Axtarış Nəticələri
Ana Səhifə
Surələr
Məallər
Blog
Yusif Suresi, 19. Ayet:
Və bir karvan gəldi. Suçularını göndərdilər.
Ved
rəsini asan: "Şad xəbər! Burada uşaq var" dedi. Satmaq üçün özləri ilə apardılar. Allah onların nə etmək istədiklərini çox yaxşı bilirdi....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların, bu dünya hayatında, infak ettikleri şeylerin durumu, kendilerine haksızlık etmiş bir halkın ekinine isabet ederek onu mah
ved
en kavurucu bir rüzgara benzer. Allah onlara haksızlık yapmadı, fakat onlar, kendi kendilerine haksızlık etmektedirler....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar, başkalarını ondan vazgeçirmeye çalışırlar, kendileri de ondan uzaklaşırlar. Ve onlar, ancak kendilerini mah
ved
erler, ama bunu idrak etmezler....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki, sığırdan iki. De ki: "İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahminde bulunanı mı haram etti? Yoksa Allah, size bunları tavsiye ettiği zaman siz orada mıydınız? Bir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için Allah adına yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah, zalim olan bir halkı doğru yola iletmez."...
Nəhl Suresi, 11. Ayet:
O su ile sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve her türlü mey
ved
en bitiriyor. Kuşkusuz, düşünen bir halk için elbette bir ayet vardır....
Ənbiya Suresi, 18. Ayet:
Aksine, Biz; Hakk'ı, Batıl'a karşı ortaya koyarız da onu mah
ved
er. Böylece Batıl yok olur. Nitelediğiniz şeylerden dolayı size yazıklar olsun....
Furqan Suresi, 39. Ayet:
Ve onların hepsini örneklerle uyardık ve hepsini mah
ved
erek helak ettik....
Saffat Suresi, 56. Ayet:
"Vallahi az kalsın beni de mah
ved
ecektin." dedi....
Duxan Suresi, 55. Ayet:
Orada güven içinde her türlü mey
ved
en isterler....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en çift çift vardır....
Nuh Suresi, 23. Ayet:
"Sakın ilahlarınızı bırakmayın; sakın
Ved
d'i, Suva'yı, Yeğus'u, Yeuk'u ve Nesr'i bırakmayın." dediler....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Ve in kuntum fî reybin mimmâ nezzelnâ alâ abdinâ fe’tû bi sûretin min mislihî,
ved
’û şuhedâekum min dûnillâhi in kuntum sâdıkîn(sâdıkîne)....
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
1.
ve in kuntum
: ve eğer siz iseniz
2.
fî reybin
: şüphe içinde
3.
mimmâ (min mâ)
: şeyden
4.
nezzelnâ
: biz indi...
Bəqərə Suresi, 23. Ayet:
Eğer kulumuza indirdiğimizden kuşku içinde iseniz / kuşkulanıyorsanız (rayb), buna benzer / bunun benzerinden / buna benzeyen (min misli) bir (tek) sure getirin (fe'tu). Tanrı'dan başka tüm tanıklarınızı da (yardıma) çağırın (
ved
'u), doğru (sözlü) / dürüst (sadık) iseniz....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir mey
ved
en kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
Dosdoğru imân edip iyi-yararlı amellerde bulunanlara müjde ver ki, onlara altından ırmaklar akan Cennetler vardır. (Oraya girdikleri zaman) kendilerine oradaki mey
ved
en ne kadar bir rızık verildiğinde, «bu daha önce de rızıklandığımız şeylerdendir» diyecekler. (Evet) onlara (renk ve çeşit bakımından az da olsa dünyadaki veya kendilerine az önce sunulan meyvalara) benzer (fakat lezzet ve nefaset bakımından çok farklı ve üstün meyvalar) verilecek. Hem onlar için orada (dünyada kadınlara arız olan ...
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İman edip iyi davranışlarda bulunanlara, içinden ırmaklar akan cennetler olduğunu müjdele! O cennetlerdeki bir mey
ved
en kendilerine rızık olarak yedirildikçe: Bundan önce dünyada bize verilenlerdendir bu, derler. Bu rızıklar onlara (bazı yönlerden dünyadakine) benzer olarak verilmiştir. Onlar için cennette tertemiz eşler de vardır. Ve onlar orada ebedî kalıcılardır....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İman edip iyi amel işleyenleri müjdele! Kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetler var. Onlara her hangi bir mey
ved
en bir rızık yedirilince onlar, her defasında: «Bu bizim önceden yediğimiz şeydir.» diyecekler; oysa ona benzer olarak sunulacaklar. Kendileri için orada tertemiz zevceler de var. Onlar orada ebedi kalacaklar....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir mey
ved
en rızıklandırıldıklarında: «Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir» derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar orada ebedî kalacaklar....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İman edip iyi ameller işleyenleri, ağaçları altından nehirler akan Cennetler ile müjdele. Onlara rızık olarak her yeni meyve sunulduğunda «Bu daha önce bize sunulan falanca mey
ved
ir» derler, onlara birbirinden ayırd edemeyecekleri rızıklar verilir. Hem onlara orada el değmemiş, tertemiz eşler verilecektir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
(Habîbim, yâ Muhammed!) Îmân edip sâlih ameller işleyenlere, şübhesiz kendileri için altlarından ırmaklar akan Cennetler olduğunu müjdele! (Onlar) ne zaman rızık olarak oradan, herhangi bir mey
ved
en rızıklandırılsalar: 'Bu, daha önce rızıklandırıldığımız şeydir' derler. Çünki bu (Cennet ni'metleri), kendilerine (dünyadaki rızıklarıyla) birbirine benzer şekilde verilir. Onlar için orada tertemiz zevceler de vardır ve onlar, orada ebedî olarak kalıcıdırlar....
Bəqərə Suresi, 25. Ayet:
İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine âit olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir mey
ved
en rızıklandırıldıkça: "Bu, daha önce de rızıklandığımız şeydir, (dünyâda iken de bu rızıktan yemiştik)" derler. (Cennetteki bu rızık), onlara, o(dedikleri)ne benzer verilmiştir. Onlar için orada tertemiz eşler de vardır ve onlar orada ebedi kalacaklardır....
Bəqərə Suresi, 58. Ayet:
Ve iz kulnâdhulû hâzihil karyete fe kulû minhâ haysu şi’tum ragaden
ved
hulûl bâbe succeden ve kûlû hıttatun nagfir lekum hatâyâkum ve senezîdul muhsinîn(muhsinîne)....
Bəqərə Suresi, 58. Ayet:
Bir vakit de (Tîh sahrasından çıktıktan sonra): “- Şu Kudüs şehrine girin de nimetlerinden dilediğinizi, bol bol yeyin; kapısından secde ederek girin ve “Hıtta” deyin (günahınızdan istiğfar edin) ki, günahlarınızı af
ved
elim. Biz, ihsan (iyilik ve itâat) edenlere, sevabı daha artıracağız.” demiştik....
Bəqərə Suresi, 68. Ayet:
'Bizim için Rabbini çağır da onun niteliğini bize açıklasın,' dediler. 'O diyor ki, o ne yaşlı ne genç, ikisinin ortasında bir dü
ved
ir. Size emredileni yapın,' dedi....
Bəqərə Suresi, 69. Ayet:
'Bizim için Rabbini çağır da onun rengini de açıklasın,' dedi ki: 'O diyor ki, o rengi parlak sarı bir dü
ved
ir, bakanların içini açar,' dediler....
Bəqərə Suresi, 71. Ayet:
'O diyor ki, o düve yeri sürüp ekini sulayarak boyunduruk altında ezilmemiş, kusursuz, alacasız bir dü
ved
ir,' dedi. 'İşte şimdi gerçeği getirdin!,' diyerek sonunda düveyi boğazladılar; az kalsın bunu yapmıyacaklardı....
Bəqərə Suresi, 96. Ayet:
Ve le tecidennehum ahrasan nâsi alâ hayâtin, ve minellezîne eşrakû ye
ved
du ehaduhum lev yuammeru elfe seneh(senetin), ve mâ huve bi muzahzihıhî minel azâbi en yuammer(yuammere), vallâhu basîrun bimâ ya’melûn(ya’melûne)....
Bəqərə Suresi, 96. Ayet:
1.
ve le tecidenne-hum
: ve mutlaka onları bulursun
2.
ahrasa
: en hırslı, çok hırslı
3.
en nâsi
: insanlar
4.
alâ hayâtin
<...
Bəqərə Suresi, 105. Ayet:
Mâ ye
ved
dullezîne keferû min ehlil kitâbi ve lel muşrikîne en yunezzele aleykum min hayrin min rabbikum vallâhu yahtassu bi rahmetihî men yeşâu, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi)....
Bəqərə Suresi, 105. Ayet:
1.
mâ ye
ved
du
: sevmezler, istemezler
2.
ellezîne keferû
: inkâr edenler
3.
min ehli el kitâbi
: kitap ehlinden, kitap sahiplerinden
4.
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
Ved
de kesîrun min ehlil kitâbi lev yeruddûnekum min ba’di îmânikum kuffârâ(kuffâran), haseden min indi enfusihim min ba’di mâ tebeyyene lehumul hakk(hakku), fa’fû vasfehû hattâ ye’tiyallâhu bi emrih(emrihî), innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun)....
Bəqərə Suresi, 109. Ayet:
1.
ved
de
: sevdi, diledi, istedi, arzu etti 2 - kesîrun
2.
min ehli el kitâbi
: kitap ehlinden, kitap sahiplerinden
3.
lev yeruddûne-kum
: keşke sizi döndürseler, döndürebilseler
Bəqərə Suresi, 128. Ayet:
Ey Rabbimiz, bizi sana teslim ve ihlâs sahibi olmakta sabit kıl. Soyumuzdan bir topluluğu da, Sana boyun eğen bir ümmet yap; bize ibadet yollarımızı ve hac vazifelerimizi göster, kusurlarımızı af
ved
ip tevbemizi kabul buyur. Muhakkak ki, Sen tevbeleri kabul edensin, müminlere merhamet buyuransın....
Bəqərə Suresi, 173. Ayet:
İnnemâ harrame aleykumul meytete
ved
deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhille bihî li gayrillâh(gayrillâhi), fe menidturra gayra bâgin ve lâ âdin fe lâ isme aleyh(aleyhi), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun)....
Bəqərə Suresi, 177. Ayet:
Leysel birre en tuvellû vucûhekum kıbelel maşrıkı vel magrıbi ve lâkinnel birre men âmene billâhi vel yevmil âhırı vel melâiketi vel kitâbi ven nebiyyîn(nebiyyîne), ve âtel mâle alâ hubbihî zevil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîne vebnes sebîli, ves sâilîne ve fîr rıkâb(rıkâbi), ve ekâmes salâte ve âtez zekât(zekâte), vel mûfûne bi ahdihim izâ âhed(âhedû), ves sâbirîne fîl be’sâi
ved
darrâi ve hînel be’s(be’si) ulâikellezîne sadakû, ve ulâike humul muttekûn(muttekûne)....
Bəqərə Suresi, 178. Ayet:
Ey iman edenler! (kasden) öldürülmüşler için size kısas (misilleme yapmak) farz kılındı: Hür ile hür, köle ile köle, kadın ile kadın kısas olunur. (ölen müslüman olduğu halde, öldüren hür, köle ve kadın, her kimse kısas olunur, yani öldürdüğüne karşılık öldürülür.) Öldürülmüş olanın kardeşinden (verese ve velisinden) katilin lehine olarak bir şey bağışlansa da kısas düşürülse, ölünün velisi, hakkından ziyade olmıyarak, örfe göre diyet almalıdır; katil de maktulün velisine, icap eden diyeti güzel...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
Uhılle lekum leyletes sıyâmir refesu ilâ nisâikum hunne libâsun lekum ve entum libâsun lehun(lehunne) alîmallâhu ennekum kuntum tahtânûne enfusekum fe tâbe aleykum ve afâ ankum, fel âne bâşirûhunne vebtegû mâ keteballâhu lekum, ve kulû veşrabû hattâ yetebeyyene lekumul haytul ebyadu minel haytıl es
ved
i minel fecri, summe etimmus sıyâme ilel leyli, ve lâ tubâşirûhunne ve entum âkifûne fîl mesâcid(mesâcidi), tilke hudûdullâhi fe lâ takrabûhâ kezâlike yubeyyinullâhu âyâtihî lin nâsi leallehum yette...
Bəqərə Suresi, 187. Ayet:
1.
uhılle
: helâl kılındı
2.
lekum
: sizin için, size
3.
leylete
: gece
4.
es sıyâmi
: oruç
Bəqərə Suresi, 197. Ayet:
El haccu eşhurun ma’lûmât(ma’lûmâtun), fe men farada fîhinnel hacca fe lâ refese ve lâ fusûka ve lâ cidâle fîl hacc(haccı), ve mâ tef’alû min hayrın ya’lemhullâh(ya’lemhullâhu), ve tezev
ved
û fe inne hayraz zâdit takvâ, vettekûni yâ ulîl elbâb(elbâbi)....
Bəqərə Suresi, 197. Ayet:
1.
el haccu
: hac
2.
eşhurun
: aylar
3.
ma'lûmâtun
: malûm, belirlenmiş, bilinen
4.
fe
: o zaman, işte
<...
Bəqərə Suresi, 214. Ayet:
Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu
ved
darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun)....
Bəqərə Suresi, 228. Ayet:
Boşanmış kadınlar kendilerini tutup yeni bir nikâh yapmadan önce üç âdet beklesinler! Allah’a ve âhirete iman ediyorlarsa, kendi rahimlerinde Allah’ın önceki evlilikten yaratmış olduğu çocuğu veya hayızı gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları gerçekten barışmak istiyorlarsa, bu iddet müddeti içinde onları tekrar almaya başkalarından daha çok hak sahibidirler. Erkeklerin hanımları üzerinde bulunan hakları gibi, hanımların da kocaları üzerinde meşrû çerçe
ved
e hakları vardır. Şu kadar ki erkekler...
Bəqərə Suresi, 229. Ayet:
Boşama hakkı iki defadır. Bundan sonra yapılması gereken ya meşrû tarzda güzelce birlikte yaşama yahut eşini güzellikle salıvermedir. Ey kocalar, boşama sırasında eşinize daha önce vermiş olduğunuz mehirden herhangi bir miktar geri almanız size asla helâl olmaz; Fakat Allah’ın koyduğu hudutlarda durmayacaklarından endişe etmeleri hali bunun dışındadır. Şayet siz de onlar gibi, onların Allah’ın koyduğu hudutlarda duramayacaklarından (evlilik hukukuna riayet edemeyeceklerinden) endişe ederseniz, b...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
E ye
ved
du ehadukum en tekûne lehu cennetun min nahîlin ve a’nâbin tecrî min tahtihel enhâru, lehû fîhâ min kullis semarâti ve esâbehul kiberu ve lehu zurriyyetun duafâu fe esâbehâ ı’sârun fîhi nârun fahterakat kezâlike yubeyyinullâhu lekumul âyâti leallekum tetefekkerûn(tetefekkerûne). ...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
1.
e ye
ved
du
: ister mi, temenni eder mi
2.
ehadu-kum
: sizden biriniz
3.
en tekûne
: olmasını
4.
lehu
: onun
...
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit mey
ved
en (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit mey
ved
en (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size âyetleri açıklar....
Bəqərə Suresi, 266. Ayet:
Sizden biriniz hiç arzu eder mi ki; hurma ve üzüm bağları ile dolu, altından ırmaklar akan ve içinde her çeşit mey
ved
en bulunan güzel bir bahçesi olsun. Tam bu durum elde edilmiş iken bir taraftan ihtiyarlık bastırsın, diğer taraftan da bakıma muhtaç çocuklar bakım isterken, o geçim vasıtaları olan bahçeye ateşli bir bora isabet edip baştan başa yaksın, kül etsin! (Elbette bunu kimse istemez). İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor, umulur ki düşünüp ibret alırsınız....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah, faiz malını mah
ved
er, sadakaları ise artırır (bereketlendirir). Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allâh ribayı (gelirini) mah
ved
er, sadakayı (gelirini) ise arttırır! Allâh, suçlarında ısrar eden nankörlerin hiçbirini sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah eksilte eksilte fâizi mah
ved
er, fâizli paranın ve fâiz gelirinin bereketini giderir. İmanda sadâkatin ve kemâlin ifadesi olan sadakaları, keffaretleri, vergileri, vicdanları, servetleri, sosyal bünyeleri arındıran zekâtları verilen malları bereketlendirir. Allah inkârda, küfürde, bilerek günah işlemekte, nankörlükte ısrar edenleri sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allahü Tealâ faizle geleni mah
ved
er ve sadakaları verilen malı artırır ve Allah ısrarla haram yiyen kâfirle, ziyade günahkâr hiç bir kimseyi sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah ribayı mah
ved
er de sadakaları nemalandırır, Hem Allah vebal yüklenici musırr kafirlerin hiç birini sevmez...
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah, faizi mah
ved
er ve sadakaları artırır. Allah, günahkar katı inkarcıların hiçbirini sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah faizi mah
ved
er, oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah, fâizi (bereketsiz kılıp, onun karıştığı malı) mah
ved
er; sadakaları ise bereketlendirir. Ve Allah, azılı kâfir (fâizi helâl sayan), aşırı günahkâr (haram bildiği hâlde fâizde ısrâr eden) hiçbir kimseyi sevmez!...
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah faizi mah
ved
er, sadakaları artırır. Ve Allah hiçbir günahkar kafiri sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah Teâlâ ribâyı mah
ved
er, sadakaları ise nemalandırır ve Allah Teâlâ, çok küfran-ı nîmette bulunup günahkâr olanları sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allâh, ribâyı mah
ved
er, sadakaları artırır. Allâh, hiçbir günâhkâr nankörü sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah faizi mah
ved
er, sadakaları bereketlendirir. Çünkü Allah nankörlükte ve günahta azıtanların hiçbirini sevmez....
Bəqərə Suresi, 276. Ayet:
Allah, ribadan beklenen artışı mah
ved
er, sadakalar karşılığında artışlar getirir. Allah, nankörlüğe batmış günahkârların hiç birini sevmez....
Ali-İmran Suresi, 30. Ayet:
Yevme tecidu kullu nefsin mâ amilet min hayrin muhdâran, ve mâ amilet min sû’(sûin), te
ved
du lev enne beynehâ ve beynehû emeden baîdâ(baîden), ve yuhazzirukumullâhu nefseh(nefsehu), vallâhu raûfun bil ıbâd(ıbâdi). ...
Ali-İmran Suresi, 30. Ayet:
1.
yevme tecidu
: o gün, bulur
2.
kullu nefsin
: her nefs, herkes
3.
mâ amilet
: ne yaptı ise, yaptığı şeyler,
4.
min hayrin
Ali-İmran Suresi, 69. Ayet:
Ved
det tâifetun min ehlil kitâbi lev yudillûnekum ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne). ...
Ali-İmran Suresi, 69. Ayet:
1.
ved
det
: diledi
2.
tâifetun
: taife, bir grup, topluluk
3.
min ehli el kitâbi
: kitap ehlinden, kitap verilenlerden, yahudiler ve hristiyanlardan
4.
...
Ali-İmran Suresi, 106. Ayet:
Yevme tebyaddu vucûhun ve tes
ved
du vucûh(vucûhun), fe emmellezînes
ved
det vucûhuhum e kefertum ba’de îmânikum fe zûkûl azâbe bimâ kuntum tekfurûn(tekfurûne). ...
Ali-İmran Suresi, 106. Ayet:
1.
yevme
: o gün
2.
tebyaddu
: beyazlaşacak, ağaracak
3.
vucûhun
: yüzler
4.
ve tes
ved
du
: ve siyahlaşacak, karara...
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup mah
ved
en kavurucu ve soğuk bir rüzgârın durumu gibidir. Allah, onlara zulmetmedi. Fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların şu dünya hayatında harcadıkları, tıpkı kendilerine zulmeden bir kavmin tarlalarına vuran zemheri yeline benzer, eser, ekinleri mah
ved
ip gider. Onlara Allah zulmetmez, onlar, kendi kendilerine zulmederler....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mah
ved
en kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların şu süflî madde boyutunda (esfeli sâfîliyn - dünya hayatı) harcadıklarının misali, kendi nefslerine zulmeden bir topluluğun ekinlerine isabet edip, onu mah
ved
en dondurucu bir rüzgâra benzer. Allâh onlara zulmetmedi, lâkin onlar kendilerine zulmediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatında harcadıkları, kendilerine, birbirlerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mah
ved
en kavurucu ve soğuk bir rüzgâra benzer. Onlara Allah asla zulmetmiyor. Fakat onlar, kendilerine, birbirlerine yazık ediyorlar, zulmediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatında yaptıkları harcamaların durumu kendi kendilerine zulmetmiş bir topluluğun ekinine isabet ederek onu tamamen mah
ved
en dondurucu bir rüzgara benzer. Allah onlara haksızlık etmedi; ancak onlar kendi kendilerine haksızlık etmektedirler....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Bu dunya hayatinda sarfettiklerinin durumu, kendilerine zulmeden kimselerin ekinlerine isabetle kavurup mah
ved
en soguk bir ruzgarin durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine yazik ettiler....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatında harcadıklarının misâli, kendi kendilerine haksızlık eden bir kavmin ekinine dokunup mah
ved
en kavurucu (ya da dondurucu) soğuk (ya da çok sıcak) bir rüzgârın misâli gibidir. Allah onlara zulmetmedi, ama onlar kendilerine zulmettiler....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Bu dünya hayatında sarfettiklerinin durumu, kendilerine zulmeden kimselerin ekinlerine isabetle kavurup mah
ved
en soğuk bir rüzgarın durumu gibidir. Allah onlara zulmetmedi, onlar kendilerine yazık ettiler....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların, bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmetmiş olan bir kavmin ekinlerini vurup da mah
ved
en kavurucu bir rüzgârın durumu gibidir. Onlara Allah zulmetmedi; fakat onlar kendilerine zulmediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Bu dünya hayatında yapmakta oldukları harcamaların durumu, kendilerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet edip onu mah
ved
en kavurucu soğuk bir rüzgara benzer. Allah, onlara haksızlık etmemişti, fakat onlar kendilerine zulmediyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatında harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da mah
ved
en kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi. Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatındaki maddi harcamaları, kendilerine zulmetmiş kimselerin tarlası üzerinden eserek bu tarlanın ekinini mah
ved
en dondurucu rüzgara benzer. Allah onlara zulmetmiş değildir, tersine onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdir....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünyâ hayaatında harc-u sarf edegeldiklerinin misâli, kendilerine zulmeden bir kavmin ekinlerini vurub da mah
ved
en, kavurucu ve soğuk bir rüzgârın haali gibidir. Onlara Allah zulmetmedi. Fakat kendileri kendilerine zulmediyorlar. ...
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Bu dünya hayatında onların sarfettikleri şeylerin durumu; kendilerine zulmeden bir kavmin ekinlerine isabet ederek mah
ved
en kavurucu bir rüzgarın durumuna benzer. Allah onlara zulmetmedi, ama onlar; kendilerine zulmediyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünya hayatı için harcadıkları, kendi kendilerine zulmeden bir halkın ekinlerine musallat olan ve onu mah
ved
en dondurucu bir rüzgara benzer: Onlara haksızlık yapan Allah değildir, fakat onlar kendi kendilerine haksızlık yapıyorlar....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların, bu dünya hayatında harcadıkları şeyler; kendilerine zulmeden bir topluluğun, ekinlerini vurup da onu mah
ved
en kavurucu bir rüzgâra benzer. Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 117. Ayet:
Onların bu dünyâ hayâtında harcadıkları malların durumu, nefislerine zulmeden bir topluluğun ekinine vurup onu mah
ved
en dondurucu bir rüzgâr(ın tahribatın)a benzer. Allâh onlara zulmetmedi; fakat onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû bitâneten min dûnikum lâ ye’lûnekum habâlâ(habâlen),
ved
dû mâ anittum, kad bedetil bagdâu min efvâhihim, ve mâ tuhfî sudûruhum ekber(ekberu), kad beyyennâ lekumul âyâti in kuntum ta’kılûn(ta’kılûne)....
Ali-İmran Suresi, 118. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, îmân edenler
3.
lâ tettehızû
: edinmeyin
4.
bitâneten
: sırda...
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
Ellezîne yunfikûne fîs serrâi
ved
darrâi vel kâzımînel gayza vel âfîne anin nâs(nâsi), vallâhu yuhibbul muhsinîn(muhsinîne). ...
Ali-İmran Suresi, 134. Ayet:
O müttekîler ki bollukta ve darlıkta infak ederler, ve kızdıklarında öfkelerini yutarlar ve nasın kusurlarını af
ved
icidirler, Allah da muhsinleri sever...
Ali-İmran Suresi, 141. Ayet:
Ve hem de Allah, iman edenleri tertemiz seçip kâfirleri mah
ved
eceği için......
Ali-İmran Suresi, 141. Ayet:
Ve Allah iman edenleri seçib kâfirleri mah
ved
eceği için...
Ali-İmran Suresi, 141. Ayet:
Bir de Allah, inananları seçip kafirleri mah
ved
eceği için....
Nisa Suresi, 22. Ayet:
Bir de babalarınızın nikâhladığı kadınları kendinize nikâhlamayın. Cahiliyyet devrinde geçen af
ved
ilmiş geçmiştir. Şüphe yok ki o, pek çirkindi; Allah’ın buğzuna sebepti, o ne fena bir âdet idi!......
Nisa Suresi, 23. Ayet:
Size şunları nikâhlamak haram kılındı: Analarınız (ananızın anası ve babanızın anası ne kadar yukarı çıkarsa), kızlarınız (kızlarınızın kızı ve oğullarınızın kızı, ne kadar aşağı inilirse), kız kardeşleriniz (ana baba bir, baba bir ve ana bir kardeşler dahil), halalarınız (bütün baba ve dede kız kardeşleri dahildir), teyzeleriniz (anne ve büyük annelerin kız kardeşleri dahil) erkek ve kız kardeşlerinizin kızları (kardeşlerin torunları ne kadar aşağı inilirse), süt analarınız (süt büyük anneler d...
Nisa Suresi, 42. Ayet:
Yevme izin ye
ved
dullezîne keferû ve asavur resûle lev tusevvâ bihimul ard(ardu). Ve lâ yektumûnallâhe hadîsâ(hadîsen)....
Nisa Suresi, 42. Ayet:
1.
yevme izin
: izin günü
2.
ye
ved
du
: ister, temenni eder
3.
ellezîne
: onlar, olanlar
4.
keferû
: inkâr ettiler,...
Nisa Suresi, 43. Ayet:
Ey iman edenler! Siz sarhoşken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de cünub iken-yolcu olmanız müstesna- gusül yapmadıkça namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculukta bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahutta kadınlara dokunup da bir su bulamazsanız o vakit pâk bir toprağa teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize (dirseklerinize kadar) sürün. Şüphesiz ki Allah çok af
ved
ici, çok bağışlayıcıdır. (Bakara, ve Maide 91. âyetlere bak.)...
Nisa Suresi, 43. Ayet:
Ey îman edenler, siz, serhoşken, ne söyleyeceğinizi bitinceye ve cünüb iken de - yolcu olmanız müstesna - gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur, ya bir sefer üzerinde bulunursanız, yahud sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahud da kadınlara dokunub da bir su bulamazsanız o vakit temiz bir toprağa teyemmüm edin; yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şübhesiz Allah çok af
ved
ici, çok yarlığayıcıdır. ...
Nisa Suresi, 47. Ayet:
Ey kendilerine kitap verilenler, yüzlerinizi mah
ved
ip eski haline getirmeden, yahut cumartesi gününü tanıyanlara lânet ettiğimiz gibi size de lânet etmeden, sizdeki kitabı da gerçeklemek üzere indirdiğimiz kitaba inanın ve Allah'ın emri, mutlaka yerine gelecek....
Nisa Suresi, 73. Ayet:
Ve le in esâbekum fadlun minallâhi le yekûlenne ke en lem tekun beynekum ve beynehu me
ved
detun yâ leytenî kuntu meahum fe efûze fevzen azîmâ(azîmen)....
Nisa Suresi, 73. Ayet:
1.
ve le in
: ve eğer gerçekten ... olsa
2.
esâbe-kum
: size isabet etti
3.
fadlun
: bir fazl
4.
min allâhi
: Alla...
Nisa Suresi, 89. Ayet:
Ved
dû lev tekfurûne kemâ keferû fe tekûnûne sevâen fe lâ tettehızû minhum evliyâe hattâ yuhâcirû fî sebîlillâh(sebîlillâhi). Fe in tevellev fe huzûhum vaktulûhum haysu vecedtumûhum, ve lâ tettehızû minhum veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran)....
Nisa Suresi, 89. Ayet:
1.
ved
dû
: istediler
2.
lev
: keşke, olsa, ise
3.
tekfurûne
: inkâr edersiniz
4.
kemâ
: gibi
Nisa Suresi, 99. Ayet:
Çünkü Allah’ın bunlardan o günahı afvetmesi umulur. Allah çok af
ved
ici, çok bağışlayıcıdır....
Nisa Suresi, 99. Ayet:
İşte onlar (böyle). Allahın onları af
ved
eceğini umabilir (ler). Allah çok af
ved
ici, çok yarlığayıcıdır. ...
Nisa Suresi, 102. Ayet:
Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumus salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min varâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum,
ved
dellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten). Ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum. İnnallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen...
Nisa Suresi, 102. Ayet:
1.
ve izâ
: ve ... olduğu zaman
2.
kunte
: sen oldun
3.
fî-him
: onların arasında
4.
fe
: o taktirde
Nisa Suresi, 149. Ayet:
Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yâhud bir kötülüğü af
ved
erseniz şübhe yok ki Allah afvi çok bir kadîr bulunuyor...
Nisa Suresi, 149. Ayet:
Eğer bir hayrı açıklar veya onu gizlerseniz, yahud fenalığı da af
ved
erseniz şübhe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır. Her şey'e hakkıyle kaadirdir. ...
Maidə Suresi, 3. Ayet:
Hurrimet aleykumul meytetu
ved
demu ve lahmul hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bihî vel munhanikatu vel mevkûzetu vel mutereddiyetu ven natîhatu ve mâ ekeles sebuu illâ mâ zekkeytum ve mâ zubiha alen nusubi ve en testaksimû bil ezlâm(ezlâmi), zâlikum fisk(fiskun), elyevme yeisellezîne keferû min dînikum fe lâ tahşevhum vahşevn(vahşevni) el yevme ekmeltu lekum dînekum ve etmemtu aleykum ni’metî ve radîtu lekumul islâme dînâ(dînen) fe menidturra fî mahmasatin gayra mutecânifin li ismin fe innallâ...
Maidə Suresi, 82. Ayet:
Le tecidenne eşedden nâsi adâveten lillezîne âmenûl yehûde vellezîne eşrakû, ve le tecidenne akrabehum me
ved
deten lillezîne âmenûllezîne kâlû innâ nasârâ zâlike bi enne minhum kıssîsîne ve ruhbânen ve ennehum lâ yestekbirûn(yestekbirûne)....
Maidə Suresi, 82. Ayet:
1.
le tecidenne
: mutlaka bulursun, bulacaksın
2.
eşedde en nâsi
: insanların en şiddetlisi
3.
adâveten
: düşmanlıkta
4.
li ell...
Maidə Suresi, 82. Ayet:
Nâsın mü'minlere adavetçe en şiddetlisini her halde Yehudîlerle müşrikler bulacaksın, mü'minlere me
ved
detçe en yakınlarını da her halde «biz Nesârâyız» diyenler bulacaksın, sebebi: çünkü bunların içinde âlim keşişler ve târiki dünya rahibler vardır ve bunlar kibr etmezler...
Maidə Suresi, 82. Ayet:
Kasem olsun ki, imân edenlere nâsın adavetce en şiddetlisini, mutlaka Yahudiler ile müşrikleri bulacaksın. Ve yine kasem olsun ki nâsın mü'minlere me
ved
detce en yakın olanları da, «Biz Nasâra'yız» diyenleri bulacaksın. Bu da onların içinde herhalde bilgin, abid olanların ve tarik-ı dünya olan rahiplerin bulunmasındandır. Ve şüphe yok ki, onlar kibir etmek de istemezler....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar, insanları, Kur’ân’a, Allah’ın Rasulüne kulak vermekten, iman etmekten, onların sözcülüğünü, savunuculuğunu yapmaktan men ederler. Kendileri de ondan uzak dururlar. Böylece, yalnız kendilerini ve birbirlerini mah
ved
iyorlar ama farkında değiller....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar Kuran'dan alikorlar ve ondan uzaklasirlar. Boylece yalniz kendilerini mah
ved
erler de farkina varamazlar....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar, O'ndan (Kur'ân ve Peygamber'den) alıkoymak İçin engel olurlar ve kendileri de O'ndan uzak kalırlar. Farkına varmayarak ancak kendilerini mah
ved
erler....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar Kuran'dan alıkorlar ve ondan uzaklaşırlar. Böylece yalnız kendilerini mah
ved
erler de farkına varamazlar....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Diğerleri ise hem ona yaklaşmaktan alıkorlar hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Böylece sadece kendilerini mah
ved
erler, ama farkına varmazlar!...
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar, insanları Kur'ân'a iman etmekten menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mah
ved
iyorlar ama farkında değiller....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Hem başkalarını Kur'an'dan uzak tutuyorlar, hem de kendileri ondan uzak duruyorlar. Böylece aslında kendilerini mah
ved
iyorlar, ama bunun farkında değildirler....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Diğerlerini ondan alıkoyar ve kendileri de ondan uzaklaşırlar: Ama (bu şekilde) yalnız kendilerini mah
ved
erler ve (üstelik) bunu da idrak etmezler....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar hem halkı Kur’ân’dan ve Peygamberden uzaklaştırırlar, hem de kendileri ondan geri dururlar. Böylece yalnız kendilerini mah
ved
erler de farkına varmazlar....
Ənam Suresi, 26. Ayet:
Onlar hem (insanları) ondan menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece yalnız kendilerini mah
ved
iyorlar ama farkında değiller!...
Ənam Suresi, 42. Ayet:
Ve lekad erselnâ ilâ umemin min kablike fe ehaznâhum bil be’sâi
ved
darrâi leallehum yetedarraûn(yetedarraûne)....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
1.
ve min el ibilisneyni
(ve min el ibili isneyni)
: ve de
ved
en iki
2.
ve min el bakarisneyni
(ve min el bakara isneyni)
: sığırdan iki
3.
kul
: de
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve de
ved
en iki, sığırdan iki. De ki: “İki erkek mi veya iki dişi mi? (Ya da) iki dişinin rahimlerinin ihata ettiğini mi haram kıldı? Veya Allah'ın bununla size vasiyet ettiğine (farz kıldığına) şahit mi oldunuz?” Bir ilimleri olmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan söyleyen (iftira eden)den daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah, zalim kavmi hidayete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Yine (erkek ve dişi olarak) de
ved
en iki, sığırdan da iki. De ki: “İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı? Yoksa Allah size bunları haram ettiğinde, orada hazır mı idiniz!?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah’a karşı yalan uyduran kimseden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğru yola iletmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki (yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki, sığırdan iki (çift). . . De ki: "İki erkeği mi (Allâh) haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinin iştimal ettiğini mi (içine aldığını)? Yoksa Allâh size bunu vasiyet ettiğinde, şahitler mi idiniz?". . . İnsanları saptırmak için, bilgisizce Allâh üzerine yalan uydurandan daha zâlim kimdir?. . Muhakkak ki Allâh zâlim halka hidâyet etmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki. 'O, bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavrularını mı haram kıldı? Yoksa, Allah’ın size bunu tekrar tekrar emir ve tavsiye ettiğine bizzat şâhit mi oldunuz? Hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları başlarına buyruk hale getirerek, hak yoldan uzaklaşmalarına, dalâleti, bozuk düzeni, helâki tercihlerine imkân sağlamak için Allah adına yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Allah zâlim bir toplumu doğru yola sevketme lüt...
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Yine de
ved
en iki, sığırdan iki. De ki: 'İki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa Allah size bunları emrederken siz şahit miydiniz?' İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir! Allah zalimler topluluğunu doğru yola eriştirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki, sığırdan da iki. De ki: "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz?" Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki olmak üzere erkek ve dişi çiftler yarattı. De ki: “-Allah, iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, veya (bu) iki dişinin rahimlerinin sakladıkları (yavruları)nı mı? Yoksa Allah, size bu haramı tavsiye ettiği zaman, hazır şahidler miydiniz?” İlim olmaksızın insanları doğru yoldan saptırmak için, uydurduğu yalanı Allah’a isnad edenden daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah, zâlimler topluluğunu doğru yola iletmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki, sigirdan iki yaratmistir; de ki: «Iki erkegi mi, yoksa iki disiyi mi veya o iki disinin rahimlerinde bulunan yavrulari mi haram kilmistir? Yoksa Allah size bunlari buyururken orada mi idiniz?» Insanlari, bilmediklerinden sapitmak icin Allah'a kar_Ù yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim milleti doru yola eri_tirmez. *...
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve de
ved
en de iki, sığırdan da iki yarattı. De ki: İki erkeği mi yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahminin kapsayıp sarındığını mı haram kılmıştır ? Yoksa Allah size bununla tavsiyede bulunurken siz hazırmıydınız ? Bilgisiz (dayanaksız ve vahiysiz)ce, insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim vardır? Şüphesiz ki Allah, zâlim topluluğu doğru yola eriştirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki, sığırdan iki yaratmıştır; de ki: 'İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya o iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kılmıştır? Yoksa Allah size bunları buyururken orada mı idiniz?' İnsanları, bilmediklerinden sapıtmak için Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Allah, zalim milleti doğru yola eriştirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki (yarattı.) De ki: O bunların erkeklerini mi, dişilerini mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı? Yoksa Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahit mi oldunuz? Bilgisizce insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan kim daha zalimdir! Şüphesiz Allah o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki, sığırdan iki. De ki: 'İki erkeği mi haram etti, iki dişiyi mi, yoksa o iki dişinin rahimlerindekini mi? ALLAH'ın size böyle emrettiğine tanık mı oldunuz? Halkı bilgisizce yoldan saptırmak için, yalan uydurup onları ALLAH'a yakıştırandandaha zalim kim olabilir? ALLAH zalim toplumu doğru yola iletmez.'...
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve de
ved
en iki, sığırdan iki, de ki: İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahimlerinin müştemil olduklarını mı? Yoksa Allah size bu tahrîmi ferman buyururken şâhidler miydiniz? Öyle bigayri ilmin nası idlâl için uydurduğu yalanı Allâha isnâd edenlerden daha zalim kim olabilir? Her halde Allah zalimler güruhunu doğru yola çıkarmaz...
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en bir çift sığırdan da. De ki: «İki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerindekini mi haram etti? Yoksa, Allah size bu yasaklamayı emrederken, siz orada mıydınız?» Öyle gerçeği bilmeden insanları yoldan çıkarmak için uydurduğu yalanı Allah'ın üstüne atandan daha zalim kim olabilir? Kesinlikle Allah, zalimleri doğru yola çıkarmaz....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve de
ved
en iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), «İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz? (O'nun yanında mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez»...
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki, sığırdan da iki. De ki: "İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi? Ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Yoksa Tanrı, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman şahid miydiniz? Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Tanrı'ya karşı yalan uydurup iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Tanrı, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki (çift yaratdı). De ki: «(Allah) iki erkeği mi, yahud iki dişiyi mi, yoksa bu iki dişinin rahimlerine sarınıb bürünen (erkek ve dişi yavrular) ı mı, (hangisini) haram etdi? Yoksa Allah size bunu (haram kılmayı) tavsiye etdiği zaman siz hazır mıydınız»? İnsanları ilme dayanmadan sapdırmak için yalan düzüb de Allahın üstüne atanlardan daha zaalim kimdir? Şübhesiz ki Allah o zaalimler güruhuna hidâyet vermez. ...
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki! De ki: '(Allah bunlardan) iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi, yoksa o iki dişinin rahimlerinde bulunan (yavru)ları mı haram kıldı? Yoksa, Allah size bunu (haram kılmayı) tavsiye buyurduğu zaman (siz buna) şâhidler mi oldunuz?' Öyleyse bilgisizce, insanları dalâlete düşürmek için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Şübhesiz ki Allah, (küfürlerindeki ısrarları yüzünden) zâlimler topluluğunu hidâyete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki. De ki: İki erkeği mi, iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanı mı haram kıldı? Yoksa Allah; size bunları buyururken, siz orada mı idiniz? İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kimdir? Muhakkak ki Allah; zalimler güruhunu hidayete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki çift sığırdan da iki çift (yarattı). De ki: «İki erkeği mi haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi? Yoksa iki dişinin rahîmlerinin muhtevi olduklarını mı? Yoksa siz Allah Teâlâ bununla size tavsiyede bulunduğu zaman hazırlar mı idiniz?» Artık nâsı bilmeksizin saptırmak için Allah Teâlâ'ya karşı yalan yere iftirada bulunan kimseden daha zalim kim vardır? Şüphe yok ki Allah Teâlâ zalimler gürûhunu hidâyete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki. De ki: “O, iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi veya iki dişinin rahimlerinde bulunanları mı haram kıldı? Yoksa Allah bunları size emrederken orada hazır mıydınız?” İnsanları bilgisizce saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim vardır? Şüphesiz ki Allah zâlimler topluluğunu hidayete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en iki ve sığırdan da iki tane. De ki: -İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi; ya da bu iki dişinin rahimlerindekini mi haram kıldı? Yoksa siz, Allah bunları size tavsiye ederken şahit mi oldunuz? ilme dayanmadığı halde, sırf insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah, zalim toplumu doğru yola çıkarmaz....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve de
ved
en iki, sığırdan iki. De ki: "İki erkeği mi, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerinde bulunan yavruları mı haram kıldı?Yoksa Allah size bu yasaklamayı yaptığında siz orada hazır ve şahit mi idiniz?İlimsiz olarak insanları saptırmak için uydurduğu yalanı Allah’a mal edenden daha zalim kimse bulunabilir mi? Allah elbette o zalimler güruhunu muvaffak etmez, emellerine kavuşturmaz....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve de
ved
en iki, sığırdan iki. De ki: "İki erkeği mi harâm etti, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin Rahimlerinde bulunan(yavru)ları mı? Yoksa Allâh'ın size böyle vasiyyet ettiğine şâhidler mi oldunuz?" (Allâh, böyle tavsiye ederken siz O'nun yanında mıydınız?) Öyle bilmeden insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim olabilir? Allâh o zâlim topluluğu doğru yola iletmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
De
ved
en de iki, sığırdan da iki. De ki: «İki erkeği mi haram kıldı? Yoksa iki dişiyi mi ya da o iki dişinin rahimlerinin, kendisini kapsadığı (yavruları) mı? Yoksa Allah, bunları sizlere tavsiye ettiği zaman siz şahidler miydiniz?» Hiç bir bilgiye dayanmaksızın insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan yere iftira düzenden daha zalim kimdir? Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Sekiz eşin ikisi de
ved
en, ikisi de sığırdandır. De ki: Allah bunların erkeklerini mi haram kıldı, dişilerini mi? Yoksa dişilerinin rahimlerinde bulunanları mı? Allah bunları emrederken siz şahit miydiniz? Halkı bilgisizce Allah yolundan saptırmak için Allah adına yalan uydurandan daha zalim kim var? O zalimler güruhuna Allah elbette yol göstermez....
Ənam Suresi, 144. Ayet:
Ve de
ved
en iki, sığırdan iki. De ki "İki erkeği mi haram kıldı, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin rahimlerince kuşatılanı mı? Yoksa Allah size bunu önerirken siz de tanıklık mı ediyordunuz?" İlim dışı bir şekilde insanları şaşırtmak için yalan düzüp Allah'a iftira edenden daha zalim kim olabilir? Allah, zulme sapan bir topluluğa kılavuzluk etmiyor....
Ənam Suresi, 165. Ayet:
"HÛ" ki; sizi arzda (bedende) halifeler kılan ve size verdiklerinde (Esmâ kuvvelerinde) sizi denemek (o özelliklerinizi kuv
ved
en fiile çıkarmak) için, kiminizi kiminizin üstünde mertebelere yüceltendir. . . Muhakkak ki Rabbin Seriy'ül 'Ikab'dır (yapılan suçun sonucunu acıma devreye girmeden anında yaşatan)! O, elbette Ğafûr'dur, Rahıym'dir....
Əraf Suresi, 29. Ayet:
Kul emere rabbî bil kıst(kısti) ve ekîmû vucûhekum inde kulli mescidin
ved
’ûhu muhlisîne lehud dîn(dîne), kemâ bedeekum teûdûn(teûdûne)....
Əraf Suresi, 29. Ayet:
1.
kul
: de
2.
emere
: emretti
3.
rabbî
: Rabbim
4.
bi el kıstı
: adaletle
Əraf Suresi, 54. Ayet:
Şüphesiz, Allahtır sizin Rabbiniz; gökleri ve yeri altı evrede yaratan; ve arşa, o sınırsız kudret ve iktidar makamına kurulan. Gündüze, kendisini i
ved
ilikle kovalayan geceyi sarıp sarmalayan O; koyduğu yasalara boyun eğen güneşiyle, ayıyla, yıldızlarıyla her şey Onun: bütün bir yaratılış ve tüm buyurma, yasama kudreti. Ne yücedir Allah, ne uludur alemlerin Rabbi!...
Əraf Suresi, 56. Ayet:
Ve lâ tufsidû fîl ardı ba'de ıslâhıhâ
ved
'ûhu havfen ve tamaâ(tamaân) inne rahmetallâhi karîbun minel muhsinîn(muhsinîne)....
Əraf Suresi, 56. Ayet:
1.
ve lâ tufsidû
: ve fesat, bozgunculuk çıkarmayın
2.
fî el ardı
: yeryüzünde
3.
ba'de
: sonra
4.
ıslâhı-hâ
: onu...
Əraf Suresi, 94. Ayet:
Ve mâ erselnâ fî karyetin min nebiyyin illâ ehaznâ ehlehâ bil be’sâi
ved
darrâi leallehum yaddarraûn(yaddarraûne)....
Əraf Suresi, 128. Ayet:
Musa kavmine dedi ki: "Allâh'tan (Ulûhiyeti dolayısıyla hakikatinizden; benliğinizi oluşturan El Esmâ'sındaki kuv
ved
en) yardım isteyin ve sabredin. . . Muhakkak ki o yeryüzü, Allâh'ındır. . . Kullarından dilediğini ona mirasçı kılar. . . Gelecek, korunanlarındır!"...
Əraf Suresi, 133. Ayet:
Fe erselnâ aleyhimut tûfâne vel cerâde vel kummele
ved
dafâdia
ved
deme âyâtin mufassalâtin festekberû ve kânû kavmen mucrimîn(mucrimîne)....
Əraf Suresi, 161. Ayet:
Ve iz kîle lehumuskunû hâzihil karyete ve kulû minhâ haysu şi’tum ve kûlû hıttatun
ved
hulûl bâbe succeden nagfir lekum hatîâtikum, senezîdul muhsinîn(muhsinîne)....
Əraf Suresi, 169. Ayet:
Fe halefe min ba’dihim halfun verisûl kitâbe ye’huzûne arada hâzel ednâ ve yekûlûne se yugferu lenâ ve in ye’tihim aradun misluhu ye’huzûh(ye’huzûhu), e lem yu’haz aleyhim mîsâkul kitâbi en lâ yekûlû alâllâhi illel hakka ve deresû mâ fîh(fîhî),
ved
dârul âhıretu hayrun lillezîne yettekûn(yettekûne), e fe lâ ta’kılûn(ta’kılûne). ...
Əraf Suresi, 173. Ayet:
'Ya da şöyle diyemeyesiniz diye; «Vaktiyle atalarımız müşrik olmuşlardı, biz onlardan sonra gelen kuşaklardık, bizi eğri yola sapanların yaptıklarından dolayı mı mah
ved
eceksin?»...
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
Ve iz yaıdukumullâhu ihdât tâifeteyni ennehâ lekum, ve te
ved
dûne enne gayra zâtiş şevketi tekûnu lekum, ve yurîdullâhu en yuhıkkal hakka bi kelimâtihî ve yaktaa dâbiral kâfirîn(kâfirîne)....
Ənfal Suresi, 7. Ayet:
1.
ve iz yaıdu-kum allâhu
: ve Allah size vaadediyordu
2.
ihdâ et tâifeteyni
: iki taifeden (topluluktan) biri
3.
enne-hâ
: onun olduğu, olması
4.
...
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Eğer yakın bir yarar, orta (mesafede) bir sefer olsaydı, elbette arkana takılırlardı. Ne var ki o meşakkatli (mesafe) onlara uzun geldi. «Gücümüz yetseydi seninle beraber çıkardık» diyerek Allah ile yemin edecekler de kendilerini (yalanları sebebiyle) mah
ved
ecekler. Allah onların elbette yalancı olduklarını bilir....
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Eğer yakın vadeli bir kazanç ve kısa bir yolculuk sözkonusu olsaydı, mutlaka peşinden gelirlerdi. Fakat bu sıkıntılı yolculuk onlara uzun geldi. Allah adına yemin ederek, «Eğer gücümüz yetseydi, kesinlikle sizinle birlikte sefere çıkardık» diyerek kendilerini mah
ved
ecekler. Oysa Allah biliyor ki, onlar yalan söylüyorlar....
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Eğer dâvet olundukları seferde peşin bir ganimet bulunsa ve orta yollu bir mesafe olsaydı, mutlaka senin peşinden gelirlerdi; fakat meşakkatli yol onlara pek uzak geldi. Bununla beraber "Eğer gücümüz yetseydi muhakkak sizinle beraber sefere çıkardık." diye yemin edeceklerdir. Onlar bu yalanlarıyla kendilerini mah
ved
iyorlar. Çünkü Allah onların yalancı olduklarını kesinlikle bilmektedir....
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Yakın bir dünyâ menfaati ve orta bir yolculuk olsaydı (savaşa katılmayan o münafıklar), elbette sana tâbi olurlardı. Fakat güç aşılacak mesafe, kendilerine uzak geldi. Bir de "Gücümüz yetseydi, sizinle beraber çıkardık!"diye Allah'a yemin edecekler. Boşuna kendilerini mah
ved
iyorlar. Allâh, onların yalancı olduklarını biliyor....
Tövbə Suresi, 42. Ayet:
Eğer o, yakın bir dünya menfaati yahut orta bir yolculuk olsa idi, elbette seni izleyeceklerdi. Ama o zorluklarla dolu yolculuk kendilerine uzak geldi. "Gücümüz yetseydi sizinle çıkacaktık" diye Allah'a yemin de ederler. Kendilerini mah
ved
iyorlar. Allah biliyor ki onlar, kesinlikle yalancıdırlar....
Tövbə Suresi, 66. Ayet:
Biyhude i'tizar etmeyin, iyman ettiğinizi söyledikten sonra küfürünüzü açığa vurdunuz, içinizden bir kısmını af
ved
ersek bir kısmını cürümlerinde ısrar ettiklerinden dolayı azabımıza uğratacağız...
Yunus Suresi, 38. Ayet:
Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul fe'tû bi sûretin mislihî
ved
'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne). ...
Yunus Suresi, 38. Ayet:
1.
em
: yoksa, veya, öyle mi
2.
yekûlûne ifterâ-hu
: onu uydurdu mu
3.
kul
: de, söyle
4.
fe'tû
: öyleyse getirin<...
Hud Suresi, 8. Ayet:
And olsun ki, onlarin azabini sayili bir sureye kadar ertelesek, «Onu alikoyan nedir?» derler. Bilin ki, onlara azap geldigi gun, artik geri cevrilmez; alaya aldiklari sey onlari mah
ved
ecektir. *...
Hud Suresi, 8. Ayet:
And olsun ki, onların azabını sayılı bir süreye kadar ertelesek, 'Onu alıkoyan nedir?' derler. Bilin ki, onlara azab geldiği gün, artık geri çevrilmez; alaya aldıkları şey onları mah
ved
ecektir....
Hud Suresi, 8. Ayet:
Sayılı bir müddete kadar üzerlerinden azabı erteleyecek olsak mutlaka: Bunu alıkoyan da ne? derler. Dikkat edin, o geldiği gün, onlardan asla dönmeyecek, alaya aldıkları şey onları mah
ved
ecektir....
Hud Suresi, 13. Ayet:
Em yekûlûnefterâh(yekûlûnefterâhu), kul fe'tû bi aşri suverin mislihî muftereyâtin
ved
'û menisteta'tum min dûnillâhi in kuntum sâdikîn(sâdikîne). ...
Hud Suresi, 13. Ayet:
1.
em
: yoksa, veya, mı
2.
yekûlûne ifterâ-hu
: onu uydurdu diyorlar
3.
kul
: de
4.
fe'tû
: öyleyse getirin
Hud Suresi, 21. Ayet:
Bunlar kendilerini mah
ved
enlerdir. Onları uydurdukları da terketmiştir....
Hud Suresi, 64. Ayet:
Ey kavmim, işte bu size bir âyet (mu'cize, açık belge) olarak Allah'ın (belirlediği) dişi de
ved
ir; bırakın da Allah'ın arzında otlayadursun;ona kötülükle dokunmayın, yoksa çok yakın bir azâb sizi ya kalayı verir,...
Hud Suresi, 64. Ayet:
Ey kavmim; bu, size bir ayet olarak Allah'ın yarattığı dişi de
ved
ir, bırakın onu da Allah'ın toprağında otlasın. Ona kötü maksadla dokunmayın. Yoksa siz, pek yakın bir azaba uğrarsınız....
Hud Suresi, 90. Ayet:
Vestagfirû rabbekum summe tûbû ileyh(ileyhi), inne rabbî rahîmun
ved
ûd(
ved
ûdun)....
Hud Suresi, 90. Ayet:
1.
ve istagfirû
: ve mağfiret dileyin, isteyin
2.
rabbe-kum
: Rabbinizin
3.
summe
: sonra
4.
tûbû
: tövbe edin (re...
Hud Suresi, 90. Ayet:
Ve Rabbinizin mağfiretini isteyin (dileyin). Sonra O'na (Resûl veya mürşid önünde) tövbe edin. Muhakkak ki benim Rabbim, rahmet eden (rahmet nuru gönderen) dir,
Ved
ûd'dur (seven)....
Hud Suresi, 90. Ayet:
"Rabbinizden bağışlanma isteyin, sonra O'na tövbe (rücu) edin. . . Muhakkak ki Rabbim Rahıym'dir,
Ved
ud'dur. "...
Hud Suresi, 90. Ayet:
Rabbınıza istiğfar edin sonra ona tevbe ile rücu' edin, şüphe yok ki rabbim rahîmdir,
ved
uddur...
Hud Suresi, 90. Ayet:
O hâlde 'Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra O’na tevbe edin! Şübhesiz ki Rabbim, Rahîm (çok merhamet eden)dir,
Ved
ûd (kullarını çok seven)dir.'...
Hud Suresi, 90. Ayet:
Rabbınızdan mağfiret dileyin, sonra da tevbe edin O'na. Doğrusu benim Rabbım, Rahim'dir,
Ved
ud'dur....
Hud Suresi, 90. Ayet:
Rabbinizden af ve mağfiret dileyin, sonra günahlarınızdan tövbe edip O’na sığının. O sizi affeder ve korur. Çünkü Rabbim rahimdir,
ved
uddur" (pek merhametlidir, kullarını çok sever)....
Hud Suresi, 90. Ayet:
"Rabbinizden af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahîm'dir, rahmeti sınırsızdır;
Ved
ûd'dur, çok sevgilidir."...
Yusif Suresi, 23. Ayet:
Ve râ
ved
ethulletî huve fî beytihâ an nefsihî ve ğallekatil ebvâbe ve kâlet heyte lek(leke), kâle ma âzallâhi innehu rabbî ahsene mesvây(mesvâye), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne)....
Yusif Suresi, 23. Ayet:
1.
ve râ
ved
et-hu
(râ
ved
e)
: ve ondan murat almak istedi, onunla olmak istedi
: (beraber olmak istedi)
2.
elletî
: ki o (bayan için)
3.
huve
: o
4.<...
Yusif Suresi, 26. Ayet:
Kâle hiye râ
ved
etnî an nefsî ve şehide şâhidun min ehlihâ, in kâne kamîsuhu kudde min kubulin fe sadekat ve huve minel kâzibîn(kâzibîne)....
Yusif Suresi, 26. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
hiye
: o (kadın)
3.
râ
ved
et-nî
: beni elde etmeye çalıştı, benimle beraber olmak istedi
4.
an nefsî
...
Yusif Suresi, 32. Ayet:
Kâlet fe zâlikunnellezî lumtunnenî fîh(fîhi), ve lekad râ
ved
tuhu an nefsihî festa’sam(festa’same), ve lein lem yef’al mâ âmuruhu le yuscenenne ve leyekûnen mines sâgırîn(sâgırîne)....
Yusif Suresi, 32. Ayet:
1.
kâlet
: dedi (kadın)
2.
fe zâlikunne
: işte bu
3.
ellezî lumtunne-nî
: beni kınadığınız kimse
4.
fîhi
: onunla,...
Yusif Suresi, 45. Ayet:
Ve kâlellezî necâ minhumâ
ved
dekere ba’de ummetin ene unebbiukum bi te’vîlihî fe ersilûn(ersilûni)....
Yusif Suresi, 51. Ayet:
Kâle mâ hatbukunne iz râ
ved
tunne yûsufe an nefsih(nefsihî), kulne hâşe lillâhi mâ alimnâ aleyhi min sû’(sûin), kâletimre’etul azîzil âne hashasal hakku ene râ
ved
tuhu an nefsihî ve innehu le mines sâdikîn(sâdikîne)....
Yusif Suresi, 51. Ayet:
1.
kâle
: dedi
2.
mâ
: nedir
3.
hatbukunne
: üzerinde konuşma yaptığınız konu, mesele
4.
iz râ
ved
tunne yûsufe
: Yu...
Yusif Suresi, 67. Ayet:
Ve kâle yâ beniyye lâ tedhulû min bâbin vâhidin
ved
hulû min ebvâbin muteferrikah(muteferrikatin), ve mâ ugnî ankum minallâhi min şey(şey’in) inil hukmu illâ lillâh(lillâhi), aleyhi tevekkeltu ve aleyhi fel yetevekkelil mutevekkilûn(mutevekkilûne)....
Rəd Suresi, 3. Ayet:
O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü mey
ved
en (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır....
Rəd Suresi, 6. Ayet:
(Ey Peygamber, hakkı inkara şartlanmış olmakla bunlar, demek ki) iyilik (ummak) yerine, kötülüğün i
ved
i olarak kendilerini gelip bulması yönünde sana (küstahça) meydan okuyorlar; hem de, (o alay edip durdukları türden) nice ibret verici felaketin kendilerinden önce(ki toplumların) başına geldiğini (bildikleri) halde. Bununla birlikte, muhakkak ki senin Rabbin, işledikleri zulümlere rağmen insanlara karşı (esasta hep) bağışlayıcıdır; ama, unutma ki, (aynı zamanda) cezasında da gerçekten çok şidde...
Rəd Suresi, 36. Ayet:
Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karşı guruplar içinde ise, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: 'Ben ancak Allah'a kulluk etmekle ve O'na asla ortak koşmamakla emrolundum. Hepinizi ancak O'na çağırıyorum
ved
önüşüm O'nadır.'...
Rəd Suresi, 39. Ayet:
1.
yemhû
: siler (mah
ved
er, yok eder), imha eder
2.
allâhu
: Allah
3.
mâ yeşâu
: dilediği şeyi
4.
ve yusbitu
: ve ...
Rəd Suresi, 39. Ayet:
Allah, dilediği şeyi siler, yok eder (mah
ved
er) ve (dilediği şeyi) sabit kılar ve ümmülkitap (ana kitap), O'nun indindedir (nezdindedir)....
Rəd Suresi, 39. Ayet:
Allah ne dilerse (onu yapar. Ba'zısını) mah
ved
er, (vücuda getirmez, ba'zısını da) vücûda getirir. Ana kitab Onun nezdindedir. ...
Rəd Suresi, 39. Ayet:
Allah Teâlâ dilediğini mah
ved
er ve isbat buyurur ve ana kitap O'nun nezdindedir....
Rəd Suresi, 39. Ayet:
Allah dilediğini mah
ved
er siler, dilediğini de sâbit kılar. Ana kitap O'nun nezdindedir....
İbrahim Suresi, 18. Ayet:
Meselullezîne keferû bi rabbihim a’mâluhum ke remâdinişteddet bihir rîhu fî yevmin âsıf(âsıfin), lâ yakdirûne mimmâ kesebû alâ şey’(şey’in), zâlike hu
ved
dalâlul baîd(baîdu). ...
Hicr Suresi, 2. Ayet:
Rubemâ ye
ved
dullezîne keferû lev kânû muslimîn(muslimîne). ...
Hicr Suresi, 2. Ayet:
1.
rubemâ
: ihtimal ki
2.
ye
ved
du
: isterler, temenni (ederler) edecekler
3.
ellezîne keferû
: inkâr edenler, kâfirler
4.
lev
Hicr Suresi, 13. Ayet:
Kendilerinden öncekilerin sünneti (inkârcıların mah
ved
ileceği yasası) geçtiği halde yine de ona inanmazlar....
Nəhl Suresi, 58. Ayet:
Ve izâ buşşire ehaduhum bil unsâ zalle vechuhu mus
ved
den ve huve kezîm(kezîmun)....
Nəhl Suresi, 58. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman
2.
buşşire
: müjdelendi
3.
ehadu-hum
: onlardan birisi
4.
bi el unsâ
: kız çocuk ile
Nəhl Suresi, 68. Ayet:
(68-69) Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü mey
ved
en ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut." Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır....
Nəhl Suresi, 69. Ayet:
'Sonra, her çeşit mey
ved
en ye ve Rabbinin planını aynen izle.' Karınlarından, insanlar için şifa içeren çeşitli renklerden bir içecek çıkar. Düşünen insanlar için bunda bir işaret vardır....
Nəhl Suresi, 69. Ayet:
(68-69) Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: "Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurdukları çardaklardan kendine göz göz ev (kovan) edin. Sonra da her türlü mey
ved
en ye de Rabbinin sana yayılman için belirlediği yolları tut." Onların karınlarından renkleri çeşit çeşit bir şerbet çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Elbette düşünen kimseler için bunda alacak ibret vardır....
Nəhl Suresi, 115. Ayet:
İnnemâ harreme aleykumul meytete
ved
deme ve lahmel hınzîri ve mâ uhılle li gayrillâhi bih(bihî), fe menıdturra gayre bâgın ve lâ âdin fe innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun). ...
Nəhl Suresi, 115. Ayet:
1.
innemâ
: sadece, yalnız, fakat
2.
harreme
: haram kıldı
3.
aleykum
: sizin üzerinize, size
4.
el meytete
: ölü<...
İsra Suresi, 7. Ayet:
1.
in ahsentum
: eğer ahsen olursanız, ahsen davranırsanız
2.
ahsen-tum
: ahsen oldunuz
3.
li enfusi-kum
: kendi nefsiniz için
4.
...
İsra Suresi, 7. Ayet:
Eğer ahsen davranırsanız, kendi nefsiniz için en iyisi olur. Eğer kötü davranırsanız, artık (o da) ona (nefsinize) aittir. Böylece sonrakinin (ikinci fesadınızın) vadesi geldiği zaman yüzünüzü karartsınlar ve mescide ilk defa girdikleri gibi girsinler. Ve üstünlük sağladığınız şeyleri mah
ved
ip, helâk etsinler (yok etsinler)....
İsra Suresi, 7. Ayet:
Eğer iyilik ve güzellik işlerseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz; ve eğer kötülük ederseniz yine kendinize... Artık diğer fesadınızın ceza vaadî gelince de, (önceki düşmanlarınız size kötülük ederek kederinizden doğan) fenalık eserini yüzlerinize çıkarsınlar; birinci defa girdikleri (ve tahrip ettikleri) gibi, yine Beyt-i Makdis’e girsinler ve her istilâ ettikleri yeri mah
ved
ip dursunlar diye, onları üzerinize musallat ettik....
İsra Suresi, 7. Ayet:
İyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, onu da kendi aleyhinize işlemiş olursunuz. Derken sonraki taşkınlığınızın vâdesi gelince, kederinizden suratlarınız asılsın, daha önce girdikleri gibi yine Mescide girsinler ve istila ettikleri yeri mah
ved
ip dursunlar diye başınıza yine düşmanlarınızı musallat ederiz....
İsra Suresi, 16. Ayet:
Ve (biz) bir şehri (isyanları yüzünden) helâk etmek istediğimiz zaman, oranın şımarık ileri gelenlerine (Allah’a itâat etmelerini) emrederiz de (onlar) orada (emrimize)isyân ederler; böylece oraya (azab) söz(ü) hak olur; artık (biz de) orayı tamâmen mah
ved
erek helâk ederiz....
İsra Suresi, 61. Ayet:
Hani (yeryüzü) meleklerine (bedendeki Esmâ kuvvelerine): "Ademî şuura boyun eğin" dedik de İblis hariç, doğal olarak boyun eğip gereğini uyguladılar (bu kuvveler kullanılmaya başlandı). . . (İblis): "Balçık (su + toprak; maddeden oluşmuş beden {dabbe}) olarak yarattığına secde eder miyim?" dedi. (İblis'in insandaki varlığı, insandaki vehim kuvvesidir ki aklın {bilincin} hükmü altına girmeyen kuv
ved
ir; "var"ı yok, "yok"u var kabul ettirir. A. Ciylî)...
İsra Suresi, 62. Ayet:
İblis dedi ki; «Benden üstün tuttuğun şu canlıyı görüyor musun? Eğer bana kıyamet gününe kadar mühlet verirsen, onun soyunu, pek az bir bölümü dışında, avucumun içine alıp mah
ved
erim....
Kəhf Suresi, 6. Ayet:
Demek bu söze inanmayacak olurlarsa, arkalarından üzülerek neredeyse kendini mah
ved
eceksin....
Kəhf Suresi, 6. Ayet:
Bu soze inanmayanlarin ardindan uzulerek nerdeyse kendini mah
ved
eceksin!...
Kəhf Suresi, 6. Ayet:
Bu söze inanmayanların ardından üzülerek nerdeyse kendini mah
ved
eceksin!...
Kəhf Suresi, 6. Ayet:
Ey Muhammed, eğer onlar bu yeni mesaja (Kur'ana) inanmazlarsa, arkalarından duyacağın üzüntü sebebi ile neredeyse kendini mah
ved
eceksin....
Kəhf Suresi, 6. Ayet:
Demek ki bu söze inanmayanların ardından üzülerek neredeyse kendini mah
ved
eceksin....
Kəhf Suresi, 42. Ayet:
1.
ve uhîta
: ve ihata edildi (kuşatılıp, mah
ved
ildi)
2.
bi semeri-hi
: onun ürünleri
3.
fe asbeha
: böylece oldu
4.
yukallibu<...
Kəhf Suresi, 42. Ayet:
Onun (o kimsenin) ürünleri ihata edildi (mah
ved
ildi). Ve çardakları, (bahçenin) üzerine yıkılmış haldeydi. Orada sarfettiği (emek ve para) için ellerini (avuçlarını) ovuşturuyor ve “Keşke ben, Rabbime (hiç)bir şeyle şirk koşmasaydım.” diyor(du)....
Məryəm Suresi, 96. Ayet:
İyman edip salih işler yapanlar muhakkak, rahman onlar için bir me
ved
det (bir sevgi) verecek gönüllere sevdirecektir...
Ənbiya Suresi, 18. Ayet:
1.
bel
: hayır
2.
nakzifu
: atarız
3.
bi el hakkı
: hakkı
4.
alel bâtıli (alâ el bâtıli)
: bâtılın üzerine
Ənbiya Suresi, 18. Ayet:
Hayır, Biz, hakkı bâtılın üzerine atarız. Böylece onu mah
ved
er. O zaman o (bâtıl), zail olmuştur. Vasfettiğiniz (Allah'a isnat ettiğiniz) şeylerden dolayı size yazıklar olsun....
Həcc Suresi, 12. Ayet:
Yed’û min dûnillâhi mâ lâ yedurruhû ve mâ lâ yenfeuh(yenfeuhu), zâlike hu
ved
dalâlul baîd(baîdu)....
Həcc Suresi, 18. Ayet:
E lem tera ennallâhe yescudu lehu men fis semâvâti ve men fîl ardı veş şemsu vel kameru ven nucûmu vel cibâlu veş şeceru
ved
devabbu ve kesîrun minen nâs(nâsi), ve kesîrun hakka aleyhil azâb(azâbu), ve men yuhinillâhu fe mâ lehu min mukrim(mukrimin), innallâhe yef’alu mâ yeşâ’(yeşâu).(SECDE ÂYETİ)...
Həcc Suresi, 60. Ayet:
Bu, böyledir. (Mü'minlerden) kim (müşrikler tarafından) kendisine edilen ukuubete (cezâye) tıbkısıyle mukaabele eder de sonra yine aleyhine zulüm ve tecâvüz olunursa Allah her halde ona yardım eder. Hiç şübhesiz Allah çok af
ved
ici, çok yarlığayıcıdır. ...
Həcc Suresi, 67. Ayet:
Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri
ved
’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin)....
Həcc Suresi, 67. Ayet:
1.
li kulli ummetin
: bütün ümmetler için
2.
cealnâ
: kıldık
3.
menseken
: mensek, şeriat
4.
hum
: onlar
...
Möminun Suresi, 100. Ayet:
"Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuv
ved
en fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!". . . Hayır (geri dönüş asla mümkün değil)! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ's olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)!...
Nur Suresi, 43. Ayet:
E lem tera ennallâhe yuzcî sehâben summe yuellifu beynehu summe yec'aluhu rukâmen fe teral
ved
ka yahrucu min hılâlih(hılâlihî), ve yunezzilu mines semâi min cibâlin fîhâ min beredin fe yusîbu bihî men yeşâu ve yasrifuhu an men yeşâu, yekâdu senâ berkıhî yezhebu bil ebsâr(ebsâri)....
Nur Suresi, 43. Ayet:
1.
e lem tera
: görmüyor musun, görmedin mi
2.
enne allâhe
: Allah'ın yaptığını
3.
yuzcî
: sevkeder
4.
sehâben
: b...
Furqan Suresi, 14. Ayet:
Lâ ted’ûl yevme subûran vâhıden
ved
’û subûran kesîrâ(kesîren)....
Furqan Suresi, 14. Ayet:
1.
lâ ted'û
: davet etmeyin, çağırmayın (istemeyin)
2.
el yevme
: bugün (o gün)
3.
subûran
: helâk olmak, yok olmak
4.
vâhıden<...
Furqan Suresi, 39. Ayet:
1.
ve kullen
: ve hepsi
2.
darabnâ
: biz (misal) verdik
3.
lehu
: ona
4.
el emsâle
: misaller, örnekler
...
Furqan Suresi, 39. Ayet:
Ve onların hepsine, misaller verdik ve hepsini mah
ved
erek, helâk ettik....
Furqan Suresi, 65. Ayet:
Onlar: 'Rabbimiz Cehennem azâbını üzerimizden uzaklaştır. Cehennem azâbı mah
ved
icidir, kaçınılmazdır.' diyenlerdir....
Şüəra Suresi, 3. Ayet:
Inanmiyorlar diye nerdeyse kendini mah
ved
eceksin....
Şüəra Suresi, 3. Ayet:
İnanmıyorlar diye nerdeyse kendini mah
ved
eceksin....
Şüəra Suresi, 3. Ayet:
Mü'min olmuyorlar diye nerede ise kendini mah
ved
eceksin....
Şüəra Suresi, 3. Ayet:
Mümin olmuyorlar diye neredeyse kendini mah
ved
eceksin....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Salih: İşte (mucize) bu dişi de
ved
ir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Sâlih: 'İşte mûcize dişi de
ved
ir. Onun su içme hakkı vardır. Belirli günlerde sizin de su içme hakkınız vardır.' dedi....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Dedi ki: 'İşte şu bir dişi de
ved
ir. [3] Su içme hakkı (bir gün) onundur. Belli bir günün su içme hakkı da sizindir....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Dedi ki: "İşte, bu bir dişi de
ved
ir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."...
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
(155-15) 6 Salih: «Iste belge bu de
ved
ir. Kuyudan su icmek hakki belirli bir gun onun ve belirli bir gun de sizindir; sakin ona bir kotuluk yapmayin, yoksa sizi buyuk gunun azabi yakalar» dedi....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
(155-156) Salih: ' İşte belge bu de
ved
ir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar' dedi....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Salih: İşte (mucize) bu dişi de
ved
ir; onun bir su içme hakkı vardır, belli bir günün içme hakkı da sizindir, dedi....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Salih «İşte (mucize) bu dişi de
ved
ir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin» dedi....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
İstediğiniz mucize işte şu dişi de
ved
ir. Su içme sırası bir gün onun ve belli bir günde sizindir....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Dedi ki: "İşte, bu bir dişi de
ved
ir; su içme hakkı (bir gün) onun, belli bir günün su içme hakkı da sizindir."...
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
(Sâlih) dedi ki: 'İşte (istediğiniz mu'cize kayanın içinden çıkan) bu dişi de
ved
ir; su içme (hakkı bir gün) onundur; belli bir günün su içme (sıra)sı da sizindir.'...
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Dedi ki: İşte şu de
ved
ir. Su içme hakkı; belirli bir gün onun ve belirli bir gün sizindir....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi de
ved
ir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.»...
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Sâlih dedi ki: “İşte mucize bu dişi de
ved
ir. Su içme hakkı belirli bir gün onun, belirli bir gün de sizindir. ”...
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
-İşte şu, bir de
ved
ir. Su içme hakkı belli bir gün onundur, belli bir gün sizindir, dedi....
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Dedi ki: «İşte, bu bir dişi de
ved
ir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün su içme hakkı da sizindir.»...
Şüəra Suresi, 155. Ayet:
Dedi: "Şu bir dişi de
ved
ir. Onun su içme hakkı var. Belli bir günde su içme hakkı da sizin."...
Şüəra Suresi, 156. Ayet:
(155-15) 6 Salih: «Iste belge bu de
ved
ir. Kuyudan su icmek hakki belirli bir gun onun ve belirli bir gun de sizindir; sakin ona bir kotuluk yapmayin, yoksa sizi buyuk gunun azabi yakalar» dedi....
Şüəra Suresi, 156. Ayet:
(155-156) Salih: ' İşte belge bu de
ved
ir. Kuyudan su içmek hakkı belirli bir gün onun ve belirli bir gün de sizindir; sakın ona bir kötülük yapmayın, yoksa sizi büyük günün azabı yakalar' dedi....
Şüəra Suresi, 156. Ayet:
(155-156) Dedi ki: «İşte bu bir dişi de
ved
ir. Bunun için belli bir günde bir su içme hakkı vardır, sizin için de malum bir günde bir su içme hakkı vardır. Ve buna bir kötülük ile dokunmayın, sizi hemen pek büyük bir günün azabı yakalar.»...
Şüəra Suresi, 172. Ayet:
Sonra ötekileri mah
ved
ip batırdık....
Şüəra Suresi, 189. Ayet:
Böylece Şuayb’ı tekzib ettiler de, (güneşin bunaltıcı sıcaklığından gölgelenmek için bulutun altında sığındıkları zaman, yakılıb mah
ved
ildikleri) o gölge gününün azabı kendilerini yakalayıverdi. Gerçekten o büyük bir günün azabı idi....
Şüəra Suresi, 224. Ayet:
(Peygamberi hic
ved
en kâfir ve İslâm dışı) şairler ise, onlara sapık kimseler uyarlar....
Qəsəs Suresi, 87. Ayet:
Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke
ved
’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). ...
Qəsəs Suresi, 87. Ayet:
1.
ve lâ yasuddunne-ke
: ve sakın seni alıkoymasınlar
2.
an âyâtillâhi (âyâti allâhi)
: Allah'ın âyetlerinden
3.
ba'de
: sonra
4.
...
Ənkəbut Suresi, 25. Ayet:
Ve kâle innemettehaztum min dûnillâhi evsânen me
ved
dete beynikum fîl hayâtid dunyâ, summe yevmel kıyâmeti yekfuru ba’dukum bi ba’dın ve yel’anu ba’dukum ba’dan ve me’vâkumun nâru ve mâ lekum min nâsırîn(nâsırîne). ...
Ənkəbut Suresi, 25. Ayet:
1.
ve
: ve
2.
kâle
: dedi
3.
inne
: muhakkak ki
4.
mâ
: olmadı, değil
Rum Suresi, 21. Ayet:
Ve min âyâtihî en halaka lekum min enfusikum ezvâcen li teskunû ileyhâ ve ceale beynekum me
ved
deten ve rahmeh(rahmeten), inne fî zâlike le âyâtin li kavmin yetefekkerûn(yetefekkerûne)....
Rum Suresi, 21. Ayet:
1.
ve min âyâti-hi
: ve onun âyetlerinden
2.
en halaka
: yaratması
3.
lekum
: sizin için
4.
min enfusi-kum
: sizin...
Əhzab Suresi, 20. Ayet:
Yahsebûnel ahzâbe lem yezhebû, ve in ye’til ahzâbu ye
ved
dû lev ennehum bâdûne fîl a’râbi yes’elûne an enbâikum, ve lev kânû fîkum mâ kâtelû illâ kalîlâ(kalîlen)....
Əhzab Suresi, 20. Ayet:
1.
yahsebûne
: zannediyorlar, sanıyorlar
2.
el ahzâbe
: birlikler
3.
lem yezhebû
: gitmedi
4.
ve in
: ve eğer
...
Əhzab Suresi, 29. Ayet:
Ve in kuntunne turidnallâhe ve resûlehu
ved
dârel’âhırete fe innallâhe eadde lil muhsinâti minkunne ecren azîmâ(azîmen)....
Səba Suresi, 8. Ayet:
Efterâ alâllahi keziben em bihî cinneh(cinnetun), belillezîne lâ yûminûne bil âhireti fîl azâbi
ved
dalâlil baîd(baîdi)....
Fatir Suresi, 16. Ayet:
Ve dilerse sizi giderir, mah
ved
er de yepyeni mahlûkat yaratır....
Fatir Suresi, 28. Ayet:
Ve minen nâsi
ved
devâbbi vel en’âmi muhtelifun elvânuhu kezâlik(kezâlike), innemâ yahşâllâhe min ibâdihil ulemâu, innallâhe azîzun gafûr(gafûrun)....
Saffat Suresi, 56. Ayet:
Ona der ki: «Allah'a and olsun ki, az kalsin beni de mah
ved
ecektin.»...
Saffat Suresi, 56. Ayet:
«Allah'a yemin olsun ki, neredeyse beni de mah
ved
ecektin,» der....
Saffat Suresi, 56. Ayet:
Ona der ki: 'Allah'a and olsun ki, az kalsın beni de mah
ved
ecektin.'...
Saffat Suresi, 56. Ayet:
Dedi ki: Allah'a andolsun ki; az kaldı beni de mah
ved
ecektin....
Saffat Suresi, 56. Ayet:
ve "Aman Allahım!" der, "(Ey eski arkadaşım), neredeyse (beni de) mah
ved
ecektin!...
Saffat Suresi, 56. Ayet:
-Allah’a yemin ederim ki, sen, neredeyse beni de mah
ved
ecektin! der....
Sad Suresi, 33. Ayet:
'Onları bana geri getirin,' dedi, (
ved
a etmek için) bacaklarını ve boyunlarını okşadı....
Zümər Suresi, 60. Ayet:
Ve yevmel kıyâmeti terellezîne kezebû alallâhi vucûhuhum mus
ved
deh(mus
ved
detun), e leysefî cehenneme mesven lil mutekebbirîn(mutekebbirîne). ...
Zümər Suresi, 60. Ayet:
1.
ve yevme el kıyâmeti
: ve kıyâmet günü
2.
terâ
: görürsün
3.
ellezîne
: onlar
4.
kezebû
: yalan söylediler
...
Şura Suresi, 23. Ayet:
Zâlikellezî yubeşşirullâhu ibâdehullezîne âmenû ve amilûs sâlihât(sâlihâti), kul lâ es’elukum aleyhi ecren illel me
ved
dete fîl kurbâ ve men yakterif haseneten nezid lehu fîhâ husnâ(husnen), innellâhe gafûrun şekûr(şekûrun)....
Şura Suresi, 23. Ayet:
1.
zâlike
: işte bu
2.
ellezî
: onlar
3.
yubeşşiru
: müjdeliyor
4.
allâhu
: Allah
Şura Suresi, 24. Ayet:
1.
em
: yoksa
2.
yekûlûne
: diyorlar
3.
ifterâ
: iftira attı, uydurdu
4.
alâ allâhi
: Allah'a karşı
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa bunu Allah'a isnât ederek o uydurdu mu derler? Gerçekten de Allah dilerse gönlünü mühürler senin ve Allah, bâtılı mah
ved
er ve gerçeği gerçekleştirir sözleriyle; şüphe yok ki o, gönüllerde olanları bilir....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa "Allâh hakkında bir yalan uydurdu" mu diyorlar? Eğer Allâh dilerse senin kalbini (şuurunu) kilitler! Allâh bâtılı mah
ved
er ve kendi kelimeleri olarak Hakk'ı sâbit kılar! Muhakkak ki O, Esmâ'sıyla Zât'ınız olarak Aliym'dir!...
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa Allaha iftira etti bir yalanı mı diyorlar? Allah dilerse senin de kalbini üstünden mühürleyiverir, Allah batılı mah
ved
er de kelimatı ile hakkı ıhkak eyler, şübhesiz ki o bütün sînelerin künhünü bilir...
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa «Allah'a yalan uydurdu» mu diyorlar? Allah dilerse senin kalbine mührü basar; batılı mah
ved
er, hakkı sözleriyle gerçekleştirir. Doğrusu O, kalplerde olanı bilendir....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa «O, Allaha karşı bir yalan düzdü» mü derler? Fakat eğer Allah dilerse senin kalbini mühürler Allah baatılı (yaşatmaz) mah
ved
er. Sözleriyle hakkı yerine getirir. Şübhesiz ki O, kalblerde olan (sır) ları dahi bilendir. ...
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa derler mi ki: «Allah'a karşı yalan yere iftirada bulundu?» Eğer Allah dilese senin kalbin üzerine mühür basar ve bâtılı mah
ved
er ve kelimeleriyle hakkı tahakkuk ettirir. Şüphe yok ki O, göğüslerde olanı bilicidir....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa: "Allah'a yalan uydurdu" mu diyorlar? Öyle bir durumda Allâh, dilese senin kalbine mühür basar; bâtılı mah
ved
er, hakkı sözleriyle yerleştirir. Şüphesiz O, göğüslerin özünü bilir....
Şura Suresi, 24. Ayet:
Yoksa, "yalan düzüp Allah'a iftira etti" mi diyorlar? Allah dilerse senin kalbini mühürler; bâtılı mah
ved
er ve hakkı kendi sözleriyle gerçekleştirir. Kuşkusuz O, göğüslerin özündekini çok iyi bilir....
Şura Suresi, 30. Ayet:
Başınıza ne musıybet geldi ise kendi ellerinizin kazancı iledir, halbuki bir çoğundan af
ved
iyor....
Şura Suresi, 30. Ayet:
Sizi çarpan her musîybet, kendi ellerinizin (ihtiyarınızın) işleyib kazandığı (günâhlar) yüzündendir. (Bununla beraber Allah) bir çoğunu da af
ved
er (de musıybete uğratmaz.) ...
Şura Suresi, 34. Ayet:
Yahut onları, içindekilerin kazançları yüzünden mah
ved
er. Ama birçoğunu affediyor;...
Şura Suresi, 40. Ayet:
Kötülüğün cezası da misli kötülüktür, fakat her kim af
ved
ip ıslâh ederse onun da ecri Allahadır, her halde o zalimleri sevmez...
Şura Suresi, 40. Ayet:
Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülük (bir misilleme) dir. Fakat kim af
ved
er, barışı sağlarsa mükâfatı Allaha âiddir. Şübhe yok ki O, zaalimleri asla sevmez. ...
Şura Suresi, 45. Ayet:
Ve sen onları, zavallı şekilde boyunlarını bükerek (çevrelerine) göz ucuyla bakarken o (akibet)e atladıklarını göreceksin; o zaman iman edenler, "(Bu) Kıyamet Günü hüsrana uğrayanlar, kendilerini ve arkalarından gidenleri mah
ved
enlerdir!" diyecekler. Gerçek şu ki zalimler, ebedi azaba mahkum olacaklar,...
Zuxruf Suresi, 17. Ayet:
Ve izâ buşşire ehaduhum bi mâ darabe lir rahmâni meselen zalle vechuhu mus
ved
den ve huve kezîm(kezîmun)....
Zuxruf Suresi, 17. Ayet:
1.
ve izâ
: ve olduğu zaman
2.
buşşire
: müjdelendi
3.
ehadu-hum
: onlardan birisi
4.
bi mâ
: şey ile
Duxan Suresi, 51. Ayet:
(51-57) Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her mey
ved
en rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!...
Duxan Suresi, 52. Ayet:
(51-57) Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her mey
ved
en rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!...
Duxan Suresi, 53. Ayet:
(51-57) Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her mey
ved
en rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!...
Duxan Suresi, 54. Ayet:
(51-57) Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her mey
ved
en rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!...
Duxan Suresi, 55. Ayet:
Orada emniyet içinde her çeşit mey
ved
en isterler....
Duxan Suresi, 55. Ayet:
Orada tam bir güven içinde her türlü mey
ved
en isteyebilirler....
Duxan Suresi, 55. Ayet:
Orada her türlü mey
ved
en eminler oldukları halde talep ederler....
Duxan Suresi, 55. Ayet:
(51-57) Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her mey
ved
en rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!...
Duxan Suresi, 55. Ayet:
Orada, güven içinde, her türlü mey
ved
en isterler....
Duxan Suresi, 56. Ayet:
(51-57) Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her mey
ved
en rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!...
Duxan Suresi, 57. Ayet:
(51-57) Müttakiler güvenli bir makamdadırlar: Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar. İnce ipekten ve parlak atlastan elbiseler giymiş olarak karşılıklı otururlar. Hem Biz onları güzel gözlü hurilerle evlendiririz. Onlar canlarının çektiği her mey
ved
en rahatlıkla isterler. İlk ölüm dışında artık orada ölüm tatmazlar. Allah kendilerini, tarafından bir lütuf eseri olarak cehennem azabından korur. İşte en büyük mutluluk, en büyük başarı budur!...
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
Bir azap var ki Rabbinin emriyle her şeyi mah
ved
ip gider, derken hepsi de helâk olup gitti, öyle bir güne erdiler ki evlerinden başka hiçbir şey görülmez oldu. İşte böylece cezâlandırırız mücrim topluluğu....
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mah
ved
er. Nitekim (o kasırga gelince) onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız....
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
'O rüzgâr, Rabbinin icra planı dâhilinde her şeyi yıkar, mah
ved
er.' dedi. Nihayet o kasırga gelince, sabahleyin onların evlerinden başka birşey görünmez oldu. Biz, İslâm’a planlı cephe alarak, müslümanlığı, müslüman nesilleri yozlaştırma, yok etme suçu işleyen güç ve iktidar sahibi âsi, suçlu, günahkâr bir kavmi işte böyle cezalandırırız....
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
O (rüzgâr), Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mah
ved
er. Nitekim (o kasırga gelince) onların evlerinden başka bir şey görülmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız....
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
O rüzgâr, Rabbinin emri ile herşeyi yıkar mah
ved
er.» dedi. Nihayet helâk oldular ve evlerinden başka hiçbir şey görünmez oldu. İşte biz günahkâr kavmi böyle cezalandırırız....
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
Rabb'inin emriyle herşeyi yıkar, mah
ved
er. Derken onlar o hale geldiler ki evlerinden başka birşey görünmez oldu. İşte biz suç işleyen toplumu böyle cezalandırırız....
Əhqaf Suresi, 25. Ayet:
Rabbinin emriyle her şeyi yıkar, mah
ved
er. Derken onlar o hale geldiler ki konutlarından başka bir şey görülmez oldu. İşte biz, suç işleyen toplumu böyle cezâlandırırız....
Əhqaf Suresi, 35. Ayet:
Binâenaleyh ülül'azim Peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında i
ved
i etme, sanki onlar o va'dolundukları acıyı görecekleri gün gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir; kâfî bir tebliğ, demek ki ihlâk edilecek başka değil, ancak taatten çıkmış fasıklar güruhudur...
Əhqaf Suresi, 35. Ayet:
O halde üstün irade sahibi peygamberlerin sabrettiği gibi sabret ve onlar hakkında i
ved
ilik etme! Onlar, kendilerine va'dedilen acıyı görecekleri gün, gündüzün bir saatinden başka durmamışa döneceklerdir. Bu yeterli bir tebliğdir. Demek ki, helak edilecekler, başkası değil, ancak itaattan çıkmış fasıklar topluluğudur!...
Məhəmməd Suresi, 15. Ayet:
Takvâ sahiplerine vaad edilen Cennetin hali şöyledir: Orada her dem taze sudan ırmaklar vardır. Tadı değişmeyen sütten ırmaklar vardır. İçenlere lezzet veren bir şaraptan ırmaklar vardır. Süzme baldan ırmaklar vardır. Orada onlar için her türlü mey
ved
en vardır; Rablerinden de bir bağışlanma vardır. Bu nimetlere erişenler, ateşte sürekli kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları parçalanan kimse gibi olur mu?...
Məhəmməd Suresi, 28. Ayet:
(Bunun sebebi de) Şüphe yok ki, onlar Allah'ın gazabını celbeden şeye tâbi oldular ve onun râzı olduğu şeyi kerih gördüler. Artık onların amellerini mah
ved
iverdi....
Fəth Suresi, 29. Ayet:
MUHAMMED, Rasûlullâh'tır! O'nunla beraber bulunanlar, küffara (gerçeği reddedenlere) karşı sert, kendi aralarında çok merhametlidirler. . . Onları rükû eder (varlıkta her an tedbir edenin Allâh Esmâ'sı olduğunu müşahedesinin haşyeti, tâzimi içinde), secde eder (varlığın yalnızca Esmâ özelliklerinden ibaret olarak kendilerine özgü bağımsız vücutları olmadığının müşahedesiyle "yok"luklarını hisseder) ve Allâh'tan fazl (lütfu - Esmâ kuvvelerinin farkındalığı) ve RIDVAN (Hakikatinin farkındalığıyla ...
Tur Suresi, 22. Ayet:
Onlara canlarının istediği mey
ved
en ve etten bol bol veririz....
Tur Suresi, 22. Ayet:
Onlara canlarının istediği mey
ved
en ve etten bol bol veririz....
Tur Suresi, 22. Ayet:
Biz onlara canlarının çektiği mey
ved
en ve etten ikram ettik....
Qəmər Suresi, 37. Ayet:
Ve lekad râ
ved
ûhu an dayfihî fe tamesnâ a’yunehum fe zûkû azâbî ve nuzur(nuzuri). ...
Qəmər Suresi, 37. Ayet:
1.
ve lekad
: ve andolsun
2.
râ
ved
û-hu an
: göz koydular, kötü amelleri için ısrarla istediler
3.
dayfi-hî
: onun misafirleri
4.
<...
Rəhman Suresi, 7. Ayet:
Ves semâe refeahâ ve
ved
aal mîzân(mîzâne)....
Rəhman Suresi, 10. Ayet:
Vel arda
ved
aahâ lil enâm(enâmi)....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en çift çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her türlü mey
ved
en çift çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
(O cennetlerin) ikisinde de her mey
ved
en (marifetten) iki tür (zâhirî ve bâtınî olarak) vardır!...
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en iki çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
(Cennetlerin) ikisinde de her mey
ved
en çift çift (kuru ve yaş) var....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
Bu cennetlerde turlu mey
ved
en cift cift vardir....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her çeşit mey
ved
en çift çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
Bu cennetlerde türlü mey
ved
en çift çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her türlü mey
ved
en çift çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en iki çeşit vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
Onlarda her mey
ved
en çift çift vardır;...
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en iki çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
Bu iki (cennet) de her mey
ved
en çifte çifte (nevi) ler vardır. ...
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en çifter çifter (çeşitler) vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her tür mey
ved
en çift çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en iki cins bulunacak....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her türlü mey
ved
en çift çift bulunur....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en çift çift......
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
İkisinde de her mey
ved
en iki çift vardır....
Rəhman Suresi, 52. Ayet:
O Cennetlerde her türlü mey
ved
en çiftler vardır....
Həşr Suresi, 6. Ayet:
Ve Allah'ın Peygamberine onlardan bilâharp bir ganîmet malı olarak ne verdiğine gelince, siz onun üzerine ne attan ve ne de de
ved
en bir şey koşturmadınız. Fakat Allah, Peygamberlerini dilediği kimselere musallat kılar ve Allah her şey üzerine bihakkın kâdirdir....
Mümtahinə Suresi, 1. Ayet:
Yâ eyyuhâllezîne âmenû lâ tettehızû aduvvî ve aduvvekum evliyâe, tulkûne ileyhim bil me
ved
deti ve kad keferû bi mâ câekum minel hakk(hakkı), yuhricûner resûle ve iyyâkum en tû’minû billâhi rabbikum, in kuntum harectum cihâden fî sebîlî vebtigâe merdâtî tusirrûne ileyhim bil me
ved
deti ve ene a’lemu bi mâ ahfeytum ve mâ a’lentum, ve men yef’alhu minkum fe kad dalle sevâes sebîl(sebîli)....
Mümtahinə Suresi, 1. Ayet:
1.
yâ eyyuhâ
: ey
2.
ellezîne âmenû
: âmenû olanlar, ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler
3.
lâ tettehizû
: yapmayın, edinmeyin
4.
Mümtahinə Suresi, 1. Ayet:
Ey o bütün iyman edenler! Düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayın, siz onlara me
ved
det ilka ediyorsunuz, onlar ise haktan size gelene küfrettiler, rabbınız Allaha iyman ediyorsunuz diye sizi ve Peygamberi çıkarıyorlardı, eğer sizler benim yolumda ve rızam uğurunda cihad için çıktınızsa... Siz me
ved
detle onlara sir veriyorsunuz, halbuki ben sizin gizlediklerinizi de açıkladıklarınızı da hepsini bilirim ve içinizden her kim onu yaparsa artık düz yolun ortasında şaşırmış olur....
Mümtahinə Suresi, 1. Ayet:
Ey imân etmiş olanlar! Benim düşmanımı, sizin de düşmanınızı dostlar ittihaz etmeyiniz, siz onlara bir me
ved
det sebebiyle bazı haberler ulaştırıyorsunuz. Halbuki, onlar size Hakk'tan gelen şeyi münkir bulunmuşlardır. Rabbiniz Allah'a imân ettiğinizden dolayı Peygamberi de, sizi de (yurdunuzdan) çıkarıyorlardı. Eğer siz Benim yolumda ve Benim rızamı talep için cihada çıkmış oldu iseniz (O kâfirleri dost tutmayınız). Onlara me
ved
det ile sır veriyorsunuz ve Ben ise sizin gizlediğiniz şeyi de, açıkl...
Mümtahinə Suresi, 2. Ayet:
İn yeskafûkum yekûnû lekum a’dâen ve yebsutû ileykum eydiyehum ve elsinetehum bis sûi ve
ved
dû lev tekfurûn(tekfurûne)....
Mümtahinə Suresi, 2. Ayet:
1.
in
: eğer, şâyet, olsa
2.
yeskafû-kum
: sizi yakalarlar, ele geçirirler
3.
yekûnû
: olurlar
4.
lekum
: sizin iç...
Mümtahinə Suresi, 6. Ayet:
(6-7) Hakikaten sizler için güzel bir örnek onlarda olmuştur: Allaha ve Âhıret gününe ümid besliyenler için; her kim de aksine giderse haberi olsun ki Allah çok ganiydir, her hamd onundur. Umulur ki Allah sizinle onlar içinden düşmanlaştıklarınız arasında bir me
ved
det husule getire. Allah kadîrdir, Allah gafurdur, rahîmdir....
Mümtahinə Suresi, 7. Ayet:
Asâllâhu en yec’ale beynekum ve beynellezîne âdeytum minhum me
ved
deh(me
ved
deten), vallâhu kadîr(kadîrun), vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun)....
Mümtahinə Suresi, 7. Ayet:
1.
asâ allâhu
: umulur ki Allah
2.
en yec'ale
: kılması, yapması
3.
beyne-kum
: sizin aranızda
4.
ve beyne
: ve ar...
Mümtahinə Suresi, 7. Ayet:
(6-7) Hakikaten sizler için güzel bir örnek onlarda olmuştur: Allaha ve Âhıret gününe ümid besliyenler için; her kim de aksine giderse haberi olsun ki Allah çok ganiydir, her hamd onundur. Umulur ki Allah sizinle onlar içinden düşmanlaştıklarınız arasında bir me
ved
det husule getire. Allah kadîrdir, Allah gafurdur, rahîmdir....
Talaq Suresi, 6. Ayet:
Boşadığınız eşlerinizi, imkânlarınız nisbetinde oturduğunuz meskenlerin bir bölümünde iddetlerini tamamlayıncaya kadar oturtun! Onlar üzerinde çıkıp gitmelerini sağlamak için bir baskı kurmak niyetiyle onlara zarar vermeye kalkışmayın. Eğer onlar hamile iseler, çocuklarını doğuruncaya kadar nafakalarını verin. Sonra boşadığınız eşlerle ilginiz kesilince sizin hesabınıza çocuklarınızı emzirirlerse, ücretlerini verin. Aranızda ücret işini meşrû çerçe
ved
e, örfe uygun olarak güzellikle görüşüp sonuç...
Qələm Suresi, 9. Ayet:
Ved
dû lev tudhinu fe yudhinûn(yudhinûne)....
Qələm Suresi, 9. Ayet:
1.
ved
dû
: temenni ettiler (istediler)
2.
lev tudhinu
: eğer sen musamaha gösterirsen
3.
fe
: o zaman
4.
yudhinûne
Haqqə Suresi, 6. Ayet:
Ad kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mah
ved
ildiler....
Haqqə Suresi, 6. Ayet:
Âd kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mah
ved
ildiler....
Haqqə Suresi, 6. Ayet:
Amma Âd (kavmi) ise, artık (onlar da) uğultulu, şiddetli bir kasırga ile mah
ved
ildiler!...
Haqqə Suresi, 6. Ayet:
Âd ise gürleyen sesle gelen rüzgârlı bir fırtınayla mah
ved
ildi....
Məaric Suresi, 11. Ayet:
Yubassarûnehum ye
ved
dul mucrimu lev yeftedî min azâbi yevmi izin bi benîh(benîhi)....
Məaric Suresi, 11. Ayet:
1.
yubassarûne-hum
: birbirlerine gösterilirler
2.
ye
ved
du
: temenni eder, olmasını ister
3.
el mucrimu
: günahkâr
4.
lev
Nuh Suresi, 23. Ayet:
Ve kâlû lâ tezerunne âlihetekum ve lâ tezerrunne
ved
den ve lâ suvâan ve lâ yegûse ve yeûka ve nesrâ(nesren)....
Nuh Suresi, 23. Ayet: