tadları farklı olan hurma ve ekinleri; birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytin ve narı yaratıp ortaya çıkarandır. Gelişip meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin ve biçilip devşirildiği gün hakkını verin; bir de sakın israf etmeyin ; çünkü Allah gerçekten israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız (üzüm) bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, birbirine benzer ve benzemez biçimde zeytin ve narları yaratan O'dur. Herbiri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin. Devşirilip toplandığı gün de hakkını (zekât ve sadakasını) verin, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, ekinleri, zeytinleri ve narları -benzer veya farklı- yaratan O'dur. Her biri meyve verdiği zaman meyvesinden yeyin ve hakkını da hasat gününde verin. Savurganlık yapmayın; O, savurganları sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız bağları, hurma ağaçlarını, meyvesi muhtelif ekinleri, birbirine benzeyen ve benzemeyen zeytinleri ve narları meydana getiren de O’dur.(Herbiri) meyve verdiği zaman meyvesinden yiyin ve hasad edildiği gün hakkını (öşrünü)verin ve (O’nun rızâsı dışında harcayarak) isrâf etmeyin! Çünki O, isrâf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Ve O, o zâttır ki, yeryüzüne döşenmiş ve döşenmemiş bostanları ve yenilmesi muhtelif hurmaları ve ekinleri ve birbirine benzer ve benzemez bir halde zeytin ve nar ağaçlarını yaratmıştır. Onlardan herbirinin meyvelendiği zaman meyvesinden yiyiniz, biçildiği gün de hakkını veriniz ve israfta bulunmayınız, şüphe yok ki, Allah Teâlâ müsrifleri sevmez....
Ənam Suresi, 141. Ayet:
Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurmaları, sebzeleri, zeytinleri, narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde oluşturan O'dur. Her birinin meyvesinden, olgunlaştığı zaman yiyin ve hasat gününde onun hakkını da verin. İsraf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
1.
kul
: de
2.
helumme
: getirin
3.
şuhedâe-kum ellezîne
: şahitleriniz ki onlar
4.
yeşhedûne
: şahitlik ederler
Ənam Suresi, 150. Ayet:
“Allah'ın bunu haram kıldığına şahitlik eden şahitlerinizi getirin.” de. Artık şâyet onlar şahitlik ederlerse, onlarla beraber sen şahitlik etme. Ahirete inanmayan ve âyetlerimizi yalanlayan kimselerin heveslerine tâbî olma. Ve onlar, Rab'lerine eş tutuyorlar (ortak koşuyorlar)....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: 'Allah'ın bunları haram kıldığına şahitlik eden şahitlerinizi getirin.' Onlar şahitlik edecek olurlarsa sen onlarla birlikte şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların heveslerine uyma. Onlar başkalarını Rabblerine denk tutmaktadırlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: «Allah'in bunu haram kildigina sahidlik edecek sahidlerinizi getirin". sahidlik ederlerse, onlarla beraber olup sozlerini kabullenme; ayetlerimizi yalanlayanlarin ve ahirete inanmayanlarin heveslerine uyma; onlar Rablerine baskalarini esit tutuyorlar. *...
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: Allah'ın bunu haram kıldığına tanıklık edecek şahitlerinizi haydi getirin ! Eğer şahitlik ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme; bizim âyetlerimizi yalanlayanların ve Âhirete de inanmayanların heveslerine uyma ; onlar (putlarını) Rablerine denk tutarlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: 'Allah'ın bunu haram kıldığına şahidlik edecek şahidlerinizi getirin'. Şahidlik ederlerse, onlarla beraber olup sözlerini kabullenme; ayetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların heveslerine uyma; onlar Rablerine başkalarını eşit tutuyorlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
«(Haydin), de, muhakkak Allah bunu haram etdi diye bildiğini söyleyecek şâhidlerinizi getirin». Eğer onlar (yalan yere) şâhidlik ederlerse sen onlarla beraber olub da (sözlerini) tasdıyk etme. Âyetlerimizi yalan sayanların, âhirete de inanmayanların heva (ve heves) ine uyma. Onlar (putlarını) Rableriyle bir sayarlar. ...
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: “Allah'ın bunu haram ettiğine dair şâhitlik edecek şâhitlerinizi getirin. ” Eğer onlar şâhitlik ederlerse, sen onlarla beraber şâhitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve ahirete inanmayanların hevâ ve heveslerine uyma. Onlar (taptıklarını) Rablerine denk tutuyorlar....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: -Haydi, Allah şunu haram kıldı diye şehadet edecek şahitlerinizi getirin. (Yalan yere) şahitlik ederlerse sakın onlarla şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayıp, ahirete iman etmeyen ve Rab’lerine başkalarını denk tutanların heveslerine uyma....
Ənam Suresi, 150. Ayet:
De ki: Bunları Allah'ın haram ettiğine tanıklık edecek bütün şahitlerinizi getirin. Ancak onlar şahitlik etseler bile sen onlarla şahitlik etme. Âyetlerimizi yalanlayanların ve âhirete inanmayıp da başkalarını Rablerine denk tutanların heveslerine uyma....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
O sizi, dünya düzenini kurmaya, ilâhî hükümleri icraya, yeryüzünü imara yetkili halifeler olarak hazırlayıp yerleştirendir. Bir kısmınızı ilimde, servette, makam, mevki vesairede diğer bir kısmınıza üstün kılandır. Size ihsan ettiği maddî manevî nimetler, imkânlar içinde, sizi denemek istiyor. Rabbin, emirlerine isyan edilme suçuna denk, sizi adâletle, süratle cezalandırır. O çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir....
Əraf Suresi, 16. Ayet:
İblis: “-Öyle ise, beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, insanoğullarını saptırmak için, muhakkak senin doğru yoluna oturacağım, vesvese verip pusu kuracağım....
Əraf Suresi, 16. Ayet:
(16-17) "Öyle ise" dedi, "Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım." "Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın."...
Əraf Suresi, 17. Ayet:
(16-17) "Öyle ise" dedi, "Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım." "Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın."...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Fe vesvese lehumuş şeytânu li yubdiye lehumâ mâ vuriye anhumâ min sev'âtihimâ ve kâle mâ nehâkumâ rabbukumâ an hâzihiş şecereti illâ en tekûnâ melekeyni ev tekûnâ minel hâlidîn(hâlidîne)....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
1.
fe
: o zaman, bunun üzerine
2.
vesvese
: vesvese verdi
3.
lehum eş şeytânu
: şeytan onlara
4.
li yubdiye
: açığ...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan, onların (o ikisinin) görünmesi ayıp olan ve kendilerinden örtülmüş (gizlenmiş) yerlerinin açığa çıkarılması için onlara vesvese verdi ve sonra da şöyle dedi: “Rabbiniz (ikinizin Rabbi) sadece iki melek olursunuz veya (orada) ebedî kalanlardan olursunuz, diye bu ağaçtan sizin ikinizi menetti (nehyetti).”...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan, kendilerinden gizlenmiş olan avret yerlerini onlara açmak için kendilerine vesvese verdi ve dedi ki: “Rabbiniz size bu ağacı ancak, melek olmayasınız, ya da (cennette) ebedî kalacaklardan olmayasınız diye yasakladı.”...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan, onlara gizli kalmış olan avret yerlerini belirtip göstermek için ikisini de vesveselendirdi ve bu ağacın meyvesini yerseniz mutlaka iki melek haline gelir, yahut da ebedî ömre kavuşursunuz, onun için Rabbiniz sizi nehyetti dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan, bedenselliklerini fark ettirmek için onlara vesvese verdi. . . Dedi ki: "Rabbinizin sizi şu ağaçtan (bedenselliğinizi yaşamaktan) yasaklamasının sebebi sizin iki melek olarak (kuvveler boyutunda) sonsuz yaşamamanız içindir!"...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan o ikisinin bedenlerinden gizlenmiş olan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi sırf melek yahut sonsuz hayat süreceklerden olmamanız içindir dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir."...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Nihayet Şeytan, onların örtülü avret yerleri kendilerine açılmak için, onlara vesvese verip şöyle dedi: “-Rabbiniz size bu ağacı, iki melek olacağınız, yahut devamlı (cennette) kalıcılardan bulunacağınız için yasak etti.”...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Bunun üzerine şeytan (harekete geçip) örtülmüş olan utanç yerlerini kendilerine göstermek için ikisine vesvese verdi (fısıldadı, dürtüşlerde bulundu) ve: «Rabbınız bu ağaçtan sizi ancak melek olmanızı veya burada temelli kalıcılardan bulunmanızı önlemek için men'etmiştir» dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken Şeytan bunlara kendilerinden örtülmüş olan çirkin yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi, ve sizi rabbınız başka bir şey için değil, sırf Melek olacağınız yâhud ebediyyen kalanlardan olacağınız için bu ağaçtan nehyetti dedi...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: «Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.» dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: "rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan olmamanız içindir."...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan, onlardan gizli bırakılmış o çirkin yerlerini kendilerine açıklamak (göstermek) için ikisine de vesvese verdi: «Rabbiniz size bu ağacı başka bir şey için değil, ancak iki melek olacağınız, yahud (ölümden âzâde ve) ebedî kalıcılardan bulunacağınız için (ya'ni böyle olmayasınız diye) yasak etdi» dedi. ...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan, (o ikisini, netîcelerinden biri de) onlardan örtülmüş avret yerlerini kendilerine göstermek (olan hatâya sevk etmek) için, onlara vesvese verdi ve: 'Rabbiniz, ancak melek olmayasınız veya (Cennette) ebedî kalıcılardan olmayasınız diye sizi bu ağaçtan men' etti' dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için ikinize de vesvese verdi ve dedi ki: Rabbınız, sizi başka bir şey için değil, ancak iki melek veya ebedi kalanlardan olmanızı önlemek için yasaklamıştır....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Sonra şeytan, ikisine de onların kendilerinden örtülmüş olan çirkin yerlerini onlara açıvermesi için vesvese vermeğe başladı. Ve «Rabbiniz sizi bu ağaçtan nehyetmedi, ancak iki melek olacağınız veya ebedî kalacaklardan bulunacağınız için nehyetti,» dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: “Rabbiniz, sırf melek olursunuz veya burada ebedi kalanlardan olursunuz diye sizi bu ağaçtan menetti, başka bir sebepten değil. ” dedi....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
(20-21) Fakat şeytan onlara, gözlerinden gizlenmiş olan edep yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi. Onlara şöyle telkinde bulundu: "Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata kavuşanlardan olmanızı önlemektir" diyerek, kendisinin onların iyiliğini istediğine dair yemin üstüne yemin etti....
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Şeytan, kendilerinden 'örtülüp gizlenen çirkin yerlerini' açığa çıkarmak için onlara vesvese verdi ve dedi ki: «Rabbinizin size bu ağacı yasaklaması, yalnızca, sizin iki melek olmamanız veya ebedi yaşayanlardan kılınmamanız içindir.»...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken, çirkin yerlerini kendilerine göstermek için Şeytan onlara vesvese verdi ve dedi ki: 'Rabbiniz, melek olursunuz veya ebediyen Cennette kalırsınız diye sizi bu ağaçtan men etti.'...
Əraf Suresi, 20. Ayet:
Derken, şeytan, kendilerinden gizlenmiş çirkin yerlerini onlara açmak için ikisine de vesvese verdi. Dedi: "Rabbinizin sizi şu ağaçtan uzak tutması, iki melek olmayasınız yahut ölümsüzler arasına katılmayasınız diyedir."...
Əraf Suresi, 21. Ayet:
(20-21) Fakat şeytan onlara, gözlerinden gizlenmiş olan edep yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi. Onlara şöyle telkinde bulundu: "Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata kavuşanlardan olmanızı önlemektir" diyerek, kendisinin onların iyiliğini istediğine dair yemin üstüne yemin etti....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece o ikisini aldatarak öncülük (önderlik) etti. Ağaçtan tadınca (meyvesini yeyince) ayıp yerleri kendilerine göründü (açığa çıktı) ve üzerlerine cennet yaprakları yapıştırmaya başladılar ve Rab'leri (ikisinin Rabbi), ikisine şöyle seslendi: “Sizin ikinizi bu ağaçtan nehyetmedim mi (yasaklamadım mı)? Ve sizin ikinize, muhakkak ki şeytan apaçık düşmandır.” demedim mi?...
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Onları böylece aldattı. Derken o ağacın meyvesinden tadınca avret yerlerini gördüler ve cennetteki ağaçların yapraklarıyla avret yerlerini örtmeye koyuldular. Rableri nidâ edip onlara dedi ki: Sizi, şu ağacın meyvesini yemeden menetmedim mi ve demedim mi ki Şeytan, hiç şüphe yok ki size apaçık bir düşmandır....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları aldatıp bulundukları yerden aşağı indirdi. Ağacın meyvesini tattıklarında avret yerleri kendilerine göründü ve üzerlerini cennet yaprakları ile örtmeye başladılar. Bunun üzerine Rabbleri onlara: 'Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim ve size 'şüphesiz ki şeytan size açık bir düşmandır' dememiş miydim?' diye seslendi....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: «Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır, demedim mi?» diye seslendi....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki mevkilerinden indirdi). Ağacı(n meyvesini) tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: «Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?»...
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları aldatarak alta düşürdü. Ağacın meyvesinden tadar tadmaz, ayıp yerleri meydana çıktı. Bunun üzerine cennet yaprakları ile örtünmeye koyuldular. Rabbleri onlara şöyle seslendi: Ben size o ağacı yasaklamamışmıydım, şeytanın açık düşmanınız olduğunu size söylememiş miydim?...
Əraf Suresi, 22. Ayet:
İşte bu suuretle ikisini de aldatarak (o ağacdan yemiye) tenezzül ettirdi Ağaç (in meyvesin) i tatdıkları anda ise o çirkin yerleri kendilerine açılıverdi ve üzerlerine cennet yaprağından üst üste yamayıb örtmiye başladılar. Rableri de: «Ben size bu ağacı yasak etmedim mi? Şeytan size muhakkak apaçık bir düşmandır demedim mi?» diye nida etdi. ...
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece o ikisini aldatarak (o ağaçtan yemeye) tenezzül ettirdi. Derken ağacı(n meyvesini) tattıklarında, avret yerleri kendilerine göründü de Cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Bunun üzerine Rableri o ikisine: 'Size bu ağacı yasaklamadım mı ve şübhesiz şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi?' diye nidâ etti....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Ve böylece onları yanıltıcı düşüncelerle yönlendirdi. Fakat o ikisi, sözü geçen ağacın meyvesinden tadar tatmaz birden çıplaklıklarının farkına vardılar; ve bahçeden topladıkları yapraklarla üzerlerini örtmeye koyuldular. Bunun üzerine Rableri onlara (şöyle) seslendi: "Ben sizi o ağaçtan menedip de, 'Şeytan sizin gerçekten apaçık düşmanınızdır dememiş miydim?"....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Cennet yapraklarından oralarına örtmeye başladılar. Rableri onlara: “Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim? Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?” diye nidâ etti....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesinden tattıklarında, avret yerleri kendilerine göründü ve oraları cennet yapraklarıyla örtmeye başladılar. Rableri, O ikisine: -Size bu ağacı yasaklamadım mı, şeytan sizin apaçık düşmanınızdır demedim mi? diye seslendi....
Əraf Suresi, 22. Ayet:
Böylece onları aldatarak mevkilerinden düşürdü. Şöyle ki: O ağacın meyvesini tadar tatmaz, edep yerlerinin açık olduğunu fark ettiler. Derhal, buldukları cennet yapraklarıyla edep yerlerini örtmeye başladılar. Onların Rabbi ise nida edip buyurdu: "Ben sizi o ağaçtan men etmedim mi? Ben şeytanın sizin besbelli düşmanınız olduğunu söylemedim mi? Niçin Beni dinlemediniz de bu perişan duruma düştünüz?"...
Əraf Suresi, 31. Ayet:
Yâ benî âdeme huzû zînetekum inde kulli mescidin ve kulû
veş
rebû ve lâ tusrifû, innehu lâ yuhıbbul musrifîn(musrifîne)....
Əraf Suresi, 32. Ayet:
De ki: 'Allah’ın, kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kıldı?' De ki: 'Onlar, dünya hayâtında îmân edenler içindir (kâfirler de bu vesîle ile yararlanırlar); kıyâmet gününde (ise) hâlis olarak (yalnız mü’minlere mahsustur).' İşte (bunların kıymetini) bilecek bir kavim için âyetleri böyle iyice açıklıyoruz....
Əraf Suresi, 36. Ayet:
Vellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ ulâike ashabun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). ...
Əraf Suresi, 40. Ayet:
İnnellezîne kezzebû bi âyâtinâ vestekberû anhâ lâ tufettehu lehum ebvâbus semâi ve lâ yedhulûnel cennete hattâ yelicel cemelu fî semmil hiyât(hiyâti) ve kezâlike neczîl mucrimîn(mucrimîne). ...
Əraf Suresi, 43. Ayet:
Hem onların (o mü’minlerin) sînelerinde kin (ve emsâli kötü hisler)den ne varsa(hepsini) çekip çıkarırız; (o Cennetlerde onların) altlarından ır mak lar akar. (Onlar da:)'Böylece bi zi buna (bu mükâ fâ ta vesîle olan amellere) hidâyet eden Allah’a hamd olsun; hâlbuki Allah bizi hidâyete erdirme sey di, doğru yolu bulamazdık. Gerçekten Rabbimi zin peygamberleri (bize) hakkı getirmişler dir!' derler. Derken (onlar:) 'İşte size Cennet! İşlemekte olduğunuz (sâlih ameller)den dolayı ona vâris kılındı...
Əraf Suresi, 54. Ayet:
İnne rabbekumullâhullezî halakas semâvâti vel arda fî sitteti eyyâmin summestevâ alel arşı, yugşîl leylen nehâre yatlubuhu hasîsen
veş
şemse vel kamere ven nucûme musahharâtin bi emrih(emrihi), e lâ lehul halku vel emr(emru), tebârekallâhu rabbulâlemîn(âlemîne)....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
1.
ve ilâ semûde
: ve Semud'a
2.
ehâ-hum
: onların kardeşi
3.
sâlihan
: Salih
4.
kâle
: dedi
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud (kavmine)'a, onların kardeşi Salih şöyle dedi: “Ey kavmim! Allah'a kul olun. Sizin için O'ndan başka ilâh yoktur. Rabbinizden size bir mucize (delil, ispat vasıtası) gelmiştir. Bu Allah'ın dişi devesidir. Sizin için bir âyettir (mucizedir). Artık onu, Allah'ın arzında (serbest) bırakın yesin, ona kötülükle (kötü niyetle) dokunmayın, yoksa sizi elim bir azap alır (yakalar).”...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd kavmine de kardeşleri Salih’i Peygamber olarak gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah’a kulluk edin. Sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur. Gerçekten size Rabbinizden (benim peygamber olduğumu gösterecek) açık bir delil geldi. İşte size bir mucize olarak Allah’ın şu devesi.. Bırakın onu da Allah’ın mülkünde yesin, içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Yoksa sizi elem dolu bir azap yakalar.”...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud'a da kardeşleri Sâlih'i (irsâl ettik). . . (O da): "Ey halkım! Allâh'a kulluk edin. . . O'nun gayrı bir ilâhınız olamaz. . . Size Rabbinizden apaçık bir kanıt geldi. . . İşte şu Allâh'ın dişi devesi sizin için bir mucizedir! Bırakın onu, Allâh'ın yeryüzünde yesin! (Sakın) ona bir kötülük düşünmeyin! Aksi takdirde acı bir azaba düşersiniz!"dedi....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih’i özgürce sorumluluklarını yerine getirmek üzere peygamber olarak gönderdik. Sâlih: 'Ey kavmim, Allah’ı ilâh tanıyın, candan müslümanlar olarak Allah’a bağlanın, saygıyla Allah’a kulluk ve ibadet edin. Ondan başka ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden peygamberliğimin tasdiki ile ilgili açık hak bir delil gelmiştir. O da, sizin için bir mûcize olan Allah’ın şu dişi devesidir. Bırakın onu, Allah’ın arazisinde yesin içsin. Sakın ona bir kötülük etmeyin. Sonra siz can ...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. O onlara şöyle dedi: 'Ey kavmim! Allah'a kulluk edin. O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir belge geldi. Şu Allah'ın devesi sizin için bir mucizedir. Onu kendi haline bırakın Allah'ın toprağında otlasın ve ona bir kötülükte bulunmayın. Yoksa sizi acıklı bir azap yakalar....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azab yakalar" dedi....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd (kavmine) de kardeşleri Salih’i (gönderdik) O, Kavmine şöyle dedi: “-Allah’a ibadet ve itaat edin. Ondan başka hiç bir İlâhınız yoktur. İşte size, Rabbinizden açık bir mucize geldi. Şu Allah’ın dişi devesi, size peygamberliğimi isbat eden bir mucize ve alâmettir. Onu bırakın. Allah’ın arzında otlasın. Ona bir fenalıkla dokunmayın ki, sonra acıklı bir azaba uğrarsınız....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud milletine de kardesleri Salih'i gonderdik. «Ey milletim! Allah'a kulluk edin, O'ndan baska tanriniz yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi: Allah'in bu disi devesi size bir delildir, onu birakin, Allah'in topraginda otlasin; ona kutuluk etmeyin, yoksa can yakici azaba ugrarsiniz....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud milletine de kardeşleri Salih'i gönderdik. 'Ey milletim! Allah'a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi: Allah'ın bu dişi devesi size bir delildir, onu bırakın, Allah'ın toprağında otlasın; ona kötülük etmeyin, yoksa can yakıcı azaba uğrarsınız....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd kavmine de kardeşleri Salih'i (gönderdik). Dedi ki: Ey kavmim! Allah'a kulluk edin; sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil gelmiştir. O da, size bir mucize olarak Allah'ın şu devesidir. Onu bırakın, Allah'ın arzında yesin, (içsin); ona kötülük etmeyin; sonra sizi elem verici bir azap yakalar....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud halkına da kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: 'Ey halkım, ALLAH'a kulluk edin. O'ndan başka bir tanrınız yoktur. Rabbinizden, size bir beyyine (kanıt) gelmiştir. Şu ALLAH'ın devesi sizin için bir işaret olacaktır. Onu bırakın, ALLAH'ın toprağında otlasın. Ona bir zarar vermeyin; yoksa sizi acı bir azap yakalar.'...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Salih onlara: «Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, ondan başka hiçbir ilahınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir mucize geldi. Bu size bir delil olmak üzere Allah'ın dişi devesidir, bırakın Allah'ı toprağında otlasın, ona bir fenalıkla dokunmayın; yoksa acı bir azaba uğrarsınız!» dedi....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): «Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azap yakalar.»...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud kavmine de kardeşleri Salih'i peygamber olarak gönderdik. Salih onlara dedi ki: 'Ey soydaşlarım, Allah'a kulluk ediniz, O'ndan başka bir ilâhımız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi. Şu Allah'ın dişi devesi size bir delildir. Bırakın onu, Allah'ın çayırında otlasın, sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa acı bir azaba çarptırılırsınız.'...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud (kavmine de) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih:) "Ey kavmim, Tanrı'ya kulluk edin, sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur. Size rabbinizden apaçık bir delil gelmiştir: Tanrı'nın bu dişi devesi size bir ayettir; onu salıverin de Tanrı'nın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acı bir azab yakalar" dedi....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud (kavmine) de kardeşleri Saalihi (gönderdik). De ki: «Ey kavmim, Allaha kulluk edin. Sizin Ondan başka hiç bir Tanrınız yokdur. Size Rabbinizden apaçık bir mu'cize gelmişdir. İşte size bir alâmet olmak üzere Allahın şu dişi devesi! Onu (kendi haaline) bırakın, Allahın arzında otlasın. Ona bir fenalıkla dokunmayın. Sonra sizi acıklı bir azâb yakalar». ...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd (kavmin)e de kardeşleri Sâlih’i (gönderdik). Dedi ki: 'Ey kavmim! Allah’a ibâdet edin; sizin için O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur! Doğrusu size Rabbinizden apaçık bir mu'cize gelmiştir. (İşte) bu, size bir mu'cize olarak, Allah’ın dişi devesidir; o hâlde onu bırakın, Allah’ın arzında yesin (içsin); ve ona bir kötülükle dokunmayın; yoksa sizi (pek)elemli bir azab yakalar!'...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud'a da kardeşleri Salih'i. Dedi ki: Ey kavmim; Allah'a ibadet edin, sizin için O'ndan başka hiç bir ilah yoktur. Size Rabbınızdan açık bir burhan gelmiştir. İşte size bir ayet olarak Allah'ın dişi devesi. Onu bırakın da Allah'ın toprağında otlasın. Ona bir kötülükle dokunmayın. Yoksa sizi elim bir azab yakalar....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Ve Semûd kavmine kardeşleri Sâlih'i gönderdik. Dedi ki: «Ey kavmim Allah'a ibadet ediniz. Sizin için O'ndan başka bir ilâh yoktur. Sizlere muhakkak ki, Rabbiniz tarafından apaçık bir bürhan gelmiştir. İşte Allah'ın şu devesi sizin için bir âyetir. İmdi onu bırakınız, Allah'ın arzında otlasın ve ona bir kötülükle dokunmayınız. Sonra sizi çok şiddetli bir azap yakalar.»...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir mucize gelmiştir. İşte şu Allah'ın devesi, size bir mucizedir. Onu bırakın, Allah'ın arzında otlasın. Sakın ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azap yakalar. ”...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd kavmine de kardeşleri Salihi gönderdik. (Salih, onlara) dedi ki: -Ey kavmim, Allah’a kulluk edin. Sizin O’ndan başka bir ilahınız yoktur. İşte Rabbinizden kesin bir delil: Bu, Allah’ın dişi devesi, sizin için bir mucizedir. Onu bırakın, Allah’ın toprağında otlasın, ona bir kötülük etmeyin. Sonra sizi acı bir azap yakalar....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud halkına da içlerinden biri olan kardeşleri Salih’i gönderdik."Ey benim halkım!" dedi, "yalnız Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka tanrınız yoktur. İşte size Rabbinizden açık bir delil, bir mûcize geldi. İşte Allah’ın devesi de size bir âyet!Onu kendi haline bırakın, Allah’ın diyarında otlasın, sakın ona bir fenalık yapmayın. Yoksa sizi acı veren bir azap yakalayıverir."...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semûd(kavmin)e de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur. Size Rabbinizden açık delil geldi. İşte şu, Allâh'ın devesi, size bir mu'cizedir; bırakın onu Allâh'ın arzından yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı bir azâb yakalar."...
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih'i (gönderdik. Salih onlara:) «Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir: Allah'ın bu dişi devesi size bir belgedir; onu salıverin de Allah'ın arzında otlasın, ona bir kötülükle dokunmayın, sonra sizi acıklı bir azab yakalar» dedi....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. O da 'Ey kavmim,' dedi. 'Yalnız Allah'a kulluk edin; çünkü sizin ondan başka tanrınız yoktur. Rabbinizden size bir delil geldi. İşte şu Allah'ın devesi size bir âyettir. Onu kendi haline bırakın, Allah'ın toprağında otlasın. Sakın ona kötü bir niyetle el sürmeyin; yoksa sizi acı bir azap yakalayıverir....
Əraf Suresi, 73. Ayet:
Semud'a da kardeşleri Salih'i gönderdik. Dedi ki: "Ey toplumum! Allah'a kulluk edin. Sizin O'ndan başka ilahınız yok. Size Rabbinizden bir beyyine/açık bir kanıt gelmiştir. İşte şu, Allah'ın devesi. Sizin için bir mucize. Rahat bırakın onu, Allah'ın toprağında otlasın. Kötü bir niyetle dokunmayın ona. Yoksa korkunç bir azap yakalar sizi."...
Əraf Suresi, 89. Ayet:
Kadiftereynâ alallâhi keziben in udnâ fî milletikum ba’de iz necceynallâhu minhâ, ve mâ yekûnu lenâ en neûde fîhâ illâ en yeşâallahu rabbunâ, vesia rabbunâ kulle şey’in ilmen, alallâhi tevekkelnâ, rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bil hakkı ve ente hayrul fâtihîn(fâtihîne)....
Əraf Suresi, 89. Ayet:
1.
kad ifterey-nâ
: iftira etmiş oluruz
2.
alâ allâhi
: Allah'a karşı
3.
keziben
: yalanla
4.
in udnâ
: eğer döner...
Əraf Suresi, 95. Ayet:
Summe beddelnâ mekânes seyyietil hasenete hattâ afev ve kâlû kad messe âbâenad darrâu ves serrâu fe ehaznâhum bagteten ve hum lâ yeş’urûn(yeş’urûne)....
Əraf Suresi, 101. Ayet:
1.
tilke el kurâ
: ülkeler işte bunlar
2.
nakussu
: anlatıyoruz
3.
aleyke
: sana
4.
min enbâi-hâ
: onların haberle...
Əraf Suresi, 101. Ayet:
Sana haberlerini anlattığımız (durumlarından bahsettiğimiz) ülkeler işte bunlar. Andolsun ki; onlara, onların resûlleri beyyineler (ispat vesikaları ve mucizelerle) geldi. Artık daha önce tekzip ettikleri (yalanladıkları) şeyden dolayı îmân etmediler. Böylece Allah kâfirlerin kalplerini tabeder....
Əraf Suresi, 116. Ayet:
Kâle elkû fe lemmâ elkav seharû a’yunen nâsi vesterhebûhum ve câû bi sihrin azîm(azîmin)....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Biz de, her biri ayrı ayrı birer mucize olmak üzere başlarına tufan, çekirge, ürün güvesi (haşarat), kurbağalar ve kan gönderdik. (Hiçbirinden ders almadılar.) Büyüklük tasladılar ve suçlu bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine, ayrı ayrı ayetler olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat ettik. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Bunun üzerine biz de, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkâr bir kavim oldular....
Əraf Suresi, 156. Ayet:
Vektub lenâ fî hâzihid dunyâ haseneten ve fîl âhıreti innâ hudnâ ileyk(ileyke), kâle azâbî usîbu bihî men eşâu ve rahmetî vesiat kulle şey’(şey’in), fe se ektubuhâ lillezîne yettekûne ve yu’tûnez zekâte vellezîne hum bi âyâtinâ yu’minûn(yu’minûne)....
Əraf Suresi, 156. Ayet:
1.
vektub (ve uktub)
: ve yaz
2.
lenâ
: bize
3.
fî hâzihi ed dunyâ
: bu dünyada
4.
haseneten
: hasene, iyilik (der...
Əraf Suresi, 156. Ayet:
'Bize bu dünyada bir bayrak altında yaşamayı, sağlıklı olmayı, zenginliği, sâlih ameller işlemeyi, iyilikler yapmayı, âhirette, ebedî yurtta da mükâfatlandırılmayı divan defterine yaz. Biz isyandan vazgeçtik, tevbe ederek sana yöneldik.' dedi. Allah: 'Azâbım var, sünnetim, düzenimin yasaları ve irademin tecellisi içinde onu dilediğime isabet ettiririm. Rahmetim de var, her şeyi kucaklamıştır. Rahmetimi bana sığınanlar, emirlerime yapışanlar, günahlardan arınıp, azaptan korunanlar, kulluk ve soru...
Əraf Suresi, 160. Ayet:
Ve katta’nâhumusnetey aşrete esbâtan umemâ(umemen), ve evhaynâ ilâ mûsâ izisteskâhu kavmuhu enıdrıb bi asâkel hacer(hacere), fenbeceset minhusnetâ aşrete aynâ(aynen), kad alime kullu unâsin meşrebehum, ve zallelnâ aleyhimul gamame ve enzelnâ aleyhimul menne ves selvâ, kulû min tayyibâti mâ rezaknâkum, ve mâ zâlemûnâ ve lâkin kânû enfusehum yazlimûn(yazlimûne). ...
Əraf Suresi, 163. Ayet:
Ves’elhum anil karyetilletî kânet hâdıratel bahri iz ya’dûne fîs sebti iz te’tîhim hîtânuhum yevme sebtihim şurre’an ve yevme lâ yesbitune lâ te’tîhim, kezâlike neblûhum bi mâ kânû yefsukûn(yefsukûne)....
Əraf Suresi, 163. Ayet:
1.
ves'el-hum
: ve onlara sor
2.
an el karyeti elletî
: beldeden ki; o
3.
kânet
: idi, oldu
4.
hâdırate el bahri
:...
Əraf Suresi, 168. Ayet:
Ve katta’nâhum fîl ardı umemâ(umemen), minhumus sâlihûne ve minhum dûne zâlike ve belevnâhum bil hasenâti ves seyyiâti leallehum yerciûn(yerciûne). ...
Əraf Suresi, 171. Ayet:
Bir zamanlar, o dağı, Tûr’u gölgelik gibi kaldırıp silkeleyerek İsrailoğulları’nın üstüne çekmiştik. Dağı üstlerine düşecek sandılar. 'Size verdiğimiz kitaba sıkı sıkı sarılın, sorumluluğuna pürdikkat sahip çıkın. İçindekileri ezberleyin, iyi düşünüp tahlil edin. Allah’a sığınıp, emirlerine yapışmanıza günahlardan arınıp, azaptan korunmanıza, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarınıza ve özgürlüklerinize sahip çıkarak şahsiyetli davranmanıza, dinî ve sosyal görevlerinizin bilincinde olmanıza ves...
Əraf Suresi, 174. Ayet:
Biz âyetleri böyle ayrıntılı açıklıyoruz ki, şirkten, atalarının taptıklarından vazgeçip Hakka dönmelerine, Allah’a iman etmelerine vesile olsun....
Əraf Suresi, 175. Ayet:
(175-176) Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık, lâkin o, dünyaya saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âye...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik o âyetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Sünnetimiz, düzenimizin yasaları içinde, irademizin tecellisine uygun olsaydı, elbette onu bu âyetlerimiz sayesinde yüksek mevkilere getirirdik. Fakat o, dünyada ebedîleşeceğini zannederek, mala ve zevke düşkünlüğü saplantı haline getirdi. Şahsî arzu ve ihtiraslarının peşine düştü. Onun ibret verici hali, tıpkı köpeğin haline benzer. Sen onun üstüne varsan da havlayarak saldırır, kendi haline bıraksan da havlayarak saldırır. Âyetlerimizi yalanlayan kavimler de aynen böyledir. Bu tür kıssaları iy...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik, onu ayetlerimizle ustun kilardik; fakat o, dunyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, ustune varsan da, kendi haline biraksan da, dilini sarkitip soluyan kopegin durumu gibidir. Iste ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali boyledir. Sen onlara bu kissayi anlat, belki uzerinde dusunurler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu âyetlerimizle yükseltir (kadrini yüce kılar)dık; ne var ki o maddeye yönelip aşağılığa bağlı kalmayı (tercih etti), hevesine uydu. Onun hali ve tutumu, üzerine varsan da kendi durumuna bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin haline benzer. İşte bu âyetlerimizi yalanlayan topluluğun misâlidir. Artık sen olayı onlara nakledip anlat, olur ki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik, onu ayetlerimizle üstün kılardık; fakat o, dünyaya meyletti ve hevesine uydu. Durumu, üstüne varsan da, kendi haline bıraksan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan sayan kimselerin hali böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu bu âyetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o, dünyaya saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin durumu böyledir. Kıssayı anlat; belki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o, toprağa yapışmakta direndi ve hevesinin ardına takıldı. Onun durumu, üstüne varsan da bıraksan da dili dışarda soluyan huysuz bir köpeğin durumuna benzer. Ayetlerimizi yalanlayan toplulukların durumu işte böyledir. Bu olayı aktar, olur ki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu, bununla yükseltirdik. Fakat o; yere saplandı ve hevesine uydu. Artık onun hali; o köpeğin hali gibidir ki, üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte ayetlerimizi yalanlayan kavmin hali böyledir. Sen, kıssayı anlat. Belki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
İmdi, Biz eğer dileseydik, onu ayetlerimizle yüceltir, üstün kılardık: fakat o hep dünyaya sarıldı ve yalnızca kendi arzu ve heveslerinin peşinden gitti. Bu bakımdan, böyle birinin durumu (kışkırtılan) bir köpeğin durumu gibidir: öyle ki, onun üzerine korkutarak varsan da dilini sarkıtıp hırlar, kendi haline bıraksan da. Bizim ayetlerimizi yalanmaya kalkan kimselerin hali işte böyledir. Öyleyse, bu kıssayı anlat, ki belki derin derin düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu bu âyetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu tıpkı köpeğin durumuna benzer. Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da dilini çıkarıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayan kavmin hâli böyledir. Sen onlara bu kıssayı anlat, belki üzerinde düşünüp ibret alırlar....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik onu ayetlerimizle yükseltirdik. Fakat o yeryüzünü ebedi zannetti, heveslerine tabi oldu. Onun misali, üzerine yürüsen de kendi haline bıraksan da dilini çıkartıp soluyan köpeğe benzer. Ayetlerimizi yalanlayan kavmin misali budur. Hikayeyi onlara anlat umulur ki düşünürler....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
(175-176) Onlara, kendisine âyetlerimiz hakkında ilim nasib ettiğimiz kimsenin de kıssasını anlat: Evet, o adam bu ilme rağmen o âyetlerin çerçevesinden sıyrıldı, şeytan da onu peşine taktı, derken azgınlardan biri olup çıktı. Eğer dileseydik, onu o âyetler sayesinde yüksek bir mevkiye çıkarırdık, lâkin o, dünyaya saplandı ve hevasının esiri oldu. Onun hali tıpkı köpeğin durumuna benzer: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi haline bıraksan da yine dilini salar solur! İşte bu, tıpkı âye...
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik elbette onu o âyetlerle yükseltirdik, fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, onu bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte âyetlerimizi yalanlayanların durumu budur. Bu kıssayı anlat, belki düşünür(öğüt alır)lar....
Əraf Suresi, 176. Ayet:
Dileseydik, onu âyetlerimizle yüceltirdik. Lâkin o yere saplandı ve heveslerinin peşine düştü. Onun hali köpeğinki gibidir: Üstüne varsan da dilini çıkarıp solur, kendi haline bıraksan da yine dilini çıkarıp solur. Âyetlerimizi yalanlayan topluluğun hali işte budur. Bu kıssaları onlara anlat ki üzerinde düşünsünler....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
1.
ve immâ
: ve ama, fakat ... olursa
2.
yenzeganne-ke
: sana bir vesvese gelir
3.
min eş şeytâni
: şeytandan
4.
nezgun
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Eğer şeytandan (bedenselliğin) bir dürtme seni dürterse (bedensel arzulara iteklerse hakikatini perdeleyecek şekilde), hemen Allâh'a (nefsinin hakikati olan Esmâ'sının kuvvesine) sığın. . . Çünkü O, Semi'dir, Aliym'dir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Eğer şeytanın vesvesesi seni tahrik ederse hemen Allah’a sığın. O dualara icabet eder, ilmi her şeyi kuşatır....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Şeytandan bir aykırı düşünce (vesvese) seni dürtükleyecek olursa hemen Allah'a sığın. Muhakkak ki O duyandır, bilendir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Şeytandan taraf seni dürtecek bir vesvese duyacak olursan hemen Allah'a sığın. Çünkü Allah, şüphesiz ki işiten ve bilendir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Eğer şeytandan bir vesvese, bir gıcık gelirse hemen Allah'a sığın. Muhakkak ki, Allah hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Eğer sana şeytandan bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse hemen Tanrı'ya sığın. Çünkü O işitendir, bilendir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Eğer şeytandan (gelen) bir vesvese seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın!Çünki O, Semî' (herşeyi işiten)dir, Alîm (herşeyi hakkıyla bilen)dir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Ve eğer seni şeytan tarafından bir vesvese gıdıklayacak olursa hemen Allah Teâlâ'ya sığın. Şüphe yok ki, O (Allah) bihakkın işiticidir, tamamıyla bilicidir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Her ne zaman şeytandan sana bir vesvese gelecek olursa, hemen Allah’a sığın! Çünkü o duaları işitip icabet eder ve her şeyi bilir....
Əraf Suresi, 200. Ayet:
Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
1.
innellezînettekav
(inne ellezîne ittekav)
: muhakkak ki takva sahibi olan kimseler
2.
izâ messe-hum
: onlara dokunduğu zaman
3.
tâifun
: gözü bürüyen bir vesvese, musîbet
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Muhakkak ki; takva sahibi kimseler şeytandan onlara gözü bürüyen bir vesvese dokunduğu zaman (Allah'ı) tezekkür ederler (Allah'la tezekkür ederler). İşte o zaman onlar, basar edenlerdir (kalp gözlerinin basar hassası ile görürler: Casiye-23)....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Tanrıdan çekinenler, Şeytan'ın bir vesvesesine uğradılar mı düşünürler, bir de bakarsın ki doğru yolu görmüşler bile....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Allah’a sığınanlara, emirlerine yapışanlara, günahlardan arınıp, azaptan korunanlara, kulluk ve sorumluluk şuuruyla, haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkarak şahsiyetli davrananlara, dinî ve sosyal görevlerinin bilincinde olan takva sahiplerine şeytan ve şeytanî güçler tarafından bir vesvese verildiğinde, kendilerine gelip Allah’ın emir ve yasaklarını düşünürler. Ânında gerçeği farkederler, doğruyu görürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Takva sahiplerine şeytan tarafından bir vesvese gelecek olursa (Allah'ın emir ve yasaklarını) anarlar ve hemen (hakkı) görürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Allah’dan korkanlar, kendilerine Şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman, Allah’ı ve azabını düşünürler; bir de hemen bakarsın ki, onları doğru yolu bulup Şeytan’ın vesvesesini atmışlardır bile....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Allah'a karsi gelmekten sakinanlar, seytan tarafindan bir vesveseye ugrayinca, Allah'i anarlar ve hemen gercegi gorurler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Doğrusu (Allah'tan korkup fenalıklardan) sakınanlara şeytandan vesvese (azıcık bir hayâl sinyali) dokunduğunda Allah'ı anarlar ve hemen (doğruyu ve gerçeği) görürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Allah'a karşı gelmekten sakınanlar, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca, Allah'ı anarlar ve hemen gerçeği görürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Takvâya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda (Allah'ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiği zaman, durup düşünürler ve derhal gerçeği görmeye başlarlar....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese iliştiği zaman, durup düşünürler de derhal kendi basiretlerine sahib olurlar....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Tanrı'yı zikrederler), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
(Allah’dan) gerçekten sakınanlar, kendilerine şeytandan (gelen) bir vesvese dokunduğu zaman, (Allah’ın emir ve yasaklarını) hatırlayıp derhâl (hakikati) gören kimselerdir....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Muhakkak ki takvaya erenler; onlar şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca iyice düşünürler. Bir de bakarsın ki gördürücüdürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Takvâya erenler, şeytan tarafından bir vesveseye uğrayınca Allah'ı zikrederler. Bir de bakarsın ki onlar gerçeği görüp bilmişlerdir bile....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Allah'tan korkanlar, kendilerine şeytândan gelen bir vesvese dokunduğu zaman düşünür, (gerçeği) görürler....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
(Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah'ı zikredip anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir....
Əraf Suresi, 201. Ayet:
Takvâ sahipleri, kendilerine şeytandan bir vesvese geldiğinde güzelce düşünürler ve gerçeği görecek hale gelirler....
Ənfal Suresi, 4. Ayet:
İşte onlardır hakkıyla (tahkike dayalı) iman edenler. . . Onlar için Rableri indînde (hakikatleri olan Esmâ mertebesinin getirisi olan) dereceler, mağfiret (Esmâ kuvvesi olan ilmin benliği örtmesiyle oluşan bağışlanma) ve kerîm rızık (cömert - şerefli rızık, maddi veya manevî rızık) vardır....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
1.
iz
: idi, olmuştu, olduğu zaman
2.
yugaşşî-kum
: sizi bürüyor, kaplıyor
3.
en nuâse
: uyuklama hali
4.
emeneten
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O'nun (Allahû Tealâ) tarafından, emin olmanız için sizi bir uyuklama hali bürüyordu. Ve sizin, onunla temizlenmeniz ve şeytanın murdarlığını (vesvesesini) sizden gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı sağlamlaştırmak (sabit kılmak) için semadan su indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek, sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Hani, Allah tarafından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi temizlemek, şeytanın pisliğini, verdiği vesveseyi sizden gidermek, düşüncelerinizi, kalplerinizi birbirine bağlayarak sizi yüreklendirmek, orduya akıl, ihtiyat ve cesaret nasip etmek, itibarınızı yüceltmek için üzerinize gökten yağmur indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
(Allah) size, Bedir savaşında korkudan emin olmak için hafif bir uyku veriyordu; ve üzerinize gökten bir yağmur yağdırıyordu ki, bununla abdestsizliğinizi giderip sizi temizlesin, Şeytanın vesvesesini (hak üzere olsaydınız susuz kalmazdınız, diye Şeytanın dürtüşünü) sizden kaldırsın, kalblerinize zafer için sebât versin ve bu yağmur sebebiyle (kuraklıktan kaypak hale gelen kumluk arazide) ayaklarınızı sağlam durdursun....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Allah kendi katindan bir guven isareti olarak sizi hafif bir uykuya daldirmisti. Sizi aritmak, sizden seytan vesvesesini gidermek, kalblerinizi pekistirmek ve sabatinizi artirmak icin gokten size su indirmisti....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Allah kendi katından bir güven işareti olarak sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Sizi arıtmak, sizden şeytan vesvesesini gidermek, kalblerinizi pekiştirmek ve sebatınızı artırmak için gökten size su indirmişti....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O sırada size, yine katından bir güven ve esenlik olmak üzere bir uyku sardırıyordu, sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, yüreklerinize kuvvet vermek ve ayaklarınızı sağlam durdurmak için gökten üzerinize yağmur indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Hani Allah, korkunuzu gidermek için sizi hafif bir uykuya daldırmıştı. Ayrıca sizi temizlemek, şeytanın vesvesesinden arındırmak, kalplerinizi pekiştirip kaynaştırmak ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için size gökten su indirdi....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O zaman sizi, tarafından bir emniyet olmak üzere hafif bir uykuya bürüyordu ve üzerinize gökten bir su indiriyordu ki, bununla sizi temizlesin, sizden şeytanın pisliğini(vesvesesini) gidersin, kalblerinizi pekiştirsin (kendine bağlasın) ve bununla ayakları(nızı)sâbit kılsın!...
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
(Hatırlayın nasıl olmuştu) hani, katından bir güvence olarak, sizi bir iç huzurunun kuşatmasını sağlamış ve gökten üzerinize su indirmişti ki onunla sizi arındırsın, Şeytanın kirli vesveselerinden kurtarsın; kalplerinizi güçlendirip adımlarınızı sağlamlaştırsın....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Yâd ediniz ki, O'nun tarafından bir eminlik olmak için sizi bir hafif uykuya daldırmıştı. Ve gökten üzerinize su da indiriyordu. Onunla sizi temizlesin ve sizden şeytanın vesvesesini gidersin ve kalblerinize bir râbıta versin ve onunla ayakları sabit kılsın (diye)....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O zaman Allah kendi katından bir güven işareti olmak üzere, sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi tertemiz yapmak, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve (savaşta) ayaklarınıza sebat vermek için gökten üzerinize su indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
Düşman korkusundan gözünüze uyku girmediği için o vakit Allah, inâyeti ile güven ve sükûnet vermek için sizi hafif bir uykuya daldırıyordu. Sizi temizlemek, şeytanın pisliğini, vesvesesini sizden gidermek,kalplerinize kuvvet vermek ve savaş meydanında ayaklarınızı sabit kılmak için gökten üzerinize su indiriyordu....
Ənfal Suresi, 11. Ayet:
O vakit Allah kendi katından bir emniyet vermek üzere sizi hafif bir uykuya daldırmış; sizi temizlemek, şeytanın vesvesesini sizden gidermek, kalplerinizi Allah'a bağlamak ve ayaklarınıza sebat vermek için gökten bir yağmur indirmişti....
Ənfal Suresi, 26. Ayet:
Düşünün ve hatırlayın. Hani bir vakitler yeryüzünde temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmış, baskıcı, zâlim idareler altında ezilen, hor görülen bir azınlıktınız, güçsüzdünüz. İnsanların sizi kaldırıp götürmesinden korkuyordunuz. Öyle iken, o sizi bağrına bastı, size yaşama imkanı sağladı. Sizi yardımıyla destekleyip güçlendirdi. Size temizinden, helâlinden, sağlıklısından rızıklar ganimetler verdi. Umulur ki şükrünüze vesile olur....
Ənfal Suresi, 29. Ayet:
Ey iman edenler. . . Eğer Allâh'tan korunursanız (fıtrî ahdinize ve Rasûlullah ile ulaşanlara hıyanet etmezseniz), sizin için Furkan (Hak ile bâtılı ayırt etme kuvvesi) oluşturur, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. . . Allâh, Zül Fadlil Aziym'dir....
Ənfal Suresi, 36. Ayet:
Şübhesiz ki inkâr edenler, mallarını (insanları) Allah yolundan men' etmek için harcarlar. Onları daha da harcayacaklar; sonra (bu) kendilerine bir pişmanlık (vesîlesi)olacak, sonra da mağlûb olacaklardır. Nihâyet, inkâr edenler Cehenneme (sevk edilerek, orada) toplanacaklardır....
Ənfal Suresi, 61. Ayet:
Ve in cenehû lis selmi fecnah lehâ ve tevekkel alâllâh (alâllâhi), innehu huves semîul alîm(alîmu)....
Ənfal Suresi, 61. Ayet:
Eğer barışa yanaşırlar ise, sen de ona (barışa) yanaş! Allâh'a tevekkül et (Allâh'ı vekîl tut = El Vekiyl isminin kuvvesine yönel)! Çünkü O, Semi'dir, Aliym'dir....
Tövbə Suresi, 5. Ayet:
Allah’ın savaşı haram kıldığı aylar çıkınca, ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında, Allah’a ortak koşan müşrikleri nerede bulursanız öldürün, yakalayın, hapsedin, bütün geçit başlarını tutun. Eğer tevbe ederler, isyandan vazgeçerek Allah’a itaate yönelirler, namazı âdâbına riayet ederek, aksatmadan âşikâre kılarlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verirlerse onları serbest bırakın. Allah çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibi...
Tövbə Suresi, 6. Ayet:
Eğer ilâhlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında, Allah’a ortak koşan müşriklerden biri güvence ve himaye isterse onu koru kolla ki, Allah’ın kelâmını dinlemeye, anlamaya fırsatı olsun. Sonra onu, kendisini güvenlik içinde hissedeceği yere kadar sağ salim ulaştır. Böyle muamele, Allah’ın dini İslâm ile ilgili, hayır ve şer ile ilgili bilgi sahibi olmayan kavimlerin, İslâmî otoriteyi tanıma vesilesidir....
Tövbə Suresi, 11. Ayet:
Eğer tevbe ederler, isyandan vazgeçerler, Allah’a itaate yönelirler, namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan âşikâre kılarlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verirlerse, onlar, o zaman dinde kardeşlerinizdir, sizinle eşit haklara sahiptirler. İlimde ilerlemeye devam eden kavimlere, bilgi toplumlarına şeriatın hedefini belirtmek ve hayata geçirmek için âyetleri ayrıntılarıyla açıklıyoruz....
Tövbə Suresi, 18. Ayet:
Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara, âhiret gününe iman edenler, namazı âdâbına riâyet ederek, aksatmadan kılanlar, vicdanlarını, servetlerini, sosyal bünyelerini arındıran, berekete vesile olan zekâtı verenler, Allah’tan başkasından korkmayanlar imar ederler, canlandırırlar, şenlendirirler. Bunların, hidayete ermiş olanlardan, hak yolda, İslâm’da sebat edenlerden olmaları umulur....
Tövbə Suresi, 37. Ayet:
(Aylara) ilave yapmak, (onların) hakkı tanımaktan kaçınma tavırları içinde olsa olsa fazladan bir örnek, hakkı inkara yeltenenleri (daha da) saptıran bir (vesile)dir. Bu (ilaveyi), ayların sayısını Allahın yasak kıldığı takvime uyarlamak amacıyla bir yıl olumlayıp bir yıl yasak sayıyor ve böylece Allahın yasak kıldığı şeyi (kendilerince) meşrulaştırmaya kalkışıyorlar. Kendi yaptıkları (bu) kötülük güzel görünüyor onlara. Zaten Allah hakkı tanımaktan kaçınan insanları doğru yola yöneltmez....
Tövbə Suresi, 60. Ayet:
İmanda sadakatin ve kemalin ifadesi olan sadakalar, vicdanınızı, servetinizi, sosyal bünyenizi arındıran, berekete vesile olan zekâtlar, hazine gelirleri, ancak fakirler, çevresi, çaresi olmayan yoksullar, göçmenler, devlet memurları, müellefe-i kulûp, gönülleri, düşünceleri İslâm’a ısındırılacak olanlar, örtülü ödenekler, esir ve kölelerin esaret boyunduruklarından kurtarılarak hürriyetlerine kavuşma ödeneği, borçlular, Allah yolunda, İslâm uğrunda cihad edenler, faaliyet gösterenler, eğitim, t...
Tövbə Suresi, 71. Ayet:
Şuurlu ve kâmil mü’min erkekler, şuurlu ve kâmil mü’min kadınlar birbirlerinin velileri, dostları birbirlerinin haklarını, menfaatlerini koruyan güce ve otoriteye, kamu görevlerini icra yetkisine sahip kimselerdir. Kur’ân’ın ve sünnetin hükümlerini, meşrû olanı, İslâmî kurallarla örtüşen örfü, ilmî verileri, mü’minlerin tasvip ettiği, icrasında hayır gördüğü, planları, programları, adâleti uygulayarak, kamu düzenini sağlarlar, iyiliği emrederler. Şeriatın suç saydığı ve haram kıldığı, kamu vicda...
Tövbə Suresi, 75. Ayet:
Onların içlerinde taahhütte bulunanlar da vardı: 'Allah bize lütfundan, ihsanından verirse, mutlaka imanda sadâkatin ve kemalin ifadesi olan sadakayı, vicdanımızı, servetimizi, sosyal bünyemizi arındıran berekete vesile olan zekâtı veririz, malî mükellefiyetleri yerine getiririz, kesinlikle dindar, ahlâklı, hayır-hasenat sahibi müslümanlardan, sâlihlerden oluruz' diyorlardı....
Tövbə Suresi, 79. Ayet:
Gönülleriyle, imanda sadâkatin ve kemalin ifadesi olan sadaka ve vicdanı, serveti, sosyal bünyeyi arındıran berekete vesile olan zekât nisabından fazlasını veren mü’minleri kınayanları; ancak güçlerinin yettiğini bulup verenlerle alay edenleri Allah maskaraya çevirmiştir. Onlara can yakıp inleten müthiş bir ceza vardır....
Tövbə Suresi, 91. Ayet:
Allah'a ve Peygamberine bağlı kaldıkça zayıflara, hastalara ve sefer levâzımını tedârike kudreti yetmeyenlere bir suç yok. Fakat iyilik eden iyi kişilere savaştan geri kalmak için bir vesîle yoktur ve Allah, suçları örter, rahîmdir....
Tövbə Suresi, 93. Ayet:
1.
innemâ
: ancak, sadece, fakat
2.
es sebîlu
: yol, vesile
3.
alâ
: üzerine
4.
ellezîne yeste'zinûne-ke
: senden ...
Tövbə Suresi, 93. Ayet:
Fakat zengin oldukları halde senden izin isteyip, geride kalanlarla beraber olmaya razı olan kimselere yol (günaha vesile) vardır. Ve Allah, onların kalplerinin üzerini tabetti (mühürledi). Artık onlar bilemezler....
Tövbə Suresi, 94. Ayet:
Ya'tezirûne ileykum izâ reca'tum ileyhim, kul lâ ta'tezirû len nu'mine lekum kad nebbe enallâhu min ahbârikum, ve se yerâllâhu amelekum ve resûluhu summe tureddûne ilâ âlimil gaybi
veş
şehâdetî fe yunebbiukum bi mâ kuntum ta'melûn(ta'melûne)....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
1.
ve min el a'râbî
: ve bedevî (göçebe) Araplar'dan
2.
men
: kimse(ler)
3.
yu'minu
: îmân eder, âmenû olur
4.
bi allâhi
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Ve bedevî Araplar'dan Allah'a ve ahiret gününe (Allah'a ölmeden evvel ulaşma gününe) inananlar vardır. Ve infâk ettikleri şeyleri Allah'ın indinde ve Resul'ün dualarında bir (yakınlık) vesile kabul ederler. Muhakkak ki; o, onlar için bir yakınlık vesilesidir, (öyle) değil mi? Allah, onları rahmetinin içine dahil edecek. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur (mağfiret edendir) ve Rahîm (rahmet nurunu gönderen)'dir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevîlerden kimileri de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır. Harcayacaklarını, Allah katında yakınlığa ve Peygamberin dualarını almağa vesile sayarlar. Bilesiniz ki bu, (Allah katında) onlar için yakınlıktır. Allah, onları rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevîlerden Allah'a ve son güne inanıp sarfedileni Allah katında hâlis bir ibâdet sayan ve Peygamberin dualarını kazanmaya vesîle addedenler de var. Haberiniz olsun ki bu, gerçekten de onlar için bir ibâdettir, Tanrıya yakın olmaya vesîledir. Allah, onları öz rahmetine ithal edecektir, şüphe yok ki Allah, suçları örter, rahîmdir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevîlerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevîlerden kimi de vardır ki, Esmâ'sıyla onların hakikati olan Allâh'a ve yaşanacak sonsuz sürece iman eder ve infak ettiğini Allâh indînde yakınlığa vesile olacak şeyler olarak düşünür; Rasûlullah'ın dualarında yer almak için vesile edinir. . . Dikkat edin, muhakkak ki o (infak ettikleri), kendileri için bir yakınlık vesilesidir. . . Allâh onları rahmetine dâhil edecektir. . . Muhakkak ki Allâh Ğafûr'dur, Rahıym'dir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevî Araplar içinde, Allah’a, Allah’a imanın gerektirdiği esaslara ve âhiret gününe iman edenler; hayır için gönüllü harcayacaklarını, Allah katında yakınlığa, Allah Rasûlünün dualarını almaya vesile kabul edenler var. Kesinlikle de o harcadıkları mal, onlar için büyük bir yakınlık vesilesidir. Allah onları rahmet deryasına gark edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevilerden öyleleri de var ki, Allah'a ve ahiret gününe iman ederler ve harcadıklarını Allah'a yaklaşmak ve Peygamberin dualarını almak için vesile olarak görürler. Bilin ki, (gerçekten) bu onlar için yakınlık vesilesidir. Allah onları rahmetine sokacaktır. Allah bağışlayandır, rahmet edendir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Yine Bedevî’lerden öylesi de vardır ki, Allah’a ve âhiret gününe inanır; ve harcadığını, Allah katında (rahmetine) yakınlıklara ve Peygamberin dualarını kazanmıya vesile edinir. Doğrusu, harcamış oldukları şeyler, Allah’ın rahmetine yaklaşmaya kendileri için bir sebebdir. Allah, onları rahmetine (cennet’ine) koyacaktır. Çünkü Allah Gafûr’dur, Rahîm’dir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevilerden, Allah'a ve ahiret gunune inanan, sarfettigini, Allah katinda ibadet ve peygamberin dualarina nail olmaga vesile sayanlar da vardir. Bilin ki, verdikleri onlar icin ibadettir. Allah, onlara rahmet edecektir. Allah suphesiz bagislar ve merhamet eder. *...
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Yine Bedevilerden öylesi de var ki, Allah'a, Âhiret gününe imân ederler. (Allah yolunda) harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamberin dualarına (lâyık olmaya vesile) edinirler. İyi bilin ki bu onlar için Allah katında bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine lâyık görüp kavuşturacaktır. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevilerden, Allah'a ve ahiret gününe inanan, sarfettiğini, Allah katında ibadet ve Peygamberin dualarına nail olmağa vesile sayanlar da vardır. Bilin ki, verdikleri onlar için ibadettir. Allah, onlara rahmet edecektir. Allah şüphesiz bağışlar ve merhamet eder....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Bedevîlerden öylesi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır, (hayır için) harcayacağını Allah katında yakınlığa ve Peygamber'in dualarını almaya vesile edinir. Bilesiniz ki o (harcadıkları mal, Allah katında) onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmetine (cennetine) koyacaktır. Şüphesiz Allah bağışlayan, esirgeyendir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Araplardan, ALLAH'a ve ahiret gününe inananlar da vardır. Harcadıklarını ise ALLAH'a yaklaştıracak bir vesile ve elçiye destek sayarlar. Gerçekten o, onlar için bir yaklaşma vesilesidir. ALLAH onları rahmetine sokacaktır. ALLAH Bağışlayandır, Rahimdir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Yine Ârâbîlerden kimi de var ki Allaha ve Ahiret gününe inanır ve vergisini Allah yanında yakınlıklara ve peygamberin dualarına vesîle sayar, filhakika onlar kendileri için yakınlıklardır, ilerde Allah onları rahmeti içine koyacaktır, çünkü Allah gafurdur rahîmdir...
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Yine bedevilerden öyleleri vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır; harcadığını Allah katında yakınlarına ve Peygamberin dualarına vesile sayar; gerçekten bu, onlar için bir yakınlıktır. İleride Allah, onları rahmeti içine koyacaktır; çünkü Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir....
Tövbə Suresi, 99. Ayet:
Yine bedevilerden kimi de vardır ki, Allah'a ve ahiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber'in dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine koyacaktır. Şüphesiz ki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir....